ÂŞIK ÖMER ( 17. YY ) HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ
Âşık Ömer'in hayatı hakkında kesin bilgiler yoktur.
Araştırmacılar onun bir şiirindeki "Kendim Gözleveli, Ömer'dir ismim"
mısrasına dayanarak Konyalı, Aydınlı veya Kırımlı olabileceğini
söylemektedirler. Âşık Ömer’in doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmez.
Doğumu hususunda araştırıcıların ileri sürdüğü tarih 1619, 1621, 1651
yıllarıdır. A. Kadir Karahan doğum tarihinin 1651 yılı olduğunda ısrar
etmektedir.
Ölüm tarihi üzerinde
ise birleşilen yıl 1707’dir S.Nüzhet Ergun, onun Kırımlı Şerifi’den ders
aldığını söyler. 1707'de İstanbul'da vefat etmiştir.
İlk şiirlerinde "Adlî" mahlasını kullanmışsa da,
sonradan aldığı "Ömer" mahlasıyla tanınmıştır. Hem Divan , hem de
Âşık Edebiyatı tarzında yazılmış ÂŞIK ŞİİRrlerinden meydana gelen bir divanı
vardır. Divan'ı yayımlanmıştır. Bazı şiirleri GEVHERİ’ninkilerle
karıştırılmıştır.
Doğum yeri ve tarihi hakkında çeşitli rivayetler vardır;
bunların içinde doğruya en yakın görüneni, onun Konya'nın Hadim ilçesinin
Gezleve köyünde 1651 yılında doğmuş olduğu yolundaki rivayettir.
Şairin Kırım Gezlevede doğduğu iddialarına karşın şairin
Konya, Hadim ilçesi Gezleve köyünde doğduğu şu dörtlüğünden anlaşılır.
Kendim Gezlevili Ömer’dir ismim
Tâ levh u kalemden yazılı resmim
Bir katre meniden var oldu cismim
Cennetü’l-me’vâya uğradım geldim
Şeklindeki dörtlüğü
zikrederek Âşık Ömer’in Konya iline bağlı Hadim ilçesinin Gezlevi köyünden
olduğu hususunu dile getirmiştir.
Fuad Köprülü ise, şâirin:
Kendim Gözleveli Ömer’dir ismim
ve
Vatan-ı aslîmiz Aydın ilidir
Mısralarından hareketle Aydın' da doğmuş ve daha sonra
Gözleve’ye yerleşmiş veya Gözleve’de doğmuş olabileceğini ifade etmektedir.
Düzenli bir medrese tahsili görmediği devrin kültür muhitleri içinde bulunmak
suretiyle kendi kendini yetiştirmiş ve aynı devrin diğer Halk Ozanları göre daha seçkin bir yer kazanmış
olduğu görüşlerine karşın aksine şairin
iyi bir eğitim gördüğü, Arapça ve Farscayı iyi düzeyde bildiği, Divan Edebiyatı
Nazım Türleri hakkında bir hayli bilgi sahibi olduğu alaşılmaktadır.
Şerifî adlı bir şairden ders aldığı, başta FUZULİ olmak
üzereDivan Edebiyatı'nın belli başlı büyük şahsiyetleri yanında Hâfız'ın divanı
ile SA'Dİ ŞİRAZİnin GÜLİSTAN'ını okuyacak kadar Farsça öğrendiği
anlaşılmaktadır.
Edebiyatımızda ün yapmış, başta FUZULİ olmak üzere birçok
Divan Şairlerinin ve Hâfız’ın dîvânını okumuş, SA'Dİ ŞİRAZİ'nin Gülistan’ını
okuyup anlayacak kadar Farsça da öğrenmiştir.
İçmişim aşkın kitâbın kendi gönlüm eğlerim
Söylerim Arabî, Fürsü kem kelâmı n’eylerim
Sana bir nasîhatim var tutarısan söylerim
Bildiğin bilmediğin insana karşı söyleme
şeklindeki dörtlüğünden, onun iyi bir medrese tahsili
gördüğü, bunun yanında Arapça ve Farsça’yı da çok iyi bir şekilde öğrendiği, bu
dillerle konuştuğu ve yazdığı da anlaşılmaktadır.[9]Âşık Ömer’in dîvân
edebiyatı tarzında, aruzla ve gazel, dîvanî, kalenderî, semaî... Türlerinde de
şiirleri bulunmaktadır ve bunlar sayı olarak da hece ile yazdıklarından oldukça
fazladır[10]
Yazdıklarına ve rivayetlere bakılarak orduya girdiği, sınır
kalelerinde bulunduğu, hatta bazı savaşlara katıldığı tahmin edilmektedir. IV.
Mehmet’in 1678'de Cehrin Kalesi'ni fethi münasebetiyle bir manzume yazdığı
gibi, II. Ahmet’in saltanat yıllarındaki Rus, Venedik ve Avusturya seferleri ve
II. Mustafa'nın bir gazasıyla ilgili bazı manzumeler de yazmıştır. Şiirlerinden
İstanbul, Bursa, Yama, Sakız, Sinop ve Bağdat gibi yerleri dolaştığı
anlaşılmaktadır. Başlangıçta divan şairlerini taklide özenerek Adlî mahlasını
kullanmış, Ömer mahlasını daha sonra benimsemiştir. Şiirlerinde Bağdat'tan
Tuna'ya kadar uzanan geniş bir coğrafya yer almakla beraber bazı şiirlerinin
hayal mahsulü olduğu tahmin edilmektedir. 1707'de İstanbul'da öldüğü ve Yemiş
İskelesi'nde bir türbesinin bulunduğu da yine rivayetler arasındadır.
XVII. yüzyılda GEVHER ve Karacaoğlan 'la birlikte TÜRK HALK
ŞİİRİnin önde gelen isimleri arasında yer alan Âşık Ömer, geniş halk kitleleri
tarafından benimsenme açısından da müstesna bir yere sahiptir. Kendisinden
sonra gelen Halk Ozanlarından birçoğu ona nazireler yazmış, bestelenmiş
şiirleri çeşitli meclislerde çalınıp okunmuştur. Âşıkane ve sûfıyâne
mahiyetteki bazı manzumeleri ise bir tür ilahi gibi uzun zaman Tekke ve
zaviyelerde terennüm edilmiştir. Asker ocağında bulunması dolayısıyla hem
serhat boylarının biraz serbest ve maceralı hayatını yaşayarak dile
getirmiş,hem halk şiirinin, hem de Divan Şiirinin ÖLÇÜ , KAFİYE ve Söz
Sanatlarını, hatta biraz da dilini kullanarak o çevrelerin havasını
yansıtmıştır.
Âşık Ömer’in iki
binin üzerinde şiiri bulunmaktadır. Bu özelliğiyle Âşık Edebiyatının en çok
yazan Halk Ozanlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Âşık Ömer’in 17.
asırda Aydın’a gelmesi ve orada uzun müddet kalması ihtimal dâhilindedir.
Kendisinden önce
gelen saz şairlerinden farklı olarak klasik Türk edebiyatından büyük ölçüde
etkilenen Âşık Ömer, bilhassa aruz vezniyle yazdığı divan'larda divan şiirinin
kalıplaşmış mazmun ve hayal dünyasına büyük ölçüde yer vermiştir. [12]Daha
sağlığında üstat kabul edildiği için kendisinden sonraki ozan Geleneği arasında
onun gibi yazmak bir moda haline gelmiş, bu da Âşık Edebiyatının kendi içinde
tabii bir şekilde gelişmesini engellemiştir. Onun açmış olduğu divan şiirini
taklit cereyanı yüzünden saz şiirinin eski saflığı ve dili fark edilir şekilde
bozulmuştur. Geriye bırakmış olduğu 2000'den fazla şiirle Türk edebiyatının en
çok yazan şairlerinden biri olarak tanınan Âşık Ömer hece vezniyle söylediği
şiirlerde daha başarılıdır.
Âşık Ömer divanının en önemli iki yazmasından biri Konya
MEVLANA MÜZESİ Müzelik Eserler bölümünde
bulunan, Hüseyin Ayvansarayânîn istinsah ettiği nüsha ile (Envanter nr. 99)
şimdi Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunan (Hacı Mahmud Ef. nr. 5097) İstanbul
Yahya Efendi Dergâhı nüshasıdır.
Ayrıca cönklerde de pek çok şiirine rastlanmaktadır.
Şiirleri, hayatı hakkında geniş bir incelemeyle birlikte S. Nüzhet Ergun
tarafından yeni harflerle de yayımlanmıştır (İstanbul 1936).
SONUÇ VE ÖZET
Aşık Ömer 16 yy ın çok ve Tüm Türk Halk Edebiyatının en
değerli halk ozanlarından biridir. 1620 li yıllarda doğmuş olduğu
sanılmaktadır. Ölüm tarihi üzerinde birle şilen husus 1707 dir. Kırım Gezleveli
değil Konya Hadım ilçesi Gezleve köyündendir. Medres eğitimi almamış olsa bile
Arapça ve Farsçayı bildiği şiirlerinden anlaşılır. Divan şiirine vakıf olduğu
yazdığı çok sayıdaki divan şiiri türlerinden belli olmaktadır. İki binden fazal
şiri vardır. Hakkında yazılmış çok sayıda
çönk ve nüshalar bulunmaktadır. Şiirlerindeki asıl başarıyı halk şiiri tarzında yazdığı koşma, güzelleme
ve semailere göstermiştir. Yalın ve halk diliyle yazdığı şiirleri ile pek çok
halk ozanının etkilemiştir. Etkisi uzun süren ve çok sayıda halk ozanını tesir
altında bırakan birkaç önemli ozanlarımızdan biridir. Şiirlerinde özgün
imgeler, deyişler, benzetmeler ve tablolar çizen şairin kendine has bir üslubu
vardır.
İçli, duygulu ve gerçekçilik kokan lirik şiirleri vardır.
Ahenk konusunda son derece başarılı olan şairin, Anadolu halkının zevkine uygun
söylemesi, düşünmesi, benzetmesi, çok zor olan deyişleri çok kolaymış gibi dile
getirmeyi bilen usta bir söz ustasıdır.
Şunda bir dilbere
gönül düşürdüm
Aldı beni kaşlarının
arası
Hûb-cemâlin gördüm
aklum şaşırdum
Yaradan Mevlâ'ya kaldı
çâresi
Benüm sevdiceğüm
gülden nâzikdür
Çekmişüm aşkını bağrum
ezikdür
Yeter cevreyledin bana
yazıkdur
Güle güle gel hey
canum paresi
Telli turnam gelür
şunda Hak deyü
Yerde gökde
düşmanlarum çok deyü
Ne kaçarsın senden
gayrı yok deyü
Beyaz gerdanında
dişler yarası
Aşık Ömer der ki aşka
yanarum
İçüp aşkın şarabını
kanarum
Kıblem Hak'dur yönüm
sana dönerüm
Mihrâbumdur iki kaşın
arası
https://youtu.be/yiGEXzbsgh0
Elâ gözlerine kurbân
olduğum
Yüzüne bakmağa
doyamadum ben
İbret için gelmiş
derler cihâna
Noktadur benlerün
sayamadum ben
Aşkın ateşidür sinemi
yakan
Lutfuna erer mi
çevrini çeken
Kolların boynuma
dolanmış iken
Seni öpmelere
kıyamadum ben
Terk eyledüm ağalarum
beylerüm
Boz bulanık seller gibi
çağlarum
Anın içün ben âh idüp
ağlarum
Ayrılık oduna
döyemedüm ben
Kaldı deli gönül kaldı
hep yasda
Mevlâm erdür beni
murada kasda
Âşık Ömer eydür
sevgili dosta
Allah'ısmarladık
diyemedüm ben
https://youtu.be/oIH0DBnNjbo
Şu karşıdan gelen
dilber
Gelir amma neden sonra
Bir selâma kail oldum
Verür amma neden sonra
Bahçede açılan güller
Dalında öten bülbüller
Bizi zemmeyleyen
diller
Çürür amma neden sonra
Gördüm yârümün yüzüni
Öpdüm dostumun gözüni
Aradum buldum izini
Buldum amma neden
sonra
Kolumdan uçurdum bâzı
Yeter etdin bana nâzı
Âşık Ömer'in niyazı
Geçer amma neden sonra
Bu gün ben bir güzel
gördüm
Yeşiller giymiş ağ
üzre
Aklumı başumdan aldı
Durabilmem ayağ üzre
Beni mest eden câmıdur
Gonca-gülün eyyâmıdur
Her biri bir harâmidür
Kirpikleri kapağ üzre
Meh-cemâline bakılur
Ben kulun yanup
yakılur
Söyledükçe bal dökülür
Leblerinden dudağ üzre
Cemâli hüsnü âlişan
Ol Yûsuf dan almış
nişan
Siyah zülüfler perişan
Dökülmüş al yanağ üzre
Âşık Ömer geldi ise
Hak inayet kıldı ise
Ferhad dağı deldi ise
Ben koyam dağı dağ
üzre
Kadir Mevla’m senin
hikmetin çoktur
Bir kuş gördüm taş
mermerden içeri
Ömrüm tamam olup vadem
bitende
Defnederler taze
yerden içeri
Şükür olsun ol gani-ül
Süphana
İtikadım vardır benim
Kurana
Şimdi erişmişiz ahir
zamana
Haram girdi helal
serden içeri
Yoktan var eyledi ol
gani bizi
Müminler beş vakit
kılar namazı
Hak yakında kara
eyleme yüzü
İblisi sürdüler nardan
içeri
Âşık Ömer bunu yalan
söylemez
Nasihat eder de kimse
dinlemez
Kendi kusuruynan düşen
inlemez
Ecel o ki girdi serden
içeri
Mef'ûlüMefâîlüMefâîlüFeûlün
Ey çarh-ı sitem-ger
dil-i nalâna dokunma
Hecr âlemidür etdiğüm
efgâna dokunma
Ey bâd-ı sabâ uğrar
isen yâre selâm et
Tel kırma fakat zülf-i
perişana dokunma
Ey bade eğer yârüm
içerse seni bensiz
Ver neş'e fakat
nergis-i mestâna dokunma
Vermem sana çek benden
elin ey melekü'l-mevt
Cânânuma nezr
eylediğüm cana dokunma
Ne sebebden bilmezem
ey mehlikâ küstün bana
Suçumu bildir de öldür
dilberâ küstün bana
Gayrı cürmüm bilmezem
ben severem Mevlâ bilir
İtmek içün bendene
cevr ü cefa küstün bana
Böyle istignâlara
şâhım nedir âyâ sebep
Bî-vefâlık semtidir
itdiklerin fi’l-cümle hep
Dil-rübâlar içre
bilmem böyle mi âdet acep
Olmuş iken tâ ezelden
âşina küstün bana
Ey ÖMER bir söz yeter
âlemde insan olana
Minnet etmez ehl-i dil
beyhûde nâlân olana
Barışalım ey cânânım
düşmez müselmân olana
Söyle lutf it ben
güzel n’itdim sana küstün bana
Ela gözlü nazlı dilber
Halimden haberin var
mı
Seni benden ayırdılar
Zulümden haberin var
mı
Bugün dersin yarın
dersin
Ağyara yardım edersin
Ayrılığı zulüm dersin
Ölümden haberin var mı
Ela gözlerin süzülmüş
Lebinden şeker ezilmiş
İbrişim kuşak çözülmüş
Belinden haberin var
mı
Ömer eder gülüşmüşler
Aşıkların yanılmışlar
Bahçende gülün
dermişler
Bağından haberin var
mı
Çıktım yücesine seyran
eyledim
Yar ile gezdiğim
yollar perişan
Firkat geldi bir ah
çektim ağladım
Bir ben değil cümle
eller perişan
Aşkın zahmetinden yurt
oldu dağlar
Gurbet elde kalan ah
çeker ağlar
Döküldü yapraklar
bozuldu bağlar
Viran olan bağda
güller perişan
Fenadır dünyanın ötesi
fena
Biz de eremiyok ezelki
güne
Avcının elinden uçtu
bir suna
Sunamı sarmıyan kollar
perişan
İndim gittim nazlı
yarın iline
Bülbül konmaz
bahçesine gülüne
Bayram gelsin kına
yakam eline
Kınası olmadık eller
perişan
Ömer eder böyle imiş
yazımız
Şu illerden gitmez
oldu gözümüz
Ulu meclislerde ötmez
sazımız
Almaz perdeleri teller
perişan
Bahar Oldu Düştün Dile Sende Figan Etme Bülbül
Yâr Elinden Gonca Güle Şikayetin Söyle Bülbül
Su Akar Güldür Güldür, Mendilim Dolu Güldür
Yeri Göğü Yaratan Bir Gün Beni de Güldür
*
Gönül Ayrılmaz Yârinden, Zevki Var Aşkın Tadından
Ömer Bilir Kuş Dilinden, Ne Söylersen Söyle Bülbül
Su Akar Güldür Güldür, Mendilim Dolu Güldür
Yeri Göğü Yaratan Bir
Gün Beni de Güldür.
Şunda bir dilbere gönül düşürdüm
Aldı beni kaşlarının arası
Hûb-cemâlin gördüm aklum şaşırdum
Yaradan Mevlâ'ya kaldı çâresi
Benüm sevdiceğüm gülden nâzikdür
Çekmişüm aşkını bağrum ezikdür
Yeter cevreyledin bana yazıkdur
Güle güle gel hey canum paresi
Telli turnam gelür şunda Hak deyü
Yerde gökde düşmanlarum çok deyü
Ne kaçarsın senden gayrı yok deyü
Beyaz gerdanında dişler yarası
Aşık Ömer der ki aşka yanarum
İçüp aşkın şarabını kanarum
Kıblem Hak'dur yönüm sana dönerüm
Mihrâbumdur iki kaşın arası
Bahar oldu düştük dile
Sen de efgan eyle bülbül
Har elinden gonca güle
Şikayetin söyle bülbül
Kar kalmadı yüce dağda
Fırsatı fevtetme çağda
Seyranda bahçede bağda
Gönlümüzü eğle bülbül
Nazlı dilber benden kaçar
Adulara göğsün açar
Günümüz zar ile geçer
Hep aşıklar böyle bülbül
Gönül ayrılmaz yarinden
Zevki var aşkın elinden
Ömer bilür kuş dilinden
Her ne dersen söyle bülbül
Erişim:
http://www.edebiyatvesanatakademisi.com/asik-edebiyati-asiklar/asik-omer-17-yy-hayati-ve-edebi-kisiligi-260.aspx
[slideshare
id=64302852&doc=akmer-160723065634&type=d]
Kalenderi
Ey çarh-ı
sitemger, dil-i nâlâna dokunma;
Hecr âlemidir,
ettiğim efgana dokunma.
Ey bâd-ı sabâ,
uğrar isen yâre selâm et;
Tel kırma fakat,
zülf-i perişana dokunma.
*
Ey bade, eğer
yârim içerse seni bensiz,
Ver neş’e, fakat
nergis-i mestâne dokunma.
Vermem sana, çek
benden elin, ey melekülmevt,
Cananıma
nezreylediğim câna dokunma!
(ÂŞIK ÖMER)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar