RASÛLULLAH SEVGÎSÎ VE ALÂMETLERİ
Prof.
Dr. Fadl İlâhî
ÖNSÖZ
Şüphesiz
hamd Allah'a mahsustur, O'na hamdeder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz.
Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız.
Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. Saptırdığını da kimse doğru yola
iletemez. Şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur, O bir ve
tektir, O'nun ortağı yoktur ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve
rasûlüdür. Allah'ın salât ve selamları, bereketleri, ona, aile halkına,
ashabına ve ona uyanlara olsun.
İmdi,
şüphesiz kişinin görevlerinden birisi de Rasûl-i Ekremi Sallallahu aleyhi
vesellem bütün yaratılmışlardan daha çok sevmesidir. Bunun dünya hayatında
ve âhirette pek büyük semereleri vardır. Fakat Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem’i sevdiğini iddia edenlerin birçoğu bu hususta aşırıya
gidebilmekte, çoğu kimse de onu sevmenin anlamını oldukça daraltmaktadır.
Onu
sevmenin ehemmiyeti, semereleri ve gerçek manası hakkında kendimi ve
kardeşlerimi uyarmak; basiretlerinin açılmasına yardımcı olmak arzusu içinde
-yüce Allah'ın yardımı ile- aşağıdaki sorulara cevap aramak ve bu konuya
açıklık getirmek istedim:
1. Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'i sevmenin hükmü nedir?
2. Dünya
ve âhirette bu sevginin semereleri nelerdir?
3. Onu
sevmenin alâmetleri nelerdir?
4. Ashab-ı
Kiram’ın -Allah onlardan razı olsun- hayatında bu alâmetler nasıl zahir
oluyordu?
5.
Ve biz ne durumdayız?
Bu
konuyu aşağıdaki şekilde üç bahis halinde ele aldım:
Birinci bahis: Nebi
Sallallahu aleyhi vesellem'i bütün yaratılmışlardan daha çok sevmenin
gerekliliği
İkinci bahis: Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'i sevmenin semereleri.
Üçüncü bahis: Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'i sevmenin alâmetleri.
Yüce
Allah'ın lütfuyla daha önceden benim bu konuda Suud-i Arabistan Genel Güvenlik
Bölümüne bağlı Dini İşler Dairesinde bir bültende konu ile ilgili yayınlarım
olduğu gibi, bazı yayıncılar da o bültenden naklederek bunları yayınlamışlardı.
Bundan dolayı tekrar onları gözden geçirmeyi uygun gördüm. Bunun sonucunda bazı
hususları eklediğim gibi, bazı düzeltmeler de yaptım. Pek
yüce ve kudreti sonsuz yüce Allah'tan benim bu amelimi rızaıs na nail olmak
için ihlaslı kılmasını, bana ve bu bahsi okuyanlara hiçbir malın ve evladın
fayda vermediği bir günde faydalı kılmasını, hepimize yüce zatının sevgisini ve
Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'in muhabbetini ihsan buyurmasını, sonsuz
nimetlerin bulunduğu cennetlerde bizi de onunla birlikte nimetlendirmesini
niyaz ederiz. Şüphesiz ki O herşeyi işitendir, duaları kabul buyurandır.
Yüce
Allah Rasûlullah’a, onun aile halkına, ashabına ve ona uyanlara salât ve
selâmlar buyursun, bereketler ihsan eylesin.
1) Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i Bütün
Yaratılmışlardan Daha Çok Sevmenin Gereği
Şüphesiz
ki Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i sevmek imandandır. Kulun
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i kendi öz canından, babasından,
çocuklarından, aile halkından, malından ve bütün insanlardan daha çok sevmesi
gerektiğine delil teşkil eden pekçok nas bulunmaktadır. Onu böyle sevmeyen bir
kimse dünyada da âhirette kendisini Allah'ın cezasına maruz bırakmaktadır. işte aşağıda kısmen geniş bir şekilde bu nasların bazılarını
sözkonusu ediyoruz:
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i Öz Canımızdan
Daha Çok Sevmemizin Gereği
imam
Buhârî, Abdullah b. Hişam Radıyallahu anh'dan şöyle dediğini rivayet
etmektedir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte idik. O
sırada Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'ın elini tutmuştu. Ömer Radıyallahu
anh ona:
"Ey
Allah'ın Rasûlü, şüphesiz ben seni kendi öz canım dışında, herşeyden daha çok
seviyorum" dedi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle
buyurdu:
"Canım elinde olana yemin ederim ki,
kendi öz nefsinden dahi beni çok sevmedikçe olmaz."
Bunun
üzerine Ömer ona:
"
Şu anda -Allah'a yemin ederim- seni öz canımdan dahi daha çok seviyorum."
Bunun üzerine Nebi Sallallahu aleyhi vesellem:
"Şimdi oldu ey Ömer"
diye buyurdu.1
Büyük
ilim adamı Aynî, Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'in: "Nefsim elinde
olana yemin ederim ki kendi öz canından bile daha çok sevmedikçe olmaz"
buyruğunu açıklarken: "îmanın kâmil olmaz... "2 demektedir.
Yine
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in: "Şimdi oldu ey Ömer"
buyruğunu: "Yani imanın kemale erişti."3 diye açıklamaktadır.
"Nefsim elinde olana yemin ederim
ki... " buyruğunda
dikkati çeken bir husus da onun yemin etmesidir. O yemin etmese dahi bütün
söylediklerinde doğru olduğuna göre ya yemin ederse durum ne olur? Çünkü yemin
bilindiği gibi sözü pekiştirmeyi ifade eder.4 5
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i Baba Ve
Evlattan Daha Çok Sevmenin Gereği
imam
Buhârî, Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"Nefsim elinde olana yemin ederim ki,
sizden herhangi bir kimse beni babasından ve çocuğundan daha çok sevmedikçe
iman etmiş olamaz. "s
Görüldüğü
gibi; doğru sözlü ve doğru sözlü olduğu tasdik edilmiş bulunan, vahiy ile
konuşan o yüce zatın (salât ve selam ona) hadiste görüldüğü gibi yemin
etmektedir.
Acaba
"anne" de "valid: baba" lafzının kapsamına girmekte midir?
Hafız ibn Hacer bu soruya şu sözleri ile cevap vermektedir: "Eğer
"vâlid: doğuran" lafzı ile çocuğu olanı kastediyorsa elbetteki
geneldir yahutta iki zıttan birisini zikretmekle yetinilerek diğerini sözkonusu
etmeye gerek olmadığı gibi, burada da onlardan birisinin anılması ile
yetinilmiştir. Bu durumda sözü edilen, örnek olmak üzere anılmış ve bütün
sevgili ve değerli varlıklar kastedilmiş olur. Sanki: "Ve beni değerli
bütün varlıklarımdan daha çok sevmedikçe..." demiş gibi olur."6
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i Eşten, Maldan
Ve Bütün insanlardan Daha Çok Sevmenin Gereği
imam
Müslim'in rivayetine göre Enes Radıyallahu anh şöyle demiştir:
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kul beni
eşinden, malından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş
olamaz."7
Yaratılmış Herhangi Bir Varlığı Nebi Sallallahu aleyhi
vesellem'denDaha Çok Sevenlere Tehdit
Yüce
Allah baba, evlat, kardeş, eş veya aşiretten herhangi birisini yahutta herhangi
bir mal, ticaret ve meskenleri yüce Allah'tan, Rasûlünden ve onun yolunda cihad
etmekten daha çok seven kimseleri ilahî ceza ile tehdit ederek şöyle
buyurmaktadır:
"De ki: 'Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, soy ve sopunuz, elinize geçirdiğiniz
mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler
size Allah'tan, Rasûlünden ve onun yolundaki cihaddan daha sevgili ise, o halde
Allah'ın emri gelinceye kadar bekleye durun. Allah fâsıklar topluluğuna yol
göstericilik yapmaz. " (et-Tevbe,
9/24)
Hafız
îbn Kesîr âyeti tefsir ederken şunları söylemektedir: "Yani bu şeyleri
eğer "Allah'tan, Rasûlünden ve onun yolundaki cihaddan " daha
çok seviyor iseniz, onun başınıza getireceği cezayı ve ibretli intikamı "bekleyedurun
" demektir."8
Mücahid
ve el-Hasen -yüce Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- yüce Allah'ın: "Allah'ın
emri gelinceye kadar" buyruğunu: "Dünyada ya da âhirette onun
cezasını (bekleyedurun) diye açıklamş lardır."9
Büyük
ilim adamı Zemahşerî, âyetin tefsirinde: "Bu âyet-i kerime oldukça ağır
hüküm ihtiva etmektedir. Ondan daha ağır hüküm ihtiva eden bir âyet
göremezsiniz."10
demektedir.
îmam
Kurtubî diyor ki: "Âyet-i kerimede Allah'ı ve Rasûlü sevmenin vücubuna
delil vardır. Bu hususta hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Ayrıca bu sevgi, sevilen
herşeyden daha önce gelmelidir."11
2) Rasûlullah’ı Sevmenin Semereleri
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'in bizim sevgimize ihtiyacı olmadığını
söylemeye gerek yoktur. Bizim onu sevmemiz, onun makamını yükseltmez, onu daha
da yüceltmez. Sevmeyişimiz de onun makamını, şerefini alçaltmaz. Hem nasıl
böyle olmasın ki? O alemlerin Rabbinin sevdiğidir.
Hatta
bu kadar da değil. Aksine ona uyanı Allah sever ve günahlarını bağışlar. Yüce
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana
uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafûrdur,
rahimdir. " (Âl-i
îmran, 3/31)
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'in sevgisinden ancak onu sevenler yararlanır
ve bu sayede böyle bir kimse dünya ve âhirette mutluluğu elde eder. Bu bağlamda
bundan bir dereceye kadar tafsilatlı bir şekilde sözetmek uygun düşecektir.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i Sevmek îmanın
Tadını Elde Etmenin Sebeplerindendir
Yüce
Rabbimiz imanın tadını elde etmek için birtakım sebepler takdir buyurmuştur.
Bunlardan birisi de Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'i bütün
yaratılmışlardan daha çok sevmektir. Buhârî ve Müslim'in Enes Radıyallahu anh'dan
rivayetlerine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle
buyurmuştur:
"Üç husus vardır ki, bunlar kimde
bulunursa imanın tadını alır: Allah'ı ve Rasûlünü onların dışındaki herbir
şeyden daha çok sevmek, sevdiği kimseyi ancak Allah için sevmek ve ateşe
atılmaktan hoşlanmadığı gibi tekrar küfre geri dönmekten hoşlanmamak.
"12
îlim
adamlarının -Allah'ın rahmetleri üzerlerine olsun- açıkladığı gibi imanın
tadının anlamı, itaatlerden lezzet almak, din uğrunda zorluklara katlanmak ve
bunu dünyanın geçici menfaatlerine tercih etmek demektir.13
Bu
ne güzel ve ne şerefli bir meyvedir! Allah'ım, bundan bizi mahrum buyurma,
Kabul buyur, ey âlemlerin Rabbi!
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i Seven
Âhirette Onunla Birlikte Olacaktır
Rasûl-i
Ekrem'i -Rabbimizin salât ve selâmları üzerine- seven bir kimse, âhirette
onunla birlikte olacaktır.
îmam
Muslim'in rivayetine göre Enes b. Malik Radıyallahu anh şöyle demiştir:
Bir adam Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e gelerek:
“Ey
Allah'ın Rasûlü kıyamet ne zamandır”, diye sordu. Nebi Sallallahu aleyhi
vesellem:
"Kıyamet için ne hazırladın ki?"
diye sordu. Adam:
“Allah'ın
ve Rasûlünün sevgisi”, dedi. Peygamber:
"Şüphesiz ki sen sevdiklerinle beraber
olacaksın " diye
buyurdu.
Enes
Radıyallahu anh dedi ki: Müslüman olduktan sonra, Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'in: "Şüphesiz ki sen sevdiklerinle beraber olacaksın"
sözünden dolayı sevindiğimiz kadar hiçbir şeye sevinmedik.
Enes
Radıyallahu anh dedi ki: îşte ben Allah'ı, Rasûlünü, Ebu Bekr'i ve
Ömer'i -Allah ikisinden de razı olsun-seviyorum. Her ne kadar onların amelleri
gibi amelde bulunamadı isem de onlarla birlikte olacağımı ümit ediyorum."14
Buhârî
ve Müslim'in rivayet ettikleri bir başka hadiste Abdullah b. Mesud Radıyallahu
anh şunları söylemektedir: Bir adam Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem'e gelerek şöyle dedi:
“Ey
Allah'ın Rasûlü, bir topluluğu sevmekle birlikte onlar gibi ameller yapamayan
kimse hakkında ne dersin?” Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem: "Kişi
sevdiği ile beraberdir. " diye buyurdu.15
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'in: "Kişi sevdiği ile beraberdir"
sözünden kasıt, cennette onunla birlikte olacağıdır.16
Allahu
Ekber! Rasûl-i ekrem'i seven kimsenin mükafatı ne
kadar üstün, ne kadar büyüktür!
3) Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i Sevmenin
Alâmetleri
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'i sevmenin birtakım alâmetleri vardır. Bu
ümmetin ilim adamları bunları sözkonusu etmişlerdir. Mesela Kadı lyad şunları
söylemektedir: "Onun sünnetine destek olmak, şeriatini koruyup kollamak, o
hayattayken huzurunda bulunmayı ve uğrunda canını ve malını vermeyi temenni etmek
de onu sevmekten ileri gelir."17
Hafız Ibn Hacer diyor ki:
"Sözü geçen sevginin belirtilerinden birisi de kişiye şunun teklif
edilmesidir: Eğer maksatlarından herhangi birisini elden kaçırmak yahutta Nebi Sallallahu
aleyhi vesellem'i -eğer mümkün olsaydı- görmekten mahrum edilmek arasında
birisini seçmesi istenir de o da mümkün olduğu takdirde onu görmekten mahrum
kalmayı, maksatlarından herhangi birisinden mahrum kalmaktan daha ağır
buluyorsa, sözü geçen onu daha çok seviyor demektir, değilse hayır. Bu
hiç şüphesiz varlık ve yokluğa münhasır bir şey değildir. Bunun bir benzeri
onun sünnetine destek vermek, şeriatini koruyup kollamak, ona muhalif olanların
kökünü kazımak için de sözkonusudur. Bunun kapsamına iyiliği emredip, kötülükten
alıkoymak da girer."18
Büyük
ilim adamı Aynî diyor ki: "Şunu bil ki, Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem'i sevmek, ona itaat etmeyi istemek ve ona muhalefeti terketmektir.
Esasen bu da Islâmın farzlarındandır."19
Ilim
adamlarının sözünü ettikleri hususlardan şu sonuca varıyoruz: Aşağıdaki
hususlar Rasûl-i Ekrem'i sevmenin alâmetleri arasındadır:
1. Onu
görmeyi, onun sohbetinde bulunmayı çokça arzu etmek ve bunlardan mahrum olmayı,
dünya hayatında bunların dışında her ne olursa olsun herhangi bir şeyi
kaybetmekten daha ağır bir musibet görmek.
2. Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem uğrunda canı ve malı feda etmek için tam
hazırlıklı olmak.
3. Emirlerine
uymak, yasaklarından sakınmak.
4. Sünnetine
yardımcı olmak, şeriati koruyup kollamak.
Her
kimde bu alâmetler bulunursa, o Rasûl-i Ekrem'i sevmekten ötürü yüce Allah'a
hamdetsin ve bu hususta kendisine sebat vermesini dilesin. Bunu büsbütün ya da
kısmen kaybetmiş olan bir kimse ise yüce Allah'ın huzuruna selim kalp ile giden
müstesnâ, hiçbir malın ve evladın fayda vermeyeceği günden önce kendisini
hesaba çeksin. O günde insanların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmayacaktır.
Sakın Allah'ı ve mü'minleri aldatabileceğini düşünmesin, öyle bir işe de
kalkışmasın. Çünkü yüce Allah'ı aldatmaya çalışan bir kimse ancak kendisini
aldatır.
"Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya
çalışırlar ama kendilerinden başkasını aldatamazlar da yine farkına
varmazlar."
(el-Bakara, 2/9)
Yüce
Allah'ın yardımı ile ashab-ı kiramın Rasûl-i Ekrem Muhammed Mustafa'ya
duydukları sevgiyi sözkonusu etmekle birlikte, bizim mevcut halimize de işaret
ederek bu hususu sözkonusu edeceğim. Olur ki, yüce Allah bizim halimizi ıslah
eder ve bizi doğru yola iletir. Herbir alâmeti yüce Allah'ın izniyle ayrı bir
başlık altında ele alacağım:
Birinci Alâmet
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'i Görmeyi, Onun
Sohbetinde Bulunmayı Çok Arzulamak Ve Bunlardan Mahrum Kalmayı Dünyada Her Ne
Olursa Olsun Herhangi Bir Şeyi Kaybetmekten Daha Ağır Bilmek
Bilindiği
gibi kişinin temenni edip, sevebileceği en ileri şey, sevdiği kimseyi görmek ve
onun sohbetinde bulunmak saadetine erişmektir. Rasûl-i Ekrem Muhammed
Mustafa'yı (Allah'ın salât ve selâmları ona) seven bir kimse, hiç şüphesiz onu
görmek için iştiyak duyar, onun sohbetinde bulunmay arzu eder. Dünya ve
âhirette onunla birlikte olmayı çok ister. Böyle bir mutluluğa erişmeyi büyük
bir şevk ve ihtimam ile bekler. Eğer böyle bir mutluluk ile bütün dünya
nimetleri arasında tercih yapması istenecek olsa, bu mutluluğa başka hiçbir
şeyi tercih etmez. Onun onurlu yüzüne bakmakla şerefleneceği vakit sevinir,
onun sohbetinde bulunmak saadeti ile sürür duyar. Onu görmekten ve
arkadaşlığından mahrum edilmek korkusu onu üzer, ondan ayrılık onu ağlatır.
Aşağıda,
dediğimiz hususların açıkça görüleceği şekilde, Allah Rasûlünü samimi olarak
sevenlerin gözkamaştırıcı bazı tutumlarını kaydedeceğiz:
1. Ebu Bekir Es-Sıddîk'in Allah Rasûlü ile Hicrette
Arkadaşlık Yapacağını Öğrenince Sevincinden Ağlaması
imam
Buhârî'nin rivayetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in eşi
Âişe Radıyallahu anha dedi ki: Bir gün biz Ebu
Bekir Radıyallahu anh'ın odasında öğle sıcağının başladığı bir sırada
oturmakta iken birisi Ebu Bekir'e: işte Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem başını sarmalamış olarak geliyor, dedi. O saat Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'in bize geldiği bir vakit değildi.
Bunun
üzerine Ebu Bekir dedi ki: Anam, babam ona feda olsun! Allah'a yemin ederim, bu
saatte mutlaka önemli bir iş için gelmiş olmalıdır.
(Âişe
Radıyallahu anha devamla) dedi ki: Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem geldi, izin istedi, Ebu Bekir ona izin verdi, o da içeri
girdi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Bekir'e: "Yanında
kim varsa dışarı çıkar" diye buyurdu. Ebu Bekir: Yanımda olanlar
-babam sana feda olsun- senin aile halkındır, ey Allah'ın Rasûlü, dedi.
Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem: "Hicret için bana izin verildi"
diye buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir sordu: Babam sana feda olsun! Ben de
seninle birlikte olacak mıyım? Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Evet dedi.20
Ebu
Bekir es-Sıddîk bu yolculuğu kuşatacak korku ve tehlikeleri bilmeyen birisi
değildi. Fakat bu durum onun sevgili dostu Rasûl-i Ekrem ile birlikte
arkadaşlık arzusunu etkilemedi ya da azaltmadı. Allah Rasûlü kendisine
isteğinin olumlu karşılandığını bildirince, böyle bir mutluluğa nâil olmanın
sevinciyle ağlamaya başladı.
Hafız
ibn Hacer dedi ki: "ibn ishak rivayetinde şunu da ilave etmektedir: Âişe Radıyallahu
anhâ dedi ki: Ebu Bekir'in ağladığını gördüm. Ben ise kimsenin sevinçten
ağlayacğı nı o zamana kadar bilmiyordum."21
2. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Yanlarına
Gelişi Dolayısıyla Ensarın Sevinci
Ensar-ı
Kiram, sevgili Rasûl-i Ekrem'in yurtlarına hicret ettiğini işittiler. Bu
sebeple onu karşılama şevkini duydular. Sünnet ve sîret kitapları, onların
Allah Rasûlünü karşılama şevklerini ve kendilerinin yanına varmaktan dolayı
duydukları sevinci tasvir eden ifadeleri bize kadar saklamış bulunuyor. Mesela,
imam Buhârî bize Urve b. ez-Zübeyr Radıyallahu anh'dan onların Rasûl-i
Ekrem'i el-Harre denilen yerde nasıl beklediklerini rivayet etmektedir. Onun
rivayetinde şu ifadeler yer alır:
"Medine'de
müslümanlar Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in Mekke'den çıktığını
işittiler. O bakımdan her sabah Harre denilen yere çıkıyorlar ve öğle sıcağı
onları geri dönmek zorunda bıraık ncaya kadar onu bekliyorlardı. Bir gün uzunca
bekleştikten sonra geri döndüler. Evlerine vardıklarında yahudilerden bir adam,
yahudi kalelerinden birisi üzerinde bir hususa bakmak üzere çıkmıştı.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i ve ashabını beyaz elbiseleriyle
-ve bazen serabın onların görülmesini engelleyerek- gelmekte olduklarını gördü.
Yahudi sesi çıkabildiği kadar bağırmaktan kendisini alıkoyamadı: Ey araplar
topluluğu! işte sizin beklediğiniz, şan ve şerefiniz(e
sebep) geliyor.
Müslümanlar
hemen silahlarına koşuştular. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i
Harre'nin sırtlarında kaşı ladılar. Onlarla sağ tarafa doğru yöneldi ve nihayet
onlarla Amr b. Avf oğulları diyarında konakladı."22 Allahuekber! O sevgili Rasûlü karşılamaya ne
kadar da şevkli, istekli idiler! Her sabah Harre'ye onun gelişini bekleyerek
çıkıyorlar ve güneşin sıcağı şiddetleninceye kadar orada oturduktan sonra
evlerine geri dönüyorlardı. ibn Sa’d'ın zikrettiği rivayette şöyle
denilmektedir: "Güneş onları yaktı mı evlerine geri dönerlerdi."23 Hakim'in
rivayetinde: "Öğle sıcağı kendilerini rahatsız edinceye kadar onu
bekliyorlardı" demektedir.24
Yine
imam Buhârî, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in Ensar tarafınadn
Medine'de nas ıl karşılandığını anlatmaktadır. Enes Radıyallahu anh'dan
şöyle dediğini rivayet ediyor: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Harre'nin
yan tarafında konakladı. Sonra ensara haber gönderdi, onlar da Allah'ın
Peygamberi ile Ebu Bekir'in yanına geldiler. Onlara selam verdiler ve:
"ikiniz de emniyet içerisinde ve size itaat edilenler olarak bineklerinize
bininiz."
Bunun
üzerine Allah'ın Peygamberi ve Ebu Bekir bineklerine bindi, silahlılar
etraflarını kuşattı . Medine'de: Allah'ın Peygamberi
geldi, Allah'ın Peygamberi geldi denildi. Bulundukları yerden bakıp:
"Allah'ın Peygamberi geldi" diyorlardı. O da Ebu Eyyub Radıyallahu
anh'm evine yakın bir yerde konaklayıncaya kadar yoluna devam etti.25
imam
Ahmed’in, bize Enes Radıyallahu anh'dan rivayet ettiğine göre Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem ile Ebu Bekir es-Sıddik Radıyallahu anh'i
karşılayanlar, ensardan beşyüz kadar kişi idiler. Onların yanına varınca ensar:
"İkiniz de emniyet altında ve size itaat edilenler olarak
yürüyünüz" dediler.26
Aynı
şekilde yine imam Ahmed Medine halkının şerefli Rasûlünü nasıl karşıladıklarını
Ebu Bekir es-Sıddîk Radıyallahu anh'ın anlatımıyla şöylece
nakletmektedir:
"Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem -ben de onunla birlikte- devam ettik. Nihayet
Medine'ye geldik. insanlar onu karşıladı. Yola ve
damlara çıktılar. Hizmetçiler ve çocuklar yolda hızlıca koşarak:
"Allahuekber! Rasûlullah geldi! Muhammed geldi!" diyorlardı. (Ebu
Bekir Radıyallahu anh) dedi ki: Herkes Allah Rasûlü hangilerine misafir
olacak diye birbirleriyle çekişiyorlardı...27
Enes
b. Malik Radıyallahu anh bu mübarek günde gördüklerini şu sözleriyle
dile getirmektedir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile Ebu
Bekir'in Medine'ye girdikleri günden daha nurlu ve daha güzel hiçbir gün asla
görmedim."28
el-Berâ
b. Âzib Radıyallahu anh da Medinelilerin Rasûl-i Ekrem'in yanlarına
gelişleri dolayısıyla duydukları sevinci şöylece dile getirmektedir:
"Medinelilerin
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem dolayısıyla duydukları sevinci
başka hiçbir sebep dolayısıyla duyduklarını görmedim."29
3. Ensarın Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'in
Arkadaşlığından Mahrum Kalmaktan Korkmaları
Yüce
Allah ensarı Allah Rasûlüne kendi yurtlarında sahabi olmakla şereflendirdikten
sonra, bu pek büyük nimet ve pek üstün şereften mahrum kalırlar korkusuyla onu çokça
sakınır ve esirgerlerdi. Buna delillerden birisi de imam Muslim'in Ebu Hureyre Radıyallahu
anh'dan Mekke’nin fethini zikrederken şöyle dediğine dair rivayetidir:
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yoluna devam etti ve nihayet
Mekke'ye vardı. ez-Zübeyr Radıyallahu anh'ı iki
cenahtan birisine kumandan olarak gönderdi. Halid Radıyallahu anh'ı da
diğer cenaha kumandan gönderdi. Ebu Ubeyde Radıyallahu anh'ı ise
zırhları olmayan birliğin kumandanı olarak göndermişti. Vadinin iç tarafından
ilerlediler. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem de bir birlikteydi.
(Ebu
Hureyre devamla) dedi ki: Baktı ve beni gördü. Ebu Hureyre, dedi. Ben: Buyur ey
Allah'ın Rasûlü dedim. Peygamber: "Bana ensardan olmayan kimse
gelmesin" dedi. Sonra da: "Safa’da sizinle görüşmek üzere
(geliniz) " diye buyurdu
(Ebu
Hureyre devamla) dedi ki: Biz de yola koyulduk. Bizden herhangi bir kimse
birisini öldürmek isterse mutlaka öldürürdü. Onlardan hiçbir kimse bize karşı
hiçbir şey yapamazdı.30
(Ebu Hureyre) dedi ki: Ebu Süfyan gelip: Ey Allah'ın Rasûlü Kureyşlilerin bütün
yeşillikleri31
mübah görüldü. Artık bugünden sonra Kureyş olmayacaktır.
Daha
sonra: "Kim bir Kureyşlinin evine girerse o emniyet altındadır"
dedi.
Ensar
dedi ki: Artık Rasûlullah kendi şehrine rağbet edecek ve kendi aşiretine şefkat
ve merhamette bulunacaktır.
Ebu
Hureyre Radıyallahu anh dedi ki: Derken vahiy geldi. Vahiy gelmesi sona
erince Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem: "Ey ensar topluluğu"
diye buyurdu. Onlar: Buyur, ey Allah'ın Rasûlü, dediler. Peygamber: "Artık
bu adam kendi şehrine rağbet edecektir" dediniz. Ensar: Evet böyle
oldu, dediler.
Peygamber
buyurdu ki: "Asla! Şüphesiz ki ben Allah’ın kulu ve Rasûlüyüm. Allah’a
ve sizin diyarınıza hicret ettim. (Benim için) hayat sizin hayatınız, ölüm de
sizin ölümünüzdür. "
Ağlayarak
ve şöyle diyerek ona yöneldiler: Allah'a yemin ederiz. Söylediğimiz o sözleri
sadece Allah'ı ve Rasûlünü kaybetmek istemeyişimizden dolayı söyledik.
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Gerçekten Allah da,
Rasûlü de sizin doğru söylediğinizi biliyor ve sizin mazeretinizi kabul ediyor.
"32
imam
Nevevî hadisi açıklarken şunları söylemektedir: "Onlar Peygamber Sallallahu
aleyhi vesellem'in Mekkelilere karşı şefkatini ve onları öldürmekten uzak
kalmasını görünce, artık onun tekrar Mekke'de kalacağını ve sürekli orada
ikamet edeceğini, yanlarından ayrılıp Medine'yi terkedeceğini sandılar. Bu ise
onlara çok ağır geldi. Yüce Allah Peygamberine vahyetti, O da bu hususu onlara
bildirdi ve onlara şu anlamdaki sözler söyledi: "Ben, Allah için ve
sizin diyarınıza orayı vatan edinmek için hicret ettim. Yüce Allah için
yaptığım hicretimden geri dönmeyeceğim ve orayı terketmeyeceğim. Aksine ben
sizinle birlikte kalacağım. Hayatım sizin hayatınız, ölümüm sizin ölümünüzdür.
Yani ben ancak sizin yanınızda yaşayacağım ve ancak sizin yanınızda öleceğim.
" Allah Rasûlü onlara bu sözleri söyleyince ağladılar, özür
dilediler ve: Allah'a yemin olsun ki biz, az önceki sözlerimizi sadece sana
olan düşkünlüğümüz, senin arkadaşlığını arzulayışımız ve senden faydalanalım,
senin bereketinden yararlanalım, bizi dosdoğru yola iletesin diye ve yanımızda
kalmayı sürdürmen için söyledik. Çünkü yüce Allah: "Ve şüphesiz ki sen
dosdoğru yola iletirsin. " (eş-Şura, 42/52) diye buyurmuştur.
işte
onların: "Bizim söylediğimiz sözler sadece seni sakındığımız ve
esirgediğimizdendi" şeklindeki sözlerinin anlamı budur. Yani bizler senin
bizden ayrılmanı ve bizden başkalarının arasında kalmanı istemedik, bu hususta
kıskançlık ettik.
Onların
ağlamalarının sebebi ise, onlara söyledikleri ve ona kendisinden utanılacak
şeylerin haklarında kendisine bildirilmiş olmasından korkmalarıdır.33
4. Bir Sahabinin Cennette Rasûlullah SaUaUahu Aleyhi
Vesellem* i Görememekten Korkması
Sevgisinde
gerçekten samimi olan birisini daha görüyoruz. Bu kişi kendisinin ve sevgili
Rasûl-i Ekrem'in -Rabbimin salât ve selâmları üzerine olsun- ölümünü hatırlıyor,
kendisi de cennete girecek olsa dahi, Allah Rasûlünün diğer peygamberlerle
birlikte olacağından mertebesinin yüksekliği dolayısıyla onun güzel yüzünü
cennette görememekten korkuyor.
imam
Taberânî bu sevenin kıssasını Ebu Bekir es-Sıddîk'in kızı Âişe-i Sıddika Radıyallahu
anhumâdan şu sözleriyle rivayet etmektedir.
Bir
adam Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e gelip:
“Ey
Allah'ın Rasûlü dedi. Şüphesiz ki sen benim için kendi öz canımdan da
sevgilisin. Şüphesiz ki sen benim için çocuklarımdan daha sevgilisin. Ben evde
bulunurken seni hatırlıyorum, gelip seni görmeden edemiyorum. Benim de
öleceğimi, senin de öleceğini hatırlayınca biliyorum ki sen cennete gireceğin
vakit, diğer peygamberlerle birlikte yükseklerdesin. Ben ise cennete girecek
olsam dahi, seni görmeyeceğimden korkuyorum.”
Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem ona cevap vermedi. Nihayet Cebrail Aleyhisselam:
"Kim Allah’a ve Rasûle itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine
nimetler verdiği peygamberler, sıddiklar, şehidler ve salihlerle birliktedirler...
" (en Nisa, 4/69) âyetini indirdi."34
5. Rabia Radıyallahu Anh*ın Cennette Rasûlullah Sallallahu
Aleyhi Vesellem ile Arkadaş Olmayı istemesi
Sevgili
Nebimize samimi bir şekilde sevgi besleyen birisi Ondan birşeyler isteme
fırsatını yakaladı. Bu kişi Eslemli Rabia b. Kâ’b Radıyallahu anh'dı. isteği neydi? imam Muslim bize onun
kıssasını kendisinden şu sözleriyle anlatmaktadır: Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem ile birlikte gece kalırdım. Ona abdest suyunu getirir,
ihtiyaçlarını karşılardım. Bir gün bana: "İste" dedi. Ben ona
cennette sana arkadaş olmayı istiyorum, dedim. Peygamber "yahut başka
bir şey iste" dediyse de ben: istediğim budur dedim. Şöyle buyurdu: "O
halde çokça secde etmekle, bana yardımcı ol" diye buyurdu.35
işte
samimi olarak seven bir kimse! Bir şeyler istemek fırsatını yakaladı mı,
birinci defasında da, ikincisinde de onunla arkadaşlıktan başka bir şeyi
seçmemekte tereddüt göstermez. Hatta onun yerine başka bir şey istemek hatırına
bile gelmez.
6. Ensarın Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem*i
Koyun Ve Deve Sürülerine Tercih Etmeleri
Böyle
bir tercihte bulunmakta Eslemli Rabia b. Ka’b Radıyallahu anh yalnız
başına değildi. Aksine Muhammed Mustafa'yı gerçek anlamıyla sevenlerin hepsi
böyleydi. Huneyn gazvesinde ensar Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in
birlikteliği ile koyun ve deve sürüleri arasında seçim yapmakta serbest bıraık
ldılar. Onlar insanların dünya metâını alarak dönmelerine, kendileri de yüce
Peygamber ile birlikte evlerine gitmeye razı oldular. Sünnet ve sîret kitapları
bu olayı bize tafsilâtlı bir şekilde anlatmaktadır.
imam
Buhârî, Abdullah b. Zeyd b. Âsım Radıyallahu anh'dan şöyle dediğini
rivayet etmektedir: Yüce Allah Rasûlüne (Allah'ın salât ve selâmı ona) Huneyn
günü ganimet ihsan edince ganimeti, insanlar arasında kalpleri îslâma
ısındırılacaklara paylaştırdı, ensara bir şey vermedi. İnsanlara isabet eden
kendilerine düşmedğ inden ötürü sanki içten içe rahatsız oldular. Bu sebeple
Peygamber onlara hitapta bulunarak şöyle buyurdu:
"Ey ensar topluluğu! Ben sizleri sapık
buldum da Allah benimle size hidayet vermedi mi? Sizler darmadağınık iken Allah
benimle kalplerinizi birbirinize kaynaştırmadı mı? Sizler fakir ve yoksulken
Allah benimle sizi zengin etmedi mi?"
Peygamber
her ne dediyse onlar da: Allah ve Rasûlünün üzerimizdeki minneti çok daha
fazladır36 dediler.
Bu sefer (Peygamber) şöyle buyurdu:
"İsteseydiniz sen bize şöyle şöyle
geldin... diyebilirdiniz"37
Peki insanlar koyunları ve develeri38 alıp giderken
sizler Rasûlullah ile birlikte evlerinize geri dönmeye razı olmaz mısınız?
Eğer hicret olmasaydı ben ensardan bir kişi
olurdum ve eğer insanlar bir vadiden yahut bir yoldan gidecek olurlarsa,
elbette ki ben de ensarın gittiği vadiden ve yoldan giderim. Ensar iç
elbisedir, sair insanlar ise dış elbisedir.39 Sizler benden sonra bencilliklerle
karşılaşacaksınız40
Havz’ın etrafında benimle karşılaşıncaya kadar sabrediniz.
"41
Ebu
Saîd Radıyallahu anh'ın hadisinde şu fazlalık vardır: "Allah’ım
ensara, ensarın oğullarına, ensarın oğullarının oğullarına rahmet buyur."
Ebu
Said dedi ki: Sakalları ıslanıncaya kadar hepsi ağladı ve: Kısmet ve nasip
olarak Rasûlullah’ın birlikteliğine razıyız, dediler.42
îmam
îbnu'l-Kayyim diyor ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem onlara
yaptığı uygulamada farkına varamadıkları hikmeti onlara açıklayınca, itaatla
boyun eğerek sözlerinden geri döndüler ve en büyük ganimetin onların paylarına
düşen Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte geri dönmek
olduğunu anladılar. Böylelikle koyun, deve, kadın ve çocuk esirler almamak
karşılığında elde ettikleri pek büyük mükâfat ve hayattayken de, ölümünden
sonra da Rasûl-i Ekrem'in komşuluğuna nail olarak teselli buldular."43
7. Ömer El-Faruk'un Rasûlullah SaU.aU.ahu
Aleyhi Vesellem'e Yakın Yerde Defnedilme Arzusu
Gerçekten
samimi; bir başka seveni görüyoruz. O Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'dır.
Ölümlü dünyadan kalıcılık yurduna göç ederken onun için en önemli iş Muhammed
Mustafa'ya yakın, ona komşu olarak defnedilmektir.
îmam
Buhârî'nin, Amr b. Meymûn'dan naklettiğine göre Ömer b. el-Hattab Radıyallahu
anh dedi ki:
"Ey
Ömer'in oğlu Abdullah! Mü'minlerin annesi Âişe Radıyallahu anha'ya git
ve Ömer'in sana selâmı var, de fakat mü'minlerin emiri deme. Çünkü bugün ben
mü'minlerin emiri değilim ve de ki: "Ömer b. el-Hattab iki arkadaşıyla
birlikte defnedilmek için izin istiyor."
Abdullah
selam verdi, izin istedi, sonra da Âişe Radıyallahu anhânın yanına
girdi. Onu oturmuş ağlıyor gördü. Dedi ki: "Ömer b. el-Hattab'ın sana
selamı var. îki arkadaşıyla birlikte defnedilmek için senden izin
istiyor."
Âişe
Radıyallahu anhâ dedi ki: "Ben onu kendim için istiyordum. Fakat
andolsun ki, bugün onu kendime tercih edeceğim."
Abdullah
geri dönünce: îşte Ömer'in oğlu Abdullah geliyor, dediler.
Ömer:
Beni kaldırın, dedi.
Bir
adam onu kendisine yaslayarak kaldırdı. Ömer: Ne haber? diye
sordu. Abdullah: Arzu ettiğin oldu ey mü'minlerin emiri, izin verdi, diye cevap
verdi.
Ömer
şöyle dedi: Allah'a hamdolsun. Benim için bundan daha önemli bir şey yoktu.
Benim işim bitince beni taşıyıp götür. Sonra Âişe’ye selâm ver ve de ki: Ömer
b. el-Hattab izin istiyor. Şayet benim için izin verirse beni oraya girdiriniz.
Eğer beni kabul etmezse, siz de beni müslümanların kabristanına geri götürünüz.44
8. Ebu Bekir Es-Sıddîk'in Nebi Sallallahu Aleyhi
Vesellem'in Ayrılma Vaktinin Yaklaştığını Anlayınca Ağlaması
Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem'i samimi olarak seven Ebu Bekir es-Sıddîk Radıyallahu anh'ın
O’nun sözlerinden artık ecelinin yaklaştığı sonucunu çıkarınca kendisini
tutamayarak ağlamaya başladığını görüyoruz, imam Buhârî onun bu kıssasını Ebu
Said el-Hudrî Radıyallahu anh'ın şu sözleriyle bizlere rivayet
etmektedir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem insanlara bir
konuşma yaptı ve şöyle dedi: "Allah bir kulunu dünya ile nezdindekiler
arasından birisini tercih etmekte serbest bıraktı. O
kul da Allah'ın nezdinde bulunanları seçti." (Ebu Said) dedi ki: Bunun
üzerine Ebu Bekir Radıyallahu anh ağladı. Bizler Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'in seçimde serbest bırak lan bir
kula dair haber vermesinden ötürü onun ağlamasına hayret ettik. Meğer seçmekte
serbest bıraık lan kişi Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem imiş ve meğer Ebu Bekir Radıyallahu anh bizim en
bilgilimiz imiş."45
Muaviye
b. Ebi Süfyan Radıyallahu anh'dan gelen bir başka rivayette şöyle
demektedir: "Bunu Ebu Bekir Radıyallahu anh'dan başkası anlamadı.
Bunun üzerine ağladı ve: Babalarımız, annelerimiz, evlatlarımız sana fedâ olsun
dedi.46
9- Ebu Bekir Es-Sıddîk'in Rasûlullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem'i Vefatından Sonra Hatırladığında Ağlaması
Yine
Ebu Bekir es-Sıddîk Radıyallahu anh'ı Rasûl-i Ekrem'i Rabbinin rahmetine
intikal etmesinden sonra hatırladıkça ağladığını görüyoruz. Buna tanıklık eden
delillerden birisi imam Ahmed'in, Ebu Hureyre Radıyallahu anh'ın şöyle
dediğine dair rivayetidir: Ben Ebu Bekir es-Sıddîk Radıyallahu anh'ı bu
minber üzerinde şöyle derken dinledim: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem'i geçen sene bugün gibi... dinledim dedi,
sonra da Ebu Bekir'in gözleri yaşardı ve ağlamaya başladı.
Daha
sonra dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken
dinledim: "İhlâs (tevhid) kelimesinden sonra size âfiyet gibi bir şey
verilmiş değildir. Bu sebeple Allah’tan afiyeti dileyiniz. ”47
Bir
başka rivayette şöyle denilmektedir: Gözyaşları onu üç defa konuşturtmadı.
Sonra dedi ki... diye hadisin geri kalan bölümünü
zikretti.48
10. Ebu Bekir Es-Sıddîk’in Rasûlullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem'e Çabuk Kavuşma isteği
Buna
delalet eden hususlardan birisi de imam Ahmed'in, Âişe Radıyallahu anhâ'dan
şöyle dediğine dair rivayetidir: Ebu Bekir Radıyallahu anh'ın ölüm vakti
yaklaştığında: Bugün ne günüdür? diye sordu. Vefatında
bulunanlar pazartesi günü dediler. Şöyle dedi: “Eğer bu gece ölürsem beni
yarına bekletmeyiniz. Şüphesiz benim en sevdiğim gün ve gece Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'e en yakın olacağım gün ve gecedir."49 Allahuekber! Gün
ve gecelerin sevgisi Allah Rasûlü Muhammed Mustafa'ya yakınlıklarına göre
tespit ediliyor. işte Nebi Sallallahu aleyhi
vesellem'i gerçekten sevenler sevgilerinde, onu görmeye şevklerinde, onun
arkadaşlığını isteyişlerinde, onu görmekten ötürü sevinmelerinde, onunla
birliktelikleri dolayısıyla neşelenmelerinde, onun arkadaşlığını herşeye tercih
etmelerinde, onu kaybetmekten korkmalarında, ondan ayrılmaktan ötürü
ağlayışlarında, böyle idiler.
Ya
biz nasılız? Biz daha başka şeyler de sevip bu sevginin yerine onları
oturtmadık mı? Bizim çoğumuz -Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i
sevmek iddialarına rağmen- bu başka şeyleri görmek ya da dinlemek için pekçok
malı ve vakti feda edebilmekte, bunları izlemek uğrunda Allah'ın ve insanların
birçok hakkını zayi etmektedir. Bunları görmekten ötürü sevinmekte, pek az bir
şeyi dahi kaçıracak olurlarsa, üzülüp kederlenmektedirler. Bunlar sevdiklerinin
bir kısmının yerin dibine geçirilmeye ve o şeyleri sevenlerin bazılarının
domuzlara ve maymunlara dönüştürülmeye sebep olabileceğini unuttular yahut
unutmuş görünüyorlar.
Nitekim
hevâdan konuşmayan yüce Peygamber de bunu haber vermektedir. imam
ibn Mâce, Ebu Malik el-Eş'arî Radıyallahu anh'dan şöyle dediğini rivayet
etmektedir:
"Şüphesiz ümmetimden birtakım insanlar
içki içecekler ve ona kendi isminden başka isimler verecekler. Tepeleri
-zerinde çalgı aletleri çalınacaktır. Yerin dibine geçirilecekler ve onlardan
maymunlar ve domuzlar yaratılacaktır. "50
Bizim
durumumuz bu iken, acaba "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i
bütün insanlardan ve herşeyden daha çok seviyoruz" sözümüz doğru kabul
edilebilir mi? Yahutta bu gizliyi de, açığı da bilen Allah nezdinde bize bir
fayda sağlayabilir mi?
İkinci Alâmet
Allah Rasûlü Uğruna Canı Ve Malı
Feda Etmek
Samimi
bir seven sevdiği uğrunda rahatını, canını ve sahip olduğu şeyleri, feda etme
imkânını bulacağı fırsatı elbette ki pek büyük bir şevk ve istekle arzular.
Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'i samimiyetle seven ashab-ı kiram onun
uğrunda fedakârlık örneklerinin en göz kamaştırıcılarını vermişlerdir. Onlardan
sonra gelenler arasından onu sevenler de kalplerinde o pek büyük mutluluğu ve
çok değerli arzuyu ele geçiremediklerinden ötürü anlatılamayacak çapta bir
hasret hissederler.
Aşağıda
fedakârlığın, sevgi ve bağlılığın, iman ve ihlâsın gerçekten insanı
şereflendiren bazı tavır ve tutumlarını sözkonusu edeceğim. Âlemlerinin
Rabbinin habibi kendi habiblerine duydukları sevgide samimi olan o hayırlılara
ait tavırlardır, bunlar.
1. Ebu Bekir Es-Sıddîk'in Rasûl-i Ekrem Adına Korkarak
Ağlaması
Sürâka
b. Mâlik Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile Ebu Bekir es-Sıddîk'a
hicret yolculuğu sırasında yetişiyor. Onlara yaklaştığında Ebu Bekir es-Sıddik
ızdırapla ağlıyor fakat kendi adına korktuğu için değil, Allah’ın Rasûlü
Muhammed Mustafa için korktuğundan ötürü ağlıyordu. imam
Ahmed bu olaydan bize el-Berâ b. Âzib Radıyallahu anh'dan naklen şöylece
sözetmektedir: Ebu Bekr Radıyallahu anh dedi ki:
"Biz
yola koyulduk. Kavmimiz ise bizi arayıp duruyorlardı. Bize sadece atı
üzerindeki Sürâka b. Malik b. Cu’şum yetişebildi. Ben:
“Ey
Allah'ın Rasûlü! işte bizi takip eden bu adam bize
yetişti yetişecek” dedim.
O:
"Üzülme şüphesiz Allah bizimle beraberdir" diye buyurdu.
Nihayet
bize yaklaştı, bizimle onun arasında bir yahut iki ya da üç mızrak boyu bir
uzaklık kaldı. Ben: Ey Allah'ın Rasûlü! işte bizi
takip eden bu adam bize yetişti, dedim ve ağladım.
Peygamber:
Niye ağlıyorsun? diye sordu. Ben şöyle dedim:
Allah'a yemin ederim kendim için ağlamıyorum, senin için ağlıyorum, dedim.
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem Suraka'ya beddua ederek: "Allah’ım,
dilediğin şekilde onun şerrini bizden uzaklaştır" diye yalvardı.
Atnı
n ayakları sert bir arazide karnına kadar gömüldü... deyip,
hadisin geri kalan bölümlerini zikretti.51
2. Mikdad b. El-Esved Radıyallahu Anh'ın Çarpışma
Alanında Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Yanında Durmaya
Hazırlanması
Sevgisinde
samimi bir diğer kişiyi görüyoruz. Bu da çarpışma alanında Allah Rasûlü ile
birlikte yanyana durmak için tam anlamıyla hazır olduğunu ortaya koymaktadır. imam Buhârî bize onun başından geçen bu olaydan Abdullah b.
Mesud Radıyallahu anh'ın rivayeti ile sözetmektedir. Abdullah Radıyallahu
anh diyor ki:
"Ben
Mikdad b. el-Esved Radıyallahu anh'ın bir konumuna tanık oldum. Böyle
bir konumda olmak için herşeyi fedâ etmek isterdim:52 Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem
müşriklere beddua ederken geldi ve şöyle dedi: Bizler Musa Aleyhisselam'ın
kavminin dediği gibi: Sen ve Rabbin gidin ve savaşın, demiyoruz. Fakat bizler
senin sağında, solunda, önünde, arkanda savaşıyoruz.
Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem'in yüzünün aydınlandığını ve bundan dolayı
sevindiğini gördüm. Abdullah onun söylediği sözleri kastetmektedir.53
Bu
rivayette Mikdad'ın Allah Rasûlü uğrunda fedakârlıklarda bulunmaya hazır
olmasının yanında Abdullah b. Mesud Radıyallahu anh'ın böyle şerefli bir
konumda olma arzu ve isteğini de görüyoruz. Bu da onun şu ifadelerinde ortaya
çıkmaktadır: "Ben el-Mikdad b. el-Esved Radıyallahu anh'ın bir
konumuna tanık oldum. Böyle bir konumda olmak karşılığında herşeyi vermeyi arzu
ederdim."
Hafız
ibn Hacer bunu açıklarken şunları söylemektedir: "Yani eğer bu sözü
söyleyen kimse böyle bir konum ile bunun karşılığında ne olursa olsun birtakım
şeyler elde etmek arasında tercihte serbest bırakılırsa elbetteki böyle bir
konumda olmayı daha çok severdi."54
3. Ensardan Onbir Kişinin Ve Talha Radıyallahu Anh'ın
Allah Rasûlü Uğrunda Kendilerini Feda Etmeleri
Uhud
savaşında bazı okçuların yanlışlık yaptığı görülür. Bunun üzerine yerlerini
bırakırlar. Mekkeli Kureyş ordusundan bir birlik Halid b. el-Velid'in komutası
altında müslümanların arkasından dolanıp gelirler. Bunun sonucunda müslüman
saflarda gedikler ve çalkantılar ortaya çıkar. Öyle bir an gelir ki, Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte sadece oniki kişi kalır.
Müşrikler de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e ve bu oniki kişiye
yaklaşırlar.
Peki,
Peygamberi samimiyetle seven bu hayırlı insanlar, sevdikleri o yüce zatı
savunmak için neler yaptılar? Bunun için imam Nesâî'nin, Câbir b. Abdullah Radıyallahu
anhuma'dan naklettiği şu rivayeti okuyalım:
"Uhud
gününde insanlar gerisin geriye kaçınca Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem bir kenarda ensardan oniki kişi ile birlikte bulunuyordu.
Aralarında Talha b. Ubeydullah Radıyallahu anh da vardı. Müşrikler
onlara yetiştiler. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem onlara doğru
dönüp: "Bunlara karşı kim bizi savunacak?" diye sordu.
Talha:
Ben, diye cevap verdi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem:
"Olduğunyerde kal" diye buyurdu.
Bu
sefer ensardan bir adam: Ben, ey Allah'ın Rasûlü, dedi. Peygamber: "Sen
(çık)" diye buyurdu.
Öldürülünceye
kadar çarpıştı. Sonra yine müşriklerin yaklaştıklarını gördü ve: "Bunlara
karşı kim bizi savunacak?" diye sordu. Talha yine: Ben dedi. Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem: "Yerinde kal" diye buyurdu. Bu
sefer ensardan bir başka adam: Ben dedi. Peygamber: "Sen (çık) " diye
buyurdu. O da öldürülünceye kadar çarpıştı.
Peygamber
bu sözleri söyleyip durdu, yine onların karşısına ensardan bir adam çıkıyor ve
öldürülünceye kadar kendisinden öncekinin savaşması gibi savaşıyordu. Nihayet
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile Talha b. Ubeydullah Radıyallahu
anh başbaşa kaldılar. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem:
"Bunlara karşı kim çıkar?" diye sordu. Talha: Ben dedi. Talha
onbir kişinin çarpıştığı şekilde çarpıştı. Nihayet eli isabet aldı, parmakları
kesildi ve: Ah dedi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
"Eğer bismillah demiş olsaydın, insanlar sana bakıp dururken melekler
seni yukarı doğru yükselteceklerdi" diye buyurdu. Daha sonra yüce
Allah müşrikleri geri püskürttü."55
Allahu
ekber! Peygamberi seven onbir kişi, âlemlerin Rabbinin de, kendilerinin de
habibi uğrunda canlarını feda ediyorlar. Onikinci kişi de Talha b. Ubeydullah
-Allah ondan da, diğerlerinden de hep birlikte razı olsun-Peygamberi savunması
pek kolay olmuyor. Onbir kişinin çarpışması gibi çarpıştı. Bunun neticesinde
eli çolak kaldı. Çünkü o eliyle Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i
koruyordu. imam Buhârî'nin rivayetine göre Kays şöyle
demiştir: Ben Talha'nın Uhud günü Peygamberimizi kendisiyle koruduğu çolak
elini56
gördüm."57 Muhammed'in
Rabbine yemin ederim ki, yüce Allah'ın en sevdiği ve yaratılmışların en yücesi
uğrunda savunma yaparken çolak kalan bu el, ne kadar mutlu, ne kadar temizdir!
Bu elin sahibi ne kadar bahtiyardır!
Yüce
Peygamberi savunurken etkilenen ve çolak kalan sadece eli değildi. Vücudunun
hertarafı yara almıştı. Çünkü bedeninde yaklaşık yetmiş yara vardı. imam Ebu Davud Tayalisî, Âişe'den o Ebu Bekir es-Sıddîk Radıyallahu
anhuma'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Daha sonra yerdeki
çukurlardan birisinde bulunan Talha'nın yanına gittik. Mızrak, ok ve kılıç
darbelerinin açtığı yetmiş küsur yahut biraz az veya biraz daha fazla yara
aldığını gördük."58
Ebu
Bekir es-Sıddîk Radıyallahu anh Uhud gününü hatırladı mı ağlar, sonra da
şöyle derdi: "O gün bütünüyle Talha'nın günü idi."59 Allah ondan da, Ebu Bekir es-Sıddîk'dan da,
Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'i samimi olarak seven herkesten de razı
olsun.
4. Ebu Talha'nın Göğsünü Rasûlullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem'in Göğsüne Siper Etmesi
Nebi
Sallallahu aleyhi vesellem'i samimiyetle seven bir başkasının, göğsünü
Allah Rasûlü’nün göğsüne siper ettiğini görüyoruz. Oklar gelip, Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'in göğsüne isabet edecek yerde, ona isabet ediyordu. Bu da
aynı şekilde Uhud savaşında olmuştu. Buhârî ve Muslim, Enes b. Malik Radıyallahu
anh'dan şöyle dediğini rivayet etmektedirler:
"Uhud
gününde bulunanların bir kısmı Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in
yanından uzaklaşıp, geri çekildiler. Ebu Talha ise, bir kalkan ile Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'i koruyordu.
(Enes
devamla) dedi ki: Ebu Talha Radıyallahu anh oldukça güzel ok atan birisi
idi. O gün elinde iki ya da üç yay kırdı.
Herhangi
bir kimse beraberinde bir ok torbası olduğu halde geçiyor ve ona: Ebu Talha'nın
önüne bu okları saç, diyordu.
(Enes
devamla) dedi ki: Allah'ın Peygamberi ise yüksekten savaşçılara bakarken, Ebu
Talha Radıyallahu anh şöyle diyordu: Ey Allah'ın Peygamberi, annem-babam
sana feda olsun. Sen bakma. Bunların attıkları bir ok sana isabet etmesin.
Benim göğsüm, senin göğsüne siperdir."60
Allahu
ekber! Seven neler yapar, neleri temenni eder, neler ister?
Büyük
ilim adamı Aynî, Ebu Talha'nın: "Göğsüm senin göğsüne siperdir"
sözünü açıklarken şunları söylemektedir: “işte benim göğsüm, senin göğsünün
önünde. Yani ben senin önünde öyle duruyorum ki, eğer ok gelecek olursa benim
göğsüme isabet eder, senin göğsüne isabet etmez.”61
Şeyh
Muhammed Fuad Abdu'l-Baki diyor ki: Cümle, bir dua cümlesidir. “Yani oklar,
sana değil de, bana isabet etsinler diye Allah benim göğsümü oklara daha yakın
kılsın."62
demektir.
5. Ebu Dücane Radıyallahu Anh'ın, Rasûlullah Sallalahu
Aleyhi Vesellem'in Önünde Kendisini Kalkan Yapması
ibn
ishak bize bir başka samimi seven ile ilgili rivayeti şu sözleriyle
aktarmaktadır:
"Ebu
Dücane, vücudunu Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e kalkan yaptı.
Oklar onun sırtına düşüyordu, O ise Allah Rasûlünün üzerine abanmış bir halde
duruyordu. Nihayet ona isabet eden oklar bir hayli çoğaldı."63 Bir başka
rivayette: "O ise hareket etmiyordu" denilmektedir.64
Allahu
ekber! Ebu Dücane'yi Rasûlullah'ın önünde kalkan görevi yapmaya iten, onun
üzerine abanmasına, sırtına düşen oklara hareket etmeksizin katlanmasına iten
sebep nedir? Şüphesiz ki bu sebep Allah’ın Rasûlü Muhammed Mustafa'ya karşı
duyulan samimi bir sevgidir. Bu o sevgili uğruna canı dahi feda etmek için
duyulan şiddetli bir arzudur.
6. Ensardan Birisinin Rasûlullah Sallallahu Aleyhi
Vesellem Uğruna Kendisini Feda Ederek- Yanağı Nebi Sallallahu Aleyhi
Vesellem'in Ayağı Üzerindeyken- Ölmesi
Sîret
ve tarih kitapları bizlere Rasûl-i Ekrem'i samimi bir şekilde seven başka bir
isimden de sözetmektedir. Bu kişi Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i
savunarak kendisini feda etmiştir. Bu dünyadan göç etme vakti gelince de yanağı
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in ayağı üzerindedir. Bu olay da
aynı şekilde Uhud gazvesinde olmuştur.
imam
ibn ishak dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem müşrikler
tarafından etrafı kuşatılınca: "Bize canını satacak bir kimse var mı?"
dedi.
Ziyad
b. es-Seken Radıyallahu anh ensardan beş kişi ile birlikte ayağa kalktı.
Bazıları
da bu kişinin Umare b. Yezid b. es-Seken olduğunu söylerler.
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'in önünde birer birer savaştılar. Hepsi de
onun önünde, onun uğrunda öldürüldü. Nihayet onların sonuncusu Ziyad ya da
Umare idi. O da oldukça ağır yaralar alıncaya kadar çarpıştı. Daha sonra
müslümanlardan bir kesim geldi, müşrikleri onun etrafından uzaklaştırdılar.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem: "Onu bana
yaklaştırınız" diye buyurdu.
Onu
Allah Rasûlüne yaklaştırdılar. Ayağını başının altına yastık gibi koydu.
Yanağı
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in ayağı üzerinde olduğu halde
ruhunu teslim etti.65
Allahu
ekber! Ne kadar hoş, ne kadar tatlı bir ölüm.
7. Sa’d b. Er-Rabi Radıyallahu Anh'ın, Ruhunu Teslim
Ederken Bile Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Esenlik içerisinde
Olmasına Verdiği Önem
işte
Uhud savaşı! Yaralılardan samimi bir şekilde Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem'i seven bir başka kişi! Mızrak, kılıç ve ok darbeleriyle yetmiş
küsur yarası var. Bu dünya ve bu dünyadaki aile, mal ve metadan ayrılışı için
sadece birkaç dakikası var. Peki neyi düşünüyordu?
Hatırını meşgul eden neydi? Bu hususta imam Hakim'in Zeyd
b. Sabit Radıyallahu anh'dan şöyle dediğine dair rivayetini okuyalım:
Uhud
günü Rasûlullah beni Sa’d b. er-Rabi Radıyallahu anh'ı aramak için
gönderdi ve bana dedi ki: "Şayet onu görürsen, benden ona selam söyle ve
de ki ona: Rasûlullah sana kendini nasıl buluyorsun, diye soruyor."
Zeyd
dedi ki: Ölüler arasında dolaşmaya başladım. Son nefeslerini veriyordu. Mızrak,
kılıç ve ok darbeleriyle açılmış yetmiş küsur yarası vardı. Ona: Ey Sa’d!
Rasûlullah’ın sana selamı var ve sana: Kendini nasıl hissediyorsun bana bildir,
diyor.
Sa’d
dedi ki: Selam Allah'ın Rasûlüne ve sana olsun. Ona de ki: Şu anda cennetin
kokusunu alıyorum. Kavmim ensara da de ki: Sizde gözünüzü kırpacak kadar bir
güç varken Rasûlullah’a bir zarar isabet ederse, Allah nezdinde hiçbir mazeretiniz
kabul edilmez.
(Zeyd
b. Sabit) dedi ki: "Ve ruhunu teslim etti. Allah'ın rahmeti üzerine
olsun."66
Allah
Rasûlünü samimiyetle seven bu sahabi hayatının son demlerinde neler düşündü?
Hatırını meşgul eden neydi? Kavmiyle vedalaşırken dünyadan, dünyadaki aile,
çocuk ve mal mülkten ayrılırken kavmine ne tavsiyede bulundu?
Hatırını
meşgul eden husus, kendisinin de alemlerin Rabbinin de
sevdiği Peygamberin selâmeti, esenliği idi. Kavmine yaptığı vasiyet: Her
birilerinin kendilerini Rasûl-i Ekrem'e feda etmeleri idi.
Ya
biz böyle miyiz? Biz neyi düşünüyoruz? Pek çoğumuzun hatırını meşgul eden
nedir? Bizler arkadaşlarımızdan birisini doğuya ya da batıya gitmek için
uğurlarken birbirimize neleri tavsiye ediyoruz? Bunu açıkça ifade etmek dahi
Islâma müntesip bir kişiye yakışmaz.
8- Ebu Katade Radıyallahu Anh'ın Allah Rasûlü
Bineğinden Düşmesin Diye Korumak Amacıyla Gece Boyunca Yanında Yürümesi
Nebi
Sallallahu aleyhi vesellem'e duyulan sevginin ikinci alâmeti ile ilgili
açıklamalarımı, O’na samimiyetle sevgi besleyen bir başka kişinin bir olayını
anlatarak sona erdirmek istiyorum. Bu kişinin bütün ihtimamı Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'in rahatı ve selâmeti içindi. Uyuklamanın etkisi ile yana
kayınca bineğinden düşmemesi için onu korumak üzere gece boyunca onunla birlikte
yol aldı. Imam Müslim'in rivayetine göre Ebu Katade Radıyallahu anh dedi
ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bize bir hutbe irad etti ve
şöyle buyurdu: "Sizler bu akşam ve geceniz boyunca yol alırsanız
inşaallah yarın suya ulaşırsınız. " Insanlar da biri diğerine
bakmaksızın yollarına koyuldular.
Ebu
Katade dedi ki: Nihayet Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem de gece
yarısına kadar yoluna devam etti. Ben de onun yanında bulunuyordum.
(Ebu
Katade) dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem uyukladı.
Bineğinden yana sarktı, ben gidip, uyandırmadan onu doğrultmaya çalıştım ve
nihayet bineği üzerinde mutedil bir şekilde durdu.
Sonra
yine yola koyuldu ve nihayet gecenin büyük bir bölümü geçmişken yine bineğinden
yana sarktı. Tekrar uyandırmadan ona destek oldum ve nihayet bineği üzerinde
doğru bir şekilde durdu.
(Ebu
Katade) devamla dedi ki: Sonra yine yoluna devam etti. Nihayet seher vaktinin
son demlerinde bundan önceki iki sarkmasından daha aşırı bir şekilde sarktı. Az
kalsın düşecekti. Tekrar gittim ve ona destek verdim. Başını kaldırarak: "Bu
kim?" diye sordu. Ben: Ebu Katade, dedim. "Bu şekilde benim
yanımda ne zamandan beri yürüyorsun?" diye sordu. Ben: Geceden beri
hep bu şekilde yürüyorum, dedim. O da: "Peygamberini koruduğun gibi
Allah da seni korusun" diye buyurdu.66
67
Subhanallah!
Ebu Katade Radıyallahu anh Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'in sağ
salim kalmasına ve aynı zamanda rahatına ne kadar düşkündü! Onu korumak maksadıyla
bütün bir gece gözünü ondan ayırmayarak yoluna devam etti. Allah Rasûlü
uyuklamanın etkisiyle devesi üzerinde her yana yattıkça, o da onun altında
binanın altındaki destek gibi ona destek veriyordu. Ancak bununla birlikte
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in rahatına dikkat ederek onu
uyandırmıyordu. Allah ondan razı olsun, o da Allah'ın rızaıs yla hoşnut olsun.
Üçüncü Alâmet
Nebi Sallallahu Aleyhi
Vesellem'in Emirlerine Uymak, Yasaklarından Kaçınmak
Sevenin
sevdiğine itaatkâr olduğu hususunda iki kişinin dahi görüş ayrılığı yoktur.
Seven sevdiğini, yapmaya, onun sevmediklerinden uzak kalmaya gayret eder. Bunu
yaparken de anlatılamayacak kadar bir lezzet, büyük bir tat alır. Aynı şekilde
Allah Rasûlü Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem'i seven bir
kimse de bütün gayretiyle ona uymaya çalışır, emirlerini hemen yerine getirmeye
koşar, yasaklarından uzaklaşmak için elini çabuk tutar. Nebi Sallallahu
aleyhi vesellem'i samimi bir şekilde seven o hayırlı ashabının bu alanda
nice göz kamaştırıcı tutumları vardır. Aşağıda yüce Allah'ın lütfuyla bunların
bazısını sözkonusu edeceğiz:
1. Ensardan Bir Kesimin, Rükû Halinde iken Ka’be'ye Doğru
Dönmekte Ellerini Çabuk Tutmaları
Imam
Buhârî'nin rivayetine göre el-Berâ b. Âzib Radıyallahu anh şöyle demiştir:
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye gelince, onaltı ya da
onyedi ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı. Bununla birlikte Ka’be'ye
yönlendirilmeyi arzu ediyordu. Bunun üzerine yüce Allah: "Biz yüzünü
göğe doğru evirip çevirmeni elbette görüyoruz. Onun için andolsun, seni hoşnud
olacağın kıbleye döndüreceğiz." (el-Bakara, 2/144) buyruğunu indirdi
ve Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem böylece Ka’be'ye döndürüldü. Bir
adam onunla birlikte ikindi namazını kıldı, sonra gitti. Yolu ensardan (namaz
kılmakta olan) bir topluluğun yanından geçti ve şöyle dedi: Bu kişi şahitlik
eder ki, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte namaz kıldı
ve onun (kıblesi) Ka’be'ye döndürüldü."
Onlar
da ikindi namazında rükûda iken Ka’be'ye yöneldiler."68
Allah
Rasûlüne -Rabbimin salât ve selâmı ona- uymak için ellerini ne kadar da çabuk
tuttular! Ondan gelen bir haberi duyar duymaz ona sımsıkı sarılmakta tereddüt
etmediler. Hatta başlarını rükûden kaldırmayı dahi beklemediler. Onlar rükûda
iken Allah Rasûlünün döndüğü yere -yüce Ka’be'ye- dönüverdiler.
2- Asha-ı Kiram'ın Yolculukta Konakladıkları Vakit,
Birbirlerinin Yanında Konaklama Emrini Yerine Getirmekte Acele Etmeleri
Nebi
Sallallahu aleyhi vesellem'in emrine uymakta eli çabuk tutmak sadece
namazda değildi. Aksine onu samimiyetle sevenler (Allah onlardan razı olsun)
ona tabi olmakta diğer bütün alanlarda da böyle davranıyorlardı. imam Ebu Davud, onun yolculukta konaklama adabı ile ilgili
verdiği emri uygulamakta ellerini ne kadar çabuk tuttuklarını bize Ebu Seleme
el-Huşeni Radıyallahu anh'dan rivayetle şöylece anlatmaktadır:
"insanlar bir yerde konakladıkları vakit vadilere ve yollara dağılırlardı.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
"Sizin bu şekilde yollara ve vadilere
dağılmanız ancak şeytandandır. "
Bundan
sonra Peygamber (ashabıyla) bir yerde konaklayacak olurlarsa, mutlaka biri
diğerinine sokulur, öyle ki: Üzerlerine bir yaygı serilecek olursa hepsini de
örter, denilecek şekilde konaklarlardı."69
3- Ashabı Kiram'ın Evcil Eşeklerin Etlerinin Haram
Kılındığını Bildiren Nidâyı İşitmeleri Üzerine Kazanlarda Kaynayan Etleri
Dökmeleri
Ashab-ı
Kiram'ın sevdikleri ve beğendikleri bazı şeyler kendilerine yasaklandı. Nebi Sallallahu
aleyhi vesellem'in yasağından sonra onlar bu yasaklanan şeylerden hemen
uzaklaşmaktan başka bir tepki göstermediler. Bunlardan birisini imam Buhârî,
Enes b. Malik Radıyallahu anh'dan rivayet etmektedir. Buna göre
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem birisi gelerek: Eşekler yenilerek
bitirildi, dedi.
Nebi
Sallallahu aleyhi vesellem sesini çıkarmadı. Daha sonra ikinci bir defa
ona gelerek: Eşekler yenildi, bitirildi, dedi.
Nebi
Sallallahu aleyhi vesellem yine sustu. Arkasından ona üçüncü bir defa
daha gelerek: Eşekler telef edildi, yok edildi, dedi.
Bunun
üzerine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bir münâdiye emir vererek
insanlar arasında şöyle seslendi: " Şüphesiz Allah ve Rasûlü sizlere
evcil eşeklerin etlerini yemeyi yasaklıyor."
Bunun
üzerine kazanlar içlerinde etler kaynadığı halde döküldü.70
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'i içten seven bu hayırlı insanlar bir çare
aramayı, bir fırsat bulmayı ya da bir istisnâ yapmayı düşünmediler. Onlar
sevgide aranan temel şartlardan birisinin, sevenin arzusunun sevdiğinin emrine
uymak olduğunu tam anlamıyla idrâk ediyorlarken, böyle bir şey düşünmeleri
nasıl mümkün olabilirdi ki?
4- Şarabın Haramlığı İlan Edilince Medine Sokaklarında Akan
Şaraplar
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'i samimiyetle seven o hayırlı insanlar
yasaklandı diye sevip arzu ettikleri şeylerden uzaklaşmakla kalmadılar. Uzun
yıllardan beri alışageldikleri pekçok şeyleri de terkettiler. Hatta bunları
atalarından miras dahi almışlardı. Fakat Rasûl-i Ekrem'e isyan etmek için
geleneklerini yahut alışkanlıklarını -günümüz müslümanlarının pekçoğunun
yaptığı gibi- ileri sürmediler. Buna delâlet eden tanıklardan birisi de imam
Buhârî'nin, Enes Radıyallahu anh'dan naklettiği şu rivayettir:
"Ebu
Talha Radıyallahu anh'ın evinde bulunanlara sakilik yapıyordum. O gün
içtikleri şarap yarılmış taze hurma şarabı idi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem bir münadiye: "Haberiniz olsun şarap haram kılındı"
diye seslenmesini emretti.
(Enes)
dedi ki: Ebu Talha bana: Çık ve bu şarabı dök, dedi. Ben de çıktım ve şarabı
döktüm. O şarap Medine yollarında aktı gitti."71
Orada
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i samimiyetle seven o zatların
yaptıkları tek iş, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in emrini
yerine getirmek üzere şarabı dökmekti. Bundan dolayı şarap Medine sokaklarında
aktı. Bu hususta Hafız Ibn Hacer diyor ki: "Hadiste şuna işaret vardır:
Yanında şarap bulunan müslümanlar ardı arkasına şarabı döktüler. Öyle ki
dökülen bu pek çok şarap Medine sokaklarında aktı."72
Bütün
bu işler şöyleydi böyleydi demeden, herhangi bir tereddüt ya da soru sormaya
gerek duymadan olup bitti. Yine Imam Buhârî, Enes b.
Malik Radıyallahu anh'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir:
"Ben
ayakta Ebu Talha'ya filana ve filana içki sunarken bir adam gelip: Haber size
ulaştı mı? diye sordu. Onlar: Ne haberi dediler. Adam:
Şarap haram kılınd , dedi. Hepsi de: Ey Enes! Şu
testileri dök, dediler. (Enes devamla) dedi ki: O adamın getirdiği haberden
sonra şaraba dair ne bir soru sordular, ne de bir daha ona geri döndüler.73 Ya Rabbi! Bu ne
mutlak bir teslimiyet ve ne kadar mükemmel bir itaattir!
Işte
yüce Rabbimizin: "Aralarında hükmetmek üzere Allah’a ve Rasûlüne davet
olunduklarında mü’minlerin sözleri ancak: İşittik ve itaat ettik’ demektir.
İşte bunlar refâha erenlerin ta kendileridir." (en Nur, 24/51) buyruğu
bu samimi sevenlere tıpatıp uymaktadır.
5- Asha-ı Kiram'ın Rasûl-i Ekrem'in Emrini Yerine Getirmek
İçin Düşman İle Ahidlerine Riâyet Etmeleri
Ashab-ı
Kiram'ın (Allah onlardan razı olsun) Rasûl-i Ekrem'e tabi oluşları yalnızca
normal, sıradan hallerde değildi. Onlar aynı şekilde darlıkta, bollukta, savaş
zamanlarında ve her zamanda, hayatın herbir işinde böyle idiler. Rasûl-i
Ekrem'in emrini uygulamak amacıyla düşmanlara verdikleri sözlerini yerine
getirmelerine dair Imam Ebu Davud ile Imam Tirmizi bizlere Suleym b. Âmir'in şu
sözlerini nakletmektedirler:
"Muaviye
Radıyallahu anh ile Bizanslılar arasında bir andlaşma vardı. O onların
topraklarına doğru gidiyor ve nihayet antlaşma süresi sona erdi mi onlara hücum
ediyordu. Bineğin üzerinde bir adam: "Allahuekber, Allahuekber, biz ahde
vefalıyız, bizde ahdi bozmak yoktur" diyerek geldi.
Dönüp
baktıklarında onun Amr b. Abse Radıyallahu anh olduğunu anladılar.
Muaviye Radıyallahu anh ona haber göndererek sordu, o da şöyle dedi: Ben
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Kimin
bir başka kavim ile bir andlaşması bulunursa süresi bitinceye yahutta onlara
adaletli bir şekilde andlaşmalarını bozduğunu bildirinceye kadar herhangi bir
düğümü bağlamasın ve çözmesin. " Bunun üzerine Muaviye Radıyallahu
anh geri döndü."74
6- Asha-ı Kiram'ın Allah Rasûlünün Emrine Uyarak İpek
Kullanmayışları
Imam
Taberî'nin rivayetine göre müslüman askerler Yermûk'de konaklayınca müslümanlar
düşmanlarına: Biz sizin kumandanınızla konuşmak ve onunla karşılaşmak
istiyoruz. Bizi bıraık n da onun yanına gidip konuşalım, dediler.
Müslümanların
bu isteklerini kumandanlarına bildirince onlara izin verdi.
Ebu
Ubeyde ve Yezid b. Ebi Süfyan ona bir elçi gibi gittiler. Yanlarında el-Haris
b. Hişam, Dırar b. el-Ezver ve Ebu Cendel b. Suheyl Radıyallahu anh da
vardı. O gün Kralın kardeşi75
karargahında hepsi de ipekten olmak üzere otuz çadır
ve yukardan yere kadar örten otuz tane de örtü vardı.
Müslümanlar
buraya gelince bu çadırların içine girmeyi kabul etmediler ve: "Biz ipeği
helal görmüyoruz. O bakımdan yaımı za sen çık” dediler.
da
(emri üzerine) hazırlanan yaygıların olduğu yerde yanlarına çıktı. Bu durum
Herakliyus'a ulaşınca şöyle dedi: Ben size söylemedim mi? Işte bu zilletimizin
başlangıcıdır. Artık bizim için şan yoktur. Doğan uğursuz bir evlattan dolayı
Rumların vay haline!76
Bir
başka rivayette şöyle denilmektedir: Ashab: Bizim böyle bir yere girmemiz bize
helal değildir. Bunun üzerine onlar için yere ipekten yaygılar yayılmasını
emretti. Yine: Biz bunların üzerine oturmayız dediler. Istedikleri yerde
onların yanında oturdu.77
78
Düşmanlarla
karşılaşmak, bu hayırlı insanları o Rasûl-i Kerim'e -salât ve selam ona-
uymaktan alıkoymadı. Bu işte ilk anda düşmanlar için bir fayda görülmesi ile
-önceki örnekte görüldüğü gibi- kendilerinin faydasına olması arasında fark
yoktur. Bu ruhen zayıf, kıt akıllı ve kıt imanlı bazı kimselere göre basit
işlerden olsun, yahut büyük işlerden olsun onlar için
fark etmezdi. Onlar Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'e uymaktan nasıl yüz
çevirebilirlerdi ki? Çünkü onlar Rasûl-i Ekrem'in şöyle buyurduğunu dinlemişlerdi:
"Benim emrime muhalefet edenlerin
üzerine zillet ve küçülmüşlükyazıldı. "7A
Onlar
sadece bunu dinlemekle kalmadılar. Bunu iyice ezberlediler, anladılar, gereği
gibi riayet ettiler, hayatlarında uyguladılar. Keşke günümüz müslümanları bu
gerçeği idrâk edebilse. Yüce Allah müslümanların zaferini ya da yenilgiye
uğramalarını birtakım sebeplere bağlamıştır. Bunların en önemlileri: Rasûl-i
Ekrem'e tabi olmak ve ona asi olmamaktır. Ona itaat eden kimse aziz olur,
yeryüzünde iktidar sahibi olur. Ona isyan eden bir kimse ise zelil olur ve
küçülür.
Belki
de müslümanların bu gerçeği idrak etmeleri, hayatlarında bunun gereğini yerine
getirmeleri onları içinde bulundukları bu aşağılık ve kaybolmuşluk halinden
çıkartabilir.
7- Asha-ı Kiram Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in
Namazda Ayakkabılarını Çıkardığını Gördüklerinde, Namazda Oldukları Halde
Ayakkabılarını Çıkarmaya Çalıştılar
Hiçbir
seven, sevdiğinin emirlerini yerine getirmekle kalmaz; aksine büyük bir şevkle
onun hareketlerini yapıp ettiklerini gözetir. Dikkatle onun yüzündeki
değişiklikleri, gözlerinin işaretini takip eder. Belki bu yolla sevdiğinin
sevdiği bir işi tespit eder, o da hemen onu yapar yahutta sevdiğinin nefret
ettiği bir hususu öğrenir, ondan uzak kalır.
Nebi
Sallallahu aleyhi vesellem'i gerçekten samimiyetle seven o hayırlı
insanlar da böyle idi. Onlar emrini yerine getirmekle, yasaklarından kaçınmakla
kalmadılar. Aksine onun fiillerini takip ediyorlar, onun tasarruflarını
gözetliyorlardı. Bunu büyük bir sevgi, takdir ve iştiyakla yapıyorlardı. Çünkü
ona uymayı istiyorlardı. Onun herhangi bir işi yaptığını gördüklerinde çabucak
onu yaparlardı. Herhangi bir şeyden uzak kaldığını ya da terkettiğini
görürlerse onlar da hemen ondan uzaklaşırlardı.
Buna
delâlet eden parlak örneklerden birisi de imam Ebû Dûvûd'un, Ebu Said el-Hudrî Radıyallahu
anh'ın şöyle dediğine dair rivayetidir:
"Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem ashabına namaz kıldırmakta iken aniden
ayakkabılerını çıkardı ve onları sol tarafına bıraktı. Arkasındakiler bu işi
görünce, onlar da ayakkabılarını çıkardılar.
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem namazını bitirince: "Ayakkabılarınızı
çıkarmaya sizi iten sebep nedir?" diye sordu.
Onlar:
Biz senin ayakkabılarını çıkardığını gördük. Bunun üzerine biz de
ayakkabılarımızı çıkardık, dediler.
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem dedi ki: "Şüphesiz Cebrail bana geldi
ve ayakkabımda bir pislik olduğunu bana bildirdi."
Daha
sonra şunları söyledi:
"Sizden herhangi bir kimse mescide
geldiğinde ayakkabılarına baksın. Eğer ayakkabılarında bir pislik ya da
rahatsız edici bir durum varsa onu silsin ve onlarla namaz kılıversin. "79
Allahu
ekber! Rasûl-i Ekrem'e uymakta ellerini çabuk tutmaya ne kadar dikkat
ediyorlardı! Allah onlardan razı olsun. Mükâfatıyla onları hoşnut etsin, bizi
de onların yürüdükleri yolda yürütsün.
8- Rasûl-i Ekrem'in Tehdidini Duyunca Bir Kadının
Bileziklerini Çıkarıvermesi
Rasûl-i
Ekrem'e uymak sadece erkeklerin yaptığı bir iş değildir aksine Nebi Sallallahu
aleyhi vesellem'i seven samimi mü'min hanımlar da böyleydi. Bunu ortaya
koyan delillerden birisi de imam Ebû Dâvûd'un Abdullah b. Amr Radıyallahu
anh'dan şöyle dediğine dair naklettiği rivayettir:
"Bir
hanım Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yanına geldi. Beraberinde
bir kız çocuğu vardı. Bu kız çocuğunun elinde kalınca iki altın bilezik vardı.
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem:
"Bunların zekâtını veriyor
musun?" diye sordu.
Kadın: Hayır dedi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:
"Kıyamet gününde bunların yerine
Allah’ın sana ateşten iki bilezik takması hoşuna gider mi?"
(Abdullah b. Amr) dedi ki: Kadın o bilezikleri çıkardı ve Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'in önüne bırakarak: Bunlar Allah ve Rasûlü içindir. dedi."80
Allahu
ekber! Rasûl-i Ekrem'i seven o mü'min kadın O’nun emrine uyarak bileziklerin
zekâtını vermekle yetinmedi. Aksine onlardan vazgeçti ve onları Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'e yüce Allah için bir sadaka olarak takdim etti. Allah
ondan razı olsun ve onu hoşnud etsin.
9- Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Yol
Kenarlarında Yürüme Emrini Uygulamak Üzere Hanımların Duvarlara Sürtünerek
Yürümeleri
Nebi
Sallallahu aleyhi vesellem'in emrini yerine getirmek için mü'min bir
hanımın bu derece elini çabuk tutmasının az görülen bir durum ya da istisnai
bir olay olduğunu kimse zannetmesin. Hayır, Ka’be'nin Rabbine yemin olsun ki, o
hanımların sîretlerini tetkik eden bir kimse mü'min hanımlara egemen olan halin
bu olduğunu bilir.
Şimdi
onlar hakkında îmam Ebû Dâvûd'un, Ebu Esid el-Ensari Radıyallahu anh'(ax\ yaptığı şu rivayete kulak verelim. Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem mescidden çıkarken yolda erkeklerin kadınlarla
karıştıklarını görünce şöyle buyurdu: "Geri çekilinizi Sizin yolun
ortasında yürümek hakkınız yoktur. Siz yolun kenarlarında yürümeye
bakınız."
Bu
sebeple herhangi bir kadın yürüdü mü duvara yapışırdı. O kadar ki duvara
yapıştığından elbisesi de duvara takılırdı.81
Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem sevmenin dördüncü alâmetine geçmeden önce
kendimizi hesaba çekmek üzere kısaca bir duralım: Erkeğimizle, kadınımızla
ashab-ı kiram ve hanım sahabiler gibi miyiz?
Bizden
pek çok kimse sabahleyin ilk iş olarak Rasûl-i Ekrem'in sünnetini traş etmiyor
muyuz?
îslâma
müntesip pek çok hanım, toplantılara ve çarşı-pazara çıkmakla ona muhalefet
etmiyorlar mı? Erkeğimizle kadınımızla bazılarımız yabancı bir topluluğa
gidecek olursa, müslüman mı, yahudi mi, hristiyan mı bilinebiliyor mu?
Dördüncü Alâmet
Allah Rasûlünün Sünnetini
Desteklemek Ve Şeriatini Korumak
Bilindiği
gibi seven zamanını, gücünü, sahip olduğu herşeyi ve hatta canını sevdiği
kimsenin canını, malını feda ettiği şey için feda eder. Allah Rasûlü Muhammed
Mustafa (salât ve selâm ona) yüce Allah'ın kendisine bağışladığı bütün gücünü,
imkânlarını, malını, canını insanları karanlıklardan aydınlığa, kullara
kulluktan, kulların Rabbine ibadete çıkarmak için feda etti. Allah yolunda
Allah'ın adı en yüce, kafirlerin sözü ise en
aşağılarda olsun diye hakkıyla cihad etti. Yeryüzünde fitne yani şirk kalmasın
ve din bütünüyle Allah'ın olsun diye savaştı.
Onu
sevenler bütün bu hususlarda onun gösterdiği hidayet yolundan gider, onun
yaşayışına uymaya çalışırlar. Yüce Allah'a hamdolsun ki eskiden olduğu gibi
hala ellerinde bulunan her türlü gücü, imkânı o yüce Rasûlün uğrunda zamanını,
malını, canını feda ettiği amaç için feda edegeldiler ve bu uğurda mallarını,
canlarını ortaya koydular. Aşağıda bunu ortaya koyan o hayırlı kimselerin bazı
konumlarını sözkonusu edeceğiz.
1. Enes b. en-Nadr Radıyallahu Anh'ın Allah Yolunda
Canları Feda Etmeye Çağırması Ve Bizzat Kendisinin Canını Feda Etmesi
Daha
önce de sözkonusu edildiği gibi Uhud gazvesinde müslüman saflarda bir bozulma
yaşanmış ve Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in öldürüldüğü şayiası
yayılmıştı. Bazı sahabiler bu facia haberinden etkilenerek çaresiz bir şekilde
oturmuşlardı. Enes b. en-Nadr Radıyallahu anh bunların yanına gelerek
onlara: Ne diye oturuyorsunuz, diye seslendi. Onlar: Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem öldürüldü, dediler. Bunun üzerine Enes b. en-Nadr şöyle
dedi:
"Ondan
sonra hayatı neyleyeceksiniz? Kalkın Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem
ne uğrunda öldüyse siz de onun uğrunda ölünüz."82 83
Dini
savunmak, yüce Allah'ın adını yüceltmek için bizzat kendisi ne yaptı? îmam
Buhârî, Enes Radıyallahu anh' dan bize şöyle
dediğini anlatmaktadır:
"Uhud
gününde müslümanlar geri çekildi. Enes b. en-Nadr Radıyallahu anh dedi
ki: "Allah'ım, ben bunların -arkadaşlarını kastediyor- yaptıklarından
ötürü sana mazeret beyan ediyorum. Şunların da -müşrikleri
kastediyor-yaptıklarından uzak olduğumu bildiriyorum."
Daha
sonra ileri atıldı. Sa’d b. Muaz Radıyallahu anh önüne çıktı. Enes: Ey Sad
b. Muaz, Nadr'ın Rabbine yemin ederim ki, işte cennet. Gerçekten ben onun
kokusunu Uhud'un berisinden alıyorum.
Sa’d
Radıyallahu anh dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü, ben onun yaptığını
yapamadım.
Enes
Radıyallahu anh dedi ki: Vücudunda kılıç darbesi, mızrak dürtmesi yahut
isabet eden oklardan seksen küsur yara tespit etti, Onun öldürülmüş olduğunu,
müşrikler tarafından azalarının kesildiğini gördü, Onu ancak kızkardeşi parmak
uçlarını görünce tanıyabildi.
Enes
Radıyallahu anh dedi ki: "Mü’minler arasında Allah’a verdikleri
sözde içtenlikle sebat gösteren nice yiğitler vardır." (el-Ahzab,
33/23) -sonuna kadar- âyetinin onun ve benzerleri hakkında indiğini kabul
ediyorduk.80 -Allah ondan razı olsun ve mükafatıyla
onu hoşnud etsin-
2. Haram b. Milhân Radıyallahu Anh'ın Rasûlullah Sallallahu
Aleyhi Vesellem'in Davetini Tebliğ Etmesi Sebebiyle Öldürülmekten Mutluluk
Duyması
Sevgisinde
sadık bir diğeri, Rasûl-i Ekrem'in risaletini tebliğ edince öldürülüyor. Fakat
o âhiret yurduna intikal etmeden önce bu büyük mutluluğa kavuşmanın sevinç ve
neşesi ile içinde, duyduklarını açıklayabilme fırsatını buluyor. Bu sadık
sevenin haykırışı nedir? Şimdi onun başından geçen olayı imam Buhârî'nin, Enes Radıyallahu
anhdan rivayet ettiği şekliyle okuyalım:
"Peygamber
Sallallahu aleyhi vesellem -Um Suleym'in bir kardeşi olan- dayısını
yetmiş suvari ile birlikte gönderdi. Um Suleym'in kardeşi Haram -ki o topal bir
adamdı84- ve
filanoğullarından bir adam gitti.
Haram
dedi ki: Siz yakında durunuz, ben de onların yanına gideyim. Eğer onlar bana
eman verirlerse (siz... olursunuz)85 eğer beni
öldürürlerse arkadaşınızın yanına gidersiniz.
Haram:
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in risaletini (mesajını) tebliğ
etmek üzere bana eman verir misiniz? dedi.
Onlarla
konuşmaya koyuldu.86
Onlar bir adama işaret edince o da arkasından dolanıp, ona mızrağını sapladı.
-Hadisin
ravilerinden birisi olan- Hemmab dedi ki: Zannederim mızrağı ona iyice sapladı,
dedi.
(Haram):
Allahuekber! Ka’be'nin Rabbine yemin olsun ki boşard m, dedi.87
işte
sevdiği Rasûl-i Ekrem'in risaletini tebliğ ederken canını feda etmeyi başarı
kabul eden, sevgisinde sadık birisi.
Ka’be'nin
Rabbine yemin ederim ki gerçek başarı odur. Allah'ım, böyle bir başarıdan bizi
mahrum eyleme! Âmin ya Rabbe'l-Alemin.
3- Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in Vefatına
Ve Zor Şartlara Rağmen Ebu Bekir Es-Sıddîk'in Üsame Ordusunu Göndermesi vesellem'in
emrettiği şekilde gönderirim. Çevremde benden başka kimse kalmayacak olsa dahi
yine onu gönderirim."88
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem Rahmet-i Rahmana kavuşunca, ashabı en ağır
sınavlarla karşı karşıya kaldılar. Çünkü araplar irtidad etti. Sığınaklarında
-Medine-i Münevvere'de- müslümanlara hücum etmek istediler. Ashab-ı Kiram da
Ammar b. Yasir Radıyallahu anhın anlattığı şekilde çobansız bir deve
sürüsüne döndüler. Medine-i Münevvere -yine onun ifadesiyle- içindekilere bir
yüzükten bile daha dar gelmeye başladı.89 Bu derece zor haller ve ağır şartlara rağmen
daha önce Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in Allah'ın
düşmanlarıyla Medine'den uzak diyarlarda savaşmak üzere hazırlamış olduğu Üsame
ordusunu gönderme emri verildi. Çünkü bu ordu Allah Rasûlünün hastalığının
ağırlaşması, sonra da Dar-ı Beka'ya Rabbinin rahmetine intikal etmesi
dolayısıyla bekletiliyordu.
Allah
Rasûlünü en çok seven Ebu Bekir es-Sıddîk'in Rasûl-i Ekrem'in bu emri
karşısındaki tutumu ne idi? imam
Taberî'nin,
Asım b. Adiy'den yaptığı şu rivayete kulak verelim:
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'in vefatından iki gün sonra Ebu Bekir'in
münâdîsi seslendi:
"Üsâme (askerleriyle) gönderilsin!
Sakın Üsâme askerlerinden herhangi bir kimse Medine’de kalmasın. Mutlaka
el-Curf90 denilen
yerdeki karargahına gitsin. "91 92
Üsâme,
durumlardaki değişiklikleri gözönünde bulundurarak Medine'de ordu ile birlikte
kalmak için Ebu Bekir
es-Sıddîk'tan
izin isteyince ona şu satırları yazdı:
"Benim
için ilk iş olarak Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in emrini
yerine getirmekten daha uygun bir şey
yoktur.
Vahşi kuşların gelip beni kapmaları bu işten (senin isteğini yerine
getirmekten) daha çok hoşuma
gider.
»91
Arapların
Rasûl-i Ekrem'in vefatını duymaları dolayısıyla Medine'ye hücum etmeleri
korkusuna işaret edilince Ebu Bekir es-Sıddîk Radıyallahu anh buna şu
sözleriyle cevap verdi:
“Ben
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in gönderdiği bir orduyu
alıkoyarsam pek büyük bir cüretkârlık göstermiş olurum. Nefsim elinde olana
yemin ederim ki arapların üzerime gelmeleri Rasûlullah Sallallahu aleyhi
vesellem'in gönderdiği bir orduyu alıkoymaktan daha çok beni memnun
eder."93
Taberî'de
yer alan bir rivayete göre şunları söylemiştir: "Ebu Bekir'in canı elinde
olana yemin olsun ki, eğer yırtıcı hayvanların beni parçalayacaklarını bilsem
yine de Üsame birliğini Rasûlullah Sallallahu aleyhi
Kendisinden
başka hiçbir ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki, gerçekten o Peygamberi
sevenlerin en büyğ üdür. Rasûl-i Ekrem'e en büyük sevgiyi o beslemiştir. Sonra
onun yürüyerek, Üsâme de binekli olduğu halde orduyu uğurladığını görüyoruz.
Abdurrahman b. Avf Radıyallahu anh da Üsame'nin bineğini tutmuş
çekiyordu. Bu sırada Üsâme ona: Ey Rasûlullah’ın halifesi, Allah'a yemin ederim
ya sen binersin yahut ben inerim."
Ebu
Bekir şu cevabı verdi: “Allah'a yemin ederim sen inmeyeceksin ve yine Allah'a
yemin ederim ben de binmeyeceğim. Allah yolunda bir an ayaklarımın
tozlanmasının bana ne zararı var ki!"94
Üsâme'ye
de şu tavsiyelerde bulundu:
"Allah'ın
Peygamberinin sana verdiği emirleri yerine getir. Önce Kudâalıların yurdundan
başla, sonra Âbil'e git.
Rasûlullah
Sallallahu aleyhi vesellem'in verdiği hiçbir emri sakın eksik
uygulama!"95
Bir
başka rivayette şöyle demiştir:
"Emrolunduğun
cihete doğru ordunla beraber yola koyul ey Üsâme! Sonra da Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'in sana emrettiği yere gazanı yap."96
Allah'a
yemin ederim, Rasûl-i Ekrem'e duyulan gerçek samimi sevgi: işte budur! Allah'ın
dinini savunmak, hak kelimesini de Rasûl-i Ekrem'in emrettiği şekilde
yükseltmek için Allah yolunda cihada çıkmak. Rabbimin salât ve selâmı ona
olsun.
4- Zor Şartlara Rağmen Ebu Bekir Es-Sıddîk'in Zekât
Vermeyenlerle Ve Mürtedlerle Savaşması
Zekât
vermeyenlerle savaşma konusu gündeme gelince, samimiyetle Peygamberi seven bu
yüce şahsiyetin şu ünlü sözleriyle kararını ve azmini açıkladığını görüyoruz:
"Allah'a yemin ederim, eğer Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e
verdikleri bir deve yularını97
bana vermeyecek olurlarsa, bunun için onlarla savaşırım."98
Daha
sonra Ebu Bekir es-Sıddik mürted bazı kabilelerin Medine-i Münevvere'ye hücum
etmek istediklerini anlayınca kılıcını çekerek bizzat üzerlerine çıktı.
Mü'minlerin annesi Âişe-i Sıdd ka Radıyallahu anha
diyor ki: "Babam kılıcını çekerek ve devesine binerek Zu'l-Kassa99'ya çıktı."100
Ondan
Medine'de kalması ve kendisinin yerine başkasını göndermesi istenince şu
sözüyle cevap verdi:
"Hayır,
Allah'a yemin ederim bunu yapmam. Andolsun bizzat ben size yardım
edeceğim."101
Habib-i
Ekrem'in getirdiği dinin kendisine seslenmekte olduğunu gören o samimi seven
nasıl oturabilirdi? Yüce Allah'ın Rasûlü Mustafa'ya indirdiği şeriat-i garrânın
kendisinin savaşa çıkmasını ve yardımcı olmasını istediğini duyar da nasıl
dışarı çıkmaz?
Biz
nerede, bu tavır nerede? Hak dinin şu gün yeryüzünün doğusunda da, batısında da
imdadına yetişmemizi istediğini görmüyor muyuz? islam şeriatının uzak, yakın
dünyanın dört bir yanından bize feryad ederek seslendiğini duymuyor muyuz?
Bu
feryadlara cevap veren var mı?
Nebi
Sallallahu aleyhi vesellem sevmek iddiasında olmakla birlikte, yüce
Allah'ın kendilerinden: "Onların kalpleri vardır, fakat bunlarla
anlamazlar, gözleri vardır fakat bunlarla görmezler, kulakları vardır fakat
bunlarla işitmezler." (el-Araf, 7/179) diye sözünü ettiği kimselerden
olmuş olanlar korkmazlar mı?
5- El-Berâ b. Mâlik'in Düşmanın içinde Bulunduğu Bahçe
Duvarından Kapıyı içerden Açmak Maksadıyla Atılmasını istemesi
Yemâme
savaşında yalancı Müseylime'nin adamları bir bahçenin içine çekilmişler ve
bahçe duvarının kapısını üzerlerine kapatmışlardı. Gerçek sevenlerden birisi
kapıyı müslümanlara açmak için kendisini bahçe duvarının üzerinden atmalarını
istedi. imam Taberî bize onun kıssasını şöylece
anlatmaktadır:
"Daha
sonra müslümanlar onların üzerine yürüdüler. Nihayet onları bahçeye girmek
zorunda bıraktılar. Bu “ölüm bahçesi” diye bilinir. içinde
Allah'ın düşmanı yalancı Müseylime de vardı. el-Berâ
(b. Malik) Radıyallahu anh: "Ey müslümanlar beni bahçeye onların
üzerine atınız" dedi.
Bir
başka rivayette: “Ey müslümanlar, beni onların üzerine bahçeye fırlatınız,
dedi."102
insanlar: Ey Berâ, bu işi yapma, dediler. Kendisi: Allah'a yemin ederim mutlaka
beni bahçenin içine, onların üzerine atacaksınız. Bunun üzerine onu
kaldırdılar. Duvarın üzerinden onlara bakıyordu. Üzerlerine atıldı ve bahçe
kapısına doğru onlarla çarpıştı. Nihayet kapıyı müslümanlara açtı. Müslümanlar
da bahçenin içerisine, üzerlerine girdiler. Allah düşmanı Müseylime
öldürülünceye kadar onlarla çarpıştılar."103
Allahuekber!
el-Berâ Radıyallahu anh Allah yolunda canını
nasıl da ucuz bir şeymş gibi feda etti! Halbuki onun
canı gerçekten pahalıdır. Ka’be’nin Rabbine yemin ederim ki o, bizim gibilerin
binlercesinin canından değerli idi.
6- Yermûk Savaşında Dörtyüz Müslümanın Ölmek Üzere
Bey'atleşmeleri
Yermûk
savaşında samimi sevgi besleyenlerden dörtyüz kişinin dini savunmak, yüce
Allah'ın adını yüceltmek ve şirki yeryüzünden kaldırmak için ölünceye kadar savaşmak
üzere bey'atleştiklerini görüyoruz. Hafız îbn Kesir, Ebu Osman el-Gassânî'den,
onun, babasından şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ebu Cehil'in oğlu îkrime Radıyallahu
anh dedi ki: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte
pekçok yerde savaşmışken bugün sizden mi kaçacağım?
Daha
sonra: Kim ölünceye kadar savaşmak üzere bey'at eder diye seslendi. Amcası
el-Haris b. Hişam ve Dırar b. el-Ezver müslümanların ileri gelenlerinden ve
atlılarından oluşan dörtyüz kişi ile birlikte ona bey'at etti. Halid'in çadırı
önünde sebatla savaştılar. Nihayet hepsi de ağır yaralar aldı, onlardan
aralarında Dırar b. el-Ezver'in de bulunduğu pekçok kişi öldürüldü. Allah
hepsinden razı olsun.104
7- ez-Zübeyr'in, İslam Ordusuna İçerden Kapısını Fethetmek
Üzere Büyük Kalenin Burcuna Çıkması
Mısır'da
canını Allah'a bağışlayan, arkadaşlarıyla birlikte, el-Berâ b. Malik'in
Yemame'de yaptığının aynısını yapan gerçekten samimi bir şekilde seven bir
kişiyi daha görüyoruz. Bu fedakârlıklarda, birbirlerine benzemelerinde garip
kaçacak bir taraf yoktur. Çünkü onların hepsi de aynı okuldan mezun
olmuşlardır. Aynı kişiyi seven kimselerdir. Bu okul Muhammedî okuldur. Bu
sevdikleri kişi Rasûl-i Ekrem Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi
vesellem'dir. îmam îbn Abdi'l-Hakem bize onun ve diğer hayırlı
arkadaşlarının olayını şöylece anlatmaktadır: Amr b. el-Âs'ın kaleyi fethetmesi
gecikince ez-Zübeyr Radıyallahu anh şöyle dedi: "Ben canımı Allah'a
adıyorum. Bu yolla da Allah'ın müslümanlara fethi nasip edeceğini ümit
ederim."
Sûk
el-Hâmam tarafından kalenin üzerine bir merdiven dayadı, sonra oraya çıktı.
Onlara, tekbirini duydukları vakit hep birlikte kendisine karşılık vermelerini
söyledi.
Kaledekiler,
ez-Zübeyr'i kılıcı elinde, kalenin üzerinde tekbir getirdiğini duyuncaya kadar
fark etmediler. Herkes merdivene koştu. Öyle ki Amr kırılır korkusuyla onları
önledi.
ez-Zübeyir
ve onun arkasından gelenler içeri hücum edince o da, beraberindekiler de tekbir
getirdi. Müslümanlar da dışarıdan tekbir getirdiler. Kalenin içindekiler ise,
bütün arapların kalenin içinde olduklarından şüphe etmediler. Bundan dolayı
kaçışıp durdular.
ez-Zübeyr
ve arkadaşları kalenin kapısına giderek kapıyı açtılar. Böylece müslümanlar
kaleyi ele geçirmiş oldular."105
Allah
onlardan razı olsun, onları mükâfatıyla hoşnud etsin. Bu dine fedakarlıkları, bu dini sevmeleri ne kadar da samimi idi!
8- en-Numan b. Mukarrin Radıyallahu Anh* ın, Allah’a
Müslümanlara Zafer Vermekle, Birlikte Kendisine Şehadeti Nasip Etmesi İçin
Yalvarması
Nihavend
savaşında bir başka samimi seven kimseyi görüyoruz. Yüce Allah'a müslümanlara
zafer ile birlikte kendisine de şehadeti lûtfetmesi için dua ediyor. Hafız Zehebî
şunları anlatmaktadır:
Nihavend
savaşında her iki ordu karşılaşınca Numan b. Mukarrin Radıyallahu anh:
"Şayet ölürsem kimse dönüp bana bakmasın. Ben bir dua yapacağım, siz de
âmin diyeceksiniz dedi." Sonra şöyle dua etti: "Allah'ım,
müslümanlara zafer vermekle birlikte bana da şehadeti nasip et. "
Herkes
“âmin” dedi. îlk şehid Numan oldu.106 Allah ondan razı olsun ve ona verdiği mükafatla onu hoşnud etsin. Bir başka rivayete göre dedi ki:
"Allah'ım, dinini aziz kıl! Kullarına yardım et, Numan'ı da senin
dinini aziz kılmak ve kullarına yardım etmek üzere bugünün ilk şehidi
kıl!" 107
Ne
kadar üstün, ne kadar muhteşem bir dua! Böyle bir şeyle ancak sabredenler karşı
karşıya gelir ve ancak pek büyük pay sahibi olanlar bununla karşılaşır.
9- Müslümanların Allah Yolunda Canlarını Feda Etme
İştiyakları
Bu
alâmete dair açıklamalarımı Ubâde b. es-Sâmit Radıyallahu anh'm Rasûl-i
Ekrem'e samimiyetle sevgi duyan müslümanların, şirk kalmayıncaya ve din
yalnızca Allah'ın oluncaya kadar Allah yolunda canlarını feda etmek isteklerini
açıklarken söylediği sözlerle bitirmek istiyorum. Ubâde Radıyallahu anh
dedi ki:
"Aramızdan,
sabah akşam kendisine şehadeti nasip etmesi ve ülkesine, toprağına, ailesine ve
çoluk çocuğuna geri çevirmemesi için Allah'a dua etmeyen hiçbir kimse yoktur.
Bizden hiçbir kimse geride bıraktıklarını düşünmez. Çünkü bizim her birimiz
hanımını, çocuklarını Rabbine emanet bırakmıştır. Bizim bütün düşüncemiz
gelecekte karşımıza çıkacak şeylerdir."108
Biz
böyle miyiz?
Allah'ım
hepimizi böyle kıl. Amin ya Rabbe'l-Alemin.
Sonuç
Ben
zayıf kuluna bu çalışmayı bitirme nimetini ihsan eden Allah'a hamdolsun. Ondan
bu çalışmayı kabul buyurmasını niyaz ederim. Bu çalışmada birkaç nokta açıkça
öne çıkmaktadır. Bunların bir bölümü şunlardır:
1. Rasûl-i
Ekrem'i canımızdan, çocuklarımızdan, babamızdan, eşimizden, malımızdan ve bütün
insanlardan daha çok sevme gerekir.
2. Şüphesiz
onu sevmek, dünyada imanın tadını almanın, âhirette de ona arkadaş olmanın
sebeplerindendir.
3. Onu
sevmenin birtakım alâmetleri vardır. Onların birkaçı şunlardır:
Onu görmeyi, onunla arkadaşlık
etmeyi çokça arzulamak. Bunlardan
mahrum kalmayı, bu dünyada başka herbir şeyi kaybetmekten daha büyük bir
musibet görmek.
Onun
uğrunda canı ve malı feda etmeye tam anlamıyla hazır olmak.
Onun
emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak.
Sünnetini
desteklemek, şeriatini korumak.
4. Ashab-ı
Kiram Radıyallahu anhum Rasûl-i Ekrem'e duydukları sevgide gerçekten
samimi idiler. Onun yüzüne bakmak, onunla birlikte olmak, onlar için dünyadaki
herşeyden daha çok sevilen bir şeydi. Onlar Rasûl-i Ekrem uğrunda canlarını ve
mallarını feda etmeyi bir saadet görüyorlardı. Aynı şekilde onun emirlerini
yerine getirmek, yasaklarından uzak kalmak için ellerini çabuk tutuyorlardı.
Onlar değerli olan canlarını onun sünnetine destek vermek ve yüce Allah'ın üzerine
indirdiği şeriatini korumak için ucuz bir değer gibi feda ettiler.
Kendime
ve müslüman kardeşlerime Nebi Sallallahu aleyhi vesellem sevmeleri
konusunda ashab-ı kiram'ın yolundan gitmelerini tavsiye ediyorum. Çünkü sadece
iddiada bulunmak, ne ileri götürür, ne geri bırakır, sahibine de hiçbir fayda
vermez, hatta zarar verir.
Allah'ın
salât ve selâmı, bereketleri Peygambermizin üzerine, aile halkına, ashabına ve
ona uyanlara olsun. Duamızın sonunda söyleyeceğimiz söz: Âlemlerin Rabbi
Allah'a hamdolsun, demektir.
Kaynaklar
1. Ebu
Bekir Cabir el-Cezâirî, Eyseru’t-Tefâsîr, Baskı yeri yok 1407
2. îbn
Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Beyrut, 1394
3. Ahmed
Abdurrahman el-Bennâ, Bulûğu’l-Emânî min Esrari’l-Fethi’r-Rabbânî,
Kahire tarihsiz
4. Hafız
Zehebî, Tarihu’l-îslâm, Tahkik: Dr. Ömer Abdu's-Selâm Tedmurî, Beyrut,
1407
5. Tarihu
Halifet ibn-i Hayyât,
Tahkik: Dr. Ekrem Ziya el-Umerî, Riyad, 1405
6. îbn
Cerir et-Taberî, Tarihu’l-Ümem ve'l-Mulûk, Tahkik: Prof. Ebu'l-Fadl
îbrahim, Beyrut tarihsiz.
7. Ebu
Abdullah el-Kurtubî, el-Câmi ’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Beyrut 1965
8. Ebu'l-Kasım
Carullah ez-Zemahşerî, el-Keşşâf Beyrut tarihsiz
9. îbn
Hazm, Cevâmiu’s-Sîre, Tahkik: Dr. îhsan Abbas, Dr. Nasiru'd-Din el-Esed,
Pakistan, 1401
10. îbn
Kayyim el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâdfi Hedyi Hayri’l-îbâd, Beyrut-Kuveyt,
1407
11. Hafız
Zehebî, Sîyeru A ’lâmi’n-Nubelâ, Beyrut, 1402
12. îmam
îbn Hibban el-Bustî, es-Sîretu’n-Nebeviyye ve Ahbâru’l-Hulefa, Beyrut,
1407
13. îbn
Hişam, es-Sîretu’n-Nebeviyye, Takdim ve notlar: Taha Abdu'r-Rauf Sad,
Mektebetu'l-Külliyât el-Ezheriyye, Tarihsiz.
14. Dr.
Ekrem Ziya el-Umerî, es-Sîretu’n-Nebeviyye es-Sahiha, Medine, 1412
15. Nevevî,
Serhu Muslim, Beyrut, 1401
16. îmam
el-Cevherî, es-Sıhah Tâcu’l-Luğa ve Sıhâhu’l-Arabiyye, Tahkik: eş-Şeyh
Ahmed Abdu'l-Ğafur Attar, Beyrut 1399
17. îmam
Buhârî, Sahihu’l-Buhârî -Fethu’l-Bari ile birlikte- Riyad, Riâsatu
îdârati'l-Buhûs el-îlmiyye..., tarihsiz
18. Muhammed
Nasıru'd-Din el-Albânî, Sahihu Sünen-i Ebi Davud, Riyad, 1409
19. Muhammed
Nasıru'd-Din el-Albânî, Sahihu Sünen-i îbn Mace, Riyad 1986
20. Muhammed
Nasıru'd-Din el-Albânî, Sahihu Süneni’n-Nesai, Riyad 1409
21. îmam
Muslim b. el-Haccac el-Kuşeyrî, Sahihu Muslim, Tahkik: Muhammed Fuad Abdu'l-Baki,
Riyad, Riasetu îdarati'l-Buhus..., 1400
22. îbn
Sa’d, et-Tabakatu’l-Kübrâ, Beyrut, 1388
23. Bedru'd-Din
el-Aynî, Umdetu’l-KârîŞ erhu Sahih ’il-Buhârî, Beyrut, Tarihsiz
24. îbnu'l-Cevzî,
Garibu’l-Hadîs, Tahkik: Dr. Abdu'l-Muti Emin Kalâcî, Beyrut 1405
25. Hafız
îbn Hacer, Fethu’l-Bârî, Riyad, Riâsetu îdârâti'l-Buhûs..., Tarihsiz
26. Ahmed
Abdurrahman el-Bennâ, el-Fethu’r-Rabbani li Tertibi Müsnedi’l-îmam Ahmed b.
Hanbel, Kahire Tarihsiz
27. Ebu'l-Kasım
Abdurrahman b. Abdillah b. Abdi'l-Hakem, Futuhu Mısr ve Ahbaruhâ, Takdim
ve tahkik: Prof.
Muhammed
Subeyh, Kahire Tarihsiz
28. îbnu'l-Esîr,
el-Kâmilfi’t-Tarih, Beyrut Tarihsiz
29. îbn
Manzûr el-îfrıkî, Lisanu’l-Arab el-Muhit, Hazırlayan ve tertipleyen:
Yusuf Hayyat, Beyrut Tarihsiz
30. Nuru'd-Din
el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid ve Membau’l-Fevâid, Beyrut, 1402
31. Muhammed
Nesib er-Rıfaî'nin ihtisar ve taliki ile Muhtasaru Tefsir-i îbn Kesir,
Riyad, 1408
32. Ebu
Abdillah el-Hâkim, el-Müstedrek ale’s-Sahihayn, Beyrut Tarihsiz
33. Ahmed
b. Hanbel, el-Müsned, Tahkik: Şeyh Ahmed b. Muhammed Şakir, Mısır
Tarihsiz
34. Ebu
Ya'lâ el-Mavsılî, Müsned, Tahkik ve tahric: Prof. Huseyn Selim Esed,
Dımaşk 1404
35. Yakut
el-Hamevî, Mucemu’l-Buldan, Tahkik: Prof. Ferid Abdulaziz el-Cundi,
Beyrut 1410
36. Ahmed
Abdurrahman el-Bennâ, Minhatu’l-Ma’budfi Tertib-i Müsnedi’t-Tayalisi Ebi
Davud, Beyrut 1400
37. îmam
Malik, Muvatta, Tahkik: Muhammed Fuad Abdulbaki, Mısır 1370
38. îbnu'l-Esir,
en-Nihâye fı Garibi’l-Hadisi ve’l-Eser, Tahkik: Prof. Tahir Ahmed el-Zavi,
Prof. Mahmud Muhammed et-Tanaci, el-Mektebetu'l-îslamiyye, Tarihsiz
Buhârî,
Hadis no: 6632, XI, 523.
Umdetu’l-Kârî,
XXIII, 169
Umdetu’l-Kârî,
XXIII, 169
Umdetu’l-Kârî,
1, 143
Buhârî,
Hadis no: 14, I, 58
Fethu'l-Bârî, I, 59
Muslim,
Hadis no: 69, I, 67; hadisi aynı şekilde Hafız Ebu Ya'lâ, Müsned'inde de
rivayet etmiş bulunmaktadır. (Bk. Hadis no: 3895, VII, 8)
er-Rafiî,
Muhtasaru Tefsir-i îbn Kesîr, II, 324.
Kurtubî,
VIII, 95-96
Keşşâf,
II, 181
Kurtubî,
VIII, 95. Ayrıca bk. el-Cezairî, Eyserut-Tefâsîr, II, 177
Buhârî,
Hadis no: 16, I, 60; Muslim, Hadis no: 43, I, 66, lafız Buhârî'ye ait.
Bk.
Nevevî şerhi, II, 13; Fethu'l-Bârî, I, 61
Muslim,
Hadis no: 2639, IV, 2032-2033. Buna yakın bir hadisi de îmam Buhârî rivayet
etmiş bulunmaktadır. Bk. Hadis no: 6167, X, 553
Buhârî,
Hadis no: 6169, X, 557; Muslim, Hadis no: 2640, IV, 2034, lafız Buhârî'ye ait
Bk.
Umdetu'l-Kârî, XXII, 197
Nevevî
şerhi, II, 16.
Fethu’l-Bârî, I, 59.
Umdetu’l-Kârî,
I, 144.
Buhârî,
Hadis no: 3905, VII, 231
Fethu'l-Bârî, VII 235; Ayrıca bk. ibn Hişam, es-Siyretu'n-Nebeviyye,
II, 93
Buhârî,
Hadis no: 3906, VII, 239
et-Tabakatu'l-Kübra,
I, 233
el-Müstedrek,
III, 11
Buhârî,
Hadis no: 3911, VII, 250
Bk.
el-Fethu'r Rabbânî li Tertibi Müsnedi'l-imam Ahmed b. Hanbel, Hadis no: 155,
XX, 291, Hadisi imam Buhârî'de et-Tarihu's-Sağir'de rivayet etmiştir. (Bk.
Fethu'l-Bârî, VII, 250) Şeyh Ahmed el-Benna, imam
Ahmed'in naklettiği rivayetin senedinin sahih olduğunu belirtmektedir. (Bk.
Bulûğu'l-Emânî, XX, 292)
Müsned,
Hadis no: 3, I, 155; Şeyh Ahmed Muhammed Şakir senedinin sahih olduğunu
belirtmektedir. (Bk. Müsned, I, 154'teki not)
Hadisi
imam Ahmed rivayet etmiştir. Bk. el-Fethu'r-Rabbânî, Hadis no: 152, XX, 290
Bk.
Buhârî, Hadis no: 3925, VII 260
Yani
kimse kendisini savunmuyordu bile. (Nevevi şerhi, XII 127)
Öldürülmekle
Kureyş'in kökü kazındı ve onlar yok edildiler, demek istiyor. Burada “onların
yeşilleri”nden kasıt, cemaatleridir. (Bk. Aynı yer)
Muslim,
Hadis no: 1780, III, 1405
Bk.
Nevevî şerhi, XII 128-129.
Mecmâu'z-Zevâid,
VII 7. Hadis hakkında Hafız Heysemî şunları söylemektedir: "Taberânî,
el-Mu’cemu's-Sağîr ile el-Mu’cemu'l-Evsat'ta rivayet etmiş olup ravileri
Abdullah b. imran el-Âbidî dışında Sahih'in ravileridirler. O da sika
birisidir."
Hadisi
aynı şekilde ibn Merdûye, Ebu Nuaym, el-Hilye'de ve Dıya el-Makdisî,
Sıfatu'l-Cenne'de rivayet etmişlerdir. el-Makdısî:
"Senedinde bir beis görmüyorum" demiştir. (Bk. Zâdu'l-Mesir, II,
126'daki dipnot)
Muslim,
Hadis no: 489, I, 353
Ebu
Said Radıyallahu anh'ın rivayetinde: Ey Allah'ın Rasûlü sana ne şekilde
cevap verelim!? Gerçek şu ki lütuf ve minnet Allah'ın
ve Rasûlünündür, dediler. (Fethu'l-Bârî, VIII, 50)
îmam
Ahmed'in zikrettiği Enes Radıyallahu anh'ın rivayetinde şöyle
denilmektedir: "Bize korkulu geldin. Biz sana güvenlik sağladık. Kovulmuş
geldin, seni barındırdık. Yardımsız geldin, biz sana yardımcı olduk demeyecek
misiniz?”
Onlar:
"Hayır, asıl Allah'ın lütuf ve minneti bizedir, dediler." (a.g.e., VIII, 51)
Zühri'nin
rivayetinde: "însanların malları alıp gitmeleri..." şeklindedir.
(Aynı yer)
îç
elbiseden kasıt, doğrudan tenin üzerine giyilen elbisedir. Dış elbiseden kasıt
ise onun üstündeki elbisedir. Bu tabir, onların Peygamberimize aşırı derecede
yakınlığını anlatmak üzere yapılmış bir benzetmedir. Aynı şekilde onların özel
sırlarını verdiği özel adamları olduğunu ve onların diğerlerine göre ona daha
yakın olduklarını da anlatmaktadır. (a.g.e., VIII, 52)
Tabir,
ortak olan bir şeyin diğer ortaklar dışarda tutularak tek bir kişiye münhasır
kalınması anlamındadır. (A.g.e., VIII, 52)
Buhârî,
Hadis no: 4330 VIII, 47
Fethu'l-Bârî, VIII, 52
Fethu'l-Bârî, VIII, 49
Buhârî,
Hadis no: 3700, VII, 60-61
Buhârî,
Hadis no: 3654, VII, 12
Bk.
Mecmâu'z-Zevâid, IX, 42. Hadis hakkında Heysemî: "Senedi hasendir"
demektedir. (A.g.e., IX, 43)
Müsned,
Hadis no: 10, I, 158-159, Şeyh Ahmed Muhammed Şakir senedinin sahih olduğunu
belirtmiştir. (Bk. Müsned, I, 158'deki dipnot)
A.g.e., Hadis no: 44, I, 173; Ahmed Muhammed Şakir senedinin
sahih olduğunu belirtmektedir. (Bk. Müsned, I, 173'deki dipnot)
Müsned,
Hadis no: 45, I, 173. Ahmed Muhammed Şakir hadisin senedinin sahih olduğunu
belirtmiştir.
Sahihu
Sünen-i ibn Mâce, Hadis no: 3247, II, 371
Müsned,
Hadis no: 3, I, 155; Ahmed Muhammed Şakir senedinin sahih olduğunu
belirtmektedir. (Bk. Müsned, I, 154'deki dipnot)
Yani
dünyevi şeylerden buna karşılık olacak herbir şey demektir. (Fethu'l-Bârî, VII 287)
Buhârî,
Hadis no: 3952, VII, 287
Fethu'l-Bârî, VII 287
Sahihu
Süneni’n-Nesâî, Hadis no: 2951, II, 661. Şeyh el-Albani der ki: Hadis: "Parmakları
kesildi" ifadesinden dolayı hasendir. Ondan önceki rivayetin ise hasen
olma ihtimali vardır. Hadis Muslim'in şartına göre uygundur. (Aynı eser, II,
661) Hafız Zehebi de hadis hakkında şunları söylemektedir: "Ravileri
sikadırlar." (Siyeru A’lâmi'n-Nubelâ, I, 27)
Çolak:
Parmakların ya da bazılarının çalışma kabiliyetlerini ortadan kalkmış kimse
demektir. (Fethu'l-Bârî, VII 361)
Buhârî,
Hadis no: 4063, VII, 359
Minhatu'l-Ma'bud
fi Tertibi Müsnedi't-Tayalisi Ebi Davud, rivayet no: 2346, II, 99. Ayrıca bk.
Fethu'l-Bârî, VII 82-83
Bk.
Minhatu'l-Ma'bud, II, 99
Buhârî,
Hadis no: 4064, VII, 361; Muslim, Hadis no: 1811, III, 1443, lafız Muslim'e ait
Umdetu’l-Kârî,
XVI, 274
Muslim,
III, 1443'deki not
ibn
Hişam, es-Siyretu'n-Nebeviyye, III, 30; Ayrıca bk. ibn Hibban el-Bustî,
es-Siyretu'n-Nebeviyye, s. 224; Zehebî, Tarihu'l-Islam (Meğazi), s. 174-175
ibn
Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 162; Ayrıca bk. Zâdu'l-Meâd, III, 197
ibn
Hişam, es-Sîretu'n-Nebeviyye, III, 29; Ayrıca bk. ibn Hibban, a.g.e., s. 223-224; Zehebî, a.g.e., s. 174
Müstedrek,
III, 201. Hadis hakkında Imam Hakim: "Bu senedi
sahih bir hadis olmakla birlikte Buhârî ve Muslim tarafından rivayet
edilmemiştir" demektedir. (Müstedrek, III, 201) Zehebi de bu hususta ona
muvafakat etmiştir. (Bk. et-Telhis, III, 201)
Buna
yakın bir rivayeti de Imam Malik, Muvatta (II, 465-466)'de, Imam Ibn Ishak( Bk.
Ibn Hişam, es-Sîretu'n-Nebeviyye, III, 38-39) rivayet etmektedir. Bu rivayet
hakkında Dr. Ekrem Ziya el-Umerî (es-Sîretu'n-Nebeviyye's-Sahiha, II, 386'da):
"Ibn Ishak'ın, ravileri sika olan bir sened ile naklettiği
rivayetten" demektedir. (Mecmau'l-Bahreyn, II, 239; Şerhu'l-Mevahib, II,
44'e istinaden)
Muslim,
Hadis no: 681, I, 472
Buhârî,
Hadis no: 7252, XIII, 232
Sahihu
Sünen-i Ebi Davud, Hadis no: 2288, II, 498; Rasûl-i Ekrem bir yolculukta bile,
konaklandığı vakit müslümanların dağılmalarına tahammül göstermemişti. Bugün
-yüce Allah'ın rahmetiyle esirgedikleri müstesnâ- herkes ne diye
darmadağınıktır? Şekvamız Allah'adır. Ondan yardım dileriz.
Buhârî,
Hadis no: 4199, VII, 467-468
Buhârî,
Hadis no: 2464, V, 112
Fethu'l-Bârî, X, 39
Buhârî,
Hadis no: 4617, VIII, 277
Sahihu
Sünen-i Ebi Davud, Hadis no: 2397, II, 528; Sahihu Sünenit- Tirmizi, Hadis no:
1285, II, 113-114 lafız Ebû Dâvûd'a ait.
Kralın
kardeşi Bizans ordusunun kumandanı idi. Adı da Tozarik idi. (Bk. el-Bidaye
ve'n-Nihaye, VII 9)
Taberî,
Tarih, III, 403
el-Bidaye
ve'n-Nihaye, VII 9-10
Hadisi
Imam Ahmed, Abdullah b. Ömer Radıyallahu anh'dan rivayet etmiştir. (Bk.
Müsned, Hadis no: 5115, VII, 122) Şeyh Ahmed Muhammed Şakir senedinin sahih
olduğunu belirtmiştir. (Bk. aynı yerdeki dipnot)
Sahihu
Sünen-i Ebi Davud, Hadis no: 605, I, 128
Sahihu
Sünen-i Ebî Dâvûd, Hadis no: 1382, I, 691; Şeyh elAlbânî hadisin hasen olduğunu
belirtmektedir. (Bk. Aynı yer)
Sahihu
Sünen-i Ebi Davud, Hadis no: 4392, III, 989.
Bk.
îbn Hişam, Sîre, III, 30; Ayrıca bk. îbn Hibban, es-Sîretu'n-Nebeviyye, s. 225;
îbn Hazm, Cevamiu’s-Sîre, s. 162
Buhârî,
Hadis no: 2805, VI, 21
"Ki
o topal bir adamdı" ibaresi ile ilgili olarak ibn Hacer şunları
söylemektedir: Göründüğü kadarıyla hadisteki "ki o" ifadesi müstensih
tarafından sehven öne alınmıştır. Doğrusu ise sonraya alınmasıdır. ifadenin doğru şekli de şöyledir: Haram kendisi ve topal bir
adam gittiler..." (Fethu'l-Bârî, VIJ 387)
"Eğer
bana eman verirlerse" ifadesi bir başka rivayette: "Eğer bana eman
verirlerse siz de benim yakınımda olursunuz" şeklindedir. (Bk. Aynı yer)
"Onlarla
konuşmaya koyuldu" ifadesi Taberî'nin rivayetinde şu şekildedir:
"Haram çıktı: Ey Bi'ri'l-Meûne ahalisi, dedi. Ben Rasûlullah Sallallahu
aleyhi vesellem'in size elçisiyim. Bu sebeple Allah'a ve Rasûlüne iman
ediniz." Evin içinden bir adam bir mızrakla çıktı ve o mızrağı böğrüne
sapladı, öbür böğründen çıktı. (Bk. Aynı yer)
Buhârî,
Hadis no: 4091, VII, 385-386
Bk.
Taberî, Tarih, III, 225
ibn
Hibban, es-Sîretu'n-Nebeviyye, s. 428
el-Cuuf
Medine'den Şam'a doğru üç mil uzaklıkta bir yerdir. (Mu’cemu'l-Buldan, no:
3053, II, 149)
Taberî,
Tarih, III, 223
Tarihu
Halifetibn-i Hayyât, s. 100
Zehebî,
Tarihu'l-islam, -Raşid halifeler dönemi-, s. 20-21
Taberî,
Tarih, III, 226
Taberî,
Tarih, III, 227
Zehebî,
Tarihu'l-Islâm, s. 20-21
Deve
yuları: Zekat olarak alınan devenin bağlandığı iptir.
Çünkü zekat sahibi deveyi teslim etmekle yükümlüdür.
Bunun kabzedilmesi ise ancak yular ile mümkün olur. (Bk. en-Nihaye fi
Garibi'l-Hadis, III, 280)
Muslim,
Hadis no: 32, I, 52.
Zu'l-Kassa:
Nasır dedi ki: Zu'l-Kassa, Medine'ye yirmidört mil uzaklıkta bir yer olup,
Rebeze'ye giden yoldur. (Mu’cemu'l-Buldân, no:
9720
IV, 416)
el-Bidaye
ve'n-Nihaye, VI, 355
Taberî,
Tarih, III, 247; Ayrıca bk. Ibnu'l-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, II, 233;
el-Bidaye ve'n-Nihaye, VI, 355
Bk.
Ibn Hibban, es-Sîretu'n-Nebeviyye ve Ahbâru'l-Hulefâ, s. 438.
Taberî,
Tarih, III, 290; Ayrıca bk. el-Kâmil, II, 246
el-Bidaye
ve'n-Nihaye, VII 11-12; Ayrıca bk. Taberi, Tarih, III, 401; el-Kâmil
fi't-Tarih, II, 283
Futuhu
Mısr ve Ahbâruhâ, s. 52
Tarihu'l-îslam,
s. 225.
Bk.
el-Kâmil fi't-Tarih, III, 5
Futuhu
Mısr ve Ahbâruhâ, s. 54
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar