Tasavvuf-Tarikat Kültürünü Savunmak Yaşar Nuri Öztürk/İbrahim Sarmış
Şubat 1997
Bir yüzü ile Kur'an'a diğer yüzü ile tasavvufa bakan
"Kur'an'daki İslam" kitabının yazarı Yaşar Nuri Öztürk bu kitabı için
"Kur'an'daki İslam, her şeyden önce benim hatalarımı tashih eden bir
kitaptır. Bugüne kadar yazdıklarımda ve konuştuklarımda, bu kitaba uymayan ne
varsa yanlıştır, bu kitaptaki veriler esas alınarak düzeltilecektir"1
demektedir. Y. Nuri Öztürk bu ifadelerine rağmen Hallacı Mansur'u savunmak için
"Kur'an'daki İslam" kitabını yayınladıktan çok sonra 1996 yılında
"Hallac-ı Mansur ve Eseri" kitabını yeniden yazmıştır. Y.Nuri
Öztürk'ün "Hallaç ve Tavasin" kitabı üzerinde daha önce çalıştığını
ve bu çalışmasını yayınladığını biliyoruz. Ama "Kur'an'daki İslam"
kitabındaki mülahazaları dolayısıyla bu eski çalışma ve görüşlerini
terkettiğine hüsnü zan etmiştik. Öztürk'ün tasavvuf kültüründen yüz çevirdiği
ve Kur'an İslam'ına yöneldiğini ifadelendirmesi bizleri memnun etmişti. Ama
gördük ki huylu huyundan vazgeçmemiş, batini tasavvuf anlayışının taşıyıcısı
Hallac-ı Mansur'u ve mensup olduğu Karmatiler örgütünü müslümanlara örnek
insanlar olarak sunmak için oturup kitabını yeniden yazmış. Onun için Hallac'ın
ve Karmatiler'in kimliğini ve Öztürk'ün sakim tasavvuf kültürünü nasıl
savunduğunu ortaya koymak düşüncesiyle bu konuyu da ele almayı uygun gördük.
Bütün İslam tarihçileri Hallac'ın -iyi veya kötü-
mevcut olan İslam devletini yıkıp yerine Mecusi-Sasani imparatorluğunu tekrar
kurmak için çalışan, Kabe'ye ve Haceri Esved'e kadar saldırılarını ilerletip
suçlu-suçsuz yüzbinlerce müslümanın kanını döken Karmatiler örgütüne mensup
olduğunu belirtmektedir.
Ekranlarda Kur'an İslamına çağıran, ama tasavvuf
kültürünü de sır küpü gibi içinde saklamaya devam eden Yaşar Nuri Öztürk, sırf
Hallac'ı temize çıkarmak için Karmatileri göklere çıkartmakta, hürriyet, adalet
ve şeriat ehli müslüman sosyal demokratlar olarak göstermekte, hatta sırf
Hallaç övdüğü için iblisi bile hürriyet, cesaret ve fazilet önderi olarak
göstermektedir. Buna karşılık Karmatileri ve aktif propagandacılarından biri
olduğu için Hallac'ı cezalandıran O günün İslami yönetimini, toplumun bağlı
olduğu Ehli sünnet mezhebini ve bu mezhebe mensup müslüman tarihçileri her
türlü alçaklıkla tavsif etmekte, satılmışlık ve hainlikle nitelemektedir.
Karmatiler'i vatan kurtaran kahramanlar ve Hallac'ı aşk ve Hak şehidi ilan
ederken, sünni yönetimi ve tarihçileri sahtekar birer hain ve müfteri olarak
göstermektedir. İşte bu konuda söylediklerinden bazıları:
"Bu yüzdendir ki biz, Karmatilik konusunun ilk
ciddi tesbiti olarak şunu kaydetmek istiyoruz; Sünni kaynakların Karmatiliği
mahkum edip dışlayan tüm beyanları "güvenilmez" olarak tescil
edilmelidir. Ve bu nokta bugün objektif tüm araştırıcıların ortak kanaat
noktasıdır.
Sünni çevreler, Karmatiliği, bir fikir ve siyaset
hareketi olarak değil, dinlerinin temsilcisi olan bir devletin yıkılmasını
amaçlayan "acımasız bir düşman" olarak gördüler. (...) Hareketi
sosyo-politik bir karşı hareket olarak ele alan yazarlar ise, Karmatiliğe
saldırmayı bir ibadet edasına büründürerek akıl almaz iftiraları peşpeşe
sıralarlar. Bu iftira sahiplerinin üsluplarındaki sadizm ve kin gerçekten
şaşırtıcıdır. Kendisi dışındaki tüm gruplara firak-ı dalle (sapık gruplar)
damgası vuran sünni çevreler, hasımlarını çürütmek için iftiraya genelde iman
ve ahlakla ilgili noktalardan başlarlar. Bu geleneksel sünni iftiracılığının
kahrına uğrayan ekiplerin başında Karmatilik gelir. Bu saldırıların
tutarsızlığı ve insafsızlığı, Fransız bilgin Massingnon tarafından tesbit
edilmiştir.2 Ne ilginçtir ki, bu insaf dışı saldırılarda Gazali (öl.
1115) gibi, sufi tarzı esas almış bir düşünür de vardır. (...)
Kısacası, sünni çevreler ilk günden itibaren
Karmatiliği küfür ve iftira hedefi yapmakla kalmamış, kendi eksiklerinin
hıncını almada bir tür "günah keçisi" olarak do kullanmışlardır.
Günümüz araştırmaları şunu da ispatlamış bulunuyor:
Karmatiler, iftira ordularının söylediklerinin aksine, "Baldırı çıplaklar
taifesi" değil, ileri boyutta bir İslami düşünce ekolüdür. Karmati
düşünürlerce yazıldığı tartışılmaz kabul edilen İhvan'us-Safa Risaleleri
(Resailu İhvani's-Safa) Kur'an kaynaklı bir düşünce faaliyetinin Ölümsüz
ürünleri olarak elimizde bulunmaktadır.3
Karmatiler'in bir asır boyu müslümanları nasıl
uğraştırdığını da yine ondan dinleyelim: "Abbasi İslam Devleti yüzyılı
aşkın bir zaman rahatsız eden bu hareket, bir başlık koymak gerekirse,
gizli-mistik sosyalist4 bir düşünce ve siyaset hareketidir. Temel
amacı, İslam'ın saparak zulüm ve eşitsizliği kitlelerin kaderi haline getiren
bir yönetimi iktidardan uzaklaştırıp İslami bir adalet ve eşitlik düzeni
getirmektir.
Karmatilik, bu nitelikleriyle kendinden sonraki İslami
ayaklanmalara öncülük ettiği gibi, gizliliği esas alan tavrıyla da, başta
Masonluk olmak üzere, birçok harekette etkili olmuştur. Türk-İslam tarihinde
Karmatilik etkisini Babai ve Simavnalı isyanlarında görmek mümkün
olabilmektedir...5
Karmatiler'in mücadele hayatları, eşine henüz
rastlanmayan bir gizli antlaşma ve haberleşme sistemi ile yürürdü. Bu, her
şeyden önce gizli bir istihbarat olarak algılanmıştır. Burada şu noktaların
altını öncelikle çizelim;
Tüm dailer (davetçiler, Karmat mübelligler) halk
arasında sadece kod adlarıyla bilinirdi. Haberleşme ve genel mekanlardaki
anlaşmalar cifir ile, yani harflere verilen özel numaralar kullanılmak
suretiyle yapılırdı. Günümüzde kullanılan şifre (cifir) sistemi Karmatiler'in
eseridir.6
"Karmatiliğin siyasal insan unsuru, Şii-Alevi,
Arap ve Nabati işçi-esnaf takımıdır Sünni iftiranın aksine, hedefleri Arapları
yok etmek değildi. Irinleşmiş bir sosyal düzeni yıkmak ve hilafeti esas hak
sahibi olarak gördükleri Ali soyuna teslim etmekti.7
"Ebu Tahir'in8 tarihe adını tescil
ettiren en dikkat çekici hareketi, Haceru'l-Esved'i yerinden söküp Aksâ'ya
götürmesiyle sonuçlanan ünlü Kabe baskınıdır. İslam tarihinin en dikkat çekici
ve ürpertici olaylarından biri olan bu baskın, Ebu Tahir komutasında 317/930'da
gerçekleşti. Kabe'de toplanan pek çok hacı adayı kılıçtan geçirildi. Kabe'nin
örtüsü yırtıldı. Zemzem kuyusu tahrip edildi ve Haceru'l-Esved sökülüp
götürüldü.
Hacerul-Esved'in sökülmesi sadece İslam beldelerinde
nefret ve öfke yaratmakla kalmamış, bizzat Karmatiler arasında çekişme ve
parçalanmalara vücut vermiştir. Bu parçalanmaların, Karmatiliğin siyasal
anlamda çöküşünü hazırladığını da eklemek zorundayız. Haceru'l-Esved,
sökülüşünden tam yirmi iki yıl iki ay ondört gün sonra Fatımi halifesi
el-Mehdi'nin emriyle 339/950'de tekrar yerine kondu.
Haceru'l-Esved'i neden, hangi gerekçeyle söküp götürdüler?
Kendileri dışındakilerin ittifakla bir eşkiyalık ve küfür olayı olarak
gördükleri bu hareket, Karmati liderlere göre "Tevhide Hizmet"
hareketi idi. Bizzat hareketin komutanı Ebu Tahir, Abbasi halifesine bir mektup
yazarak yaptığı işi savundu. Halife Muktedir Billah'a yazdığı cevabi mektupta
diyor ki Ebu Tahir:
"Eğer bu Allah'ın evi dediğiniz yer, gerçekten
öyle olsaydı hiç kuşkusuz gökten üstümüze ateş yağardı. Ama durum hiç de öyle
değil. Biz o Kabe'de hiç aralıksız cahiliyye haccı yapmaktayız. Gerçek şu ki,
Arşın rabbi olan Allah ne ev edinir, ne de sığınak.!..."9
Yaşar Nuri, Karmatiler'in Kabe'ye ve Haceru'l-Esved'e
karşı işledikleri barbarca cinayetin müslümanlar üzerindeki büyük etkiyi ve yol
açacağı büyük nefreti hafifletmek için Kabe'yi küçümseyen ve insanın kalbini
Allah'ın evi olarak ön plana çıkaran malum tasavvufi safsataları bir araç
olarak kullanmakta ve yardımcılarını imdada çağırmaktadır
"Sufi ekoller içinde hac ibadetini bile bu
perspektiften değerlendiren ve Kabe'yi esas Beytullah (Allah'ın evi) olan insan
kalbinin sadece bir sembolü olarak görenler de vardır. İbn Arabi (öl. 638/1240)
ve Celaleddin Rumi (öl. 672/1273) Hac ve Kabe'yi bu bakışla değerlendirenlerin
en büyükleri olarak dikkat çekerler. (...)
Bir şeyhin, hacca gitmekte olan Bayazid Bistami (öl.
26/874)ye: "Kabe benim. Çevremde yedi kez dön ve memleketine git. Beyhude
zahmet çekip Hicaz'a gitme. Kabe kuruldu kurulalı Allah oraya bir kez bile
girmedi. Oysa ki benim varlığım vücut bulalı Allah bu evden hiç çıkmadı."
demesinden ibaret olan bu hikayeyi Mesnevi'sine alan Mevlana, hacca gidenlere
de şöyle seslenmektedir: "Ey hacca gidenler! Nereye gidiyorsunuz?
Neredesiniz? Sevgili burada gelin, buraya gelin! Sevgiliniz duvar duvara
bitişik komşunuzdur. İş böyle iken siz, çöllerde ne akılla dolaşır durursunuz?
Sevgilinin suretsiz suretini gördünüzse, hacı da sizsiniz, Beytullah da
sizsiniz, Beytullah'ın sahibi de. Kaç defadır bu evden kalktınız, o eve
gittiniz. Bir kerecik de şu evden kalkıp şu dama çıkın bakalım.10
Rabiatu'l-Adeviyye'in Kabe'ye put dediği ve Hallac'ın hacca gitmek yerine
kişilerin kendi evlerinde temiz bir şeyin etrafını yedi kez tavaf etmelerini ve
hac parasını fakirlere dağıtmasını tavsiye ettiği ve insanları hacca gitmekten
alıkoyduğu bilinmektedir.
Kabe ve Haceru'l-Esved'e karşı Karmatiler'in
tavırlarını gördükten sonra, bir de Kur'an'a karşı tavırlarını yine Yaşar
Nuri'den dinleyelim:
"Karmati düşünce Kur'an'a bağlı bir sistem
geliştirmiştir. Ancak bu düşüncede Kur'an, alabildiğine sübjektif bir yoruma
tabi tutulmuş bulunuyor. "Karmati Tevil" diyebileceğimiz bu yorum,
yer yer Kur'an'ı tanınmaz hale sokabilmektedir. Karmati veliliğin peygamberliğe
feda edildiği bir gerçek olmakla birlikte, üstünlük kendisine verilen
nübüvvetin tebliğ ettiği vahyi veriler, teviller sonunda tanınmaz hale gelmekte
ve Kur'an, tüm insanlığa hitap eden bir kitap olmaktan çıkıp Karmati elitlerin
sırri-sembolik idrakler dünyasının tatmin aracı durumuna düşürülmektedir.
İhvan-ı Safa risalelerinde batini tefsir ve te'vili
esas almanın gerekçeleri gösterilirse de, bunların Karmati tevilin ortaya
koyduğu tablodan kaynaklanan rahatsızlığı bertaraf etmesi bizce mümkün değildir.
Tevil tablosunun sergilediği çarpıklıktan daha beteri,
Karmatilerin "Kur'an'ın gerçek manasını ancak batini imamlar bilir"
yolundaki iddialarıdır. Bu iddia, Kur'an'ın evrenselliğini ve genelliğini inkar
olduğu için Kur'an'ın inkarına benzer tehlikede sonuçlar doğurabilmektedir.
Kısaca, tevili bir tür "İkinci Kur'an"
halinde baştacı etmeleri, Karmatiler'in en rahatsız edici yanlarıdır. Hep
Kur'an'a atıf yaparlar ama sonuçta yolu Kur'an'ın dışına çıkaran bir tavır
içine girerler.11
Yaşar Nuri Öztürk kahramanlaştırdığı Karmatiler ve
onların ele başlarından Hallac'ın reenkarnasyon inancında olduğunu da
görebiliriz;
"Karmatiler'in fikir dünyalarını önümüze koyan
ihvan-ı Safa risalelerindeki felsefi ağırlıklı insan ve kainat anlayışını,
metodolojiyi Evladı Rasul imamlarına onaylatmak son derece zordur. Karmati
sistemde yer aldığı görülen reenkarnasyon (hatta bir ölçüde tenasüh) da Ehli
Beyt nesli imamların karşı çıktıkları görüşlerden biridir.12
"Ancak burada Massingnon'un şu tesbitine
katılamıyoruz; Massignon, Hallac'ın ölüm sırasında "Ben tekrar geri
geleceğim" sözünü bir mehdi inancının ifadesi kabul ediyor ve bunu
Hallac'ın şii-ismaili fikirlerle iç içeliğine delil sayıyor. Bizce durum hiç de
öyle değildir. Hallac'ın "Ben yine geleceğim" sözü, mehdilikten çok,
bir reenkarnasyonu gösterir. Ve bu onu, Şiilikteki mehdi inancına değil,
Karmati düşüncedeki reenkarnasyon görüşüne bağlar.13
Hallac'ın Türk ırkına büyük iyiliğini, onlara nasıl
hidayet öncüsü olduğunu da şu ifadelerden okuyoruz:
"Hallaç, Türk ırkının İslam'a girmesini
hazırlayan bir numaralı misyonun sahibi olmanın yanında, bu ırkın, müslümanlığı
tasavvuf penceresinden seyretmesinde de tartışmasız liderdir. O, patika yolları
yıllarca adımlayarak ribat ribat dolaşarak bu ırkın, Kur'an dinine kazandırılması
için adeta kozmik bir hizmet verdi. Ve başarılı oldu. (...)
Biz müslüman Türkler, İslam'la mutluluk duyduğumuz her
nefeste, Allah'a şükran yanında Hallaç ve onun gök muştusu iman arkadaşlarına
da teşekkür etmeliyiz. Hallaç, Türk insanının adeta sonsuzluk
öğretmenidir."14
Türk toplumunda İslam'ın neden tasavvuf boyası
taşıdığı veya tasavvuf olarak algılandığı, Türk İslam'ın-da(!) din anlayışının
dokusunu neden tasavvufun oluşturduğunu Hallaç ve Y. Nuri Öztürk sayesinde
şimdi daha iyi öğrenmiş bulunuyoruz.
Yaşar Nuri'nin hak ve aşk şehidi ilan ettiği Hallac'ın
fikirlerine de bir göz atalım. Hallaçla ilgili değerlendirmeleri Yaşar Nuri'nin
çok sevdiği anlaşılan oryantalistlerden Nicholson'dan dinleyelim:
"Hallaç, dualist karakterli tanrı anlayışıyla tasavvufa
damgasını vuran bir sufidir. Hallac'ın hulul inancına göre Allah lahuti (ilah)
ve nasuti (insan) bir yapıya sahiptir.15 Hallac'ın anlayışına göre,
önce Allah vardı. Allah zatına baktı ve kendini sevdi. Bu bakış ve sevgi
zatının bütün sıfat ve isimleriyle Adem şeklinde bir suret olarak ortaya çıktı.
Bu suret, Allah'ın bütün sıfatlarına sahiptir. Bu inancını şöyle dile
getirmektedir:
"Nasutu, lahutu'nun sırrının delici ışığını açığa
çıkaran münezzeh olsun!
Sonra yarattıklarına yiyen ve içen suretinde göründü.
Öyle ki yarattıkları, kendisini gözün gözü gördüğü
gibi gördü.
Hallac'ın bu nazariyesinden açıkça Allah'ın ilahi ve
insani olmak üzere çift tabiatlı olduğu ve bunu da hırıstiyan Süryanilerden
aldığı anlaşılmaktadır. Çünkü Süryaniler İsa'nın ilah ve insan tabiatlı
olduğunu anlatmak için bunu kullanmışlardır.
Ayrıca Hallaç, insan ruhunun ilahın ruhuyla, yani
nasutilikle lahutiliğin karışımını hulul olarak nitelemektedir. Hallac'dan
gelen bazı beyitlerde kendi ruhu ile ilahi ruhun tam bir kaynaşma içinde
birbiriyle konuşan iki arkadaş olarak nitelediğini görüyoruz. Şöyle demektedir:
Ruhun ruhuma karışmış, içkinin suya karıştığı gibi,
Sana bir şey dokunursa, bana dokunur, çünkü her
durumda sen benim
O seven ben, o sevilen de benim. Bir bedene girmiş iki
ruhuz biz.
Beni seyredersin o'na baktıkça. Onu bende görüyorsun
açıkça16
Hallac'ın hulul nazariyesinin özeti budur.
Hallac'ı temize çıkarmak için "Enel Hak"
sözünü tevil eden Yaşar Nuri, bu konuda her türlü mugalata ve tevile
başvurmaktadır. Varabildiği sonuç ise, bunun "Allah'ın zat ismi olan hak
değil, sıfat ismi (esmau'l-hüsna) olan hakkım" şeklinde olmuştur. Bu savunma
için bkz, a. g, e. 133-151.
Nitekim Hallac'ın "Benim ölümüm salib (haç) dini
üzere olacaktır" (a. g. e. 157) sözünü de tevil etmek için yapmadığı
mugalata kalmamaktadır, (a.g.e. 155-159) Halbuki bir batılı savunmak için çaba
gösterdiği kadar, hakkı göstermek için çabalasaydı Allah'ın yanında da,
kulların yanında da daha makbul ve yararlı olurdu.
Bir de Yaşar Nuri'nin tercüme ettiği
"Tavasin" kitabından bazı sözleri aktararak yaygınlaştırdığı inancın
niteliğini göstermek istiyoruz:
"Sanki ben, sanki ben. Ben sanki O'yum, yahut O
sanki ben'din.
Benden çekinme, eğer sen ben'sen17
"Görünce Rabbimi gönül gözü ile.
Sordum: Kimsin ey sen? dedi. Senim ben.
Bulaşmamışsın hiç "Nerde" sözü ile...
"Nerde" ile ilgili olmamışsın sen!18
Hallaç, İblis'i masum ve mazlum göstermek için elinden
geldiği kadar gayret göstermekte ve onun için şöyle demektedir:
"Hak ona: "Secde et!" demişti.
"Senden gayrıya secde etmem!" diye karşılık verdi.
Hak dedi: "O halde lanetim üzerine
dökülecek." O yine: "Senden başkasına secde etmem" diye
tekrarladı.
İnkarlarım seni takdis
Aklım, önünde tehvis (şaşırma)
Senden ayrı bir şey mi Adem?
Orta yerde kimmiş İblis?
Senden başkasına yok benim yolum,
Seni seven boynu bükük bir kulum.
Hak sordu; Kibirlendin mi?" Cevap verdi:
"Seninle sadece bir lahzalık beraberliğim bulunsaydı, o halde bile
kibirlenmek ve cebbarlık bana pek ala yakışırdı. Halbuki ben, seni ezelden beri
tanıyan biriyim!
Ondan üstünüm ben! Hizmetim ondan kıdemli. Şu
alemlerde seni benden iyi tanıyan var mı ki? Benim sende muradım, senin de
bende muradın var. Ve senin beni isteyişin daha eski. Ya senden başkasına secde
etseydim?!
Secde etmeyince, aslıma dönmem gerekti. Çünkü sen beni
ateşten yaratmışsın. Bu bir gerçek. Ve ateşe dönecek...
Ey tevfiki veren, sana hamd, sana
Seçkin bir kul eğilmez başkasına"19
Hallac'ın, Allah'ın lanetlediği ve kıyamete kadar
müminlerin düşmanı olacağını söylediği İblis'i takdis eden ve masum gösteren
sözleri bu şekildedir. Bu sözlerin tasavvuf tarihinde birçok kişiyi etkilediğini
belirten Yaşar Nuri Öztürk, bunların başında da şair Muhammed İkbal'in
geldiğini söylemekte ve şöyle demektedir:
İkbal'in, İblis'e bakışı da Hallacı bir perspektif
sergilemektedir Hallac'ın tarih boyunca en büyük etkisi, denebilir ki, iblisle
ilgili düşünceleri yolu ile olmuştur. İkbal üzerindeki hakim etkilerden biri de
İblis konusundadır...
İkbal, üstadı (Hallac)ın yolunu aynen izleyerek iblis
konusuna eserinde büyük bir yer vermiş ve bu tekamül kuvvetini hasret,
hürriyet, ayrılık, atılganlık, ısrar ve isyan gibi temel yaratıcı öğelerin
temsilcisi olarak devreye sokmuş, savunmuştur. (...)
"Hrıstiyan muhitte, buna benzer bir fikir, orta
çağda ileri sürülmüştür. "O felix culpa" (Ey mutluluk getiren suç] ki
bize böyle bir kurtarıcı kazandırdın! Çünkü hrıstiyan telakkisine göre Adem'in
işlediği o ilk suç, hastalık gibi bütün sonraki insanlara sirayet edip onların
hepsini takdis eden ilahi inayetten mahrum etmiş, yalnız İsa'nın ölümü
sayesinde kendisine inananlar bu suçun neticelerinden kurtulabilmiştir. O suç
olmasaydı, bu kurtarıcı Mesih'in zuhuruna lüzum kalmazdı, iki dindeki farklara
rağmen, ikisinde de Adem'in ilk serbest hareketine atfedilen önem gayet
büyüktür."20
"Schimmel'in bu tesbitleri kadar doğru olan bir
nokta da şudur: Doğu ve batıdan alınan tüm örnekler, Hallac'dan çok sonraki
yüzyılların isimleridir. Bunun anlamı ise şudur: Bugün, dinden sanata,
felsefeden psikolojiye kadar, iblis denen negatif kuvvetle ilgili olarak
paylaşılan kabulün tarih içinde ilk fikir babası Hallac'tır"21
Yaşar Nuri'nin kitabında Hallac'ın müslüman ve gayri
müslim araştırmacılar tarafından ortaya konan düşünceleri bunlardır.
Haliac'ın kişiliğini ve sözlerini bir çok alim
değerlendirmiştir Lehinde ve aleyhinde konuşanlar olmuştur. Lehinde söz
söyleyenleri bir yana bırakarak, aleyhinde hüküm veren ve toplumumuzun az çok
şöhretlerini bildiği ve güvenerek kitaplarını okuduğu bazı kişilerin
söylediklerinden örnekler vermekle yetineceğiz. Yaşar Nuri Öztürk'ün kitabına
aldığı bu kişilerin değerlendirmelerinden bazıları şöyledir:
el-Fihrist sahibi İbnu'n-Nedim (öl. 385/995) Hallaç
için şöyle demektedir:
"Hileci, hokkabaz, illüzyoncu bir adamdı. Sahip
olduğunu iddia ettiği bilgilerin tümünde sıfır idi.., Cahil olduğu için
cesurdu. İlahlık iddia ederdi... Krallar yanında şii, halk nezdinde sufi
geçinirdi..."22
"Eşari ekolünün en büyük imamlarından Bakıllani
(öl. 403/1013), Hallac'ı bazen tanrılık, bazen peygamberlik ilan eden hilekar,
hokkabaz bir adam olarak gösterir. Ona göre Hallaç, Firavn'ın sihirbazlarına
benzer. Bakıllani, Hallac'ın Bağdad'da hazırladığı ve adına Beytu'l-Azamet
dediği bir evi bulunduğunu ve illüzyon gösterilerine uygun biçimde özel
hazırlanan bu evin, Halilc'a isnad edilen kerametlerin imal yeri olduğunu
söyler."23
"Hallaç hakkında en ağır fetvalardan birkaçının
sahibi de Şeyhu'l-İslam ibn Teymiyye'dir. (öl. 728/1328).
İbn Teymiyye, Hallac'ın hulul fikrinde olduğunu onun
şiirlerinden hareketle iddia etmekte ve bunun laneti gerektiren bir küfür
olduğunu söylemektedir.24
Hallac'daki emir ve irade ayrımı da İbn Teymiyye
tarafından bir küfür sebebi sayılmıştır Bilindiği gibi Hallaç, İblisin durumunu
değerlendirirken "Allah'ın emri başka iradesi başka. Allah İblis'e secde
et emrini verdi, ama iradesi iblis'in secde etmesi yönünde değildi"
yolunda bir fikir sergilemektedir. İbn-i Teymiyye'ye göre bu ayırım bir
küfürdür.
İbn Teymiyye, fikir babalığını Hallac'ın yaptığı Nuru
Muhammedi anlayışını da İslam dışı görmektedir. "Derecesi ve kıymeti ne
olursa olsun, hiçbir beşer nurdan yaratılmamıştır" diye düşünmektedir.25
Enel Hak sözünü mazur görenlerin, bu sözün tam fena
fillah halinde, Hallaç aracılığıyla bizzat Cenabı Hak tarafından söylendiğini
iddia ettiklerini görmekteyiz. Onlara göre, Hallac'ın Enel Hak demesiyle Eymen
vadisindeki ağacın Hz. Musa'ya hitaben "Enellah" diye ses vermesi
arasında hiçbir fark yoktur. İki halde de konuşan Allah'tır.
İbn Teymiyye'nin, Hallac'ı küfürle itham eden daha
birçok beyanı vardır."26
"İbn Hacer e!-Askalani (öl. 852/14481 Hallaç için
şunları söyler:
"Zındık olarak öldürüldü. Allah'a hamd olsun ki
hiçbir hadis rivayet etmemiştir. İlk zamanlarda hali iyi idi. Sonra dinden
çıktı. Sihirbazlık öğrendi. Bazı harikalar gösterdi. Ulema, katline fetva verdi
ve (hicri) 359 yılında idam edildi."27
"Hallac'a geniş yer veren ve çok ağır bir dille
hakaret eden ibn Kesir (öl. 774/13721, onu Mekke putperestlerine benzetir ve
"Bozduğu yaptığından fazladır" diyerek eleştirir."28
Çağdaş bir tasavvufçu olarak Yaşar Nuri öztürk,
Hallac'ı bilinen kötü imajından kurtarmak, Hak ve aşk şehidi ilan etmek ve
tasavvuf kültürünü savunmak için bu şekilde yoğun çaba sarfetmekte ve binbir su
akıntısını her dereden toplayarak getirdiği suların aktığı bir bataklık halini
andıran tasavvuf kültürünün yayıncılığını yapmaktadır.29
Dipnotlar:
1- Yaşar Nuri Öztürk, Kur'an'daki İslam, Yeni Boyut
İstanbul 10. Baskı.
2- Öztürk. müslüman âlimler ve tarihçilere hücum
oklarını yöneltirken. İslam düşmanı oryantalist Massingnon'u "Rahmetli
Masingnon" (s. 157) diyerek rahmetle anmaktadır?!
3- Yaşar Nuri Öztürk. Hallac-ı Mansur ve Eseri, 30-32.
Yeni boyut, İstanbul, 1996
4- Yaşar Nuri Öztürk Marksist ideolojinin
terminolojisine çok düşkün görünmektedir. Mesela proleter çocuğu, (s, 29), dine
dayalı demokratik sosyalizm (.s. 24, 33) sosyalist vurucu tim (s. 44) gibi
5- Yaşar Nuri Öztürk. a. g. e. 33-34
6- Yaşar Nuri Öztürk, a. g. e. 35-36
7- Yaşar Nuri Öztürk. a. g. e. 38
8- Karmatiler'in ikinci başkanı.
9- Yaşar Nuri Özlürk, a. g. e. 39 Karmatiler'in bu
olayı hakkında fazla bilgi için ayrıca bkz. İbnu'l-Esir, el-Kamil, 7/493-495,
511-512, Beyrut. 1965, el-Kazvini, Asaru'l-Bilad, 180, Beyrut, 1969, İbn
Hallikan, Vefeyatu'l-Ayan, 1/409-410, Kahire, 1948.
10- Yaşar Nuri Öztürk. a. g. e. 41-42
11- Yaşar Nuri Öztürk, a. g. e. 49
12- Yaşar Nuri Öztürk. a. g. e. 44
13- Yaşar Nuri Öztürk, a. g. e. 56 bu zatın
reenkarnasyon inancını savunmasını sebebi şimdi daha iyi anlaşılmaktadır.
14- Yaşar Nuri Öztürk. a. g. e. 73-74.
15- Hallac'ın etkilendiği önemli kişilerden birinin
Hurufiliğin başı olan Fazlullah el-Hurufi el-Esterabadi (öl. 804/1401) olduğunu
belirttikten sonra Yaşar Nuri, Hallac'ın bu dualist inancını şöyle
belirtmektedir: "Hurufiliğin insanı Allah'ın en ileri tecellisi sayan
görüşü, Hallac'ın lahut-nasut ilişkisinin "Enel Hak" olarak
sonuçlanışını değişik bir tarzda ifadeden başka bir şey değildir." Bkz.
a.g.e. 180
16- Nicholson, Fi'l-Tasavvufi'l-İslami ve Tarihih,
133-134.
17- Yaşar Nuri Öztürk. Hallac-ı Mansur ve Eseri, 306,
Yeni Boyut, İstanbul 1996
18- Yaşar Nuri Öztürk, a.g.e. 324
19- Yaşar Nuri Öztürk, a.g.e. 336-337
20- Yaşar Nuri Öztürk, a.g.e. 261-263, Bilindiği gibi
A. M. Schimmel daha çok tasavvuf konusunda çalışmalar yapan bir oryantalisttir.
Tasavvuf İslam'ına girmiş, diğer muhtediler gibi müslümanlara tasavvuf dinini
öğretmeye çalışmaktadır. Söz konusu çalışmasında Celaleddin Rumi. Şemsi Tebrizi
gibi tasavvufçuların yanında batılı birçok İsmin de Hallac'ın bu anlayışını
benimsediği ve İblis'i öncü bir hürriyet ve iyilik kahramanı ilan ettiklerini
de anlatmaktadır. Bkz. Y. N. Öztürk a.g.e. 262-267. Kitapta gösterildiği gibi
İblis'i takdis eden İbn Arabi ve Abdulkerim el-Cili de bu inançlarını
Hallac'dan atmışlardır. (Bkz. a.g.e. 192) Schimmel'in tasavvufi çalışmalarını
göklere çıkaran ve İslam'ı öğrenmeye çalışanlara tavsiye eden kişilere yukarıda
bir kısmını verdiğimiz ve devam eden görüşlerini ithaf ediyoruz.
21- Yaşar Nuri Öztürk, a.g.e. 267
22- Yaşar Nuri Öztürk, a.g.e. 118
23- Yaşar Nuri Öztürk, a.g.e. 118
24- Hallac'ın hulul inancını ve başka tasavvufçuları
nasıl etkilediğini Prof. Dr. Mikail Bayram yayınlanmamış bir yazısında şöyle
anlatmaktadır:
"Hulul felsefesi eskiden beri mutasavvıflar
arasında büyük bir ilgi görmüştür. Birçok ünlü mutasavvıfın Hululiyye mezhebine
mensup olduğu görülmektedir, (bkz. Hucviri, Keşfu'I-Mahcub, 334-338, Tahran,
1373 h.) En etkileyici hululiyeci Hüseyin İbn Mansur el-Hallac (309/921 )dır.
Bu felsefe Allah'ın varlıkların ve insanın suretine
girdiği inancına dayanmaktadır. Bazı Hrıstiyan mezheplerde Cenabı Allah'ın Hz.
İsa'ya hulul ettiği, yani Hz. İsa suretine girdiği kabul edilmektedir. Hz. İsa
hakkındaki İlahlık iddiası da buradan gelmektedir. Hallaç ve Bayezidi Bistami
gibi mutasavvıfların bu inançta oldukları görülmektedir. Hallac'ın o meşhur
olan "Ene'l Hak" sözü bu felsefenin bir ifadesidir. Yani Allah'ın
kendisine hulul etmiş olduğunu ifade etmektedir. Bistami de "Ma fi cubbeti
Siva Allah" (Cübbemde Allah'tan başka birşey yoktur) sözü de bu inancı
ifade etmektedir.
Celaleddin Rumi'nin hocası olan Şemsi Tebrizi'nin de
hulûliyye mezhebinden bir mutasavvıf olduğu anlaşılmaktadır. (Burada
Menakibu'l-Arifin {s; 2/637-638, ter. Tahsin Yazıcı, Ankara, I980) kitabından
nakledilen ve Allah'ın Kimya Hatun suretinde Şems'e göründüğünü anlatan olay
nakledilmektedir.)
Şemsi Tebrizi'nin "O senin gördüğün Cenabı Allah
beni ne kadar çok seviyor ki hangi surette dilersem, öylece bana gelir. Bu defa
da Kimya suretinde geldi" sözü, onun hulul inancında olduğunu
göstermektedir. Bu sözü ile, Yüce Allah'ın Kimya hatun suretine girmiş olduğunu
ifade etmiş olmaktadır. Şems, bu hulul felsefesiyle Mevlana'yı etkilemiş ve onu
kendisine bağlamıştır. Şemsi Tebrizi de hulul felsefesi ile ilgili derin bir
birikim bulunduğu söylenebilir. Muhammed İkbal da, Mevlana'nın hululi görüşlere
sahip olduğunu örnekler vererek açıklamaktadır. (Bkz. M. İkbal, Seyr-i Felsefe
der İran, 88-89, Tahran, 1354)
Hululi fikirlere sahip olan şeyh ve dervişler Şemsi
Tebrizi'den sonra Anadolu da faaliyet göstermekteydiler. Ebu Bekri Niksari,
Şam'dan gelen Şeyh Osman-ı Rumi bunlardandı. Mevlana'nın bunlarla da ilgisi
devam etmiştir. 15. ve 16. yüzyıllarda Şemsi Tebrizi'ye bağlı olmalarından
dolayı kendilerine "Şemsi" denilen dervişler yaygın idiler.
Abdulvahid Çelebi "Menakıbt Hace-i cihan ve netice-i can" adlı
eserinde onları anlatmaktadır"
25- Hallac'ın Nuru Muhammedi inancını Nicholson şöyle
özetlemektedir: "Hallaç, nübüvvet nurlarının kendisinden doğduğunu
söylediği Nuru Muhammed'in kadimliğini savunmakladır. Ne var ki Allah'a en
yakın makama ulaşan ve Allah'ın ruhunun kendisine hulul ettiği ideal kamil kişi
olarak Muhammed'i değil, İsa'yı görmektedir. Bu anlayışa göre İsa'da iki ruh
vardır; biri değişme ve yok olmaya uğramayan kadim ilahi ruh, diğeri bozulma ve
yok olmaya tabi olan hadis beşeri ruh... Şüphe yok ki bu nazariye, bir
müslümandan sadır olması açısından benzeri olmayan eşsiz bir
nazariyedir..." Fi't-Tasavvufi'l-İslami, 134. Hallac'ın "Haç dini
üzerine öleceğim", dediğini yukarıda Yaşar Nuri'nin kitabından vermiştik.
26- Yaşar Nuri Öztürk, a.g.e. 121
27- Yaşar Nuri Öztürk, a.g.e. 121
28- Yaşar Nuri Öztürk, a.g.e. 121 Yaşar Nuri Öztürk'ün
müfteriler olarak ilan ettiği ve Hallaç olayına yer veren kaynaklardan bazıları
da şunlardır: İbn Hallikan, Veteyatu'l-Ayan, 1/407, el-Bağdadi, Tarihu Bağdad,
K/139, el-Yafii, Mir'atu'l-Cinan, 2/259. el-Hansari, Ravzatu'l-Cennat, 235,
İbu'l-Esir, el-Kamil fi't-Tarih, 8/40, İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihayc,
11/141. İbnu'l-İmad, Sezeratu'z-Zeheb, 2/253-258, İbnu'l-Muntazam fi't-Tarih,
6/161. Ali İbnu'l-Ecneb es-Sai, Ahbaru'l-Hallac, 38, el-Makrizi, el-Hutat,
2/239. ez-Zehebi, el-İber, 2/140, İbn Hacer, Lisanu'l-Mizan, 2/314. vb.
29- Hallaç konusu, çağdaş olduğunu ve İslam'ı orjinal
olarak kavradığını iddia eden Yaşar Nuri tarafından temcid pilavı gibi
müslümanların gündemine yeniden sokulduğu için biraz uzunca ele alınmıştır.
Haksöz Dergisi Sayı: 71 - Şubat 1997
Kaynak: Tasavvuf-Tarikat Kültürünü Savunmak
Yaşar Nuri Öztürk - İbrahim Sarmış
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar