ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN (K.S) MEKTUPLARI
Terceme: Ahmed Yıldırım//Enbiya
Yıldırım
Mektupların 1 ilâ 41
arası Ahmed Yıldtrım tarafından; 42 ilâ 77 arası
da Enbiya Yıldırım tarafından terceme edilip kaynaklar tahrîc edilmiştir.
Abdurrahmân-i Tâği
hazretlerinin halifesi Abdulkahhâr tarafından derlenen mektupların tercemesinde
iki yazma nüshadan istifade edilmiştir.
Bu arada Farsça
ibarelerimtercemesindeyardımcıdan Sn. Recep Uzundağ’ a da teşekkür ederiz.
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ
TAĞİ’NİN (K.S) HAYATI
Ailesi:
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s)
hazretlerinin hayatı hakkında geniş bir bilgiye sahip değiliz. Fakat ailesinin
bulunduğu ev, halk arasında “sûfi evi” olarak meşhurdur. Şeceresi hakkında da
net bir bilgi elde edemedik.
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s)
hazretlerinin babasının adı Molla Mahmud'tur. Kemâlat sahibi, ilmiyle âmil,
sünnetleri yerine getiren, müteheccid (teheccüd namazını kılan) ve gözü yaşlı
bir zat olarak bilinirdi. Önceleri Kadiri tarikatına mensuptu. Nakşibendiliği
ise daha sonra Şeyh Salih-i Sipiki (k.s)’den almıştır.
Babası Molla Mahmud'un erkek
kardeşleri yoktu. Bir kız kardeşi vardı. Saliha kadınlardan olan kız kardeşi de
Kadiri tarikatındandı ve kerâmeti ile meşhurdu .
Abdurrahmân-ı Tâğî'nin (k.s)
validesinin adı Meyasin olup saliha bir kadın idi. Babasının ismi Molla
Muhammed idi. Molla Muhammed, Seyyid olup Hüseynî koldan gelen, büyük bir alimdi.
Şeyda (k.s) anne tarafından
olan bu dedesi hakkında şöyle demektedir:
-Ben küçük iken dedem Molla
Muhammed elini omuzuma kor ve şöyle derdi:
-Bizim ailemizin ilmi, irsî
olarak dededen oğula devam eder. Halbûki benim oğullarımdan hiç birisi bendeki
bu ilme tâlib olmadı. İlmime vâris olacak sadece sen varsın.
Şeyda (k.s)'nın annesi de kemâl
sıfatları ile meşhur idi, gıybet yapmaz ve boş sözlerle meşgul olmazdı. Kocası
evinden ayrıldığında, kadınların arasına gitmez, evinin kapısını kapatır,
uzlete çekilirdi. Allah'ın zikriyle ünsiyet ederdi.
Doğumu ve Çocukluğu :
Şeyda (k.s) hicrî 1247 (miladi
1831) tarihinde Şirvan'da doğmuştur. Şeyda (k.s) o zamanın adeti
veçhile doğarken göbeği; Hz. Yusuf ile Züleyha hakkında yazılan bir aşk kitabı
üzerine kesilerek Allah'a âşık bir zat olması arzu edilmiştir.
Şeyda'nın (k.s) alnında, daha
küçük iken bile ilahi aşkın izleri alnında görülüyordu. Bir
çok sefer anne ve babası, onun hakkında şöyle derlerdi:
- Cenab-ı Allah'ın bize
lütfettiği bu çocuk, başka çocuklara benzemez. Bunun beslenmesini eller ile
değil kalbimize yerleştirerek ihtimamla yapmamız gerekir.
Daha küçük yaşta iken Kur’an-ı
Kerim'i, itikat ile ilgili bir küçük kitabı okudu. Annesinin güzel terbiyesi
sayesinde başka çocuklardan farklı olduğu hemen anlaşılırdı. Boş işlerle meşgûl
olmazdı. Şeyda (k.s) bu hususta şöyle derdi: "Annemin güzel terbiyesi
sayesinde ervah alemiyle ilişkim kesilmezdi. Allah'tan
gafil olmazdım. Çocukların arasında kendimi devamlı kusurlu görürdüm."
Şeyda (k.s), on yaşma
ulaştığında annesi vefât etti, babasıyla başbaşa kaldı. Şâfiî fıkıh kitaplarından
İmam Râfiin'in "Muharrer" kitabını okudu. Daha sonra Arapça
gramer ilmine başladı. "Hadâikû'd-Dekâik" kitabına kadar
babasının yanında okudu. Daha sonra, memleketin meşhûr âlimlerinden Molla
Abdussamed'in yanma gitti. O vefât edince Gavs-ı Azam (k.s) hazretlerinin
kardeşinin oğlu, büyük alim Molla Diyâuddîn'in yanına
gitti. Onda Molla Cami'ye kadar oküdu. Molla Diyâuddîn'nin o kadar sevgisine
mazhar oldu ki, gece-gündüz ondan ayrılmaz oldu. Daha sonra, çevredeki meşhûr
âlimlerden okuyarak ilmini bitirdi.
Eğitiminin ardından babasına
vakfedilen Ispahart'daki medresede ders vermeye başladı. Medresedeki eğitimi
sırasında en fazla ilişkide bulunduğu kimseler, dünya ile ilgisi olmayan
dervişlerdi. Cezbe hali çok fazlaydı. Semâ ve kaside dinlemeye iştiyakı vardı.
Talebelerini çoğu sefer dışarı çıkartıp; akan suların kıyılarına, çiçekli
bahçelere ve güzel manzaralı tepelere götürerek ders verirdi. Bazen ders
verdiği kitapta müşkil meselelerle karşılaşınca kitabı kapatır, talebelerinden
birine ilahi aşka dair bir kaside söylemesini isterdi. Müşkil meselelerin
cevabını (çözümünü) Allah'tan isterdi,
Seyda-i Tâğî (k.s) bu dönem
için şöyle diyor:
-Bana yol gösteren bir mürşid,
bağlı olduğum bir tarikat olmadığı halde, Cenab-ı Allah, beni günahlardan
koruyordu. Bir gece, kötü bir yere gitmeye niyyet ettim. Yolda giderken,
çamurlu bir yerde ayağım kayıp yere düştüm. Eve dönüp elbisemi yıkamaya
başladım.
Temizliğimi sabah olduğunda
ancak bitirebilmiştim.
Şeyda (k.s) yüksek bir himmete
sahip olduğundan dünyevî rütbelere iltifat etmezdi. Osmanlı Devleti, kendisine
bulunduğu nahiyenin müdürlüğünü, kadılığını ve müderrisliğini verdiği halde,
bunlara iltifat etmedi. Çünkü o kendisini Allah'a ulaştıracak bir mürşid-i
kâmil arıyordu.
Tarikata intisabı ve
mürşidleri:
Abdurrahrnân-ı Tâğî (k.s), son
hastalığı sırasında, Gavs-ı Hizâni'ye (k.s) intisap edişine kadar geçen
hayatını, sohbet ve yakıcı bir muhabbet üslûbü ile şöyle anlatmıştır:
“-Vallahi, ömrümün başından Şu
ana kadar Allah'tan başka tek gayem olmamıştır. Yalnız arada çok kısa bir süre
geçirdim ki, onu sonra anlatırım. Doğduğum zaman, anam göbeğimi Mevlânâ Molla
Cami hazretlerinin eserlerinden biri olan "Yusuf ile Züleyha" kitabı
üzerinde kesmiş. Meme dönemimin nasıl geçtiğini bilmiyorum. Yalnız beni
görenler halimi beğeniyorlarmış.
Memeden kesildikten sonra bir
emirin yetişkin çağa gelmiş bir kızından hoşlanır olmuşum! Öyle ki o kız beni
taşısa veya yanımda dursa susuyor aksi halde ağlıyormuşum. Daha sonra, yedi
yaşımda iken anamın vermiş olduğu terbiyenin etkisi ile,
sevgiye dönük tabiatım, korkuya dönüştü. Böylece ölümü, azabı ve diğer
korkutucu akibetleri düşünmeye başladım,
O sırada anneme "çocuklar
için azap yoktur" deyince, annem bana: "Evet, öyledir. Çünkü onlar
cahildirler. Oysa ki sen âlim bir sülalenin çocuğusun.
Sana çok şeyler anlatıldığı için sen artık âlim oldun ve bu yüzden senin için
azap vardır" dedi.
Çocuklarla oynarken onlar
çirkin bir söz söyleyince veya günah olan bir hareket işleyince onlara:
-Ben böyle yapmam, böyle bir
söz söyleyemem, derdim. Çocuklar bana niçin? deyince
kendilerine:
-Çünkü Allah'tan korkuyorum,
derdim. Bunun üzerine çocuklar bana:
-Bizler günahları yazılmayan
çocuklar değil miyiz? diye sorunca kendilerine:
-Anneni bana diğer çocukların
günahları yazılmaz ama seninkiler yazılır, dedi diye cevap verirdim.
On iki yaşına girinceye, bulûğ
çağının eşiğine dayanıncaya kadar bu korku ile yetiştim. On iki yaşındayken bir
arkadaşımın teşviki ile bir kıza âşık oldum. Bu işe kendimi kaptırmama rağmen
sırf Yüce Allah'ın lütuf ve keremi sayesinde isteğime eremedim. Fakat bu aşk
yüzünden on üçüncü yaşımın sonuna kadar devam eden bir gaflete düştüm. On üç
yaşımı bitirip de bülûğa erince Molla Diyâuddîn Arvasî'ye başvurdum. Bu zât,
muhabbet ve ülfete fazlasıyla dönük tabiatlı bir insandı. Bana
:
-Muhabbete denk gelecek hiçbir
şey yoktur, dedi. Ayrıca bana muhabbetin özelliklerini açıkladığı gibi muhabbet
sahiplerinin abidlerden ve zahidlerden daha üstün olduğunu anlattı. O'nun
telkinlerinin etkisi ile tekrar eski muhabbete dönük mizacım geri geldi. Fakat
bu yeni mizâcımda mecâzî aşklara artık yer yoktu. Bunun üzerine Hacı Emin
Şirvanî Hazretlerine başvurarak onun tarikatı olan Rûfâîliğe girdim ve O'na
beyat ettim.
Arkasından da virdlere,
zikirlere ve nafile ibadetlere giriştim. Bütün bunları cezbe ve muhabbetle
yapıyordum. Fakat bir süre sonra Hacı Emin Şirvanî, Şeyhi Abdurrahmân Talebânî
Hazretleri tarafından tard edilince Şeyh Hamza Telvi Hazretlerine vararak ona
beyat ettim. Bir süre onun müridi olarak kaldım. Bu arada da muhabbet ve cezbe
halim kuvvetli bir şekilde devam etti.
Bir süre sonra Yüce Allah
gözlerimi kâmil bir mürşidin ellerinde açtı. Bu öyle büyük bir şeyh idi ki,
Kâdiri ' tarikatından Seyyid Nurettin Birgivî hazretlerinden sonra, onun kadar
saf, temiz ve gerçeğe yaklaşabilmiş bir şeyh yoktur. Bu sözlerimle Şeyh
Abdülbari Çarçahî hazretlerini kastediyorum. Yeni şeyhim beni hemen tasarrufu
altına aldı. Bana oruç tutmak, az yemek, az uyumak, eski elbiseler giymek ve
sık sık mezarlıkları ziyaret etmek gibi bir çok
riyazetler yaptırdı. Öyle ki, bazan geceleri bir iki saat mezarlıkta kalırdım.
Hatta Tağî köyünün mezarlığında açık bir mezar vardı, içinde ölü kemikleri
yoktu, bazı geceler bu mezara girer ve orada sabahlardım. Bu arada dünyadan,
insanlardan ve dünya bazlarından uzaklaşmış soğumuştum.
Şeyhim bana bir gün bir gece boyunca yüz yetmiş bin kere tehlil (Lâ ilahe
illallah) dememi emretmişti. Bana derdi ki:
-Kalbini ateş taşı, lâ ilâhe
illallah cümlesini de ateşli bir demir parçası say. Kalbini bu yüce cümle ile
muhabbet ve cezbe ile döv. Böylece demir darbeleri altında kalan taşlarda
görüldüğü gibi kalbinden kıvılcımlar çıksın. Ben de onun tarifine uyarak
zikrederken önce kalbimde kıvılcımlar çıkıyor ve tüm kalbimi aydınlatıyordu.
Arkasından cezbeye dayanan bir huzura kavuşuyordum. Öyle ki o zamanlar bu
kemâlden daha üstün bir kemâl hali olmayacağını sanıyordum.
Gavs-ı Azam Arvâsî (k.s)
hazretleri o sırada Kulât'da oturuyor, sessiz sedasız bir şekilde tasarrufda
bulunuyordu. O'nun müridlerinden biri olan Süleyman Erbusi, arasıra Kulât
köyüne gidip dönüyordu. Kendisine alaylı bir ifade ile:
-Kulat'daki sûfiler
nasıldırlar, ne yapıyorlar? diye sorunca bana:
-Vallahi falanca dereyi geçsen
öyle demezdin diye cevap verdi. Önün bu sözü beni çok etkiledi. O sırada halife
olarak görevli idim. Bir kaç müridim vardı. Bu müridlerimden birine
"başımı ve sakalımı traş et" dedim. Oysa daha önceden içimden
sakalımı tıraş etmemeye karar vermiştim. Zaten Kâdiri halifeleri sakallı
oluyordu. Müridim bana:
-Kendine ne yapıyorsun? diye sordu.
-Vallahi falanca kişinin
sözleri beni çok etkiledi. Kulat'a gidiyorum, dedim. Bunun üzerine müridim
bana:
-Halife oldun, müridlerin var,
bu noktaya vardıktan sonra Kulat’a gidip o cahil sûfilere katılıyorsun. Vallahi
sen delisin, dedi. Kendisine:
-Ne dersen de! Beni
etkileyemezsin, böyle konuşmaktan vazgeçsen daha hoş olur, diye cevap verdim.
O gece içimde büyük bir endişe
ve sıkıntı belirdi. Sabaha kadar uyuyamadım. Seher vakti gelir gelmez derhal
Gavs-ı Azam hazretlerinin o müridinin evine vardım, kendisini uykusundan
uyandırarak:
·
-
Benimle birlikte gelir misin? dedim. O da:
·
-
Gelirim, dedi. Böylece seher vakti yola koyulduk. Daha önce o müridin sözünü
ettiği dereden geçerken kalbimde ilginç bir etki hissettim. Böylece Kulât'a
varınca Yüce Allah gözlerimi Cennet bahçelerinden bir bahçede açtı. Başkasının
bir yılda üzerimde sağlayamayacağı tasarrufu Gavs-ı Azam hazretleri bende bir
günde sağlamıştı. O sırada dillerin ifade edemeyeceği, kulakların duyamayacağı
acaip bir haller duydum ve gördüm. O zaman daha önce elde ettiğim hallerin
gafletten ve boşu boşuna ömür harcamaktan başka bir şey olmadığını anladım.”
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) daha
sonra Gavs'ın (k.s) yanına gitti. Bütün dünya işlerinden ayrılarak yanında
kalmayı istedi. Gavs (k.s) kendisine “Lafza-i Celâle" devam etmesini
emretti. Sabahleyin Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s), Gavs’a (k.s) şöyle dedi:
-Kurban! Ben herşeyde Lafza-i
Celâlin zikrini duyuyorum. Hatta önümde yürüyen hayvandan bile o zikri
duyuyorum.
Gavs (k.s) kendisine Ispahart
nahiyesinde kadılık yapmasını emretti. Şeyda (k.s) orada bir veya iki sene
kadar kadılık yaptı. Kadılık yapmasında iki büyük hikmet vardı:
Birincisi:
Dünya azizliğini gördükten sonra zillete
düştüğünde durumunun ne olacağını denemek.
İkincisi: Ona
ayrılık eziyetini çektirerek arzu ve iştiyakini artırmak.
Gerçekten de kadılık müddetince
devamlı mürşidi için kaside söyleyerek aşkla meşgûl oldu. Muhabbeti günbe gün
arttı. Bu müddet zarfında zaman zaman mürşidinin yanına giderek hasretini
giderirdi.
Gavs'ın (k.s) emriyle kadılık
işinden ayrıldıktan sonra dünyadan tamamıyla uzaklaşıp, mürşidinin kapısında
hizmet kemerini bağladı. Bu arada cahil kimselerin kendisine layık olmayan
sözleri söylemelerine kulak asmadı. Daha önce ailesiyle-birlikte izzet ve
bolluk, içerisinde yaşarken son derece fakirliğe düştüler. Çocukları küçüktü.
Hizmetlerini görecek, başkalarının zulmünden muhafaza edecek kimseleri yoktu.
İki saliha hanımı vardı. Hanımları bölgenin şerefli ailelerinden oldukları
halde Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hazretlerinin, içine düştüğü fakirliği onunla
birlikte teslimiyet içerisinde paylaştılar.
Aile efradının durumu ve fakirliği
hakkında kendisiyle konuşmak isteyenleri dinlemezdi. En sadık dostlarından ve
müridlerinden biri olan Molla Hüseyin bu konudai şöyle diyor:
-
-Şeyda Kulât köyünde Gavs'ın
(k.s) yanında iken oraya gittim. Yanına varınca ailesinin durumunu kendisine
bildirmek istedim. Teveccühten sonra bildirmemi söyledi. Teveccüh bittikten
Sonra yanıma gelip şöyle dedi:
-Eğer ailemin üzerine ev göçse,
Diyâuddîn dahil olmak üzere hiçbirisi kurtulmasa bile
-Allah'a şükürler olsun ki- bana tesir etmez, rabbime kulluktan geri
çevirmez." Ben kendisine;
- Elhamdülillah hepsinin durumu
iyidir, dedim.
Mürşidinin Yanındaki Durumu :
(Abdurrahmân-ı
Tâğî (k.s) mürşidinin yanında hiç bir hizmetten geri kalmıyor, gayet fakirâne
yaşıyordu. Giyeceklerine dikkat etmez, bazan ayakkabısı, bazan gömleği, bazan
da ceketi olmazdı. O bunlara aldırış etmez, hizmetine devam ederdi. Ayaklan
kanaymcaya kadar hizmet eder, uyumak için de kendine bir yer ayarlamazdı.^)
Bütün gaye ve maksadı,
mürşidinin sohbetinde bulunmak ve teveccühünü kazanmaktı.
Çoğu gece uyumaz, Gavs’ın
(k.s), odasının penceresine bakan bir taşın üzerine oturur, yaz-kış-yağmur-kar
demez sabaha kadar o taşın üzerinde beklerdi.
Şeyda (k.s) bu şekilde eziyet,
meşakkatlere devam etti. Dokuz sene ehlinden, vatanından uzaklaşarak Gavs’ın
(k.s) hizmetinde bulundu. Kemalât makamlarına ulaştı. Hilafet alarak irşadla
görevlendirildi.
îrşada çıkmadan evvel bütün
arazisini satarak Allah yoluna harcadı. Tevekkül yolunu tuttu.
Bu hususta Abdurrahmân-ı Tâğî
(k.s) şöyle demektedir:
“-İnsanlardan dünyayı
terketmelerini isterken nefsimin dünya malı karşısındaki durumunu öğrenmek
istedim. Gavs’ın himmetiyle Allah'a tevekkülümün tam olduğunu gördüm.”
İrşada çıktığında Verkanis
köyündeki halifesi Şeyh Fethullah'm dedesi Şeyh Muhammed'in türbesini ziyaret
etti. O türbede işaret edildi ki Abdurrahman-ı Tâgi (k.s) "Şeyda" adıyla
meşhur olacak.
Daha sonra Hacca gitti.
Medine’deki bulunan Imam-ı Rabbani’nin (k.s) torunlarından Şeyh Muhammed Mazhar
ile buluştu. Haccdan döndükten sonra irşad vazifesinin gereklerini yerine
getirmeye başladı.
Halifeleri:
·
1- Şeyh
Muhammed Sami (Erzincan)
·
2- Şeyh
İbrahim Çokreşi (Işâretler kitabını derleyen)
·
3- Şeyh
Halil Çokreşî
·
4- Şeyh
Mustafa (Bitlis)
·
5- Şeyh
Süleyman (Bitlis)
·
6- Şeyh
Yusuf (Bitlis)
·
7- Şeyh
Fethullah (Verkaniş)
·
8- Şeyh
Abdülhâdî Çarçahî
·
9- Şeyh
İbrahim (Bulanik)
·
10-
Seyyid Tahir Abri
·
11-
Molla Ahmet Taşkesenli (Erzurum)
·
12-
Molla Abdullah (Hizan)
·
13-
Şeyh Abdullah (Nurşin)
·
14-
Şeyh Reşit (Nurşin)
·
15-
Seyyid İbrahim (Siirt)
·
16-
Şeyh Abdulkahhar (Siirt) Zukayd
·
17-
Şeyh Abdulhakim (Siirt)
·
18-
Şeyh Abdulkadir Melekend (Hezan)
·
19-
Haceli Yusuf (Hınıs)
Abdurrahman-i Tâğî’nin
(k.s) vefatı:
Seyda-i Tâğî (k.s), bütün
ömrünü ilim ve irşad hizmeti ile geçirmiştir. Allah rızası için insanlara,
iyiliği emrederek kötülükleri yasaklayarak tarikat ve hakikat yolunda
ilerlemelerine çalışmıştır. Onsekiz yıl kaldığı irşad görevinde bulunduğu
beldeyi dünya muhabbetinden Allah'a davet etmekten bir an geri kalmamıştır.
Ariflerin Kutbu Seyda-i Tâğî
(k.s) hazretlerinin son hastalığından önce ve hastalığı sırasında kemâline
delâlet eden ve vefatına işaret eden bir kaç menkabesini halifesi İbrahim
Çokreşi şöyle nakletmektedir:
Şeyh hazretleri irşad sırasında
bulunduğu bir köyde bana dönerek şunları söyledi:
-Sadeddin Kaşgari (k.s)
hazretleri, ömrünü halkın irşadı ile geçirdikten sonra kalan günlerini bütün
gayreti ile iç murakabeye vermiştir.
Ben de kendisine Gavs -ı Hizâni
(k.s) hazretlerinin:
-Ricat ehli ölüm anında
istiğrak haline geçer, dediğini naklettim. Bu sözlerime şu karşılığı verdi:
-O hal Yüce Allah'ın, ölüm hali
sırasında feyiz ve bağışıdır. Bu halin gayretle gerçekleşecek bir gelişme
olduğunu söyleyemem. Buna rağmen bu andan itibaren inşaallah bu hale ermek için
çalışacağım.
^Abdurrahman-i Tâğî (k.s)
vefatından önce ağır hastalığına rağmen hiç bir sünnet namazını bırakmaksızın
hepsini ayakta kılar, akşam ile yatsı arasında rabıta ile iki tulü vakti
arasındaki zikri asla bırakmazdı.
Oysa bu sırada ancak dört
yanına yastık dayayarak oturabiliyor, hatta böyle bile oturamayıp sırtını
duvara dayıyordu. Bu durumu kendisine hatırlatılarak " hastasınız, bu
şekilde ibadet yapamazsınız" diyenlere aldırış etmiyordu. Hatta bu şekilde
konuşmamalarını isterdi.
Hastalığı sırasında kendisini ziyaret
için gelen müridlerin şu edeplere riayet etmelerini istedi:
-Ziyaretime gelenler tam bir
edep ve huzur içinde yanıma girsinler. Çünkü velilerin ruhları devamlı olarak
odamda bulunuyor. Edebe aykırı yapılan bir davranış, yapan kimseyi zarara
uğratacağı gibi kendimin de o davranıştan zarar göreceğinden çekiniyorum.
Yanıma girdiğinizde kalbleriniz bir, niyetleriniz aynı olsun. Çünkü hastalığım
sırasında değişik arzularınızın bana yansımasından doğrusu rahatsız oluyorum.
Abdurrahman Tâğî (k.s)
hazretleri, son gecesinin seher vaktinde Peygamber Efendimiz (a.s)’ın kendisine
görünerek bal ve şerbet yemesini emrettiğini ve şöyle buyurduğunu söyledi:
-Emir hazretleri isteyeni
meclisine çağırdı. İsteyeni de hizmete devam etmek üzere geri bıraktı.
Bü sözlerinden sonra kendisine:
-Aklınızdan yolculuk geçiyor
mu? diye sorulunca: “Evet, hem de çok geçiyor. Eğer
aklımdan yoluculuk geçmeseydi, Peygamberimiz (a.s) açık bir şekilde bana
görünmezdi” dedi.
O günün ikindi vakti
sıralarında eşi Seyyide Kadriyye'nin eteğinden tuturak şu beyti okudu:
Kâbe hareminin harîmine
vasıl olamazsın, Eğer evlad-ı âlinin eteğine yapışmazsan
Bu beyti şefaat dilemesi
gayesiyle okuduğu mübarek yüzündeki ifadeden açıkça anlaşılıyordu.
Abdurrahman-i Tâğı (k.s), bir
yolculuk dönüşü çok ağır geçen son hastalığına rağmen ailesine ve yakınlarına
şöyle hitap etti:
-Allah'ı ve O'nun Rasûlü
Efendimiz'i (s.a) sevmeyi, şeriata bağlanmayı ve Şeyh Fethullah Verkenisi'ye
itaat etmeyi sakın ihmal etmeyin.
Son zamanlarında
çevresindekilere ve bağlılarına şefkatle muamele etti ve rahmet nazarıyla
baktı. Evlâtlarına ise pek iltifat etmedi. Yalnız bir kere Molla Diyâüddîn'e
şöyle söyledi:
-Oğlum, Şeyh Fethullah, senin
hakkında benden daha hayırlıdır. Çünkü ben seni başkalarından ayırmam ama o
seni öbürlerinden üstün tutar.
Bu sözlerinden sonra bakışları
son nefesine kadar bağlılarının üzerinde kaldı.
İyice ağırlaşıp kendine geldiği
son anlarında da şunları söyledi:
-İki meleğim ruhumu almaya
geldiklerini gördüm. Onlara:
-Sizin ruhumu almanıza razı
değilim, ben çok sayıda alime hizmet ettiğim için
ruhumu alimlere mahsus meleklerin almasını istiyorum, dedim.
Bir süre sonra benim ruhumu
almaya gelen meleklere
Yüce Allah (C.C)’ın:
-Onun ruhunu, benim dostlarımın
ruhunu alan alsın, buyurduğunu duydum. Bu emri duyunca " o çabuk
gelsin" dedim.
Daha sonra Molla Abdülkahhar'a
dönerek:
-Güzel sesinle üzerime Kur'ân-ı
Kerim oku, dedi.
Gece yarısına doğru çok sevdiği
bir aile ferdini çağırdı. Peygamber (s.a) Efendimizin vefat etmek üzere iken
Hz.Aişe'ye (r.a) çok yakınlık gösterdiğini hatta başını onun göğsü ve çenesi
arasına dayayarak öyle vefât ettiğini bildiği için son anlarını aynı şekilde
Rasûlüllah’a (s.â) ittiba ederek geçirmek istedi. Vücudunu o yakınının koluna
dayadı, elini eline koydu. Bir süre sonra elini çekerek sağ göğsünün altına
gelecek şekilde koynuria soktu. Bu hal üzere kuşluk vaktine doğru saat dokuz
civarında Rabbine kavuştu.
Vefat tarihi Hicri 1304
Rebiülevel/Miladi 1886 Aralık ayının yirmisine rastlayan perşembe günüdür.
Kabri Güroymak (Nurşîn)’dedir.1
h
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ
TAĞİ’NİN (K.S) MEKTUPLARI
Bismillahirrahmanirrahim
Allah'tan yardım taleb ederiz.
Hamd, evliyasının kalblerini
sır hâzineleri kılan, onları dünya süslerine ve Allah’ın dışındaki şeylerin
kirine meyletmekten alıkoyan Allah’a mahsustur. Doğrusu Allah onların sırlarını
Hakk’ın dışındaki şeylerle ilgilenmekten beri kılmıştır. Bu sayede onlar
Allah’ın fâil-i mutlak olduğunu yakinen bildiler. Allah onların ruhlarını lütuf
ve keremiyle öyle nurlandırdı ki, yakîn derecesinde Allah'a icabet ederek
dostluğunu elde etmeye çalıştılar.
Salat ve selam O'nun hidayetine
aynen tabi olan ve O'nun hidayetine ters olan şeyleri red eden Hz. Muhammed’in
(s.a), muttaki ve itaatkar olan ailesinin ve hidayet
yıldızlan olan ashabının üzerine olsun.
İmdi, çok affedici ve hakim olan Allah'ın rahmetine muhtaç ve Kahhar olan Allah'ın
kulu ve bu âlî eşiğin hizmetçisi olan Abdulkahhâr şöyle diyor: Büyük Üstad,
Kutbu'l Azam, Allah'ta fânî ve bâkî, hakim ve kudret sahibi Allah'ın ipine
sımsıkı sarılan, şeyhimiz, mürşidimiz ve sığmağımız Şeyh Abdurrahman'ın -Allah
sırlarını takdis etsin ve nurlarını alemlere akıttığı gibi bize de akıtsın ve
biz tabilerine ihsanda bulunsun- gönderdiği mektupların bir kısmını gördüm
ve bunlarla belki alemlere aktığı gibi Allah'ın lutfunun bana akmasına ve bana
iltifatını cezbetmesine vesile olur diye biraraya getirip topladım. Başarı
Allah'tandır. Hakkın teminatı O'dur.
BİRİNCİ MEKTUP
Şeyh Abdurrahman (k.s)
bu mektubu Bitlisli el-Hac Yusuf Efendi'ye denî dünyanın kötülenmesi hakkında
göndermiştir.
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd alemlerin
Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam seçtiği kulları üzerine olsun.
Allah için kardeş el-Hac Yusuf
a. Allah O'nu üzüntüden korusun. Bu mektubu size yazdırmaya, sohbetten geri
kalmanız ve bilhassa bu zamanda beldenizde makam elde etmek için dünyaya olan
muhabbetiniz şevketti. Dünyanın arzuları ve muhabbeti sizi aldatmasın. Dünyayı
temenni etmeyin. Çünkü dünya fani, aldatıcı ve lanetlenmiştir. Talihleri
köpekler gibi kabul edilmiştir2. Sonu şekerle kaplı zehir gibi
hüsranlıktır. Bütün dinlere göre onun aldatan bir süs olduğu sabittir. Bazı
dinler onun durumunu açıkça belirtmişlerdir. Dünyadan murad, kulu Rabbinden
alıkoyan her şeydir. Nitekim Gavsu'I Azam (r.a) şöyle demiştir : “Dünya
hem kötüdür hem de güzeldir". Bunun açıklaması şöyledir: Dünya
dalalet (sapıklık) yönünden kötüdür. Bunun için Allah şöyle buyuruyor: "Bilin
ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, sus, kendi aranızda övünme, mal ve evlat
çoğaltma yarışıdır"2
- Bkz. Aclunî, Keşfu'l-Hafa, 1,
409 (h. no: 1313)
Dünya hidayet yönünden
güzeldir. Allah bir ayette şöyle buyuruyor: “...Allah'ın mağfireti ve
rahmeti, onların topladıkları (dünya malı)ndan daha hayırlıdır."2 3
Başka bir ayette ise "İman
edip Salih ameller işleyenler için Firdevs cennetleri vardır"4, buyrulmaktadır.
Bu yönüyle dünya niçin kötülensin? Çünkü dünya ahire,tin
tarlasıdır5. Dünyada
muhabbet-i ilahiyye ve cezbe-i zatiyye şarabını içmek vardır. Şair Hafız şöyle
der:
Sâki, o kalan şarabı sun,
. Çünkü Cennet’te ne Rüknebat
suyunun kıyısını bulabilirsin, ne de Gülgeşt-i Musallayı6
Müntesiplere ve size uyanlara
Gavs'm (r.a) yüce kapısına sarılmayı, teşvik etmeniz ve kamil
şekilde vefa göstermeniz lazımdır. Halis niyetle dünyevi alakalardan ayrılın.
Gavs'ın kapısına en edna bir şekilde dahi olsa girmeye bakın. O'nun emirlerine
ve nehiylerine göre yaşayın. Kalpleri saptırmaya götürmeksizin O'nun sonsuz
muhabbet şarabından için.
Bağlantılar felah yolunda
ilerlemeye perde olur Bağlantıları koparırsan yolun vuslata yol olur
Her iki cihanın nimetlerini
sevgilinin tek nazarını feda ederim,
Çünkü onun gibi lezzet iki
cihanda da bulunmaz.
^Sohbet amellerin başıdır. İmam-ı
Rabbani (k.s) şöyle buyuruyor: “Sohbete (farzlar, vacib ve sünnetler
hariç) hiç bir şey denk değildir.”
Şeyh Muhamnıed
Parisa'nın (r.a) hizmetçilerinden biri
Şeyh'in şöyle dediğini söylemiştir: “Farzlara olan hırsınız gibi sohbete
koşun”.
Ubeydullah Ahrâr (r.a) bu
hususta şöyle demiştir: "Sohbetteki hayıra ne melekler ne de kötü
olan nefis vakıf olabilir.
Hasılı
dünyadan ictinab etmek lazımdır. Dünyadan ictinab etmeyen şu hadisin ihtiva
ettiği manaya girer:
"Allah'ın zikri ve
ona tabi olanlar hariç, dünya ve içindekiler lanetlenmiştir."7 Gavsm
kapısına giren ise kurtulmuştur Şair Hafız Şirâzî şiirinde şöyle der:
O Şirazh güzel bize iltifat
eder, gönlümüzü alır, aşkımızı kabul eylerse,
Yanağındaki kara bene
Semerkandı da bağışlarız, Buhara'yıda!
Yine Şair Hafız Şirâzî bu
manada şöyle der:
Lütfü daimi olan pirin
kölesiyim,
Çünkü zahid şeyhin lütfü bazen
var bazen yok.
Ayrıca dünyadan ictinab
edenler, salat ve selamların en kamili kendisi ve ailesi
üzerine olan Hz. Peygamber’e ve ihlasla ona tabi olanlara tabi olup işlerini
onlara bırakan, onların emirlerine uyan, nehiylerinden sakınan kimseler
kurtulmuştur.
Hz. Seyyid Taha (k.s) -Allah
O'nunla talihlerini ihlas ve muhabbetle şeriata uydukları müddetçe faydalardır
sın- buyuruyor ki: “Bidatçı
planlar sapılmıştır. Onlara muhalefet edenler kurtulmuştur. Kamillerin
gölgesinde olanlar selamettedir. Bilhassa onlara uyarak ellerinden (muhabbet)
şarabı içenler diridir.” Dünya ile ahiret arasında bir boşluğa düşen
kimseye kendini tedavi etmek düşer. Bu durumda iken ona bir (manevi) hal
gelirse o hal istidracdır ve o kimse yardımsız bırakılır. Ona şöyle denilmesi
uygundur:
Böylesine perişan, rüsvay bir
şekilde yarîn huzuruna sakın ola gitmeyesin
Orada bulunanlar, sakinler seni
görüpte o halinden utanıp iyice sıkılmasın.
Allah'ın selamı sizin,
yakınlarınız, sevenleriniz ve Şeriat-ı Mustafa'ya uyanlar üzerine olsun.
Allah'ım! Şeriatı ve sünnet ile bu taifenin hizmetçisi olarak yoluna girdiğimiz
Hz. Muhammed'e (s. a), ailesine ve ashabının üzerine selat ve selam eyle.
İKİNCİ MEKTUP
Bu mektubu halifesi
Molla İbrahim'e tevbe verirken istiğfar ve şükretmesi hususunda göndermiştir.
Selam Allah için kardeş olan
Molla İbrahim’in üzerine olsun. Gavsu’l Azam'm gölgesi onun üzerinden eksik
olmasın. Hamd olsun ki, Şeriat-ı Garra ve tarikat-ı aliyenih edeplerine uyarak
elde ettiği istikametin izleri onun üzerinde görülmektedir.
Göndermiş olduğunuz muhabbetli
mektubunuzu, Şeyh Fethullah (k.s) bu dergahın
hizmetçisine okudu. Bunun üzerine Allah'a hamd etti ve Gavsu'l Azam'ın himmeti
ve nazarına sevindi. Gavsu'l Azam Şeyh Bahaddin'e verdiği tevbeyi bitirince,
ona Molla İbrahim’e istiğfar etmesini yaz, diye buyurdu.
Mevtana Şeyh Halid talimat
anında vekiline istiğfar ve şükretmesini söylemiştir. İstiğfar ve şükrü bir
araya getirmen ancak nefsinin kusurunu görmekle ve tamamen hilesinden
kurtulmakla mümkün olur. Nefsine lazım olan rabıta etmek, istimdat istemek,
rabıtayı ve muhabbeti güzel yapmaktır. Böylece İnşaallah Gavs'ın nazarı senin
üzerine olur. Yürüme, sükûn (birşeyle meşgul olmama), oturma, yatma anlarında
ve yapılan işlerde, söylenen sözlerde, fenâ, muhabbet, iştiyâk, inkisar gibi
hallerde mümkün olduğu kadar ruhsat ve bidatlardan kaçınarak şeriat ve
inceliklerine sarılmak gerekir.
Bazen susma ile de sohbet hasıl olur. Nitekim Gavsu'I Azam şöyle demiştir: "Sükûtumdan
faydalanmayan kelamımdan faydalanamaz." Sadatın yolunu
hatırlatmasından dolayı bazen rabıta ile de sohbet meydana gelir. Yine bazen
selefi (öncekileri), tarikat adabını ve şeyhi hatırlamakla da sohbet olur.
Bunların yanında çoğu zaman istimdat, feyz isteme ve aciz olunan durumlarda da
sohbet hasıl olur. İnşaallah Allah sizi bu hallerle
şereflendirir ve yüce nefeslerin kokuları ile kokulandırır. Allah, bu dergahın hizmetçisini Gavs’tan (k.s) gafil kılmasın.
Bu hizmetkar
dostlara selam eder, sizden dua istediği gibi onlardan da dua ister. Köy
halkının hepsine selam eder, onlardan da dua beklerim. Halkın eğitimi
kalplerinin cezbesine sebep olur. Umulur ki pek çok çeşidi ile de cezbe, kişiyi
rabıtaya sevkeder.
Tebliğ için bir yere sefer
etmeye gelince, yakın köylere gitmek uzaktakilere gitmekten daha faziletlidir.
Fakat muhabbete, talebe, cezbeye ve başarıya bakmak gerekir.
Halife Abdurrezzak'a selam
söylemek, dua istemek ve halinden sormak suretiyle güzel mumelede bulun.
Allah'ın yardımı ve sadatın himmeti ile Şeriat'ın emrinin bilhassa üzerimize
vacip olduğunu belirtmek suretiyle kendini koru ve kendi kendine de ki: "Tebliğ
işini hafife alırsam, -bundan Allah'a sığınırız- hiç bir kimsenin
imtihan edilmediği şeylerle imtihan edilirim."
Gavs'a (k.s.) muhalefet
etmekten ve nefsin arzularına meyletmekten sakının.
Bil ki, altında cehennem,
üstünde ateşten kızgınlık bulunan, Şeriatı garra, Allah'ın muhabbeti ve evliya
sevgisi üzere dosdoğru olanların geçmesi istenilen, kıldan ince bir yolun
ortasındayız. Allah onların gölgesini bizim ve sizin üzerinizden eksik etmesin.
Kalbinde Gavs’ın (k.s.) muhabbetinden başka sevgi olmaması için bize dua etmeyi
unutmayın. Annemizden dua taleb eder, O'na ve oradakilere selam ederim.
Başarıya ulaştıran Allah'tır. Bütün işlerde tevekkül O'nadır.
12 Recep 1285
ÜÇÜNCÜ MEKTUP
Bu mektubu Molla
İbrahim'e tebliğ, istiğfar, hidayet ve Şeriat’a uymak hususunda göndermiştir.
*
Mektubuma Allah'ın ismiyle
başlarım. "Herşey överek O'nu teşbih eder."8 Salat ve selam O'nun Nebisi (s.a) ve ailesi
üzerine olsun.
Bu dergahın
hizmetçisinden selim kardeş Molla İbrahim'e.
İhvanın çoğaldığına delalet
ettiği anlaşılan kıymetli mektubunuz bu hizmetçiye arz edildi. Bu yüzden
hizmetçinin sevinci ve neşesi arttı. Hadî (hidayet sahibi) olan Allah'a hamd
etti ve şükranlarını arz edenlerden oldu. İbadeti kabul edilenlerin kemalatına
ulaşmak için yüz kere Allah'a istiğfar etti. Bununlu birlikte sapıtanlar red
edilmiş olduklarından sapıtmıştır.
Allah'ım! Kur'anda buyurduğun
üzere iyilikler sana aittir. Rabbim şöyle buyuruyor: "Allah'a çağırandan
daha güzel söz söyleyen kim olabilir?”9 Bununla birlikte Allah Rasûlü'ne (s.a) şöyle
hitap etmektedir: "Sen istediğini hidayete erdiremezsin. Allah
dilediğini hidayete erdirir.”10
Bu ayette Rasûlüllah (s.a) hidayeti kendine, ayet ise yaratana (Allah'a)
nisbet etmiştir. Hali Allah hazırlar ve yaratır, bu güzelliğe Gavs'ın (k.s)
himmeti sebeb olur. Gavs hizmetlerin sebebiyle belki sana teşekkür
.eder. Bu kapıda en edna biri olan, herkes Gav’sın irşada
çıkan herkesin kendi nefsine şu soruyu sormasını istediğini bilir: İrşad
dairesinin kutbu benim için lutufta bulunur mu ?
Ben de: Gavs’abu soruyu sordum.
O da şöyle dedi: Köylere
girdiğinde yemek yiyor musun?
Dedim ki: Bırakınız yemeği insanlar
benim yanıma sarhoş olarak geliyorlar. Buna şöyle cevap verdi:
Bu hal yani insanların böyle
gelmesi üstadın himmeti değil mi? Böyle işlerin benden olduğunu zannetmeyin.
Bizden olmadığı halde bir şeyin bizim sebebimizle olması eğer ona vakıf değilsek
bile istiğfarı gerektiren nefse kapılmamayı icap ettiren bir haldir.
İstiğrak hali sahibi Şeyh
Bahaeddin (k.s) ve müridlerin hepsi Fetih süresini okusunlar. İstiğfar yazılı kağıdın bu hizmetçiye gönderilmesini istiyorum.
Ey Allah için kardeş! Gücün
yettiği kadar gayret göster. Çünkü zaman, tebliğ eden helak olsa da tebliğ
etmeyi gerektiriyor. Şeriatın gösterdiği istikamet doğrultusunda her an
kusurlarına istiğfar et ve başlagıcı Pazar sonu Perşembe olmak üzere haftada
beş gün oruç tut. Şartları yerine getirilerek Cuma gecesi istihare edilmeli,
uygun zamanlarda ağlamak, ağlaşmak ve sonra teveccühü taleb ederek duha
(kuşluk) vaktine kadar durulmalıdır. înşaallah senin Allah'a istiğfar etmenden
sonra Allah'ın yardımı ile Ö (r.a) sana ikram eder ve böylece Allah seni
affeder. Allah'a yemin olsun ki tenha gecelerde şiddetli ağlama ve niyaz ile bu
hizmetçi istiğfara devam etti de, aşağıda geleceği şekilde bir
hal
bana ilham edildi:
"Ey aziz kardeşim!
Bu alî tarikat sahih sünnet ve azimet yani bidat ve ruhsatlardan kaçınmak
suretiyle şeriatın istikamet yolu üzerine bina edilmiştir”
Yazıklar olsun, yazıklar olsun,
yazıklar olsun bu hizmetçiye ve bizlere. Bu yolda izin verilmiş ruhsatlardan ve
güzel bidatlardan sakınmak dahi şart koşulmuşken, yeryüzünde halife kılman
kimselerin günah ve mekruh ve evla olmayan şeyler işlemekle günahlarının
artması ne acıdır? Oysa ittiba edilecek büyükler peygamberlerin
varisleridirler. Dikkat! Size ve bu hizmeçiye Nebi’in (s.a) zevcelerinin
günahlarının -eğer sadır olmuşsa- artması hususunda inen ayet11 yeter.
Şeyh Salih’in (k.s) ashabından
biri irşad dairesinin kutbu Gavs’ın (k.s) şöyle dediğini işitti: Ubeydullan
Ahrar (k.s) bir gün kendisine sıkıntı veren karıncayı öldürmüş, bunun üzerine
yer sarsılmış, nerdeyse parça parça olacakmış. Bu olay üzerine Allah'tan şöyle
münacaatta bulunarak yardım istemiş: "Ey Allahım! Müminleri öldüren
insanları cezalandırmak için acele etmiyorsun da, bir karınca öldürdüğüm halde
bana ceza veriyorsun."
Bu söz üzerine Allah Teala şöyle cevap venriiş: "Dostlarımın bir
yerden kıl koparması ile onları sorgularım,
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI dostlarımın dışındakiler bir
dağı yıksa onları hemen sorgulamam."
Gavs (r.a) şöyle dedi: Beyazid-i
Bestamî (k.s) meşhur bir şeyhin yanına gitti. Mescidde insanlar onu ziyaret
içintoplanmıştı. Şeyh sol ayağı ile mescide girince Bistamî (k.s) geri döndü ve
şöyle dedi. "Rasûlüllah'ın (s.a) sünnetinden bir sünneti terkeden
şeyh değildir.'”
Dikkat! İnsanlara Şah-ı
Nakşibend'in (k.s) sözünü delil getirerek bu âlî tarikat cezbe yoludur sözünüz
sana ve bu hizmetçiye yeter. Şah-ı Nakşibend’in (k.s) emirlerine uymak ve
nehiylerinden kaçınmak ve isteklerine uymak müntesiplerinin kalplerini sarsmaz.
Şahı Nakşibend (k.s) şöyle
diyor: "Hakkın cezbelerinden bir cezbe ins ve cinnin ameline
denktir."12
Ben bu makam ile şereflendim. Fakat Allah, Rasûlüne (s.a) şöyle buyurarak
aslolanı ortaya koyuyor: "Deki eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun,
Allah'da sizi sevsin.”13
Gavs (r.a) Molla Hüseyin
el-Kiyanî'nin halini bu hizmetçiye sorup, cevap aldıktan sonra şöyle dedi:
"Onun için şeriat üzere istikametten başka bir yol yoktur. O'da
tarikattır".
Sû-i edebi ve kabahatinin
farkına varan bu hizmetçi şunu sordu:
-Durum böyle ise Molla
Muhammed Emin el-Hâshirî mürid midir? Ö (r.a) bu soruma kahr halinde şöyle
dedi:
"Ö şeriata muhalefet
ediyor. Çünkü abdestte sünnet olan abdest azalarını üçer defa yıkamaktır. O ise
dörtlüyor."
Ey sevgili kardeşim! Bu
hizmetçi O'ndan (r.a) seni yeryüzünde halife yapmasını istiyor. O ise
ruhsatlar, şeriat ve tarikatın bidatlarmdan sakınmakla beraber şeriatı şart
koşmuştur. Bu durumda Rasûlüllah'ın (s.a) şeriatı en kuvvetli şeriat olmasına
rağmen mekruhlarla ve evlanın hilafına işlerle meşgul olmak nasıl olur? Demek
ki şeriata hakkıyla uymak gerekiyor.
Hz. Peygamber'in (a.s)
şeriatının kuvvetli olmasından dolayı diğer şeriatlar neshedildi sadece o baki
kaldı.
Şeriata uyarak ve yardım
isteyerek, rabıta libası ile halis zati murakebe etmen gerekir. Böylelikle
İnşaallah sen tarikatın fethini ve davet kapılarının açıldığını göreceksin.
İnsanlar tarikata girdiğinde istiğfar et. İstiğfardan imtina halinde vücud
bulacak nefsin sevinmesini engellemek için Allah'ın şu ayeti sana şahid olarak
yeter. "Allah'a istiğfar et. Çünkü O tevbeleri kabul edicidir."14
Böyle bir durum senin ve bu
hizmetçinin kötülüğündendir. Gavsu'l Azam'ın himmeti ile Allah'a tevekkül et.
Ümitsizliği düşenlerden olma. Şükredenlerden ol.
Hamd
alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Selam size,
sizin ailenize ve Gavsu'l Azam'ın etbaı üzerine olsun. Bu mektup
şevkinizin kırılmasına sebep olmayıp, bilakis artmasın vesile olsun.
17-Safer-1296
DÖRDÜNCÜ MEKTUP
Bu mektubu Molla
İbrahim'e göndermiştir. Molla İbrahim'den bulunduğu yeri kontrol etmesini
istemiş ve Şeyh Celaleddin’i gıybet etmekten nehyetmiştir.
İki dünyada akranları üzerinde
yüce bir yere sahip olan Molla.İbrahim b. el-Molla
Abdurrahman ve Molla Hüseyin. Selam ve duadan sonra bizden sual ediyorsunuz.
Hamd, kendisine hamd gereken zat içindir, Bizler selametteyiz. İlkbaharda size
gelmeyi ümid ediyoruz. Sizden arzumuz bizim için etrafınızdaki yerleri kontrol
ediniz. Şeyhin gıybetini yapmayınız. Bilakis sohbetlerinizde onu çokça anınız.
Söylenmeyecek sözü kimseye açıktan söylemeyin.
Şerefli annenize, kardeşinize,
talebelerinize Şeyh Abdurrahim ve diğerlerine selam eder, dua taleb ederiz.
, Diyâuddin ve Abdurrahim'e
selam eder, okumaya devam ediyorlarsa dua ederiz. Saadetle amellerinize devam
ediniz.
BEŞİNCİ MEKTUP
Bu mektubu büyük
halifesi Mevtana Şeyh Fethullah'a, harama, haram olması muhtemel olan şeyleie
bakma, yabancı kadınla halvet ve buna benzer şeyleri yapmamak gerektiği
hakkında göndermiştir.
Kim tarikatta iken belirtilen
bu hususları helal kabul eder veya yapar veyahutta inanç olarak bunlara
yardımcı olurşa, yani yabancıya bakmayı ve bunun benzeri şeyleri veya yabancı
kimse ile yalnız kalmayı veya ona dokunmayı helal görürse, Allah'ın gazabı onun
üzerindedir ve o tarikattan reddedilmiştir.
ALTINCI MEKTUP
Bu mektup Cibran
Ahalisi'nin bazı kimselere bir takım eziyetler yapmalarına temas etmekte,
yapılan şikayetten dolayı Gavs'ı (r.a) yüce emrine uyarak Erzurum'a giden alimlere bazı nasihatlar da bulunmaktadır.
Bismillahirrahmanirrahim
"Her şey överek
O'nu teşbih eder."15
Salat ve selam Nebi'nin (s.a) ve
ailesinin üzerine olsun.
Fakirler fakiri Gavsu'l Azam'ın
dergahının hizmetçisinden, kardeşlere, dostlara ve
arkadaşlara. Allah onları makamları elde etmekten geri bırakan şeylerden
korusun, onları teşvik edilen yüksek derecelere ulaştırsın ve onları mevcud ye
ma'bud olan Allah'a ibadet etmekle nzıklandırsın. Allah'ın selamı, rahmeti ve
bereketi sizlerin üzerine olsun.
Gavs'a uyanların işini gözetmek
ve O'na zarar verenlerin zararını izale için buradan Sultanın kapısına
gittiniz. Kendim için günde yüz kere tevbe ettiğim gibi, nefsinizin
kabarmasından dolayı sizin için de Allah'a istiğfar ediyorum. Gavs'm emri
sebebiyle vali ile görüşebildiğiniz için dolayı Allah'a şükredin. Gayretinizin
kabul ve hatalarınızın affedilmiş olması için Allah'a niyazda bulunun.
Koca Osmanh devletinde durum ya
Gavsu'l Azam'ın gayreti, Kutbul Afham'in himmeti ile neticelenir veya netice hasıl olmaz. Peygamberlerin yolundan giden evliyanın
vazifeleri bütün mahlukat için Allah'dan af taleb
etmek, yakîn lezzetini taddıkları için kıymetsiz olan dünya ile alakalarını
sona erdirmektir.
Bu düşünce ile eğer şikayetiniz kabul edilirse o zaman size düşen, müslümanlara
eziyet eden kimsenin tevbe etmesini talep etmek sonra da kimsenin müslümanlara
eziyet etmemesini ümid etmektir. İkinci durumda ise, sizin üzerinize gereken
gayrette ihmalkar olmaksızın Rabbül Aleminin
muhabbetine ulaştıran Gavsu'l Azam'ın muhabbeti ile meşgul olmaktır. Çünkü
maksad sebeblere uymak suretiyle Allah'ın emrini gözetmektir.
Bu şevk ve teşvikten hasıl olan maksaddan alıkoyan hiç bir meşguliyetin sizi
meşgul etmemesi ve sizin için seyru sülük olması için, Allah'ın huzurunun
yerine hiç bir şeyin gelmemesi gerekir. Müslümanlara eziyet eden kimsenin Şeyh
Abdullah'ın diyarına kaçtığı söyleniyor. Muş Valiliği onu yakalamak için adam
göndermiştir.
Selam size ve dostlar üzerine
olsun. Allah dinte yardım edene yardım etsin, yardımsız bırakanı yardımsız
bıraksın. Kafirlere, isyancılara ve dini bozmak
isteyenlere karşı dinin imamına başarı ve kuvvet nasip etsin. Amin. Rabbimiz Allah bu kuluna yardım etsin. Amin
23-Receb-1292
YEDİNCİ MEKTUP
Bu mektubu selamı
kendisine ulaşan muhterem Molla İbrahim'e göndermiştir.
Sizce malum olduğu üzere
Gavsu’l Azam bu dünyadan ahirete göç etmiştir. Gözlerimizin alıştığı nurlu
suret kayboldu. O'nun nurlu suretinin düşüncemizden ve hayalimizden
kaybolmamasını umuyoruz. Bunun da ötesinde kendisinin haber verdiği ve rabıtaya
devamı emrettiği üzere, hayatındaki halinden daha güzel şekilde
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI hayalimize gelmesini ümid
ediyoruz.
Gavs (k.s) şöyle buyurdu:
"Nisbet kuvvetlidir. Hayatta fayda verdiği gibi, ölü iken de fayda verir.
Hatta vefatta daha fazla fayda verir”. Sözüne Ölümü kasdederek şöyle devam
etti: Seyyid (k.s) şöyle buyurdu: "Kılıç kınından çıkmadığı zaman
kesmez ”
Allah sizi Şeyh Bahaeddin'le
karşılaşma ile bahtiyar kalıncaya kadar siz ve diğer müridler rabıtaya devam
etmeniz ve amelde gevşeklik göstermemeniz gerekir. Sizden dua ümidi ile.
23-Recep-1292
SEKİZİNCİ MEKTUP
Halifesi Molla İbrahim'e
şeyhi rabıta ile nefsin yok. olması ve meşhur olduğu
üzere tarikatın şeriattan ibaret olduğu hakkında göndermiştir.
Allah'ın ismi ile mektubuma
başlıyorum. Salat ve selam seçtiği kulu Hz. Muhammed (s.a) ve O'nun seçkin
ailesi üzerine olsun.
Size isabet eden musibet haberi
bana ulaştı. Allah sizi ondan kurtarsın. Musibetten kurtulduğunuzda istiğfar
etmeniz gerekir. Ayrıca bunun ehlinizin sünnete uymasına sebep olduğu ve sıdk
ile muhabbet tarafını izhar ettiği için
dahi
şüküretıheniz gerekir. Çünkü itminan halinde sekinet (kalp huzuru) hasıl olur. Bana gerekli kılınan şeyler sizin üzerinize de
gerekir. O da selamette olmaktır. Berezan'a gitmeniz, İbo'nun rüyasını tasdik
etmeniz, Gavsu'l Azam'm meramını tebliğdeki gayretiniz güzellikten uzak
değildir. Ayrılmak isteyenin Gavs'tan ayrılması sizin zayıflığınızdan ve
ortadaki kötülüğün ayan olmasındandır.
Bizi cevaptan alıkoyan, önceki
mektupta istediğiniz şeylerin naklinde bizim muhayyer olduğumuzu söylemenizdir.
Tebliğde iradenize göre
soğuktan ve bütün gece uykusuz kalmaktan uzak durunuz. Sadece uyku vaktinde
uyku ile yetinen olmayınız. Şeyhin gayreti ve muhabbeti ile Gavs'dan istimdat
isteyerek şeyhin rabıtasında nefsinizi yok ediniz. Çünkü böyle yapmak Allah'ın
yardım etmesine sebeptir. Bu yüce tarikatın maksadının şeriat olduğunu
arkadaşlarına yayarak söyle. Hatta tarikatın şeriat olduğunu söyle. Nitekim bir
kötülükle gelen kimseye şeriatta olmayan şeyi nasıl yapıyorsun, denilir. Çoğu
kere böylelerine akidenin tashihi ve Fatihanın taliminin tekrar edilmesi fayda
verir.
Size, huşusen ailenize ve
umumen müridlere selam ederim. Bu hizmetçiyi ziyaret etmeniz muhabbetinizi
artırmanız için yeterlidir. Bundan da öte bana göre bu Allah yolundaki bir
insanı ziyarettir.
12-Recep-1297
DOKUZUNCU MEKTUP
Bu mektubu Molla
İbrahim'e bazı şahısların eğitilmesi ve gönderilen emirle sohbete devam ve
bunun dışındaki meseleler hakkında göndermiştir.
Selam, anlayışlı ve kovulmuş
şeytanın hilesinden selamette olan İbrahim kardeş üzerine olsun. Güzel
halinizin keyfiyetini sorduktan sonra, dualar Gavsu'l Azam (k.s) fuyuzatı ile
ailenizle beraber sizlerin üzerine olsun. Şeyhin sureti göz önüne gelmediğinde
rabıtada acele etmeyin. Ders(vird)in evvelinde ve sonunda şeyhin sureti
gözönüne gelmese de rabıta yapmak gerekir. Her ders anında yaptığın masiyeti
düşün. Fakat Şeyhin emri olduğu için rabıtadan kurtuluş yoktur.
Molla Hüseyin Şeyh'in emrettiği
şeyler dışında ebrarın (iyilerin) yaptığı amelleri yapmaktan sakınsın. O
bunların şeyhin emri olmadığı için başka derslerin masiyet gibi olduğunu ve
şeyhin emri olduğu için de kendi dersinden kurtulmanın mümkün olmadığını
düşünsün.
Fakih Said rabıtaya sarılsın.
Nefsinin istemiyor diye fakihlere hizmeti terketme. Çünkü nefsini izhar etmen
helaka sebeptir. Nefsinden sakın.
Molla Eşrefe gelince rabıta
vaktinde ve rabıta dışındaki durumlarda nefsini, hakir olması için mahlukatm en
rezili, habis ve denîsi olarak görsün.
Ey İbrahim! İhvanlarla beraber
sohbet etmek gerekir.
Molla Ali’ye de söyle rabıtaya
devam etsin.
Kızkardeşin Damre'ye, kardeşin
İsa'nın zevcesine ve Molla Ali'nin kızma günde yüz kere istiğfar etmelerini,
Resûlüllah'a (s.a) aynı şekilde günde yüz defa salatu selam getirmelerini ve
Gavsu'l Azam'dan istimdat istemelerini söylemeni Gavs (k.s) Hazretleri
emrediyor. Kızkardeşin Fatma ile birlikte annen amellerine ve rabıtaya devam
etsinler. Onlara selam ediyor ve istikamet üzere olmaları için dua ediyoruz.
Annenizin elinden öpüyor ve bize dua etmesini ümit ediyoruz. Kardeşimiz Halil
ve İsa'ya da selam ediyoruz. Rabıtaya ve amele devam etsinler. Muhammed Emin ve
Muhammed Esad'a da selam ediyor ve devamlı saadette olmaları için dua ediyoruz.
ONUNCU MEKTUP
Bu mektubu amellerde
azimete, sahih sünnete uymaya teşvik ve tarikata göre amel, tarikat amellerinin
emredilen tertibe uygun olması, şeyhin emrinde fani olmak ve bunun dışındaki
meseleler hakkında Molla İbrahim’ e göndermiştir.
Salim kalbli, Allah için
kardeşim Molla İbrahim'e.
Allah'ın selamı size ve seçtiği
kulları üzerine olsun. Tevfik mağfiretle beraberdir. Bu fakir sizin bu
tarikatın en hayırlısı için olan -Allah onu en hayırlı kılsın -duanızı
işittiği gibi, buraya geleceğiniz haberi de bu hizmetçiye ulaştı.
Bil ki, bazı Hz. Muhammed'in
(s.a) yolundan giden büyük velilerin sonrakilere biraktığı kalıcı kerametleri
vardır. Mesela Rufailerin ateşe girmesi, Dmori'nin çocuğu suda taşıması,
Geylanî'nin bazı keramatleri gibi. Allah bizi onların bereketleri ile
faydalandırsın. Nakşibendî tarikatından ise kalıcı olan Allah'ın muhabbeti ile
kalblerin nurlanması ve kişilerin derecelerine göre Allah'ı bilmesidir.
Nakşibendiler bunun için üç şart koşmuşlardır.
·
1-
Amellerde azimete göre hareket etmek ve şeriat ehlinin ruhsatlar ve bidatlar
dışında kendisinden hüküm çıkardığı sahih sünnete uymak. Gayret ederek bütün
azalarla ve salim bir kalble bunlara sarılmak lazım, lazım, sonra yine lazım.
·
2-
Tarikatın usulüne göre amel etmek ye bu amelleri hiçbir fazlalık ve noksanlık
olmaksızın emredilen şekilde tertibe uygun yapmak. Bu sana lazım, bana lazım.
·
3-
Kendisine uyulan kimsede (şeyhte) yok olmak. Kendi nefsinde bir varlık
görmemek, kendi nefsine bakmamak ve hatta insanların da nefsini görmemek. Nefsi
görmekten ve (nefsin) iradesinden sakın. Nefisden sakın, nefisten sakın.
Celvette (insanların içinde
olduğun zaman) şevk ve muhabbet içinde ol. Halvet halinde ise niyaz ve istiğfar
üzere ol. Sende bu hallerin tasdik edebilmesi için ayrılık
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI acısının sıkıntısını yok etmeye
devam et.
Dinle neyi, bak hele neden
hikayet eylemekte, Ayrılıklardan dem vurup şikayet
eylemekte.
Kalbleri kazanma hususundaki
çalışmaya ehemmiyet vermede gayret sahibi ol. Başkan olma düşüncesinden sakın.
Çünkü o öldürücü zehirdir.
Zamanın Asaf’ı16 o himmetli köledir
ki,
Surette hoca sirette ise
derviştir
Fakihin dediği ne güzel:
Zamanın derviş tabiatlı hocası
olan vezirin himmetinin kölesiyim,
Surette hoca sirette derviştir
o.
Dünyaya bakışın Şia'nın Yezide
bakışı ve efendilerin kölelere verdiği infak gibi olsun.
Münkirlerin boş sözlerini
dinlemek seni meşgul etmesin. Hatta sen bu sözlere karşı sağır ol, onlara hayır
dua et. Bu nasihatlan ezberle. Bunları ezberlersen, bellersen, nefsin şerrinden
ve tilki gibi olan lanetlenmiş, şeytanın şerrinden kurtulmuş olursun. Nefsini
Sadat-ı Kiram'ın çadırının gölgesine koy. O zaman sana yazın sıcağı,
kışın
soğuğu,
kar ve yağmur zarar vermez.
25-Recep-1296
ONBİRİNCİ MEKTUP
- f
Bu mektubu Molla
İbrahim'e bazı nasihatlarda bulunmak için göndermiştir.
Salim arkadaş Molla İbrahim'e.
Allah'ın selamı sizin ve ihvanın üzerine olsun.
Dua taleb ettikten ve güzel
halinizden sorduktan sonra beklediğimiz kavuşmaya keffaret olması için sizin
şanınıza Fakih Ahmed ve Üzeyr Efendi'ye yardım etmek yakışır. Cumaya, cemaata
ve sohbete gitmeye, haramlardan sakınmaya, amele ve bilhassa rabıtaya, ihvana
hizmete, fırsatı kaçırmamak üzere gece ibadetine devam ederseniz, bize şükür
etmek ve sevinmek düşer.
Ey manevi evlat ve Mevlevi
kardeş! Dünya tufandır. Şeriat gemidir. İnsanların çoğu helak edici rüzgardadır. Kim rüzgardan korunur,
fırtınalar ona zarar vermezse o mukarreblerden olur. Böylece o kimse Allah'ın
zatı ve sıfatları konusunda yakîni imana ulaşır. Fena, beka makamlarına
erişerek cezbe ile marifet elde edilir .
Şeyh Abdurrahim'e selam ederim.
Halini sor. Benden sevenlerine selam ulaştır. Onların hallerini sor. Muhabbeti
artıran kimse gibi o ikisi ile muhabbeti artır. Şeyhten ve Şeyh
Abdurrahman'dan, Halil ve İsa'dan dua istiyorum. Annenize selam ederim, kerimem
ondan dua talep ediyor. Geride kalanlara baki selam.
25-Recep-1296
ONİKİNCİ MEKTUP
Bu mektubu halîfesi
Molla İbrahim'e, insanların tevbeye koşmaları, şükür, istiğfar ve bu iki şeyin
dışındaki çok faydalı hususlar hakkında göndermiştir.
Allah'ın ismi ile mektubuma
başlarım. Selam seçtiği kullan üzerine olsun.
Muhabbetli mektubunuz bu
hizmetçiye ulaştı. Sevinmemize sebep oldu. Hamd ve şükür Allah'a aittir. O çok
hibe edici ve kerem sahibidir. Mevcud olan şeylerin zanlarından, günahtan,
hatta taattan dolayı azaların fiilleri yönü ile kalblere giren şüpheler için
Allah'tan mağfiret dileriz. Taatlarımız karışıklıktan uzak değilse, bu durumda
musibetlerden size isabet edenlerle ye’se düşmemeniz ve size isabet eden
zorluklara karşılık sabırlı olmanız gerekir. Böyle olmazsanız insanların tevbe
taleb etmelerine vesile olmadaki örnek durumunuz meydana gelmez.
Biz Allah'a aidiz.lütfu
ve nazarı ile Allah'a mahsustur. Çünkü imtisal (uyma) teslime götürür. O
da muhabbetten ve ihlastan doğar. îhlas, teslimiyet ve muhabet de bu alî
tarikatın temelleridir. Bu üç şeyi kalbinde, şeriatın zahirinden yardım
isteyerek en güzel şekilde yerleştirene ve bunları tarikatla geliştirene ne
mutlu, ne mutlu. Asıl hakikat ve Allah'ın size ve bu hizmetçiye lutfu Gavsu'l
Azam'm (r.a) gölgesi altına ihsanların girmeleridir. Allah O'nunla kıyamete
kadar talihlerini menfaatlandırsın. Belki Allah özel fazlı ile sizin ve bu
hizmetçinin günahlarını affeder. Çünkü Allah Hadi (hidayet veren)dir. Hidayete
vesile olan ise Gavsu'l Azam'dır. Bu hizmetçiden ayrılığınızdan dolayı
üzüntünüzü beyan etmeyiniz. Bundan dolayı da üzülmeyiniz. Bunun hilafına
gözümüzün nuru namaz dışında hayır ve şer lezzetler sizi sevindirmesin.
Gurbetteyiz senden başka
vatanımız yok, Fakiriz senden başka ihitiyacımız yok.
Allah sizden sadakat ister.
Bazı günlere ilave ederek oruç tutmakla emredildiğiniz zamanları oruç
tutarsanız, Allah sizden bunu kabul eder ve bu sebeple sizin kalbinizde olan
dağdağayı çıkarır. Çünkü ben rüyamda size övülen şeylerin verildiğini gördüm.
Rüyamda Gavs'la aranıza engel olarak giren bir bulut girdi. Bu maninin defi
ümid edilir. Bu dağdağanın kaldırılması için üzerine gidilmesi gerektiği
söylenmektedir.
Sufi Abdurrezzak hususundaki
anlatılanlara üzülme. Münkirlerden dolayı sıkıntı içerisinde olma. Şayet seni yalanlıyorlarsa,
senden önceki Peygamberleri de yalanlamışlardı. "Ağızları ile Allah'ın
nururunu söndürmek istiyorlar. Allah nurunu tamamlayacaktır."17 Bununla beraber
onlar irşad dairesinin Kutbu Seyyid Taha (k.s) hazretlerine intisab etmeseler
dahi ona intisab edenlerin muntesibidirler.
Gavsu'l Azam'ın (r.a)
müridleri, kendilerini kapının büyüklüğü sebebiyle Gavs'm dergahının
hayvanatı gibi görüyorlar. Nitekim Gavsu’l Azam diğer bütün intisabları silmiş,
Seyyid Taha Hazretlerinin kapısına intisab dışında bütün kapıları kapatmıştır.
Bütün teveccühler ona yönelmiştir. Nitekim Seyyid Taha O'na şöyle demiştir:
"Herkesin yükü sırtımda, ancak senikisi benim boynumda."
Bir defasında da şöyle demişti:
"Ben ve sen -baş ve orta parmağına işaret ederek- bu iki parmak
gibiyiz".
Başka bir defa da şerefli ve
kerem sahibi kızına o bizdendir. Yine başka bir sefer de, bu zamana kadar devam
ettiği gibi ahir zamana kadar da sadatm evliyaları eksik olmayacaktır,
demiştir.
Molla Sıbğatullah (şeyh olarak)
kalkmadı, kalkamayacaktır. Bunun üzerine bize düşen onun muntesiplerini ve
muntesiplerinin muntesiplerini korumak, onlar için Allah'tan istiğfar istemek
ve dua etmektir. Hatta onların ayakkabılarını öptükten sonra baş üzerine koymak
gerekir. Nitekim bunların yanında Allah'ın emir ve nehiylerini müslümanlara
tebliğ etmek ve mümkün olan hangi şekilde olursa olsun bu inkar fitnesine düşmelerine engel olmak gerekir.
-Allah muhafaza-
hak ehlini inkar edip bir kusurla ayıplayan kimsenin
irfandan nasibi yoktur.
Bir kimse bu taifeye bir kusur
isnad ediyorsa,
Allah böylesine onlara dil
uzatmaktan korusun.
Allah'a yemin olsun ki böyle
bir adet varsa ne kötü bir adettir. Berezan nahiyesine "dönmeye gayret
ediniz.
Allah, birisi Gavsu'l Azam
Hazretleri, diğeri Seyyid Taha (k.s) Hazretlerinin sancakları altında
görünmeyen ordularla size yardım etsin. Her gece yatmadan önce Fatiha, Ayet-el
Kürsi, İhlas ve Muavvizeteyn sürelerini oku ve avucuna üfle, avucunu başına,
göğsüne ve cesedin sürülmesi mümkün olan her yerine sür.18 Gecenin ortasında Yasin süresini oku. Sevabını
Hz. Peygamber'e (a s), Sadat-ı Kirama ve bilhassa Gavsu'l Azam ve Seyyid Taha
Hazretlerine hibe ederek dua ile bitir.
Sohbetin başlangıcı Seyyid Taha
ile sonra Gavsu'l Azam ile daha sonra da Üstadla devam etsin. Cezbe ve muhabbet
içinde cezbe ve muhabbeti överek sohbeti bitir.
Dinle neyden hikayet eylemekte,
Ayrılıklardan şikayet eylemekte.
Hiçlik yurdundan koparmışlar
beni,
Kadın
erkek herkes feryadımdan inlemekte.
Böyle yapmamın sebebi parlak
şeriatı emretmekle beraber, Şeriatı tebliğ ve teşvik etmeyi şeninde yapmam
gerçekleştirmek içindir. Çünkü tarikat Şeriat-ı Hûda’dır. Hatta tarikat ve
hakikat, Şeriatın zahiri üzere bina edilmiş ve Şeriatın temeli olmuşlardır. Şeriat
tarikatın özellikle üzerinde durduğu güzelliklerle böyle nihayet bulmasaydı Hud
suresi Rasûlüllah'ı (s.a) ihtiyarlatmazdı19, Allah Rasûlüllah'ı (s.a) sırat-ı müstakim
üzere olduğundan dolayı methetmez ve Rasûlüllah (s. a), ensar ve muhacire vefat
etmeden önce tebliğ ettim mi diye sormazdı. Bilakis tebliğ ettim derdi. B da
bizlerin vazifesine işarettir
Yakinen bilinmektedir ki
Şeriatın kapısı dışındaki kapılar kapalıdır, reddedilmiştir. Tarikatı-ı
aliyeden maksat şeriatın emirlerine uymak, nehiylerinden sakınmaktır.
Selam size ve hidayete tabi
olanlar üzerine olsun. Hz. Muhammed'in (s.a) şeriatına sarıl. Salat ve selam
O'na, ailesine, ashabına ve bilhassa sizin bütün ehl-i beytinizin üzerine
olsun. Aynı şekilde annenizin üzerine olsun. Annenizden dua beklerim.
Biliniz ki sufilerin şeyhe
muhabbeti gerçek muhabbet olan Allah’ı sevmeye nisbetle zerre kadardır. Allah Teala şöyle buyuruyor:
"İnanan müminler en
çok Allah'ı severler."20
Molla Yusuf a gelince ona
Allah'ın şu ayeti yeter:
"Sen sevdiğini
hidayete erdiremezsin. Allah
dilediğine
hidayet verir."21
Nefsini Bel'am ve
İblisle {Allah'ın laneti onlar üzerine olsun)
korkut. O ikisi Gavs'dan ve bu hizmetçiden daha çok ibadet etmelerine rağmen
nasıl helak oldular? O ikisini varlık duygusu helak etti. Varlık duygusu
muhabbete terstir. Varlık duygusu ile beraber muhabbet iddia etmek büyük
günahtır.
Bu hizmetçinin yaptığı gibi bu
hallere düşmekten Allah'tan mağfiret dile.
Sofi Muhammed'e de Allah'ın şu
ayeti yeter:
"Karun, Musa'nın
(a.s) kavminden (amcasının oğlu) idi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz kendisine
öyle hazineler vermiştik ki onun (hâzinelerinin) anahtarlarını taşımak güçlü
bir topluluğa ağır geliyordu."22
"Fakat insan böyledir;
Rabbi ne zaman kendisini imtihan edip ona ikramda bulunur, ona nimet verirse:
"Rabbim bana ikram etti" der."
Ama Rabbi onu imtihan
edip rızkını daraltırsa: "Rabbim beni küçük düşürdü (perişan etti)
der."23
Muhabbet ve cezbe-i ilahiye
cennet nimetlerinden hiç bir nimete müsavi olmamasına rağmen, şeyhi rabıtadan
önce ölüm, rabıtası yapın, Allah katında bu denli çirkin fani ve
buğz edilen dünyanın ne kıymeti vardır? Ölüm rabıtası bunu idrak ettirir.
Dünyaya binlerce lanet olsun,
Cezbelerden bir cezbeye
binlerce can feda olsun, Aşıkların gözünde her iki
cihanın nimetleri, İki arpa tanesi kiymetindedir.
Ey Cami! Sen iki dünyadan da
âzâd ol.
Bu fakir ancak tek olan Allah'ı
ister.
Allahım! Talihleri ve bu
hizmetçiyi muhabbetin, cezben ve marifetin ile nimettendir. Rabbim onların
kalplerinden bu kötü dünyanın muhabbetini çıkarsın.
12-Cemazî'l Ula-1296
ONÜÇÜNCÜ MEKTUP
Bu mektubu Halifesi
Molla İbrahim'e göndermiştir.
Mektubuma hamd kendisine mahsus
olan Allah'ın adıyla başlarım.
Bu dergahın
hizmetçisinden kıymetli kardeş Molla İbrahim'e.
Bana iki elçi, askeri bir
konuyu ve aşırı muhabbetten dolayı büyük üzüntüye sebep olan başka konuları
ihtiva eden yeni mektubu ulaştırdı. Allah sizi Şeriat-ı Mustafa’ya (a.s) uyarak
ve başka yollardan korunup ihlası artırarak bu yol üzere sabit kılsın.
Bilinmektedir ki, musibet
şöhret denizinden düşen bir damladır. Belki bu şöhret Allah'ın yardımı, keremi
ve fadh ile birlikte sevenlere menfaati da olabilir. Allah böyle kimseye şifa
ile ikram etsin. Gavsu'l Azam'm himmeti ile gelen güzellikler için hamd, şükür
ve iyilikte bulunma Allah'a yapılmalıdır. Gavs'm gölgesi sizin, bu hizmetçinin
ve talihlerin üzerinden ayrılmasın. Allah size mescidi tamamlamak için yardım
etsin. Sizi ve bu hizmetçiyi şevk, vecd ve sürür ile Demirci’de karşılışma ile
rızıklandırsm.
Selam, size, ailenize,
yanınızdaki dostlara, ahbablara ve Şeriat-ı Mustafa'ya uyanlar üzerine olsun.
En kamil salat ve selam O'nun ailesi ve ashabı üzerine
olsun.
26-Recep-1296
ONDÖRDÜNCÜ MEKTUP
Bu mektubu Molla
İbrahim'e göndermiştir.
Akranlarının ve benzerlerinin
en faziletlisi aziz kardeş Molla İbrahim’e. Allah faziletini ve kudretini
artırsın. Selam ve dua sizlerin üzerine olsun. Halinizi sorar dualarınızı
beklerim. Bildiğiniz üzere, bu mektubu size taşıma işini üzerimize aldık. Kelam
bitti.
1 -Rebi'ulevvel-1296
ONBEŞİNCİ MEKTUP
Bu mektubu Mirza Bey
el-Huveyti'ye, Gavs’ın(k.s) onun yanına gitmesi ve Mirza Beyin cihada katılması
ilgili olarak göndermiştir.
Şeref sahibi ağamız Mirza
Bey'e.
Dünyevi ve uhrevi gücünüzün
devamı için dua ettikten sonra, Melik ve Mennan olan Allah'ın dilemesi ve
Gavsu'l İrfan'm himmet ve hürmeti ile cihad için 300 veya 400 kişi toplama
emareleri gözüküyor. Bunun için sizinle Tigot'ta değilde, Leter yada Bueyde'de inşallah buluşacağım. Devamlı selamette
olunuz.
ONALTINCI MEKTUP
Halifesi Molla
İbrahim'in babası olan Molla Abdurrahman Kınalı'ya Gavs'l Azam'ı (k.s) ziyaret
etmesini teşvik ve başka meseleler için göndermiştir.
Allah'ın ismi ile mektubuma
başlarım.
"Herşey O'nu överek
teşbih eder."24
Salat ve selam O'nun Nebi'sine (s. a) ve
Nebi'sinin ailesi üzerine olsun.
Bu dergahın hizmetçisi
Abdurrahman'dan, kullan Rabbini bilmeye cezbeden üstadlar üstadı ihlas ve ihsan
ile zamanın Gavs'ının eteklerine yapışan, mutlak kudret sahibinde fani olarak alem-i mahlukattan yükselen Abdurrahman'a. Mennan (çok
veren) olan Rabbin sevgisinden dolayı O'na sevgin devam etsin.
Bu hizmetçiye kıymetli
mektubunuz arzedildi. İçinde kasd edilen maksadın, ihlas ve seyrin merhaleleri,
sülûkün müşkillerine çare ve yakîn elde etmeye engel olan zan ve şüphelerle
ilgili olarak arz etmeyi unuttuğumuz ve kainatın
sahibi olan Allah'da fani olmakla vuslat olacağına dair bilgiler istediğinizi
gördük. Seyru sülük halinde vüslata ermesek ve hatta asi ve cahil olsak da
Allah'a hamd olsun. Çünkü bunda sizin için iki noktadan fayda vardır. Birincisi
akla gelen şeylerden faydalısını çekip alan ihlası elde etmek, diğeri, şeyhin
sohbetinde bulunmaktır. Fakat acaib olan sizin, dünya riyasetini nasıl
istediğinizdir. Allah bunu istemiyor. Ancak Gavs'ın (k.s) sohbetten muradı ins
ve cirmin ameline denk olan cezbedir.
Sizin yanınızda malum olsun ki,
Şeyhin halifesi Celaleddin üç şeyi, müşavere, istihare ve sadattan sorarak
ittifakla tesbit etmiştir: Muhabbet, hüsnü zan ve ihlas. Bundan dolayı
onlar terbiyelerini bunlarla güzelce yaptılar.
Molla Abdurrahman insanları
nisyandan (gafletten uyandırıp) kamil insan olmayı
göstermek için Behtan'a gitmiştir.
Molla Halid insanları gafletten
uyararak onlara uyanıklığı göstermek için Şirvan'dadır.
Bu hizmetçi sonbahara kadar
Şeyh Celaleddin'in efendisine hizmetle memur edilmiştir. O da sizlerin dediğini
söyleyerek bu işin devamlı olmasını istiyor. Fakat en iyisi Molla Halid, o
tarafa gitsin.
Sizin bu tarafa gelmeniz mümkün
olursa, bu durum kalplerin ülfetle bir araya getirilmesinden sonra uygun olur.
Çünkü bunda, Ravza-i Mutahhara'yı ziyaret, gönlün seyru sülük merhalelerine
engel olan hususların aşılması, insanların buraya gelmenizle size uyması, Şeyh
Celaleddin'in sizi görmekle ve sizin O'na olan muhabbetinizden dolayı kalbinin
genişlemesi söz konusu olacaktır. Bilhassa sizin ona muhabbetinizin olmadığı
zannı O'nu üzdüğünden Molla İbrahim'e her zaman “ah Molla İbrahim keşke bir
daha onu görseydim”, diyor. Siz zaten bu yüzden muhabbetli mektubunuzu
gönderdiniz. Bu hizmetçi de çok iştiyakh bir şekilde size, çocuklarınıza ve
etbanıza hizmet etmek istiyor.
Buraya gelir de ve hangi mekanda konaklarsaryz İnşaallah Gavs'ın himmeti ile sizin
rızanıza uygun ve Gavs nasıl işaret etti ise o şekilde, hatta sizin için maksad
nasıl gerçekleşiyorsa o şekilde işler yürütülür, hizmetiniz görülür. Bu
hizmetçinin elinden bilhassa O'nun sohbeti ile -asi de olsa- hidayet
meydana gelmişse, hayır içindir.
"Allah bu dini
facir kişi ile de kuvvetlendirir."26 Bununla
beraber onların tabiatlarına uygun çeşitli şekillerde cezbe, sülük, cezbenin
sülûku ve sülûkün cezbe seyrinin salikler için olan talimatlarını açıkla.
Sizin ve bilhassa evladınız
Molla İbrahim ve annesinin, muhtesiplerinizin, Şeyh İbrahim'in, Şeyh Muhammed ve
O'nun çocukları Abdurrahman ve Şeyh Abdurrahim'in yanınızda ve köyünüzde
bulunan talebelerin ellerinden öper, dualarını beklerim. Allah'ın selamı,
rahmeti ve bereketi hepsinin üzerine olsun.
Talipler bilsin ki, Allah
onların tevbelerini kabul etmiştir. Onları ve bizi affetsin.
(Seyyid
Ubeydullah evine gitti. Onunla beraber sadece bu dergaha
bağlı olanlar gitti. O, bu dergaha bağlı olmasa da
ihlası artar. İnsanlar O'nu keşke görmeseydi de kötülemeselerdi. Çünkü o
üstadımızın üstadının oğludur. Şimdi ise kuvvetlendikten sonra şeyh olduğunu
iddia ediyor. Onunla Molla Halid'in karşılaşması fayda vermedi. Önceden ne idi
ise şimdi de aynı durumdadır. Şeyh Celaleddin münkiri olduğu halde onun
münkirlerinden olmadığını söylüyor. Şayet dönerse o bizim seyyidimizdir. Çünkü
O Seyyid Taha'nın (k.s) oğludur?)
İstifade talebi Gavs'a etba
olmaktan geçer. Çünkü onun Gavs olduğu tartışmasızdır ve O münkirlerin kabul
etmediği kutubtur.
5-Recep-1287
26
Buharı, Cihad, 182; Müslim, İman, 178
ONYEDİNCİ MEKTUP
Bu mektubu halifesi
Molla Abdulkadir'e, Şeriat-ı Garra'nın uygulamasını teşvik etmesi v.b meseleler
hakkında göndermiştir.
Mektubuma Allah'ın ismi ile
başlarım.
"Herşey O'nu överek
teşbih eder."25
Sâlat ve selam Hz. Muhammed'e (a.s) ve
ailesi üzerine olsun.
Gavsu'l Azam'ın dergahının hizmetçisinden Allah için kardeş Molla
Abdulkadir'e.
Hakikaten ve batınen Gavsu'l
Azam'm himmeti ve zahiren de insanları tevbeye çağırma hususundaki gayretinizle
ilgili pek çok ihvanın söyledikleri bana ulaştı. Allah'a hamd olsun.
Şükredenlerden kılsın. Sebep olma vehmi ile nefsinizin düşeceği helaka düşmemek
için benim istiğfar ettiğim gibi Allah'tan mağfiret dile. Çünkü hakikatta
hidayet Allah'tandır. Asıl sebep ise Gavsu'l Azamdır.
Siz el ile hareket eden sopa
gibisiniz. Gavsu'l Azam'ın elleri ile sizi atmamasını ümid ederek Allah'tan
ümid var ol. Çünkü attıktan sonra sopanın hali yanmaktır.
Mümkün
olan herhangi bir şekilde, şeriatı aşmayan ve şeriat dairesinden çıkarmayan
şeylere tevbe taleb etmeye gayret göstermek lazımdır. Asıl maksat Şeriat-ı
tebliğ etmektir.
Allah
Teala Resulüne (s.a) "Sana indirileni tebliğ
et"26 diyor.
Bu da şeriatın hükümleridir.
Allah, Rasûlüllah (s.a) için
şöyle buyuruyor:
"De ki! Allah'ı
seviyorsanız bana uyun Allah'da sizi sevsin."27
Allah yine şöyle buyuruyor:
"İnsanları Allah'a
çağıran, iyi iş yapan ve "ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel
sözlü kim olabilir."28
Bir şeyin size zarar vermemesi
için Allah şöyle buyuruyor:
"Peygamber size
neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının."29
Gavsu'l Azam Abdulkadir
Geylanî'nin (k.s) tarikat silsilesinin kendisi ile sona erdiği Seri
es-Sakatî'den (k.s) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Tasavvuf, üç şeyin
manasının ismidir.
·
1-
Sufinin marifet nuru, verasının nurunu söndürmez. İrfanı arttıkça ameli
fazlalaşır.
·
2-
Kitap ve sünnetin zahirine ters düşen batmî ilimle konuşulmaz.
·
3-
Allah'ın haram sırlarını aşan kerametleri barındırmaz.30.
Bişr-i Hafî şöyle diyor:
Rasûlüllah'ı (s.a) rüyamda
gördüm. Bana: Ey Bişr! Allah'ın seni akranlarının seviyesine nasıl çıkardığını
biliyor musun? dedi.
Hayır
Ya Rasûlellah! dedim.
Rasûlüllah (s.a):
"Sünnetime uyman, salihlere hizmet etmen, kardeşlerine nasihatta bulunman,
ashabıma ve ehli-i beytime olan sevgindendir. İşte ebrarın makamına seni
ulaştıran bunlardır,"30 31 buyurdu.
Senin Amasî kardeşle olan
husumetin ve bu husumeti Şeriat-ı Garra ile def ettiğin, bize ulaştı. Allah
seni hayırla mükafatlandırsın. Eğer nefis ve varlık
duygusu varsa Allah ikinizi de affetsin. Çengi'i (bir türlü çalgı) haram kılman
haberi de bana ulaştı.
İbn Hacer Tuhfe adlı
eserinin Şehadet bölümünde şöyle der: "Tanbur, ud, rubab, çeng,şŞamtayr,
kemence, üzerinde yay kirişleri bulunan bir veya iki telli olan,
üzerine biri ile diğerine vurulan -her ikiside haramdır- Sabh, Irak
kavalları ve diğer yaylı ve düdüklü müzik aletîerrEîfffanmak vedinlemekharamdır."
Fitnelerden hasıl
olan lezzet fesada götürür. Bu konuda sufiyye taifesi ile diğerleri arasında
fark yoktur. Bu konuda İbn Hacer kitabında şöyle der:
"Bugün sufilerden
kendisine ulaştığımız kimselerin bir kısmının kitaplarda belirtilen hükümlere
ters işler yaptıklarını-ve İbn Hazm ın hurafelerine ve İbn Tahir'in batıl
işlerine uyduğunu gördüm. İbn Tahir'e, kötü niyetli bir kimse telli ve diğer
çalgıların helal olduğu hususunda yalan söylemiş ve o da imamlara göre bunun
reddedilen görüş ye kötülenen gidişat olduğuna bakmamıştır. Bundan dolayı da
bilhassa Ezraî el-Evsat'ında bu işin sapıklık ve sefihlik
olduğunu söyleyerek oldukça ağır hüküm vermiştir.
Sufilerden sadır olan raks,
onların dışındakilerden sadır olan raks gibidir.
Bulkinî’den naklederek
İbn Hacer şöyle demiştir: "Eğer sufiler raksı kendi istekleri ile
yapıyorlarsa, diğerleri gibidir. Kendi istekleri ile yapmıyorlarsa o zaman
sorumlu değillerdir."
Böylece bu konudaki söz
haramlık noktasına kadar dayanıyor. Şöyle ki: Çok raks yapıldığı zaman insanın
muruvetini (kişiliğini) düşürür. İbn Hacer'in birinci görüşüne nazaran son
söylediği görüş açıktır. Bunu şeriatın zahirine muhalif olarak sufilerden
rivayet edilen diğer hususlara götürülmemesi gerekir.
Ey aziz kardeş! Bu hususta
hadis olduğundan dolayı sufilerin ve diğer insanların dine yeni işler ihdas
etmeleri caiz değildir. "Kim dinimizde olmayan bir şey ihdas ederse o
kabul edilmez, reddedilir."32
, Bu hizmetçinin zannına göre
insanların tarikata girdiklerinde onlara iltifatta bulunmak ve farz sünnet
olmayan vird ve nafileleri etretmek bu ihdas edilen işlerdendir.
İmam-ı Rabbani (k.s)
-talihlerini kendisi ile faydalandırsın- şöyle demiştir: "Çoğu
terbiye ehlinin nafile ibadetleri revaçta tutarak verdiği netice farzları
tahrib etmek olmuştur
Nakıs sufiler, farzları ve
sünnetleri eda etmede gevşek olmalarına rağmen, zikir ve tefekküre önem
veriyorlar. Cumaları ve cemaati terkederek çile ve riyazatle uğraşıyorlar.
Fakat cemaatle bir farz eda etmenin bin çileden daha faziletli olduğunu
bilmiyorlar. Evet, Şeriatın edeplerine uyarak zikir ve tefekkür faziletlidir.
Hatta alimler, ihtida edenleri nafilelere sarılıp,
farzlar ve cemaat hususunda gevşek olmaları sebebiyle kınamışlardır. Böyle olan
kimseler ibadetleri bir veya iki kişi ile yerine getirmekle yetiniyorlar.
Onların böyle yapmalarından dolayı İslâmî gelişmede zayıflama meydana geliyor
ve bidatler ortaya çıkıyor. Halbuki nafile ibadetler
farzları tamamlamak içindir.
Ey aziz kardeş! Yaptığın
işlerde akideni tashih etmeye ve beş vakit namazı eda etmeye gayret et. İmam-ı
Rabbanî Rasûlüllah’m (s.a) şöyle buyurduğunu söylüyor:
"Namaz müminin
miracıdır."
"Allah ile beraber
benim bir vaktim var"33
İmam-ı Rabbani bu vaktin namaz
olduğunu açıklamıştır.
Ey kardeş bil ki İmam-ı Rabbanî
"Küçük cihaddan büyük cihada döndük."34 hadisindeki unsurları da
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI gözetmekle beraber cihadı, evla
olan terk etmeme, ruhsatları yapmama ve azimeti terk etmeme hususunda yapılan
cihad olarak açıklamıştır. Bu durumda senin ve bu hizmetçinin hali nasıl olur?
Çünkü siz evla olanı yapma,
amellerde ruhsatı terk etme ve azimete sarılmanın şart koşulan bir tarikatı
seçtiniz.
Vah size vah size! Çünkü bu
şartlar, büyük ve küçük günahlardan, mekruhlardan ve dinde şeri olmayan
bidatlardan sakınmaya delalet eder.-Sen şevke ve muhabbete zarar veren korkuya
sebep olma. Çünkü Gavs (r.a) irşad dairesinin kutbunun şöyle dediğini söyledi:
"Benden, tilkinin
aç arslandan korktuğu gibi kork. ”
'
Ona: Çok korku muhabbeti
eksiltir mi? diye sordum. "Ey cemaatım! Durum gerçekten böyledir",
diye cevap verdi.
Hoca Bakî, şöyle der: Bilakis
Allah'ın sana olan cezbesi ve Gavs'dan rabıta ile yardım isteyerek Allah'a olan
muhabbetinle birlikte, şeriatı yaşamaya gayret et. Rabıta, üstadın vasıflarını,
menkabelerini, mekanlarını, mizaçlarını ve bilhassa
ihlasla beraber korkuyu gerekli kılan lutfunu hatırlamayı meydana getirir.
Selam size ve Gavsu'l Azam'ın
hizmetçisi olan kerimeniz üzerine olsun. Allah'ın lütfü ile ikinize Şeyh
Hamza'nın erkek evladı olduğunu müjdeliyorum. Arkadaşlara ve dostlara müjdele.
Allah'a hamd ve şükür ederim. Bundan dolayı bayram günü sevinci gibi sevinin.
Selam arkadaşlara, dostlara,
kardeşlere ve hidayete tabi olanlar üzerine olsun.
ONSEKİZİCİ MEKTUP
v
. ' . /
Bu mektubu Molla
Hîbetullah'a rabıta, ve rabıtanın kısımlarını
açıklamak ve diğer meselelerle ilgili olarak göndermiştir.
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd alemlerin
Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam mahlukatm hayırlısı olan Hz.
Muhammed'e (s.a) ailesi ve ashabının üzerine olsun.
Bu alî Nakşibendî tarikatının
büyükleri, diğer tarikatların büyükleri de, tarikatlarını kalblerin itaat
etmesi ve hakkı isbat edip masivayı nefyetmek için, azaların amelleri üzerine
bina ettiklerini gördüler. Çünkü onlar nihayetin vahdetle olacağına inanmışlar
ve azaların zahiri amelleri ile kalbin itaatinin zor olacağını düşünmüşlerdir.
Azimetten ve sahih hadislerden kullukta ki nihayetin, şehadet kelimesinin
mefhumunun, Peygamberlerin (a.s) ve bizim peygamberimizin gönderilmesinin ve
ehl-i Hakk'ın akidesinin gerektirdiği hususun Rabbin istediği şekilde kulluk
yapmak olduğunu bildiler. Onlar alî tarikatlarını Sahabe-i Kiram'm (r.a) yolu
üzere bina ettiler. Bu da önce kalbi temizlemeye gayret sarfetmek, sonra da
Nebimize (s.a)
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI emredildiği şekilde amel
etmekle olur. Nebi (s.a) ve sahabe de hasıl olan
şeyler sizde olmadığı zaman Allah'ın şu ayetindeki "Sadıklarla beraber
olunuz"35 hükmü
gereği sohbet ve rabıta yolunu seçiniz.
Ubeydullah Ahrar (k.s)
bu ayeti şöyle tefsir etmiştir: "Beraberlik ya cismani olur, -o
sohbettir- ya da manevi olur, -o da rabıtadır-. Ayrıca Allah'ın şu
ayetindeki "Dikkat edin! Kalpler ancak Allah'ın zikri ile mutmain
olur."36 hükmü
gereği kalp zikrini tercih ediniz.
Allah bir kimseye fazlı ve
keremi ile bu âlî .tarikata girmek ve şeyhi sevme,
ilahi muhabbetten içirmek suretiyle iyilikte bulunsa, bu büyükler onda ihlas,
muhabbet ve teslimiyyet hasıl olması için bunun peşinden vird verirler.
Şeyhi rabıta etme vakti akşam
namazı ile yatsı namazı arasıdır. Rabıta gözü kapatıp, iki kaş arasındaki
hayali gözü açarak şeyhin suretine bakmaktır.
Ubeydullah Ahrar (k.s) rabıtada
yüze ve hatta nurlanmış alna bakmayı tercih etmiştir. Rabıta, yapan kimselerin
durumuna göre;
·
1- Ya
muhabbetten dolayı yapılır. Gavsu'l Azam Seyyid Taha'yı (k.s) rabıta etmek veya
Mecnun'un Leyla'yı, Zuleyha'nın Yusuf u ve Ferhad'm Şirin'i düşünmesi gibi.
·
2- Ya
da bir menfaaatı celb etmek için Olur. Şeyh Halid'in Gavsu'l Azam’ı, Alaaddin
Attar'm Şahı Nakşibend'i (k.s) rabıta etmesi gibi. Bu şekil
rabıtada kişi, kalbinin
beşeri
kirlerle kirlendiğini düşünür ve kirlerin izale olmasını ister. Kalbini tabibin
önünde hasta gibi görür, şeyhin yüzündeki nur şualarının ona geldiğini ve sanki
kirlerini zail ettiğini düşünür. Mevlana Celaleddin-i Rumî'nin Şeyh Tebrizi'yi
rabıta atmesi gibi.
·
3-
Rabıta yapmanın bir şekli de şeyhin gölgesinde gölgelenmektir. Bu durumda kişi,
nefsinin helak edici sıkıntılar içinde olduğunu ve kurtuluş yolunun ancak
şeyhin gölgesinde gölgelenmek ile olabileceğini görmesidir.
·
4-
Rabıta korkudan dolayı da yapılır. Behtan şeyhlerinin kendi şeyhlerini rabıta
etmeleri ğibi. Bu tür rabıta da onlar nefislerinin şeyhin istediği şekilde
olmadığını görürler. Bundan dolayı şeyhin kahrından korkarlar, mazur görmesi ve
affetmesi için onu rabıta ederler.
·
5-
Rabıta şeyhe koşup kaçma şeklinde de olur. Bu tür rabıta bir kısım insanların
yaptığı rabıtadır ki, onlar şeytan kurdu ile nefis aslanının kişiyi helak etmek
istediğini düşünür ondan kurtulmak için şeyhe kaçar. Fakat onu bulamaz. Bu defa
o ikisininin şerrinden emin olmak için şeyhi rabıta eder.
Tarikat ashabına ve bu hizmetkara Allah, şeytan ve nefsin hilelerine karşı yardım
etsin. Bu rabıta şekillerinin tercihi hususunda herhangi bir kayıt yoktur.
Çünkü herkesin kendine has hali ve sülük (ulaşma) yolu vardır. Herkes kendisi
için yaratılan uygun yolda yürüsün.
Bilinsin ki rabıta üç kısımdır.
·
1- Yukarıda yazdığım rabıta. Oturma anında
abdestli, 25 defa Estağfirullah çekerek teverruk (namazdaki oturuş) durumunun
tersine kıbleye yönelinerek yapılan rabıta.
·
2-
Günaha meyletmekten korkma anında’yapılan ' rabıta. Bu durumda sanki şeyhin iki
omuzu üzerinde olduğunu ve ona şöyle dediğini düşünür: “Yanındayım. .Benden
utanmıyor musun? Kalbini benden baişka olan şeylere meylediyorsun?”
·
3-
Devamlı rabıtalı olmak, şeyhi sanki iki gözü
üzerinde
görmek. Ne mutlu bu hal kendisine hasıl olan kimseye.
• '
;
Nitekim Şeyh Hâmevî şöyle
demiştir:
Ey gönlümün aydınlığı, sana
gönlümden seslendim.
Ben şendeyim. Sen ise benim
nazanmdasm.
Şiblî ise
şöyle demektedir:
Namaza aşkımdan günü unuttum.
Sabah mı akşam mı bilmiyorum.
Efendim seni anmak benim
yemeğim, içeceğim.
Yüzünü görsem hastalığıma şifa
olur.
Sadatın (k.s) şöyle dediğini
kardeşlere söyle: '
"Tarikat-ı aliyede birinci
esas karşılıklı bağ (murabata) kurmaktır.”
Hatta onlar bunu (murabatayı)
namazda bile emretmişlerdir. Bunun en evla olanı kendisi sanki şeyh imiş gibi
Allah'a münacaatta bulunmaktır. Şeyh Halid murabatanm kıbleye karşı olduğunu
söylemiştir. O bu işi yaydı ve bazı onu inkar edenler
bunun şirk olduğunu söylediler. Böylece o da cevap verme ihtiyacı hissetti.
İçinde bunu inkar edenlerin inkarlarına cevap olan bir
kitap dahi telif etti. Cevabın açıklaması şöyledir: "Kendisine rabıta
yapılan kendisine doğru yönelilendir. Harem-i Şerif gibi. Yoksa onun için secde
yapılan değildir."
İmam Gazali bu
hususta şöyle der: "Namaz kılan kendini şeyhinin yanında olduğunu
kabul edecek ” Bu bizim tarikatımızda yoktur.
Rabıtayı bütün vakitlere
yayarak adet edinin. Bunun içinde Hz. Ebû Bekir es-Sıddık’in (r.a) bütün
vakitlere yayılan murabatası delil getirilmiştir. Nitekim Hz. Ebû Bekir (r.a)
Rasûlüllah'a (a.s) utanarak ve korkarak nasıl yapayım, elimde değil seni hacet
anında bile düşünüyorum diye söyledi. Rasûlüllah (s.a) ise ona şöyle buyurdu: "O
ben değilim, benim ruhaniyetimdir."
Sabah ve akşam arasında yapılan
zikrin en azı beşbindir. O da lafza-i Celal olan Allah lafzıdır.
. Zikrin adabı, zikredenin
dilini, hareket etmeyerek üst damağına yapıştırması, hayvani kalbini çam ağacı
(kozalağı) şeklinde tasavvur etmesidir. Çünkü kalb tavuk yumurtasındn daha
küçük, keklik yumurtasından daha büyüktür. Başı alçaklık olarak ince, gerisi
yükseklik olarak enlidir. Sol göğsün dört parmak altında teverruk oturuşunun
hilafın oturarak ve Fatihaları emredilen sadata okuduktan sonra teşbihi, sağ
eline alarak kalbinin üzerine koymaktır.
Fatiha okunacak sadat
şunlardır:
Şah-i Nakşibehd,
Abdulkadir-i Geylanî Hz. (k.s), Abdulhaliku'l Gucdeyanî, İınam-ı Rabbani Hz.
(k.s),
Mevlana Halid, Seyyid
Abdullah (k.s) Seyyid Taha, Hz. Gaysu'l Azam Seyyid
Sibğatullah el-Arvasî
Hz. (k.s)
Zikrederken lafza-i celali
düşünür. Teşbihi yüze kadar çeker. Rabbine münaccatta bulunarak ve kalbi hazır
olarak lisanı ile şöyle der:
İlahi ente maksudî ve
ridâke matlubî
Bunu gafletten sıyrılmak için
yapar. Sonra tekrar teşbihiyle ikre başlar. Beşbini tamamlayıncaya kadar
böylece devam eder.
Vukûfu’l adediyi
kabul edenlerden bir kısmı, teşbihin adetleri sayısınca kalbi ile Allah der,
demişlerdir. Abdulhaliku'l öucdevanî'den (k.s), Şahı Nakşibend'e (k.s) kadar
olan zevat böyle yapmışlardır.
Meşayihin bir kısmı sayısız
lafza-i celal üzerine vukûfu’l kalbiyi37 tercih etmişlerdir. Safi el-Hindî (k.s) gibi.
Meşayihın bir kısmı kalb
üzerine lafza-ı celalin yazılması yolunu seçmişlerdir. Behtan şeyhlerinin
yaptığı gibi.
Mürid kolay olanı seçmesi ve
lafza-i celali, üzerinde herhangi bir hüküm veya sıfatlardan herhangi bir sıfat
olmaksızın düşünmesi gerekir.
(
Zikre sabah ve akşam vakti arasında herhangi bir vakit tahsis edilmesi gerekir.
Çünkü iki grup vakti ile iki tulu vakti arasını ve bilhassa iki grup arasını
ihya etmek, büyüklere göre seher vaktini ihya etmek gibi en mühim işlerdendir.
Hatta bunu bu tarikat-ı aliyede farz kılınmış namaz gibi kabul ederler.
Büyükler tarikat ihvanı ile
sohbeti, kardeşlerin birbiri ile menfaati şartı ile yaparlar. Çünkü tarikat-ı
aliyenin adabına göre kişi kendisini boğularak helak olan kimse gibi
görmelidir. Boğulup helak olacak olan ota bile yapışır. Sohbet bu sebeple
önemlidir.
Büyüklerin sohbetleri, şeyhin
ve dostlarının sözleri, onların seleflerinin sözleri, Sahabe-i Kiram'ın sözleri
Rasûlüllah'dan (s.a) rivayet edilen hadisler, şeriat, akide, tarikat ve ölümle
ilgili meselelerin zikridir. Bunların dışındaki bütün meseleler muhabbet yolu
üzere yapılır. Lisan masivaya kayarsa ve meylederse korunmak için rabıta yapın.
Bu fayda vermezse şöyle deyin: "Gerçek hayat ahiret hayatıdır".38 İstiğfar edin
ve sonra rabıtaya dönün.
Bu hizmetkar büyük kardeş Halid
Efendi'nin şöyle dediğini işitti: "Bana kalb rabıtası hasıl
oldu." Ne güzel! Çünkü Hallaç-ı Mansur'un rabıtası böyle idi. Bu konuda
karşılaşma anında açıklama yapılacaktır. Bu hizmetçi kendisine mektup gönderen
Hacı Hîbetullah'm, bana mektubu okuyan öğrencilerin ve diğer arkadaşların benim
için istiğfar etmelerini ümid eder.
Selam onlara ve şeriatı-ı
Mustafa’ya sarılanlar üzerine olsun. Allah'ım! Hz. Muhammed'e (s.a) ailesine,
ashabına ve nesline, yarattığın ve yaratacağın şeyler sayısınca salat ve selam
et, artır ve bereketlendir. Kardeşleri ve bu hizmetkarı
kötü akibetten koru. Onları Gavsu'l Azam'm gölgesi altında ilahi cezbenin hasıl olduğu marifete ulaştır. Amin!
Ve'l hamdulillahi Rabbil Alemin.
ONDOKUZUNCU MEKTUP
Bu mektubu Hacı Yusuf
el-Bitlisi’ye denî (alçak) dünyanın kötülenmesi ve (hasret) ayırdığını
gidermenin şeyhe mürid'toplamaktan daha önemli olduğu ve bunun dışındaki
meseleler hakkında göndermiştir.
Hamd kendisine mahsus olan
Allah'ın adı ile mektubuma başlarım. Salat ve selam O'nun Nebi'si (s.a) ve
ailesi üzerine olsun.
Gavsu'l Azam'ın dergahının hizmetkarından Nakşibendî kardeş Hacı Yusuf
Efendi'ye. Gönlün sevgili ile buluşma arzusuyla dolu olduğuna dair soruyu
içeren ve Şeyh Abdurrahim'le gönderdiğiniz muhabbet dolu mektubunuz bu hizmetkara ulaştı. Bu özlemi ve kalbinizin bu mesele üzerine
yoğunlaşmasını şu sıra terk etmek evladır. Bu nasıl olacak? Bunun yani
ayrılığın şeyhe mürid toplama diye bir şeyle alakası yoktur. Çünkü kalıcı
ayrılık, lezzeti olmayan ve irfan ehlinin gözünde buğzedilmiş olan dünya
nimetlerine rağmen, muhabbeti artırır. Çünkü irfan ehli şu hadisten dolayı bu
kanaata varmıştır. "Allah'ın zikri hariç dünya ve içindekiler
lanetlenmiştir."39
Bu hadisten dünyanın içindekiler ve ihtiva ettiği şeyler kasdedilmiştir.
Dünya ve nimetleri, sokaklarda bulunan necasetlerden daha değersiz olmasına
rağmen, onun kalıcı, nimetlerinin lezzetli olduğu faraza kabul edilse bile ona
nasıl iltifat edilir? Allah'ım! Marifet denizinde hazırlanmış hak cezbe içinde
olan şeyhin muhabbeti ile dünya nasıl mukayese yapılabilir?
Aşk hususunda herkes birşeyler
söylüyor.
Onu efsane bilirsin onu efsane
olarak okursun
Hak cezbenin dışındaki şeylere
değer verme. Şeyhi şevk ve iftiharla rabıta et. Belki amellerin en nihai
olanına ulaşırsın.
Selam senin dostlarına
ve Şeriat-ı Mustafa'ya (a.s) saçılanlar üzerine olsun.
29-Cemazî'l Ula-1298
YİRMİNCİ MEKTUP
Bu mektubu Hacı Yusuf
Efendi el-Bitlisi'ye, alî devletin izni ile muharebe etmek, Seyyid Ubeydullah’a
yardım etmek için askerleri toplamaya teşvik babında göndermiştir.
Kerim olan Allah'ın ismi ile mektubuma
başlarım. Salat ve selam Nebi (a.s) ve ailesi üzerine olsun.
Bu dergahın
hizmetçisinden Nakşibendî olan manevi kardeşe. Ayrılık acılarına duçar olmanıza
rağmen ayrılığınız iyice uzadı. İşte bu hal beni, muhabbetinizin durumunu, denî
dünyaya karşı olan zühdünüzü, zatınızın beşeri elemlerden uzak olduğunu,
kalbinizin üzüntüyü gerektirecek şeylerle meşgul olmadığını tesbit için bu
mektubu yazmaya şevketti. Zira siz Allah'ın hamd eden şükreden kullarından
olmanız ve derya gibi muhtevalı mektuplar göndermeniz sebebiyle bu şeref her
zaman sizinle beraberdir.
Dünyadaki güzeller nerde şimdi?
O günahkarların
ardından bir nişane kalmadı.
Bu ümmetin sığınağının şöyle
dediği söylendi: Başka hizmetmerde olsalar dahi bu büyük cihadda Gavsu'l Azam'm
ashabı olmaya teşvikte ve herkesin sizinle beraber olma hususunda gayretli
olunuz. Çünkü ilk olarak müslümanlar için bir güvencedir. İkinci olarak Devlet-i
Aliye’ye güç katan kimsedir. Üçüncü olarak başkalarına karşı müslümanların
izzeti nefsine dokunacak şeyleri kabul etmeyendir. Dördüncü olarak üçüncü
hususta belirtilen şeyin hakkını verme hususunda gayretlidir. Hatta Nebi (s.a)
Ve ailesinin hakkı hususunda çok gayret sahibidir. Beşinci olarak ümmetin
sığmağı olan Hz. Seyyid Şah Ubeydullah'a uymakta gayret sahibidir. Altıncı
olarak irşad dairesinin kutbu Seyyid Taha'nm (k.s), Gavsu'l Azam'ın ve Sadatı
Kiram'ın feyz ve bereketlerini celbedendir. Yedinci olarak eziyete Dianız kalma
hususunda müşterektir. Bu (eziyet) hali kavuşma şevkine (özleme) rağmen onlara
sevimlidir.
Ne zamana kadar böyle hicranda günahkar olarak kalacaksın,
Var git, mal, izzet, makam ve
rütbeni terk et,
Eğer sevgililerden ilahi cezbeyi
istiyorsan, aşıkların yoluna ayak koy.
Sizin bu mübarek yerle
şereflenmeniz sizleri bu büyüklerin yoluna döndürür.
Bu hizmetkara
ve arkadaşlarına düşmanlık yapan herkese, tarikatından çıkan ve Gavs'm
kapısından reddedilen kimselerdir, deyiniz. O ve arkadaşları hususunda O'nun
emrine uymada siz benden daha evlasınız. Çünkü siz O'nun dostları arasındasmız.
Sizin ali gönlünüzle Bitlis beldesinin nisbetini ve Tebriz civarının
sıcaklığında irşad dairesinin kutbunun ağaçlarının meyvelerini çekip almanız zor
olur? Bu hizmetçinin haline göre, Ruşkan kazasının nimetleri ile nimetlenmek
zor olur. Bununla beraber o şöyle demişti: Sizin muhabbetinize nefsini helak
eden kimselerin muhabbetine aşığım. Ama benim nefsim bütün zamanlarda bana
muharebe ve eziyet etmektedir. Şimdi ise mal, evlat ve bütün var olan şeyler
aynı konumdadır.
Selam size, yanınızdakilere,
dostlara ve bu iş hususunda gayretli olan kimseler üzerine olsun. Bu
hizmetkarın selamını Mahmud Efendi'ye, Hacı Bey'e, Recep Efendiye, Feyzullah
Ağa'ya, İsa Çavuş'a ulaştır ve onlara önce şu ayeti okumalarını söyle: "Allah'ın
mescidlerinde Allah'ın anılmasına engel olan ve onların harab olmasına
çalışandan daha zalim kim vardır?..."40 Sonra da
Gavsu'l Azam'a dost olmalarını ve ondan istifade etmelerini söyle. Bu alî
tarikattan maksat rabıta yardımı ile şeyh olan halis zatın hatırlanması, ezânın
kabul edilmesi ve onlara geçmemesi için nefretin terkedilmesidir.
Çeşitli vakitlerde sevgilinin
izni olmaksızın vazifelerle meşgul olmak ta tarikata karşı nankörlüktür.
" Ey sevgili! Arada bir de
olsa yüzünü göreyim,
Çünkü başkasının güzelliğini
söylemek bana yaraşmaz, dedim.
Tarikat işi için şeratın emrini
terketmek sefihlik sayılan bir durumdur. Üstün gelmek düşmanlara karşı
düşünülür. İtaat sevenler içindir. Bu durum büyüklerin razı olduğu bir
durumdur. Bu dostlar için yeterlidir. İyi akibet muttakiler içindir.
Allah'a yemin olsun ki bu durum
(tarikat işi için şeriatın emrini terketmek) ne Gavsu'l Azam'ın ne de Hz.
Muhammed Mustafa'nın (s.a) razı olduğu durumdur.
Selamımızı Hacı Yusuf ve
Fethullah Efendi'ye ulaştır. Bu hizmetçi Seyyid Nurullah'm ayaklarından öper,
sayısız selat ve selam seçilmiş ceddi ve ailesi üzerine olsun! O'nun ehlinden
olmasam da O'ndan bilhassa namaz vaktinde dua taleb ederim. Çünkü o buna
ehildir ve muhabbet etmek elindedir. Gördüğünde O'nun sevgilisi Şeyh
Abdulmelik'ten dua taleb ederim.
O ki onun sevgisinden gönlü iki
pare olmuştu
Onun sığınağı sultan
İbrahimdir. Çünkü ona muhtaçtır.
YİRMİBİRİNCİ MEKTUP
Bu mektubu Halifesi
Molla Abdulkadir'e, Gavs'ın (k.s) emri ile yaptığı şer’i emirler ve tatbikinde
cevaz olmayan hususlarda ihvanın düştüğü tehlikelerin beyanı
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TA (SİNİN (K.S) MEKTUPLARI hakkında
gönderdiği mektuba cevap olarak göndermiştir.
Bismillahirrahmanirrahim
Dünyada ve ahirette hamd
Allah'a mahsustur. Salat ve selam parlak şeriatı halka ulaştıran Allah RaSulü
(s.a) ve hidayet nurları olan kutlu ailesi üzerine olsun.
Bu dergahın
hizmetçisinden Allah için kardeş Molla Abdulkadir'e.
Bazı aklı olmayan kimselerin
kalblerine düştüğümü ve bu dehşetten kurtulmaları için istiğfar etmelerini rica
ettiğinizi bildiren mektubunuz bana ulaştı. Onların bu dehşetten kurtulmaları
için senin yaptığın güzeldir. Çünkü Allah, arkadaşlarına merhamet eden
kimselere merhamet eder. Bundan dolayı bu mektubu, onlara okuman için hemen
yazdım. Belki Allah onlara tevbe nasip eder.
Ey kardeşler Allah sizi
affetsin. Sizlerin O'na kötü lakaplar taktığınızı ve kalplere nasıl tasarruf
ettiğini söylediklerini bu hizmetkar duydu. O gayb
olan şeyleri bilmez. Dikkatli olun! Bu düşüncenizden dönün ve istiğfar edin.
Umulur ki merhamet edilirsiniz. Kur'an okuyan kimse Allah'ın Kur'an'da şöyle
buyurduğunu görür:
"Gayb'm (görünmez
bilginin) anahtarları, O’nun yanındadır, onları O'ndan başkası bilmez."41
Allah Nebisine (s.a) şöyle
demesini emretmektedir:
"De ki: "Ben
size Allah'ın hâzineleri yanmadadır, demiyorum, Gaybı da bilmem."42
"De ki:
"Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı (görünmeyeni, Allah'ın
gizli ilmini) bilmez."43
Bundan dolayı mutlak gaybı
velide olsa nebi de olsa Allah'tan başkasının bildiğini söylemek küfürdür. Hz.
Musa'dan (a.s) bizim Peygamberim’ize (s.a) kadar olan peygamberlerin ve bütün
peygamberlerin bir takım şeyleri bilmemeleri bundandır, yâni peygamberler gaybı
bilemez. Ancak onlara Allah bildirirse bilirler. Nitekim Hz. Musa (a.s) durumun
hâkikatma vakıf olmadığından dolayı, Hz. Hızır'ı (a.s) çocuğu öldürmesi, gemiyi
delmesi ve yıkılan duvarı yapması sebebi ile kınamıştı.44
, Yine Hz. Davud'un (a.s)
hayrın evlenmemekte olduğunu bilmemesi ve hatta Peygamberimiz'in (s.a) İsra
gecesinde bazı emredilen mutlak işleri bilmemesi, Bedir savaşından sonra
esirlerden fidye alınıp serbest bırakılmasından sonra ayetin esirlerin
öldürülmesi yönünde gelmeşi45
mutlak gaybı peygamberlerin de bilmediği hususlardandır.
Yine Peygamber Efendimizin'in
(s.a) Uhud savaşında kendi görüşü Medine'den çıkmak olmamasına rağmen
Medine'nin dışına çıkması bu hususlardandır.
Hz. Peygamber'e (s.a)
bir kavim hakkında onlar zekatı vermiyorlar, zekatı
menettiler denildiğinde O da onlarla savaşmayı emretti. Bunun üzerine şu ayet
indi: "Size fasık bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu
araştırın"46
Peygamberler ve hatta onların
sonuncusu olan Peygamber Efendimiz (s.a) için mutlak gaybı bilmek mümkün
olmayınca bu hizmetkar gibi kimselere bu nasıl sabit
olur? Böyle bir iddia büyük bir cesarettir. Böyle bir iddia Allah'ın kelamını,
peygamberleri ve sahabileri bilmemektir. Sahabiler aralarında bir takım olaylar
cereyan ettiğinde bunlara keşf ve kerametle vakıf olduklarını iddia etmediler.
Gaybı bildiğini iddia edenlere yazıklar olsun. Haşa! Bu hizmetkarın
mutlak gaybı bildiğini iddia edenlere yazıklar olsun. Bilakis ben günahlarını
ve kusurlarını itiraf ederi Allah'ın aciz bir kuluyum. Hatta bu hizmetkar bütün
alemin günahlarının, hardal tanesinin kumun altında
olduğu gibi günahlarının yükü altında olduğunu ve günahının dumanının semaya
ulaştığını söyleyen ve fakat Allah'ın rahmetinden ümidini kesmiyen birisidir.
Çünkü Allah çok affedici ve merhametlidir. Bu hizmetkar
Gavsu'l Azam'ın gölgesi altında gölgelenmeyi arzu ediyor. O Gavs ki bu hizmetkara, ümmete şeriatın ahkamını tebliğ etmeyi, onlardan
günah ve hataları için tevbe etmelerini istemeyi, şeriatın emirlerine uyup,
yasaklarından kaçınmalarını emretti.
Kim bunlara uyarsa kurtulur,
kim de muhalefet ederse
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI ziyan ve hüsrandadır. Kim
Allah'tan hidayet murat ederse Allah onu hidayete erdirir. Hidayeti istemeyen
kimseyi Allah nasıl hidayete erdirsin.
Allah: "O olmasaydı bu kainatı yaratmazdım"47 buyurduğu ve salatın en tamamının ve
selamın en kamilinin kendisi ve ailesi üzerine olduğu seçilmiş Nebi'sine şöyle
demiştir: "(Ey Muhammed), sen, sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat
Allah dilediğini doğru yola iletir"48 Hidayetin nasıl olacağı bilinmez. Çünkü
insanlara bu hususta hiç bir bilgi verilmemiştir. Hatta Allah Teala şöyle buyuruyor: " O gaybı bilendir.
Kendi görünmez bilgisini kimseye göstermez. Ancak razı olduğu elçilere gösterir..,"49
Ayette geçen rasûl kelimesini İmam Kerhî velî olsun nebi olsun
luğavî manasıyla gönderilen elçi” şeklinde tefsir etmiştir. Bundan da şu
anlaşılıyor ki, Allah gaybın hepsini değil, bir kısmını bazı insanlara
bildirebilir. Ama o kimseler kendileri için Allah'ın bilmesini muttali kıldığı
miktarı aşamazlar ve bunu da yapamazlar. Onların gayban muttali oldukları ile
değil, şeriatı-ı ğarra ile amel etmeleri uygundur. Gayban elde ettikleri
bilgilerle amel etmeleri caiz değildir. Bu husuta dikkatli olun.
Nebimizin (s.a) münafık olduğu
söylenilen kimselerin imanını kabul etmesi, sonra ben kalblerin araştırıcısı
değilim demesi ve münafık olduklarını bilmesine rağmen,
münafıklara
İslam ahkamına göre muamele etmesi delil olarak size yeter. Yine Hz. Ömer'in
(r.a) kendisini öldüreceğini bildiği halde, Ebû Lü'lü’nün çalışması için
serbest bırakması ve sonra da Ebû Lü'lü'ü O'nu şehid etmesi, Hz. Hüseyin'in
(r.a) Yezid'le savaşması şeriatın emrine uyma hususunda delil olarak size
yeter. Hatta bunlara ilaveteri Hz. Muaviye (r.a) ve Hz. Aişe'nin (r.anha) hata ettiği ve Hz. Ali (r.a) ile olan mukatelesinde
hata etmesi gibi evliyanın şeriat ile ilgili hususlarda hata etmeleri
mümkündür. ^Yine Ebû'l Haşan el-Basrî (k.s) akide meselesinde, İbn Arabi (k.s)
tevhid meselelerinde ve Çüneyd (k.s) Hallac'm (k.s) öldürülmesi ile ilgili
fetvasında hata etmişlerdir. Hata etmek caiz olmasaydı en kuvvetlileri dört
olan mezhepler arasında ihtilaf nasıl vaki olurdu? Bu mezhep imamları,
evliyanın en kamili olan İmam Azam, İmam Şafi, İmam
Malik ve İmam Ahmed b. Hanbel olmasına rağmen, şeri meselelerde onların da
hata ettikleri vaki olmuştur.
> ’
.
Evliyanın kalbleri bilmesine
gelince, bu durum şeyhliğin aslının haricinde bir iştir. Bir kimse tam
teslimiyet sahibi ise onun kalblere tasarruf edebileceği ve kalblerde olan bazı
şeyleri Allah'ın İzniyle bilebileceği ikrar edilmiştir.
Hatta bütün bunların yanında,
bir kimse üstadının dediği şeyleri bildiğini söylerse ona şöyle denilir: Sen
(Allah'a değil) putlara ibadet ediyorsun. Böyle diyen kimseden akılların
anlamıyacağı acaib ve garaib (istidraci) haller görülür. Allah sizi affetsin ve
mağfiret etsin.
Hz. Hızır'ın çocuğu
öldürme hususunda görüldüğü gibi zahiren şeriata muhalif gibi olan şeyleri
gördüğünüzde, düşeceğiniz tehlikeye üzülüyorum. Ebû Yezid el-Bistamî'nin "Benim
şanım ne yücedir" demesini küfür davasında bulunmanızdan, aşık olan Tusî namazı terketti demenizden v.b
meselelerde tehlikeîTÎTû^^ üzülüyorum.
Allah'a yemin olsun ki Gavsu'l
Azam'dan çok korkmasam, Molla Abdulkadir'i aranızdan çıkarırdım. Nitekim Hz.
Nuh (a.s) ve pek çok peygamber kavimleri arasından çıkmışlar da kavimleri helak
olmuşlardı. Fakat size olan çok şefkatim ve Muhammedi meşreb olan Gavsu'l
Azam'm çok merhametinden dolayı, onu aranızda bıraktım ve sizden tevbe ve
istiğfar etmenizi istemesini emrettim. Belki Allah yapacağınız tevbeleri kabul
eder. Tevbe çdersiniz dinde ve tarikatta kardeş olursunuz ve bu hizmetkarın duası Ve Gavsu'l Azam'ın gölgesi sizin
üzerinizde olur. Yine de aranızdan onun çıkarılması söz konusu olabilir.
Olmayacak şeylerin size gelmesinde beni değil, nefislerinizi kınayınız.
Ey kardeşim Molla Abdulkadir!
Kerametleri izhar etmenin kadının hayz hali gibi olduğunu duyduğunuz halde
büyükler için kerametlerini izhar ettiği iddiasında nasıl bulunursunuz? Halbuki Nebi'nin (s.a) mucizeleri, peygamberliği, O'na nazil
olan Kur'an ve aramızda yayılan şeriatı bize yeter. Onlara böyle nasihat
ediniz, kerametlerle değil. Belki öğüt alırlar veya korkarlar. Allah şöyle
buyuruyor:
"Eğer (inanmaktan)
yüz çevirirlerse de ki : "Allah bana yeter! O’ndan başka tanrı yoktur.
O'na dayandım, O büyük Arş'ın sahibidir!"50
Şevk, zevk ve rabıta sahibi ol.
Benim yapıştığım kopmayan ipe sarıl. Benim sırtımı dayadığım yıkılmayan duvara
sırtım daya.
,
Selam sana, yanındakilere ve Hz.
Muhammed Mustafa'ya (s.a) tabi olmayı devam ettirenler üzerine olsun.
Ey Allah için kardeş olan! Bu
tehlikeyi (kerameti izhar etme tehlikesini) istekleri ve teveccühleri olmasa da
onlardan uzaklaştır. Tehlikeye, düşme durumunda olanlara gül ve siz delisiniz
de. Çünkü bu iş ulema arasından tahlil edilmiş şe'rî bir durumdur. Şeriat ise
zahire hükmeder. Tarikatımız ise şeriatın zahirine uygunluk üzere bina
edilmiştir. Tarikatımızda şeriata uymayan kerametler keramet sayılmaz.
Allah'ım! Hz. Muhammed'e (s.a),
ailesine ashabına ve nesline kat be kat ve devamlı salat ve selam eyle.
Amin.
Ve’l hamdulillahi Rabbil Alemin.
YİRMİİKİNCİ MEKTUP
Bu mektubu Şeyh Muhammed
el-Bitlisi'ye, alî Nakşibendî tarikatına girmek isteyen kimselerin
bilmesi gereken, bazı adabı beyanı etmek için göndermiştir.
Manevi kardeşimiz, Mevlevi
seyyidimiz şerefli Şeyh Muhammed Zeyd'e. Allah onu şereflendirsin ve kalblerim
çok ferahladığı yüksek derecelere çıkanların derecesine çıkarsın. Güzel
hatırınızı sorarak, tarafınızdan dua istemeyi ve nefsinizin vefa içinde
olmasını çok ümid ederek mektuba başlıyorum.
Selam size ve yanınızdakiler
üzerine olsun. Bu mektupta Nakşibendî tarikatına girmek isteyenlere gerekli
olan bazı edepler zikredilmektedir.
İnsanların girdiği yollar
üçtür:
·
1- Şakilerin
yolu: Bu yol dünyayı sevme yoludur. Allah sizi ye bizi bu yanlış yoldan
kurtarsın. Dünyayı sevmek kendisine düşmanlığı gerekli kılacak -bundan
Allah'a sığınırız- bit şey olmasına rağmen nasıl alçak olmaz? Çünkü dünya,
düşmanların reisi olan nefsin sevgilisidir. Dünyayı sevmek nefsin sevgisinden
dolayıdır. Düşmanı sevmek düşmanlıkta onunla uyum halinde olmayı ve
Rasulallah'ı (s.a) tekzib etmeyi gerektirir. Çünkü akıllı olan kendini ibadete veren
kimsedir. Ebû Cehil'e uymak sizce de malum olduğu üzere ebedi hüsranı
gerektirir. Bütünüyle bu durumdan ictinab etmek gerekir.
·
2- Ebrarın
(iyilerin) yolu: Bu yol ahireti sevme yoludur. Bu da nefsin arzuladığı
bulanıklıklardan uzak değildir. Akıl ile nefis karşılaştığıyla zaman nefsin
sevgisinin Mevla'nın sevgisi üzerine kayması suretiyle ilahi sevgisinin arttığı
doğru değildir. Halbuki karşılaşma bunu tercih eden
kimsenin yapısıyla ilgilidir. Nitekim Allah şöyle buyuruyor:
"Karışımı
tesnimdendir (İçine tesnim karıştırılmıştır. Tesnim
yukarıdan aşağıya şarıl şarıl akan çeşmenin adıdır).
Bir çeşme ki (Allah'a) yaklaştırılanlar ondan içerler."51
Ancak bununla beraber düşmana
sevgi olarak izhar ettiğimiz şeylerin mevcud olması gerekir. Böyle olmazsa o
zaman sevap ve cezayı nasıl talep edeceğiz? Ecri taleb etmek sahibini kamil derecesinden dolayı alçak gönüllü yapar.
·
3- Mukarrebûnun (Allah'a
yaklaştırılanların) yolu: Bu yol Mevla'yı sevme
yoludur. Bu da nihayetinde istenilen en yüce bir hedeftir. Çünkü bu hal
sahibini imansızlıktan korur. Ruh nefsin elinden çıkar. Bu hal kişiyi Allah ile
olan ezeli sohbet derecesine ulaştırır. Kalbte marifet pınarları fışkırır ve
orada ilahi feyz pınarları akar. Kişiyi hikmet denizi yapar ve arzularından
uzaklaştırarak Allah ile meşgul olan kimse haline getirir. Şu belirtilen
nimetlere vasıl olur: "Hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın
işitmediği ve hiç bir beşer kalbinden geçmeyen nimetler onlar için
vardır."52 Bir
nebze düşünüldüğünde bu derecelere ulaştıran yolda gayret etmek gerekir. Bu yol
şimdi Nakşibendî tarikatıdır. Bu yolu seçtikten sonra yolu takip etme,
ne kitapla, ne virdle, ne de zikirle olur. Ancak kalıcılığı sağlanan usuller
ile olur. Bu da ihlas ve muhabbettir. İhlasın en aşağı mertebesi, üstad seçme
hariç bütün hidayet yollarının birbirini desteklediğini görmektir. Bakışı eksik
olan, dünyada kendi uyduğu şeyhinden -faziletli de olsa- başka şeyh görmeyen,
eşyanın tabiatına aykırı bir durum içerisindedir.
Gönlümü seni düşünmeye adamışım
Gafil olandan uzak durmuşum
Senin gamınla ebediyyen
bağlanmışım.
Muhabbetin en aşağı derecesi
şeyhi kendisine canından, malından, evladından, ana-babasından ve ihvanlarından
daha sevimli olmasıdır. Çünkü şeyhe muhabbet ebedi hayatı ve teslimiyetin tam
olmasını gerektirir. Teslimiyyet ise şudur: Müridin şeyhin eline yıkayıcının
elinde olan ölü gibi olmasıdır. Nitekim Semnanî (k.s) bu hususta şu şiiri
söylemiştir:
Cehennemin muradı beni yakmaksa
yakabilir Cennet gül bahçesi olmayacaksa olmayabilir Benim derdim inan
başkadır, bunlar değildir Benim sevdam yiğitler kapısında beklemektir Ashab-ı
kehfin köpeği gibi olsun, olabilmektir
Allah bu sıfatlara uyduğundan
dolayı bir kula iyilikte bulunduğu zaman, ona edebi gözetmek düşer. Bir nebze
de olsa bu edepleri zikredelim.
·
1-
Sadece ilim, akıl ve tabiata bağlanmak gibi teslimiyete engel olan sıfatlardan
sıyrılmak. Çünkü belalar çoktur.
·
2-
Şeyhe hürmet etmek. Nitekim İmam-ı Rabbani şöyle buyuruyor: "Zamanınızdaki
büyüğe itaat edin." Mevlana Rumî de şöyle der:
Güneşim, Tebrizlim, Efendim.
Beni terbiye eden ey mürebbim!
Molla Cezerî (r.a) şöyle der:
Gerçi cennette emru ferman
gelmez ki.
·
3-
Bilhassa müekked sünnet olan teheccüd namazı ile geceyi ihya etmek.
·
4- "Sadıklarla
beraber olun"53
ayetinin hükmü gereği tam bir edeple ya cismi ya da hayali olarak şeyhi
rabıta etmek Nitekim Mevlana Cami (k.s) şöyle buyuruyor:
Hazır olun. Çünkü dostlar
geldi.
Ey gönül! Zahir ve batında
dosttan başkasını görme.
Bununla birlikte sohbette
üzüntü ve pişmanlık duyıuak.
·
5-
Mümkün olduğu müddetçe (yürürken) bütün eşyaca bakmaktan kaçınarak bakışı ayak
üzerine hasr etmek.
·
6- Bidatlardan
sakınmak
Nitekim İmam-ı Rabbani şöyle
buyuruyor:
"Her bidat sünneti
kaldırır."
ı^ikirde
riya için bağırmak, raks diye bilinen sema, insanlardan tamamen uzaklaşıp
halvete girmek, Allah ve şeyhin dışındaki şeylere gönül bağlamak, hadislerde
olmayan zikirleri yapmak bidat olan amellerdir. Bunlara yeme, içme, uyuma,
oturup kalkma ve konuşma dışındaki hususlar kıyas edilsin^
·
7-
Amellerde ruhsattan, tartışmada cedelden ve şeyhlerin münkirlerinden, şeyhleri
kötüleyen ve hakir görenlerden uzakta durmak. Eğer bir kimse velayet
mertebesinde bulunuyorsa ona münkirlik yapamamasıdır.
·
8-
Dünya ehlinden uzaklaşmak, ilim ehline, fakirlere karşı alçak gönüllü olmak ve
müminlere karşı su-i zandan kaçınmak.
·
9-
Hakkıyla eda edememekten dolayı salih amelden sonra istiğfar etmek.
·
10-
Mümkünse önce Allah'a hacetleri arzetmek, böyle yapmak mümkün değilse şeyhe
arzetmek.
Süleyman Efendi kardeşimize
selam eder, dualarını taleb eder ve halinden sual ederiz. Hastalandığı haberi
bana ulaştı. Bunu bir nimet olarak kabul edin.
O'nun kahrının ve lutfunun
hakiki meftunuyum,
Şaşılacak şey ki ben her iki
zıttın da aşığıyım.
Bundan maksat ayrılıkları bir
araya getirmektir.54
6 Cemazî’lahir 1298
YİRMİÜÇÜNCÜ MEKTUP
Bu mektubu Molla
Abdulfettah es-Sablağî’ye ihlas , muhabbet ve
teslimiyete teşvik için göridermiştir.
. Bil ki; yüce Nakşibendî
tarikatı ihlas, muhabbet ve teslimiyet üzerine kurulmuştur. Bunlardan herbiri
arttığında sahibinin yakınlığı, ilerlemesi ve vuslatı artar. Bunlar tamam
olduğu zaman meram olan yakînî iman ve gaybi müşahedeler hasıl
olur.
İhlasın en aşağı mertebesi,
şeyh kapısı dışında bütün visal kapılarının kapalı olduğunu görmek ve şeyhin
kendisine yol göstermeye muktedir olduğunu kabul etmektir.
Muhabbet ise, şeyhin müride
malından, evladından ve canından daha sevimli olmasıdır.
Teslimiyet ise şeyhin
emirlerini güzel, çirkin, caiz, haram olduğuna bakmaksızın yerine getirmektir.
Sadat-ı Nakşibendiye teslimiyetin tam olması için emirler ve edepler koymuştur.
Onlar da şunlardır:
·
1 -
Mümkün olduğunca cismani olarak sohbet etmek. Eğer cismani sohbet, mümkün
olmazsa, manevi sohbet etmek. Manevi sohbet "Sadıklarla beraber
olun"55 ayeti
gereği rabıtadır. Bu da iki kısımdır. ■
ça) İcmali ve hayalî: Bu tür
rabıta şeyhi, yeme içme esnasında, dostlar arasında konuşurken, derste, uykudan
önce veya sonra devamlı yanında olduğunu düşünmek.
·
b) Tafsili ve sûrî: Namaz oturuşununun aksi
oturup, gözleri kapatarak alında bir göz olduğu kabul edilir. Şeyhin yüzünden,
nurdan bir şua çıktığı ve kendisine doğru geldiği düşünülür.
·
2 - Mümkün
olduğunca mutlak bidat ve ruhsatlardan kaçınmakla birlikte, şeriata göre amel
etmek.
·
3 - Müridin
kendisini şeyhte yok etmesi. Müridin nefsini, ilim gibi ihtiyarı olan kemal
sıfatlarla veya kale gibi sağlam huylarla muttasıf olduğunu görmemesi. Çünkü
müridin gayesi, nefsinin gururlanmaması için kemalat elde etmek değil, şeyhin
gölgesi altında gölgelenmektir.
·
4 - Zikr
etmek. Zikrin en efdal vakti iki tulu arasındaki vakittir. Bütün bu emirler
aşağıdaki edeplerle kolay olur.
a) Nazarı (bakışı) ayak ucuna hasretmek: Sadat-ı Kiram'a göre mutlak nazar,
şeriat ehline göre kadınlara bakmak gibi gaflete sebep olur. Hatta Sadatdan
birisi mutlak nazarın haram kılındığını ve mutlak olarak nisbeti götüreceğini
söylemiştir. Bu onlara göre en doğru olandır. Yine sadaddan bir kısmı da
bunun haram olduğunu, şehvetle olursa nisbeti götüreceğini söylemişlerdir.
Çünkü şehvet, nazar edilenle kalbin ilgilenmesi veya elde edilmesi taleb edilen
fitnedir.
·
b)
Dünya sevgisi ve düşüncesinden sakınmak. Mürid salih amellerle sevap elde
etmeyi arzulamalıdır. Çünkü dünya sevgisi Allah sevgisine terstir:. Sevap elde etmeye rağbet göstermek ise dünya sevgisini
yok eder. Bu da nefsin hisselerindendir.
·
c) Farz
namazlardan sonra 3, 15 veya 20 defa istenildiği gibi eda edemedim veya
Allah'ın şanına ve büyüklüğüne uygun olmadı ve günah oldu zannı ile istiğfar
etmek. Eğer böyle bir hal olursa zaten bundan istiğfar etmek gerekir. Fakat bu
zannın namazı terk etmeyi gerektiren zan olduğu düşünülmesin. Çünkü namaz
mükellefiyeti her vakit bakîdir. Mükellef namazını her zaman eda etmesi
gerekir. Nitekim kul namaza kalktığında, yerine getirmeye mükellef olduğu şekilde
kemal sıfatları ile namazı eda edemez. Kul, efendisinin devamlı hizmet etmesini
emrettiği köle gibi, Allah'a niyaz ve tazarru ile istiğfar etmesi gerekir.
Çünkü kul hakkıyla namazı eda edemez. Allah'a niyazla boyun eğerse, Allah ta
onu affedebilir. Böylece ikinci defa da Allah katında kabul oldu ümidi meydana
gelir.
Namazında bir şey gördüğünde
istiğfar et. (Mutmain) olmazsan kalk yeniden kıl. Her ameli salihten sonra
böyle yap, bilhassa fakihlerin dersinden sonra. Çünkü ilim Allah'ın ilmidir.
Sen ise kendinde alim olduğun zannı ile bir varlık
görüyorsun. Bundan dolayı sana ders ve mutâaladaki gayretinden dolayı kibir
gibi zararlı hastalıklar sirayet eder.
·
d) Alimlere
bildiğin soruyu sorma. Aksine onlara bir soru sormak istedediğin zaman,
bilmediğin şeyi sor.
YİRMİDÖRDÜNCÜ MEKTUP
Bu mektubu Molla Ishak
Efendi ve Abdulhakim Efendi’ye sarık sarmaları hususunda yazmıştır.
Bil ki, yüce Nakşibendî
tarikatı ihlas üzerine bina edilmiştir. İhlas hidayetin -dünya, evliya ve
kutublarla dolu olsa da- Rabb’nin ikramıyla şeyhin eliyle olduğunu bilinendir.
Bu da İhlasın en aşağı mertebesidir. Ebedi hayat ve fuyuzat-ı ilahi onun vesilesi
ile elde edildiği için şeyhin muhabbeti, anne, baba, evlad ve can muhabbetinden
üstün olmalıdır. Teslimiyet ise ölünün, ölü yıkayıcısının elinde olduğu gibi
(müridin) şeyhin elinde olmasıdır. Bunların yanında bir takım işlerden de
sakınmak gerekir. Şöyle ki;
1- Bidatlardan sakınmak:
Bidatlar cehr-i zikirler gibi ya tarikat bidati olur. Mevlana Maksud Ali
el-Halhalî "Bukencine Cevahir" adlı eserinde mürid iki
şeyle tarikatten reddedilir, demiştir:
·
a)
Cehr-i zikir
·
b)
Şeyhi vefat etmedikçe şeyhini red etmesi ile.
Mevlana Seyyid Taha
(k.s) cehr-i zikirden şunları istisna
etmiştir: Namazlardan sonra lailahe illallah demek, ölüye telkin etmek ve
aksırana yerhamukellah demek.
i
Gavsu’I Azam'm halifesi Mevlana Halid (k.s) dağın tepesine çıkma anında Allahu
ekber demenin, dağdan vadiye inme esnasında da Subhanallah demenin, cehr-i
zikirden istisna edildiğini nakletmiştir/J
Ramazanda
yapılan meşhur salavatlar, dua ederken çokça yapılan sesli zikirler, halvet,
seferde iki namaz arasında cem yapmak, şeyhi varken şeyh seyahatine çıkmak,
şeyhlerin bir yerden çıkış anında veya köylere giriş anında salavat getirmek,
bayram günleri ve teşrik tekbirleri dışında sesli tekbirler getirmek, raks ve
sema yapmak, isteyerek vecde gelmek, insanların önünde hatme duasını okumak, insanların
önünde teveccüh yapmak ve yalnız yemek yemek, bütün bunların hepsi tarikat
bidati olarak kabul edilmektedir.
Bidatların ister hasene ister
kabiha olsun şer’i bidat olan bölümü vardır. Şer’i bidatlar, hakkında ayet,
icma ve kıyas bulunmayan hususlarda söz konusudur.
£2- Kişinin kendini ehl-i
şeriat, ilmi ile amil, abid, akıllı ve hatta ilmi olmayan cahil kimselerin
sıfatlarından uzak olduğunu görmesi yasaklanmıştır. Ancak bütün hasletlerin
şeyhin himmeti ile olduğunu bilmesi gerekir.
·
3-
Edebin güzel olmaması. Çünkü bu varlık duygusunun sebeplerindendir.
·
4-
Kişinin kendi nefsini beğenmesi. Ubeydullah Ahrar (k.s) şöyle
buyurmuştur: "Kim tarikatta kendi nefsinin hayvanattan daha iyi
olduğunu görür de bu
hal
ona zarar vermezse, o hal istidraçtır.”
·
5-
Şeyhin emri olmayan zikir ve amel ile meşgul olmak.
·
6-
Zikri sohbetten daha hayırlı görmek/)
Şu edeplere de uymak gerekir:
a-
Şeyhin huzurunda ve gıyabında edepli olmak. Nitekim Mevlana Cami (k.s) şöyle
buyuruyor: "Şeyhin yanında ancak şeyhe cevap vermek maksadı ile
konuşmalı. Onun yanında yüzü sağa sola çevirmemeli, eldeki teşbih ve yüzük ile
oynanmamak.”
b-
Farzlar dışında şeyhin huzurunda namaz kılmamak, ancak onun izni ve onunla
beraber kılmabilir.
-
' c- Sohbette müridin kalbinin
şeyhinden başkası ile meşgul olmaması. Bu mühimdir. Çünkü kalb o anda isteyici
gibidir. Kalb gafil olduğu zaman şeyhi kutub da olsa ona ilahi feyz gelmez.
d-
Şeyhin makamına oturmamak, ibriği ile abdest almamak, onun kabından yememek,
içmemek, abdest alırken onun yukarısında akan sudan abdest almamak, aralarında
kısa mesafede olsa ayağını şeyhin tarafına uzatmamak, sırtı şeyhe döndürmemek,
sesini şeyhin sesinden fazla yükseltmemek, şeyhin tarafına tükürmemek.
Mevlana Rumî (k.s) buyuruyor:
"Edepten mahrum olan Rabbin lütfundan da mahrumdur. ”
e-
Şeyh'ten sadır olan her şeyin -kendi düşüncesine göre şer olsa da- hayır
olduğunu görmek. Şeyhinin onun halini yakinen haberdar olduğunu düşünmesi,
şeyhe halini söylemesi ve kendi ilmi ile yetinmemesi gerekir.
f-Cuma
ve cemaate devam etmek.
g-
Büyük rükün olan teheccüd namazı kılmak.
i-
Akşam ile yatsı arasını rabıta ile iki tulü' vakti arasını zikirle ihya etmek.
h-
Müekked sünnetlere, kuşluk ve vitir namazına devam etmek.
k-
Şeyhin emrettiklerini, yapılması gereken şeyler, nehyettiklerini yapılmaması
gereken hususlar olduğunu bilmek.
h.
1294
YİRMİBEŞİNCİ MEKTUP
Bu mektubu Seyyid
Ubeydullah'ın halifesi Molla Abdussamed’e göndermiştir. Mektup Molla
Abdussamed'in (r.a) Nehri'ye gitme isteğini bildirmeksi için gönderdiği mektuba
cevabtır.
Mektubuma Allah'ın ismi ile
başlarım.
r
o
"Her şey överek
O’nu teşbih eder." Salat
vfe selam Allah'ın Nebisi Hz. Muhammed'e (s.a), aline ve ashabına olsun.
Bu dergahın
hizmetçisinden, Nakşibendî halifesi
İsra,17/44.
sevgili,
sadık Molla Abdussamed Efendiye. Muhabbet kokan çok değerli mektubunuz bize
ulaştı. Hamd ve şükrü ikram eden; ye'si, reca ve ümit ile değiştiren Allah'dır.
lâkin bu mektup yüce kapıda zuhur eden acaib işlerin bazısını haber
vermektedir. O yüce zatın yanında malumdur ki; Gavsu'l Azam'ın (k.s) bağlıları
kendisine uymakta ve bağlılıklarında devamlıdırlar; fakat tanınmış hocalardan
Seyyid Ubeydullah-ı Sanî'yi zamanın meşayıhlerinin en büyüğü saydılar. O'na
sevgide bağlı ve hizmetinde köle gibiydiler. Nefisleri ile ona uydular. O'nu
kendileri için şeyh gördüler. Halbuki şeyhlerinin feyz
ve keremli olması Gavsu'l Azam'dan gelmektedir. Aynı zamanda bu durum, sadık
halife ve kendisine saygılı Salih Molla Nur Muhammed Emin'in bu hizmetkara sebep olmasından gelmektedir. Sonra zat-ı
şerifiniz bu hizmetçi ile Seyyid Ubeydullah arasında vasıta oldu. Bana onun bir
mektubunu verdiniz.
İsmi Aziz olan vekil hatme ve
teveccühlere girdi, nefsi kendisine tabi olduğundan kendisinde değişme meydana
geldi.
Bundan sonra söylenenler
söylendi (dedi kodu yapıldı). Ayrılık, fitne ve düşmanlık ortaya çıktı. Bu hizmetkar ve arkadaşları için harama baktığı, halvet ve
zinayı helal saydığı söylendi. Öyle ki bu durumun onun yüce eşiği yanında
zikredilmesi -Subhanellah- ne acaib bir iştir. Bu durum karşısında
hayrete düştük. Neticeyi Allah’a tevekkülde bulduk. O bize yeter ve O ne güzel
vekildir.
Kardeşim, biz önceki zamanlarda
nasıl isek öyleyiz. Şayet, Gavsu'l Azam'ı (k.s) terkediniz, derseniz, bü hiç
olmayacak şeylerdendir.
Bize, geliniz ve yüce eşiğe
intisab ediniz, derseniz, biz de gördüğün şeriata muhalif şeyleri ve bidatlan
terketmeyi bize emretsin, biz de onlardan tövbe edelim, deriz.
Şayet, dergahı
ziyaretle şereflenmeniz uygun olandır, derseniz, bu dergah ucub ve riya için
gelmeye uygun değildir. Bilakis oraya muhabbet ve cezbeyle gelmek uygun düşer.
Bu durumda Gavsu'l Azam (k.s) ve yüce etba’ı hakkında duyduğu şeylerden bu
hizmetçinin ruhu her gün incitilirken, nasıl olur da kalb cezbeyle inşirah
bulur. Bu sözleri söyleyenler irşad dairesinin kutbu Seyyid Taha'dan (k.s) haya etmezler mi? Halifesine nasıl kötü lakab takarlar?
Bununla beraber Seyyid Ubeydullah'ın bizden batınen (manevi) muhabbeti
kesmediği hususunda şüphemiz yoktur. Çünkü muhabbet, cezbe her gün artmaktadır.
Bu hizmetçinin kalbindeki engelleri kaldırmak henüz vaki olmamıştır. Çünkü
nifak bu zamanda çoktur.
Muhalif olanlar her zaman
Gavs'ın, bu hizmetçiye ölan geniş lutfunu görüyorlar. Hasedlerinden O'na
yapacaklarını yapıyorlar. Bu olay Allah'a bırakılmıştır. Mahşer günü gerçek
açığa çıkacaktır.
Şahid olarak Allah yeter ve
selam hidayete tabi olanlara ve Hz. Mustafa'nın (a.s) şeriatına sıkı sıkıya
bağlı olanların üzerine olsun.
YİRMİALTINCI MEKTUP
1
’ Bu mektubu halifesi
Molla Abdulkadir'e, insanların onun elinde tevbe etmesi, sebebiyle teşekkürü
etme ve bunun dışındaki meselelerle ilgili olarak göndermiştir.
Allah’ın ismi ile mektubuma
başlarım. "Herşey överek O'nu teşbih eder."56 Nebisine ve O'nun aline salatu selam
ederiz.
Aciz hizmetkardan,
bilgili kardeşi Molla Abdulkadir'e. Arkadaşlarınız bize, insanların tevbe
etmeye düşkün olduğunu ve bu konuda gayret gösterdiklerini, Şeriat amellerini
yerine getirmeye davet ettiğinizi, Sadat-ı Kiram’dan yardım istediğinizi,
insanları Allah'a tevbe ettirmeye sevkettiğinizi ve onları Gavsu'l Azam’m
gölgesi altına soktuğunuzu bildirdiler. Nimeti bol veren ve ihtiyaçları
ziyadesiyle gideren Allah'a hamd olsun.
Allahım! Yüceliğine uygun
olacak şekilde hamd sanadır, şükür sanadır. Ben senin nimetlerini itiraf
ederim, sana övgü saymakla bitmez. Sen yüce zatını övdüğün gibisin. Varlık
duygusu kendisini helak etmesin diye meydana gelen güzellikler sebebiyle bu hizmetkar çokça istiğfar etmiştir.
Sizin
istiğfar, hamd ve şükür ile meşgul olmanız ve Gavsu'l Azam'm gölgesinde
nefsinizi fenaya ulaştırmanız gerekir. Sen
ve oradaki vekil, yani ikiniz (devamlı olarak) şu ayeti okumanıza rağmen
nasıl hidayet edici olabilir siniz?: Bu ayette Allah
şöyle buyuruyor: "Sen istediğin kimseyi hidayete erdiremezsin, lâkin
Allah dilediğini hidayete . ,,60
erdirir."
Peygamberimiz (s.a) için böyle
olunca ikiniz için durum nice olur? Bununla beraber mecazi
hidayet57 58 (hidayete vesile
olma) aynı şekilde ikinizin eliyle olmaz. Daha doğrusu Gavsu'l Azam ve Saadat-ı
Kiramın duasıyla olur. Onlardan size himmet ve nisbet olduğunda haklarını nasıl
ödersiniz? Mülkünde dilediği gibi tasarrufda bulunan ve dilediği şeye hüküm
veren Allah'ı teşbih ederim.
Hastalığın bu hizmetkara bildirildi. Şifa Allah'tandır. Bu durum aynı
şekilde hamd ve şükrü icab ettirir. Sizin için akideyi öğretmek, Fatiha ve
teşehhüdü öğretmekten ve eğitimini yapmaktan başka bir şey yoktur. Eğer siz
bunları yerine getirmezseniz, ahirette sual anında haliniz nice olur?
• .İler gün 300 adet nefy-u
isbatı la faile illellah manası üzere kendine vird yap ve hergün bir
saat şükür rabıtası, diğer bir saatte niyaz et ki, muhabbet ve şevkinin
artmasına sebep olsun. Şayet onun kalbini, tam selamette olduğunuz müjdesi ve'
güzel Sıhhatiniz haberini göndermek suretiyle sevindirirsen bununla bu hizmetkara iyilik etmiş olursun.
Selam size, yanınızdakilere ve
Hz. Mustafa'nın (a.s) şeriatına sımsıkı sanlanlann üzerine olsun.
Allahım! O'na, aline, ashabına
ve zürriyyetine rahmet ve bereket ver. (Amin)
Hamd Alemlerin
Rabbi Allah'adır.
YİRMİYEDİNCİ MEKTUP
Bu mektubu Gavsu'l Azam
ve Kutbu’ 1 Efham’ın oğlu Seyyid Nur Muhammed'e göndermiştir.
Allah'ın ismi ile mektubuma
başlarım. "Herşey överek O'nu teşbih eder."59 Nebiyy-i Zişan’a ve aline salatu selam
ederim.
Gavsu'l Azam'ın dergahının hizmetçisinden, hidayet ağacının meyvesi ve onun
nurlu bahçesinin özü, iyi kalbli kimselerin sevgilisi Mevlana Şeyh Seyyid Nur
Muhammed'e. Allah onu dünya sıkıntılarından uzak eylesin.
Size bu mektupta acaib bir
hadiseden bahsedeceğim. Seyyid Şeyh Ubeydullah Van'a geldiği zaman; Şeyh
Muhammed Kufrevî, halifesi Molla Abdussamed en-Nafikî ve etbaları onun huzuruna
çıktılar. Ona söyleyeceklerini söylediler. Bunun üzerine Seyyid Ubeydullah
onların sözlerinden dolayı celale ve gazaba geldi. Söylendiği gibi sizin
Kâkaş'a gelmeniz ve ona uğramayışınız onun celalini artırmış ve bu
hususta ona şöyle denilmiş: “Seyyid Muhammed Kakaş'da düşmanlarınıza uğradı ve
geçmiş zamanda Gavsu'l Azam (k.s) hakkında söylediklerinizi tafsilatıyla
anlatarak lisana uygun olmayan şeyleri aktardı.” Allah'ın bilmesi ona kafidir. Daha sonra Gavs (k.s) halifelerine, ona tabii
olanların hepsine, Şeyh Muhammed Kufrevi’ye ve onun etbama, gönül birliği
içinde olmalarını emretti. Çünkü onlar Gavsu'l Azam'ın (k.s), hidayete vesile
olması sebebiyle ufukta yayılan Allah'ın nurunu söndürmek istemişlerdir. Oysa "Allah
nurunu tamamlayacaktır."60
Bunun üzerine halifelerini Cenceçor'a onun peşinden gönderdi ve onlara
yardımcı olmalarını söyledi. Allah gerçeği ortaya çıkaracaktır. Gavs’a (k.s)
düşman olanlar bütün gayretleriyle uğraşarak Patnos ve Hayderan'da Şeyh
Celaleddin'e intisab eden bazılarını doğru yoldan çıkarttılar. Nice kimseler
şimdi hüsranda ve günah içindeler. Onları tanımıyoruz. Allah'a hanld olsun ki,
ne Şeyh Celaleddin ne de diğerlerinin etbaından olup da bu tarikatın sohbeti
kendilerine ulaşan kimseler onlara iltifat etmedi. Mektubu tafsilatla karalamak
istemiyorum, geri kalan söz, bu mektubun taşıyıcısı Molla Mahmud ve Halid
Bey'le beraberdir.
Selam Hz. Mustafa (a.s)
şeriatına yapışana, aline ve ashabı üzerine olsun.
YİRMİSEKİZİNCİ MEKTUP
Bu mektubu Gavs (r.a)
Hazretlerinin değerli kardeşleri olan Muhammed ve Hurşid Beylere amcalarının
oğlu Halid Bey ve diğerleriyle biraraya gelmeyi emretmesi ile ilgili olarak
göndermiştir.
Zatı şerifleri isimleri gibi
olsunlar. Allah'ın rahmeti ve selamı üzerinize olsun. Aramızda olan ayrılığın
vukuundan bir müddet geçince ve kavuşmanın arzusuyla bu mektubu yazıya
geçirdik. Gerçekten mektuplaşmak, haber alabilmek, sıhhat ve selametinizin nasıl
olduğunu öğrenmek kavuşmanın (vuslatın) yarısıdır. Allah, Seyyid-i Kainat'ın (a.s), Gavsu'l Azam ve cümle sadatın (k.s) yüzü
suyu hürmetine sizleri afetlerden muhafaza eylesin.
Hacı Ali Bey’i, Şerif Bey ’i,
Hamid Bey’i, Eyyub Han Bey’i ve ev halkını muhabbetle selamlarım. Malumunuzdur
ki Halid Bey, evini sizin yanınızdan taşımak için bize teşrif etti. Ben buna
razı olmadım ve onu bundan men ettim. Çünkü biliyorum ki, buna Gavsu'l Azam
(k.s) razı değildir. Sizin de onun evinden çıkmasına razı olmamanız gerekir.
Daha doğrusu sizin onun hatırını hoş tutmak, onunla uyumlu olmak, ona kin ve
nefret etmemek görevinizdir. Sakın, sakın sizden bir çekişme ve aranızda bir
düşmanlık ortaya çıkmasın. Biliyorsun ki, ittifakın olmaması, memleketin
harabına, halkın dağılmasına ve emellerin parçalanmasına sebebdir.
İttifak, güzellikle
birleşmedir. Ülfet ise, bunların
tamiri
için sebepdir. Çünkü Allah ve Rasûlünün adeti böyle
cereyan etmiş, böyle gerçekleşmiştir. Gördüğüm ve yakinen anladığım kadarıyla
fayda, Molla Mahmud'un sözüne itimad etmenizdedir. Çünkü onun sözü, bizim
sözümüzdür. Bu konuda ne emrederse, bizim emrimizdir.
‘
Emr edilen şeyleri yerine
getiriniz. "Çünkü O
(Allah) yaptıklarınızı
hakkıyla bilendir/'61
23-Şaban-1298
YIRMİDOKUZUNCU MEKTUP
Bu mektubu bazı işlerli
ilgile olarak halifesi Molla Ahmed'e göndermiştir.
Mektubuma Allah'ın ismi ile
başlarım. "Her şey överek O’nu teşbih eder."62
Salat ve selam O'nun Nebisi
(s.a) ve Nebisinin ailesi üzerine olsun.
Gavsu'l Azam'm (k.s) bana olan
mektubunu okudum ve Allah'a hamd ettim. Acz ve taksiratımı itiraf ederek
şükredenlerden oldum. Sabırdaki maslahatın Allah indindeki bilenen vakte kadar
olduğunu gördüm. Eğer bu köylere ve bu tarafa gelme isteği kalbinizde varsa, bu
isteğinize uymanız çok güzel bir şeydir. Çünkü sohbet (farzlar ve vacipler
dışında) olan ve olacak olan hiçbirşeye denk değildir.
Şunu burada belirtmek gerekir:
Öncelikli olarak Rum liderlerinden çekinerek insanları Acemlerle muharebeye
teşvik etmek için birkaç gün beldenizde istirahat ediniz. Çünkü Seyyid
Ubeydullah (konuyla ilgili olarak) iki mektub gönderdi. Birinci mektub Gavsu'l
Azam'a (k.s) muhabbet vesilesi ile kavuşmaya özlem mektubu, İkincisi cihada
teşvik mektubu. Bu hizmetkar inşaallah bu iki hususa
da uyacaktır. Eğer sabredemezseniz gelme hususunda sizin için ruhsat vardır.
Sabahleyin yemekten önce bal yemek, baş üzerine rabıta yapmak sizin için
şifadır. Ezeli olan Allah'ın inayeti ve üstadın iltifatı size tesir etmiştir ve
hatta çoğu vakitlerde sizinle beraberdir..
Selam size, yanınızdakilere ve
Hz. Muhammed'in (s.a) şeriatına uyanlar üzerine olsun.
OTUZUNCU MEKTUP
Bu mektubu Kışlık
kazasına bağlı Vir köy'ün tasfiyesi hususunda halifesi Molla İbrahim ’e
göndermiştir.
Allah için kardeş Mblla
İbrahim'e.
Size ve ailenize selam ve dua
ederim. Kışlık kazasına bağlı Virköy'le ilgili mektubu getiren Mahmud ile
birlikte arkadaşı Hüseyin bize geldi.
Durumu tam bilmiyoruz. Benim
oraya gelmem mühlet verilmesi için onlara faydalı ise veya bizim tarafımızdan
Süleyman Bey'e mektup göndermeniz size göre uygunsa bunu yapınız. Eğer böyle
değilse meseleyi Fakih Ahmed'le konuşunuz, duruma göre işi hallediniz ve hızlı
ve acil bir şekilde Ali Efendi’nin fetva kitabını bana gönderiniz.
OTUZBİRİNCİ MEKTUP
Bu mektubu halifesi
Molla İbrahim'in babası Molla Abdurrahman el-Kindi'ye, Gavsu'l Azam'ın (k.s) dergahında üzerinde müşavere edilen bazı hususları bildirmek
ve bunun dışındaki meselelerle ilgili göndermiştir.
Nemran'da bu yıla kadar düşman
istilasına uğramamanız için çalışan, şeyhimize hizmet eden ve size merhametli
olan faziletli üstadımız Molla Abdurrahman el-kindî’ye. Kalacağınız mezkur müddet tamam olduktan sonra size uygun olan yerlerde
kalmanız için bizden izin istediler. Hz. Şeyh ise size olan muhabbetinden
dolayı sizden ayrılmak istemiyor. Başka bir maksaddan dolayı değil. Hz. Şeyh
bizimle sizin aranızda, bizimle sizin İhlasınız arasında fark olmaması
gerektiğini söylüyor. İmamımız Hz. Halid-i es-Sanî, talihlerin istifadesinin
mümkün olması için, sizi bu tarafa cezbetmeyi ve kalblerinizin Hz.
Şeyh'in kalbi ile ülfet etmesini istiyor. Çünkü Şeyh ülfet edicidir. Siz şeyhle
karşılıklı ülfet içerisindesiniz. Sonra sizi zülmetten nura kim çıkaracak?
İnatçıların kelamına bakmaksızın ve Gavs’ın bu konudaki emrine uyarak bu dergaha teşrif etmeniz mümkün olursa teşrif ediniz. Rabbi
tarafından en güzel şekide terbiye edilen Rasûlüllah (s.a)63 rüyada bana Gavs’ın Hz. Şeyh Halid'den (k.s)
daha güzel olduğunu söyledi.
Kemalatını artırmak için
çabala. Bu yolu size gösteren Allah’a hamd et. Ancak ona gelmeme engel olan
husus mektupta açıklandı.
İhlas, isteyen kimseler
içindir. Sabır ve acele etmek şanımıza yakışır edeb ile olmalıdır.
Onun şanı, inad töhmetinden
beridir. Çünkü töhmet -en edna müride zarar vereceği gibi, bilhassa havas
olan kimseler dahi olsa- nisbeti yok eder. Bu durum bizi büyükler hakkınd,
ihlas noksanlığına ve onlara hakkı ile ittiba etmeme yanlışına sevkeder.
İnsanlara Gavs’ın (k.s), evlatlarının ve halifelerinin sabrını medhederek
yaymak nisbetinizi artırır. Böylece size iyiliği olan Kutbu’l Aktab ve Gavsu’l
Encab’ın (r.a) işaretinin tecellisi sizin için ortaya çıkar.
Çocuğunuzun
Molla İbrahim hakkında dediği şey ancak çıkan ve çıkacak olan şeylerle
ilgilidir. Eşya (takdir edilen) vakitleri kadar dünyada kalacaklardır. Sabır
acıdır. "Sabr
edenin mükafatı Allah'a aittir."64 Allah'ın
yüce kitabında Hz. Yakup (a.s) için "Baha düşen güztelce
sabretmektir"68 demesi, sabrı nefsine nisbet etmeŞ. ve düşmanımna karşı acele etmesi size yetmiyor mu? Allah'a
yemin olsun ki sabırda hayır görmeseydim, acele ederdim. Ben şeyhin emrine
uymaya istekliyim. Vukuf-i kalbî hali üzerine, muhabbet ve cezbe ile cemal
suretinde rabıtaya devam ediniz. Ancak bunlardan sonra şuhud ve murakabe
makamını elde edebilirsiniz. 300 kadar la fa’ile ille’llah manasındaki
nefy-u isbat virdine devam ediniz ve Gavsu'l Azam'dan (k.s) afv zannı üzerine
olunuz. Zira Gavs (k.s) günahımıza ve kusurlarımıza gözlerini kapayarak bize
muhabbet nazarı ile bakar.
Bize dua ediniz. Molla İbrahim,
Şeyh İbrahim, Şeyh Muhammed, onların oğulları, Molla Muhyiddin, kardeşleriniz,
annemiz ve evlatlarınız bize dua etsinler.
Selam sizin, bizden isteyen ve
bunu hususiyetle belirten kimseler üzerine olsun. Kardeşimiz Molla Abdulbari'ye
selam.
Hamd Allah’adır.
OTUZİKİNCİ MEKTUP
Bu mektubu halifesi
Molla İbrahim’e, Tilo'ya bir miktar haşhaş verilmesi ve benzeri hususlar için
yazmıştır.
Allah için kardeş Molla
İbrahim'e. Size ve ev
6& Yusuf,
12/18 <
halkınıza
selam ve duadan sonra, Tilo kendisine yetecek kadar haşhaş vereceğimizi ümid
ederek bize geldi. Kışlık köyünün haşhaşından vermeyin. Demirci köyünün
haşhaşından veriniz. Çünkü Mirza Bey ilk şart olarak kendisinin izni olmadan bu
köyden (Kışlık köyü) bir şey vermememizi tenbih etti. Bize düşen bir çöp dahi
olsa onun izni olmadan bir şey vermemektir. Eğer isteyen ehli zimmettten ise
böyle yapınız. Hatta bütün gayretinizle mümkün olduğu kadar kendi
haşhaşlarınızı ayırınız. Artanları veriniz. Kurumasının faydası yoktur. Sana
gelince biz sana îsa sufi ile selam gönderdik. Sen de aynı şekilde mukabele
ettin. Nefsinin, istediği şeyleri kes. Artanları isteyen kimselere ver. Sütlü
koyun ve sığırlar Neynek köyü içindir. Evine gelince onu isteyene teslim et.
Ziraat ve hasad işlerini onun oğullarından biri veya başkası yapmak isterse
gelirin yarısını al. Sahipsiz kalır, kurur ve telef olursa zararı yok. Çünkü
böyle istenilmiştir.
OTÜZÜÇÜNCÜ MEKTUP
Bu mektubu cihad
senesinde Gavs'ın emri ile herkesin Nurşin'e. gitmesi hususunda halifesi Molla
İbrahim'e göndermiştir.
Şefkatli,
kerem sahibi ve korunan kardeş Molla İbrahim'e.
Gavsu'l Azam'ın Rasûlüllah'dan
(s.a) istimdadı vasıtası ile niyaz ve istiğfarı gerektiren haberler bize
ulaştı.
Ey kardeşim! Allah bir şey
murad ettiği zaman O'nun hükmünü geri çevirecek kimse yoktur. Eğer durum O'ndan
bir şey taleb etme ise, bize ve size niyaz etmek, rıza göstermek, hamd etmek ve
şeriata uymak gerekir. Aynı şekilde iki beldenin alınmasının gerçekleşmesi
anında da böyle yapmak gerekir. Fakih İbrahim dönünce, onu Zeyn'in arkasından
gönderebilmem için herkesin Nurşin’e gitmesi gerekir; İstenilen birinci durumda
şüphe veya Erzurum'da kuvyetli durum varsa sakin olmak gerekir. Şayet şiddetli
deprem’ korku olur ve bir şey ortaya çıkmazsa size Nurşin'i taleb etmek ve
arkasından elçi gönderileceğine dair bir elçi göndermek gerekir. Senin ve
diğerlerinin kalbinde tefrika olmasın.
Ben gerçekten onun kahrına ve
lutfuna aşığım
Hayret edilecek şey ki ben her
iki zıd şeye aşığım.
Çünkü aziz ve zelil etmeye
kadir olan Allah'tır. Fakat şu ayetten korkmak gerekir: "...Müminlere
yardım etmek, üzerimize borç idi"65
Zeyn'in peşinden onun
gönderilmesinin tehir edilmesinden maksad, onların bu fakiri oraya iskan etme düşüncelerinden dolayıdır. Hatta Şeyh Hamza ve
Molla Muhammed, senin iradende gitmek vardır, dediler. Biz seni şeyhin
merkadına şikayet ediyoruz. Verebilirsen sana cevap
vermek düşer. Bu taraftan soruyorsunuz. Bana ulaşan şeylerden üzülmeseydim,
sizin yerleşmeniz veya üst üste gelen engellerden ve dost arkadaşlarla beraber
oradan çıkmanızı yazardım. Çünkü buradaki bir gün orada bir sene gibidir. Hatta
bu zamanda bir gün Gavsu'l Azam (k.s) zamanında bir ay gibidir.
Allahım! Müslüman ordulara
yardım et. Kafirleri memleketimizden yardımsız olarak
çıkar. Kelimeni aramızda yücelt Ya Muin! "Bizi nimet verdiğin
kimselerin yoluna ilet. Kendilerine gazab edilmiş olanların ve sapmışların
yoluna değil."66
Size gelen kimselere ve Gavs’m
(k.s) yanındakilere mektubunuzu gönderme işi, sıkıntıya karşı ferahlığın galip
olmasına sebep olacak olsaydı ve bu da Şeyh Hamza'nın ihtiyarı ile olsaydı,
hemen onu yapardı.
Selam, kardeşlere bilhassa
hususi dostlara ve umumi olarak avam üzerine olsun. Onlardan ve Molla Abdullah
el-Cuhurî'den dua talep ediyorum. Dediği şeyden dolayı ona vurmak, Aziz Efendi
ve Fakih İbrahim'in yaptığı gibi ta'n etmek doğru değildir. Bineklerinizden
olan bir at üzerinde sufi Mustafa ile ona git.
OTUZDÖRDÜNCÜ MEKTUP
Bu mektubu Gavsu'l
Azam’ın (k.s) kabirlerini ziyaretini müjdelemek ve diğer hususlar için Halifesi
Molla İbrahim'e göndermiştir.
Kadîm kardeş Molla İbrahim'e.
Allah onu arifler zümresine ilhak etsin.
Selam sizin ve yanınızdaki
kardeşlerimizin üzerine olsun.
Hamd Allah'a mahsustur. Salat
ve selam seçtiği kulu Hz. Muhammed (s.a) üzerine olsun. ,
Ey kardeşler! Müjdeler olsun
size. Müjdeler size. Müjdeler size. Müjdeler size. Biz kuşların bahçesi,
bülbüllerin gülistanı, deniz incilerinin tatlı suyu ve cevherlerin madeni
haremler haremine vasıl olmakla bereketlendik. Sonra O'nun büyüklüğü ile
şereftendik. O'nun ismini beyan etmeye hacet yoktur. O (r.a) keremli,
nimetlehmiş ve feyz sahibi kimsedir. İhvanları hala feyizlendirmeye devam
ediyor.
Sadat-ı Kiram’ın davarlarının
çobanını ziyaret ettikten sonra, dergahın hizmetçisi
ite beraber yemek yedik. Şeyhimizin oğlu saf ve sevgi dolu bakışları ite bize
nazar etti. Bilhassa onlara Allah, alemlerin Gavs'ınm
yerine kaim olmayı nasip etti. Himmet, himmeti olan kimsedendir.
Zilhicce'nin ilk gecesi
Norşin'e vardık. O tarafa sefer yapmaya alışkın olmadığımızdan dolayı
(yolculukta) bana rahavet isabet etti. Bu rahavet ya soğuktan ya da önceki gece
bazı ehli zimmetle gecelemekten olmuştur.
Allah bize şifa verir ve
buradakiler bize engel olmazsa Tercunek'te bayram yapmak istiyoruz. Bizim için
mühim selametinizi beyan etmenize rağmen, durumu açıklayıcı bir mektup
göndermeniz size layıktır. Oradan tamamen iyi olduktan sonra ayrılınız.
Hastalık ortaya çıkarsa oraya gelirim. Umulur ki Allah en yakın zamanda şifa
verir. Biz bazı rüyaları tabir etmekte aciz kaldık. Durumları ortaya çıkmıyor.
Bu hususta yanınızda bir şey varsa sizin açıklama yapmanız ve bunları bu
mektubun kenarına yazmanız iyi olur.
Selam bütün aileniz üzerine
olsun. Duaya layık olmayan bu hakir bilhassa annemizin duasını istemektedir.
Selam ve dua talebimi Şeyh Fethullah'a, -Abdulmecid'i teskin etmek mümkünse-
O'nun yanındaki fakihlere, köy ahalisine ve bilhassa Şeyh İbrahim'e ve
evlatlarına, köyün imamı ve fakihlerine ilet.
OTUZBEŞİNCİ MEKTUP
Bu mçktubu kardeşim
Seyyid Taha'nm (k.s) mektubuna cevap olmak üzere Şeyh Salih'in halifesi Hacı
Tayyib el-Muşi'ye göndermiştir.
Ey ne uzak ve ne de yakın
olari, (hastalıklara) tabib olan, insanların isteklerine karşılık veren, vuslata
eren, fazilet sahibi, ben ve biz demekten uzak olan! Benim yanımda Mevlanâ
Tayyib Efendi var. O beka halinde fani oldu ve fena halinden bekabillah'a
ulaştı.
Nebevi muhabbetten haber veren
kıymetli mektubunuz bize arzedildi ve okundu. Bu mektubla ruhlar neredeyse,
seher vaktinde bahçede öten çoskulu bülbüller gibi uçuyordu.
Bize Allah için şükür etmek
düşer. Çünkü marifet denizinde vuslat muhabbetinin şarabını içen, tasarrufunda
salih olan ve olmayanlara eşit davranan ve emellerin kabesine dalan kimselerin
sevgisi bizim için ne güzeldir.
Gavs'ın yanında olan Seyyid
Salih aşık oldu. Mürşidi Mevlana Hz. Taha (k.s) onunla
övündü. Allah bizi ve sizi o ikisinin bereketi ile faydalandırsın. Çünkü bunda
sizin sıkıntı ve hastalıklardan selamette olma müjdesi vardır. Böylece sizin
kederlerden sıyrılmanız mümkün olur. Asi, kalbleri katı ve bu yoldan uzak
kimselerin hallerinden sual ediyorsunuz.
Alllah'a hamd olsun ki himmet
sahihlerinin sayesinde, bela ve gam dalgalarından kurtulduk,
Yoksa karanlık gecede,
dalgalardan korkmakta; bela ve fitnelerle helak olmaktaydık,
Dostlarımızın bizim için
evliyanın büyüklerinden yardım dilemeleri gerekir.
Ucub kötü olduğu haber verilen
hasletlerdendir. Eğer bu kötüleme bu dergahın
hizmetçisi için olursa Allah'a yemin olsun ki, benim için ne himmet, ne keşf,
ne de keramet vardır. Ancak sadatm üzerimdeki lütfü müstesna.
Eğer kötü hal varsa himmet
sahibinin gaflet çölünde otlayan kimse için dua etmesi uygun düşer. Eğer bu
kötülemeyi Gavsui Azam'ın (k.s) dergahına yapıyorlarsa
Allah şahid olarak yeter. Dünyevi himmeti, kendi şeyhine nisbet edenleri, dünya
için şeyhini medh edenleri, dünya için şeyhin himmetini sarf ettiğini
zannedenleri ve başkalarına değil, sadece sevenlerine dünyevi mansıbları
celbettiğini düşünenleri Allah affetsin. Şeyhler bu söylenenlerin dışındadır. O
kimseler şeyhlerin hizmetlerini Allah dışındaki bir gaye ye yönlendiriyorlar.
Lime ile ilgili işi tehir etme
konusundaki acaib sorunuza Nehri'yi görmekle müşerref olmanız size cevap olarak
yeter. Çünkü oranın sakinleri kendi nefisleri için istedikleri şeyleri dostlan
için de istiyorlar. O da ilahi cezbe ve manevi yakınlıktır. Allah'a yemin olsun
ki, bu şeref en yüce şereftir. O şerefin ne olduğunu ve sahibine galip
geldiğini biliyor musunuz? Onlar için - dünya ve ahirete aldırış etmeseler
dahi- hem dünya hem de ahiret saadeti vardır. Yine onlar için makam ve
riyasetten kaçsalar dahi dünyada makam ve riyaset vardır. İnsanlar bu durumu
ile O'nu hakir ve zelil görürler. Halbuki o Allah
katında büyüktür.
Dünya ve ahireti istersen,
Ya Allah dostlarının yahut
Allah'ın sırrı ol.
Himmet olabilmesi için keşke
dostlar bildikleri ile amel etselerdi. Durum nasıl olacak ile ilgili şeklindeki
en acaib hususlardan ve sizin hüsnü zannınızdandır. Allah'a yemin olsun ki
yarın gece olacak şeyleri bilmiyorum. Nasıl oluyor da gelecek sene ile ilgili
şeyleri bilebilirim. Hasılı bu durum bu aciz ve
fakirin yanında hazırlanmış bir şey değildir. Bu hususta maslahatı ve sadatın
rızasını düşünüyorsunuz da, Allah'a olan tevessülden bir şey kaybetmemeyi
düşünmüyorsunuz.
OTUZALTINCI MEKTUP
Bu mektubu sohbete
teşvik ve Gavsu'l Azam’m (k.s) menakıbını beyan ve benzeri hususlarda Molla
Abdurrahman el-Molla Kindi'ye göndermiştir.
Üsdatlar üstadı ilimlerle dolu
ictihad sahibi Molla Abdurrahman'a. Allah onu bütün afetlerden korusun.
Ellerinizden hürmetle öptükten
ve dua telebinden sonra Allah cesedinizi hastalıklardan, kederlerden, günah ve
hatalardan korusun. Şimdiki halinizin öncekinden daha hayırlı olması sebebi ile
Allah'ın sana lütufta bulunduğu ile ilgili haber bana müjde olarak verildi. Hiç
şüphesiz sizler her gün başka başka ilimlere nail oluyorsunuz.
"Kim bildiği ile
amel ederse Allah ona bilmediğni öğretir"67 diyen
Hz. Peygamber (s.a) hak söylemiştir. Yine çocuklarınızın kederlerini hemen yok
eden ilimle ve amel bakımından da övülen sıfatlar ile muttasif olmanızla da
Allah bana lutufta bulundu. Ancak siz Gavs olduğu tesbit edilen kimsenin
sohbetini terkettiniz. Çünkü Allah ona Gavs'hk makamı nasip etmiştir. Gavs isteğin
kendisine arzedildiği kimsedir. Ö mürid ve ihvanlarından kudsî nefis sahibi
olanlara, O'nu böyle görenlere, apaçık mesuliyet ehline göre ve cemada ta ve
nebata ta karşı O Gavstır. Ayrıca o şuhudî tecellilerle kalbleri nurlandırmak,
mukallidlerin şüphelerini yok etmek ve onları ilimden müşahedeye ve -hatta
gözle olmasa da- basiretle Allah'ı görmeye ulaştırmak için, zevk, şevk, gayret,
vecd, cezbe muhabbet ve tasarrufu ondan isteyenlerin kutbudur. İşte "Hak
olan cezbelerden bir cezbe, ins ve cinnin ameline denktir” söylenen
cezbenin hasıl olması budur.
Ubeydullah Ahrâr (k.s) şöyle
demiştir: "Allah bana bin sene ömür verse ve devamlı bu (şekildeki)
cezbeyi elde etmek için gayret göster sem, ölüm anındabu hal bende hasıl olsa Allah benim gayretime karşılık verir.”
Allah'a yakın olanların
amelinin elde edilmesi için Allah şöyle buyuruyor: "Ve o sabıklar (
inançta ve amelde duraklamadan) ileri geçenler!. İşte
onlardır (Allah’a) yaklaştırılanlar"68
Bilesiniz ki Şeyhin sohbetine
gitmekle masiva yok olur.
"La" kılıcı Hak'tan
gayrisini katleder,
O halde "la" dan gayrı orada ne kaldı, "illallah kaldı, Hepsi yandı
gitti, şad olsun.
Yani aşktaki ortaklık yandı,
gitti.
Sohbet şu ayetle emredilmiştir:
"Sadıklarla beraber olunuz."68 69 Çünkü sohbetle
muhabbet hasıl olur. Muhabbetin övülmesi ile ilgili
olarak "Allah onları sever"70 ayeti kafidir.
Sizin onları sevmedeki
durumunuz nedir?
Sizin hizmetinizle müşerref olduğum
vakit, size uymak istiyorum dediniz. Fakat kendisine uyulacak kimseyi
göremiyorum yani salih olan kimseyi bulamıyorum dediniz. Çünkü nakıs olanlarda
ucub ve riya hastalığı devam eder. Onlar için bu yolun hilelerinden çıkış
yoktur. Allah değil, ben arkadaşın olarak şendeki teslimiyet, muhabbet ve
ihlası bilsem senden hastalıkların zail olacağına kefilim. Bununla beraber bu
hileler senden çıkarılmış değildir. Hakikata nail olan çok az kimse dışında,
hakikat olan şeylere nail olamazsın. Nitekim Molla Abdulgaffar şöyle
demiştir:
"Müşahade sahibi
saftır, temizdir.”
Molla Muhammed Emin el-Hashirî
ise sevgi ve muhabbet sahibi ise şifaya vesile olur. Bunların ancak Gavs'm
himmeti ile olacağına ben kefilim. Şimdi ise o kemalatr elde etmek gerekiyor.
Pirimugan, sana "seccadeyi
şaraba boya" derse çekinme dediğini yap.
Çünkü yol ehli, konakların
yolundan, yordamından bihaber değildir.
Elin daraldığı vakit,
yoksulluğa düştüğün zaman içmeye, sarhoş olmaya çalış,
Çünkü bu varlık kimyası yoksulu
Karun yapar,
Cihan fani, aşk şarabı bâkidir,
Can sevgiliye ve sâkiye feda
olsun,
Dünyanın sultanlarını aşkın
tufeylisi görüyorum.
Durum birisinin Hz. Ali'ye
(r.a), Şeybanî Rai'nin İmam Şafi'ye, köpeğin Ebû Yezid el-Bistamî’ye yaptığı
nasihat ve İbrahim el Ethem'e nasıl durumda olduğunu soranın durumu gibidir.
Cildim necis bir hayvan cildi
gibi ise tabaklanmayı kabul etmez. Düzelmen gerekir. Fakat vadilerde O'nun
kapısına bağlı davar köpeği gibi burun kokusuyla O'nun ehlinden olmasam da o
kokuyu almam bir şereftir. Bu Allah'ın fazlıdır.
OTUZYEDİNCİ MEKTUP
Bu mektubu halifesi
Molla İbrahim'e Diyarbekir yolculuğu ve bunun dışındaki bazı meseleler hakkında
göndermiştir.
Kıymetli kardeş, bu yola sağlam
bir şekilde bağlı olan Allah dostu Molla İbrahim'e.
Allah'ın selamı, rahmeti ve
bereketi üzerinize olsun.
Garib, asi ve katı kalbli olan
bu dergahın hizmetçisinin aklına, Gavsu'l Azam ve
Kutbul Afham'dan (k.s) uzak düşenlerin gönüllerini tedavi etmek için Diyarbekir
taraflarına ve Muş’un bazı yörelerine gitme düşüncesi geldi. Manen yakınlaşmak
için Allah bizi ve bütün taleb edenleri Gavs’dan faydalandırsın. Çünkü durum
murad edilenin tersine gelişmiştir. Buradan ayrı kalmakla bunu telafi etmek
istiyorum. Sizin ve bazı ehil olan müridlerin ve bilhassa Molla Muhyıddin,
Molla Abdullah el-Cuhvurî ve Şeyh Fethullah'ın (k.s) beyan ettiği mekana yaklaşmaya gayret etmesi gerekir. Bu hususta mübalağa
yapmamak lazımdır. Hatta haberleri tevsik ettikten sonra aktarmanız gerekir.
înşaallah o zaman meram hasıl olur. Bir haberi
doğrulamadan aktarmama selefin takip ettiği yollardandır.
Seyyid İbrahim muhayyerdir.
Molla Abdulkadir ve Molla Abdurrahman kaç gün sonra gelecekler. Molla Hüseyin
Karabulkat'da veya başka yerlerde bir şey yoksa
buraya
gelecek veya nereyi uygun görürseniz oraya gidecek. Onların hepsi bize dua
etsinler. Benden selam isteyen herkese selam ulaştır.
OTUZSEKİZİNCİ MEKTUP
Bu mektubu Molla
Abdurrahman el-Molla Kındı nin gönderdiği mektuba cevap olarak göndermiştir.
Mektubuma Allah'ın ismi ile
başlarım.
"Herşey överek O'nu
teşbih eder."75 Salat
ve selam Nebi'nin (s.a) ve ailesinin üzerine olsun.
Büyük şeyhinden ayrı olmasından
dolayı kusurlu talebe olan kuldan, üstadlar üstadı, ilim, hilm ve sevgi sahibi
ve iyilikte bulunan Allah'ın gölgesinde gölgelenen Mevlana Abdurrahman'a. Allah
onu gevşeklik ve hezeyandan korusun. İçinde bulunduğunuz deryadan bir damla
olan kıymetli mektubunuz bize ulaştı. Daha mektubun ilk satırlarında ihdas,
muhabbet ve teslimiyetinizi müjdeleyen işaretler sezilmektedir. Mektup,
kalblerimizdeki acıyı çekip çıkardı. Çünkü gerçek kazanç, kulun kendisini
tehdit eden kederlerden kurtulması için üzerini düşen vazifeleri yapması ile
elde edilir.
Bu mektubu haddimizi
aşarak ariflerin kutbu, korkanların Gavsı, salihlerin mürşidi, talihlerin dostu
ve alemlerin Seyyidi'nin yanında okuduk. Nuruyla
bezenen ruhumuz O'na feda olsun. Gönlümüz O'na benzesin. O kendisindeki cemal
halinin galebesinden dolayı bizlere tebessüm etti. Şefkat kelamı konuşup,
muhabbet incileri ile gönül bağlayıp, kudsi lütuflarla bize iltifat ve unsiyet
etti. Celâl halinin nurları onda yok oldu. Hatta O'nun nurunun güzelliği ve
alnının berraklığı güneş ve ay üzerine galebe çalmıştır. Umulur ki bu fazilet imkan nisbetinde sizin üzerinizde de olur. Aczimizi bilerek
bu lütuftan dolayı Allah'a hamd ettik.
Sizdeki ihsan, şefkat, hilm,
muhabbet, teslimiyet ye kabiliyet sebebiyle, hidayet üzere bulunduğunuzu ve
akşam sabah hakkında hayır va'd edilenler kimseler içinde olduğunuzu ümid
ediyorum.
Zaman gaflet zamanıdır. İmanın
nuru zulmette zerre gibidir. (Hak olan cezbelerden bir) cezbe ins ve cinnin
ameline denktir. Marifet, dünya ve ahirette en nihai hedeftir. Vücuddaki zülmet
bulutlarının herhalukarda kaldırılması istenilmiştir. Allah'ın rızasını
kazanmak için varlık duygusunu izale etmek gerekir. Allah'a ulaşma yolu elli
bin senelik yoldur. Bu ancak uyanıklık, ülfet ve Hz. Hızır'la (a.s) arkadaşlık
yapmakla, -ilim, amel, oruç, kusursuz namaz, hac, riyazet, zühd ve ibadeti
olsa da- nefsini yok ederek Allah'ta baki olmakla elde edilir. Hazret (k.s)
şevk, muhabbet ve vecd hali ile birlikte Hindistan'a gidince, bütün zorluklara
rağmen sünnet yoluna sarıldı.
Bununla beraber ben elli bin
senelik yolda elde edilecek şeylerin şeyhimin sohbeti ile elde edileceğine
inanıyorum. Çünkü Onun rabıtadaki yüzü ay, sohbettteki nisbeti deniz gibidir.
Gecelerin karanlığı O'nun sevdiği keskin kılıç gibidir. Soğuktan titremesi
ateştir. Onun nuru insanı barındıran bir ev gibidir.
Gönül kokusu daima diri olsun,
' Ayağı yüzlerce menzili
tayetsin, Keyif, kadehle içki de olsun, Çünkü o seyirde revaç gördü.
Bu satırları, acz ve
kusurlarımı itiraf ederek yazdım. Gevşekliğe sebep olacak şeyleri ortadan
kaldırmaya gayret gösterdim. İşleri ikinci güne (yarma) bıraktım, demeyin.
Niyette ihlaslı olun. Sevgiye gelin. Şevk, muhabbet ve gönül huzuru ile bu dergaha yönelin. Kalbi masivadan boşaltarak atı meydanda
koşturun.
Allahım! Atalarımın
torunlarından, annem ve çocuklarından, bilhassa Molla Ahmed ve Molla Muhyiddin
gibi fakihlerden dua taleb ediyorum.
Selam yanımzdakiler ve hidayete
tabi olanlar üzerine olsun. Bu makamda edebi terkedip kelamı uzatarak sizi
incitmek istemiyorum. Çünkü aşıklardan edep
istenilmez. Eğer kişi hizmetçilerden ise gerekli olan, köpeğe havlamak ve
kaybolduğu zulmet rüzgarlarının tozunu üzerinden
üfürmek düşer.
Allah sizi gadap edilen ve
sapıtan kimselerden değil, nimet verilen kimselerden kılsın.
19-Zilhicce-1287
OTUZDOKUZUNCU MEKTUP
Bu mektubu halifesi Molla
İbrahim'e kafirlerle cihad için asker toplamaya teşvik
ve diğer meseleler ile ilgili olarak göndermiştir.
Allah'ın ismi ile mektubuma
başlarım.
"Her şey överek
O’nu teşbih eder."76 Salat
ve selam O'nun Nebisi (s.a) ye ailesi üzerine olsun.
Bu dergahın
hizmetçisi Abdurrahman'dan selim Kardeş Molla İbrahim'e.
Bu Cumartesi buradan çıkmayı
istedim. Fakat Mirza Bey telgrafla, valinin Van vilayetinde hazırlıklar
yaptığını belirtmesinden dolayı, çıkışımı benden bir kaç gün tehir etmemi
istedi ve gelmeme engel oldu. Bununla ilgili olarak bana şöyle dedi: Yol için
hazırlıklar yapıyoruz. Hareket için yakın zamanda çıkış olacaktır. Mutasarrıf
Paşa muhafızlarını ve takviye kuvvetini alarak geri döndü. Buna rağmen Kurt
Paşa, Şeyh Halid'in (k.s) yanında Mutkin'e gitmeyi emretti. Şeyh Halid'le (k.s)
beraber Şeyh Habib de vardı. Kurt Paşa bu ikisi için bin
kişi topladı. Şeyh Abdurrahim'e ve Şeyh Tahir'e takviye kuvvet ve muhafızlarla
birlikte size gelmem için süratle askeri toplamanız gerekir. Şayet mutasarrıf
engel olursa, Şeyh Halid ve Şeyh Habib'e delil olması için benim tarafıma bir
kısım askerle gelinsin. Böylece o ikisine icabet edilmiş olur. Çünkü ikisi
Abdurrahman'ın askerler ile gitmiş idiler.
Mutasarrıf bize karşı çıkarsa,
telgrafla değil, normal şekilde, yumuşak ve açık bir nasihat şeklinde ona cevap
gönder. Tek başına veya sebepsiz meydan okuyan kimselere merhamet etmeyin.
Çünkü bunlarla (savaşmak) farzı ayndır ve karşı taraftakilere şöyle de : Kim Allah'a ve Rasûlü'ne inanıyorsa acele olarak
savaştan askerlerini çeksin. Mümin Allah'a, Resulüne iman eden ve bugünlerde
O'riun yolunda cihad eden kimsedir. Bugünlerde savaş için, anne babanın razı
olması, çoluk çocuğun nafakasını hazırlamak ve borçların eda edilmesi şart
değildir. Molla Abdulkadir’in yaptığı şeylere cevap olmakla beraber, şiddetli
ihtiyaç hasıl olduğundan dolayı yüzüğü bana gönder.
·
7-Cemazî’levvel-1294
KIRKINCIMEKTUP
Bu mektubu halifesi ve
eski dostu olan Molla İbrahim'e göndermiştir.
Selim kardeş, ihlaslı alim Molla İbrahim'e. Allah onu teslimiyetin en yüksek
derecesine çıkarsın. Sizden dua taleb ettikten ve güzel hatırınızı sorduktan
sonra Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketleri sizlerin üzerine olsun.
Şu ana kadar ailem, oğlum ve
Hz. Şeyh buradan çıkmadı. Hatta ben onlara bu durumu gizlediğim halde, bütün
aile birlikte (bir takım işaretle) buraya yerleşmek için gayret serfediyorlar.
Meczub Molla Abdurrahman geldi. Hz. Şeyh'in arkasından onu gönderdik. Allah
bize izinle çıkma imkanı bahşetseydi, oraya çıkılırdı
veya aile ordan çıkarılırdı. Ne güzel meram. Allah'ın
yardımı ve tevfiki ile inşaallah Şam tarafına yolcuyuz. Ancak bununla birlikte
hac yoluculuğuna da çıkacağız. Bu durumda size oradan çıkmak düşer. Cevap
bekleyen Molla Hüseyin uygun görüp - seçtiğiniz iki köye gitsin. Uygun cevap
ona ulaşırsa emredildiği şekilde yapsın. Olmazsa dönsün.
O ve siz Ravday-ı Mutahharayı
ziyaret etmek istiyorsanız, -onunla bizi ve sizi faydalandırsın- gelecek ayın
yarısı kameri aydır.
Sizden bizden bahseden, sonra
bilhassa köyümüzde ve gizlice teftişten sonra Haclu, Abdal, Bazid ve Kuruca
köylerinde ulemanın ihlası ve onların herbirinin tafsilatlı teslimiyetleri ile
ilgili şeylerle dolu bir mektubu göndermenizi ümid ediyoruz. Allah'ın size verdiğine; ve ihsanına sevininiz ve buna tevekkül ediniz.
Radiye (Allah'ı memnun etmiş)
makamında olan, nefsi merdiyye (Allah tarafından memnun edilmiş) makammda
olandan daha hayırlıdır. Acele etmeyin. Bilakis safeırlı olunuz. Yıkayıcının
elinde olan ölü gibi olunuz. Rüyamda Gavsu'l Azam ve Kutbul Afham (r.a) himmeti
ile galibiyetin bize ait olduğunu gördüm. Her şeyi müyesser kılan Allah'tır.
İnşaallah bütün hallerde ve engeli defetmek için gayret gösterek tevekkül O'nadır. Mektubta belirttiğimiz şekilde açıklayarak size
olan meramı özet şekilde anlattık. İstediğiniz sualler açıklanmış, hayırlı
gördüğünüz hususlar beyan edilmiştir.
Yanınızda olan herkese selam
eder, onlardan dua talep eder, onlara ve bir hardal tanesi kadar da olsa az
veya çok ayrılığımız sebebiyle elem çeken herkese dua ederiz. Kurtulmayı
isteyen kimsenin ihlas, muhabbet ve teslimiyet , elde
etmesi için çaba sarfetmesi gerekir.
12-Cemazî’lûla-1298
KIRKBİRİNCİ MEKTUP
Bu mektubu Molla
Abdurrahman el-Kindi'ye göndermiştir.
Ahireti isteyene vermesi
sebebiyle va'dinden dönmeyen ve hamd kendisine mahsus olan Allah’ın ismi ile
mektubuma başlarım. Ulu'l Azm Peygamberlerin bu husustaki ayet ve deliller ile
sabrettiği gibi Nebi'sine (s.a) sabır emreden Allah'ı teşbih ederim.
İnsanların en zayıf kulu olan
bu dergahın hizmetçisinden büyük üstad Molla
Abduirahman'a.
Zamanın Gavsı'nın (k.s)
emrettiği şeyler bakî olmakla beraber, sevgi ve müjde dolu mektubunuz bu hakire
ulaştı.
Bizi sultanın emri hususunda
gevşeklik ve tenbellikle korkutuyorsunuz. Fakat eşya, bütün farklılıklarını bir
araya toplamak için vakitlerle rehinlenmiştir. Bu durumda sabrınız, sabrın bile
acı/ kaldığı noktaya ulaşır. Böylece helakiniz ortaya çıkmış olur.
İhlası elde etme hususunda,
ondan aciz kalıncaya kadar çok gayret sarfettim. Bundan dolayı kınanmaya hedef
oldum. Nerdeyse fitne meydana gelecekti. Düşmanlıkla ülfet anlayışı değişti.
Gavs’ın (k.s) kahır etmesinden korktuk. Nitekim Zunnûıi denizde çevrilmişti.
Durum açıklığa kavuştu. Gelecek sene Nemran'da oturmakla emr olundum. Sonra
onlarla iyi geçinmeyi deneyeceğiz.
Sizin hakkınızda, kabri şerife
gitsinler, şeyhe itaat etsinler, zahiren ona intisab etsinler ve buraya talim
için gelsin ve dönsün, dediler. Bundan sonra Nemran'da sana gelmeleri için
onlara ruhsat vardır. Bu seneden sonra ahdi bozmak ve va'dden dönmek yoktur.
Hangi mekana gitmek istiyorsan git. Hangi vakitte
onlar veya başkaları gitmek istiyorlarsa emin şekilde ve selametle gitsinler.
Bu durum ve açıklama baharda buraya gelme vaktiniz veya sizden önce Molla
İbrahim'in buraya gelmesine bağlıdır. Bu iki durum da güzeldir. Bir şeyi
konuştuktan sonra müşavere ediniz ve sadatın (r.a) istediği şekilde yapınız.
Ben isyan sahibi olsam da,
sizin üzerinize şeyhin evlatları, halifeleri ve müridlerine hüsnü zan etmek,
muhabbet ve ihlası artırmak gerekir. Fakat ihlaslı olan kimse ihlasıyla
insanları faydalandırır.
Molla İbrahim, annesi,
kardeşleri, kızkardeşleri, hanımları, size intisab eden kadın erkek bütün
kardeşlerden, dostlardan ve komşulardan dua taleb ederiz. Bizler dahi onlara
dua ederiz.
Selam eder, halinizden ve
hallerinizden sual ederiz. Elinizden öper, sizden Şeyh Muhammed ve
çocuklarından, Şeyh İbrahim ve çocuklarından, Molla Haşandan, Şeyh Feyzullah,
müezzini ve çocuklarından, Muhammed, Şeyh Kasım ve çocuklarından ve bilhassa
talebelerden Molla Abdul Hadi'den dua taleb ederiz. Bizi soran herkese selam
ederiz. Selam sizin ve mümin olan köy ahalisi üzerine olsun. Molla Muhyiddin'in
de dua etmesini ümid ederiz.
KIRKİKİNCİ MEKTUP
Hizan'dan gelişinin
gecikmesinin sebebini açıklamak ve diğer hususlarla ilgili olarak halifesi
Molla İbrahim'e gönderdiği mektuptur.
Muhabbetti ihlasıyla sıddık ve
sadîk olan, akranından üstün, faziletli, alim ve
bilgin kardeşim Molla İbrahim! Gavsu'l Azam Kutbu'l Efham'a (r.a) yakınlaşmak
için çalışıp çabalayıp hazırladığınız şeyin ve gayretlerinizin haberi bana
geldi. Allah (c.c) sizleri mükafatlandırsın.
Mukarrebun olan, O'nu sevmiş ve O'nun tarafından sevilmiş dostlar zümresine
sizleri dahil etsin. Ben de Zubeyr'i bekliyordum, gelmek
üzereydim. Fakat burada Hamza ile Hazreti Şeyh arasında tartışma oldu.
Münkirler Hamza'yı destek çıktılar. Bunun üzerine Hazreti Şeyh Halid de bizleri
etrafına topladı. Neticede karşı taraf perişan oldu, Allah ta onları perişan
eylesin. Ancak bizlere olan nimet tamamlanmadı, tam cezalarını bulmadılar.
Şimdi istişare edilen husus kaç gün burada kalıp ayrılacağımdıt. Bu üç, beş,
yedi veya on gün olabilir. Bu da Gavs-ı Azam'ın meramına bağlı. Zaten onun
muradı Allah Teala'nın ve Rasûlünün murad ettiğidir. İki
gün sonra sizlere bir mektup daha göndereceğim. Bunda daha geniş bilgi
vereceğim.
Diyâeddin'in (k.s) hastalık
haberi bizlere ulaştı. Dostlar ve dadılar onunla ilgilenmişler. Fazla
üzülmesinler çünkü kendi yurdunda hastadır. Hatta üzüntüyü tamamen bıraksınlar.
Üzüntüyü terk edip muhabbeti Zatiyye'yi elde etmek için gayret göstersinler.
Çünkü Allah Teala'ya tazarru etmek, ona boyun eğmek
tüm endişeleri siler süpürür. Bu sebeple hangi şekilde ve hangi halde olursa
olsun Allah'a (c.c) tazarru edip, ona yalvarın.
Mektup size ulaşınca,
göndereceğiniz cevapta Diyâeddin'in hastalığının durumunu ve kardeşlerimizden
hasta olanları, ne tür hastalığa yakalandıklarını bana yazın ve Cafer'e teslim
edip gönderin. Sizlere göndermiş olduğum sudan da tüm hastalara, ölüm döşeğinde
olanlara, sıkıntısı olanlara ve korku çekenlere verip içiriniz.
Malum olduğu üzere, benim için,
Ubeydullah'a göz kulak olmak Diyâeddin'i (k.s) kollamaktan daha önemlidir.
Molla Hasan'a ve tüm fakih kardeşlerime selamımı iletiniz. Dualarını istirham
edip ellerinden öperim. Aynı şekilde ev halkıma ve sizin ailenize, özellikle de
annemize selamlarımı ulaştırınız. Bu günlerde Gavs-ı Azam'm razı olacağı
hayırlı bir neticenin ortaya çıkması için çokça rabıta yapın. Onun kahrının
bize değmesinden Allah'a sığınırım. Koy halkından hidayete tabi olanlara benden
selam söyleyiniz. Üstadımızın buradaki dergahının
eşiğinden sizlere teberrük kabilinden Molla İsa'yla beraber biraz meyve
gönderdim. Hiç şüpheniz olmasın, devamlı aklımdasınız.
l-Recep-1289
KIRKÜÇÜNCÜ MEKTUP
Sofilerinden birine
gönderdiği mektuptur. Seyyid Sıbğatullah hazretlerini anlatmaktadır.
O'nun adıyla! "Herşey
överek onu teşbih eder."71
İmdi; muhterem
büyük üstad, kendisine tam ‘ güvendiğim mübarek zat. Korku çekenlerin Gavs'ı,
ariflerin kutbu, saliklerin mürşidi, helaka yuvarlananların kurtarıcısı, sülük
ve cezbe ile Allah yolunda yine Allaha yürüyen efendimiz Şeyh Seyyid
Sıbğatullah'ın sohbetinde bulunmakla şereflenen zatı görerek bizler de
şereflendik. Allah (c.c) efendimizin esrarını yüceltsin. Uzun ömür sürmesi
vesilesiyle, ellerini öpmemiz, onunla beraber oturarak lezzet almak ve onun
manevi ihsanlarından faydalanmak suretiyle Allah hem sîzleri hem de bizleri
müstefîd kılsın.
Buraya gelen zat selam ve dua
talebinizi bana iletti. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Eşiğinde duranların hidayetine vesile olan zatın eliyle, cezbeyle süslü
Nakşibendi tarikatına sülük etmek suretiyle Allah (c.c) sizleri evliyalar
zümresine dahil eylesin. Bizler ve talihler sizin
duanızın bereketli yağmurlarından hâlâ mahrümuz. Oysa sizlerin zahiri
ilimlerinizden istifade edildiği gibi batını ilimlerinizden de istifade
edilmesini arzuluyoruz.
Buraya gelen zat bu büyük
kapıyı ziyaret etmenize mani olan sebebi bana anlattı. Dergahın
hizmetkârı olan bu aciz de durumu efendimize arz etti, o da meseleye vakıf
olmuş oldu. Ayrıca buraya getirilmenizle ilgili gerekli emri de bu hizmetkâra
verdi. înşaallah Tarikat-ı Nakşibendiyenin büyüklerinin himmetiyle bu maniniz
kalkacaktır. Bizler ise senin gelecek olman sebebiyle buraya gelen zatın,
üstadımızın sancağı altına girip, onun dostları ve sofileri arasına dahil olmasından dolayı son derece sevinçliyiz. İnşaallah o
da hidayete erip hakikati bulanlardan ve böylece felaha erenlerden olacaktır.
O'nun dönmesine üstadımız izin verdi. Çünkü bunu hem kalbiniz ferahlasın hem de
bu zamanda onun gibi kimseler az bulunduğundan, geri kalan marifet ilimleriyle
iştiğali sürdürmesi için yaptı. Her iki cihanda aziz olması, iki cihanı da
kazanması için ona yüksek himmetlerde bulundular. Esasında sizin de en yakın
zamanda bu mübarek ve yüzü nur saçan üstadımızı ziyarete gelmeniz gerekir.
Çünkü o en uzak bölgelerden ve her yerden yaya, yalın ayak, aç ve çıplak olarak
ziyaret edilmeye layıktır. Çünkü onu murad edenlerin gönülleri açtır. Fersah
fersah, mil mil ona yaklaştıkça iştiyakları artar. Çünkü irşad vazifesinin
kutbu olan Seyyid Taha hazretleri tarikata girmeden önce onun hakkında şöyle
demişti:" Bu emaneti o yüklenecek." Bu sebeple kendisine en kısa süre
içinde tarikata girmesini emretmişlerdi. Tarikata girdikten sonra Seyyid Taha
onu halifesi Derviş Muhammed Nakşibend ile Molla Muhyiddin es-Suhrî'ye havale
etti. O da kalbi vukufla üstadının kendisi hakkındaki meramını, konuşmadan,
işaretleşmeden anladı. Kendisinde ilmi, kalbi ve kabir ehlinin haline dair
keşifler meydana geldi. Seyyid Taha bu sebeple ona şöyle dedi: "Sen
duasıyla belaların uzaklaştırıldığı affedilmiş kullardansın." Daha sonra
istifade etmesi için büyüklerin kabirlerini ziyarette bulunmasını istedi. Çünkü
bayatlarındayken onlardan hakkıyla istifade edemediğini düşünüyordu.
Bunlardan sonra ona şöyle dedi:
"Sende artık saliklerin ünsiyeti oluştu." Ardından Şeyh Salih
Sibkî'nin * ' . hakkında kutubtur dediği Şeyh Halid
Cezerî'nin yanında ' bulundu. Onun yanında zühd, riyazet yoluna girdi. Halid
Cezerî hazretleri ona irşadda bulunmasını emretti. O ise kendi nefsini emaneti
yüklenmeye hazır görmediği için bu emre imtisal etmedi. Bu ara kendisinde ins-u
cinnin ameline denk cezbe-i hak maydana geldi. Zâtî tecelliye gark oldu. Kendi
nefsinden geçti, fenâ fillah ve beka billah makamlarına ulaştı. Bu süre içinde
onunla arkadaşlık eden herkes cezbe ve aşka düçaroldu.
Cezerî'nin (k.s) vefatından
sonra irşad vazifesinin kutbu olan efendimiz,'mürşidimiz Şeyh Seyyid Taha (k.s)
peşinden haber gönderip onu istetti. O da bu emre uyup "çocuğun terbiyesi
babaya aittir" deyip aşk ve şevkle hemen koşup geldi. Şeyhimiz onu 40
gün sülûka soktu. Ardından bir ay boyunca sohbetinde bulunmasına izin verdi.
Ardından mutlaka halife olması gerektiğini söyledi ve şöyle dedi: "Bunu
emir olarak sana emretmem ve kabul ettirmem boynumun borcu. Çünkü risaletin
efendisi Hz. Muhammed'in (s.a) ve meşayihin büyüklerinin (k.s) emri budur.
Böyle deyince artık kabul etmekten, boyun eğmekten başka çaresi kalmamıştı. Bir
yıl dolunca kendisinin müntesibleri üstadınınkilerden fazla oldu. Üstadı
istiğfar ehli olarak gördüğü için müridlerinden 50 kadarını hizmetlerinde
yardımcı olmaları için istetti. Bir kaç yıl soma ona, Allah yolunda aynı
hizmeti yürüttüklerini ifade etmek için "şenle ben aynı boyunduruğa
çekilmiş iki öküz gibiyiz" dedi. Bundan bir yıl sonra da "senin artık
tamamen geri dönme vaktin geldi” buyurdu. Bunun ne manaya geldiği aşikardı. Bu sebeple kendisinden çok istifade eden müridleri
buna üzüldüler. Seyyid Taha hazretleri müridlerine ve ailesine artık onun
sohbetinde bulunmalarını emrederdi. Ona "Seyyid Taha'nın dostu" diye
seslenir oldu. Bu hitap onun en meşhur lakabı oldu. Seyyid Taha hazretleri
vefatından bir yıl önce sohbetinde sevenlerine şöyle dedi:
O benim yancağızımda
Çok güzel bir konumda
Korkarım olmaz yanında
Benzeyen bir kimse ona
Vefatından bir ay önce
arkasından haber gönderip irşadda bulunmasını emretti. O ise şeyhine olan aşırı
muhabbeti, ayrı kalıp, görememe üzüntüsü ve sohbetinde bulunamama kederi
yüzünden o vakitte irşadda bulunamadı.
'Ç Seyyid Taha hazretleri
sekerat elemini çekerken Sıbğatullah hazretlerine "ya şeyh
" diye seslendi. "Kimi kasdediyorsunuz efendim" denilince,
şöyle dedi: "Sadece onu kastediyorum. Yani Şeyh Sıbğatullah'ı." Beni
o yıkasın, cenaze namazımı kıldırsın ve defnimi o yapsın buyurdu. Tüm
elbiselerinin, yaygısının hatta takkesinin, çorabının, hırkasının ve nihayet
yastığının bile ona verilmesini vasiyet ettfl
Sıbğatullah hazretleri Seyyid
Taha'nın vefatından sonra birkaç yıl irşad yolunda bulunmaktan geri kaldı. Daha
sonra buna devam etmesinin kendisine elzem olduğunu gördü. Allah'tan (c.c)
korkup ve yine O'ndan ümidvar olarak hizmete başladı. Şeyh Osman et-Tavîlî
hazretlerinden (k.s) sonra en büyük kutub oldu. Bu yıl hem kendisi, hem de tüm alimler nezdinde, manevi ilimlerde üstün olanlar yanında,
onların inkişaflarında, zahiri ve batinî dünyalarında Sıbğatullah hazretlerinin
Ğavs olduğu herkese ayan oldu.
Mektupta bunları anlatmak zor
olacağından tafsilata giremiyorum. Bazı menkabelerini sîzlere anlatmak
istiyordum. Bu menkabeleri kendisine sordum. Yaşadığı bazı halleri yazmama
müsade buyurdu ve insanların en günahkarı ve gafili
olanı olduğunu yazmamı istedi. Kendisinde bu iki halin bulunduğunu söyledi.
Mektubuma son verirken, selam sîzlere ve hakikat üzere bulunan sizlere tabi
olanlara olsun, derim.
KIRKDÖRDÜNCÜ MEKTUP
Hazreti Seyyid Şeyh
Tâhir'e gönderdiği mektuptur.
Allah yolunda dost ve kardeş
olan Şeyh Tahir'e. Mevlamız onu muhafaza eylesin.
Esselamu aleyküm ve
rahmetullahi ve berakâtuh. Allah Teala sîzleri ve
bizleri sultanın yardımı ile iman ve emniyet içerisinde, dünyanın kötü
etkilerinden koruyup kurtarsın. Mümine, saliha, dini kuvvetli, batıla karşı
şecaati i hanımın gittiği yere vardığına dâir bize ulaştırdığınız müjde gibi
Allah ta (c.c) sizleri rahmetiyle müjdelesin. Eğer oradaki önde gelen zevat bu
meselede daha güçlü iseler hanımın buraya getirilmesi münasib olur. Buraya
gelsin daha sonra da öldürülen kişinin yakınlarıyla beraber hükümete
gönderilir. Bu da olmazsa bu zamandakilerin adeti
üzere davranılır. İsterseniz onu oradan Muş hükümetine gönderirsiniz veya
buradan gönderilmek üzere bize yollarsınız.
17-Recep-1296
KIRKBEŞİNCİ MEKTUP
Bu mektubu da Hasreti
Şeyh Tahir'e göndermiştir.
Kıymetli dost Şeyh Tahir'e.
Allah onun fazlını artırsın. Amin.
Aziz ve çelil olan Allah’ın
adıyla.
Allah yolundaki kardeşim için
Mennân olan rabbimizden selamet ve ihlas dilerim. Muhabbet ve teslimiyetinin
artması için rabbime dua ederim. İmdi; sizden arzumuz şudur: İbrahim Bey
ailesiyle sizin oraya geldiğinde onları Semerşih köyüne götürün ve mümkün olduğu
müddetçe onları orada ailesiyle beraber misafir edin. Hizmette eksiklik
göstermeyin. Köyde hizmetleri iyi yapılmasa bile ben sizin yanınıza gelene
kadar orada ikamet ettirilsinler.
Kirkaltinci
mektup
Halifesi Hazreti Molla
Abdulkadir'e göndermiştir.
Onun adıyla. ”Her şey överek
O’nu teşbih eder."72
Salat-u selam mahlukatın en hayırlısı Hz.
Muhammed'e (s.a) ve aline olsun.
Selam Allah yolunda yürüyen
kardeşimiz Molla Abdulkadir'e olsun. Allah Teala'dan
dileğimiz onun şerefinin artmasıdır.
İmdi; mektubu getiren Fakih
Muhammed'i size gönderiyoruz. Kendisi Zirkan nahiyesindendir. Bu zat ailesiyle
beraber sizin o tarafa gelecek. Size geldiğinde oradaki köylerden birine
yerleşmesine yardımcı olun. Kendisine imamlık veya başka bir iş veriniz.
Köylülere de tenbihleyin ona göz kulak olsunlar, yardımda bulunsunlar. Sîzlerle
beraber hizmette bulunup dolaşmasını sağlamak için mümkün olduğu sürece onu
köye imam tayin etsinler. Bu hizmeti karşılığında muhtemelen az nisbette bir
dünyalıkta alacaktır. Durum size iletildi, böylece meramımız hasıl
oldu.
KIRKYEDİNCİ MEKTUP
Halifesi Hazreti Molla
Abdulkadir'e göndermiştir.
Besmele, hamdele ve salveleden
sonra;
Şeyh Fethullah bu hizmetkara kız çocuğunuzun vefat ettiğini haber veren
mektubunuzu okudu: "Şüphesiz bizler Allah'tan geldik ve yine O'na
döneceğiz."73
Allah onu ahiret yurdu için
sîzlere vesile kılsın. Zaten dünya Allah'ın arşı yanında siyah bir zerre
gibidir. Hatta vara karşı yokun nisbeti gibidir. Ehl-i irfan nezdinde ise
cerinet'e nisbetle cehennem gibidir. Bu "Dünya müminin zindanıdır"
74 hadisinden
de anlaşılmaktadır.
Mektubunuzda bulunduğunuz yerde
oturup oturmamayı soruyorsunuz. Sen köylere çık. Fakih Hüseyin de yanındaki
adamlardan birini Molla Rasûl'ün iki çocuğuna göndersin ki onların arkasından
gitsin. Eğer muhtar tövbe eder yaptığına pişman olur ve bu işlerin yapılmasını
engelleyeceğini İyice teyid ederse müsade verilsin. Yok
bu yönde teminat vermezse her iki çocuk ta köyden çıkıp gitsinleç.
İhsanları
teşvik etmeye gelince, bunu sohbetin sonunda yap. Bu hizmetkarla
beraber veya onsuz cihada karşı iştiyaklarını gördüğünde hemen mektubun
cevabını gönderiniz. Şehadet kelimesini, Fatiha'yı, teşehhüdü, akideyi öğrenmek
hususunda insanları çok teşvik ediniz. Bu hususlarda cihada teşvikten daha çok
durun.
Allah'ın selamı sizlere,
çocuğunun vefat etmesi sebebiyle meydana gelen üzüntüsünden Gavs-ı Azam'a (k.
s) olan muhabbetini kaybetmeyen ve evladını kaybetmenin acısına dayanan
hanımınıza, yanınızdakilere ve Muhammed Mustafa'nın Şeriatine yapışanlara
olsun.
KIRKSEKİZİNCİ MEKTUP
Halifesi Hazreti Molla
Abdulkadir'e göndermiştir.
Bismiilahirrahmanirrahim.
Selam Allah'ın seçtiği kullar
üzerine olsun. Gelen iki zat mektubu bu hizmetkara
teslim ettiler. Allah yolundaki kardeşim! Bizden bahsetmekten yüz çevirenlerden
sen de uzaklaş. Çünkü nefretleşme, kırgınlık ve düşmanlık tarikatı yıkar,
muhabbeti kaldırır. Hidayet yoluna tabi olana gerekli olan, batıl yolunu tutanı
bundan nehyetmektir. Fakat bu zamanda o şekildeki insanların şeniatlarına karşı
Allah Teala bir yol açana kadar kalple nehy ile
yetinilmek zorunda kalınıyor. Şöyle ki, bu zamanın insanları doğru yolu
gördüklerindfe ona varacak bir yol tutmuyorlar. Delalet yolunu gördüklerinde
ise ona varan bir yolu hemencecik buluyorlar.
Okumuş kesim ise, kitaplar
yazıyorlar. Sonra da insanlar az bir ücret karşılığında satın alsınlar diye bu
Allah katından gelen bilgilerle yazılmıştır diyorlar. Okumuşlar dünyaya
yönelince, avamın meramı da dalalet olunca siz ve bu hizmetkar
gibilere düşen vazife, Allah'a tazarru ile dua edip, kendisi dalalette olup
insanları da dalalete sürükleyenlerden olmamamız için niyaz etmektir. Hep şöyle
niyaz etmeniz gerekir: "Ey rabbimiz! Hidayete eriştirdikten sonra
kalbimizi kaydırma."75
Sadata rabıtayla yapışıp, nefsimize de şöyle dememiz gerekir: "De
ki: Dünyanın geçimi azdır."76 "Oysa ahiret daha iyi ve daha
süreklidir."77
Kendimizi beğenmişlikten, riyadan, gösterişten, kıymetsiz dünyaya bir saçın
kalınlığının onda biri kadarlık, birkaç saniyelik meylden dahi sakınmamız
gerekir. Vallahi dünyaya meyleden insan hak sevgisinden uzaklaşır.
Allah yolundaki sevgili
kardeşim! Hoca Masum talebelerinden birisine şöyle yazmıştı: "Kalbini her
iki alemin isteklerinden temizleyip, sırf alemlerin
rabbi olan Allah'a yönel. Her iki alemin gölgesinden
kendini koru. Böyle yap ki kalbin parlasın ve tabi olduğu zata hakkıyla
bağlansın."
.
Kurtuluşu, selef ve halefin
büyüklerine uymayı istiyorsan, Allah Teala’nın
muhabbetiyle, münkirlerin iftira edip durduğu kendisine uyduğun zatın aşkıyla
meşgul ol. Münkirlerden bahsedip dilini kirletme. Onların sözlerini dinleme,
yaptıklarına bakma. Halvette kalıp zikirle meşgul ol, korku ipine yapışıp
muhabbet ve şevk ile rabıtada bulun. Her ne kadar sen O'nu göremiyorsan da
O'nun seni gördüğünü bil.
Ey gönül hazır bulun
Geldi senin dostların
Celvette (halvetten çıktığında)
kardeşlerle beraber büyüklerin sohbetini yap, firak ve visalden (vahdet
makamında olmaktan ve olmamaktan) hüzünle bahset ki, kardeşler de hallerine
üzülsünler.
Dinle neyi, bak hele neden hikayet
eylemekte
Ayrılıklardan dem vurup şikayet eylemekte
Hiçlik yurdundan koparıp
ayırdılar beni
Kadın erkek herkes feryadımdan
inlemekte
Şunu bil ki: Senin kalbinde
ilahi aşk alevlendiğinde vallahi kardeşlerin kalplerinde de ateşlenir. Çünkü
senden etkilenirler.
Ben sevgilide fenayım, aşığıyım
Övgü ve yergiye aldırmıyorum
Yârin aşkıyla yanıp ta ölmüşüm
Münkirlerden gam çekmiyorum
Muhammed Mustafa'nın (s.a)
Şeriatıyla nasihatte bulun. Münkirler için cehennem ve hakka tabi olanlar için
cennetler var oldukça salatu selamın en efdali, Şeriatın sahibi Hz. Muhammed'e,
aline ve ashabına olsun.
Unutulmasın ki "hidayet
yolu Şeriattededir." Bu sebeple onlara iman ve İslâmî izah et, dinin
rükünlerini anlat. Fatiha'yı öğret. Rabbimiz Şeriat ile insanları Allah'a çağırana
rahmet etsin. Şeriatsız bir tarikata çağıranlara da lanet etsin.
Nasıl ve nerede imkan bulursan hemen üzerine düşen tebliğ vazifesini yerine
getirmeye çalış. İnsanların senin tebliğine tabi olup olmadığına aldırma.
Ayette belirtildiği gibi "Sen sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat
Allah dilediğini doğru yola iletir."78 Kınayanın kınamasına, övenin övgüsüne
iltifat etme. Allah Teala herşeyi bilir. Onun bilmesi
yeterlidir. "Hem ahiret daha iyi ve daha süreklidir."79
Ben Mecnûn'um, kendi Leylâ'mı
arıyorum Ağyârı sorarsan hiç kimseden korkum yok Azrâ'dari haber veren Vâmık'ın
kendisiyim Şöhretli şanlı münkirlerden de korkum yok
Önce kendi nefsini sonra da
kardeşlerinin nefislerini uyandır. "De ki: Dünya'nın geçimi
azdır."80
"Oysa ahiret daha iyi ve daha süreklidir."81 "Artık kim
azarsa ve dünya hayatını tercih ederse (onun için) gidilecek yer
cehennemdir."81 82 Cehennemin ateşinin sıcaklığına,
ayazının soğukluğuna ah, binlerce ah. "İnanıp iyi ameller yapanlara
gelince, Firdevs cennetleri onlara konak olmuştur."83 Vahlar olsun bize. Ah, vahlar olsun bize.
Allah Teala'nın şöyle buyurduğu nimetlerin elden
kaçmasına vahlar olsun: "Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü (bu
gün) afiyetle yeyin, için!"84
Bu nimet özellikle cezbe-i
ilahi ile her iki alemlerin nimetlerinden elini çeken,
sırf Allah'a yönelen mukarrebun muhibler içindir. Allah Teala
tebessüm ederek cennette onlara tecelli eder. Rabbimizi tebessüm eder
göremeyene yazıklar olsun, binlerce yazıklar olsun. Cennete giremeyip,
cehenneme girene, gören kimsenin gördüğünü göremeyecek olana, göremeyip ateşte
kalacak, firak içinde uzakta kalacak dalaletteki kimseye yazıklar olsun.
Haşirde sevgilim yanıma
getirilsin Onunla olmak istiyorum diyeceğim Siz cehennemi tercih ettiniz neden
Ben sizsiz orada nasıl edeceğim
Bu hizmetkar
ile bu zamandaki insanlara hayret doğrusu. Şöyle diyen kafirin kızı kadar da olamadılar.
Zaman başımıza örüp dururken
Çeşit çeşit musibetleri yüklerken Ben malı mülkü artık ne edeyim Gör artık bunlar kıymetsiz, kardeşim!
Bu hizmetkarın
sana emrettiği çizgiden ve nasihatlarinden sakın çıkma: "Allah'tan
korkacak olan hatırlar, (öğüt alır). Bahtsız olan da ondan kaçınır, o kimse en
büyük ateşe girer."85
Allah Teala'dan kendinin, bu hizmetkarın ve
ihvanın affını ve mağfiretini dile. Umulur ki Allah bizleri mağfiret eder.
Çünkü O Gafûrdur, Rahimdir. "Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar
rabbine kulluk et."?86
Bu hizmetkarın
selamını kardeşim Molla Abdulaziz'e ilet. Dini ilimlerde tedkikini ve bilgisini
artırsın, kendisine uyduğu zata rabıta yapsın. Muannidlerin işini vakit dolana
dek Allah'a havale etsin. Umulur ki Allah ona bir çıkış yolu nasib edecektir. "Ağızlarıyla
Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler
hoş görmese de Allah nurunu tamamlayacaktır."87 Ona söyle, diline muannidleri dolamasın,
onlarla ilgili konuşmalara kulak tıkasın. Gayretli olana üstadı konuşmak, onun
muhabbeti, Rabbinin muhabbeti, dünyayı yermek, ahireti övmek yeter.
*
Allah bize yeter, O ne güzel
vekildir. Selam sizlere ve Şeriatı Mustafa'ya (sav) tabi olanlara, Hz.
Peygamberin aline, ashabına, tüm peygamberlere ve mukarrabun melaikesine olsun.
KIRKDOKUZUNCU MEKTUP
Halifesi Molla
Abdulkadir'e hilafet izni verdiğini beyan etmek için Haşan Ağa ve diğer büyük
zevata yazdığı mektuptur.
Bismillahirrahmanirrahim.
"Bu rabbimin
lütfundandir."88
Şanı yüce olan Allah'ı teşbih ederim. O ne
yücedir ki kahrıyla lütfunu yüce zatında topladı. Şüphesiz O kullarının tüm
yaptıklarını Hakîm ve Habîr sıfatlarıyla görür ve bilir.
Muhterem Haşan Ağa'ya!
Onun ve diğer ağaların, ulema
ve fukaranın kadr-u kıymeti arta, adetleri çoğala. Sizlere es-selamü aleyküm
deyip dua ettikten soıira, şerefli zatınız yanında şu hususların malum olmasını
dilerim: Bu zamanda fitneler çoğalıp, Rasûl-i Kureyşî-i Haşimî'nin (sav) ümmeti
her türlü bela ve sıkıntılara düçar olup şaşkınlaşınca, türlü türlü dalalet
yollarına daldılar ve hidayetin tüm tarîklerinden saptılar. Bu insanların
çoğu İslamm temel esaslarını bile bilmez oldu. Hatta bir kısmı la ilahe
illellah Muhammedu'r Rasûlüllah sözünü bile hakkıyla söyleyemez. Müctehidlerin
çoğu, bu sözü güzelce söyleyemeyen insanın tüm salih amellerinin yok olup
dinden çıkmayacağında ittifak etmişlerdir, ancak bu söz kıyamet gününde mizanda
göklerden ve yerlerden daha ağır gelecektir.
Bu insanların bir kısmı da,
peygamberimizin babasının, annesinin isimlerini, nerede doğup vefat ettiğini
doğru dürüst bilmez. Allah bizleri ve sizleri bu halden korusun. Onları ve
bizleri gaflet uykusundan uyandırsın. Amin ya Muîn.
Bunların bir kısmı ise Nebevî
Şeriatın ahkamının çoğunu bilmez. Allah Teala bu halden bizleri korusun. Bu sebeple pekçok günahlara
düşerler. Nehyedilen şeyi bilmezler ki, işledikten sonra tevbe, niyaz, tazarru
ve istiğfar ile rablerine dönsünler de günahları affedilsin. Oysa bunlar tevbe
etmeden ölüyorlar. Bu halden Allah'a sığınırız. Bunlar Cebbâr olan Allah'ın
azabına uğrayacaklardır. Allah (c.c) bizleri ve sizleri bundan korusun. Amin.
Hz. Peygamberden rivayet edilen
hadislerde içinde geçenlerden anlaşıldığına göre: fasıklar üç kısımdır:
·
1-Bir
kısmı ya alimlerden uzak olduklarından ya da onlara
kulak vermediklerinden helalle haramı ayırt etmezler. Allah Teala
onları ve öyle yapıp batıla mübtela olan insanları gafletten uyandırsın.
Bunlar ipek elbise giyerler,
başlarına ipek mendil sararlar. Pek çoğu-ipeğin haram olduğunu bilmez. Bunu bırakın,, bazıları ipeğin erkeklere helal olduğuna inanır.
Oysa Rasûlullah'tan (sav) şu
hadis-i şerif rivayet edilmiştir: "Bir haramı helal kılan küfre
girmiştir." îpek erkeklere haramdır. Giymeğe ısrar etmek büyük
günahlardandır. Hatta alimlerden birisi bir kitaptan
naklederek, bir hafta ipek giymenin bir mümini katletmek gibi olduğunu
söylemiştir. Bundan Allah'a sığınırız (c.c).
Fazilet ve takva ağacı olan
ilim sahiplerini kınayanlar, onlarla alay edenlere gelince; bu insanları zelil
duruma düşürmek ve hakir görmek -Allah muhafaza- müctehid imamların ittifakla
verdikleri fetvaya göre açık küfürdür.
Eğer bunlar uyanıp da bu
günahlarına tövbe etmezlerse, şüphesiz bu dünyadan tevbesiz olarak ayrılırlar,
kıyamet gününde ise cehennemde kızdırılırlar ve hallerine pişmanlıkla feryat
edip ölümü arzulayacakları şekilde azaba uğratılırlar. Bilindiği üzere üzeri
paslanmış ve iyice kirlenmiş kaplar ancak güçlü ateşle temizlenip
beyazlatılırlar. Bunların hali de böyledir. İmam Rabbani hazretleri bunu bu
şekilde beyan etmiştir.
·
2-Bir
kısmı ise helalle haramı bilirler fakat aralarını. ayırmaya
aldırmazlar. Her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar, azgınlar da onlara uyar.
Bunlar def ve zuma çalıp oynarlar. Kadın erkek birarada dururlar. Kalp ehli
insanlar, def ile zurnanın, sevap ve günaha aldırmayan, Allah Azimuşşan'a
yönelmeyen kimseleri kendilerinin çalındıkları meclise davet ettiğine
inanırlar. Bu meclislere de Kahhâr olan rabbine ihtiyaç hissetmeyen kimseler
gider. Bunların durumu Allah'ın dilemesine kalmıştır. Dilerse onları uyandırır
ve tevbe ederler, O da tevbelerini kabul eder. Dilerse tevbe kapılarını
yüzlerine kapatır, uyanamazlar ve bu hal üzere ölürler. Böyle olursa hiç
şüphesiz onları acıklı bir azabın içine sokar, kendilerini zakkumla besler,
hamlinle sular.
·
3-Bir kısmı
da şunlardır: Bunlar ümmetin alimleri ve Rasûlüllah'ın
varisleri ile beraberdirler. (Allah Teala bu kutlu
insanların fazilet ve şereflerini artırsın. Boyunlarımızı onların ayakları
altında kılsın. Onların kudsi nefisleriyle hayatımız boyunca bizleri faydalandırsın.
Amin). Bu sebeple kendilerinde helalle haramı ayıracak
bilgi vardır ancak tam olarak gayret gösterip çabalamazlar. Bundan dolayı
nefisleri itaatkar olamaz, şeytandan uzaklaşamazlar.
Şeytan nefsin gölgesinde bunlara yanaşıp galebe çalar, yoldan çıkarır. Bunlar
böyle günaha düştüklerinde rablerinden korkmalarına, kalplerinin titremesine
rağmen, yine de haramlara düşerler. Düşerler ama nefse ve şeytana karşı koyacak
takatleri yoktur. Allah Teala bunlara tevbe kapısını
daima açık tutar. Onlar da günahı irtikab ettikten sonra hemen Allah'a tevbe
ederler, Allah da tevbelerini kabul eder.
Daima alimlerle
beraber olmaya, sohbetlerinde oturmaya, konuşmalarını dinlemeye, fıkhî
hükümleri onlardan öğrenmeye, emrettiklerine yapışıp nehyettiklerinden sakınmaya
gayret göstermeliyiz. Böyle yapalım' ki, belki salihlerden oluruz. Böyle
yapmazsak üçüncü kısımdakilerden olabiliriz. Bundan Allah'a (c.c) sığınırız.
Bazıları Fatiha'yı bile doğru
okuyamaz. Şafii müctehidler, bu insanların namazlarının batıl olduğu fakat
Şeriat dairesinin dışına çıkmadıkları konusunda icma etmişlerdir. Onların nikahları da çoğunlukta yoktur, zina içindedirler. Çünkü
konüşmalarına dikkat etmezler. Bundan Allah'a sığınırız. Çocukları veled-i
zinadır. Kıyamet günü farz namazlar onlardan sorulup istenir. Bir tek namazı
terk etmeye seksen bin yıllık azap vardır. Allah korusun.
İşte bu şekilde her tarafta
fitneler yayılınca, her bölgeye oradakileri aydınlatmak için alimler
gönderdim. Sizin oraya da alim, fazıl, emin ve
Rasûlüllah'm Şeriatı üzerine olan bir zatı gönderdim. Gönderdim ki, yarın
Allah'a sığınacağınız hususları Sâdât-ı Nakşibendiyyenin himmetiyle sizlere
öğretsin. Çünkü kıyamet günü Allah'ın azabı vardır ve öyle sıkıntılıdır ki "O
gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, hanımından ve oğullarından
kaçar."89 Hazırlıklı
olmak gerekir. Çünkü o gün sizlere çok korkunç gelecektir. Zira " O
gün, ne mal, ne de oğullar fayda vermez. Ancak Allah'a sağlam ve temiz kalp
getiren müstesna,"90
îşte bu korkunç günü rahat karşılamanız için size İslam'ı öğretecek kişiyi
gönderdim.
Gönderdiğim zatla beraber Akidetü'l
İman'ı gönderdim, Erkekler, kadınlar ve çocuklar ondan lazım olan bilgileri
öğrensinler ve sadat-ı kiramın himmetiyle kâlu belâ dedikleri günün ve Allah
Rasûlünün üzerlerindeki hakların sorumluluğunu yerine getirmiş olsunlar.
Tarikati Aliyye-i
Nakşibendiye'ye girmeyi talep edene gelince; bu yol sahabenin yoludur. Kulu
rabbine yaklaştıran ve O'nun gadabından uzaklaştıran yoldur. Şevk, cezbe
muhabbet, zevk ve safa yoludur. Bu yola girmekle sekeratul mevt sıkıntıları,
kabir yalnızlığı, münker nekirin suali kolaylaşır. Bu yol dünya sevgisini
kalpten söküp atar, yerine Allah ve Rasûlünün sevgisini koyar. Böylece mal ve
evlad ile ilgilenmek de taat olur.
Silsile-i aliyyenin
büyüklerinin sohbetiyle imanın kaybolmasına karşı güven oluşur. Çünkü bu yolun
büyükleri Allah dostlarıdır. Onların dostları olan da Allah dostudur. Onlar
öyle kimselerdir ki, sıdk ile onlarla beraber olanların durumu şu hadisteki
gibidir: "Bir alimle iki saat beraber oturan
ve ondan iki kelime öğrenen veya onunla beraber iki lokma yiyen veyahutta
onunla beraber iki adım atana Allah kıyamet günü iki cennet inşa eder. Her
cennet iki dünya büyüklüğündedir."
^Tarikat-ı aliyyenin en küçük
faydası şudur: Bu yola tutunan kabrinde kıyamete kadar üstadın suretiyle
dostluk edecektir. Çünkü, kitaplarda yazıldığına göre,
insan dünyada hangi amele ünsiyet ettiyse vefatından sonra da kıyamete dek
onunla ünsiyet edecektir. Üstadla ünsiyet nere, inek, at, koyun, köpek ve
merkeple ünsiyet nere? Çünkü bu dünyada dünyalıkları sevenin dostu kabirde de
onlar olur. Böyle olunca da inek başına bevleder. At göğsünü çifteler, koyun
kabri pisler, köpek kabirde ulur durur ve kendisini seveni ısırır. Merkep te
kendisini sevenin burnuna yellenir^
Mukarrabûnun yoluna gelince,
onların bir tek namazı zahidlerin 70 namazına denk gelir. Onların yolu olan
tarikat ile cezbe meydana gelir. Bu cezbe medhedilirken hak cezbelerinden bir
cezbenin insu cinnin ameline denk geldiği söylenmiştir. O derece kıymetlidir.
Bu yolun meşayihlerine gelince, onların himmetleri çok yücedir. Dünyadaki her
şey onların yanındaki ummana göre bir damla su gibidir. Kim ki onların emir ve
nehiylerine uyarsa, dünya ve ahireti mamur olur. Malları artar, inşaallah
imtihanı verip başarılı olanlarla beraber cennete girer.
Koca okyanusdan bir katre
olmasına rağmen bu kadar medh yeterlidir. Molla Abdulkadir anlattığım hususlar
için vekilim ve halifemdir. Bunları onlara öğretsin. Bu tarikat-i aliyye yoluna
girmek istemeyen kimseyi Allah Teala Şeriat-ı ğarranm
ipine tutunmaya muvaffak kılmış ise ona zorlama olmaz. Allah bizleri ve sizleri
Şeriat üzere amel etmeye, emirlerine yapışıp, nehiylerinden kaçmaya muvaffak
kılsın. Kıyamet günü Rasûlüllah'ın (sav) huzuruna yüzümüz ak olarak çıkmayı
bizlere nasib etsin.
ELLİNCİ MEKTUP
Halifesi Hazreti Molla
Halil'e göndermiştir.
Onun adıyla. "Her şey
överek O’nu teşbih eder."91
Sen de Nebiye ye âline salât eyle. İmdi; Gavs-ı Azam'ın
kapısının hizmetçisinden kıymetli kardeş, dostumuz Molla Halil'e.
İmamların sığınağı Şeyh Seyyid
Ubeydullah'la ilgili bir mektup göndermeye dair ki mektubunuz elimize ulaşınca,
ilgili mektubu size gönderdim. Fakat sizce de malum olsun ki, bu hizmetkar mektubun gönderilmesinde bir maslahat
görmemektedir. Çünkü bir kimse Gavs-ı Azam ve onunla ilgili malumat ve
bilgilerle etkilenmez ve onun gölgesinde gölgelenmeyi arzulamazsa mektupları
alıp okumak ona fayda mı verir ki? Hem Gavs-ı Azam hakkında şüphe mi var? Halbuki irşad hizmetinin kutbu olan Hazreti Seyyid Taha ona
şöyle demişti: "Herkesin yükü sırtımda, ancak seninkisi boynumda."
Bir defasında da ikisinin hizmetlerini kastederek ona şöyle demişti:
"Şenle ben aynı boyunduruğa çekilmiş iki öküz gibiyiz." Bir keresinde
de şehadet parmağıyla orta parmağına işaret ederek "biz bu ikisi
gibiyiz" demişti. Dedesi Molla Abdurrahman'ın kutub olduğunu söylemesine
rağmen onun hakkında bir defasında şunu da demişti: "Meşayih kabilesi
Arkaş'tan evliya eksik olmaz ama onun gibisi hiç olmadı, olmayacak da."
Halifesi Kevsec hangi sebeple ona hilafet verdiğini sual edince şöyle demişti:
"Benim iznimle mi halife oldu? Vallahi bana gelmeden önce o kendi yurdunda
şeyh idi." Onunla ilgili daha neler neler söyledi. Onun münkiri olan
Seyyid. Taha'nın da münkiridir, yalânlayıcısıdır. Ceza gününe kadar
sabretsinler bakalım onlar orada nasıl cevap verecekler? Biz aslında
nefislerine geldiği şekilde büyükler hakkında ileri geri konuşanları
cevaplamaktan aciz değiliz.
Çünkü enbiyanın ve evliyanın inkarı tarih boyunca olmuştur. Onlar hakkında çok şey
söylenmiştir. Bunun delilleri Kur'an'da vardır: "O sihirbazdır,
yalancıdır."92 "O
mecnundur diyorlar."93"Eğer
seni yalanladılarsa senden önce peygamberler de yalanlanmıştı."94
Onların kınaması ve övmeleriyle
hizmetinden sakın geri kalma. Onlara beddua da etme. Sadece mağfiret dile. Çükü
Allah'ın azabı şiddetlidir. Onların durumunu Allah'a havale et. Dilerse
onlardan intikam alır, dilerse affeder. Sana düşen Şeriatın hükümlerini tebliğ
etmendir. Dileyen yapışır, dileyen yüz çevirir. "Rabbin kullara
zulmedici değildir." 95 Hidayete
ulaştıran Allah Tealadır. Bunu unutma. Nitekim Habib-i Muhtarına şöyle
buyurmuştur: "Sen, sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat Allah
dilediğini doğru yola iletir."96
Allahın
hidayet verip sonradan kalplerini çevirdiği kimseleri de kınama. Çünkü bu da
tarih boyunca olan bir durumdur. Zaten Allah Teala
şöyle buyuruyor: "Semud
(kavmin)'e gelince onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü doğru yola
yeğlediler."97
Tevbe
edenlere, sohbetlerinde, nasihatlerinde, Şeriatın ahkamını beyan etmeye çokça
eğil, özellikle de Fatiha'yı, akideyi onlara
Öğret; ipek giymekten men et,
çünkü ipek fasikların alametlerindendir. Zevâcir'de şöyle geçer: "İpek
giymeyin. Dünyada ipek giyen ahirette giyemez." "Dünyada ipek giyen
cennete giremez." "İpeği hayırdan nasibi olmayan giyer."
"Bu ikisi (ipek ve altın) ümmetimden erkek olanlara haramdır."
"Cennetin zineti ve ipeğini istiyorsanız onları burada giymeyin."
"Kim dünyada ipek giyerse ahirette ondan mahrum kalır."
"Allah'ın günlerini (ahireti) umud eden kimse ipek giymesin. Dünyada ipeği
ahirette giymeyi ümid etmeyen giyer."98
•
^Peygamberlerinden kendilerine
bu hadisler ulaştığı halde elbiselerinde ve evlerinde ipek kullananların durumu
nasıl olur acaba? Oysa "ipek elbise giyene Allah kıyamette ateşten bir
elbise giydirir."99
Bizlerin başlarındaki ipekten
değildir derlerse, onlara de ki: "Doğrusu o ipektir. İpek olmadığı kabul
edilse bile, fasikların giysisidir."
Onlara nazik bir hatırlatma
yapıldığında muhtemelen hatırlayacaklar veya korkacaklardır. Kim tevbe ederse
kendi yararına etmiş olur. Kim de tevbe etmezse belki Allah ona ileride gerçeği
gösterirde bağışlar, hakikati anlar.
Kadınlarla erkeklerin birarada
bulunmalarından, şeytanın müzik aletlerini dinlemekten insanları men ediniz.
Hanımını erkeklerle beraber oynamaktan alıkoymayan kocaya yazıklar
olsun. Bu oyun işi büyük bir fitnedir. Müslümanlar bunu kafirlerden
almışlardır. Oynamak bir tarafa erkeklerin hanımlarını yabancılara gözükmekten,
onların önünde bulunmaktan dahi men etmeleri gerekir. Çünkü,
bunlar azab-ı elîmi gerektirir.
İnsanlara cumaya gitmelerini,
cemaate katılmalarını emrediniz. Çünkü Cuma namazı ehli
sünnet vel cemaatin şiarlarındandır, bilakis İslamın şiarlarındandır.
Cumayı terk etmek büyük günahlardandır.
İnsanlara dünyanın fani
olduğunu, nimetlerinin zail olduğunu, burasının sıkıntı ve meşakkat yurdu
olduğunu haber veriniz. Dünyayı ahiretin tarlası kılan kimse için ise durum
böyle değildir. Nitekim bir hadiste şöyle beyan edilmiştir: "Dünya ve
ondaki herşey melundur.
Zikrullah ve onun
peşinden gelen nimetler hariç."106
Ahiret ebedidir, azabı
şiddetlidir, nimetleri lezzetlidir. Cehennem azap yurdu, cennetse rahmet
yurdudur. Orada Allah Teala ile karşılaşılacak ve
görülecektir. Bu iki büyük nimete denk olan hiç bir nimet yoktur.
İnsanlara beyan ediniz. Bizim
yolumuz cezbe ve muhabbet yoludur. Bu iki haslete sahip olan için daha büyük
fazilet yoktur.
Ben sevgilinin aşığıyım
Derdim gayretim O’na Küfür ve
imana gelince Onlar kala ikinci sırada
106Tirmizi,
h. no: 2322.
Allahın selamı sizlere,
dostlara, ihvana ve Şeriatı Mustafa’yı (sav) iltizam edenlere olsun. Salatu
selamın en efdalı, yağmur katreleri, ağaç yaprakları ve olacak Olanlar
miktarınca nebilere, rasüllere, mukarrabûn meleklere olsun. Amin.
Hâmd olsun Alemlerin rabbi olan Allah'a, (c.c).
ELLİBİRİNCİ MEKTUP
Bu mektubu halifesi
Hasreti Molla Abdullah'a, Molla Reşîd'e, Molla Haşan ile ehli beytine, Nurşin
ağalarına göndermiştir. Ramazan ayının faziletlerine ve diğer hususlara
dikkatli olunması hususunda emirlerde bulunmaktadır.
Selamın kamili
Molla Abdullah'a, Molla Reşîd'e, Molla Hasan'a, ehli beytimize, Norşin
ağalarına ve diğer köylülere olsun. Allah cümlenizi selamette kılsın.
İmdi; malum olsun ki, matlub
Olan bu müberek ayın faziletlerine karşı tayakkuzda bulunmak, bu ayda salih
amelleri işlemeye son derece önem vermek, nefis ile son derece cesaretli ve
cüretli cihada yönelmektir. Ramazanın bereketini kaçırmamak için çok gayret
göstermeniz icap eder. İmam-ı Rabbani Gavs-ı Semedani (r. a) Mektubat'da şu
mealde beyanda bulunur: Bu ayda yapılan nafile namaz, zikir sadaka ve benzeri
şekildeki nafile ibadetler diğer günlerde eda edilen farzlara neredeyse
denktirler. “Bu aylarda eda edilen farzlar bu ay dışında başka aylarda eda
edilen 70 farza neredeyse denktir. Bu ayda bir oruçluya iftar ettirenin vücudu
cehennemden azad olur ve affedilir. İftar ettirdiği oruçlunun sevabından ise
bir eksilme olmaz. Bu ayda Rasûlüllah esirleri azad etmiş, kendisinden istekte
bulunanların ihtiyaçlarını karşılamıştır.”
Bu sebeple, bu ayda hayırlara
ve salih amellere yönelen kimse senenin diğer zamanlarında da hayra muvaffak
kılınır. Tevfik onun yoldaşı olur. Bu ayı değerlendirmeyip tefrika içinde
geçiren kimse ise senenin diğer zamanlarını da aynı hal üzere geçirir. Bu
sebeple mümkün olduğu kadar cemaatla beraber bulunmaya gayret etmek gerekir. Bu
ayı bir ganimet bilmelidir. Bu mübarek ayın her gecesinde binlerce insan cehennemden
azad edilir. Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapatılır, Şeytanların
(azgın olanları) zincire vurulur, rahmet kapıları açılır. İftarı hemen yapmak,
sahuru geciktirmek sünnetlerdendir. Bu iki vakitte de Allah'a karşı olan
acziyet ve muhtaçlığı hal ile kulluğa yakışır şekilde ortaya koymalıdır.
Hurmayla iftar sünnettir. İftar edilince "susuzluğumuz gitti,
damaklarımız ıslandı" denir.100 Böyle yapana ecir vardır inşaallah. Ramazanda
teravih namazını kılmak, Kuran'ı hatmetmek sünneti müekkedelerdendir. Bunlar
çok bereketli neticeler getirirler. Kendisini teşbih ettiğim Allah bizleri ve
sizleri habibinin hürmetine bunlara muvaffak kılsın. Onun yüce zatına ve aline
selam ve hürmetler ederim.
İşte emirler böyle olunca
haramlardan kaçınmanın durumunu da sen hesap et. Orucun sevabı şunları yapmakla
tamam olur: Gıybetten, sövmekten, yalandan hatta mübah boş kelamdan,
bakmak-dinlemek-koklamak suretiyle lezzet almaktan, akan suya olsun bakmak gibi
şeylerden tat almaktan, güzel şiirleri dinlemekten ve söylemekten, güzel elbise
giyinmekten sakınmak gerekir. Kızmamaya, kötü kelam etmemeye gayret etmelidir.
Devamlı sükûn, tebessüm, dua, istiğfar halinde bulunmalı, haklı olarak bir söz
söyleme durumu olduğunda dahi karşılık vermeyip affedici olmalıdır.
Üstadımız olmadan ramazanı
geçirmeyi hayretle yadedip üzülün. Bu aydan önce onunla beraber olduğunuz
günleri anın, sohbeti çok yapın. Virdlere yapışın, özellikle de rabıtayı çokça
yapın. Gecelerde muhabbet ve şevki artıracak amellerde bulunmakta beis yoktur. Sohbet edip geçen ayı hakkıyla değerlendiremediğine üzülene ne
mutlu.
Molla Abdullah nefy-u isbata
devam etsin. Rabbin dışında her şeyin yok olduğunu düşünerek yapsın. Şunu da
bilsin: Gördüğünü zannettiği şeyler esasında perdedir. Bu perdeler ve örtüler
üzere takılıp kalmasın, Zat'a yönelsin. Çünkü Allah Teala
perdenin arkasının da arkasındadır. Ruh ise bu perdelerin aşılmasında son
derece mesrur olur.
Molla Reşîd'e gelince;
letaiflere devam etsin. Her yüz virdin başında üçkez "ilahi ente
maksudî ve rıdâke matlûbî" desin. Başına gelen ölüm musibetiyle kalbi
depreşince -ki cezbe ehlinin yanlış düşüncelerden uzak durması gerekir- "Allahtan
geldik ve yine ona döneceğiz"101 dedikten sonra şöyle desin:
"Allahım! Esas yaşam ahiret hayatıdır."102 Çünkü orada şanı yüce olan Allah görülecek ve
muhabbet ehliyle sohbet edilecektir.
Allah onun kerimesini mağfiret
etsin ve Gavs-ı Azam'ın zümresi içinde haşretsin. Vefatın, onun için dünya
hapsinden kurtuluş olmasını, kazandığı ecirden eşini ve bizleri mahrum
kılmamasını yüce Allah'tan dilerim. Allah'ın (c.c) onu ve bizleri affetmesini, bizleri,
akrabasını, kocasını ve ebeveynini ondan ayrılma elemi sebebiyle sevaba gark
etmesini, hanımın geriye bıraktığı yetimlerini Nebi'nin hürmetine güzel
yetiştirmesini Rabbim Allah'tan niyaz ediyorum. Salatın ve selamın en üstünü
efendimize, aline ve ashabının tamamına olsun.
Gavs-ı Azam’ın kapısının
hizmetçisi olan ailemiz de virdlerini yirmibeşbinden aşağı düşürmesinler,
hergün bir cüz Kur'an okusunlar ve bir o kadar da rabıta yapsınlar. Ailemiz
efradından ve başkalarından böyle yapanlar saliklerden sayılırlar. Onlar sülük
yoluna girmeye niyetlensinler. Bu kapıda hizmet edenler kendi ailesine hizmet
ediyor da olsa hizmetlerini üstadın emriyle yapsınlar ki yaptıkları taatın
yanında bu da hizmet olmuş olsun. Nitekim Hoca Ahrar hazretleri (k.s)
şöyle buyurmuştur: ■'Mümin Cuma'ya ve cemaata gittiği müddetçe, on cüzün
(sevabın) dokuzu hizmete, biçi de taatadır."
Ahmat Ağa'nın mektubu
bize ulaştı. Bizlere muhabbet ve sürûrlarım yazdırmış. Böylece kendilerini
bizlere hatırlatmış oldu. Üstadımızı da istimdat edip tahayyül etsin, inşaallah
kendilerine meded edecektir.
Zaman Han'ın arkasından bir
kişi gönderdim, fakat gönderdiğim kişi ona yetişemedi ve geri döndü. Ahmed
Ağa'ya, Zaman Han'a, Nuri Ağa'ya, Bedir Ağa'ya, Osman Ağa'ya, İbrahim'e,
Haydar'a ve kardeşlerine, çocuklarına, etbalarına selam ederim. Beni ve sizleri
mağfiret etmesi için Allah'a dua talep etmenizi istirham ediyorum. Amin. Allahım! Boyunlarımızı cehennem ateşinden koru, veli
kulun Gavs-ı Azam'la buluşturarak bizleri rızıklandır. Rasûlün ve bu mübarek
ayın hürmetine dünyayı gözümüzde tamamen değersiz kıl.
ELLİİKİNCİ MEKTUP
Halifesi Hazreti Molla
Abdullah en-Nurşînî ile Molla Reşîd'e göndermiştir.
Allah'ın adıyla. "Herşey
överek O’nu teşbih eder."103 O'nun nebisine ve aline salat olsun.
İmdi; Gavs-ı Azam'm kapısının hizmetkarından ihvanın
en hasları ve iyileri Molla Abdullah ve Molla Reşid'e. Sizleri rahmet ve
bereketle selamlar, dua eder, dualarınızı talep ederim. Sizlere selam ederim.
Çünkü aşk sizleri kendine çekmiş, ayrılık ateşi yakmıştır. Sizler geçmiş
günleri yad ederek kalplerinizin yaşlarıyla
aydınlanırsınız. Geri dönmeyi temenni edersiniz, ayrılmış olmamayı, yanımızda
bulunmayı arzulayıp durursunuz. Bu halde değilseniz olmaya, bu halde iseniz
daha da yoğunlaşmaya gayret edersiniz. Çünkü size yarın kıyamette Rabbinızdan
sizi ne alıkoydu denilmesini istemezsiniz.104 Selamımı ihvana, özellikle de onların
haslarına ve genelde hepsine iletiniz. Onlara şunu tebliğ ediniz: Allah başkalarına
nasip etmediği bir şeyi, biraraya geldiklerinde sohbette bulunmayı onlara ikram
eylemiştir; Bu ikramdan dolayı Allah'a şükretsinler. Daha önceki bu sohbet
beraberliklerini hasretle ansınlar. Allah’ın izniyle rabıta, sohbet, hatme ve
cemaata dönmeye baksınlar. Böyle yapsınlar ki dünya kendilerini muhabbetten,
ihlastan alıkoymasın.
Selamımı Gavs-ı Azam'ın hizmetkar hanımına, çocuklarına iletiniz. Hallerini
sorduğumu belirtiniz. Gavs-ı Azam'ın arzuladığı şekilde onun razı olduğu
amellere yapışsınlar. Emirlerine uysunlar, nehiylerinden kaçınsınlar, sohbet ve
muhabbet ile meşgul olsunlar, efendilerini sevip onlara bağlanmakla dünyaya
meyletmekten uzaklaşsınlar.
Sizlere, onlara, Ahmed Ağa'ya,
diğerlerine, Osman Ağa'ya, Bedir Ağa'ya, Nuri Ağa'ya, İbrahim Ağa'ya
kendilerine bağlı olanlara ve herkese tekrardan selamlarımı gönderirim. Hep
beraber Allah'a dönüp tövbe edin ki belki salihlerden olursunuz. Allah beni ve
sizleri velhasıl hepimizi mağfiret etsin. Amin.
ELLİÜÇÜNCÜ MEKTUP
Hizmetkarı
Saîd el-Milâkendî'ye göndermiştir.
O'nun adıyla. Selam seçtiği
kullar üzerine olsun.
İmdi; hizmetkardan
istikamet ehli kardeşim dostum Saîd’e. Neynik'te geçen meseleyi haber veren
mektubun bize ulaştı ve meseleyi öğrendik. Onlara şunu söyle: Bu hizmetkar şimdiye kadar onların din ve dünyalarının
kendisine teslim edildiğini biliyor, bu sebeple onlar için hayırlı gördüğünü
yapıyordu. Şimdi ise buralara bu acizi vekaletten
azlettikleri haberleri geliyor. Ben de işlerini onlara geri tevdi ittim, fakat
onlar yine de bizim kardeşimizdir. Zaten bize gerekli olan onlara dua etmektir.
Fakat sen yine de onlara de ki: Sizlere hayret ediyorum. Siz daha önce bizler
mal, çocuk, hanım ve nefislerimizin peşinde koşar değiliz, diyordunuz. Şimdi
ise size ne oldu peki?
Evvelden aşinalık senden oldu
Nihâdan resem cudâlık senden
oldu.
Hâderûn ki yârem bî vefâdır
Şükür ki bî vefâlık senden oldu.
Bu vekalet
hususunda yaptıklarına pişman olduklarında kendileriyle rableri arasındaki
münasebete zarar vermesinler. Allah'tan korksunlar ve salihlerden olsunlar.
Fitneye götüren ve uyandıran şeyleri söndürsünler. Böyle yapsınlar ki şu
haberde kastedilen melunlardan olmasınlar: "Fitne uyumaktadır. Allah'ın
laneti onu uyandırana olsun."105
Ado'nun karısına gelince,
kadının sözüne göre iki veya birbuçuk yıla kadar onunla evlenemez. İbo'nun
karısına gelince, başka bir erkekle evlenip kocası onu boşaymcaya bundan sonra
da iddet bekleyene dek tekrardan onunla evlenemez. Halini düzeltenlerin ecri
rablerine aittir.
ELLİDÖRDÜNCÜ MEKTUP
Fakih Ahmed el-Ilâluvî
sebebiyle gönderdiği mektuptur. Onun hizmetine girdikten sonra bir çoçuğunun
payına düşen miktarı kendisine vermeyi nezretmesinden ve diğer hususlardan
bahsemektedir.
Onun
adıyla. Salat-u selam seçtiği kullar üzerine olsun. İmdi; bu şeri hüküm ihtiva
eden sahifeye bakanlarca malumdur ki, Allah Teala'nın
tevfiki ve kapının bu hizmetkarı vesilesiyle Fakih Ahmed bin Keleş el-İlâluvî
Gays-ı Azam'ın gölgesi altına katıldıktan sonra, Gavs-ı Azam cezbesiyle onu
kendisine bağladı. O da nefsini dünyevi bazı alakalardan çekti. Kardeşlerini,
mallarını, evlerini terketti. Ya cezbenin sarhoşluğundan ya da Allah'a olan
tevekkülünden dolayı bu âlî cemaatin hizmetinde bulunmaya başladı. Oysa
kendisinin ehl-u lyâli vardı. Bu hizmetkar maslahata
uygun olarak, ailesinin ihtiyacını karşılayan vesileleri yerine getirmesi
gerektiğine karar verdi. Her ne kadar rızkı veren Allah Teala
olsa da şeytanın lanetlileri ona vesvese vermesinler diye bunu münasib gördü. O
ise -vefat ettiği hastalığında-, vefatından bir saat kadar önce malının
çocuklarından birinin payı kadarını Allah'a yaklaşmak için bu fakir adına
nezretti. Böyle yapmasına da Gavs-ı Azam'ın Ahrar'dan (k.s) naklederek
söylediği şu söz sebep oldu: "Sadakanın en faziletlilerinden biri de
nefsini terbiye etmek isteyene yapılan sddakadır. "
Bu nezir, eğer Fakih Ahmed
yaşasaydı, kendisinin, vefat etmiş olduğuna göre de geriye kalan çocuklarının
yerine getirmeleri gerçken sahih bir nezirdir ve Şafii mezhebine göre de
Şeriata muvafıktır.106
Bu nezri iptal etmek isteyenin isteği geçerli değildir. Çünkü bü hizmetkar ve sadat-ı kiram buna razı değildir. Allah bile
razı değildir. Allahım! Bu nezri senin katında makbul bir amel olarak kabul
buyur. Amin.
Bu
aciz Üstad-ı Azam, Kutb-i Efham ile Fakih Ahmed'i hakem tayin etti. Onlar bu
nezrin sahih olduğuna karar verdiler. Şunlar da şahitlik
etmiştir: Şeyh Fethullah bin eş-Şeyh Abdirrahim, Şeyh Abdurrahim bin eş-Şeyh
İbrahim el-Melekendî, Seyyid İbrahim bin es-Seyyid Mahmud el-İs’irdî, Şeyh
Mahmud bin eş-Şeyh Tahir el-Hûrî, Şeyh Tahir bin
eş-Şeyh Abdilhamid el-Abirî, Molla Ahmed ed-Dimlî, Molla Muhammed ez-Zivingî,
Molla Muhammed Mîrzökijî, Molla Abdullah en-Nûrşînî, Molla Abduhhakim
el-Firsâfî, Molla Muhammed el-Behtî, başka bir Zivingî, Molla Ali Güzel, Molla
Haşan el-Haten, Molla Hüseyin es-Semerşîhî, Fakih Ali el-Hiveydî, Fakih
Muhammed el-Usbâhirtî.
ELLİBEŞİNCİ MEKTUP
Seyyid Ubeydullah'a
yardım etmeye gitmelerini teşvik için tüm etbaına göndermiştir.
Onun adıyla. "Herşey
överek O'nu teşbih eder."107 Yine her şey Nebi’ye ve onun aline salat
eder. İmdi; Gavs-ı Azam'm kapısının hizmetkarından tüm
büyüklere, küçüklere ve tüm müslümanlara. Allah'ın selamı, rahmeti, mağfireti,
sadat-ı kiramın füyûzâtı, bereket ve himmetleri saydıklarımın üzerlerine olsun.
İhvan kardeşlerim! Allah Teala sizlere rahmet etsin. Malumdur ki imamların sığmağı
Hazreti Penah Seyyid Ubeydullah Şah ve tüm ashabı ile etbaı ve dahi tüm
müslümanlar sizin taraflarda Râfizîlerin üç halifeye dil uzattıklarını, ehli sünneti tekfir ettiklerini, şenîatlarını ortaya döküp
insanları kendilerine çekip, ehli sünnet olanları kendi akidelerine
soktuklarını, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye için duadan men ettiklerini
gördüklerinden onların üzerine yürüdüler. Onları yenip Tevrîz'e kadar olan
mahalli onlardan zabtettiler. Daha sonra askerler vakit geçtiğinden geri
dönünce Râfizî askerleri arkalarından geldiler ve müslümanlarm hanımlarını,
çocuklarını katledip, bazılarını da kendi akidelerine sokup zulmettiler.
Onların bu zulümlerinden dolayı yüzbin ev civar müslümanlara sığınmış, gijiç
etmiştir. İmamların sığmağı olan Hazreti Penah es-SÂvyid Ubeydullah Şah da bu
baharda onlarla savaşmayı, fonları yenmeyi murad etmiştir. Bu savaşla Acem
topraklarını ele geçirecektir. Hem Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye ve hem de Avrupa
devletlerince onun bu işi yapması, muvafık görülmüştür. Durum böyle olunca, her
müslümanın özellikle de bu hanedana vasıtasız veya halifeleri vasıtasıyla veya
da Gavs-ı Azam vasıtasıyla veya da imamların sığmağı olan oğlu vasıtasıyla
bağlı olanların hazırlıklarını yapmaları ve bu savaşta yanında yer alması
gerekir. Bu hizmetkarın düşüncesi şudur: Ümmetin
sığınağı (Gavs) silah altında iken dünya lezzetlerinden tat almak, hanımlarla
muhabbet etmek, çocuklarla oyalanmak ve bu cihaddan geri kalmak haramdır. Çünkü, bu savaş ashabı kirama bilakis Nebiyyi Ekrem'e (s.a)
sahip çıkmak ve hatta İslama sahip çıkmaktır. Çünkü,
Allah muhafaza buyursun, dinin hakikatinden yoksun bu kimseler galip gelecek
olsalar ehl-i sünnetten yüzbin evi kendi inançlarına sokacaklar ve ehl-i ilim
de zelil olup İslamın şiarlarını ortaya koyup beyan etmeye muktedir
olamayacaktır. İmamların sığınağı tek başına da onlarla savaşmaya gitse irşad
dairesinin kutbu olan babası Hazreti Seyyid Taha'nm hürmetine, imamların nuru
dedesi Hazreti Gavs el-Cîlî'nin hürmetine, salih ve salih olmayanlara
tasarrufta bulunan amcası Seyyid Muhammed Salih'in hürmetine, hilmin
menbalarının menbaı olan Seyyid Abdullah'ın hürmetine, Gavs?ı
Azam'a olan sevgisinden mecnun olanın hürmetine, Fahri kainat ta dahil ona
kadar olan sadat-ı kiramın hürmetine inşaallah karşı taraf galip olamayacaktır.
Bu cihaddan geri kalana
yazıklar olsun, eyvahlar olsun ki bu büyük zevatın füyûzâtından mahrum
kalacaklar.
Kardeşlerim! Şimdiye kadar
sefihler "o düşman tarafındandır" dediği gibi, sizler de bu hizmetkarın bu işe muvafakat etmediğini iftira edip
duruyordunuz. Allah'a yemin olsun ki! Rabbül alemin
nasip ederse, bu hizmetkar da nefsi, malı, çocuğu, dostları, ashabı, etbaı ile
bu savaştan geri kalmayacak. Bu savaştan sadece bu davadan ayrılanlar geri
kalır ve kendi kendilerine düşmanlık yapanlar evlerinde oturakalır. Eğer sizler
bu hizmetkara, Gavs-ı Azam'a, irşad dairesinin kutbuna
ve imamların sğınağına gerçekten sadıksanız, onun vermiş olduğu cezbeden ötürü
evlerinizde oturamazsınız. Halbuki kendi döneminde bir
küheylana binmiş gibi giden Gavsu’l Azam’m atının ayak tozu, gerçek manada
görmeyen gözlerimizin sürmesidir. O tarafın hayvanatının gezip üzerinde
dolaştığı toprağı öpmek bizlerin cezbesidir.
Allah'ım! Bu hizmetkar
ve dostlarını bu büyük nimetten, yüce rütbeden ve azim dereceden mahrum etme.
Hakkı tutup kaldırmada, onu bilip tanımada eşsiz olan Gavs-ı Arkâsî'nin yolunun
toprağında fena olmaktan, ebedîlik cezbesinin pirlerinin aşk yolu olan sülûkun
sevgi nurlarından bizleri nasiplendir.
Kahramanlığın en güzelini
ortaya koyana, aline, ashabına sonsuz salatu selamlar olsun.
Hicri 1297
ELLİALTINCI MEKTUP
Tüm müridlerine
göndermiştir. Mektubunda merkadini ziyaret ettikleri Üstad Gavs-ı Azam Seyyid
Sıbğatullah Hazretlerinin, evladının, etbaının ve hizmetçilerinin kendilerine
olan ikramlarını ve diğer hususları müjdelemektedir. Allah onun makamını ali
etsin.
O'nun adıyla. "Herşey
överek O’nu teşbih eder."108 Ve herşey Nebiye ve aline salatu selam
eder. İmdi; Dostlar! Sîzlere müjde olsun. Bu hizmetkar
ve beraberindeki dostları attıkları her adımdan sonra bu dergahın cezbesinden
ötürü muhabbetleri ve iştiyakları arttı. Bitlis'e vardıklarında Gavs-ı Azam'ın
dostlarıyla, onların imamı Molla Hüseyin el-Kelîbî ile muhabbet ettiler. Bu
dostluk neticesinde bu dergahın hayvanatının bastığı
toprağı öpmeye olan iştiyakları arttı. Cezbeden kaynaklanan aşırı muhabbetle
Kodedan köyünü ziyaret ettiler. Karşılaşmaya olan iştiyakları iyice
arttı. Uzun zamandan beridir görüşemediklerinden dolayı yanan yürekleri göz yaşlarının akmasına neden oldu. Oradaki boş evler bu
hasreti ifade ediyordu. Gayda köyüne geldiklerinde Gavs-ı Azam'ın temiz
merkadinin kubbesi gözlerine göründü. Rabbim kuşaklar boyu, onun evladı
iyaliyle buradaki nisbeti kıyamete kadar artırsın. Amin.
El-Puhti eş-Şeyh Abdurrahman
el-Buhtî ve sevgili kardeş el-Buzurkî Seyyid Abdurrahim el-Birûkî'ye vardıktan
sonra medfun olanlarla tevessül ederek merkad-ı şerifin ziyaretine yöneldiler.
Gözlerini açtıklarında kendilerini kadehler dolusu ilahi şarap içenler gibi
hissettiler. Onun manevi nazarları altında mağfiret isteme yeri olan dergaha vardılar. Oraya geldiklerinde hizmetkarlar
onların kusurlarını hiç görmeden, kerem ve af ile onları karşıladılar. Hoş
geldiniz deyip buyur ettiler. Uzun zamandır sizleri bekliyorduk dediler. Hizmetkarların ikramı bu olursa, sadatm ikramını sen hesap
et. Ancak burada gördüğümüz bir hal var ki, o da insanların hilm ve tabiat
olarak en üstünlerinden birinin de Seyyid Haşan olduğudur.
Bu hizmetkarın
fakihlerinden birisi de Molla İsa köyünde okumak için gitti. Kehniyâmîran'dan
Hûrûs'a kadar beraberinde dinin kapısı olan mezkur
Seyyid de gitti Ve bu fakihin köyde yemeğini temin etmelerini istirham etti.
Seyyid Nur Muhammed'in arkasından birini göndermek için de çok acele etti. Bu hizmetkarın sofilerinin sözüne göre bu zat mecnun gibi
kendini hakka adamış bir insanmış. Sofiler bu dergaha
her yönden teşekkürlerini sunduktan SÖnra, bu hizmetkar buradakilerin Gavs-ı
Azam'ın kapısının kölelerinin bu kalabalık bakışlarına razı olmayıp
etraftakilerin problem çıkarmasından korktular.
Nimetlerine denk ve nimetin
artışına münasip şekilde hamdımız Allah'adır. Allah'ım! Senin yüce zatına uygun
şekilde hamdim sanadır. Sana senayı hakkıyla ifa edemem. Sen kendini övdüğün
gibisin. Allah'ın selamı sizlere ve Şeriat-j Mustafa'ya tabi olanlara olsun.
Salat-u selamın en kamili ona, aline, ashabına, tüm
nebiler ve rasûllere ve de onların ashablarına olsun.
6-Zilhicce-1297
ELLİYEDİNCİ MEKTUP
Bu hakir-i fakire
göndermiştir. Gavs-ı Azam'ın çocuğu Şeyh Hatnzanın hapsedilmesi meselesiyle
ilgilidir.
Selam sıdk ve hamiyet sahibi
aziz kardeşim Molla Abdulkahhar'a olsun. Allah onun fazlını artırsın.
Malumunuz olduğu üzere ben
Seyyid Hamza ile ilgili olarak Gayda'ya bir mektup gönderdim. Bana gelme diye
işaret edildi. Sonra bu mektubu gönderdiğim tarihte tedbir olarak güzel yer
Gayda'ya gitmem için tekrar mektup aldım. Meşverette hayır vardır diye
düşündüm. Bu mektup sizlere ulaşınca, arzum Hazreti Müftiye gidip selamlarımı
iletip dualarımı aktarmanız, sonra da durumu kendilerine ve Seyyid Hamza'ya
açmanızdır. Durumu onlardan öğrenin. Gelmeye ihtiyaç var mıdır? İhtiyaç varsa
hep beraber mi yoksa tek tek mi gelinsin. Hizan yolundan mı yoksa mutad
yoldan mı gelelim. Eğer gelmemize işaret edilirse nasıl gelineceği, ne tür
tedbirler almak gerektiği ve nasıl hareket edileceği, ihtiyar zatın oğlunun
nasıl kurtulacağı üzerinde bilgi verilsin.
Allah'ın selamı sizlere ve bu
mektup okunduğunda hazır bulunanlara olsun.
28-Şevval-1296
ELLİSEKİZİNCİ MEKTUP
Bu fakir-i hakire
göndermiştir. Meşhur meseleden bahsetmekte ve bazı emirler vermektedir.
O'nun adıyla! "Herşey
överek O'nu teşbih eder."109 Ve herşey Nebiye ve aline salat-u selam
eder. Beşer olan hizmetkardan Cemil-u Cebbâr olan yüce
Allah'ın ikramıyla lâhûtî olan kardeş Molla Abdulkahhâr'a.
Hizmete gelmek yerine
sabretmenin daha hayırlı olduğu haberi ulaşıp da emir sebebiyle burada kalınca,
bu hizmetkarı bir sıkıntıdır aldı. Burada kaldığı ve
gitmediği için içini sıkıntılar bastı. Oysa o ruhunu onun hayvanatı uğruna feda
etmeğe hazır. Mektubun gelmesinden dört gün önceki gece, rüyada, sonunda
gelmemizin hayırlı olduğu belirtilen bir mektup göndermişsiniz diye gördüm. Bu hizmetkar ise hayrın Norşin'e gitmek olduğu kendisine ayan
olana dek rüyasındaki mektuptaki işareti anlayamadı. Böyle olunca da fırsat
geçti», olanlar oldu. Bu sebeple bu mektubu bir an
önce sizlere yazmak için acele etti. Çünkü bu olanlardan sonra ne şekilde
gözümüzün nuru Şeyh Hamza'yı ve kıymetli dost Müfti Efendiyi nasıl' ziyaret
edeceğimizi bilemiyoruz. Bu hal ise bu hizmetkarı
ihtiyarlattı. Bu hizmetkarın üzüntüsü daha da artarak
devam ediyor. Çünkü Molla Abdullah es-Suhrî şöyle demiştir: Rasûlüllah derin
bir alim olan babama Molla Hüseyin'i yerine
oturtmasını ve hem benimle hem onunla istişarede bulunmasını emretmişti. Sonra
yaşanan olaylar ise onu ferahlandırdı. Kendisini mecazi
muhabbetten ilahi cezbeye götüren hizmet yolunda bulundu. Nitekim Ahrar
hazretleri dört yıl süreyle hamam hizmetinde bulunmuştu.
Allah yolundaki kardeşim!
Rabıtayı bırakma. Rabıtaya devam et ki huzur nisbeti sende meydana gelsin. Şu
üç vakitte, yani konuşurken, yerken ve uyurken dikkatli ol. Lezzet almayı
bırak, tefekkür içinde olmaya gayret et. Çünkü bunlar fani şeyler olup kafirlerin peşinde koşup arzuladıkları işlerdir. Asıl olan
ise Mahbub-u Hakiki olup, maksud ve matlub olan O’dur.
Dua talep ederek üstadın ehline
karşı kerim, dostlarına karşı da alçak .gönüllü ol. Bu
hizmetkar adına Molla Ömer'in ve dedenizin diğer
çocuklarının ellerini öpünüz. Keza onun yerine dedenizin kabrini ziyaret
ediniz. İmkan nisbetince her ne olursa olsun sohbeti
hiç bir şeye denk tutma. Çok kez üstadın ashabı, hatta civardakiler ve hatta bazı
gayr-i müslimler bile bu hizmetkarın Gavs-ı Azam'ın'
merkadine gitmesini istiyorlar. Ben ise mektubunuz sebebiyle gidemiyorum. Yoksa
orası bizim vatanımız, hüznümüzün dindiği yerdir.
12-Zilhicce-1296
ELLİDOKUZUNCU MEKTUP
Mektubu bu hakir-i
fakire göndermiştir. Bu mektup Şeyh Muhammed el-Fursâfî'ye (k.s) gitmesine
muvafakat ettiğini beyan etmekte olup kendisinin yüce katına gönderilen mektuba
cevaptır.
Bismillahirrahmanırrahim.
Hamd olsun şerefin, izzetin ve
yüceliğin sahibi olana. Salat olsun, yerler ve gökler kaim oldukça mahlukatın en hayırlısına, aline, ashabına. İmdi; beşer olan
hizmetkardan lâhûtî kardeş Molla Abdulkahhar'a. Allah
kendisini hileden ve hilekardan muhafaza buyursun. Sevgi dolu, ihlasınıza ve
muhabbetinize delalet eden mektubunuzu Fakih Davud bizlere ulaştırdı. Allah Teala'ya şükr olsun, hâmdolsun. Çünkü tarikat-i aliyyenin
özü hatta, aslı muhabbet ve ihlastır.
Mektubunuz bu hizmetkarı hemen cevap yazmaya şevketti. O da bu mektubu
hemencecik yazdı. Bu mektupta Gavs-ı Azam'ın ve sadatın büyüklerinin himmeti
ile Allah rızasına muvafık olan şeyleri yazmayı ümid ediyorum. Eğer bu hizmetkarın nefsi Allah rızasının ötesine geçerse onun için
istiğfar dileyiniz.
Allah bereketini hem sizlere
hem de bu hizmetkara bolca ihsan etsin. İlk önce bu hizmetkar merhum dedenizin buyurduğu şekilde sizlere nasihat
etmek ister. "Rabbini sev, onun adına buğzet.” "Yanındakilere
yumuşak kelam kullan.” “Ufkun uçsuz bucaksız olsun. İnsanların zahirlerine
takılıp aldanma, ümidini kesme. Eğer bir kötülük görürsen, elinden geliyorsa ya
onu giderirsin, ya da o uğurda canını verirsin.”
Bunun manası sizde malumdur.
Lâkin iştiyakı da yazıp anlatmak gerekir. Allah'ı sevmek ve onun adına
buğzetmeye gelince; bu, düşmanlarına buğzettikten sonra husûle gelir. Bunun
dönüp dolaştığı yer ise nefistir. Bu sebeple, Allah sevgisi ile diğer sevgileri
bir kalpte aynı anda birarada bulundurmak mümkün değildir. Bu yüzden İmam-ı
Rabbânî şöyle demiştir. “Sende şu ikisinden biri mutlaka bulunur. Ya
nefsini seviyorsundur ya da rabbini.” Çünkü iki şeyin sevgisi aynı
kalpte toplanmaz. Nefis sevgisi insanı nedamete, yalnızlığa ve hüsrana götürür.
Bu hizmetkarın nefsine olan sevgisine yazıklar olsun,
yazıklar. O bu nakısiyetinden dolayı Allah'tan mağfiretini diler. Ey Allahım!
Rasul-i Ekrem ve Gavs-ı Azam hürmetine bu hizmetkarı
bağışla.
İsmi yüce olan Allah'a muhabbete
gelince; bu en yüce gaye ve nihaim amaçtır. Ne olursa olsun hiçbir şey buna
müsavi olmaz.
Vaiz aşktan gayri ne söylerse
Sen onu bilesin tam bir efsane
Keza Allah Teala'ya
muhabbet O'na olan cezbe ile meydana gelir. Bu ise cüzi ihtiyar ile elde edilir.
Bu sebeple vakti bunu elde etmeye sarf etmek gerekir. Böyle yapılırsa Zatı
Mukaddes, Çelil ve Cemil olan Allah da kalpleri kendisine çeker. Çünkü uygun
olan sevmektir. Sevince de Cemil ve Çelil olan Allah bu sıfatlarıyla kulu
kendisine cezbeder.
Yarin
zülfünün ve beninin derin sevdasından
Bazan kendimden geçmişim, bazan
da perişan
Allah'a muhabbet şu şekilde
oluşur. İnsan cüzi ihtiyar ile Allah Teala'nıh cemal sıfatını, kudsiyetini
tefekkür eder. Nefsine de -hakir görüp buğz ederek- bakar. Çünkü nefse düşmanlık
Allah'a muhabbete götürür. Nefse ne hasım ne de hakem olarak itaat etme. Hasım
ile hakem kılınanın ne tür hileler düzenlediklerini bilirsin. Esasinde nefse
düşmanlık arzulanan şeyleri burakmakla olur. Arzulanan şeyleri bırakmak ise
dünyacı hatta ukbayı terk etmekle olur.
Mevlana Câmî'nin
dediği gibi "her iki cihanda da aziz olasın.” Şunu bilesin ki, çünkü bir
olan Allah'ı hakkıyla sadece kendisini birlemiş olan ister. Nefsi hakir gören
ve onu yücelteni de hakir gören Allah'ı teşbih ederim. Siz ve bu garip hizmetkar Firavun'un ve Ebu Yezid el-Bistami'nin ne dediğini
görmez mi? Firavun "Ben sizin en yüce rabbinizim"110 diyerek
nefsini yüceltti ve helak oldu, el-Bistami ise nefsini tahkir ederek İlâhî
cezbeyle dolarak "ben rabbinizim. Bana ibadet edin" dedi ve felaha
erdi. Hak Teala da kendisine "sen ariflerin
kutbusun" buyurdu. Demek ki Allah Teala bir
kimseye muhabbetini verirse o insanın başka bir şeyi sevmesi mümkün değildir.
Bu insan kızınca da sırf Allah için kızar.
Şunu da insanlara beyan et:
Aziz olan Allah'ı sevmek ve habis olan nefse buğzetmek her türlü imkan dahilinde Rasûlün (sav) getirdiği dini tebliğ etmeyi
gerektirir. Hatta bu yolda ezalara tahammül gerekir. Kendine biri vursa bile
onun için istiğfar dilemeyi vacip görür.
Mektubunuzda zikrettiğiniz
ismimizi önde veya arakada görme meselesine gelince, bu cevap gerektirecek bir
soru değildir. Çünkü bu hizmetkar Gavs-ı Azam
tarafından onunla emrolunmuştur. Tüm müminleri kutub görmeli, kendi nefsini ise
herkesten hatta kafirden bile hakir görmeli. Çünkü bu
insan kafir olsa bile kendisinde ilahi tecellinin bir
yönü vardır. Ona bakıp hayrette kalmak insana yeter.
Bu hizmetkar
ise tüm kemalat çeşitlerinden noksan bir insandır. Kendisinden zuhur eden
şeyler ise pişmanlık ve hüsranı gerektiren şeylerdir: Durumu denize düşmüş,
bulduğu şeye tutunan kimse gibidir. Onun sükûneti Gavs-ı Azam'ın dergahının hayvanatıyla beraber olması veya kendisini
onlardan saymasıyladır.
Şüphesiz var olan nimet
Allah'ın lütfuyladır. Bununla beraber şu ayet de kendisini korkutur.
"Şükrederseniz and
olsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek
çetindir.’’111
Bu tarikat sizlere vaciptir.
Günahlarınız vucûdî veya şuhûdî olsun fark etmez, durum aynıdır.
Başkasının ismini önde veya
arkada zikretme meselesine gelince; malum olduğu üzere, sizler ve bu hizmetkar
her salih, alim, özellikle de sıddîk, veli kimsenin
elini öpmenin, onların sohbetinde bulunmanın, onlardan dua talep etmenin,
özellikle de tüm ömrünü Allah Teala'nın rızasını talep etmeye sarf edenlerden
dua talep etmenin gerekliliğine inanır. Gavs-ı Azam'ı, inkar
edenlere gelince bunlardan Allah'a sığınırız. Yine bu hizmetkar
bu tür insanların sohbetlerinden uzak durmamız gerektiğine inanır. Çünkü bu
büyük bir günahtır. Ancak daha önceden onun eliyle amelde bulunmuşsanız
kendisinden inkar sözü duymadığımız bilakis onun
gözünde Gavs-ı Azam'm Allah Teala'nın büyük evliyalarından biri olduğu inancı
varsa hem bu hizmetkara ve hem de sizlere gerekli olan onun sohbet ve
nasihatlarından istifade etmek; onu büyük ve önder olarak kabul etmektir.
Rabbini sevenin durumu
böyledir. Bu zat Allah Teala'nın hiçbir cüzünü
görmediği halde gördüğünü söyleyebilir. Çünkü "Herkesin yöneldiği bir
yön vardır."112
Adet gerektiriyor olmasaydı, bu hizmetkar da
kıymetsiz isminin silsile nisbetinde zikredilmesinden sizleri men ederdi.
Vallahi kendileri adlarının Sadat-ı Kiramın isimleriyle beraber
zikredilmesinden hem utanır hem de korkar. Fakat adet olduğu için adını
zikretmeniz gerektiğini düşünür. İsmi silsilede şeyhin adının ardından
söylenir. Belki Allah onun ismi hürmetine onu mağfiret eder.
Ben ben değilim
Üzüm bağı değilim
O bağla besleniyorum
Aciz bir mahlukum
Çünkü bu hizmetkar
Gavs-ı Azam Kutb-i Efham'ın dergahından onun koyun sürülerinin köpeklerinden
bile utana utana geldi. Bu durum Mevlana Câmi'nin şu şiirinden daha iyi
anlatılamaz:
Böylesine perişan, rüsvay bir
şekilde Yarin huzuruna sakın ola gitmeyesin Orada bulunan
sakinler seni görüp te Bu halinden utanıp iyice sıkılmasın
Muhabbet nurunu yakın, ihlas
nuruyla aydınlanın. Şariat-ı Mustafa ile amel edin. (Salât-u Selam
peygamberimize, aline olsun). Zira Allah Teala şöyle
buyurmaktadır.
"Ey Mhıhammed! De
ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın."120
I20A1-u İmran,
3/31.
İsmi aziz olan Allah
dışındakilerde hatta nefsinde fena olmaktan sakın.
Bu hizmetkar
adına şeyhin elini öp, dualarını talep et. Keza daha önceden bu hizmetkâr
üzerinde hakkı olan akrabanızdan müftinin de ellerini öp. Molla Fethullah'm ve
onların dışındaki büyüklerin de ellerini öp. Bu hizmetkarın
selamını dostlara ilet ve bu aciz için onlardan dua iste.
Allah'ın selamı sizlere ve
Şeriatı-ı Mustafa’ya tabi olanlara olsun. Allahım! Peygamberimize, aline,
ashabına, zürriyetine ve ehli beytine kıyamete dek salat-u selam eyle. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
Burada şunu da beyan edeyim:
Bu hizmetkarın
"dostumuz kendi ismini terk etti" sözünden, şeyhin kendisinin isminin
önde söylenmesine veya geri bırakılmasına bakıp vücûd şaibesini kokladığı
sanılmasın. Bilakis bu hizmetkar onun bu sözüyle
muradının büyükler içinde sayılmaktan korktuğunu ifade etmek için söylediğini
düşünmektedir. Ayrıca isminin neden Öne alınması gerektiğinin açıklanmaya
ihtiyacı olduğunu da ona belirtmeniz gerekir. Bu hizmetkar
şeyhin zahiri ilimlerin tahsilini yaparken salih bir zat olduğuna inanmaktadır.
Şimdi de onu evliyanın büyüklerinden kabul etmektedir. Çünkü bir insanın
muhabbeti tam olursa yani adı takdim de edilse tehir de edilse, her iki yönden
bakıldığında maksad Allah Teala'mn rızasını, cezbesini, muhabbetini ve
kurtuluşu elde etmektir. Bu da taassub, su-i zan, gıybet ve benlik gibi '
afetlerden insanı alıkor. Ayrıca ihvana hakaret ve adavetle bakıştan da
muhafaza eder. Bu hizmetkar böyle olmayı ismi aziz
olan Allah Teala katında ebedi hayat için, cezbe-i sermediye ve Şeriat-ı
Ahmediyeye sülük için bir sebep olarak kabul eder. Şeriatın sahibine, âline,
ashabına daima, cennet nimetleri ve aşıkların
cemaliyle lezzetlendikleri sürece salat-u selam olsun.
ALTMIŞINCI MEKTUP
Zevcesi büyük insan
Fatıma'ya göndermiştir. Oğlu Mahmud'un vefatı sebebiyle ona taziyede
bulunmaktadır.
Gavs-ı Azam'ın dergahının hizmetkarı, onun hayvanatının hizmetçisinin eşi
büyük Fatıma!
Mahmud'un vefat haberi bizlere
ulaştı. Allah onu bir sermaye, sevap ve ibret vesilesi kılsın. Onun sevabıyla
mizanda terazinizi ağır bastırsın, kalbinize sabırlar ihsan etsin. Sabrın
makbul, günahların mağfiret olunmuş olsun. Başınıza gelen bu musibet sebebiyle
ecre gark olasınız. Esasında yanlış belirttim. Bu bir müsibet değil bir
nimettir. Çünkü Nebi (a. s) şöyle buyurmuştur. " Alim
ve amil yüz çocuğun şehid olarak vefat etmesinden daha çok bir bebeğin
vefatındaki (ecirle) övünürüm." Sana müjdeler olsun ki, Allah bu
vefatı Şeyh Celaleddin'in çocuğuna sadaka olarak ikram etmiştir. Bu üzüntü
artık sevince, hamd ve şükre tebdil olsun. Artık Celaleddin'in oğlunun
hastalığıyla ilgilenin.
Çok defalar bana sizin ne kadar
ihlaslı, muhabbetli ve teslimiyet sahibi olduğunuz haberi ulaştı. Çok sevinip
şükrettim. Sizleri unutmadık, unutmayacağız da inşaallah. Çünkü sen Gavs-ı
Azam, Kutb-i Efham ile çok sohbette bulunmuş birisin.
Şunu biliniz ki sohbetten kasıt
edeblerle terbiye olmaktır. Bu sebeple sen de edeblerle edeblenmeye bak,
rabıtaya yapış, emirlerini yerine getir, yasaklarından kaçın. Şeyh Osman, Şeyh
Nureddin ve vali4eden yardım iste. Şeyh Osman ile Şeyh Nureddin'in ehl-i
beytlerine selam, çocuk için de <dua ederim. Ayrıca köydeki erkek, kadın
herkese selam ederim. Rabıta ve hatmeye devam etsinler, farzları cemaatle eda
etsinler, lezzet ve sürûra ermek için inşaallah en yakın zamanda buralara
gelsinler.
ALTMIŞBİRİNÇİ MEKTUP
Mektubu bu fakir-i
hakire göndermiştir. Mektupta ihvana sohbetlerde anlatılması elzem olan bazı
hususları ve diğer meseleleri emretmektedir.
Bismillahirrahmanirrahim.
İzzet ve şeref kendisine ait
olan Allah'a hamd olsun. Salat-u selam Râsûlü Mustafa'ya, aline ve seçkin
ashabına olsun. İmdi; beŞer olan hizmetkardan lâhûtî
kardeş Molla Abdulkahhar'a. Yegane mağfiret edici olan Allah her ikimizi de
bağışlasın. Fakih Davud, Şeyh Fethullah adıyla gönderdiğiniz mektubu bana
iletti. Bu mektubta iki şeyin üzerinde duruyordunuz. Birincisi ittihad İkincisi
Rasûlüllah'm Şeriatını tebliğ. İttihada gelince, bu Allah'ın bu hizmetkara ikram ettiği büyük nimetlerinden birisidir. Çünkü
ittihad nimetinin sağladığı güzelliklerden birisi de inad, taassub ve gıybeti
terk ettirip muhabbet ve nisbeti artırmasıdır. Çünkü şeyh efendi, bu hizmetkarın zannına göre kudsi nefis sahibi zevattandır ve
kendisinden istifade edilir.
Ayrıca üstadı (Şeyh Osman
et-Tuveylî) Hazretin (Mevlana Halid Zülcenaheyn'in) en has zevatından biridir.
Bu sebeple uygun olan, çocuklarına, ashabına ve hizmetkarlarına
tazim etmektir.
İhvanla beraber olduğunda
Gavs-ı Azam'ın adını zikredip sohbete başla. Onun nurlu kemalatından, emredilen
edeblerinin güneş gibi olduğundan bahset, sohbetini yap. Yine onun ismini anarak,
ona muvafık düşen edebleri zikret. Bunları aktarmayı ve bu hizmette yürümeyi
Allah için yap, ihlas canibine tutunmak suretiyle hizmet et. Böyle yap ki
durumunuz irşad dairesinin kutbu olan Seyyid Taha'nın sözlerine ters düşmesin.
Nitekim o şöyle demişti: “Bu tarikat-i aliyyede kendini beğenmeye ve
riyaya yer yoktur.”
Tebliğ meselesine gelince;
bunun yolu nefsini ortaya koyup arifmiş gibi riya yapmadan kaçınıp vakarlı
olmaktır. Sen ve bu hizmetkar ise ariflikten uzağız.
Çünkü bu tarikat-i aliyyenin önünde pekçok fitne vardır. Sana ve bana istiğfar
edip, nefsi zelil kılıp Gaffar ve tek olan Allah'a tazarru etmek düşer. Çünkü
O'nun rahmeti gadabını geçmiştir.
Unutmayalım ki bu yol Allah'a
giden aşıkların yoludur.
Cehennemin muradı beni yakmaksa
yakabilir Cennet güî bahçesi olmayacaksa olmayabilir Benim derdim inan
başkadır, bunlar değildir Benim sevdam yiğitler kapısında beklemektir Ashab-ı
kehfin köpeği gibi olsun, olabilmektir
Kardeşlerine merhamet ve şefkat
kanatlarını ger; eziyetlerine, gördüğün küçük hatalarına sabret. Çünkü senin
onları kınaman ağır gelebilir. Nitekim Şeyh Halid'in Gavs-ı Azam'dan naklettiği
sözünde de bu hususa işaret edilmiştir.
Allah Teala da Rasûlüne şöyle
emretmiştir: "Ve sana uyan müminlere kanadını indir (onlara karşı mütevazi ve şefkatli davran)."113
Dinleyenlerin takati miktarınca
sohbet et ki; muhabbetleri artsın. Nitekim Gavs-ı Azam müridlerinden birisine
şöyle demiştir: "Bir gün sohbete gel, birgün gelme."Bu sözüne delil
olarak şu hadisi alırdı: "Seyrek
ziyaret
et ki sevgin artsın."114
Seyyid Kasım ef-Tebrizî'nin adeti de şöyleydi: Talebeler sohbetine geldiklerinde
bazılarını gelmekten men eder, bazılarını da yarım saat sonra sohbetinden
gönderirdi.
Ahrar da şöyle diyordu:
"Ne vakit istersen o zaman gel, sohbette de dileğidiğin kadar kal."
Sohbette ihvanın muhabbetini Allah Teala'ya
kavuşmaya, onu görmeye ve bu
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI ikisinden kaynaklanan tarifi imkansız lezzetleri tatmaya teşvik edip, bunu çokça işle.
Vaiz aşktan gayri ne söylerse
Sen onu bilesin tam bir efsane
Keza sohbette vesile yoluyla
üstadın muhabbetini çokça işle. Çünkü bu en faydalı yoldur. Nitekim büyükler
şöyle buyurmuşlardır. "Küfrü bilmeden hakîki mümin olamazsın.”
Bu sebeple üstadın muhabbetini işlemeden muhabbet hasıl
olmaz.
Hafız da
şöyle demiştir:
Gece vakti ateşe tapanların
halkasmdaydım dedin
Puta tapmayacak idiysen
küffarla ne işin var senin123
Allah Teala
da habibi Muhammed Mustafa'ya şöyle buyurmuştur: "De ki: Eğer Allah'ı
seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin."124 Bir
diğer ayet-i celilede de şöyle buyurmaktadır: "Allah, öyle bir toplum
getirecek ki (O) onları sever, onlar da O'nu severler."125
İşte bu tarikat-ı aliyye
vasıtasıyla gurur, sıkıntı, bela yeri olan bu deni dünyada elde edilen nice
lezzetler vardır. Nitekim deni olan dünyada lezzeti talep eden
için Gavs-ı
·
123
Bu şiirde insanın sevdiğiyle berabbr olmasına ve onun istediklerini yerine
getirmesine işâret vardır.
·
124
Al-u İmran, 3/31.
123
Maide, 5/54.
Azam şöyle buyurmuştur:
"Bilmiş olsalardı bu tarikat yoluyla talep ederlerdi."
İrşad dairesinin Önderi
sohbetinde cennet ve cehennem bahsini açan kimseye şöyle demişti: "Bu konu
buranın konusu değildir zira gönlüyle buna hazır olan şimdi cennette, gafil
olan da cehennemdedir."
Sohbetlerinde seleften,
evliyanın menakıbmdan anlat. Özellikle de bu tarikatı aliyyeden olanlardan
bahset. Üstadın menakıblarını anlatmaya özel önem ver. Böyle yaparsan başka
şeylerle gönlü meşgul etme kesilir. Zira Gavs-u Azam Abdurrahim es-Sablâgî'ye
"bu mübarek dergahın geçmiş tarihinden bana bir
şeyler anlat" demişti de, o da "anlatacak gücüm yok, bir şey
bilmiyorum" deyince, ona şöyle demişti: "Bu eşiğin hayvanlarının
gübrelerinin nereye döküldüğünü de mi bilmiyorsun?" Keza Hazreti Şeyh
Halid'in şöyle dediğini nakledilmiştir:
Masivayla ilgilenmeye devam
etmek demek Bu yolun yolcusu için büyük bir ayıp demek
Allah'ın selamı size,
arkadaşlarınıza, hidayete ve Şeriat-ı Mustafa'ya tabi olanlara olsun.
25-Muharrem-1299
ALTMIŞİKİNCİ MEKTUP
Mektubu bu fakir-i
hakire göndermiştir. Bu hakirin gaflette olduğuna dikkat çekmektedir. Çünkü
Haleme ve diğer yerlerden belli bir miktarda insanın tarikata girmiş olmasının
gafletine sebep olmamasını istemektedir. Mektupta başka hususlara da
değinmiştir.
Bismillahirrahmanirrahim.
Salat-u selam yaratılmışların
en hayırlısı Muhammed’e, aline ve ashabının tamamına olsun. İmdi; Gavs-ı
Azam'ın dergahının hizmetkarından Allah Teala'nm
seçtiği Resûlünün ümmeti içinde, bulunma şerefini bahşettiği Allah yolundaki
kardeşimiz Molla Abdulkahhar'a! Şeyh Fethullah adıyla göndermiş olduğunuz
mektup bu hizmetkarın kendilerine arz edildi. Mektubunuzda selamette
olduğunuzu, sıhhatinizin yerinde olduğunu, sizleri Allah'a yaklaştıracak
amellerle meşgul olduğunuzu ve bu sebeple ihvanın sayısının arttığını
müjdeliyorsunuz. Allah'a sonsuz şükürler, hamdler olsun. Bu durumda şükrü eda
etmekten acizim Allahım! Biz seni hakkıyla senaedemiyiz. Sen kendini sena
ettiğin gibisin. O herşeyi yaratan, yapan ve muvaffak kılandır. Allah Teala hem bu acize hem de sizlere velisi Gavs-ı Azam Kutb-i
Efham hatırına ikram etmiştir. Çünkü denildiği gibi hem benim hem de sizlerin
onun gölgesi altında ihvanın hidayetine vesile olmanız, onun sancağı altında
bulunup hizmete girişmeniz, onları tarikat-ı aliyye-i Nakşibendiyeye dahil etmeniz sebebiyle belki Allah Teala beni, sizleri ve
diğer ihvanı mağfiret eder. Ve onun hatırına beni ve sizleri kurtuluş yolunda
tutar. Fakat bana ve sizlere gerekli olan istiğfar ipine her zaman sıkıca
yapışmak ve pirimiz vasıtasıyla vücudumuzdan manevi kirleri
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI temizlemektir. Nitekim Şah-ı Nakşibend
hazretleri : "Ey İman edenler! Allah'a iman ediniz"115 ayetinin
şuna işaret ettiğini beyan etmiştir: "Bu ayet taşıdığımız vücûdu her an
nefyedip hakiki ma'bûdu isbat etmeyi iltizam ediyor."
Cüneyd şöyle
demiştir: “Bize göre vücûdu nefyetmek yolların en kestirmesidir. Fakat
ihtiyarı terk edip amellerdeki kusurları görmedikçe de maksad hasıl olmaz.” “Elli yıl geçse de nefsini terk etmeyen iman-ı
kâmile ulaşamaz.”
Kusurumuz olmakla beraber bu
ruyet hem benim hem de sizler için kolaydır. İmam-ı Rabbani de şöyle
buyurmuştur: “Lanetli düşman ve kötü nefis her an pusudadır.”
İnsanların Gavs-ı Azam'a iktida
etmek için iştiyak içinde bulunmalarının hikmetine dair sualin cevabına
gelince: Dilediğini yapan ve dilediği gibi hükmeden Allah'ı teşbih ederim.
Çeşitli şekillerde düşünenler olmuştur ama bu Subhanehu ve Teala
Allah'ın kudretiyle, Gavs-ı Azam'm himmetiyle olmuştur. Bu sebeble ashab ve
talebeler artmıştır. Onun adını işiten, Allah'ın velisini sevmek sebebiyle
Allah Teala'ya muhabbet ve iştiyakı artmaktadır. Bu
aşk ve muhabbet sebebiyle onlara mecnun da denir. İşte bu sebeple sizlere O'nun
rızasını kazandıracak bir tarafa hizmet için çalışmaya gitmenizi beyan ettim.
Ey Kardeşim! Allah için sohbete
çok önem ver. Sohbeti ihmal edip kaçırma. Çünkü Cezerî şöyle demiştir:
Günü boş yere geçirmek senin
için abestir Nazik ve kıymetlileri kaçırmak bir gaflettir
Şah-ı Nakşibend de
şöyle demiştir: “Yolumuz sohbettir. Biraraya gelip cemaat olmamız
sohbettedir.”
Keza İmam ı Rabbânî de şunu
söylemiştir: “Ne olursa olsun sohbete denk olan birşey yoktur.”
Fakat buna olan iştiyakınız yanında özellikle de bu zamanda, Allah Teala'nın nebimize indirmiş olduğu dini tebliğ etmek
gerekir. Çünkü bu zamanda yardım edenler yüz çevirip, insanlar nefislerinin
arzuladıklarına yönelip Şeriat ta arkalarına atılınca dünya ahirete tercih
edilir oldu. Böylece fasıkların yaptıkları insanlar nezdinde makbul işler oldu.
Şeriat terk edildi. Oysa Allah-Teala Gavs-ı Azam'a
ikramda bulunmuştur. Bu sebepledir ki ona intisab edenler, insanları Allah Teala'ya davet ettiklerinde bazıları onların davetine icabet
ederler. İşte bu tarikat fitnelerin çevrelediği bir ortamda kendinden geçme
yoludur.
Bu sebeple tebliğde Şeriat-ı
Mustafa'yı çokça anlatmanız gerekir. İhvanın artışıyla Muhammed Mustafa'ya,
aline olan salat-u selam da artsın, ya rabbi!
Şirvan'a gitmeye gelince,
atılan iftira belli vakit sürer, sonra söner. Siirt'e gitmek ise sizinle
akrabalarınız arasında problem olmamışsa güzel olur.;
Garzan'a gitmeye gelince doğru düşünceniz sizleri istihareden sonra buna
sevkediyörsa bu taraflara gelmeniz münasip olur. Çünkü bu hizmetkar
da Muş nahiyesine ve etrafındaki Huveyt ve Garzan taraflarına gitmek istiyor.
Muhtemelen oradakiler bu işe yapışacaklardır. Çünkü buna iştiyak
duymaktadırlar. Zira bazı sofileri Sason kazasına göndermekle Gavs-ı Azam'm da
himmetiyle Allah Teala buralara büyük ikramda
bulunmuştur.
Eğer giden sofilerin bir
kısmına katılmayı münasip görür ve gitmeyi arzularsanız mektubu getirenle
cevabınızı gönderiniz. Mektubu getiren kimse belli bir mal karşılığında hanımı
boşama hususunda belli bir sebep ortaya koymanızı tesbit etmek için de size
geldi. Bu hizmetkar ise ortaya çıkacak fitneler
sebebiyle sizin için mümkünse hanımın kalmasından doğacak sıkıntıları tekeffül
etmektedir. Bu ne de güzel sevaptır. Bu hizmetkar
adına müftünün ve Molla Fethullah'ın ve onların kardeşlerinin ellerini öpüp bu
hizmetkarı içine alan dualarını talep etmenizi istirham ederim. Onların bu hizmetkara iltifat ettiklerine delil olan hususlardan bir
tanesi de Molla Fethullah’ın Abdurrahim'i talime tabi tutmasıdır. Oysa kendisi
değil de yanında eğitim gören bir kimse de ona talimde bulunabilirdi.
Bu taraftaki hacıların biri
hariç tamamının salimen geri döndüklerini duyduk. O bir kişinin hüznü ise hala
üzerimizden kalkmadı. Şimdi size düşen onların selamette olduklarını muhtevi
mektubu ve onların nalinlerinden kalkan tozla karışık olan rüzgarı
bizlere göndermenizdir. Böyle yapın ki bu hizmetkarın
iki gözüne şifa olsun. Özellikle de Hacı Molla Ömer'in atının ayaklarının
tozunu. Sizlere, fâkihlere, ashaba, ihvana ve bu hizmetkarı
soran herkes ile Şeriat-ı Mustafa'ya yapışan tüm inananlara selam olsun. Allahım!
Rasûlün Muhammed, aline, ashabına ve zürriyetine bereketli salat ve selamlar
eyle, onları mübarek eyle.
11-Cemâzi'l Uhra-1299
ALTMIŞÜÇÜNCÜ MEKTUP
Mektubu halifesi Hazreti
Molla Abdullah en-Nurşînî ile Hazreti Molla Mustafa el-Bitlîsî’ye göndermiştir.
Mektupta bu ikisi ile Bitlisli diğer müridlerine tesellide bulunmaktadır. Çünkü
mezkur halife Bitlis beldesinde teveccühten men
edilmişti. Mektupta başka hususlara da değinmektedir.
Bismillahirrahmanirrahim.
Allah yolunda kardeşler, iki alim ve fazıl zatlar Molla Abdullah ile Molla Mustafa'ya.
Gavs-ı Azam'm detgahımn bu hizmetkarına muhabbet dolu
mektublarınız ulaştı. Bu mektuplar dolayısıyla Allah Teala'ya
hamd ettim ve başınıza gelen hadiselere sabrettiğiniz için yine O'na şükrettim;
Sizlerin üzerimizdeki hakkınızı ikrar ettik. Çünkü sizin sıkıntınızı vasfetmek
mümkün değil. Bu sebepledir ki, çektiğiniz sıkıntılar Gavs-ı Azam'm sizlere
manevi iltifatta bulunmasına sebep olmuştur. Her ne olursa olsun akıbet
muttakilerin lehinedir, bunu biliniz. Bu hizmetkar
sizlere çok hayırlı dualarda bulunuyor. Fakat yine de onun yanında makbul olan
sonuna kadar sabredip tahammül etmektir. Selef ve halef tüm sadatın düşüncesi
budur ve onların amelleri bu şekildedir.
İnsanlarla iyi geçinmeye bakın.
Böyle olun ki, karşıdan bakan bir kişi sizin üzerinizdeki acz halini müşahede
etsin. Hatme, sohbet, cezbe ve manevi lezzet veren amellere önceden olduğu gibi
önem verin. Çağırdıklarında Gavs-ı Azam'm müridlerinin evlerine gidin. Onlarla
aranızda muhabbeti izhar edin.
Ona mensup olanlar sizden
teveccüh talep ettiklerinde onlara himmetin iki kısımdan oluştüğunu müjdeleyin:
Himmetin bir kısmı sadece onlara diğer kısmı da diğer sofileredir.
Batıni
tarsarruf ise sâdece zahiren icra edilen teveccühe münhasır değildir. Bilakis
her hangi bir sofi her ne zaman manevi teveccühü murad ederse evinde teveccüh
niyetiyle otursun. Böyle yaptığında tasarrufu ve kendisine yapılacak manevi
iltifatı görecektir. Böyle bir iltifatı zahiren icra edilen teveccühde dahi
göremez.
Bu tarikatın en büyük rükünleri
rabıta, ihvanlarla sohbet ve hatme-i şerifedir. Sofiler bunlara devam etsinler.
Onlara şunu müjdele: Akıbet onların murad ve arzuları muvacehesince
neticelenecektir. Sofiler üzülmesinler, çünkü nihayette teveccühten kısa bir
süre ayrı kalacaklardır. Sohbeti ise asla ve asla bırakmayın. Çünkü evdekiler
ve aile efradıyla olsun sohbet imkanı vardır. Vakıa
büyük himmet cezbeyle olan sohbettedir. Sizi teveccühten men ettiler diye
üzülmeyin. Zira bu durum bundan sonra sizin beldenizde nisbetin oluşmasına sebebiyet
verebilir. Bu yüzden siz sohbet ve şevklendirmeye devam edin. Böylece sohbet
teveccühün yerini alsın. Bu zaten uzun sürmez, böyle az bir müddet devam
edersiniz. Sonra tekrardan teveccühe başlarsınız.
Molla Mustafa'ya gelince buraya
gelmesine izin verdim. Gelecekse hemen gelsin.
Allah'ın selamı sizlere,
hidayete tabi olanlara ve Şeriat-ı Mustafa'ya yapışanlara olsun.
ALTMIŞDÖRDÜNCÜ MEKTUP
Hazreti, Şeyh
Fethullah'a göndermiştir. Mektupta Mirza Bey’in kendisine gönderdiği mektubu
alıp mektupta yazdığı hususları onunla konuşmasını istemekte ve diğer hususlara
temas etmektedir.
Bismillahirrahmanirrahim.
Salat-u Selam Allah'ın Rasûlü
Mustafa'ya (a.s), aline ve ashabının tamamına olsun. İmdi, Gavş-ı Azam'ın dergahının hizmetkarından Allah yolunda dost manevi kardeşim
Şeyh Fethullah'a. Molla Abdulkerim'in gönderdiği mektup bu hizmetkara ulaştı.
Mirza Bey ona Allah'a yemin ederek bu hizmetkarın
emriyle hareket ettiğini, ne fiil ne de sözle bana aykırı birşey yapıp
söylemediğini yazmasını istemiş. Bu sebeple bu hizmetkar
süratli bir şekilde gelmek için Zirnak'tan Memânî'ye döndü. Ardından da iyi
niyetli bazı ağalar ve imamlar kalabalık bir toplulukla beraber, vaki olan bazı
mefsedetleri def etmek için Haftrenk'e gitmek üzere geldiler. Eğer bu hizmetkar gelmeseydi; bunu yapacaklardı. Onlar bu hizmetkarın düşüncelerine ve haline olan aşırı muhabbetleri
sebebiyle ona gidecekler, zorla ve baskıyla onu ıslah edecekler. Bu bilinsin. O
da bu sebepten dolayı, büraya gelene kâdar önden bir mektup göndermekten başka
yol bulamadı. Sizlere mektup gönderdi. Çünkü maslahata uygun olarak mektupla
kendisine gitmenizi uygun gördü. Sizler de maslahat görüyorsanız mektubu alın
ve onunla mektupta yazdıklarını konuşun. Eğer gerekiyorsa şimdi sen Demirci'ye
git veya o gelsin. Eğer tevbe etmek isterse bu ne güzel bir gaye. Tevbe etmezse
Neynik'e geri dön.
Bu hizmetkar
en süratli ve mümkün olan bir şekilde üç yerden hangisini münasip görürse oraya
binayı yaptıracaktır. Bina için taşları taşımakta bir zorluk yoktur. Eğer bir
kişiyi göndermeyi uygun bulursanız bunda da bir sakınca yoktur. Allah'ın selamı
sizlere, hidayete tabi olanlara ve Şeriat-ı Mustafa'ya yapışanlara olsun. Şeyh
Abdurrahman'a da selam eder, hal ve hatırını sual ederim. Kendilerine söyle,
her ne kadar bu günlerde geleceğimi söylediysem de Haftrenk'te söz konusu olan
pek çok maslahat sebebiyle bu şimdilik mümkün değil. Bu hizmetkar
insanlarla konuşmak hususunda kendisini tam vekil kıldı. O vekaleten
yükünü yüklenmiş biridir artık, 19-Cemazil Uhra-1299
ALTMIŞBEŞİNCİ MEKTUP
Bu mektubu
, Molla Abdulkerim el-Bitlisî'nin Efendi hazretlerine yazdığı ve Mirza
Bey’in artık emr-i şerifinden çıkmayacağını vaad ettiğini belirttiği mektup
sebebiyle, Mirza Bey el-Huveytî'ye nasihat etmek için yazmıştır.
O'nun adıyla. "Herşey
överek O’nu teşbih eder."116 Salat-u selam mahlukatın
en şereflisi Muhammed'e, aline ve ashabının tamanına olsun. İmdi; Gavs-ı
Azam'ın dergahının hizmetkarından İzzet sahibi Mirza
Bey'e! Allah onu pişmanlık duyacağı fiilleri işlemekten muhafaza eylesin. Molla
Abdulkerim'in, izzet sahibi zatınızın nihai gaye olan Allah Teala'ya
yaklaşmayı temin edecek yolu teslim edip kabul ettiğini haber veren mektubu bu
hizmetkara ulaştı. Şüphesiz arzu edilen Allah Tealadır, yoksa deni-kabih-habis
dünya değil. Çünkü dünya hayatı oyun, eğlence, süs, övünme, çok malla
böbürlenmekten ibarettir. Bunların nihayeti ise heba olmaktır. Bu hizmetkar bu habere hamd etmektedir. Bu benim rabbimin
ikramıdır, şükredecek miyim yoksa inkar mı edeceğim
diye beni imtihan etmektedir. Allahım! Sen bu hizmetkarı
şükredenlerden kıl.
Ruh
daraldı ve kalp biran Önce varmaya niyetlendi. Bu sebeple bu hizmetkar
hızlıca varmak için Zirnak'tan Memânî'ye döndü. Daha sonra gelip esen kader rüzgarı onu kendi ihtiyarı ile iş yapmaktan alıkoydu ve dört
veya beş gün geç kalmasını icap ettirecek şekilde Haftrenk'e götürdü.
Böyle olunca meydana gelen
hadiseler kendisinde şaşkınlığa sebep oldu ve şu duaya sığınmaktan başka melcei
kalmadı: "Allahım! Bana hakkı tam olarak göster. Ona tabi olmayı nasip
eyle." Sonra bu hizmetkarda bu mektubu yazma
düşüncesi sadır oldu ve yazmaya başladı:
Norşin'de karşılaştığımız ve
savaşa gitmek üzere ahidleştiğimiz ey aziz kardeşim! Bu hizmetkarın
sevgisi hala devam etmekte ve Allah Teala'dan onun rızısını kazandıracak
fiilleri işlemeniz için dua etmektedir. Sizlere ve bu hizmetkara
yapması gerekli olan iş öncelikli olarak bu hususta dikkatli ve uyanık
olmamızdır: Dünya, yurdu olmayanın yurdudur. Burası pişmanlık, hüsran, zillet,
gurur yurdudur. Sonu ise sekerattır, peşinden de azaplar gelir. Bu azapların en
çetini kabir sualidir. Öyle olur ki kabirde azabın en şiddetlisini çeken kafirler bile, daha şiddetlisi karşısında kabirlerinden
çıktıktan gün şöyle derler:
"Bizi yattığımız
yerden kim kaldırdı."117
Yazıklar olsun, vahlar olsun bü insanlara.
İşte bugünün korkunçluğunu ifade etmek için Rabbu'l İzze'nin onu büyük korku
günü olarak118
beyan etmesi yeter. Keza ulu'l azim peygamberlerin nefsî nefsî demeleri
yeter. Ancak peygamberimiz bundan müstesnadır. Her peygamber nefsî nefsî derken
o ümmetî ümmetî diyecektir. Cehennem azabı ise kabir azabına göre daha şiddetli
ve daha uzun sürelidir.
Ancak, Allah Teala
cennette çeşitli nimetler hazırlamıştır. Gözler ne böyle birşey görmüş, ne de
kulaklar işitmiştir. Bu nimetleri insanın aklına getirebilmesi bile mümkün
değildir. Bunlar ise dünyada satın alınır. Molla Abdulkerim'in mektuptaki
kastından anlaşılan şudur ki, izzet sahibi zatınız Demirci ve Kışhk'ı bu hizmetkar için imar etmek istemektedir. Öyleyse kendinize
bir bakın! Bu dünyada gerçekten Allah Teala'ya
yaklaşmak istiyor musunuz? Sizin de düşündüğünüz gibi bu hizmetkarın
gayesi Allah Teala'nın muradına uygun amel etmektir. Kendileri sizin muhabbetinizle
orada oturmak istiyor. Sizler, sizlerden sonra da çocuklarınız sizin şanınıza
yakışır şekilde hangi şekilde olursa olsun bu işe sebep olunuz. Eğer
Abdulkerim'in muradı izzet sahibi zatınızın Allah Teala'ya
tevbe etmek istediği ise, bu durumda bu hizmetkara düşen şükür secdesi
yapmaktır. Size düşen de hemen, süratlice şevk, cezbe ve koşar adım, ileriye
bırakmadan Allah'ın ve kulların haklarını gözetmektir. Bu ikisini eda etmeniz
ise Allah'ın lütfuyla bu hizmetkarın ellerindedir. O
bu işe kefildir. İşitmişsinizdir, tenceresi olan kulpunun neresinde olduğunu
bilir. Busîrî de şöyle der :
Ey nefs! Küçük günahı hakir
görme büyüktür Rabbm gufranı yanında büyük günah küçüktür Belki rabbim
rahmetiyle taksimat yaparken İsyanın durumuna göre affolman mümkündür
Efendimiz Câmî de şöyle
der:
Günahım ikiyüz harman kadar
olabilir Ahimin şimşeği onları iyice yakabilir Yüz kitap dolusu isyanım bile
olsa Gözyaşlarını onları tamamen silebilir
Kendisini teşbih ettiğim Allah Teala da şöyle buyurur. "Rahmetim gadabımı
geçmiştir."119
Allah Teala, Rasulü Mustafa'ya (sav) ne kadar
mağfiret sahibi olduğuna dair şu ayetleri indirmiştir:
"Allah, kendisine
ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka herşeyi dilediğine bağışlar."120 "Allah
bütün günahları bağışlar."121 "(Ey Muhammed), kullarıma haber ver, ben
ziyadesiyle esirgeyenim."122 "Ancak tevbe edip iman eden ve salih
amel işleyenler. İşte Allah onların günahlarını sevaplara tebdil eder. Allah
çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."123 Beni
İsrailden yüz kişiyi öldüren ve teybe etmek isteyen kimsenin yurduna varmadan
önce vefat etmiş olduğu kıssa dahi size yetmez mi?124
Netice
olarak, birkaç gün daha durursanız bu hizmetkar inşaallah
sizlere ulaşacaktır. Yok durmayacaksanız hangi yere
gitmek istiyorsanız gidebilirsiniz. Çünkü bu hizmetkar
sizleri uyarmaya, sizler için dua ve istiğfarda bulunmaya devam edecektir. Zira
o kendisi için ne istiyorsa sizin için de onu istemektedir. Hidayet verip,
işleri yürüten Allah'tır. Tüm hallerde ona tevekkül etmek gerekir. Allah
sizleri devletin işlerini yürümeye ikame ettiği gibi Şeriatın ayakta durmasını
temine de kaim kılsın ve sizleri pişmanlık duyacağınız işlerden muhafaza
büyürsün. Sizlere izzet, şeref ve hidayetin gerektirdiği şeyleri ikram etsin.
Zatınıza, dostlara, ihvana ve Şeriat-ı Mustafa'ya tabi olanlara selam olsun. Allahım!
Muhammed Mustafa'ya, aline, ashabına, zürriyetihe, ehli beytine selat-u selam
eyle. Alemlerin rabbı olan Allah'a hamd olsun.
19-Cemazil Uhra-1299
ALTMIŞALTINCI MEKTUP
Halifesi Hazreti Molla
Halil'e göndermiştir. Mektupta ihvanın sayısını artırmaktaki nihaî gayeyle
ilgili olarak iki hususun söz konusu olduğunu beyan etmekte ve bazı emirler ile
diğer hususlarda açıklamalarda bulunmaktadır.
Bismillahirrahmanirrahim.
Salat-u selam seçtiği kuluna ve
seçkin aline olsun. İmdi; Gavs-ı Azam'ın dergahının hizmetkarından
Allah yolunda kardeş ve dostumuz olan Halilullah'a. Şeyh Fethullah adıyla
göndermiş olduğunuz mektubun maksadı malum olmuştur.
Şunu bilesiniz ki son gaye ve
hatta ihvanın sayısını çoğaltmak için uğraşmaktaki amaç Şeriat-ı Mustafa'yı
tebliğ etmektir. Bu sebeple Gavs-ı Azam Şeriatle ilgili olarak bu hizmetkara ve ashaba akideyi, Fatiha'yı, teşehhüdü talim
etmeyi mecbur tutmuştur. Eğer bir kimse gayret etmesi ve Allah Teala’nm lütfü,
Gavs'm da himmetiyle bir kişiye ikramda bulunur ve birinin sofi olmasına vesile
olursa ona iki şey gerekir: Birincisi: Bu işte onu sebep halkettiği için
Allah'a şükretmek; gevşek davranarak nefsin gösterişe dalıp gerçek hidayet
verenin Allah olduğunu unutmaması için istiğfar etmek. Nitekim Allah Teala Rasül-ü Muhtar'a şöyle buyurmaktadır: “Sen,
sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat Allah, dilediğini doğru yola iletir.”125 Keza aynı
şekilde sofiye iki şey gerekir: Kendisinde hidayetten uzak halin bulunmadığına
şükretmek. Çünkü hidayet hali üzre bulunmak helaki önler. İkinci
olarak da insanların soğumasına sebebiyet veren günahlarından dolayı istiğfar
etmek. Her iki halde de öyle bulunmalı ki, şevk ve muhabbeti artsın.
Attar hazretleri Allah Teala’nm inayetini görmenin şartı budur, demiştir. ‘
Bununla beraber bu hizmetkara ve, sizlere gerekli
olan, kalbi Allah'ın dışındakilerden temizlemek, Allah Teala'yı sevmek ve ondan
yardım talep edip rabıtalı olmaktır. Böyle yapan kimse kendisini Allah Teala'ya bağlar, diğerlerinden alakayı keser.
Antep'e hangi yoldan gitmeyi
münasip görürseniz o yoldan gitmenizi uygun görürüm. Fakat araştırıp, istihare
yaptıktan sonra tercihte bulunun. Kalbinizi de halifem Seyyid Ubeydullah'a
karşı gelmekten muhafaza edin. Her ikisi hakkında dilinizi tutun, sadece
hayırla bahsedin. Özellikle de muhabbeti kesen, kalbi hastalıkları ortaya
çıkaran gıybetten uzak durun. Eğer o ikisini meclisinizde anan olursa Allah
bizleri ve onları affetsin deyip dua ediniz.
Eğer sizi çağıran kimseleri
hikmetli üslublarla kazanmanız mümkünse buna izin veriyorum.
Parsin yoluna gelince onların
ve o civardakilerin şartsız olarak size olan taleplerini işittiyseniz öncelikli
olanları gözetmek suretiyle bu civarda hizmet edin.
Bu hizmetkarın selamını, bu
tebliğde size yardımcı olan herkese özellikle de alimlere
ulaştırınız. Özellikle de Molla Yusuf ile Molla Rasûl'e. Onlara duacı
olduğumuzu, olabilecek zararları tekeffül ettiğimizi beyan edin. Eğer annenin
veya talim için münasip bir hanımın gelmesi mümkün değilse, hanımları eğitenler
perde arkasından bu işi yapsınlar. Senin hanımlara sohbet etmen gerektiğinde,
sen dahi perde arkasından sohbet et. Yanında da sufilerden bir veya iki kişi
bulunsun. Kadınlar perde arkasından seni dinlesinler. Yalnız sizin gidip
gelmeniz onların içinden geçerek olmasın. Siz bir perde arkasına önceden
oturun. Sonra onlar gelsinler. Muvaffak kılacak olan Allah'tır ve tüm
işlerinizde O'na tevekkül ederiz. O bize yeter, O ne güzel vekildir. Aşıkların ağlaması Allah'a olan sevgilerinden, korkanların
ağlaması da yine O'ndan korkmalarmdandır. Halvette olanın enîsi, zatını
zikredenin yanında oturanı O'dur. Böyle bir insan üstadın aynasında Allah’ın
kendisine olan rahmetini görür, üstadına olan muhabbetinden ilahi muhabbet
kaynaklanır. Üstadın kendisini aşk yoluyla Allah'a götürdüğü
kimseye ne mutlu.
Eğer sevgili mecazi
aşkla tam sevilse
. Bu hal gazinin giydiği
elbiseye benzer
Üzerindeki elbise hakiki yün
olsa bile
Daha da güzelini, iyisini
giymek ister
Sizlere, ihvana, ashaba,
Şeriat-ı Mustafa'ya tabi olanlara selam olsun. Allahım! Efendimiz Muhammed'e,
aline, ashabına, zürriyetine ilelebed ziyadesiyle selam eyle. Onları bereketlendir.
Amin. Hamd olsun alemlerin
rabbi olan Allah'a.
9-Recep-1299
ALTMIŞ YEDİNCİ MEKTUP
Mektupta kıymetli
Halifesi Hazreti Molla Halil'e i letaifleri
açıklamaktadır.
Bilesin ki iman on cüzden
müteşekkildir. Beşi nurânî, beşi de zulmânîdir. Nûrânî olanlar kalp, ruh, sır,
hafa, ehfâ'dır. Zulmâni olanlar nefs ve anâsır-ı erbaadır. İlk beş tanesi için alem-i emirde beş kemalat vardır. Kalbin kemali huzur ve
tecellidir. Ruhun kemali cezbe ve muhabbettir. Sırrın kemali vahdetin bir
bölümüdür. Hafanın kemali istiğrakın bir bölümüdür. Ahfanm kemali izmihlalin
bir bölümüdür. Vahdetle murad, alemde zatını görmediği
halde müridin muradının Allah Tealâ olmasıdır. Sanki Allah bir deniz, alem de ona dalmış varlık gibi. İstiğrakla murad, hem kendi
nefsini ve hem de tüm alemi idrak etmesidir. Sanki bu
İkisi Allah Teala'nın zatında müstağrak olmuşlar
gibidir. Şuhûdunun çokluğundan, alemde kendisini çokça
yakınlaştırdığı için böyle müşahede edilir. İzmihlal ile murad, tüm alemi ve kendisini Allah Teala'nın zatının denizinde etrafı
çevrilmiş ve onda sütteki suyun aktığı gibi akıp gittiğini görüp idrak
etmesidir.
Zulmani beş cüzde bu kemalatın
zıttı olan beş noksanlık vardır. Nefsin noksanlığı Allah Teala'ya
düşmanlık yapmasıdır. Dünyayı ve onun istek duyulan -yönlerini sevmektir.
Toprağın eksikliği ise taatta gevşekliktir. Suyun noksanlığı ise nifak,
karışıklık olup içinde bulunduğunu günahlarıyla boyanmasıdır. Tıpkı suyun içinde bulunduğu kabın rengini alması gibi. Ateşin
noksanlığı ise gadab ile tutuşup yanmasıdır. Havanın noksanlığı ise
tekebbürdür.
Nurani letaiflerin asılları alem-i emirdedir. Bu alem ise
maddesiz olarak bunlarla mevcut bir alemdir. Bu alemde
var olan herşey noksanlıktan ve ayıptan uzaktır. Çünkü bu ikisi yaratılmış olan
bu alemin eserlerindendir. Bu alem
ise maddeyle mevcuttur.
Kalbin aslı arşın zeminidir.
Ruhun aslı yukarısı dokuz bin yıllık mesafedir. Yeryüzünün sathından arşın
sathına kadar mesafe de bu kadardır. Sırrın aslı bunun bir o kadar
yukarısındadır. Hafa da aynı mesafede bir o kadar yukarıdadır. Ahfa da aynı
mesafede bir o kadar yukarıdadır. Bu asılların tamamı sıfat aleminde
kendi asıllarına göre gölge gibidir. Keza bu asıllarda alem-i
şuûndaki kendi asıllarına göre gölge gibidir. Bu asıllara ise sadece
peygamberimiz ulaşmıştır. (Zatına, ashabına, zevcelerine ve zürriyetine salat-u
selam olsun). Nurani latifelerden herbiri zulmani cüzlerden herbirinin
karşıtıdır. Kalp toprağın, ruh nefsin, sır suyun, hafa ateşin, ehfa havanın
mukabilidir. Geriye doğru alemi mahlukata doğru geri
geri gelindiğinde mukabele işi ortaya çıkar.
Mahlukat aleminden
asıllarına, asıllarından aşıtlarının asıllarına, sonra da aşıtlarının
asıllarının asıllarına doğru yapılan nurani letaifler yolculuğu Allah Teala'nın
dilediği kimse için hal yoluyla olur. Makam yoluyla değil. Çünkü makamları
geçerek böyle bir yolculuğu sadece Nebi (a. s) yapar. Kişinin hal yoluyla
olacak bu yolculuğu, kamili mükemmil bir şeyh
vasıtasıyla: Allah'ın lütfuyla, rabıta veya Allah Teala'yı zikretmekle veya
cezbe-i vehbiyye ile gerçekleşir. Bazılarınca asıllara yolculuk makam yoluyla
da olur.
Kalbin kendi makamına
erişmesinin alameti, huzur ve buna terettüb eden şuhûddur. Ruhun kendi makamına
ulaşmasının alameti de hangi tür vahdet olursa olsun vahdete ulaşmasıdır.
Hafanın kendi makamına ulaşmasının alameti istiğraktır. Ehfanın kendi makamına
ulaşması ise izmihlal iledir. Bu ulaşılan hallerin dışında insan için keşifler,
tenvîrât, aydınlık, dumanla kaplılık, güneş gibi suretler, sis gibi durumlar da
olur. Omurga nasıl insanı ayakta tutarsa diğeri de onu arşa uzatır. Tüm bu
durumlarda güzel olan, insanın niyaz ve muhabbetle, bedende var olan bu
letaifleri keşfedip harekete geçirmesi ve böylece zikir ve rabıta ile arşa
doğru yükselmesidir.
Salik bu yükselişi
gerçekleştirirken bu zikredilen şeylerden birşey hissetmez, ancak letaifleri
kendi makamlarına yükselirler. Ancak bunların meydana geldiğine dair alametler
vardır. Günahlardan kaçınmak gibi. Bu huzurun
alametidir. Keza Şeriatın emirleri dışına taşmamak gayreti
gibi. Bu da cezbenin alemetidir. Keza dil ile Allah Teala’yı
zikretmek gibi. Çünkü muhabbetin alameti mahbubu çokça zikretmektir. Keza
hayret, fuyûzâtta baygınlık ve sekr vahdetin alametidir.
Aynı şekilde gevşeklik,
kuvvetin gitmesi gibi durumların tersi olan durumlar da bunların tersine olur.
Bu halleri yaşayan kimse İlâhî fuyûzâtı çok taleb eder ve sudan çıkarılmış
fakat suyun sesini duyan balığın durumu gibi her taraftan kendisini aynı
hisseder. Keza boğazlanmış kurbanlıklar gibi iştiyakının fazlalığından
hareketlidir. Aynı şekilde kendi nefsi açısından, pefsinin ye'se düşmesi
karşısında Allah'a çok niyaz eder, mağfiret diler. Bu ikisi ise istiğrakın
alametindendir. Keza bu insan fitne ve heva rüzgarlarına
karşı hareketsiz dağlar gibidir. Rızâ makamında sükûn içindedir. Başka bir hali
tercih etmez. Bu ikisi de izmihlalin alemetidir. Bazı letaifleri diğer
letaiflerde böyle
bir
durum maydana gelmezken yükselebilir. Avamdan bazılarında huzur hali
bulunmamasına rağmen cezbe-i sekr halinin bulunması gibi. Bunun gibi
bazılarında cezbe hali olmaksızın mahv halinin yaşanması gibi. İşte bu yüce
yürüyüştür, buna cezbe yürüyüşü, vahdette fena ve velayet makamı denir.
,
Allah Teala
dilerse bir kulu marifet yürüyüşüne ve "nefsini bilen rabbini bilir"
makamıyla teşerrüf etmeye muvaffak kılar. Yani nefsinin acziyetini, noksanlığım
bilen kimse rabbinin kudret ve kemalini idrak eder.
Nefsi kemale erdirmede ve
insanları buna yöneltip Şeriat-ı Garrayı hem nefse hem de insanlara tebliğ
etmek veya ilk önce sadece nefsi kemale erdirmeye çalışmak gerekir. Birincisi
başkalarına dönüş diye isimlendirilir. Bu tebliğle emrolunmuş olan nebilerin ve
rasûllerin yoludur. İkincisi ise nefse dönüş olarak isimlendirilir. Bu da
başkalarına tebliğle emrolunmamış nebilerin yoludur. Bu insana Allah Teala'nın azametini ve kibriyasını tanıtır. Böylece salik
kendi nefsini bu makama ulaşmaktan ve yakın olmaktan uzak görür. Önceden sahip
olduğu şeylerin sadece kuru bir iddia olduğunu görür ve yakınlık iddiasından
gerisin geriye döner, ahlakını güzelleştirmeye yönelir. Geri geri dönmenin
manası şudur: Kendisinin iki gözü vardır. Bir gözü mahbuba ulaşmasını sağlar.
Bir gözü de hizmet, kulluk ve ahlakını güzelleştirmesini temin eder. Bu makam
ünsiyet makamı olarak isimlendirilir. Çünkü salik kendisinde var olan bu makam
sebebiyle visali taleb eder. Amellerindeki kusuru görür, layık olmadığını
düşünerek hizmeti, ahlakı güzelleştirmeyi talep eder. Ve nihayet visale hazır
olur, aşk-u muhabbetle insanlara yönelir. Ehfaya dönüşle tekebbür hastalığı,
Allah dışındaki herşeyden (masivadan) istiğna etmeyi doğurur. Hafiye dönüşle
gadab hastalığı gayrete dönüşür ve nefsi için değil de Allah için kınar. Sırra
dönüşle başka şeylerle karışma ve beraber oturduğu kimselerin hâllerini alma
şeklindeki hastalığı onların güzel ahlakı ile karışma ve hallerini almaya
döner. Ruha dönüşle dünyayı ve nefsin arzularını sevme şeklindeki hastalığı
onların güzel ahlakı ile karışma ve bu hallerini almaya döner. Kalbe dönüşle
gevşeklik ve kaypaklık hali hilme ve yumuşaklığa
döner. Bu beş hastalık -ki bunlar mefsedet, kusurların ve eksikliklerin
kaynağıdır-bu beş güzel ahlakla değiştiğinde -ki bunlar da insana layık olan
her kemâlâtm kaynağıdır- kalbinden marifet nurları her tarafa doğru fışkırır.
Bu halde İlâhî fuyûzât her işitilenden, görülenden, tadılandan, koklanandan,
tutulandan ve idrak edilenden elde edilir. İşte bundandır ki Gavs-ı Azam şöyle
buyurmuştur: ‘‘Arifler için lezzet alınacak şeylerin haddi hesabı
yoktur.” Böylece kişi için mutlak fenayla şereflenme makamı
gerçekleşir. Kendisinden sudûr eden herşey Allah'tan, Allah'a ve Allah için
olur. Bû seyr-i süflî, seyru'r-ricat, sayru'l-marife, seyru kemalâtin Nübüvve,
seyru'l-emrâz, seyru't-tenbîh diye çeşitli adlarla isimlendirilir. Bu
zikredilen hal ile letaifler ve zulmani cüzlerle bir karşılaşma meydana gelir
ve her latife karşısındaki hastalığın üzerine gider ve kişi sonunda en güzel
ahlakla ablaklanır.
ALTMIŞSEKİZİNCİ MEKTUP
Mübarek halifesi,
kıymetli zat Molla Ahmed'e göndermiştir. Mektubunda bir şahsın öldürülmesiyle '
ortaya çıkan sorunların düzeltilmesini emretmektedir.
Bir olan Allah yolunda kardeşim
Molla Ahmed'e. Allah dünyada ve din üzere olan hayatınızda şerefinizi artırsın.
Evvela sizlere çok çok selam eder, dualar eylerim. Sıhhat içinde bulunmanızı
dilerim. İkinci olarak, size bildirmek isteriz ki, Molla Davud köyünde çıkan
meselede öldürülen kişinin kardeşi akrabasıyla birlikte bize geldi. Bunlar
el-Hıssî'nin halifesinin köyünde oturan yakınları ve akrabalarıyla aralarında
ittifak etmişler. Ben onları orada iskan ettim ve
davalarını halletmeyi üzerime aldım. Kendilerine çokça nasihat ettikten sonra
bizim Söylediklerimizi kabul eylediler. Ben de halifesine mektup yazarak onları
iskan etmesini istedim. Siz de Abdal Ağa ve mezkur köy halkı ile konuşun ve maktulun yetimleri için ne
gerekiyorsa onlara versinler. Yetimlere, maktulun kardeşi ve asabesine mal
vererek sulh yapsınlar. Keza Abdal Ağanın sulhun nasıl yapılabileceğiyle ilgili
olarak ne dediğini bize yazın. Çünkü ben cevap gelene kadar onları iskan ettim. Eğer halledemeyecekseniz biz o tarafa gelelim.
Sizlere, yanınızdakilere ve hidayete tabi olanlara selam olsun. Bu büyük
fitneyi daha başından itibaren ıslah gerekir. Bu yüzden hem siz hem de Abdal
Ağa sulh
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI sağlamak ve bu davayı halletmek
için tüm gayretinizi ortaya koyun.
ALTMIŞDOKUZUNCU MEKTUP
Yine halifesi muhterem
zat Molla Ahmed'e göndermiştir. Mektupta Mirza Han'a ihsanda bulunmayı
emretmektedir.
O nun
adıyla. "Herşey överek onu teşbih eder."137 İmdi;
Gavs-ı Azam'm dergahının hizmetkarından Samed olan
Allah yolunda kardeşim Molla Ahmed'e. Mektubu getiren Mirza Han irşad
dairesinin kutbunun ashabından, bizi sevenlerden ve bize karşı halis
olanlardandır. Oğlu da bizim hizmetimizde vefat etmişti. Sizden beklenen ona
ihsanda bulunmanızdır. Çünkü ona yapılacak ihsan bize yapılmış gibidir. Ümid
ediyorum ki, müridleri farz ve sünnet olanı tasaddukta bulunmak üzere teşvik
edersiniz. Size ve hidayete tabi olanlara selam osun.
ll-Şaban-1299
YETMİŞİNCİ MEKTUP
Halifesi Hazreti Molla
Ahmed'e göndermiştir. Mektupta Erzurum'dan kendisine kollu yelek
alınmasını
·
137 İsra,
17/44.
ŞEYH ABDURRAHMAN-İ TAĞİ’NİN
(K.S) MEKTUPLARI emretmektedir.
Onun adıyla. "Her şey
överek O’nu teşbih eder.’’138 Allah efendimiz Muhammed'e (sav),
aline ve ashabına salat etsin. İmdi; öncelikle Allah yolunda kardeşim Molla
Ahmed'in selamette olmasını dilerim. Marifet ve kemal derecelerinde yükselmeye
devam etsin. İkinci olarak, sizce de malumdur ki mektubu getiren Abdullah'a
kollu yelek alınması için on beyaz mecidiye verdik. Uzunluğu, üzerine gömleğin
çekilebileceği kadar olsun. Genişliği de tam olsun. Yenleri de kaftan yeni gibi
olsun. İçi kürk olsun, ancak kürkü en iyi cinsten olsun. Sizden isteğim parayı
Mustafa Ağa'ya verip Erzurum'dan, alması için teslim etmenizdir.
YETMİŞBİRİNCİ MEKTUP
Bu mektubu halifesi
faziletli insan Hazreti Molla Ahmed'e göndermiştir. Mektubunda Tunkal
arazisinin yarısının satılması hususunda onun vekili olduğunu, halifesinin
kararının kendi kararı olduğunu ve diğer hususları beyan etmektedir.
Aziz- ve çelil olan Allah'ın
adıyla. Salat-u selam keremi geniş olan zata, şerefleri yüce olan ashabına
olsun. Bundan sonra Aziz ve yüce Allah yolunda kardeşim olan Molla Ahmed’e
selam olsun. Allah onun murad ettiğini
·
138 İsra,
17/44.
yerine
getirsin. Amin.
Ahmed hanımıyla beraber bize
gelip sizin Tunkalhn yarısının ikisine satılmasına razı olduğunuzu ve kararın
benim razı olmama kaldığını haber verdi. Malumdur ki, benim görüşüm sizin görüşünüz,
benim rızam sizin razı olmanız demektir. Benim görüşüm bunun güzel hatta en
güzel bir karar olduğu yönündedir. Çünkü biz, sizlerin hal ve durumunuzun iyi
olmasını isteyen ve üzüntülerinizin nedenini merak edip kederlerinize ortak
olan insanlarız. Bu sebeple üçünüz biraraya gelin. Başkaları ile de istişare
edin ve özellikle bu hususta maslahata binaen son sözü ona verin. Vesselam.
YETMİŞİKİNCİ MEKTUP
Halifesi mübarek zat
Hazreti Molla Ahmed'e göndermiştir. Mektubunda Tercunek'teki evinden tuz alıp Demirci'deki
diğer evine götürmesini istemektedir. Mektubta zahiren onu uyarıyor gözükse de
hakikatte zevcesi annemiz Zeyneb'i mizahvari bir şekilde uyarmaktadır. Sanki
ona "eğer tuzu göndermezsen üzerinize yeni bir hanım alacağım" demek
istercesine şaka yapmaktadır.
İmdi; Allâh yolunda kardeşim
Molla Ahmed'e. Allah'ın selamı üzerinize olsun. İlk olarak ahvalinizi sual
ederim. İkinci olarak, malumunuz olsun ki tuzumuz bitti.
Eğer hepimizin evinin bir tek
ev olduğu iddianızda sadık iseniz bize tuz gönderiniz. Şayet herhangi bir
mazeret gösterir ve göndermezseniz, bu iddianızda sadık olmadığınız ve artık
müstakil öldüğünüz anlaşılmış olur. Ayrıca bizlere ihtiyacınız olmadığını da
gösterir. Bu durumda günahınız boynunuza. Sizin durumunuz size kalmıştır. Fakat
böyle bir durum karşısında, bundan sonra bizi sizden müstağni kılacak ve sizin
bize ihtiyacınızı kaldırıcak birşey yaptığımızda kimse şikayetçi
olmasın.
Baki kelâm. Tafsilat mektubu
getirendedir. Allah'ın selamı sizlere, yanınızdakilere ve hidayete tabi olanlara
olsun.
YETMİŞÜÇÜNCÜ MEKTUP
Bu mektubu da Halifesi
hazreti Molla Ahmed el-Taşkesânî'ye göndermiştir. Mektubta kendisine gönderdiği
iki mektubunu aldığını ve Allah'a hamd ettiğini beyan etmekte ve diğer bazı
hususları açıklamaktadır.
Bismillahirrahmanirrahim.
Alemlerin
Rabbı olan Allah'a hamdolsun. Salat-u selam mahlukatm en hayırlısı Hz.
Muhammed'e (sav), aline, ashabına, ezvacına, zürriyetine, akrabalarına ve
ensarına velhasıl bilcümlesine olsun.
, İmdi; Allah yolunda kardeşim
Molla Ahmed'e. Yüksek katınızda malum olsun ki iki şerefli mektubunuz da bize
ulaşmıştır. Sizleri iyileşmeye doğru götüren Allah'a şükürler, hamdler olsun.
Azamet ve nimet O’na aittir. Sizden gelen herşey bizim için müjdedir. Fakat bu
haberden daha büyük bir müjde de olamaz. Sizlere inşaallah tam olarak şifayı
ihsan edecek Allah'a hamd edip şükrederiz.
Şizlerin Karedî'ye veya Molla
Ali köyüne gitmeniz meselesine gelince; bizim arzumuz şayet mümkünse, meşakkat
ve sıkıntı da olmayacaksa her ikisine de gitmenizdir. Durumu şiz değerlendirin.
Eğer bu mümkün değilse sadece Karedî'ye gitmek yalnızca Molla Ali köyüne
gitmekten daha evladır. Molla Ali köyü ise etrafındaki köylerle beraber Karedî
ve etrafındaki köylerden daha münasiptir.
Bu İşe meczub olanları
araştırın, kendi nefsinizde de şevk ve canlılık olsun. Çünkü çevrede fütuhâtın
olmasının en büyük amili bu iki haslettir.
Maktûlün çocukları meselesine
gelince, çocukları size gönderinceye kadar malları yanınızda tutunuz. Bizler de
inşaallah on gün sonra sizin oraya geleceğiz. Bizim kendilerine sorduğumuz
herkes şevk ve muhabbetle bizlere bazı yerlerin münasip olduğu haberini
yeriyor. Tercûnek ise böyle değil. Zannederim Tercûnek, Karacaviran'dan
Tunkal'a kadar böyledir.
Şûşar tarafından Karakankî
yönünden bize bir köy satın alın ki sizin o tarafa gelelim.
31-Gülan (Mayıs)-1299
YETMİŞDÖRDÜNCÜ MEKTUP
Yine halifesi muhterem
zat Hazreti Molla Ahmed et-Taşkesânîye göndermiştir. Mektubunda Erzurum’a
gitmesini emretmekte, elini orada doktorlara göstermesini ve başka hususları
emretmektedir.
Onun adıyla "Herşey
överek O’nu teşbih eder."126 Gavs-1 Azam'ın dergahının
hizmetkarından mevlaya yönelmiş kıymetli kardeş Molla Ahmed’e. Allah Teala bir
yıldan beri hastalıklarla elem duymanız sebebiyle fazlı ve keremiyle sizlere
ikramda bulunmuştur. Belki de Allah Teala sizleri
sabredenlerden bulmuştur. Bu hastalığı Allah Teala'nm sizlerde cezbenin meydana
gelmesi için bir sebep kılmasını ümid ediyorum. Ahrar hazretlerinin dediği
gibi: “Halk içinde hakla beraber.” Sadatın yaptığı gibi, bir
yıldır şifa peşinde koşmak sabretmeye mani değildir. Sizin için uygun olan,
işin ehli sandığınız ve kendisini tesbit ettiğiniz bir döktara tedavi için
Erzurum'a gitmeniz ve elinizi ona göstermenizdir. Araştırdıktan sonra böyle bir
doktor bulduğunuzda, Allah Teala'nın lütfuyla bunun
tedavisi onun elinde kolay olacaktır. Doktora de ki: "Eğer tedavi
edebilirsen sana şu kadar veririm." Ne kadar vereceğini de söyle. Rakam da
yüksek olsun. Tedavi edebilirim diye söylerse ve uygun görürse paranın
kendisine teslimi için bu tarafa bir adam gönder. Ağızlarda dalaşıp duran
"Rum doktorları şifadan ümidi kestiklerinde hastayı
öldürürler" asılsız sözünden korkma, çünkü bunun ash yoktur. Böyle birşey
olsa bile bu vücuttaki hastalıklardandır yoksa azalardaki hastalıklardan dolayı
değil. Eğer böyle bir doktor bulamazsan Allah'a tevekkül et. Gavs-ı Azam'dan da
istimdat ederek buraya gel. Umulur ki Allah sana şifa verir. Sadatımızm bu
durumlarda nasıl bir yol talep ettiklerini de unutma.
O'nun kahrının ve lütfunun
hakiki meftunuyum
Şaşılacak şey ki ben her iki
zıddm da aşığıyım
Ayrıca bu hastalık rivayette
geldiği gibi bir lütuftur: "İnsanlardan en çok belaya uğrayanlar
peygamberler, sonra veliler, sonra muttakîler sonra da bunları peşi sıra takip
edenlerdir."127
Tabii Allah Teala'dan
şifayı da niyaz etmek gerekir. Çünkü bu Allah'ın salih kullarının yoludur.
Ayrıca Allah'a muhtaç olunduğunu arz etmenin yoludur. Böyle olun ki sizin
durumunuz Semnun'da söz konusu olan tutuma düşmesin. Çünkü bu zat sonunda
medreseleri dolaşma ihtiyacı hissetti ve talebelere dedi ki: "Bu yalancı
amcanız için dua edin? Bu sebeple "yalancı" vasfı şimdilere dek onun
vasfı oldu. Siz de kendinizi gerçekten Allah'a muhtaç hissedin, bu riyâkârâne
olmasın ki bu zatın durumuna düşmeyesiniz.
Allah'ın
selamı sizlere, ihvana, ashaba ve Şeriat-ı Mustafa'ya tabi
olanlara olsun. Allahım! Efendimiz Muhammed'e, aline, ashabına, ezvacına,
zürriyetine, onu ananların her anışmda, gafillerin de her gafletinde
ziyadesiyle salat-u selam eyle, onları mübarek kıl.
I2-Ramazan-ı Mübarek-1299
YETMİŞBEŞİNCİ MEKTUP
Bunu muhterem, kıymetli
zat, halifesi Hazreti Molla Ahmed'e göndermiştir. Mektubunda gelen iki kişinin
mektubunu kendisine getirdiklerini belirtmekte ve elini keçeden bir bezle
sargılamasını ve üstadı Gavs-ı Azam'ın kendisine maneviyatta çok iltifatlarda
bulunduğunu ve diğer hususları beyan etmektedir.
Bismillahirrahmanirrahim.
Yüce
olan Allah'a hamdolsun. Salat-u
selam izzet ve cemal sahibi rasülüne olsun. İmdi; Gavs-ı Azam'ın dergahının hizmetkarından kıymetli kardeş, dostum Ahmed'e. Molla
Abdullah adına gönderdiğiniz ve şifa bulduğunuzu müjdeleyen mektubunuzu iki zat
getirdiler. Şüphesiz bu haber yüce fazıl sahibi Allah'a hamd etmeyi, şükretmeyi
gerektirir. Keza mektubunuzda elinizde dolama durumunun kaldığını
belirtiyorsunuz. Bu da Allah Teala'nın bir nimetidir
şüphesiz. Çünkü musibetler karşısında Allah Teala'ya
yakınlaşmaya çalışmak gerekir. Sana şunu tavsiye ederim: Keçeden bir sargı al,
parmaklarından dirsekle
bileğinin
yansına kadarki mahalli sar.
Keza mektubunuzda ihvanın
istikamet üzere bulunduğunu haber veriyorsunuz. Hidayeti verene hamd olsun. Bu
haber bu hizmetkarın ferahlamasına sebeb olmuştur.
Bununla beraber eğer istikamet ve iştiyak halleri artmasaydı kınanmayı
hakedeceklerdi. Çünkü Allah Teala kendilerine hidayet
yolunu göstermek suretiyle ikramda bulundu ve onlar da bunu tattılar. Bu
sebeple bunun da ötesinde Allah'a şükrediip, takdis ve teşbihte bulunmaları
gerekir. Onlar bilmezler mi ki, bu hidayet yolu ancak bunlarla olur. Bu tarikat
yoluna girmiş olan Şeriat-ı Mustafa'nın yoluna girmiştir. Şeriat yoluna giren
ise felaha erer, kurtulur.
Bu yolda olanlar bu yolu hiçbir
şeyin kendisine denk olmadığı ismi yüce olan Allah'ın muhabbetinin yolu olarak
bulurlar. Bu da Gavs-ı Azâm'a muhabbetle olur. Ki o hem hayatta hem de mematta
tasarruf sahibidir. Bu yola girenler dünyanın fani, çirkin, gurur ve şakavet
yurdu olduğunu, darul ukba'nın ebediyet, sürür ve seadet yurdu olduğunu
anlarlar. İnsu cinnin ameli cezbeye müsavi olmaz. Bu dünyada ve bu zamanda
cezbe yoluna sadece üstadımızın dergahının
hayvanatının kendileriyle beraber içli dışlı olmasına izin verdikleri muttali
olabilir.
Allah'tan korksunlar, bu hizmetkar ve onun efendisinin muhabbetiyle ciğerlerini
dağlasınlar. Bunu da sohbet, rabıta, sabahtan önce niyaz için kıyama durarak,
Allah'a olan ihtiyaçlarını hissedip arz ederek yapsınlar. Böyle yapsınlar ki şu
ayet onlara uygun düşmesin:
“İslam olmalarını senin
başına kakıyorlar. De ki: Müslüman olmanızı benim başıma kakmayın. Tersine eğer
gerçekten inanmış iseniz, sizi imana ilettiği için Allah, sizin başınıza kaksa
yeridir.”128
Allah'ın selamı senin, onların
ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun. Başına gelen musibetlere sabret.
Sevdiğinle arana giren dağlar ve vadilerin sebep olduğu ayrılık nedeniyle artan
aşk ateşin yansın. Sevdiğinin halini soruyorsun. Muhammed Mustafa'nın (sav)
bile hakkıyla hamdinden aciz kaldığı O yüce zata hamd olsun. Çünkü Hz.
Peygamber bile "sana senayı hakkıyla yapamam" buyurmuştu.129 .
Bu hizmetkar
şunu der: Gayda'daki mübarek malum yere (markada) varıp orayla şereflendikte,
markad-ı şerife nazar etmişizdir. Bu aciz bunun senasını hakkıyla yapamaz. Bu
markad Hz. Mustafa'ya muhabbetin delilidir. O hiç şüphesiz zamanının üstadı,
hatta kutbu idi. Hem oradan ayrılış gününe kadar bu hizmetkara
yapılan manevi iltifat, . ikram ve hediyelere karşı
inatlaşmanın da anlamı yoktur. Hatta bu hizmetkarın
bazı sırlarına vakıf olan bazı bilgili zevat dediler ki: "bu hastalık
Gavs'tandır, o sebep olmuştur." Bu sebeple hastalığınızın artması için
Gavs-ı Azam’a dua bile ettiler. Fakat aklın güzel meyvesi, beldelerin nuru,
sevgilerin özü, maddelerin özü, bir olan Allah'ın füyûzatının kaynağı efendimiz
Şeyh Nur Muhammed bu şekilde bir duadan men etti ve hastalıktan selamet
bulmanız için dua edilmesini emretti. Bu sözüne delil olarak şunu söyledi: Ben
kendisine ikram edilen çök iltifatlar sebebiyle Vefat eden insanlar gördüm.
İnsanlara usanç gelmeyecek
olsaydı bu aciz güzellik ve cemal sırlarından gördüklerini orada anlatacaktı.
Çünkü orada bu hizmetkara pek çok ikramlarda
bulunuldu. Şüphesiz bunlar sadece bu hizmetkara has değil siz de dahil tüm sofilere şamildir:
Çeşit çeşit güzelliklere sahip
sevgilinin yüzünden Mecnun olursam münkirler dahi beni kınamasın O güzeller
şahmın kaşlarından çıkan oklardan Ben ne yapayım nazarından güzel şehla
gözlerin Ben bu remizlere, gizli işaretlere meftunum Herşeyimi feda ettim,
şimdi istemekte canım: Bir nevruz günü atinin yoluna uzanacağım Başım eğerek bu
uğurda canımı vereceğim
O hayvan ile ilgili sorunuza
gelince, sizler bilirsiniz. Ancak onun bir farkı var. Bedenini soğuktan ye
sıcağın şiddetinden korur. Yakalayabildiği kuşların etlerinden yer. Onu yemeyi
insanın içi almaz. Tabii bu sözüm canı çekmeyenler için. Canı çekip ilaç olarak
görenler yiyebilir.
Sizin tebliğ için gitmenize
gelince, size Allah Teala'nın Habib-i Muhtarı için
buyurduğu şu ayet, yeter: "Sana indirileni tebliğ et"130 Keza şu
ayet: "(İhsanları) Allah'a çağıran, amel işleyen ve ben
müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?"131 Bilakis bu
zamanda Gavs-ı Azam'm dergahı için bu gereklidir. Çünkü insanlar bu zamanda
apaçık delalet içindedirler. Çünkü Şeriatı Garradan yüz çevirmişler, hem ta
Türkistan yollarından Beytullah'ı ziyarete gelirler, hem de akrebin kuyruğunda
şifa ararlar. Allah kendisinden razı olsun, ben Hafız'ın şöyle dediği gibi demiyorum:
“Muhabbet sevdasıyla sırlara vakıf olduğunuzu iddia etmeyin.”
Bilakis ben şöyle diyorum:
Onlara “Allah sizi gaflet uykusundan uyandırsın” deyiniz. Hem tadmayan bilemez,
kendince yorumlar yapar.
Nitekim Hafız şöyle der:
Hakkımda söylenenler zoraki söylenmiş
değildir. Zahire aldanıp duran insan halimi anlamış değildir.
Elbette tüm bunların yanında
soğuktan korunmaya gücün, muhaliflerin hastalığı o artırıyor şeklindeki
sözlerinden korunmaya karşı da kudretin olması, gerekir. Allah'ın selamı size
ve Şeriatı Mustafa'ya tabi olanlara olsun. Salatm en kamili,
selamın en güzeli ona ve aline olsun. Amin. Hamd olsun
alemlerin rabbi olan Allah'a.
27-Teşrîn-1299
YETMİŞALTINCI MEKTUP
Mektubu Halenze köyüne
göndermiştir. Mektubu köylülerin yüksek katına göndermiş oldukları iki mektuba
cevap olarak göndermiştir. Onlar mektuplarında bu hakir-i fakirin onlara
sohbete gitmesinden sonra tekrardan geri gönderilmesini talep etmişlerdir.
Ayrıca 3 aydır kendilerine gitmediğinden bahsetmişlerdir. O da onlara bu
hakirin geciktirilmesinin istihareye mebni olduğunu, birkaç gün sonra geniş
okyanusta dolmuş bir kadeh olarak inşaallah göndereceklerini ifade etmişlerdir.
Ayrıca Allah Teala'nın onları, efendisini ve bu hakiri
Şeriat-ı Mustafa'ya tabiler ve uyanlar kılması ve deni dünyaya buğz etmeleri
sebebiyle dua etmektedir. Ayrıca Gavs-ı Azam ile istiane ile bu tarikat-ı
aliyye üzere sebat etmelerini, bu hakirle karşılaşmayı beklemelerini, cumaya,
cemaata, rabıtaya, hatmeye, sohbete, aralarında meydana
i gelen hususlara tevbe etmeye çağırmış ve diğer hususlara temas etmiştir.
Bismillahirrahmanirrahim.
Hamd alemlerin
rabbi olan Allah'a, Salat-u selam peygamberlerin efendisine, temiz tayyib aline
ve ashabına olsun. İmdi, Gavs-ı Azam'ın dergahının
hizmetkarından muhib ve muhlis olanlara. Allah'ın selamı ve bereketi üzerinize
olsun. Sizlere dua ediyor ve dualarınızı talep ediyoruz. Sevgi dolu, sizlerin
ihlas ve muhabbetinizi gösteren iki mektubunuz bizlere ulaştı. İhlas ve
muhabbet bu tarikat-1 aliyye yolunda iki büyük rükündür. Sizin bu güzel
durumunuz karşısında bu hizmetkara düşen iki sebepten
dolayı şükretmektir. (Allah'a hamd olsun, şükürler
olsun. Kuvvet ve güç kendisini teşbih ettiğim Allah'ındır hiç. şüphesiz). Birinci olarak: Muhabbetinizin fazlalığı,
özellikle de kardeşim Molla Abdulkahhar'dan ayrı kalmanız sebebiyle oluşan
ayrılık ateşi. O Vehhab ve A'la olan Allah'ın murad ettiği şekilde sizleri
sabah akşam istikamet üzere tutar. Onun Gavs-ı Azam Kutb-i Efham'ın rabıtası
altında nihai gayesi budur. Allah Gavs'dan razı olsun, onun kudsi esrarıyla
sizleri ve bizleri takdis etsin.
İkinci olarak: Geç gelmesi
sebebiyle halinizin değişmesi korkusu. Bu her iki madde havf ile reca, red ile
kabûlü biraraya getirir. Bu iki durum yüce mevlayı taleb etmenin kemalindendir.
Çünkü bu onu tanımaya götüren cezbedir. Nitekim Yakub el-Çerhî de böyle
demiştir.
Allah Teala'ya
müştak olanların ruhları sanki red ile kabul arasında gibidir. Allah sizlere
masivadan alakanızı keserek en derin muhabbetlerini tattırsın, zatının
dışındakilerden ayrılıp onu talep etme kuvveti versin.
Molla Abdulkahhâr da bu iki
mektubunuzu okudu ve neyi murad ettiğinizi anladı. Biz de dostunuza izin
verdik. Fakat istihare kendilerinin gelişini geciktirdi. Çünkü hayr Allah Teala'nın tercih ettiğindedir. Gerçek ilim O'nun ilmidir.
Çünkü vakitleri ve onda olacakları en iyi bilen O'dur.
Eşyalar ise belli bir müddetlik vardırlar. İnşaallah birkaç gün sonra Gavs-ı
Azam'm deryasından dolmuş kadeh olarak ihvanı yönlendirmek üzere sizlere
gelecektir. O misk kokusuna bürünmüştür. Gavs-ı Azam'in güzellikleri ona
açılmış, o deryadan bol bol içmesi suretiyle zatı-ı ilahinin tecellileri
üzerinde bolca açmıştır. Her susayan ve kanmak isteyen bu deryayı ilahiye varıp
o güzel ilahi sudan çokça içsin. Böyle nasıl olmasın ki, Allah Teala'nın dışmdakilerle bu olur mu ki? Çünkü Allah Teala'dır cemil olan, mukaddes olan, zatıyla mevcud olan.
Elbette O'nun yolu da lezzetli olacaktır. Başka bir deyişle: Kainattaki
herşey bir vehim veya bir hayaldir. Esasında şöyle de denebilir: Allah'ın
vücûdiyetinin hissedilmediği herşey vehimdir. Basiret sahipleri Allah dışındaki
bir şeye meyledenin helak olduğunu görür. Bunun şahidi İblis ve ona tabi
olanlardır. "Rabbimiz bize hidayet verdikten sonra kalplarimizi
saptırma."132
Kim ki Allah Teala'nın doğru yoluna tabi olursa
kurtulur. Bunun şahidi peygamberimiz Hz. Muhammed ve diğer peygamber kardeşleri
ile onların Şeriatlarına tabi olanlardır. Allah sizleri, tüm talipleri tam
hakkını ifa edemeseniz de Şeriat-ı Mustafa'ya tabi, hem zahiren hem de batmen
ona uyan, deni olan dünyaya buğz edenlerden kılsın. Dünyada itminan ve ona
meyledip onda kalmak sadece Allah Teala'ya taat ve O'na olan muhabbbetin artması, ve maksudun ve matlubun O olması gayesiyle
olabilir. Onun dışındakilere olan sevgi de buğz da bu gaye çerçevesinde
olmalıdır. İşte Allah Teala'ya yürümek bu tarikat-i
aliyye içinde tahakkuk eder. Onu sevmek ise evliyasını sevmeyi gerektirir.
Ey kardeşler! Allah Teala'ya yönelmek, Subhanehu ve Teala'yı sevmek, Celle ve
A'lâyı marifet etmek her iki cihanda en büyük nimetlerdir. Söyleyenin dediği
gibi "ne olursa olsun hiçbirşey buna denk olmaz.” Allah Teala
böyle kimsenin önüne Şah-ı Nakşibendi çıkarır ve onu kendisine döndürür, onun
dışındakileri bir heves olarak bıraktırır, terk ettirir. Çünkü “Allah’ın
rızasıyla bir kulu istikamet üzerinde tutması yeterlidir, gerisinin önemi
yoktur.”
Kardeşler! Nefislerinizi bu
tarikat-ı aliyye üzere sebatkar kılın. Gavs-ı
Azam'dan; istianede bulunup kardeşinizin sizlere gelişini Evslilerle
Hazreclilerin kainatın efendisini karşılamayı intizar
etmeleri gibi bekleyin. Salat-u selam zatına, aline, ashabına velhasıl tamamı
Üzerine olsun.
Cumaya, cemaata, rabıtaya,
hatmeye ve sohbete devam edin. Sevgi dolu bu mektubun sizlere ulaşmasıyla
sevginiz ve şevkiniz belki artar da muhabbet şarabını kana kana tadarak
içersiniz ve aranızda söz konusu olan düşmanlıkları bırakır, bunun izlerini
silip atarsınız ve yerine dostluğu koyarsınız. İstiğfar çekerek gıybet
yaptığınız kimse sebebiyle oluşan günahlarınızın keffaretini de verirsiniz. Bu
şeytanî iş gıybetten sakın ola, aman sakınasınız. Aman bu hususta çok dikkatli
olun. Allahım! Aralarındaki düşmanlığı bitirmek için ilk selamı veren İle
selamını iade edeni, adavetin kalkmasına vesile olanı mağfiret et. Bu mektubun
sizlere gönderilmesini küçümsemeyin. Bilakis bu yüce Allah'ın nimetlerindendir.
Çünkü bunda yazılı olanlar cezbe ve ilham ile yazılmışlardır. Bu sebeple
mektubu elden ele dolaştırın.
Ey Kardeşler! Adavet bu deni
kabih dünyaya olmalıdır. Ki burası sıkıntı, gurur yurdudur: Onda vefa yoktur.
Büyük düşmanlık onadır. Şu haberi hiç okudunuz mu: "Dünya melundur.
İçindekiler de melundur. Allah'ın zikri ve ona tabi olanlar hariç."133 Fakat yine
de dünya, Allah Subhanehu ve Teala'yı isteyenler için
ganimet, O'na ulaşmayı ve cennette görmeye susayanlar için vesiledir:
Dünyayı ninietleri için istemem
Azık hazırlamaktır uhraya gayem
Hasıl-ı
kelam; Gavs-ı Azam'ın gölgesini seviyorsanız ve ona muhabbet etmekle mevlayı
sevmeyi arzuluyor ve tarikatine sülük etmek istiyorsanız emrettiklerini yerine
getirin. Allah'ın selamı size, köydeki herkese, ashaba, ihvana, dostlara,
Şeriat-ı Mustafa'ya tabi olanlara olsun. Salat-u selamın en kamili
ona, tüm aline, ashabına, ezvacına, zürriyetine, yakınlarına, tüm nebilere ve
rasûllere, şehidlere, salihlere ve onlarla beraber bizlerin üzerine olsun. Amin. Alemlerin Rabbi olan Allah'a
hamd olsun.
İ6-Şevval-1299
YETMİŞ YEDİNCİ MEKTUP
Bu mektubu elinizdeki
mektupları toplayan halifesi Şeyh Abdulkahhar'ın zevcesine göndermiştir. Allah
her ikisinin de sırrını âlî eylesin.
Onun adıyla. "Herşey
överek O’nu tasbih eder.”134
Ayrıca herşey Nebi'ye ve aline salat-u selam eder. İmdi; Gavs-ı Azam'ın dergahının kulundan seyyide-i şerife-i saliha'ya. Ki onun
celaleti dedesinin Şeriatına uymakla kat be kat artımşıtr. Salatın en efdali,
selamın en kamili dedesi Hz. Muhammed'in üzerine olsun.
Sizin riyazet olarak üstadımızın hizmetinde bulunmak için hizmete gittiğiniz ve
onu anlatmak için çok çaba sarfedip eziyete duçar olduğunuz ve bu hizmetinizle
faydalar elde edildiği bu hizmetkara ulaştı. Elbette
bunun ecri misli üstada aittir. Radiyelllahu anh. Şüphesiz Rabbimiz tam olarak
hak edene amelinin karşılığım ayrıca verecektir. Bu hizmetkarın
kalbi bundan çok mesrur oldu. Çünkü hizmetin gerektirdiğini tam hakkıyla yerine
getirdiniz. Bu sebeple kudsi kelimeleri ihtiva eden bu mektubu sizlere yazmak
için acele etti. Bu mektup bu hizmetkarın üstadının ve
rabbinin muhabbet ateşini sizde yakacaktır. Böylece masiva kaybolacaktır.
Nefsin ayıplarını ve dünyanın denâetini görmek ise nefsin başını darmadağınık
edecektir. Gerçek yaşamın ahiret yaşamı olduğunu görecektir. Nitekim hadiste
geçer: "Gerçek hayat ahiret hayatıdır."135 Böyle olunca nefis lezzetlerle sevinme,
eksiklikleri işleme aczi devam etmez. Rabıtaya devam etmekle, bundan gelen
feyzden pekçok istifade edeceksiniz. Nisbetle manevi kirlerden kurtulup şimdi
kendinize gelin veya gelmemiş olun ancak Allah Teala'nın
inayetini üzerinizde görmeniz mümkündür. Çünkü Allah Teala
bu tarikat-ı Aliyyeye girmekle sizlere büyük ikramda bulunmuştur. Ancak eda-i
şükrü de tam olarak yerine getirmeli. Bu ise kulun Allah'ın ikram etmiş olduğu
tüm nimetleri yaratıldığı gaye uğrunda harcamasıyla olur. Ayrıca acziyeti,
eksikliği itiraf etmekle gerçekleşir.
Allah’ın selamı sizin ve
gözlerinden öptüğüm Mahmud'a olsun. Okumasını çok istiyorum. Keza tüm
akrabalarınıza ve Şeriat-ı Mustafa'ya tabi olan herkese selam ederim. Allah
ona, aline, ashabına, zürriyetine, kendisine tabi olanlara, dostlarına salat-u
selam etsin. Hamd olsun alemlerin rabbi olan Allah'a.
1-Zilhicce-1301
239
Geniş bilgi için bkz. Muhammed
Diyâuddîn’in babasını, babasının halifelerini ve diğer hususları anlattığı
matbu olmayan el yazması nüsha; Seyyid Sıbğatullahi’l Arvâsî (Gavs-i Hizânî),
Minah, Derleyen: Halid-i Ölekî, Tere. Yahya Pakiş, İst. 1983; Abdurrahman-i
Taği, İşaretler, Haz. Mehmed Ildırar, Ümran Yayınlan, İst. 1994; Evliyalar
Ansiklopedisi, 1/236-45.
Hadid. 57/20
Al-i İmran, 3/157
;
Kehf, 18/107
Keşfu'l-Hafa, I, 412 (h. no:
1320)
:
Rüknebat suyu ve Gülgeşti
Musalla İran'da bulunan iki mesire yeridir.
Ke.şfu'1-Hafa, I, 412 (h. no:
1321)
9İsra,17/44.
Fussilet, 41/33
Kasas, 28/56
«gy
Peygamber! Eşlerine söyle ' Eğer siz dünya hayatını ve onun süsünün
istiyorsanız, gelin size muta (boşama bedeli) vereyim ve sizi güzellikle
salayım" (Ahzab, 33/28). Bu ayet Hz. Peygamber'in (s. a) hanımlarının
kendisinden süs ve dahâyi bir geçim istemeleri üzerine inmiştir.
Bkz. Keşfu’l-Hafa, I, 332
(h.no: 1069)
’4 Al-i İmran, 3/31
!5Nasr,
110/3
İsra.l7/44
Hz. Süleyman'ın (a.s) veziri.
Saf. 61/8.
Bkz. Buhari, Deavat,112
Tıb, 39
Bkz.Tirmizi, Tefsir, 56
1
Bakara, 2/165
Kasas, 28/56)
Kasas, 28/76
Fecr, 30/15,16
İsra,17/44.
•
lsra.17/44.
Maille. 5/67
.
Al-i İmran, 3/31
I-ussilet 41/33
Haşr, 53/7
.
. Kuşeyri, Risale, s. 118,-Haz.
S. Uludağ (İst. 1981)
Kuşeyri, Risale, s. 120
Buharı, Sulh, 5; Müslim,
Akdiye, 17.
33
Keşfu'l-Hafa, II, 173 (h.no: 2159)
Keşfül Hafa, 1,424 (h no: 1362)
Tevbe 9 / 119.
Ra'd, 13/28.
.
Vukûf-i kalbî; Nakşibendiye
tarikatının altı esası olan rabıta, zikırpurakebe, hıfz-ı .
...
nisbet ve sohbet-i şeyh gibi
esaslardan biridir. Vukuf i kalbî, müridin her çeşid bağdan, bilinen,
düşünülen, hatır ve hayalden geçirilen her türlü fikir, hayal ve histdacerrüd
edip tam bir teveccüh ile kalbine teveccüh etmesine, sonra basiret gözüylialbin
hakikatına nazarını yoğunlaştırmasına ve bu suretle kalbinde ilahi sırların
zuhur etmesiteklemesine denir. Bkz. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri
Sözlüğü, s. 525-26 (İst- 1991)
Bkz. Buharî, Cihad, 33; Müslim,
Cihad, 126, 130; Müsned, III, 118
Keşfu'l-Hafa I, 412 (h.no 1321)
Bakara, 2/114.
Enam, 6/59
Enam, 6/50
Nemi, 27/65
Bu kıssa Kuran'da Kehf suresi
60-82 ayetleri arasında anlatılmaktadır.
Bkz. Enfal, 8/67
Hucurat, 49/6
Keşfu'l-Hafa, II, 164 (h.no:
2123)
Kasas, 28/56
Cin, 72/26,27
Tevbe, 9/29
Mutaffifın 83/27,28
.
Buharî, Tevhid, 35; Müslim,
İman, 312; İbn Mâce, Zühd, 39.
Tevbe9/U9
Beytte cem' ve fark kelimeleri
kullanılmıştır. Bunlar tasavvufla ilgili iki kavramdır.
Tevbe9/119
.
Isra,17/44
Kasas, 28/56
Hakiki hidayet, Allah'a
mahsustur.
Isra,17/44
Saf, 61/6
Al-i İtnrart, 3/153
İsra,17/44
Bkz. Keşfu'l-Hafa, I, 70 (h.no:
164)
'
Zümer, 39/10.
Rum, 30/47
Fatiha, 1/6, 7
Bkz. Keşful-Hafa, 11, 265
(h.no: 2542)
4
Vakıa, 56/10-11
Tevbe. 9/119
Maide, 5/54
İsra, 17/44.
İsra, 17/44.
Bakara. 2/156.
89
Müslim, Zühd, h. no. î
Al-u İmran, 3/3.
Nisa, 4/77.
A'la, 78/17.
Kasas, 28/56.
A'la, 87/17.
Nisa, 4/77.
Â'la, 87/17.
.
;
Naziat, 79/37-9.
Kehf. 18/107.
Hakka, 69/24.
A'la, 87/10-2,
Hicr, 15/99.
Saf, 61/8.
Nemi, 27/40.
Abese, 80/34-6.
Şuara, 26/88-9.
İsra, 17/44.
Şad, 28/4.
"Kalem, 68/51.
*93
Ali-i İmrân, 3/184.
" Fusillet, 41/46.
Kassas, 28/56.
Fusillet, 41/17.
Heytemî. Zevâcir, 1/152-4.
Agc. 1/154.
Ebu Davud, h. No: 2357.
Bakara, 2/156.
Bkz. İsra, 17/44.
İsra, 17/44.
Bkz. İnfitar, 82/6.
Keşfu’l Hafa, 2/83
Bkz. Muğrri'l Muhtaç, III/50.
İsra, 1.7/44.
.
.
İsra, 17/44.
1
"’İsra. 17/44.
Enbiya. ? 1/9?..
İbrahim, 14/7.
Bakara, 2/147.
l2' Şuara, 26/215.
Keşfu'l Hafa, 1/438.
Nisa, 4/136.
İsra, 17/44.
Yasin, 36/52.
Enbiya, 21/103.
1311
Beyhaki, el-Esmâ ve's Sıfât, 319; Suyuti, ed-Durru'l Mensur, III/6.
Nisa, 4/116.
Zümer, 39/53.
Hicr, 15/49.
.
Furkan, 25/70.
1
Bkz. Buhari, Enbiya, 54.
Kasas, 28/56.
İsra, 17/44. .
Bkz. Feyzu'l Kadir.1/518.
Hucurat. 49/17.
Müslim, Salat, h. no: 222. .
\
Maide, 5/67.
Fussilet, 41/33.
AI-u
İmran, 3/8.
Bkz. Keşful Hafâ, 1/412.
îsra, 17/44.
Buhari, Cihad, 33; Müslim,
Cihad, 126-30; Müsned, 111/118.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar