BALZAC’IN İNSANLIK KOMEDYASINDA PARANIN ROLÜ
Yazarımız Honore de Balzac, İnsanlık Komedyası adı altında
topladığı doksan beş roman ve öykünün yaratıcısı, Fransız edebiyatçısıdır.
Balzac’in İnsanlık Komedyası’ndaki Paranın Rolü adlı
çalışmamızı daha kaliteli bir şekilde yönetebilmek adına, son derece ilgili ve
itinalı bir şekilde araştırmalar yapıp, Balzac’ın hayatı, Balzac’ın parayla
ilişkisi, İnsanlık Komedyasıyla ilgili farklı kaynaklar, makaleler ve
tezleri incelemeye koyulduk.
Balzac’la ilgili araştırmalarımızda elde ettiğimiz nemli verileri
bir araya getirip, Balzac’ın para, cimrilik, aşk, aile gibi birkaç önemli temanın
üzerinde ne kadar durduğunu kabul edip, bunlarla ilgili kült olmuş eserlerinden
birkaçını tezimizde esas almaya karar verdik.
Tezimiz, İnsanlık Komedyasfndaki eserlerden bazıları
dikkate alınarak hazırlanmıştır. Goriot Baba, Parfümcü Cesar Birotteau ’nun
Yükselişi ve Düşüşü, Eugenie Grandet, Sönmüş Hayaller (İki Şair, Taşralı Bir
Büyük Adam Paris’te, Bir Yaratıcının Çektikleri), Kibar Fahişelerin İhtişam ve
Sefaleti romanlarından yararlanılmıştır. İnsanlık Komedyası, dünya
edebiyatı için Balzac’ın bizlere armağan ettiği tarihler ötesi bir kaynaktır ve
her ne kadar sadece kendi döneminin tahlilini yapmaya çalışmışsa da yakaladığı
psikolojinin evrenselliği ve zaman ötesi bir yazar oluşuyla bugünün nabzını da
tuttmayı becerebilmiştir.
İnsanlık Komedyası’ndaki
romanları tahlil ederken, ilham aldığımız ilk kaynak yazarımızın kendi hayatı
olmuştur. Otobiyografik romanlar değilse de kahramanlarındaki aşk, para,
açgözlülük, hırs psikolojileri kendi hayatına benzerlik göstermiştir ve her
defasında “Balzac kimdir?” sorusundaki merak üzerinden yola çıkmamızı
sağlamıştır. Bu insanlık koleksiyonunu, bir ahlak çalışması olarak da
nitelendirebiliriz. Özel yaşamdan sahneler, taşra hayatı, Paris, politika,
hukuk ve askeriye Balzac’ın gözüyle resmedilirken öyle bir tablo çıkmıştır ki
adına da “İnsanlık Komedyası” demeyi uygun bulmuştur. Her ne kadar ana
temalar aynı gibi görünse de nerede, kimle ve nasıl sorusuyla, romanlarının
durum ve olay hikayesindeki farklılığına müdehale edebilmiştir. Bu sebeple de
hiçbir romanının birbirine benzediğini iddia
edemeyiz. İnsanlık Komedyası’ndaki temaları şu şekilde
aktarmak gerekirse; devrim sonrası Fransa, para ve güç, kibar alemi, babalık ve
annelik kavramları, kadınlar, cinsiyetçilik gibi klasik Balzac konularını
sıralayabiliriz. Bu tezde psikanalize giriş yapmamın sebebi ise yazar ve
romanlarındaki psikolojinin iç içe geçtiğini düşünmekten kaynaklanmıştır.
Edebi eserler ortaya çıktığında ve okuyucu ile buluştuğunda, acaba
hangi psikoloji ile yazıldı diye okuru meraka salması ve bir eser bir yazar
hayatı paralelinde ilerlemesi söz konusu olacağı için tezimde bu analize yer
vermek istedik. Bir rezital dinlerken, piyes izlerken de bu durum
yaşanabilmekte ve özel hayat-eser merakı devam etmektedir.
Yarattığı eserlerdeki karakterlere kendinden bir parça ekleyen
yazarlardan biri de Balzac’tır. Yazarlığın yanı sıra daha pek çok işler yapar,
çünkü yazarlıktan istediği parayı kazanamaz ve giriştiği hemen her işte
başarısız olur. Yayın evleri dâhil olmak üzere birçok kişiye borçlanır ve borçlu
yaşamın pençesinden hiçbir zaman kurtulamaz. Ünlü bir yazar olduktan sonra da
maddi açıdan sıkıntı çekmeye devam eder, çünkü Balzac lüks içinde yaşamayı
sever. Bu yüzden de eline geçen parayı evine ve kıyafetlere harcar. Sonuç
olarak Balzac hiçbir zaman hayalindeki kadar zengin olamaz ve hayatı boyunca
sadece para kazanmak için yazar. Yazarlıktan istediği kadar para
kazanamayacağını anlayınca zengin olmak için başka yollar arar ve bunun en kısa
yolunun zengin bir kadınla evlenmek olduğu sonucuna varır. Zaten çok
çalıştığından dolayı sosyal hayatı da yoktur, üstelik bu süreç içinde hayatına
giren tüm kadınlar zengin ve ondan yaşça hayli büyüktürler. Bu kadınlardan biri
olan Madam Hanska ile onun kocası öldükten sonra evlenmek için sözleşirler.
Ancak Madam Hanska’nın kocası bu söz verildikten on yıl sonra ölür. 1850
yılının mart ayında Madam Hanska ile evlenen Balzac, aynı yılın ağustos ayında
vefat eder. Böyle zor bir yaşam süren Balzac’ın hayatından alınan kesitlere
eserlerinde sıkça rastlamaktayız. Yaşamının hemen hemen her karesini eserlerine
taşıması, onun realist bir yazar olduğunun göstergesidir. Balzac, her zaman
kendinden olgun, annesinin yerine koyabileceği kadınları tercih etmiştir ve
bunu eserlerine taşımıştır. Goriot Baba (Le Pere Goriof) adlı öyküde ise
Balzac’ın para ve makam aşkının izleriyle karşılaşırız. Eserlerine, kendini ve
çevresini bu kadar yansıtan bir yazarın psikanaliz açısından elverişliliği göz
ardı edilemez. (Yıldız, 2014: 8).
Yüksek Lisans tezimin birinci bölümünde Balzac’ın hayatına ve para
konusunun ön planan çıktığı romanlarına göz atıp realist yazarımızın Fransa’nın
iç sorunları olarak işlediği konuların evrenselliğini görüp, Avrupa merkezli
çıkan ve tüm dünyayı etkileyen Fransız Devrimi’nin din, aristokrasi ve işçi
sınıfı, aile kavramları üzerindeki müthiş etkisini aktarmaya çalışacağız.
İkinci bölümde ise Balzac’ın yaşamında ve romanlarında paranın rolünü
irdelemeye çalışacağız.
BALZAC’IN HAYATI ve ESERLERİ
Balzac Kimdir?
Honore de Balzac, (20 Mayıs 1799, Tours, Fransa’da doğmuştur-18
Ağustos 1850, Paris’te vefat etmiştir) çok sayıda roman ve insanlık
Komedyası adı altında çok sayıda roman yazan dünyaca ünlü Fransız yazardır.
Romanın geleneksel formunu oluşturmaya katkıda bulunmuş; tüm zamanların en
büyük romancılarından biri olarak kabul görmüştür. Balzac’ın babası Louis XVI
ve Napolyon yönetiminde kırk üç sene kamu hizmetinde çalışan Güneyli köylü bir
ailenin çocuğudur. Annesi ise Parisli zengin kumaş tüccarı bir aileden geliyordur.
Kız kardeşi Laure, Balzac’ın tek çocukluk arkadaşıydı ve Balzac’ın ilk
biyografi yazarı kız kardeşidir. Balzac sekiz yaşından on dört yaşına kadar
Vendome’da “College des Oratoriens”da okula gitmiştir. Daha sonra ailesi
Tours’dan Paris’e taşınmıştır ve Balzac burada eğitim hayatına devam etmiştir;
avukat katibi olarak üç sene kadar çalışma imkanı bulmuştur. Bu süre boyunca,
edebiyat alanında bir şeyler yapmayı hedeflemiş ama Cromwell (1819) ve
diğer trajik oyun yazılarında tek kelimeyle başarısız olmuştur. Gerçekdışı
isimlerle para kazanmak amacıyla ele aldığı gotik, gülünç, tarihi roman
girişimlerinden önce gizemli ve felsefi spekülasyonlarla dolu romanlar yazmaya
başlar.
Daha sonra matbaacı, editör olarak iş hayatına giriş yapar; fakat
talihsizlikler Balzac’ın peşini bırakmaz. Birbirinden önemli eserler meydana
getirirken, matbaacılık işine de el atmaktan geri kalmamıştır.
“Geriye dönerek, Balzac’ın yapıtlarının basılı ürüne dönüşüm
sürecine gösterdiği titizliğe bakıldığında, yazarın yayıncılık, matbaacılık,
hurufatçılık girişimlerinin tesadüfî olduğunu düşünmek mümkün değildir.”
(Çakmak, 2007: 12).
Balzac, ekonomik ve sosyal problemlerle bu denli boğuşurken, acaba
refah ve konfor içinde yaşasaydı bu eserler çıkabilecek miydi diye de insan
düşünmeden edemez. Para-hırs, para-açgözlülük, para-ihanet gibi karşılaştırmalı
konuların bir numaralı adamı olan Balzac için bu eserler “Goriot Baba, Cesar
Birotteau, iki Şair vb...” önümüzdeki birkaç yüzyıla da taşınacak, tez
konusu olabilecek nitelikte kaynaklardır. Zengin olma ve yüksek tabakadan bir
kadınla evlenme yolunda Balzac ticari yaşamın tüm deneyimlerini yaşamıştır.
Durumu düzeltmek umuduyla, Eylül 1827’de bir hurufat atölyesi
satın alır; ama birkaç ay sonra (Nisan 1828) buradaki tüm haklarını kaybeder.
Aynı yıl baskı atölyesini de tasfiye etmek zorunda kalır. Her iki atölye de
yeni sahiplerinin ellerinde kârlı birer işletmeye dönüşürler. Böylece, Honore
de Balzac’ın matbaacılık macerası bozgunla ve ona yaşam boyu yük olacak
borçlarla sona erer, Sönmüş Hayallerdi yazmasına yarayacak bir deneyim
olarak kalır. Bu kısa maceranın, Balzac için Sönmüş Hayallerdin bir
kısmına kaynak oluşturmanın çok ötesinde bir anlamı vardır. Bu ortamın içinde
yer alarak edindiği deneyim, Balzac’ın yaşamını oluşturan büyük maceranın
vazgeçilmez bir parçasıdır. Böylelikle Balzac, basın evreninin her alanında yer
almış, her açısından gözlemlerini sürdürmüş biri olarak çıkacaktır karşımıza.
Zaten Sönmüş Hayalleri de yayıncılık - matbaacılık deneyimini kitap ve
süreli yayınlarla ilgili çeşitli faaliyetlerle zenginleştirdikten sonra
yazmamış mıdır? (Çakmak, 2007:13).
Bu ekonomik şartlar altında büyük eserler çıkarabilmeyi
başarabilmiş deha Balzac, hayatı boyunca borçtan kurtulamadan para
psikolojisiyle yazılar yazmaya devam edecektir.
1828’deki iflastan son anda kurtulduğunda 60.000 franktan daha
fazla bir borçla baş başa kalır. O tarihten sonra hayatı bu borçları yüzünden
didinmek ve çok çalışmakla geçer. Yazı işlerine öyle bir geri döner ki
edebiyattaki çıraklık Balzac için artık bitmiştir. 1829’da gelen iki çalışma,
Balzac’ın önlenemez başarılarına adeta göz kırpmıştır. Les Chouans,
Balzac’ın kendi adıyla yayınlamaya karar verdiği ilk eserdir ve 1799 senesinde
Fransız Devrimi de krala ayaklanan Chouans denilen Bretonlu köylüler hakkında
yazılan tarihi bir romandır. Diğer eseri ise La Physiologie du mariage,
evlilikteki sadakatsizliğin hem sebepleri hem de çarelerini kapsayan mizahi ve
hicivsel bir deneme türüdür. Scenes de la vie privee (1830; “Scenes
from Private Lzfe”)’deki altı hikaye ise şöhretini daha artırmıştır. Bu
uzunlu kısalı hikayeler en çok da anne babaların otoritelerine karşı çatışmaya
giren kız çocuklarının psikolojik çalışmalarını
içerir. Balzac’ın eserlerindeki arka planın ailevi ve içsel
yaşantılardan oluşması, bir sonraki Parisli hayatlardan bahsedeceği
yazılarında, bilhassa daha detaylı toplumsal gözlemlere yer vereceğini
gösterir. Balzac, artık Paris’te daha çok zaman geçirir. Paris’in en tanınan
salonlarında aranan kişi olmaya olur ve toplumda göz kamaştırıcı bir sima
olarak kendisini kabul ettirmek için çabalarını hız kesmeden artırır. Herkese
hayat dolu, neşeli, konuşkan, yerinde duramayan bir egoist, her şeye çabuk
inanan, kibirli, palavracı bir Balzac görüntüsü sunar. Hatta soylu bir aileye
mensup olmamasına rağmen, hanedan armasına ait olan ‘de’ bağlacını da isminde
kullanmayı uygun görür.
Balzac şan, söhret, zenginlik ve aşka duyduğu hırslarından oldukça
emindi; fakat kendi yeteneklerinin de farkındaydı. Bu zaman içerisinde kibar ve
aristokrat kadınlarla gönül ilişkilerine girdi ve romanlarında bahsi geçen
olgun kadınlarla bizatihi tanışıklığı vardı. 1828 ve 1834 senelerinde Balzac,
sosyete düşkünü bir adam gibi, önceden kazandıklarını hesapsız bir şekilde
harcayarak kendini fırtınalı bir hayata sürükledi. Cemiyetteki Balzac,
etkileyici hikaye yazarı olarak tanınan şöhretli bir adamdı. Fakat toplumda
uyandırdığı bu çalım, arka perdede geçen yoğun çalışmaların görünmeyen
eğlenceli kısmıydı; günün on dört, on beş saatini yazarak geçirirdi; beyaz,
sözde monarşik geceliğiyle, bitmek bilmeyen acı kahveleriyle masa başından
kalkmayan işkolik bir yazardı. 1832 senesinde oldukça yaşlı, toprak sahibi
Ukraynalı bir kadınla evli Polak bir kontes olan Eveline Hanska ile dostane bir
ilişkiye başladı. O da çoğu diğer kadın gibi Balzac’a olan hayranlığını dile
getiren yazılar yazdı. 1833’de İsviçre’de iki kere buluştular; ikinci
buluşmaları Cenevre’deydi ve birbirlerine aşık oldukları yerdi; 1835’de ise
Viyana’da. Eveline Hanska’nın eşi vefat ettiğinde evlenmeye karar verdiler.
Balzac, Lettres a l’etrangere (“Letters to a Foreigner”)
eserindeki mektuplaşmalarla kur yapmaya devam etti. Balzac’ın hem hayatı ve hem
işlerindeki tarihi kayıtlar için bu eser oldukça önemli bir kaynaktır. (4 vol,
1889-1950)
Balzac, borçlarından kurtulmak ve kendini daha iyi bir pozisyona
getirmek için Madame Hanska ile evlenir.
Balzac’da gözlemlenen bir diğer bilinçdışı olgu ise zengin olma
arzusudur. Zengin olmak adına küçük bir çatı katında yazmaya başlayan Balzac,
yazarlık yaparak zengin olamayacağını anladığında yazarlığın yanı sıra çeşitli
işlerle uğraşmaya başlar, ancak başarılı olamaz. Bununla
beraber hayatına giren tüm kadınlar ise maddi yönden oldukça güçlü
ve yeri geldiğinde ona kol kanat gererek maddi açıdan destek olan kadınlardır.
Çalışarak zengin olamayacağını anladığında bu amacını zengin bir kadınla
evlenerek onun maddi varlığından faydalanmak olarak yeniden şekillendirir. Bu
amacın altındaki neden para gibi görünse de gerçek öyle değildir. Balzac’ın
kadınların dış görünüşünden ziyade onların maddi durumlarıyla ilgilenmesinin
bir diğer sebebi de, Oedipus kompleksinin bir uzantısı olan anneden öç alma
arzusudur. Hayatı boyunca tek amacı çok para kazanarak lüks ve rahat bir yaşam
sürmek olan Balzac, bu arzusunu eserine de taşır. Bu açıdan yaklaştığımızda “Başkomutanın
Karısı” adlı öyküdeki Julien Boys-Bourredon adlı karakter Balzac’ın bir
yansımasıdır. (Yıldız, 2014: 88).
Balzac’ın para projelerinden biri de “kadınlar”dır. Kadınlar,
güçlü ve zengin olmalı, alınteri ile elde edilemeyecek zenginlikte bir proje
gibi kullanılmalıdır. Balzac’a göre, gönlünü bir erkeğe veren kadın cüzdanını,
kesesini de esirgemeyecektir. Namuslu olmaya da pek gerek yoktur; Paris bunun
için uygun değildir ya da Parisli kadınlar bu tanıma uymuyordur. Hatta Balzac
bunu şu şekilde de ifade etmekten kaçınmaz:
Onun için, çabuk zengin olmak istiyorsanız, ya önceden varlıklı
olmalısınız, ya önceden varlıklı olmalısınız, ya da öyle görünmelisiniz. Zengin
olmak için büyük oyunlar oynamak gerek; yoksa, yapılan hırsızlıktır. Girebileceğiniz
yüz meslekte hızla başarıya ulaşmış on kişi varsa halk bu on kişinin ardından
‘Hırsız!’ diye bağırır. Bunun ne demek olduğuna siz karar verin. İşte hayat,
olduğu gibi. Mutfaktan daha güzel değil, onun kadar pis kokuyor ve bir şeyler
karıştırmak istiyorsan elleri kirletmen gerek. Sonra onları kirden yağdan iyi
temizlemesini bilmeli. Günümüzün bütün ahlakı bu. Dünyaya kabahat mı buluyorum
sanıyorsunuz? Hiç de değil. Dünya oldum olası böyleydi. Ahlakçılar onu hiçbir
zaman değiştiremez. Ademoğlu kusurludur. (Balzac, 2014: 144-145).
Gönül hırsızlığı da buna dahildir. Kadınlar, Parisli kadınlar bu
projenin işleyen halkasına iyi birer örnektir.
Yaratıcı gücünün zirvesindedir. 1832-35 senelerinde, yirmiden
fazla eser ortaya koyar; romanlarından “Le Medecin de campagne (1833; The
Country Doctor), Eugenie Grandet (1833), L’Illustre Gaudissart
(1833; The Illustrious Gaudissart) ve başyapıtlarından
biri olan Le Pere Goriot (1835)”; kısa eserleri arasında Le
Colonel Chabert (1832), Le Cure de Tours (1832; The Vicar of
Tours); üçleme şeklinde yazdığı hikayeleri Histoire des treize (183335;
History of the Thirteen), and Gobseck (1835). 1836 ve 1839
yılları arasında Le Cabinet des antiques (1839) eserini yazmıştır ve
diğer bir başyapıtının ilk iki kısmını içermektedir, Illusions perdues
(1837-43; Lost Illusions), Cesar Birotteau(1837) ve La Maison
Nucingen (1838; The Firm of Nucingen). 1832 ve 1837 seneleri
arasında ise üç set halinde Contes drolatiques (Droll Storiesfi
yayınlamıştır. Bu hikayeler Rabelais temasıyla, 16.yüzyıl dilinde çok zekice ve
gayretle bir öykünmeyle yazılmıştır. 1830’lar boyunca da, gizemli, sözde-bilim
ve egzotik temaları ele alan bir dizi felsefi hikayeler yazdı. Bunlar; La
Peau de chagrin (1831; The Wild Ass’s Skin), Le Chef-d’oeuvre inconnu(1831;
The Unknown Masterpiece), Louis Lambert (1834), La Recherche de l’absolu
(1834; The Quest of the Absolute) and Seraphîta (1834-35)
eserleridir.
Balzac, tüm bu eserlerinde, Fransız toplumunun üst düzey
gözlemcisi ve tarihçisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu romanlarda, baş
kahramanlarının çeşitli ve ilginç karakterlerini, saplantılı ilgilerini,
hayatlarının hemen her alanlarını, kırsal ve metropolitan tavır ve gelenekleri
arasındaki zıtlıkları, bankacılık, yayıncılık ve sanayi kuruluşlarının ticari alanlarından
sanat, edebiyat, yüksek kültür, politika ve partizan entrikalarına kadar her
yönüyle romantizm ve yüksek burjuvazi ve aristokrasi arasındaki sosyal ilişki
ve skandalları muazzam bir şekilde anlatmıştır.
Balzac sosyal gruplar etrafında daireler çizmeye başlar: soylular,
rahipler, beden işçileri, şairler, artistler, bilim adamları, suçlular vb...
Bunun üzerine böyle çevrelerdeki bir karaktere daha rahat yoğunlaşabilmektedir;
bu sebepledir ki yüzlerce bankacıdan Baron de Nucingen ve sonu gelmeyen tefecilerden
Gobseck karakterlerini rahatlıkla çıkarabilmiştir. (Ruggiero, 2015: 326).[1]
Hiçbir tema, hırslı ve kırsal kesimlerden gelen gençlerin Paris’in
rekabetçi dünyasından sıyrılıp yukarı perdelere çıkmak için verdikleri
savaşlardan daha tipik bir Balzac teması oluşturmayacaktır. Balzac öyle bir
kişiliktir ki, sosyal ve ekonomik alt tabandan gelenlerin yukarılara
sıçrayışlarına; merhametsiz ve kurnaz kişiliklere bilahare hayranlık
beslemektedir. Özellikle de maceracı, hain, ahlak yoksunu finansör ve sabıkalı
kişiler gibi toplumla zıtlaşan bireysel temaları kendine daha yakın
bulmaktadır. Öyle ki yazılarındaki kötü adamlar, iyi adamlarından daha çok ilgi
çeker, kendilerinden daha çok söz ettirir. Kendi döneminin sosyal sistemine hem
hayranlık duyar hem de dehşete düşer; çünkü toplumun burjuva kesimindeki
açgözlülük ve kazanma hırsı, eski dönem aristokrasinin süregelen ahlaki
değerlerinden çok farklıdır. Balzac’ın hikayelerindeki kişi(ler) genel olarak
sosyal hırslarıyla parasal zorluklara karşı mücadele veren kişi(ler)dir. Bu
kişi(ler) düştükleri durumdan Balzac’ın bakış açısındaki muazzam detaylarla bir
yolunu bulup yukarı çıkar(lar).
“Parisli kadınlar böyledir işte. Kocaları bunların aşırı süslerine
para yetiştiremezse kendilerini satar bu kadınlar.” (Balzac, 2014: 27).
Paris’in kadınlarına karşı kalemini oldukça sert kullanan
yazarımız, eserlerinde bunu defalarca hatırlatmak ve okuyucu da bir şekilde
buna ikna etmek için aynı uslübü kullanmıştır. Çok haindir Parisli kadınlar;
vefasızdır; namus derslerinden kalmış, paraya duydukları müptelalık, iptilalık
Balzac’in gözde konularındandır. Fakat bu konulardaki hakimiyeti ve şeffaf
ifadeleri, kişisel yaşamındaki yansımadan da başka bir şey değildir.
Muhteşem gözlem yeteneği sayesinde bize bulunduğu dönemin
toplumsal panoramasını edebi bir dille neredeyse olduğu gibi aktaran,
eserlerini de İnsanlık Komedyası (La Comedie Humaine) başlığı altında
toplayan Honore de Balzac’ın adı geçen külliyat içinde doksan bir adet
tamamlanmış eseri bulunmaktadır. Bu eserler hikaye, makale ve roman gibi
muhtelif formlarda olmasına rağmen ortak özellikleri zaman ve karakter
ayrıntısına girildiğinde hepsinin bir yerinden diğerine bağlanmış olması.
(Balzac, 2017: 7).
Balzac’ın Eserleri
Goriot
Baba Romanında Kahramanlar ve Ana Teması
Goriot Baba romanında
Orta Halli İnsanlar Pansiyonu yani Madam Vauquer tarafından işletilen ve burada
yatılı kalan sakinlerimizden başrolde öğrenci Eugene de Rastignac, kendisinin
akıl hocası Mösyö Vautrin (nam- diğer dokuzcanlı Jacques Collin), eski bir
şehriye fabrikatörü Goriot, yaşlı matmazel Michonneau, emekli katip Poiret,
zengin babasının genç ve bahtsız Madam Victorine Taillefer, Victorine’in
annesiyle uzaktan akraba olan ve genç kızın tek destekçisi Madam Couture’ü
karşılıyoruz. Goriot, elden ayaktan düşmüş karakteriyle bizi karşılasa da
aslında döneminin zenginlerinden biridir ve obsesif derecesinde düşkün olduğu
kızlarına servetini harcayarak kendini bitirmiş ve pansiyonda sığıntı gibi yaşamaya
başlamıştır. Paris’te hukuk okumaya gelmiş Rastignac ise kendisine binbir
zorluklarla para göndermeye çalışan ailesinin kendisine bağladığı umutlarının
farkındadır ve girişkenliği, merakı sayesinde Paris’e kendi hikayesini yazmaya
gelmiştir. Bu konuda anne Rastignac’ın oğluna yazdığı mektup pek anlamlıdır:
“Benden istediğin şeyi gönderiyorum. Bu parayı iyi kullan. Çok
sevdiğin, pek değer verdiğin beş kişinin kaderi senin omuzlarında. Evet, senin
mutluluğun bizim mutluluğumuz olduğu gibi varlıklarımızın, servetlerimizin
hepsi de senin...” (Balzac, 2014: 127-128).
Her ne kadar romanının ilerleyen sayfalarında Rastignac’ın mı
Goriot’nun mu hikayesine tanıklık ediyoruz diye düşündürse de Fransız
sosyetesindeki hemen her karakterin bu romana sığdığını, bu pansiyondaki yerini
aldığını Balzac bize göstermiştir. Pansiyonumuzun sahibi Vauquer otuzlu
yaşlarında, savaşta ölen bir general eşidir. İlk zamanlar Goriot’dan epeyce
hoşlansa da zamanla aynı karşılığı ondan görememiştir; dul kadın, kurnazlığını
ve öfkesini kurbanı olarak görmeye başladığı Goriot ’yla uğraşarak pek
de rahat durmamıştır.
Madam Vaquer, dostlukta hiç ileri gitmezdi ama nefrette hayli
aşırıya gitti. Nefreti sevgisinden değil, yüzüstü bırakılan umutlarından
kaynaklanıyordu. İnsan kalbi sevginin yükseklerine tırmanırken ara sıra
dinlense de nefret duygularının baş döndürücü hızla inişinde durduğu pek seyrek
görülür. Ne var ki, Mösyö Goriot evinde kiracıydı. Kadıncağız yaralı benliğinin
kabarıp taşmalarını önlemek, bu hayal kırıklığındna doğan ahları boğmak, öç
almak isteklerini susturmak zorundaydı. Çapsız insanlar iyi ya da kötü
duygularını ardı arkası
gelmeyen birtakım küçüklüklerle yaşarlar. Dul kadın, kurnazlığını,
kurbanına gizli işkenceler icat etmekte kullandı. (Balzac, 2014: 58).
Zamanla yıllık pansiyon ücretini ödemekte zorlanan Jean Joachim
Goriot artık O’nun için Goriot Baba olmuştur. Çünkü ağzı sıkı,
evvelinden bahsetmeyen ve özellikle işini anlatmayan bir adam herkes için
‘düşük adamdır.’ bu pansiyonda. Ve ziyaretine gelen kızları.. Madam Anastasie
de Restaud ve Madam Delphine de Nucingen. Karısını kaybeden Goriot Baba, babalık
duygularına öyle bir sarılır ki önceleri bu duygular karşılıklı olsa da
ilerleyen zamanlarda hiçbir şey umduğu gibi gitmeyecektir. Karısını
kaybettikten sonra evlenmeyi düşünmeyen bu ihtiyar, kızlarının fantazileri için
kendi mutluluğunu ortaya koymuştur. “Kızları neredeyse ruhu orada olan değersiz
bir ölüyüm ben.” (Balzac, 2014: 154).
Kibarlar alemine girmeye çalışan güzeller güzeli Anastasie ve para
canlısı Dephine, iki kız kardeş istedikleri kişiyle evlenmişlerdir. Fakat
babalarını yanlarına almak bir yana, kocalarının yüzünden babalarını misafir
dahi edememişlerdir. O’na karşı ilgisiz ve sorumsuzlardır. “Kızı, babasını,
Osmanlı padişahını aklından geçirdiğinden daha fazla geçirmedi.” (Balzac, 2014:
170).
İşte Goriot’un acısı ve acı sonu kızlarının merhametsizliğiyle
romana son şeklini vermiştir.
Bu romanda birkaç temadan bahsedilebilir; romandaki en dikkat
çeken nokta bir babanın çocuklarına duyduğu adanmışlıkta gidebileceği son
noktadır. Bu adanmışlık, bilinçsiz bağlanma, duyguların kontrolsüzlüğü, aile
içindeki materyalist yaklaşım Goriot’nun hazin sonu getirmiştir. Mutluluğu
sadece birine bağlamak, bağlılık ve bağımlılık seviyesinde sıkışıp kalmak ve bunu
ebeveynlik adı altında yapmak oldukça hazindir; varlıklı, kurnaz bir tüccarın
bile kendi sonunu getirdiğini görürüz. Diğer temalar ise para ve kariyer
çemberinde dönmeye başlar. Paris’i fiziksel, sosyal, ekonomik, ahlaki durum
açısından dönemin şartlarıyla izlemeye başlarız. Genç taşralı adam Rastignac’ın
yükselme hırsı ve akıl hocası Vautrin’in kışkırtıcı sözleri de hemen her
yerdedir:
Dün çarkın tepesinde, bir düşesin evinde diyordu Vautrin, “bu
sabah merdivenin alt başında, senet kıran bir sarrafın dükkanında. Parisli
kadınlar böyledir işte. Kocaları bunların aşırı süslerine para yetiştiremezse,
kendilerini satar bu kadınlar. Kendilerini satmasını beceremezlerse, içinde
parlak bir şey bulmak umuduyla analarının karnını deşerler. Kısacası, bunların yapamayacağı
şey yoktru. Biliriz! Biliriz! Vautrin “Ne diyordum?” diye devam etti. “Bu gibi
kimseler bir hayale kapılırlar, bir daha da kurtulamazlar. Belli bir çeşmeden
gelen, çoğu zaman durgun olan bir suya karşı susuzluk duyarlar; bu sudan içmek
için karılarını, kızlarını satarlar, ruhlarını Şeytan’a adarlar. Kimisi için
kumardır, borsa oyunlarıdır, tablo biriktirmek, böcek koleksiyonu hevesidir,
çalgıyla uğraşmaktır bu çeşme, kimisi için de zevklerini karşılayan bir
kadındır. Dünya üzerindeki tüm kadınları önerseniz sizinle alay eder; yalnız
tutkularını tatmin eden kadın isterler. Çoğu vakit bu kadın onları hiç sevmez,
tersler, zevk artıklarını onlara pek pahalıya satar. Öyleyken, yine de bizim bu
maskaralar bıkıp usanmazlar, kadına para bulabilmek için en sonunda üstündeki
yorganı rehine koyarlar. Mösyö Goriot da bunlardan biri. Gık demediği için
kontes onu soyuyor. Kibar alemi dedikleri budur işte... (Balzac, 2014: 80, 81).
Parisli kadınlar, Balzac’ın gözüyle Vautrin karakteriyle
seslendirilirken olabilecek en çirkin, en aşağılık halleriyle tasvir edilir.
Parisli kadınların kalbinde sevgilisinden önce bir tefeci bulunur diye de
ekler. Her ne kadar Rastignac gibi genç ve deneyimsiz birini etkilemeyi başarsa
da entrikalarına karşı durmayı bilir hukuk öğrencisi. Eugene, Goriot’nun kızı
Kontes Anastasie’den hoşlandıysa da gönül işlerine kız kardeşi Dephine’in aşığı
olarak (Baron Nucingen’in karısı) devam eder. Mösyö Goriot, başından beri bu
ilşkiyi destekleyen biri olmuştur.
Paris’te kendinizi göstermek isterseniz size üç atla, sabah için
üstü açık bir araba, akşam için bir kupa arabası, yani araba için toplam dokuz
bin frank gerek. Terzinizden üç bin, ıtriyatçınızda altı yüz frank,
ayakkabıcınızda yüz ekü, şapkacınızda yüz ekü harcamazsanız kaderinize yaraşır
bir insan olamazsınız. Çamaşırsınız size bin franga mal olacaktır. Modaya uyan
gençler, çamaşır konusunda çok dikkatli olmadan edemez. Çoğu zaman onlar için
en çok üzerinde durulan şey çamaşırdır, değil mi? Aşk da kilise de
mihraplarında güzel örtüler ister. Etti on dört bin... Kumarda, bahislerde,
hediyelerde kaybedeceklerinizin sözünü etmiyorum.
Cep harçlığını da iki bin frank hesaplamamak olmaz. Ben bu hayatı
sürdüm, girdisini çıktısını bilirim. Bunlar ilk ihtiyaçlar. (Balzac, 2014:
189-190).
Goriot Baba eserindeki
ana tema babalık duygularıdır; gidebileceği en uç noktayı bizlere gösterir,
kendi sağlığı ve canıyla ödediği diyetin ne kadar boş olduğunu hissettirir.
Duygulardaki bu kontrolsüzlük, aile içi fanatik ilişkiler, ailedeki parayla
ilişki yönetimi vb... tüccar bir babanın sonunu hazırlamak için yeterli
gelmiştir.
Eugenie
Grandet Romanında Kahramanlar ve Ana Teması
Grandet Baba dedikleri Mösyö Grandet, bir usta fıçıcısıdır.
Cumhuriyetçidir, akıllı, hesabını bilen, Saumur’de ün yapmış, zamanında belediye
başkanlığından ayrılmış, zengin bir hanımla evlenip tek bir çocuğa sahip bir
karakter olarak karşımıza çıkar. Bağları olan ve bağlarından fıçı fıçı şaraplar
elde eden, kazandıklarını değerlendirmesini bilen, çiftlikler satın almış hatta
bir de manastıra sahip zengin ve cimri biri olarak tanınır Grandet baba.
Biricik mirasçısı olan kızı Eugenie, efendisinin zorbalıkları ve kabalığıyla
uğraşmak zorunda kalan sadık uşak koca Nanon, sürekli kendini ezdirmek için yer
beğenen sevgili eşi Madam Grandet romanın diğer kahramanlarından birkaçıdır.
Aniden çıkagelen ve biricik hanımın gönlünü çalacak olan Parisli Mösyö Charles,
Grandet babanın öz yeğenidir. Babasının teklifiyle amcasına kalmaya kalan bu
genç adam çok geçmeden babasının intiharını duyacaktır. İflasın utancıyla
intihar eden bir adam, ardında bıraktığı oğlu, kuzenine platonik aşk besleyip
babasının parasını gizlice paylaşmayı seçen bir hanım ve hazin son romanının
önemli olaylarıdır.
Cimrilik ve aşk bu romanda işlenen ana temalardır. Bu romanda ilk
defa taşra insanlarının hayatları işlenirken, yazarımız Paris’teki oyunları ve
Parisli kadınlar dışında başka karakterlerin parayla olan ilişkilerini açığa
çıkarır. “İnsan Paris’i tanıyınca bilir ki orada söylenen hiçbir şeye
inanılmaz, orada yapılan hiçbir şey söylenmez.” (Balzac, 2014: 186).
Balzac, melankolik bir ev çizer ve Grandet’lerin aile, akraba
ilişkilerine tanık oluruz. Bu eve sadece 6 kişi girebilir; davet edilebilir.
Misafir ağırlama masrafı bile Mösyö Grandet’yi yeterince rahatsız etmektedir.
Büyük servetlerine rağmen yoksul gibi yaşamaya alışmış eski kafalı insanlar,
dramları, servetlerini yaşam kalitelerine yansıtamayışları, zenginlik içinde
sefalet nasıl yaşanır diye düşündürür okuyucu. Bir yandan babası
evde yokken sevgili kuzenini teselli etme görevini üstlenen Eugenie, diğer
yandan yengesiyle kuzeninin bu soylu ilgisi karşısında mahcubiyet hiseden
Charles ve ilerleyen zamanlarda olay ve durumlara bu denli hassas yaklaşmayacak
olan akraba ilişkilerinde döner roman. Charles o kadar acı içindedir ki
kuzeninin duygularından istifade ederek birikimlerini almakta bir sakınca
görmez. Hindistan’a gidecektir ve dönüşünde kuzeniyle evlenecektir. Ümit dolu,
saf genç bir kız bırakacaktır ardında. Babası vefat ettiğinde artık tek kadın
varis Eugenie olur. Yıllar sonra kuzeninden gelen mektup başka bir hanımla
evlenme haberi olacaktır, Eugenie yine yıkılacaktır ve kendi de başka biriyle
evlenmeyi tercih etse de erkeklerdeki bahtsızlık yakasını yine bırakmayacak,
eşi vefat edecektir. Ve artık çok zengin, yalnız, bahtsız bir dul olarak
yaşayıp, babasının yapmadığı bağışlarla Grandets’lerin bahtsızlığını bir nebze
de olsa kıracaktır.
Parfümcü Cesur Birotteau’nun Yükselişi ve Düşüşü
Romanında Kahramanlar ve Ana Teması
Romanın baş kahramanı Cesar, ne kimya bilgisi ne doğa bilgisi olan
değişik esanslar hazırlayıp kendi parfümeri dükkanının peşinde bir karakterdir.
İşini büyütme, sosyal tabakanın üst kesimlerini yakalayabilme gayesiyle evinde
verdiği görkemli bir balo sonunu getirecektir. Yasak aşığının peşinde, piyasanın
en hain noterlerinden birine yüz bin frankını kaptırana kadar hayatında her şey
güzel gidecektir. Artık yolu parfümeri dükkanı değil, ticaret mahkemeleri,
tefeciler olacaktır. Parfümcü Cesar, tabir-i caizse Dimyat’a pirince giderken
evindeki pirinçten olacak ve bunu hayatıyla ödeyecektir. Bu romandaki ana tema,
sınıf atlama hevesine girmiş bir tüccarın iflas hikayesidir. Balzac burada,
kendi zamanının icra ve iflas kanunlarına değinir; ahlaksız iş adamlarının
borçlarından kurtulmak için bu kanunları nasıl kötüye kullandıklarını ve buna
sıklıkla başvurulduğunu bize gösterir. Fakat buradaki iş adamımız Cesar, tüm
borçlarından onuruyla kurtulmayı bilir ve onuruyla ve gururla gözlerini
kapayarak ardından saygın bir duruş bırakır. Romandaki diğer kahramanlara
baktığımızda Roguin sürekli para problemleri ile uğraşan, dalavereci bir
ihtiyar olarak bilinen, aşığına kaçtığında bile eşi ardında kalan borçları
ödeyecek kadar saf bir eşe sahip noter karaterimizdir. Cesar’ın eski
dükkanındaki asistanı F.Tillet, banker, Roguin’i Cesar’dan intikam yönünde
sürekli yönlendirmektedir. Roguin
yabancı bir ülkeye firar ettiğinde, Cesar’ın finansal durumu iyice
çıkmaza girecektir; borçlarıyla baş başa kalıp psikolojisi tamamen
bozulacaktır. İşte burada romanımızdaki diğer kahramanlar belirecektir. Keller
kardeşler, Nucingen, Gigonnet gibi bankerler finansal yardım vermeye pek de
hazır değillerdir. Çünkü hepsi de F.Tillet’in arkadaşlarıdır ve Tillet’in
talimatlarına göre hareket etmişlerdir.
Sönmüş Hayaller Romanlarındaki Kahramanlar ve Ana Teması
İki
Şair Romanındaki Kahramanlar ve Ana Teması
Sönmüş Hayaller “Illusions Perdues” serisindeki "İki Şair” Balzac’ın üçlü eserinin
ilkidir. Buradaki başkahramanlarımız iki arkadaş; David ve Lucien’dir. David’in
kolej arkadaşlarından Lucien Chardon, yetenekli kimyager, eczacı Mösyö
Chardon’un oğludur. Mösyö Chardon ne kadar bilim ve ilim adamıysa, David’in
babası bir o kadar eğitimsiz, sonradan görme “Ayı” lakaplı, işine aşık eski bir
makine çırağı, matbaacıdır. Oğlu David’i yüksek matbaacılık için Paris’e
gönderecek kadar da kurnaz; fakat cimri, çıkarcı da bir kişiliktir. Sechard
baba, makinelerden çok iyi anlayan bir adamdır ama bir o kadar aksi ve
cimridir. Aile ilişkileri de bir o kadar berbattır; oğluyla her daim kavga
içindedir. Oğluna matbaasını devrederken ve bağı bahçesiyle uğraşmaya giderken
bile, oğlunu yine zor duruma düşürerek ve bunda da kendini haklı görerek
eğitimsiz ve cahil tarafını yine göstermekten çekinmez. Lucien ise çok farklı
bir aile yapısından gelmektedir. Araştırmalarıyla, ilmiyle Gut hastalığına çare
bulmaya çalışan, ilaç hazırlama derdinde ve icatlarını bilimler akademisine
onaylatmak için çaba sarfetmiş bir adamın oğludur. Yoksul bir ailedir.
Eczanenin bedeli, aile geçimi karı koca olarak bellerini bükmektedir. David ve
Lucien tesadüfen bir yerde karşılaşmışlardır ve hikayeleri, kaderleri de böyle
başlamıştır.
Taşralı
Bir Büyük Adam Paris’te Romanındaki Kahramanlar ve Ana Teması
Sönmüş Hayaller
’in devamı ikinci romanda “ Taşralı Bir Büyük Adam Paris ’te”, Balzac,
köyden şehre hikayesini hırslı ve yetenekli bir gencin başarısız finaliyle
anlatmak ister.
Hayallerin gerçekleşmesi taşradan göründüğün kadar kolay değildir
ve Lucien geri adım atmayarak bu gerçekle baş başa kalır.
Edebiyat dünyasındaki çekişmeler, ikiyüzlülük, yazarlar arasındaki
o müthiş çekememezlik, seviyesizlik gibi temaları bu romanda rahatlıkla
bulabiliriz. Lucien kendi şiir kitabını pazarlamaya çalışırken, elindeki
avucundakiler de sosyal kelebek hallerine yetmediği gibi, sefaleti dibine kadar
yaşayacak ve Paris hayatının dibine çekilecektir.
Taşrada şu ya da bu şekilde itibar gören ve her adımda kendilerine
verilen önemin kanıtlarıyla karşılaşan kimseler, bu kadar ani ve mutlak bir
değer kaybına asla alışamazlar. Memleketinde bir mevki sahibi olmak ve Paris’te
bir hiç haline gelmek, insanın derece derece uyum sağlaması gereken
durumlardır; birinden ötekine birdenbire geçiverenler bir tür yok oluşun içine
yuvarlanırlar. Bütün duygularına bir yankı, bütün düşüncelerine bir sırdaş, en
küçük duyuları paylaşacak bir can bulan genç bir şair için Paris, korkunç bir
çöl olacaktır. (Balzac, 2017:14)
İkinci serimizde Paris illüzyonuna düşen Lucien, şehre adım atar
atmaz sevgilisi tarafından ilk iş olarak terk edilir. Rüyalar şehrindeki ilk
hayal kırıklığı perdesi böylelikle aralanacaktır. Lüks yaşam tutkusu, edebi
alanda kendini pazarlayamayışı, para ekonomisinde sınıfta kalması Paris’teki
yıllarından çalacaktır. Belki de yalnız başına büyük bir şehirde her tutkulu
gencin düşebileceği kuyuya düşmüştür; fakat tabiatı gereği de buna çok müsait
bir karakter çizen Lucien, arkadaşı gibi aile kavramından çok uzakta bir
kafayla hayatını bireysele indirgemiş ve mutsuz bir adam olarak hayaller
serisinde ordan oraya sürüklenmiştir.
İkinci serisinın başlığı her ne kadar Paris’te taşralı bir adam
olarak geçse de, okura verdiği izlenimin aksine ironik bir başlık olduğunu
hemen fark etmekteyiz. Borçlanan, parasını yönetemeyen, Paris’te sıkışıp kalan,
çaresiz bir Lucien vardır. Toplumdaki tüm düşmanları cezbedecek taşralı bir adam.
Artık bu şehirden ayrılması gereken, taşrasına dönüp Sönmüş Hayaller ini
terk etmesi gereken zavallı bir şair.
Bir Yaratıcının Çektikleri Romanındaki
Kahramanlar ve Ana Teması
Sönmüş Hayaller
üçlüsünün son romanında taşrasına artık geri dönen bir Lucien vardır. Fakat
sıkıntılar burada da devam edecektir. David Sechard’ın imzasını taklit ederek
hazırlattığı senetler, cirolar; Angouleme’deki Sechard’ın başını yakacaktır.
Sevgili David, Metivier’in yerinde senin tarafından imzalanmış,
benim emrime hazırlanmış bir, iki veya üç ay vadeli üç senet ciro ettim. Bu
senetlerle intiharım arasında, kuşkusuz sana çok sıkıntı verecek olan bu
korkunç çareyi seçtim. Nasıl bir ihtiyaç içinde olduğumu sana açıklayacağım,
paraları da vadesinde göndermeye çalışacağım. Mektubumu yak, kız kardeşime ve
anneme hiçbir şey söyleme, çünkü itiraf etemeliyim ki senin gayet iyi bildiğim
kahramanlığına güveniyorum. Umutsuzluk içindeki kardeşin, Lucien de Rubempre. (Balzac,
2018: 32).
David’i iflasa sürükleyen şair, kurduğu güzel aile ile oğulları ve
kızı, pek sevgili Eve ile babadan kalan varlıklarla yaşama devam ederken,
Lucien son bir defa daha Paris’e dönecektir. Paris’teki mücadelesini
kazanamayışı, utanç verici geri dönüşü romanın son halini oluşturuken, üçlü
serinin kazanananı bir aile babası David olacaktır.
“Lucien çok geçmeden Eve’de, kendisine karşı şimdiki sevgisiyle
eskisi arasındaki farkı gördü. David’e derin bir saygı duyuluyor, Lucien ise
her şeye rağmen ve sebep olduğu felaketlere karşın sevilen bir metresin
sevildiği gibi seviliyordu.” (Balzac, 2018: 115).
Sönmüş Hayaller
serisinin son ayağı, geri dönüş yolundaki Lucien, artık hikayenin merkezinde
değildir. Burada borçlarıyla bir aileyi sıkıntıya sokmuş, küçük düşürmüş şairin
arkadaşının verdiği mücadeleye tanık olunur. Para ve şöhret tutkusuyla
başlayıp, sefalet ve rezillikle biten bir hayatın giriş, gelişme ve sonuç
bölümleridir Balzac’ın hayaller serisi. David Sechard’ın zorlu mücadelesine
seyirci olur okur bu son seride. Lucien’in hayat hikayesindeki aksiyon ise
Balzac’ın Kibar Fahişeler’inde tekrardan can bulacaktır.
Kibar Fahişelerin İhtişam ve
Sefaleti Romanındaki Kahramanlar ve Ana Teması
Bu roman, Sönmüş Hayaller’deki ana karakterlerden biri olan
Lucien ile devam ediyor. Lucien de Rubempre ve Vautrin bir anlaşma
yapacaklardır; fakat Lucien kaybettiği Paris
savaşını kazanabilmesi için Vautrin’in talimatlarına uyacaktır.
Ana karakterlerimizden Esther, Lucien’in aşığı ve metresidir ama aynı zamanda
Nucingen gibi zengin bir karakteri de ayartmakla görevli bir kadındır. Fakat
zamansız intiharı her şeyi mahvedecektir. Nucingen’in Esther takıntısı Vautrin
için bir kazanç kapısıdır halbuki. Esther’in ölümüyle Vautrin ve şair Lucien
tutuklanır; Esther’in ölümüyle beraber aileden ciddi bir miras kalması ise
romanın diğer trajik tarafı olacaktır. Hapis hayatı Lucien için o kadar kötü
gider ki bir muhbirin tuzağına düşer ve Vautrin’in gerçek kimliği de dahil her
şeyi anlatmaya başlar. Artık pişmanlıklarına bir yenisi daha eklenecektir ve
hücresinde intihar eder. Bu ölüm bile Vautrin’in lehine dönecektir ve Lucien’in
masumiyetini açıklayan mektuplarla kendi kendi dışarı çkartacaktır. Nam-ı diğer
Carlos Herrera, gerçek ismiyle Jacques Collin roman biterken emekliye
ayrılmadan önce polis kolluk kuvvetinin bir üyesi olur. Balzac, Sönmüş
Hayaller ve Kibar Fahişeler" de genç, sağlıklı ve hayalleri bir
olan bir adamın her yolu deneyerek gelebileceği en çirkin noktaları
göstermiştir; bu sırada dönemin hukuk ve ceza muhakeme kuralları, cingöz bir
adamın her şeyi lehine çevirebilmesi ve taşra-Paris arasında sıkışmış bir hayat
romana damgasını vurur.
İNSANLIKKOMEDYASI’NDA PARANIN ROLÜ
Balzac’ın Yaşadığı Dönemde
Paranın Rolü
19.yüzyıl Fransız toplumunda sosyal sınıflarda beliren farklar,
materyalist toplumun öne çıkması, para meselesinin edebiyata da girmesini
sağlamıştır. Balzac, insanlık külliyatında bu kadar mühim bir meseleyi es
geçmeden, para gerçeğini hemen her karakteriyle farklı şekillerde
romanlaştırmayı bilmiştir.
Balzac, sosyal, ekonomik ve politik mutasyonları ortaya koyar.
Örneğin, Eugenie Grandet romanındaki Goriot Baba. Balzac burada
dönemin Fransız toplumunu eleştirerek, yarattığı karakterleri didik didik en
küçük ayrıntılarına kadar tanımlamıştır.[2] (Kuje, 2014: 20).
Balzac zamanında, Paris henüz şehirleşmemiştir. Balzac Paris’in
büyüyüp gelişmesine tanıklık edememiştir. Balzac gözünden o zamanlar Paris şu
şekildedir:
“Paris denilen yer, hırsızlık ölümlerinin diğerlerinden daha sık
gerçekleştiği ve her daim yeniden gün yüzüne çıkan, zayıflık maskesi, güç
maskesi, yoksulluk maskesi, sevinç ve ikiyüzlülük maskeleri gibi çoğunu içine
hapseden, beyinlerinin her bir zerresinin zehirle, zevkle dolduğu böylesine bir
açgözlülüğün hüküm sürdüğü, insanoğlunun emeklerini mahveden
çıkarlar fırtınasında dönüp duran yer değil midir Paris? Daha ne
istiyorlar? Para mı aşk mı, şehvet mi?” (Pleiade I, 255).[3]
Paris’teki bu çıkarlar fırtınasında dönen ikiyüzlülük, güç,
sefalet maskelerinden bahsetmekte ve insanlığın düştüğü durumların zevkten mi
yoksa sadece para yüzünden mi yaşandığını sorgulamaktadır. Aslında Paris,
Balzac karakterlerinden bir tanesidir. Restorasyon Dönemi’ne kuşbakışı
bakıldığında, Balzac’ın toplumun hemen her kesimini ele aldığını görürüz;
romanda bizlere ticaretin hilelerinden bahseder, bizi her çeşit insanla
tanıştırır. Balzac’ı okumaya başladığımızda evrensel tutkularla yönetilen,
hepimizin aşına olduğu duygularla hareket eden karakterler bize uzak olmadığı
için gerçektirler. İnsanlık Komedyası ’nda temel durum para tutkusudur,
tamahkarlıktır, açgözlülüktür. Yazarımız hem kendi tabiatını hem de kişisel
deneyimlerini de konuşturarak, materyalist çağını resmetmeyi kendine görev
bilmiştir. O’na göre Restorasyon Dönemi’nde yaşamak belki de bunu
gerektirmektedir. Eserlerinin pesimist tarafının ağır olduğunu düşünsek de eş
zamanlı olarak dönemini iyi yansıtmış ve ahlak dersi vermeyi kendine uygun
görmüş birini görürüz. Her dönemde açgözlülük, hırs gibi durumlarla karşılaşılsa
da 19. yüzyıl Fransa’sı bu konuda zirve yapmıştır.
“Baron de Nucingen bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşamış
olsaydı, hükümet, kazançlarının büyük bir kısmına çoktan el koymuştu ve çok
geçmeden de faydasız, işe yaramaz mücadelesi, uğraşlarını da er ya da geç
görmüş olacaktı. Fransa’da Restorasyon Dönemi, O’nun sadece açgözlü
içgüdüleriyle rahatça hareket etmesine izin vermemiş, aynı zamanda tüm sosyal
ve ekonomik yapılar da O’nun altına (paraya) karşı susuzluğuna hizmet etmiştir.
Daha da kapsamlı bir çıkarımda bulunmak gerekirse, Nucingen, Gobseck ve
Nicholas Sechard gibi
karakterleri kendi zamanına, bulundukları yere, onları besleyen
şeylere göre değerlendirmeliyiz.” (Chitwood, 3).[4]
Realist
Bir Külliyat Olarak İnsanlık Komedyası
Realizm akımı, 1840’lı yıllarda Fransa’da kendini göstermeye
başlamış artistik bir akımdır. Realist yazarlarımız bir önceki Romantizm
akımını reddetmişler ve duyguların bu kadar öne çıkarılması, dramaya, egzotik
meselelere karşı durarak çok gerçekçi bir bakışla yerlerini almışlardır. İnsanlıkKomedyası’nda
da realizm akımına yakın düşmeyen hiçbir konu ve olay yer almamıştır. Realist
çalışmalarda tüm sınıflardan insanlar görürüz; sıradan hayatlarında yükselmek,
tepe noktasına ulaşmak, yoktan var olmak gibi kavramlar komedyayla beraber
edebiyatımıza girer. Edebi realizmde her şey okuyucuya aşinadır. Tüm duygular,
açgözlülük, şehvet, hırs, kurnazlık, okuyucunun bildiği tanıdıktır. İnsanlık
Komedyası ’nda da bizi yakalayan bu akımla beraber uyumudur. Bir Fransız ekolu
olan Balzac, biyografik tadında yıllarını verdiğini bu komedya çalışmasıyla
19.yüzyıl edebiyatına iyi bir giriş yapmış ve yerini sağlamlaştırmıştır.
Balzac, Zola’nın Naturalizm akımının müjdecisi olan realist
romantik romanı yaratmıştır. İnsanlık Komedyası tarihi bir belgedir ve
Temmuz monarşisine kadar olan Devrimden bu yana tarihi topluma sadık bir
resimdir; Fransız toplumunun büyük bir resmidir. Balzac, realismin kurucusudur
gerek bedenleri es geçmeden ruha da işleyen gözlemleriyle gerek bir şeyleri ve
birilerini anlatırken birebir sadık kalarak kullandığı yöntemlerle gerekse iç
ve dış mekanları anlatırken tanımlamalarında doğru veriler kullanmasıyla. Her
şey bir yana insanoğlunun
gözlemcisi ve yaşamın yaratıcısıdır. İnsanlık Komedyası ’nda
Balzac, realist romanesk yaratımı için yazmaya başlamadan önce döneminin
belgelerine çalışır, tüm gerçek detayları araştırır ve tarihçi gibi de bunları
belgeler. Onun çalışmaları çok titizce hazırlanmıştır. Aristokrasinin gücünden
burjuvazinin gücüne geçişin sosyolojik olgularını resmeder. (Badiali, 95).[5]
Realizm ve Balzac arasındaki ilişkide, model olarak insanı alan ve
insan yaşamındaki her şeyi kendine malzeme olarak gören yazar, İnsanlık
Komedyası ’nda bir tarihçi gibi dönemindeki gelişmeleri romanlaştırmış, burjuvaziden,
aristokrasiye kadar sosyolojik olguları betimlemiştir.
Balzac, realist bir yazardır ve realizm akımının üstadı olarak
görülür; fakat aynı zamandaki ahlaki ve sosyal tezleri ile de romantiktir.
Romantizm akımın oğlu da denilebilir; çünkü vizyoner bir kişiliktir. Sezgi ve
hayal gücüyle de ilerlemektedir. Belgelendirme ve gözlemlere dayanırken,
vizyoner sezgilerine göre karaktelerini oluşturmaktadır. İnsanlık Komedyası,
tarihi bir roman olarak görülebilir. Balzac realistti çünkü çalışmalarında kendi
döneminin toplumunu betimliyordu; fakat toplumun korku ve ahlakını göstermek
için kötülükleri bile mübalağa ettiği için gerçekçi bir tavırla bunu
yapmıyordu. İnsanlık Komedyası’ndan tüm meslekleri analiz ederdi;
analizleri olumsuzluk içerirdi. Bunun sebebi ise karakterlerinin bir amaca
ulaşma zorunluluğu yoktur ama O’nun romanlarının Dünya’daki tüm ahlak,
psikolojik, tarihi ve sosyal boyutları temsil etmek zorundadır. Romana
gerçekliği
getirmiştir; gerçek yaşamının talihsizliklerini resmeder. Onun
realizmi oldukça vizyonerdir. (Badıali, 104).[6]
Balzac, realist ve vizyoner kimliğiyle İnsanlıkKomedyası’ndaki
karakterleri oluştururken, okurlara genel tablo hakkında bilgi sahibi olmasına
yardımcı olmuş ve büyük bir resim göstermiştir.
İnsanlık Komedyasında Paranın Rolü
Materyalizm, Balzac’ın gözde konularından biridir. Onun romanları
sürekli para mevzularını tartışmış ve çoğunlukla dönemin açgözlü, tamahkar,
vefasız, ahlak sınavından geçemeyen insan tiplerini bir araya getirmeye
çalışmıştır. Aşk, cinsellik, ahlak girdabında kendilerini kaybeden, para
çemberinde sıkışıp kalan tiplerdir. Balzac’ın dünyasında, karakterlerin geliri,
harcamaları, daha iyi bir pozisyona geçme hırsı, Paris’te yaşamanın bedelleri,
zengin bir kızla evlenip statü kazanma hayalleriyle dolu erkekler vardır.
Duygusallık, romantizm Balzac’ın materyalist dünyasında o kadar az yer kaplar
ki, para endişesi realist yazarımızın sadece kendi mevzusu değil aynı zamanda
döneminin de mevzusu olduğunu okuyuculara özellikle gösterir. Balzac, İnsanlık
Komedyası ’nda para konularını ele alırken ‘çok çalışarak’ elde edilen
kazançtan ziyade, daha kısa ve çirkin yoldan para ve unvan elde etmenin
hikayesini anlatmayı daha doğru bulur. Çünkü kendi döneminde anlatılması
gereken de budur.
Dante’yi anıştıran bir başlıkla İnsanlık Komedyası ’nda,
taşra insanlarının ticaret hayatı, parayla yakın ilişkileri, Fransız Devrimi,
Paris’e bakış, erkeklerin kadınlarla olan ilişkileri çok yönlü, çok boyutlu
olarak gösterilir. Taşra adetleri, cemiyet hayatına karışma yolları, Fransa’da
Rastignac olmak gibi deyimler ve Parisli kadınları tanımak mevzuları da
19.yüzyılın dehası Balzac’ın gözüyle İnsanlık Komedyası ’nda öne çıkar.
“O göze çarpan tutucu bakış açısına rağmen olması bir yana, tam da
bunun sayesindedir ki (adına eklediği o sözde astokratik “de” de olduğu gibi
bunda da bir parça tribüne oynama vardır) Balzac kendi zamanının eğilimlerini
açık bir şekilde fark etmiştir: Toprak sahibi soyluların düşüşü, ticaretle
uğraşan burjuvazinin yükselişi, kendisine tahsis edilmiş rolüyle birlikte her
bir insanın kendi yerini aldığı düzenli, organik bir toplumun sonu, ki buna
özlemle bakıyordur, ve -her şeyin ötesinde-para ilişkilerinin ortaya çıkması.
Tüm insan ilişkilerinin iğrenç bir ekonomik tarafı varmış gibi görünüyor.”
(Balzac, 2014: 31).
Balzac, şimdiki anı yücelttiği, nesnel, tarafsızca yaratmaya
çalıştığı kahramanları ile koskoca İnsanlık Komedyası sayesinde realizm
akımına iyi hizmet etmiş vefalı bir yazardır. İleri teknoloji, sanayileşmiş bir
dönemde yaşamış olsaydı muhtemel o ki İnsanlık Komedyası bugun farklı
temalarla konuşulurdu. Eserleri dikkatli bir okur için önemsiz ayrıntılarla
dolu değildir; aksine romandaki küçük detayları büyük olayların habercisidir.
Çünkü orda her şey ya gerçektir ya da yaşanması çok muhtemeldir.
19. yüzyılda kentsoyluların ticaret sayesinde çoğu zaman yasal
olmayan yollarla zenginleşmesi sosyal ve tarihi bir olaydır. İnsanlık
Komedyası’nın önsözünde kendisini sosyolog ve tarihçi olarak ilan eden
Balzac’ın bu tip olaylara duyarsız kalması düşünülemez.
Balzac, parayla öyle büyülenir ki zira borçlarını ödemeyecek
durumda ve ihtiyaç halindedir. Çağdaş toplumda hayatına şöyle bir göz atar ve
gördüğü şey aristokratların mevkilerini muhafaza etmek için paraya duydukları
arzu ve burjuvalarınsa güvenlik için paranın peşinde olmalarıdır. Maurois,
Balzac’ın parayı “modern dünyanın tek tanrısı” olarak gördüğünü yazar. Balzac
1830 Temmuz Devrimi’nden sonraki Fransa’yı resmekmektedir. Bu dönemde,
aristokratlar kötü bir gözle sonradan görme zenginler olarak görülür.
Burjuvalar ise yükselişe geçmiştir. Burjuvalar; sanayici, toprak sahibi,
politikacı, rantiyeci (gelirleriyle geçinen kişi),
tüccar ve topladıkları servetleri yüzünden toplumu domine eden tüm
diğer kişilerden oluşur. Balzac’ın eseri burjuva karakterlerle doludur.
(Âkemark, 2012: 10).[7]
Balzac’ın parayı modern çağın tek tanrısı gibi görmesi ve 1830
Temmuz Devrimi’nden sonra Fransa’daki aristokrasiye kötü gözle bakılıp,
burjuvazinin çıkışa geçmesi, Balzac’ın eserlerindeki çoğu karakterin de burjuva
tiplerden oluşması dönemle paralel giden bir başka detay olarak karşımıza
çıkar.
Goriot
Baba Romanında Paranın Rolü
Balzac, bu romanında para mevzularını aile üzerinden bir köprü
oluşturarak bize anlatmaya çalışır. Para hırsı, paraya duyulan tamahkarlık
toplumun her kesiminden bizi yakalar. Kapitalist toplumdaki parasal konuların
kişinin sadece davranış ve duygusallığındaki değişiminde değil aynı zamanda
aile gibi yapılarda da nasıl büyük bir etki yarattığını görürüz. Rastignac da
19.yüzyıl Fransız toplumunda hemen herkesin düşeceği tuzaklara düşmüştür
aslında; açgözlülük, bencillik, cehalet...1800’lerde paranın bir toplumdaki o
inanılmaz rolünü görmek acıdır; Balzac kendi döneminin aynası olmayı seçtiyse
de düne ait kalmayan ve bugünün de önemli konusu olan parayı her açıdan
kullanmayı bilmiştir; bu sebeple okuyucuya uzak gelmeyen bir şema ortaya
çıkmıştır. Goriot Baha’dan en net çıkarım, herkesin parayla olan
sınavının farklı zamanda, farklı bir dönemde, farklı yapıda da olsa bu sınavı
veriyor olmasıdır.
Para üzerine yazılan uzun hikayeler, hikayeyi başlatmak için bir
tür motor görevi görür. Bu tanımlamaya örnek olarak Grandet’nin altınını
sakladığı odasının tasviri yapılırken
romandaki başlangıç tanımlaması verilebilir: « Mutfağın üst
tarafında odaya açılan merdivenin üstündeki kapılar duvarla örülüdüydü. »
Grandet’nin altının sakladığı yeri okuyucunun bilmesini sağlayan açıklama.
Balzac bu odanın bir laboratuvar doluğunu yazar ve Louis lerini tartma terazisi
olarak kullandığı «sobadaki simyacı» olarak Grandet’yi tanımlar. Parayla ilgili
ve romandaki ticaretle ilgili diğer tanımlamaların çoğu fazlasıyla tekniktir.
Bu tanımlamalar, roman okuyucusuna dönemin finansal bilgilerini vermektedir.
(Âkemark, 2012: 16-17).[8]
Goriot Baba romanında
para mevzuları incelenirken önemli karakterlerimizden Rastignac şu şekilde
karşımıza çıkmaktadır: bir hukuk öğrencisinin Paris’te ve Paris’le verdiği
finansal ve psikolojik zorluklar, hayat standartlarındaki yetersizlik, pansiyon
kader arkadaşı Vautrin’in Rastignac’a toplumdaki çürümüşlük üzerine verdiği
dersler, özellikle de Mösyö Goriot’nun son nefesinde Rastignac’a yaşattığı
maddi zorluklar... Goriot, kefen parasını bile ödeyecek durumda olmadan hayata
veda edip, saatinin rehin kaldığını kızına anlatmaya çalışan Rastignac’ın
düştüğü zor durumlar işi daha çirkinleştirmektedir; diğer yandan ise pansiyon
sahibinin kefen için çarşaf vermenin lüzumsuz ve kazançsız bir durum olduğunu
izah etmesiyle beraber romandaki para mevzularının ne kadar aşağılık bir hale
geldiğini okuyucu derinden hissetmektedir. Romandaki en alıcı yer ise şüphesiz
ki iki öğrencinin cebindeki son paralarla gömülen baba Goriot’dur. Rastignac
karakterimiz, kısa zamanda Paris hayatında yükselme ivmesinin kadınlardan
geçtiğini fark edip oraya nişan almasıyla romandaki para mevzusunu başka yere
getirir.
Goriot, ise pansiyon yaşamına geçiş yapmasıyla beraber tefecilerle
tanış olan, kızlarının borcu için elindeki kıymetli parçaları satışa çıkaran,
aile ilişkilerindeki son bağı da bu yollarla korumaya çalışan tüccar bir
babanın çetin sınavına örnek olacaktır. Banker Mösyö de Nucingen’in eşi
Delphine, küçük kızı, zengin bir adamla evli olmasına rağmen ne ev ne araba ne
tiyatro gibi hiçbir masrafını karşılamamakta ısrar eden cimri bir adamın karısı
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple de kendi ve babasının birikimleriyle
geçim sağlamaktadır. Eşinin metresi vardır ve O’na para yedirmektedir.
Goriot’nun elli bin liralık geliri olan damadına rağmen kendi
kızının senedini ödemek için kendini paraladığını görürüz. Bir yandan büyük
kızı Anastasie de Restaud’un tefeciye olan borcu, diğer yandan Delphine’in
kişisel harcamaları babalarının sonunu getirecektir.
“Goriot Baha'da
paranın önemli bir rolü var. Bu romanda, İhtilal döneminde normal fiyatla satın
aldığı unları on misli fiyatla satarak elde ettiği servetin hepsini iki kızı
için harcayan bir babanın, berbat bir pansiyonda bir «köpek gibi» ölüşü
anlatılıyor. Goriot Baha'da anlatılan . şüphesiz bir babanın dramıdır;
ancak bu dramla birlikte servetlerin hangi yollarla elde edildiği, paranın bir
toplumdaki rolü sergilenmektedir. (Şen, 1986: 130).
Pansiyonda para yüzünden sıkıntılara maruz kalan diğer bir
karakter ise Victorine’dir. Victorine’in babası öz kızına mal bırakmamak için
oğlunun tarafını tutmuştur. Tüm bu yanlış tavırlar yüzünden genç kız Vauquer
pansiyonunda yaşamak zorunda kalmıştır.
Vautrin karakteri nam-ı diğer dokuzcanlı Jacques Collin de alaycı
karakteriyle ve şakalarıyla varlığını ortaya koyan, herkesin ve her şeyin
O’ndan sorulduğu, pansiyon sakini eski bir mahkumdur. Vauquer Yurdu’nun merak
uyandıran tuhaf biri tipi de denilebilir. Para ve kadınlarla ilgili verdiği
salıklarla akılda kalmayı başarmıştır. İnsanın kaderine yakışır bir hayat
sürmesi için “Terzinizde üç bin, ıtriyatçınızda altı yüz frank, akşam için
ayakkabıcınızda yüz ekü, şapkacınızda yüz ekü harcamazsanız...” (Balzac, 2014:
189). tarzında bir üslup ve salıklarla ilerlemektedir. Kadınların yükselme
hırslıyla dolu güçlü erkekleri tercih ettiklerini, hükümetin parası olan
kişileri kolladığını, iyi yürekli insanların giyotine gittiklerini, orta yaşa
gelmeden iyi bir geliri olan değirmencinin kızını almanın ne kazançlı bir
evlilik olacağını, avukatlık yaparak el etek öpmenin çok da bir esprisi
olmadığını anlatır durur Rastignac’a.
Vautrin’e göre bir evlilik dışı bir hayattan faydalanarak, kadının
getireceği drahoma her kapıyı açacaktır. Evlenmek işleri daha da kötüye
götürebilir. Ama bir kadının önüne yılan gibi yatmak harika bir fikirdir. Bu
kadın anneye yalakalık, metrese peşkeş çekmek her şekilde olabilir. Parisli
kadınların kokusunu almak ve tilki gibi iz sürmek verdiği akıl almaz
nasihatlerin başında gelmektedir. Çalışarak para kazanmak, Poiret karakteri
gibi olsa olsa Vauquer yurdunda bir odaya düşmekle son bulacak bir durumdur. Bu
işlerin ahlaksızlık ve yetenekle olacağını bilir ve akıllar verir. Çünkü
insanların ahlaksız da olsanız yetenekli bir ahlaksıza hayran duyup peşinden
gideceğinin farkındadır. Kısacası zengin olmak için büyük oyunlar oynanmalıdır.
Ya aileden zengin olunur ya da zengin görünmelidir insan. Çalışarak başarıya
ulaştıran meslekler vardır elbet ama bunun yüzde onunu hırsızlar oluşturacaktır.
Özetle 19.yüzyıl döneminin kapitalist konseptine, para gerçeğine
ışık tutmayı becerebilmiş olan yazarımız, Goriot Baha’da para temasını
farklı şekilde işlerken, Eugenie Grandefde de bunu farklı yollardan
göstermiştir. Grandet baba gibi Goriot Baba da toplumdaki yoksul kesimin
çoğunluğuna rağmen nasıl zengin olabildiklerini, kurnaz ticari hayatlarını
okura gösterirken benzer noktalarda buluşmuştur; fakat parayı harcama
şekillerinde de bir o kadar ayrılmışlardır.
Eugenie
Grandet Romanında Paranın Rolü
Bu romanda para, zengin cimrisi olan taşralı bir adamın tutumuyla
önem kazanmaktadır. Neredeyse evdeki boğazların bile peşine düşecek kadar
parayla bir ilişki kuran adamın ölümüyle beraber kendisine hiç de benzemeyen
tek varisçisi kızı Eugenie çoğu durumu kapatmayı bilmiştir. Saf duygularını
para karşılığında kullanan aşığı Charles ise sayesinde gittiği Hindistan’da
zengin olmuştur. Balzac burada Baba diye anılan bir tüccarın aile hayatını
zenginleştiremeyişini, parayı kullanmasını bile bilmediğini, taşralı adam yine
taşralı kalır imajıyla romanına başka bir yön vermek istemiştir.
Eugenie Grandet
romanında ilk kez, özel hayatların tanımı, düşünce gücünden korkma ve bunun tüm
hayatı nasıl kötü etkileyeceğine dair filozofik hikayelerin ve romanların
Balzacvari teori ile işlendiği
görülür. Bu şey tam olarak cimriliktir. Eugenie’nin babası Grandet, bu eserdeki
cimrilik sembolüdür. (Yaseen, 2010: 6).[9]
Eugenie Grandet
romanındaki en ilginç para detayları ise şeker ve mum olarak karşımıza
çıkmaktadır. Kuzenini en iyi şekilde ağırlamak adına ciddi bir savaş veren
Eugenie, kuzeninin odasını baştan aşağı temizletmek, çarşaflarını ateş koruyla
ısıttırmak, şöminede iyi bir ateş yaktırmak, babasından habersizce odunlar
getirtip kullanmak, çarşıdan mum ve şeker aldırmak vb... zengin bir aile için
oldukça pahalı işlere girişmiş ve hepsini kendi tekeline alıp büyük oyunlar
içine girmiştir. Belki de babasına nişan almaktadır bu baş kaldırmalarla.
Önemli karakterimiz Mösyö Grandet, cimrilikte öyle bir rol üstlenmiştir ki
sadık yardımcısı Nanon bile kendi hakkını misafire vermek için savaşın içinde
bulmuştur kendisini. Misafirin kahvaltıda yiyeceği bir dilim ekmek, kahvesine
atacağı şeker, geceyi aydınlatacak bir mum Mösyö Grandet için ev ekonomisinin
felakete gittiğinin resmidir.
Eugenie Grandet romanındaki mühim kahramanımız cimriler cimrisi
“Grandet Baba”, Balzac tarafından doğası gereği cimri fakat bir o kadar da
gerçek bir karakter olarak okuyucusunu selamlar. Tabiatı gereği bu karakteri
üstlenen Grandet baba aslında kimse için aykırı bir karakter değildir. Bu durum
ve kişilikler vardır ve var olacaktır.
Balzac, Grandet karakterini cimriliğin tutkulu örneği olarak
gösterir. Dünya malına sahip olmadaki sabit ve sınırsız bir istek, bu şekilde
hayati masraf olan ölümden bile kaçış.(Afshari, :3)[10]
Eugenie romanındaki gerçek drama ise cimrilikteki son nokta ve
aşktaki yenilgidir; bu temalar paralel işlenirken, Balzac’ın dünya klasiklerine
Moliere’in cimri karakterini aratmayacak açgözlü bir tipleme kazandırması
oldukça iyi bir iş çıkardığını göstermektedir. Servetini kullanmayı bilmeyen,
aile ilişkilerinde sınıfta kalan zengin cimrisi bir adam ve bu adama maruz
kalmış karakterler vardır romanda.
Balzac, Eugenie romanında kendi toplumunu alay yoluyla yermiş ve
eleştirmiştir. Öyle bir burjuva toplum resmetmiştir ki sadece zenginlik,
varlıklı olmak için endişenen bir sınıf vardır. Materyalizm, romanda çok önemli
bir yerde durmaktadır. Balzac’ın yaşadığı çağa dünyadaki cennet zamanı da
denilebilir. Altın bu çağın tanrısı gibidir. O halde bu cennete avlanmaya
gelmek gerekir. (Ifeoma, 2014: 33).[11]
Parfümcü Cesur Birotteau’nun Yükselişi ve Düşüşü
Romanında Paranın Rolü
Cesar Birotteau, orta sınıf başarılı bir tüccardır; hızlı yoldan
zengin olma hayalleri, yatırım yapmak için giriştiği yanlış hamle; çevresindeki
iş adamlarının ilkesiz, ahlaksız kişilerden oluşan bir orkestra gibi Cesar’la
oynadıkları oyuna tanık oluruz. Her Balzac romanında olduğu gibi burada da para
mevsuzu hikayemizin ana temasını oluşturur. Paranın yanlış kişilerin eline
geçmesiyle, bir ailenin, bir bireyin, bir babanın, bir tüccarın hayatının nasıl
felakete sürüklenebildiğim gösterir yazarımız.
Parayla olan meselesinde haklı çıkan tüccarımız Cesar, “namuslu
adamın ölümü” ile okurunu sarssa da, davasını bırakmayan ve toplumun çürümüş
ekonomik ahlak girdabına düşmeden zafer bayrağını göstererek mutlu bir sonla
klasiklerdeki yerini almayı başarır. Sarayın koruduğu bir devlet memurunun,
ahlaksız bir kralcının oyununa gelen zavallı Birotteau, Paris piyasasından
silinmek pahasına da olsa haklılığında inat etmiş, adalete sığınmış, ticaret
mahkemelerinde diz çürütmüştür. En önemlisi de sağlığını,
neşesini, psikolojisini, yaşamını kaybedip, davasını kazanabilmiştir.
Roguin’e kaptırdığı yüz bin Frank, tefecideki bonoların üzerinde
yazılı olan “garantisidir” ibaresi, Birotteau için tam bir fiyasko, hakaret,
itibarsızlık örneğidir.
Ne kimya ne de doğa bilgisine hakim olan Birotteau, dazlaklara saç
çıkartmak, dökülen saçları kurtarmak için yeni buluşlar için mücadelesini
verirken, bu yolun sonunu öngörememiştir. Para ve statü hırsı, masumiyete
atılan ilk darbe olacaktır.
Sönmüş Hayaller Romanlarında Paranın Rolü
İki
Şair Romanında Paranın Rolü
Balzac üçlü serinin ilk serisinde, yolları kesişen iki arkadaşın
hikeyelerinden bahsederken ilkin taşra hayatı ve Paris’i kıyaslar; Paris’teki
hayatın taşradan gelen biri için özellikle bir sanatçı adayı için ne kadar
çetin olduğunu vurgular. İki Angouleme’li karakterin kırsal yaşamındaki
sahneler işlenirken, fiziksel özelliklerine de yer verilir. Lucien, fizik
üstünlüğünü kullanarak aristokrat çevreden faydalanma derdinde bir şairdir;
David ise çalışkan bir karakterdir. Lucien’in kız kardeşiyle evlenerek sadece
aile hayatıyla değil, Lucien’in Paris’teki yasak aşkının peşinden gitmesi ve
ünlü bir şair olması için tüm sermayesini ona vererek de çok farklı bir tablo
çizer.
Romanda matbaacılık kadar kağıtla ilgili derin bilgilere de yer
verilir:
Temelini oluşturduğu matbaacılık kadar harika bir ürün olan kağıt,
uzun zaman boyunca Çin’de üretilmiş, gizli ticaret yollarıyla Küçük Asya’ya
gelmişti; burada 750 yılı dolaylarında, bazı söylentilere göre dövülüp hamur
haline getirilen bir pamuk kağıdı kullanılıyordu. Fiyatı çok yüksek olan
parşömenin yerine başka bir şey koyma zorunluluğu bombycien kağıdını (Doğuda
pamuk kağıdına bu adı verilirdi) taklit ederek paçavra kağıdını, bir söylentiye
göre de 1301’de Padova’da Pax adında bir İtalyan bulmuştu. Böylece kağıt yavaş
yavaş ve nasıl olduğu bilinmeden gelişti; ama şurası muhakkak ki daha
VI.Charles devrinden Paris’te oyun kağıtlarının hamuru yapılıyordu. Ölümsüz
Faust’lar, Coster’ler ve Guttemberg’ler Kitap’ı
ürettiklerinde, o devrin birçok büyük sanatçısı gibi meçhul
zanaatçılar kağıtçılığı matbaacılığın ihtiyaçlarına uygun hale getirdiler. Pek
gürbüz ve naif olan XV. Yüzyılda çeşitli boydaki kağıt çeşitleriyle harflere
verilen adlar, zamanın saflığının izlerini taşır. Örneğin Raisin, Jesus,
Colombier, Pot kağıdı, Ecu, Coquille, Couronne gibi adlar, salkımdan, İsa’nın
suretinden, taçtan, çömlekten, son olarak da kağıdın ortasına konulan
filigranlardan geliyordu, tıpkı Napoleon zamanında kağıda kartal filigranı
konmasıyla Büyük Kartal denilen kağıdın ortaya çıkması gibi... (Balzac, 2017:
132).
David Sechard, hamur kelimesinden bihaber olan çalışan işçi hanıma
kağıdın tarihçesini döker. Çin’de üretilen kağıdın hamur haliyle dövülüp
işlenmesi, hatta kağıdın Çinliler’den önce Rumların ya da İtalyan birinin
bulduğuna dair bilgileri dahi paylaşır. “Çin kağıdı ne ipekten ne de
broussonatia’dan yapılıyordu; hamuru, dövülen bambu liflerindendi.” (Balzac,
2017: 134).
Bu klasikteki para mevzusu, taşradan kaçmaya çalışan birinin hırs
temasının altında kalmıştır; konu Lucienle ilerlemektedir. Evli bir kadını
seven şairin, kadınların ne kadar ileri gidebileceğini fark etmesi, çirkin
yolları öğrenmesi, Fransa’da şiiri anlamak gibi kapasitesinin yoksunluğunu
görmesi sanatçı bir kişilik için hiç de iç açıcı bir serüven olmayacaktır.
Paris’te keşfedilmek, Paris’i fethetmek için yola çıkan şair, oradaki bakanlar,
soylular, kralcılarla tanışmak ve merdivenleri birbiri ardınca çıkmak için çok
heveslenmiş, taşrada yok olmamak için kurtların arasına dalmak ve ünlü bir şair
olmak için gerekli akılları almıştır. Paris, Lucien için masallar diyarıdır ve
bu masalın kahramanı olmak için her şeyi bildiğine emindir. Aşığı Louise’in ise
bu yolda kendisine el vereceğine şüphesi yoktur. Lucien’in yükselme derdi ise
kardeşi ve eşine düşecektir. Matbaasını işletmek için gerekli birikimlerini,
Eve’in abisi Lucien’le paylaşan, ekmeğini bölüşen genç bir çift. Belki de bu
hayattaki en büyük şansı, eserlerinin tanınmasından çok, böyle bir aileye sahip
olmasında yatmaktadır.
Sönmüş Hayaller
serisinin ilk ayağında taşralı Lucien’in Paris’e çıkışı; ikincisinde Paris’te
vereceği mücadele, son ayağında ise taşrasına geri dönmesiyle birlikte hayaller
serisi son bulmaktadır. Hırslı ve tutkulu şair bir gencin yüksek tutkularla
tutunamayışının serisidir aslında Sönmüş Hayaller. Lucien’in Paris
illüzyonu, başarıdan çok bir hayat dersine, hayal kırıklıklarına, yayımcılık ve
politik dünyanın çirkin yüzüne bakmamızı sağlamıştır.
Taşralı
Bir Büyük Adam Paris’te Romanında Paranın Rolü
Yükselme hırsıyla gözü dönen Lucien, belki ailesini değil ama
kendisini o kadar çok ikna etmiştir ki, gerçekler taşradan göründüğü gibi
olmayacaktır. Şiir kitabını pazarlamaya çalışan akıllı Lucien, cebindeki
paraları artık nereye yatıracağını biliyordur. Metrese, güzel kıyafetlere gibi
pasif yatırım yapmaktan başka çaresi kalmamıştır. Paris’e ayak uydurmak
durumundadır. Edebiyat ve gazetecilik dünyasına girerken iyi kalpli olmamak,
metresini ağlatmak, dostlarını utandırmak gibi ne kadar çirkin yol varsa bir
şairi el üstünde tutmaları için mubahtır.
Gazetecilik,
XIX. Yüzyıl Fransız romanlarında ele alınan önemli temalardan bir tanesidir. Honore
de Balzac Sönmüş Hayaller" de, Guy de Maupassant Güzel Dost’ta
ve Goncourt kardeşler Charles Demailly’âe gazetecilik dünyasına adeta
neşter vurmuşlardır. İnsanlık Komedyasının yazarı Balzac, içinde
yaşadığı dönemin kokuşmuş gelenek ve göreneklerini neredeyse tüm romanlarında
eleştirmekten büyük haz duymuştur. Sönmüş Hayaller, büyük gözlemci
Balzac’ın bu romanlarından biridir. Yaşadığı çağın sosyoekonomik, kültürel ve
siyasi değişimlerinin hiçbirini gözden kaçırmayan romancı, Sönmüş Hayallef
de taşradan Paris’e büyük bir yazar olmak için gelmiş saf ve temiz kahramanının
gazetecilik dünyasına girmesiyle köylü kimliğini kaybedişini ve bu dünyanın
dalavere ve entrikalarını gözler önüne sermektedir. Kentsoylu sınıfın endüstri
devrimiyle zirve yapmaya başladığı 1840’lı yıllar Fransa’sı toplumunda her şey
para etrafında dönmekteydi. Daha çok para kazanmak ve güç elde etmek için,
gazeteciler de her türlü dalavere ve entrikaya başvurmaktan geri
kalmamışlardır. Gazetecilik mesleğinde tecrübesi olan romancımız Balzac, Sönmüş
Hayaller’de meslek ahlakını tamamen yitiren gazetecileri usta bir
gerçekçilikle sunar okuyucuya. Kırmızı ve Siyah ’ta romanı uzun yol
boyunca gezdirilen bir aynaya benzeten Stendhal’in izinden giderek, yaşadığı
topluma ayna tutmasını bilmiştir Balzac.(Yönten, 2019: 959).
Para, şöhret hırsı bu seride tavan yapmıştır. Lucien’in para
konusundaki tamahkarlığı, başarısızlığı ve Paris’te attığı zarlar, edebiyat
dünyasındeki kirli çamaşırlar burada dökülecektir.
Bir
Yaratıcının Çektikleri Romanında Paranın Rolü
Paris gazisi olan Lucien’in yurda dönüşü, ailesine ve çevresine
karşı yitirdiği itibar, borçlar bu son seride okuyucuyu karşılamaktadır. Para
ve şöhret hırsıyla başlattığı yolculuğun bu son durağında Lucien artık son
düzlüktedir; bir sonraki sıçrayışını ise Kibar Fahişelerin İhtişam ve
Sefaleti adlı romanda okuyucuya göstermek üzere şapkasını önüne almıştır.
Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti Romanında
Paranın Rolü
Adli ve polisiye bir suç romanı olarak da ele alabileceğimiz Kibar
Fahişeler" deki para teması, Lucien’in kralcı rüşvetçilere teslimiyeti
olarak da özetlenebilir. Dönemin burjuva toplumundaki hırslı gençleri,
makyevelist polis memurları, etkileyici ve göz dolduran hanımları, yozlaşmış
hakimler, zengin bankacılar, şeytani haydutları ile Balzac’ın karanlık temasını
dolduran başarılı bir ekiple karşı karşıyayızdır. Bu romandaki kompozisyon,
Balzac’ın tek bir karakterde ısrarcı olmayıp, renkli karakterleriyle temasını
zenginleştirmesi, para mevzusuna her kesim, her meslek, her sınıftan pencere
açması olarak tanımlanabilir. Hem ihtişam hem sefaleti bir arada
yakalayabildiğimiz bu roman, İnsanlık Komedyası ’nın küçük bir versiyonu
olarak kabul görebilir. Romanını dört bölüme ayıran Balzac, kriminal eserinde
Vautrin’i neredeyse romanın merkezine koyar. Genç bir hanımın, Esther, para
için bir başkasına satılması, hayatını kaybetmesi, dönemin Fransız yargı
sistemi, Ceza Kanunu romanın ayrılan bölümlerinde okuyucuyu sıkıca kavrar.
Felsefi açıdan bakmak gerekirse, fuhuş ve hırsızlık, devlet sistemine karşı
dişil ve eril bir protesto gibi belirir. Çalmak, belki de hakkı olan şeyi geri
almak gibi görülebilir; o halde Balzac, Vautrin karakterine bu sebeple can
vermiş, korumuş ve beslemiştir denilebilir. Balzac, para temasını Vautrin
üzerinden yürütürken, romanın son sayfasına gelindiğinde yenilmez, acımasız,
tutkulu bir karaktere bile veda etmenin zor olduğunu, belki de böyle bir
karaktere bile sempati duyulabileceğini göstermiş olabilir.
SONUÇ
İnsanlık Komedyası
külliyatında temel temalar olarak irdelediğimiz para problemi, realizm, aşk,
babalık duyguları, cimrilik, hırs temel Balzac konuları olarak karşımıza
çıkmıştır. Balzac’ın evrensel bir yazar olmasında şüphesiz İnsanlık
Komedyası’ndaki kahramanlarına verdiği can ve okurdan koparmak istemediği
bu karakterlerin tekrar tekrar karşımıza çıkmasıdır. Gözlemci ve vizyoner
Balzac, dönemine ayna tutarken “Romanın Shakespear”i olarak dünya
edebiyatındaki yerine oturmuştur. Balzac, İnsanlık Komedyası’nda para ve
insan ilişkileri konusuna sadık kalarak insanlık ansiklopedisindeki meşalenin
ateşini söndürmemiştir. Balzac’ın hayatıyla başlayıp, İnsanlık
Komedyası’ndaki bazı eserler ışığında paranın rolünü irdelemeye çalıştıktan
sonra finale psikanalitik bir yaklaşım açısı getirerek Balzac’ın hayatıyla teze
son şekli vermek istedik. Eserler ve yazar hayatı arasındaki paralel ilişkiyle
teze daha realist yaklaşmış, eserleri yazardan ayrı düşünemeyeceğimiz kanısını
yakalamış olduk.
Balzac kendi romanlarına saklanarak, İnsanlık Komedyası ’nın
belki de kendine hizmet etmesini sağlamıştır.
Balzac’ın kıymetli projesi İnsanlıkKomedyası’ndaki amaç,
Romantizm akımının aksine toplum ve insan davranışının üzerine eğilmekti.
Eserleri hem sosyolojik hem psikolojik açıdan değerlendirilebilecek
kalitededir. Oscar Wilde’in “19.yüzyıl, bir Balzac icadıdır” ifadesindeki gibi,
Paris henüz şehirleşmemişken bile modern şehrin betimlemesini yapmıştır. Paris
şehrini karakterize ederken tüm toplumu kapsayan muazzam hareketli, canlı bir
karakter yaratmıştır. İnsanlık Komedyası projesinin gelişimi şu şekilde
olmuştur; evrimleşerek ilerleyen bir yapı olması, romandan romana taşımak
istediği karakterlerini bir yerde toplama fikri Balzac’ta bir proje fikri
geliştirmiştir. Le Pere Goriot (1834-1835) da bu tekniği kullandığı ilk
roman olacaktır.
•
Etudes de Moeurs au XIXe - "Scene de la vie..."
•
Etudes analytiques - including the "Physiology du
mariage"
Balzac, ahlaki, felsefi ve analitik çalışmalarını üç kısma
ayırmıştır. İlk çalışma olan ahlaki çalışmalar toplum üzerine olanlardır;
sosyal sınıflar, mesleklerden, yaşlardan bahsetmektedir;
ikinci çalışma olan felsefi çalışmalar ise etkilerin sebepleri,
son olarak analitik çalışmalar bu fenomenlerin ardındaki esasları ele
almaktadır. İlk çalışması olan Etudes de Moeurs kendi arasında altı
parçaya ayrılmıştır:
"Scenes de la vie privee"
"Scenes de la vie de province"
"Scenes de la vie parisienne"
"Scenes de la vie politique
"Scenes de la vie militaire"
"Scenes de la vie de campagne"
Özel hayattan, şehirden, Parisli kadınlar, politika, askeri ve
kırsal yaşamdan sahneler içermektedir. İşte tam da burada insanlık Komedyası
ifadesinden bahsetmiş ve bu başlığı da imzaladığı bir kontratla
yasallaştırmıştır. Ölümüne değin çalıştığı ve bitiremediği bu koleksiyon,
19.yüzyıl Fransa’sının büyük bir resmi olarak kabul edilebilir.
Hazırladığımız bu tezde, Honore de Balzac’ın Goriot Baba,
Parfümcü Cesar Birotteau’nun Yükselişi ve Düşüşü, Sönmüş Hayaller İki Şair,
Taşralı Bir Büyük Adam Paris ’te, Bir Yaratıcının Çektikleri, Eugenie Grandet,
Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti eserleri incelenmiştir. 19.yüzyıl
Fransız Edebiyatı’nda İnsanlık Komedyası’ndaki para mevzularına
odaklanılmıştır. Para meseleleri ile beraber yazarımız Balzac’ın da yaşamı
irdelenerek paralel bir çalışma sürdürülmek istenmiştir. Gerek psikanalitik bir
yaklaşımla gerekse realist bir yaklaşımla eserlere farklı bir yorum getirilmesi
ve bu perspektiften değerlendirilmesi sağlanmıştır.
Tez konusuna karar verilirken Balzac ve para meselesinin yan yana
gelmesi, en az bizim kadar okuyucu için de bir merak konusu olduğu düşüncesiyle
yola çıkılmıştır; eserler farklı açılardan nasıl değerlendirilebilir diye
farklı pencereler açılmak istenmiştir. İntihal durumlarına yakalanmamak için
mümkün olduğunca esinlenme, alıntı yapma ve kaynak gösterme yoluna gidilmiş;
izinsiz kopyalama, bilinçli bir şekilde sahiplenme durumlarından özenle
kaçılmıştır. Balzac gibi bir dünya yazarının hayatından ve İnsanlık
Komedyası gibi bir kaynaktan faydalanmak şüphesiz ki çok aydınlatıcı
olmuştur. Balzac’ın kimliğinden faydalanarak eserleri
değerlendirmek, O’nun psikolojisine girmeye çalışmak, neden ve
nasıl gibi sorulara cevap aramak bizler açısından da hoş bir heyecan
yaratmıştır.
Son olarak ise Balzac’ın kendi hayatının İnsanlık Komedyası ’na
ne kadar uygun olduğunu ve dönemine sekreterlik yaptığını iddia ederken, para
kazanmak zorunluluğuyla idam ettirdiği yazı hayatının O’na bir dünya yazarı
ünvanı getirdiğini gördük; sil baştan ele aldığı temel mevzuları irdelemeye
çalıştık; olmazsa olmaz para meselesine “insanlık Komedyası'” külliyatından
bakıp, tez konumuza bir şekil vermeyi amaçladık.
KAYNAKÇA
Âfshari, R. A. (t.y.). Destruction de la famille sous le regne de
l’argent dans Eugenie Grandet de Balzac. Yüksek lisans tezi, Univesrite
Azad de Mashhad, Mashhad
Âkemark, E. (2012). Deux peres, leurs filles et l’argent
L’importance de l’argent dans deux romans de Balzac. Yüksek lisans tezi.
Linköping: Linköpings universitet
Badiali, M. (2019). Litterature Française Vers La Realisme. Liceo
Esabac Victtoria Colonna, http://www.massimilianobadiali.it/C-NATURALISME-5.pdf adresinden 18 Mayıs 2019 tarihinde edinilmiştir
Budak, A. (2015). Psikanalitik Edebiyat Elestirisi ve Bir Uygulama
Denemesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (25)
Chitwood, E. A. (1943). The Wiser In La Comedie Humaine. Degree of
Doctor of Philosophy. Madison: The University of Wisconsin.
Çakmak, D. (2007). 19’uncu Yüzyılda Kitabın Öyküsü: Balzac’ın Gözünden
Matbaalar ve Kağıt. Galatasaray Üniversitesi iletişim Dergisi, (7),
9-25. Retrieved from http://iletisimdergisi.gsu.edu.tr/issue/7372/96514
Balzac, H. de. (2014). GoriotBaba. Ş.Hulusi (Çev).
İstanbul: İletişim Yayıncılık
Balzac, H. de. (2017). Parfümcü Cesar Birotteau’nun Düşüşü ve
Yükselişi. A.Cemgil (Çev). İstanbul: Everest Yayınları
Balzac, H. de. (2017). Sönmüş Hayaller 1, İki Şair.
Y.N.Nayır (Çev). İstanbul: Varlık Yayınları
Balzac, H. de. (2017). Sönmüş Hayaller 2, Taşralı Bir Büyük
Adam Paris’te. Y.N.Nayır (Çev). İstanbul: Varlık Yayınları
Balzac, H. de. (2017). Sönmüş Hayaller 3, Bir Yaratcının
Çektikleri. Y.N.Nayır (Çev). İstanbul: Varlık Yayınları
Ifeoma, O. (2014). “Le Role de l’argent dans Eugenie Grandet
de Honore Balzac”, Journal of Research in Education. 3(1), 30-34.
Mellers, B. A. (2000). Choice and the relative pleasure of
conseguences. Psychological Bulletin, 126, 910-924.
Namo, A. K. (2014). L’envirenment de L’argent Dans La Societe
Française de 19e Siecle: Une Etude Du Capitalisme Dans Eugenie Grandet
et Le Pere Goriot d’Honore de Balzac. Yüksek Lisans Tezi, Benue State
University, Benue.
URL-1, https://sozluk.romankahramanlari.com/sozluk/rastignac/ Rastignac, 18 Mayıs 2019
Ruggiero, V. (2015). Balzac and the crime of the powerful. Societies,
5(2), 325-338.
Samira, B. (2012). Balzac entre le mot et l’ecu: le vecu. Maître
de Conferences (pp. 2936). Batna: Üniversite de Batna.
Şen, M. (1986). Sarrasıne. Selçuk Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi, (3), 125-135.
Yaseen, S. A. (2010). Avarice et Amour dans Eugenie Grandet
de Balzac, Al- Mustansiriya Journal of Arts, (53), 1-25.
Yıldız, S. (2014). Freudyen Psikanaliz Kuramları Işığında Balzac’ı
İncelemek: Tuhaf Öyküler. Atatürk Üniversitesi Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Erzurum
Yıldız, S. (2014). Freudyen Psikanaliz Kuramları Işığında Balzac’ı
İncelemek: Tuhaf Öyküler. Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi. Atatürk Üniversitesi,
Erzurum
Yönten, U. (2019). “Balzac’ın Sönmüş
Hayaller'inde Gazetecilik Eleştirisi”, Modern
Dönemde Edebiyat, Eğitim, İktisat ve Mühendislik, Editörler Prof. Dr. Handan
Asude BAŞAL, Dr. Mine Nazan Kerimak ÖNER, Dr. Yasemin ULUTÜRK. Ankara: Berikan
Yayınevi.
Zweig, S. (2004). Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski.
Nafer Ermiş (Çev). İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları
[1] “Balzac draws circles around social groups: the nobility,
the clergy, manual workers, poets, artists, scientists, criminals, and so on.
He then condenses such groups into one character, so that a hundred different
bankers form the Baron de Nucingen and an infinity of usurers form Gobseck.”
[2] Dans cet ensemble, il
met en evidence les mutations sociales, economiques et politiques. Par exemple
dans Le Pere Goriot comme dans Eugenie Grandet. Balzac fait des
descriptions minutieuses des milieux de chaque personnage qui rend reel tout ce
qui se deroule et par cela il critique aussi minutieusement la societe
française de l"epoque.
[3] “Paris n’est-il pas
un vaste champ incessament remue par une tempete d’interets sous laquelle
tourbillone une moisson d’hommes que la mort fauche plus souvent qu’ailleurs et
qui renaissait toujours aussi serres, dont les visages contournes, tordus,
rendent par tous les pores l’esprit, les desirs, les poisons dont sont
engrosses leurs cerveaux; non pas les visages, mais bien des masques : masques
de faiblesse, masques de force, masques de misere, masques de joie, masques
d’hypocrisie : tous extenues, tous empreints des signes ineffaçables d’une
haletante avidite ? Que veulent-ils? De l’or, ou du plaisir?”
[4] “Had the Baron the
Nucingen been living in the United State today, the goverment would have taken
the larger part of his earnings and he soon would have seen the uselessness of
his struggle. In France of the Restoration Period, however, not only were his
avaricious instincts allowed to function freely, but the whole social and economic
set-up served to whet further his thirst for gold. For a complete
understanding, then, of such Gobseck and Nicholas Sechard, we should consider
them in the light of the times in which they lived, keeping in mind the
temptations which were always present to egg them on in their ignorable path.”
[5] “Balzac cree le roman
realiste romantique, qui est un precurseur du Naturalisme de Zola. La
Comedie Humaine est un document historique et une peinture fidele de la
societe depuis la Revolution jusqu’â la Monarchie de Juillet : c’est une grande
fresque de la societe française. Balzac a ete le fondateur du realisme par le
don d'une observation qui penetrait l'âme sans negliger le corps, par les
procedes qu'il a employes pour donner une fidele image des choses et des etres,
par le souci qu'il a eu d'etablir les faits, en faisant usage de documents
exacts, par la description minutieuse des paysages et des interieurs; mais
surtout parce qu'il a ete un observateur des hommes et un createur de vie. Dans
la Comedie humaine Balzac etudie les documents de l’epoque, il cherche
toujours le detail vrai et il se documente, comme un historien, avant de
commencer â ecrire, pour sa creation romanesque realiste. : Ses etudes sont
rigoureux Il decrit le phenomene sociologique du passage de la puissance de
l’aristocratie â celle de la bourgeoisie”
[6] “Balzac
est un realiste; il est considere comme le chef du realisme; mais en meme temps
il est romantique par ses theses morales et sociales. Il est fils du
Romantisme, car il est visionnaire. Il procede beaucoup par intuition et
imagination. Tout en s’appuyant sur la documentation et l’observation, il donne
consistance â ses personnages selon une intuition visionnaire. On peut
considerer la Comedie humaine comme un roman historique. Balzac etait
realiste parce qu'il considerait et decrivait dans ses muvres la societe de son
temps, mais il ne le faisait pas d'une maniere reelle parce qu'il exagerait
meme les vices que les vertus pour montrer l'horreur de la societe et la
moralisee. Dans la Comedie humaine il analyse tous les metiers et toutes
les professions, son analyse est negative, parce que ses personnages ne doivent
atteindre â aucun but. Ses romans doivent representer la totalite du monde, les
dimensions morale, psychologique, historique et sociale. Il ramene le roman â
la verite, il decrit les infortunes de la vie reelle. Son realisme est
visionnaire.”
[7] “Balzac est fascine
par l’argent car il en a un grand besoin comme il a accumule pas mal de dettes.
Il observe la vie autour de lui dans la societe contemporaine et il voit que
les aristocrates veulent de l’argent pour pouvoir maintenir leurs rangs et les
bourgeois pour avoir une securite. Maurois ecrit que Balzac voit l’argent comme
le « seul dieu moderne » (Maurois 162). Balzac decrit la France apres la
revolution de juillet 1830. A cette epoque les aristocrates regardent les
nouveaux riches et les parvenues d’un mauvais mil. La bourgeoisie commence â
monter. La bourgeoisie est composee des industriels, proprietaires fonciers,
politiciens, rentiers, commerçants, negociants et toutes autres personnes qui
dominaient dans la societe â cause des fortunes qu’ils ramassaient. L’muvre de
Balzac est pleine de personnages de la bourgeoisie.”
[8] “Les longs recits sur
l’argent forment une espece de moteur pour faire avancer le recit. Un exemple
de ceci est la description au debut du roman de la chambre de Grandet oû il
gardait l’or : « Celle de ces portes qui se trouvait en haut de l’escalier et
qui donnait entree dans la piece situee au-dessus de la cuisine, etait
evidemment muree. On n’y penetrait en effet que par la chambre de Grandet, â
qui cette piece servait de cabinet » (EG 79). La description qui süit fait
connaître au lecteur la place oû Grandet gardait et contait son or. Balzac
ecrit que cette piece est un laboratoire et il dit que Grandet est comme un «
alchimiste â son fourneau » qui utilise des « balances â peser les louis »
(ibid.). Plusieurs des autres descriptions de l’argent et du commerce dans le
roman sont tres techniques. Ces descriptions donnent de l’information
financiere sur l’epoque au lecteur du roman.”
[9] Dans Eugenie
Grandet se rejoignent, pour la premiere fois, la description des vies
privees et la theorie balzacienne des romans et contes philosophiques sur le
pouvoir effrayant de la pensee, sur ses effets devastateurs quand une idee
commande et devore toute une vie. Cette idee est l’avarice. M. Grandet qui est
le pere d’Eugenie est le symbole de l’avarice dans cette muvre.
[10] Par l'intermediaire de Grandet,
Balzac montre que l’avarice est une passion exemplaire â laquelle se resume
toutes les autres : volonte fixe et illimitee de posseder le monde, de le
ramener â soi, de l'absorber et par-lâ d'echapper â la mort, c'est â dire la
depense vitale.
[11] Balzac par
son muvre litteraire Eugenie Grandet a satinse et ridiculise sa societe.
Il est arrive â depeindre la classe bourgeoise comme entrepreneurs usuriers,
speculateurs qui etaient primordialement â l”inquicte de la richesse au
detriment de tout autre chose. Le materialisme joue un röle trcs important dans
le roman. On croit dans l”epoquede Balzac â la possibilite d'ctablirle paradis
sur la terre. L'orrepresente le dieu de l”epoque. Il faut alors hercher le
paradis.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar