COCA COLA PEPSİ'DEN NİYE NEFRET EDER?
Hzl: JACK MINGO
Alemada, California
Alemada, California
Sağlıklı olsun ya da olmasın, iş dünyasında her zaman
rekabet vardır. Hatta, bazen iş, kin tutmaya kadar gider. Ama, Coca Cola ile
Pepsi’nin ki kadar, taraflara kök söktürmüş ikinci bir rekabet örneği bulmak
güçtür. Bugün, kan davası şeklinde süren rekabetin geçmişi, yıllar öncesine
kadar uzanır.
Rekabet nasıl mı başladı? Bunun cevabı, soruyu kime
sorduğunuza göre değişir. İsterseniz, öyküyü başından anlatalım.
1886’nın Mayıs ayı... Atlanta’dayız... İç savaştan
yorgun ve moralsiz çıkan Güney, teselliyi dini fundementalizmde ve yeni ilaçlar
keşfetmekte aramaktadır. Kuzey’in “her şeye iyi gelen” çeşit çeşit
mucizevi iksirleri, az da olsa alkol içerdiğinden, İncil’in söylediklerine sıkı
sıkıya bağlı Güney, bunlara pek itibar etmez. Zaten, Güney’in ilaç yapımcıları,
alkolün yerine geçecek, sağlıklı, tehlikesiz ve ahlaki açıdan hiçbir sorun
yaratmayan yeni maddeyi keşfetmişlerdir bile. Adı, kokaindir.
Bu arada, Atlantalı eczacı John Styth Pemberton, dini
bütün Hıristiyanların baskısı sonucunda, kendi icadı olan “Fransız Coca
Şarabı-Beyin İçin İdeal Tonik” ilacında değişikler yaparak, içine, alkol
yerine, onun yerini tutacak bir diğer maddeyi koymak üzere çalışmalar
yürütmektedir.
Sonunda istediği maddeyi bulur. Bu,
Afrikalı kölelerin Amerika’ya getirilirken yanlarından ayırmadıkları ve iyi bir
kocakarı ilacı olarak nam salmış kola tohumudur. Pemberton,
kola tohumunu, koka özüyle karıştırır ve bu iki güçlü uyarıcıyı bir araya
getiren ilk kişi olur. İyi bir “beyin toniği” yaptığına inanmaktadır. Ama, tadı tek kelimeyle
korkunçtur. Yaşlı eczacı, evinin arkasındaki avluda, 30 galonluk (1 galon= 0.45
litre) bakır kazanların içinde çeşitli maddeleri (bilumum yağlar, bitki özleri
ve değişik otlar) aylarca karıştırarak deney yapar ve sonunda, bu berbat tadı
ortadan kaldıracak bileşimi elde eder.
Coca-Cola henüz karbonatlı bir meşrubat değildir. Tatlı,
kıvamı yoğun ve kahverengi renkli bir şurup niteliğindedir. Pemberton, bu şurubu, boş bira şişelerine doldurmakta
ve Atlanta’daki eczanelere şişesi 25 cent’ten satmaktadır. Eczaneler de, “Alkolsüz,
Zihin Açıcı” olarak tanıttıkları meşrubatı, şişesiyle olduğu gibi, küçük
dozlar halinde, bazen de içimini kolaylaştırmak için suyla karıştırarak
pazarlamaktadırlar. Coca-Cola, anti-alkol histerisine kapılmış Güneyliler için,
hem alkolsüz bir meşrubat, hem de güvenilir bir kocakarı ilacı olmuştur.
O yaz, Atlanta’da, Coca-Cola satan dükkânlardan biri
olan Jacob’s Drug Store’da, Cola tarihi açısından çok önemli bir olay yaşanır.
Müşterinin biri, Cola’nın sertliğinden şikâyetçidir. Dükkân sahibi Willis
E.Venable’e, çok susadığını söyler ve kendisinden, elinde tuttuğu şişedeki
Coca-Cola’yı acilen suyla karıştırmasını ister. Dükkân sahibi, suyun dükkânın
arka bölmesinde olduğunu, acelesi varsa, su yerine, hemen yanında duran sodayla
karıştırabileceğini söyler. Müşteri, müşkülpesent biri değildir. “Olur”der.
Köpüren karışımdan bir yudum alır ve “çok hoş” der “...etikette yazdığı gibi
suyla içmektense, sodayla içmek çok daha iyi.” Müşterinin sözü bütün
kasabaya yayılır, ahali, artık, Coca-Cola’yı köpüklü içmek istemektedir.
Pemberton şaşkındır. Bugüne kadar, Coca-Cola’yı “başağrısı,
histeri, melancoli vb” gibi her çeşit sinir hastalığına iyi gelen bir ilaç
olarak pazarlamıştır. Ama, eğlencelik bir içecek olarak hiç düşünmemiştir.
Neyse, fırsatı kaçırmaz, daha doğrusu üzerine atlar.
Etiketteki “suyla karıştırabilir” ibaresini değiştirir
ve tıbbi niteliklerinin sayıldığı bolümün yanına küçük bir ekleme yapar: “Coca-Cola,
aynı zamanda, lezzetli, insanı neşelendiren, serinleten ve güçlendiren bir
meşrubattır.”
Aynı yaz, Atlanta’da içki karşıtı ilk yasalar çıkmaya
başlamıştır. Coca-Cola’nın üretimi, yılda 25 galondan, gelecek yıl 1.049 galona
çıkacaktır. Bu başarının ardında, Pemberton’un pazarlama çabaları olduğu kadar,
“Coke” adını koyan, reklam ve promosyon faaliyetlerini yürüten ve bugünce
kullanılan Coca-Cola logosunu yapan, Pemberton’a maddi destek sağlayan Frank
M.Robinson da vardır. Robinson zeki bir girişimci ve iyi bir satıcıdır.
Pemberton’a gayrimenkul satmak isterken tanışmışlar, ama Pemberton, ona, “ideal
beyin toniği” fikrini satmıştır. Robinson, şirketin el değiştirmesine
rağmen, emekliliğine kadar, tam otuz yıl boyunca Coca-Cola’da kalacaktır.
Her derde deva beyin toniğinden bol bol içmesine rağmen
1887 yılına gelindiğinde Pemberton’un sağlığı bozulmaya başlamıştır. Gerçi, Coca-Cola’nın satışları iyidir ama Pemberton’u
zengin edecek düzeyde de değildir. Mütevazı bir para karşılığında, hisselerini,
Cola ile sodayı karıştıran Willis Venable’a satar. Pemberton’un Coca-Cola
yapımında kullandığı ve özenle sakladığı, şirketin devri sırasında Venable’e
verdiği liste, Coca-Cola’nın hangi maddelerden yapıldığı konusunda ipucu
vermektedir: Limon özü, ıhlamur özü, hindistancevizi yağı ve suyu, koka
yaprağı suyu, vanilya, sitrik asit, portakal suyu ve kafein.
Pemberton 16 Ağustos 1888’de, yoksulluk içinde ölür, mezar taşı bile
yoktur (Ölümünden 70 yıl sonra,
Coca-Cola şirketi, varoluşunu borçlu olduğu Pemberton için bir mezar taşı
diktirir). Ölmeden önce de, elindeki son hisseyi zengin bir eczacı
olan Asa Candler’a satar. Candler, iki ortağının da yardımıyla, bütün hisse
senetlerini Venable’dan ve diğer yatırımcılardan satın alır, şirketin varı,
yoğu ve gizli reçetesi kendisinin olur. Bütün bu iş için 2.300 dolar
harcamıştır.
Candler dini-bütün bir Hıristiyandır ve Coca-Cola’nın
çok işlevli bir ilaç olduğuna bütün kalbiyle inanmaktadır. Ama, öte yandan da,
Frank Robinson ile birlikte, Pemberton’un formülünü değiştirip, tadını
iyileştirmek ve raf ömrünü uzatmak için çalışmalarını sürdürür. Pemberton’un
reçetesinden sadece kola yaprağı ve tohumu ile kafeine dokunmayacaklardır.
Birkaç yıl sonra, toplumda antikokain histeri doruğa
çıktığında, Candler yeni formülünü bulmuştur. Artık, içinde kokain bulunan bir
ürünü satmak mümkün değildir.
Gazeteler, kokain içip, insanüstü bir güce sahip olduktan sonra doymaz bir
şehvet duygusuyla sağa sola saldıran çılgına dönmüş zencilerin öykülerini sık
sık yazmakta ve asparagas ırkçılığın en güzel örneklerini vermektedirler. Kokain içeriyor olması nedeniyle,
argoda, Coca- Cola’ya birçok yeni isim takmıştır. Coke yerine “soğuk esrar”,
“kurusıkı tabanca” denilmekte, Coca-Cola satan yerler ise “uyuşturucu dükkânı”
ya da “afyoncu” diye adlandırılmaktadır. 1903 yılında, Coca-Cola
bileşiminde, kokaini alınmış koka yaprağı kullanılmaya başlanır. (Coca-Cola’nın
bileşiminde hâlâs bu tür zararsız koka yaprakları kullanılıyor. Şirket,
yaprakları ABD’nin tek yasal tıbbi kokain imalatçısı olan ve New Jersey’de
bulunan Stepan Kimya Şirketi’nden alıyor.)
Bu arada, Amerikan-İspanyol Savaşı şırasında Küba’da
görev yapan Benjamin Franklin Thomas adında bir asker, Kübalıların, şişelenmiş
olarak satılan Pina Fria adlı bir meşrubatı içtiklerini görür. Coca-Cola ise
Küba’da yoktur. “Niçin Coca-Cola da şişelenip, uzak yerlere dağıtılmasın”
diye düşünür. Amerika Birleşik Devletleri’ne döndüğünde, ortağı Joseph
Whitehead ile birlikte Candler’a giderler ve Coca-Cola’nın şişeleme hakkını
satın alırlar.
Şirket efsanesine göre ise, Candler, kendisine şirketin
kârlarını katlayacak gizli bir formülü olduğunu söyleyen bir tanıdığına (yani
Thomas) büyük paralar öder. Adam, paraları cebe atınca, Candler’ın kulağına
yavaşça eğilir ve gizli formülü fısıldar: “meşrubatları şişele”.
Candler, bu öneriyi yerine getiremez. Çünkü şişeler ters çevrildiğinde
patlamaktadır. İki taraf mahkemelik olur. Doğru ya da yanlış, bir başka
hikâyeye göre de, Candler, tongaya basmamış, Thomas ve ortağı ile yaptığı
anlaşmaya, şişelerin patlaması durumunda bundan kendisinin sorumlu olmayacağı
konusunda bir madde koydurmuştur. Öte yandan, Thomas ve Whitehead’ın bir
şişeleme fabrikası kuracak kadar paraları yoktur. Bunun yerine, bölgesel
düzeyde, şişeleme “franchise”ları satmaya başlarlar.
Candler, hem iyi bir Hıristiyan, hem de iyi bir işadamı
olduğu için ülkenin bütün güneyinde içkinin yasaklanması için yürütülen lobi
faaliyetlerine aktif olarak katılır. 1907 yılında, 994 yönetim biriminden
825’inde alkol yasaklanır. Ülke çapında uygulanacak olan Ulusal Alkol
Yasağı’na 13 yıl kalmıştır. Ve bütün bu süre boyunca, Coca-Cola satışları
patlar.
Başarı, taklit
edilmeyi beraberinde getirir. 1916 yılında, Coca-Cola avukatları 153 taklit
isim saptamışlardır. Aralarından bazılarını sayalım: Cafe-Cola,
Afri-Cola, Charcola, Co-Co-Co- lian, Dope, Kola-Kola, Pau-Pau Cola, King-Kola,
Fig-Cola, So- la-Cola, Candy-Cola, Toca-Cola, Cold-Cola, Kos-Kola, Cay-Ola,
Coke-Ola, Koca-Nola, Kel-Kola, Kaw-Kola, Co-Kola, Kola- Nola, Caro-Cola ve
Coca-Kola. 1926 yılına kadar geçen süre içerisinde, Coca-Cola’nın avukatı
Harold Hirsch, ismi ya da logoyu taklit ettiği gerekçesiyle 7 binden fazla
firmanın ticari yaşamına, mahkeme aracılığıyla son verdirmiştir. Hafta başına,
ortalama bir dava düşmektedir. Hirsch, işi, Coca-Cola’nın rengini tanımlamaya
kadar vardırır: “Karamela
rengini andırır koyu kahverengi meşrubat imal eden, imalatını kırmızı fıçıda
pazarlayan her kuruluş...” için
şirket dava açacaktır. Şirket, öte yandan, özgün bir şişe tasarımı üzerinde
çalışmaktadır. Thomas’ın tanımıyla, “Coca-Cola şişesi karanlıkta bile fark
edilmeli, kırıldığında bile, bir bakışta, bunun bir Coca-Cola şişesi olduğu
anlaşılmalıdır.”
Sayısız şişe tasarımı beğenilmeyip çöpe atılır. Sonunda,
Indiana’lı C.J.Root Company’nin çizdiği tasarımda mutabık kalınır. Giderek
incelen, sonra çıkıntı yapan şişe, sanatsal açıdan güzeldir ama tasarımcılar
ciddi bir botanik hatası yapmışlar, şişeye koka meyvesinin şeklini vermek
yerine, kakao meyvesinin şeklini vermişlerdir.
Bugünkü “dolgun etek” şişe (bu isim 1914’teki kısa süren
modadan kalmıştır) ise büyük başarı kazanmıştır. Endüstri tasarımcısı
Raymond Loewy, tasarımı “mükemmel” bulmuştur. “Fazlaca kadınsı” biçim,
erkeklerin olduğu kadar kadınların da hoşuna gidecektir. Şişelemeciler de
tasarımdan memnundur. Her şeyden önce, aşırı kaim cam sayesinde, şişenin içinde
ne kadar kola olduğu anlaşılmamaktadır. Ve daha önemlisi, şirket, taklitçilere
karşı önemli bir silah elde etmiştir.
Yeni şişe tasarımına ve Avukat Hirsch’in birbiri ardına
açtığı davalara rağmen, yeni bir kola serpilip gelişir.
Coca-Cola gibi, Pepsi-Cola da Güneylidir ve eski bir
Güneyli subay tarafından formüle edilmiştir. Olayın kahramanı Caleb
B.Brabham, babası iflas edince tıp fakültesini bırakmak zorunda kalır. 1893
yılında, Kuzey Carolina, New Bern’de eczacılığa başlar, başarılı da olur.
Çünkü, iyiden iyiye gözden düşmüş “saloon’lara alternatif oluşturacak, alkolsüz
meşrubat satan bir dükkânı vardır. Brabham, tıp fakültesinden öğrendiği
bilgileri de işin içine katarak, diğer birçok eczacı gibi, iksirler ve her
derde deva ilaçlar hazırlamaya başlar.
Coca-Cola’nın piyasaya çıkmasından sonra hazırladığı
bileşim hayli ünlü olur. Ülsere ve diğer mide hastalıklarına iyi geldiği
söylenen “Brad’s Drink”, vanilya, bazı egzotik baharatlar, şeker ve kola
özünün ilginç bir bileşimidir. İçecek, önce, yerel düzeyde üne kavuşur. 1902
yılında Pepsi-Cola adını alır ve meşrubat büfelerinde satılmaya başlanır.
1904’te hisse satışına başlar ve Coca-Cola’nın franchise sistemini taklit
ederek Pepsi’yi şişeleyip piyasaya sürer. 1909 yılına gelindiğinde, 24 eyalette
250 birimde şişe dolumu yapılmaktadır. Brabham servet sahibi olmanın
eşiğindedir. Birinci Dünya Savaşı her şeyi değiştirir. Hızla fırlayan şeker
fiyatları ve emek maliyetleri, şirketi sıkıştırır. 1922 yılında Pepsi
Company iflas eder, Brabham da New Bern’deki eczanesine geri döner.
Şirketin alameti farikasını ve mal varlıklarını Roy
C.Megargel adında bir Wall Street zengini alır ve Richmond’da yeni Pepsi
şirketini kurar. Ama, Megargel’in de soluğu şirketi sürdürmeye yetmez. Yeterli
sermayesi yoktur ve Pepsi 1932 yılında bir kez daha kapanmanın eşiğine gelir.
Şirketin yeni sahibi, Long Island’da şekerleme üreten
Loft Inc.’in patronu Charles Guth’dur. Guth, sahip olduğu 115 meşrubat büfesi
için her yıl satın aldığı 31 bin galon CocaCola karşılığında, şirketin
kendisine herhangi bir indirim yapmamasına fena halde bozulmuştur ve
Coca-Cola’ya kin gütmektedir. Kendi meşrubat şirketine sahip olma fikri bu
yüzden cazip gelir. Pepsi’nin haklarını 10.500 dolar karşılığı satın alır ve
Long Island’da yeni bir Pepsi şirketi kurar. Megargel’i de “pasif ortak” olarak
yanına almayı ihmal etmez. Meşrubatı da kendi damak zevkine göre yeniden
formüle eder ve büfelerinde Pepsi satışına başlar.
Bu gelişme üzerine, Coca-Cola, önce “gizli ajanlarını”
Loft’un büfelerine gönderir.
Arkasından da dava açar. Gerekçe ilginçtir: “Müşteriler Coca-Cola istediklerinde,
kendilerine Pepsi Cola verilmektedir.” Guth boyun eğmez, “Coca-Cola’nm
çalışanları tedirgin ve rahatsız ettiği” gerekçesiyle karşı dava açar. Gelecek
yıllarda tekrar ve tekrar seyredeceğimizi bir oyunun ilk sahneye konuşudur bu.
Bunun yanısıra, Pepsi-Cola şirketinin başka sorunları da
vardır. Meşrubat sadece Loft’un büfelerinde satıldığından satış yetersiz
kalmakta ve işletme zarar etmektedir. Guth, işletmeyi elden çıkarmaya karar
verir ve ezeli düşman Coca-Cola’ya, şirketi mütevazı bir fiyatla satmak
istediğini söyler. Coca-Cola hayatının hatasını yapar ve Guth’a sırtını döner.
Bu arada, şirket ortağı Megargel, Guth’u, kendisine
borçlu olduğu gerekçesiyle mahkemeye verir. Guth’da, Megargel’in elindeki bütün
hisseleri 35 bin dolara alır ve şirketin yüzde 91’inin hissesine sahip olur.
Paranın önemli bir kısmı, Guth’un şekerleme şirketi Loft’un fonlarından
karşılanmıştır.
Guth, Pepsi-Cola’yı, bu kez kullanılmış bira şişelerine
yeniden dolum yaparak piyasaya sürer. Bira şişeleri, Coca-Cola şişesinin iki
misli hacimdedir ve iki misli fiyata satılmaktadır. Bu arada, 1929 Büyük
Bunalımı kapıdadır ve insanlar için kola içmek lüks haline gelmiştir.
Guth, fiyatı yarı yarıya indirir ve reklama başlar: Aynı
fiyata, Coca-Cola’nın iki misli hacminde Pepsi-Cola satılmaktadır. Pepsi
satışları artar. Bu arada, Guth, Pepsi ile uğraşmaktan şekerleme şirketini
ihmal etmiştir. Hisse senedi sahipleri isyan eder ve Guth yönetim kurulu
başkanlığından çekilir.
Şirketin yeni başkanı hesaplan inceletir ve Guth’un,
Pepsi’yi, Loft’un fonlarıyla finanse ettiğini ortaya çıkartır. Guth mahkemeye
verilir. Atmosferi hayli yüksek, fırtınalı bir davadan sonra, mahkeme,
Pepsi-Cola’nın asıl sahibinin Loft şirketi olduğuna karar verir. 1939
ilkbaharında Guth’a 300 bin dolar ödenir ve eski patron kapı dışına konur.
Loft’un hisse sahipleri, milyonlarca dolar değerinde ve hızla gelişen bir
çokuluslu şirketin yeni patronları olurlar.
Coca-Cola, Pepsi’nin büyümesinden korkuya kapılır ve
savaş yeniden başlar. 1938 yılında, Coca-Cola, “Cola” adının
kendine ait olduğu ve marka tescilinin ihlal edilmiş olduğu gerekçesiyle
Pepsi’yi dava eder. Duruşmanın ilk gününde, Coca-Cola’nın avukatları,
mahkemeye, diğer marka tescili ihlali davalarını nasıl kazandıkları hakkında
yüzlerce sayfa hukuki belge getirerek büyük bir şov yaparlar.
Pepsi de boş durmaz. Coca-Cola’nın eski
defterleri karıştırılır ve şirketin Cleo-Cola adlı bir meşrubat şirketinin
genel müdürüne, işini bırakması karşılığında 35 bin dolarlık çek verdiği ortaya
çıkartılır. Konuşan, Genel müdürün dul karısıdır. Artık koz
Pepsi-Cola’nın avukatlarındadır. Mahkemeye beklenen soru sorulur: “Acaba
Coca-Cola rüşvet mi vermiştir?” Coca-Cola’nın avukatları cevap için iki günlük
süre isterler. Dava sabah görülmüştür. Aynı gün öğleden sonra Coca-Cola’nın
Genel Müdürü Robert Woodruff, Pepsi-Cola’nın genel müdürü Walter Mack’ı
telefonla arar. Aralarındaki konuşma ilginçtir: “Mr. Mack, bu dava işini bir
an önce çözmemiz gerekli diye düşünüyorum. Ne dersiniz?”
“Olabilir, ama bir şartla.”
Walter Mack, kâğıt ve kaleme sarılarak bir metin kaleme
alır: “Ben, Coca-Cola
şirketinin Genel Müdürü Robert Woodruff, Pepsi-Cola’yı ticari bir marka olarak
tanıdığımızı ve bundan böyle, bu konuyla ilgili kendisine ABD sınırları
içerisinde dava açmayacağımızı belirtirim.” Woodruff, metni imzalar,
Pepsi’nin, Coca Cola’nın ticari bir marka olarak tanıdığına ait bir metni de
Mack imzalar. Her şey yoluna girmiş gibidir.
Ama ateşkes uzun sürmez. Amerika Birleşik Devletleri
içerisinde hukuki yollara gitmeyeceğini belirten Coca-Cola, davaları diğer
ülkelere kaydırır. Kanada’daki davada, mahkeme, önce Coca-Cola lehine karar
alır ama yüksek mahkeme bu kararı reddederek Pepsi’yi haklı bulur. Coca-Cola
pes etmez, Kanada, İngiliz Commomvealth üyesi olduğu için, davayı
İngiltere’deki Commonwealth mahkemesine götürür.
Pepsi Genel Müdürü Woodruff Mack, sonradan o günleri
anarken “Coca-Cola’nın işi son derece zordu” der “...çünkü savaş
yıllarıydı ve İngiltere’ye avukat göndermek imkânsız gibiydi. Commonvvealth
yüksek mahkemesinin bildirdiği tarihte, Coca- Cola’nın avukatlarının orada
olamayacağı belliydi.” Oysa, Pepsi, turnayı gözünden vurmuş, avukat olarak,
başkanlık yarışından yenik ayrılmış, ülkenin güçlü adamı Wendell Willkie’yi
tutmuştur. Willkie, savaşla ilgili görüşmeler yapmak üzere, Amerikan Hava
Kuvvetleri’ne bağlı bir bombardıman uçağıyla İngiltere’ye gider ve Commomvealth
Yüksek Mahkemesi’nde Pepsi’yi temsil eder. Mahkeme beklenebileceği gibi,
“cola”nın bu tür meşrubatlar için genel bir terim olduğu konusundaki Pepsi
görüşü doğrultusunda karar verir ve iki şirkette barış içinde birlikte
yaşamalarını temenni eder.
Ama, bu temenni hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.
Davalar ve karşı davalar son bulmuş olsa da, iki şirket pazarda siyasi
bağlantılarının da yardımıyla birbirlerine sataşmayı sürdürürler. (Pepsi’nin
genelde Cumhuriyetçi Parti, Coca-Cola’nın ise Demokrat Parti içinde siyasi
bağlantıları vardır).
Coca-Cola, İkinci Dünya Savaşı sırasında, kendisini
neredeyse yarı kamu kuruluşu ilan eder ve “kahraman askerlerle” onlara
cephane üreten işçilere moral ve enerji verme gerekçesiyle, pazarım devlet
hesabına bütün dünyaya yayar. “Savaşta öncelikli mal” ilan edilen
Coca-Cola, mühimmat ve yiyecekle birlikte gemilere yüklenip askerlere
dağıtılır. Savaştan sonra ise, Avrupa’yı yeniden imar etme projesi
çerçevesinde, yaşlı kıtada, yine devlet hesabına yeni Coca-Cola fabrikaları
kurulur. (Garip ama gerçek:
Savaş boyunca sıkı bir vatansever olarak görünen Coca-Cola’nın şişelemesini,
Nazi hükümetiyle ilişkisi olan uluslararası iş çevrelerinin aracılığıyla, Nazi
Almanyası yapar.)
Pepsi Genel Müdürü Mack’e göre, Meşrubat ve Tütün
Kurulu’na danışmanlık yapan Coca-Cola görevlilerinden biri, savaş sırasında hem
şirketini fena halde kayırmış, hem de Pepsi’nin aleyhine olacak kararlar
almıştır. Örneğin, verdiği direktiflerden biriyle, 1941 yılında, şeker kullanan
firmalara, bir yıl önce kullandıkları şeker miktarının sadece yüzde 80’ini
almalarına izin verilir. Bu, iyi organize olmuş, başarılı bir şişeleme
örgütlenmesine sahip olan Coca-Cola’yı etkilemez. Oysa 1941 yılında, Pepsi daha
şişeleme organizasyonunu yapamamıştır. Savaştan sonra, Pepsi-Cola, Coca-Cola’yı
şeker istihkakını ihtiyacın üzerine çıkarmaya çalışmakla suçlar.
Coca-Cola, Demokratlar üzerindeki etkisini artırırken,
Pepsi, Cumhuriyetçilere oynar. Ünlü senatör Joe McCarthy Pepsi’den 20 bin dolar
alır ve Senato’daki adı “Pepsi Cola Kid”e çıkar. Yirmi yıl kadar sonra,
Pepsi, başkanlık seçimini kaybeden Richard Nixon’ı şirketin baş hukukçusu
yapar. (Konspirasyon teorileri meraklıları not alsın: Nixon 22 Kasım 1963’te,
Pepsi-Cola şirketinin bir toplantısına katılmak üzere Dallas’ta idi.) Şirket, daha sonra, Nixon’ın
başkan seçilmesi için bir servet harcayacaktır.
Pepsi ve Coke, mücadeleyi, reklam dünyasında,
sloganlarla ve çeşitli pazarlama oyunlarıyla sürdürdüler. İki taraf da,
görkemli reklam kampanyalarına imzalarını attılar. Örneğin, Pepsi, 1930’larda,
yeni bir buluş olan gözyüzüne yazı yazma haklarını satın aldı ve hemen hemen
tüm kentlerin göğünü Pepsi yazısı ile donattı. Coca-Cola, imaj olarak Amerikan
kuramlarına bağlılığı seçerken, Pepsi gençliğe ve yeniliklere açık bir kimlik
yaratmaya gayret etti. Pepsi, 1950’de formülünü değiştirdi ve pazarda daha
aranır hale geldi.
Cola savaşları bugün de devam ediyor.
Sh:31-41
Kaynak: Coca-Cola’nın Formülü Nasıl Bulundu? Orijinal adı: How the
Cadillac got its fins, Türkçesi: Behiç Gürcihan, Bu kitap daha önce Malboro’nun
Kovboyu Nasıl Cinsiyet Değiştirdi? Üçüncü Basım: Haziran-2008, İstanbul
"Business" bilgeliği sonuçta, sabotajı yerinde
kullanabilme yeteneğidir.
Thornstein Veblen, 1857-1929
Art arda üç kere doğru tahmin yapın, o konuda uzman olarak tanınırsınız.
Lawrence J. Peters
Sendikalar, bir zamanın bastırılmış garipleri, şimdinin
kışkırtılmış zalimleri olarak, bencil çıkarları bastırılması gereken
kurumlardır.
John Maynard Keynes, 1883-1946
Her ne kadar, tüccarlar zevk için dahi olsa, ender olarak bir
araya gelseler de, bir araya geldiklerinde konu dönüp dolaşır ve halka karşı,
fiyatları yükseltmek için nasıl bir danışıklı döğüş ayarlanabileceği konusuna
gelir.
Adam Smith, 1723-1790
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar