TASAVVUFÎ HADİSLER
1- “Âlimler
nebilerin varisleridir.” [2]
2- Bir kula
dünyada zühd ve az konuşma ihsan edildiğini gördüğünüz zaman ona yaklaşınız.
Çünkü ona hikmet verilmiştir.” [3]
3- “Kırk gün
süreyle Allah Teâlâ'ya ihlâsla amel edenin hikmet pınarları kalbinden lisanına
akar.” [4]
4- “Her ayetin hem
zahirî hem de bâtını vardır?” [5]
5- “Muhacir
Allah'ın nehyettiği şeylerden uzaklaşan kimsedir.” [6]
6- “Seyahat
ediniz, Sıhhat bulunuz.” [7]
7- “Müminin kalbi
Rahmanın iki parmağı arasındadır” [8]
8- “Cesette bir et
parçası yardır. O iyi olursa bütün ceset iyi olur, o bozulursa bütün ceset
bozulur. Dikkat edin o kalptir” [9]
9- “İçinde köpek
veya resim bulunan eve melekler girmez.”
[10]
10- “Eğer insanlar
tek başına sefere çıkanın durumu konusunda benim bildiklerimi bilselerdi
hiçbir kimse gece tek başına sefere çıkmazdı” [11]
11- “Senden sana
sığınırım”[12]
12- “Bana
dünyanızdan üç şey sevdirildi; kadın, güzel koku, namaz” [13]
13- “İnsanlar
nasıl ölmüşlerse öyle ba's olunacaklardır.”
[14]
14- “Ben, gizli
bir hazine idim bilinmek istedim ve beni tanısınlar diye mahlûkatı
yarattım.” [15]
15- “Nefsini bilen
rabbini bilir” [16]
16- “Her kim benim
veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse ben ona harp açarım. Kulum kendisine
farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum bana
devamlı nafile ibadetleri ile yaklaşır. Bunun sonucunda ben onu severim. Bir
kere onu sevdim mi ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen
ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse onu veririm. Bana sığınırsa muhakkak
onu korurum.” [17]
17- “Hüseyin
bendendir, ben de Hüseyin’denim. Allah’ım! Hüseyini seveni sen de sev. Hüseyin
torunlardan bir torundur.” [18]
18- “Allah Teâlâ
insanı kendi suretinde yaratmıştır.” [19]
“Allah Teâlâ Âdemi
kendi surelinde yarattı “[20]
19- “Sizden
evvelki ümmetler içinde bir adam vardı. Tevhid hariç işe yarar hiç hayırlı bir
ameli yoktu. Bir gün ailesine dedi ki; öldüğüm zaman beni yakınız. Kemiklerimi
havanda döverek toz ediniz. Sonra rüzgârlı bir günde bu tozun yarısını karaya,
yansım denize atınız. Vasiyet yerine getirildi. Allah teâlâ rüzgâra; ve suya
“Dağıttığınız tozları toplayın “ buyurdu. Su ve rüzgâr tozlan toplayıp ilâhî
huzura getirdiler. Hak teâlâ adama bunu niçin yaptığını sorunca adam; “Senden
hayâ ettiğim için” dedi. Bunun üzerine Allah adama; “Seni bağışladım”
buyurdu.” [21]
20- “Ashab-ı
kiramdan Ebu Rezin el Ukaylî radiyallâhü anh bir keresinde Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve selleme;
“Rabbimiz
mahlûkatı yaratmazdan önce nerede idi?
diye sorar. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemde;
“Fevkinde ve
tahtında hava olmayan Ama da idi” diye buyurur.” [22]
21- “Herşeyden
önce Allah vardı ve onunla beraber hiçbir şey yok idi” [23]
22- “Nefsim elinde
olan Allah'a yemin olsun ki en alttaki dünyaya, iple bir adam sarkıtmış
olsanız, mutlaka Allah Teâlâ'nın üzerine düşer..” [24]
23-Ebu Mûsa el
Eş'ari anlatıyor; “Bir gün seferde Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
beraberdik. Dönüşümüzde Medine'ye yaklaştık, insanlar sesli olarak tekbir
getirmeye başladılar. Bunun üzerine Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem
şöyle buyurdu;
“Kendinize acıyın,
siz ne sağıra ne de gaih olana dua ediyorsunuz. Sizi gören ve işiten zata dua
ediyorsunuz. O sizinle beraberdir. Dua ettiğiniz zat, birinize bineğinizin
boynundan daha yakındır.” [25]
24- “Benim Allah
ile beraber olduğum öyle bir vakit vardır ki, benimle birlikte o vakit içine ne
bir mukarreb melek ne de bir mürsel nebi sığar.”
[26]- “Bir şeyi sevmen gözü kör, kulağı sağır eder.” [27]
25- Cabir
radiyallâhü anhın rivayetine göre Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
Taif günü Hz. Ali kerremallâhü vecheh ile uzun uzun yaptığı özel bir görüşmeyi
gören imanlar Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme bu konuşmanın uzun
sürmesinin hikmetini sorunca Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
“Onunla gizli konuşan ben değilim, Fakat Allah
onunla gizlice uzun konuşmamı emir buyurdu.”
der.” [28]
26- “Allah mevcut
idi. Onunla beraber hiçbir şey yok idi.”
[29]
27- Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem hicret esnasında mağaraya gizlendiğinde yanındaki
Hz.Ebubekir radiyallâhü anh’aya buyurdu ki; “Üzülme Allah bizimle
beraberdir.” [30]
28- “Benî gören
gerçekten Hakkı görmüştür” [31]
29- “Allah Teâlâ kıyamet günü şöyle der; “Ey insanoğlu hasta, oldum
beni ziyaret, etmedin, Kul; Ya Rabbi sen âlemlerin rabbisin, ben seni nasıl
ziyaret ederim. Allah Teâlâ; “Bilmiyor musun filan kulum hastalandı, ona
gitmedin, bilmiyor musun ki eğer onu, ziyaret et şeydin beni yanında bulurdun.
Ey Âdemoğlu senden yiyecek istedim, beni doyurmadın. Kul; Ya Rabbi sen rabbul
âleminsin seni nasıl doyururum? Allah Teâlâ;
“Bilmiyor musun ki filan kulum senden yiyecek
istedi sen onu doyurmadın, eğer onu doyuraydın, bunu benim nezdinde bulacaktın.
Ey Âdemoğlu senden su istedim vermedin…” [32]
30- “Dehre (zamana) sövmeyiniz, çünkü dehr Allah'tır.” “Âdemoğlu dehre söver. Hâlbuki ben dehr (in
yaratanıy)ım. Gece ve gündüz benim elimdedir” [33]
31- “Rabbına onu görüyormuş gibi ona ibadet et” [34]
32- “Allah Teâlâ bir şeye tecellî edince o şey Hakk'a boyun eğer” [35]
33- “Bazen kalbimi bir perde bürür, bu perdeyi kaldırmak için günde
yetmiş defa istiğfar ederim” [36]
34- “Allah Teâlâ yüzünden perdeyi açsa yüzün şuaları ve nurları gözünün
gördüğü her şeyi yakar kül eder.” [37]
35- “Rabbim bana bu gece en güzel şekilde geldi, (tecellî etti-
göründü)” [38]
36- Cabir b. Abdillah'ın rivayetine göre Hz. Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellem; Allah Teâlâ'nın en evvel yarattığı şeyin ne olduğu sorusuna
verdiği cevap şudur:
“Allah Teâlâ, kendi nurundan önce senin nebinin nurunu yarattı ve şöyle
dedi: “O nûr Allah Teâlâ’nın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi o
zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş,
ne ay, ne cin, ne de ins vardı. Hâsılı mahlûkattan bir nesne yaratmamıştı,
(devamla Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem):
Allah Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zamanda o nuru taksim edip
dört parça yaptı; ilk parçadan kalemi yarattı, ikinci parçadan levhi yarattı,
üçüncü parçadan arşı yarattı, dördüncü parçayı taksim edip dört parçaya ayırdı
ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri, üçüncüsünden cennet ve cehennemi;
dördüncüsünü yine taksim edip dört parça yaptı, birincisinden müminlerin
gözlerinin nurunu, ikincisinden kalplerinin nurunu, üçüncüsünden dillerinin
nurunu yarattı (kalplerin nurundan maksad Allah Teâlâ'yı bilmedir. Dillerin nurundan
maksat da kelime-i tevhiddir.[39]
37- “Âdem su ile çamur arasında iken ben nebi idim”[40]
38- “Sen olmasaydın bu kâinatı yaratmazdım”[41]
39-Bu
hadisi teyid eden başka rivayetler de nakledilir. Bunlardan birisi İbn Abbas'ın
rivayet ettiği “Cibril bana geldi
ve dedi ki: “Ey Muhammed! Sen olmasaydın cennet ve cehennem
yaratılmazdı.” [42]
40- “Acı da olsa gerçeği söyle.” [43]
41- “Ben yaratılışta nebilerin ilki, nebi olarak gönderilme yönünden de
sonuncusuyum”[44]
42- “Allah Teâlâ'nın öyle kulları vardır ki onlar ne nebidir ne de
şehiddirler. Ancak Allah Teâlâ katındaki derecelerinden dolayı kıyamet gününde
nebiler ve şehidler onlara gıpta ederler. Onların kim olduğu sorusuna da
“Onlar aralarında ne neseb ne de maddi bir bağ olmamasına rağmen
birbirlerini Allah Teâlâ için sevenlerdir. Allah Teâlâ'ya yemin olsun ki
onların yüzleri nurludur ve onlar nûr üzeredirler. İnsanlar korktuğu zaman
onlar korkmazlar, insanlar üzüldüğü zaman onlar üzülmezler”[45]
43- “Allah
Teâlâ'nın nice pejmürde, saçları dağınık ve eski elbiseleri olan öyle kulları
vardır ki; kendilerine iltifat edilmez. Allah Teâlâ'ya yemin etseler, Allah
onları yalancı çıkarmaz. Bera b. Malik onlardandır.” [46]
44- “Her kim benim
veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse, ben ona harp açarım..” [47]
45- “Kim benim
velime eziyet ederse bana açıkça harb ilan etmiş olur. Ben yapmasını dilediği
hiçbir şey hakkında mü'minin ölümü karşısındaki tereddüdüm gibi tereddüt etmedim. Fakat bunda kulum, ölümden
hoşlanmıyordu....” [48]
46- “Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e Allah Teâlâ’nın velileri kimdir? Diye
sorulduğunda, şu cevabı vermiştir, “Görüldüklerinde Allah Teâlâ’yı hatırlatan
kimselerdir”[49]
47- “Sizin en hayırlılarınız, görüldüklerinde Allah Teâlâ'yı hatırlatan
kimselerdir.” [50]
48- “En çok belalara düşenler nebilerdir. Sonra onlara en fazla
benzeyenler, sonra onlara benzeyenlere benzeyenlerdir”[51]
49- “Mü'min mü'minin aynasıdır”[52]
50- “Yeryüzünde Allah Allah diyen bir kimse bulunduğu müddetçe, kıyamet
kopmayacaktır.” [53]
51- “Kulum beni nasıl bilirse (zannederse)
ona öyle muamele ederim” [54]
52- “Allah Teâlâ bir kuluna hayır murad edince, onun nefsinin ayıplarını ona gösterir”[55]
53- “Küçük cihattan büyük cihada dönmüş bulunuyoruz” sözüne karşılık
büyük cihadın ne olduğu sorulunca; Dikkat edin o, nefis mücadelesidir” buyurdu.[56]
54- “Mücahid, Allah'a itaat hususunda nefsi ile cihadeden kimsedir.” [57]
55- “Nefsini kötüleyen kişiye ne mutlu” [58]
56- Ümmetim hakkında endişe etliğim hususların en korkunç olanı; hevâ ve hevese uymak ve tûl-i emeldir. Nefsin
arzularına uymak insanı hak yoldan sapıtır. Tıîl-i emel ise âhireti unutturur.” [59]
57- “Ben yere göğe sığmadım, ancak mü'min kulumun kalbine sığdım” [60]
58- “Mü minin kalbi Allah Teâlâ’nın iki parmağı arasındadır. Allah
Teâlâ dilediği gibi tasarruf eder” [61]
59- “Bilin ki beden içinde bir et parçası vardır. Bu et parçası
sıhhatli olursa beden de sıhhatli olur: O bozulursa beden de bozulur. Bu et
parçası kalptir” [62]
60- “Kişi hir hata yaptığında kalbinde bir nokta oluşur. Eğer ondan
kaçar, onu terk eder ve istiğfar edip tevbe ederse o nokta düşer, eğer tekrar o
hatayı (günahı) işlerse, o nokta büyür, artar. Ta ki kalbi kaplayana kadar, bu
durumda da kalbi paslanır. “[63]
61- “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem kendisine salih amellerin
ve şerrin aslı olan iyilik ve kötülüğü soran birisine şu cevabı verir;
“Müftüler sana fetva verseler de, sen kalbine sor”[64]
62- Hz. Ömer radiyallâhü anh birgün Kâbeye bakarak şöyle der:
“Sen ne büyüksün,
senin şanın ne yücedir. Mü'minin Allah Teâlâ katındaki şerefi ise senden daha
büyüktür” [65]
63- “Ruhlar toplu cemaatlardır. (Ruhlar âleminde) birbirleriyle
tanışırlar, ülfet ederler. Tanışmayanlar ise birbirlerinden ayrılırlar” [66]
64- “Allah Teâlâ aklı
yarattı, sonra ona: “yönel” dedi. Yöneldi; “geriye dön” dedi. Döndü; “otur”
dedi oturdu; “kalk” dedi. Kalktı; “konuş” dedi. Konuştu; “sus” dedi sustu;
Sonra Allah Teâlâ; “îzzelim celâlim, kibriyam, saltanatım ve ceberutum hakkı
için, mahlûkat içinde senin kadar bana sevimli birşey yoktur” buyurdu.” [67]
65- “Mü'minin firasetinden sakınınız, Çünkü o Allah Teâlâ'nın nuru ile
bakar”[68]
66- “Allah Teâlâ’nın ilk yarattığı şey kalemdir.” [69]
67- “Âlimin uykusu ibâdettir” [70]
68- Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem namaz kılarken göğsünden sanki kaynayan
bir tencerenin sesinin gelmesi hadisi[71]
69- “Allahım hatalarımı ve günahlarımı kar suyuyla temizle, kalbimi de
günahlardan koru” [72]
70- “Kişi farz namaz için Allah 'a yönelince kalbiyle, kulağıyla ve
gözüyle yönelir. Bu şekilde namaza durur ve bu şekilde namazı bitirir ise,
namazdan çıkarken anasından yeni doğmuş gibi olur” [73]
71- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem en kötü hırsızlığın namazdaki
rükünlerde yapılan eksiklik olduğunu söylemiştir?” [74]
72- Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem namaz esnasında sakalları
ile oynayan birini görmüş ve “Bu zatın kalbi huşu içinde olsaydı organları da
huşu içinde olurdu”[75]
73- “Namaz mü'minin miracıdır” , “Kişinin Allah 'a en yakın olduğu an
namaz ve secde anıdır”[76]
74- “Sabır imanın, oruç da sabrın yarısıdır”[77]
75- “Rabbim beni en güzel şekilde edeplendirdi”[78]
76- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin Miraç esnasında sağa
sola gözlerinin kaymamasını da edep olarak yorumlar.[79]
77- “Fakr, benim övünç kaynağımdır”[80]
78- “Allah Teâlâ beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür ve
miskin olarak haşret”[81]
79- “Fakr, az kalsın küfür olayazdı.”
[82]
80- “Eğer dünyanın Allah Teâlâ katında sivrisineğin kanadı kadar bir
değeri olsaydı kâfire bir yudum su vermezdi (içirmezdi)” [83]
81- “Kendisine zühd ve zühd konusunda va'z etme kabiliyeti verilen
kimseyi gördüğünüzde ona yaklaşın, zira o hikmet telkin eder.” [84]
82- “Cennet zorluklarla, Cehennem de şehvetlerle sarılmıştır.” [85]
83- “Ecelin kulu arayıp bulduğu gibi, rızık da kulu arayıp bulur.” [86]
84-
“...İstediğinde, Allah Teâlâ'dan iste, yardım talep ettiğinde Allah Teâlâ'dan
yardım talep et..” [87]
85- “Akıl ve acze
varıncaya kadar her şey kaza ve kader iledir.” [88]
86- “Bil ki, (takdir-i ilahiye göre) başına gelmeyecek olan şey sana
isabet
etmeyecektir. Sana isabet edecek şeyden de sen kurtulamayacaksın...” [89]
87- “Allah Teâlâ'nın sana verdiğini men edecek, men ettiğini de verecek
yoktur...” [90]
88- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hurmayı almakta olan
kimseye; “Eğer sen onun peşine gitmezsen o sana gelecektir. Yani
gönderilecektir.” buyurdu.[91]
89- “Müstağni olanı Allah Teâlâ zenginleştirir...” [92]
90- “Şüphesiz
Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman, Cebrail'i çağırır
ve: Ben filanı seviyorum, sen de onu sev diye emreder. Cebrail
de onu sever. Sonra Cebrail semada seslenip: Allah filan kimseyi seviyor,
binaenaleyh siz de onu seviniz! der. Artık gök ahalisi de onu severler. Sonra
yeryüzüne onun için (Allah tarafından) kabul konulur. Allah bir kula buğz
edince de Cebrail'i çağırır ve: Ben filanı
sevmiyorum, sen de onu sevme diye emreder. Cebrail de onu sevmez. Sonra Cebrail gök halkı içinde: Allah Teâlâ filan kimseyi
sevmiyor, siz de onu sevmeyiniz diye nida eder. Göktekiler de o kimseyi
sevmezler. Sonra onun için yeryüzüne (Allah tarafından) buğz ve nefret
konulur.” [93]
91- “Allah Teâlâ bir kulunu sevdi mi, onu muhtelif şeylerle mübtela
eder. Sabrederse seçkin kılar, şükrederse temize çıkarır”[94]
92- “Allah sevdiğini ateşte yakmaz” [95]
93- “Kendisine Allah Teâlâ ve Rasulü her şeyden daha sevimli olmadıkça
kişi iman etmiş olmaz.” [96]
94- “Ben nefsinden, malından ehlinden ve bütün insanlardan
kendisine daha sevimli olmadıkça kişi iman etmiş olmaz.” [97]
95- “Size verdiği nimetlerinden dolayı Allah Teâlâ'yı seviniz, Beni de,
Allah Teâlâ sevdiği için seviniz, benim ehli beytimi de bana olan sevginiz
sebebiyle seviniz.” [98]
96- “Kalplerin, kendisine iyilik yapanı sevme, kötülük yapanı sevmeme
özelliği vardır.” [99]
97- “Bir adam Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e, “ben seni
seviyorum” deyince, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
“Öyleyse fakirliğe hazırlan” buyurdu. Adam: “ben Allah Teâlâ'yı da
seviyorum” deyince: Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:
“O halde belaya da hazırlan”
buyurdu.[100]
98- “Kim Allah Teâlâ'ya kavuşmayı dilerse Allah Teâlâ da, ona kavuşmayı
diler.” [101]
99- “Allah Teâlâ'nın Rab olduğuna razı olanlar, imanın lezzetini tatmış
olurlar.” [102]
100- “Allah Teâlâ bir kulunu sevdiğinde, onu belaya duçar eder,
sabrederse onu korur, razı olursa onu tercih eder” [103]
101- “Muhakkak ki
kıyamet gününden önce Mesih Deccâl olacaktır .(ondan önce de) otuz veya daha
fazla yalancı (deccaller) olacaktır.” [104]
102- “Ümmetimin içinde otuz tane yalancı zuhur
edecektir. Hepsi de kendisinin nebi olduğunu iddia edecek” [105]
103- “Kıyamet
öncesinde yalancı(nebiler) çıkacaktır. Onlardan sakının” [106]
104- “Ümmetimden
bir taife hak üzerinde galip duracaktır. Onlar hak üzerinde hep böyle sebat
edip dururlarken, Allah Teâlâ'nın emri gelinceye kadar muhalif olanlar onlara
zarar ermeyecektir” [107]
105- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin
oğlu İbrahim hakkında “Eğer o yaşasaydı nebi olurdu” şeklinde haberler rivayet
edilmektedir.
Buhari, İbn
Ebi Evfa'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi
ve sellemden sonra bir nebinin gelmesi mukadder olsaydı, oğlu yaşardı, ama
ondan sonra nebi yoktur” [108]
106-İbn Mâce, İbn
Abbas(r. anhüma)'dan söyle dediğini rivayet ermiştir: Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve selemin oğlu İbrahim vefat edince, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
selem cenaze namazını kıldırdı ve şöyle buyurdu:
“Şüphesiz cennette
onu emziren vardır. Eğer yaşamış olsaydı sıddik bir nebî olurdu. Eğer yaşasaydı
kipti dayıları azad olacaktı ve hiçbir kipti de köle edilemeyecekti.” [109]
107-Ahmed b.
Hanbel, Enes radiyallâhü anhın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “İbrahim beşiği
doldurmuştu. Eğer yaşasaydı şüphesiz nebî olurdu; ama yaşamadı. Çünkü nebiniz,
nebilerin sonuncusudur.” [110]
108- “Rabbini zikret, isterse sana ‘deli’
desinler.” [111]
109- “Allah Teâlâ’yı onu görürcesine ibâdet
et.” [112]
110- “Gökleri
aydınlatan kerim vechinin nuruna sığınırım.”
[113]
111- “İnsanların
en faziletlisi, amel açısından en faziletli olanıdır.” [114]
112- “Allah Teâlâ
halkını karanlık içinde yaratmıştır.” [115]
113- “Ümmetim
hakkında saptırıcı önderlerden korkarım.”
[116]
114- “Allah Teâlâ’yı bilenin kıldığı bir rekât,
cahilin kıldığı bin rekâttan hayırlıdır.”
[117]
115- “Ebû Bekir
çok oruç tuttuğu için sizden üstün değildir.”
[118]
116- Cabir b. Abdullah'ın
rivayetine göre Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem; Allah Teâlâ'nın en
önce yarattığı şeyin ne olduğu sorusuna verdiği cevap şudur:
“Allah Teâlâ, kendi nurundan önce senin nebinin
nurunu yarattı ve şöyle dedi:
“O nûr Allah Teâlâ’nın kudretiyle dilediği yerlerde
devredip gezerdi o zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek,
ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin, ne de ins vardı. Hâsılı mahlûkattan bir nesne
yaratmamıştı, (devamla):
Allah Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zamanda o
nuru taksim edip dört parça yaptı; ilk parçadan kalemi yarattı, ikinci parçadan
levhi yarattı, üçüncü parçadan arşı yarattı, dördüncü parçayı taksim edip dört
parçaya ayırdı ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri, üçüncüsünden cennet ve
cehennemi; dördüncüsünü yine taksim edip dört parça yaptı, birincisinden
müminlerin gözlerinin nurunu, ikincisinden kalplerinin nurunu, üçüncüsünden
dillerinin nurunu yarattı (kalplerin nurundan maksad Allah Teâlâ 'yı bilmedir.
Dillerin nurundan maksat da kelime-i tevhiddir.” [119]
117- “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
buyurdular ki:
“Benim nazarımda en ziyade gıbta etmeye değer kimse
şu evsafı taşıyan kimsedir: (Dünyevi yükü ve) hâli hafif, namazdan nasibi
fazla, insanlar içinde (âdem-i şöhretle) gizli
kalmış ve kendisine (cemiyette) iltifat edilmemiş mü'mindir. Onun rızkı (zaruri ihtiyaçlarına) yetecek kadardı, o buna sabretti, ölümü de
çabuk geldi, az miras bıraktı, kendisi için mâtem tutan kadın da az oldu.” [120]
118-Aziz ve Celîl
olan Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kulum büyük
abdest bozup da abdest almadığı vakit, Bana cefâ etmiş olur. Abdest alıp da
namaz kılmadığı vakit Bana cefâ etmiş olur. Namaz kılıp da Bana duâ etmediği
vakit, Bana cefâ etmiş olur. Bana duâ edip de, Ben ona icabet etmediğim vakit,
kendisine cefâ etmiş olurum; oysa Ben cefâ edici bir Rab değilim.” [121]
119-Aziz ve Celîl
olan Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Kendisine beden
sağlığı ve geçim rahatlığı verdiğim ve beş yıl boyunca Bana yönelmeyen kul
mutlaka mahrum olacaktır.” [122]
120- “Allah
vardı. Onunla birlikte hiçbir şey yoktu.”
[123]
121- “Muhakkak
ki (eski) ümmetler içinde muhaddesler (ilhamlı kişiler) vardı. Eğer ümmetim
içinde bunlardan bulunacaksa (ki şüphesiz bulunacaktır); onlardan birisi de,
Ömer'dir.” [124]
122- Ebû Hureyre'nin radiyallâhü anhın “Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemden iki kap hıfzettim. Onlardan birini yaydım. Diğerine gelince, eğer onu
da yaymış olsaydım, benim şu boğazım kesilirdi.” [125]
123- İbn Abbâs'ın radiyallâhü anhın “Yedi kat göğü ve yerden de bir o kadarını
yaratan Allah'tır. Allah'ın fermanı bunlar arasında iner.” [126]
âyeti hakkındaki; “Eğer ben bu
âyetin tefsirini söyleseydim, beni taşa tutup öldürürdünüz.” ; diğer bir rivayette, “Kesinlikle benim kâfir olduğumu
söylerdiniz.” [127]
124- “Bende, Kur’an-ı Kerim hakkında, bir kişiye
Allah tarafından verilen bir anlayıştan (fehm) başka bir şey yoktur.” [128]
125- “Eğer
Kur'ân'daki Fatiha süresi hakkında konuşsaydık yetmiş deve yükü kitap
olurdu.” [129]
126- “Cehennem ateşi, Rabbine:
“Yâ Rabb, bir kısmım bir kısmımı yedi. “ diyerek
şikâyet etti. Allah da onun, biri kışın, diğeri yazın olmak üzere, iki defa
nefes almasına izin verdi.” [130]
127- “İnsanlar uykudadırlar. Öldüklerinde
uyanırlar.” [131]
128- “Bu ümmetin
âlimleri, diğer ümmetlerin nebileri gibidir.”
veya “Benî
İsrail nebileri gibidir.” [132]
129- “Kıyamet gününde bir kavim getirilecek ve
onlar için minberler kurulacak. Onlar nebilerden ve şehidlerden olmadıkları
halde, nebiler ve şehidler onlara gıbta edeceklerdir.” [133]
130- “Hakk’in cezbelerinden bir bile bütün insan ve
cinlerin ameline denk gelir.” [134]
131- “Kur’an yedi harf üzere indirildi” [135]
132-
“Kur’an yedi harf üzere indirildi. Onun hepsi şafidir ve kâfidir.” [136]
133- “Kişi sevdiği
toplulukla haşredilir” [137]
134- “Bir kavimle sürekli birlikte olan
onlardandır.” [138]
135- “Babaya itaat, Allah’a itaat; Babaya isyan,
Allah Teâlâ’ya isyandır.” [139]
136- “Yeryüzünü isimleriyle, dostu da dostuyla
değerlendirin.” [140]
137- “Ümmetim, mübarek bir ümmettir. Başının mı,
sonunun mu hayırlı olduğu bilinmez.” [141]
138- “Ölen kişinin kıyameti kopmuştur.” [142]
139- “İnsanlar madenler (gibi)dir” [143]
140- “Kişi sevdiği ile beraberdir.” [144]
141- “Müslüman ol ki, selâmet bulasın.” [145]
142- “İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir.” [146]
143- “Nerede olursan ol, Allah’tan kork!” [147]
144- “Hayâ, ancak iyilik getirir.” [148]
145- “Utanmazsan dilediğini yap!” [149]
146- “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmez” [150]
147- “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” [151]
148- “Günahtan tevbe eden kişi
günahı olmayan kişi gibidir” [152]
149- “İyilik yapılmasına
önayak olan kişi, bizzat onu yapan gibidir.” [153]
150“Kadınlar şeytanın
tuzaklarıdır.” [154]
151- “Müslümanlar birbirlerini
sevmede, birbirilerine merhamet etme ve şefkat göstermede bir vücut gibidir.
Vücuttan bir organ şikâyet ederse, vücudun diğer organları uykusuzluk ve humma
ile ona katılırlar.” [155]
152- “İyi
arkadaşla kötü arkadaşın örneği, misk taşıyanla körük üfüren kişiye benzer.
Misk taşıyan ya ondan sana hediye eder, ya ondan satın alırsın veya onu
koklarsın. Körük üfürücüsü ise, ya elbiseni yakar, ya da ondan pis koku
alırsın.” [156]
153“Âlimler gökyüzündeki
yıldızlar gibidir. Karada ve denizde onlar sayesinde yol bulunur. Yıldızlar sönüverirse,
kılavuzların yoldan çıkmaları yakın demektir.” [157]
154-
“İyiliği öğretip de onu yapmayan kişinin durumu, insanları aydınlatıp da
kendini yakan kişinin durumuna benzer.”[158]
155- “Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyenin
benzeri, diri ile ölü gibidir.” [159]
156- “Mü’min hurmaya veya arıya benzer; arı temiz
yer ve temiz üretir. Yine mü’min som altın parçası gibidir; ateşe atılıp
üzerine üflenir, yine som altın olarak çıkar.”[160]
157- “Mü'minin misali, rüzgârın kuruyuncaya kadar
sağa sola eğdiği, bazen yere yıktığı bazen doğrulttuğu ekin dalı gibidir.
Nihayet eceli gelir. Münafığın misali de, kendine hiçbir şey isabet etmeyen ve
dimdik ve sağlam bir şekilde duran katran/çam ağacı gibidir. Şu kadar var ki,
bu ağacın sökülmesi bir hamlede gerçekleşir.” [161]
158- “Halk, içinde bir tane bile binmeye
elverişlisini bulamadığınız yüz develik bir sürü gibidir.” [162]
159- “Mü'minler hoşgörülü ve yumuşak huyludur.
Bağlansa yerinde duran, 'çök' emri verilse çöken, burnu halkalı deve gibi.” [163]
160- “Münafığın durumu, iki sürü arasında damızlık
peşinde dolaşan dişi koyuna benzer. Bir kere bu sürüden öbürüne, bir kere ondan
bıkıp diğerine koşar.” [164]
161- “Herhangi
bir sadaka verip de sonra sadakasından dönen kişinin hali, kusup da sonra
kusmuğunu yiyen köpeğe benzer.” [165]
162- “Kur’ân okuyan mü’min turunçgillere benzer;
kokusu da güzeldir, tadı da güzeldir. Kur’ân okumayan mü’min ise, hurmaya
benzer; kokusu yoktur, fakat tadı güzeldir. Kur’ân okumayan münafık reyhana
benzer; kokusu güzeldir, tadı ise acıdır. Kur’ân okumayan münafık da Ebû Cehil
karpuzuna benzer; kokusu olmadığı gibi, tadı da acıdır.” [166]
163- “Huyunu değiştiren kişi, yaratılışını
değiştiren kişiye benzer. Çünkü onun yaratılışını değiştirmedikçe huyunu
değiştiremezsin.” [167]
164- “Onun yaratılışını değiştirmedikçe huyunu
değiştiremezsiniz.” [168]
165- “Beni rüyada gören, hakikaten görmüş olur. Zira şeytan, benim
suretimle temessül edemez. Bir de, benim üzerime bilerek yalan uyduran,
cehennemdeki yerine hazırlansın!” [169]
166- “Kardeşinin başına gelen musibete sevinme.
Olabilir ki, Allah ona merhamet eder de seni hastalığa dûçâr eder.” [170]
167- “Beni rüyada gören, hakikaten görmüştür, çünkü şeytan benim
şeklime giremez.” [171]
“Rüyasında beni gören, (hak olarak) beni görmüştür, çünkü şeytan ben(im
suretim)le hayale giremez.”
[172]
168- “Görmediği bir rüyayı gördüğünü iddia ederek yalan söyleyen,
(kıyamet günü) iki arpa tanesini birbirine düğümlemekle mükellef kılınır ve
bunu yapamamasından dolayı ona azap edilir.” [173]
169- “Vatan sevgisi imandandır.” [174]
170-“Allah, mahlûkatı zulmette yarattı, sonra onların üzerine nurundan
saçtı. O nurdan kime isabet ederse hidâyet bulur. Her kime isâbet etmezse
delâlette kalır.”[175]
171-“Muhakkak
sizler Rabbinizi göreceksiniz.”[176]
172-“Allah
Teâlâ’yı bilenin dili tutulur.”[177]
173-“ Siz Allah
Teâlâ’yı kullarına sevdirin ki, Allah Teâlâ’da sizi sevsin.” [178]
174-“İki defa
doğmayan semâların melekûtuna yükselemez.”[179]
175-“Şüphelendiğin
şeyi terk et şüphelenmediğin şeye bak.”[180]
176-“Allah
Teâlâ, Âdem’i yarattı. Böylece onda tecelli etti.” [181]
177-“İncileri köpeklerin önüne atmayın.” [182]
178-"Ben, müsâmahakâr
hanîf dini (el-Hanîfıyye es-Semha) ile gönderildim"[183]
[1]
a-Necmeddin, ŞEKER, (1998). İlk Dönem Sufilerinde
Hadis Yorumu. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Doktora Tezi). 72650
b-Ali Vasfi KURT
(1997) Magrib Ve Endülüs'de Hadis
İlmi'nin Gelişim Safhaları Ve Muhyiddin İbnu'l- Arabi'nin Hadis Kültürü.
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim
Dalı Hadis Bilim Dalı; (Doktora
Tezi), 62543.
Muhiddin UYSAL,. (23 Bahar 2007 ). Hadis
Meselleri (Mahiyet, Literatür, Örnekler). Selçuk Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi , 73-107
[2] Buhârî. İlim. 10: Ebu Davud. İlim. 1: İbn.
Mâce. Mukaddime. 17; Darimi. Mukaddime. 32; Aclunî kütüb-i sitte imamlarının
Ebu Derda’dan rivayet ettiklerini belirtir. Ayrıca îbn. Hibban ve Hâkm’in sahih
savdıklarını Kattanî nin de “Hasen” kabul ettiğini söyler. Bkz. Acluni, II/64
[3] İbn. Mâce. Zühd. 1: Ebu Nuaym. Hilye. 10/405
[4] İbn. Cevzi, Mevzuat. III/144. 145: Aliyu’l
Kâri. 315; Aclûnî. 11/224; Sehavl 620-21; Ebu Nuaym, Hilye. V/189; Hadisin
sağlam kaynaklarda yer almaması ihtiyatla yaklaşmayı gerektirmektedir.
[5] Buhârî. Fezailu’î Kur’an. 5. 27. Tevhid. 53:
Müslim. Müsafırun. 270: Tirmîzî. Kur’an, 9; Ebu Davud. Vitr, 22; Nesai,
İftitah. 37; İbnHanbel. V/16. 41
[6] Buharî. İman. 4-5: Ebu Davud. Cihad. 2.
Nesaî. İman. 8. 9. 11
[7] Ibn Hanbel. II/380
[8] İbn. Hanbel.. 11/173. IV/419;
[9] Buhârî, îman. 39; Müslim. Mûsakat. 107
[10] Ebu Davud. Taharet. 89. Libas. 129: Nesai.
Taharet. 167. Hayl. 11: Darımî. İsti’zam. 34: İbn. Hanbel. 1/80. 83. 107. 139
[11] Ebu Cemre El Ezdi. Behçetun Nüfus. III/144
[12] Müslim. Salât. 222: Ebu Davud. Talak. 148.
Vitr. 5: Tirmîzî. Daavat. 112: Nesai., Taharet. 119, Sehv.89, îbn. Mâce, Dua,
3; İbn. Hanbel. 1/96. 118. 150. VI/58. 201
[13] Nesai. Aşretü’n- Nisa. 1: İbn. Hanbel.
III/128. 199. 285
[14] İbn Hanbel. I/215
[15] Aclûnî. 2/132; Aliyu’l Kari. 273: Manası doğru
olsa da hiçbir senedi olmayan bu sözün hadis olmadığı açıktır.
[16] Muteber hadis kitaplarında bulunmadığı gibi
bütün mevzuat kitaplarında mevzu olduğu belirtilir bkz. Aclûnî. 2/262; Aliyu’l
Kari, 352: Sağanî, 35,36; Sehavî, 198
[17] Buhârî. Rekaik, 38; İbn. Mâce. Fiten. 16.38
[18] Tirmizi(3777) Ahmed(4/172) İbni Mace(142)
Buhari Edebül Müfred(364) Zehebi Siyeri A’lam (3/283) İbni Abdilberr el İstiab
(3/627) Kenzul Ummal(7/107) İbni Hacer el İsâbe(3/630) İbni Kesir el
Bidaye(8/336) Şeblenci Nurul Ebsar(s.139) Hayatus Sahabe (3/347) el Ciylani
Fadlullahis Samed (1/459) Heytemi Es Savaikul Muhrika(s.420)
[19] Buhârî. İsti’zan. 1: Müslim. Birr. 115.
Cennet. 28: İbn Hanbel. II/244 -251
[20] Buhârî.. İsti’zan. 1: Müslim. Birr. 110.
Cennet. 28:.ibn. Hanbel. II/244. 251. 315. 323. 434. 463. 519
[21] Buhârî. Enbiya. 54; Müsim. Tevbe. 24; İbn.
Hanbel. I/398
[22] Timizi, Tefsir sure 11. 1; İbn. Mâce.
Mukaddime. 13; İbn Hanbel. IV/11. 12
[23] Buhârî. Tevhid. 22; İbn. Hanbel. II/431
[24] Tirmizi Hadisin garib olduğunu söyler.
Tirmizi. Tefsir, 57; İbn. Hanbel. 2/370; bkz. Sehavi. 543: Aclûnî. 11/153
[25] Buhârî. Megâzi. 38; Müslim. Zikir. 44: Ebu
Davud. Sebat. 361
[26] Muteber hadis kitaplarında olmayan bu
rivayete ilk olarak Kuşeyrinin Risalesi’nde rastlanmaktadır. Duafa ve mevzuat
kitaplarında zayıf ve mevzu olduğu belirtilir. Bkz. Sehavî, 565; Aclunî, 1/173,
174; Aliyu’l Kari. 291
[27]
Ebû Dâvûd, Edeb, 116; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V,
194; Buhârî, et-Târîhu'l-kebîr, II, 107 (1853);Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebir,
IV, 334; a. mlf, Müsnedü’ş-şâmiyyîn, II, 340 (1454), 346 (1468); Ebu'şŞeyh,
Kitâbü’l-Emsâl fi'l-hadîs, s. 70 (115); Kudâ'î, Müsnedü’ş-şihâb, I, 157 (151,
219). Her ne kadarİbnü’l-Cevzî ve Sağânî hadisin “mevzû'“ olduğunu
söylemişlerse de, Irâkî ve Sehavî gibi âlimler buhükmü mübâlağalı bulmuşlardır.
Irâkî “Hadis hakkında Ebû Dâvûd'un sükût etmiş olması bizim için yeterlidir.
Mevzû' değildir. Kaldı ki za'fı da şedîd değildir, hadis hasendir” demiş, İbn
Hacer de Irâkî'nin bu hükmüne katılmıştır. Sonuçta ihtiyatlı bir hükümle onun
en azından “zayıf” olduğu söylenebilir. Bilgi için bkz. Irâkî, Tahrîcü
ehâdîsi'l-İhyâ, III, 15; Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II, 79 (1095); Elbânî,
Silsiletü'l-ehâdîs ed-da'îfe, IV, 348 (1868).
[28] Tirmizi bu hadisi Hasen Garib olarak
nitelendirir. Bkz. Tirmizi. Menakıb. 20
[29] Buhâri. Bed’ulHalk. I; İbn. Hanbel. 4/431;
Hâkim, Müstedrek. 2/341; Aclûnî,
II/130,131
[30] İbn. Kesir, Tefsir. 4/95. 96.
[31] Buhârî. Tabir. 10; Müslim. Rüya. 2: Darimî.
Rüya. 4
[32] Müslim, Birr. 43
[33] Müslim. Elfâz. 5; İbn. Hanbel. II/237.272
[34] Buharı. İman. .17. Tefsir sure 31,2: Müslim.
İman. 1.5.7: Nesaî. İman. 5. 6
[35] İbn. Mâce. İkamet. 152; Nesaî. Küsuf. 16
[36] Müslim. Zikir, 51:Ebu Davud. . 26
[37] Müslim, İman, 79; İbn Mâce. Mukaddime. 13;
İbn. Hanbel, III/401
[38] Hadis kitaplarında bulunmayan bu rivayet
Kuşeyri ve Hucvirî gibi sûfîlerce değişik vesilelerle zikredilir. Duafa ve
Mevzuat kitaplarında zayıf ve uydurma olduğunu belirtilir; bkz. Sehâvî, 565;
Aclunî. I/73: Aliyul Kari, 291
[39] Hâkim. Müstedrek. II / 60; Ahmet b. Hanbel. IV / 127; Aclûnî, I /
265. 266;
[40] Buhâri, Edeb, 119; Ahmet b. Hanbel, IV, 406;
Müslim, Fezailu’s-sahabe, 28; Aliyu’l Kari, 272. 273; Aclûnî. II/187
[41] Hadis kitaplarında aslı bulunmayan bu veciz
ifade hadis münekkitlerince de red edilmiştir. Aliyu’l- Kâri. Aclûnî ve
Şevkânî, Sağanî’nin mevzu dediğini naklettikten sonra manasının sahih olduğunu
kabul ederler. Bkz.Aliyu’l Kâri. 288; Aclûnî, II/164: Şevkâni. Fevaidu’l-
Mecmua, 326; Deylemi’nin İbn. Abbas’tan; İbn. Cevzi’nin Selman’dan
naklettikleri rivayetlerin her ikisi de mevzu kabul edilir. Suyûti de mevzu
olduğunu tasdik etmiştir. Elbâni de yukarıdakileri naklettikten sonra mevzu
olduğunu açıklar. Bütün bu değerlendirmeler için Bkz. Sağanı. 52: Aliyul Kâri.
295. 296; EIbâni. Silsileni Ahâdis-i Daire. 1/282
[42] Aclûnî bu rivayeti Deylemî’nin naklettiğini
belirtmektedir, bkz. Aclûnî, I/45, II/232
[43]
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 159; İbn Hıbbân, Sahîh, II, 76 (361); Ebû Nu'aym,
Hılyetü'l-evliyâ, I, 168; İbn Asâkir; Târihu Dimeşk, XXIII, 278; Kudâ'î,
Müsnedü’ş-şihâb, I, 378 (422, 651) Ebû Zerr'in merfû olarak rivayet ettiği
hadisin şâhitleri de bulunmaktadır. Bilgi için bkz. Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II,
884 (1890).
[44] Muteber kaynaklarda yer almayan bu rivayete
Deylemi, Ebu Nuaym. Sehavi. Aliyu’l- Kâri ve Aclûnî eserlerinde yer
vermişlerdir. Bkz. Deylemî. III/331: Ebu Nuaym, Delailu Nübüvve. 1/42; Sehavi.
386: Aliyul- Kâri, 269; Aclûnî. II /129
[45] Ebu Davud, Buyu’. 76; Ebu Davut Hz. Ömerden
merfu olarak rivayet etmiştir. Bkz. İbn. Esir Camiu’l -Usul. VI/553
[46] Tirmizi Hasen sahih olarak kabul etmiştir.
Bkz. Tirmizi, Menâkıb. 55
[47] Buhârî. Rikak. 38; İbn. Mâce. Fiten. 16: İbn
Hanbel. VI/256:
[48] Ebu Nuaym, Hilye. VIII/318
[49] İbn. Mâce. Zühd, 37; Heysemi hadisin
isnadında problem olduğunu söyler.
[50]Ebu Nuaym, Hilye. 1/6: Beyhâkî. Şuabul İman.
VII/494; Heysemi bu hadisinde senedinde sika olmayan ravi bulunduğunu söyler;
bkz. Heysemi. VII1/93
[51] Tirmizi Hasen Sahih kabul etmiştir. İbn.
Mâce. ibn. Hibban ve Hâkim Sa’d b. Ebi Vakkas’lan rivayet etmişlerdir. Nesaî.
Darimî. îbn. Mâce. Malik vd. sahih kabul etmişlerdir. Değişik varyanttan için
bkz. Aclûnî. I/130:
[52] Taberâni ve Bezzâr Enes’ten: Ebu Davud da
Ebu Hureyreden nakletmişlerdir. Ebû
Dâvûd, Edeb (35), 57, hd. no: 4918.
Hadisin diğer rivayetleri için bak: Tirmizi,
Birr: 18. Câmiu-s Sagîr, 4, 338.
Durer, 155. İbn-i Mübarek Hasan-ı
Basri’nin sözü olduğunu söyler; bkz. Acluni. II/294
[53] Müslim. İman. 234: değişik rivayetler için
bkz. Buhâri. Zekât. 47. Hac. 47. Cihad. 94. Fiten. 22.25, Hudud, 20, Rekaik.
40; Ebu Davud. Fiten. 1. Melahim. 8.9: Tirmizi. Cemaat. 1. Fiten 19. 21. 35
[54] Hadis müttefekun aleyhtir. Bkz. Buharı.
Tevhid. 15: Müslim. Tevbe. 1. Zikir. 2.19: Tirmîzî. Zühd 51. Daavat. 131: İbn.
Mâce. Edeb. 53.58: Darımı. Rikak. 22
[55] Münâvi. I/26: Beyhâki. Enesten: Bezzar İbn.
Mesuddan rivayet etmişlerdir. bkz.Aclûnî, I/78
[56] Suyûtî. Câmi’us-Sagîr. II/253: İbn. Hacer.
İbn. Aliyenin sözü olarak rivayet ederken. Irâkî ve Beyhakî zayıf bir senedle
Cabirden rivayet etmişlerdir.; bkz. Aclunî. I/424. 425
[57] Tirmîzî. Fezâilu Cihâd. 2: İbn Hanbel.
VI/20. 21
[58] Beyhâki Şuabu’l İman. III/225: Sehâvi. 443:
Deylemi Enesten merfu olarak. Bezzar da Hasen olarak rivayet etmişlerdir. Bkz
Aclûnî. 2/46
[59] Suyuti. Camiu’s - Sağir. I/50: Aclûnî.
I/68-89: İbn. Adiy Cabirden farklı bir ifadeyle rivayet etmiştir. Taberânide
Kebirinde Avf b. Mâlikten nakletmiştir.
[60] Bkz. Sehâvî. 589. 590: Aclûnî. 11/195
Hadisin aslı muteber kaynaklarda bulunamamıştır.
[61] Müslim. Kader. 17; Tirmîzî. Daavat. 90: İbn.
Mâce. Dua. 2: Hâkim. Müsledrek. IV/321
[62] Buhârî. İman. 39: Müslim. Musâkat. 107: İbn
Hanbel. IV/271.275:
[63] Tirmizi. Tefsir, 74: İbn. Mâce. Zühd. 29
[64] Heysemi ricalinin sika olduğunu söylemiştir.
Bkz. Heysemi. I/175. 176: İbn. Hanbel, IV/194; Ebu Nuaym. Hilye. VIII/172
[65] Tirmizi Hasen Garib diye nitelendirmiş,
ancak benzer rivayetlerin olduğunu da belirtmiştir. Bkz. Tirmîzî. Birr. 85
[66] Buhâri. Enbiya. 2: Müslim. Birr. 159. 160;
Ebu Davud. Edep. 16: İbn. Hanbel. II/ 237. 295. 527
[67] Ebu Nuaym. Hilye. 7/318; Hadisin mevzu olduğu
ittifakla kabul edilmektedir, bkz. Sağâni, 35; Sehâvi 163; Aclûnî. 1/263;
Akılla ilgili tüm hadislerin uydurma olduğu söylenir. Bkz. Jbn. Cevzi. Mevzuat.
[68] Hadis İbn Ömer. Ebu Said el Hudri. Ebu
Umâme, Ebu Hureyre gibi sahabelere izafeten rivayet edilir. Ancak her rivayette
de zayıf, metruk ve hadisi kabul edilmeyen ravilerin olduğu belirtilir. Ahmet
b. Hanbel. Yahya el Kattan, Buhârî, Ebu Davud. Nesaî. Darekutnî, İbn. Hibban
gibi müdakkik ve muhakkik hadisçiler
de aynı görüştedirler. Bkz. İbn. Cevzi. Mevzuat. III/145-147: İbn. Arrak.
II/305. 306; Sağâni. 51
[69] Ebu Davud. Sünnet. 16: Tirmîzî. Kader. 17.1
İbn Hanbel. V/3 17: Tirmîzî Ubâde b. Samit yoluyla gelen rivaete “Hasen-Garib”
derken (bkz. Tirmîzî Kader 17 ) Ebu Hureyre tarikiyle gelen rivayette bâtıl ve
münker olduğu söylenir. Bkz.Suyûti. Leali’l Masnua. 130-131; Aclûnî, 1/309
[70] Değişik ifade biçimleri olan bu söz hadis
değildir. Hadis kaynaklarında yer almaz daha çok sûfi sözlerine benzemektedir.
Benzer bir rivayeti. Ebu Nuaym Selmandan rivayet etmiştir. Bkz. Aliyu’l
Kâri.357
[71] Buhârî İman 37: Tefsir sure 31-2: Müslim.
İman 1.5.7: Nesâi. İman. 5, 6; Tirmîzî, İman. 4
[72] Ebu Davud. Salât. 121; Nesai. Taharet. 47.
48. Miyah. 6. tnitalı. 15: İbn. Mâce. İkâme. 1: Darimî. Salât 37; lbn. Hanbel.
II/231. 494
[73] Makasıd-ı Hasene’de aslının olmadığı
belirtilmesine rağmen İbn. Hacer. Buhârî şerhinde değişik lafızlarla Halebî’nin
Ümmü Selemeden rivayet ettiğini belirtir. Ayrıca İbn. Hanberin de rivayet
ettiği söylenir. Aclûnî müttefekun aleyh olduğunu söylerken. Sağânî’nin de
rüyasında Hz. Peygamber’e sıhhatini doğrulattığını söyler, bkz. Aclûnî. I/87
[74] İbn. Hanbel ve Darekutni Ebu Katâde’den
rivayet etmişlerdir, İbn. Huzeyme ve Hâkim, sahih kabul etmişlerdir. Bkz.
Aclûnî, I/225;
[75] Suyuti, Camiu’s-Sağir, II/30
[76] İbn. Hanbel. I/380
[77] İbn. Hanbel. V/319
[78] Tirmizinin Süneninde geçen ve Askerînin Hz.
Ali ‘den rivayet ettiği bu hadîs’e İbn. Hacer “garib hadîs” demiştir..
Sem’ani İbn. Mesud”dan munkatı bir senetle naklederken: İbn. Esir. Nihaye’de
manasının doğru olduğunu söylemiştir, bkz. Aclunı, I/70
[79] Necm. 18: Buhâri. Tefsir sure 66,4. Nikâh.
12.Cihad. 145. İlim 31:Ebu Davud. Edeb. 121: Müslim. Mesâcid. 66: Tirmizi.
Birr. 33B: İbn. Hanbel. IV/144. 146. 148
[80] İbn. Hacer ve İbn. Teymiyye batıl ve
mevzudur derken; Bkz. Aclûnî. II/87; Bu ifadelerden sahih olmadığı
anlaşılmakladır.
[81] İbn. Teymiye ve İbn. Cevziyye mevzu kabul
ederlerken. İbn. Mâce ve Tirmîzi Ebu Saîd el Hudrî’den. Taberâni. Ata”dan zayıf
bir senetle rivayet etmişlerdir. (İbn Mâce, Zühd, 7, (II, 1381, Ha. No: 4126)
Değişik varyantları için bkz. Aclûnî. I/181
[82] Ebu Nuaym Hilye’de; İbn. Sikkîn
“Mûsannaf’ında. Beyhâkî “Şuabu’l-İman’da: İbn. Adiy “el Kamil” de. Hasan-ı
Basrî den rivayet etmişlerdir. Bazıları da. Senedinin zayıf olduğunu söylerler.
Örneğin Taberânî Enesten zayıf bir senetle rivayet etmiştir. Bkz. Aclûnî. II
/108
[83] Buharî, Tefsir (18) 6; Müslim,
Münâfikîn, 18, Tirmizî, Zühd, 13; İbn Mâce, Zühd, 3; Ahmed, V, 154, 177.
[84] İbn. Mâce. Zühd. 1: Ebu Nuaym. Hilye. X/405
[85] Buhârî. Rikak. 28: Müslim. Cennet, 1:
Tirmizi. Sifatu Cennet. 21
[86] Heysemi, IV/72
[87] İbn. Hanbel, 1/293, 303, 307; Tirmizi,
Kıyamet, 59
[88] Malik, Kader, 4; Müslim, Kader, 18; İbn.
Hanbel, II/ 10
[89] Heysemî, I/55
[90] Buhârî, Ezan, 55; Müslim, Salât, 184, 205;
Ebu Davud, Salât, 140; Tirmizi, Salât, 108
[91] Iraki, IV/269; el Mekki, II/14
[92] Nesai, Zekât, 89; Tirmizi, Zühd, 17
[93]Buhâri, Edeb, 41, Bedu’l Halk, 6, Tevhid, 33;
Müslim, Birr, 157; Malik, age, Şiir, 15; Tirmizi, Tefsiru Sure, 19, 7; İbn.
Hanbel, II/267, 341, 413. 480
[94] İbn. Mâce, Fiten, 23; Tirmizi. Zühd, 57;
İbn. Hanbel, V/427,429
[95] İbn. Hanbel. III/235
[96] Buhârî, İman, 9,14; Müslim, İman, 66,67;
Tirmizi, İman, 10; Nesai, İman, 2,4; İbn. Mâce. Fiten, 23
[97]
Buhârî, İman, 8; Müslim, İman, 70; Nesai, İman, 19; İbn. Mâce,
Mukaddime, 9
[98] Tirmizi, Menakıb, 32: Hâkim, Müstedrek,
3/150; Yorumu için bkz. Kelabâzî, Bahru’l Fevaid, vr. 1 a.
[99] Ebu Nuaym, Hilye, IV/121
[100] Tirmizî, Zühd, 36
[101] Buhârî, Rikak. 41; Müslim, Zikir, 14,16,18;
Tirmizî, Cenaiz, 67, Zühd , 6,; İbn. Mâce, Zühd,31;Nesai, Cenaiz, 20;
[102] Müslim, İman, 11; İbn. Hanbel, 1/308,
Münavî, 11/29
[103] İbn. Hanbel, V/427, 429; Heysemi, II/291
[104]
Ahmed(2/95, 103) Said Bin Mansur(1/252) Ebu Ya'la(10/68) İbni Ebi Hatem Cerh ve
Ta'dil(5/293) Huseyni elİkmal(1/269) Mecmauz Zevaid(7/333) Busayri İthaf
(8561-62)
[105] Buhârî, Menakıb, 25, Fiten, 25; Müslim,
Fiten, 84; Tirmizî, Fiten, 43.Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/237.313.530.
[106] Müslim, İmare, 10, Fiten, 83; Ahmed b.
Hanbel, Müsned, II/429.
[107] Müslim, İmare, 171,174; Ahmed b. Hanbel, Müsned,
IV/99.
[108] Buhârî, Edeb, 109; İbn Mâce, Cenaiz, 27.
[109] İbn. Mâce, Cenaiz, 27.
[110] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/133.
[111] Cürcânî, el-Kâmil fi-duafa-i rical isimli
eserinde (c. III, 980) Derrâc’dan aktarmıştır. Bu Derrac güvenilir bir râvi
değildir ve hadis zayıftır.
[112] Bu hadisi pek çok kimse rivayet etmiştir.
Bkz. El-Mevsûa, c. II, 3
[113] Bu hadisi şerif, uzun bir hadisin
parçasıdır. Hadisi Taberî Târihinde c. II, 345’de zikretmiştir,
[114] Taberânî, 10531.
[115] Tirmîzî, 2644
[116] Tirmîzî, 2230
[117] Elbânî, el-Camiü’s-sağîr, 3126
[118] İbnü’l-Esir, en-Nihâye, c. V, 213
[119]
Hâkim. Müstedrek. II / 60; Ahmet b. Hanbel. IV / 127; Aclûnî, I / 265. 266;
[120]
Tirmizî, Zühd, 35; İbn Mâce, Zühd, 4; Ahmed b.
Hanbel, V, 252.
[121]
İbn’ul Arabî, Mişkât-ü Envâr’da bu haberi,
Ibnü'l-Cerrâh diye bilinen Abdullah b. Haneş el-Kinânî'den merfû olarak rivayet
etmiştir.
[122]
İbn’ul Arabî, Mişkât-ü Envâr’da bu haberi, Ebu Bekr
b. Ebî Şeybe Ebû Saîd el-Hudrî (ra)'den tahrîc etti.
[123]
Buhâri, Bed'u’l-Halk (59), 1, Tevhid (98). 22. Hadisin diğer varyantları
için bak: Durer, 127. Mevduat, 263-265. Hafâ, II, 130-131.
[124]
Hadis değişik lafızlarla Hz. Aişe (r.), Ebû Hureyre (r.) ve Ebû Saîd
el-Hudrî'den (r.) rivayet edilmiştir. Hz. Aişe (r.) rivayeti için bak: Müslim,
Fedâilu's-Sahâbe (44), 23, hd. no: 2398. Tirmizî, Menâkıb (50), 18, hd. no:
3693. Musned, 6, 55. Ebû Hureyre (r.) rivayeti için bak: Buharı, Fedâilu
Ashâbi'n-Nebi (62), 6. Hadisin Ebû Saîd el-Hudrî (r.) rivayeti için bak:
Zevâid, 9, 69. Ayrıca bak: Şerhu Nehci'I-Belâğa, 12, 177. Bir
rivayette Hz. Ali (r.);”Mümin, muhaddes’tir.”
demiştir. Bak: Şerhu Nehci'I-Belâğa, 20, 320.
[125]
Hadis için bak: Buhârî, îlim (3), 42.
[126]
Talak, 12
[127]
İbn Abbâs'ın (r.), Talak (65), 12. âyeti hakkındaki bu sözü yukarıdaki gibi
değişik lafızlarla rivayet edilmiştir. Bak: İbn Kesîr, 8, 183. Bu âyette ifade
edildiği şekliyle, inmekte olan ilâhî ferman hakkında İbnu'l-Arabî’nin
yorumları için ayrıca bak: Futûhât, 1, 141, 156, 2,455, 3, 28, 382, 398, 4,
397.
[128]
Hz. Ali'den (r.) nakledilen bu cümlenin değişik rivayetleri için bak: Buhârî,
İlim (3), 39, Cihâd (56), 170, Diyât (88), 23, 30. Tirmizî, Diyât
(14), 16, hd. no: 1412. Neseî, Kasâme (45), 12, hd. no: 4717-4718. Dârimî, Diyât
(15), 5. Müsned, 1, 79. Ayrca Hz. Ali'ye (r.), bir kişi; “Sana
gayb ilmi verilmiştir.” deyince, önce gülmüş ardından da ona cevap
olarak, gayb ilminin Kıyametin kopacağı vakit anlamında olduğunu, bildiği ilmin
ise, gerçek ilim sahibinden öğrenme (Ve innemâ huve teallum min zî ilm) olduğunu
söyleyerek, Lokman (31), 34. Âyetini okuyup açıklamış, bu ilmin dışında ise,
Allah'ın Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öğrettiği ve kendisine de Hz.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin öğrettiği bir ilim olduğunu ve bu ilmi
sadrının anlaması ve gönlünde toplanması için Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi
ve sellemin kendisine dua ettiğini söylemiştir. Bak: Şerhu Nehci'l Belâğa,
8, 215,11, 137-141, 13, 317-318.
[129]
Îbn Ebî Cemre yoluyla Hz. Ali'den (r.) nakledilmekte olan bu söz ve açıklaması
için bak: Risâletu'l-Ledunniyye, 106. İtkân, 2, 1223-1224.
[130]
Hadis değişik lafızlarla Ebû Hureyre (r.) ve Enes b. Mâlik'den (r.) rivayet
edilmiştir. Ebû Hureyre (r.) rivayeti için bak: Buhârî, Mevâkît (8), 9,
Bed'ul-Halk (59), 10. Tirmizî, Sifatu Cehennem (40), 9, hd. no:
2592. Dârimî, 2, 340, Rikâk (20), 119. Musned, 2, 238. 277. 503. Zevâid.
10, 388. Enes b. Mâlik (r.) rivayeti için bak: Zevâid, 10. 388.
[131]
Hz. Ali'nin (r.) sözü olarak rivayet edilmektedir. Bak: Şerhu Nehci'I-Belâğa.
20, 226. Durer, 167. Mevduat, 368. Fevâid, 231. Hafâ, 2, 312. Haberin
Nehcu'l-Balâğa'daki şekli şöyledir. “Dünya bir düş'tür. Âhiret ise,
uyanıklıktır. Bizler de, dünya ile âhiret arasında, karmakarışık bir takım
hayallerden ibaretiz.” Bak: Şerhu Nehci'I-Belâğa, 20, 226.
[132]
Hadisin aslı yoktur. Bak: Durer, 113. Mevduat, 247. Hafâ, II, 64.
Fevâid, 256.
[133]
Ebû Mâlik el-Eş'arî'den (r.) rivayet edilen bir hadise işaret edilmektedir.
Bak: Musned, 5, 341, 342, 343. Nebi olmadıkları halde, nebilerin bile
gıbta edecekleri kimseler hakkında rivayet edilen diğer hadisler Muâz b. Cebel
(r.) ve Ubâde b. es-Sâmit'ten (r.) rivayet edilmektedir. Muâz b. Cebel (r.) ve
Ubâde b. es-Sâmit rivayeti için bak: Tirmizî, Zuhd (37), 53, hd. no:
2390. Musned, 5, 229, 239, 328. Ayrıca meşhur şefaat hadisinin İbn Abbâs
(r.) rivayetinde geçmekte olan bir ziyâdeye göre, tüm ümmetler kıyamette; “Neredeyse
bu ümmetin tümü nebidir.” deyerek ümmet-i Muhammed'e gıbta edecekleri rivayet
edilmektedir. Bak: Musned, 1, 281-282, 295-296. Zevâid, 10, 372-373.
[134]
Keşfü’l-Hafâ;1069
[135]
İbn Hanbel, Müsned, III, Hd, 7995; Taberi, Camiu’l Beyan, I, 25.
[136]
Taberi, Camiu’l Beyan, I, 27.
[137]
Müstedrek ‘ale’s-sahîhayn, III/19.
[138]
Fevâkihü’d-Devvânî, II/350.
[139] Suyûtî, Câmi‘u’s-Sağîr, Beyrut,
1410/1990, s. 72, nu: 1109; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I, 154, nu: 396;
Beyhakî, Şu’abü’l-Îmân, II, 87, nu: 1233; Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid,
IV, 63.
[140]
Suyûtî, Câmi‘u’s-Sağîr, Beyrut, 1410/1990, s. 74, nu: 1136.
[141]
Suyûtî, Câmi‘u’s-Sağîr, Beyrut, 1410/1990, s. 102, nu: 1620; İbn-i
Asâkir, Tehzibü Târîh-i Dımaşk, VII, 232,Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I,
228, nu: 598; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, nu: 34451.
[142]
Aclûnî, Keşfu’l-hafâ c. II, s. 379380.
[143]
Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 199; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1.
bsk. Beyrut, 1929, II, 257.
[144]
Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,104, IV, 107.
[145]
Buhârî, Bed’ü’l-halk, 6; Müslim, Cihâd, 74; İbn Mâce, Mukaddime, 10; Ahmed,
Müsned, I, 263, IV, 257.
[146]
Rivayeti İbn Lâl (398/1008), Mekârimü’l-ahlâk adlı eserinde kaydetmiştir. Bilgi
için bkz. Süyûtî, Menâhilü’s-safâ, 49: Mesel için bkz. Abdülmecîd Katâmış,
el-Emsâl el-Arabiyye, 161.
[147]
Dârimî, Rikâk, 74; Hâkim, el-Müstedrek, I, 54.
[148]
Buhârî, Edeb, 77; Müslim, Îmân, 60; Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el-Arabiyye,
161.
[149]
Buhârî, Edeb, 78; Ebû Dâvûd, Edeb, 6; İbn Mâce, Zühd, 17; Mâlik, Muvatta’,
Sefer, 46; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 121, 122, V, 253; Abdülmecîd Katâmış,
el-Emsâl el-Arabiyye, 161.
[150]
Ebû Dâvûd, Edeb, 11; Tirmizî, Birr, 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 258, III,
32, IV, 278. Ebu'şŞeyh, Kitâbü’l-emsâl, 67.
[151]
Buhârî, Edeb, 18, 27; Müslim, Fedâil, 65, 66; Ebû Dâvûd, Edeb, 145; Tirmizî,
Birr, 12.
[152]
Taberânî, Süleyman b. Ahmed, el-Mu'cemü'l-kebîr, thk. Hamdî Abdülmecîd
es-Selefî, Dâru ihyâi'ttürâs el-Arabî, Beyrut, ty. X, 150 (10281), XXII, 306
(775); Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. el-Huseyin, Şu'abü'l-îmân, 1. bsk. thk.
Muhammed Sa'îd Besyûnî, Zağlûl, Beyrut, “410, V, 388 (7040),436 (7178), 439
(7196); a. mlf, es-Sünenü'l-kübrâ, X, 154 (20348, 20349, 20350). Ebû
Nuaym,Ahmed b. Abdillâh el-Isfahânî, Hılyetü'l-evliyâ ve tabakâtü'l-asfiyâ,
Beyrut, 1967, IV, 210, 318, VIII, 78,X, 398.
[153]
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 274, 357; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XVII, 226
(628), 227 (629), 228 (631, 632); a. mlf. el-Mu’cemü’l-evsat, 1. bsk. thk.
Mahmûd et-Tahhân, Mektebetü'l-ma'ârif, Riyâd, 1985, III, 34 (2384); Ebû Ya'lâ
el-Mevsılî, Ahmed b. Ali et-Temîmî, Müsned, 1. bsk. thk. Huseyn Selîm Esed,
Dâru'l-Me'mûn li't-türâs, Dimeşk, 1984, VII, 275 (4296); Beyhakî,
Şu'abü'l-îmân, VI, 116 (7657) Ebû Nuaym, Hılye, VI, 226; Kudâ'î, Ebû Abdillâh
Muhammed b. Selâme b. Ca’fer, Müsnedü'ş-şihâb, 2. bsk. thk. Hamdî b. Abdülmecîd
es-Selefî, Beyrut, 1986, I, 85 (60, 86).
lâfzıyla da rivayet edilmiştir. Bkz. Müslim, İmâra, 133; Ebû Dâvûd,
Edeb, 115; Tirmizî, İlim, 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 120, V, 274, 357.
Mesel olarak bkz. Ebû Mansûr es-Se'âlibî, el-İ'câz ve'l-îcâz, Mektebetü
dâri'l-beyân, Bağdat-Dâru Sâdır, Beyrut, ty. s. 3, 4.
[154]
İsmail Durmuş, “Mesel”, DİA, XXIX, 295.
[155]
Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66; Ahmed, Müsned, IV, 270; Taberânî,
el-Mu'cemü's-sağîr, Beyrut, 1983,I, 137; a. mlf. er-Ravdu'd-dânî ile'l-
Mu'cemis'-sağîr li't-Taberânî, I, 230 (382); Beyhakî, Şu'abü'lîmân,VI, 481
(8985), a. mlf, es-Sünenü'l-kübrâ, III, 353 (6223); Kudâ'î, Müsnedü'ş-şihâb,
II, 283 (1366, 1367). Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, Kitâbü’l-Emsâl, s. 52;
Râmhurmüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 81, 82 (40); Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl,
s. 237 (350).
[156]Buhârî,
Büyû', 38; Zebâih, 31; Müslim, Birr, 156; Ebû Dâvûd, Edeb, 16; Ahmed b. Hanbel,
Müsned, IV, 405, 408; Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, Müsned, XIII, 237 (7303); İbn
Hıbbân, Sahîh, II, 320 (561); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VI, 26 (10909);
Kudâ'î, Müsnedü'ş-şihâb, II, 288 (1380).
[157]
Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 157; Râmhürmüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 87
(51)
[158]
Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, II, 166 (1681), 167 (1685); Hatîb el-Bağdâdî,
İktizâu'l-ilm el-amel, 4.bsk. thk. Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî,
el-Mektebü'l-İslâmî, Beyrut, 1397, s. 70; Heysemî,Mecmau'z-zevâid, I, 184, 185.
[159]
Buhârî, De'avât, 67; Müslim, Müsâfirîn, 211; İbn Hıbbân, Sahîh, III, 135 (854);
Ebû Ya'lâ, Müsned, XIII, 235 (7306). Mesel için bkz. Ebu'ş-Şeyh,
Kitâbü’l-emsâl, s. 324 (219).
[160]
Hâkim, el-Müstedrek ale's-Sahîhayn, I, 147 (253); İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekir
Abdullah, Mûsannef, 1. bsk. thk. Muhammed Abdüsselâm Şâhin, Dâru'l-kütüb
el-ilmiyye, Beyrut, 1995, VII, 89 (34414, Hadisin birinci kısmı); Beyhakî,
Şu'abü'l-îmân, V, 58 (5765, Hadisin birinci cümlesi); Kudâ'î, Müsnedü'ş-şihâb,
II, 278 (1354). Râmhurmüzî, Kitâbü emsâli’l-hadîs, III, 66, 67; Ebu'ş-Şeyh,
Kitâbü’lemsâl, s. 232 (343).
[161]
Buhârî, Merdâ, 1; Müslim, Sıfetü'l-münâfikîn, 58, 60; Tirmizî, Edeb, 79; Ahmed
b. Hanbel, Müsned, III, 454; İbn Ebî Şeybe, Mûsannef, VI, 163 (30346). Mesel
için bkz. Râmhumüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 79,80 (37); Ebu'ş-Şeyh,
Kitâbü’l-emsâl, s. 212, 213 (315); Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el- Arabiyye,
s. 163.
[162]
Buhârî, Rikâk, 34; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 232; Tirmizî, Edeb, 82; İbn Mâce,
Fiten, 16; Ahmed, Müsned, II, 70, 109, 121, 122, 123, 139; Taberânî,
el-Mu’cemü’l-Evsat, V, 37 (4607), VIII, 60 (7963); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ,
IX, 19 (17568); Ebû Nu’aym, Hılyetü’l-Evliyâ, VI, 334, VII, 142, IX, 23; Hâkim,
el-Müstedrek, IV, 326. Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, el-Emsâl, 51;
Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’lemsâl, 81, 82 (131); Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl
el-Arabiyye, s.161.
[163]
Ebû Nu'aym, Hılye, V, 180; Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, thk. Muhammed Sa'îd b.
Besyûnî, Zağlûl, Beyrut,
1990, VI, 272 (8128), 273 (8129);
Ukaylî, Ebû Ca'fer Muhammed b. Amr, Kitâbü'd-duafâi'l-kebîr, thk. Abdülmu'tî
Emîn Kal'acî, Dâru'l-kütüb el-ilmiyye, Beyrut, ty. II, 279; İbn Adiy, Ebû Ahmed
Abdullah b. Adiy el-Cürcânî, el-Kâmil fî duafâi'r-ricâl, thk. Süheyl Zekkâr,
Dâru'l-fikr, Beyrut, 1998, IV, 201; Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-Emsâl fi'l-hadîs, s.
124 (206), Kudâ'î, Müsnedü'ş-şihâb, I, 114 (139), 115 (140).
[164]
Müslim, Sıfetü’l-münâfikîn, 17; Nesâî, Îmân, 31; Dârimî, Mukaddime, 31; Ahmed
b. Hanbel, Müsned, II, 32, 47, 88; Abdurrezzâk, el-Mûsannef, XI, 436 (20934);
Taberânî, el-Mu'cemü's-sağîr, I, 211; a.mlf, er-Ravdu'd-dânî
ile'l-Mu'cemi's-sağîr li't-Taberânî, 1. bsk. thk. Muhammed Şekûr Mahmûd el-Hâc
Emrir, el-Mektebü'l-İslâmî-Beyrut, Dâru Ammâr-Ammân, 1985, I, 351(585); Kudâ'î,
Müsnedü’ş-şihâb, II, 285 (1372). Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, el-Emsâl, s.
53; Râmhurmüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 83 (44); Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl,
s. 217 (320); Abdülmecîd Katâmış, el- Emsâl el-Arabiyye,s.163.
[165]
Buhârî, Hibe, 14; Müslim, Hibât, 5, 6, 8; Ebû Dâvûd, Büyû', 81; Tirmizî, Büyû',
62; Nesâî, Hibe, 3, 4; İbn Mâce, Hibât, 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 237;
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, X, 293 (10704); a.mlf, el-Mu'cemu's-sağîr, II,
104; a. mlf, er-Ravdu'd-dânî, II, 218 (1056); Râmhürmüzî, Kitâbü
emsâli'l-hadîs, s.127 (96); Dârakutnî, es-Sünen, thk. Abdullah Hâşim Yemân
el-Medenî, Dâru'lma'rife, Beyrut, 1966, III, 42 (177). Ebu'ş-Şeyh,
Emsâlü'l-hadîs, s. 227 (335).
[166]
Buhârî, Et’ıme, 30; Fedâilü’l-Kur’ân, 17, 36; Müslim, Müsâfirîn, 243; Ebû Ya'lâ
el-Mevsılî, Müsned, XII, 168 (7237); Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, IX, 136
(8670); Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, II, 337 (1973); Kudâ'î, Müsnedü’ş-şihâb, II,
289 (1381). Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, el-Emsâl, s. 44, 45; Râmhürmüzî,
Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 85 (46); Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl, s. 215 (318);
Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el-Arabiyye, s. 163.
[167]
Buhârî, Ebû Abdillah İsmail b. Muhammed, el-Edebü'l-müfred, 3. bsk. thk.
Muhammed Fuad Abdulbâkî, Dâru'l-beşâir el-İslâmiyye, Beyrut, 1989, s. 107
(283); Deylemî, el-Firdevs bi me'sûri'l-hıtâb, I, 232 (893). Elbânî hadisin bu
lâfzının “zayıf” olduğunu söylemiştir. Bilgi için bkz. el-Câmiu's-sağîr ve
ziyâdetüh, I, 480 (4791).
[168]
Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, IX, 178 (8884, 8885). Heysemî bu rivayetin
râvîlerinin sika olduğunu söylemiştir. Bilgi için bkz. Mecmau'z-zevâid, VII,
402. Ancak tespitlerimize göre bu rivayet Hz. Peygamber'e isnat edilmeden
verilmiştir.
[169]
Buhārî, İlim, 39/51.
[170]
Tirmizî, Kıyâme, 54; İbn Hıbbân, el-Mecrûhîn, thk. Mahmûd İbrahim Zâyed,
Dâru'l-va'y, Haleb, ty. I, 355 (465); Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XXII, 53
(127), a. mlf, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, I, 214 (384), IV, 305 (3379); Ebu'ş-Şeyh,
el-Emsâl fi'l-hadîs, s.121 (202); Kudâ'î, Müsnedü’ş-şihâb, II,77 (592, 917), 78
(919)
[171]
Müslim, Rü'yâ, 1/10.
[172]
Buhārî, Ta‘bir, 10/13.
[173]
İbn Mâce, Ta‘bir, 3/2907.
[174]
Sehavî, Makasıd: s.183; Semhudî, Gammaz:
s. 60; İbnü'd-Deyba\ Temyiz: s.77;
Aliyyü'l-Karî, Kübra: s.189; Aclûnî, ü Keşf 1/413.Hadis
hafızlarına göre bunun aslı yoktur.
[175]
Müslim, Münâfikun,
27; Ahmed b. Hanbel, II, 327
[176]
Ebû Hacer, Muhammed es-Saîd, Mevsûatü etrâfi’l-hadîsi’n-nebeviyyi’s-şerîf,
Beyrut, 1989, Dâru’l-
Fikr, I, 498
[177]
Hadîs-i şerîfin “Men arefe nefsehü kelle lisânühü”
şeklindeki hâli için bkz., Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ,
Harf-i mîm, 69
[178]
Feyzu’l-Kadîr, III,491 ( 3670 )
[179]
Muhittin Uysal “ tasavvuf kültüründe yalnız İmam Rabbânî
kaddese’llâhü sırrahu’l azîzin Mektûbât’ında
hadis formuyla geçen bu söz Hz. İsa aleyhisselâma ait bir sözdür”
demektedir. bkz. Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis,
Tasavvuf Kaynaklarındaki Tartışmalı Rivâyetler, Konya
2001, s.261
[180]
Hakîm, Ebû Abdillah en-Neysâbûrî, el-Müstedrek
ale’s-sSahîhayn bî Zeylihi et-Telhîsü’z-Zehebî, thk. Abdurrahman
Mar’aşlı, Dâru’l-Mârife, trs., c. IV, s. 99
[181]
Münzirî, Zekiyüddin, et-Tergîb ve’t-Terhîb mine’l-Hadîsi’s-serîf, Şeriketü
Mektebetü ve Matbaati
[182]
Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr,
No: 9823
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar