Print Friendly and PDF

Ali Ufkî Bey- MEZMURLAR

Bunlarada Bakarsınız



Ali Ufkî Bey (1610-1685), Klasik Türk musikisi bestekârı, santûrî, müzikolog ve "Mecmua-i Sâz ü Söz" adlı nota ve güfte mecmuasının müellifidir.
Wojciech Bobowski PolonyalIydı. Onyedinci yüzyılın başlarında Galiçya'nın Lwow kentinde doğmuş, iyi bir ailenin çocuğu olarak da iyi bir eğilim görmüş, Latince, Yunanca, müzik öğrenmişti. Osmanlılara esir düşüp de İstanbul'a getirildiğinde 30 yaşlarındaydı. İhtida edince (Müslüman olunca] Ali adını aldı, şiirlerinde de Ufkî mahlasını kullandı. Saray meşkhanesine alınmış ve hanende ve santûri olarak uzun yıllar çalışmıştı. Müzikten anlayan, yetenekli biriydi. Zaten, ardında musikiye ilişkin en az üç elyazması bırakmıştır.
Ali Ufkî, Klasik Türk Musikisi tarihinde çok önemli bir yer işgal eder. 1650'li yıllarda Topkapı Sarayındaki meşkhanede görevli iken yüzlerce peşrev, saz semaii, türkü, besle ve İlâhiyi notaya alır. Bu nota derlemesine bir de ad koyar: Mecmua-yı Saz u Söz.
Onyedinci yüzyılın ortalarında İstanbul'da çalınıp okunan Klasik Türk Musikisi eserlerinin, bir anlamda kimliklerini tesbit eder böylece Ali Ufkî. Klasik Türk Müziğinin tarihini inceleyenler için büyük bir şanstır bu: üç buçuk yüzyıl öncesinin eserlerinin bir müzisyen ve besteci tarafından notaya alınmış olması. Bu şansa Orta Doğu'nun diğer müzikleri sahip değildirler. O müzik evrenlerinde bestecisi bilinen ya da bestelendiği dönemde notaya alınabilmiş olan en eski eser, ondokuzuncu yüzyılın sonlarından önceye gitmez. Yani geçmişin müziği gerçekten de geçmiştir.
Oysa, günün birinde Klasik Türk Müziğinin tarihi yazılabilecekse, Osmanlı müzik evreni belgelenebilecekse bu, büyük ölçüde Ali Ufkî sayesinde mümkün olacaktır. Ve tabiî, ondan yarım yüzyıl kadar sonra yaşamış olan Boğdan Prensi Demetrius Cantcmir sayesinde. İstanbul şehrinin olağandışı konumundandır bu aslında: hem İmparatorluk merkezi hem de son derece kozmopolit bir kent. Ne Bağdat, ne Şam, ne Şiraz, ne de Kahire böyle bir şansa sahip olamadılar hiçbir zaman.
Ali Ufkî'nin ardında bıraktığı üç müziksel metinden biri de besteli Mezmurlar yazmasıdır. Bütün yazma eserleri gibi yurtdışında bir kütüphanede bulunan bu eseri birkaç yıl önce bir dergide kısmen tanıtmıştık. Kitapta bu elyazmasmı bütünüyle değerlendirip metin ve nota transkripsiyonlarını yaptık. Ali Ufkînin müzikle ilgili diğer iki yazması (ve özellikle Mecmua-yı Saz u Söz), hâlâ bir bütün olarak incelenip, değerlendirilip günümüz okuyucusuna sunulmayı bekliyor.
Ali Ufkî’nin hareketli ve maceralı hayatı hakkında nisbeten az şey biliyoruz. Örneğin doğum ve ölüm tarihleri ancak yaklaşık olarak biliniyor. Hangi tarihte ve nasıl esir alınıp İstanbul’a geldiği veya getirildiği, neler yapıp eserlerinin birçoğunu ne zaman yazdığı, evli ve çocukları olup olmadığı bilinemiyor. Ali Ufkînin hayatının ve kişiliğinin bazı yönlerine ışık tutmaya çalıştık. Bütünsel ve kapsayıcı bir biyografi yazımı ancak yeni belgeler ortaya çıktıkça imkân dahiline girecektir.
Bu kitabın yazılışında çeşitli kişilerin yardımlarım gördük. Bazı Lehçe metinlerin Türkçe'ye aktarılmasında Ayşe Ortaylı’nın, bir Felemenkçe makalenin çevirisinde ise Dr. Robcrt Anhegger'in yardımlarını zikretmeden edemeyeceğiz. Mezmur metinlerinin transkripsiyonunda sayın Orhan Şaik Gökyay'ın yardımlarına; metinlerin redaksiyonunu titizlikle yapan sayın Prof. Dr. Kemal Eraslan'a sonsuz teşekkür borçluyuz.
(Der- Makam-ı Nevâ-i Rûmî)
Kim ki eşrârın meşveretinde
Olmayup zâniblerin katında
Gezmeyüp larîkatında durmadı
Müstehzi meclisinde oturmadı
İlla rûz ü şeb tilâvet ide
Din-i Allah'ta ne mutlu ol sa'îde

Müşabih ola şol hûb şecere
Ki dikilmişken meyillü yere
Hod mevsiminde virür meyvesini
Çekmez yaprakların dökülmesini
Kezâlik şol âdem olup kârdâr
Her iş ve güçde ola ber-hurdâr

Yaramazlara gelmez bu hâller
Mâ-saman çöpü gibi olalar
Ki anı yel ii rüzgâr savurur
Divane fasitler hükmde durur
Ne sâdıklar cemâ'atlerindc
Günâh-kâr devrâna beytlerinde

Ki Allah bilür sâdıklarını
Onları saklar hem rızklarını
Anun-çün onlara sa'âdet bakî
Zâniblerinse hâli bed ü şaki
Silk ettikleri tarikatı berbâd
Olup mahv, ola ebedü'I- âbûd

( Makam-ı Buselik)
Niçün ümem girerler teşvişe
Hem kavimler iderler bâtıl endîşe
Mülûku'l-arz ider muhasara
Hem beyler ider müşavere
Allah'a adâvet idüp hem kine
Ve anun Mesih’i üzerine
Kalkup elbette onlarla muharebe
Etmek isterler hem mudâraba

Dirler ki kovalum bendelerini
Üstümüzden atalım iyilerini
Ve dahi bazı gayr güft ü gûlar
Semâda sakinse onlara güler
Rab onları hep mühreye tutar
Bâtıl ola hep bu kadar güftâr
Çün bî-pervâdır onlardan ol kadir
Duya hikmetini her kavm-ı gâdir

O zaman Hak Ta'âlâ söyleye
Hem hiddet ile sert hitâb eyleye
Onları gazabı ile şaşıra
Medhûş eyleyüp tağları aşıra
Diye ki ey kavm nedür tuğyanınız
Benden bilsün bunu dört yanınız
Ki ben anı padişah nasb eyledim
Kudsüm Siyon tağı hasb eyledim

Pes çün bana oldı bu himâyet
Takdir olanı ideyim hikâyet
Hak bana didi sensin veledim
Ben seni bu günde tevlîd eyledim
Dile benden miras ki vereyim
Hep inileli münkâd ettireyim
Yerin gâyâtını ihsan edeyim
Melekler içün zabtı âsân ideyim

Onları lâzım olup sögesin
Kahr edüp demir çubukla dögesin
Çömlekçi sakısın gibi ezesin
Tâ kim nizâm u intizâmı düzesin
Pes şimdi ey yerin padişahları
Âlim olun düzün Hak rahları
Ve ey eyâletlerin hâkimleri
Müteeddiben tutun sakimleri

Hak Ta'âlâ'ya ibadet idün
Takvadan sordı ifade idün
Oğlum öpün ana eden bey'at
Ki incinmeye ve olmayasız zay’al
Hem ki size pek hışm idüp ol hellâk
Yol u izlerde olmayasız helâk
Ne mutlu ana mütevekkillere
Uğramayalar hiç tenkillere

(Der Makam-ı Rast ve Mahur)
Teganni etmekdir murâdım
İrfan huzûrında
Teşbih ola küll-i evradım
Allah huzûrında

(Rast ve Mahur yani Gerdaniye)
Hudâ-yı şehriyâr
Gör nice bî-seyyâr
Olmuştur düşmanlarım
Talihler yerime
Kalkmış üzerime
A'dâ-yı düşmanlarım
Ve ol bî-güzînler
Benim için derler
Ki kalmadı dermânım
Hem ki hîn-i istihlâs
Beni etmeye halâs
Ol Rab nigehbânım

Amma sen eminim
Siper ü sâinim
Hem izzetimsin kâim
A'damı defiden
Başımı refiden
Efendim sensin dâim
Çağırdım avazla
Hem her ser-âgâzla
Diledim celâlinden
Ol dahi bî-hicâb
Beni kıldı istîcâb
Mukaddes cebelinden

Varayım yatayım
Uyhuma balayım
Hiç olmayayım nadim
Andan uyanayım
Hayırlar sanayım
Allah’tır istinadım
Onbin merd-i peleng
Karşuma dizse ceng
Kalbime havf komazam
Her etrafım alup
Üstüme seyf salup
Gelseler hiç korkmazam

Kalk benim efendim
Rabbim hudâvendim
Beni kurtar düşmenden
Çinelerin urup
Dişlerini kırup
Yüzlerin döndürt benden
Yâ kâdi'l-l hâcât
Şenindir her necat
Hem nusret esire
Kavinin üzerine
Yerlü vaktınce ine
Berekât-ı kesîre

Düşmen-i püt-perest
Bî-gûyet bî-çâre

(Der Makam-ı Pençgâh)

Sana istid'â etdügüm zaman
Hakkımın İlâhî semma'
Kıl istîcâb hem ez-âsmân
Zıykıma ferah vir yâ rahmân
Duamı eyle istimâ
Nice bir ey nâ-mert kişiler
İzzetimi izmâm idesiz
Nice bir size ey vâşiler
Pesend gele bâtıl işiler
Hem kizbler istihmâm idersiz
İmdi bilin ve olun âgâh

Ki yezdân kılupdur uccâb
Şah sattı beni sâhib-i dergâh
Eğer tazarru' edersem nagâh
Eyleye beni istîcâb
Pes olun lerzân u hirâsân
Allaha ilmen hiç günah
Habgâhlarımızda tersân
Teemmül eylemek bilistihsan
Ebsem durun etmen ünnah

Zebh eyleyin hak kurbanları
Huşu ile verin fidâye
Çâk idüben giribânları
Tevbeye açup zebânları
Tevekkül idün hudâya
Çoğı dirler acep kim ola
Ki bize göstere ihsân
Lutf u kerem eyle yâ Mevlâ
Didârını eyle tecellâ
Hep üstümüze bir yeksan

Dilimin şâd u ictirası
Ziyad-oldu nitekim ol hinde
Kaçan ki bol oldu şırası
Hem buğdayının darası
Her yerde çoğalduğında
İmdi emn’ ü selâmetle
Yatup idem istirahat
Çün ya Allah bu alâmetle
Fakat sen ki melâmelle
Komayup viresin rahat

(Der Makam-ı Hüseyni)

Diyeceğim kelimâtımı
Ya Allah sen eyle ir'a
Sana ederim islir'a
Bil efkâr u taallümâtımı
Melâmetimi

Dâd-ı feryad u âvâzımı
Dinlegıl ey Padişahım
Sanadır dua vü ahım
Ya Allah kabul it nâzımı
Hem niyazımı

Seher vaktinde ya ilâhım
İcab il ser-âgâzımı
Subhen hamd namazımı
İdem ki sensin nazargâhım
Hem penahgâhım

Sensin Allah ki şirretgânı
Sevmezsin hiç yaramazlar
Fâsık ve hem bînamazlar
Yanında bulmazlar mekânı
Ne istikânı

Gözlerin öninde duramaz
Sefih ü mütehevvirler
Hem eşrâr u müzevvirler
Mabğuzdur sana hiç yaramaz
Yakın varamaz

Akıbet kâzib dilbazlardan
Rahm çeküp idesin sübûr
Ki ikrah ider ol sabûr
Hûn-riz ü zâlim zûr-bâzlardan
Hîle-bazlardan

Amma ben kulun ednâ vücûd
Nail olup rahmetine
Mes'ud gireyim beytine
Heykelinde takvâ ile mevcûd
Kılayım sücûd

Kıl ya Rab hidayeti terkîm
Adi idüp düşmen elinden
Halâs eyle hem dilinden
Sır'âtımı eyle müstakim
Ki olmayam sakîm

Femlerinde toğru söz yoktur
Kalblerinde habaset hezâr
Boğazları açık mezar
Dillerinde temellük çoktur
Bağrıma hep oktur

Ya Rab teşvirin çoğaldılar
İşlerini etme bermurad
Çok günah çün eyle ıttırad
Ki karşuna baş kaldırdılar
Adû oldular

Sana sığınan sevinsünler
Irlayup etsünler leyân
Hem sen onlara it ziyan
İsmini sevenler öğünsünler
Ferah olsunlar

Zira ya vehhab ya settar
Sâdıka virüp berekât
Hem lütfün idüp harekât
Siper gibi ide istitar
Hatâr-be-hatâr

(Der Makam-ı Çargâh)

Allahu kaviyyün ve’l-mezîd
Gazabla etme tâzir
Beni günahkârı
Arkamı idüp nedîb
Gayzında etme te'dib
Ben kulı, bedkârı

Ya rahîm Allah ve ya tevvâb
Bana rahm it bi's- sevâb
Ki vücûdum za'îf
Ya Allah sen vir şifâ
Ki gönlüm ihfâ
Oldılar hem za'îf

Hem canım çeküp çok ıstırab
Elemden olmuş harâb
Hem tenim vebalde
Ey kudreti çok Hüdâ
Nice bir beni cüda
Koyasın bu halde

Lutf idüp bana dön efendi
Kurtar ben derd-mendi
Gerçi çok günahım
Lâkin senin rahmetin
Bî-şümar hem himmetin
Halâs it ilâhım

Zirâ kim tahkik eder memat
Sana yok zikr ü simât
Her kes sükût u ârda
Ve hem dahi ya cclîl
İsmini anarak tehlîl
Kim ider mezarda

Her şeb ağlayup âh iderim
Dumu' ile ıslatırım
Taht u firâşımı
Yorgan ve hem çarşafım
Sözde yoktur güzâfım
İçer gözyaşımı

Gözlerim durma ağlamakta
Fesadı sır çalmakta
Gazabdan ıprandı
Çün etrafımda durur
Düşmeni güler görür
Eskiyüp bulandı

Yıkılın benden ey fâsıklar
Allaha mevâsıklar
Bilin bu râzımı
Ki Rab ağlayışımın
Zâr idüp deyişimin
İşitti âvâzımı

Ol gaffar beni bed etmeyüp
Zârımı red etmeyüp
Eyledi isticâb
Her ne söyledim ise
Veya diledim ise
Hep eyledi icâp

Pes düşmenlerim hep şerm-sâr
Olup ideler hasâr
Hem kılalar mağlûb
Ümidim müsteanda
Ki utanıp bir anda
Diller ola maklûb

(Nev-yı Acem, Yani Uşşak)

Ümid tutup sana sığındım
Pes aman verip ey Efendim
Beni ıtrâd eden erden
Kurlar cümle düşülenlerden
Tâ ki onların seraskeri
Bende kuramaya her yeri
Beni etmeye şir-veş şiken
Bir kurtarıcım yok iken

Ya Allah ger bunu ellimse
Ana kin ve garaz tutdumsa
Benden intikam ararsa
Ellerimde kemlik varsa
Şerre şer etmek diledimse
Bir cüz ziyan eyledimse
Bana incinen bî mani
Kurtarmadımsa düşmeni

Düşmen beni kovup yetişsün
Vücudumu toprağa bassun
Ömrümü eylesün harab
İzzetimi etsün yebab
Pes ya Allah kalk hiddetinle
Ur düşmenimi şiddetinle
Uyanup halümi göre
Hükm-i ahdin ki göre

Güruh gürûh hep halk yeleye
Ve seni ihata ey leye
Çün ikimizindür bu hâl
Aramızda ol müste'âl (?)
Rab onda halka hükm eyleye
Ya Allah sana kim söyleye
İstikametime göre
Kâşki hükmün bana ire

Eksik it şiddetle fâsıkı
Sabit et sâlih ü sâdıkı
Hak Allah ki bu gerekleri
Yoklarsın hem yürekleri
Allah’tır benim istinadım
Seyrim melcem itimadım
Ki kurtarır sakimlcri
Ve kalb-i müstakimleri

Hak Taâla’dır hâkim-i âdil
Amellere göre mübadil
Fâsık u günahkâra hep
İncinüp küser rûz u şeb
Rücu' etmezse seyfi biler
Yayı kurar okları salar
Mühlik âlâtı ol şehriyar
Düzerde düşmene kıyar

Düşmen yaramazlık doğurur
Kendi başa belâ yoğurur
Gebe olub kizb ü zahmetten
Doğurur mahrum rahmetten
Çâh u çukur kazar ol pür şer
Ve kendüsi içine düşer
Gayrıya kurduğu pâ-bend
Kendüye ede kayd ü bend

Bana hazırladuğı belâlar
Hep kendü başına geleler
Cümle anun zulmü yine
Depesi üzerine ine
Pes Allah adaleti içün
Şükrolsun ve çün ol bî-çün
Beni saklıyor kendine
Tezemmür idem adına

(Der Makam-ı Hüseyni)

Ey Perverdigârımız Hak Taâlâ
Ne kadar mucib ü azim ü a'lâ
İsm-i izzetin bahr u herde
Semâ üstinde hem cem'î yerde

Süt emen masumların dehanında
Meşhursun kuvvetin halk zebanında
Anınçün galip olup dembedem
İdesin düşmenlerin münhedim

Masnuatına nazar etliğüm zaman
Ki engüştlerin işlcridür heman
Nücum u kamer şems ü muazzam
Mahlûkun olup durur muntazam

Anı halk ettin böyle hüsn-i cemâl
Fakat mülkden oldu nakıs kemal
Ana virüben sad hezar ziyneti
Her izzetle taçladın bî minneti

Derim ya Allah rahmetin ola ziyad
Adem ne şe'nîdir ki onu edesin yâd
Ol insan nedir ki onu anasın
Hem mukayyet olasın ana sen

Anı musallat eddün herâyine
Mübarek ellerinin işlerine
Her şeyi koyup ayağı altına
Müsahhar eyledün kuvvetine

Ganem ü bakarı hep yünler ile
Cem'î izâm ve a'zâ gönler ile
Tağda sahrada otlar hayvanat
Cümlesi olmuştur ana inayet 

Her murgî ki havada ider tayarân
Ve her mâhî ki suda ider seyrân
Ki deniz yollarında gezerler
Bahr-ı muhilde durup üzerler

Ey Perverdigârımız Hakk Taâlâ
Ne kadar mucib ü azîm ü a'lâ
İsm ü izzetin bahr ü berde
Semâ üslinde hem ccm'î yerde

(Der Makam-ı Zirefgend)

Yâ rezzâk vehhab bi'l can
Şükr idem sana ez dil ü cân
Hikâyet idem âmâlini
Acayib kudret kemâlini

Gözlerim olup pür kudur
Seninle olayım mesrur
İsm ü zâtınla yâ müteal
Tezemmür idem rahiyy-ül bâl

Çün düşmenlerim döndiler
Yığılıp hep sındılar
Huzurundan idüben firar
Helak oldu tevâyif-i eşrâr

Çün davamı eyledin hak
Hamd ü şükr sana müstahak
Adil hâkim gibi bi'l hulûs
Donanıp kürsinde ettin cülus

Ümmetleri azarladın
Şeriri kırıp horladın
Nâm u sanları ebed-ül âbad
Mahv oldular hiç olmaya yâd

Pes imdi düşmen-i bcd ihmam
Tahribi ettin mi tamam
Şehirlerimi ettin mi berbâd
Ki artuk hiç olmayalar yâd

Yok belki Allah behr-i hâl
Ebeden durur müteal
Müzeyyen kürsüsünü kurdu
Üstünde hükmetmeğe oturdu

Orada cümle dünyaya
Hükm ve adalet ey leye
Küll inasa (?) ol hâkim-i hak
Deynini (?) ey leye muhakkak

Ve Hak Ta'âlâ istilcâ
İden fakire ola melce'
Tenkilde(?)ana iderse evâ
Bî-şübhe ola yüce me'vâ

İsm-i şerifin bilen küll
Sana her dem ola tevekkül
Çün seni arar müslemendi
Hiç terk etmezsin yâ efendi

Siyonda sakin Hudâya
Irlayıp başlan sadaya
Hep kavimlere bil hüsn-i kelâm
Azim işlerin eyleyin i'lâm

Ki anuban ider taleb
Sâdıkın kanın ol zevilleb
Fukara feryadın feramuş
Etmez gerçi biraz dursa hamuş

Bana rahm etmeğe istibak
İt hem mezelletime bak
Bana buğz edenleri et def
Sensin bab-ül mevtden iden ref

Ki Siyon kapılarında
Hamdin söyleyim herrinde
Hem sana edüben istinhac
Halâsınla idem ibtihac

Ol taife-i mahkûre
Battı yaptığı çukura
Ayağı gizleduğı pâ-bende
Tutuluban oldular bende

Rab hod hükmünden bilindi
Zâlimse pek (?)
Kendü ellerinin kârında
Ki olacaktır âdem fikrinde

Cümle zâlimler bed-a'mâl
Tahkik olalar pâyimâl
Ve Allahı unutmuş ümmet
Mezara devrile bî ümit

Amma miskin kişi hâmûş
Kalsa da olmas fcrâmûş
Cümle fukaranın ümidi
Zayi olmaz ne fi'l-i hamîdi

Kalk ya Allah yetiş bu dem
Ki zorlu olmaya âdem
Öyle it ki kavimler ine
Huzuruna gele divâne

Yâ zülcelâl yâ zat-ı pâk
Onlara vir her bîm ü bak
Melâike insafa geleler
Ve insan idügüni bileler

(Der Makam-ı Hüseyni)

Nedendir bu yâ efendi neden
Ki bizden gizlenürsindir her bâr
Mahrum olduk lutf-ı rûzineden
Kaçan ki bize irse vakit tar
Zalimler mağrur olup çekmez âr
Fukaraya iderler gird ü ıtrad
Amma kendü efkâriyle olalar ihrad

Zira zalim gönli hevesiyle
Nem eksik diyerek olur fahur
Bereketlenip her hasisle
Allah Taâlâ’ya eder dehûr
Yüzdeki kibr ile der gam mehor
Helâl haramı tahsil et Allah yok
Akl-u fikri bu hep ki ide zulmi çok

Ne ki iderse hep zarara varur
Hükmün önünden çıktı havaya
Düşmenlerine gazûb kabarır
Bu demle isler salmak hevâyâ
Kalbinde der ki ömren belâya
Uğrayup kımıldanmak yok hâlim
Gelmeye min bâ'd vücuduma zevalim

Ağzı pür küfr 'and hud'â ve hile
Yalan yeminler hem nifâk u zevr
Dili altında şer ve gaile
Irgalamıştır hem fisk fesat u cevr
Köy kemingâhlarında idüp devr
Oturur hafiyyen bî-günâlıı öldürür
Gözleri fukara gözleyip durur

Arslan gibi kendü yatağında
İktiman idüp ider tarassut
Tâ ki fukaranın ayağında
Kemend tolayup ide hazb u scdd
Hem hazf idüp pençesinde mû-yı sad
Siner bükülür melâin dem urur
Nice miskini zor-bâzlikle düşürür

Ve kendü yaramaz zamirinde
Der ki Allah hep etti ferâmuş
Ki pusı vardır anun nurunda
Ebeden görmez çün basan mağmuş
Pes kalk, ya Rab oturma hâmuş
Elini kaldır vur adalarına
Meded, unutma bizi gedalarına

Zalim kişi niçin ider tahriş
Günahlariyle ol Rabb-ül mennânı
Hem kalbinde idüp hindehariş(?)
Der ne teftişi var ne imtihanı
Amma gazapla görüp isyanı
Ele alursın pes fakir kendini
Sana ısmarlarsın sen yetimin muini

Zalimlerin kolun it şikeste
Yoksa onlara muhib olmazsın
Ki şeririn zulmü olup beste
Araşan da hiç artuk bulmazsın
Allah Taâlâ ne olur sormazsın
Ebeden padişah olur kudsinde
Fâsık kavmi istîsal etdügi hinde

Pes ya Allah vazîlerin talebin
Kıl isticab hem idüben muhkem
Fakir kulların ümidi kalıben
Eyle istima' ya hâkim-ül ahkem
Yetim ve fakirlere ol hakem
Tâ kim onlara artuk hiç bir âdem
Etmeye cenk ü cidal hem sefih dem


(Der Makam-ı Bûselik)

Çün canım Allaha eder ittikâl
Dersiniz ki dağınızdan heman
Kuştan fürce(?) ederim intikal
Zalimler gerçi yasadılar keman
Kiriş üzerine okları kurdular
Kalbi müstakimlere bî- aman
Atmak için pusuda oturdular

Çünkü temeller olmuştur münhedim
Sâdık kişi ne etmeğe kadirdir
Rab hod kudsının heykelinde her dem
Hem kürsî semavatde sâdırdır
Görüp kirpikleri gözetir nâsı(?)
Sâdıkı yoklamakta bâdirdir
Sevmez zulmü seven fâsık kurnazı

Zâlimler üstüne nâr-ı mahammayı
Hem yanar kibritleri yağdıra
Rih-i asıf ola taslarının(?) payı
Sâdıkları behişte ağdıra
Zira ol yezdan adaleli sever
Adildir ister olsa mağdura(?)
Zat ruy-i sâdıka bakmağa ever


(Der Makam-ı Mezbur)

Kıl halâs Allah ki salih kalmadı
Beni âdemden sâdık eksildi
Akl-ı musamma zuhura gelmedi
Ncfs-i müzekkilar köklen kesildi

Herkes hod karîbine yalan söyler
Tahallûk ider şirin leb ile
Dostı aldatıp bed safla dü-ruylar
Tekellüm eder münâfık kalb ile

Allah Ta'âlâ darb u lat eylesin
Her milk(?) ludaklu kaltabanı
Dudaklarım ced' ü kat' eylesün
Hem dahi büyük söyler zebânı

Ki mabeyninde derler dilimizle
Cümleye galip oluruz her bâr
Tudaklarımız bizüm âlimizle
Üstümüze sahip kim ve cebbâr

Miskin ve fukaranın feryadından
Der Hak taâlâ kalkıp varayım
Onları şimdi luzul-i bî-dâdından
Himmet-i bâlâ ile kurtarayım

Allah Tâali'nin(?) kelâm u kâh
Nakîdir hem toprak potasında
Yedi kere çirki alınup kâh
Çekmiş gümüşün mesabesinde

Hıfzeyle yâ Rab her fakir me'lûmu
Onları sakla ebcd oldukça
Çep çevre gezer görürsen zalûmu
Beyn en nâs denî rifat buldukça


(Der Makam-ı Mezbur)

Ya Allah nice bu hâmûş
İdersin beni feramûş
Daima böyle mi eylersin
Nice dek benden yüzin gizlersin
Sana ümitvar kalmış her tumûş

Nice dek teşvir canıma
Koyayım hem gam şanıma
Ve kalbime ola girâne
Nice bir üstüme gelip mîrâne
Caiz ola düşmanıma

Ya Allah bana it nigerân
İsticâb ola her şükrün
Hem dîdelerim eyle pür-nûr
Korkaram gafletde uyuklanur
Gire mevtin hâbı girân

Belâyına(?) düşmenim denî
Dimeye ki yendi beni
Ve eğer payım zelk iderse
Ya bu belâ beni selk(?) iderse
Fahr itmeye adû haini(?) ey fahiş

Ben lutfuna sığınayım
Halâsınla sevineyim
Hem kalbim ola şaduman
Çün Rab bana lutf eyle ol an
Ona ırlayıp döneyim

(Der Makam-ı Muhayyer)

Mülhid-i ebleh idüp bed endîşe
Gönli de kâfir der ki Tanrı yoktur
Etdügi fesat fısk u fücur çoktur
Bir kimse yoktur ki candan dürişe
Hayr işe

Rab baktı semadan buraya
Benî âdeme azîm dikkat ile
Bir kimse var mıdur ki rikkat ile
Akil olup Allahı araya
Ana yaraya

Lâkin bakup gördü ki katı çok
Bilki hep bozuk münten(?) oldular
Küfr ü nifakla hasetle toldular
Eyleyicek ider hayr âdem yok
Bir bile yok

Hiç aklı yok mu bu bed-kârlarun
Ki halkımı etmek gibi yerler
Rabba niyaz yok şib atlas geyerler
Perestâr olmuşlar nigârlarun
Bîkârlarun

Orada şaşıp ditriyeler
Ki Allah daim salih âdemlerle
Der onları saklardım kademlerle
Talihler anı hiç görmeyeler
Vah diyeler

Belâkeş fakirin nîk imadı
Maskaralığa alup gülersiniz
Ahmakdır deyü neler söylersiniz
Çün Rabbadır onun itimadı
İstinadı

Siyondan gelse İsraile âzâd
Rab taâlâ hod kavmini heman
Hep esirlikten çıkarduğı zaman
Yakup sevine İsrail ola şâd
İlelebed

Kaynak: Cem BEHAR, ALÎ UFKİ ve MEZMURLAR, Birinci Baskı Pan Yayıncılık, Ekim 1990, İstanbul
[slideshare id=56103987&doc=aliufkimezmurlar-151213203929&type=d]
Ali Ufki Bey 3.Murat'a ait olan ve bir sabah namazına kalkamadığından nefsini terbiye için yazdığı "uyan ey gözlerim gafletten uyan" güfteleri ile başlayan eserini bestelemiştir.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar