Print Friendly and PDF

TASAVVUFÎ HADİSLER

 

 [1]

1- “Âlimler nebilerin varisleridir.”   [2]

2- Bir kula dünyada zühd ve az konuşma ihsan edildiğini gördüğünüz zaman ona yaklaşınız. Çünkü ona hikmet verilmiştir.”   [3]

3- “Kırk gün süreyle Allah Teâlâ'ya ihlâsla amel edenin hikmet pı­narları kalbinden lisanına akar.”  [4]

4- “Her ayetin hem zahirî hem de bâtını vardır?” [5]

5- “Muhacir Allah'ın nehyettiği şeylerden uzaklaşan kimsedir.”  [6]

6- “Seyahat ediniz, Sıhhat bulunuz.”  [7]

7- “Müminin kalbi Rahmanın iki par­mağı arasındadır” [8]

8- “Cesette bir et parçası yardır. O iyi olursa bütün ceset iyi olur, o bozulursa bütün ceset bozulur. Dikkat edin o kalptir” [9]

9- “İçinde köpek veya resim bulunan eve melekler girmez.”  [10]

10- “Eğer insanlar tek başına sefere çı­kanın durumu konusunda benim bildiklerimi bilselerdi hiçbir kimse gece tek başına sefere çıkmazdı” [11]

11- “Senden sana sığınırım”[12]

12- “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi; kadın, güzel koku, namaz” [13]

13- “İnsanlar nasıl ölmüşlerse öyle ba's olunacaklardır.”  [14]

14- “Ben, gizli bir hazine idim bilinmek istedim ve beni tanısınlar diye mahlûkatı yarattım.”   [15]

15- “Nefsini bilen rabbini bilir” [16]

16- “Her kim benim veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse ben ona harp açarım. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşmamıştır. Kulum bana devamlı nafile ibadetleri ile yaklaşır. Bunun sonucunda ben onu severim. Bir kere onu sevdim mi ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse onu veririm. Bana sığınır­sa muhakkak onu korurum.”   [17]

17- “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Allah’ım! Hüseyini seveni sen de sev. Hüseyin torunlardan bir torundur.”   [18]

18- “Allah Teâlâ insanı kendi suretinde yaratmıştır.”  [19]

“Allah Teâlâ Âdemi kendi surelinde yarattı “[20]

19- “Sizden evvelki ümmetler içinde bir adam vardı. Tevhid hariç işe yarar hiç hayırlı bir ameli yoktu. Bir gün ailesine dedi ki; öldüğüm zaman beni yakınız. Ke­miklerimi havanda döverek toz ediniz. Sonra rüzgârlı bir günde bu tozun yarısını karaya, yansım denize atınız. Vasiyet yerine getirildi. Allah teâlâ rüzgâra; ve su­ya “Dağıttığınız tozları toplayın “ buyurdu. Su ve rüzgâr tozlan toplayıp ilâhî huzu­ra getirdiler. Hak teâlâ adama bunu niçin yaptığını sorunca adam; “Senden hayâ ettiğim için” dedi. Bunun üzerine Allah adama; “Seni bağışladım” buyurdu.”  [21]

20- “Ashab-ı kiramdan Ebu Rezin el Ukaylî radiyallâhü anh bir keresinde Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme;  

“Rabbimiz mahlûkatı yaratmazdan önce nerede idi?   diye sorar. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemde;

“Fevkinde ve tahtında hava olmayan Ama da idi” diye buyurur.”   [22]

21- “Herşeyden önce Allah vardı ve onunla beraber hiçbir şey yok idi” [23]

22- “Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki en alttaki dünyaya, iple bir adam sarkıtmış olsanız, mutlaka Allah Teâlâ'nın üzerine düşer..”  [24]

23-Ebu Mûsa el Eş'ari anlatıyor; “Bir gün seferde Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem beraber­dik. Dönüşümüzde Medine'ye yaklaştık, insanlar sesli olarak tekbir getirmeye baş­ladılar. Bunun üzerine Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem şöyle buyurdu;

“Kendinize acıyın, siz ne sağıra ne de gaih olana dua ediyorsunuz. Sizi gören ve işiten zata dua ediyorsunuz. O sizinle beraberdir. Dua ettiğiniz zat, birinize bineğinizin boynundan daha yakındır.”  [25]

24- “Benim Allah ile beraber olduğum öyle bir vakit vardır ki, benimle birlikte o vakit içine ne bir mukarreb melek ne de bir mürsel nebi sığar.”

 [26]- “Bir şeyi sevmen gözü kör, kulağı sağır eder.” [27]

25- Cabir radiyallâhü anhın rivayetine göre Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Taif günü Hz. Ali kerremallâhü vecheh ile uzun uzun yaptığı özel bir görüşmeyi gören imanlar Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme bu konuşmanın uzun sürmesinin hikmetini sorunca Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem

 “Onunla gizli konuşan ben değilim, Fakat Allah onunla gizlice uzun konuşmamı emir buyurdu.”   der.”  [28]

26- “Allah mevcut idi. Onunla beraber hiçbir şey yok idi.”  [29]

27- Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hicret esnasında mağaraya gizlendiğinde yanındaki Hz.Ebubekir radiyallâhü anh’aya buyurdu ki; “Üzülme Allah bizimle beraberdir.”  [30]

28- “Benî gören gerçekten Hakkı görmüştür” [31]

29- “Allah Teâlâ kıyamet günü şöyle der; “Ey insanoğlu hasta, oldum beni ziyaret, etmedin, Kul; Ya Rabbi sen âlemlerin rabbisin, ben seni nasıl ziyaret ederim. Allah Teâlâ; “Bilmiyor musun filan kulum hastalandı, ona gitmedin, bilmiyor musun ki eğer onu, ziyaret et şeydin beni yanında bulurdun. Ey Âdemoğlu senden yiyecek istedim, beni doyurmadın. Kul; Ya Rabbi sen rabbul âleminsin seni nasıl doyururum? Allah Teâlâ;

 “Bilmiyor musun ki filan kulum senden yiyecek istedi sen onu doyurmadın, eğer onu doyuraydın, bunu benim nezdinde bulacaktın. Ey Âdemoğlu senden su istedim vermedin…” [32]

30- “Dehre (zamana) sövmeyiniz, çünkü dehr Allah'tır.”   “Âdemoğlu dehre söver. Hâlbuki ben dehr (in yaratanıy)ım. Gece ve gündüz benim elimdedir” [33]

31- “Rabbına onu görüyormuş gibi ona ibadet et” [34]

32- “Allah Teâlâ bir şeye tecellî edince o şey Hakk'a boyun eğer” [35]

33- “Bazen kalbimi bir perde bürür, bu perdeyi kaldırmak için günde yetmiş defa istiğfar ederim” [36]

34- “Allah Teâlâ yüzünden perdeyi açsa yüzün şuaları ve nurları gözünün gördüğü her şeyi yakar kül eder.”  [37]

35- “Rabbim bana bu gece en güzel şekilde geldi, (tecellî etti- göründü)” [38]

36- Cabir b. Abdillah'ın rivayetine göre Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem; Allah Teâlâ'nın en evvel yarattığı şeyin ne olduğu sorusuna verdiği cevap şudur:

“Allah Teâlâ, kendi nurundan önce senin nebinin nurunu yarattı ve şöyle dedi: “O nûr Allah Teâlâ’nın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi o zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehen­nem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin, ne de ins vardı. Hâsılı mahlûkattan bir nesne yaratmamıştı, (devamla Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem):

Allah Teâlâ mahlûkatı yaratmak iste­diği zamanda o nuru taksim edip dört parça yaptı; ilk parçadan kalemi yarattı, ikinci parçadan levhi yarattı, üçüncü parçadan arşı yarattı, dördüncü parçayı tak­sim edip dört parçaya ayırdı ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri, üçüncüsünden cennet ve cehennemi; dördüncüsünü yine taksim edip dört parça yaptı, birincisin­den müminlerin gözlerinin nurunu, ikincisinden kalplerinin nurunu, üçüncüsünden dillerinin nurunu yarattı (kalplerin nurundan maksad Allah Teâlâ'yı bilmedir. Dillerin nu­rundan maksat da kelime-i tevhiddir.[39]

37- “Âdem su ile çamur arasında iken ben nebi idim”[40]

38- “Sen olmasaydın bu kâinatı yaratmazdım”[41]

39-Bu hadisi teyid eden başka rivayetler de nakledilir. Bunlardan birisi İbn Abbas'ın rivayet ettiği “Cibril bana geldi ve dedi ki:   “Ey Muhammed!  Sen olmasaydın cennet ve cehennem yaratılmazdı.”   [42]

40- “Acı da olsa gerçeği söyle.” [43]

41- “Ben yaratılışta nebilerin ilki, nebi olarak gönderilme yönünden de sonuncusuyum”[44]

42- “Allah Teâlâ'nın öyle kulları vardır ki onlar ne nebidir ne de şehiddirler. Ancak Allah Teâlâ katındaki derecelerinden dolayı kıyamet gününde nebiler ve şehidler onlara gıpta ederler. Onların kim olduğu sorusuna da

“Onlar aralarında ne neseb ne de maddi bir bağ olmamasına rağmen birbirlerini Allah Teâlâ için sevenlerdir. Allah Teâlâ'ya yemin olsun ki onların yüzleri nurludur ve onlar nûr üzeredirler. İnsanlar korktuğu zaman onlar korkmazlar, insanlar üzüldüğü zaman onlar üzülmezler”[45]

43- “Allah Teâlâ'nın nice pejmürde, saçları dağınık ve eski elbiseleri olan öyle kulları vardır ki; kendilerine iltifat edilmez. Allah Teâlâ'ya yemin etseler, Allah onları yalancı çıkarmaz. Bera b. Malik onlardandır.”  [46]

44- “Her kim benim veli kullarımdan birisine düşmanlık ederse, ben ona harp açarım..”   [47]

45- “Kim benim velime eziyet ederse bana açıkça harb ilan etmiş olur. Ben yapmasını dilediği hiçbir şey hakkında mü'minin ölümü karşısındaki tereddüdüm gibi tereddüt etmedim.  Fakat bunda kulum, ölümden hoşlanmıyordu....”   [48]

46- “Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e Allah Teâlâ’nın velileri kimdir? Diye sorulduğunda, şu cevabı vermiştir, “Görüldüklerinde Allah Teâlâ’yı hatırlatan kimselerdir”[49]

47- “Sizin en hayırlılarınız, görüldüklerinde Allah Teâlâ'yı hatırlatan kimselerdir.”  [50]

48- “En çok belalara düşenler nebilerdir. Sonra onlara en fazla benzeyenler, sonra onlara benzeyenlere benzeyenlerdir”[51]

49- “Mü'min mü'minin aynasıdır”[52]

50- “Yeryüzünde Allah Allah diyen bir kimse bulunduğu müddetçe, kıyamet kopmayacaktır.”  [53]

51- “Kulum beni nasıl bilirse (zannederse) ona öyle muamele ederim” [54]

52- “Allah Teâlâ bir kuluna hayır murad edince,  onun nefsinin ayıplarını ona gösterir”[55]

53- “Küçük cihattan büyük cihada dönmüş bulunuyoruz” sözüne karşılık büyük cihadın ne olduğu sorulunca; Dikkat edin o, nefis mücadelesidir” buyurdu.[56]

54- “Mücahid, Allah'a itaat hususunda nefsi ile cihadeden kimsedir.” [57]

55- “Nefsini kötüleyen kişiye ne mutlu” [58]

56- Ümmetim hakkında endişe etliğim hususların en korkunç olanı;  hevâ ve hevese uymak ve tûl-i emeldir. Nefsin arzularına uymak insanı hak yoldan sapıtır. Tıîl-i emel ise âhireti unutturur.”   [59]

57- “Ben yere göğe sığmadım, ancak mü'min kulumun kalbine sığdım” [60]

58- “Mü minin kalbi Allah Teâlâ’nın iki parmağı arasındadır. Allah Teâlâ dilediği gibi tasarruf eder” [61]

59- “Bilin ki beden içinde bir et parçası vardır. Bu et parçası sıhhatli olursa beden de sıhhatli olur: O bozulursa beden de bozulur. Bu et parçası kalptir” [62]

60- “Kişi hir hata yaptığında kalbinde bir nokta oluşur. Eğer ondan kaçar, onu terk eder ve istiğfar edip tevbe ederse o nokta düşer, eğer tekrar o hatayı (günahı) işlerse, o nokta büyür, artar. Ta ki kalbi kaplayana kadar, bu durumda da kalbi paslanır. “[63]

61- “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem kendisine salih amellerin ve şerrin aslı olan iyilik ve kötülüğü soran birisine şu cevabı verir;

“Müftüler sana fetva verseler de, sen kalbine sor”[64]

62- Hz. Ömer radiyallâhü anh birgün Kâbeye bakarak şöyle der:

“Sen ne büyüksün, senin şanın ne yücedir. Mü'minin Allah Teâlâ katındaki şerefi ise senden daha büyüktür” [65]

63- “Ruhlar toplu cemaatlardır. (Ruhlar âleminde) birbirleriyle tanışırlar, ülfet ederler. Tanışmayanlar ise birbirlerinden ayrılırlar” [66]

64-Allah Teâlâ aklı yarattı, sonra ona: “yönel” dedi. Yöneldi; “geriye dön” dedi. Döndü; “otur” dedi oturdu; “kalk” dedi. Kalktı; “konuş” dedi. Konuştu; “sus” dedi sustu; Sonra Allah Teâlâ; “îzzelim celâlim, kibriyam, saltanatım ve ceberutum hakkı için, mahlûkat içinde senin kadar bana sevimli birşey yoktur” buyurdu.” [67]

65- “Mü'minin firasetinden sakınınız, Çünkü o Allah Teâlâ'nın nuru ile bakar”[68]

66- “Allah Teâlâ’nın ilk yarattığı şey kalemdir.”   [69]

67- “Âlimin uykusu ibâdettir” [70]

68- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem namaz kılarken göğsünden sanki kaynayan bir tencerenin sesinin gelmesi hadisi[71]

69- “Allahım hatalarımı ve günahlarımı kar suyuyla temizle, kalbimi de günahlardan koru” [72]

70- “Kişi farz namaz için Allah 'a yönelince kalbiyle, kulağıyla ve gözüyle yönelir. Bu şekilde namaza durur ve bu şekilde namazı bitirir ise, namazdan çıkarken anasından yeni doğmuş gibi olur” [73]

71- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem en kötü hırsızlığın namazdaki rükünlerde yapılan eksiklik olduğunu söylemiştir?” [74]

72- Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem namaz esnasında sakalları ile oynayan birini görmüş ve “Bu zatın kalbi huşu içinde olsaydı organları da huşu içinde olurdu”[75]

73- “Namaz mü'minin miracıdır” , “Kişinin Allah 'a en yakın olduğu an namaz ve secde anıdır”[76]

74- “Sabır imanın, oruç da sabrın yarısıdır”[77]

75- “Rabbim beni en güzel şekilde edeplendirdi”[78]

76- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin Miraç esnasında sağa sola gözlerinin kaymamasını da edep olarak yorumlar.[79]

77- “Fakr, benim övünç kaynağımdır”[80]

78- “Allah Teâlâ beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür ve miskin olarak haşret”[81]

79- “Fakr, az kalsın küfür olayazdı.”   [82]

80- “Eğer dünyanın Allah Teâlâ katında sivrisineğin kanadı kadar bir değeri olsaydı kâfire bir yudum su vermezdi (içirmezdi)”  [83]

81- “Kendisine zühd ve zühd konusunda va'z etme kabiliyeti verilen kimseyi gördüğünüzde ona yaklaşın, zira o hikmet telkin eder.”  [84]

82- “Cennet zorluklarla, Cehennem de şehvetlerle sarılmıştır.”  [85]

83- “Ecelin kulu arayıp bulduğu gibi, rızık da kulu arayıp bulur.”  [86]

84- “...İstediğinde, Allah Teâlâ'dan iste, yardım talep ettiğinde Allah Teâlâ'dan yardım talep et..” [87]

85- “Akıl ve acze varıncaya kadar her şey kaza ve kader iledir.” [88]

86- “Bil ki, (takdir-i ilahiye göre) başına gelmeyecek olan şey sana isabet
etmeyecektir. Sana isabet edecek şeyden de sen kurtulamayacaksın...” 
[89]

87- “Allah Teâlâ'nın sana verdiğini men edecek, men ettiğini de verecek yoktur...”  [90]
88- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hurmayı almakta olan kimseye; “Eğer sen onun peşine gitmezsen o sana gelecektir. Yani gönderilecektir.”  buyurdu.[91]

89- “Müstağni olanı Allah Teâlâ zenginleştirir...”  [92]

90- “Şüphesiz Allah Teâlâ bir kulu sevdiği zaman, Cebrail'i çağırır ve: Ben filanı seviyorum, sen de onu sev diye emreder. Cebrail de onu sever. Sonra Cebrail semada seslenip: Allah filan kimseyi seviyor, binaenaleyh siz de onu seviniz! der. Artık gök ahalisi de onu severler. Sonra yeryüzüne onun için (Allah tarafından) kabul konulur. Allah bir kula buğz edince de Cebrail'i çağırır ve: Ben filanı sevmiyorum, sen de onu sevme diye emreder. Cebrail de onu sevmez. Sonra Cebrail gök halkı içinde: Allah Teâlâ filan kimseyi sevmiyor, siz de onu sevmeyiniz diye nida eder. Göktekiler de o kimseyi sevmezler. Sonra onun için yeryüzüne (Allah tarafından) buğz ve nefret konulur.”   [93]

91- “Allah Teâlâ bir kulunu sevdi mi, onu muhtelif şeylerle mübtela eder. Sabrederse seçkin kılar, şükrederse temize çıkarır”[94]

92- “Allah sevdiğini ateşte yakmaz” [95]

93- “Kendisine Allah Teâlâ ve Rasulü her şeyden daha sevimli olmadıkça kişi iman etmiş olmaz.”  [96]

94- “Ben nefsinden, malından ehlinden ve bütün insanlardan kendisine daha sevimli olmadıkça kişi iman etmiş olmaz.”   [97]

95- “Size verdiği nimetlerinden dolayı Allah Teâlâ'yı seviniz, Beni de, Allah Teâlâ sevdiği için seviniz, benim ehli beytimi de bana olan sevginiz sebebiyle seviniz.”  [98]

96- “Kalplerin, kendisine iyilik yapanı sevme, kötülük yapanı sevmeme özelliği vardır.”   [99]

97- “Bir adam Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem'e, “ben seni seviyorum” deyince, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem

“Öyleyse fakirliğe hazırlan” buyurdu. Adam: “ben Allah Teâlâ'yı da seviyorum” deyince: Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:

 “O halde belaya da hazırlan” buyurdu.[100]

98- “Kim Allah Teâlâ'ya kavuşmayı dilerse Allah Teâlâ da, ona kavuşmayı diler.”  [101]

99- “Allah Teâlâ'nın Rab olduğuna razı olanlar, imanın lezzetini tatmış olurlar.”  [102]

100- “Allah Teâlâ bir kulunu sevdiğinde, onu belaya duçar eder, sabrederse onu korur, razı olursa onu tercih eder” [103]

101- “Muhakkak ki kıyamet gününden önce Mesih Deccâl olacaktır .(ondan önce de) otuz veya daha fazla yalancı (deccaller) olacaktır.”   [104]

102-  “Ümmetimin içinde otuz tane yalancı zuhur edecektir. Hepsi de kendisinin nebi olduğunu iddia edecek” [105]

103- “Kıyamet öncesinde yalancı(nebiler) çıkacaktır. Onlardan sakının” [106]

104- “Ümmetimden bir taife hak üzerinde galip duracaktır. Onlar hak üzerinde hep böyle sebat edip dururlarken, Allah Teâlâ'nın emri gelinceye kadar muhalif olanlar onlara zarar ermeyecektir” [107]

105- Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin oğlu İbrahim hakkında “Eğer o yaşasaydı nebi olurdu” şeklinde haberler rivayet edilmektedir.

 Buhari, İbn Ebi Evfa'nın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden sonra bir nebinin gelmesi mukadder olsaydı, oğlu yaşardı, ama ondan sonra nebi yoktur” [108]

106-İbn Mâce, İbn Abbas(r. anhüma)'dan söyle dediğini rivayet ermiştir: Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selemin oğlu İbrahim vefat edince, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem cenaze namazını kıldırdı ve şöyle buyurdu:

“Şüphesiz cennette onu emziren vardır. Eğer yaşamış olsaydı sıddik bir nebî olurdu. Eğer yaşasaydı kipti dayıları azad olacaktı ve hiçbir kipti de köle edilemeyecekti.” [109]

107-Ahmed b. Hanbel, Enes radiyallâhü anhın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “İbrahim beşiği doldurmuştu. Eğer yaşasaydı şüphesiz nebî olurdu; ama yaşamadı. Çünkü nebiniz, nebilerin sonuncusudur.”  [110]

108- “Rabbini zikret, isterse sana ‘deli’ desinler.”   [111]

109- “Allah Teâlâ’yı onu görürcesine ibâdet et.”   [112]

110- “Gökleri aydınlatan kerim vechinin nuruna sığınırım.”   [113]

111- “İnsanların en faziletlisi, amel açısından en faziletli olanıdır.”   [114]

112- “Allah Teâlâ halkını karanlık içinde yaratmıştır.”   [115]

113- “Ümmetim hakkında saptırıcı önderlerden korkarım.”   [116]

114- “Allah Teâlâ’yı bilenin kıldığı bir rekât, cahilin kıldığı bin rekâttan ha­yırlıdır.”   [117]

115- “Ebû Bekir çok oruç tuttuğu için sizden üstün değildir.”   [118]

116- Cabir b. Abdullah'ın rivayetine göre Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem; Allah Teâlâ'nın en önce yarattığı şeyin ne olduğu sorusuna verdiği cevap şudur:

“Allah Teâlâ, kendi nurundan önce senin nebinin nurunu yarattı ve şöyle dedi:

“O nûr Allah Teâlâ’nın kudretiyle dilediği yerlerde devredip gezerdi o zaman ne levh, ne kalem, ne cennet, ne cehennem, ne melek, ne gök, ne güneş, ne ay, ne cin, ne de ins vardı. Hâsılı mahlûkattan bir nesne yaratmamıştı, (devamla):

Allah Teâlâ mahlûkatı yaratmak istediği zamanda o nuru taksim edip dört parça yaptı; ilk parçadan kalemi yarattı, ikinci parçadan levhi yarattı, üçüncü parçadan arşı yarattı, dördüncü parçayı taksim edip dört parçaya ayırdı ilkinden gökleri, ikincisinden yerleri, üçüncüsünden cennet ve cehennemi; dördüncüsünü yine taksim edip dört parça yaptı, birincisinden müminlerin gözlerinin nurunu, ikincisinden kalplerinin nurunu, üçüncüsünden dillerinin nurunu yarattı (kalplerin nurundan maksad Allah Teâlâ 'yı bilmedir. Dillerin nurundan maksat da kelime-i tevhiddir.”   [119]

 

117- “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki:

“Benim nazarımda en ziyade gıbta etmeye değer kimse şu evsafı taşıyan kimsedir: (Dünyevi yükü ve) hâli hafif, namazdan nasibi fazla, insanlar içinde (âdem-i şöhretle) gizli kalmış ve kendisine (cemiyette) iltifat edilmemiş mü'mindir. Onun rızkı (zaruri ihtiyaçlarına) yetecek kadardı, o buna sabretti, ölümü de çabuk geldi, az miras bıraktı, kendisi için mâtem tutan kadın da az oldu.”  [120]

 

118-Aziz ve Celîl olan Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Kulum büyük abdest bozup da abdest almadığı vakit, Bana cefâ etmiş olur. Abdest alıp da namaz kılmadığı vakit Bana cefâ etmiş olur. Namaz kılıp da Bana duâ etmediği vakit, Bana cefâ etmiş olur. Bana duâ edip de, Ben ona icabet etmediğim vakit, kendisine cefâ etmiş olurum; oysa Ben cefâ edici bir Rab değilim.”  [121]

 

119-Aziz ve Celîl olan Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Kendisine beden sağlığı ve geçim rahatlığı verdiğim ve beş yıl boyunca Bana yönelmeyen kul mutlaka mahrum olacaktır.”   [122]

120- “Allah vardı. Onunla birlikte hiçbir şey yoktu.”   [123]

121- “Muhakkak ki (eski) ümmetler içinde muhaddesler (ilhamlı kişiler) vardı. Eğer ümmetim içinde bunlardan bulunacaksa (ki şüphesiz bulunacaktır); onlardan birisi de, Ömer'dir.”  [124]

122- Ebû Hureyre'nin radiyallâhü anhın “Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden iki kap hıfzettim. Onlardan birini yaydım. Diğerine gelince, eğer onu da yaymış olsaydım, benim şu boğazım kesilirdi.”  [125]

123- İbn Abbâs'ın radiyallâhü anhın “Yedi kat göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır. Allah'ın fermanı bunlar arasında iner.”  [126] âyeti hakkındaki; “Eğer ben bu âyetin tefsirini söyleseydim, beni taşa tutup öldürürdünüz.”  ; diğer bir rivayette, “Kesinlikle benim kâfir olduğumu söylerdiniz.”  [127]

124-  “Bende, Kur’an-ı Kerim hakkında, bir kişiye Allah tarafından verilen bir anlayıştan (fehm) başka bir şey yoktur.”   [128]

125- “Eğer Kur'ân'daki Fatiha süresi hakkında konuşsaydık yetmiş deve yükü kitap olurdu.”  [129]

126-  “Cehennem ateşi, Rabbine:

“Yâ Rabb, bir kısmım bir kısmımı yedi. “ diyerek şikâyet etti. Allah da onun, biri kışın, diğeri yazın olmak üzere, iki defa nefes almasına izin verdi.”  [130]

127-  “İnsanlar uykudadırlar. Öldüklerinde uyanırlar.”   [131]

128- “Bu ümmetin âlimleri, diğer ümmetlerin nebileri gibidir.”   veya “Benî İsrail nebileri gibidir.”  [132]

129-  “Kıyamet gününde bir kavim getirilecek ve onlar için minberler kurulacak. Onlar nebilerden ve şehidlerden olmadıkları halde, nebiler ve şehidler onlara gıbta edeceklerdir.”   [133]

130- “Hakk’in cezbelerinden bir bile bütün insan ve cinlerin ameline denk gelir.”    [134]

131- “Kur’an yedi harf üzere indirildi” [135]

132- “Kur’an yedi harf üzere indirildi. Onun hepsi şafidir ve kâfidir.”   [136]

133- “Kişi sevdiği toplulukla haşredilir” [137]

134-  “Bir kavimle sürekli birlikte olan onlardandır.”  [138]

135- “Babaya itaat, Allah’a itaat; Babaya isyan, Allah Teâlâ’ya isyandır.”  [139]

136- “Yeryüzünü isimleriyle, dostu da dostuyla değerlendirin.”  [140]

137- “Ümmetim, mübarek bir ümmettir. Başının mı, sonunun mu hayırlı olduğu bilinmez.”  [141]

138- “Ölen kişinin kıyameti kopmuştur.”   [142]

139- “İnsanlar madenler (gibi)dir” [143]

140- “Kişi sevdiği ile beraberdir.” [144]

141- “Müslüman ol ki, selâmet bulasın.” [145]

142- “İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir.” [146]

143- “Nerede olursan ol, Allah’tan kork!” [147] 

144- “Hayâ, ancak iyilik getirir.” [148] 

145- “Utanmazsan dilediğini yap!” [149] 

146- “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmez” [150]

147- “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” [151]

 148- “Günahtan tevbe eden kişi günahı olmayan kişi gibidir” [152]

149- “İyilik yapılmasına önayak olan kişi, bizzat onu yapan gibidir.” [153] 

150“Kadınlar şeytanın tuzaklarıdır.” [154] 

151- “Müslümanlar birbirlerini sevmede, birbirilerine merhamet etme ve şefkat göstermede bir vücut gibidir. Vücuttan bir organ şikâyet ederse, vücudun diğer organları uykusuzluk ve humma ile ona katılırlar.” [155]

152- “İyi arkadaşla kötü arkadaşın örneği, misk taşıyanla körük üfüren kişiye benzer. Misk taşıyan ya ondan sana hediye eder, ya ondan satın alırsın veya onu koklarsın. Körük üfürücüsü ise, ya elbiseni yakar, ya da ondan pis koku alırsın.” [156] 

153“Âlimler gökyüzündeki yıldızlar gibidir. Karada ve denizde onlar sayesinde yol bulunur. Yıldızlar sönüverirse, kılavuzların yoldan çıkmaları yakın demektir.” [157]

 154- “İyiliği öğretip de onu yapmayan kişinin durumu, insanları aydınlatıp da kendini yakan kişinin durumuna benzer.”[158] 

155- “Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyenin benzeri, diri ile ölü gibidir.” [159]

156- “Mü’min hurmaya veya arıya benzer; arı temiz yer ve temiz üretir. Yine mü’min som altın parçası gibidir; ateşe atılıp üzerine üflenir, yine som altın olarak çıkar.”[160] 

157- “Mü'minin misali, rüzgârın kuruyuncaya kadar sağa sola eğdiği, bazen yere yıktığı bazen doğrulttuğu ekin dalı gibidir. Nihayet eceli gelir. Münafığın misali de, kendine hiçbir şey isabet etmeyen ve dimdik ve sağlam bir şekilde duran katran/çam ağacı gibidir. Şu kadar var ki, bu ağacın sökülmesi bir hamlede gerçekleşir.” [161] 

158- “Halk, içinde bir tane bile binmeye elverişlisini bulamadığınız yüz develik bir sürü gibidir.” [162] 

159- “Mü'minler hoşgörülü ve yumuşak huyludur. Bağlansa yerinde duran, 'çök' emri verilse çöken, burnu halkalı deve gibi.” [163] 

160- “Münafığın durumu, iki sürü arasında damızlık peşinde dolaşan dişi koyuna benzer. Bir kere bu sürüden öbürüne, bir kere ondan bıkıp diğerine koşar.” [164]

161- “Herhangi bir sadaka verip de sonra sadakasından dönen kişinin hali, kusup da sonra kusmuğunu yiyen köpeğe benzer.” [165] 

162- “Kur’ân okuyan mü’min turunçgillere benzer; kokusu da güzeldir, tadı da güzeldir. Kur’ân okumayan mü’min ise, hurmaya benzer; kokusu yoktur, fakat tadı güzeldir. Kur’ân okumayan münafık reyhana benzer; kokusu güzeldir, tadı ise acıdır. Kur’ân okumayan münafık da Ebû Cehil karpuzuna benzer; kokusu olmadığı gibi, tadı da acıdır.” [166] 

163- “Huyunu değiştiren kişi, yaratılışını değiştiren kişiye benzer. Çünkü onun yaratılışını değiştirmedikçe huyunu değiştiremezsin.” [167] 

164- “Onun yaratılışını değiştirmedikçe huyunu değiştiremezsiniz.” [168]

165- “Beni rüyada gören, hakikaten görmüş olur. Zira şeytan, benim suretimle temessül edemez. Bir de, benim üzerime bilerek yalan uyduran, cehennemdeki yerine hazırlansın!” [169]

166- “Kardeşinin başına gelen musibete sevinme. Olabilir ki, Allah ona merhamet eder de seni hastalığa dûçâr eder.” [170]   

167- “Beni rüyada gören, hakikaten görmüştür, çünkü şeytan benim şeklime giremez.” [171]

 

“Rüyasında beni gören, (hak olarak) beni görmüştür, çünkü şeytan ben(im suretim)le hayale giremez.” [172]

168- “Görmediği bir rüyayı gördüğünü iddia ederek yalan söyleyen, (kıyamet günü) iki arpa tanesini birbirine düğümlemekle mükellef kılınır ve bunu yapamamasından dolayı ona azap edilir.” [173]

169- “Vatan sevgisi imandandır.” [174]

170-“Allah, mahlûkatı zulmette yarattı, sonra onların üzerine nurundan saçtı. O nurdan kime isabet ederse hidâyet bulur. Her kime isâbet etmezse delâlette kalır.”[175]

171-“Muhakkak sizler Rabbinizi göreceksiniz.”[176] 

172-“Allah Teâlâ’yı bilenin dili tutulur.”[177] 

173-“ Siz Allah Teâlâ’yı kullarına sevdirin ki, Allah Teâlâ’da sizi sevsin.” [178] 

174-“İki defa doğmayan semâların melekûtuna yükselemez.”[179]

175-“Şüphelendiğin şeyi terk et şüphelenmediğin şeye bak.”[180]

176-“Allah Teâlâ, Âdem’i yarattı. Böylece onda tecelli etti.” [181]  

177-“İncileri köpeklerin önüne atmayın.” [182]

 178-"Ben, müsâmahakâr hanîf dini (el-Hanîfıyye es-Semha) ile gönderildim"[183]

 



[1] a-Necmeddin,  ŞEKER, (1998). İlk Dönem Sufilerinde Hadis Yorumu. Kayseri: Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Doktora Tezi). 72650

b-Ali Vasfi KURT (1997)  Magrib Ve Endülüs'de Hadis İlmi'nin Gelişim Safhaları Ve Muhyiddin İbnu'l- Arabi'nin Hadis Kültürü. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı Hadis Bilim Dalı; (Doktora Tezi), 62543.

Muhiddin UYSAL,. (23 Bahar 2007 ). Hadis Meselleri (Mahiyet, Literatür, Örnekler). Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi , 73-107

[2] Buhârî. İlim. 10: Ebu Davud. İlim. 1: İbn. Mâce. Mukaddime. 17; Darimi. Mukaddime. 32; Aclunî kütüb-i sitte imamlarının Ebu Derda’dan rivayet ettiklerini belirtir. Ayrıca îbn. Hibban ve Hâkm’in sahih savdıklarını Kattanî nin de “Hasen” kabul ettiğini söyler. Bkz. Acluni, II/64

[3] İbn. Mâce. Zühd. 1: Ebu Nuaym. Hilye. 10/405

[4] İbn. Cevzi, Mevzuat. III/144. 145: Aliyu’l Kâri. 315; Aclûnî. 11/224; Sehavl 620-21; Ebu Nuaym, Hilye. V/189; Hadisin sağlam kaynaklarda yer almaması ihtiyatla yaklaşmayı gerektirmektedir.

[5] Buhârî. Fezailu’î Kur’an. 5. 27. Tevhid. 53: Müslim. Müsafırun. 270: Tirmîzî. Kur’an, 9; Ebu Davud. Vitr, 22; Nesai, İftitah. 37; İbnHanbel. V/16. 41

[6] Buharî. İman. 4-5: Ebu Davud. Cihad. 2. Nesaî. İman. 8. 9. 11

[7] Ibn Hanbel. II/380

[8] İbn. Hanbel.. 11/173. IV/419;

[9] Buhârî, îman. 39; Müslim. Mûsakat. 107

[10] Ebu Davud. Taharet. 89. Libas. 129: Nesai. Taharet. 167. Hayl. 11: Darımî. İsti’zam. 34: İbn. Hanbel. 1/80. 83. 107. 139

[11] Ebu Cemre El Ezdi. Behçetun Nüfus. III/144

[12] Müslim. Salât. 222: Ebu Davud. Talak. 148. Vitr. 5: Tirmîzî. Daavat. 112: Nesai., Taharet. 119, Sehv.89, îbn. Mâce, Dua, 3; İbn. Hanbel. 1/96. 118. 150. VI/58. 201

[13] Nesai. Aşretü’n- Nisa. 1: İbn. Hanbel. III/128. 199. 285

[14] İbn Hanbel. I/215

[15] Aclûnî. 2/132; Aliyu’l Kari. 273: Manası doğru olsa da hiçbir senedi olmayan bu sözün hadis ol­madığı açıktır.

[16] Muteber hadis kitaplarında bulunmadığı gibi bütün mev­zuat kitaplarında mevzu olduğu belirtilir bkz. Aclûnî. 2/262; Aliyu’l Kari, 352: Sağanî, 35,36; Sehavî, 198

[17] Buhârî. Rekaik, 38; İbn. Mâce. Fiten. 16.38

[18] Tirmizi(3777) Ahmed(4/172) İbni Mace(142) Buhari Edebül Müfred(364) Zehebi Siyeri A’lam (3/283) İbni Abdilberr el İstiab (3/627) Kenzul Ummal(7/107) İbni Hacer el İsâbe(3/630) İbni Kesir el Bidaye(8/336) Şeblenci Nurul Ebsar(s.139) Hayatus Sahabe (3/347) el Ciylani Fadlullahis Samed (1/459) Heytemi Es Savaikul Muhrika(s.420)

[19] Buhârî. İsti’zan. 1: Müslim. Birr. 115. Cennet. 28: İbn Hanbel. II/244 -251

[20] Buhârî.. İsti’zan. 1: Müslim. Birr. 110. Cennet. 28:.ibn. Hanbel. II/244. 251. 315. 323. 434. 463. 519

[21] Buhârî. Enbiya. 54; Müsim. Tevbe. 24; İbn. Hanbel. I/398

[22] Timizi, Tefsir sure 11. 1; İbn. Mâce. Mukaddime. 13; İbn Hanbel. IV/11. 12

[23] Buhârî. Tevhid. 22; İbn. Hanbel. II/431

[24] Tirmizi Hadisin garib olduğunu söyler. Tirmizi. Tefsir, 57; İbn. Hanbel. 2/370; bkz. Sehavi. 543: Aclûnî. 11/153

[25] Buhârî. Megâzi. 38; Müslim. Zikir. 44: Ebu Davud. Sebat. 361

[26] Muteber hadis kitaplarında olmayan bu rivayete ilk olarak Kuşeyrinin Risalesi’nde rastlanmaktadır. Duafa ve mevzuat kitaplarında zayıf ve mevzu olduğu belirtilir. Bkz. Sehavî, 565; Aclunî, 1/173, 174; Aliyu’l Kari. 291

[27] Ebû Dâvûd, Edeb, 116; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 194; Buhârî, et-Târîhu'l-kebîr, II, 107 (1853);Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebir, IV, 334; a. mlf, Müsnedü’ş-şâmiyyîn, II, 340 (1454), 346 (1468); Ebu'şŞeyh, Kitâbü’l-Emsâl fi'l-hadîs, s. 70 (115); Kudâ'î, Müsnedü’ş-şihâb, I, 157 (151, 219). Her ne kadarİbnü’l-Cevzî ve Sağânî hadisin “mevzû'“ olduğunu söylemişlerse de, Irâkî ve Sehavî gibi âlimler buhükmü mübâlağalı bulmuşlardır. Irâkî “Hadis hakkında Ebû Dâvûd'un sükût etmiş olması bizim için yeterlidir. Mevzû' değildir. Kaldı ki za'fı da şedîd değildir, hadis hasendir” demiş, İbn Hacer de Irâkî'nin bu hükmüne katılmıştır. Sonuçta ihtiyatlı bir hükümle onun en azından “zayıf” olduğu söylenebilir. Bilgi için bkz. Irâkî, Tahrîcü ehâdîsi'l-İhyâ, III, 15; Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II, 79 (1095); Elbânî, Silsiletü'l-ehâdîs ed-da'îfe, IV, 348 (1868). (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[28] Tirmizi bu hadisi Hasen Garib olarak nitelendirir. Bkz. Tirmizi. Menakıb. 20

[29] Buhâri. Bed’ulHalk. I; İbn. Hanbel. 4/431; Hâkim, Müstedrek. 2/341; Aclûnî,   II/130,131

[30] İbn. Kesir, Tefsir. 4/95. 96.

[31] Buhârî. Tabir. 10; Müslim. Rüya. 2: Darimî. Rüya. 4

[32] Müslim, Birr. 43

[33] Müslim. Elfâz. 5; İbn. Hanbel. II/237.272

[34] Buharı. İman. .17. Tefsir sure 31,2: Müslim. İman. 1.5.7: Nesaî. İman. 5. 6

[35] İbn. Mâce. İkamet. 152; Nesaî. Küsuf. 16

[36] Müslim. Zikir, 51:Ebu Davud. . 26

[37] Müslim, İman, 79; İbn Mâce. Mukaddime. 13; İbn. Hanbel, III/401

[38] Hadis kitaplarında bulunmayan bu rivayet Kuşeyri ve Hucvirî gibi sûfîlerce değişik vesilelerle zikredi­lir. Duafa ve Mevzuat kitaplarında zayıf ve uydurma olduğunu belirtilir; bkz. Sehâvî, 565; Aclunî. I/73: Aliyul Kari, 291

[39] Hâkim. Müstedrek. II / 60; Ahmet b. Hanbel. IV / 127; Aclûnî, I / 265. 266;

[40] Buhâri, Edeb, 119; Ahmet b. Hanbel, IV, 406; Müslim, Fezailu’s-sahabe, 28; Aliyu’l Kari, 272. 273; Aclûnî. II/187

[41] Hadis kitaplarında aslı bulunmayan bu veciz ifade hadis münekkitlerince de red edilmiştir. Aliyu’l- Kâri. Aclûnî ve Şevkânî, Sağanî’nin mevzu dediğini naklettikten sonra manasının sahih olduğunu kabul ederler. Bkz.Aliyu’l Kâri. 288; Aclûnî, II/164: Şevkâni. Fevaidu’l- Mecmua, 326; Deylemi’nin İbn. Abbas’tan; İbn. Cevzi’nin Selman’dan naklettikleri rivayetlerin her ikisi de mevzu kabul edilir. Suyûti de mevzu olduğunu tasdik etmiştir. Elbâni de yukarıdakileri naklettikten sonra mevzu olduğunu açıklar. Bütün bu değerlendirmeler için Bkz. Sağanı. 52: Aliyul Kâri. 295. 296; EIbâni. Silsileni Ahâdis-i Daire. 1/282 (YerTutucu1),s.138

[42] Aclûnî bu rivayeti Deylemî’nin naklettiğini belirtmektedir, bkz. Aclûnî, I/45, II/232

[43] Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 159; İbn Hıbbân, Sahîh, II, 76 (361); Ebû Nu'aym, Hılyetü'l-evliyâ, I, 168; İbn Asâkir; Târihu Dimeşk, XXIII, 278; Kudâ'î, Müsnedü’ş-şihâb, I, 378 (422, 651) Ebû Zerr'in merfû olarak rivayet ettiği hadisin şâhitleri de bulunmaktadır. Bilgi için bkz. Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II, 884 (1890). (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[44] Muteber kaynaklarda yer almayan bu rivayete Deylemi, Ebu Nuaym. Sehavi. Aliyu’l- Kâri ve Aclûnî eserlerinde yer vermişlerdir. Bkz. Deylemî. III/331: Ebu Nuaym, Delailu Nübüvve. 1/42; Sehavi. 386: Aliyul- Kâri, 269; Aclûnî. II /129

[45] Ebu Davud, Buyu’. 76; Ebu Davut Hz. Ömerden merfu olarak rivayet etmiştir. Bkz. İbn. Esir Camiu’l -Usul. VI/553

[46] Tirmizi Hasen sahih olarak kabul etmiştir. Bkz. Tirmizi, Menâkıb. 55

[47] Buhârî. Rikak. 38; İbn. Mâce. Fiten. 16: İbn Hanbel. VI/256:

[48] Ebu Nuaym, Hilye. VIII/318

[49] İbn. Mâce. Zühd, 37; Heysemi hadisin isnadında problem olduğunu söyler.

[50]Ebu Nuaym, Hilye. 1/6: Beyhâkî. Şuabul İman. VII/494; Heysemi bu hadisinde senedinde sika olmayan ravi bulunduğunu söyler; bkz. Heysemi. VII1/93

[51] Tirmizi Hasen Sahih kabul etmiştir. İbn. Mâce. ibn. Hibban ve Hâkim Sa’d b. Ebi Vakkas’lan rivayet etmişlerdir. Nesaî. Darimî. îbn. Mâce. Malik vd. sahih kabul etmişlerdir. Değişik varyanttan için bkz. Aclûnî. I/130:

[52] Taberâni ve Bezzâr Enes’ten: Ebu Davud da Ebu Hureyreden nakletmişlerdir. Ebû Dâvûd, Edeb (35), 57, hd. no: 4918. Hadisin diğer rivayetleri için bak: Tirmizi, Birr: 18. Câmiu-s Sagîr, 4, 338. Durer, 155. İbn-i Mübarek Hasan-ı Basri’nin sözü olduğunu söyler; bkz. Acluni. II/294

[53] Müslim. İman. 234: değişik rivayetler için bkz. Buhâri. Zekât. 47. Hac. 47. Cihad. 94. Fiten. 22.25, Hudud, 20, Rekaik. 40; Ebu Davud. Fiten. 1. Melahim. 8.9: Tirmizi. Cemaat. 1. Fiten 19. 21. 35

[54] Hadis müttefekun aleyhtir. Bkz. Buharı. Tevhid. 15: Müslim. Tevbe. 1. Zikir. 2.19: Tirmîzî. Zühd 51. Daavat. 131: İbn. Mâce. Edeb. 53.58: Darımı. Rikak. 22

[55] Münâvi. I/26: Beyhâki. Enesten: Bezzar İbn. Mesuddan rivayet etmişlerdir. bkz.Aclûnî, I/78

[56] Suyûtî. Câmi’us-Sagîr. II/253: İbn. Hacer. İbn. Aliyenin sözü olarak rivayet ederken. Irâkî ve Beyhakî zayıf bir senedle Cabirden rivayet etmişlerdir.; bkz. Aclunî. I/424. 425

[57] Tirmîzî. Fezâilu Cihâd. 2: İbn Hanbel. VI/20. 21

[58] Beyhâki Şuabu’l İman. III/225: Sehâvi. 443: Deylemi Enesten merfu olarak. Bezzar da Hasen olarak rivayet etmişlerdir. Bkz Aclûnî. 2/46

[59] Suyuti. Camiu’s - Sağir. I/50: Aclûnî. I/68-89: İbn. Adiy Cabirden farklı bir ifadeyle rivayet etmiştir. Taberânide Kebirinde Avf b. Mâlikten nakletmiştir.

[60] Bkz. Sehâvî. 589. 590: Aclûnî. 11/195 Hadisin aslı muteber kaynaklarda bulunamamıştır.

[61] Müslim. Kader. 17; Tirmîzî. Daavat. 90: İbn. Mâce. Dua. 2: Hâkim. Müsledrek. IV/321

[62] Buhârî. İman. 39: Müslim. Musâkat. 107: İbn Hanbel. IV/271.275:

[63] Tirmizi. Tefsir, 74: İbn. Mâce. Zühd. 29

[64] Heysemi ricalinin sika olduğunu söylemiştir. Bkz. Heysemi. I/175. 176: İbn. Hanbel, IV/194; Ebu Nuaym. Hilye. VIII/172

[65] Tirmizi Hasen Garib diye nitelendirmiş, ancak benzer rivayetlerin olduğunu da belirtmiştir. Bkz. Tirmîzî. Birr. 85

[66] Buhâri. Enbiya. 2: Müslim. Birr. 159. 160; Ebu Davud. Edep. 16: İbn. Hanbel. II/ 237. 295. 527

[67] Ebu Nuaym. Hilye. 7/318; Hadisin mevzu olduğu ittifakla kabul edilmektedir, bkz. Sağâni, 35; Sehâvi 163; Aclûnî. 1/263; Akılla ilgili tüm hadislerin uydurma olduğu söylenir. Bkz. Jbn. Cevzi. Mevzuat. (ŞEKER, 1998), s.205

[68] Hadis İbn Ömer. Ebu Said el Hudri. Ebu Umâme, Ebu Hureyre gibi sahabelere izafeten rivayet edilir. Ancak her rivayette de zayıf, metruk ve hadisi kabul edilmeyen ravilerin olduğu belirtilir. Ahmet b. Hanbel. Yahya el Kattan, Buhârî, Ebu Davud. Nesaî. Darekutnî, İbn. Hibban gibi müdakkik ve muhakkik hadisçiler
de aynı görüştedirler. Bkz. İbn. Cevzi. Mevzuat. III/145-147: İbn. Arrak. II/305. 306; Sağâni. 51

[69] Ebu Davud. Sünnet. 16: Tirmîzî. Kader. 17.1 İbn Hanbel. V/3 17: Tirmîzî Ubâde b. Samit yoluyla gelen rivaete “Hasen-Garib” derken (bkz. Tirmîzî Kader 17 ) Ebu Hureyre tarikiyle gelen rivayette bâtıl ve münker olduğu söylenir. Bkz.Suyûti. Leali’l Masnua. 130-131; Aclûnî, 1/309

[70] Değişik ifade biçimleri olan bu söz hadis değildir. Hadis kaynaklarında yer almaz daha çok sûfi sözlerine benzemektedir. Benzer bir rivayeti. Ebu Nuaym Selmandan rivayet etmiştir. Bkz. Aliyu’l Kâri.357

[71] Buhârî İman 37: Tefsir sure 31-2: Müslim. İman 1.5.7: Nesâi. İman. 5, 6; Tirmîzî, İman. 4

[72] Ebu Davud. Salât. 121; Nesai. Taharet. 47. 48. Miyah. 6. tnitalı. 15: İbn. Mâce. İkâme. 1: Darimî. Salât 37; lbn. Hanbel. II/231. 494

[73] Makasıd-ı Hasene’de aslının olmadığı belirtilmesine rağmen İbn. Hacer. Buhârî şerhinde değişik lafızlarla Halebî’nin Ümmü Selemeden rivayet ettiğini belirtir. Ayrıca İbn. Hanberin de rivayet ettiği söylenir. Aclûnî müttefekun aleyh olduğunu söylerken. Sağânî’nin de rüyasında Hz. Peygamber’e sıhhatini doğrulattığını söyler, bkz. Aclûnî. I/87

[74] İbn. Hanbel ve Darekutni Ebu Katâde’den rivayet etmişlerdir, İbn. Huzeyme ve Hâkim, sahih kabul etmişlerdir. Bkz. Aclûnî, I/225;

[75] Suyuti, Camiu’s-Sağir, II/30

[76] İbn. Hanbel. I/380

[77] İbn. Hanbel. V/319

[78] Tirmizinin Süneninde geçen ve Askerînin Hz. Ali ‘den rivayet ettiği bu hadîs’e İbn. Hacer “garib hadîs” demiştir.. Sem’ani İbn. Mesud”dan munkatı bir senetle naklederken: İbn. Esir. Nihaye’de manasının doğru olduğunu söylemiştir, bkz. Aclunı, I/70

[79] Necm. 18: Buhâri. Tefsir sure 66,4. Nikâh. 12.Cihad. 145. İlim 31:Ebu Davud. Edeb. 121: Müslim. Mesâcid. 66: Tirmizi. Birr. 33B: İbn. Hanbel. IV/144. 146. 148

[80] İbn. Hacer ve İbn. Teymiyye batıl ve mevzudur derken; Bkz. Aclûnî. II/87; Bu ifadelerden sahih olmadığı anlaşılmakladır.

[81] İbn. Teymiye ve İbn. Cevziyye mevzu kabul ederlerken. İbn. Mâce ve Tirmîzi Ebu Saîd el Hudrî’den. Taberâni. Ata”dan zayıf bir senetle rivayet etmişlerdir. (İbn Mâce, Zühd, 7, (II, 1381, Ha. No: 4126)  Değişik varyantları için bkz. Aclûnî. I/181

[82] Ebu Nuaym Hilye’de; İbn. Sikkîn “Mûsannaf’ında. Beyhâkî “Şuabu’l-İman’da: İbn. Adiy “el Kamil” de. Hasan-ı Basrî den rivayet etmişlerdir. Bazıları da. Senedinin zayıf olduğunu söylerler. Örneğin Taberânî Enesten zayıf bir senetle rivayet etmiştir. Bkz. Aclûnî. II /108

[83] Buharî, Tefsir (18) 6; Müslim, Münâfikîn, 18, Tirmizî, Zühd, 13; İbn Mâce, Zühd, 3; Ahmed, V, 154, 177.

[84] İbn. Mâce. Zühd. 1: Ebu Nuaym. Hilye. X/405

[85] Buhârî. Rikak. 28: Müslim. Cennet, 1: Tirmizi. Sifatu Cennet. 21

[86] Heysemi, IV/72

[87] İbn. Hanbel, 1/293, 303, 307; Tirmizi, Kıyamet, 59

[88] Malik, Kader, 4; Müslim, Kader, 18; İbn. Hanbel, II/ 10

[89] Heysemî, I/55

[90] Buhârî, Ezan, 55; Müslim, Salât, 184, 205; Ebu Davud, Salât, 140; Tirmizi, Salât, 108

[91] Iraki, IV/269; el Mekki, II/14

[92] Nesai, Zekât, 89; Tirmizi, Zühd, 17

[93]Buhâri, Edeb, 41, Bedu’l Halk, 6, Tevhid, 33; Müslim, Birr, 157; Malik, age, Şiir, 15; Tirmizi, Tefsiru Sure, 19, 7; İbn. Hanbel, II/267, 341, 413. 480

[94] İbn. Mâce, Fiten, 23; Tirmizi. Zühd, 57; İbn. Hanbel, V/427,429

[95] İbn. Hanbel. III/235

[96] Buhârî, İman, 9,14; Müslim, İman, 66,67; Tirmizi, İman, 10; Nesai, İman, 2,4; İbn. Mâce. Fiten, 23

[97]  Buhârî, İman, 8; Müslim, İman, 70; Nesai, İman, 19; İbn. Mâce, Mukaddime, 9

[98] Tirmizi, Menakıb, 32: Hâkim, Müstedrek, 3/150; Yorumu için bkz. Kelabâzî, Bahru’l Fevaid, vr. 1 a.

[99] Ebu Nuaym, Hilye, IV/121

[100] Tirmizî, Zühd, 36

[101] Buhârî, Rikak. 41; Müslim, Zikir, 14,16,18; Tirmizî, Cenaiz, 67, Zühd , 6,; İbn. Mâce, Zühd,31;Nesai, Cenaiz, 20;

[102] Müslim, İman, 11; İbn. Hanbel, 1/308, Münavî, 11/29

[103] İbn. Hanbel, V/427, 429; Heysemi, II/291

[104] Ahmed(2/95, 103) Said Bin Mansur(1/252) Ebu Ya'la(10/68) İbni Ebi Hatem Cerh ve Ta'dil(5/293) Huseyni elİkmal(1/269) Mecmauz Zevaid(7/333) Busayri İthaf (8561-62)

[105] Buhârî, Menakıb, 25, Fiten, 25; Müslim, Fiten, 84; Tirmizî, Fiten, 43.Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/237.313.530.

[106] Müslim, İmare, 10, Fiten, 83; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II/429.

[107] Müslim, İmare, 171,174; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/99.

[108] Buhârî, Edeb, 109; İbn Mâce, Cenaiz, 27.

[109] İbn. Mâce, Cenaiz, 27.

[110] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/133.

[111] Cürcânî, el-Kâmil fi-duafa-i rical isimli eserinde (c. III, 980) Derrâc’dan aktarmıştır. Bu Derrac güvenilir bir râvi değildir ve hadis zayıftır.

[112] Bu hadisi pek çok kimse rivayet etmiştir. Bkz. El-Mevsûa, c. II, 3

[113] Bu hadisi şerif, uzun bir hadisin parçasıdır. Hadisi Taberî Târihinde c. II, 345’de zikret­miştir,

[114] Taberânî, 10531.

[115] Tirmîzî, 2644

[116] Tirmîzî, 2230

[117] Elbânî, el-Camiü’s-sağîr, 3126

[118] İbnü’l-Esir, en-Nihâye, c. V, 213

[119] Hâkim. Müstedrek. II / 60; Ahmet b. Hanbel. IV / 127; Aclûnî, I / 265. 266;

[120] Tirmizî, Zühd, 35; İbn Mâce, Zühd, 4; Ahmed b. Hanbel, V, 252.

[121] İbn’ul Arabî, Mişkât-ü Envâr’da bu haberi, Ibnü'l-Cerrâh diye bilinen Abdullah b. Haneş el-Kinânî'den merfû olarak rivayet etmiştir.

[122] İbn’ul Arabî, Mişkât-ü Envâr’da bu haberi, Ebu Bekr b. Ebî Şeybe Ebû Saîd el-Hudrî (ra)'den tahrîc etti.

[123] Buhâri, Bed'u’l-Halk (59), 1, Tevhid (98). 22. Hadisin diğer varyantları için bak: Durer, 127. Mevduat, 263-265. Hafâ, II, 130-131.

[124] Hadis değişik lafızlarla Hz. Aişe (r.), Ebû Hureyre (r.) ve Ebû Saîd el-Hudrî'den (r.) rivayet edilmiştir. Hz. Aişe (r.) rivayeti için bak: Müslim, Fedâilu's-Sahâbe (44), 23, hd. no: 2398. Tirmizî, Menâkıb (50), 18, hd. no: 3693. Musned, 6, 55. Ebû Hureyre (r.) rivayeti için bak: Buharı, Fedâilu Ashâbi'n-Nebi (62), 6. Hadisin Ebû Saîd el-Hudrî (r.) rivayeti için bak: Zevâid, 9, 69. Ayrıca bak: Şerhu Nehci'I-Belâğa, 12, 177. Bir rivayette Hz. Ali (r.);”Mümin, muhaddes’tir.”   demiştir. Bak: Şerhu Nehci'I-Belâğa, 20, 320.

[125] Hadis için bak: Buhârî, îlim (3), 42.

[126] Talak, 12

[127] İbn Abbâs'ın (r.), Talak (65), 12. âyeti hakkındaki bu sözü yukarıdaki gibi değişik lafızlarla rivayet edilmiştir. Bak: İbn Kesîr, 8, 183. Bu âyette ifade edildiği şekliyle, inmekte olan ilâhî ferman hakkında İbnu'l-Arabî’nin yorumları için ayrıca bak: Futûhât, 1, 141, 156, 2,455, 3, 28, 382, 398, 4, 397.

[128] Hz. Ali'den (r.) nakledilen bu cümlenin değişik rivayetleri için bak: Buhârî, İlim (3), 39, Cihâd (56), 170, Diyât (88), 23, 30. Tirmizî, Diyât (14), 16, hd. no: 1412. Neseî, Kasâme (45), 12, hd. no: 4717-4718. Dârimî, Diyât (15), 5. Müsned, 1, 79. Ayrca Hz. Ali'ye (r.), bir kişi; “Sana gayb ilmi verilmiştir.”   deyince, önce gülmüş ardından da ona cevap olarak, gayb ilminin Kıyametin kopacağı vakit anlamında olduğunu, bildiği ilmin ise, gerçek ilim sahibinden öğrenme (Ve innemâ huve teallum min zî ilm) olduğunu söyleyerek, Lokman (31), 34. Âyetini okuyup açıklamış, bu ilmin dışında ise, Allah'ın Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem öğrettiği ve kendisine de Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin öğrettiği bir ilim olduğunu ve bu ilmi sadrının anlaması ve gönlünde toplanması için Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin kendisine dua ettiğini söylemiştir. Bak: Şerhu Nehci'l Belâğa, 8, 215,11, 137-141, 13, 317-318.

[129] Îbn Ebî Cemre yoluyla Hz. Ali'den (r.) nakledilmekte olan bu söz ve açıklaması için bak: Risâletu'l-Ledunniyye, 106. İtkân, 2, 1223-1224.

[130] Hadis değişik lafızlarla Ebû Hureyre (r.) ve Enes b. Mâlik'den (r.) rivayet edilmiştir. Ebû Hureyre (r.) rivayeti için bak: Buhârî, Mevâkît (8), 9, Bed'ul-Halk (59), 10. Tirmizî, Sifatu Cehennem (40), 9, hd. no: 2592. Dârimî, 2, 340, Rikâk (20), 119. Musned, 2, 238. 277. 503. Zevâid. 10, 388. Enes b. Mâlik (r.) rivayeti için bak: Zevâid, 10. 388.

[131] Hz. Ali'nin (r.) sözü olarak rivayet edilmektedir. Bak: Şerhu Nehci'I-Belâğa. 20, 226. Durer, 167. Mevduat, 368. Fevâid, 231. Hafâ, 2, 312. Haberin Nehcu'l-Balâğa'daki şekli şöyledir. “Dünya bir düş'tür. Âhiret ise, uyanıklıktır. Bizler de, dünya ile âhiret arasında, karmakarışık bir takım hayallerden ibaretiz.”   Bak: Şerhu Nehci'I-Belâğa, 20, 226.

[132] Hadisin aslı yoktur. Bak: Durer, 113. Mevduat, 247. Hafâ, II, 64. Fevâid, 256.

[133] Ebû Mâlik el-Eş'arî'den (r.) rivayet edilen bir hadise işaret edilmektedir. Bak: Musned, 5, 341, 342, 343. Nebi olmadıkları halde, nebilerin bile gıbta edecekleri kimseler hakkında rivayet edilen diğer hadisler Muâz b. Cebel (r.) ve Ubâde b. es-Sâmit'ten (r.) rivayet edilmektedir. Muâz b. Cebel (r.) ve Ubâde b. es-Sâmit rivayeti için bak: Tirmizî, Zuhd (37), 53, hd. no: 2390. Musned, 5, 229, 239, 328. Ayrıca meşhur şefaat hadisinin İbn Abbâs (r.) rivayetinde geçmekte olan bir ziyâdeye göre, tüm ümmetler kıyamette; “Neredeyse bu ümmetin tümü nebidir.”   deyerek ümmet-i Muhammed'e gıbta edecekleri rivayet edilmektedir. Bak: Musned, 1, 281-282, 295-296. Zevâid, 10, 372-373.

[134] Keşfü’l-Hafâ;1069

[135] İbn Hanbel, Müsned, III, Hd, 7995; Taberi, Camiu’l Beyan, I, 25.

[136] Taberi, Camiu’l Beyan, I, 27.

[137] Müstedrek ‘ale’s-sahîhayn, III/19.

[138] Fevâkihü’d-Devvânî, II/350.

[139]  Suyûtî, Câmi‘u’s-Sağîr, Beyrut, 1410/1990, s. 72, nu: 1109; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I, 154, nu: 396; Beyhakî, Şu’abü’l-Îmân, II, 87, nu: 1233; Heysemî, Mecma‘u’z-Zevâid, IV, 63.

[140] Suyûtî, Câmi‘u’s-Sağîr, Beyrut, 1410/1990, s. 74, nu: 1136.

[141] Suyûtî, Câmi‘u’s-Sağîr, Beyrut, 1410/1990, s. 102, nu: 1620; İbn-i Asâkir, Tehzibü Târîh-i Dımaşk, VII, 232,Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, I, 228, nu: 598; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, nu: 34451.

[142] Aclûnî, Keşfu’l-hafâ c. II, s. 379380.

[143] Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 199; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1. bsk. Beyrut, 1929, II, 257. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[144] Buhârî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 165; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,104, IV, 107. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[145] Buhârî, Bed’ü’l-halk, 6; Müslim, Cihâd, 74; İbn Mâce, Mukaddime, 10; Ahmed, Müsned, I, 263, IV, 257. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[146] Rivayeti İbn Lâl (398/1008), Mekârimü’l-ahlâk adlı eserinde kaydetmiştir. Bilgi için bkz. Süyûtî, Menâhilü’s-safâ, 49: Mesel için bkz. Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el-Arabiyye, 161. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[147] Dârimî, Rikâk, 74; Hâkim, el-Müstedrek, I, 54. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[148] Buhârî, Edeb, 77; Müslim, Îmân, 60; Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el-Arabiyye, 161. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[149] Buhârî, Edeb, 78; Ebû Dâvûd, Edeb, 6; İbn Mâce, Zühd, 17; Mâlik, Muvatta’, Sefer, 46; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 121, 122, V, 253; Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el-Arabiyye, 161. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[150] Ebû Dâvûd, Edeb, 11; Tirmizî, Birr, 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 258, III, 32, IV, 278. Ebu'şŞeyh, Kitâbü’l-emsâl, 67. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[151] Buhârî, Edeb, 18, 27; Müslim, Fedâil, 65, 66; Ebû Dâvûd, Edeb, 145; Tirmizî, Birr, 12. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[152] Taberânî, Süleyman b. Ahmed, el-Mu'cemü'l-kebîr, thk. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Dâru ihyâi'ttürâs el-Arabî, Beyrut, ty. X, 150 (10281), XXII, 306 (775); Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. el-Huseyin, Şu'abü'l-îmân, 1. bsk. thk. Muhammed Sa'îd Besyûnî, Zağlûl, Beyrut, “410, V, 388 (7040),436 (7178), 439 (7196); a. mlf, es-Sünenü'l-kübrâ, X, 154 (20348, 20349, 20350). Ebû Nuaym,Ahmed b. Abdillâh el-Isfahânî, Hılyetü'l-evliyâ ve tabakâtü'l-asfiyâ, Beyrut, 1967, IV, 210, 318, VIII, 78,X, 398. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[153] Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 274, 357; Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, XVII, 226 (628), 227 (629), 228 (631, 632); a. mlf. el-Mu’cemü’l-evsat, 1. bsk. thk. Mahmûd et-Tahhân, Mektebetü'l-ma'ârif, Riyâd, 1985, III, 34 (2384); Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, Ahmed b. Ali et-Temîmî, Müsned, 1. bsk. thk. Huseyn Selîm Esed, Dâru'l-Me'mûn li't-türâs, Dimeşk, 1984, VII, 275 (4296); Beyhakî, Şu'abü'l-îmân, VI, 116 (7657) Ebû Nuaym, Hılye, VI, 226; Kudâ'î, Ebû Abdillâh Muhammed b. Selâme b. Ca’fer, Müsnedü'ş-şihâb, 2. bsk. thk. Hamdî b. Abdülmecîd es-Selefî, Beyrut, 1986, I, 85 (60, 86).  lâfzıyla da rivayet edilmiştir. Bkz. Müslim, İmâra, 133; Ebû Dâvûd, Edeb, 115; Tirmizî, İlim, 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 120, V, 274, 357. Mesel olarak bkz. Ebû Mansûr es-Se'âlibî, el-İ'câz ve'l-îcâz, Mektebetü dâri'l-beyân, Bağdat-Dâru Sâdır, Beyrut, ty. s. 3, 4. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[154] İsmail Durmuş, “Mesel”, DİA, XXIX, 295. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[155] Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66; Ahmed, Müsned, IV, 270; Taberânî, el-Mu'cemü's-sağîr, Beyrut, 1983,I, 137; a. mlf. er-Ravdu'd-dânî ile'l- Mu'cemis'-sağîr li't-Taberânî, I, 230 (382); Beyhakî, Şu'abü'lîmân,VI, 481 (8985), a. mlf, es-Sünenü'l-kübrâ, III, 353 (6223); Kudâ'î, Müsnedü'ş-şihâb, II, 283 (1366, 1367). Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, Kitâbü’l-Emsâl, s. 52; Râmhurmüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 81, 82 (40); Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl, s. 237 (350). (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[156]Buhârî, Büyû', 38; Zebâih, 31; Müslim, Birr, 156; Ebû Dâvûd, Edeb, 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 405, 408; Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, Müsned, XIII, 237 (7303); İbn Hıbbân, Sahîh, II, 320 (561); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VI, 26 (10909); Kudâ'î, Müsnedü'ş-şihâb, II, 288 (1380). (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[157] Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 157; Râmhürmüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 87 (51) (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[158] Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, II, 166 (1681), 167 (1685); Hatîb el-Bağdâdî, İktizâu'l-ilm el-amel, 4.bsk. thk. Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, el-Mektebü'l-İslâmî, Beyrut, 1397, s. 70; Heysemî,Mecmau'z-zevâid, I, 184, 185. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[159] Buhârî, De'avât, 67; Müslim, Müsâfirîn, 211; İbn Hıbbân, Sahîh, III, 135 (854); Ebû Ya'lâ, Müsned, XIII, 235 (7306). Mesel için bkz. Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl, s. 324 (219). (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[160] Hâkim, el-Müstedrek ale's-Sahîhayn, I, 147 (253); İbn Ebî Şeybe, Ebû Bekir Abdullah, Mûsannef, 1. bsk. thk. Muhammed Abdüsselâm Şâhin, Dâru'l-kütüb el-ilmiyye, Beyrut, 1995, VII, 89 (34414, Hadisin birinci kısmı); Beyhakî, Şu'abü'l-îmân, V, 58 (5765, Hadisin birinci cümlesi); Kudâ'î, Müsnedü'ş-şihâb, II, 278 (1354). Râmhurmüzî, Kitâbü emsâli’l-hadîs, III, 66, 67; Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’lemsâl, s. 232 (343). (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[161] Buhârî, Merdâ, 1; Müslim, Sıfetü'l-münâfikîn, 58, 60; Tirmizî, Edeb, 79; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 454; İbn Ebî Şeybe, Mûsannef, VI, 163 (30346). Mesel için bkz. Râmhumüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 79,80 (37); Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl, s. 212, 213 (315); Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el- Arabiyye, s. 163. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[162] Buhârî, Rikâk, 34; Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 232; Tirmizî, Edeb, 82; İbn Mâce, Fiten, 16; Ahmed, Müsned, II, 70, 109, 121, 122, 123, 139; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, V, 37 (4607), VIII, 60 (7963); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, IX, 19 (17568); Ebû Nu’aym, Hılyetü’l-Evliyâ, VI, 334, VII, 142, IX, 23; Hâkim, el-Müstedrek, IV, 326. Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, el-Emsâl, 51; Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’lemsâl, 81, 82 (131); Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el-Arabiyye, s.161. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[163] Ebû Nu'aym, Hılye, V, 180; Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, thk. Muhammed Sa'îd b. Besyûnî, Zağlûl, Beyrut,

1990, VI, 272 (8128), 273 (8129); Ukaylî, Ebû Ca'fer Muhammed b. Amr, Kitâbü'd-duafâi'l-kebîr, thk. Abdülmu'tî Emîn Kal'acî, Dâru'l-kütüb el-ilmiyye, Beyrut, ty. II, 279; İbn Adiy, Ebû Ahmed Abdullah b. Adiy el-Cürcânî, el-Kâmil fî duafâi'r-ricâl, thk. Süheyl Zekkâr, Dâru'l-fikr, Beyrut, 1998, IV, 201; Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-Emsâl fi'l-hadîs, s. 124 (206), Kudâ'î, Müsnedü'ş-şihâb, I, 114 (139), 115 (140).

[164] Müslim, Sıfetü’l-münâfikîn, 17; Nesâî, Îmân, 31; Dârimî, Mukaddime, 31; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 32, 47, 88; Abdurrezzâk, el-Mûsannef, XI, 436 (20934); Taberânî, el-Mu'cemü's-sağîr, I, 211; a.mlf, er-Ravdu'd-dânî ile'l-Mu'cemi's-sağîr li't-Taberânî, 1. bsk. thk. Muhammed Şekûr Mahmûd el-Hâc Emrir, el-Mektebü'l-İslâmî-Beyrut, Dâru Ammâr-Ammân, 1985, I, 351(585); Kudâ'î, Müsnedü’ş-şihâb, II, 285 (1372). Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, el-Emsâl, s. 53; Râmhurmüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 83 (44); Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl, s. 217 (320); Abdülmecîd Katâmış, el- Emsâl el-Arabiyye,s.163. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[165] Buhârî, Hibe, 14; Müslim, Hibât, 5, 6, 8; Ebû Dâvûd, Büyû', 81; Tirmizî, Büyû', 62; Nesâî, Hibe, 3, 4; İbn Mâce, Hibât, 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 237; Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, X, 293 (10704); a.mlf, el-Mu'cemu's-sağîr, II, 104; a. mlf, er-Ravdu'd-dânî, II, 218 (1056); Râmhürmüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s.127 (96); Dârakutnî, es-Sünen, thk. Abdullah Hâşim Yemân el-Medenî, Dâru'lma'rife, Beyrut, 1966, III, 42 (177). Ebu'ş-Şeyh, Emsâlü'l-hadîs, s. 227 (335).

[166] Buhârî, Et’ıme, 30; Fedâilü’l-Kur’ân, 17, 36; Müslim, Müsâfirîn, 243; Ebû Ya'lâ el-Mevsılî, Müsned, XII, 168 (7237); Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, IX, 136 (8670); Beyhakî, Şu’abü’l-îmân, II, 337 (1973); Kudâ'î, Müsnedü’ş-şihâb, II, 289 (1381). Mesel için bkz. Hakîm et-Tirmizî, el-Emsâl, s. 44, 45; Râmhürmüzî, Kitâbü emsâli'l-hadîs, s. 85 (46); Ebu'ş-Şeyh, Kitâbü’l-emsâl, s. 215 (318); Abdülmecîd Katâmış, el-Emsâl el-Arabiyye, s. 163. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[167] Buhârî, Ebû Abdillah İsmail b. Muhammed, el-Edebü'l-müfred, 3. bsk. thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî, Dâru'l-beşâir el-İslâmiyye, Beyrut, 1989, s. 107 (283); Deylemî, el-Firdevs bi me'sûri'l-hıtâb, I, 232 (893). Elbânî hadisin bu lâfzının “zayıf” olduğunu söylemiştir. Bilgi için bkz. el-Câmiu's-sağîr ve ziyâdetüh, I, 480 (4791). (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[168] Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, IX, 178 (8884, 8885). Heysemî bu rivayetin râvîlerinin sika olduğunu söylemiştir. Bilgi için bkz. Mecmau'z-zevâid, VII, 402. Ancak tespitlerimize göre bu rivayet Hz. Peygamber'e isnat edilmeden verilmiştir. (UYSAL, 23 Bahar 2007 )

[169] Buhārî, İlim, 39/51.

[170] Tirmizî, Kıyâme, 54; İbn Hıbbân, el-Mecrûhîn, thk. Mahmûd İbrahim Zâyed, Dâru'l-va'y, Haleb, ty. I, 355 (465); Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, XXII, 53 (127), a. mlf, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, I, 214 (384), IV, 305 (3379); Ebu'ş-Şeyh, el-Emsâl fi'l-hadîs, s.121 (202); Kudâ'î, Müsnedü’ş-şihâb, II,77 (592, 917), 78 (919) (UYSAL, 23 Bahar 2007 ) 

[171] Müslim, Rü'yâ, 1/10.

[172] Buhārî, Ta‘bir, 10/13.

[173] İbn Mâce, Ta‘bir, 3/2907.

[174] Sehavî, Makasıd: s.183; Semhudî,  Gammaz: s. 60; İbnü'd-Deyba\   Temyiz: s.77; Aliyyü'l-Karî,  Kübra:  s.189; Ac­lûnî, ü Keşf 1/413.Hadis hafızlarına göre bunun aslı yoktur.

[175] Müslim, Münâfikun, 27; Ahmed b. Hanbel, II, 327

[176] Ebû Hacer, Muhammed es-Saîd, Mevsûatü etrâfi’l-hadîsi’n-nebeviyyi’s-şerîf, Beyrut, 1989, Dâru’l-

Fikr, I, 498

[177] Hadîs-i şerîfin “Men arefe nefsehü kelle lisânühü” şeklindeki hâli için bkz., Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ,

Harf-i mîm, 69

[178] Feyzu’l-Kadîr, III,491 ( 3670 )

[179] Muhittin Uysal “ tasavvuf kültüründe yalnız İmam Rabbânî kaddese’llâhü sırrahu’l azîzin Mektûbât’ında hadis formuyla geçen bu söz Hz. İsa aleyhisselâma ait bir sözdür” demektedir. bkz. Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, Tasavvuf Kaynaklarındaki Tartışmalı Rivâyetler, Konya 2001, s.261

[180] Hakîm, Ebû Abdillah en-Neysâbûrî, el-Müstedrek ale’s-sSahîhayn bî Zeylihi et-Telhîsü’z-Zehebî, thk. Abdurrahman Mar’aşlı, Dâru’l-Mârife, trs., c. IV, s. 99

[181] Münzirî, Zekiyüddin, et-Tergîb ve’t-Terhîb mine’l-Hadîsi’s-serîf, Şeriketü Mektebetü ve Matbaati

Mustafa el-Bâbî el-Halebi, Mısır, 1373, c. II, s. 615

[182] Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, No: 9823

[183] İbn Hanbel, V, 266. Ayrıca bk. Buhârî, İmân, 29; Tirmizî, Menâkıb 32 64; İbn Hanbel, III442

 

 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar