YOKLUĞUN NİHAYETİNDE GAYET VAR OLUNUR?
Var olmak, ahlaklı olmak,
mistik olmak, yaşarken hayatın arka planındaki geçirebileceğimiz evrelerdir.
Yokluk, ahlak ve mistisizm birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Bu bağlılık
yoluyla birey bir bütünlüğe kavuşur ve büyük bir dinginlikle ölümle varlık yolculuğuna
çıkar. Yokluğun hayata yansıdığı evrede birey ahlak yoluyla mistisizme ve
mistisizm yoluyla hakiki ölümüne ulaşır ve böylece ebedi dönüş gerçekleşir.
Mistisizm ahlakın aksine
bir içe dalış eylemidir. Yokluğumuzun en yoğun gerçekleşme biçimide içe dalıştır.
Uçsuz bucaksız yolculuklarımızda üzüntülerimizin, umutsuzluklarımızın uçup
gittiğini fark ederiz. İçimizde geniş alanların açıldığını, gözlerimizin
yaşlandığını, bedenimizin kasıldığını duyumsarız. Bütün her şeyin
bulanıklaştığı, derin tünellerin açıldığı, sevdiğimiz ölülerin bizimle
kucaklaştığı bu esrik/sarhoş ruh halimiz bizi belki de bu sıradan hayatta
ulaşabileceğimiz en yüksek tepelere çıkarır.
Yokluk hareketimiz ahlakla,
mistik deneyimle, binlerce yıllık serüvenin boşluğundan duyulan hoşnutsuzlukla
şiddete, paraya teslim olan insan türünün karşısına çıkar. Mistik yolculuk, hiçliğin
içinde hiçliğe doğru giden bir yolculuktur. Mistik deneyim hiçlik deneyimidir. Yokluk işte bu hiçliğin içinden fışkırır.
Herkes bilinçli veya
bilinçsiz olarak bu hayatın kendine yitmediğinin farkındadır. Hırçınlığının
nedeni budur. Gelip geçici heyecanlar, zevkler huzursuzluk yaratır ve bu da
hayat da şiddetin birikmesine yol açar. Bunun ilacı mistik yolculuktur
Ölüme doğru giderken
hiçliğe karşı çıkamazsınız. Hiçliğin ne olduğunu araştırmak belki de en önemli
çalışmadır. Bu çalışına bir inanç çalışmasıdır. Hiçliğe inanmak yoğun bir
mistik yolculuğu gerektirir. Derin
karanlıkların, içinde aydınlığa kavuşmak olarak özetlenebilecek bu olağanüstü,
hayat-ötesi yolculuk esrimeye yol açarak hiçliğin içindeki yokluğu açığa
çıkarır.
Bu mistik, yolculuğun ön
koşulu yokluğun hayattaki yansıması olan bireysel ahlaktır. Bu ahlak hiçliğin içindeki yokluğa inancın doğrudan ifadesidir.
Bu meyanda temelde varlık
vardır ve yokluklar onun üzerinde hareket eder. Yokluk bir eylem olduğu içinde
dengesizlik barındırır. İnsan zanneder ki varlık her şeyi kaplıyor. Varlık,
yokluk hareketinin üzerinde kaydığı zemindir.
Yokluklar varlığın içinde
otururlar. Varlık yokluğun dışına çıkamaz.
Ölüm varlığı değil hayatı sona erdirir. Hayattaki varlık ölümden sonraki yokluğu hiçlik olarak algılar.
Yokluk bir patlamadır. Bu
patlamanın dış görünüşü cinselliktir. Şehvet tıpkı elektrik gibi kaçıcı,
uçucudur. Yoklukla varlık arasındaki boşlukta nefs ortaya çıkar.
İnsan adındaki yokluk
sadece bir varsayımdır. Sırf fiziksel benzerlikten yola çıkılarak yapılmış bir
sınıflandırmadır. Bu sınıflandırma hareketini durdurmakta ve sanki bir amaç
varmış yanılgısına neden olmaktadır.
İnsan adı ve kavramı tüm
araştırmaların yanlış bir yöne sapmasına neden olmuştur. İnsan böyledir,
şöyledir, tepkileri şudur şeklindeki genellemeler tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
İnsan yoktur, yokluk vardır. İnsan belirli bir sınıflandırmanın içindeki bir
addır, gerçekliği yoktur
Yokluk serüveni
içinde şu an bulunduğumuz aşamayı evren ve
bulunduğumuz arzıda dünya olarak adlandırmışız. Yokluğun kendini birdenbire
içinde bulduğu ve hiçbir zaman benimseyemediği ve çoğu zaman garipsediği
dünya, sadece bir yüzeydir. Dil, duygular, hayaller, düşler bu
yüzeyi delmektedir. Dünya genellikle yokluğumuz için kaçmak, kurtulmak
istediğimiz bir engel olarak kalmaktadır. Hep ötesinde başka yerde olmak. Yokluğun dünyayla hiç bilmeyen bir uyumsuzluğu vardır.
Burası değil, şurası da değil Böylece serüven başlar.
Hiçbir yerde olmamak diye
özetlenebilecek yokluk serüveni dünyayla kaçıcı bir ilişki kurar. Ben yokum,
başka yerdeyim. Bu başka yer her zaman bir olabilirliliktir. Gerçekleşemeyecek
hayalle yokluk arasındaki bağlantı kaçışa zemin hazırlar. Kaçış dünyanın
maddeselliğini yok eder. Dünya kaçıp giden, kaybolan görüntülerden ibarettir. Kusura
bakma hemen gitmeliyim. Çabuk, daha çabuk. Düşler, hayaller kaçışla eşzamanda
oluşur. Hep bulunabilecek bir şey vardır. O şey ortaya çıktığında öldürücü can
sıkıntısı yokluğu dünyaya çiviler. Bu çivilemeyi her zaman bir patlama izler.
Yokluk hareketini bu
dünyada kendini hayatla ortaya koymakladır ama bazı uç durumlarda yokluk
hareketi hayatın sınırlarını aşar. Hayatın sınırlarını belirleyen biyolojik
varlığımızın bu uç durumlarda bizi kapalı bir yere hapsettiği duygusuna
kapılırız. Bu kapalı yerden birden esrimeyle/cezbeyle/vecdle çıkarız. Biyolojik
varlığımızın dışında uçmaya başlarız. Bütün bedenimiz kasılır, gözlerimiz
kapanır ve böylece bütün sonsuz evrenleri bir çırpıda dolaşırız.
Yokluk hayata nasıl
dönüşmüştür?
Hayat kendi içindeki
güçlerle hayatı yaratabilir miydi?
Hayatı aşan bir gücün
varlığını gösteren en önemli belirti, zahirî hayatın sonluluğudur. Sonlu bir
oluşumun mümkün olması, sonsuz bir hareketin varlığını zorunlu kılmaktadır.
Yoksa her şey yokluğa mahkum olurdu.
Sonsuzluk ölümsüzlük demek değildir.
Ölümün bir son değil bir
yenilenme olması, sonsuz yokluk hareketinin doğrudan bir sonucudur. Ölüm
hayatın bitmesi anlamına geldiğine göre ölümsüzlük hayatın bitmemesi demektir.
Hayatın bir başlangıcı ve
bir de sonu vardır, o halde ölümsüzlük yoktur.
Hayatın öncesini ve
sonrasını içine alan yokluk hareketi midir? Yokluk başlangıçsız ve sonsuz
mudur? Ölüm yokluğun geçiş noktalarından biri midir? Hayattan yokluğa geçiş
esrimeye, yokluğun hayata geçişi dehşet duygusuna neden olur. Burada dikkati
çeken yokluk ile hayat arasındaki uyumsuzluktur. Hayat yokluğu içine
alamamakta, bu da hayat içindeki en değişmez, belirgin duygu olan korkuya neden
olmaktadır. Korku her zaman hayata neden olan temel yokluk hareketimizin
hayatın biyolojik yapısının çerçevesini kırmasının sonucudur. Korkudan sonra
yokluk hareketi yavaşlar ve geri çekilir, böylece biyolojik varlığımız kendini onarır.
Hayat neden fiyaskodur?
Hayatı gülünç hale getiren,
güçsüz insanların oynadığı güç oyunudur. Biyolojik varlığımız yokluk hareketini içine
alamadığı zaman, esrimenin içine girerek sonsuz bir hızla hayatın dışına
çıkarız. Esrime, hayatın dışına çıktığımızı
gösteren bir yokluk durumu olarak, hayat öncesi başlangıçsızlığınızı ve hayat
sonrası sonsuzluğumuzu hissetme biçimimizdir.
Hayatımızı küçük görmemize
yol açan olgu, hayatın kendi yokluk gücümüzü yansıtacak donanıma sahip
olmamasıdır.
Hayat yokluk hareketini
içine alamadığı zaman olumsuz tepkisini depresyonla verir. Zannedilenin aksine
depresyonda hızlanmış ve biyolojik yapımızı tehdit eder hale gelmişin biyolojik
yapımız ancak düşük düzeydeki yokluk hareketine dayanıklıdır. Sınır durumlarda, hayat kendini ya esrime, ya
da nefsin zevklerini öldürmenin yoluna düşer. Aşk ve nefsde, biyolojik
varlığımız yokluk hareketinin hızı karşısında alt-üst olur.
Esrime/cezbe/vecd, yokluk
hareketini hayatın çerçevesine yamamasının belirtisidir.
Esrimede biyolojik varlığın ötesindeki hareketimizi duyumsarız. Hiçliğin bir
yokluk hareketi olduğunu farkederiz. Hiçlik yokluğun değil, hayatın yokluğudur.
Hiçlik, yokluğumuzun hayatın ötekisindeki hareket imidir. Hiçlik, hayat-dışı
yokluktur.
Dehşet duygusu, yüksek yokluk
hareketinin biyolojik varlığımızın tepe noktasını aşarak, hiçliğe dalmasının
hayatsal algılamayı alt-üst etmesinden kaynaklanan bütün sıkıntı ve kaygımız,
yokluğumuzun biyolojik varlığımızın dar kalıplarına sığamamasından doğmaktadır.
Nefsin yüksek hareketine dayanamayan bedenin çaresiz, umutsuz çırpınışlarını,
kasılmalarını göz önüne getirin.
Kadın ile erkek arasında
bitmek tükenmek bilmeyen tatminsizliğin kaynağı, erkek ile kadının kurdukları
ortak hayatın ikisi arasındaki yüksek hareketin için yetersiz olmasıdır. Hiç
tatmin olmayan temel bir arzu vardır. İnsan neslindeki ortak hayat, arzunun
neden olduğu hayalleri tatmin etmekten o kadar uzaktır ki, erkek ile kadın
arasındaki arzular biyolojik varlığımızın, daha doğrusu bedenlerimizin tatmin
edeceği küçük istekler karşısında her zaman hayat dışına çıkarlar. Bu çıkış
iki yolla olur: esrime veya nefsi öldürmek. Nefsi öldürmek hayatı yadsıyan bir
yokluk çığlığıyken, esrime arzuyu hiçliğin derinliklerinde gezdirirken hayatı
erteleyerek onu korur.
Hayal veya-düş, yokluk
hareketi hayat tarafından emilemeyen bölümüdür. Biyolojik varlığımızdan taşan
bitmek tükenmez arzuları hayatı ve anlamım küçümsememize neden olur, evet,
evet hayat fiyaskodur. Bizi avutan her zaman sevgilimizle yarattığımız hayal
ülkeleridir. İşte bu hayal ülkeleri yokluğun hareket kazandığı yerlerdir.
Ebedi dönüş, sonsuzluğun
kaçınılmaz bir sonucudur. Ya ebedi dönüş vardır ya da hiçbir şey yoktur. Ebedi
dönüş olmasaydı, bugün var olamazdık. Yokluk ancak ebedi dönüşle anlamını buluyor.
Yoksa hayatımızdaki rastlantılar bizim için gereklilik haline gelemezlerdi.
Ebedi dönüşün bu hayattaki
itici gücü kadınla erkek arasındaki farklılaşmadan doğan gerilimdir. Bu
gerilimin neden olduğu çekim hepimizi döndürmektedir.
Hayatın ayrıcalıklı anlar
mı diğer anlardan ayıran nedir.?
Günler günlerin üzerine
amaçsızca yığılırken bir an içimizi dolduran coşkunun kaymağı nedir?
Gösterilen bütün yabalar
sonuçsuz kalmasına rağmen nasıl oluyor da bu çabalar bazı özel anlarda anlam
kazanabiliyor?
Bu anlar ebedi dönüşün
yeniden ivme kazandığı anlardır. İşte bu anlarda yenilenil ve ebedi dönüşe
büyük bir güç katarız.
Umutsuzduk ve
umutsuzluğumuz bizi hareketlendiriyordu. Bu berbat dünyadan hiçbir şey
beklememize rağmen kendimiz ve sevdiklerimiz için çaba gösteriyoruz. Çalışmak
ve her şeye rağmen Çalışmak işte yokluğumuza anlam kazandıran şey. Hiçbir şeyi
olduğu yerde bırakamayız. İçimizdeki gücü her şeye yansıtmalıyız. Umutsuzluğu
bir yokluk ilkesi haline getirmeliyiz. Çünkü sonsuzluğu ancak umutsuzluğumuz
aracılığıyla kavrayabiliriz. En tehlikeli ve kaçınılması gereken şey umutlu
olmak ve bu nedenle beklemektir. Umutlu olmak, edilgen olarak bu dünyadan size
iyi bir şeyler sunmasını beklemek demektir. Böyle bir davranış kendimizi
alçaltmak demektir. Bu dünyada beklemek yerine eyleme geçmeliyiz. Ebedi dönüşü
hızlandırarak ve farklılaştırarak yokluk hareketinin bize yüklediği sorumluluğu
yerine getirmeliyiz.
Hayat sürerken yokluğumuzun
temel referanslarına kavuşuruz. Bazı yokluklar bizi sonsuz döngünün içine
sokar. Dönüp dururken aynı yokluklarla temas ederiz Aynı yokluklarla olan
temaslar sonsuzca yinelenirken hayatın sınırlılığından, sonluluğundan, yokluğun
sınırsızlığına, sonsuzluğuna geçeriz. Bu yokluklar bizi ebedi dönüşe
hazırlarlar. Tek bir yokluk bu referanslar olmadan geri dönemez. Bu referanslar
her zaman geri gelen tarih teki adlardır. Bu adlar herbirimizin ebedi dönüşteki
geçiş noktalarıdır.
Olup biteni daha iyi görmek
ve kavramak için zevk ve acının nasıl oluştuğuna bakmalıyız. Organlarımızın aldıkları
darbeleri veya maruz kaldıkları mikrobik saldırıları bildirme biçimi acıdır.
Zevk ise organların önceden programlanmış bir amacı gerçekleştirmesinden
doğar. Zevk her zaman aynı yollardan geçer. Zevk sonsuzca yinelenen aynı
hareketlerden doğar. Acı her zaman beklenmeyendir. Zevk programlıyken, acı
programsızdır. Bir yokluğun ebedi dönüşünün referans noktalarındaki yokluklar
onun ebedi dönüşünü sağladıklarından sürekli yinelenen zevki üretirler.
Hepimizin kendi olduğunu
farkettiği sonsuz yokluklar vardır. Hepimiz bu referans noktalarını izleyerek
gelecekteki sonsuz dönüşlere hazırlanırız.
Hepimizin kadınları ve
erkekleri vardır. Bu kadınlardan veya erkeklerden geçerek yokluğun ebedi
dönüşünü gerçekleştiririz. Nefsânî hallerin sonsuzluğa açılmasının anlamı, ebedi dönüşün
erkek kadın arasındaki hareketine dönüşmesi aşamasında ortaya çıkar. Erkek
kadınını, kadın erkeğini bulurken o kadını veya erkeği sonsuz dönüşün değişmez
bir referansı haline getirir Ve yaşanan aşk, ebedi yokluğa, ebedi dönüş olarak
yansır.
Bütün yanlışlık, hayat ile
yokluğu aynı görmekten kaynaklanmaktadır. Hayat ile yokluk arasında
farklılık ve gerilim vardır. Bu olguyu ebedi dönüşle aşmaya çalışırız.
Yokluk sonsuz sayıda
gerçekleşen hayattan geçmektedir. Hayatlar aynı referans noktalarından geçerek
yokluğu görünür hale getirirler.
**
Not: Bir varoluşcu
yazısının “yokluk hareketi” üzerinden okumasıdır”.
Derleme Kaynak:
Mehmet Mukadder
YAKUPOĞLU, Varoluş, Ahlak Ve Ölüm, Birinci Basım, 2001 Ankara sh:9-17
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar