Print Friendly and PDF

Molla Câmî, Baharistan,

Bunlarada Bakarsınız


Bir derviş bir cefakârın aşkına yakalanmıştı onun geçeceği yerlerde yel gibi yeler, yollarını göz yaşları ile sulardı o mürüvvetsiz ise ona bir kerre acımaz, gözünün ucu ile de bakmazdı.
Dostları dervişe öğüt verdiler şöyle dediler:
Seninki gece gündüz sarhoşlarla düşüp kalkıyor onlar ile birlikte yatıyor o dervişleri seviyor onların aleyhinde bulunuyor onu isteyen onun gibi olmalıdır ona onun gibi arkadaş yaraşır senin için iyisi odur ki ondan elini, eteğini çekesin kendi işin, gücünle meşgul olasın.
Derviş bu nasihatları dinledi şöyle dedi :
Kıt’a —
Ben sevdiğimden alabileceğim zevki alamadım o da aşk derdidir ben ona değil aşk’a aşıkım varsın başkaları ondan lûtuflar, iltifatlar görsün bana onun için yanmak, onun için ağlamak kâfidir.
Sevdiğim bir güzellik bahçesidir gül isteyen birisi bahçeden gül toplar diken isteyen diğer birisi diken toplar.
Sh:75
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul

Bir güzeli gönüllerin kementleri dervişler halkasına çekti sofular dairesine merkez noktası gibi oldu (yâni bir güzel genç tekyeye intisap ile mürit oldu).
Kıt’a —
O yeni, güzel mürit tekyede Allahı arayan dervişlerin kıblesi oldu dervişler Allahı unuttular yüzlerini hep ona döndüler.
O şeker sözlü güzele dervişler sineklerin bala, şekere üşüşmesi gibi üşüştüler.
Herkes o güzeli kendisine mal etmek istiyor, kendisini ona beğendirmeye çalışıyordu.
Hepsinin fikri bu olunca aralarında kıskanmalar, gürültüler, kavgalar başladı.
Kıt’a —
Güzel yüzlü bir sevgilinin aşkından dem urulurken âşıkların birbirleriyle çekişmeleri uzak değildir. Kâ’beyi tavaf etmek isteyenlerin şevkları arttığı zaman daha evvel tavaf için bir birlerini ittikleri, kaktıkları çok görülmüştür.
Tekyenin piri olan zat dahi âşıklar arasında idi bukeçeden onun da külahı var idi o genci sevdiğine dair kendisini ilzam için türlü şahitler getirir dururdu.
Birgün şeyh efendi çocuğu huzuruna da’vet eyledi ona nasihat dilini açtı şöyle dedi:
Ey değerli çocuk, ey gönülleri bağlayan genç süt ile şekerin çabucak birleşimi gibi herkesle kolay kolay imtizaç etme her alçak kimsenin hilesinin ipine asılma sen bize Allahı gösteren bir âyinesin yüzünü her başsız, ayaksız kimseye açarsan yazık olur.
Rubâî —
Dizginini yabancıların ellerine verme âdi insanlar ile hususî halvette bulunma.
Güzel yanağın mücellâ bir âyinedir yazıktır bu âyineye yazık pas kondurma.

O tatlı çocuğa bu nasihat acı geldi çocuk yüzünü ekşitti kalktı bir bahane ile tekyeden savuştu gitti birkaç gün tekyeye uğramadı.
Gerek şeyh efendi, gerek müridler onun ayrılığıyla bittiler, feryada başladılar, göz yaşları akıttılar, bir ağızdan özürler dileyerek şöyle dediler :
Beyit —
Çocuk çocuk yine gel darıldınsa darılma sana kimse kumanda edemez gel kimi dilersen onunla düş kalk kimi dilemezsen onu bırak tek gel gel gel.
Rubâî —
Her ne kadar aklımızı aldadıyor, sofuluğumuzu yıkıyor, yakıyorsan da yine gel bizi bırakma kırık dökük gönüllerimiz seninle eğleniyor.
Bize o yetişiyor ki çektiğimiz belâları, mihnetleri göresin başkalarının vasıtasıyle ara sıra bizimle de oturasın.
Darılan genç dervişlerin özürlerini kabul etti serkeşlikten vaz geçti o ayrılık çeken hastalar ile tekrar beraber bulunmak üzere tekyeye döndü.
Kıt’a —
Dört şeyden sonra hasıl olan dört şey azaptan sonra erişilen rahat ve saadetten daha hoştur.
Dört şey şunlardır :
1 — Ayrdıktan sonra kavuşmak,
2 — Dedikodudan sonra fikirce birleşmek;
3 — Çekişmeden sonra barışmak;
4 — İtaptan sonra kendinden geçmek.
Sh:76-78
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul

Hikâye —
Bir sarhoş evden dışarı çıktı, yolun ortasında düştü kustu dudağı, ağzı kusmuk içinde kaldı.
Derken bir köpek geldi ağzını, dudaklarını yalamaya başladı o sandı ki birisi gelmiş de onun ağzını temizliyor.
Bunun için ona dua etti:
Cenabı Hak çocuklarım da sana muti’ etsin hizmetinde bulunsun dedi.
Köpek iyice yaladıktan sonra bacağını kaldırdı sarhoşun yüzüne işedi.
Sarhoş memnun olarak Allah ömürler versin saadetini arttırsın sıcak su getirdin yüzümü yıkıyorsun, dedi.
Kıt’a —
Şarap içen kimse bıyıklarını pis kusuntu ile bulaştırmayı kendisine lâyık gördüğü surette köpek gelip onun pis bıyığını yıkasa lâyıktır.
Sh:83
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul


Bir akrep zehiri iğnesinde habâset oku kuburunda Bir yere sefer etmek istedi. Geniş bir suyun kenarına geldi şaşırdı kaldı ne geçebiliyor ne geri dönebiliyordu. Orada bir kaplumbağa var idi. Akrebin hâline vâkıf oldu, ona acıdı onu sırtına bindirdi suya girdi yüzerek suyun öbür tarafına çıktı fakat su üzerinde yüzerken sırtına akrebin birşey vurduğunun farkına vardı. Kaplumbağa karşıyakaya çıktıktan sonra akrebe sordu
-Kulağıma bir tıkırtı geliyordu bu tıkırtı neden ileri gelmekte idi? Dedi.
Akrep :
-Sen yüzerken ben seni sokmak için sırtına iğnem ile vuruyordum vakıa iğnemin sana te’sir etmeyeceğini biliyordum fakat adetimi bırakamadım dedi.
Bu sözü işiden kaplumbağa o soysuzu dünyadan kaldırmak iyileri onun şerrinden kurtarmak için henüz akrep sırtınla durduğu halde suya daldı. Akrebi su aldı, gelmeyecek yere götürdü dünyaya gelmemişe döndü.
Kıt’a —
Şer, fesat meclisinde yüz türlü hile telini çalan her zalimin girmesi ve bu sayede onun kendi pis huyundan, halkında onun dinden kurtulması iyidir.
Sh: 131
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul

Bir kerre Sıddîkı Ekber (radıya'llâhu anh) efendimiz hilâfeti zamanında Medine’nin sokaklarını geziyor her hânenin kapısına uğruyordu. O sırada bir evin önüne geldi içeriden birisinin ağladığını işitti sebebi: Bir kadın veya bir kız bir beyit’i okuyor hem de ağlıyordu.
Beyit’in manzumu şudur:
Sevdiğim senin yüzün güzellikte aydan fazladır senin yüzünün güzelliği yanında güneş bile cılız, çelimsiz kalır.
Dudağıma süt nine süt sürmeden evvel ben senin lâl gibi dudaklarını düşünür onun aşkıyla ağlar kanlar yutardım.
Bu beyit Ebûbekr’ı Sıddık Hazretlerinin gönlüne dokundu dayanamadı kapıyı çaldı kapıya genç bir kız çıktı.
Hz. Ebûbekir sordu:
Kızım hürre misin câriye misin?
Kızcağız "câriyeyim" dedi.
Hz. Ebûbekir sordu.
"Bu beyiti kimin için okudun, kimin için ağlıyorsun" dedi.
Câriye şöyle dedi:       
Ey peygamberin Halîfesi, peygamberin ravzai münevveresi şerefine olsun beni bırak bu ciheti sorma.
Hz. Ebûbekir şöyle dedi:
"Gönlünüzün arzusunu yerine getirmedikçe buradan adım atmam" dedi.
Bunun üzerine câriye içini çekti Benî Hâşim gençlerinden birisinin adını söyledi.
Sıddîkı Ekber, mescid’e gitti o câriyenin efendisini çağırdı câriyeyi satın aldı bahasını tamamen verdi onu sevdiğinin yanına gönderdi.
Kıt’a —
A gönül seni cihanın bütün maksatlarını bir tarafa bırakmış olan kimseden başka birisi sevdiğin ile birleştiremez.
İş murat derdiyle husule gelir eğer derdin yoksa inle ki bir ehli dil sana acısın da muradını hâsıl etsin.
Sh:64-65
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul

Mûsikî bilen bir kız var idi hem çalması güzel, hem söylemesi güzeldi. Üstelik kendisi de güzeller güzeliydi.
Birgün bu kız sazını çalıyor, gazel söylüyordu onu seven, gönlünde sevdasını taşıyan bir delikanlı pencerenin altına durmuş kulağını onun sesine vermiş okuduğu gazeldeki rikkati, yanıklığı düşünüyor, çalgısındaki lezzetten mütehassis olarak sallanıyordu.
Beyit —
Sevdiğinin yüzünü görmese bile duvar arkasından onun sesini duyan âşık nekadar bahtiyardır.
Derken hâne sahibi pencereden başını uzattı duran delikanlıyı gördü onu yanına çağırdı birlikte bir masaya oturdular efendi delikanlıya her mevzudan sözler söylüyor ona karşı hünerlerinin incilerini döküyordu.
Delikanlı ise bütün dikkatiyle hâne sahibinin sözlerini dinlerken gözleri hep kızda idi o gamzesiyle sual soruyordu bu kaşlarıyla cevap veriyordu o gönlünün ucunu düğümlüyor bu tatlı bir gülüşle o düğümü açıyordu.
Mesnevi —
Düşmanlar kör olsun biri birine uygun iki sevdalının bir araya gelmeleri ne kadar hoştur bunlar bir araya geldikleri zaman göz ile, kaş ile neler konuşur öpüşmeye, konuşmaya bahâneler ararlar.
Hâne sahibinin delikanlı ile konuşması uzadı beşerî bir ihtiyacını def için oradan ayrılmaya mecbur oldu o iki sevdalı müştak serbest kaldılar şimdi meclisi hâli gördüler öpüşme, sevişme arzuları kıyâmet gibi.
O sırada kız dile geldi delikanlıya söz atarak şöyle dedi :
Kıt’a —
Göze görünen, görünmeyen insanlar, ecinniler hepsi onun kulu olan Allaha and’olsun ki şu dünyada ne görüyorsam sen bana o gördüklerimin hepsinden daha aziz, daha kıymetli, daha muhteremsin.
Delikanlı bu nükteyi işitti şöyle cevap verdi :
Rubai —
A benim güzel sevdiğim gönlüm, gözüm senin yurdundur cihanda ne kadar güzel varsa hepsindeki güzellik sende hâsıldır gönlüm sana su gibi akmıştır; bu da taaccüp edilecek bir şey değildir; çünkü sana mail olmayan gönül, gönül değil taştır.
Kız bu def’a "cihanda bir tek muradım var o da ellerimizle bir birimizin bellerini kucaklamaktır, biribirimizin dudaklarından, ağızlarından şeker çiğnemektir" dedi
Delikanlı cevap verdi: Bunu ben de arzu ederdim ne çare ki Cenâbı Hakk "Benden korkmayan ne dostlar var ki kıyâmet gününde biribirine düşman olurlar" buyurmuştur. Sevdiğim istemem ki yarın muhabbetimizin binası çatlasın, yıkılsın, dostluğumuz düşmanlığa dönsün dedi ve artık sizi Allaha emanet bırakıyorum diye meclisten çıktı çıkarken de şu teraneyi söyledi.
Rubâî —
Gönül bu iki günlük aşkı bırak
 iki günlük aşk bir işe yaramaz.
Gönül öyle bir aşk intihap et ki
hesap gününde o aşk ile cennete giresin orada karar tutasın.
Sh:65-66
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul

Birisi bir şairin yanında bir beyit okumuş mısraın birisinin sonunda ötreli (R) harfi öteki mısraın sonunda esreli (z) harfi var’mış.
Şair bunun kafiyesi bozuktur çünki birisinin sonu (R), ötekinin sonu (Z) dir demiş.
Okuyan kimse cevap vermiş:
Kolayı var noktayı atarsın ikiside (R) olur demiş.
Şair pekâlâ öyle olsun fakat birisinin sonu ötüreli, ötekinin sonu esirelidir bunu ne yapalım demiş.
Okuyan kimse kızmış "sen ne cahil adamsın be ben sana noktayı kaldır işi düzelt dedim sen şimdi noktayı bıraktın harekeyle uğraşıyorsun" demiş.
Kıt’a —
O değersiz insan ki meth’i zemden, fethayı kesreden kesreyi zaminadan fark etmez.
Şaşarım ki bu halile şiirden dem vurur halbuki şiir'le şair (arpa)i fark itmez
Sh: 96
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul

Gönlümden öyle geçer ki bu kitap çabucak bitmesin, kalem biraz daha konuşsun fakat okuyanların canları sıkılmasın diye böyle muhtasar/kısa olmasına karar verdim.
Kıt’a-
 Ey Camî söz yaygısını yay çünkü sözden daha güzel yaygı yoktur.
Kıt’a –
Dinleyenleri de sıkma eğer istek yoksa sözü kes çünkü dinleyenlerde istek yoksa yalnız senin isteğin kâfi değildir.
Şu kitapta nazmına nispet edilmiş şiirler aciz muharririn zadei tab’ıdır.
Rubâî –
Camî ne yazdıysa kendi sözüdür başkalarından iğreti birşey almamıştır.
Bir adamın mağazası kendi ma’mulâtı ile dolu ise dellal olup başkalarının kumaşlarını satması yakışmaz.
Şu eseri okuyanların hüsn’ü ahlâkından bir kusuruna vakıf olurlarsa af eteği ile örtmeleri onu ifşa için dillerini açmamalarını ümit ederim.
Kıt’a –
Bir aşinanın bir ayıbını görürsen onu yabancılara söylemek iyidir.
Çünkü işin sonunu düşünenlere göre ayıp örtmek ayıp aramaktan iyidir.
Sh: 143

Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul

Kıt’a —
Bir zengin bir dervişe niçin bize çoktan beri gelmiyorsun? dedi.
Derviş şöyle cevap verdi : Niçin gelmiyorsun suâli niçin geldin? niye geldin? Sualinden daha tatlıdır.
Sh:34
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul



İnsan âşık olur. Ama beşerdir, hata işler. Bu nedenle sevgilisiyle arası açılır. O vakit aşığın feryat etmek hakkıdır. Sevgilisinden azar işiten âşığın inlemesi de ayıp değildir. Çünkü kader sayfaları, aşıkların inlemelerini hikâye etmektedir.
-Camî, Kapımdan uzaklaş istemiyorum seni.
Beyit —
Aşk bir sırdır ki söylenmesi caiz değildir; bununla beraber ikiyüz perdenin arkasında da olsa gizlenmesi de kabil olmasa bile.
Sh:68
Mesnevi —
-Ey Sevgilim!
Düşmanlar kör olsun biri birine uygun iki sevdalının bir araya gelmeleri ne kadar hoştur Onlar bir araya geldikleri zaman göz ile kaş ile neler konuşur öpüşmeye, konuşmaya bahâneler ararlar.
Sh:65
Rubai —
Ey benim canım, senin kapından uzaklaşamam cennetler, huriler verseler bu kapıdan geçmem başımı kapına para mukabilinde değil aşkın icabı ile koymuşum bu kapıdan bir dakikacık olsun ayrılamam.
Kıt’a —
 Âşık ölse, kara toprağa girse yine aşkının ateşi sönmez çünkü bu ateş onun canından hâsıl olmuştur, âşık ma’şukun her dediğini nasıl olurda yapmaz emre itaat nişanı olarak boynunda taşıdığı halka kumrununki gibi kendi kendine olmuştur.
Sh:12
Kıt’a —
Dost odur ki, dostundan düşmanlık gördükçe dostluğu daha ziyade arta başına bin bir sitem taşı varsalar muhabbetinin binası daha sağlam ola.
Sh:13
Rubâî —
Ey Dilberim!
Perdeden yüzünü göstermeyecek olursan, perdeyi kaldırmak kimin haddine. Eğer dilberim yüzünü göstermek istersen bütün cihan perde olsa ehemmiyeti yoktur. Sen ne yapar yapar yüzünü gösterirsin.
Sh:15
Kıt’a —
Sende bilirsin, nerede yârin kokusu yoksa, orası âşıklar için zindandır. Fakat benim için yabancılarla görüşmeden daha dar bir zindan olamaz.
Sh:20
Kıt’a —
Bir takım zatlar fakrü zaruret, türlü çileler çekerek mürşitler sırasına geçince o gibi zatları mahcup etmeye kalkışma. çünkü korkarım ki bu kızgınlığından din’i perişan olur.
Sh:21
Rubâî —
-Ey Sevgilim!
Beni ne vakte kadar kin ok’una hedef edeceksin ayrılıkla gönlümü, dinimi perişan edeceksin huzurunda yüzüm yerdedir, yer altında da böyle olacağım.
Sh:40
Kıt’a —
O gönülleri çekip alan halin böyle cilve edince âşık belâdan nasıl sakınabilir. Halkın kötülemesi kulağıma rüzgâr gibi geliyor, şu kadar ki, bu rüzgâr ateşimi arttırıyor.
Sh:53
Kıt’a —
Şahit’i aşktır. Evvelâ bir gönüle ziya salar. o gönüle bir güzellik gelir o güzellik sebebiyle gönül güzellere meyl’eder. İşin böyle olduğunu bilmeyen birisi benden delil ister «Habis habis’e meyleder» sözünü söylerim.
Sh:62
Beyit —
Bil ki, sevgilisinin yüzünü görmese bile duvar arkasından onun sesini duyan âşık ne kadar bahtiyardır.
Sh:65
Rubâî —
Kızıyorsun. Bahçeden o kızıl gül gitmiştir dikeni çörü çöpü ne yapayım. Şehrin içinde sultanı yoktur sopalı bekçiyi ne yapayım. Güzel kafes güzellik tûti-dir tûtî uçmuş kafesi ne yapayım.
Sh:74
Kıt’a —
Lügat kitabında okumuşum: Lügat ile uğraşanlara bildiğin üzere farisîde sakal ma’nasına olan (rîş) arapçada tüy, kuş yeleği, kuşkanadı ma’nasınadır. Evet bir delikanlının yüzünün iki tarafında biten kıllar hakikaten bir kuşun kanadını andırır yazık ki bu kanat başka kanattır bu kanat ile güzellik kuşu adam yuvasına uçar.
Sh:75
Kıt’a —
Hukema derki;
Dört şeyden sonra hâsıl olan dört şey azaptan sonra erişilen rahat ve saadetten daha hoştur.
Dört şey şunlardır :
1 — Ayrıldıktan sonra kavuşmak, 2 — Dedikodudan sonra fikirce birleşmek; 3 — Çekişmeden sonra barışmak; 4 — İtaptan sonra kendinden geçmek.
Sh:78
            -Yanlış yaptın. Sırrı ifşa ettin.
Kıt’a —
-Ey Sevgilim!
Kimi akıllı görürsen bil ki onun delilikten biraz sermayesi vardır o delilik sayesinde feleğin hâdiselerine ehemmiyet vermeyerek memnun ve mesrur yaşamaktadır.
Sh:83
Kıt’a —
Birisi başkasının sırrına hırsızca vakıf olursa ona hırsız demek câizdîr. O kimseye bu yaptığı işten dolayı mükâfat isteyecek olursa ona namussuz diye mükâfat vermelidir.
Sh:83
            -Benden özür dilemene gerek yok ki, bıkmıştım;
Kıt’a —
Senin çirkin suratını görünce gönlüm günah etmeye karar vermiş olsa bile kararından döner çünkü korkarım ki günahın uğursuzluğundan Cenabı Hakkın kahrı beni de senin gibi nesheder, insan kılığından çıkarır, diye.
Sh: 87
Çirkin suratlı birisi bana anlattı:
Bir gün bir dostumla bir yolda durmuştum konuşuyorduk, derken bir kadın geldi karşımda durdu bana bakmaya başladı; bana bakması, beni süzmesi aşırıya kaçınca köleme git şu kadına sor ne istiyor? Dedim.
Köle geldi kadının sözünü anlattı kadın şöyle demiş:
Gözlerim büyük bir günah yaptı; bundan dolayı gözlerime bir ceza vermek isterdim; göz cezalarını düşündüm içlerinde bir çirkin yüze bakmadan daha ağır ceza bulamadım işte bundan dolayı onun yüzüne bakıyorum.
Kıt’a —
Gözbebeğim günahkâr oldu onun için melekler günahkârlara mahsus olan kâğıdı yazdılar ben o günahkarlığını yıkamak, temizlemek için çok ağladım fakat bir türlü temizlenmedi; yarın kıyamette göz bebeğim ateşten kurtulmak için senin çirkin yüzüne bakmaya mecbur olduğumu, söylemeliyim.
Sh:87
-Evet Sevgilim! Biliyorum, çirkinliğim Cahız'dan dahi fazladır.
 Cahız diyorki:
Bir kerre öyle utandım ki hayatımda hiç öyle utanmamış idim: Bir gün giderken beni bir kadın tuttu "benimle şurada bir yere gitmenizi rica ederim" dedi.
Ricasını kırmadım gittim. Gittiğimiz yer döküm işi ile heykeller yapan bir demirci dükkânı idi.
Dükkâna varınca kadın oradaki ustaya "işte böyle olsun" dedi savuştu gitti.
Acaba bu sözden maksat nedir diye hayrette kaldım ustaya sordum bana işin aslını anlat dedim.
Usta şöyle anlattı:
Bu kadın evvelce bana geldi benden şeytanın resmini istedi, ben de görmedim, görmeden resmini nasıl yapabilirim diye cevap vermiştim; şimdi seni getirdi işte böyle olsun diye tavsiye etti.
Kıt’a —
-Evet. Öyle bir yüzün, öyle bir benz’in var ki böyle yüz, böyle beniz görülmemiştir.
Şeytanın suratını tasvir için senin yüzünden başka bir şeyi örnek yapmak mümkün değildir.
Sh: 88
-Birisi çirkin yüzlü birisini gördü ki günahlarından istiğfar ile cehennem ateşinden kurtulmasını istiyor. Beni gören adam şöyle dedi:
Dostum böyle bir yüz için cehenneme karşı niçin hasislik ediyor ve böyle bir yüzü ateşten niçin esirgiyorsun.
Kıt’a —
-Sen yüzüme bakmıyorsun, bundan dolayı yüzün başkasına nahoş, sana hoş geliyor.
Zebaniler bu yüz ile seni ateşe atacak olurlarsa ateşe yazık olur, sana değil.
Sh:88
Çirkin yüzlü birisi bir tabip’e gitti en çirkin yerimde bir çıban çıkardım dedi.
Tabip acele yüzünü muayene etti, sonra ona yalan söylüyorsun işte yüzünde çıban falan yok dedi.
            Kıt’a —
 Çirkinlikten dolayı da olsa din belden aşağısının açık bulunmasına müsaade etmiyor. Senin en çirkin yerin yüzün olunca sana yüzünü kapamak, başka yerini açmak yaraşır.
Sh:89
            -Ey Sevgilim!
Suzeni dediki:
Kıt’a —
Kötülük namına ne bilirsen bende o kötülüğün birkaç misli mevcuttur ben kendimi bildiğim gibi kimse beni bilmez Görünüşte kötüyüm gizlide kötünün kötüsüyüm içimi dışımı ancak Cenâb-ı Hâkk bilir.
Kıt’a —
Ey kahraman Sevgilim!
Naz ile, cilve ile gamzen okunu atmak istiyorsun rica ederim benim kalbimi nişan al, sana evvela gönlümü vermiştim şimdi gönül bende değildir bir canım kalmıştır şimdi sana onu da vermek istiyorum.
Ey Dilberim!
Sen âlicenapsın bakıyorum kime yara açarsan onu bir iyilikle okşuyorsun. Beni gamzen ile urki bûse ile vurasın.
Ey Dilberim!
 Çok âşıkın var ben bin birinciyim onların işlerini bitirmez ve bana da gelmezsin.
Sh: 117
Rubai —
Ben yinede kilisede senin sözünü etmek ile Kâbe'de bulunsam seni aramakla meşgul olurum.
Yanında bulunduğum zaman gözümü yüzünden ayıramam senden ayrı bulunduğum zaman gönlüm senin yanındadır.
Sh:129
Hayalî dedi ki:
Gazel —
Allah'ım senin gam okuna aşıklar hedef olmuştur halk seninle meşguldürler fakat sen görünmüyorsun.
Ba’zen kiliseye gidiyorum ba’zen mescitte kalıyorum maksadım sensin seni ev ev arıyorum.
Hacı Kâ’be yolunda Kâ’be için koşuyor biz didâr istiyoruz o ev arıyor biz ev sahibini arıyoruz Kâ’beye gitsem. puthaneye girsem maksudum ancak sensin Cemâline yemin ederim ki senden başka ne varsa hayaldir. Hayalî’nin yaptığı kusurlar senin keremini ümit iledir böylelikle yaptığım günahlara bahane buluyorum.
Sh:127
Konuşmalar Baharistan'da uzadı. Camî çok sızlandıysa da sevgilisi iltifat etmeyip çekip gitti. Ayrılık âşıkların kaderinde vardır.
Ey sevgili haklıda olsan merhamete gelmek, insaf etmek vefalı olmak kimin vasfıdır?
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul 

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar