NUREDDİN ABDURRAHMAN CÂMİ Kuddise sırruhu'l-âlî HİKMETLERİ
CÂMİ'DE AYNA ve GÖRÜŞ AÇISI
O bir ayna oldu ve o aynaya bakan sadece Allah’ı gördü.
Belki karanlıktan arınmış kalpte, gören de görülen de
Allah’dan başkası değildi.
--------
Ey uzak ve sarpa yola girmiş ve soyundan nesil üstüne
nesil gelmiş insan!
Onun cevherine vefâ sırtını dayama, cefâ elini onun
beline uzatma. İnsan görünüşü sana yazık olur, çünkü şeytanın anlamı sana
sırdaş olmuş. Asıl olan anlamdır, onu bırakıp neden ayrıntıya yöneldin?
Kendi cevherinin değerini bil, gümüş ve altının sarrafı
ol. Eğer saf altın olmuşsan ne âlâ, yoksa ateşten kurtuluşun olmaz.
Câmi, Tuhfetü’l-Ahrâr, s. 76 – 77.
**
O parıltıdan (veya nûrdan) bir ışık güle düştü.
Gül bülbülün
canında kıyametler kopardı.
Mum, yanağını o
ateşle aydınlattı, her mecliste yüzlerce pervaneyi yaktı.
Nûrundan Güneşte bir parıltı göründü, nilüfer sudan
başını çıkardı.
Leylâ, yüzünü
onun güzelliği ile süsledi.
Mecnûn saçının
her teline ayrı ayrı âşık oldu.
Şirin,
dudağından şeker saçmağa başlayarak Husrev-i Perviz’in gönlünü, Ferhat’ın
canını aldı.
Her yerde
tecellî eden onun güzelliğidir.
Lâkin bu
güzelliği âlemde sevilen güzellerin perdesi ile gizler.
Her nerede bir
perde görsen, arkasında o vardır.
Her âşıklığın
kaza ve kaderini harekete getiren odur.
Gönül onun aşkı
ile yaşamakta, can onun aşkı ile bahtiyardır.
Kalb çalan
güzellere âşık olan her gönül bilsin, bilmesin ona âşıktır.
Sakın yanılıp
da, “Âşıklık bizden, güzellik ondan” demeyesin.
Zira güzellik
gibi, makbul aşk da ondan zuhur edip, sende görünmüştür.
Sen aynasın,
aynada görünen odur.
Örtülü olan
sensin, o âşikar meydandadır.
Eğer iyi
bakarsan ayna da odur.
Yalnız hazine
değil, içindeki de odur.
Arada sen ve ben
diye bir şey yoktur.
Bu sadece bizim
kuruntumuzdur.
Câmî, Yûsuf ve
Züleyhâ,s. 18.
Kaynak: İbrahim ALLAHVERDİYEV, ABDURRAHMÂN
CÂMÎ VE TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ , T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı , Doktora Tezi, 2009,
İstanbul
Ey kulak!
Aşk fesânesini, kalem gıcırtısının aşk nağmesinden
dinle.
Ney gıcırtı
sesiyle aşk kıssasını tekrar etmektedir.
Aşk, cömertlik
mahzeninin anahtarıdır.
Görebileceğin
herşey aşkta mevcuttur.
Aşk hükmünden
daha âli bir hüküm yoktur.
Hak kendi
kendinde tecellî ettiğinden kendini o tecellîde ortaya çıkardı.
Zâtını kemâl
vasıflarıyla gördü.
Vasıflar zâtın
gereğidir
Câmî, Heft Evreng Silsiletü’z-zeheb, 1. cilt, Tahran, 1999,
s. 249.
**
Ey aklımı, sabrımı yağma eden sevgili!
Hayatımı perişan ettin.
Bana gam verdin,
derdime ortak olmadın.
Kalbimi aldın
götürdün de bir sevgili gibi gönlümü almadın.
İsmini
bilmiyorum ki, onu dilime vird edeyim, yerini bilmiyorum ki, gidip oraya
yerleşeyim.
Eskiden
istediğim gibi yaşıyor ve tatlı tatlı gülüyordum.
Senin aşkına
düştüm, şeker kamışı gibi boğum boğum oldum.
Aşkınla gonca
gibi o kadar kan yuttum ki, nihayet gül gibi haya perdesini atıp, sırrımı ifşâ
ettim.
Senin nazarında
büyük ve değerliyim, demiyorum.
Nazarında ancak
hakir bir Kölenim.
Ne olur bu
köleyi biraz okşayarak mihnet zincirinden kurtarsan.
Kimse benim gibi
kana boyanmasın, benim gibi halk içinde rezil rüsvâ olmasın.
Câmî, Yûsuf ve Züleyhâ, s. 39.
**
Ancak aşkın özel bir lutuf ve nimet olmasının yanı sıra
getirdiği çileler de çok fazladır.
Çünkü aşka düşen
şahıs büyük bir dert yükünün de altına girmiş oluyor.
Âşık, gördüğü
herşeyde sevgilisini arar, herşeyi ona benzetmeye çalışır.
Yalnız sevgilisinin
değil ona benzeyenenin de esiri olur.
Âşık sevgilisine
benzer ne görürse o benzerlik mikdarınca ona meyleder.
Her kim âşık
olursa kalbine dert yükünü yüklemiş olur.
Ona benzer ne
görse onun esiri olur.
Ay’ı görse onun
hüsnü cemâlı, zanneder.
Bahçede bulunan
kokular içinde sevgilisinin kokusunu alır.
Kanlı göz
yaşları ile güllere su döker.
Güllerin kokusu
onun elbisesiyle nefes alıyor.
Câmî, Heft Evreng
Silsiletü’z-zeheb, 1. cilt, Tahran, 1999, s. 216 – 217.
**
Kimse yokmudur ki, ona her an ben, ezel deryasının
dalgasından başka bir şey olmadığımı söyliyeyim.
Ben ney gibi
vücûdumdan, varlığımdan boşaldım.
Allahtan başka
anlayanım yoktur.
Ben kendimden
fânî oldum, Hak’la bâkî kaldım.
Varlık elbisemi
yırttım, parçaladım.
Ben, Hakk’la bir
olunca kendi maddî varlığımdan ürktüm.
Hakk'ın bana
vaktiyle üfürdüğünü dışarı vurdum.
Kendi halimden
anlayanla eş oldum, ancak onun söylediklerini söylüyorum.
İster Kur’ân de,
ister İncil, ister Zebûr, benim sesimde Hakk’ın kelâmı zuhûr etmektedir.
Göklerin
dönmesi, yıldızların raksı benim sazımın tesiriyledir.
Feryâdımı duymuş
kutsal kişiler hiç durmadan Allah’ı tesbîh etmektedirler.
Açıkca şunu
söyliyeyim ki aslından ayrı düşen, yaşamamaktadır.
Câmî, Neynâme, Halıcı, a.g.e, s. 379.
**
Aşk gençlik günlerinin süsü, iki cihanda mutluluk
sermayesidir.
Feleğe hareket
isteğini, meleğe tecrid zevkini aşk verdi.
Can gülü aşk
kokusunu alınca, beden çamuru bağlılık rengine büründü.
Can ve
bedenimizin bağı aşkladır.
Ölmemiz,
yaşamamız ondandır.
Saygın kişi de
sıradan kişi de aşkın esiridir.
Yüce değeri
karşısında değersizdirler.
Gece ışık veren
ay, üzerine muhabbet ışığı düştüğü için parlar.
Toprak muhabbet
cemresi düşmedikce felekten dolayı parıldamaz.
Kalb bedende
muhabbetten uzak kalsa kara balçıkta sadece siyah bir taş olur.
Aşk ateşinde boğulmayan ile çam kozalığı arasında ne
fark vardır?
Kozalığın işi nedir?
Aşk derdinden gafil olmak.
O kim gönül
sahipliği kim? Kalbin yaşaması âşıklık derdiyledir.
Aşk gönül ile
örtülmedikce kalbin sıcaklığı, perişanlıktan başka bir şey olmaz.
Ey işi güzeller yüzünden kötüye gitmiş kaşları takı
yüzünden yüz derde düşmüş âşık! Halin kara benliler yüzünden kötü, günün ayva
tüyleri yeni bitmiş dilberler yüzünden kara.
Mahmur gözler
uykularını kaçırmış, tövben onlara yenilmiş.
Yanağına kim
siyah nokta koyduysa deli gönlüne senin dert dağını yükledi.
Câmi,
Tuhfetü’l-Ahrâr, s. 139 – 140
**
Âşığın damarlarından akana kan dahi sevgilisinden haber
vermektedir: “Cerrah kan almak niyetiyle neşterini Mecnûna saplamak için acele
etti.
Mecnûn ağladı ve
dedi ki: “Kalbimden kan yerine Leylânın gamının gitmesinden korkuyorum.”
Câmî, Rübâî, Çelebi,a.g.e, s.76.
**
Gönül sırrından bahse başlerken evvela sözlerinin hayır
ve şer taraflarını düşün.
Bir kuş kafesten
uçtu mu onu geri getirmek güçtür.
Lüzumsuz,
değersiz şeylere meyleden karanlık bir gönüle, irfandan bahsetme.
Bu irfan
bahisleri kıl gibi incedir.
Fakat karanlık
bir gönül onu farketmez, emeğin heba olur gider.
Ham sofularla
dostluk kurma.
Hamların işi
daima hamdır.
Kâmilliğin
yolunu bilmez, bahçenden ham meyve koparırlar.
Ağacından
koparılan ham meyve kıyamete kadar öyle kalır.
Gümüş ve altın
ile dolu olmayan bir eli ancak pîrini seven bir pîre uzat.
İradet elini
onun elini ona teslim edersen saadet hazinesini ele geçirirsin.
Câmî, Yûsuf ve Züleyhâ,s. 154
**
Mûsâ (aleyhisselâm) nûra gark olmuş kalbiyle rabbine
yalvarmak için Tûr dağına gidiyordu.
Yolda Haktan
uzaklaşanların ve sürülmüşler ordusunun önderini (iblis) gördü.
“Âdeme secde
etmeyi reddederek rızâ makâmından neden yüz çevirdin”, diye sordu.
“Kâmil seyir
hâlinde olan âşık cânândan gayrı kimseye secde etmez,” diye cevapladı.
Mûsâ
(aleyhisselâm) dedi ki: “Dosta cândan kul olan herkes onun buyurduğu yola
başını koyar.”
“Ondan maksad, âşığı imtihan etmekti, secde değildi,” dedi.
“Eger durum
buysa, neden lânetlendin? Neden sultânın gazabından sana meleklik elbisesi
yerine şeytanlık giysisi giydirildi?” İblis,
“ Bunların ikisi de ödünç sıfatlarıdır,
zâtımdan birer parçadır. Bunun gibi yüz sıfat verilse ya da alınsa da zâtımda
bir değişiklik olmaz. Zâtım sıfatıma
göredir. Onun aşkı zâtımın gereğidir. Şimdiye kadar aşkım karışmış ve
özlemlerime bağlanmıştı. Bahtım kara, günüm ak idi. Her an korku ve umudun
oyuncağı idim. Artık bundan kurtuldum ve vefânın dizine oturdum. Lutfum da
kahrım da tek renk oldu. Aşk kalbimden heves nakşını sildi. Aşk ile aşk oyunu
oynuyorum,”
diye cevap verdi,
Câmî, Heft Evreng Subhatu’l-Ebrâr, 1. cilt, Tahran, 1999, s.
593
**
Ey yüce Allahım! Senin ününden aşk yağmuru yağar ve
yağmakta.
Senin söz, yazı
ve haberlerinden aşk damlaları sızar ve sızmakta.
Hakiki âşık
senin eşiğine geçere, dergâhına gelir.
Evet senin
kapından ve damından aşk çağlar ve çağlamakta, kaynar ve kaynamakta.
Câmî, Bahâristân, s.
12
Kaynak: İbrahim ALLAHVERDİYEV, ABDURRAHMÂN
CÂMÎ VE TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ , T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı , Doktora Tezi, 2009,
İstanbul
Câmî, Abdurrahmân, Bahâristân ve Resâil-i Câmî,
Risâle-i Mûsîkî, Risâle-i Arûz, Risâle-i Kafiye, Çehel Hadîs, Risâle-i Nâiyye,
Levâmi’, Şerh-i Kaside-i Tâiyye, Levâyih, Risâle-i Serrişte, Risâle-i Murâkabe
ve Erkân-ı Zikr, (tash. Alihan Afsahzad, Muhammedcan Ömerov, Ebu Bekir
Zuhûriddin), Tahran, 1379, (h/ş).
Câmî, Abdurrahmân, Bahâristân, (çeviren, Nûri
Gencosman), İkinci Baskı, Ankara, 1958.
Câmî, Abdurrahmân, Bahâristân, (çeviren: Muallim
Kilisli Rıfat Bilge), İstanbul,1970.
Câmî, Abdurrahmân, Bahâristân, (çeviren: Rehim
Sultanov), Bakü, 1964.
Câmî, Abdurrahmân, Bahâristân, (çeviren: Yakup Kenan
Necefzade), 1967.
Câmî, Abdurrahmân, Bahâristân, (tashîh: İsmâil Hâkimî),
Tahran, 1381, h/ş.
Câmî, Abdurrahmân, Cennet Anahtarı ve Küşeykül,
(hazırlayan: M. Arif Karakaya), İstanbul, 1973.
Câmî, Abdurrahmân, Çehel Hadis, Süleymaniye Kütüphanesi
Yazma Bağışlar Bölümü No: 6522.
Câmî, Abdurrahmân, Dîvân,Süleymaniye Kütüphanesi
Ayasofya Bölümü No: 3893.
Câmî, Abdurrahmân, Dîvân-e Câmî, Fâtihetü’ş-Şebâb,
(mukaddime ve tashîh: Alihan Afsahzad), 1. cilt, Tahran, 1999.
Câmî, Abdurrahmân, Dîvân-e Câmî, Vâsitetu’l-Akd,
Hâtimetü’l-Hayât, (mukaddime ve tashîh Alihan Afsahzad), Tahran, 1999.
Câmî, Abdurrahmân, Dîvân-ı Kâmili
Câmî, (yayına hazırlayan Hâşım Rızâ), Tahran, 1341
(h/ş).
Câmî, Abdurrahmân, Ed-Dürretü’l-Fâhira fî Tahkîki
Mezâhibi’s-Sûfiyye ve’l-Mütekellimîn ve’l Hükemâe’l-Mutakaddimîn, (yayına hazırlayanlar,
Nicolas Heer ve Ali Mûsavî Behbahânî), Tahran, 1980. Eser, müellifin kendisinin
yazmış olduğı Hâşiye,Abdulğafûr Lârî’nin Arapça ve ‘İmâd ed-Devlâ’nin Farsça
şerhleri ile beraber yayınlanmıştır.
Câmî, Abdurrahmân, Erbaîn-i Câmî, (yayına hazırlayan:
Kâzım Müdîr Şâneçî,) Meşhed, 1363 (h/ş).
Câmî, Abdurrahmân, Erkânu’l-Hac,Süleymaniye Kütüphanesi
Ayasofya bölümü No: 1181.
Câmî, Abdurrahmân, Eşî’atü’l-Lemaât, (yayına
hazırlayan: Hâdî Rastegâr Mukaddim Guherî), Kum, İran, 1383 h/ş.
Câmî, Abdurrahmân, Eşi’atü’l-Lemeât,Süleymaniye
Kütüphanesi Ayasofya bölümü No: 1917.
Câmî, Abdurrahmân, Heft Evreng Silsiletü’z-Zeheb,
Salâmân ve Absâl, Tühfetü’l-Ahrâr, Sübhetü’l-Ebrâr, (mukaddime: Alihan
Afsahzad; tahkîk ve tashîh: Câbâlka Dâd Alişah, Asğar Canfedâ, Zâhir Ahrârî,
Hüseyin Ahmet Terbiyet), Tahran, 1999.
Câmî, Abdurrahmân, Heft Evreng, Yûsuf ve Züleyhâ, Leylâ
ve Mecnûn, Hurıdnâme-i İskenderî, (tahkîk ve tashîh: Alihan Afsahzad ve Hüseyin
Ahmet Terbiyet), Tahran, 1999.
Câmî, Abdurrahmân, Hurdnâme-î İskenderî,Süleymaniye
Kütüphanesi Ayasofya bölümü No: 4804.
Câmî, Abdurrahmân, İzbrannoye İz Knig Poem, (Rusça’ya
çeviren, Derjavin ve Lipkin), Moskova, 1964.
Câmî, Abdurrahmân, Kafiye Şerh-i el-Fevâiu’z-Zıyaiyye
Mollâ Câmî Tercemesi, (çeviren: Abdurrahman Ercan Elbinsoy), İstanbul, 1999.
Câmî, Abdurrahmân, Levâihu’l-Hak ve Levâmiu’l-Işk,
(Arapça’ya çeviren Muhammed Alâuddîn Mansûr), Kahire, 2003.
Câmî, Abdurrahmân, Levâyıh, (yayına hazırlayan: Yan
Rişar), İkinci Baskı, Tahran, 1383 (h/ş).
Câmî, Abdurrahmân, Leylâ ve Mecnûn, Süleymaniye
Kütüphanesi Esad Efendi bölümü No: 1489.
Câmî, Abdurrahmân, Lüccetü’l-Esrâr, (çeviren, Vehbî
Efendi), İstanbul, 1315 (h/k).
Câmî, Abdurrahmân, Makamât-ı Şeyhu’l-İslâm, (yayına
hazırlayan: Fikrî Selcûkî Herevî), Tahran, 1343 (h/ş).
Câmî, Abdurrahmân, Menâkib-ı Hâce Abdullah-i
AnsarîSüleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi böl: No:
Câmî, Abdurrahmân, Nakdu’n-Nusûs fi Şerhi
Nakşi’l-Fusûs, (tashîh ve tahkîk William Chittick), Tahran, 1381 (h/ş).
Câmî, Abdurrahmân, Nâmehâ ve Münşeât-e
Câmî, (yayına hazırlayanlar: Üsameddîn Orunbayev ve
Esrâr Rahmanov), Tahran, 1387 (h/ş).
Câmî, Abdurrahmân, Nefehâtü’l-Üns Min
Hazarâti’l-Kuds,(hazırlayanlar: Kamil Candoğan ve Sefer Malak), İstanbul, 1971.
Câmî, Abdurrahmân, Nefehâtü’l-Üns, (haz: Mehdi
Muahammedî Pûr), Kitap Îran’da yayınlanmış, fakat yayın tarihi
belirtilmemiştir).
Câmî, Abdurrahmân, Nefehâtü’l-Üns, (tercüme ve şerh:
Lâmiî Çelebî, yayına hazırlayanlar: Süleyman Uludağ, Mustafa Kara), Marifet
Yayınları, İstanbul, 1995, s. 544.
Câmî, Abdurrahmân, Neynâme be Kûşeşi Cemşîd Mezâhiri,
Edebiyyâtı İsfahân, ikinci dövre, sayı, 1, 1361 h/ş, s. 99 – 116.
Câmî, Abdurrahmân, Neynâme, çeviren, Feyzi Halıcı,
Molla Câmî’nin yeni bulunan bir yazma eseri bu eserde Mesnevî’nin iki beytinin
şerhi, Beşinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi İstanbul, 23 – 28 Eylül 1985,
Tebliğler II Türk Edebiyatı cilt 2, İstanbul, 1988.
Câmî, Abdurrahmân, Resâil-i Muammayât, Süleymaniye
Kütüp. Yazma Bağışlar böl. No:1311.
Câmî, Abdurrahmân, Risâle-i Kafiye, Süleymaniye
Kütüphanesi Aşir Efendi bölümü No: 430.
Câmî, Abdurrahmân, Risâle-i Lâ İlâhe İllallâh,
Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya bölümü No: 4208
Câmî, Abdurrahmân, Dürretü’l-Fâhira,Süleymaniye
Kütüphanesi No: 823.
Câmî, Abdurrahmân, Risâletün fi’l-Vücûd Süleymaniye
Kütüphanesi Ayasofya bölümü No:4206.
Câmî, Abdurrahmân, Salaman’la Absal, (çeviren
Abdülvehhab Terzi), İstanbul, 1944.
Câmî, Abdurrahmân, Salaman’la Absal, çeviren: A. Terzi,
s. 97 – 100.
Câmî, Abdurrahmân, Se Risâle der Tasavvuf Levâmi’ ve
Levâyih der Şerh-i Kasîde-i Hamriyye-i İbn Farız der Beyân-ı Meârif ve
Meâniy-ıİrfânî ba İnzimâm-ı Şerh-i Rübâîyyât der Vahdet-i Vücûd, (tashîh: Îrac
Afşar), Tahran, 1360, (h/ş).
Câmî, Abdurrahmân, Sohanân-i Hâce-i PârsâSüleymaniye
Kütüphanesi Fatih bölümü No:4045.
Câmî, Abdurrahmân, Sohanân-i Hâce-i Pârsâ,Ferheng-i
Îranzemîn, cilt, 6, Tahran, 1337 h/ş, 1958.
Câmî, Abdurrahmân, Subhatu’l-Ebrâr, çeviren, Hicabi
Kırlangıç, (A.Ü. SBE Doğu Dilleri ve Edebiyatları (Fars Dili ve Edebiyatı
Anabilim Dalı, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Tez Danışmanı: Prof. Dr.
MelihaAnbarcıoğlu, YÖK Dökümantasyon Merkezi), Ankara, 1989, s. 9 – 12.
Câmî, Abdurrahmân, Şerh-i Beyt-i Hüsrev DihlevîSüleymaniye
Kütüphanesi Reşid Efendi bölümü No:440-14.
Câmî, Abdurrahmân, Şerh-i Hadîs Ebû Rezîn el-UkaylîSK
Hekimoğlu b. 174-175.
Câmî, Abdurrahmân, Şerh-i Rubâiyyât, (yayına
hazırlayan: Mâil Herevî), kitap Îran’da yayınlanmış, fakat yayın tarihi
belirtilmemiştir.
Câmî, Abdurrahmân, Şerhu’l-Câmî alâ Fusûsu’l-Hikem,
(yayına hazırlayan: Âsım İbrahim el-Hüseynî el-Şâzilî ed-Dergavî), Beyrût,
2004.
Câmî, Abdurrahmân, Şevâhidü’n-Nübüvvet, Peygamberlik
müjdeleri, (hazırlayan: Mehmet Şevket Eygi), Bedir Yayınevi, İstanbul, 1976.
Câmî, Abdurrahmân, Tâiyye-i Abdurrahman
Câmî Terceme-i Tâiyye-i İbn Fârız Be İnzimâm-e Şerh-i
Kayserî ber Terceme-i Tâiyye-i İbnFârız, (yayına hazırlayan: Sâdık Horşâ),
Tahran, 1376, (h/ş).
Câmî, Abdurrahmân, Tefsîr, Süleymaniye Kütüphanesin
Esad Efendi bölümü, No: 78.
Câmî, Abdurrahmân, Tefsîr, v. 5, Süleymaniye
kütüphanesi, Ayasofya bölümü No: 405.
Câmî, Abdurrahmân, Tercüme-i Manzûme Luccetu’l-Esrâr,
(hazırlayan Ahmet Râşid), Der Seâdet Matbaası, İstanbul, 1316 (h/k).
Câmî, Abdurrahmân, Tuhfetü’l-Ahrar, (çeviren Yusuf Öz),
İstanbul, Gelenek, 2004, s. 35.
Câmî, Abdurrahmân, Yûsuf ve Züleyhâ, çeviren Ali Nihat
Tarlan, yayına hazırlayan Günay Kut, Harvard Üniversitesi Yakındoğu ve
Medeniyetleri Bölümü, 2003.
Câmî, Abdurrahmân, Yûsuf ve Züleyhâ,çeviren Ali Nihat
Tarlan, yayına hazırlayan Günay Kut, Harvard Üniversitesi Yakındoğu ve
Medeniyetleri Bölümü, 2003.
Câmî, Abdurrahmân, Risâle-i Lâ İlâhe
İllallâhSüleymaniye Kütüphanesi Ayasofya böl. No: 4208.
Câmî, Abdurrahmân, Bahâristân, (çeviren: Rehim
Sultanov), Bakü, 1964.
Câmî, Abdurrahmân, Yûsuf ve Züleyhâ, (çeviren: Mübariz
Alizade), Bakü, 1989.
Kaynak: İbrahim ALLAHVERDİYEV, ABDURRAHMÂN
CÂMÎ VE TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ , T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı , Doktora Tezi, 2009,
İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar