Print Friendly and PDF

NASREDDİN HOCA’DAN DERSLER


Hoca, bir gün karısıyla sofra başına oturmuş. Karısına demiş ki:
“Hanım, başını aç.” Kadın edebe aykırı olan bu teklifi tuhaf bulmuş.
“Neden efendi” demiş. Hoca,
“Hanım demiş, dinle beni, at şu baş-örtüsünü, aç başını.”’ Karısı,
“iyi ama efendi” demiş,
“Neden açayım, söyle de düşünürüz açarım, açmam; fakat sebebi ne?”
Hoca:
“Hanım demiş, şimdi sen başını açarsın, melekler kaçar, ben, Besmele çekerim, şeytanlar kaçar, şu yemeği biz-bize yeriz; zâten ben bu kadar kalabalıktan da hoşlanmam.”
**
Hoca, talebeliğinde bir köye gitmiş, vaaz ediyormuş. Vaa­zında, İsâ Peygamberin, dördüncü kat gökte bulunduğunu söylemiş. Camiden çıkarken ihtiyar bir kadın, Hoca'ya yaklaşıp
“Efendi” demiş,
“Derste, İsâ Peygamberin dördüncü kat gökte olduğunu söylediniz. Aca­ba iki gözüm, orda ne yer, ne içer ki?”
Hoca, bir aydır o köydeymiş, halini-hatırım soran da pek yokmuş. Bu soruyu duyunca tepesi atmış,
“Be kadın” demiş,
“Köyünüze geleli bir ay oldu, bir günceğiz olsun, şu adam ne yer, ne içer diye sormadın da şimdi benden, tâ dördüncü kattaki Isâ'nın ne yiyip içtiğini soruyor­sun, utan be.”
**
Hoca, bir gün bir topluluğa Temür'ün (Timurleng) zulmünü anlatıyor, aleyhinde atıp tutuyormuş. Dinliyenlerden derviş kıyafetinde bir adam,
“Efendi” der,
“Biraz ileri gittin. O adam, pek o kadar zâlim değil. ” Hoca, şüphelenir.
“Sultânım” der,
“Hangi diyardansınız.” Derviş,
“Mâverâünnehir’ den” der. Hoca,
“Mübarek adınız” der. Derviş,
“Emîr Temür” der. Hoca,
“Gürgân'ı da var mı” diye sorar. Derviş,
“Evet” deyince Hoca, topluluğa dönüp der ki:
“Ey cemâat, buyurun er kişi niyetine cenaze namazına.”
**
Hoca’nın birinci karısı ihtiyarlayınca genç bir kadınla evlenmiştir. Lâkin bu  iki kadın, bir yandan aralarında kavga ederler, diğer taraftan da daima Ho­caya karşı birleşerek dünyayı adamın başına dar ederlermiş. Her gün, Hoca’ya,
“Hangimizi daha çok seviyorsun” diye sorarlar. Hoca’yı, cevap ver­meye mecbur etmek için bir gün, suali şöyle tekrar ederler:
“İkimiz bir­den suya düşsek hangimizi daha evvel kurtarırsın?” Ö zaman Hoca, ihti­yar karısına dönerek, tatlılıkla,
“Sen biraz yüzme biliyorsun, değil mi” demiş.
Bir zaman sonra yaşlı karısı ölmüş.  Hoca’nın onun hiç mi hiç üzülmediğini görenler hayret etmemişler. Fakat yaşlı karısının arkasından birkaç gün sonra eşeği ölünce, Hoca, deh­şetli üzülür. Komşular, bu kadarına tahammül edemezler; Hoca’yı ayıplarlar. Hoca, soğukkanlılıkla izah eder:
“Karım ölünce hepiniz gelip beni teselli ettiniz, bana üzülme Hoca efendi, sana daha iyisini buluruz dedi­niz. Halbuki eşeğim öleli kimse gelip de buna benzer bir teselli lâfı etti mi? Üzülmekte haklı değil miyim?”
**
Hoca, başı dik bir katıra binmiş, gidiyormuş. Sormuşlar:
“Hoca, nereye gidiyorsun?” Cevap vermiş:
“Katırın istediği yere.”
**
Ben yazdım siz anlayın. Anlayan sivrisinek saz, anlamayana davul zurna azdır.

Kaynak:
Nasreddin Hoca, Hazırlayan: Abdülbâki GÖLPINARLI, İstanbul, 1961

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar