SEVMEMİZİ İSTİYORSUN AMA
Kendini sevmeyi ne
soruyorsun, ne soruşturuyorsun; oysa ki ne de
güzelsin, ne de gönüller kaparsın sen... yüzünü bir göstersen iki dünya
da birbirine girer.
Sen şarabsın, biz
testiyiz... sen suya benziyorsun, biz arkız... ne yerin var senin, ne yurdun; fakat gene de nereye yönelirsen
ordasın.
Gönül sana nasıl yelsin
yöpürsün; bakış görüş, seni nasıl arasın bulsun
Söz,
ağızdan nasıl çıksın da nerdesin diye sorsun
Gönlün kulağına ne söyledin ki gülmeye
koyuldu, açılıp saçıldı kamışın ağzına
ne verdin ki şekerler çiğnemeye koyuldu.
Şaraba ne coşkunluk
verdin; bala ne çeşit bir tad bağışladın.
Akla nasıl bir
düşünce verdin de yüce tasarılara girişmede, yüksek düşüncelere dalmada
Senin yüzünden toprak, nakışlarla bezenmiş;
topraktakilerin gönülleri halden hâle
girmiş, hoş olmayanlar bile senin yüzünden hoş, hoşsun, hoşluğu arttırıp
durursun sen.
Neşe, seninle neşelendi;
şaşılacak şey, senin yüzünden şaşılacak bir hâle geldi; lütuf, ihsan senin sâyende dudağa ağıza tad
verdi; kerem sâhibisin, bağışlarda bulunur durursun sen. Yaralı, yorgun gönlü
sen arar-sorarsın; olaylardan onu yur-arıtırsın... dertli bir söz söylersin ona, o söz devâ olur gider.
Mevlâna
Divân-ı Kebir c.7, sh:275-76
Hem
o güzeli sevmek, hem de şundan bundan korkmak; olamaz bu., bir soluk ıssı ol,
bir renge boyan a âşık; ondan sonra da dire ayağını.
Mevlâna-Divân-ı
Kebir c.7, sh: 530
Dün şeyh, şehrin
çevresinde, elinde bir mum, dönüp duruyor, şeytandan, devden usandım, insan
istiyorum, insan diyordu.
Biz de çok aradık
dediler, bulunmuyor. Dedi ki: O bulunmuyor dediğiniz yok mu, işte onu istiyorum
ben.
Mevlâna-Divân-ı Kebir c.2, sh: 301
17
Yüzünü göster ki
bağ-bahçe görmek, gül bahçesi seyretmek istiyorum...
Dudaklarım aç ki bol-bol
şekerler istiyorum.
A güneş, bulut
perdesinden sıyrılda göster yüzünü... o parıl parıl parlayan yüzünü görmek
istiyorum.
Havandan, gene doğan
kuşlarını çağıran davulun sesini duydum da tekrar geldim; pâdişâhın bileğini
istiyorum.
Senin güzelliğin varken,
senin yüzün dururken bağı-bahçeyi, dağı-ovayı dilersem ölümsüz cennetteyken
çölleri istiyorum demektir.
Nazla bundan fazla
incitme beni, git dedin... İşte o fazla incitme demen var ya, o sözü istiyorum.
Kimi topluyum, kimi
dağınık., bu iki hâlde de ümidim var; o topluluk mumunu, o dağınık saçları
istiyorum.
Can, gülüşlerle dolmuş
ama gene de korkudan yummuş dudaklarını; o gonca gibi gizli gülüşü istiyorum.
Bu kul kendinden
geçmişte sevgilinin ateşine sarılmış; dost da kulağını tutmuş; oysa ki yakama
yapışmasını istiyorum.
Yol yok, izin yok diye
dudak sarışın, o kapıcının nazlanışı, öfkesi, sertliği yok mu; onu istiyorum.
Bir elimde şarap kadehi,
öbür elimde sevgilinin saçları, böylece meydanın ortasında dönüp oynamak
istiyorum.
Halkın bozuk-düzen
düşüncelerinden gönlüm sıkıldı; bana yoldaş ol; dağa çıkmak, ovaya gitmek istiyorum.
Dün şeyh, elinde fener,
bütün şehri dönüp dolaşmadaydı; şeytanlardan, canavarlardan usandım; insan
arıyorum diyordu.
Biz de aradık, bulunmuyor
dediler; o bulunmayan var ya dedi; işte onu istiyorum ben.
Mevlâna-Divân-ı Kebir c.7, sh: 603
86
A güzel, gene de ne diye
kandırıyorsun beni sen?
Gene düzenlerle ne
aldatıyorsun beni sen?
Her solukta keremler
ediyor da a dost diyorum sana, ne diye aldatıyorsun beni sen?
Ömürsün sen; ömür de
vefasızdır.. ne diye vefalıyım diyor da aldatıyorsun beni?
Gönül Ceyhun ırmaklarını
bile içse-sömürse kanmaz; bizi sakayla ne diye aldatıyorsun sen?
Ay yüzün olmadıkça göz
karardı-gitti.. ne diye sopayla kandırıyorsun bizi sen?
Dün, aman fermanı
verdiğin kişiyi korkuyla, ümitle ne diye kandırıyorsun sen?
Tanrı kazasına râzı
olmak gerek dedin; bizi ne diye kazâyla-kaderle kandırıyorsun sen?
Mademki şu derdimin
devası yok, ne diye devâyla kandırıyorsun sen?
Yalnızca yemek yemeyi
huy edindin; peki, bizi çağırıp da ne diye kandırıyorsun sen?
Mademki neşe çengim
kırdın, un-ufak ettin; ne diye üç telli sazla kandırıyorsun bizi sen?
Bizi, bizsiz ne diye
kandırıyorsun; bizi bizimle ne diye aldatıyorsun sen?
A tapısında canımın,
hizmet kemerini kuşandığını güzel, bizi ağır elbiselerle ne diye kandırıyorsun
sen?
Sus ki senden, yalnız
seni istiyorum; başka bir şey istemiyorum; bizi vergiyle ne diye kandırıyorsun
sen?
Mevlâna-Divân-ı Kebir c.7, sh: 670-71
Kaynak: MEVLÂNÂ
CELÂLEDDİN- DÎVÂN-I KEBÎR, Hazırlayan: Abdülbâkiy GÖLPINARLI, Kültür Bakanlığı,
1992, Ankara
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar