Print Friendly and PDF

SIRLARIN SIRRI «TAO» ÇİN TASAVVUFU



Bedia Hanım – Efendi
(Tao) baş döndürür uçurumlardandır. Efsânesiz İslâm Ledun’nu gibi; «mensuh» dinlerin «gayr’ı mensuh» esrârı gibi.
Benî Âdem devri dinleri îbtidâ ve intiha, illiyyet ve gâiyyet kayıtlarından münezzeh bu «uçurum»dan, Gayb’ı Hüviyyetten, gelirler. Dinlerden ancak bir lokma, bir damla nasibi olanlara göre sofra değildir. Bu ezelî ebedî kibriyânın «mecburları» eksik olmazlar, nâdir ender olsalar da.
Tercemeden «hakkaa ki» üstâdça himmetle, hâkimâne terceme buyurulan bu eser, ehline erbâbına, Âdem’le (aleyhisselâm) başladı sanılan, deverân müddetince cân ekmeği olur, muhakkak. Zihin, akıl nakil telâkkileriyle doymayan zekâ ve âli himmet mâ’nâ ehline, baha biçilmez bu kitâb, feyiz ve lezzetlerle doludur. Uzun ömürlü olsun.
Hakikatler hakikatini yeni nesillerin liyâkatlilerine arz edecek daha başka eserlerinizin elinizde, azminizde hâzır hayâllerini siz de görüp hissediyorsunuz. «Kuvveden fiile» çıkacaklardır. İlâhi Kudret, kudret vere Resül’ü Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem Efendimizin «Ben nebî idim, daha Âdem su ile toprak arasında iken» hadisi hürmetine.
Siz gibiler eksik olmazlar; yine siz gibilerin himmeti, sayesinde.
Hasan Lufi ŞUŞUD
10.06.1965- İstanbul
Laotseo Taoteking kitabında Cenabı Hakkı, Zatını, Sıfatını ve aslolan hakikatini kudretle dile getirmiş, bilgi ve duygularını müştak kalplere akıtmağa çalışmıştır.
Biz sahibinin affına sığınarak bazı yerlerde Allah İsmi Azamını zikrettik, bazı taraflarda da kitap sahibinin Tao tabirine sadık kaldık.
Hint’de, Çin’de, dağda, şehirde, çölde bulan aynı şeyi buluyor şüphesiz. Dinler daima biri birinin tesiri! altında kalmış, tasavvuf ise tertemiz, pırıl pırıl bütün şüphelerden münezzeh olarak tek ve başlı başına esası teşkil etmiştir.
Zamanı kat’î olarak bilinmemekle beraber, târihin derinliklerine inilirse hemen hemen beşer hayatının ilk başlangıcından beri mevcut olduğu anlaşılıyor. Bazan nâehiller elinde Felsefe şekline bürünüp safiyetini kaybederek cüz’î aklini esaretine girmişse de, Hakkın bir inayeti olarak tekrar bir noktadan parlamış, bütün tereddütleri izale edecek şekilde  arzı endam etmiştir. Şu varkî tâlibi ve sâiiki daima az oluyor, kıymeti nedretinde olduğundan her ağıza tad vermiyor.
BEDİA DİKEL
Not: Bu metinleri mütalâa ve tetkik etmeği tavsiye kâfi gelmez, azdır; her sahada bilgi sahibi olabilmek için tetkik, güzel, emin yoldur yalnız her şeyi menbaından, menşeinden almak lâzımdır.
Metinleri tekrar tekrar gözden geçiriniz, hafızanıza yerleştirip her fırsatta bahs ve zikrediniz ve bilhassa manâ ve mefhumların bütün genişliği ile künhüne varabilmek için derin derin tefekkür ediniz; adeta temessül eder bu bambaşka eserin esaslarını kavrayarak son hükmü kendiniz veriniz.
«Bu ilim ekseriya Konfüçyüsün itidal prensibine yaklaşır. Lâkin hürriyet aşkı, ve müessir olmamaya sadakat galebe çalar. Yeni doğmuş bir çocuk safiyetiyle İlâhî ahenk içinde kalmakla beraber, mutasavvıf kendini bir disipline tâbî kılar. Kötülüğe iyilikle mukabele eder, hadiseleri vukuundan evvel derk ve istidlâl eder. Muhafız ve hamîdir, arşa kadar yükselerek ölmezler safına katılır.
Bir kabı taşıracak kadar doldurmamak lâzımdır, sivri bir uç her zaman aynı halde duramaz.
Altın ve elmas ile dolu bir oda hırsızdan masun kalamaz.
Mütekebbir zengin kendi idbarını kendi hazırlar...
Kusursuz bir işin getirdiği zaferden sonra çekilmek İlâhi yol icabıdır.
Lao. 9.
Ayaklarının ucuna basan muvazeneyi kaybeder.
Geniş adım atan ilerleyemez.
Gösteriş yapan tefevvuk edemez.
Vakur görünmek isteyen tesir yapamaz.
Kendini metheden değerinden kaybeder.
Kendi kendini tahrik ve teşvik eden büyümez.
İfrat şekilde yiyip içen, zait işler yapanlar Tao’nun nurundan uzaklaşırlar.
Lao. 24.
Kabz (darlık) bastı (genişlik) takibeder; zaafı kuvvet saadeti felâket lütfu musibet takib eder. ince zekâ sahibi için zaaf, kudret, yumuşaklık, sertlik müsavidir.) Balık denizin dibinden satha çıkmamalıdır. Bir Hükümet devlet sırlarını ortaya dökmemelidir.
Lao. 36.
Beden mi yoksa unvan mı daha çok sevilir?
Sıhhat veya zenginlikten hangisi tercih edilir?
Kârdan mı zarardan mı acı duyulur?
Aşırı seven çabuk yıpranır, çok para biriktiren çok kaybeder.
Taliinden memnun olmasını bilen keder duymaz. Sabit kadem olan tehlikelerden masun kalır, uzun zaman devamlı kalmağa muvaffak olur...
Lao. 44.
Felâket saadeti yıkar, bedbahtlığı da saadet yok eder. Evc i balâya [en yuksek nokta] kim çıkabilir?
Mübalâğalı bir iyilik gösteriş olur... Mübalağalı bir doğruluk zulme götürür, insanlardaki idrak noksanı çoktan beri devam ediyor.
Kâmil insan ölçülüdür amma kat’î değil, müstakimdir lâkin mutlak değil. Doğrudur fakat kimseyi de kırmaz, fikirleri tenvir eder, göz kamaştırmaz.
Lao. 58.
İlâhî yol gergin bir yaya benzer, yüksektekini indirir, aşağıdakini yükseltir, (tahtaravalli gibi). Çoğu azaltır, azı çoğaltır, fazlayı eksiltir, eksiği tamamlar.
Beşerî yol ise farklıdır, kendine yetecek kadar dahi olmayandan alır, pek çok olana verir.
Fazla olandan alıp herkese dağıtmak yalnız Tao’ya mahsus bir harekettir.
Kâmil insan hiçbir hareketi kendine mal etmez. Kemâl iddia etmeden, kazanç düşünmeden hareket eder.
Lao. 77.
Büyük bir ihtilâfın halli esnasında bazı ufak tefek pürüzler ancak tatlılıkla düzeltilebilir. Kezalik, Kâmil insan ezeli ahd ile mücehhez olduğundan alacak talebinde bulunmaz. Faziletli insan ara bulur (İslahı beyn eder). Faziletsiz ise bütün hakkı ister. İlâhi yol insaflıdır, tarafsızdır, bu da iyi insanların menfaatinedir.
Lao. 79.
Yeryüzünde herkesin güzellik, çirkinlik, iyilik veya kötülük hakkında bir bilgisi vardır. Bunların biri diğerinden cazibelidir. Bu bilgiler, varlık ve yokluk gibi biri diğerinden doğmuştur. Aynı işte zorluk ve kolaylık, aynı şeyde hem uzunluk hem kısalık, aynı ahenkde ses ve nağme, aynı sathı mailde alçak ve yüksek, aynı yolda başlangıç ve nihayet bulunur. Bu yüzden kâmil insan hiç bir işte müessir olmaz, söz etmez, mevcudatın tabii neşvünemalarını [Gelişme, yetişme] zem ve takbih etmez, onları talime kalkmadan, istismar etmeden yaşar, hiç bir semereyi kendine maletmediği için de hüsnü kabul görür.
Lao. 2.
Müstaitleri [Doğuştan yetenekli, kabiliyetli olan.] övmeyiniz, rekabet olmayacaktır. Kıymetli ve nadir eşyaya sahip olmayınız hırsız kalmayacaktır. Arzu beslemeyiniz kalpler sükûn içinde olacaktır.
Lao. 3.
Kendileri için yaşamadıklarından yer ve gök ebediyyen yaşarlar. Kâmil insan da müsamahası ile tefavvuk eder, benliğini terk ile aslını bulur, menfaat aramadığı için nail olur.
Lao. 7
Renklerin fazlalığı insanı körleştirir, sesin çokluğu sağır eder, muhtelif çeşni ağız tadını bozar, Yarış, avlanmak hiddete sevkeder, nadir eşya sevgisi tehlikeli işlere götürur. Bunun için hakim fikir ve zihne değil, batınına ehemmiyet verir.
Lao. 12.
Hikmet elde etmek isteyen eskiler, her şeyden geçer, esrarlı, mahfî rakik, tarif ve beyan olunamaz bir meçhuliyet ve mektumiyet [gizli, saklı] içinde yaşarlardı. Donmuş bir su mecrası üzerinde yürüyen bir insan kadar ihtiyatlı, komşularından çekinen bir kimse gibi dikkatli, bir konak sahibi kadar vakarlı, eriyen bir buz kadar kayıtsız görünürlerdi. Sıdk ve hülûsları ile durgun sular gibi sakindirler. Safiyet ve nezaket içinde tertemiz kalan, habasetlere galip gelir sakin ve mes’ut yaşar. Rahat ve huzur içinde yaşamak isteyen hareket ve heyecandan uzaklaşır, bu usulü takip edenler servet ve zahmet aramazlar, türlü icatlar çıkarmadan tevazu içinde ömür geçirirler
Lao. 15.
Âzami hiçliğe vasıl olan tam bir sükûna kavuşacaktır. Onbinlerce varlık yokluktan çıkar, onların dönüşlerini müşahede ediyorum; kum gibi çoğalıyor sonra tekrar aşıtlarına ve bu suretle de istirahate kavuşuyorlar. Bu istirahatten tekrar yeni bir hayata azimet ediyorlar, bu keyfiyet hiç kesilmeden devam ediyor, ibtida ve intehası olmayan bu imtidat zekâ ile derk edilir. Hiç bilmemek mecnunane bedbahtlıklara sebebiyet verir, anlayabilen ise müsamahakâr olur. Âdil bir hükümdar gibi ve Allah’ın istediği şekilde müsamahakâr olunca da korkusuz, uzun bir ömür sürer.
Lao. 16.
Noksan tamamlanacak, eğri düzelecek, çukur dolacak, az isteyen nail olacak, çok isteyen aldanacaktır. Bütün bunların İlâhi icap olduğunu bilen kâmil insanlara nümune-i imtisaldir. O kendini göstermeden tefavvuk eder, ağır satmadan dikkati celbeder, iltifatlara kıymet vermez, kendini zorlamadan ilerler, kimseye itiraz ve mümanaat etmediği için kimse de ona karşı koymaz. Eskiler «eksikler tamamlanacak» sözünü boş yere mi sarf etmişlerdir? Hayır. Bu bir hakikattir. Her şey tedricen tekâmül edecektir.
Lao. 22.
Az konuşmak, tabii olmak... Sert bir rüzgâr sabahtan akşama kadar devam etmez, şiddetli bir yağmur bütün gün sürmez. Arz ve sema bunları devam ettiremedikleri gibi, insan da bir işi sonuna kadar devam ettiremez. Bütün bunlar İlâhî icaplardır ve kendinden kendinedir. (Zat, Sıfat)
Ne ki Tao’dandır, Tao’dadır. Muvaffakiyet muvaffakiyette (absolü = mutlakı). Bozgun bozgundadır. Onun arzusu ile hareket eden ona çok yakındır, muvaffakiyeti daha çok yıkımı daha az olur, tam olmayan bir itikad iman değildir.
Lao. 23.
Üstün kemâl, noksan görünse de bu onun mükemmeliyetine nakıse vermez. Ademden (yokluktan) zuhur ne kadar çok olsa boşalmaz. O, tükenmeden verir... Hakikî adalet serfüru etmiş = (Baş eğmiş) gibi görünür, dirayetin çokluğu beceriksizlik sanılır,
Mahcubiyet büyük müessirdir...
Hareket soğuğa, dinlenme sıcağa galebe çalar... Safi sükûnet dinlendiricidir.
Lao. 45.
Tao, hüküm sürdüğü zaman muharebe atları tarlalarda çalışır, «O» terkedildiği vakit ise atları muharebeye kal’a dışlarına sürerler, ihtiraslara boyun eğmek kadar cinayet yoktur, en büyük hata kanaat etmeyip büyük zaferler peşinde koşmaktır,
Lao. 46.
Kâmil insanın muayyen bir isteği yoktur. O, başkalarının arzusuna uyar, iyiliği iyilikle karşıladığı gibi, kötülüğü de iyilikle karşılar: Bu hakiki iyiliktir...
O, samimi olanlarla da olmayanlarla da samimidir: Bu hakiki samimiyettir.
Kâmil insan, bu âlem içinde tam bir sükûnet halindedir, herkes için aynı hisleri taşır. Onun karşısında insanlar gözler ve kulaklardır sanki, onlara çocuklar gibi muamele eder.
Lao. 49.
Saf duygularımızla büyük yolu takip edelim, böyle hareket akıl ve tedbirdir. Büyük yol âsandır, lâkin alelade insanlar daima dar, patika yolu tercih ederler... Saraylar çok süslü olursa, tarlalar ekilmemiş, buğday ambarları boştur. Muhteşem giyinmek, keskin kılıç taşımak, çok fazla yiyip içmek, lüzumsuz servet idharı [Hakir görme, tahkir etme, aşağılatma, hor görme] : mürtekip ve zalim bir adamın ifratıdır, bu Tao’ya muhaliftir.
Lao. 53.
Lâyıkı veçhile bina edenin eseri yıkılmayacaktır. Namuskârane muhafaza eden mahrum olmayacak, nesli tükenmeyecektir.
Tao'nun harsı: Fertler arasında istikamet, ailede saadet, kasabada refah, yurtda feyzi bereket, memlekette azamettir. Kendini bilen, fertleri, aileyi memleketi ve sonra bütün alemi bilir ve Rabbını bilir, onu bilmek için de başka bir yol yoktur.
Lao. 51.
Safiyetini tam muhafaza edebilen, böceklerin sokamadiği, vahşi hayvanların parçalayamadığı, yırtıcı kuşların kaçıramadığı çok küçük bir çocuğa benzer. Yeni doğmuş bir çocuğun kemikleri yumuşak, adalesi pek zayıftır, lâkin eşyayı kuvvetle tutar.
Erkeklik ve dişiliğin ne olduğunu bilmediği halde aslının icabını kendinde taşır, bütün gün bağırır, güler, sesi kısılmaz, henüz aslı ile irtibatını tam kaybetmemiştir. Bu ittihadı devam ettirebilmek, imtidad etmektir, bu devamı hissedebilmek ise kendi kendini bilmektir. Hayatı suiistimal etmek şeametlidir.
Maddî, manevî her hareket bir cehddir.
Kuvvet ve kudretin arkasından âciz ihtiyarlık gelir. Tao’ya muhalefet eden, ondan uzak kalan erken fevt olur.
Lao, 55.
Müessir olmadan fiiliyatta bulunmak, emeksiz çalışmak, tatmadan zevk almak, küçüğü büyütmek, azı çoğaltmak, kötü söz ve hareketlere hüsnü ahlâk ile mukabele etmek icap eder.
Güç işleri kolay tarafından, büyük şeyleri kenarından tutmalı, işte kâmil insan büyük gayret sarfetmeden azim işler barır...
Düşünmeden söz veren vadini nadiren yerine getirebilir, kolay görünen pek çok şeyler güçleşebilirler, fakat her şeyin güç tarafını gören kâmil insan hiç bir zaman zorluk çekmez.
Lao. 58.
Halim olanı zapt ve idare etmek kolaydır, başlamamış birşeyi bertaraf etmek, zayıf olanı kırmak, dağıtmak mümkündür.
Birşeyin zuhurundan evvel harekete geçmek, hadise patlak vermeden nizamı temin etmek lâzımdır. Bir insanın kucaklayamadığı ağaç, küçük bir filizden doğmuştur.
Dokuz katlı bir kule bir yığın topraktan bina edilmiştir.
Bin merhalelik bir yol bir tek adımla başlar.
Çok uğraşan yaptığı şeyi yıkar.
Çok sıkan gevşetmeğe mecbur olur.
Kâmil kimse tabiati zorlamadığı için bir şeyi yıkmaz, sıkmadığı için gevşetmez.
Alelâde kimse ise muvaffak olacağı anda muvaffakiyetsizliğe uğrar, başladığı gibi devam edip zorlamasa idi netice böyle olmazdı.
Kâmil insan hiç bir arzuda bulunmaz, kıymetli, nadir şeyler aramaz, tahsili ilmi fen etmeden, başkalarının işledikleri hataları görerek bilgi sahibi olur, kendiliğinden hiç bir fiilde bulunmağa cesaret edemeyerek mevcudatın tabii neşvünemalarına yardım etmiş olur.
Lao. 64.
Kemâl sahibi askerî işlerle de uğraşmayıp, edebiyat ve tasavvuf ile meşgul olur. Eğer harp yapmak icap etse bunu isteksiz kabul eder, galip gelirse zaferi suiistimal etmez, insanlarla münasebetinde tevazu ile hareket eder. Mücadele etmemek hünerini gösterir, İlâhî icaplara uyarak onlara nüfuz eder, bu eski büyüklerin şiarındadır.
Lao. 68.
Bipervalar [Çekinmez, sakınmaz, korkusuz, gözü pek.] kendi yokluklarına varırlar... Oturduğunuz: yeri dar görmeyiniz, hayat şartlarınızdan usanmayınız.
Kendinden nefret ettirmek istemeyenler, kendilerini; beğenmemelidirler. Kâmil insan kendini bilir, görünmez.
Lao. 72.
Doğru söz tatlı değil, tatlı sözler de doğru değildir. İyi kimseler parlak ibareler yapmazlar. Süslü sözler doğru insanların kârı değildir... Her derk eden çok okumuz değildir. Çok okuyan fehmedebilen değildir.
İlâhî yoldan fenalık değil iyilik gelir. Kâmilin yolu ise hiç kimseye muhalefet etmeden hareket etmektir.
Lao. 8
Güneş ve ay meydanda iken muma İhtiyaç yoktur, yağmur yağarken kuyudan su çekerek yorulmamalıdır.
Bir ağaç dalı kâfi iken küçük kuşlar ormanın derinliklerine yuva kurarlar.
Irmaktan su içen köstebek kendine kâfi gelecek kadar içebilir.
Tch. 1. D.
Bilâmenfaat (karşılıksız) başkalarına iyilik yapan şöhret kazanır, iştehar (şöhret) etmek bir zenginlik değilse de gene sahibine düşmanlar kazandırır. Bu sebepten kâmil kimse, başkalarına iyiliği gizli olarak yapar.
Lie. 8.V.
Kâmil insan istiğrakda sükûn halindedir, konuşmaz, kendinde iken tefekkür eder, lâkin hüküm vermez.
Muaraza ve münazaadan aydınlık fışkırmaz, üstün zekâ sahibi anlayamadığı zaman durmağı, sözün hükümsüz kaldığını hissettiği zaman susmağı bilir.
Hakikî kemâl sahibi zahirî ilmi tabiat hilafı addeder arılaşmaları budalalık, kerem ve ihsanı bir zahmet, sanatı bir alış veriş telâkki eder ve lâkayt kalır, plânlar kurmaz, ilimden hazzetmez, sözleşme yapmaz. Aldanmaktan nefret eder, ihsandan hoşlanmaz, servet aramaz, ticareti sevmez, «O» gıdasını Allahtan alır, insandan gelenden ikrah duyar, vücudu insandır, hisleri beşerî değildir. Nev’i beşerden olduğu için insanlarla yaşar, beşeri hisler taşımadığı için iyilik de kötülük de ona tesir etmez. Beşeri kayıtlara tabi değildir, gittikçe İlâhî azametle daha ziyade kurbiyet peyda eyler.
Tch. 5.E.
İnsan başkalarına bağlı olduğu nisbette gaflettedir.
Allah’ı bir baba addederek sevmek yerine, onun ulviyetini görmek icap eder. Bir prens için hayatını feda yerine O’na sadakatle bağlanmalıdır.
Tch. 7.F.
Kâmil bir insan, bir bıldırcın gibi, lokmacığını rahatça yer, hayatında hiçbir karışıklık olmadan kuşlar gibi sade yaşar. Sulh zamanında herkesle beraber saadeti paylaşır, teşevvüş içinde olanları mekârimi ahlâkı ile terbiye eder, hadiseler onu alâkadar etmez.
Bin sene sonra da âlemi doyurur, layemut (ölmez) olarak ulûhiyet mertebesine çıkar, Zatı ezelî ve ebedîdir, kimse bu hakkı ondan alamaz.
Tch. 12.F.
Üstün insana hayatta hiç bir şey büyük görünmez ve hiç bir şey onu ihata edemez. Kendinden siyanet [Koruma] isteyenin hakikatini görür, şahıslar onu alâkadar etmez, her şeyi cevheri aslîsi ile görür, yerin ve göğün işine karışmaz. Zihnini yormadan mevcudatı kendi hallerine bırakır, hakikatin künhüne varmıştır ve onun derinliğinde erimiştir. Lütfü ihsan kabul etmez, zâhîrî din merasimi ve müziğini istihfaf eder. Onun ruhu lâyetgayyerdir (değişmez)...
Tch. 13.C.
Tch. 17.C.
Bilinmeyen, izah edilemeyen şeyler vardır, İdrâk edilmesi müşkül olan şeyler karşısında durmağı bilmek en büyük marifettir. Bu hudutda durmağı bilmeyenleri İlâhî Kudret ezip mahvedecektir.
Tch. 24.L
Balık tutulduğu zaman ağ unutulur.
Tavşan tutulunca tuzak unutulur.
Düşünceler kelimeler ile izah edilir, mânâ anlaşılınca kelâm unutulur.
Talâkatı beyanı olmayanla müsahabet etmek isterim.
Kâmil insan rahat olanı kendi halinde bırakır, karışık işler onu rahatsız eder.
Alelade insan ise zihnini karıştırandan rahatsız olmaz, rahat olanı muzdarip eder.
Tch. 32. C.
Tch. 27. A.
sh: 85-96
Kaynak: Sırların Sırrı «Tao» Çin Tasavvufu, Fransızcadan Çeviren: BEDİA DİKEL, NİSAN 1972, İstanbul

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar