Molla Câmî, Baharistan,
Bir derviş bir
cefakârın aşkına yakalanmıştı onun geçeceği yerlerde yel gibi yeler, yollarını
göz yaşları ile sulardı o mürüvvetsiz ise ona bir kerre acımaz, gözünün ucu ile
de bakmazdı.
Dostları dervişe
öğüt verdiler şöyle dediler:
Seninki gece
gündüz sarhoşlarla düşüp kalkıyor onlar ile birlikte yatıyor o dervişleri
seviyor onların aleyhinde bulunuyor onu isteyen onun gibi olmalıdır ona onun
gibi arkadaş yaraşır senin için iyisi odur ki ondan elini, eteğini çekesin
kendi işin, gücünle meşgul olasın.
Derviş bu
nasihatları dinledi şöyle dedi :
Kıt’a —
Ben sevdiğimden
alabileceğim zevki alamadım o da aşk derdidir ben ona değil aşk’a aşıkım varsın
başkaları ondan lûtuflar, iltifatlar görsün bana onun için yanmak, onun için
ağlamak kâfidir.
Sevdiğim bir
güzellik bahçesidir gül isteyen birisi bahçeden gül toplar diken isteyen diğer
birisi diken toplar.
Sh:75
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden:
Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
Bir güzeli
gönüllerin kementleri dervişler halkasına çekti sofular dairesine merkez
noktası gibi oldu (yâni bir güzel genç tekyeye intisap ile mürit oldu).
Kıt’a —
O yeni, güzel
mürit tekyede Allahı arayan dervişlerin kıblesi oldu dervişler Allahı unuttular
yüzlerini hep ona döndüler.
O şeker sözlü
güzele dervişler sineklerin bala, şekere üşüşmesi gibi üşüştüler.
Herkes o güzeli
kendisine mal etmek istiyor, kendisini ona beğendirmeye çalışıyordu.
Hepsinin fikri bu
olunca aralarında kıskanmalar, gürültüler, kavgalar başladı.
Kıt’a —
Güzel yüzlü bir
sevgilinin aşkından dem urulurken âşıkların birbirleriyle çekişmeleri uzak
değildir. Kâ’beyi tavaf etmek isteyenlerin şevkları arttığı zaman daha evvel
tavaf için bir birlerini ittikleri, kaktıkları çok görülmüştür.
Tekyenin piri
olan zat dahi âşıklar arasında idi bukeçeden onun da külahı var idi o genci sevdiğine
dair kendisini ilzam için türlü şahitler getirir dururdu.
Birgün şeyh
efendi çocuğu huzuruna da’vet eyledi ona nasihat dilini açtı şöyle dedi:
Ey değerli çocuk,
ey gönülleri bağlayan genç süt ile şekerin çabucak birleşimi gibi herkesle
kolay kolay imtizaç etme her alçak kimsenin hilesinin ipine asılma sen bize
Allahı gösteren bir âyinesin yüzünü her başsız, ayaksız kimseye açarsan yazık
olur.
Rubâî —
Dizginini
yabancıların ellerine verme âdi insanlar ile hususî halvette bulunma.
Güzel yanağın mücellâ
bir âyinedir yazıktır bu âyineye yazık pas kondurma.
O tatlı çocuğa bu
nasihat acı geldi çocuk yüzünü ekşitti kalktı bir bahane ile tekyeden savuştu
gitti birkaç gün tekyeye uğramadı.
Gerek şeyh
efendi, gerek müridler onun ayrılığıyla bittiler, feryada başladılar, göz
yaşları akıttılar, bir ağızdan özürler dileyerek şöyle dediler :
Beyit —
Çocuk çocuk yine
gel darıldınsa darılma sana kimse kumanda edemez gel kimi dilersen onunla düş
kalk kimi dilemezsen onu bırak tek gel gel gel.
Rubâî —
Her ne kadar
aklımızı aldadıyor, sofuluğumuzu yıkıyor, yakıyorsan da yine gel bizi bırakma
kırık dökük gönüllerimiz seninle eğleniyor.
Bize o yetişiyor
ki çektiğimiz belâları, mihnetleri göresin başkalarının vasıtasıyle ara sıra
bizimle de oturasın.
Darılan genç dervişlerin
özürlerini kabul etti serkeşlikten vaz geçti o ayrılık çeken hastalar ile
tekrar beraber bulunmak üzere tekyeye döndü.
Kıt’a —
Dört şeyden sonra
hasıl olan dört şey azaptan sonra erişilen rahat ve saadetten daha hoştur.
Dört şey
şunlardır :
1 — Ayrdıktan
sonra kavuşmak,
2 — Dedikodudan
sonra fikirce birleşmek;
3 — Çekişmeden
sonra barışmak;
4 — İtaptan sonra
kendinden geçmek.
Sh:76-78
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden:
Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
Hikâye —
Bir sarhoş evden
dışarı çıktı, yolun ortasında düştü kustu dudağı, ağzı kusmuk içinde kaldı.
Derken bir köpek
geldi ağzını, dudaklarını yalamaya başladı o sandı ki birisi gelmiş de onun
ağzını temizliyor.
Bunun için ona
dua etti:
Cenabı Hak
çocuklarım da sana muti’ etsin hizmetinde bulunsun dedi.
Köpek iyice
yaladıktan sonra bacağını kaldırdı sarhoşun yüzüne işedi.
Sarhoş memnun
olarak Allah ömürler versin saadetini arttırsın sıcak su getirdin yüzümü
yıkıyorsun, dedi.
Kıt’a —
Şarap içen kimse
bıyıklarını pis kusuntu ile bulaştırmayı kendisine lâyık gördüğü surette köpek
gelip onun pis bıyığını yıkasa lâyıktır.
Sh:83
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden:
Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
Bir akrep zehiri
iğnesinde habâset oku kuburunda Bir yere sefer etmek istedi. Geniş bir suyun
kenarına geldi şaşırdı kaldı ne geçebiliyor ne geri dönebiliyordu. Orada bir
kaplumbağa var idi. Akrebin hâline vâkıf oldu, ona acıdı onu sırtına bindirdi
suya girdi yüzerek suyun öbür tarafına çıktı fakat su üzerinde yüzerken sırtına
akrebin birşey vurduğunun farkına vardı. Kaplumbağa karşıyakaya çıktıktan sonra
akrebe sordu
-Kulağıma bir
tıkırtı geliyordu bu tıkırtı neden ileri gelmekte idi? Dedi.
Akrep :
-Sen yüzerken ben
seni sokmak için sırtına iğnem ile vuruyordum vakıa iğnemin sana te’sir
etmeyeceğini biliyordum fakat adetimi bırakamadım dedi.
Bu sözü işiden
kaplumbağa o soysuzu dünyadan kaldırmak iyileri onun şerrinden kurtarmak için
henüz akrep sırtınla durduğu halde suya daldı. Akrebi su aldı, gelmeyecek yere
götürdü dünyaya gelmemişe döndü.
Kıt’a —
Şer, fesat
meclisinde yüz türlü hile telini çalan her zalimin girmesi ve bu sayede onun
kendi pis huyundan, halkında onun dinden kurtulması iyidir.
Sh: 131
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden:
Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
Bir kerre Sıddîkı
Ekber (radıya'llâhu anh) efendimiz hilâfeti zamanında Medine’nin sokaklarını
geziyor her hânenin kapısına uğruyordu. O sırada bir evin önüne geldi içeriden
birisinin ağladığını işitti sebebi: Bir kadın veya bir kız bir beyit’i
okuyor hem de ağlıyordu.
Beyit’in manzumu
şudur:
Sevdiğim senin
yüzün güzellikte aydan fazladır senin yüzünün güzelliği yanında güneş bile
cılız, çelimsiz kalır.
Dudağıma süt nine
süt sürmeden evvel ben senin lâl gibi dudaklarını düşünür onun aşkıyla ağlar
kanlar yutardım.
Bu beyit
Ebûbekr’ı Sıddık Hazretlerinin gönlüne dokundu dayanamadı kapıyı çaldı kapıya
genç bir kız çıktı.
Hz. Ebûbekir
sordu:
Kızım hürre misin
câriye misin?
Kızcağız "câriyeyim"
dedi.
Hz. Ebûbekir
sordu.
"Bu beyiti
kimin için okudun, kimin için ağlıyorsun" dedi.
Câriye şöyle
dedi:
Ey peygamberin
Halîfesi, peygamberin ravzai münevveresi şerefine olsun beni bırak bu ciheti
sorma.
Hz. Ebûbekir
şöyle dedi:
"Gönlünüzün
arzusunu yerine getirmedikçe buradan adım atmam" dedi.
Bunun üzerine
câriye içini çekti Benî Hâşim gençlerinden birisinin adını söyledi.
Sıddîkı Ekber,
mescid’e gitti o câriyenin efendisini çağırdı câriyeyi satın aldı bahasını
tamamen verdi onu sevdiğinin yanına gönderdi.
Kıt’a —
A gönül seni
cihanın bütün maksatlarını bir tarafa bırakmış olan kimseden başka birisi
sevdiğin ile birleştiremez.
İş murat derdiyle
husule gelir eğer derdin yoksa inle ki bir ehli dil sana acısın da muradını
hâsıl etsin.
Sh:64-65
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden:
Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
Mûsikî bilen bir
kız var idi hem çalması güzel, hem söylemesi güzeldi. Üstelik kendisi de
güzeller güzeliydi.
Birgün bu kız
sazını çalıyor, gazel söylüyordu onu seven, gönlünde sevdasını taşıyan bir delikanlı
pencerenin altına durmuş kulağını onun sesine vermiş okuduğu gazeldeki rikkati,
yanıklığı düşünüyor, çalgısındaki lezzetten mütehassis olarak sallanıyordu.
Beyit —
Sevdiğinin yüzünü
görmese bile duvar arkasından onun sesini duyan âşık nekadar bahtiyardır.
Derken hâne
sahibi pencereden başını uzattı duran delikanlıyı gördü onu yanına çağırdı
birlikte bir masaya oturdular efendi delikanlıya her mevzudan sözler söylüyor
ona karşı hünerlerinin incilerini döküyordu.
Delikanlı ise
bütün dikkatiyle hâne sahibinin sözlerini dinlerken gözleri hep kızda idi o
gamzesiyle sual soruyordu bu kaşlarıyla cevap veriyordu o gönlünün ucunu
düğümlüyor bu tatlı bir gülüşle o düğümü açıyordu.
Mesnevi —
Düşmanlar kör
olsun biri birine uygun iki sevdalının bir araya gelmeleri ne kadar hoştur
bunlar bir araya geldikleri zaman göz ile, kaş ile neler konuşur öpüşmeye,
konuşmaya bahâneler ararlar.
Hâne sahibinin
delikanlı ile konuşması uzadı beşerî bir ihtiyacını def için oradan ayrılmaya
mecbur oldu o iki sevdalı müştak serbest kaldılar şimdi meclisi hâli gördüler
öpüşme, sevişme arzuları kıyâmet gibi.
O sırada kız dile
geldi delikanlıya söz atarak şöyle dedi :
Kıt’a —
Göze görünen,
görünmeyen insanlar, ecinniler hepsi onun kulu olan Allaha and’olsun ki şu
dünyada ne görüyorsam sen bana o gördüklerimin hepsinden daha aziz, daha
kıymetli, daha muhteremsin.
Delikanlı bu
nükteyi işitti şöyle cevap verdi :
Rubai —
A benim güzel
sevdiğim gönlüm, gözüm senin yurdundur cihanda ne kadar güzel varsa hepsindeki
güzellik sende hâsıldır gönlüm sana su gibi akmıştır; bu da taaccüp edilecek
bir şey değildir; çünkü sana mail olmayan gönül, gönül değil taştır.
Kız bu def’a "cihanda
bir tek muradım var o da ellerimizle bir birimizin bellerini kucaklamaktır,
biribirimizin dudaklarından, ağızlarından şeker çiğnemektir" dedi
Delikanlı cevap
verdi: Bunu ben de arzu ederdim ne çare ki Cenâbı Hakk "Benden
korkmayan ne dostlar var ki kıyâmet gününde biribirine düşman olurlar"
buyurmuştur. Sevdiğim istemem ki yarın muhabbetimizin binası çatlasın, yıkılsın,
dostluğumuz düşmanlığa dönsün dedi ve artık sizi Allaha emanet bırakıyorum diye
meclisten çıktı çıkarken de şu teraneyi söyledi.
Rubâî —
Gönül bu iki
günlük aşkı bırak
iki günlük aşk bir işe yaramaz.
iki günlük aşk bir işe yaramaz.
Gönül öyle bir
aşk intihap et ki
hesap gününde o aşk ile cennete giresin orada karar tutasın.
hesap gününde o aşk ile cennete giresin orada karar tutasın.
Sh:65-66
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden:
Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
Birisi bir şairin
yanında bir beyit okumuş mısraın birisinin sonunda ötreli (R) harfi öteki
mısraın sonunda esreli (z) harfi var’mış.
Şair bunun
kafiyesi bozuktur çünki birisinin sonu (R), ötekinin sonu (Z) dir demiş.
Okuyan kimse
cevap vermiş:
Kolayı var
noktayı atarsın ikiside (R) olur demiş.
Şair pekâlâ öyle
olsun fakat birisinin sonu ötüreli, ötekinin sonu esirelidir bunu ne yapalım
demiş.
Okuyan kimse
kızmış "sen ne cahil adamsın be ben sana noktayı kaldır işi düzelt
dedim sen şimdi noktayı bıraktın harekeyle uğraşıyorsun" demiş.
Kıt’a —
O değersiz insan
ki meth’i zemden, fethayı kesreden kesreyi zaminadan fark etmez.
Şaşarım ki bu
halile şiirden dem vurur halbuki şiir'le şair (arpa)i fark itmez
Sh: 96
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden:
Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
Gönlümden öyle
geçer ki bu kitap çabucak bitmesin, kalem biraz daha konuşsun fakat okuyanların
canları sıkılmasın diye böyle muhtasar/kısa olmasına karar verdim.
Kıt’a-
Ey Camî söz yaygısını yay çünkü sözden daha
güzel yaygı yoktur.
Kıt’a –
Dinleyenleri de
sıkma eğer istek yoksa sözü kes çünkü dinleyenlerde istek yoksa yalnız senin
isteğin kâfi değildir.
Şu kitapta
nazmına nispet edilmiş şiirler aciz muharririn zadei tab’ıdır.
Rubâî –
Camî ne yazdıysa
kendi sözüdür başkalarından iğreti birşey almamıştır.
Bir adamın
mağazası kendi ma’mulâtı ile dolu ise dellal olup başkalarının kumaşlarını
satması yakışmaz.
Şu eseri
okuyanların hüsn’ü ahlâkından bir kusuruna vakıf olurlarsa af eteği ile
örtmeleri onu ifşa için dillerini açmamalarını ümit ederim.
Kıt’a –
Bir aşinanın bir
ayıbını görürsen onu yabancılara söylemek iyidir.
Çünkü işin sonunu
düşünenlere göre ayıp örtmek ayıp aramaktan iyidir.
Sh: 143
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden:
Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
Kıt’a —
Bir zengin bir
dervişe niçin bize çoktan beri gelmiyorsun? dedi.
Derviş şöyle
cevap verdi : Niçin gelmiyorsun suâli niçin geldin? niye geldin? Sualinden daha
tatlıdır.
Sh:34
Kaynak: Molla Câmî, Baharistan, Tercüme eden:
Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul
İnsan âşık olur.
Ama beşerdir, hata işler. Bu nedenle sevgilisiyle arası açılır. O vakit aşığın
feryat etmek hakkıdır. Sevgilisinden azar işiten âşığın inlemesi de ayıp
değildir. Çünkü kader sayfaları, aşıkların inlemelerini hikâye etmektedir.
-Camî, Kapımdan uzaklaş istemiyorum seni.
Beyit —
Aşk bir sırdır ki söylenmesi caiz değildir; bununla beraber
ikiyüz perdenin arkasında da olsa gizlenmesi de kabil olmasa bile.
Sh:68
Mesnevi —
-Ey Sevgilim!
Düşmanlar kör
olsun biri birine uygun iki sevdalının bir araya gelmeleri ne kadar hoştur
Onlar bir araya geldikleri zaman göz ile kaş ile neler konuşur öpüşmeye,
konuşmaya bahâneler ararlar.
Sh:65
Rubai —
Ey benim canım,
senin kapından uzaklaşamam cennetler, huriler verseler bu kapıdan geçmem başımı
kapına para mukabilinde değil aşkın icabı ile koymuşum bu kapıdan bir dakikacık
olsun ayrılamam.
Kıt’a —
Âşık ölse, kara toprağa girse yine aşkının
ateşi sönmez çünkü bu ateş onun canından hâsıl olmuştur, âşık ma’şukun her
dediğini nasıl olurda yapmaz emre itaat nişanı olarak boynunda taşıdığı halka
kumrununki gibi kendi kendine olmuştur.
Sh:12
Kıt’a —
Dost odur ki,
dostundan düşmanlık gördükçe dostluğu daha ziyade arta başına bin bir sitem
taşı varsalar muhabbetinin binası daha sağlam ola.
Sh:13
Rubâî —
Ey Dilberim!
Perdeden yüzünü
göstermeyecek olursan, perdeyi kaldırmak kimin haddine. Eğer dilberim yüzünü
göstermek istersen bütün cihan perde olsa ehemmiyeti yoktur. Sen ne yapar yapar
yüzünü gösterirsin.
Sh:15
Kıt’a —
Sende bilirsin,
nerede yârin kokusu yoksa, orası âşıklar için zindandır. Fakat benim için
yabancılarla görüşmeden daha dar bir zindan olamaz.
Sh:20
Kıt’a —
Bir takım zatlar
fakrü zaruret, türlü çileler çekerek mürşitler sırasına geçince o gibi zatları
mahcup etmeye kalkışma. çünkü korkarım ki bu kızgınlığından din’i perişan olur.
Sh:21
Rubâî —
-Ey Sevgilim!
Beni ne vakte
kadar kin ok’una hedef edeceksin ayrılıkla gönlümü, dinimi perişan edeceksin
huzurunda yüzüm yerdedir, yer altında da böyle olacağım.
Sh:40
Kıt’a —
O gönülleri çekip
alan halin böyle cilve edince âşık belâdan nasıl sakınabilir. Halkın kötülemesi
kulağıma rüzgâr gibi geliyor, şu kadar ki, bu rüzgâr ateşimi arttırıyor.
Sh:53
Kıt’a —
Şahit’i aşktır.
Evvelâ bir gönüle ziya salar. o gönüle bir güzellik gelir o güzellik sebebiyle
gönül güzellere meyl’eder. İşin böyle olduğunu bilmeyen birisi benden delil
ister «Habis habis’e meyleder» sözünü söylerim.
Sh:62
Beyit —
Bil ki,
sevgilisinin yüzünü görmese bile duvar arkasından onun sesini duyan âşık ne
kadar bahtiyardır.
Sh:65
Rubâî —
Kızıyorsun. Bahçeden
o kızıl gül gitmiştir dikeni çörü çöpü ne yapayım. Şehrin içinde sultanı yoktur
sopalı bekçiyi ne yapayım. Güzel kafes güzellik tûti-dir tûtî uçmuş kafesi ne
yapayım.
Sh:74
Kıt’a —
Lügat kitabında
okumuşum: Lügat ile uğraşanlara bildiğin üzere farisîde sakal ma’nasına olan
(rîş) arapçada tüy, kuş yeleği, kuşkanadı ma’nasınadır. Evet bir delikanlının
yüzünün iki tarafında biten kıllar hakikaten bir kuşun kanadını andırır yazık
ki bu kanat başka kanattır bu kanat ile güzellik kuşu adam yuvasına uçar.
Sh:75
Kıt’a —
Hukema derki;
Dört şeyden sonra
hâsıl olan dört şey azaptan sonra erişilen rahat ve saadetten daha hoştur.
Dört şey
şunlardır :
1 — Ayrıldıktan
sonra kavuşmak, 2 — Dedikodudan sonra fikirce birleşmek; 3 — Çekişmeden sonra
barışmak; 4 — İtaptan sonra kendinden geçmek.
Sh:78
-Yanlış yaptın. Sırrı ifşa ettin.
Kıt’a —
-Ey Sevgilim!
Kimi akıllı görürsen bil ki onun delilikten biraz sermayesi
vardır o delilik sayesinde feleğin hâdiselerine ehemmiyet vermeyerek memnun ve
mesrur yaşamaktadır.
Sh:83
Kıt’a —
Birisi başkasının
sırrına hırsızca vakıf olursa ona hırsız demek câizdîr. O kimseye bu yaptığı
işten dolayı mükâfat isteyecek olursa ona namussuz diye mükâfat vermelidir.
Sh:83
-Benden özür dilemene gerek yok
ki, bıkmıştım;
Kıt’a —
Senin çirkin
suratını görünce gönlüm günah etmeye karar vermiş olsa bile kararından döner
çünkü korkarım ki günahın uğursuzluğundan Cenabı Hakkın kahrı beni de senin
gibi nesheder, insan kılığından çıkarır, diye.
Sh: 87
Çirkin suratlı
birisi bana anlattı:
Bir gün bir
dostumla bir yolda durmuştum konuşuyorduk, derken bir kadın geldi karşımda
durdu bana bakmaya başladı; bana bakması, beni süzmesi aşırıya kaçınca köleme
git şu kadına sor ne istiyor? Dedim.
Köle geldi
kadının sözünü anlattı kadın şöyle demiş:
Gözlerim büyük
bir günah yaptı; bundan dolayı gözlerime bir ceza vermek isterdim; göz
cezalarını düşündüm içlerinde bir çirkin yüze bakmadan daha ağır ceza bulamadım
işte bundan dolayı onun yüzüne bakıyorum.
Kıt’a —
Gözbebeğim
günahkâr oldu onun için melekler günahkârlara mahsus olan kâğıdı yazdılar ben o
günahkarlığını yıkamak, temizlemek için çok ağladım fakat bir türlü
temizlenmedi; yarın kıyamette göz bebeğim ateşten kurtulmak için senin çirkin
yüzüne bakmaya mecbur olduğumu, söylemeliyim.
Sh:87
-Evet Sevgilim! Biliyorum, çirkinliğim Cahız'dan dahi
fazladır.
Cahız diyorki:
Bir kerre öyle
utandım ki hayatımda hiç öyle utanmamış idim: Bir gün giderken beni bir kadın
tuttu "benimle şurada bir yere gitmenizi rica ederim" dedi.
Ricasını kırmadım
gittim. Gittiğimiz yer döküm işi ile heykeller yapan bir demirci dükkânı idi.
Dükkâna varınca
kadın oradaki ustaya "işte böyle olsun" dedi savuştu gitti.
Acaba bu sözden
maksat nedir diye hayrette kaldım ustaya sordum bana işin aslını anlat dedim.
Usta şöyle
anlattı:
Bu kadın evvelce
bana geldi benden şeytanın resmini istedi, ben de görmedim, görmeden resmini
nasıl yapabilirim diye cevap vermiştim; şimdi seni getirdi işte böyle olsun
diye tavsiye etti.
Kıt’a —
-Evet. Öyle bir yüzün, öyle bir benz’in var ki böyle yüz,
böyle beniz görülmemiştir.
Şeytanın suratını
tasvir için senin yüzünden başka bir şeyi örnek yapmak mümkün değildir.
Sh: 88
-Birisi çirkin yüzlü birisini gördü ki günahlarından
istiğfar ile cehennem ateşinden kurtulmasını istiyor. Beni gören adam şöyle
dedi:
Dostum böyle bir yüz için cehenneme karşı niçin hasislik
ediyor ve böyle bir yüzü ateşten niçin esirgiyorsun.
Kıt’a —
-Sen yüzüme bakmıyorsun, bundan dolayı yüzün başkasına
nahoş, sana hoş geliyor.
Zebaniler bu yüz
ile seni ateşe atacak olurlarsa ateşe yazık olur, sana değil.
Sh:88
Çirkin yüzlü
birisi bir tabip’e gitti en çirkin yerimde bir çıban çıkardım dedi.
Tabip acele
yüzünü muayene etti, sonra ona yalan söylüyorsun işte yüzünde çıban falan yok
dedi.
Kıt’a —
Çirkinlikten dolayı da olsa din belden
aşağısının açık bulunmasına müsaade etmiyor. Senin en çirkin yerin yüzün olunca
sana yüzünü kapamak, başka yerini açmak yaraşır.
Sh:89
-Ey Sevgilim!
Suzeni dediki:
Kıt’a —
Kötülük namına ne
bilirsen bende o kötülüğün birkaç misli mevcuttur ben kendimi bildiğim gibi
kimse beni bilmez Görünüşte kötüyüm gizlide kötünün kötüsüyüm içimi dışımı
ancak Cenâb-ı Hâkk bilir.
Kıt’a —
Ey kahraman
Sevgilim!
Naz ile, cilve
ile gamzen okunu atmak istiyorsun rica ederim benim kalbimi nişan al, sana
evvela gönlümü vermiştim şimdi gönül bende değildir bir canım kalmıştır şimdi
sana onu da vermek istiyorum.
Ey Dilberim!
Sen âlicenapsın
bakıyorum kime yara açarsan onu bir iyilikle okşuyorsun. Beni gamzen ile urki
bûse ile vurasın.
Ey Dilberim!
Çok âşıkın var ben bin birinciyim onların
işlerini bitirmez ve bana da gelmezsin.
Sh: 117
Rubai —
Ben yinede
kilisede senin sözünü etmek ile Kâbe'de bulunsam seni aramakla meşgul olurum.
Yanında
bulunduğum zaman gözümü yüzünden ayıramam senden ayrı bulunduğum zaman gönlüm
senin yanındadır.
Sh:129
Hayalî dedi ki:
Gazel —
Allah'ım senin
gam okuna aşıklar hedef olmuştur halk seninle meşguldürler fakat sen
görünmüyorsun.
Ba’zen kiliseye
gidiyorum ba’zen mescitte kalıyorum maksadım sensin seni ev ev arıyorum.
Hacı Kâ’be
yolunda Kâ’be için koşuyor biz didâr istiyoruz o ev arıyor biz ev sahibini
arıyoruz Kâ’beye gitsem. puthaneye girsem maksudum ancak sensin Cemâline yemin
ederim ki senden başka ne varsa hayaldir. Hayalî’nin yaptığı kusurlar senin
keremini ümit iledir böylelikle yaptığım günahlara bahane buluyorum.
Sh:127
Konuşmalar
Baharistan'da uzadı. Camî çok sızlandıysa da sevgilisi iltifat etmeyip çekip
gitti. Ayrılık âşıkların kaderinde vardır.
Ey sevgili
haklıda olsan merhamete gelmek, insaf etmek vefalı olmak kimin vasfıdır?
Kaynak: Molla Câmî,
Baharistan, Tercüme eden: Muallim Kilisli Rıfat BİLGE, 1970, İstanbul Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar