Print Friendly and PDF

SENİ SEVEN SENSİN, BEN YOKTUR Kİ

Bunlarada Bakarsınız





İnsanların birbirini sevmedeki hallerini zahirine bakarak karar ederiz. Sevginin batındaki halini anlamanın gereği şudur ki, Hz. Mevlâna’nın Şems-i Tebrizi’ye olan muhabbetini, Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin Hz. Ebubekir ile olan sadık ve sıddıkiyyet ilişkisini çözmek açısından önemlidir. Bu sevgilerin bir ilerisinde ise kulun Allah Teâlâ’yı sevmesi ile, açıklamanın yapılmasına varır ki, bu karışıklığı çözmenin kolay yolu, ruhaniyet tarafından izah edilmesi ve cinselliğin ruhta bulunmayışının belirtilmesidir. Ruhlar âleminde dişilik bulunmaz. Havva Âdemin, Âdem Havva’nın kendisidir. Kadınların kamili rical olarak algılanır. Kıyamet günü erkekler meydana toplansın denilince Hz. Meryem ilk öne çıkandır. O erkek İsâ’yı tevlid ederken, bir vakitte Adem de Havva’yı tevlid etmişti. Ancak Âdemin tevlidinde kapalı yerler bulunuyor. Ancak Hz. Meryem İsa’yı sarahaten meydana getirmiştir.
Ruhtaki sevginin ayniyet ile ifadesini, karı-koca arasındaki iletişim bağının ihtiyarlıktaki haline benzer. Erzeli ömrün demlerinde bakiye kalan tek bağ ruhların arasındaki bağdır. Bu birbirlerindeki cereyanda artı ve eksiden yoksunlaşmalarıdır. Bu da karanlığı ortaya çıkarmıştır.
Karanlığın nuru bizim gözlerimizin algıladığı parlak nur ile hiçbir benzeyişi bulunmaz. Bu öyle bir nurdur ki, bu ikiyi bir eden yakınlıktır. Bu yakınlıkta ayrılık ve gayrılık kalmamıştır.
Hiç gecenin ayırdığı insan gördünüz mü?
Karanlıkta herşey birdir. Ancak aldatıcı olan beyaz nur ise fitneyi açığa çıkarmakta çok mahirdir. Bu nedenle çok zaman şeytan parlayan nuru taklit etmeye çalışır. Fakat o da bundan kaçarak, kovulmuş halini gidermek için karanlığı mesken edinir.
Karanlık uluhiyete yakınlığa işarettir. Beşerin nur olarak gördüğü aydınlık ise ademiyetin gereği ve fitnesi üzerinedir. On sekiz bin âlem karanlığı tezyin eden lambalar/yıldızlar gibidir.
Ruhların birbirini sevmesinin hakikat cephesindeki durum ise, zahirde hiçbir şekilde ifade edilemez.,
İkinin beyninde olan farkın zuhur edişine gelince, bu ruhların ayn oluşlarının bir aynada parçalanmış görüntülerinden başka bir şey değildir. Velev ki bu birbirine aşık olan ruhların zahirdeki görünümleri erkek veya kadın olsun. Onlar bir üst mertebede cinsiyetsiz muhabbetleriyle birbirlerini sevmiş ve aşık olmuşturlar. Aynı halleri tadarlar. Bu birlik karanlığın içinde tek iken, aydınlıkta ayrı gibi görünmekten ibarettir. Onlar birbirlerini o sevgi ile severler ki, bu sevginin mahiyeti vahdetin dahi aranmayacak bir zuhurudur.
Vahdetin bahsedilmesi bir yerde ikiliğin olduğunun göstergesidir. İkiliğin olmadığı yerde tevhitten bahsetmek ise yanlıştır. Eğer bir ifâde-i meram olacaksa yine birin birlenmesidir. Yani, bir birdir, denilir.
[Buradan sonraki metin Şeyh Abdurrahman-I Taği kuddise sırruhu’l-âlînin beyanlarıdır.]
Nitekim Şeyh Hamevî şöyle demiştir:
Ey gönlümün aydınlığı, sana gönlümden seslendim.
Ben sendeyim. Sen ise benim nazarımdasın.
Sadatın (kuddise sırruhumu’l-âlî) şöyle dediğini kardeşlere söyle:
“Tarikat-ı aliyede birinci esas karşılıklı bağ (murabata) kurmaktır.”
Hatta onlar bunu (murabatayı) namazda bile emretmişlerdir. Bunun en evla olanı kendisi sanki şeyh imiş gibi düşünmek.Bazıları bunun şirk olduğunu söylediler. Böylece o da cevap verme ihtiyacı hissetti. İçinde bunu inkar edenlerin inkarlarına cevap olan bir kitap dahi telif etti. Cevabın açıklaması şöyledir:
“Kendisine rabıta yapılan kendisine doğru yönelilendir. Harem-i Şerif gibi. Yoksa onun için secde yapılan değildir.”
Rabıtayı bütün vakitlere yayarak adet edinin. Bunun içinde Hz. Ebû Bekir es-Sıddık’in (radıya’llâhu anh) bütün vakitlere yayılan murabatası delil getirilmiştir. Nitekim Hz. Ebû Bekir Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve selleme utanarak ve korkarak “nasıl yapayım, elimde değil seni hacet anında bile düşünüyorum” diye söyledi. Hz. Rasûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem ise ona şöyle buyurdu:
**
Gönlümü seni düşünmeye adamışım
Gafil olandan uzak durmuşum
Senin gamınla ebediyyen bağlanmışım.
Semnanî (kuddise sırruhu’l-âlî) bu hususta şu şiiri söylemiştir:
Cehennemin muradı beni yakmaksa yakabilir
Cennet gül bahçesi olmayacaksa olmayabilir
Benim derdim inan başkadır, bunlar değildir
Benim sevdam yiğitler kapısında beklemektir
Ashab-ı kehfın köpeği gibi olsun, olabilmektir
**
Pirimugan, sana “seccadeyi şaraba boya” derse çekinme dediğini yap.
Çünkü yol ehli, konakların yolundan, yordamından bîhaber değildir.
Elin daraldığı vakit, yoksulluğa düştüğün zaman içmeye, sarhoş olmaya çalış,
Çünkü bu varlık kimyası yoksulu Karun yapar,
Cihan fani, aşk şarabı bakidir.
Can sevgiliye ve sâkiye feda olsun,
Dünyanın sultanlarını aşkın tufeylisi görüyorum.
**
Nitekim Hafız şöyle der:
Hakkımda söylenenler zoraki söylenmiş değildir.
Zahire aldanıp duran insan halimi anlamış değildir.
Şiblî ise şöyle demektedir:
Namaza aşkımdan günü unuttum.
Sabah mı akşam mı bilmiyorum.
Efendim seni anmak benim yemeğim, içeceğim.
Yüzünü görsem hastalığıma şifa olur.
****
Ey sevgili! Sorarsan: neden seviyor?
Seni seven sensin, ben yoktur ki.
Kaynak: Şeyh Abdurrahman-ı Taği’nin (k.s) Mektupları, Tercüme: Ahmed Yıldırım, Enbiya Yıldırım, Ümran Yayınları: 26 Tasavvufî Eserler Serisi: 8

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar