HAYIRSIZ ADA ve KURBANLARI
İstanbul’dan
toplanan 80 bin köpek adaya bırakılarak ölüme terk edildi. Köpekler bir süre
sonra açlıktan birbirlerini parçalamaya başladılar. O günlerde onların acı
sesleri ve ulumaları İstanbul sahillerine kadar ulaşmaktaydı. Bir süre sonra
ise sesler kesildi. Çünkü açlığa ve susuzluğa dayanamayarak öldüler. Köpeklerin
çığlıklarını duyan İstanbul halkının, bu sesleri ölene kadar unutmadıkları
rivayet edilir.
Tarih
boyunca İstanbul şehrinin bir parçası olmuş olan köpekler özellikle Osmanlılar
döneminde ayrıcalıklı bir yere sahip oldular. İstanbul’un sokaklarında
mahallelerinde serbestçe dolaşan köpekler yabancı seyyah ve gözlemcilerin de
ilgisini çekmiş o dönemlerdeki İstanbul kart postallarının olmazsa olmazı gibi
bir yer edinmişti. İstanbul halkının hayvan sevgisi ve köpeklere gösterdiği
özen 1909 yılında Avrupa’da yayınlamış bir kitapta şöyle ifade ediliyordu:
“Köpeklerin
en çok sevildiği ülke hangisidir? Türkiye. Orada onların hepsine uygun olup
olmadığına bakmaksızın yemek veriliyor. Hamile dişi sokak köpeklerine doğum
yapmaları için evlerin önünde ot veya samandan yatacak yer hazırlanıyor.
Camiden çıkıldığında, onlara özel olarak yapılmış peksimet dağıtılıyor.
İstanbul’da kendilerini barındırma hakları meşhurdur.
Bu kentin sokak
köpeklerinin nüfusu 60 bin kadardır. Küçük aşiretlere bölünmüşler; bu
aşiretlerin her birinin bir sokağı veya bir mahallesi bulunuyor ve oradan
çıkmadıkları gibi kimseyi de sokmuyorlar, böylece her köpek aynı mahallede
doğup, büyüyüp ölür. Lüksün ve zarafetin merkezi olan Pera Caddesi’nin orta
yerinde bu köpekleri caddenin veya kaldırımın ortasında yayılmış bulursunuz.
Kırların ortasındaki kadar rahat bir şekilde gelen geçeni umursamıyorlar. Daha
doğrusu kendi evlerinde olan onlar; size de onların rahatını bozmamak
düşüyor.”‘
19.yy’ın
tanınmış seyyahlarından Edmond De Amicis ise İstanbul’un köpekleri ile ilgili
olarak şu ifadeleri kullanıyordu: “İstanbul kocaman bir köpek
harasıdır; şehre varı varmaz herkes bunu görür. Köpekler,şehrin ikinci nüfusunu
oluştururlar ve her ne kadar sayıları birincisinden az ise de ilgi çekicilikte
ondan geri kalmazlar!.. Onlar kocaman bir bedavacılar cumhuriyetinde bir araya
gelmiş durumdadır, ne tasmaları, ne sahipleri, ne kulübeleri ne evleri,ne de
kanunları vardır. Bütün hayatları sokaklarda geçer. Orada kendilerine küçük
yuvalar kazarlar, karınlarını doyurup uyurlar, doğarlar, yavrularını beslerler
ve ölürler ve hiç kimse-hiç olmazsa Stambul’da-işlerine veyahut istirahatlarına
en ufak bir şekilde karışmaz.”
1800’lü
yıllarda sayıları 60 bini bulan köpekler şehrin bir parçası olarak kabul
edilmekteydi. Köpekler İstanbul halkı tarafından sevilirdi ve beslenmeleri halk
tarafından karşılanırdı. Buna karşın köpeklerin şehirde güvenlik, sağlık ve
temizlikle ilgili çeşitli toplumsal görevleri bulunmaktaydı. İstanbul’un
köpekleri geceleri kendi mahallelerine gelen yabancılara ve şüpheli kimselere
saldırarak bir çeşit zabıta görevi görürdü. Köpeklerin bir diğer faydası ise
şehrin temizliği ile ilgiliydi. Kapı ve pencerelerden atılan yemek artıklarını
yiyip bitirmeleriyle bu işlevi yerine getiriyorlardı. Böylece çöp sorununun tam
olarak çözülemediği şehirde köpekler çöp sorununa da çözüyorlardı. Bu şekilde
şehrin sağlığına da katkı da bulunuyorlardı.
Osmanlı
klasik döneminde şehrin bir öğesi kabul edilen ve önemli bir işlev gören
köpeklere bakış açısı modernleşmeyle beraber değişmeye başladı. Şehir hayatının
canlanması ile mahallelerin özerkliğinin, mekansal sınırların ortadan kalkması
mahalleler arasındaki geçişlerin hızlanması İstanbul köpeklerinin bir sorun
olarak görülmesine yol açacaktı. Halk için olmasa da yöneticiler için köpekler
artık şehirden sürülmesi gereken istenmeyen hayvanlar olarak görülmeye
başlandı.
İstanbul’u
sokak köpeklerinden temizlemek için ilk teşebbüs Sulatan II.Mahmut’tan
geldi. Vapurlara toplanan köpekler Hayırsız Adaya sürüldüler. Ancak çıkan ani
bir fırtına sonucunda vapur geldiği sahile geri dönmek zorunda kaldı. İstanbul
halkı da köpeklerin sürgün edilmesine karşıydı. Padişaha yapılan başvuruların
sonunda bu karardan kesin olarak dönüldü. İstanbul köpeklerinin sürülmesi ile
ilgili olarak bir diğer teşebbüs Sultan Abdülaziz döneminde yaşandı. Köpekler
toplanarak gemilerle yine Hayırsız Adaya gönderildi. Ancak bir süre sonra
İstanbul’un çeşitli semtlerinde çıkan yangınlar köpeklerine bağlı halkın bir
intikamı olarak değerlendirildi ve ikinci bir emirle köpekler tekrar şehre
getirildiler.
II.
Abdülhamit döneminde ise köpekler en rahat dönemlerinden birini yaşadılar.
Padişah köpeklerle uğraşmak yerine kuduz hastalığı ile mücadele için dünyanın
üçüncü Kuduz Enstitüsünü İstanbul’da kurdurdu. Ancak İstanbul köpeklerinin bu
rahat dönemi Meşrutiyetin ilanı ve yönetimde yaşanan değişikliklerle sona erdi.
Talat Paşa’nın Dahiliye Nazırı, Suphi Bey’in İstanbul Şehremini olduğu 1910
yılında İstanbul köpekleri için kesin bir sürgün kararı alındı. Bu kararda
şehirleşmeyle beraber köpeklerin bir sorun olarak çıkması kadar
İttihat ve Terakkinin “daha Avrupalı görünme kaygısı” da etkili oldu.
Yüzyıllardır İstanbulluların sevdiği, beslediği, mahallelerde sokaklarda sosyal
hayatın içinde önemli bir figür olan köpekler birkaç gün içinde toplandı,
kafeslerle tıkıldı, mavnalara yüklenerek Hayırsız Adaya
götürüldüler.
Marmara
denizinin İstanbul’a yakın tarafında bulunan Hayırsız Ada sadece bir kayaydı.
Üzerinde dikili bir ağaç yoktu, hayvanların yiyecek bulabilecekleri büyük bir
ada değildi. İstanbul’dan toplanan 80 bin köpek bu adaya bırakılarak ölüme terk
edildi. Adaya bırakılan köpekler bir süre sonra açlıktan birbirlerini
parçalamaya başladılar. O günlerde onların acı sesleri ve ulumaları İstanbul
sahillerine kadar ulaşmaktaydı. Bir süre sonra ise sesler kesildi. Çünkü açlığa
ve susuzluğa dayanamayarak öldüler. Köpeklerin çığlıklarını duyan İstanbul
halkının, bu sesleri ölene kadar unutmadıkları rivayet edilir.
Adadaki
köpeklerin durumunu bizzat gözlemleyen Fransız bir gazeteci ise gördüğü
manzarayı şöyle tasvir ediyordu:
“Dayanılmaz derece sıcak vardı. Etkisinden kurtulmak için kabinime çekildim. Vapur durmuştu. Biraz kestirmiştim. Hemen kalktım. Acele merdivenleri çıkarak güverteye kendimi attım: Küme küme köpek cesetleri ve etrafa yayılan çok fena bir koku..
Bir
mil uzakta ağaçtan, bitkiden oluşmuş yalçın bir kayadan ibaret olan ada
gözüküyordu..Yalçın kayanın üstünde köpekler karınca gibi kaynıyor… Köpeklerin en
büyük kısmı sahili takip eden kayalık üzerinde toplanmıştı. Pek çokları güneş
hararetinden kavrulmuş, serinlemek için var güçleriyle suda yüzüyorlar, son
takatlarına kadar suda kalmak istiyorlar. Ötede beride görülen cesetlerin
etrafında dolaşarak, çabalayarak bir parça et koparmaya çalışıyorlar… Karadaki
diğer kısmı ufak bir gölge bulabilmek için taş kovuklarına sığınmak üzere
delik, deşik arıyorlar… Diğer bir kısmı ise adeta delirmiş gibi oraya buraya
koşuyorlar, sürekli kendi etraflarında dönüyorlar… Seslerini şimdi tam olarak
duyuyorduk. İşittiğimiz bu feryatlar köpek havlaması değil adeta insan feryadı
idi.
Kaptan
geminin düdüğünü çaldırdı. Zavallı hayvanlar bir yardım sesi duymuş gibi
heyecanlandılar. Bu sese hayvanların nasıl yalvarırcasına cevap verdiklerini
size anlatamam. Bilmem göz önüne getirebiliyor musunuz? Feryat ve inilti saçan
bir yalçın kaya. Bir yanardağ ki ateş yerine feryat, duman yerine cesetler
saçıyor. Bu kızgın zemin üzerinde su, yiyecek için ağızları açık
köpekler…Etrafında martıların uçuştuğu cesetler kısım kısım denizde lekeler
oluşturuyor. Vapur hareket etti. zavallı köpekler yine bizleri son bir ümit ile
takibe çalışarak çırpınıyorlar. Hiçbir şeyden habersiz geminin dalgaları onları
büsbütün batırıyor, boğuyor, öldürüyordu. Ne karada ne denizde ölümden başka
onlara el uzatan yoktu. Uzaktan bir romorkör’ün adaya doğru geldiğini gördük.
Arkasında iki mavna köpek dolu kafeslerle aynı adaya gidiyor. Hayırsız Ada’nın
aç sakinlerine İstanbul’dan taze köpek getiriyorlardı. Biz uzaklaştık.
Marmara’nın yüzü üzerinde siyah bir nokta halinde kalan bu müthiş manzaralı
adadan bakışlarımızı ayıramıyorduk…”
Fransız
gazetecinin çizdiği bu tablo köpeklerin sürgünün ne kadar acımasızca
yapıldığını gözler önüne sermekte. Konunun uzmanlarından İrvin Cemil Schick
İstanbul köpeklerinin imhasında İttihat ve Terakkinin sorumlu olduğunu ifade
ederken imhanın başarıya ulaşmasında cemiyetin yönetim anlayışının etkili
olduğunu şu şekilde ifade eder: 1826 yılında Yeniçeri Ocaklarını
topa tutan hayatta kalanları da ağaçlarda sallandıran Sultan II.Mahmut bile
köpeklerin sürgün edilmesine dair buyruğunu halkın muhalefeti karşısında
feshetmeye zorlanmıştı. İttihat ve Terakki hükümetine gelince durum çok
farklıydı… Askeri güç ile iktidara geldiklerinden kendilerinden başka kimseye
hesap vermeleri gerekmiyordu. Şehri fethetmeye ve sömürgeleştirmeye insanlarla
köpekler arasındaki mekan çekişmesini kesin ve nihai bir şekilde halletmeye
koyuldular. Ve ne vatandaşların, duygularını dikkate aldıklarından, ne de
merhamete kapıldıklarından dehşet verici bir başarıya ulaştılar.”
İrvin
Cemil Schick; İstanbul’da 1910’da gerçekleşen büyük köpek itlafı, Toplumsal
Tarih Ağustos 2010
Taner
Timur,Köpekler, Büyük İstanbul Ansiklopedisi
Taner
Timur,19.yyda İstanbul’un Köpekleri, Tarih ve Toplum Eylül 1993
Edhem
Eldem, İstanbul Köpeklerinin Hayırsız Ada sürgünü, Toplumsal Tarih, Eylül 2010
Erişim: http://www.dunyabulteni.net/tarih-dosyasi/230393/istanbul-kopekleri-hayirsiz-adaya-nicin-gonderildi-
Erişim: http://www.dunyabulteni.net/tarih-dosyasi/230393/istanbul-kopekleri-hayirsiz-adaya-nicin-gonderildi-
*****************
Gözyaşlarınıza hakim
olamayacağınız gerçek bir sürgünün hikayesi… Sivriada’da ya da diğer adıyla
Hayırsız Ada’da olan köpeklerin katliamı.
107. yılında bu
korkunç ve utanç verici olayın tüm detaylarını ele aldık…
1. Hayırsız
Ada faciası memleketimizin gördüğü en insafsız köpek katliamıdır. Başlangıcı 3
Haziran 1910’dur.
2. Bizim
geleneğimizde sokak köpekleri şehrin sakinleridir. Onlar 1910’a kadar
İstanbul’da kendi sokaklarında bakılarak bizimle beraber yaşadılar.
3. Avrupa’da
ise parfüm/kimya sanayi için katliamlar çoktan başlamış, sokaklarda tek köpek
kalmamıştı. Fransızlar bizimkilere bir öneri getirdi:
4. “İstanbul’un
sokak köpeklerini toplayıp bize satın.” Fransa ile anlaşma imzalandı. Ancak
halk köpekleri vermedi, direndi.
5. Her
köpek kendi sokağının bir sakini gibiydi. Halktan destek gelmeyince bu işler
paraya muhtaç olan insanlara, serserilere havale edildi.
6. Toplama
sürerken halk isyan etti, gemiyle Fransa’ya gönderilmek üzere Tophane’de
bekletilen binlerce köpeği bir baskın yaparak kurtardı.
7. Ancak
hükümet bir kez Fransa ile anlaşma yapmıştı, bu işten vazgeçmedi. Daha kapsamlı
daha organize bir toplama işi başlatıldı.
8. Kısa
sürede 80 bin köpek toplandı ve Tophane’de bekletildi… Halkın bir kez daha
hayvanları kurtarmaması için başlarına asker dikildi.
9. Fakat
Fransa’dan bir türlü yükleme talimatı gelmiyordu. Köpeklerin beslenmesi ve
bakımı sorun olmaya başlamıştı..
10. Fransa’dan
yanıt gelmeyince hükümet köpeklerin fiyatını indirdi, sonra bedavaya vermeye
bile razı oldu ama Fransa’dan çıt çıkmıyordu.
11. Köpekleri
artık Tophane’de bekletme olanağı yoktu. Kentten uzak bir yer, Sivri Ada
seçildi. 80 bin köpek Sivri Ada’ya nakledildi.
12. Köpeklere
burada bir süre daha bakıldı. Ta ki Fransa anlaşmayı fesih ettiğini, köpekleri
almayacağını bildirene kadar.
13. Bundan
sonra köpekler Sivri Ada’da tamamen kaderine terk edildi. Halk bir süre yiyecek
taşıdı ama sonra bu da imkansız bir hale gelince…
14. Köpekler
açlıktan ve susuzluktan can verdiler. Kuzucukların acı çığlıkları Anadolu
Yakası sahillerinde duyuluyor, sabaha kadar dinmiyordu
15. Ölümler
başlayınca, 2-3 yıl boyunca tüm sahil kokudan yaşanmaz hale gelmişti. İstanbul
halkı bu suçtan dolayı çok üzgün, çok çaresizdi.
16. Pek
çokları sahildeki evlerini kapattı. Köpeklere dokunmanın büyük bir lanete yol
açacağı düşünülüyordu.
17. Sonunda
o lanet 1912 yılında deprem olarak geldi. Büyük deprem köpeklerin ahına,
günahına bağlandı. Adanın adı da Hayırsız Ada oldu.
18. Resmi
kayıtlarda hala Sivri Ada diye geçse de, orası bizim dilimizde hala Hayırsız
Ada’dır. 80 bin köpek kardeşimizin mezarıdır.
Bu içeriğin
alındığı kaynak:
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar