ABDURRAHMAN SÂMÎ kuddise sırruhu DÎVAN-I SÂMÎ
Bismillâhirrahmânirrahîm
Pür
kâr Bismillâhirrahmânirrahîm.
Her
kâr Bismillâhirrahmânirrahîm.
Hayr
eyler her ef'âl nihayetini,
Envâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Zerr’e
taklîb eder mahiyyetini,
Mi'yâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Her
işlerin hüsn-i hitâmına sebeb,
Mi’mâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Mahrum
bırakmaz zikredenleri müdâm,
Ezkâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Hakka
karin eyler hulûs-i bâlini,
Gülzâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Zât
u sıfât, esmâ vü ef'âl câmii,
Etvâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Küllî
ledünnün menbaı hem mahzeni,
Esrâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Mâhiyyet-i
gayb-ı ezel ummânıdır,
Ebhâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Şer
u Tarîk ile Hakikat, Ma’rifet,
Enhâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bilcümle
Cennât-ı Naîmin pertevi,
Akmâr-ı
Bismiiiâhirrahmânirrahîm.
Evvel
ü âhir, zâhir u bâtınlara,
Nevvâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Ervâh
u ecsâm, ibtidâ vü intihâ,
Devvâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Künh-i
künûz-i cûd ile buldu vücûd,
Her
vâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.
Ebrâr
u ahyâr u eştâr refrefi,
Seyyâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bürhân-ı
«bâ»dır nokta-i vahdet-nümâ,
Âsâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Her
sırrı cami' evvel, âhir Sâmiyâ,
Ezhâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Nûr-i Muhammed
Bidâyet
nokta-i Nûr-i Muhammed mebde-i ûlâ,
O
nûrun aksidir âlemle âdem «alleme’l-esmâ».
İzâfât-ı
merâtibden O mücmel buldu çün tafsil,
inâyet
bahri cûş etti Vedûd sırrı ile sertâ.
Bu
imkânı Hudâîcâd edip Rahmân-ı mutlakla,
Rahim
ile havâsı zâtına kıldı muzâf Mevlâ.
Füyûzu
bastedip mahmûd-i zât elhamdü lillâhi,
Umûmun
Rabbı Rabbi’l-alemîn sırriyle isticlâ.
Taalluk
eyledi Rahmân Rahim nûr-ı sıfâtından,
Bütün
ervâhı ecsâm kisvetiyle eyledi iksâ.
Hakikat
cân ü Mahmûd ü Muhammeddir ki, nûr-i zât,
Sıfâtı
Rahmeten lil'âlemîn bahriyle istilâ.
Ki
evvel âhir u zâhir u bâtın mâlikü’d-dindir,
Mücâzât
ü mükâfâtı eder Rûz-i Cezâ icrâ.
Rubûbiyyet
tecellîsinde kâmil abd-i hâs eyle,
Ki
sırr-ı istiâniyle ola ahvâlimiz merzâ.
Ne
kim var oldu ervâhda ne kim var oldu eşbâhda,
Anın
takdir u tedbîr u kazâsiyle olur imzâ.
Sırâta’l-müstakîm
üzre bizi ehl-i hidâyet kıl,
Nice
kıldın ezellerden hidâyet nûrunu i’tâ.
Hidâyet
nuru, tevfîk-i amel senden inâyettir,
Dü
âlemde saâdet merkezinde et bizi ibkâ.
Maâsîye
düşürme cevher-i ervâhımız pâk et,
Ki
mağdûb zümresiyle kılma bizi Rabbenâ süflâ.
Amelde,
i’tikadâtta 'Kitâbından ayırma kim,
Dalâletten
rehâ olup bulalım devlet-i uzmâ.
Şuhûd
kevserini içüp, yakîn perdesini geçüp,
Şümûs-i
vahdetin seçüp, garîk-ı vahdet-i kübrâ.
Habîbin
hürmetine sen emin et Rabbenâ emin,
Gönülde
kalmasın Sâmî, aşktan gayrı birsevdâ.
Ey Gönül
Ey
gönül bezm-i ezel va'dini gel eyle vefâ,
Tâ
ebed gülşen-i Hak’da bulasın zevk u safâ.
Geçerek
perde-i âmâl-i sivâ zulmetini,
Her
metâlibden muailâ sana'Allah kefâ.
Sabr
u şükr u zikr u fikr ile olup tâlib-i Hak,
Böyle
oldular olanlar, evliya vü huletâ.
Kurb-i
Yezdâna sefer, refref-i Esmâ iledir,
Vuslata
nâil olan oldu hakikat şerefâ.
Beyt-i
Zât râhında, dâm-ı nefse düşvâr olma, gel,
Kaldılar
tezvîr-i şeytân sahasında zuafâ.
Nâr-ı
aşk ile erit varlığını, kal eyle,
Adn-i
ma’nâya olur râcih u îsâr nuhafâ.
Aidananlar
gelir hasretle, gider hasret ile,
Ne
kadar sâdık kulu olsan, cihandır bîvefâ.
Zâhirin
şer ile ma’mûr, bâtının aşk ile nûr,
Edegör,
tâ olasın zümre-i pâk-i urafâ.
Sâmiyâ,
mirâs-ı aşk ile erişti ehl-i Hakk,
Remz-i
«mâ evhâ» içinde gizlidir kenz-i hafâ.
Münacaat
İlâhî
ente basîrun kubha ahvâliyâ.
Ve
sûe niyyetî fî cemîi ef’âliyâ.
Kem
tübtü min zenbin sümme kad iste’neftühû,
Ve
kad belağtü fi’l-bu’di minke kemâliyâ.
Lem
yüslif mislî fi'l-ma'siyeti ve len yuhlif,
Bâdün
ileyke hâli’l-muğnî an makâliyâ.
Ve
eşkû min zünûbin mezayne tüle ömrî,
Em
bi isyânin ileyke kurbe âcâliyâ.
Ve
lem ümrir vakten illâ asaytüke fîhi,
Fî
külli hînin bi’z-zenbi kâne’ş-tiğâliyâ.
Ve
küllemâ câhettü'n-nefse kad ğalebetnî,
Lâ
yüncînî minhâ illâ avnüke'l-âliyâ.
Ve
lem uti’ke tarfete aynin fî emrikâ,
Ve
yâ zıyâî bi’l-emri ve yâ ihlâliyâ.
Lem
ürâî hakkake’l-ğayra’l-mütenâhî katt,
Lemha
ve lâ tarfa aynin yâ müteâliyâ.
Efneytü
ömrî müzsıbâ fî tâati’l-hevâ,
Femezdettü’l-inhizâme
ve i’tilâliyâ.
Femâ
lî min nâsırin, muînin fî fezeî,
GayrukeYâ...
liumûri’l-ibâdi dâliyâ.
Tühavvifünî
mâ kaddemtü ve ehhartühû,
Lâkin
recâî yezdâdü mea evhâliyâ.
Ve
keyfe lâ ercû afve, cezîle’l-atâi,
Ve
magfiratehu’l-kafiyete li’b-ianya.
Lem
yey’es min ravhillâhi illâ zû şıkvetin,
Fe’l-ğafûru
an buhli’l-ıkdi müteâliyâ.
İ'teraftü
bi’z-zünûbi’lletî amiltühâ,
Bi
nefsî ve rûhî, yemînen ve şimâliyâ.
Beddilhâ
bimâ ındeke min cezîli’l-afvi,
Vezid
aleyhi fazlen az’âfe vebâliyâ.
irfa’nî
ani'd-dünyâ yevme üfârikuhâ,
Ale'l-fıtri
zâtiye aleyhâ inzâliyâ.
Lâzimnî
ale'l-ahdi’llezî akra’tü bihî,
Fi’l-mîsâkı'llezî
vâkaftü fî ezâliyâ.
Salli
yâ Rabbi alâ habîbike’l-Mustafâ,
Ve
Ehl-i Beytihî ve Sahbihî’l-avâliyâ.
Hâzihî
münâcâtü’s-Sâmî abdüke’l-âsî,
Bi
lutfike Yâ Mevlâye men kad deâliyâ.
Cemâl -i vahdet-i Zâtın Senin
Cemâl-i
vahdet-i Zâtın senin bî intihâ deryâ,
O
bahrin katresinden geldi dû âlem ü mâ fîhâ.
Sen
ol Zât-ı hüviyyetsin şenindir saltanat dâim,
Ki
senden varolur her var yine sana eder ric'â.
Şuûnât-ı
ezel mir’âtıdır bu nakş-ı tasvîrât,
Kemâl-i
sun’una âyinedir hep esfel ü a’lâ.
Ey
vücûdu gayb-1 mutlak kenz-i mahfî-i amâ,
Künh-i
Zât-i kudsine, yok ibtidâ vü intihâ.
Kahir-i
cümle mezâhirdir sıfât-ı akdesin,
Devr-i
imkân mihveridir mihr-i esmâ-yı ulâ.
Cümle
eşyâ sûret-i bahr-i müsemmâ serteser,
Vahdet-i
Zâtın her katrasınden rûşenâ.
Kudretinde
zerre-i makhûrdur kevn ü mekân,
Zevk-i
«illâ»yı bulan nefy-i sivâdadedi «lâ».
Mihver-i
burc-i teayyün aks-i ayn-i âfitâb,
Âfitâbın
sâbitidir zıll-i cûd sûret nümâ.
Erişüp
künh-i şuhûd-i mahv ü cûd’a Sâmiyâ,
Kenz-i
istiğrak içinde bulagörsırr-ı bakâ.
İşittim Nefha-i Sûru
İşittim
neiha-i sûru dirildi cümle-i mevtâ,
Veiî
görmez anı a’mâ görür cânı olan bînâ.
Umûma
haşr u neşr oldu Sırâta da'vet olunduk,
Cehennem
üzre kurulmuş yedi oldu kapû peydâ.
Birinden
oldum âzâde, bıraktım varlığım anda,
Birinde
çün fedâ oldum, okudum «elif» ile «bâ».
Birinde
kâmetim mevzûn olup servi misâl oldum,
Birinde
zâhir oldu, sanki oldum Mescid-i Aksâ.
Birinde
Hızr’a erdim «hayy» olup âb-ı hayât içtim,
Birinde
kudretim arttı, erişti mesken-i ulyâ.
Birinde
arttı ihlâsım, erişti feyz-i rahmânî,
O
dem geçtik Sırâtı, feth olundu Adn ile Me'vâ.
Bir
sırrı Sâmî remzeyler, anı ağyâra gamzeyler,
Bilir
ânı sülük ehli, erişse nefha-i a’lâ.
Cümle Cânân İçr e
Cümle
cânân içre cânân bir bana,
Dü
cihan içinde sultan bir bana.
Meşrebim
her Yûsuf’a meyleylemez,
Mısr-ı
dilde rûy-i Ken'ân bir bana.
Âşıka
Dârû-yı Lokmân istemez,
Derd-i
aşka aşk-ı dermân bir bana.
Mushaf-ı
hüsnünden aldım dersimi,
Sırr-ı
inşân, sırr-ı Kur’ân bir bana.
Sûre-i
Yâsîn ile remzeylemiş,
«Semme
vechüllah»a bürhân bir bana.
Pertev-i
vahdetle dolmuş şeş cihât,
«Külle
yevmin hüvefî şe’n» bir bana.
Kevser-i
şevk ile mest oldukça dil,
Hâr-ı
gülzâr, nûr-i nîrân bir bana.
Sâmiyâ,
müstağrak oldukça şühûd,
Sırr
içinde sırr-ı Kur’ân bir bana.
Mevlâm Sana
Canlar
yanar cânın atar, pervânedir Mevlâm sana,
Ezkâr
ile efkâr eder, hayrânedir Mevlâm sana.
Tâ
ezelî aşkın oldu, yakdı dilimi sermedî,
Kalbim
ezel belî dedi, sekrânedir Mevlâm sana.
İçtim
muhabbet cür’asın, görünce vahdet lem’asın,
Durup
cemâlin vakfesin, devrânedir Mevlâm sana.
Sâdıkların
her dem dili, vahdet gülünün bülbülü,
Cân
bülbülün sensin gülü, sûzânedir Mevlâm sana.
Mecnûn
gibi sahraları, aşkındır eden serseri,
Sâmî
ezelîden beri dîvânedir Mevlâm sana.
Rızâdır Rızâ
Garaz,
hak yolunda rızâdır rızâ,
İvaz,
hak yolunda rızâdır rızâ.
Sefer
bu cihâna ezel va’dini,
Hulûsiyle
Hakk’a edâdır edâ.
Bu
zıll-i hayâlâtla olma gâfil,
Cihânın
esâsı fenâdır fenâ.
Nefis
dâmına düşme, âkil isen,
Visalin
hicâbı hevâdır hevâ.
Uyandır
dilinde zikrin şem’asın,
Dile
zikr-i Mevlâ zıyâdır zıyâ.
İbâdetle
tâatta ol müstedîm,
Ki
ervâha tâat gıdadır gıdâ.
Cefâya
reh-i Hakda eyle sabır,
Cefânın
sonu hep safâdrr safâ.
Reh-i
Hakta etme kese! bir nefes,
Ki
gâfil feyzden cüdâdır cüdâ.
Bu
âlem-i halka kademden garaz,
Ezeldeki
ahdi vefadır vefâ.
Selîm
bir gönülde emel Sâmiyâ,
Rızâ-yı
Celîl-i Hudâdır Hudâ.
Yadigâr Olsun Bana
Bir
nigâh-ı merhamet kıl yadigâr olsun bana,
Zulmet-i
hecrinde mihrin tâbdâr olsun bana.
Nâlemi
teskîn için te’sîr-i aşkından senin,
Rûz
ü şeb zevk-ı derûnum âh u zâr olsun bana.
Dilde
tasvîr-i hayâlindir enîs-i mahremim,
Nâr-ı
hecrin, şiddet-i aşka medâr olsun bana.
Ihtizâz-ı
dilde ârâyiş verir enfâsıma,
Sûz-i
nîrânın enini, nağmedâr olsun bana.
Derd-i
sevdâya esîr-i nâtüvân dermânıdır,
Çâresâzım,
hâk-i pâyinden gubâr olsun bana.
Canlara
hâkim olup fermân-ı hüsnün bîamân,
Tahtgâh-ı
mülk-i dilde tâcdâr olsun bana.
Dîde-i
aşkım, görür her çevrini zevk u safâ,
Yâre-i
ebrularınla cevr-i yâr olsun bana.
Sinemi
Tûr-î tecellî-i cemâl eyle müdâm,
Aşk
ile yansın, tutuşsun şu'le nâr olsun bana.
Gonca-i
hüsnünle te’mîn eyle va’d-i vasiını,
Kaailem
her bir nefes bin türlü hâr olsun bana.
Bend-i
zülfün bendesi Sâmîyi âzâd eyleme,
Intisâb-ı
bâb-ı hüsnün, iftihâr olsun bana.
Gazel
Ki
pestî mesti-î hestî bepûşed bâb-ı vuslat râ,
Çerâ
hâhî beîn râhî cemâl-i nûr-i hazret râ.
Gil
ü âb u hevâ vü nâr-ı bendend ez harîm-i yâr,
Ki
în hıl’at bigirdet vâdi-i hayrân-ı gurbet râ.
Zi
hicrân-ı şeh-i hûbân eğer dâim firûzânî,
Zi
sûz-i şem’a-i husneş hebâ kün cism-i hıl'at râ.
Eğer
ki katra ez mîzâb beaşk-ı rûh-i sûy-i dost,
Nemî
refte kücâ yâbed visâl-i bahr-ı vahdet râ.
Bebang-i
aşk nidâ kerdem zi dehlîz-i dilem hûbân,
Bevaslî
men în sûzânet rehâ kün ez firâkat râ.
Ki
güfte mihr-i ân mihr'u fedâ-yı cân-ı sükkerşân,
Nebâşed
Sâmîîn bâzâr diriğân hiç kıymet râ.
Gül ü Bostân-i Ledünden Al
Gül
ü bostân-ı ledünden al elif, bâ, tâ vü sâ,
Nusha-i
suğrâ vü kübrâdır kitâb-ı Haknümâ.
Âlemi
zahirde kesret, bahr-ı vahdet bâtını,
Âdemi
zâhirde vahdet, bâtını kesret amâ.
Mahv
ü isbât mihveri, dildir teayyün mazharı,
Suret
ü ma’nâda esma hem müsemmâ rûşenâ.
Kurb-i
ef’âl akrabiyyet sırrı evsâf gösterir,
Bil
maiyyetie hüviyyet kenz-i zât eyler cilâ.
Bâtınında
gayb-ı lâhut şehrine eyle sefer,
Bu
teayyün, ayn-i a'yânda bula zevk-ı bakâ.
Sen
ezel ile ebed fürkânının fihristisin,
«Men
aref» dersiyle âyât-ı ledün ol âşinâ.
Cem’-i
kübrâ mazharı Sâmî vücûd-i vav mim,
Hatm-i
devri «sîn-i Yâsîn» ile gösterdi lîkâ.
Muhabbet Eyledi Mevlâ
Muhabbet
eyledi Mevlâ, biline kenz-i lâ yüfnâ,
Buluna
der-i irfânî, çıkıp gencîne-i ahfâ.
Tecellî
eyledi zâtı, amâdan bînihâyâtı,
Merâtib
oldu gâyâtı metâlibçebilâ ihsâ.
Velî
zâtı ganîdir lâteayyünde, teayyünden,
Sıfât
esmâ eder, vahdet yeminde, mevceler peydâ.
Bu
eşkâl üe elvân ü suver esmâsının zilli,
Televvün
perde-i imkânda bahr-i zâtı müstağnâ.
Anın
gayb-ı gayûbîdirzuhûreden sıfâtında,
Tecelliyât-ı
evsâfın zuhûru mazhar-ı esmâ.
Velî
esmâsıdır a’lâ vü esfel zâhir u bâtın,
Teceiliyât-ı
esmâya mezâhir, hılkat-i eşya.
Bu
eşyâdan görüp esmâ, müsemmâdan da evsâfı,
Sıfâtından
tecelliyât-ı Zâttır menzil-i aksâ.
Vücûb
imkân-ı kavseyni mukâbil gör bu cem’ içre,
«Ev
ednâ» sırr-ı fürkanîde, fark et matlab-ı a’lâ.
Kime
zâhir ola zâtı, unutur cümle lezzâtı,
Hemen
Sâmî Niyazı, sırr-ı irfânileol dânâ.
Zikr-i Hak Vâsıtadır.. S ana
Zikr-i
Hak vâsıtadır âlem-; bâlâya sana,
Nûr-i
telkîn-i sebep vuslat-ı a'lâya sana.
Kâbil-i
sırr-ı hidâyet isen olma gâfil,
Tâ
ebed zikr-i Hudâ nûr ile bir sâye sana.
«Yevme
lâ yenfeu»da nef’edemez mâl ü benûn,
Râh-ı
teslimde selim kalb, ola sermâye sana.
Etme
ünsiyyet-i esfel ile rûhu mescûn,
Akl-ı
evvelde mekîn olmuş iken pâye sana.
Aşk
ile mahv-ı vücûd eyleyerek âdem ol,
Nüh
felek çâr anâsır hâdim ü dâye sana.
Vâsıla
vâsıl olup kenz-i hatâ kâne eriş,
Kalmasın
hâcet-i dünyâ ile ukbâya sana.
İstikâmetle
ülf-i ülfet eyle, fâni ol,
Keşf
ola kalbde hafâ nokta ile «bâ»ya sana.
Sâmiyâ,
Zât-ı sıfât nuruna, külli gark ol,
Feyz
ola nûr-i rızâ, hâtime imzâya sana.
Şâfî Hudâ, Kâfi Huda
Evvel
ezel vâfî Hudâ etmekte eltâfı Hudâ,
Kalbi
kılan sâfî Hudâ, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.
Dünyâ
için çekme elem, her ne ki yazmışsa kalem,
Olmakta
zâhir dembedem, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ,
Gel
sıdk ile Allaha bak, kul ol, ulu dergâha bak,
Teslîm
ol eyvaîlaha bak, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.
Her
lâhzada Haktan meded, ihsânı bîhadd ü aded,
Etmez
kulunu tard u red, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.
Maksûdunu
Haktan dile, arzeyleme hiç bir kula,
İster
isen ihsân gele, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.
Yoktur
bakâsı âlemin, yoktur vefâsı âdemin,
Ola
Hak ile her demin, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.
Âşık
isen Sübhânı bul, mahv ol o gizli kânı bul,
Can
ver bugün cânânı bul, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.
Zikr-i
Hudâyaet devâm, Hak aşkıdır dârü’s-selâm,
Sami'ye
mahsûl-i merâm, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.
AI- i Mustafâ
Kâinata
hep velîni’mettir Âl-i Mustafâ.
Bâdi-i
îcâd-ı hulkiyyettirÂl-i Mustafâ.
Hak
cemâl-i nûruna mazhar edip mahbûbunu,
Hüsnüne
âyîne-i vahdettir Âl-i Mustafâ.
Mihver-i
mîm-i Muhammed’le bu imkân devreder,
Kün
fekâne nokta-i nisbettir Âl-i Mustafâ.
Müstefîd
oldu nebiler Fahr-i Âlemden ezel,
Vâsılîne
rehber-i vuslattır Âl-i Mustafâ.
Hâtem-i
nûr-i Muhammed, pertev-i şems-i vücûd,
Hârikâne
kenz-i bîgayettir Âl-i Mustafâ.
Sâye-i
nûriyle buldu serteser âlem nizâm,
Meşrık-ı
envâr-ı vahdet burcu, evlâd-ı güzîn,
Âlemine
rûh-i kudsiyyettir Âl-i Mustafâ.
Rehber-i
dîdâr-ı kurbiyyettir Âl-i Mustafâ.
Rûh-i
kül, mahbûb-i Mevlâ akl-ı küldür Murtazâ,
Nefs-i
kül Zehrâsına fıtrattır Âl-i Mustafâ.
Alemine
aks-i endâz pertev-i sırrı’l-vücûd,
Arş
u Ferş ü Cennete zinettir Âl-i Mustafâ.
Reşha-i
nûriyle buldu hep veliler i’tilâ,
Kâsim-i
esrâr-ı ulviyyettir Âl-i Mustafâ.
Hânedân-ı
ehl-i tevhîd, âsitân-ı rahmeti,
Cümleye
Haktan velîni’mettir Âl-i Mustafâ.
Mü’minîne
farz-ı ayn etti Hudâ ta’zîmini,
Medhi
mensûs ile âyettir Âl-i Mustafâ.
Sâmiyâ,
kullukla kıl bâb-ı Alî’ye intisâb,
On
sekiz bin âleme rahmettir Âl-i Mustafâ.
Bir Gönülde Olmasa
Bir
gönülde olmasa envâr-ı aşk-ı kibriyâ,
Serteser
eyler ihâta zulmet-i nefs ü hevâ.
Bil
adüvv-i ekberin ancak nefistir bîamân,
Defi
şerrinde gerektir nûr-i tevhîdden asâ.
Râh-ı
şeytâna esîr eyler seni mekkâredir,
Kâbil-i
tahlîs olur hısn-ı cihâda ilticâ.
Bilmeyen
ulvî ve süflî tavrını emmârenin,
Yâr
kim, ağyâr kim, olmaz habîr u âşinâ.
«Men
aref»ten vâkıf olmak nisbete vâbestedir,
Nisbet-i
feyz-i müselsel kimyâ-yı kibriyâ.
Sünnetullah
oldu telkin-i hakîkat mâyesi,
Mâyeden
bîvâyeler taklîdden olmaz rehâ.
Nusha-i
kübrâ vücûdun câmi-i her dü cihân,
Cem’i
lâhût, fark-ı nâsût sırrıdır kenz-i hafâ.
Vuslat-ı
cânâne ârif mürşid-i candır delîl,
Sıdk
ile tesiîm-i aşk ol, emrine kıl iktidâ.
«Lâ»diye
selb eyle varlık zillini, âyîne ol,
Aks
eder âyîneden âyîneye nûr-i cilâ.
Mâsivâ
dâim harab eyler derûnun mülkünü,
Rütbe-i
sırr-ı sülük ile, o mülkü kıl binâ.
Tâ
sarây-ı lâmekân olsun gönül kâşânesi,
Cilvegâh-ı
Hak ile dâim ola beyt-i Hudâ.
Arifin
her bir nefeste şâhid ü meşhûdu Hak,
Mülk-i
mahviyyette seyrângâhıdır arş-ı ulâ.
Çıktılar
şîn-i beşerden birliğe mihmân olup,
Ettiler
her dû cihânı vech-i pâkîne fedâ.
Nakş-ı
sûretten tecerrüd eyleyenler aşk ile,
Nûr-i
Bismillâhirrahmânirrahîmde oldu «bâ».
Ehl-i
Hak, Haktan gelir Hakka gider, Hak hemdemi,
«Li
meallah»dan alıp mîrâsını buldu bakâ.
Aşk-ı
Haktır nisbet-i Zât-ı Hudâ-yı lemyezel,
Refref-i
aşka eren, buldu ulâya i’tilâ.
Sâmiyâ,
sermâye-i mahv ile ol mir’ât-ı Zât,
Mülk-i
vahdette bula dil, devlet-i bî-intihâ. •
« E I i f» Allah’a D e r i m
«Elif»
Allaha derim âmentü billâh dâima,
«Bâ»
birdir hem münezzeh bîmisâl Rabbü’l-verâ.
«Tâ»
tevekkül eylerim kudretine herdû serâ,
«Sâ»
senâ eyler kemâlüllahı esfelle ulâ,
Evvel
ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,
Künhüne,
kudretine yok ibtidâ vü intihâ.
«Cim»
cemâliyle, celâliyle kemâli aşikâr,
«Hâ»
hakîm-i lem yezeldir mâiik-i perverdigâr,
«Hâ»
harfidir lutf u ihsânına yok hadd ü şümâr,
«Dâl»
dâimdir uiûhiyyetle etmekte karâr,
Evvel
ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,
Künhüne
kudretine yok ibtidâ vü intihâ.
«Zâl»
Zâtını eder zikr ile tesbîh kâinat,
«Ra»
rubûbiyyetle Rabbi'l-âlemin Rahmân sıfat,
«Za»
münezzehtir nekâistan bilinmez künh-i Zât,
«Sin»
semâvat ü zeminin hâlıkıdır bîcihât,
Evvel
ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,
Künhüne
kudretine yok ibtidâ vü intihâ.
«$ın»
şühûd-i kudrete mir’ât edip âlemleri,
«Sad»
sıddîkîni kıldı hep hicâblardan berî,
«Dat»zıyâ-ı
nûr-i Zâttır dû cihânın mefhari,
«Tâ»
ile Tâhâ'yı kıldı cümlenin peygamberi,
Evvel
ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,
Künhüne
kudretine yok ibtidâ vü intiha.
«Zâ»
ile envârına mazhar düşüp fahrü’l-enâm,
«Ayn»
a’yânda hakâik cem’ine mir’ât-ı tâm,
«Gayn»
ğınâ-yı Zâtına «Elfakru fahrî»den merâm,
«Fâ»
fenâ fillâh, bakâ billâh visâlinde imâm,
Evvel
ü âhir ye zâhir bâtın u vâhid Hudâ,
Künhüne
kudretine yok ibtidâ vü intihâ.
«Kâf»
«vel’kur’ân» sırrı arş-ı kalb-i Mustafâ,
«’Kâf»
«Kefâ billâhi şehîdâ» dedi ayette Hudâ,
«Lâm»
hilkatin lâ celî sırrı ey remz âşinâ,
«Mim»
Muhammed mihver-i imkân, şehinşâh-ı bakâ,
Evvel
ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,
Künhüne
kudretine yok ibtidâ vü intihâ.
«Nûn»
«Velkalem» hakikat sırr-ı sâri nûr-i Hak,
«Vâv»
var oldu verâ nûru ile açtı şafak,
«He»
hüviyyet nûruna vâris olandır Hakla hak,
«Lâmelif»le
her tecellâ lâmiîdir yeknesak,
Evvel
ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,
Künhüne
kudretine yok ibtidâ vü intihâ.
«Lâmelif»
aks-i «Elif Lâm»dır makâm-i cern' ite,
Bâtın
iken «Küntü kenzâ» vahdet-i akdern ile,
Zâhir
oldu mîm-i lâmla mazhar-ı a’zam ile,
Her
kemâlât-ı hüviyyet hatm olup hâtem ile,
Evvel
ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,
Künhüne
kudretine yok ibtidâ vü intihâ.
«Yâ»
Yasin ile zâhir oldu Zât-ı Kibriyâ,
Gayb-ı
zâtı ayn-ı Ahmedden göründü ayn-ıyâ,
«Men
reâni» sırrı remz eyler bunu etme ibâ,
Tâlib-i
zât olma Sâmî gayriden, çünki hebâ,
Evvel
ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,
Künhüne
kudretine yok ibtidâ vü intihâ.
Arabça Gazel
Câe
abdük yâ İlâhî sâcidâ,
Tâiben
min külli zenbin âkidâ.
Leyse
men yehdî lehû süble’s-selîm,
Gayruke
yâ men yüneccî fâkidâ.
Iltece’tü
bi azîmi şânike,
Islih
Allahümme hâlî fâsidâ.
Kad
menentü ni’meten lâ tünhasır,
l’teraftü'l-acze
şükran hâmidâ.
Lâ
tühayyibnî bi hakkı’l-Mustafâ,
ittehaztü’l-hubbe
kurben nâkidâ.
Ente
hallâkî İlâhî râzikî,
Mâ
nehertü’l-bâbe ferden vâhidâ.
Rabbi
hallisnî ani’z-zılli’l-vücûd,
Tübtü
min zılli’l-vücûdi âmidâ.
Abdüke’s-Sâmî
reîsü’l-mücrimîn,
Udtü
bâbekfa’fü abden âidâ.
Kalbim Perişan Olsa da
Aşkını
terk eylemez kalbim perîşân olsa dâ,
Yüz
çevirmez mahvolup râhında viran olsa da.
Firkate
sabr ü tahammül âşıka mümkün değil,
Can
dayanmaz âteş-i hicrâna, bir an olsa da.
Gözlerim
görmek diler, dâim seni, her lâhzada,
Yoluna
canlar verip aşkınla kurbân olsa da.
Nevhayât
bahş eyleyen ümmîd-i istikbâlime,
Vuslatın
nakdinesi, sermâye-i can olsa da.
'Bulmadım
sensiz cihânın zevkini bir şeyde ben,
Neş'e
vermez ruhuma bezm-i gülistan olsa da.
Dü
cihânda Sâmî’ye sensin emel ey bîrriisâl,
Yok
gözümde zerrece, hür ile gılmân olsa da.
Erişir Vuslata Dil
Erişir
vuslata dil, zikr ile tenvir olsa,
Mâye-i
aşk ile her kûşesi ta’mîr olsa.
Âlem-i
ekber ile asgari cârini’ olur,
Mâsivâ
mezbelesinden, hele, tathîr olsa.
Bulur
iksîr-i hakikat kânını canında,
Mâr-ı
nefs ile hevâ, mahv iletedmîr olsa.
Lik
tevfîk-i Hudâ olmasa terfîk-i ezel,
İhtimâm
ile ne sûd ahsen-i tedbir oisa.
Bî-huzûr
buldular mebdeine vâsıl olan,
Açılır
kurb-i Hudâ aşk ile tekbîr olsa.
Bend
olan nefs’e, yine sicn-i hevâda mahbûs,
Emrine
cümle cihan bende vü teshîr olsa.
Vermez
a’maya zıya pertev-i şems-i irşâd.
Pek
kolay vâsıl olur mazhar-ı takdir olsa.
Herhüviyyet
ü zamîr aslına tâlib râci’,
Değişir
mi zer ü hâk aslına taktir olsa.
Hep
müessir Sâmiyâ ol şeh-i ma’nâ-yı ezel,
Şirk
olur Hakka, eğer zerrede te'sîr olsa.
Mürşidi Noksan Olsa
Sâliki
ıdiâl eder, mürşidi noksan olsa,
Kâmil-i
inşân ederkâmil-i inşân olsa.
Etti
sîrette melek âdem-i ma’nâya sücûd,
Âdeti
ibâ olursîreti şeytân olsa.
Sorma
arifleri sen zümre-i nâdâna sakın,
BûCehil
derk edemez sâhib-i Kur’ân olsa.
Yekçeşm,
düşmedi dü dîde-i âhû nazarın,
Bahr-i
zulmette gezer dîdesi umyân olsa.
Nefsi
firavn heva maili, asla göremez,
Yed-i
Beyzâ-yı kemâlât ile bürhân olsa.
Hem
şerîatle tarîkatle hakikat irfân,
Ka'be
eyler dili, etvâr ile erkân olsa.
Cümle
halk cinsi ile üns ü muhabbet eyler,
Hak
enîs hem de celîs ona ki inşân olsa.
Kurtulur
mevc-i televvün nisbetinden sâlik,
Sırr-ı
lâ mahbûb ile âşık-ı Rahmân olsa.
Aslı
kemmâye-i nakâbili irşâd, muhal,
Pek
kolay feyz bulur kalb-i selim cân olsa.
Arifin
şâhid ü meşhûdu kemâl-i vahdet,
Zerrece
meyi edemez Ravza-i Rıdvân olsa.
Kâmili
kâmil ederfehm iletakdîr-i kemâl,
Gösterir
kâmili dûn nâkıs-ı mîzân olsa.
Hak
ile hak ola gör fırsatı fevt etme hemân,
Akıbet
hâk yeridir âleme sultân olsa.
Refref-i
şevk ile lâhûta erer seyrânı,
Cezbe-i
aşkla bir dilde ki feverân olsa.
,
Sâmiyâ kenz-i hüdâ çeşm-i irşâd açılur,
Ta
ezelden kuluna lutf ile ihsân olsa.
Feyz-i Zâtî-i Hudâdır Râbıta
Zâtı
Haktan feyz-i zâtî-i Hudâdır râbıta,
Enbiyâ
mîrâsı nûr-i Mustafâdır râbıta.
Bahr-i
aşkullaha müstağrak eder her tâlibi,
Nisbet-i
sıddîk-i hâs-ı evliyâdır râbıta.
“Râbitû”
emriyle, teshîl eyledi Hak vuslatın,
Râh-ı
vuslat kurbetine bir atâdır râbıta.
Keşti-i
bahr-ı hakikat refref-i seyr-i ulâ,
Cümle
ehlullaha mutlak pişuvâdır râbıta.
Lâteayyûn
feyzinin taksimine merkezdir ol,
Râbıta
Çeşme-i
âb-ı hayât-ı bîbahâdır râbıta.
Râbıta
olmazsa bilinmez idi akreb tarîk,
Seyr
ilellah halvetine mübtedâdır râbıta.
Nûr-i
ıtlakıyyete mi’râc içün süllemdir ol,
Sidre-i
seyr-i ulâ-yı müntehâdır râbıta.
Sofra-i
melekût-i a'zam, nisbet-i hâssu’l - havas,
Rûh-i
kudsî-i celile bir gıdâdır râbıta.
Ma’den-i
mahv ile sahva erdirir iksirdir,
Âfet-i
kalbe devâ, ruha cilâdır râbıta.
Her
dü âlem mürşide rabt-ı derûn eyle müdâm,
Sâlike
nûr-i fenâ sırr-ı bakâdır râbıta.
Sırr
u kalbi Sâmiyâ rabt eyle Zât-ı mutlaka,
Tâlib-i
kenz-i Hudâya muktedâdır râbıta.
Çeşme-i
iksîr-i aşk-ı kibriyâdır rabıta,
Cezba-i
nûr-i celîl-i Mustafâdır râbıta.
Enbiyâdan
evliyâya müntakil mirastır,
Kenz-i
Hak miftâhı envâr-ı Hüdâdır râbıta.
Vâsıl
olmaz bulmayan, vâsıl olan vâsılları,
Asıkı,
ma’şuka rabt eyler, devâdır râbıta.
Rehber-i
Hakkı bulup, kıl ka’be-i zâtı tavâf,
Bil
haremgâh-ı Hudâya pîşüvâdır râbıta.
Râbıta
kıl ger urûc etmek dilersen hazrete,
Refref-i
seyyâr-ı mülk-i müntehâdır râbıta.
Râbıta
buldukça kuvvet, seyri de sür’at bulur,
Rûh-i
kudsîye burâk-ı i’tilâdır râbıta.
Vasl-ı
cânân ister isen mürşide râbıta kıl,
Cân
ilinden Sâmiyâ hak rehnümâdır râbıta.
İster İsen Re f’i N i k â b
İster
isen ref’i nikâb varlık ile olmaz nasîb,
Envârına
feth ola bâb ders-i “aref’ten ol lebîb.
Bî-müddet
ü mâh u sinin vahdette olmuşken mekîn,
Bezm-i
ezel ahd-i metin aldı seninle ol Habîb.
Föyz-İ
ihsân ©dip hsp ruhlar' ysksân ©dip,
Hıl'at
ile inşân edip etti bu iklimde garîb.
Giydirdi
bu câna teni, setr eyledi vahdetini,
Seyr
etmeğe senden seni, cân mülküne oldu rakîb.
Feyz
oldu sûret resmine mevc-i müsemmâ ismine,
Râm
oldu siret hükmüne ferman edip Zât-ı Mücib.
Gerçi
hayâtın tendedir cânın da Hak’la zindedir,
Ayine
ol Yâr sendedir senden sana oldur karib.
Hâk-i
reh‘ ol Hak yoluna Hak arayana bulana.
Va’d
eylemiştir kuluna, aslın bulan olur necîb.
Seyrânın
esfelie ulâ geç esfeli bul i’tilâ,
Kalbe
verir illâ cilâ dil mülkünü eyle hezîb.
Aks-i
celâl nefs ü hevâ terk eyleyen buldu devâ,
Mahrum
eden hep mâsivâ meyi eyleyip olma ferîb.
Sâmî
alınca hoş haber cânâneden gitti keder,
Ma’şûka
erişen meğer ma'nâda olanlar edîb.
Sensin Emelim Yâ Rab
Her
lahzada, her anda sensin emelim yâ Rab.
Bu
cismim ile canda sensin emelim yâ Rab.
Selb
eyle sıfâtımdan cezb eyle beni Zât’a,
Sırrım
ile seyrânda sensin emelim yâ Rab.
Aşkınla
firûzân et şevkin ile hayrân et,
Zâhirde
ve pinhânda sensin emelim yâ Rab.
Her
zerre sana şâhid, yâ Ferdü ve yâ Vâhid,
Cümle
emel ü şanda sensin emelim yâ Rab.
Hem
âlem-i eşbâhta, hem âlem-i ervahta,
Kenz-i
ezelî kânda sensin emelim yâ Rab.
Hep
sende nazargâhı, etmekte hemân âhı,
Derdlerde
ve dermanda sensin emelim yâ Rab.
Her
lahzada hâzırsın her hâlime nâzırsın,
Vahdet
ile hayrânda sensin emelim yâ Rab.
Lutfunla
atâ etsen kahrınla cezâ etsen,
Cennette
ve nîranda sensin emelim yâ Rab.
Şeydâ-yı
dil-i zârım, nâlende-i aşkındır,
Feryâd
ile efgânda sensin emelim yâ Rab.
Sâmî’ye
emel sensin, matiûb-i ezel sensin,
Koyma
beni hicranda sensin emelim yâ Rab.
Dilersen Zât-ı Hakkı
Dilersen
Zât-ı Hakkı, kıl taleb âdemden ey tâlib,
Hakikatte
geçip bu sûret-i âlemden ey tâlib.
Hayâl
ü unsur-i hâdis, hadestir, gel tahâret kıl,
Habîr
olmaksa kasdın, vahdet-i akdemden ey tâlib.
“Sekâhüm”
nisbetiyle rûhu, kudsîye edip tahvil,
Haremgâha
harîm ol hurmet-i mahremden ey tâlib.
Vücûd-i
nûr-i hakkanî, dilersen, Hakta ol fânî,
Bu
sırdır sırr-ı “kerremnâ” ile ekremden ey tâlib.
Menâzil
seyr ile mir’ât-ı şems-i zât olur bedrin,
Husuftan
kıl hazer, seyret reh-i eşlemden ey tâlib.
Teayyündür
hicâb-s halk, televvündür nikâb-ı Hak,
Erişüb
zât-ı temkine, emin ol gamdan ey tâlib.
Müsemmâ
suretiyle âlem-i tafsil, mufassaldır,
Şecerâlem,
semer âdemde mücmel demden ey tâlib.
Urûc
et seyr-i ıtlâk’a tecellî-i mukayyedle,
Münezzeh
nûr-i Zât, keyfiyyet ile kemm’den ey tâlib.
Muhittir
kudreti sâri, ğınâ-yı zâtıdır ârî,
Merâtib
feyz-i esma cümlesi a'zamdan ey tâlib.
Nişânı
bî-nişândır Hazret-i Gayb-ı Guyûb Sâmî,
Şuûnâtla
zuhûr kenz-i hafâ mübhemden ey tâlib.
Arabça Münacâat
Eyâ
dâhiken müstebşiran külle sâatin,
Ve
mâ ente tedrî ğummete’l-eceli karub.
Tesîru
ve telğûnî tarîku'l-havâtıri,
Ve
hel tükaddiru husbânehümâ lev tulib.
Elâ
ta’rifû enne’n-nüfûse bime'ielef,
Ve
ecri’l-hayâti yahtimü inde mâ ğulib.
Yecid
külle mâ ücennî temâmen bilâ naks.
Küttâben
ve kad uhsiye ledeyhi kütüb.
Bimahzari
Kahhârin celîlin ve allâmin,
Ve
keyfe yasîru hâlü nefsiye cülib.
Tefekker
ve lâ tüsrif alâ nefsike'l-âsî.
Ve
lâ yüneffei'n-nedemü iikenzin nühib.
Fekün
tâin Sâmî bi ciddin ve İhlasın,
Feinne’l-hıılûsa
bi’r-rızâi lekad nüsib.
Eyle Sübhânı Taleb
Gezme
beyhude sivâda eyle Sübhânı taleb,
Katreyi
gör, aşk ile etmekte ummanı taleb.
Mısr-ı
tende olma mâr-ı nefs ü şeytâna esîr.
Sidre-i
ruhunda gizli, eyle Ken’ânı taleb.
Arz-ı
cismi eyle tebdîl mahv-ı evsâf eyleyip,
Tâ
ezeller âşinâsı, eyle ol kânı taleb.
Zulmet-i
nefs ü hevâda kalma mahbûs-i ebed,
Eyle
bahş-ı cân ebedî, ol mâh-ı tâbânı taleb.
«Men
aref» dersinden al, irfân-ı feyz-i Ahmedî,
Hızr-ı
ma'nâyı bulup kıl sırr-ı irfanı taleb.
Sırr-ı
Kur’ân, sırr-ı insan, sırr-ı ekvân yeknümûd,
Mihver-i
seyranda eyle kenz-i Rahmânı taleb.
Hâr-ı
kesretten rehâ ol mahv-ı evsâf eyleyip,
Gülşen-i
vahdette kıl esrâr-ı pîrânı taleb.
Akseder
nûr-i ezel âyîneden âyîneye,
Cezbe-i
ehvâra kıl mir’ât-ı Sübhânı taleb.
Ermedi
Sâmî vücud nefyinde «lâ»dan geçmeyen,
Derd-i
Hakda ferd olup, kılsırr-ı pinhânı taleb.
Mihr-i Hüsnün
Mihr-i
hüsnün tâlib-i irfana bir nâtık kitâb,
Ol
kitâbın bâbıdır kenz-i rızâya intisâb.
Sırr-ı
âdemdir hakikat Hak ile vahdetnümâ,
Nûr-i
tevhîd ise kasdın eyle«lâ»dan içtinâb.
Şems-i
vahdet eylemiş zerrât-ı ekvâna zuhûr,
Çeşm-i
câna gösterir envânnı zîr-i nikâb.
Asıkın
aşkı sırâtu’l-müstakîm oldu bugün,
Lâ
mekâna erdirir uşşakını husnü’l-meâb.
Kıl
sefer tenden çana, candan da cânân mülküne,
Zıii-i
mevhûmu geçen, hicrân ile çekmez azâb.
Bahr-ı
vahdet mevcesinden türlü sûret gösterir,
Kesretinden
vahdeti, seyreylemek, ekber sevâb.
Haşr-ı
cismin neşr-i rûha akseder suretleri,
Esfel
ü a’lâ makâmın, bunda gör, edip hisâb.
Nokta-i
ğarkân-ı Haktır mihver-i herdü cihân,
Nâr-ı
nûr etti bulan ol noktayı bî-irtiyâb.
Tâlib
ol candan rumûz-i sırr-ı Kur’âna eriş,
Akmasa,
ummâna kavuşmaz ebed âb-ı sehâb.
Sâmîyâ,.müstağrak
ol, seyreyledikçe vahdeti,
Gösterir
şems-i ezel, her zerreden bir âfitâb.
E d e b
Tâ
ezelden rûh-i kudse nûr-i Sübhândır edeb,
Nisbet-i
zât-ı muallâ feyz-ı Rahmandır edeb.
Saff-ı
lâhûtîlerin tertibine yektâ nizâm,
Serteser
temyiz için düstûr-i Yezdândır edeb.
Buldular,
vâsıl olanlar, kurbeti, âdâb ile,
Mâyedârân-ı
velâyet kenz-i pinhândır edeb.
Zâhiren
resm-i ibâdettir vesâil kurbete,
Mihver-i
sırr-ı ledünnî, vuslat-ı candır edeb.
Peyrev-i
bezm-i tekemmüldür kemâlât ehline,
Mekteb-i
ilm-i hakikat, bahr-i irfândıredeb.
Pâyesi
feyz-i saâdet mâyesi nûr-i Hudâ,
Her
kemâlâtın esâsı dîn ü îmândır edeb.
Bezm-i
vahdâniyyete vuslatta olmuş pîşüvâ,
Âzim-i
mülk-i ulâya nûr-i seyrândır edeb.
Rûh
u sırrı eyleyen tehzîb tarikat nûrurdur,
Şer’i
pâk ile ahkâm-ı Kur’ândır edeb.
«Li
maallah» sırr-ı tevhîd-i sıfâtın refrefi,
Nisbet-i
fark-ı cemi’de fark-ı fürkândır edeb.
Pertev-i
gayb-ı hüviyyet bâbının miftâhıdır,
Hayret-i
zât ile istiğrâka ummandır edeb.
Âlem-ı
nâsût ile lâhût beyninde delil,
Kurbet-i
Hakka nişân nûr-i bürhândır edeb.
Gerçi
te’dîb ile tahsîl-i kemâl mümkün olur,
Tâ
ezel bahşâyişi envâr-ı a’yândıredeb.
Müflis-i
her dü cihândır bî-edeb bî-vâyeler,
Mâye-i
inşâna mevhûb gizli bir kândır edeb.
Enbiyâ
vü evliyâ mîrâsıdır vârislere,
Sâmiyâ
Haktan atâ-yı iutf u ihsândıredeb.
DerdindeDermânı Bulan
Derdinde
dermânı bulan Lokmânı arzular mı hiç,
Sırrında
sırdaşı bulan seyrânı arzular mı hiç.
Dil
mülkini fetheyleyüp bin cümle-i tevhid ile,
Hükmü
geçer kafdan kafa sultânı arzular mı hiç.
Bağ-ı
Adn olmuş dili arz-ı cemâl eyler gülü,
Mest-i
müdâm can bülbülü hayali arzular mı hiç.
Ruhum
cemâl pervânesi dil aşkının virânesi,
Ma’mur
olup her hanesi ümrânı arzular mı hiç.
Rahında
berdâr canımız aşk-ı ezel meydânımız,
Mahv-ı
mahfdır şanımız nişanı arzular mı hiç.
Ilm-i
ledün kalbimiz ta’lim-i esma halimiz,
Dar’ülbeka
malimiz cihanı arzular mı hiç.
Sâmî
o kim Hakkı arar can ilinde rahı sorar,
Ten
katresin derya kılar ummanı arzular mı hiç.
Tevhid
Tecellî
etsesâlikte semâ-i fıtrat-ı tevhîd,
Geçer
emmâre hükmünden erince nusrat-ı tevhîd.
Şürûra
âmiriyyetten olur, emmâre-i hayrât,
Masûn
eyler tarîk-i müstakimde, hikmet-i tevhîd.
Cihâd-ı
ekberîde cünd-i levvâme olup peydâ,
Onagâlib
olurtîğ-i celâl-i satvet-i tevhîd.
Sıtât-ı
nâr-ı harbi muntafî tîğ-ı celâl eyler,
Eder
kurbân-ı kurbiyyet, derûnu, gayret-i tevhîd.
Hevâ
zâil olunca «Hû» görünür sırr-ı âdemde,
Bahâristan
eder mânend-i Cennet sîret-i tevhîd.
Erişür
sırr-ı iihâma okuyup levh-i eşyayı,
Müsemmâ
kenz-i feddalnâ rumûz-i rahmet-i tevhîd.
Alıp
ulviyyetiyle feyz-i Haktan nefha-i ma’nâ,
Vücûd-i
Hak’ta müstehlik eder hâsiyyet-i tevhîd.
Erüp
«hakka’l-yakîn» «mûtû»ye «kableen temûtûsden,
Dili
tecrîd eder, zıll-i sivâdan hıî’at-i tevhîd.
Oiur
îmân-ı gaybı, mutmainne sırrına tahvil,
Mine’l-halki
İle’l-Hakki delildir âdet-i tevhîd.
Halâs
olunca zulmetten .erişir nûr-i vahdânî,
Vücûdundan
tulû’eyler şümûs-i râyet-i tevhîd.
Çıkıp
rûhu, hayât-ı zıll-i rnevhûm-i anâsırdan,
Hakikat,
Hakda hakkânî fazilet, ni’met-i tevhîd.
Hitâb-ı
«irciîsden sırr-ı râziyye zuhûr eyler,
Hayât-ı
külle, miftâh-ı hakikat gurra-i tevhîd.
Zuhûr
eyler müsemmâ ism-i «Hayy»dan sırr-ı Isrâfîl,
Eder
işrâk dilinde cevher-i ferdiyet-i tevhîd.
Kıyâmet
sırr-ı Kayyûmu, şühûd eyler merâtibde,
Bürûz-i
sırr-ı kudret câmii, kurbiyyet-i tevhîd.
Dem-i
mardiyyede kâim, maa'i-Haktır tecellîsi,
Sevâd-ı
mâsivâyı mahv eder ünsiyyet-i tevhîd.
Olur
mülk-i dilinde, şem’i aşkullaha pervâne,
Sekr-i
sahv ile devr eyler garîk-i nisbet-i tevhîd.
Televvün
inkişâf ü istitârından geçip sırrı,
Fenâ
fillâh, bakâ billâh olur ulviyyet-i tevhîd.
Nukât-ı
nûr-i sâfîden bulup feyz-i musaffayı,
Celâl
ile cemâlin câmiîdir vahdet-i tevhîd.
Bilir
sırrındaki sultan «hüve’l-Kâhir» rumûzudur,
Bu
mir'ât-ı musaffâdan görünür hayret-i tevhîd.
O
dem «innâ fetahnâ»dan açılıp tevhîd-i ef’âl,
Kadîm
ü hadisi tefrîk eder mahiyyet-i tevhîd.
Görür,
bir kudretin aksiyle, devr eyler bu mevcûdât,
Zuhûr-i
mazhar-ı hâs hikmetidir dikkat-i tevhîd.
Erişüb
nusrat-ı Vâhid, görünür feth-i evsâfı,
Sıfât-ı
hâdisi imhâ eder hep celvet-i tevhîd.
Bu
tevhîd-i sıfât miftâhı çün feth-i karîb oldu,
Rumûz-i
vâhidiyyetle muallâ gayet-i tevhîd.
Hafâda
feth-i mutlak, aşikâr eyler Ehad sırrın,
Hüviyyet
kenz-i mahfî süllemidir, kıymet-i tevhîd.
İlimde
ayn olup aynında gayr olduğu ma'nâda,
Zılâli
aslına ilhâk eder kudsiyyei-i tevhîd.
.
Samed cem’ül-cernde vahdet-i kübrâ-yı bahr-ı «Hû»,
Temevvücten
muarradır yem-i umkiyyet-i tevhîd.
Kalır
«lâ hû» ve «illâ hû» bu bezm-i lâmekânîde,
Alır
Sami’yi gaybü’l-gayb ile hüviyyet-i tevhîd.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem] Meded
Bâb-ı
lutfunda gedâyım yâ Rasûlellah meded,
Sâil'i
lütf u atâyım yâ Rasûlellah meded.
Nâr-ı
hicrânın beni baştan başa etti harâb,
Ben
de muhtâc-ı devayım yâ Rasûlellah meded.
Nisbetinden
etti mahrum cürm ü isyân dağları,
Mâil-i
nefs ü hevâyım yâ Rasûlellah meded.
Yok
hulûs ile ümidvâr olmak için tâatim,
Müflis,
sâhib-recâyım yâ Rasûlellah meded.
Eyle
Sâmî’ye lutuf, Sıbteyn ü Zehrâ aşkına,
Bende-i
Âl-i Abâyım yâ Rasûlellah meded.
Hazret-i Şah Nakşibend
Vâris-i
Sıddîk-ı hâs Hazret-i Şâh Nakşibend,
Kıdve-i
hâssu’l-havâss Hazret-i Şâh Nakşibend.
Mahrem-i
envâr-ı Zât hemdem-i sırr-ı sıfât,
Nisbet-i
bahr-ı hayât Hazret-i Şâh Nakşibend.
Halvet-i
Hakk'a delil, cezbe-i aşk-ı bî adil,
Vâris-i
Gavs-i Çelil Hazret-i Şâh Nakşibend.
Dürre-i
hâriknümâ kutb-i ferîd-i Hudâ,
Mihr-i
bakâ-yı likâ Hazret-i Şâh Nakşibend.
Zât-ı
kerâmet nizâm nûr-i velayet hümâm,
Mürşid-i
akdem imâm Hazret-i Şâh Nakşibend.
Haiidî
rabbânîden, behcetî vecânibden,
Kalbimi
tenvir eden, Hazret-i Şâh Nakşibend.
Sırrımı
zikr-i hafi, eyledi dürr-i sadefî,
Hâce-i
«men arafî», Hazret-i Şâh Nakşibend.
Sami’yi
tevfîk ile, nesbet-i Sıddîk ile,
Rabt
ederek silsile Hazret-i Şâh Nakşibend.
Fahr-ı Âlem el- m e d e d
Ey
bütün âlemlere sultân Muhammed Mustafa,
Ey
cihân ü cânlara cânân Muhammed Mustafa,
Ey
Rasûl-i Ekrem-i Rahman Muhammed Mustafa,
Ey
Habîb-i A’zam-ı Sübhân Muhammed Mustafa,
Yüzü
kâreâsi-i bî çâreyiz eyleme red,
Ey
nebiler pâdişâhı Fahr-ı Âlem el-meded.
Mazharın
deryâ-yı nûr-i vahdete dürdânedir,
Mümkinât
içre kemâlâtın senin bir dânedir,
Cümle
zerrât, aşkına düşmüş, döner devrânedir,
Nûr-i
vech-i kâ’be-i evsâfına pervânedir.
Yüzü
kâre âsi-i bî çâreyiz eyleme red,
Ey
nebîler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.
Zînetin
Arş-ı Muallâ, hâk-i pâyin tûtiyâ,
Nisbettindir,
nisbet-i iksir-i a’zam kîmyâ,
Sayebândır
sâye-i lutfunda mürsel enbiyâ,
Va'd
eden sensin şefâat, ey Habîb-i Kibriyâ,
Yüzü
kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,
Ey
nebîler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.
Sâye-i
nûrunlaÂdem kıblegâh olmuş iken,
Nûh
Neciyyüilah selâmetle necat bulmuş iken,
Nâr-ı
İbrahim! gülzâr-ı sürür kılmış iken,
Rahmetin
nûriyle cümle kâinat dolmuş iken,
Yüzü
kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,
Ey
nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.
Ey
iki âlemleri nûr ile eyleyen münîr,
Ey
Nebiy-yi Kureşî, sensin günahkâra zahir,
Âciz
ü bi çâreye lütfen şefaatle naşir,
Tâ
ezel olmuş iken envâr-ı zâttın destgîr,
Yüzü
kâre âsî i bî çâreyiz eyleme red,
Ey
nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.
I’timâd
eyler umûmen Hazretine mü’minîn,
Mültecâ-yı
kâinatsın sâye-i Rabb-i muin,
Cümle
âfetten, musibetten bizi eyle emin,
Ey
Habîb-i kibriyâ ey Rahmeten Iii’âlemîn,
Yüzü
kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,
Ey
nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.
Nûr-i
Dîn-i Hazret-i Sübhâna bağışla bizi,
Kıblegâhı
Kâ’be-i Rahmana bağışla bizi,
Vahy-i
Mevlâ Hazret-i Kur'âna bağışla bizi,
Sırr-ı
Mi’râcında a'zam-şâna bağışla bizi,
Yüzü
kâre âsî-i bî. çâreyiz eyleme red,
Ey
nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.
Dîn
ü îmân râhına aşk ile kurbân aşkına,
Hep
şehâdet mihverinde dökülen kân aşkına,
Şân-ı
Levlâkmla müstesnâ olan şân aşkına,
Hânedan-ı
Ehl-i Beyt Şâh-ı Şehîdân aşkına,
Yüzü
kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,
Ey
nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.
Ey
Habîb-i Kibriyâ Ahmed Muhammed Mustafâ,
Ey
tabîb-i dû-serâ sertâc-ı saff-ı enbiyâ,
Gece
gündüz her işi Sâmî kulundur hatâ,
Rû
siyahım, pür günâhım, şanına lâyık ata,
Yüzü
kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,
Ey
nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.
Şartın Akdemidir Mürşid
Ey
vuslata tâlib olan, şartın akdemidir mürşid,
Ey
şevk ile râğıb olan, aşkın süllemidir mürşid.
Kalbi
mürşidden ayıran, iki cihan oldu hüsrân,
Muhammed,
Alî’den gelen, feyzin maksemidir mürşid.
Kurtulur
mu hayvanlıktan, gümân eden nâdânlıktan,
Hissen
varsa insanlıktan, nurun mahremidir mürşid.
Mürşid
sözünü tutmayan, gelir nâdân gider nâdân,
Bir
vakit alamaz irfan, âdemük demidir mürşid.
Feyz-i
pîrân ondan akar, pîrân sana ondan bakar,
Hüsrân
olan yoldan çıkar, vaktin âdemidir mürşid.
Nâdân
olan bilmez kıymet hırmân olan bilmez kıymet,
Şeytân
olan bilmez kıymet Hakkın hemdemidir mürşid.
Canla
başı teslîm eden hürmet ile tekrîm eden,
Hakkı
bulur ta’zîm eden ismin a'zamıdır mürşid.
Mürşide
rabt eden kalbi her lâhza feyz eder celbi,
Kalbe
erer Hakkın cezbi sırrın ekremidir mürşid.
Sâiikin
mürşidi Cibril Hak yoluna olur deiîl,
Makbul
eder anı ceiîl Arşın imâmıdır mürşid.
Her
kim her yerlere akar küstah olur mahrûm bakar,
Mürşıdsizier
yoldan çıkar ummanın yemidir rnurşıd.
Sahte
mürid feyz alamaz sahtelikle Hak aldanmaz,
Taklîd
giden tahkik bulmaz feyzin zemzemidir mürşid.
Varsa
nasibin ezelî mürşidi bil Hakkın eli,
Hakka
ver sıdk ile dili kimyâ merhemidir mürşid.
«Kün»
sırrıdır onun nutku hak eyleyen bulur Hakkı,
Nutkundan
malûmdur sıdkı kudret kalemidir mürşid.
Derviş
Hakla eder pazar mürşidini kalbe yazar,
Mürşidden
ayrılan azar envâr âlemidir mürşid.
Kur'ân-ı
nâtık sîreti, tevhîd-i vahdet hikmeti,
Âb-ı
hayâttır nisbeti, ledün âlemidir mürşid.
Sırrı,
Hakta fânî anın, her hâli hakkânî anın,
Bînişân
nişânı anın halkın mübhemidir mürşid.
Mürşid
olanın kelâmı, hikmetsiz zannetme Sâmi,
Selâmettir
iltizâmı, Hakkın mülhemidir mürşid.
Mecmua-i Kübrâ Vücûd
Âlem-i
halk ile Hak mecmua-i kübrâ vücûd,
Lâmekânın
cilvegâhı a’zam-ı esmâ vücûd.
«Ahsen-i
takvim» kudsî rûh ile menzil-karîn,
Milk-i
ma’nâda şeh-i tekrîm-i «kerremnâ» vücûd.
Enfüs
ü âfâkı câmi' lâ teayyün nâzın,
Medyen-i
sır perteviyle Tûr hem Sînâ vücud.
Mâyesi
Hak nurudur etse tecerrüd cümleden,
Unsur-i
bünyâdı muzlim esfel-i süflâ vücûd.
Gel
urûc ettavr-ı esmâdan alup feyz-i ezel,
Mevrid-i
cümle merâtib sidre vü esnâ vücûd.
Ehl-i
isti’dâda mir'ât, meh-i tevhîd-i zât,
«Alleme’l-esmâ»
ile dershane-i ma’nâ vücûd.
Merkez-i
sırr-ı ehaddır mazhar-ı cem'i cemâl,
Mecma-i
bahr-i vücûb imkân ile deryâ vücûd.
Noktadır
zâhirde gerçi, nûr-i vahdet mihver-i,
Her
nükûşun menbaı gencîne-i yektâ vücûd.
Selb-i
lâ mevcûd ile süllem-i fenâ fillâh,
Nûr-i
illâ hû bakâ billâhla i'lâ vücûd.
Sırr-ı
esmâ ile ef’âl ü sıfât, zât mazhan,
Sâmiyâ
bil cilvegâh-ı Celle vü A’lâ vücûd.
Ş. Reşid Bağdâdî Nutkunu Tahmis
Mest-i
aşkın reh-i sahrâya düşer döne döne,
Bî
fütûr cezbe-i şem’inle yanar döne döne,
Âsiyâb-ı
gam-ı şevkinle döner döne döne,
Dûd-i
âhım ufk-i çerha çıkar döne döne,
Yağdırır
âlem-i ulvîde serer döne döne.
Buldu
cân zevkini temkîn ile zevkinde senin,
Hâksâr
eyleyerek varlığı şevkinde senin,
Meze
edüp hûn-i ciğer aşk ile hakkında senin,
Şeyi
olup eşk-i terim vâdi-i aşkında senin,
Dembedem
hâk-i der-i kûyün öper döne döne.
Hecre
ilkâ edemez sâbık-ı aşkım hasmım,
Müstenid
kuvve-i kudsiyyeye kavs ü sehmim,
O
kadar bezle müheyyâ ki isimle resmim,
Mahv
olursam ben eğer kûyine, hâk-i cismim,
Girdibâd-ı
reh-i aşkınla girer döne döne.
Cân
diriğ eyler isen menkıbe-i vasfı unut,
Aşikâr
gâret-i aşk halet-i vuslat meskût,
Bu
halâvetle bu hâlâta kim olmaz mebhût,
Sana
kim verse gönül derd ile âhir ey büt,
Dar
ağacında verir cân ile ser döne döne.
Bezm-i
zulmetkeş-i ağyâre girüp görme gönül,
Çâre-i
vaslı rakîb-huşk olana sorma gönül,
Vuslatından
hele bir başka emel kurma gönül,
Hizmet-i
sâkî içün şevke gelüp durma gönül,
Mahfel-i
meygedede bağla kemer döne döne.
Pertev-i
hüsnünü takdir içün zülf-i kat kat,
Düşürür
vâdi-i hayrâne beni, meh-tal’at,
Bildiğim
vuslata bâdî sıfat-ı mahviyyet,
Tâk-ı
ebrularına secde edüp Ka'be-sıfat,
Kıble
oldu sana eflâk ile yer döne döne.
Ah
ettikçe mukâbil dili bir âhen olur,
Gamgüzârhâletimin
aksi ferahla şen olur,
Şiddet-i
sadme-i aşk bârika-âsâ çün olur,
Bırakır
vâdi-i kûyünde birateş-gûn oiur,
Dûd-i
âhım eder elbette güzer döne döne.
Gerçi
pervâne-i aşkım canı kılmaz imha,
Gerçi
devrâne-i aşkım rehne-i bî-ser ü pâ,
Gerçi
vîrâne-i aşkım, yine etmem şekvâ,
Gerçi
dîvâne-i aşkım beni koymaz tenhâ,
Tâir-i
aklım açar başıma per döne döne.
Vuslata
çekmiş iken nâz u gınâ sedd-i sedîd,
Nev-hayatbahş
olsa datesliye-i va’d-i medîd,
Usanıp
Sami’ye cevr etmeden ol şâh-ı ferîd,
Geldi
şeb külbe-i ahzânıma ol mâh-ı Reşîd,
Pâyine
döktü yaş, merdüm-i ter döne döne.
Adem, Ma’ n â Dünyâ İçinde
Adem,
ma'nâ dünyâ içinde,
A’zam
isimdir esmâ içinde.
Surette
nâsût, sîrette lâhût,
Bir
sırr-ı meskût ma’nâ içinde.
Ahsen-i
takvim zerre-i hâk’den,
Bir
katredir kim deryâ içinde.
Mahrem-i
zâttır, nûr-i sıfattır,
Ümmü’l-kitâbtır
kübrâ içinde.
Âlem
mufassal âdemde mühmel,
Oldu
mufazzal eşya içinde.
Sûrette
unsur, sîrettedir nûr,
Dil
Beyt-i Ma’mûrTûbâ içinde.
On
sekiz bin âlem âdemde mevcûd,
Nâr
ile cennet me’vâ içinde.
Mişkât-ı
sadrı kalbi zücâce,
Nûrun
alâ nûr îmâ içinde.
Cismi
yedi kat arz u semâvât,
Dil,
sırr-ı Arş, ulyâ içinde.
Cism
ile rûhu «kavseyn»e rnir’ât,
Sırr-ı
halvet «ev ednâ» içinde.
Bir
kenz-i mahfî bâzâr-ı Haktır,
Esrâr-ı
dünyâ, ukbâ içinde.
Kurbân
olan mahviyyetle Hakka,
Eyyâm-ı
lyd-i Edhâ içinde.
Tezkiye
etse nefs-i leîmi,
Mâr-ı
hevâdan kimyâ içinde.
Tasfiye
kılsa kalb-i selimi,
Nûr-i
sıfât-ı iclâ içinde.
Tecrîd-i
rûhu mi’râc-ı ma’nâ,
Sırr-ı
sarây-ı «evhâ» içinde.
Tefrîd-i
ferdâniyyetle kâmil,
Bulur
kemâli cem’a içinde.
Tâ
olsa Sâmî «lâ» ile zâil
Elif
görünür «illâ» içinde.
Ben Âşıkım Sübhâne, Mevlâye
Dostlar
oldum dîvâne ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye,
Alemlere
bîgâne ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.
Uzun
uzun geceler kalbim seni heceler,
Seni
sever niceler ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.
Cismimi
yaktım yaktım aşk nişânını taktım,
Candan
içeri baktım ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.
Yüce
yedi kat gökler Arş u Kürs ü felekler,
Âşık
sana melekler ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.
Aşkı
kendine yâr et Hak yolunda ayar et,
Durma
dâimâ zâr et ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.
Irfân
istersen bizde bürhân istersen bizde,
Cânân
istersen bizde ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.
Mürşidlerin
huzuru gösterir Mevlâ nuru,
Bulup
gönülde Turu ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.
irfân
arafatına, çıkıp erdik zâtına,
Gark
olup sıfatına ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.
Ağlarım
gözüm nemdir dâimâ kalbim gamdır,
Sâmî
ma’şûkun kimdir, ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.
Çünkü Mâliksin
Çünki
mâliksin bu akl-ı cevhere,
Hâdim
etme aklı nefs-i ekdere.
Iktidâ
et akl-ı Rahmana hemân,
Ma'denin
kalb eyleye safî zere.
Mâr-ı
nefse etme teslîm-i emel,
Kıl
muâdât, ol adüvv-i ekbere,
Bende
olma, bend olup her fendine,...
Kadrini
pest etmesin, yerden yere.
Asl-ı
nârdır çünki, nûrdan dûr eder,
Eylemez
intâc saadet mihvere.
Kıl
devâ-yı Hak ile nârını nûr,
Eyleyüp
perhiz, düşme mücmere.
Dâm-ı
nefse râm olan bednam olur,
Serfürû
etme o zulmetküstere.
Akl-ı
Rahmân bulmayan, Sâmî, ebed,
Erdi
dü âlem hayâtı ebtere.
Aşikâr Olan Cemâlinde
Ne
şandır Allah Allah âşikârolan cemâlinde,
Kamer
bir ben gibidir pertev-i rahşân-ı âlinde.
Hayâlin
selb-i hâb-ı istirâhat etmede her şeb,
Olurlar
nağmedâr-ı âh-ı eb'rû nevnihâlinde.
Hayâtımdan
beni mehcûr etti sûz-i hicrânın,
Dilim
buldu neşâtiyle hayâtı hep hayâlinde.
Hararetbahş-ı
aşkınla firûzânım bilâ ârâm,
Müdâvât-ı
derûnum katra-i âb-ı zülâlinde.
Nazîrin
kimseler görmüş mü eflâk-i mehâsinde,
Hicâbından
zevâl eyler güneş vakt-i zevâlinde.
Seni
görmekle zanneylersükûnetyâb olur gönlüm,
Ne
mümkün aşkı ıtfâ pertevinle iştiâlinde.
Müessir
cezbe-i hüsnün televvün bahş oian câna,
Muazzebdir
gönül hâl-i firakında, visâlinde.
Aceb
hüsnündeki ân-ı muammâ keşfi kâbil mi,
Metin
canlar dayanmaz, var iken âfet o hâlinde.
Hayâlin
zevk-ı ma’nâsı ile mest olduğum kâfî,
Ufûl
etsem de te’sîrât-ı aşkınla mealinde.
Yeter
Sami’yi çevrinle elemdâr ettiğin cânâ,
Cemâlin
goncası açılmadı hâr-ı celâlinde.
Âşık İsen
Âşık
isen hakikat sen tal’at-i vahide,
Astâr-ı
mâsivâdan eyle dili ceride.
İksîr-i
zikr ile dil olmazsa çün sadef-i pâk,
Kenz-i
hafide olmaz dürdâneye reşide.
Aşkında
ehl-i derd ol sevkında külli fer dol,
Sa'yinde
sâf-ı merd ol ferde erer feride.
Senden
sana sefer kıl candan yana güzer kıl,
Hep
öz ile nazar kıl bakma karîb, baide.
Buldu
bulan özünde mürşidlerin izinde,
Vahdet
mehi yüzünde bedr-ay olur güzide.
Taklîdden
eyle hazer cevher olur mu mermer,
Bakırla
bir midir zer bul men arefle dîde.
Bul
sırr-ı Hakda kâmil, eyler seni de vâsıl,
Maksûdun
ola hâsıl zikrini ede ede.
Sami’ye
oldu ayân, ayâna olmaz beyân,
Kalmadı
can ü cihân erip saîd-i lyde.
Ne Çâre
Çeşmin
gibi bahtım dahî hep kâre, ne çâre,
Şekva
geliyor ahlarım yâre, ne çâre.
Deryâ-yı
sabr ile tekabül dahî etsem,
Ummân-ı
metânet, bulamaz çâre, ne çâre.
Dil
reng-i şebistâne boyanmış eleminle,
Hüsnünle
bulur pertevi mehpâre ne çâre.
Gamzenle
dilimde açılan lâle-i hûnîn,
Mecbur
ediyor şâm ü seher zâre, ne çâre.
Yansam
da yakılsam da deva istemem aslâ,
Bir
hatıra-i ulvî-i yâr yâre, ne çâre.
Seylâbe-i
eşkimde açâr râhına mecrâ,
Ta’kib
ile semt-i dil-i dildâre ne çâre.
Keşf
etmedi kânûn-i tababette muhassıs,
Aşk
derdi ile.âyis-i bîmâre ne çâre.
Fermânı
geçer câne şeh-i kişver-i aşkın,
Hükmünde
anın bu diki âvâre, ne çâre.
Yanmaktır
ezeldenberi Sâmî’ye mukadder,
Hak
aşkı ile tâ ebedi nâre, ne çâre.
Gönül Hep Sendedir Sende
Neye
etsem nazar şâhım gönül hep sendedir sende,
Cemâlindir
emel, mâhım, gönül hep sendedir sende.
Firâkından
ferâgat yok gamınla istirâhat yok,
Elinde
bir irâdetyok gönül hep sendedir sende.
Ezelden
varlığım sensin, bütün canlara cânânsın,
Anınçün
dîn ü îmânsın gönül hep sendedir sende.
Vücûdum
hâksâr olsa, yanıp aşkınla nâr olsa,
Türâbım
târ ü mâr olsa gönül hep sendedir sende.
Gerek
mihnetle râhatta gerek firkatle vuslatta,
Gerek
Dûzahta Cennette gönül hep sendedir sende.
Bana
sensin dü âlem bes ademdir mâsivâ herkes,
Yine
her lahza her nefes gönül, hep sendedir sende.
Bana
bir şey safâ vermez vefâsızlar vefâ vermez,
Ne
etsen sen cefâ vermez gönül hep sendedir sende.
Der-i
lutf u atâyı sedd edüp bûy-i nevayı tard,
Eğer
kahr ile etsen red gönül hep sendedir sende.
Cemâlin
var iken ma’bûd sivâyı eylemem maksûd,
Seni
ister bütün mevcûd gönül hep sendedir sende.
Hayâlimle
eden ülfet visâlinle bulan vuslat,
Eder
mi Cennete minnet, gönül hep sendedir sende.
Devâ
et derdine şâhım, karîn et vahdete âhım,
Kulun
Sâmî’ye Allahım gönül hep sendedir sende.
Âlemde
Gencine
olan diller vîrânedir âlemde,
Meczûb-i
cemâ!-i Hak bigânedir âlemde.
Zencîr-i
reh-i aşka merbut olan ehl-i dil,
Âzâde
irâdetten dîvânedir âlemde.
Gün
gibi kemâl ehli, nûrile nazardan dûr,
Gevher
gibi mestûr-i umr-ânedir âlemde.
Sey(âbe-i
fâniye mâiller olur esfel,
Nîsân-ı
füyûz ehli dürdânedir âlemde.
Fakr
ehli kanâatle âzâde-i mihnettir,
İzzetle
gınâsında şâhânedir âlemde.
Kudretle
binâ olmuş bir beyt-i muallâdır,
Hak
sırrına âgâh dil kâşânedir âlemde.
Sabr
eyleyerek nare nûr ile olan me’lûf,
Cânânı
bulur canda pervânedir âlemde.
Âfâkları
ma’nâda, enfüste bulan âdem,
Sâmî
reh-i vahdette bir dânedir âlemde.
Meftun Olanlar
Meftûn
olanlar sen mihr-i tâbe,
Minnet
eder mi hiç âfitâbe.
Mest-i
cemâlin mestânedir hep,
Hacet
bırakmaz sekr-i şarâbe.
Baht-ı
cemâlin icmâl-i hâli,
Tahrîr
olur mu lafz u kitâbe.
Vuslatla
itfa etsen bu nârı,
Dil
hasretinle döndü kebâbe.
Olmaz
;sen bu derde devâsâz,
Aşkın
beni nakl eyler türâbe.
Pervânenin
nâr hariç dilinden,
Mihver
derûnum bu iltihâbe.
Fikr-i
cemâlin aksi sebebdir,
Her
lâhzada bin bir ızdırâbe.
Mensûbun
oldum bezm-i ezelden,
Rûhumla
ettim aşka inâbe.
Aşkınla
sînem seylâbe-i hûn,
Etmekte
nârın mahv u izâbe.
Pervâne
gönlüm yanmakta dâim,
Canlar
dayanmaz tâb-ı nikâbe.
Aşkın
sırâtım nûr-i cemâle,
Sami'ye
rehber hüsne’l-meâbe.
Gel Mürşide Gel Mürşide
İster
isen vasl-ı Hudâ gel mürşide gel mürşide,
Derviş
olagör ibtidâ gel mürşide gel mürşide.
Teslîm
olan cân baş ile rehber olan sırdaş ile,
Ağlaya
gör kan yaş ile gel mürşide gel mürşide.
Aşk
dersini almak için Hak feyzini bulmak için,
Dil
nûr ile dolmak için gel mürşide gel mürşide.
Gezme
hevâlarda sefil geçirme boş ây ile yıl,
Bul
ara Mevlâya delil gel mürşide gel mürşide.
Pîrân
yolunda aşka düş kâmil bulup Hakka eriş,
Gönlünde
doğsun bir güneş gel mürşide gel mürşide.
İblis
gibi inkârı ko âdem isen esmâ oku,
Hep
evliyâlar yolu bu, gel mürşide gel mürşide.
Allahı
zikr eyle hemîn kuvvet bula îmân ü dîn,
Fırsatı
fevt etme sakın gel mürşide gel mürşide.
Taklîd
yolu eyler deli tahkik yolu eyler velî,
Mest
eylesin irşâd gülü gel mürşide gel mürşide.
Sâmî'den
al gerçek haber vasıl olam dersen eğer,
Zikr
eyleyen Hakka erer gel mürşide gel mürşide.
Sailiyem
Sailiyem
yüz sürerim kân-i atânın der'ine,
Boş
mu kalır sâil olan iki cihan mefharine.
Doğduğu
gün Fahr-i cihân saldı bütün âleme şân,
Cebrail
okuyup ezân çıktı melek minberine.
Şâh-ı
risâlet Kureşî olmadı âlemde eşi,
Doğdu
hidâyet güneşi ins ü melek ma’şerine.
Taht-ı
risâlet şehidir her dü cihanın mehidir,
Cümle
cihân vâlihidir nûr-i lutuf küsterine.
Sende
hitâm oldu ezel fevz-i sıfât-ı îemyezel,
Nûru
medâr-ı bîbedel cümle kemâl mihverine.
Ahmed
Mahmûd ü Muhammed şeh-i levlâk-i ehad,
Sırr-ı
Samed bahr-ı meded muhtas o nûrenverine.
Hulk-i
azîm hilkat ile ba's ederek rahmet ile,
Giydirüben
izzet ile tâc-ı risâlet serine.
“Sümme
denâ’dan iltifat kurb-i sıfatla nûr-i zât,
Etti
tecellî bîcihât cilve edüp cevherine.
Nûruna
mir’at ederek gayete âyât ederek,
Vâsılgeh-i
zât ederek mahremi Peygamberine.
Hilkatine
etti hümâm vahdetine kıldı imâm,
Hikmet-i
gaybını tamam feyz ederek Serverine.
Var
ise ger dîde-i aşk ister isen görüne Hak,
Can
gözünü aç hele bak nûr-i cemâl mazharına.
Kıldı
cihâd çekti elem din ü nizâm dikti alem,
Geldi
zıyâ gitti zulem doğdu güneş ahterine.
Sıdk
ile îmâna gelen buldu hayât-ı câvidân,
Döndü
sıfât-ı sâfiyan dilleri cevher zerine.
Hazret-i
Sıddîk-ı takî Hazret-i Fârûk-ı veli,
Hazret-i
Osmân ü Ali necm-i hüdâ mihterine.
Hicret
edince ol Cemîl hikmet-i Mevlâ-yı Celîl,
«Lahmüke
lahmî»ye delîl koydu Alî’yi yerine.
Meşrık-ı
nûr-i ezelî Âl-i Muhammedle Ali,
Mâh-ı
velâyet şehini sâkî kılan kevserine.
Düşmedi
nûr, mülhid olan münkir olan müfsid olan,
Tâ
ezelî mürted olan mâyesi nâr ahserîne.
Mazhar-ı
gencîne-i Hû, Âl-i Abâ nûru yolu,
Sıdk
ile kim oldu kulu, kondu hümâ serlerine.
Silsile-i
hayru’l beşer, sevmeyen oldu ehl-i şer,
Kim
seve, bezi eyliyeser, nurla gelir mahşerine.
Hamd
ü senâ-yı zi’lkerem kıldı bizi hayru’Iümem,
Hüsn-i
nasîb, böyle niam olmadı binde birine.
Müntesib-i
râh-ı Hudâ, olmadı rûhiyle cüdâ.
Herkim
ederseiktidâ, piryolunun erlerine.
Sâmî’yi
ey Şâfî-i şân eyleme mahrûm aman,
Kayd
ederek hisse alan bendelerin defterine.
İhsân İhsân Üstüne
Bî
misâl Allah, eder ihsân ihsân üstüne,
Dertlinin
her derdine dermân dermân üstüne.
Cümleye
ihsân ü lutfu bî hisâb u bî kıyâs,
Can
u dilden farz olur şükrân şükrân üstüne.
Taht-ı
dilde şâh-ı hüsn ü ân ü şânı bir bilen,
Canı
rağbet eylemez cânân cânân. üstüne.
Nev
hilâl-i lyd-i vuslat muhsine ihsân olup,
Cân
olur bî ihtiyâr kurbân kurbân üstüne.
Rûh-i
düşvârı, esîr-i zülf ü ebrû eyieyüp,
Bahr-ı
hayret mevc eder hayrân hayrân üstüne.
Doğdu
ol nûr-i ezel âfâk-ı eflâk-i dile,
Bârik-i
envârı hep lem’ân lem’ân üstüne.
Zulmet-i
nâr-ı cahîm hicrân-ı zevâle yüz tutu p,
Eşkim
aktı sel gibi bârân bârân üstüne.
Bende-i
meftûnuyem ben tâ ezelden tâ ebed,
Razıyım
her emrine fermân fermân üstüne.
Mushaf-ı
âyât-ı hüsnün seyr eden bî ihtiyâr,
Sıdk
ile ikrâr eder îmân îmân üstüne.
Sâmiyâ
iklîm-i dilde hükm eden cânân bir,
Olmadı
bir mülkte hiç sultân sultân üstüne.
Bulanlar Da Hayran Bulmayanlar Da
Hak
yoluna giren kullar makbulü,
Kerâmetli
olur Hakkın has kulu,
Gönül
ikliminde bu gizli yolu,
Bulanlar
da hayrân bulmayanlar da.
Sordun
mu bu yolun gerçek erini,
Nîrân
eylemezden âhir yerini,
Vahdet
sırrının binde birini,
Bilenler
de hayrân bilmeyenler de.
Bu
ilmin hurûfu kevnîdir hoca,
Mektebi,
girmektir yokluktan hiçe,
Mest-i
aşk olmak mey içe içe,
İçenler
de hayrân içmeyenler de.
Varsa
bu yolda koçluk kurbânın,
Bayram
olur senin her birzamânın,
Cânân,
bedelidir câna kıyanın,
Kıyanlar
da hayrân kıymayanlar da.
Her
kuyuya Zemzem diye atılma,
Her
heykele âdem diye açılma,
Bal
arısı isen bir gülde kalma,
Kalanlar
da hayrân kalmayanlar da.
Kimi
dolmuş bu esrâra taşmada,
Kimi
boş kalmış bu gür çeşmede,
Kimi
Ferhâd olmuş dağlar aşmada,
Aşanlarda
hayrân aşmayanlarda.
Kaptan
isen kurtar fülkü deryâdan,
Âsûde
ol yârin ile kavgâdan,
ikrârın
tam ise geç kuru “lâ”dan,
Geçenler
de hayrân geçmeyenler de.
Menzilin
tut bozulmadan durağın,
Yakın
olmaktadır semt-i ırağın,
Uyandır,
sönmeden nurlu çerağın,
Yakanlar
da hayrân yakmayanlar da.
Edersen
dâimâ nefsini rehber,
Gösterir
gözüne hayırları şer,
Gülşenin
solmadan bir deste gül der,
Derenler
de hayrân dermeyenler de.
Soğan
dikmek ile sünbül biter mi,
Karga,
bülbül bir fidanda öter mi,
Gevheri
hacerle âkil satar mı,
Satanlar
da hayrân satmayanlar da.
Yuva
yapmış dalındaki kuşun ne,
Ma’nâ
milkinde menzilin, düşün ne,
Görmemişsin
için nedir, dışın ne,
Görenler
de hayrân görmeyenler de.
Kâh
rü’yâdan bu dünyâya gelirsin,
Gider
gelir neler alır verirsin,.
Devâm
etmez bir gün anda kalırsın,
Kalanlar
da hayrân kalmayanlar da.
Yakın
iken uzak olma dostuna,
Ecel
pençe uzatmadan postuna,
Nûr
ol, döşenmeden toprak üstüne,
Olanlar
da hayrân olmayanlar da.
Sâmî
velîlerce erkânla usul,
Nedir
bilmez ola ne sağ ne de sol,
Nükûşu
silmekle hâsıldır vusul,
Silenler
de hayrân silmeyehler de.
Hakka Gider Kâfile
Hazret-i
pîrân yolu, Hakka gider kâfile,
Kâbile
oldu nasîb olmadı nâ-kâbile.
Aşk
ile gel râha gir râh-ı Ali Şaha gir,
Cümle
velî serveri feyz ola eltâfile.
Mürşide
ver cânıni buldura cânânını,
Vaslı
nasîb olmadı, münkir olan gâfile.
Rehberini
ara bul açıla Rahmâna yol,
Vâsıl
olur vuslete, vâsıl olan vâsile.
Ilm
ile kibre düşüp vâris-i Iblîs olan,
Düşmedi
Haktan nasîb, âlim olan câhile.
Nûr-i
Muhammed Nebî, sırr-ı keramet Ali,
Bilmeyen
olmaz velî, her ameli nâfile.
Mushaf-ı
tekvîn ile ârif-i temkinlerin,
Otuz
iki harf ile vaslı bilâ fâsıle.
Âlem-i
a’lâya yo! âdem-i ma’nâda bul,
Düştü
edenler nükûl esfel ile sâfile.
Bedrika-i
«Kul kefâ»silsile-i «hel etâ»,
Semî’ye
sırr-ı bekâ, nokta-i nûn kâf ile.
Kasdın ise Hak Nûru
Kasdın
ise Hak nûru ola kalbe isâle,
Her
nakş-ı nukûşu ede gör mahv u izâle.
Mürşid
izidir kıble nümâ, Zât-ı Hudâya,
Mahrem
eder elbette seni nûr-i nevâle.
Münkir
olup ol rehberi mânend-i Azâzîl,
Mahrûm-i
tüyûzât olarak düşme vebâle.
Dü
âleme âyîne olan rütbe-i câmi’,
«Fî
enfüsiküm» nassı delîl, gitme hayâle.
Ayn-i
kamerin kat’ı menâzilde süiûkü,
Şemse
erişir mahv olarak dönse hilâle.
Candan
içeru sırrile seyrânı tamam et,
Lâhût
ile nâsûtun erer nûr-i kemâle.
Ma’şûkuna
aşıkları aşk etmede merbût,
Oi
refref ile geçti geçen bezm-i visâle.
Esmâ
ile ef’âl ü sıfâtında sıfâtı,
Kurbiyyete
bî keyf erişir, erse zevale.
Sâmî’yi
tecerrüdle teferrüd meh-i ıtlak,
Müstağrak
eder bî ser ü pâ bahr-ı cemâle.
Eyyamını Etme Telef
Mâsivâya
sarf edüp eyyamını etme telef,
Zikr-i
dâimle olur kurbiyyet-i Hakta şeref.
Çünki
âdemzâdesin sırrında bul âdemiiği,
Rütbe-i
nûr-i kerâmetle olam dersen halef. •
Sâf-ı
evsâf ol tecerrüd eyleyüp dû âlemi,
Dürre-i
ilhâm ile dolmaz dil olmazsa sadef.
Bîcihet
dil âşinâ olsun ezel dildârını,
«Semme
vechüllah» nûriyle dolar her bir taraf.
Bu
kesâfet perdesi ref’ olmasa tevhîd ile, i
Nûr
ile mağfur olur muhiçvücûd-i mâ-selef.
Buldular
vâsıl olanlar aşkta istiğrak ile,
Bu
hevâdan, «Hû»yu bulmaz, olmadıkça, sîne def.
Dil
tecellîden bulur mu lem’a-i nûr-i şühûd,
Ravza-i
cennet misâl ma’mûr değilse çün ğuref.
Mazhar-ı
sırr-ı Muhammedden gelir envâr-ı Hak,
Sâmiyâ
irfâna ermez bilmeyen.ders-i aref.
Her Kim Ki Oldu Sînesâf
Zikr
ile âyineveş her kim ki oldu sînesâf,
Her
kemâlât-ı hüviyyet ona eyledi tavâf.
Sırr-ı
Kur’ân ile seyrân eyleyen âriflere,
Rûh-i
ankâsına menzilgâh oldu Kûh-i Kâf.
Menzil-i
nâsûttan tecrîd ile tefrîd eden,
Hıl’at-i
lâhût ile buldu hakîkat ittisâf.
Vahdetin
bahrına emvâc, zılâl-i kâinât,
Nokta-i
tevhîd-i zâtta zatına oldu muzâf.
«Lî
maallah»a erişir çezbe-i Rahmân ile,
Câmi-i
kalbinde sıdk ile edenler i’tikâf.
Şem’a-i
kalbin yakan sıdk ile Allaha akan,
Nehr
olup bahri bulan aczin etti i’tirâf.
Kenz-i
istiğrâk ile bul Sâmiyâ hakka’l-yakîn,
Tût-i
taklîdgüzâr olma edüp lâf ü güzâf.
Nûr-i Tevhîd İle
Nûr-i
tevhîd ile pâk et kalbini eyledebbâğ,
Tâlib-i
Hak olana bir lahza yok gaflet mesâğ.
Nâre
yanmak şân olur nûr-i visal uşşâkına,
Yanmadıkça
nâre ermez nûra hiç bir şeb çerâğ.
Cümle
ahvâlinde dâim ol murâkıb zâtına,
Menzil
al aşkın sıratından, geçüp sol ile sâğ.
Gülşen-i
Hakka gerek bülbül gibi feryâd ü zâr,
Kadr-i
gülzârdan haberdâr olamaz sîrette zâğ.
Pertev-i
vahdet tecellî eylemez bir dilde kim,
Olmaya
envâr-ı tevhîdle dilinde insıbâğ.
Cilvegâh-ı
kuy-i bezm-i lâmekâna ermedi,
Geçmeyenler
sûret ü ma’nâda sahrâ ile dâğ.
Fakr
ile fahr eyleyen mahv eyleyüp zıll-i vücûd,
Dû
cihandan kenz-i lâ yefnâ bulup oldu ferâğ.
Dâimâ
tehzîb et dil mülkünü takrîb için,
Meyvedâr
olmaz eğer ormân olmaz ise bâğ.
Âşıkın
seyrânıdır milk-i ebedde ebedî,
Aşka
olmaz intihâ uşşâka hiç yoktur durâğ.
Derde
dermân etmedi Sâmî, visâl-i zâtına,
Açmadıkça
nâr-ı aşkı, sînede dâğ üzre dâğ.
Mâşâallah
Ma’ni-i
besmele ebrûyine mâşâallah,
Zâta
mir’ât-ı kemâl rûyine mâşâallah.
Nûn,
kalem çeşm-l femindir sadef-i dürr-i hıkem,
Şâz-ı
hilkatle ferîd hûyine mâşâallah.
Nüh
felek cezbe-i aşkınla esîr-i devrân,
Zînet-i
Arş-ı ulâ mûyine mâşâallah.
Zerre-i
nurun ile oldu müesses Cennât,
Neşr-i
reyhân-ı cihân bûyine mâşâallah.
Sâyebân
oldu nebiler ezelî nûrun ile,
Nisbet-i
hârik-i dil-cûyine mâşâallah.
Zâtın
âyîne-i Haktır sıfâtın vasf-ı Hudâ,
Vahy
olan mantık-ı hak-gûyine mâşâallah.
Şeh-i
levlâk olduğuna şakk-ı kamer imzâdır,
«Ma
rameyte» mazharı bâzûyine mâşâallah.
Iftirâkınla
siyeh-câme büründü Ka’be,
Tozları
huld-i berin kûyine mâşâallah.
Sîîret
ü ma’nâ-yı, Hak mazharı zâtın ayni,
Künh-i
hüviyyetedâl hüyine mâşâallah.
Hıl’at-i
imkân ile zıll-i kemâlin görünen,
Cümleye
merhamet arzûyine mâşâallah.
Harem-i
hazret-i muhtasta mukîmsin dâim,
Lâmekân
âric-i her sûyine mâşâllah.
Eylesin
Sâmî’yi hayran şerer-i aşkın ezel',
Kevser-i
nûr-i lutuf cûyine mâşâallah.
Bâtın Allah Zahir Allah
Ey
azîz ü nâsır Allah ey hakîm ü kâdir Allah,
Cümle
halkı fâtır Allah her uyûbu sâtir Allah.
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâhir
Âllah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.
Aşikâr
lutfile kahrın hep müessir hükm ü emrin,
Bîmisâlsin
yok nazîrin, yok şerîkin, yok ferîdin,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâhir
Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.
Künh-i
mevcûd-i kadîmsin rıfk-ı Rahmâni’r-rahîmsin,
Hem
âlim ü hem kerîmsin Zât-ı Allahü azîmsin,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâhir
Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.
Hep
şüûne bârigâhsın cümle mahlûka penâhslri,
Hayy
ü dâim pâdişâhsın, cümle halka bir ilâhsın,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâhir
Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.
Var
eden hep kudretindir kâr eden hep hikmetindir,
Görünen
bir vahdetindir zât-ı kuddûs Hazretindir,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâhir
Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.
Lâ
ma’bûde illellahsın lâ maksûde illellahsın,
Lâ
mahmûde illellahsın lâ mevcûde illellahsın,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâdir
Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.
Zildir
âlem, aslı esmâ, hüverrahmân âmennâ,
Cilve
eyler Zât-ı a’İâ, «lâ»dır eşyâ Haktır «illâ»,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâdir
Aiiah sâbir Allah hâzır Ailah nâzır Allah.
Zâhir
ettin âşikârı, sen yarattın cümle vârı,
Kudretin
zerrâta sârî, cümlenin perverdigârı,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâdir
Allah sâbir Ailah hâzır Allah nâzır Allah.
Cümle
esmadır nikâhın, her sıfâtıyle hicâbın,
Görünen
kudret kitâbın, vahdetinden nûr u tâbın,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Ailah zâhir Allah,
Kâdir
Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.
Mahrem
oldun enbiyâya hemdem oldun evliyâya,
Erharn
oldun asfiyâya rahmetinle hep verâya,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâdir
Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.
Sâmî'yi
eyleme mahrum, nâr-ı hicrânmla mahkûm,
Cümle
hâlim sana ma’lûrn, yâ Allahü’l-hayyü'l-kayyûm,
Evvel
Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,
Kâdir
Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Seninle
buldu alemler kıyamı yâ Rasûlellah,
Kemâl-i
rahmetin iledevâmı yâ Rasûlellah.
Vücûdun
sırr-ı ekberdir nümûdun nûr-i enverdir,
Sana
mahsûs hudânm ihtirâmı yâ Rasûlellah.
Senin
şân-ı şerîfinçün senin âl-i latîfinçün,
Semâvât
ü zemînin hep nizâmı yâ Rasûlellah.
Zebûr,
Tevrât ü Incil ile Kur’ânda müeyyedsin,
Seni
eyler senâ, Allah kelâmı, yâ Rasûlellah.
Seni
ancak kılup Mahbûb bütün âlemlere matlûb,
Hudâ
eyler salât ile selâmı yâ Rasûlellah.
Senin
nûrunla feth oldu bidâyet âlem-i imkân,
Nübüvvet
buldu nûrunla hitâmı yâ Rasûlellah.
Ehad
sende mücellâdır sıfâtın Ahmed ü Mahmûd,
Kemâlindir
kemâlâtın tamâmı yâ Rasûlellah.
Nebiler,
mürselîn etti huzûrunda sana ta’zîm,
Risâlet
şaftının sensin imâmı yâ Rasûlellah.
Cemî-i
kâinatın ilticâsı hâk-i pâyinden,
Şefâattir
hemen ancak merâmı yâ Rasûlellah.
Inâyet
eyle ey Hazret kebâir ehline gayet,
Kapında
bu gedâ bîçâre Sâmî yâ Rasûlellah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Senin
nûrunla feth oldu bidâyet yâ Rasûlellah,
Senin
devrinle hatmoldu nübüvvet yâ Rasûlellah.
Müzeyyen
eyledi Arşı gubâr-ı akdes-i na’lin,
Seni
Hak kıldı da’vetle zıyâfet yâ Rasûlellah.
Melekler,
mürselîn, etti huzûrunda sana ta’zîm,
Sen
ettin onlara cümle imâmet yâ Rasûlellah.
Seni
Mahbûb edüp medh u senâ, eyledi Zâtüllah,
Senin
şanında nazil nice ayet ya Rasûlellah,
Cemâlin
nûruna kevn ü mekân pervâne olmuştur,
Senin
zikrin dü âlemde ibâdet yâ Rasûlellah.
Hidâyet
bedrisin Mâhım şefâat bahrisin Şâhım,
Beşîrsin
eyle lutfunlabeşâret yâ Rasûlellah.
Kemâlüllâha
mazharsın zuhûr-i Hakka manzarsın,
Ki
sensin cümleye nûr-i hidâyet yâ Rasûlellah.
Risâlet
tâcdârısın ki sen rahmet medârısın,
Dü
âlemde kemâlin bînihâyetyâ Rasûlellah.
Kebâir
ehline cümle şefâat müidesin verdin,
Zelil
ü mücrimem geldim şefâat yâ Rasûlellah.
Gubâr-ı
âsitânen mültecâ-yı ehl-i hâcettir,
Senin
lutfunla hâsıl cümle hâcetyâ Rasûlellah.
Kulun
bîçâre Sâmî’ye muin ol lutf ile Şâhım,
Ezelden
kapına eyler dehâlet yâ Rasûlellah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Kudûmunla
bulundu Hak visâli yâ Rasûlellah,
Nümûdunla
göründü Hak cemâli yâ Rasûlellah.
Sen
ol bahr-i hüviyyetsin vücûdun mahz-ı rahmettir,
Sana
mahsûs Hudânın her nevâli yâ Rasûlellah?
Nübüvvetle
risâlet merkezinde şems-i vahdetsin,
Vücûdun
bahr-ı nûr-i lâyezâlî yâ Rasûlellah.
Tecellîgâh-ı
Tûr-i nûr-i Hakdır sidre-i sırrın,
Göründü
nûr-i vechinde msâlî yâ Rasûlellah.
Ezelden
cümle halka rehnümâsın ey Habîb-i Hak,
Seninle
buldu vâsıllar visâli yâ Rasûlellah.'
Cemâl-i
vahdetin pervânesidir âlem-i imkân,
Sen|
halk eyledi Hak lâmisâlî yâ Rasûlellah.
Sen
ol Sultân-ı lâhûtsun ki câri âleme hükmün,
Ki
emrin emr-i Zât-ı Zü'l-Celâlî yâ Rasûlellah.
Düşenler
aşkına buldu kemâlüllahı bîşübhe,
Ki
aşkın bezm-i vahdet perr ü bâli yâ Rasûlellah.
Vücûdun
nusha-i a’zam nübüvvet sırrına hâtem,
Ki
sende hatm olur Hakkın hısâli yâ Rasûlellah.
Zuhûr-i
cezbe-i aşkın getirdi halkı devrâne,
Yakar
âlemleri vechin hilâli yâ Rasûlellah.
Kulun
Sâmî Niyazi’nin ümidi Hazretindendir,
Huzura
arz eder bu arz-ı hâli yâ Rasûlellah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Sana
hep bendedir cümle halâyık yâ Rasûlellah,
Kemâlin
dört kitâbullahta nâtık yâ Rasûlellah.
Ehadsin
devr-i âlemde Samedsin sırr-ı âdemde,
Muahharsın
ki nurun nûr-i sâbık yâ Rasûlellah.
Kemâlüllahı
hatm ettin mine’l-evvel ile’l-âhir,
Cemâlin
hüsnüne Allah da âşık yâ Rasûlellah.
Senin
envâr-ı hüsnündür eder eflâki pür envâr,
Melekler
nûr-i dîdârınla yanık yâ Rasûlellah.
Ki
sen mir'ât-i evhad, anınçün şöhretin Ahmed,
Senin
mislini halk etmedi Hâlikyâ Rasûlellah.
Tabîb-i
her dü âlemsin habîb-i zât-ı a’zamsın,
Ki
sensin derdlere Lokmân-ı hâzık yâ Rasûlellah.
Nebîlerle
velîler nuruna pervâne olmuştur,
Kemâlin
hep kemâl-i halka fâikyâ Rasûlellah.
Tehî-destem
ümîdim hazretindendir dü âlemde,
Muhammedsin
senin va’din de sâdık yâ Rasûlellah.
Hevâ-yı
aşkına düşen eder mi âleme rağbet,
Cihânı
terk eder aşkınla zâik yâ Rasûlellah.
Kebâir
ehline çünkü şefâat müidesin verdin,
Elimde
bu sened ümmîd-i sâik yâ Rasûlellah.
Aman
reddeyleme cürmümle bâb-ı lutf u cûdundan,
Sıfâtın
Hak sıfatına mutâbık yâ Rasûlellah.
Bu
Sâmî derdmendin dû cihânda destgîri ol,
Kulunu
etme şâhım, nâre lâyık yâ Rasûlellah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Kudûmunla
bulundu Hak visâli yâ Rasûlellah,
Nümûdunla
göründü Hak cemâli yâ Rasûlellah.
Sen
ol bahr-i hüviyyetsin vücûdun mahz-ı rahmettir,
Sana
mahsûs Hudânın her nevâH yâ Rasûlellah?
Nübüvvetle
risâlet merkezinde şems-i vahdetsin,
Vücûdun
bahr-ı nûr-i lâyezâiîyâ Rasûlellah.
Tecellîgâh-ı
Tûr-ı nûr-i Hakdır sidre-i sırrın,
Göründü
nûr-i vechin.de meâlî yâ Rasûlellah.
Ezelden
cümle halka rehnümâsın ey Habîb-i Hak,
Seninle
buldu vâsıllar visâli yâ Rasûlellah.-
Cemâl-i
vahdetin pervânesidir âlem-i imkân,
Seni
halk eyledi Hak lâmisâiî yâ Rasûlellah.
Sen
ol Sultân-ı iâhûtsun ki cârî âleme hükmün,
Ki
emrin emr-i Zât-ı Zü’l-Celâlî yâ Rasûlellah.
Düşenler
aşkına buldu kemâlüllahı bîşübhe,
Ki
aşkın bezm-i vahdet perr ü bâli yâ Rasûlellah.
Vücûdun
nusha-i a’zam nübüvvet sırrına hâtem,
Ki
sende hatm olur Hakkın hısâli yâ Rasûlellah.
Zuhûr-î
cezbe-i aşkın getirdi halkı devrâne,
Yakar
âlemleri vechin hilâli yâ Rasûlellah.
Kulun
Sâmî Niyazi’nin ümîdi Hazretindendir,
Huzura
arz eder bu arz-ı hâli yâ Rasûlellah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Sana
hep bendedir cümle halâyıkyâ Rasûlellah,
Kemâlin
dört kitâbullahta nâtık yâ Rasûlellah.
Ehadsin
devr-i âlemde Samedsin sırr-ı âdemde,
Muahharsın
ki nûrun nûr-i sâbık yâ Rasûlellah.
Kemâlüllahı
hatm ettin mine’l-evvel ile’l-âhir,
Cemâlin
hüsnüne Allah da âşık yâ Rasûlellah.
Senin
envâr-ı hüsnündür eder eflâki pür envâr,
Melekler
nûr-i dîdârınla yanık yâ Rasûlellah.
Ki
sen mir’ât-i evhad, anınçün şöhretin Ahmed,
Senin
mislini halk etmedi Hâlikyâ Rasûlellah.
Tabîb-i
herdü âlemsin habîb-i zât-ı a’zamsın,
Ki
sensin derdlere Lokmân-ı hâzık yâ Rasûlellah.
Nebilerle
velîler nuruna pervane olmuştur,
Kemâlin
hep kemâl-i halka fâikyâ Rasûlellah.
Tehî-destem
ümîdim hazretindendir dü âlemde,
Muhammedsin
senin va’din de sâdık yâ Rasûlellah.
Hevâ-yı
aşkına düşen eder mi âleme rağbet,
Cihânı
terk eder aşkınla zâik yâ Rasûlellah. ;
Kebâir
ehline çünkü şefâat müidesin verdin,
Elimde
bu sened ümmîd-i sâik yâ Rasûlellah.
Aman
reddeyleme cürmümie bâb-ı lutf u cûdundan,
Sıfâtın
Hak sıfatına mutâbık yâ Rasûlellah.
Bu
Sâmî derdmendin dû cihânda destgîri ol,
Kulunu
etme şahım, nâre lâyık yâ Rasûlellah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Ihâta
etti kevni mu’cizâtın yâ Rasûlellah,
Kemalüllah
ile hep hârikâtın yâ Rasûlellah.
Senin
ef'âl ü ahvâlin gelüptür «li maallah»tan,
Hemen
vahyri Hudâdır sânihâtın yâ Rasûlellah.
Senin
sırrında zâhirdir ezelden küntü kenzüllah,
Hudâ
âyînesi zât u sıfâtın yâ Rasûlellah.
Kemâlât-ı
risâlette ferid bir dürr-ı yektâsın,
Ledünnî-i
hikem her beyyinâtın yâ Rasûlellah.
Makam-ı
kurb-i «ev ednâ», tecellîgâh-ı sırrındır,
Gubârın
zînetidir âliyâtın yâ Rasûlellah.
Kulun
Sâmî Niyâzî’ıye meded kıl, her dü âlemde,
Derindir
mültecâsı hep usâtın yâ Rasûlellah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Şuhûdun
«Kul hüvellah» âyetidir yâ Rasûlellah,
Vücûdun
«lî maallah» hıl'atidir yâ Rasûlellah.
Celâlinden
celâlüllah cemâlinden cemâlüllah,
Tecellîsi,
sana Hak ni’metidiryâ Rasûlellah.
Nikâhın
bezm-i «mâ evhâ» hitâbın vahy-i Mevlâdır,
Gubârın
Arş-ı A’zam zinetidiryâ Rasûlellah.
Kemâl-i
rahmetin «Yâsîn» nevâl-i hikmetin «Tâsin»,
Ki
ravzan âşikânın cennetidir yâ Rasûlellah.
Tecellîgâh-ı
vahdetsin urûcun lâmekânidir,
Ki
sırrın, sırr-ı Rahmân vahdetidir yâ Rasûlellah.
Ki
sen nûr-i mücessemsin, ki sen bahr-i mutalsamsın,
Huzûrun,
bezm-i Sübhân halvetidir yâ Rasûlellah.
Senin
sânında geldi «rahmeten lil’âlemîn» vasfı,
Vücûdun
cümleye Hak rahmetidir yâ Rasûlellah.
«Elif
lâm mîm» beyân eyler kemâl-i vuslat-ı zâtın,
Ki
zâtın, şems-i vahdet tal'atıdır yâ Rasûlellah.
Hısâlin
«lî maallahtır» ki ef’alin «kulillah»tır,
Ki
şânın şân-ı levlâk gurbetidir yâ Rasûlellah.
Şefaat
kıl kulun Sâmî Niyâzî kemtere Şâhım,
Şefâat
hep usâtın devletidir yâ Rasûlellah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Cemî-i
enbiyânın serverisin yâ Rasûlellah,
Umûmen
kâinâtın mefharisin yâ Rasûlellah.
Ezelden
tâ ebed nûrun delîl-i cümle mevcûdât,
Nebiler,
sadrı mürseller ser’isin yâ Rasûlellah.
Senin
asâr-ı nûrundan bedidâr oldu bu imkân,
Anınçün
aleminin enverisin yâ Rasûlellah.
Teayyunde
beşersin gerçi, ayn ile hüviyyette,
Tecelliyyât-ı
Hakkın mazhansın yâ Rasûlellah
Ulûm-i
evvelin û âhirinin menbaı sensin,
Kemâlât-ı
Hudânın manzarısın yâ Rasûlellah
Nice
mest-i müdâm olmaz senin aşkınla mevcûdât,
Hudânın
en güzel peygamberisin yâ Rasûlellah.
Cemî-i
hastegâna.cürm ü isyâna devâ senden,
Münâcât
mültecâsı,mihverisin yâ Rasûlellah.
Ne
mümkün sânını tavsif, ki evsâfın senin Kur’ân,
Cemî-i
dilberânın dilberisin yâ Rasûlellah.
Kabûl
eyle kulun Sâmî Niyazi'yi dü âlemde,
Bütün
halkın zahîr-i ekberisin yâ Rasûlellah.
Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]
Cemâl-i
Hazretin şems-i Duhâdıryâ Rasûlellah,
Kemâi-i
vahdetin nûr-i Hudâdır yâ Rasûlellah.
Vücûdun
nusha-i kübrâ makamın sidre-i esnâ,
Türâb-ı
merkadin Arş-ı ulâdır yâ Rasûlellah.
Gülistân-ı
cemâlindir sekiz cennetlere zînet,
Seni
zikreylemekcâna gıdâdıryâ Rasûlellah.
Dü
âlem şâh-ı sermedsin, ki sen Ahmed Muhammedsin,
Huzûrun
kâinata mültecâdır yâ Rasûlellah.
Yanar
aşkın ile emlâk döner şevkin ile eflâk,
Cemâlin
âşıkı zât-ı Hudâdır yâ Rasûlellah.
Fakir
u mücrim ü miskîn kulunum, kapına geldim,
Senin
her âdetin lutf u atâdır yâ Rasûlellah.
Firâkınla
dilim nâşâd, ederim dâimâ feryâd,
Lutufla
bendene imdâd sezâdıryâ Rasûlellah.
Kara
yüzümü pür nûr et, ki sensin menba-ı envâr,
Cemâlin
arş ile ferşe zıyâdır yâ Rasûlellah.
Şefâat
kıl günahkâra sezâ etme beni nâra,
Gece
gündüz işim cürm ü hatâdıryâ Rasûlellah.
Benim
bu derdime dermân edemez olsa da Lokmân,
Tabîbâ
âşıka derdin, devâdır yâ Rasûlellah.
Kulun
Sâmî Niyâzî’ye şefâatle inâyet kıl,
Senin
aşkınla nâre mübtelâdıryâ Rasûlellah.
Enisim Allah Allah
Lutfunda
kahrında enîsim Allah,
Kalbimin
şehrinde enîsim Allah,
Haşrımda
neşrimde garib kabrimde,
Usrümde
yüsrümde enîsim Allah.
Aklımın
erdiği esfel a’îâda,
Gözümün
gördüğü cümle eşyâda,
Bu
fânî dünyâda, bâkî ukbâda,
Suretle
ma’nâda enîsim Al'lah.
Aşk
derd ü hevası, yoktur devası,
Nihayetsiz
meydân aşkın sahrası,
Aldı
beni benden Hakkın sevdâsı,
Rûhumun
gıdâsı enîsim Allah.
Hakkı
seyredenlerin kalır mı sabrı,
Mahv
eder Sami’yi tecellî nûru,
Serim
bir lahza olmaz ayrı gayrı,
Yoktur
Hakdan gayrı enîsim Allah.
C elle Celâlüh
Ferd-i
yektâdir Celle Celâlüh,
Samed
Mevlâdır Celle Celâlüh,
Hallâk-ı
kadîm rezzâk-ı kerîm,
Allahü
azîm Celle Celâlüh.
Vasfı
lâ şerîk «küllü şey'in helik»,
Her
mülke mâlik Celle Celâlüh.
Mahbûb-i
ezel hüsnü bîbedel,
Şânı
lem yezel Celle Celâlüh.
Kâdir-i
mutlak hem Rabbü'l-felak,
Ma’şûkumdur
Hak Celle Celâlüh.
Evvel
âhirdir bâtın zâhirdir,
Kâhir
nâsırdır Celle Celâlüh.
Zü’l-celâl
Allah Zü’l-kemâl Allah,
Bîmisâl
Allah Celle Celâlüh.
Emri
kün fekân şânı bînişân,
Kuddûs
ü Sübhân Celle Celâlüh.
Eşyâdan
esmâ eyler tecellâ,
Zât-ı
Muallâ Celle Celâlüh.
Sâmî
sivâyı terk et hevâyı,
Bulup
Mevlâyı Celle Celâlüh.
Allah (celle Celalüh)
Cemâl-i
Zâtını her zerreler ilân eder Allah,
Kemâl-i
na’tını her katreler umman eder Allah.
Sen
ol Zât-ı Muallâsın, şenindir saHanat dâim,
Celîl-i
hikmetindir «külle yevmin şe’n» eder Allah.
Zuhûrun
şiddeti, zerrât-ı aklı eylemiş ıtfâ,
Butûn-i
nûr-i Zâtın, cümleyi hayrân eder Allah.
Delîl-i
kudrettindir cümle âlem ey Azîmü'şşân,
Senin
kudsiyyetini dâimâ tibyân eder Allah.
Nişân-ı
bînişânından edip âlemleri izhâr,
Samedsin,
şânmı, her bir eser bürhân eder Allah.
Celâl
ile cemâlin mazharıdır nûr ile zulmet,
Kimi
nâdân, kimini mahrem-i irfân eder Allah.
Nebâtât
ü cemâdât ü bu ulviyyât ü kudsiyyât,
Seni
tahmîd eder, takdis eder, sübhân eder Allah.
Tecelliyât-ı
envârın. bakâ-yı feyz-i âlemdir,
Ademden
mümkinâtı ayn ile a’yân eder Allah.
Eriş
hakka’I-yakîne Sâmiyâ, müştağrak-ı aşk ol,
Zünûbu
afv ü gufran lutf ile ihsan eder Allah.
Yâ Veliyyullah Ali
Nûr-i
pâk-i «lâ fetâ»sın yâ veliyyullah Ali,
Sırr-ı
pâk-i «hel etâ»sın yâ veliyyullah Ali.
Ey
şeh-i şîr-i Hudâ dâmâd-ı Fahru’l enbiyâ,
Sen
vasıyy-ı Mustafâ’sın yâ veiiyyullah Ali.
Zevc-i
Zehrâ-yı Betül hem asl-ı Esbât-ı Rasûl,
Sen
Aliyye’l Murtazâ’sın yâ veiiyyullah Ali.
Ey
meh-i nûr-i keramet, mihver-i ilm-i ledün,
Sen
delîlü'i evliyasın yâ veiiyyullah Ali.
Nim
nigâhın bâb-ı vuslattır harîm-i Hazrete,
Perdedâr-ı
kibriyâsın yâ veiiyyullah Ali.
Eende
Âdem ilmi, İbrahim ü Mûsâ hikmeti,
Vâris-i
her enbiyâsın yâ veiiyyullah Ali.
Muksim-i
nûr-i velayet kıldı Mevlâ zâtını,
Vâsıiîne
pîşüvâsınyâ veiiyyullah Ali.
«Lahmüke
lahmî» buyurdu şânınâ Fahr-i Rusül,
Nûr-i
vahdânî-nümâsın yâ veiiyyullah Ali.
Ey
velîler serveri kenz-i kerâmet mazharı,
Şems-i
irfân-ı Hudâsın yâ veiiyyullah Ali.
Kevser-i
futtun olur cümle usâta selsebîl,
Menba-i
bahr-ı sehâsın yâ veiiyyullah Ali.
Nokta-i
zâtın, hakîkat mushafın miftâhıdır,
Sen
imâmü’l etkıyâsın yâ veiiyyullah Ali.
Dû
cihânda bir gedâ-yı ahkamı Sâmî fakîr,
Cümleye
kân-ı atâsın yâ veiiyyullah Ali.
Ben de Bulup Sübhânımı
Bende
oldum tâ ezeli, bende bulup Sübhânımı,
Nâr-ı
aşk içinde külli nûreyleyüp nîrânımı.
Her
dü cihân deryâ-yı Hû eyler tecellî sû be-sû,
Tâ
ezel eyleyüp arzû, ayan ettim îmânımı.
Hicrân
ile kalmış iken, gurbetlere salmış iken,
Kesretlere
dalmış iken dürdâne buldum şânımı.
Benlik
bana olmuş durak, zannettiren yâri ırak,
Dil
mülkünden açtı şafak keşfetti gizli kânımı.
Yok
bahr-ı vahdete sâhil gelip bunda olma gâfil,
Ta’rifi
olamaz kâbil sırr içinde seyrânımı.
Refref-i
aşk ile mahva, envâr-ı mahv ile sahva,
Erişüp
ekber-i afva cân eyledim cânânımı.
Ism-i
A’zam ile nihan fermânı emr-i kün fekân,
Şânı
ezeiden bî nişân fehmeyledim mihmânımı.
Fedâ
edüp kayd-ı resmi, mahv eyleyüp cân u cismi,
Görüp
müsemmâdan ismi Sâmî buldum sultânımı.
Ya Rabbî
Beni
meczûb-i dâm-ı hubb-i Zâtın eyle yâ Rabbî,
Dili,
mashûb-i esrâr-ı sıfâtın eyle yâ Rabbî.
Ezelden
tâ ebed müstağrak-ı bahr-ı şühûd eyle,
Canı,
mevhûb-i feyz-i beyyinâtın eyle yâ Rabbî.
Kuyûd-i
esfel-i nefs ü tabîatten rehâ eyle,
Derûnu,
vasl-ı nûr-i âliyâtın eyle yâ Rabbî.
Ehad
sırrındaki mîrâs ile vârîs edüp sırrım,
Ledünnîde
harîm-i her nükâtın eyleyâ Rabbî.
Şüûn-i
ayn-i a’yandan mücerred eyl'eyüb her dem,
Garîk-ı
feyz-i kuds-i zât-ı na’tın eyleyâ Rabbî.
Çü
sensin maksadı Sâmî fakîrin her dü âlemde,
Anı
mergûb-i nûr-i iltifâtın eyleyâ Rabbî.
Buldu, Âlem içre Âlemi
Zevk-i
aşk meczubu, buldu, âlem içre âlemi,
Şevk
ile pervâz eden, keşfetti dem içre demi.
Nusha-i
kübrâ, tasarruf sâhibi buldu yakîn,
Safha-i
ruhunda me.’ikûş hâtem içre hâtemi.
«Alleme’l-esmâ»
ite suretleri ma’nâ gören,
Kenz-i
lâhûttan erişti âdem içre âdemi.
Nisbet-i
iksire Mecnûn aşk ile erdi, eren,
Beyt-i
ma’nâ-yı dilinde zemzem içre zemzemi.
Dü
cihân şevk-ı cemâl-i düşvâne olmaz enîs,
Hakda
fâni, fehm eder bil Edhem içre Edhemî.
Sâmiyâ
seyr-i merâtib eyleyüp maksûdu bul,
Bin
bir esmâ bir müsemmâ a’zam içre a'zamı.
Mestâneler Mestânesİ
Etti
beni aşkın bugün mestâneler mestânesi,
Yanup
nuruna oldum ben pervaneler pervânesi.
Aşkın
harâb etti beni yaktı kebâb etti teni,
Küntü
kenzi buldum, olup vîrâneler vîrânesi.
Leylâ
idi meftûn eden, Mecnûnu hem mecnûn eden,
Beni
aşkullah eyledi dîvâneler dîvânesi.
Vuslatına
cândır bahâ, ben edeyim bin cân fedâ,
Can
verene cânân olur, cânâneler cânânesi.
Her
cânibim Hak söyledi, aşka beni gark eyledi,
Deryâ-yı
aşkında buldum dürdâneler dürdânesi.
Zikrinle
aşk hâsıl olup deryâsı bî sâhil1 olup,
Bu
katremi mahv eyledi ummâneler ummânesi.
Etti
sıfatın çün zuhûr Sâmî’ye nûrun alâ nûr,
Mebhût
ü müstağrak kılup hayrâneler hayrânesi.
Ali’dir Ali
Velayet
imâmı Ali’dir Ali.
Alinin
yolu, Hak yoludur yolu.
Nûr-u
bidâyet, şâh-ı velâyet,
Cümle
ululardan uludur ulu.
İlimde
makâmı aliyyü'l-ulâ,
Hidâyet
güneşi, dilidir dili.
Vasiy-yi
risâlet, samed mazharı,
Verâset
hümâmı velîdir velî.
Kemâline
şâhid Kitâb-ı Celîl,
Kerâmetle
hâli, celidir celî.
Meh-i
«lâ fetâ» denildi «illâ Ali»,
Gülistân-ı
vahdet gülüdür gülü.
Yedullaha
mazhar, alemdâr-ı Hak,
Hakka
eyleyen vâsıl, elidir eli.
Yolundan
eriştirdi Hakk bezmine,
Ezelden
çün Sâmî, kuludur kulu.
Terk-i Âmâl Eyleyen
Terk-i
âmâl eyleyen alî olur kâkül gibi,
Eht-i
tecrîd nâil-i dîdâr olur fülfül gibi.
Sscdsgâh-ı
ssk ilg kî! ssrfürû-yi rnohlikâ,
Bûy-i
dilcûy-i muanber feyz ola sünbül gibi.
Maksadın
mest-i nesîm-i kuds-i bî hemtâ ise,
Şerha
şerha eyle evrâk-ı derûnu, gül gibi.
Gonca-i
bağ-ı visâlin pertevi matlûb ise,
Nağme-i
zikr ile âh et tâ seher bülbül gibi.
Şehr-i
«lâ maksûde illâ hû»yu seyrân etmeğe,
Mahrem
olmaz dîde-i Hakbîn musaffâ dil gibi.
Cezbe-i
esmâdan istiğrâk-ı nûr-i vahdete,
Ermek
için, aşk ile seylân eyle sel gibi.
Müstenîr-i
«serfıme vechüllah»a nâil olmağa,
iltizâm-ı
âzer-i aşk eyle semendil gibi.
Kâ'be-i
maksûd ise mirsâd-ı kalbin Sâmîyâ,
Nûr-i
temkine eriş olma mülevven yel gibi.
Temevvüc Etti
Temevvüc
etti, zâhir oldu imkân-ı vahdetin nûru,
Ki
yoktur sermedi deryâ-yı Zâtın sâhil ü ka’rı.
Nikâb-ı
kesret-i esmâ hicâbın ref’ eden câna,
Tecellî
eyledi, kenz-i nihânın tal'at-ı bedri.
Fenâ-yı
mutlaka müstağrak olsa bu dil-i nâlân,
Gelir
her zerreden, her an rumûz-i hikmetin emri.
Fenâ
fillâh yolunda aşkı eden muktedâ dâim,
Göründü
lâmekân seyrân içinde vahdetin şehri.
Velî,
her sâliki etmez cemâl-i nûruna vâsıl,
Ki
cânı, bezl-i cânân eylemektir, vuslatın mehri.
Tecellî
cezbesinden dil olur hayrâne-i sermed,
Dimâğ-ı
cânı mest eyler sebîl-i kevserin nehri.
Geçen
nâr-i hevâdan, nûru buldu Tûr-i kalbinde,
Samed
cem'i hakikatte edüptür kimyâ, zehri.
Ehad
sırrında edenler sıfâtı zâtına vâsıl,
Kemâl
ender kemâlde yekvücûttur lutf ile kahrı. .
Alâikdan
tecerrüdle teferrüd eyleyen sâdık,
Olur
Sidre-i esnâ, ma’nevîde kalb ile sadrı.
Delîl-i
bezm-i Hakka sıdk ile teslim olan bî şekk,
Erişti
kibriyâya terk edenler âr ile kibri.
Hicâb-ı
nefsin etvârı eder tâlibleri mahrûm,
Kalır
birr olmasa gerçi beşer şînindeki şerri.
Hamîr-i
tînet-i nâsût olur âyîne-i lâhût,
Harîm-i
kenz-i hakkâni bililnmez setr eder sırrı.
Beşer
resminde mahfî görünürse zâhiren ârif,
Velî
batında, sırrı Haktan olmaz bir nefes gayri.
Aref
sırr-ı tedünnî mektebinden almayan dersin,
Hakikatte,
tecellîden bilemez şerr ile hayrı.
Hicâb-ı
nefs-i süfli zulmetinden geçmeyen mahcûb,
Ne
buldu sâdık-ı fecri, ne bildi sırdaki Hızrı.
Görenler
vech-i bâkîyi, merâyâ-yı merâtibden,
Eriştirdi
anı mezkûre, sabr u şükr ile zikri.
Erenler
râh-ı erkânında Sâmî bulunur matlûb,
Visâl-i
lâmekâna erdirir şâirlerin seyri.
Mislini Halk Eylemedi
Ey
şeh-i mülk-i nübüvvette Habîb-i ezelî,
V’ey
meh-i burc-iiisâlette edîb-i ebedî,
Cümle
bîçârelerin sensin elinde senedi,
Ey
Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,
Mislini
halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.
Cümle
âlem meh-i envârına pervâne döner,
Mübtelâ
ateş-i aşkın ile her demde yanar,
Gülşen-i
hüsnüne canlar eder efgân ile zâr,
Ey
Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,
Mislini
halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.
Durmada
nisbete canbahşın ile arz u semâ,
Vasf
eder sânını Levh u Kalem ü Arş u ulâ,
Âşık-ı
hüsn ü kemâlin ezelî Zât-ı Hudâ,
Ey
Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,
Mislini
halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.
Her
sözün ma'den-i esrâr-ı delîl-i hikmet,
Nur
yüzün mahzen-i envâr-ı cemîl-i vahdet,
Tavr-ı
özün âyine-i Zât-ı Celîl-i Hazret,
Ey
Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,
Mislini
halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.
Hep
nebiler serveri nûr-i mukaddemsin sen,
Kenz-i
envâr-ı müsemmâya mutalsamsın sen,
Nass-ı
Kur’ân-ı Kerîm ile muazzamsın sen,
Ey
Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,
Mislini
halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.
Bab-ı
lutf u keremin cümle cihân mu’temedi,
Âciz
ü bîçârelerin bahş-ı şefâat senedi,
Hep
yüzü karelerin meded-i müstenedi,
Ey
Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,
Mislini
halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.
Nûr-i
Zâtındır heman hılkat-i ekvâna sebeb,
Dört
kitâb sânını ilân ü beyân eyler hep,
Senden
öğrendi cihân, hikmet ile dîn ü edeb,
Ey
Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,
Mislini
halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.
Kapına
geldi kulun lutf ü inayet senden,
Cümle
halka kerem-i bahr-ı şefâat senden,
Sâmî’ye
Rûz-i Cezâ nûr-i hidâyet senden,
Ey
Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,
Mislini
halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.
Â’ma Görmedi
Nur-ı
vahdet şemsini sîrette a'ma görmedi,
Bilmeyen
ilm-i iedün zâhirde dânâ görmedi.
Can
gözü «innâ fetahnâ» ile feth olmak gerek,
Dîde-i
hâdisle eyleyen temâşâ, görmedi.
Kaldı
hicrân-ı enâniyyette mahbûs-i azâb,
Sâhib-i
Tura muârız, dest-i beyzâ görmedi.
Tıyneti
ednâ olan, ednâ görür gördüklerin,
Sîreti
ulvî-i pâk, âlemde ednâ görmedi.
Mihver-i
âfâttir varlık, ademdir gâyeti,
Cümle
varlıktan çıkanlar lahza belvâ görmedi.
Bunca
taht u bahtın ashâbı, cihânda âkibet,
Çıktı
gitti bir kefenle, sanki dünyâ görmedi.
Darbe-i
mevt ile âhir, intibâh eyler o kim,
Âlem-i
zıll-i hayâtı ayn-ı rü'yâ görmedi.
Mûkın
ol «men kânefi hezihî a’mâ» hükmünü,
Görmeyen
bunda dâhi, ukbâda hâşâ görmedi.
Senliği
senden sana, bahş eyleyendir nûr-i Zât,
Kendiden
gâfil olan âyât-ı kübrâ görmedi.
Nûr-i
esmâdır müzeyyen eyleyen âlemleri,
Hakkın
esmâsın gören, hilkatte eşyâ görmedi.
Bahr-i
zât müstağrak etmiş, mevcidir âlem bütün,
Bî
şuûr, mâhî gibi deryada deryâ görmedi.
Hikmet-i
nûr-i sıfâtı serteser olmuş muhît,
Zulmet-i
«lâ»da gizli, envâr-ı «illâ» görmedi.
Açmayanlar
perde-ı canı dıl-ı nalaneden,
Geldi
mahrum gitti mahrûm, nûr-i Mevlâ görmedi.
Ferd-i
kâmilden zuhûr eyler kemâl-i nûr-i zât,
Mesleki
hodbin olup mu’tâdı ibâ görmedi.
Künh-i
aşka erişen oldu mecâzîden halâs,
Vâsıl-ı
Mevlâ olan Mecnûn-i Leylâ görmedi.
Rûhu,
mest-i bîşuûr eyler «sekâhüm» şerbeti,
Hâlete
mesti ne bilsin, çünki sahbâ görmedi.
Mühmel
olmaz hayr u şerden hiç biri bir vakt ü ân,
Kim
hatâ yâhut atâ edüp takaza görmedi.
Tâlib-i
cânân için canlar fedâ etmek gerek,
Ibtilâdan
asfiyâ, bâdî-i şekvâ görmedi.
«Semme
vechullah»ı bulmaz Sâmiyâ hakka’l-yakîn,
Esfel
ü a'lâ, o kim, Esmâ-yı Husnâ görmedi.
Kitâb-ı Kâinattan Akseden
Kitâb-ı
kâinattan akseden fermâna ol sâmi',
Tecellî
lem’a-i vahdet ölür her zerreden sâtT.
O
bahr-i azamûta olsa dil çün zerreler yeksan,
O
nisbet kadrini'kurbi'yyet ile ret’eder râfi'.
Sivâ
zilli dil-i uşşâka semm-i kâtil olmuştur,
Ona
iksîr-i tevhid ile tiryâk u devâ nâfi'.
Ezelden
eylemiş mir’ât-ı küntü kenz inşânı,
O
sırrın mahremi mir’ât-ı Haktır sen de ol kâni’.
Eriş
mîzâb-ı Hazretten gelen kenz-i tecellâya,
Velî
kahr-ı celâlin sûreti inkâr olur mâni’.
Zuhûr-i
esfel ü a’la-sıfât ef’âli nâzırdır,
Velî
zât-ı nihâna mazhar imiş âdemi sâni’.
Münezzehtir
merâtibden, tecellîden, tedenniden,
Mezâhirle
velî envârı gûnâ gûn olur lâmi’.
Ehad
sırrı Samed nûrunda kim ki buldu temkini,
O
oldu rütbe-i kurbiyyet içre Sâmiyâ câmi’.
Bigâne Âşık, Sûzâne Âşık
Her
dû cihâne bigâne âşık,
Aşk
ile dâim sûzâne âşık.
Yoktur
karârı leyi ü nehârı,
Her
demde zâr ü efgâne âşık.
Maksûdu
Allah, derd ile her gâh,
Etmektedir
âh Lokmâne âşık.
Vahdet
ilinde beyt-i dilinde,
Vuslat
yolunda kurbâne âşık.
Ol
yâre karşû envâre karşû,
Dîdâre
karşû devrâne âşık.
Doisa
tecellî bulmaz teselli,
Yok
îikr ü aklı dîvâne âşık.
Aşk
ile ma’mûr olmuş dili Tûr,
Zannetme
hûr u gıimâne âşık.
Her
demde zikri hayrette fikri,
Zulmette
bedr-i tâbâne âşık.
Kimde
olur aşk olur muvaffak,
Sermâyesi
Hak dükkâne âşık.
Aşkın
kemâli yoktur zevâli,
Bir
lâmisâli cânâne âşık.
Bend
eylemiş cân bir mâh-i tâbân,
Olmuş
perîşân târâne âşık.
Envâr-ı
vahdet keşf olsa vusiet,
Eyler
mi minnet bir câns âşık.
Sâmî
gönülden cân ile dilden,
Bezm-i
ezelden Sübhâne âşık.
İhrâk -ı Aşk
Nâr-ı
kübrâdır hakîkat âşıka ihrâk-ı aşk,
Nûr
eder cân ü dili ihrâk ile imhâk-ı aşk.
Künh-i
zâttan bîneseb câzibnümâ feyz-i ezel,
Her
nesebden ayn-ı gayba hasreder eşvâk-ı aşk.
Her
teayyünden çıkup dünyâ vü ukbâ bilmedi,
Sırr-ı
ma'şûkta fena ender fenâ, uşşâk-ı aşk.
Lâteayyün
mebdeidir her teayyün menşei,
Kâf-i
Nûn’dan bîhurûf fermân eder intâk-ı aşk.
Râh-ı
vuslatdır ki ol terk-i terk'e erdirir,
Kâse-i
vahdet şarâbı feyzidir mihrâk-ı aşk.
Hissedârı
sidre-i seyrân edertecrîd ile,
Cezbe-i
bâriknümâ te’sîridir is’âk-ı aşk.
«Len
terânî»den enâniyyet sıfâtın mahvedüp,
Bel
yerânî sırrını îmâ eder ıshâk-ı aşk.
Nisbet-i
zâtiyyedir ki zâtı zâta cezb eder,
Bahr-i
nûr-i zâta bahran ettirir a’mâk-ı aşk.
«Küntü
kenzen» kenzi «ahbebtü» rumuzundan gelir,
Şems-i
zâtı lâmekândan gösterir âfâk-ı aşk.
Refref-i
seyr-i muatlâdır harîm-i hazrete,
Kimki
aşk u şevk ile nâil ola ihkâk-ı aşk.
Rehnümâdır
asıkı vuslat gehi rna'şûkuna,
Pertev-i
mir’at-ı cânândır dile burâk-ı aşk.
Sûret
ü ma’nâda şart oldu fed’â muğdi için,
Bezl-i
cân etmek gerektir evvelâ infâk-ı aşk.
Lâteayyün
lâmekâna bil burâk-ı i'tilâ,
Nûr-i
dîdâr âşikâr eyler meh-i işrâk-ı aşk.
Perde-i
nûr-i likâ vasl-ı bakâyı ref eder,
Hep
hicâbın selbine bâdîdir istiğrâk-ı aşk.
Her
merâtibde hüveydâ hükmü cârî serteser,
Nûr-i
mutlak bahrine iğrâk eder ıtlâk-ı aşk.
Aşk-ı
uşşâk vuslata akreb tarîkin sırrıdır,
Zehr-i
sevdâ-yı sivâ kimyâsıdır tiryâk-ı aşk.
Aşıkı
ma’şûkta mahv u rabt eder bir habl-i nûr,
Halli
müşkil bir muammâ ukdedir, iğlâk-ı aşk.
Terk-i
işrâk etmeyen idrâkten olmaz hissedar,
Zât,
sıfât, ef’âldetevhîddir ezel mîsâk-ı aşk.
Cismini
cân eyleyüp çânânına kurbân olan,
Lahminesofra-i
muhtass-ı gıdâ erzâk-ı aşk.
Rehn-i
kesretten reh-i tahlîs-ı cân ister isen,
Bende-i
bend-i sivâyı tîz eder i’tâk-ı aşk.
Mâsivâ
zıll-i hevâdır zulmet-i a’zam sevâd,
Bast-ı
nûr ile basît kalbe bisât ibrâk-ı aşk.
Râh-ı
ebrâr seyr-i uşşakîne nisbetle serâb,
Kıdve-i
şehrâh-ı kurb-i bînişân müştâk-ı aşk.
Feyz-i
vahdettir ki seib-i gayr-i aşkın hassası,
Aşıkı
ma’şûkta imhâkla eder ıtbâk-ı aşk.
Kabza-i
kudretle mermi sehm-i sârî lahzada,
Kim
hedeftir mahv olur kıimaz ona işfâk-ı aşk.
Kâf
kurba, şın şühûda, ayn ayna erdirir,
Kurb-i
ef’âl ü sıfât nûr-i maiyyet tâk-ı aşk.
Dâne-i
dünyâ-yı dûna sarf ile nemlesıfat,
Kadr-i
aşkı hedr eder beyhûde bîezvâk-ı aşk.
Bil
hakikatte mecâz evsâh-ı kesret bîrevâc,
Kân-ı
vahdet cevherin teşhîr eder esvâk-ı aşk.
Kad
sera’l-eş’yâü bi’l-esmâi min sım’s-sıfât,
Cezbe-i
kübrâ-yı Haktır, Sâmiyâ muzdâk-ı aşk.
Dilersen Bahr-ı Zâtı
Dilersen
bahr-ı zâtı seyr için, bir ma’nevî zevrak,
Mutahhar
kıl derûnu, mâsivâdan bahşedüp revnak.
Hayâlât-ı
vücûdun hâil-i nûr-i şuhûd oldu,
Nikâb-ı
cân açılmazsa tecelli eylemez bil Hak.
Rumûz-i
ma'nevî-i «kul kefâ»ya vasıl olmakçün,
Umûmen
evliyâya rehnümâdır cezbe-i mutlak.
Sıfât
u zâtına mir’ât edüp resm-i mezâhirle,
Tecellî
mevcesinden görünendir nûr-î bahr-i Hak.
Teayyünde
zuhûrun mazhar-ı cem’iyyet-i esmâ,
Vedâ'
etmezden âlemden, bu faslı asla kıl mülhak.
Füyûz-i
kenz-i iâhûtî senin sırrında mahfîdir,
Mutatsam
nefs ile olmuş o kenzin cevheri muğlak.
Makâm-ı
saff-ı evvel, sâfiyet bezmine mi’râc et,
Rumûz-i
«sâbikû» ile olam dersen eğeresbak.
Dil
ü canda enis ü mûnisin dâim ola mevlâ,
Ki
üns-i Haktan oidu lafz-ı insan zâhir-i müştak.
Gerektir
dîde-i can rûy-i cânânı temâşâya,
Münevver
eyler elbet çeşm-i cânı nûr-i kuhl-i aşk.
Hicâb-ı
zulmeti ref’ etmek istersen derûnu, kıl,
Vücûdun
garbını şems-i hakîkat perteviyle şark.
Sivâlardan
selîmü’I-kalb olan Sâmî bulur Hakkı,
Haremgâh
oldu milk-i canda cânân ile dil ancak.
Mekân Âşık Cihan Âşık
Elâ
ey mefhar-i âlem sana kevn ü mekân âşık,
Döner
nurun ile devrân sana cân ü cihân âşık.
Göründü
pertevinden nûr-i vech-i kibriyâ çün kim,
Umûmu
cezbeye saldı sana hûr u cinân âşık.
Zuhûr
eden bu imkân içre rengârenk senin hüsnün,
Beyân
âşık ayân âşık, sana aşk-t nihân'âşık.
Urûcun
zînet-i Arş-ı Muallâ, Şâh-ı Levlâksin,
Hırâm-ı
dilrübâ-yı kudsüne kerrubiyân âşık.
Nesiminle
sabâ aşka düşüp deVrâne çıkmıştır,
Sana
ervâh u ecsâm u melekler ins ü cân âşık.
Sen
ol fermanber-i şâh-ı bakâ-yı Sidre seyrânsın,
Serapa
Arş u ferş devr-i zamân ü cümle ân âşık.
Karîn-i
nûr-i esmâ-yı Hudâdir cümle evsâfın,
Cemâlin
Haknümâ âyînesine aşıkân âşık.
Cihânın
cânısın canlar seni cânân edinmiştir,
Sana
Sultân-ı lâhût sarây-ı lâ-mekân âşık.
Kemâlâtın
ehad bahrinde nûrdur, yektâdır,
Sana
hep kâinât ü sâkinân-ı âsümân âşık.
Gubârın,bûsegâh-ı
kıble-i ma'nâ-yı kübrâdır,
Füyûz-i
nefha-i canbahşına hep kudsiyân âşık.
Kelâmın
mürdeler ihyâda iksîr, nefha-i Haktır,
Zülâl-i
lutfuna âb-ı hayât-ı câvidân âşık.
Kulun
Sâmî günahkârân içinde cümleden mücrim,
Şehinşâh-ı
şefâatsin sana hep âsiyân âşık.
Nûrun Da Hak Nârın Da Hak
Bâtıl
demem eşyâyı, izhârın da ızmânn da hak,
Künh-i
kemâl Cennetle Nâr, nûrun da hak nârın da hak.
Mansûru
istihlâk ile sensin «ene’l-Hak» söyleten,
Kendini
mahv eden görür, dârın da dîdârın da hak.
Mûsâ’ya
kürsî eyleyüpTûr’u kelâmınla ayan,
«Innî
enellah» diyen ezhârın da eşcârın da hak.
Kahr
u celâlin âşıka, lutf u cemâlin nâzıdır,
Nârınla
nûrun menşei, afvin de kahhârın da hak,
Mir’ât-ı
künh-i vahdetindir kâinat ser tâ kadem,
Ref’
olsa perde cümleden, yârin de ağyârın da hak.
Bu
cilvegâh-ı mülk ü ma'nâ gülistâmn keşf eden,
Çün
andelîb âgâh olur hârın da gülzânn da hak.
Olmaz
abes bir zerrede ism-i celîlindir hakîm,
Haksin
hakîkat çünki âsânn da hak kârın da hak.
Hüviyyet-i
Hak Sâmîyâ tekvîn eden âlemleri,
Her
rütbede zâhir olan leylin de akmârın da hak.
C â n ı m d a n Etmez İftirâk
Hüsn-i
sır mehpâresi cânımdan etmez iftirâk,
Derd-i
dil dildâresi cânımdan etmez iftirâk.
Cümle
varlıktan geçüp tevhîd-i sırf olmak içün,
Aşk-ı
Hak seyyâresi cânımdan etmez iftirâk.
Kâinat
hep tılsım-ı hüsnünde kayd ü bend olup,
Âşkının
hunkâresi cânımdan etmez iftirâk.
Mazhar-ı
deryâ-yı vahdet kesret-i emvâc iken,
Bu
«ene’l-Hak» na’rası cânımdan etmez iftirâk.
Hep
sıfâtın âşıkı vâdi-i hasret eyleyen,
Meyl-i
zât gamhâresi cânımdan etmez iftirâk.
Zıll-ı
kesret ref’ olunca «semme vechüllah»dan,
Gamze-i
hûnhâresi cânımdan etmez iftirâk.
Bahr-i
istiğrâkta Sâmî nice olmaz mahv ü gark,
Tal’at-i
nûrpâresi cânımdan etmez iftirâk.
Gerçi Amelim Yok
Mensûb-i
huzur olmağa gerçi amelim yok,
Meh-i
tal'atımın gayride fikr ü emelim yok.
Hûnâb-ı
ciğersûz-i derûn-i dilem her an,
Sinemden
akar dîdede gerçi belelim yok.
Çeşmimde
cihân, cân ile cânân görünen hep,
Sensin
güzelim, başka benim bir güzelim, yok.
Aşkın
ezelî kıldı beni hüsnüne şeydâ,
Ta’tîr-i
meşâm eyleyecek, başka gülüm yok.
Rahm
eyle beni hecr ile zulmette bırakma,
Sen
şems-i münîrim gibi hiç bedelim yok.
Aşkınla
perîşân u harâb oldu bu cismim,
Lutf
eyle ki dâmen tutacak elde elim yok.
Bin
nâz ü gınâ eylese de hüsnüne lâyık,
Çevrinde
lutuf-dîde vü ye’s ü kelelim yok.
Arz
eylemede hâlini ima ile Sâmî,
Takrîr-i
merâm eyleyecek dilde dilim yok.
Nâil Olmaz Vuslata
Nâil
olmaz vuslata ma’nâda dil,
Olmadıkça
aşkına üftâde dil.
Duyamaz
verd-i hakikât bûyini,
Düşmedikçe
tâ seher feryâda, dil.
Çeşm-i
cânı nûr-i ferdâr olamaz,
Iktidâ
etmez ise üstâda dil.
Kayd-ı
cân-ı cismi terk etmek gerek,
Vasıl-ı
cânân olandır sâdedil.
Ermese
fânide cânâna eğer,
Eremez
dîdânna ukbâda dil.
Sahibi,
Haktır bu iklîm-i dilin,
Ver
ana bulsun onu dünyâda dil.
Menzili
cümle merâtib ğâyeti,
Kalmasın
Cennet ile Tûbâda dil.
Kâf
odur Anka odur kenz-i Hûdâ,
Kâ'be-i
kübrâ için bünyâda dil.
Etme
nefs ile nikâb ender nikâb,
Tâ
ola dildârına dildâde dit.
Nakşı
tathîr et sivâ eyler sevâd,
Olmasın
ber-mâsivâ sevdâda dil.
Sâmiyâ
dil noktasıdır nûr-i zât,
Bâde-i
aşk «bâ»da, Verme bâdedil.
Talibâ Vuslat Dilersen
Talibâ,
vuslat dilersen âleme bîgâne ol,
Bir
hakikât şem’i bulup cân ile pervâne ol.
Cümle
varlıktan soyunup aslına ^yîe sefer,
Şems-i
zâtın vahdetinde nuruna sûzâne ol.
Cân
ü baş kaydın bırak tâlip isen candan eğer,
Geç
bu beyhude hevâyı vasıl-ı cânâne ol.
Nisbet-i
mürşitle feyz-i kevser-i aşkriçûp,
Râh-ı
Hakta bahr-ı aşka gark olup mestâne ol.
Gonca-i
ma’nâ isedil bahçesinde maksadın,
Terk
edüp hâr-ı sivayı her seher efgâne ol.
Hep
kuyûdât-ı sivâdan eyle tecrid-i sıfât,
Katre-i
zâtını ifnâ eyleyüp ummâne ol.
Vuslat-ı
Mevlâ dilersen, aşk-ı Leylâdan geçüp,
Gel
hakikât aşkına Mecnûn gibi dîvâne ol.
Bil
cemâl-i mutlakın zerrâtıdır sırru'l-vücûd,
«Semme
vechüllah» ! Sâmî seyr edüp hayrâne öl,
Derman Yoludur Bu Yol
Aşk
ehli isen durmam, derman yoludur bu yol,
Bigâneye
yol sorma, irfân yoludur bu yol.
Kim
bu yola bel bağlar, yaş yerine kan ağlar
Sel
gibi akup çağlar, ummân yoludur bu yol.
Ah
ile sadâ eyle kendini fedâ eyle,
Aşk
ile gedâ eyle ihsân yoludur bu yol.
Kasdın
ise hünkârlık mahv olmalı bu varlık,
Zâil
olup ağyarhk yeksân yoludur bu yol.
Dostuna
vücûd perde, ne gökte ne de yerde,
Aşkın
var ise serde seyrân yoludur bu yol.
Dil
şem’ini yaktınsa aşk bahrine aktınsa,
Can
mülküne baktınsa cânân yoludur bu yol.
Nûr
eyleyerek nârı fark eyleye gör yâri,
Şirkten
olasın ârî îmân yoludur bu yol.
Sâmî
gibi dîvâne vahdet ile hayrâne,
Cânâneye
pervâne sûzân yoludur bu yol.
Kurbiyyet-i A’lâya Gel
Rütbe-i
süflâyı geç kurbiyyet-i a’iâya gel,
Mevcedâr-ı
arıza bakma yem-i deryâya gel,
Âşinâ
olmaksa Hakka «alieme’l-esmâ»ya gel,
Sûret-i
mevhûma bakma âdem-i ma'nâya gel,
Harf
libâsı içre pinhân nokta-i zîbâya gel.
Cân
içinde gizli cânân buldun ise ey gönül,
Vech-i
pâkin perteviyle doldun ise ey gönül,
Bînişândan
bir nişânı aldın ise ey, gönül,
Tâlib-i
sırr-ı Muhammed oldun ise ey gönül,
Sidre
vü Tûbâda kalma âlem-i ezbâya gel.
Ermek
istersen bugün esrar-ı Sübhâne, sakın,
«Men
aref» sırr-ı ledünnîsinde irfâne, sakın,
Mushaf-ı
tekyîn-i Hakla vahy-i Kur’âne, sakın,
Sırr-ı
Hakki ister İsen gitme yâbâne sakın,
Âyîne-i
inşânı oku mazhar-ı kübrâye gel.
Bezm-i
tedrîs-i hakikatte elif dersin oku,
Nokta-i
vahdet içinde mahv-ı sırf dersin oku,
Hızr-ı
ma’nâya erişüp «lâ havf» dersin oku,
Mekteb-i
irfân içinde «men aref» dersin oku,
Serseri
gezme, özün bil, ârif ol, Mevlâya gel.
Zat
ü evsâf sırr-ı esmâ mazhar-ı âdemdedir,
Sâmiyâ
cümle mezâhir ekberi âdemdedir,
Cem’i
lâhût fark-ı nâsût mihver-i âdemdedir,
Ey
Niyâzî «küntü kenz»in cevheri âdemdedir,
Derbeder
olma gözün aç kenz-i lâ yefnâya gel.
Onsekinbin Âlemi
On
sekiz bin âlemi izhâr eden Rabb-i Gelil,
Künh-i
şems-i zâta kıldı hep merâtibden delil.
Ma'rifet
mir’âtını uşşâka kıldı yâdigâr,
Teşnegânri
zemzem-i irfâne olsun selsebîl.
Kayd-ı
zulmet mâni’ olmuşsa eğer mir'âta bak,
Afitâbın
nuru salmış necm-i zerrâta fitil.
Bahr-i
nûr-i vahdetin emvâcı imkân görünür,
Hâ!-i
istiğrak ile derk et ne lâzım kâl ü kil.
Âlem-i
suretle Sâmî ğayb-ı zâtı, seyr edüp,
Nûr-i
irfâna eriş, kalma dü.âlemde alil.
Yâ Rasûl
Hâk-i
paye arz-ı hâl etmek ne hâcet yâ Rasûl,
Aşikârdır
hazrete her türlü hikmet yâ Rasûl.
Yüzü
kâre cürmü çok bir asî-i bîçâreyim,
Derd-i
cürme beklerim senden inâyet yâ Rasûl.
Ilticâ
eden gubâr-ı akdes-i ihsânına,
Dû
cihân içre bulur fevz ü saâdet yâ Rasûl.
Cümle
âlem rahmetin nûrîyle olmuş pâyidâr,
Âsitânın,
menba-ı lutf-i himâyetyâ Rasûl.
I’timâdım
Rahmeten lil'âlemîn şânınadır,
Yok
benim hâlimde ümmîd-i selâmet yâ Rasûl.
Va’d-i
afvin mücrimi kıldı recâdan hisseyâb,
Yok
benim isyânıma haddile gâyetyâ Rasûl.
Sâilem
iki cihanda, bâb-ı lutfundan senin,
Kıl
terahhum bendene, rûz-i kıyâmetyâ Rasûl.
Derd-i
aşkınla dilim yanmaktadır rûz ü leyâl,
Âsîyim,
geldim sana ettim dehâlet yâ Rasûl.
Müctebâ-yı
enbiyâsın cümlesi hayrân sana,
Haknüma
vechinde zâhir her melâhat yâ Rasûl.
Nâr-ı
aşkınla yanar Sâmî kulun, bîihtiyâr,
Lutf
edüp eyle sezâvâr-ı şefâat yâ Rasûl.
Nokta-i İrşâda Gel
Tâlibâ,
gezme sivâda, nokta-i irşâda gel,
Mâyedâr-ı
Ahmedîden feyz-i istimdâda gel.
Aldatıp
âvâre nefsin, etmesün esfel seni,
Beyt-i
kalbin zikr-i Hakla rüknünü bünyâdagel.
Bul
ledünnî mektebinde Hm-i ilmüllah oku,
Mürşid-i
hızr-ı zamânı ârif-i üstâza gel.
Nefs
elinden rûh-i sultânî esir olmuşdürur,
Mısr-ı
dilde ruhu sultân etmeğe âmâde gel.
Firkat-i
yârden yanarsın, vuslatı arzû edüp,
Sırr-ı
lâmevcûdeyi tevhîd ile işhâda gel.
Hep
kemâlât-ı bakâya sa’y edüp rûz u leyâl,
Va’d-i
ferdâya eriş, muhtâr iken dünyâda gel.
Küntü
kenzi bulmak için Sâmiyâ sen de bugün,
Aslını
faslında seyret, zikr-i Hakkı yâda gel.
Gönül
Sayd
ü bend oldu meğer bir şâh-ı hûbâne gönül,
Şimdi
mest-i bîşuûrdur çeşm-i mestâne gönül,
İsmi
yektâ resmi tûbâ cismi bîhemtâ ferîd,
Çeşmi
âhû tal’atı nûr şöı^ıs-i tâbâne gönül.
Düşmesin
hiç kimseler cânsûz-i aşk nîrânı bu, .
Yâne
yâne döndü nâçâr ayni büryâne gönül.
Hep
senin fikr-i hayâlinle mehim âlüfteyim,
Kuvve-i
idrâkini mahv etti dîvâne gönül.
Sensin
ancak zülf ü ebrûriştesiyle bend eden,
Düştü
mecnûnlar gibrsahrâ-yı hayrâne gönül.
Derd-i
aşkın yâresine yine sensin çâreşâz,.
Derdini
arz eylemez bir başka lokmâne gönül.
Anladım
işte cihanda âfet-i cân aşk imiş,
Şimdi
senden başka her sevdâya bigâne gönül;
Kenz-i
bîhemtâ imiş iksîr-i aşkın kıymeti,
Aşkı
ihfâ etmek için oldu vîrâne gönül.
Gülmedi
Şâmîşenin aşkınla âîûd olalı,
Ayn-i
pervâne yanuptur nâr-ı nîrâne gönül.
Pervâne Geldim Tâ Ezel
Şem’i
cemâlin nûruna pervâne geldim tâ ezel,
Dçrd-i
firâk’ndan sshâ dsrmânöçiddırn tâ özci.
Elest
bezminden kelâmın sem’ime aks edeli,
Sabr
u karârım kalmadı mestâne geldim tâ ezel.
Külli
metâlibten çıkup, cümle merâtibten geçüp,
Şems-i
cemâlin meşrıkı inşâna geldim tâ ezel.
Âşıkların
matlubunu sâdıkların mahbûbunu,
Bulmak
içün bu meslek-i pîrâne geldim tâ ezel.
Nûr-i
cemâlin göreli bezm-i ezelden ereli,
Idrâk-i
aklım kalmadı dîvâne geldim tâ ezel.
Faslımdaki
ders-i elif ülfet içindir aslıma,
Mürşid
izini izieyüp irfâne geldim tâ ezel.
Katre
iken bildirmedi, buldurmadı sultânımı,
Vuslat
içün cânânıma, ummâne geldim tâ ezel.
Sâmî
Niyâzî nûr-i aşk içinde bahrân eyleyüp,
Esmâ
sıfâtın mercii, sultâne geldim tâ ezel.
O Mihr- i Bî-bahâyı Bul
Açup
dü dîde-i cânı o mihr-i bîbahâyı bul,
Geçüp
vâdî-i hicranı ezeller âşinâyı bul.
Sıfât-ı
fâniyi tekmil edüp hakkâniye tebdil,
Cilâ-yı
cezbe-i tehlîl ile nûr-i bakâyı bul.
Hicâb-ı
nefse gâlib ol, sivâ zillini sâlib ol,
Dil
ü cânile tâlib ol o şems-i pür zıyâyı bul.
Düşüp
mecnûn gibi derde, reh-i vahdette perverde,
Ferîd
ol aşk ile ferde şeh-i hüsn-i bakâyı bul.
Edüp
İblis gibi ibâ tarîk-i Hakta bîpervâ,
Cahimi
eyleme me'vâ, libâs-ı etkıyâyı bul.
Hayâtın
olmadan fâni ola gör abd-i hakkânî,
Bulup
esrâr-ı Sübhânî safâ ender safâyı bul.
Dilersen
sermedi devlet hulûs-i kalb iletâat,
Edüp
her ân ü her sâat ibâdetle ulâyı bul.
Sırât-ı
istikâmetten, dili dûr etme tâatten,
Çıkup
hâl-i şekâvetten rumûz-i «kul kefâsyı bul.
Reh-i
gaflet ile meşğûl, olan yârın olur mes’ûl,
Huzûrda
olmağa makbûl bugün derde devâyı bul.
Rızâdır
cümlenin kâmı fenâdır halkın encamı,
Selim
et kalbini Sâmî cilâ-yı ıstıfâyı bul.
Âdem isen.. Kânı Bul
Âdem
isen «aileme'l-esmâ» içinde kânı bul,
Üns-i
Rahman rehberi bir kâmil inşânı bul.
Perde-i
cisminde mestûr âlemi fehm eyleyüp,
Okuyup
ders-i areften cân içinde cânı bul.
Gerçi
yetmiş bin hicâb-ı nefs ile, oldun garib,
Akrabiyyetle
ehad sırrındaki mihmânı bul.
Ger
urûc etmekse aslâ, reng-i elvândan geçüp,
Sırr-ı
zâtta mahv oiuben lâmekân seyrânı bul.
Sem’i
cân ile işit tevhîd-i vahdetten nidâ,
«Kün»
deyü her zerreye, fermân eden Sultânı bul.
Sen
de ey Sâmî Niyâzî hep alâikden geçüp,
Bîcihet
her an sana nâzır olan cânânı bul.
Yazılmış Ayet - i Hüsnünde
Yazılmış
âyet-i hüsnünde nâr ile «elif lâm mîm»,
Hakâik
mazharı olduğunu îmâ eder «Hâ Mîm».
Meh-i
zâtındaki esrâr muhit-i sırr-ı Kur’ândır,
Umûma
rahmetin oldu «elif lâm râ» ile taksın.
Zuhurun
sırr-ı «kef hâ ye ayn sâd» bahr-ı vahdetten,
Mutahharsın
sivâdan mazharındır nûr-i «tâ sîn mîm».
Zuhûrât-ı
merâtib sırrındır «hâ mîm ayn sîn kâf»,
Medâr-ı
ferd-i câmi' olduğunu «kâf» eder tefhîm.
Tecelliyyât-ı
Hakkın mihveri bir şems-i vahdetsin,
Ehad
âyînesi pertevnisârin mazharıdır «mîm».
Senâkâr-ı
celîlin nassıdır «Tâ Hâ» ile Yâ Sîn»,
Muhît-ı
«alleme’l-esmâ» kemâlin gaye-i tekrîm.
Sekiz
cennetleri aks-i cemâlin eylemiş tezyîn,
Tecellî-i
Hudâyı gösterir nûr-i cemâlin «cim».
Özün
mir’ât-ı zât olmuş sıfâtın mihver-i imkân,
Yed-i
kudret seni hep hârikâtla.eylemiş tanzîm.
Hakâik
cem’ine «nûn ve’l-kalem» bürhânın olmuştur,
Eder
her zerreyi Sâmî hakîm-i hikmeti terkîm.
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Pür
kâr Bismillâhirrahmânirrahîm.
Her
kâr Bismillâhirrahmânirrahîm.
Hayr
eyler her ef’âl nihâyetini,
Envâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Zerr’e
taklîb eder mahiyyetini,
Mi’yâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Her
işlerin hüsn-i hitâmına sebeb,
Mi’mâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Mahrum
bırakmaz zikredenleri müdâm,
Ezkâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Hakka
karîn eyler hulûs-i bâlini,
Gülzâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Zât
u sıfat, esmâ vü ef’âl camii,
Etvâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Küllî
ledünnün menbaı hem mahzeni,
Esrâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Mâhiyyet-i
gayb-ı ezel ummânıdır,
Ebhâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Şer
u Tarîk ile Hakîkat, Ma’rifet,
Enhâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bilcümle
Cennât-ı Naîmin pertevi,
Akmâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Evvel
ü âhir, zâhir u bâtınlara,
Nevvâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Ervâh
u ecsâm, ibtidâ vü intihâ,
Dewâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Künh-i
künûz-i cûd ile buldu vücûd,
Her
vâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.
Ebrâr
u ahyâr u eştâr refrefi,
Seyyâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Bürhân-ı
«bâ»dır nokta-i vahdet-nümâ,
Âsâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Her
sırrı cami’ evvel, âhir Sâmiyâ,
Ezhâr-ı
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Mestâneyim Hayrâneyim
Aşk
hâletiyle dâima mestâneyim haîyrâneyim,
Ma’şukumu
efkâr ile, nîrâneyim tâbâneyim.
Bu
derd ile mihnet güzâr, olmaktayım bîihtiyâr,
Dü
oidu bir minre şikâr, pervâneyim sûzâneyim.
Olmakta
hâlim çâk çâk etmez hayâlin infikâk,
Râhında
sinem oldu hâk târâneyim vîrâneyim.
Dilde
enîs subh u mesâ aşk oldu âteştten gıda,
Etmekteyim
dâim nidâ efgâneyim giryâneyim.
Çekmekteyim
her dem çile endûh u gam doldu dile,
Bil
âteş-i nârın ile gamhâneyim külhâneyim.
Hüsn
ü cemâl tuğrâsını gördükçe can leyiasını,
Aşkın
hayâl sahrâsını seyrâneyim dîvâneyim.
Selb
oldu zevk u râhatım mahv oldu sabr u tâkatım,
Her
ân ile her sâatim devrâneyim nâlâneyim.
Sâmî
o kenz-i akdeme erince düştü bir deme,
Cânân
içün dû aleme hicrâneyim bigâneyim.
Estağfirullahe’l-azîm
Cismimle
her isyânıma estağfirullahe’l-azîm,
Ruhumla
her noksânıma estağfirulllaıhe’l-azîm.
Aklımla
her hatarâtıma fikrimle her lahazâtıma,
Gafletgüzâr
niyyâtıma estağfirullahe’l-azîm.
Zâhirde
her a'mâlime bâtında şer a’mâlime,
Aks-i
rızâ ahvâlime estağfirullahe’l-azîm.
Kasd
ü azimle yâ hatâ ucb ü tekebbürle riyâ,
Ettiğime
bîintihâ estağfirullahe’l-azîm.
Kullukta
her taksîrime Haktan uzak tedbîrime,
Isrâr
ile tekririme estağfirullahe’l-azîm.
Gerek
sağâir asgara gerek kebâir ekbere,
Her
dem derim binden bire estağfirullahe’l-azîm.
Selb
eyleyen nûr-i cemâl celb eyleyen kahru celâl,
İsyânıma
ey zü'l-kemâl estağfirullahe’l-azîm.
Isrâf
olan ânâtıma zulmetmedâr hâlâtıma,
Her
sâat ü evkâtıma estağfirullahe’l-azîm.
Mevtimde
kabrimde azâb hasrımda neşrimde ikâb,
îcâb
eden cürmüme hep, estağfirullâhe’l-azîm.
İmkân
ile takyîdime mâni’ olan tecridime,
Noksan
olan tevhidime estağfirullahe’l-azîm.
Ettimse
yâ Rabbe’l-ibâd şânında sû-i i’tikâd,
Her
dem edindim i’tiyâd estaığfirullahe’l-azîm.
Ukbâda
bâdî-i itâb müstevcib-i tard ü azâb,
Cümle
günâha bîhisâb estağfirullahe’l-azîm.
Ammâ
ceneytü bi’l-hevâtübtü nasûhan sadikâ,
F’ağfir
lenâ yâ Rabbenâ estağfirullahe’l-azîm.
Gizli,
gerekse âşikâr kasdî gerek bî-ihtiyâr,
Her
cürme bî hadd ü şümâr estağfirullahe’l-azîm.
Settârıma
îkân ile gaffârıma îmân ile,
Tevbe
edüp bin cân ile e-stağfirullatıe’l-azîm.
Zenb
ü hatâya mâilem cürmümü bir bir kâillem,
Afvini
yâ Rab sâilem estağfirullahe’l-azîm.
Sâmî
kulun afv-i günâh senden diler ey Pâdişâh,
Tâiblere
sensin penâh estağfirullahe’l-azîm.
Gelin Âşıklar
Gelin
âşıklar devrân edelim,
Hakkın
zikrine cevlân edelim.
Pervâne
gibi şem'i cemâle
Yânup
cemâli seyrân edelim.
Sırr-ı
şeriat nûr-ı tarikat
Dürr-i
hakikatle kân edelim.
Nûr-ı
Muhammed sırr-ı Alide
Pirân
yolunda erkân edelim.
Divâne
olup Leylâ yolunda
Mecnûn
misâli efgân edelim,
Rehberi
bilip mürşidi bulup
Cân
ü bâşımız kurbân edelim.
Aşkın
yolunda Sami Niyazi
Verip
bu cânı suitân edelim.
Allah Derim
Her
nefeste aşkla giryân olup Allah derim
Her
seherde bülbül-i nalân olup Allah derim.
Nur-i
zâtiyle tecellisi beni benden alup
Hal-i
istiğrakle hayrân olup Allah derim.
Nur-i
zatı nur'un alâ nur, mahveder evsâfımı
Bahr-ı
nura gark ile ummân olup Allah derim.
Berk-ı
zâtı, akl u fikri mahv-ı izmihlâl eder
Aşkla
mecnûn ü sergerdân olup Allah derim,
Nefs
ü kalb ve ruh u sırrım cem'e erişüp
Cezbe-i
kübrâda hep feverân olup Allah derim.
Gâh
sırrımdan lâ hû ve illâ hû deyu
Gâh
enellah tûrına mihmân olup Allah derim.
Esfel
ü alâda Allah, dünya ve ukbâda hû
Neşr-ı
zâta haşrla üryân olup Allah derim.
Arş
ü kürsi seyrangehidir salik-i sâdıkların
Gâh
şuhûd-ı küll-i yevm-i şân olup Allah derim.
Kâb-ı
kavseyn, rütbe-i cem’i kemalullahdır
Lâkin
vâdi-i hüviyyet kân olup Allah derim.
Cân
ü cismi külli mahv ile eriştik hazrete
Hakda
sıfat-ı vücut olup Allah derim.
Zâkirân-ı
kürsi, bilüp Samiya hakk’elyakîn
Gâh
mezkûr-ı zâkir sübhân olup Allah derim.
Şikâr Edince
Şikâr
edince beni ol nigâr-ı âfet-i cân
Zemin-i
sadr-ı hazine döşendi mihnet-i gam
Feda
edüp reh-i şâdîyi kapladı ahzân
Enisim
oldu cihanda kaderle rene ü elem.
Nedir
kabahati âşık olan dil-i zârın
Vefâ-yı
aşka mukabil, bütün, cetâ kârın
Nasibi
gülşen-i hüsne bedel düşer hârın
Ne
geldi vakt-i seher ne açıldı gonca-i fem.
Tasavvur
etmede dâim seni muhît-i hayâl
Hayâlin
olmasa dilden gider mi hâl-i melâl
Cünûna
sevkedecektir beni netice-i hâl
Hata
değil eder isem bu müddeâya kasem.
Dayanmaz
oldu bu cevr ü cefâya tâkat-i cân
Ki
hüsn ü ânı eder bîrahm-ı gâret-i cân
Olur
mu celb-i huzûr, selb olunca râhat-ı cân
Huzûr
olur mu-düşenlerde aşkına, bir dem.
Bu
yolda varsa sebâtın gönül, safâyı unut,
Bu
derde çâre bulunmaz, hemân devâyı unut
Harîm-i
vuslata girmekse, i'tilâyı unut
Yolunda
mümkün olur hâkisare, pûs-i kadem.
Kitâb-ı
aşkını, hüsnü eder dile ta’lim
Hurûf-i
âteşîn ile eder sutürını tanzim
Kılar
şerâre-i hüsniyle serteser terkîm
Nukûş-i
aşkına müigân ü ebruvânı kalem.
Rehinde
Sâmî gibi cân fedâ eden lâyık
Diriğ
edenler olur mu cihan ü cânını sâdık
Geda
sıfatta esîr olmadıkça bir âşık
Bulur
mu vuslat-ı dildârdan lutf u kerem.
Bize Sultânım Efendim
Ey
nûr-i hüviyyet bize sultânım efendim,
Ey
ma’den-i rahmet bize sultânım efendim,
Ey
şâh-ı risâlet bize sultânım efendim,
Ey
kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,
Ey
sânı şefâat bize sultânım efendim.
Hak
kıldı seni cümle cihân canlara cânân,
Her
zerre olur hikmet-i levlâk ile lerzan,
Mahbûb
edinüp Hazretini Hazret-i Sübhân,
Ey
kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,
Ey
şânı şefâat bize sultânım efendim.
Hâk-i
kademin nûr-i meh-i Arş u zemindir,
Cennât-ı
Naîm nisbetine cümle rehindir,
Hak
nûruna hüsnün dahî mir’ât-ı mübîndir,
Ey
kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,
Ey
şânı şefâat bize sultânım efendim.
Lütfün
vâr iken âcize bîçâre kalır mı,
Dil,
merhem-i aşkın ile hiç yâre kalır mı,
Rahm
eyler isen kâre yüzüm kâre kalır mı,
Ey
kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,
Ey
şânı şefâat bize sultânım efendim.
Cürmüm
beni âlemde sefil etti sefil âh,
Iflâs-ı
sevâbımla hacîl etti hacîl âh,
Nîrân-ı
firâkınla alil etti alil âh,
Ey
kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,
Ey
şânı şefâat bize sultânım efendim,
Sâmî
dü cihân Hazretine etti dehâlet,
Kimden
erişür biz gibi mücrime şefâat,
Ihsân
da senin ey bütün âlemlere Rahmet,
Ey
kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,
Ey
şânı şefâat bize sultânım efendim.
Allah Muîn Allah kerîm
Öl
müsteân Rabbi'rrahîm Allah muîn Allah kerîm,
Mevlâmız
Allahü azîm Allah muîn Allah kerîm.
Ol
pâdişâh-ı bîzevâî ol zü’lcelâli ve’lkemâl,
Elbet
bırakmaz pâyimâl, Allah muîn Allah kerîm.
Derd
ehlirfe-dermânı çok, muhtaçlara ihsanı çok,
Âsîlere
gufranı çok, Allah muîn Allah kerîm.
Şânı
güzel nûru güzel, nehyi güzel emri güzel,
Lutfu
güzel kahrı güzel, Allah muîn Allah kerîm.
Kâh
kuluna izzet verir, kâh hüzn ile mihnet verir,
Hicrân,
gâh vuslat verir, Allah muîn Allah kerîm.
Zâlimlerin
deyyânıdır, mün’imlerin mennânıdır,
Râhimlerin
Rahmânıdır, Allah muîn Allah kerîm.
Âlem
muti’ te’sîrine, hikmet ile tedbîrine,
Muhtâc
anın takdirine, Allah muîn Allah kerîm.
Her
lahzada lutfu müdâm, in’âmını eyler tamam,
Ancak
Odur Rabbü’l-enâm, Allah muîn Allah kerîm.
Sabr
eyleyen mihnetlere, şükr eyleyen ni'metlere,
Vâsıl
olur rahmetlere Allah muîn Allah kerîm.
Eyle
tahammül Sâmiyâ Hakka tevekkül dâimâ,
Her
dû cihân kâfî Hudâ Allah muîn Allah kerîm.
Mecnûniyem.. Meftûniyem
Vahdet
gül-i gülzârının dîvânesi mecnûniyem,
Nûr-i
cemâl-i mutlakin pervânesi meftûniyem.
Sırr-ı
ezel seyrânını etvâr-ı dil devrânını,
Seyr
eyleyüp bu âlemin bigânesi mecnûniyem.
Kalbim
hilâl-i şems-i ferdâniyyete nâzır müdâm,
«Sümme
denâ» esrârının kâşânesi makrûniyem.
Bu
perde-i imkânımız âyinedir cânâneme,
Aşk-ı
hakikat bahrinin dürdânesi meknûniyem.
Ağyâre
semdir nisbetim.yârâne kimyâ-yı derûn,
Iksîr-i
irşâd nûrunun bahrânesi meşhûniyem.
Cem’
içre Sâmî fark olup aşk içre külle gark olup,
Sıdk-ı
irâdet edenin lokmânesi mahzûniyem.
Tâ Ezel
Tâ
ezel bir lâmisâl şâne teabbüd etmişem,
Vahdet-i
ferdiyyeti tevhîd, teveccüd etmişem.
Bir
bilüp iklîm-i cânistâne sultân olduğun,
Her
merâtibden dil ü cânı teçerrüd etmişem.
Gülşen-i
ervâh-ı hazretten musaffâ feyzimiz,
Bezm-i
cündullah sufûfunda tecennüd etmişem.
Fasl-ı
nâsût gurbetinde maksad-ı aksâ olan,
Mebde-i
esrân tecdîd ü teceddüd etmişem.
Cilve-i
bahr-i hakikatte mâarif şehrine,
Fülk-i
şer'ullah ile kayd-ı tekayyüd etmişem.
Aks-i
envâr ile dilde mahrem-i zât olmağa,
Nisbet-i
kudsîye isnâd-ı tesennüd etmişem.
Lâteayyün
kâ'besin, sırda bulup seyrân ile,
Sâmiyâ
nûr-i şühûd içre teşehhûd etmişem.
Hazret-i Molla - y ı Rûm
Künh-i
aşka muktedâdır Hazret-i Molla-yı Rûm,
Nûr-i
Haktan rûşenâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.
Kemâl
ender kemâlâtı hüveydâ, kenz-i irfândır,
Nutku
ilhâm-ı Hudâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.
Âşiyân-ı
vahdete ankâ ledünnî sîreti,
Mahrem-i
«sümme denâ»dır Hazret-i Molla-yı Rûm.
Bahr-ı
irfân ilesîrâb olmada leb-teşneler,
Kutb-i
irfân-ı Hudâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.
Sırr-ı
sârî nefh-i câri remz-i pür esrârına,
Gayb-ı
lâhût-âşinâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.
Devr-i
esrâr-ı müsemmâ bahr-ı zâtın mihveri,
Ayn-i
gaybe müntehâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.
Istimâ-i
cezbe-i ahd-i elest ile semâ’,
Nokta-i
kübrâ-yı «bâ»dır Hazret-i Molla-yı Rûm.
Rûh-i
İshâk Çelebiden aldı Sâmî sırrını,
Pîşüvâ-yı
evliyadır Hazret-i Molla-yı Rûm.
Bir Gül müdür Âlem
Riyâz-ı
vahdeti îmâ eder bir gül müdür âlem,;
Hakikat
bûyinezâr eyleyen bülbül müdür âlem.
Kitâb-ı
ma’nevîden mâyedârânın debistânı,
Ledün
tedrisini ta’lîm eder bir dil midir âlem.
Nihân
bir bahr-ı ummân mevcesidir, sûret-i ekvân,
O
bahrin reşhasından mevcedâr bir sel midir âlem.
Ne
sûrette ne ma'nâda müessir yoktur illâ Hû,
Zarûrî
emre münkâd serfürû sünbül müdür âlem.
Bakâ
yok sûret-i eşyâda peyder pey ufûl eyler,
Şümûs-i
kudretin aksi aceb bir zil midir âlem.
Zuhûr-i
«semme vech»in şiddet-i işrâkınaı perde,
Kemâlât-ı
cemâlin mazharı fülfül müdür âlem.
Müsemmâ
cem’ine ma’nâda âdem seyrine Sâmî,
Tecelliyât-ı
esmâ meşhedi mahfil midir âlem.
Nihân Oldun A y â n iken
Bıraktın
âşığı hicrân nihân oldun ayân iken,
Firâkın
nârına yaktın bu cân içinde cân iken.
Sıfatı
hep hicâb ettin müsemmâyı nikâb ettin,
Nişânın
cümleden zâhir nişanın bînişân iken.
Erişse
hazretinden nûr edersin miik-i kalbi Tûr,
Tecellîden
olur ma’mûr mekânın lâmekân iken.
Sıfâtından
olan sâfî sivâyı nefy ile nâfî,
Tecellî
ettin evsâfı aı/ân oldun nihân iken.
Künûz-i
gayb-i menfiyken cemâl-i Hazret-i Zâtın,
Göründü
cilve-i «hûsdan ganiyy ü müsteân iken.
Senin
çün mûnis-i âhım kerem kı! Sâmi'ye Şâhım,
Meded
şendendir Allahım ki emrin kün fekân iken.
Dilersen Zât-ı Hakkı
Dilersen
Zât-ı Hakkı çek elin dünyâ ve ukbâdan,
Basiretle
bakıp, seyreyle esmâyı müsemmâdan.
Hayâle
eyleme ülfet zılâle kılma gel rağbet,
Oku
elfâz-ı kevnîyi habîr ol lübb-i ma'nâdan.
Vücûd-i
âdemi mazhar kılup Hak seb’ı müsennâya,
Aref
ders-i ledünnîden budur maksûd tecellâdan.
Hakikat
rehberini bul tecellî eyleye ıtl'âk,
Göründü
«semme vechullah» dil-i Mecnûn-i Leylâdan.
«Kuliliâh»
sırrıdır Sâmî sülükten maiksad-ı aksâ,
Erişen
Zâtına çekti elin dünyâ ve ukbâdan.
Kalbi Cilâ Et
Kalbi
cilâ et âyine olsun,
Vahdet
mehinden nûr ile dolsun.
Çek,
râh-ı Hakta cevr u cefâyı,
Âşık,
safâyı çevrinde bulsun.
Râh-ı
rızâda yan nâr-ı aşka,
Pervânelerden
dil ibret alsun.
Kim
tâlibdir «illâ» rumuzun,
Varlık
hicâbın «lâ» ile süsün.
Güizârı
tâlib dîdârı râgıb,
Bülbül
gibi her dem zârî kılsun.
Matlûb
ise tâ bir dürr-i yekta,
Hep
mâsivâya bigâne olsun.
Sâmî
derûnun irfâne erdir,
Sırr-ı
arefle Sübhânı bulsun.
Ayandır Cevher-i Zât
Ayândır
cevher-i zât istikâmetle ayarından,
Teni
gurbette olsa canı ayrılmaz diyarından.
Bulur
mu rûh-i kudsî cem'ini ülfete imkân,
Erişmez
kûy-i yâre geçmeyenler nefs-i mârından.
Reh-i
aşkında düşvâr-ı cemâl-i pâk olan sâdık,
Eder
mi iştikâyı mihnet-i belvâ-yı nârından.
Gül-i
vahdet-serâya mübtelâ bülbül gibi meczûb,
Ayırmaz
dîde-i aşkı gü'-i gülzârı hârından.
Rumûz-i
«küntü kenz»! fehm eden irfân-ı Hak dâim,
Geçer
vârından illâ geçemez rûy-i nigârından.
Bahûr-i
ka’r-ı aşka gark olan dürdâne sayyâdı,
Kalır
mı aldanup taklîde, kârından, şikârından.
Nizâm-ı
aşkta Firdevs-i muailâ şevk-i dîdân,
Düşer
mi dûr olup nâr-ı firâka, nûr-i yârinden.
Meh-i
yektâ-cemâiin, âşık-ı meftunu dü âlem,
Geçer
mi bahş-ı cân eden nigâh-ı dağdârından.
Bütün
ef’âl, sıfât ü zâtını mahvetmeyen Sâmî,
O
bahr-ı vahdetin mümkin değil geçmez kenârından.
Bilmez Dalâletten Melâletten
Garîk-i
aşk-ı Hak bilmez dalâletten melâletten,
Televvün
yok ki fehm etsün seâdetten meâdetten.
Tecellî-i
bahr-i vahdet söndürür idrâk eden aklı,
Bulan
künh-i şuhûd fâriğ dirâyetten mirâyetten.
Arefle
sırr-ı lâhavfe erişen ârif-i vâsıl,
Beridir
mekr-i şeytân-ı şekâvetten mekâvetten.
Kerâmet,
â’zam-ı esmâ ile Mevlâya vuslattır,
Mücerred
rütbe-i ekme! kerâmetten merâmetten.
Nesebden
kurtulur takdis ile tenzihi cem’ eden,
Müberrâ
kurb ü bu’d ile karâbetten merâbetten.
Gerektir
lutf-i Hak bezm-i ezelden fıtrat-ı rûha,
Değildir
kesb ile tahsil nihâyetten mihâyetten.
Cihân,
mahrûm-i nûr-i rü'yete deryâ-yı muzlimdir,
Nedir
derk etmez a’mâ-dil diyânetten miyânetten.
Kemâli
intikâl etmez olursa zâdegân-ı Nûh,
Uzaktır
cevher-i nâpâk asâletten masâletten,
Çi
sûd âlûde-i şirk ü mesâvîye nusuhla pend,
Dem
urma, anlamaz mülhid, hidâyetten midâyetten.
Bilir
ma’nâda insan, anlamaz esfei behâimier,
Semâya
arza, arz olan emânetten memânetten.
Kitâb-ı
vahdet-i Haktır ülü’ielbâba âlemler,
Bilir
mi sîreti hayvân işâretten mişâretten.
Şerîatletarîkatle
müeddeb olmayan kimse,
Hakikat,
biedeb bilmez nezâketten mezâketten.
Marîz-i
nâümîde söyleme hân-ı Süleymandan,
Gıdâyâb,
mürde-dil olmaz ibâdetten mibâdetten.
«Enîbû»
emrine mürşid vesile bezm-i lâhûta,
Azâzil,
âdeme bilmez inâbetten minâbetten.
Velâyet
şâhı bâb-ı ilm-i Hakkı bulmayan serde,
Olur
mu hissedâr nûr-i velâyetten melâyetten.
Visâl-i
nûr-i Mahbûb-i Hudâya ermeyen mahrûm,
Bilir
mi Sâmiyâ sırr-ı reşâdetten meşâdetten.
Sen Şâh-ı Bakâsın
Ey
Pâdişeh-i milk-i ebed nûr-i mukaddem,
Ey
Bârigeh-i silk-i meded bahr-i muazzam,
Ey
Fâtiha-i cümle-i esmâya muallem,
Ey
Hâtime-i künh-i müsemmâya mutalsam,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakasın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Ey
nûr-i mücellâsı olan kabza-i ûlâ,
Ey
zerre-i yektâsı hemân madde-i eşyâ,
Ey
gurra-i a'lâsı ayan, mazhar-ı esmâ,
Ey
sırr-ı hakîkîsi nihân, zıll-i müsemmâ,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Ey
câmi-i envâr-ı kemâlât-ı muallâ,
Ey
sâtı-ı esrâr-ı nihâyât-ı muhallâ,
Ey
lâmi-i etvâr-ı makâmât-ı tecellâ,
Ey
tâli-i akmâr-ı hidâyât-ı tedellâ,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakasın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Ey
ma’den-i sâdât-ı nihâyât-ı visâlî,
Ey
me’men-i gâyât-ı bidâyât-ı nevâlî,
Ey
medfen-i râyât-ı hidâyât-ı cemâlî,
Ey
mahzen-i âyât-ı risâlât-ı kemâlî,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Ey
kabza-i yektâ-yı Hudâ, zübde-i mahbûb,
Ey
kıdve-i tuğrâ-yı ulâ, sidre-i matlûb,
Ey
umde-i a’lâ-yı bakâ, dürre-i mergûb,
Ey
lem’a-yı bâlâ-yı bakâ cezbe-i merbûb.
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Ey
ism-i şerifi ilm-i âleme mestûr,
Ey
cism-i latifi sadef-i nûrun alâ nûr,
Ey
hiim-ı cemili heme âiemiere menşûr,
Ey
ilm-i celîli kalem-i levh ile mezbûr,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Ey
âyet-i 'Kur’ân ile her hasleti mahmûd,
Ey
ni’met-i yezdân ile kudsiyyeti mes’ûd,
Ey
kudret-i Sübhân ile hulkiyyeti maksûd,
Ey
rahmet-i ummân ile ulviyyeti memdûd,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Ey
encüm ü şems ü kamere nûr-i zıyâtâb,
Her
feyzi sana etti atâ vâhib ü vehhâb,
Sensin
ezelî kenz-i Hak izhârına esbâb,
Sensin
ebedî saltanatın sadrına mihrâb,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Ey
yârelere, derde devâ Ahmed ü Mahmûd,
Bîçârelere
çâreresâ Ahmed ü Mahmûd,
Ey
sinelere, sadra şifâ Ahmed ü Mahmûd,
Ey
dîdelere nûr u zryâ Ahmed ü Mahmûd,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Hakân-ı
havâkıyn-ı bakâ bedr-i Muhammed,
Bürhân-ı
berâhîn-i iikâ sırr-ı Muhammed,
Batnân-ı
bevâtıyn-ı hüdâ bahr-ı Muhammed,
Sultân-ı
selâtıyn-r Hudâ nûr-i Muhammed,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Bu
bende-i âvâreye gel eyle şefâât,
Şermende-i
bîçâreye gel eyle şefâat,
Efgende-i
nâçâreye gel eyle şefâat,
Sâmî-i
yüzü kâreye gel eyle şefâat,
Sen
sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,
Firdevs-i
nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.
Zât-ı Hakka Tâlib Ol
Feyz-i
kuds-i Zât-ı Hakka tâlib ol, insan isen,
Her
nefes nûr-i cemâle râğıb ol, inşân isen.
Sıdk
iletevhîd edüp Hak aşkını kıl rehnümâ,
Mâsivânın
zillini hep sâlib ol inşân isen.
Bu
teayyünden hakikat mülküne mi’râcı bul,
Câmi-i
cümle merâtib râtib ol inşân isen.
Olmasın
nefsin hicâb-âfâk ile enfüs-nikâb,
Rehzen-ı
Hak deyû nefse gâlib ol inşân isen.
Hak
rızâsı Raziye, Merzıyyede eyler zuhur,
Devlet-i
mülk-i bakâyı kâsib ol inşân isen.
Bezm-i
lâhût seyrine refref gerektir aşk-ı Hak,
Gel,
burâk-ı zikr-i aşka râkib ol, inşân isen.
Mâye-i
aşk sâyesinde pâye bulmaksa murâd,
Kevser-i
nisbet zülâlin şârib ol inşân isen.
Bil
ki tahsîl-i edebdir kurb-i Mevlâya sebeb,
Bîedeb
ef’âl-i bedden herib oi inşân isen.
Çün
nazargâh eylemiştir kalbi, Mevlâ-yı muîn,
Sen
de ey Sami, o kalbe sâhib ol, inşân isen.
Yâ Hüseyn [aleyhisselâm]
Çeşm-i
cân-ı âşıka nûr-i cilâsın yâ Hüseyn,
Enfüs
ü âfâka şems-i mehzryâsın yâ Hüseyn.
Mazhar-ı
nûr-i celîl-i istifadır hilkatin,
Umde-i
nûr-i yakîn-i ictibâsın yâ Hüseyn.
Nur-ı
lahutun muhıt-i bahr-ı envar-ı şühud,
Sen
şeh-i ma’nâ-yı kuds-i dû serâsın yâ Hüseyn.
Vâlidin
Şâh-ı velâyet mâderin Zehrâ Betûl,
Sen
ciğerpâre-i Mahbûb-i Hudâsın yâ Hüseyn.
Hânedân-ı
ehl-i mahşer, sâki-i Kevser iken,
Sen
susuzluktan Şehîd-i Kerbelâsın yâ Hüseyn.
Asitân-ı
Hazretinde bendedir cümle cihân,
Zübde-i
nûr-i Muhammed Mustafâsın yâ Hüseyn.
Bahr-ı
nûr dürdânesidir mâye-i aslın senin,
Sen
zıyâ-yı akdes-i Arş-ı ulâsınyâ Hüseyn.
Ibtilâ
künhiyle buldun ictiba-yı Zât-ı Hak,
Sen
şefî-i ekber-i yevmü’lbakâsın yâ Hüseyn.
Bâb-ı
lutfundan eder Sâmî kulun hep istinâd,
Sen
huzûr-i Hakta makbûlü’rrecâsın yâ Hüseyn.
Kim Bulur Cânâneyi
Kim
bulur cânâneyi, aslında mi’râc etmeden,
Edhem-âsâ
varlığın aşkında târâc etmeden.
Her
sehâbın âbı, ummâna erişemez bîteab,
Katreden
seylân ile ummânı âmâc etmeden.
Mümkün
olmaz Beyt-i Zâta rükn-i erkânda tavaf,
Varlığın
tecrid ü tefrîd eyleyüb Hâcc etmeden.
Zehre-i
vuslat açılmaz aşk baharı gelmeden,
Asi
ü ferini kemâlde ayn-i ağaç etmeden.
Nûr-i
bîreng aksini bulmaz meh-i mir’ât-ı dil,
Âteş-i
aşk ile mahviyyette çün sâc etmeden,
Hal'i
na’leyn eyleyen Tür-i Huzûra buldu yol,
Hiç
bulur mu kâf-ı cismi, misl-i Hallaç etmeden.
Bulmadı
Hakkı hakîkat Sâmiyâ zevka’lyakîn,
Cem
u fark içinde bezmin nûr-i vehhâc etmeden.
Dahîlek Yâ İm â m e’ l - m ü r s el i n
Fv
cemâl-i bîmisâ! mihrûbına nûr~î mubîn
Hubb-i
zâtın «küntü kenz» izhârına bâdî yakîn,
Rahmetin
zilliyle dâimdir semâvât ü zemin,
Feyz-i
feyyâz-ı ezelsin cümle zerrâta muin.
Şânını
medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,
Yâ
Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.
Ey
hüviyyet sırr-ı sâri nûr-i Rahmâni’r-rahîm,
Senden
izhâr eyledi âyâtını Zât-ı Kadîm,
Sende
hatm etti kemâlâtını Mennân-ı Kerîm,
Nassile
sensin raûf, ey sâhib-i hulk-i azîm.
Şânını
medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,
Yâ
Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.
Mahrem-i
Haksin ki «Sübhânellezî esrâ» senin,
On
sekiz bin âleme fermânber-i tuğrâ senin,
Mazharın
mir’ât-ı zattır a’zam-ı esmâ senin,
Tâ
ezel mahbûbusun kim âşıkın, Mevlâ senin,
Şânını
medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,
Yâ
Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.
Nim
işâretle kamer sadrını çâlâk eyledi,
Etti
ta’zimle sana ruhsûde-i hâk eyledi,
Hazret-i
Allah senin şânını levlâk eyledi,
Arş
u ferşe nurunu envâr-ı eflâk eyledi.
Şânını
medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,
Yâ
Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.
Yâ
delîlelah inâyet kıl bize Mevlâ için,
Yâ
Nebiyyellah hidâyet kıl bize Mevlâ için,
Yâ
Habîbellah beşâret kıl bize Mevlâ için,
Yâ
Rasûlellah şefâat kıl bize Mevlâ için.
Şânını
medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,
Yâ
Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.
Kıldı
Hak çün Zâtını şân-ı şefâatle penâh,
Ey
cihân ü canlara can, nûr-i a'zam kıblegâh,
Bu
gedâ Sâmî kulun rûyi siyâh, hâli tebâh,
Nâil-i
ihsân ü lütfün eyle, ey nûr-i İlâh.
Şânını
medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,
Yâ
Habîballah dahîlek yâ imâme’l mürselîn.
Nûr-i Cemâlindir Senin
Cân
ü dili hayrân eden nûr-i cemâlindir senin,
Dil
mülkünü lemeân eden nûr-i cemâlindir senin.
Yoktur
nazîrin ezelî sensin güzeller güzeli,
Her
lâhzada bin şan eden nûr-i cemâlindir senin.
Matlubusun
sâdıkların, maksûdusun âşıkların,
Yanıkları
sûzân eden nûr-i cemâlindir senin.
,
Hüsn ü cemâlin bîmisâl, şânın celîl eyZü’l-celâl,
A’yânı
eyleyen ayân nûr-i cemâlindir senin.
Suret
zuhurundan nişân, sîret butûnundan.nihân,
Her
zerreyi bürhân eden nûr-i cemâlindir senin.
Eşyayı
esmaya nikâb ettin müsemmâya hicâb,
Her
katrayı umman eden nûr-i cemâlindir senin.
Hüviyyet-i
zâtın medâr esmâ, sıfatın âşikâr,
Fermân-i
kün fekân eden nûr-i cemâlindir senin.
Ekvânı
yoktan vâreden eflâki hep nevvâr eden,
Aşkın
ite devvâr eden nûr-i cemâlindir senin.
Aşk
ehlini sultân eden her müşkili âsân eden,
Her
derdlere derman eden nûr-i cemâlindir senin.
Sevk
eyleyen firkatlere hecrin ile hırkatlere,
Vaslın
ile hayretlere nûr-i cemâlindir senin.
Sâmîyi
meftûn eyleyen aşkınla mecnûn eyleyen,
Derd
ile dilhûn eyleyen nûr-i cemâlindir senin.
Eyyâmın.. Ezmânın..
Peyrevin
olmaya gafletgüzer-i eyyâmın,
Kenz-i
tââte surûf et, güher-i ezmânın.
Peyk-i
maksûda saâdetle resân ol dâim,
lyd
ola avdet edince haber-i ezmânın.
Şehr-i
bâîâter-i maksûda eriş, âkil olup,
Olmaya
vâdi-i hasret sefer-i ezmânın.
Günlerin
defter-i a’mâl ve sutûrun sâât,
Olma
mahkûm-i müebbed, şerer-i ezmânın.
Müddet-i
devr-i hayât, bârika sür’atfe gider,
Maksadı
bul, olmadan mesdûd, der-i ezmânın.
Bu
zirâatgâh-ı fânide hayâtın ravza,
Herkes
ektiğin biçer serteser-i ezmâhın.
İstikâmet
gülşeninde tâât-ı tûbâ diküp,
Sâyebân
ede seni öl şecer-i ezmânın.
Gâfil
olma ki cihân mülk-i tahavvüldürbil,
Ne
sürûrunda devâm ne keder-i ezmânın.
Hakkı
bir an ferâmûş eyleme Sâmî, asla,
Hakka
masrûf olan mü'teber-i ezmânın.
Pervâne-i Aşkın
Yanar
âteşlere hisseylemez pervâne-i aşkın,
Ne
sûzân-ı ciğersûzdur senin perrâne-i aşkın.
Tavâf
ettikçe şems-i hüsnüne seyyârelerâsâ,
Esîr-i
cân eder câzibnümâ tâbâne-i aşkın.
Fedâ
eyleryölunda dû cihânı âşık-ı şeydâ,
Ne
kıymetdâr mücevherdir senin dürdâne-i aşkın.
DİI-i
lâgar-hilâl olmak gerek râh-ı muhabbette,
Bilir
mi kadr-i hüsn ü ânını, bîgâne-i aşkın.
Bütün
mecnûnlara ibretnümâ hâl-i perîşânım,
Yine
dermânını senden umar dîvâne-i aşkın.
Hayât-ı
câvidânı bezl-i cânda buldu âşıklar,
Bakar
mı kıymet-i câna senin sûzâne-i âşkın.
Alanlar
bûy-i sünbül-zülfünü sermest olur dâim,
Akıldan
bîesermehrûyine hayrâne-i aşkın.
Usanmaz
mübtelâlar nâz ile cevr eylesen ey meh,
Cefâdan
kesb eder lezzet senin târâne-i aşkın,
imâretgâh
dili tahrîb eder ihfâ için aşkı,
Harâb
olsa muammerdir senin vîrâne-i aşkın.
Serâser
râh-ı aşka bir gedâdır âlem-i hilkat,
Gönüldür
tahtgâh-ı haşmeti şâhâne-i aşkın.
Hakîkat
mülküne pervâz eder âşıkların rûhu,
Eder
Hak bezmine Sâmîyi Ankâ-lâne-i aşkın.
Babına Geldim
Yâ
delile’l-halki bi’l-hakki'l-mübîn,
Yâ
imâme'l-enbiyâ ve’l-mürselîn,
Bâbına
geldim at âeyle hemîn,
Bâbüke’l-meftûh
likülli’l-müznibîn.
Yâ
şefîa’l-halki bi’l-afvi'l-Celîl,
Yevme
Haşrin küllü mahlûkin hacîl,
Yoktüvânım
zerre mikdârı kalîl,
Minke
şü’lî yâ Muîne'l-âcizîn.
I'timadî
va’düke’l-âli’l-kerîm,
Na’tüke’l-Hakki
«alâ hulukin azîm.»
Celb-i
lutfa vasıtam mefkûd adîm,
Gayru
lutfike likülli’s-sâilîn.
Ente
sirru’l-enbiyâ ve'i-asfiyâ,
Ente
nûru’l-evliyâ ve’l-etkıyâ,
Eyle
sırrında beni mahv u fena,
Yâ
reşîde’l-evvelîn ve’l-âhirîn.
Künte
min nûri’l-llâhi rahmeten,
Ni’meten
uzmâ ve bahran ra’feten,
Kimden
ümmîd eylerem sen vâr iken,
Yâ
nebiyyeliah Rasûle'l-âlemîn.
Zâtüke’l-makbûl
Muhammed Mustafâ,
Şânüke’l-menkûlü
hatmü'l-enbiyâ,
Sensin
ancak şâfi-i yevmi’l-bakâ,
Ente
sultânü'l-halâik ecmaîn.
Ente
nûru’z-zâti min asli’l-usûl,
Yâ
harîme’l-vahdeti minke’l-vusûl,
Kâre
yüzlü kulunu eyle kabul,
Yâ
delîlellatrtfkülli’l-âşikîn.
Kad
ehatte'l-hârikâti’l-bâhirât,
Kad
sebakte’l-külle min külli’l-cihât,
Zıll-i
nûrundur hayât-ı mümkinât,
Yâ
Celîle’r-Rüsli nûre’s-sâbikıyn.
Kad
tehayyartü mine’l-aczi’t-temâm,
Yâ
Ferîde’l-halkı yâ Fahre’l-enâm,
Sâmîyi
eyle şefâatle bekâm,
Yâ
Habîbellah delîle’l-hâirîn.
Olmak İstersen
Muhabbet
bezmine dil ver perîşân olmak istersen,
Serâpâ
âteş-i aşk ile nîrân olmak istersen.
Gedâ-âsâ
reh-i bâb-ı rızâ-yı Hakkı devrân et,
Eğer
ki nâil-i kurbetle sultân olmak istersen.
Gerek
âyîne-1 suret, gerekse nakş-ı elvâna,
Kapılma,
cânâ bak, irfân-ı cânân olmak istersen.
Bu
âlem, kilk-i kudretle yazılmış bir kitâb-ı Hak,
Hakâret
etme bir mûra, Süleyman olmak istersen.
Tefekkür
et, hayâl-i hâli bu gülzâr-ı vahdette,
Nesîm-i
feyz ile mestân ü hayrân olmak istersen.
Hedef
kıl sîne-i gamkîni gamz-t çeşm-i âhûye,
Şuhûd-i
lâmisâl-i veçhe kurbân olmak istersen.
Tehalluk
eyle evsâf-ı Celîl-i Hak ile dâim,
Eğer
sûret ile sîrette inşân olmak istersen.
Fedâ
et bir dili bir dilbere birlik diyârında,
Eğer
âlemlere bigâne hicran olmak istersen.
Süvâr
et zevrak-ı cânı reh-i seylâbe-i aşka,
Hitâm-ı
rehgüzârın bahr-i ummân olmak istersen.
Dü
âlemden musafîâ ol, soyun reng-i alâikten,
Eğer
vuslatsarây-ı Hakka şâyân olmak istersen.
Tehammül
eyle hâr-ı mihnete zâr eyleyüp her şeb,
Harîm-i
dilde âgâh-ı gülistân olmak istersen.
Dilinde
mâsivâdan kalmasın zerre eser Sami,
Hak
ile hak olup vahdette mihmân olmak istersen.
Kevser Verilir Haktan
Kevser
verilir Haktan, içtin mi şarâbı sen,
Da'vet
olunur aşktan geçtin mi serabı sen.
Bir
levh-i hakikatsin kudret kalemi nakkâş,
Bî
hurûf ü lafz yazmış, gördün mü kitâbrsen.
Esmâyı
edüp perde uşşâkı verüp derde,
Senlik
sana mânidir açtın mı nikâbı sen.
Iklim-i
vücûdunda mahşer kurulur dâim,
Mîzânaçeküp
hâlin, bildin mi hisâbı sen.
Varlıkta
kalan hüsran oldu ebedî hicrân,
Mâden
de çıkar yerden seçtin mi türâbı sen.
Vahdet
ilinin Sâmî dilden açılır bâbı,
Didâr
için aşkında çektin mi azâbisen.
Ma’şûk Edindim Allahı Ben
Tâ
ezel ma’şûk edindim Hazret-i Allahı ben,
Sırr-ı
lâmahbûbu bir bildim cemâlüllahı ben.
Vird
edindim aşk ile her demde zikruİlahın,
Feyz-i
zikrullahdan aldım nûr-i aşkullahı ben.
Rehnümâ
ettim bu yolda vâsıla vâsıl olup,
Eyledim
dilden temâşâ seyr-i sirrullahı ben.
Refref
oldu nûr-i esmâ evc-i eflâk-i dile,
Keşf
edüp mi'râc-ı sırda künh-i Arşullahı ben.
Menzil-i
ma’nâda hayret bahri oldu mevcedâr,
Garka-i
mevc-i tehayyür gördüm ehlüllahı ben.
Cilve-i
vahdette olmaz cân ü cismin kıymeti,
Zıll-i
imkân aksi gördüm şân-ı Rûhullahı ben.
Vahdet-i
Zât-ı Ehadden müncelîdir pür şüûn,
Anladım
berk-ı Samedde künt-i kenzullahı ben.
Hâl-i
istiğrâk ile doldu derûnum serteser,
Şâhid
oldum bîşuûrtavr-ı fenâfillâhı ben.
Menzil-i
«kavseyni ev ednâ»da-imdâd olmasa,
Bulmaz
idim bu teayyünde bakâbillâhı ben.
Sûret
ü ma’nâda her an şâhid ü meşhûd olan,
Vâkıfım
bîiştibâh, emvâc-ı bahrullahı ben.
Şems-i
vahdet doğdu, imkân zillini mahv eyledi,
Mushaf-ı
ekvânda gördüm nûr-i nûrullahı ben.
Saf
olunca, oldu dil âyîne-i vahdetnümâ,
Benliği
mahv eyleyüp buldum likâullahı ben.
Sırr-ı
Isrâ Sâmiyâ feyz-i ubûdiyyet tamam,
Hazret-i
’Kübrâda bildim künh-i abdullahı ben
Pîrim Hüsâmüddin
Tarîk-i
aşk-ı Hak bânî benim pîrim Hüsâmüddin,
Delîl-i
zât-ı sübhânî benim pîrim Hüsâmüddin.
Sarây-ı
halvete sultân, reh-i aşkta meh-i tâbân,
Reşîd-i
cüm!e-i pîrân, benim pîrim Hüsâmüddin,
Serîr-i
lâmekân bezmi, müdir-i kün fekân azmi,
Yem-i
hızr-ı zaman ilmi benim pîrim Hüsâmüddin.
Inâyet
bahrinin dürri velayet safîmin sadrı,
Reşâdet
şemsinin bedri benim pîrim Hüsâmüddin.
Sülûk-i
seyridir nâdir şerîat dürrüni nâsir,
Hakîkat,
ma’rifet nâşir benim pîrim Hüsâmüddin.
Künûz-i
hikmetin kânı, müessis aşkta erkânı,
Bahûr-i
feyzin ummânı, benim pîrim Hüsâmüddin.
Nebîler
vârisi na’tı, velîler serveri zâtı,
Keramet
cümle âdâtı benim pîrim Hüsâmüddin.
O
nûrun nisbeti efser, eder mermerleri cevher,
Ki
feyzi kimyâ-yı ekber benim pîrim Hüsâmüddin.
Reşâdet
mülküne şâhdır reh-i Hakka haremgâhtır,
Dili
beyt-i nazargâhtır benim pîrim Hüsâmüddin.
Dilersen
sırr-ı Kur’ânı hem ekvân ile inşânı,
Sülûkü
cem’eder ânı, benim pîrim Hüsâmüddin.
Muazzam
ferd-i yektâdır mükerrem kutb-i kübrâdır,
Müsellem
gavs-ı Mevlâdır benim pîrim Hüsâmüddin.
Erişti
kenz-i pinhâna ki mülk-i canda cânâna,
Kul
olanlar o sultâna benim pîrim Hüsâmüddin.
Ledünnî
ilme vâkıftır ki sırrı ayni hâtiftir,
Umûm
mensûbu âriftir benim pîrim Hüsâmüddin.
Eğer
ki maksadınsa Hak, ki râh-ı refrefidir aşk,
Eder
elbet seni de sevk benim pîrim Hüsâmüddin.
Reh-i
aşkında hep uşşâk olurlar vâsıl-ı Hallâk,
Ferîd-i
enfüs ü âfâk benim pîrim Hüsâmüddin.
Zelîl
kemter kulu Sâmî bulup aşk ile her kâmı,
Tarîk-i
sırr-ı Hüsâmı benim pîrim Hüsâmüddin.
İsteyen Gelsin
Derdine
derman isteyen gelsin,
Cânına
cânân isteyen gelsin.
Mektebimizdir
mekteb-i esmâ,
fim
ile irfân isteyen gelsin,
râzâr-ı
vahdet sermâyesinden,
Hisse-i
ihsân isteyen gelsin.
Geçdik
yedi kat arz u semâyı,
Sidre-i
seyrân isteyen gelsin.
«Alleme’l-esmâ»
keşf-i müsemmâ,
Seyr
ile tayrân isteyen gelsin.
Geçerek
«lâ»yı bulmağa «illâ»yı,
Vuslat-ı
Rahmân isteyen gelsin.
Halktır
yüzümüz Haktır özümüz,
Vahdete
mihmân isteyen gelsin.
Dünyâ,
ukbâyı terk-i sivâyı,
Kurbet-i
sübhân isteyen gelsin.
Canını
kurbân etmeğe Sâmî,
Emr
ile fermân isteyen gelsin.
Gir Tarîk-i Aşk-ı Hakka
Gir
tarik-i aşk-ı Hakka evvelâ ol tâibûn,
Bîriyâ
sıdkile, aşkile müdavim âbidûn.
Nûr-i
tevfîk ehl-i Hakka eylese terfik seni,
Dâimâ
şükran iie ol lutf-l Hakka hâmidûn.
Geç
bu tenden mülk-i cân ile eriş cânânına,
Her
merâtibden urûc et evvelâ ol sâihûn.
Hem
cemâdât ü nebât, hayvân-ı serden ol halâs,
Kurb-i
Hakkın yoludur «Er-râkiûne's-sâcidûn.»
Alem-i
emre eriş tecrîd olup, tefrîd olup,
Her
tecellâya tevellâ eyle, ol ve’l-âmirûn.
Nehy
olan her bir taallukdan, teayyünden çıkup,
Kıl
teberrâ ile nâhûn, böyledir hep zâhidûn.
Zikr
ile mezkûru bul dolsun tecellîden gönül,
Geçti
refrefle o mülke aşk-ı Hakla zâkirûn.
Nûr-i
mezkûrda fenâ bul mahvedüp cism ü rüsûm,
Mahrem-i
envâr-ı zât «Ve’s-sâbikûne’s-sâbikûn».
Kalbini
tathîr-i tamla, kıldı beytullah bugün,
Nisbet-i
kuds-i «sekâhüm Rabbühüm»den şâribûn.
Kaldı
zulmette hevâ-ı nefs ü sivâya meyi eden,
Aslını
buldu, buluştu mâsivâdan heribûn.
Mâsivâdan
el çekenler avdet eyler aslına,
lyd-ı
vasla erişir nefs ü hevâdan sâimûn.
Vahdete
mir’ât olan bir mürşide mir’ât olup,
Aynına
aks eyleyen nûr ile her dem heimûn.
Sırr-ı
âdemden açıldı nûr-i zâtın perdesi,
Âdem-i
ma'nâda bul, ey nûr-i Hakka âşikûn.
Rûhunu
rûh ile mezcet kâmil-i inşâna gel,
Feyze
müstağrak olur, teslîm yolunda sâdikûn.
Hakka
verdiğin kadar, Hak varlığı olur nasîb,
Hakda
külliyetle mahvol, Haksa kasdın tâlibûn.
Kurb-i
Hak bürhânıdır keşf ü şühûd ile ayan,
Bilmeyen
ilm-i ledün câhil, bilendir âlimûn.
Bin
bir esmâ sırrına erişmeyen bulmaz visâl,
Kâmil
olmaz nâkisûn, olmazsa rehber kâmilûn.
Nefs-i
emmâre göziyle kim bakar mahcûb olur,
Nûr-i
Hakla Hakkı gör kalma hicâbda zâlimûn.
Zikr-i
Haktan fâriğ olmaz âşık-ı Hak bir nefes,
Gaflet
ile ömrünü mahv eyleyendir nâdimûn.
Zevk-i
Cennet nefesi, bil, Tûrolan dillerdedir,
İbtilâ
nârını geçti nûra erdi sâbirûn.
Yedi
kat gök Arş u Kürs ü Sidreyi geçüp bugün,
Müntehâlar
müntehâsını bulandır fâizûn.
Ârif-i
billâh olan buldu dü âlemde necat,
Hâlet-i
ferdâyı fikr etmez cihânda gâfilûn.
Vâsıl-ı
Allah olanlar Hakla Haktır Sâmiyâ,
Halka,
Hakdan emr olunmuş hizmet ile dâimûn.
Aşık Oldum
Âşık
oldum tâ ezel, bir Yûsüf-i Ken’âna ben,
Minnet
etmem dü cihân, cânân için bir câna ben.
Vusiat-ı
lyd-i hilâl gözler, bu dîvâne gönül,
Hâzırım
her lâhzada bu cânımı kurbâna ben.
Can
fedâ etmek yolunda cânıma ayn-i hayât,
Kul
u kurbân, intizâr etmekteyim fermâna ben.
Benliğim
benden alup, benden bana izhâr olur,
Iştiyâk
etmem o anda, Ravza-l Rıdvâna ben.
Derd-i
aşk ile azâb olmak saâdettir bana,
Eylemem
aslâ tenezzül hikmet-i Lokmâna ben.
Geh
zuhûr-i nûr-i envâr ile mahv eyler beni,
Dâimâ
hayrân olurum «külle yevmin şe’n»a ben.
Kâh
hilâl eyler beni akseyleyüp şemş-i ezeİ,
Asıkım
ol bahr-ı nûrânîdeki bahrâna ben. .
Sâmiyâ
iklîm-i dil, nâil olup dildârına,
Nâzırım
nûr-i cemâl-i Hazret-i Sübhâna ben.
Iskat Edemez Kâmili
Iskat
edemez kâmili halk, mertebesinden,
Ahvâli,
mutahhar dü cihân mesabesinden.
Azâde-i
dil sâde mücellâ-yı meâlî,
Dilgîr
mi olur, kevn ü hudûs meşgalesinden.
Vahdetle
haremgâha harîm olmadı hakka,
Kim
geçmese, kesret yüzünün merhalesinden.
Tür
olmadı bil, cezbe-i nûr ile muhakkak,
Pâk
olmasa dil, cümle sivâ mezbelesinden.
Bend
olmasa bir bende, şeh-i Al-i Rasûie,
Zulmette
kalır, nûr alamaz meş'alesinden.
Etseydi
Azâzîl eğer Âdeme secde,
Düşmez
idi matrûd olarak menzilesinden.
Tevfik
gerek kâmile terfîka vesîle,
Bahşâyiş-i
Haktır, ezel] mevhibesinden.
Enfüsde
bilüp bulmasa dil, nefha-i sûru,
Neşre
eremez, âlem-i ten makberesinden.
Ma’nâsına
dâl olmasa bu zarf-ı vücûdu,
Ma’dûd
olur elfâz-ı hurûf mühmelesinden.
Nûr-i
ezeli buldu «sekâhüm»le içenler,
Ademdeki
vahdet deminin meşrebesinden.
Ihrâmı
geyüp Ka’beyi kim görmedi Sârnî,
Mağfûr
olamaz hacc u tavâf menkıbesinden.
Ey Kamer, Bîdârsın Niçin
Ey
Kamer, tâ beseher aşk ile bîdârsın niçin,
iştiyâkın
Şemse mi, her demde seyyârsın niçin.
Hâl
ü sânın olmada her an televvünle ayân,
Kâh
hilâl olmaktasın kâh bedr-i nevvârsın niçin.
Milk-i
canda dil-nüvâzın hangi şehnâzdır senin,
FGTS-İ
nûr-i dîĞs stmsklo niçiohdârsın niçin.
Reng
ü bûda ser-firâz iken meyân-ı Zührede,
Ey
matar-ı gonca-i gül hemdem-i hârsın niçin.
Müntehâ
yok mürg-i dil feryâdına efgânma,
Hâlet-i
firkat ile vuslatta da zârsın niçin.
Gâlibâ
dürdâne-i aşktır düşen dil ka’rına,
Cûş
edersin bî-sükûn mânend-i ebhârsın niçin.
Âteş-i
nîrânı da hayrâne eyler sûzişin,
Ibtilâ-yı
nâr-ı ekdâr ile fevvârsın niçin.
Hangi
leylâ eyledi mecnûn seni meftûn seni,
Bî-ser
ü pâ deşt-i hayretlerde devvârsın niçin.
Hem-nişîn-i
tahtgâh-ı sadr iken lokmân-ı aşk,
Etmiyor
te’sirmüdâvâ çünki bîmârsın niçin.
SâmiyâTûr
eylemişken nûr-i vahdet kalbini,
Izdırab-ı
aşk ile ser ta kadem nârsın niçin.
Anla Ey Cân
Anla
ey cân neiçin geldiğini kesrete sen,
Cân
u dilden edesin meylini, ol hikmete sen.
Zulmet-i
hecr-i cahîm, meyl-i sivâdır, fehm et,
Ârif
ol anla gönül hikmet ile hilkate sen.
Dû
cihan zerre değil nisbet-i Zât-ı Hakka,
Kenz-i
mahfîye eriş vâsıl olup vahdete sen.
Zât-ı
A’lâya ki masrûf değil her kârın,
Sâik-ı
zillet olur düşme sonu zulmete sen.
Vermedi
cism ile cânı sana ol Rabb-i Rahim,
Sar?
edüp mahv edesin nefs ile her gaflete sen.
Vermedi
göz ki anın nurunu telvis edesin,
Kudret-i
hikmet-i Hakla eresin ibrete sen.
Vermedi
el ki anınla edesin batş u zulüm,
Belki
mu’tad edesin, bezl-i sehâ âdete sen.
Ayağı
vermedi sa’y eyleyesin her kârda,
Belki
her hatveni, sarf eyleyesin kurbete sen.
Vermedi
dil ki melâhî diyesin her sâat,
Belki
sarf eyleyesin zikr ile ünsiyyete sen.
Vermedi
kalb ki harâb eyleyesin gaflet ile,
Künh-i
aşk ile muhabbet edesin hazrete sen.
Vermedi
bunca ömür rızk ile sıhhat, ni’met,
Mahv
u ifnâ edesin sarf ederek şehvete sen.
Vermedi
bunca niam kesb edesin kahr u nikâm,
Şükrün
et, abd-i şekûr olmak için ni'mete sen.
La-yüad
ni’metinin bir gün hisâbın ister,
Hazır
ol cümle hisâb olmak için da’vete sen.
Etme
varlığını meslek-i şeytânda hebâ,
Âkibet
olma sezâ tard olarak la’nete sen.
Dilde
mahbûb edinüp Hazret-i Hakkı dâim,
Meslek-i
rahmet-i Rahmanla eriş ülfete sen.
Hazer
et çıkma sakın nûr-i hudûd-i Hakdan,
Namzet
olmak ise ger emelin cennete sen.
Tâatin,
kurbet-i Hak bâbına miftâh gibidir,
Sâati
tâate sarf et eresin vuslata sen.
«Inne’l-insâne
lefî husrin»i cân ile işit,
Düşme
husrân ile ukbada sakın hasrete sen.
Bende-i
nefs ü hevâ perver-cisim olma sakın,
Ki
ezel, ahd ile geldin Hak için hizmete sen.
Nîce
taht sâhibinin oldu tabûtu tahta,
Hakka
sıdk ile kul ol kim, eresin devlete sen.
Nîce
atlas giyenin olmada kaftanı kefen,
Hıl’at-i
tâât-i Hak ile eriş zînete sen.
Nîce
zer-gîrlerin zerre-i hâk oldu teni,
Zer-i
hâlis ederek kalbi, eriş safvete sen.
Sâmiyâ
nush ederek kendini irşâd eyle,
Ermek
istersen eğer tâ ebedî izzete sen
Hazret-i Bü’l-Alemeyn
Mazhar-ı
cem’i cemâl Hazret-i bü’l-alemeyn,
Mihver-;
nûr-i kemâl Hazret-i bü’l-alemeyn.
Ufk-i
siyâdet mehi aşî^-ı hakîkat şehi,
Hak
âlemi dergehi Hazret-i bü’l-alemeyn.
Mahrem-i
râz-ı ezel meş'ale-i lem yezel,
Sahib-i
yed-i ecel Hazret-i bü’l-alemeyn.
Hârika
her hâleti kudret-; Hak kudreti,
Vahdet-i
Hak vahdeti Hazret-i bü’l-alemeyn.
Sıbt-ı
celîl-i Alî rehber-i cümle velî,
Vâris-i
Mustaîavî Hazret-i bü’l-alemeyn.
Mazhar-ı
âyât-ı Hak, rehber-i gâyât-ı Hak,
Nûr-i
velâyât-ı Hak, Hazret-i bü’l-alemeyn.
Server-i
herev’iyâ manzar-ı nûr-; Hudâ,
Vâris-i
her enbiyâ Hazret-i bü’l-alemeyn.
Nisbet-i
iksîr-i cân Sâmîye kâfî hemân,
Kâ’be-i
nûr-i nihân Hazret-i bü’l-alemeyn.
Gelirler Hep
Hak
vahdetine eşyâ bürhâna gelirler hep,
Ummân-ı
hüviyyetden ekvâna gelirler hep.
Ol
mushaf-ı aynîye âgâh ülü’l-elbâb,
Gördükçe
bu envârı îmâna gelirler hep.
«Summün,
bükmün, umyün» fehmetmedi bu remzi,
Vehm
ile düşüp derde küfrâna gelirler hep.
Bu
sûret-i hâdisten, ol sırr-ı kadîm zâhir,
Hüsnün
düşürür derde dermâna gelirler hep.
Iklim-i
İlâhîden mâhiyyet-i imkâna,
Aks
ile füyûz-ı Hak a'yana gelirler hep.
Her
zerresi eşyânın katre, yem-i Esmâdan,
Ric’at
ederek asla ummâna gelirler hep.
Bu
hâdis-i imkândan tathîr için, istiğfar,
Tevbe-i
hakikatle gufrâna gelirler hep.
İfnâ-yı
teayyündür bil refref-i mahviyyet,
Kurbet
dileyen Hakka kurbâna gelirler hep.
Menzilgeh-i
vâsıldır «kavseyn» ile «ev ednâ»,
Sâmî
erişen Zâta pinhâna gelirler hep..
Yâ Rab Beni
Yâ
Rab beni vahdet-i kübrâya eriştir,
Bu
katremi nûr-i yem-i deryâya eriştir.
Tathîr
ederek kalbimi emvâc-ı sivâdan,
Ol
berzah-ı küll a’zam-ı esmâya eriştir.
Mahv
eyleyerek perde-i sûretle hicâbı,
Dîdâr-ı
cemâl Ka’be-i ulyâya eriştir.
Nîrân-ı
cahîm-i hecrle yanmakta derûnum,
Külhanlarımı
gülşen-i ma’nâya eriştir.
Feryâd
ü figân oldu işim fasılasız hep,
Dil
mülkünüenyâr-ı tecellâya eriştir.
Bu
kalbimi «Tûr» eyliyerek nûr-i nihâna,
«Lâ»
perdesini ref ile «illâ»ya eriştir.
Taklide
beni eyleme mahkûm-i ukûbet,
Bir
aşk-ı hakikat ile sevdâya eriştir.
Aslımla
enîs et beni, bigâne bırakma,
Şehrâh-ı
visâl künh-i müsemmâya eriştir.
Şendendir
inâyet de hidâyet desaâdet,
Cezb
eyle beni Zât-ı Muallâya eriştir.
Dünyâ
ile ukbâ da hicâb tâlib-i Hakka,
Ol
mertebe-i akdes-i bâlâya eriştir.
Bu
âlem-i sûretle beni etme mukayyed,
Itlâk-ı
ezel maksad-ı aksâya eriştir.
Sâmî
kulunun her emeli senden İlâhî,
Envâr-ı
rızâ mesned-i uzmâya eriştir.
Aldatmasın Sûret Seni
Aldatmasın
sûret seni, sîrette dânâ ola gör,
Bend
etmesin hilkat seni, sırr-ı süveydâ ola gör.
Âlem
mezâhir âdeme, âdem de Ism-i A’zama,
Sa’y
eyle eriş bu deme, aşk ile irvâ ola gör.
Cânâna
bez! eyle canı, cân ile bu süfli teni,
Seyr
eyleyüp senden seni, Kâf ile Anka ola gör.
Hilkatlerin
eşyâsını, ednâsmı a'lâsını,
Mazhar
bulup esmâsını ayn-i müsemmâ ola gör.
Her
zerre bir vahdet-nümûd, cehd ile kıl mahv-ı vücûd,
Yol
gösterir sırr-ı sücûd, kurbetle yektâ ola gör.
Sahrâ-yı
kesret tendedir, deryâ-yı vahdet sendedir,
Hakkı
bulanlar zindedir, aşk ile ihya ola gör.
Zâtında
yoktur bir neseb, telvîne esmâdır sebeb,
Fazlınla
aslı kıl taleb, sidre-i esmâ ola gör.
Seyreyleyüb
sûretleri, devreyleyüb sîretleri,
Terkeyleyüb
kesretleri, vahdetle hemtâ ola gör.
Hakka’i-yakîn
tevhîd ileSâmî reh-i tefrîd ile,
Dil
mülkünü tecrîd ile sırr-ı elif bâ ola gör.
Âsûde Sanırlar
Aşıklan
bigâneler âsûde sanırlar,
Mecrûh
gönlün âhını beyhude sanırlar.
Kudret
elidir hep atılan tîğa kemankeş,
Ol
cazibeyi tal’at-ı ebrûda sanırlar.
Şems-i
ezelin bahş-i televvünle baharın,
O)
âl ile hâli ruh-i gül-rîıda sanırlar.
Atf-ı
nazarında görünen hüsn ile âni,
Mir’ât-ı
mücellâda yâ âhûda sanırlar.
Derdin
de devânın da hemîn menşei birdir,
Mahiyyetini
hikmeti Dârûda sanırlar.
Bâzâr-ı
fenâ kâr-ı Hudâ ile döner hep,
İkdâm-ı
sa’yi ile tekâpûda sanırlar.
Bir
pâdişehin hükmüne vabeste emeller,
Bîvâye
husûl-i emel arzuda sanırlar.
Hüviyyet-i
Hak mazharı nîrân-ı cenânın,
Bir
bilmeyen ol neş'eyi Tamüda sanırlar.
Şîrâze-i
imkânı eder hüsn ile tertîb,
Ol
mihri koyup tîğ-i meh-i mûda sanırlar.
Suretteki
revnakla cilâ, pertev-î sun’u,
Fehm
eylemeyen dürr-i sadef, incüde sanırlar.
Mahiyyet-i
asliyye, bulur sa’y ile tafdîl,
Noksan
ameli «Meclis-i Kâlû»da sanırlar.
Bîvâye
olan ilm-i tecellî-i Hudâdan,
Sâmî-i
kemâlâtı sühan-gûda sanırlar.
Zarımız Yoktur
Gam-ı
dilsûz-i aşktan puhtegânız, zarımız yoktur,
Gönüldür
gonca-i vahdet, o gülde harımız yoktur.
Ezelden
tahtgâh-ı dilde verdik bir şehe ikrar,
O
hüsne âşıkız bir başka yâr-i hünkârımız yoktur.
Şühûd
ettik kıyâm-ı zıllü nûr-i âfitâb ile,
Anmçön
bezm-i ’/uslatta rakîb, ağyârımız yoktur.
Olunca
bahr-i vahdet lücce-i aşkında müstağrak,
Nihân
olduk ism-i resm ile kayd-ı vârımızyoktur.
Bu
bâzâr-ı fenada eyleyib hüviyyeti taklîb,
Bakâ
ender bakâdan başka türlü kârımız yoktur.
Ezel
evvelde «Hû» âhirde «Hû» zâhirle bâtın «Hû»,
Sivâya,
fi’l-i dilde, âid ü izmânmız yoktur.
Hakikat
bezmine mahviyyet ile ma’nevî erdik,
Anınçün
sûret ü eivân ile bâzârımız yoktur.
Canı,
canana bezi ettik, hayât-ı câvidân içün,
Derûn-i
candan ayn gayri bir yârimiz yoktur.
Burâk-ı
aşk ile seyyâr-ı kuy-i lâ-mekânız biz,
Ne
dünyâda ne ukbâda bizim efkârımız yoktur.
Hüviyyet
kenzini Sâmî bulup mifk-i derûnunda,
Eriştik
sermedi ikbâle kim idbânmız yoktur.
Dîdârını Seyreyleyen Göz
Dîdârını
seyreyleyen göz mâsivâ görmez olur,
Nûr-i
cemâl-i Zâtına hayrâneler doymaz olur.
Tâlib
olan vuslatına âşık olur Hazretine,
Gönlü
gözüne mâsivâ perdesini koymaz olur.
Pervâne-i
sûzân olan dîvâne-i hayrân olan,
Aşkın
ile âteşlere düşse yanup duymaz olur.
Hâr-ı
sivâdan geçene firdevs-i vahdet açılır,
Bezm-i
visâlin gülşeni dâim açar solmaz olur.
Can
kıblesi cânânenin dîdârıdır dilde müdâm,
Her
an edüp rûhu tavâf Hacdan geri gelmez olur.
Dünyâ
ile uk'oâları hûr-i cinân tûbâları,
Müştâk-ı
dîdârın olan, arzû emel kılmaz olur.
Hakkın
sıfâtında bakâ bulup özünde mehiikâ,
Sırr-ı
aref hâl okuyup kîl ile kal bilmez olur.
Âgâh
olan envârına bakmaz celâl nârına,
Sâmî
olursa lahza dür hicrân ile gülmez olur.
Mecnûn Olan Meftûn Olan
Mecnûn
olan meftûn olan her gördüğün Leylâ görür,
Hak
âşıkı aşkın göziyle kudret-i, Mevlâ görür.
Âlemde
herkes âşinâ cinsiyle olmuş mübtelâ,
Ednâ
olan ednâ görür a’la olan a'lâ görür.
Doğsa
gönülde nevhilâl bedr olsa bulunca kemâl,
Her
an ü her sâat bîzevâl şems ile tecellâ görür.
Vahdetnişîn-i
bezm-i Hak tevhîd ile olup sebak,
«Lâ»dan
geçer açar şafak vuslat bulup «illâ» görür.
Mah
vetmeyenler özünü işitmeyenîer sözünü,
Keşf
etmeyenler yüzünü noksan olan şehlâ görür.
Cân
dîdelerini açan cânân illerine uçan,
Ağyâr
ile yâri seçen yarın değil hâlâ görür.
Sâmîye
ihsân etti Hak vuslatı âsân etti aşk,
Her
zerreye nûr ile bak her mazharı bâlâ görür..
Muhammed.. Ahmed Görünür
Şems-i
nûr-i ezel imkânla mümted görünür,
Ehadın
mazharı vâhidle müebbed görünür.
Nûri
mirâtta cemali samed ferd görünür
Cümleden
Ahmed, Mahmûd ü Muhariirhed görünür
«Kul
hüvellah-ehâd mazhar-ı Ahmed görünür.'
Sırr-ı
fethi Fatiha mihveri Kur'ân-ı mübin
A'zamı
kenzi Huda rahmeti mutlak guzin
Nurudur
zahir olan esfelü alaa hemin,
Cümleden
Ahmed, Mahmûd ü Muhariirhed görünür
«Kul
hüvellah-ehâd mazhar-ıAhmed görünür.'
Hayyu
Kayyum ile HA Mim Meh-i nuru Tâ-ha
Hak
ile halka tecllisi «(Elif lâm Mim Râ»,
Gösterir
künh-i fiâkîkikayla bunu hep eşya
Cümleden
Ahmed, Mahmûd ü Muhariirhed görünür
«Kul
hüvellah-ehâd mazhar-ıAhmed görünür.'
Bû
Cehl dîdesi görmez ezelî a’mâdır,
Nûr-i
sıdk ile şuhûda erişen bînâdır,
Cümle
âlem «Şeh-i Leviâk» ile hep mebnâdır.
Cümleden
Ahmed, Mahmûd ü Muhammed görünür,
«Kul
hüvellah ehad» mazharı Ahmed görünür.
Gel
ledün mektebine aşkla keşf eyle sebak,
Âlem-i
nûra eriş görüne tâ pertev-i Hak,
Can
gözün, nûr-i Hudâ ile açıp, canla bak,
Cümleden
Ahmed, Mahmûd ü Muhammed görünür,
«Kul
hüvellah ehad» mazharı Ahmed görünür.
Cem-i
Sıddîk fark-ı Fârûk’u bulanlar gördü,
Cem
ü fark nûrunu cem’ ile bilenler gördü.
Murtazâ
ilmini mîrâs alanlar gördü,
Cümleden
Ahmed, Mahmûd ü Muhammed görünür,
«Kul
hüvellah ehad» mazharı Ahmed görünür.
Cümle
zerrâta odur mihver âlem-i âdem,
Zât,
Sıfât kenzine ol mazhar-ı a’zam, akdem,
Sırr-ı
sârî-i Hudâ Sâmî Habîb-i Ekrem,
Cümleden
Ahmed, Mahmûd ü Muhammed görünür,
«Kul
hüvellah ehad» mazharı Ahmed görünür.
Gönül Dâim Münevverdir
Hayâl-i
mâh-medârınia gönül dâim münevverdir,
Benim
vîrâne gönlüm kenz-i aşkınla muammerdir.
Dü
müigânın hilâliyle müzeyyen mülk-i dil dâim,
Kamer
taklîd için seyrâne çıkmış reşk-i âverdir.
Şemîm-i
bûy-i sünbül zülfün eyler nâfeden fâriğ,
Gözün
âhû, kamer hüsnün, sabâ zülfün muanberdir.
Yed-i
kudret ne hârik eylemiş tertîb-i evsâfın,
Muattar
dâne-i fülfüllerin her biri ülkerdir.
Şeh-i
hüsn-i melâhatte nazîrin görmemiş gözler,
Dehânın
hokka, yâkût-i kelâmın ayn-i gevherdir.
Hısâlin
cümleye fâik melekler hüsnüne âşık,
Kemâlin
her mehâsinde bedâatlerle dilberdir.
Kitâb-ı
kudret-i hüsnün eder aşk dersini ta’iîm,
Hurûf-i
besmele nakş-ı cemâlin dilde ezberdir.
O
nisbet ruhumu teshir etti aks-i endamın,
Hayatından
geçip her emrine her an müsahhardır.
Düşüp
hayretelere Sâmî, serâzâd oldu râhında,
Visâlinle
münevver nâr-ı hecrinle mükedderdir.
Bah ş Eder
Kâkülün
subh-i nesîmiye sabâhat bahş eder,
Ruhların
sîne-i sîmîne melâhat bahş eder.
Sây.e
saldıkça hırâmân-ı nihâl-i kâmetin,
Reng
ü bûdan güllere nûr-i taravet bahş eder.
Zehre-i
hârikhümâ hüsnün hayâl-i pertevi,
Mürg-i
rûha nağme-i âhtan fesâhat bahş eder.
Hâle-i
nûr-i musaffâ pertev endâztal’atin,
Bir
nazarda çeşme, bin dürlü taravet bahş eder.
Âfet-i
yektâ mısın, âlem, esîr-i haletin,
Vâdi-i
aşkın ser ü candan ferâğat bahş eder.
Sende
cem' olmuş meânî-i hüsn âyetleri,
Levh-i
dilde aks-i i’câz-ı kitâbet bahş eder.
1
ltihâb-ı aşka ettikçe sadâkat perveri,
Sâmi
istiğnâ ile her dem felâket bahş eder.
Sırr-ı Beytullah Budur
Zâtına
fânî olup er, sırr-ı Beytullah budur,
«Semme
vechullah»ı bul kim sırr-ı haccuîlah budur.
Okuyup
ders-i ledün bul, dört kitâbın remzini,
Noktayı
fehmeyle andan, ilm-i ilmullah budur.
Sırr-ı
Kur’ân, sırr-ı ekvân, cümlesi âdemdedir,
Âlem-i
kübrâdır âdem a'zam ismullah budur.
Cümleden
fânî olup nâr-ı sivâdan ol halâs,
Nûr-i
zâta hemdem ol sırr-ı Halîlullah budur.
Rütbe-i
kurb-i nevâfilde tecellî bula gör,
«Tûr»
ola cismin bugün sırr-ı kelîmullah budur.
Esfel
ü a’lâ makâmâtı, vücûdunda senin,
Düşme
gel esfel makâmâta sırâtullah budur.
Sırrını
lâhûta erdir, cennet-i irfânda sen,
Geç
celâlî perdesinden, gör cemâlullah budur.
Âyine
et kalbini Sâmî, cemâl-i vahdete,
Bî-cihet
dilden görünsün, «semme vechuliah» budur.
Halvetîyem Celvetîyem
Halvetîyem
kesretim vahdet ile pinhân olur,
Celvetîyem
vahdetim kesret ile ummân olur.
Kâdirîyem
sırr-ı kudret sırrıma eyler zuhur,
Nakşibendem
nakş-i kalbim «külle yevmin şa’n» olur.
Hem
Rufâîyem bana semm-i nüfûs etmez eser,
Sırr-ı
Bektâşem dilimde on iki seyrân olur.
Câmi-i
na't-ı celâl vasf-ı cemâl Bayrâmîyem,
Hem
Düsûkîyem ki vahdet-i şems-i dil tâbân olur.
Şâzelîyem
kim harîm-i hazretin seyyârıyem,
Bedevîyem
sırr-ı Hazret sırrıma feyzân olur.
Mevlevîyem
kim külâh-ı istikâmet lâbisem,
Ravza-i
hadrâ-yı dil, dil-besteye atşân olur.
Sünbüiîyem
sünbülistân-ı hakîkat nisbetim,
Cezbe-i
zâtî burakı şu’be-i Şa’bân olur.
Hep
tarikat sırrını lâbisolur ruhum gehî,
Gâh
vahdet bahrına gark cümleden uryân olur.
Almışım
bu nisbeti şeyhim Şücâu’ddînden,
Nisbet-i
kudsiyyesi mecmua-i pîrân olur.
Cümle
pîrân sırrını Sâmî Niyâzî bir bilüp,
Pîr-i
Uşşâkîdebul aşkı, bulan sultân olur.
Görenler Âfet -i Hüsnün
Görenler
âfet-i hüsnün derûnundan figân ister,
Tahammül
etmeğe mehrû-yi bî-hemtâya cân ister.
Visâl-i
iltifât-ı hüsnüne müştâk olanlar hep,
Ne
ten ister, ne cân ister, ne hür u ne cinân ister.
Letâfet
her hüsünde lâzım u mülzem gibi, lâkin,
Şerâr-ı
câzib-i aşk olmağa bir başka ân ister.
Mezâyâ-yı
cemâlin vâsıfı hâmûş eder dâim,
Görünce
hüsnünü (âl olmayan nâtık dehân ister.
Tenezzül
eylemez her menzile Anka gibi aşkın,
Sadef
mânendi sâf aşık dilinde âşiyân ister.
Sütûr-i
ders-î aşkı mekteb-i hüsnün eder ta’lîm,
Anınçün
mürg-i dil hüsnün gibi bir gülsitân ister.
Ne
gam açsa dil-i uşşâkta Sâmî gül gibi yâre,
Sadâkatten
gönülde şâhid-i aşka nişân ister.
Tevhîdden Cilâ ister
Tecelliyyâta
dilde nûr-i tevhîdden cilâ ister,
Şühûd-i
nûr-i vahdet pertev-i dâd-ı Hudâ ister.
Vücûd
iklimini seyr u temâşâ etmeğe bir bir,
Tavâf-ı
ka’be-i ma’nâ deiîl ü rehnümâ ister.
D
i) i, dîdâr içün dildâre hasr etmezse bir âşık,
Saçılmaz
vech-i pâkin nûru, nûr-i ıstıfâ ister.
Canı
kurbân ile buldu bulanlar kurbet-i Hakkı,
İkilikten
halâs olmak için bezi ü fedâ ister.
Saiât-ı
«semme vechuilah»a ermekçün derûnunda,
Olup
mezkûrla kâim, kâmet-i mahv u fenâ ister.
Enâniyyet
hicâbından geçirmekçün bu imkânı,
Cihâd-ı
ekber-i nefs ile takvadan asâ ister.
Aref
sırrıyla ma’rûfa urûc etmek için rûhu,
Merâtibden
metâlibden hurûc u irtikâ ister.
Hilâl
olsa gönül şems-i tecelliyyâta ey Sâmî,
Ne
cân u ne cihân ister, heman vasl-ı likâ ister.
Can Mülküne Cânân Arar
Bilmez
aref sırrın gönül can mülküne cânân arar,
Gafletlere
seylâb olup hem rahmet-i Rahmân arar.
Girip
ledünnî mektebine olmadan tilmîz-i aşk,
llm-i
verâset bilmeden elfâz ile irfân arar.
Âdâb-ı
erkândır sebep tahsîl-i hikmetle edeb,
Bilmez
saray âdabını ol kurbet-i sultân arar.
Her
zerreyi etmiş nişân vahdettine ol bînişân,
Görmez
o vahdet nûrunu, zâhir iken burhân arar.
Yokluk
ile pâk olmadan aşk mülküne hâk olmadan,
Mir’ât-ı
kalbi silmeden ol ravza-i Rıdvân arar.
Hak
şifresidir gördüğün rü’yâ ayarındır senin,
Kendi
kitâbın terk edip Hak yoluna fermân arar.
Bil
derd-i aşktır cezbe-i seyyâr-ı mülk-i müntehâ,
Derde
devâ aşk olduğun bilmez meğer derman arar.
«A'dâ
adüvvük nefsüke» buyurdu Fahru'l-Mürselîn,
Nefsine
olmuşken esîr hâlâ niye düşman arar.
İblise
rehberdir hevâ karin olan bulmaz devâ,
Hicâb
iken hep mâsivâ ayrıca bir şeytân arar.
Hakka
diler isen delil aslın bulup olmak asil,
Pervâneden
al ibreti bir şem’a-ı tâbân arar.
Kimin
ki kalbidir sadef tâ ezeli bulmuş şeref,
Hakkı
eder dâim hedef ol katre-i nîsân arar.
Sâmîye
aşktır rehnümâ aşk ile mahv olur sivâ,
Aşk
ile meczûb-i Hudâ Hak bezenine seyrân arar.
Kasîde-i Muhammediyye
Ezel
Mahbûb-i Sübhânî Muhammeddir Muhammeddir,
Ebed
matlûb-i rahmânî Muhammeddir Muhammeddir.
Cemâli
«cim»e mücellâ kemâli «mîm»ine me’vâ,
Nevâli
nuruna mebnâ Muhammeddir Muhammeddir.
Rumûz-i
gaybina bürhân turûz-i aynına a'yân,
Künûz-i
mülküne sultân Muhammeddir Muhammeddir.
Hitâb-ı
nassı «a’taynâk» nikâb-ı hassı zât-i pâk,
Medâr-ı
rütbe-i levlâk Muhammeddir Muhammeddir.
Nübüvvet
bezminin sadrı risâlet şemsinin nuru,
Şefâat
lutfunun bahri Muhammeddir Muhammeddir.
Mücessem
nûr-i yezdânî muazzam sırr-ı sübhânî,
Yüzü
mir’at-ı rahmânî Muhammeddir Muhammeddir.
Harîm-i
Leyle-i Isrâ nedîm-i vuslat-ı Mevlâ,
Mukîm-i
vahdet-i kübrâ Muhammeddir Muhammeddir.
Ulâya
eyleyen mi’râc kamû imkân ona muhtâc,
Risâlet
bezmine sertâc Muhammeddir Muhammeddir.
Cihandır
aşkına meczûb kapûsu âleme matlûb,
Hudâya
âşık u mahbûb Muhammeddir Muhammeddir.
Bütün
âlemlere maksûd Habîb-i lemyezel Ma’bûd,
Delil-i
cümle-i mevcûd Muhammeddir Muhammeddir.
Saâdet
nûruna kâsim şefâat bezmine hâkim,
Risâlet
tahtına hâtim Muhammeddir Muhammeddir.
Kime
erse anın aşkı bulur ol Sâmîyâ Hakkı,
Şefi'
olan bütün halkı Muhammeddir Muhammeddir.
Vîrâne Gönül
Virane
gönül ancak hüsnünle olur ta’mîr,
Zulmetgeh-i
ahvâlim mihrinle olur tenvir.
Müstağnî-i
gülşendir ebrûyine üftâde,
Gölçehre-i
hüsnünden anberler olur ta’tîr.
Gördün
mü bu nisbette aşkın ile sûzânı,
Çeşmimden
eder dâim hûn-i ciğerim taktir.
Pervâne
gibi gönlüm nârın ile ülfette,
Nûrunla
mülakatı ümmidim eder tebşir.
Aşkınla
perîşânım yok derdime dermânım,
Mihnetle
geçer ânım, kâr etmedi bir tedbîr.
Hüsnün
şeh-i hûbândır iklîm-i dile hâkim,
i’câz-ı
mehâsinde bir hârika-i teshir.
Bu
rütbe azâb-ı dil dûzahta aceb var mı,
Te’sîr-i
gam-ı aşkı mümkün mü olurta'bîr.
Selb
etti irâdâtı hep dâire-i dilden,
Pergâr-ı
hayâlim hep hüsnünde eder tedvir.
Aşkın
ile vîrânım ben bî-cân ü cihanım ben,
Candan
da cihandan da ettin beni sen tehcir.
Sensin
emelim, kâşâne-i kalbim tahtındır,
Bu
rütbe vefâdârın ahvâlini et takdir.
Aşk
dersini bilmezse mümkün mü ola âgâh,
Hüsnündeki
bî-gâyet âyetlerini tefsir.
Leylâ-yı
hayalimdir mi!k-i dilime Sâmî,
Mecnûn-i
cemâl ettin cennetle beni teşhir.
Nokta-i Hüsnün
Nokta-i
hüsnün kadd-i bâlâterini «nün» eder,
Tal’at-i
ebr u hilâlin cümleyi meftûn eder.
Nurdan
mihrâb çü vechin Ka’be-i Ulyâ gibi,
Hâl-i
aşkiyle tavâf edenleri mecnûn eder.
Gamze-i
müigântna etmez tahammül sineler,
Her
nazarda yâreierle yâreler pürhûn eder.
Anber-i
zülf-i siyahından doğan ol cebin,
Titreyen
necm-i fuâdı nûr ile meşhûn eder.
Hokka-i
yâkût dehânından çıkan cevher edâ,
Her
sadetten dökülen dürdâne kadrin dûn eder.
Sîne-i
billûru, bir ayîne-i endâm-ı aşk,
Cezb
eder hersûreti Sâmî, dili mağbûn eder.
İstersen Eğer
Cilvegâh-ı
tûr-i Hakkı bulmak istersen eğer,
Kalbinin
çâr köşesini Arş-ı Rahmân edegör.
Kenz-i
mahfî, sırr-ı Zatî, unsur içre gizlidir,
Genc-i
rûhu bulmak için nefsi vîrân edegör.
Sırr-ı
Mansûr ister isen mahv-ı evsâf eyleyip,
Dâra
berdâr olmağa bu canı meydân edegör.
Varlığından
geçmeyenler ermediler Zâtına,
Vasl-ı
cânân ister isen cânı kurban edegör.
Mürşide
vâsıl olan canda buluptur Zâtını,
Cenneti,
kalbî şuhûd içinde hayrân edegör.
Kalbi
ey Sâmî Niyâzî «semme vechüllah» edüp,
Sırr-ı
sırrullahı kalbin içre pinhân edegör.
Sanma Gelen Bu Âleme
Sanma
gelen bu âleme insan gelir insan gider,
Enfüste
mi’râc etmeyen nâdân gelir nâdân gider.
Sen
çünki âdemzâdesin sırr-ı kerem sırrındadır,
Ademliğe
eremeyen hüsrân gelir hüsrân gider.
Çünki
seni zâtı içün halk eylemiştir Tanrı çün,
Zâtına
erenler bugün sultan gelir sultan gider.
Cûş
eyledi deryâ-yı zât, devr eyledi zât ü sıfât,
Vasfını
zâta erdiren irfân gelir irfan gider.
Esrâr-ı
zâtîye erip kalbi haremgâh eyle kim,
Ihrâm-ı
kudsî bulmayan uryân gelir uryân gider.
Bulup
bugün mürşid-i cân anla nedir cân ü cihan,
Mürşide
erişmeyen hayrân gelir hayrân gider.
Görvahdet-i
kübrâyı sen mir'ât-ı kesretten hemân,
Canında
cânı bulmayan bî-cân gelir bî-cân gider.
Çün
küntü kenzinde Hudâ, zâtını pinhân eyledi,
Zât-ı
nihâna erişen pinhân gelir pinhân gider.
Sami
Niyazi katre-i sırrında ummân bulmayan,
Deryâda
mâhilergibi atşân gelir atşân gider
İrfânı Bilmez Kandedir
Nefsin
idrâk etmeyen irfânı bilmez kandedir,
Hilesinden
geçmeyen şeytânı bilmez kandedir.
Çâr
unsur kafasın feth etmeyenler zikr ile,
Rûh
içinde hükmeden sultânı bilmez kandedir.
Mürşide
teslim olup terketmeyen inkârını,
Vâdi-i
taklîddedir, îmânı bilmez kandedir.
Bu
teayyün perdesin çâk etmeyenler zikr ile,
Katresinden
kurtulup ummânı bilmez kandedir.
Fakr-ı
fahrinde gınâ-yı mahv-ı sarfı bulmayan,
Tâ
ezelden kenz-i bî-pâyânı bilmez kandedir.
Arş-ı
kalbini tecellîgâh-ı Rahmân etmeyen,
«Istevâ»
sırrındaki mihmânı bilmez kandedir.
Rûh
ile mi’râc edüp kim olmaya aslü’l-usûl,
Sırr-ı
ahfâsındaki seyrânı bilmez kandedir.
Derd-i
nefs ile marîz kalbe devâ-cû olmağa,
Feyz-i
ruhu bulmayan dermânı bilmez kandedir.
Âyinei
faslında aslını temâşâdan garîb,
Ömrü
beyhûde geçer cânânı bilmez kandedir.
Mâyede
Sâmî Niyâzî nûr-i vahdet bulmayan,
Ka’be-i
sırrındaki erkânı bilmez kandedir.
Rûhumd a Tersim Eyledi
Rûhumda
tersim eyledi berk-ı hayâlin hâleler,
Te’sîr-i
aşkından çıkar feryâd ü efgân nâleler.
Nûr-i
cemâlin hasretinden derde oldum mübtelâ,
Sinemde
açtı çeşme-i hûnâbe emsâl lâleler.
Ekber-i
azâb-ı firkatin, nâr-ı Cahîmi geçti yâr,
Çeşmimden
akareşk-i hûndan dâima şelâleler.
Âteş
midir hüsnün yakar pervâne-veş cân atanı,
Mecrâ-yı
aşkın ile açmış ateşin seyâleler;
Meczûb-i
aşkî Sâmiyâ tâ ezelî hayrânesi,
Aşka
fedâ edüp dü kevni, aşk olur nevâleler.
Maksûd Özünü Âdem Etmektir
Cihâna
gelmeden maksûd özünü âdem etmektir,
Müsemmâ
içre mazhar ismini hem a’zam etmektir.
Geçüp
sûretle ma’nadan saray-ı sırr-ı a’lâya,
Derûn-i
dilde dildâre dilini mahrem etmektir.
Bu
iklim-i derûnu, nefs elinden feth edüp bir bir,
O
miik-i ma’nevîde rûhu Sultân Edhem etmektir.
Mutahhar
eyleyüp kalbi dü âlem iltifâtından,
Sarây-ı
beyt-i vahdet, Ka'be ile Zemzem etmektir.
Görünmez
dide-i aşka sivâlar lâkin «illâ hû»,
Meallaha
erüp sırrını Hakla herndem etmektir.
Bu
nâsût âleminden eyleyüp lâhûtuna avdet,
Visâlüllah
ile Sâmî dilini hurrem etmektir.
Ey Merd-i Meydan-ı Hakîkat
Ey
merd-i meydân-ı hakîkat, ver haber, Ankâ nedir,
Ol
lâmekânın Kâtına vâkıf olan yektâ nedir.
Efvâc
ile bin şân olan emvâc-ı bî-gâyet iken,
Zâhirle
bâtın bahrına girdâb olan deryâ nedir.
Şark
iie garbı cem’ eden ol âfitâb-ı bî-zevâl,
Kimden
tecellî eyledi, mazhar olan esmâ nedir.
Bezm-i
hakikatten nasîb aldınsa gerçekten eğer,
Mescûd-i
kerrûbî olan Âdem nedir, Havvâ nedir.
Tevhîd-i
ef’âl ü sıfât ekber kerâmet Âdeme,
Mu'ciznümâ-yı
âlemin îsâ nedir Mûsâ nedir.
Bir
katrede olmuş nihân, deryâ-yı kesret görünen,
Cümle
nükûşu cem’ eden ol nokta-i kübrâ nedir.
Mahv-ı
izâfet eyleyüp erdinse «bâ»dan noktaya,
Ders-i
ledünnî mektebinde «men aref»le«bâ» nedir.
Çünki
nıcâb-ı vasl-ı Hak, sâiik olana «lâ» imiş,
«Lâ»dan
kinâye edilen ma’nâ nedir, «illâ» nedir.
Cennetleri
seyreyledinse milk-i ma’nâda eğer,
Her
semtini gark eyleyen ol kâmet-i Tûbâ nedir.
Mi’râca
tecrîd deminde bî-cihet erdin ise,
Ednâ
nedir a’lâ nedir hem sırr-ı «mâ evhâ» nedir.
Hüdhüd
Süleyman rehberi mûrile hikmet neşr eden,
Mülkünde
hükmüne sebeb ol hâtem-i imzâ nedir.
Rükn-i
bakâ-billâh ile beyt-i fenâ-fillâh ile,
Vahdetnişîn-i
kibriyâda kubbe-i hadrâ nedir.
Kur’ân-ı
tenzîli ile tekvîni buldunsa eğer,
Bahr-i
rumûz-i Fatiha ile «Elif Lâm Râ» nedir.
Saliklere
dünyâ nikab, ukbâ hicâb olmuş iken,
Vahdet
mehiyle ref’ olan zulmetteki ma’nâ nedir.
Ihrâm
zebh ile tavâf-ı seba’i erkân ile,
Esmâ
yolunda vâdi-i sahra nedir deryâ nedir.
Sâmî
yüzünü ol edüp birde karar etmiş ise,
Aynında
ğayn’a erişen insân-ı müstesnâ nedir.
Zümre-i Fırka-i Nâcî
Meyveli
olan ağacı,
Yaprakla
dalı gösterir.
Zümre-i
Fırka-i Nâcî,
Olanı,
hâli gösterir.
Dünyâya
gelenler sefer,
Etse
gerektir serteser,
Devr
ederek şems ü kamer,
Hep
intikâli gösterir.
Mest-i
mey ile bî-şuûr,
Aşk
neş’esiyle pür sürür,
Ma’şûka
bend oimuşdürur,
Renginde
âli gösterir.
Sadetse
dürr yektâ mıdır,
Nisanda
müstesnâ mıdır,
Ankâ
mıdır karga mıdır,
Hep
perr ü bâli gösterir.
Tenden
sudûr eden hatâ,
Candan
gelir bu surete,
Noksan
olanın sertâ
Fi’li,
vebâli gösterir.
Kimden
gelir aceb bu ses,
Kim
aldıran sana nefes,
Hangi
mürğundur bu kafes,
Nutku
makâli gösterir.
A’zâya
hâkim baş mıdır,
Dil
cezb eden göz, kaş mıdır,
Ma'nâ
şehi nakkâş mıdır,
Serden
hayâli gösterir.
Deryaya
salsa nehr-i aşk,
Girdâba
dolsa bahr-i aşk,
Dil
mülkü olsa şehr-i aşk,
Bedr
visâli gösterir.
Aşk
ile varlık kâfim,
Mahv
eylese evsâfını,
Mir’ât-ı
sîne sâfını,
Mihr-i
cemâli gösterir.
Âdem
isen râhın nedir,
Âlem
isen mâhın nedir,
Şâm
ü seher âhın nedir,
Şemsi
zılâli gösterir.
Sâmî
rumuz et mahreme,
Fâş
olmasın nâ-mahreme,
Edilen
secde Âdeme,
Bir
sırr-ı âlî göstetrir.
Devam Et Zikr-i Mevlâya
Devâm
et zikr-i Mevlâya hayât-i câvidanhktır,
Sehâvet,
merhamet mahlûk-ı Hakka, hanedanlıktır.
Rızâdan
etmesin mahrûm, azâb-ı nâr ile mahrûm,
Hevâ-yı
nefsi mağlûb et hakikat pehlivanlıktır.
Ezâ
etme cefâ etme hakâret etme bir ferde,
Umûma
hüsn-i hizmet, hüsn-i niyyet müslümanlıktır.
Haris
ol tâate sâatleri fevt etme beyhûde,
Kanâat
eyle dünyâ kılletine kâmranhktır.
Riyâ
etme sakın ehl-i hulûs ol cümle kârında,
Riya,
şirk-i hafi hüsrân-ı a’zamla viranlıktır.
Gönül
ufkunda sönmez bir güneştir dîn ile imân,
Diyânet
kadrin bil, nâdânların sonu karanlıktır.
Saâdettir,
hayâtı Hak yolunda bezi ü sarf etmek,
Sivâda
ömrü mahv etmek hem iflâs hem ziyanlıktır.
Kişiyi,
sû-i ahlâkı, yakar nâr-ı kasâvetle,
Güzel
huy iki âlemde saâdet şâdümanlıktır.
Hak
ile Hak olan vâsıllları bulmak olur devlet,
İki
âlemde Sami, aşk-ı Hak kenz-i nihânlıktır.
Vasl İle Âbâd Olur
Aks-i
mihrin nûru, dil âyînesinde nâr olur,
Canfezâ
ânın ile, cism ile cân bîmâr olur.
Goncalar
reng-i ruhunla şermsârındir senin,
Zülf
ü müigânın derûn-i sinem içre hâr olur.
Vasi
ile âbâd olur miIk-i dil-i üftâdegân,
Mürğ-i
ruhum kurbetinle mübtelâ-yı zârolur.
Nokta-i
ânın hayâli ruhta tasvir olalı,
Akl
ü fikrim mihver-i aşkın ile pergâr olur.
Nâvek-i
çeşmânına dildâdeler olmaz rehâ,
Tîğfeşân-ı
rişte-i dîdâr ile berdâr olur.
Ülker-i
seyyâr-ı hüsnün mahremi üftâdeler,
Cevv-i
eflâk hayretinde aşk ile tayyâr olur.
Lâlezâr
oldu derûnum yâre-i sadpâreden,
Dîdeden
hûnâb-ı eşkim kandan ebhâr olur.
Sadme-i
aşkınla bîtâb Sami’ye rahm et şehâ,
Her
nigâhın, câna bin te’sîr ile mismâr olur.
Mahbûb-i Rahmân Görünür
Aç
gözün bak mü!k-i câne, anda cânân görünür,
Ayine
kıl kalbini kim, gizli sultan görünür,
Arş
u ferş ile semâdan sırr-ı Yezdan görünür,
Cümleden
nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,
Ahmed-i
Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.
Vech-i
pâkin nûr-i Rahmân, mazharın a’zam senin,
Pertevinle
kıblegâh oldu şehim Âdem senin,
Tâ
ezel pervânedir envârına âlem senin,
Cümleden
nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,
Ahmed-i
Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.
Sâye-i
nûrunla halk oldu semâvât ü zemîn,
Hâkim
oldu hâk-i pây-i akdese Cibril Emin,
Kâinâta
nûrun oldu rahmeten lil’âlemîn,
Cümleden
nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,
Ahmed-i
Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.
Her
güzellerden güzel kıldı seni ol lemyezei,
Taht-ı
eyvân-ı risâlette nazîrin bîbedel,
Meşrık-ı
gaybınla eyledi zuhûr şems-i ezel,
Cümleden
nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,
Ahmed-i
Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.
«Alleme'l-esmâ»
hakâyık levhisin, irfân senin,
«Lî
maallah» halvetinde vuslat-ı Rahmân senin,
Zahirin
halk, bâtının Hakla haremgâh, şân senin,
Cümleden
nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,
Ahmed-i
Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.
Nûr-i
Hakkın maksemi sırr-ı Ebu’l-Kâsım humâm,
Çünki
mihrâb-ı visâlüllaha bir sensin imâm,
Yaratıldı,
nûr-i zatınla kuruldu hep nizâm,
Cümleden
nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,
Ahmed-i
Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.
Akl-ı
külsün, rûh-i külsün sen ezellerden beri,
Ey
resûller mürseli, peygamberân peygamberi,
Nûr-i
zâtın ism-i a’zam, mümkinâtın mihveri,
Cümleden
nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,
Ahmed-i
Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.
Küntü
kenz»in hikmetisin cümle halka rahmeti,
Kâinâtın
hilkatine sensin ancak illeti,
Ümm-i
esmasın bütün eşyâ, zuhûrun sûreti,
Cümleden
nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,
Ahmed-i
Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.
Nûr-i
feyyâz-ı ezelsin âlemine bîaded,
Etme
mahrûm Sâmîyi ey mazhar-ı nûr-i Ehad,
Kutb-i
dâimsin ki her zerrâta şendendir meded,
Cümleden
nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,
Ahmed-i
Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.
Dervişlerin Amelleri
Dervişlerin
amelleri şerîat-i Rahmân olur,
Ef'âl
ile ahvalleri tarîkat-i Kur'ân olur.
Dervişlerin
hep âdeti gece gündüz Hak tâati,
Zâyi’
etmezler sâati ticâret-i Sübhân olur.
Derviş
olanın yolları firdevs-i aşk menzilleri,
Zikr
eder dâim dilleri tâ beseher nâlân olur.
Derviş
olanın kemâli terk eylemek mülk ü mâli,
Maksudları
lâyezâlî bir mülk-i bîpâyân olur.
Derviş
olanların kârı Hakkın ezkâr u efkârı,
Garaz
ivazlardan ârî, ihlâs ile yeksân olur.
Derviş
olan uşşak-ı Hak, ahlâkları ahlâk-ı Hak,
Meczûb-i
Hak müştâk-ı Hak matlubları Yezdân olur.
Dervişlerin
kalbi deryâ sığmaz kibr ile riyâ,
Matlûblarıdır
kibriyâ kibr eyleyen şeytân olur.
Dervişlerin
Hakka şükrü ni’mete mihnete sabrı,
Ünsiyyeti
Mevlâ zikri, hâlî değil her ân olur.
Derviş
olur, alanlar dest, nisbet ile olurlar mest,
Verdikleri
Bezm-i Elest ahd üzre imtihân olur.
Dervişlerde
yoktur gaflet gaflet eden bulmaz vuslet,
Eylemişler
candan rihlet kurbet için kurban olur.
Derviş
olan âşık gerek aşk ile hep yanık gerek,
Hak
yoluna sâdık gerek gönülleri tâbân olur.
Derviş
her an şerîatte, kalbi hayran tarîkatte,
Rûhu
tayrân hakikatte alemleri irfân olur.
Dervişlerin
yüzü halktır özü haktır sözü haktır,
Tarîkatte
izi haktır derviş Hakka revân olur.
Dervişler
Ehl-i Beyt kolu Hakka gider yoldur yolu,
Allah,
Muhammed’le Ali canlarına cânân olur.
Derviş
biner Hak fülkine geçer hakîkat mülkine,
Girip
erenler silkine Hak bezmine mihmân olur.
Dervişlikten
maksûd merâm, marifet-i Rabb-i enâm,
Eviiyâlar
derviş tamam her sözleri bürhân olur.
Derviş
olur mu her adam terk etmek gerek dü âlem,
Teclis-i
ism-i a'zam sırlarına seyrân olur.
Derviş
neye etse nazar Haktır şühûdu serteser,
Sâmî
edüp seyr ü sefer katra iken ummân olur.
Cümle Ekvân Sendedir
Sûretâ
suğra vücûdun cümle ekvân sendedir,
Bir
imâretgâh-ı Haksin sırr-ı inşân sendedir.
Sül!em-i
irfân gerektir ma’rifet ma’rûfuna,
Enfüs
içre merâtib kenz-i pinhân sendedir.
Perde-i
imkân-ı mahviyette mânend-i hilâl,
Seyr-i
seyrân et derûnu şems-i tâbân sendedir.
Akrabiyyet
sırrıdır tevhîd-i zâtın lem’ası,
Kıl
musaffa kalbini mir’ât-ı Rahman sendedir.
Secde-i
ifnâ-yı nâsût kurbet-i Hak umdesi,
Derd-i
aşk dermân-ı Haktır derde dermân sendedir.
Dâm-î
rnckr-i dû cihâns düsms «iHâ Hû»vu bul,
Per
açıp zâhirle bâtın, sırla tayrân sendedir.
Zulmet-i
tetnde hayât-ı mâ-i kudse tâlib ol,
Şem'i
cem’i cezb-i şevk ile fürûzân sendedir.
Bînişânın
şânı zâhir, vâkıfa her zerreden,
Nûr-i
irfân dîde-i Hakbîn-i bürhân sendedir.
Hâmil-i
kübrâ emânet ademiyyet şanıdır,
Nezd-i
Hakta sırr-ı «kerremnâ» ile şân sendedir.
Mevc-i
âmâl vuslat-ı zâta hicâb eder hicâb,
Keşf-i
cânâne nikâb-ı gaflet-i cân sendedir.
Bil
teeddüb fasi ile asla takarrubdur sebeb,
lyd-i
vasla tuhfe-i cânâne kurbân sendedir.
Rûh-i
kudsi çah-ı husrâna düşürme Sâmiyâ,
îvlekr-i
şeytân zulmet-i cehl ile nâdân sendedir.
Seyyid Ahmed -i Bedevidir
Nesl-i
nebevi Seyyid Ahmed-i Bedevidir,
Esrâr-ı
Alî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.
Akmâr-ı
keramet meh-i envâr-ı hidâyet,
Nûr-i
ezelî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.
Her
ân ü zaman kudret-i kudsiyyesi dâim,
Gavs-i
ebedî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.
Esrâr-ı
ledün mahremi hüviyyeti Kur’ân,
Kenz-i
ehadî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.
Enfüs
ile âfâka tasarrufta ferîddir,
Kutb-i
samedî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.
Ol
seyyid-i sâdât-ı kirâm nesl-i risâlet,
Bürhân-ı
celi Seyyid Âhmed-i Bedevidir.
Kenz-i
ezelin, maksem-i feyz-i ebedîsi,
Hakkın
mededi Seyyid Ahmed-i Bedevidir.
Her
demde eden lem’a-i irşâdla işrâkta,
Sırrımda
mehi Seyyid Ahmed-i Bedevidir.
Aşk Şarabı
Aşk
şarabı ebedî âşıkı mahmûr eyler,
Katresi
birdil-i vîrâneyi ma’mûr eyler.
Sâkî-i
bâde, yed-i kudret-i cânân olıcak,
Gam-ı
dü âlemi bir lâhzada mehcûr eyler.
İltifat
eylese bir kerre cemâl-i pâki,
Mahv
edüp zulmeti ser tâ bekadem nûr eyler.
Vasi
ü hicrânı şühud vahdete yeksân olur,
Zü’l-Celâl
nârı cemâl nurunu mestur eyler.
Ol
cemâl mestânesi dâreyne etmez iltifât,
Çünki
sevdâ-yı sivâyı, o cemâl dûr eyler.
Er
olup dü âlemi terk eyleyen gelsün berû,
Nisbete
Sâmî Niyâzî anı destur eyler.
Vahdet Deryasına Dalmışım Dostlar
Aşkın
ateşiyle dolmuşum dostlar,
Kalbimi
Mevlâya salmışım dostlar,
Nur-ı
ezelden nişan almışım dostlar,
Vahdet
deryasına dalmışım dostlar,
Nur-ı
zâta hayran olmuşum dostlar.
Bir
deryâya daldım yoktur kenarı,
Bir
buldum o demde nâr ile nuru,
Beni
benden aldı Hakkın didarı,
Vahdet
deryasına dalmışım dostlar,
Nur-ı
zâta hayran olmuşum dostlar.
Mürşidimle
açtım gönülkapusun,
Seyreyledim
arş-u kürsı kamusun,
Aşkla
geçince nefsim tamusun,
Vahdet
deryasına dalmışım dostlar,
Nur-ı
zâta hayran olmuşum dostlar.
Yolları
gizlidir candan içerû,
Kur’ân
okunur Kur’andan içerû,
Ne
deryadır bu ummandan iç-erü,
Vahdet
deryasına dalmışım dostlar,
Nur-ı
zâta hayran olmuşum dostlar.
Nurdan
bir tur oldum seyrettim turdan,
Nice
bin perdeler açıldı sırdan,
Nice
bin âlemler geçildi sırdan,
Vahdet
deryasına dalmışım dostlar,
Nur-ı
zâta hayran olmuşum dostlar.
Zıll-ı
hayalâta gönlümü salmam,
Cümle
masivâyı bir pula almam,
Dostuma
mihmânım geriye gelmem,
Vahdet
deryasına dalmışım dostlar,
Nur-ı
zâta hayran olmuşum dostlar.
Şeyhim
delil oldu hazrete gittim,
Aşkı
rehber oldu cânana gittim,
Varlık
perdesini çak ettim yırttım ,
Vahdet
deryasına dalmışım dostlar,
Nur-ı
zâta hayran olmuşum dostlar.
imdâd
Muhammed nûr Mustafa,
Irşâd
Aliden sır murtaza,
Pirler
erkânında bulunca safa ,
Vahdet
deryasına dalmışım dostlar,
Nur-!
zâta havran olmuşum dostlar.
Zerre
olmaz deryaya nisbet,
Hakkı
bulan etmez mahlûka ülfet,
Sâmîde
kalmadı cennete minnet,
Vahdet
deryasına dalmışım dostlar,
Nur-ı
zâta hayran olmuşum dostlar.
Kimdir
Gönüi
büibüi gibi seni böyie naiân eden kimdir,
Gehi
mahzun gehi meftun olup efgân eden kimdir.
Bu
âlem halkına ünsiyet ile ülfet etmezsin,
Seni
aşk ateşiyle ruz u şeb suzân eden kimdir.
Ne
yerden eyledin hicret kimin meftunusun eya,
Seni
bu dar-ı mihnette aceb hicrân eden kimdir.
AçıIur
sine-i gamhârın içre nice bin yâre,
Kimin
müştâkısın daim seni hayrân eden kimdir.
Ne
içün müptelâsın derdile bu âh ile vâhe,
Kararın
yok seni bu mertebe naiân eden kimdir.
Cemâli
cezbesiyle eyleyüp hervârını yağma,
Hayatından
seni bizâr eden, bicân eden kimdir.
Kime
müştâk acep Sâmî bu mülk-i bîbeka içre,
Akıdup
katrelerin vasıl-ı umman eden kimdir.
Senin Aşkınla
Senin
aşkınla ey mâhım gönül hep ağlamak ister,
Deniz
derya olup râhında daim çağlamak ister.
Devasız
yâredir lâkin verir zevk ü sefâ câne,
Cünunasa
beni zinciri nâr© bağlamak ister.
Sıvalar
zulmet ağyar cehennem sensiz ey diidar,
Ki
senden gayreti binefretle dil ırağlamak ister,
Gönülgâhımda
hâk oldu senin aşkın ah ah ah,
Nura
nur halim benim sensiz derunum dağlamak ister.
Yetiş
imdadıma gel gel ki viran olmuşum gayet,
Ki
paslanmış oian âlem-i lübbünü yağlamak ister.
Çamur
deryasına düştüm yetiş ey şems-i tâbânım,
Reh-i
nurunda yüz sürüp yüzünü aklamak ister.
Harab
ender harabım, ah perişanım perişanım,
İmaratgâhı
aşkınla derunum sabbağlamak ister.
Ulûvvîdâs
eyle aşkınla beni ta yakmasun niran,
Cemâlin
perteviyle mülki dil çarağiamak ister.
Temâşay-i
cemâl sevdasına düştü ezelden dil,
Anın
içün masivayı lâ edüp ırağlamak ister.
Bu
Sâmîyi siva ile mülevves koyma rahmânım,
Ki
nurunla debagat eyleki sabbağlamak ister.
Zerre Yok Hâşâ Abes
Her
tecellî Zât-ı Hakkın zerre yok hâşâ abes,
Hakka
nazır vechini gör, görme hiç eşyâ abes.
Zıll-i
zâil sûretinden görünen envâr-ı Hak,
Sırr-ı
«lâ mahbûb» u bulkim âleme sevda abes.
Bâb-ı
Hakda abd-i memlûk, bende-i mes'ûlsün,
Hizmet-i
teklîf-i bâb-ı nefs-i bedfermâ abes.
Devlet-i
bîintihâdır aşk-ı Meviâyı muîn,
Lahza
gâfil olma Hakdan, rağbet-i dünyâ abes.
Imtihân-ı
mûcib-i ihsanıdır her ibtilâ,
Ayn-i
ihsân, ibtilâdan nefret ü şekvâ abes.
Âlem-i
dünyâda te'min eylemiş her emri, Hak,
Eyle
tefviz u tevekkül, fikret-i ferdâ abes.
Ârif
olan zerrece meyi eylemez dü âleme,
Terk-i
âlî eyleyip, bil, rağbet-i ednâ abes.
Çünki
«lâ mahbûbe illâ Hû»dadır kenz-i ezel,
Aşk-ı
Meviâdır hakîkat, kıssa-i Leylâ abes.
«Küllü
şey’in heliküsde kalma «illâ vech»i bul,
ââmiyâ,
fânî vücûd ol, lafz ile da’vâ abes.
Cenâb-ı Gavs
Hakîkat
mazhar-ı envâr-ı kudrettir Cenâb-ı Gavs,
Ledün.
bahrinde yektâ, kenz-i hikmettir Cenâb-ı Gavs.
Umumen
evliyâya pîşüvâdır cümle ezmânda,
vekîi-i
Hazret-i şâh-ı velâyettir Cenâb-ı Gavs.
Haremgâh-ı
visâl-i kurb-i Yezdân muktedasıdır,
İmâm-ı
evliya, bir nûr-i hazrettir Cenâb-ı Gavs.
Erer
her iahzada, hermüstemide nûr-i irşâdı,
Havârik
mecmaı bahr-ı kerâmettir Cenâb-ı Gavs.
Tasarrufta
rehîne-i dü serâdır hukm-i fermânı,
Kemâl-ender
kemâli, şâzz-ı hilkattir Cenâb-ı Gavs.
Hüveydâdır
hüviyyet nûru envâr-ı cemâlinde,
Tecelliyyât-ı
Zât, ayn-i inâyettir Cenâb-ı Gavs.
Zuhûru,
tılsım-î Esmâ-yı Hüsnâ a’zamındandır,
Imâm-ı
kudsiyân, feyz-i hüviyyettir Cenâb-ı Gavs.
Tasarrufta
kemali mihver-i irşad-ı âlemdir,
Velîler
mürşidi, bahr-ı şerâfettir Cenâb-ı Gavs.
Benim
pîr-i celîlim Sâmiyâ, Sultân-ı Geylânî,
Ki
sırrımda delilimden hidâyettir Cenâb-ı Gavs.
Eğer Cânân İse Kasdın
Eğer
cânân ise kasdın ser ü cândan ümidin kes,
Ki
varlıkta durur iken o Sultandan ümidin kes.
Aceb
dû âleme minnet eder mi âşık-ı billâh,
Değii
dünyâ, bu yolda, hûr u gıimandan ümidin kes.
Bulup
b|r mürşid-i kâmil, nübüvvet sırrın et tahsil,
Nebîler
vârisi bulmazsan irfandan ümidin kes.
Bulup
aşk refrefini mâsivâiardan mutahhar ol,
Gönül
büthâne iken Arş-ı Rahmândan ümidin kes.
Ne
bilsin gonca kadrin, zâğ sıfatlı tâlib-i cife,
Çü
bülbül olmadan giryân, gülistandan ümidin kes.
Bulup
Lokmanı rûhânî tedâvî ol nekâistan,
Nedir
bilmeyecek derdini dermândan ümidin kes.
Gehî
ikrâr gehî inkâr reh-i Hakta tereddüdle,
Yakînin
yok bu yolda çünki îmândan ümidin kes.
Çü
bahr-i vahdetin Sâmî Niyâzî oldu gavvâsı,
Nesebden
hep izâfât ile her şandan ümidin kes.
Hakk’tan Seni Dûr Eyleyen
Haktan
seni dûr eyleyen cümle hicâbındır nefs,
Ayîne-i
kalbi mükedder eyleyen dürlü heves.
Bir
zerreye bakma hakâretle çü Haktır hâlikı,
Hodbin
olup şeytân gibi mağrur ile olma nekes.
Rûha
gıdâ zikr-i Hudâ eyle fedâ her vârını,
Meyl-i
sivâdır mâr-ı nefsin semmini tevhîdle kes.
Cân
tende iken zinde kıl aşk-ı celîl-i Hak ile,
Elbet
uçar, kalmaz ebed, mahbeste bu murğ-i kafes.
Esmâ
ile hemdem olan âdemdedir sırrı kerem,
Her
ânına sâhib olup mahv etme beyhûde nefes.
Bi!
kadrini kimyâ-yı ömrün etmemeşgûl-i hevâ,
Eyyâmım
sa'd eyle taât ile, etme yevm-i nahs.
Hiç
kimse bâkî olmaya, gayri Hudâdan kalmaya,
Hakka
sadâkat eyle kim Haktır dü âlem dâdres.
Dünyâ
ledünnî mektebi Sâmîye irfân meksebi,
Tekmîl-i
irfan etmeğe, al bu cihânda dürlü ders.
Bulmak İstersen Halâs
Sübha-i
hubb-i sivâdan bulmak istersen halâs,
Pertev-i
vahdetnisâr bir mürşide kıl ihtisâs.
Ravza-i
cennet olan bezminde hak gülzârının,
Ma’rifet
esmârını sırr ile eyle iktinâs.
Şems-i
irşâdında zıll-i cismi eyle hâksâr,
Hep
kemâldir bu’d-i şems ile kamerde intikâs.
Ka’be-i
zât etmek ise dil tecelîgâhını,
Eyle
tenvir zikr ile tahkîr-i Lât ile Menâs.
Cezbe-i
aşka erişkim lâmekân seyrân ola,
Böyle
buldular bulanlar böyle oldular havâs.
Rûh-i
rahmaniyi tahlîs-i izâfât eyleyüp,
Sâmiyâ
ihlâs-ı tâmla hazrete ol abd-i hâs.
İcâzet Eyledim İras
Çü
tevhidim zuhur etti saadet eyledim iras,
Geçüp
nârın sıfatından selâmet eyledim iras.
Celâl
ismi celâliyle cemâli eyledim izhar,
Feda
olup çü İsmail beşâret eyledim iras.
Çü
kenz-i «Hû»ya eriştim okudum allemelesma,
Melekler
secdegâhında kerâmet eyledim iras.
Erişti
«Hakk»a irfânım kemâle erdi imânım,
Anasırdan
soyunup istikâmet eyledim iras.
Hayatım
Hakk-ı hayata erişti «hay» olup sırrım,
Arada
sûr-ı isrâfil kıyâmet eyledim iras.
Tecelli
eyledi kudret çü düştüm bahr-i «kayyûm''a,
Tasarruf-ı
sahib-ül bürhan metanet eyledim iras.
Tecelli
ism-i «kahharsdan selâmet etti ağyardan,
Soyunup
reng-i elvân içre vahdet eyledim iras.
Bitirdim
devr-i inşânı eriştim devr-i rahmâna,
Duyunca
sırr-ı «fettah»ı ibadet eyledim iras.
Doğunca
şems-i «vâhid» zulmet-i evsâfı ref eyledi,
Erişüp
nûr-ı vuslat şefâat eyledim iras.
«Ahed»de
nûr-ı zât-ı evhad asi ile vaslım,
Göründü
bedr-i didârı muhabbet eyledim iras.
«Samed»de
gayb-ı lâhuti tecelli etti ra’minde,
Beka
içre beka sırra dehâlet eyledim iras.
Bitirüp
seyrini Sâmî erişti lîm’Allaha,
Olup
memur irşade icâzet eyledim iras.
Hudâyı Zikr Eder
Hudâyı
zikr eder her ne var ise kuru ile yaş,
Zülâl-i
Kevser-i aşk-ı Hak ile dâim ol ayyâş.
Velî
kûy-i dilâraya delîl ü rehnümâ lâzım,
Tutup
dâmânını vâsılların, ol sıdk ile yoldaş.
Hüviyyet
bahri eşyâ mevcesinden gösterir suret,
Bilinir
hikmet-i sun’u kemâl-i nakşile nakkâş.
Teferrüd
eylemekse maksadın envâr-ı vahdetle,
Tecerrüd
et, hicâb-ı mâsivâdan eyleyüp vahhâş.
Eriş
hakka’l-yakînde nûr-i bîrengi musaffâya,
O
merkezde olur sâkî saâdet nûrunu reşşâş.
Bu
yolda Sâmiyâ varlık, hicâbı şirk-i ma’nâdır,
Bulanlar
buldular terk eyleyüp bin cân ile bin baş.
Zarftan Murad Mazruf İmiş
Dinle
ey zâhirperest zarftan murad mazruf imiş,
Noktadır
asl-ı hurûf, ol noktadan me'lûf imiş.
Noktadır
evvel hurûfa noktadır hem intihâ,
Noktadır
bâtın ü zâhir, ayn ile mevsûf imiş.
Sarf
ile eyle tasarruf, nefs-i mahvet nahv ile,
Mantık-ı
«innî enellah» masdara masrûf imiş.
Gayb-ı
ma’nâ aynına keşf-i maânî remz ola,
Ma'ni-i
kesretbedâyi’ vahdete ma’tûf imiş,
llm-i
âdâb-ı hakîkat mahremi oldu edîb,
Bîedeb
envâ-ı taksirat ile mekşûf imiş.
Ukde-i
hall-i akâid aslına vâsıl olan,
Nûr-i
zât asl-ı vusule ârif-i marûf imiş.
Zâil
et hâdis vücûdu keşf ola nûr-i hadîs,
llm-i
tefsirden sefer tevhîd ile mehdûf imiş.
Mahv-ı
emvâc eyleyince Sâmiyâ bahr-i ezel,
«Küllü
şey’in helikün»le mümkinât mahzûf imiş.
Heyhât
Huzûru
bulmadan sofi kılarsın tâatı heyhât,
Ki
tevhîd ehliyim dersin, edersin şirketi heyhât.
Racîm’in
dâm-ı mekrinden ucüble kibre düşmüşsün,
Libâs-ı
şeytanetle kasd edersin kurbeti heyhât.
Kusûr-u
nefsini görmekte a’mâsın hakîkatte,
Bu
a'mahkla cennette dilersin rü’yeti heyhât.
Çü
Mevlâ âdemi kıldı riyâz-ı cennete lâyık,
Bu
hayvanlıkta durmakla dilersin Cenneti heyhât.
Kurumuş
ağaca, zinhâr eder mi katrelerte’sîr,
Bu
kâsî kalb ile ümmîd edersin rahmeti heyhât.
Günâh
ü ma’siyetlerde gezersin dâimâ Sâmî,
Kusûr
u gafletin ile dilersin vuslatı heyhât.
Dünyâya Daima
Dünyâya
dalma, encamı hasret,
Gaflette
kalma, çünki nedamet.
Râh-ı
saadettir râh-ı tâat,
Her
vakt ü sâat eyle ibâdet.
Sa’y
eyle dâim, sâim ü kâim,
Kalbini
sâlim et bul selâmet.
Nefs
ü hevâya, meyl-i sivâya,
Sa'y
et devaya, edip zehâdet.
Keşf
et kusûru, feth et huzûru,
Kalbinde
Tur’u, bulup nihâyet.
Sahrâ-yı
aşka deryâ-yı sevka,
Sevdâ-yı
zevka er bul saadet.
Kesret
yolunda vahdet ilinden,
Vuslat
gülünden bulsun tarâvet.
Sâmîye
hâil oldukta zâil,
Bir
bedr-i kâmil doldu bu sîret.
Her Kim Ki Diler
Her
kim ki diler eyleye tebyîn-î hakikat,
Dû
dîdesini, nûr ile tezyîn-i hakîkat,
Aynına
erişip keşf ile ta'yîn-i hakîkat.
Tahmîn
ile kâbil mi ki tâ’lim-i hakîkat,
Ehlinden
alır aşk ile dûrbîn-i hakîkat,
Aslından
alır şevk ile telkîn-i hakîkat.
«Vel-leyl»
de«vettekâ» ile «etkâ» yı dilerse,
«Ve'ş-şemsi,»
Duhâ sırrı ile berki dilerse,
Esrâr-ı«ev
ednâ» kerem-i aşkı dilerse,
Nefsin
bilerek, ma’rifet-i Hakkı dilerse,
Ehlinden
alır aşk ile dûrbîn-i hakîkat,
Aslından
alır şevk il© telkîn-i hakîkat.
İmkân
ü vücûb sırrını tefrîk ise maksûd,
Fark
ile cem' sırrını ta’mîk ise maksûd,
Nâsût
ile lahûtunu tevfîk ise maksûd,
Taklidini
tahkik ile tetkik ise maksûd,
Ehlinden
alır aşk He dûrbîn-i hakîkat,
Aslından
alır şevk ile telkîn-i hakîkat.
Seyreylediği
cümle mezâhirde nigâhı,
Mahv
eyleyerek perde-i nâsût-i siyahı.
Dilerse
şuhûd-i netk-ı sırr-ı ilâhı,
Zâhir
görerek cümle mezâhirde kemâhı,
Ehlinden
alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,
Aslından
alır şevk ile telkîn-i hakikat.
A’yân-ı
ilim sûreti hilkatte talebtir,
Kurbiyete
bâdî-i mürâât-ı edebtir,
Telkin
ise bir vâsıta-i kurba nesebtir,
Her
bir sebebi sanma hakîkatta sebebtir,
Ehlinden
alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,
Aslından
alır şevk ile telkîn-i hakikat.
Gencine
bulan kenzini pinhân eder elbet,
Sırdâşa
eren sinede mihmân eder elbet,
Sermâyesini
fakr İle yeksan eder elbet,
Müstağrak
olup, katrayı ummân eder elbet,
Ehlinden
alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,
Aslından
alır şevk ile telkîn-i hakikat.
Ihlâsa
erer hâlis-i tevhîd-i amelde,
Matlûbu
bulur tâiibi taksîm-i ezelde,
«Lâ»dan
e!em-i seyr ile «illâ»ya emelde,
Vahdet
ise maksûd bu kühistân-ı milelde,
Ehlinden
alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,
Aslından
alır şevk ile telkîn-i hakikat.
Esrâr-ı
hakikat olamaz cümle kes’efâş,
Şemsi
göremez çıksa dahi dîde-i huffâş,
Cânânsaemel,
bezi ederek râhına cân, bâş,
Aşk
ile olup canını cananına ferrâş,
Ehlinden
alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,
Aslından
alır şevk ile teikîn-i hakikat.
Yanıklara
Sâmî’ açılır keşf ü keramet,
Lâyıklara
ihsân edilir bahş-ı saadet,
Sâdıklara
elbette verir nef’i sadâkat,
Âşıklara
aşk elbet eder vasla delâlet,
Ehlinden
alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,
Aslından
alır şevk ile telkîn-i hakikat.
Bulmaksa
kemâl, ilm ile tahsîl-i kemâl et,
Bîkıymet
eder âdemi ceh) ile hamâkat.
İdrâk-i
hakikatle olur maksadı ta’yîn,
Şehrâh-ı
saadate delil, ilm-i verâset.
Sermenzil-i
maksûda sebeb, sabr u sükûnet,
Bîkıymet
eder âdemi cebr ile huşûnet.
Dergâh-ı
muallâdaolur kıymeti bâlâ,
Tînetleri
âlî olanın, hâli sahâvet.
Kibr
ile gurûr tab'ı eder nâra mübeddel,
Kudsî-i
tavâzula gelir ehline rif’at.
Hırs
u tamaa düşme eder kadrini ednâ,
Hürriyyet
ileayn-ı gınâ kenz-i kanâat.
Nîrân-ı
hased yakmaktadır hâsidi dâim,
Buhlün
eseri sâhibine fakr u mezellet.
Mâhiyyeti
ednâ olanın hâli denîdir,
Vicdân-ı
selimin eseri, sıdk u sadâkat.
Kalbinde
fesâd u fitn’olur ehl-i şekânın,
Rahm
ile safâvet bulunan ehl-i saâdet.
Ahlâk-ı
hasen sâhibi, cevher gibi makbûl,
Ahvâli
sakimden gelir inşâna mazarrat.
Tehzîb-i
nefis etmeyen insan olamaz. hiç,
Hayvan
sıfâtın geçmeyen âdem mi hakîkat.
Aldanma
gönül, gölge gibi faniye asla,
Her
saatini tâat ile eyle ticâret.
Bulmazsa
gönül maksûdunu tâ ezelîden,
Encâmı
eder tâ ebedî âh u nedâmet.
Bir
lahza dil ü cânını dûr etme Hudâdan,
Bulmak
diler isen dû cihân içre selâmet.
Gurbette
eğer kurbete ermek ise maksûd,
Ihlâs
u muhabbet ile kıl tâate sür’at.
Sâmî
dû cihânda emelin nûr-i cemâlse,
Bir
ân ü zaman etme ibâdette kesâlet.
Adem Olana
Adem
olana dâd-ı Hudâ feyz-i keramet,
Ahlâk-ı
cüzîn sahibidir nûr-i fazîlot.
Her
zerreye ibret ile âlî nazar eyie,
Dershâne-i
âlemde oku nusha-i vahdet.
Serden
sakınıp görme nihayette hasarı,
Hayr
ehli oian dâim eder hayra delâlet.
Kesb
etmek ile gerçi tebeddül eder ahlâk,
Lâkin.ezeiî
bahş-ı Hudâ ayn-ı inâyet.
Kimya
edemez mermeri cevherlere taklîb,
Nâkâbile
bîfâidedir pend ü nasîhet.
Mâl
ile değildir şeref-i milk-i müebbed,
İsyanda
mezellet, reh-i tâattedir izzet.
Dinsizlerin
olmaz ameli hayr ile intâc,
Her
mes’adetin menşeidir dîn ü diyânet.
Hürmet
kazanır hürmet eden ehline dâim,
Zillet
erişir cinsine eylerse hakâret.
Üftâdegân-ı Aşka
Üftâdegân-ı
aşka bir an olur mu râhat,
Etmiş
azâb-ı hicrân ak! ü şuuru gâret.
Aks-i
hayâta bâdî olsa şerâre-i aşk,
Kânûn-i
aşkta câri olmaz imiş şikâyet.
Bir
bir ufû! ederler endâmına nigehbân,
Seyyârelerde
olmaz envâr-ı şemse tâkat.
Nutkun
sebil-i Kevser, Firdevs huzûr-i bezmin,
Huldî
eder ferâmûş aşka eden sahâbet.
Bu
derd-i bîdevâya ettin beni giriftâr,
Hâlim
sana bedîhî ikrara var mı hacet.
Berk-ı
nihân-ı mehrû sayyâd-ı cân-ı ebru,
Eyler
esîr-i dilgîr, yoktur bulan selâmet.
Hüsniyie
oldu gâlib, tâbında âfitâbe,
Pertevnisârı
eyler, dil mülkünü imâret.
Sâmî
semâ-yı dilden gözle o mâhtâbı,
Vahdetnişîn-i
yâr ol, kalmaz azâb-ı firkat.
Zuhurunla Zuhûr-i Kâinât
Yâ
Rasûlellah zuhurunla zuhûr-i kâinât,
Mazharın
hüviyyet-i gayb nûruna mir’ât-ı zât.
ism-i
A’zam, nûr-i akdem sırr-ı sırrullahsın,
«Küntü
kenz»e gâyet-i âyât kemâlin bî-cihât.
Zâhirin,
cümle zuhûrât-ı mezâhir umdesi,
Bâtınındır
feyz-i feyyaz, cümleye bahru’i-hayât.
Heybetin
nîrân-ı aşktır nisbetin huld-i berin,
Nûr-i
«Levlâk»in esâs-ı sâfilât ü âiiyât.
Müstenîr,
burc-i vücûd nûrunla ey Şems-i Ezel,
Senden
almakta kemâlâtı zılâl-i mümkinât.
«Li
maallah» tahtgâhında risâlet şâhısın,
Nûr-i
cismindir Ridâ-yı Kibriyâ'ya beyyinât.
Mihverindir
nokta-i kün devr-i imkâna medâr,
Ey
kemâlüllah ile ecmelsimât, efdalsıfât.
Ey
rasûl-i müctebâ, envâr-ı vechin Haknümâ,
Ey
müsemmâ ümm-i esmâ sırr-ı ümmî ümmühât.
Nûr-i
«kavseyn»inden etme dûr Sâmî kemteri,
Sad
hezâr Haktan selâm ü sad hezâr ola salât.
Mahviyyet
Tecellî
sırrına âgâh eder envâr-ı mahviyyet,
Izâfet
selbine dilden delildir nâr-ı mahviyyet.
Çekip
kayd-ı kuyûd-i zulmet-i esfelle ülfetten,
Urûc
u i’tilâya cezb eder esrâr-ı mahviyyet.
Dilersen
«lî maallah»a erişmek miik-i ma’nâda,
Dili,
Tûr-i teceliigâh ederetvâr-ı mahviyyet.
Nikâb-ı
sırr-ı «ev ednâ»y,ı feth eyler kerâmetle,
Bürûc-i
«kâbı kavseyn» sırrıdır akmâr-ı mahviyyet.
Bekâyâ-yı
vücûd bil, tâlib-i Hakka kedûrettir,
Karîn-i
ıstıfâdırhassa-i emtâr-ı mahviyyet.
Gerekse
kûhl-i vahdet rü’yet-i cânân için câne,
Şühûd-i
vahdeti, teshîl eder, enzâr-ı mahviyyet.
İkilikten
halâs olmazsa bulmaz vahdet-i Zâtı,
«Ene’l-Hak»la
«Hüve’l-Hak» remzin eyler dâr-ı mahviyyet.
Dedi
«ve’s-sâbikûne's-sâbikûn» âyât-ı Kur’ânda,
Nişîn-i
sadr ile vâsıl edertîmâr-ı mahviyyet.
Hakikatten
tecerrüdle teferrüd ayn-i iksirdir,
Eder
tahvil, ağyâr nârını gülzâr-ı mahviyyet.
Hüviyyet
aks eder mi olmayınca pertev-i mir’ât,
Ezel
kenz-i hatâsı bâdi-i izhâr-ı mahviyyet.
Kesâfetle
letâfet perdesinden intikâl eyler,
Rucû-i
bezm-i asla vasi eder izmâr-ı mahviyyet.
Dilersen
Sâmiyâ, vahdetnişîn-i bezm-i iâhûtî,
Eder
âgâh o sırra refref-i seyyâr-ı mahviyyet.
Allah De Âh Et
Ey
âşık-ı Hak, Allah de âh et,
Cân
ü dili yak, Allah de âh et.
Terk
eyleme hâ, zikrini aslâ,
Bul
nûr-i «illâ», Allah de âh et.
Kurbet
dilersen, vuslat dilersen,
Vahdet
dilersen, Allah de âh et.
Cehr
ile strda, her hâl ü kârda,
•Şâm
ü seherde, Allah de âh et.
Terk
eyle zînet, hâl eyle niyet,
Aşk
ola tînet, Allah de âh et.
Gel
müşteri kul, can rehberi bul,
Şirkten
beri ol, Allah de âh et.
Her
yere akma, zikri bırakma,
Ağyâra
bakma, Allah de âh et.
Fâni
bu dünyâ, ayniyle rü’ya,
Kasdmsa
Mevlâ, Allah de âh et.
Aşka
delildir, kalbini doldur,
Nûrdan
sebildir, Allah de âh et.
Çok
olma nâim, mahşerde nâdim
Zikr
eyle dâim, Allah de âh et.
Sâmî-i
esmâ, künh-i müsemmâ.
Eyler
tecellâ, Allah de âh et.
Şems-i
zât imkâna salmış nûr-i esmâdan hutût,
Zâhir
olmuş bahr-i nurun aks-i emvâc ü şutût.
Mâsivâdan
sâim oldu cem’i «illâ hû» diyen,
Hayt-ı
ebyaz hayt-ı esved fark olur vasf-ı huyût.
Vâsıl
olmaz cem’i lâhût lâmekân seyrânına,
Olmadıkça
kâmile teslim, süiûk ile şürût.
Menzil-i
a’lâ-yı «kavseyn» ile «ev ednâsyı bul,
Mahv
ola hâdis vücûdun afv ola cümle fürût.
Bul
fenâ-fillâhı evvel, hem bakâ-billâhı son,
Eyle
nâsût âlemine Hak sıfâtiyle hübût.
Tevhid-i
ef’âl, sıfât, zât, nûr-i tekbîrin alup,
Sâmiyâ
mi’râc-ı rûhânîde bul sırr-ı kunût.
Bulanı Bulmadan Yâhû
Bulunmaz
vuslat-ı Mevlâ bulanı bulmadan yâhû,
Derûnundan
nukûş-i mâsivâyı silmeden yâhû.
S6h6i*Qöh
6yİ6 kâîbi ŞSiTiS-i VahuSt cylcSİri iŞTak,
Gönül
âfâkına zulmet, kedûret dolmadan yâhû.
Teharrî
etme lâhut dürrünü sâhilnişîn iken,
Bulunmaz
cezbe-i deryâ-yı aşka dalmadan yâhû.
Diiistânmda
ol bir gonca-i ra’nâtere mâlik,
Baharın
bâd-i ahzân-i ebedle solmadan yâhû.
Zuhûr-i
câmiiyyet kalbe kâbil ma’den-i insan,
Zer
olmaz ehl-i nisbet nisbetinden almadan yâhû.
Celâlinden
cemâlinden haberdâr olamaz bir ferd,
Derûnunda
nedir yâr ile ağyâr bilmeden yâhû.
Cihânın
cümle hâlâtı muvakkat bir avârızdır,
Bakâbillâhı
bul eyyâm-ı rihlet gelmeden yâhû.
Dilinden
«semme vech»e ettin ise Sâmî istikbâl,
Salât-ı
dâimûndan fâriğ olma kılmadan yâhû.
Nûr-i Hydâdır Bu
Bu
aşk bir hâkim-i candır ne derd-i bîdevâdır bu,
Ezel
mümtâzına bahşâyiş-i nûr-i Hudâdırbu.
Bu
aşk bir kenz-i Sübhândır ona sermâye dü âlem,
Reh-i
Hakbîn olan âşıklara hep muktedâdır bu.
Bu
aşk cârî bütün âlemlerin zerrâtına sâri,
Reh-i
ma’şûkda vârın ettiren mahv u fedâdır bu.
Bu
aşkın serteser âlem esîr-i nâtüvânıdır,
Kimi
süflî kimi ulviyyet-i hâletedâdır bu.
Bu
aşk bir kudret-i Haktır müsahhardır ona imkân,
Umûr-i
âlemini sevka bâis ibtidâdır bu.
Bu
aşk ulvîde âlidir makâmâtı meâiidir,
Mukarrebler
nasibi, rûha rûhânî gıdâdır bu.
Bu
aşk bir da'vet-i Hak halkı sevk eyler merâtibce,
Ki
emr-i kün fekândan Sâmiyâ mahfî nidâdır bu.-
Hû
Âşıkın
seyrânıdır Firdevs iieTâmûda hû,
Evvel
âhir zâhir u bâtında muzmer hûda hû.
«He»
hidâyet dîdesiyle gösterir hüviyyeti,
Kim
celâl ile cemâlin cem’idir her suda hû.
«Vav»
ile feth olmada hakbîn-i vahdet mihveri,
Nokta-i
hattı cemâlinden mücellâ mûda hû.
Bahr-ı
vahdet mevcesinden.sûret-i imkân olur,
Aks
eder feryâd ile ummâna cârî suda hû.
İsm-i
«Hû»nun nakşıdır şems ü kamerde âşikâr,
Mehcebîn-i
zülf-i müşkîn tal’at-ı ebrûda hû.
Resm-i
eflâk ü zemîn tedviri «he»den munfasıl,
Cezbedâr-ı
âfet-i cân dîde-i âhûda hû.
Serve
aks eden sabâdan hû gelir her lahzada,
Tercemân-ı
kûrsitân olmuş ten-i fersûde hû.
Sûret
ü ma’nâda hûdur âdemin kudsiyyeti,
Ravza-i
hadrâ mekânı kim olur âlûde hû.
Serteser
eşyâ nikâbından hüve’l-hû aks eder,
Gülde
hû sünbülde hû şebbûde hû her bûde hû.
Perde-i
sûretle hüviyyet eder aks-i cemâl,
Merci-i
aslına vasi eyler değil beyhûde hû.
Nay
gibi nakletmede her zerreler bu hikmeti,
Kenz-i
âdemdir hüviyyet tal'at-l dilcûda hû.
Remz-i
«illâ Hû»yu Sâmî fehm eden hakka’l-yakîn,
Hep
nikâbı ref’ olup meşhûd olur mehrûda hû.
Âşikândır Bu
Tecelligâh-ı
lâhutî mutâf-ı âşikândır bu,
Derûn-i
Anka-yı Pirâna açılmış âşiyândir bu.
Behâi,
Kâdirî, Sâdî, Bedevi, Halveti, Ceivet,
Rufâî,
Gülşenî, Uşşâkîye bir âsitândır bu.
Umum
pîrân, garîk-i bahr-î vahdettir hakikatte,
Hârim-i
bezm-i Hakka cümle seyyâr-ı nihândır bû.
Ayırma
bir tarîki Sâmiyâ, külli tarîkin vâhid,
Rumûz-ı
sırr-ı tevhîde erenlerce ayândır bû.
Aldı Ağûşuna
Aldı
ağûşuna hurşid-i mehâsinârâ,
Bilerek
aşk ite bîtâb u hilâl olduğumu.
Merdüm-i
dîdemi hâl etti ruh-i rahşâne,
Görerek
dîdemi, meftûn-i cemâl olduğumu.
Fehm
edüp sîne-i sîmînine ta’lîk etti,
Sadef-i
sâf-ı muhabbet ite kâl olduğumu.
Şeb-i
zulmette enîs etti, visâli görerek,
Nâr-ı
aşk ite yanup şem’a misâl olduğumu.
Açtı
gül gonca-i ruhsârını insâf ederek,
Şiddet-i
zâr ite bîvâye vü lâl olduğumu.
Tûtiyâ
eyledi dü çeşmime hak-i pâyrn,
Sâmî
ruhsûde görüp bîperr u bâl olduğumu.
Yok mu..
Dünyâ
ile ukbâyı, hiç yere sayan yok mu,
Bu
cân ile başı Hak yoluna koyan yok mu.
Pâk
olsa gönül gâyet bir levh-i hakîkattir,
Hak
sırlarını cümle dilden okuyan yok mu.
Esmâ-ı
İlâhîden Hak nûru olurzâhir,
Can
gözlerini açup, ol nûru gören yok mu.
Dünyâsını
ukbâya ukbâsını Mevlâya,
Satmakla
alup Hakkı sırrında bulan yok mu.
Âşık
ile ma’şûku rabt etmede aşkullah,
Kalbini
sadâkatle Allaha salan yok mu.
Arif
dili bir dükkân, hak cevherine bir kân,
Sermayesi
nûr olup cevherden alan yok mu.
Bu
unsur-i cismânî bir köhne çamurdandır,
Aşk
ile yoğrulup da nûr ile dolan yok mu.
Bir
şems-i hakîkattir pirler gönlü Samî,
Mürşid
gönlüne girüp ol nûru bulan yok mu.
Hakkın Aşkından Yâ Hû
Halktan
çektim özümü, Hakkın aşkından yâ hû,
Hakka
tuttum yüzümü Hakkın aşkından yâ hû.
Gözüme
nûr ile nâr oldu hâru çiülzâr,
Ben
aşk ile oldum zâr Hakkın aşkından yâ hû.
Vîrâneyim
vîrâne pervâneyim pervâne,
Dîvâneyim
dîvâne Hakkın aşkından yâ hû.
Yüreğim
yâre yâre ciğerim pâre pâre,
Bîçâreyim'bîçâre
Hakkın aşkından yâ hû.
Kalmadı
başka kârım, rûz ü şeb âh ü zârım,
Âh
ettikçe yanarım Hakkın aşkından yâ hû.
Nidem
cansız cihânı nidem cânânsızcânı,
Nidem
hûr u gılmânı Hakkın aşkından yâ hû.
Katreler
deryâ olur mürdeler ihyâ olur,
Dü
cihân bînâ olur Hakkın aşkından yâ hû.
Cennetlerin
zîneti cemâlüllah rü'yeti,
Şeyh
Sâmî’nin vusleti Hakkın aşkından yâ hu.
Ümmî Sinan (kuddise sırruhu) a Tahmis
Tavrımız
etvâr-ı Haktır sırrımız îkân-ı Hû,
Seyrimiz
estâr-ı Haktır aynımız a’yân-ı Hû,
Nûrumuz
enyâr-ı Haktır sırrımız tayrân-ı Hû,
Zikrimiz
esrâr-ı Haktır canımız hayrân-ı Hû,
Fikrimiz
bâzâr-ı Haktır bağrımız büryân-ı Hû.
Cümle
imkân serteser nûr-i ezelden bir hayâl,
Mevcedâr-ı
bahr-ı vahdet pertev-i şems-i kemâl,
Gerçi
ma'dûmum teayyünde, vücûdumdur zılâl,
Kalbimi
ihyâ eden ol pâdişâh-ı lâyezâl,
Gönlümüz
mi’mâr-ı Haktır katramız ummân-ı Hû.
Lâteayyün
mülküne azm-i sefer reftârımız,
Refref-i
etvâr-ı esmâ nûrudur seyyârımız,
Mekteb-i
ilm-i ledün keşf-i müsemmâ kârımız,
Ders-i
Hakdan görmeyen bilmez bizim güftârımız,
Dersimiz
envâr-ı Haktır sırrımız seyrân-ı Hû.
Sanma
mahcûb-i mukallidler mekâlin söylerim,
Ehl-i
tahkîk-i ledünniyât ricâlin söylerim,
Vahdet-i
ef’âl ü evsâf ilm-i hâlin söylerim,
Tevhîd-i
Zât-ı İlâhînin kemâlin söylerim,
Sözümüz
ahbâr-ı Haktır özümüz mihmân-ı Hû.
Mâsivâ
nakşın dilinden hakkeden gelsin berû,
Nûrunu
hakka’lyakîn bîrenk eden gelsin berû,
Aşk-ı
Hakla sinesin sadberk eden gelsin berû,
Dünye
vü ukbâ hevâsın terk eden gelsin berû,
Azmimiz
di!dâr-ı Haktır derdimiz dermân-ı Hû.
Sırr-ı
esmâ mâye-i ta’lîm-i Rabbi'l âlemin,
Aldı
Cibrîl-i Eminden Rahmeten lil'âlemîn,
Naklolunca
sırrıma bilvasıta ilme’iyakîn,
Dörtkitâbın
ma’nisin keşf eyledik hakka’lyakîn,
Sun’umuzol
kâr-ı Haktır keşfimiz ol kân-ı Hû.
Unsur-i
süfliyi etme rûh-i kudse mütakar,
Ger
urûc etmek dilersen et teayyünden güzer,
Geç
semâ-yı Arş u Kürsî, et, bu iklimden sefer,
Eviiyânın
enbiyânın menzilinden al haber,
Cânımız
berdâr-ı Haktır olmuşuz mestân-ı Hû.
Geçti
dil nakş-ı hayâl ile reh-i âvâreden,
Mahva
erdi nâr-ı istiğrak ilefevvâreden,
Çün
tecerrüd eyledik sırrı ak ile kareden,
Fakr
içinde fahra erdik gayrı gitti âreden,
Sırrımız
dîdâr-ı Haktır vasfımız vicdân-ı Hû.
Kevser-i
aşk iie mest olsa cemâle cism ü cân,
Rehber-i
şevk sırrı eyler Sâmî vasl-ı lâmekân,
Âşıkı
bî ihtiyâr eyler tecellî-i nihân,
Ihtiyâr
elden gidicek neylesün Ümmî Sinân,
Vârımız
ol vâr-ı Haktır, nutkumuz irfân-ı Hû.
Üftâde Dilim
Üftâde
dilim şikâr oldu,
Bî
tâkat ü ihtiyâr oldu.
Aşkınla
enîs gamgüzâr oldu,
Hacrinle
dilim dağdâr oldu,
Baştan
başa ayn-ı nâr oldu.
.
Bend eyledi gönlümü kâkül,
Cerh
eyledi sehm-i hâl-i fülfül,
Müşkil
bu hâline tahammül,
Gördükçe
seni bu mübtelâ dil,
Gün
doğdu sanır nehâr oldu.
Edersen
aşkımı inkâr,
Lisân-ı
hâlim eder ikrar,
Gönülde
aşk olmasa hünkâr,
Olur
mu kârı, her dem zâr,
Derdin
ile dil tebâr oldu.
Gamı
muhabbetle âdet etti,
Hayâlin
idrâki gâret etti,
Sözünde
canım sadâkat etti,
Hayâta
sensiz ferâgat etti,
Sabır
bu yolda târ ü mâr oldu.
Hayâl-i
aşkınla safâ güzeldir,
Sadâkat
ile vefâ güzeldir,
Cemâlin
ile iktifa güzeldir,
Gül
için, hâr-ı cefâ güzeldir.
Ki
bezm-i aşkın gül’izâroidu.
Hayâlin
eyler hebâ-yı ârâm,
Cemâlin
eyler fedâ-yı her kâm,
Gelir
bu câna sadâ-yı ilhâm,
Bu
hâl ile âhir, serencâm,
Ümmîd-i
vuslat rûzigâr oldu.
Nedir
bu sihr-i aşkın ey yâr,
Eder
felâketi hep icbâr,
Ne
nisbet etse dilde izmâr,
Olur
alâmetiyle izhâr,
Nişân-ı
aşk âşikâr oldu.
Olur
mu temkin hâlet-i aşk,
Muhâl-i
tahammül savlei-i aşk,
Ademgüzâr-ı
âdet-i aşk,
Ne
cannüvâz lezzet-i aşk,
Ki
Sâmîye aşk şiâr oldu.
Her Cânibim Yüz OIdu
Erdikçe
vasi-ı zâta her cânibim yüz oldu,
Sırr-ı
fenâ bakâda her cânibim göz oldu.
Gitti
aradan taklîd mahv oldu kayd ü takyîd,
Vahdete
erdi tevhîd hâlis muhlis öz oidu.
Telvîn
televvünüm yok, temkin temekkünüm yok,
Her
dem bahâr-ı vahdet ne kış ne de güz oldu.
Kalmadı
gayb ü gümân, oldu hep ayn ü îmân,
Nihânlar
oldu ayân akıllar âciz oldu.
Kalmıştı
âhir elif müteaddid oldu hazf,
Noktaya
erdi harf elif bâ tâ cüz oldu.
Cân
rehberi bulunca mahv u fânî olunca,
Dil
aşk ile dolunca, yol dostuma düz oldu.
Sûretin
Sâmî serâb candan açıldı nikâb,
Doğdu
andan âfitâb seherken gündüz oldu.
Bâğ-ı Vahdet Sünbülistanında
Bâğ-ı
vahdet sünbülistanında bağbân olmuşuz,
Derd-i
nefse merhem kimyâ-yı Lokman olmuşuz.
Kâle
sığmaz ilmimiz hâl ehlinin ahvâlidir,
Mahrem-i
ilm-i ledünnî kân-ı irfan olmuşuz.
Terk-i
suret eyleyüp ma’nâda bulduk izzeti,
Biz
abâ-yı «fakru fahrî» ile pinhân olmuşuz.
Cennet
ü Cehennemin seyr eyleyüp ahvâlini,
Bizcemâl-i
lâyezâlî Hakka hayrân olmuşuz.
Mecmau’l-bahreyn
olup bu kalbimiz çâr kûşesi,
Çeşme-i
feyz-i dile mîzâb-ı pîrân olmuşuz.
«Alleme'l
esmâ» ile feyz-i müsemmâya erüp,
Muhtefî-i
perde tasvîr-i inşân olmuşuz.
Âlem-i
esmâ, sıfatta devr edüp Sâmî fakîr,
Biz
garîk-i bahr-i aşk Zât-ı Sübhân olmuşuz.
Âşinâdır Gönlümüz
Şems-i
zâta tâ ezelden âşinâdır gönlümüz,
Bahr-ı
evsâf mevc ile bî-intihâdır gönlümüz.
Katrayız
zâhirde gerçi âlem-i nâsût ile,
On
sekiz bin âlemi câmi’ binâdır gönlümüz.
Câmi-i
mecmûa-i her dû cihân fihristidir,
Küntü
kenzin mahreminde müctebâdir gönlümüz.
Sureta
resm-i beşerde muhtefîyiz gerçf biz,
Bahr-ı
Zâtta sîretâ gark u fenâdır gönlümüz.
Nakş
olur levh-ı derûnumda ezel gencînesi,
«Istevâ»
sırrı ile Arş-ı ulâdır gönlümüz.
Âlem-i
lâhût-i Hakta dersi, ilhâmdan alup,
Kâşif-i
remz-i celîl-i mâ-hafâdır gönlümüz.-
Ger
tavaf etmek dilersen bîcihet Zâtı bugün,
Bil
hakîkat ka’be-i beyt-i Hudâdır gönlümüz.
Cümleden
edüp hurûc faslında aslına urûc,
Sidre-i
seyr-i ulâ-yı müntehâdır gönlümüz.
Mahv-ı
sırf ile bugün, sırr-ı «Ene’l-Hak» fehmedüp,
Dâr-ı
zâtisinde kurbân-ı likâdır gönlümüz.
Mahv
edüp Sâmî Niyâzî, aşk-ı Hakta varlığın,
Bil
bakâ-yı lâyezâl ile bakâdır gönlümüz.
Mürşidiz
Dü
cihânın mülkünü ta'mîr için mürşidiz,
Gördüğün
rü’yâları ta’bîr için mürşidiz.
Çün
odur Hakka vesile meslek-i pîrânda,
/\şk
ile dil şem’asın tenvir için mürşidiz.
Rabt-ı
kalb ile o mîzâb-ı füyûz-u hazrete,
Misk-i
kâfûrla dili ta’tîr için mürşidiz.
Nisbet-i
iksiri zergevher eder âşıkları,
Seyri,
teysîri, sırları tebşir için mürşidiz.
İki
âlemden elin çek sıdk ile teslim olup,
Mâsivâdan
kalbini tathlr için mürşidiz.
Hak
rızâsı râziye sırrında zâhir bîgümân,
Bil
saâdet hüccetin temhir için mürşidiz.
Dîdemiz Giryân
Dîdemiz
giryân sinemiz sûzân,
Rûhumuz
hayrân Halvetîleriz.
Cismimiz
büryân derdimiz dermân,
Âşkımız
bürhân Celvetîleriz.
Sırr
ile seyrân şevk ile devrân,
Ederiz
her ân Kâdirîleriz.
Mahremiz
zâre bülbülüz yâre,
Hârız
ağyâre Rufâîleriz,
Bizdedir
halvet yâr ile ülfet,
Bulmuşuz
vuslat Düsûkîleriz.
Zikrimiz
esmâ fikrimiz müsemmâ,
Seyrimiz
«ev ednâ» Bedevileriz.
Hakkı
çün bulduk nûr ile dolduk,
Aşkla
yoğrulduk Şâzelîleriz.
Ölmeden
öldük sonra dirildik,
Uçmağa
girdik Mevlevîleriz.
Hayy-i
bâkîyiz dost müştâkıyız,
Aşka
sâkîyiz Nakşîleriz biz.
Bizdedir
âdem îse’bni Meryem,
Hem
ism-i A’zam Bayramîleriz.
On
iki seyrân ideriz her ân,
Ma’nâda
sultan Vefâîleriz.
Âşık-ı
cânân mahrem-i irfân,
Fakr
ile pinhân Bektâşileriz.
Vahdete
vakıf kesreti sârif,
Kenz-i
maârif Şa’bânîleriz.
Sâmî
ko halkı arabul Hakkı,
Yoludur
aşkı Uşşâkîleriz.
Cemâlüllah ile
Cemâlüllah
ile mestân olanda ihtiyâr olmaz,
Geçüp
dâreyne rağbetle ne dâr u ne diyâr olmaz.
Hakikat
bağı dilleri açar vahdetle gülleri,
Cemâl-i
gülşeninde açılan güllerde hâr olmaz.
Gerek
gılmân gerek vildân umûm hûrîleri hayrân,
Bulup
dilde sekiz cennet, azâb-ı intizâr olmaz.
Gönül
pervâne olmuştur cemâlin şem’ine dâim,
Yanıp
kül olmayanlar, vuslatınla bahtiyâr olmaz.
Olursan
âdem-i ma’nâ melekler secdegâhında,
Erersin
bahr-ı esmâya bu ummana kenar olmaz.
Binâ
et ka’be-i kalbi dilersen sırr-ı İbrahim,
Söyündür
nâr-ı Nemrûd'u Halîlullaha nâr olmaz.
Gönül
Tûrunda ilhâm ile nakş et bin bir esmayı,
Müsemmâ
iie kâim ol, zılâle i’tibâr olmaz.
Makâm-ı
Râziyede sırr-ı Meryem eyieyüp tahsil,
Bulasın
rûh-i Rûhuîlah bu varlık gibi varolmaz.
Eğer
ister isen Hakkı, taayyünden tecerrüd kıl,
Ki
Hak tâliblerine, mâsivâ içre karâr olmaz.
Fenâda
bul bakâ sırrın, bulup «mûtû» hitabından,
Bakâ
ender bakâ bezm-i likâ mânendi, kâr olmaz.
Niçin
zâr olmasın Sâmî Niyâzî aşk ile dâim,
Eğer
vuslatla rahat etse bülbül âh ü zâr olmaz.
Ehl-i vahdet, ehl-i kurbiyyet bilinmek istemez
Mahrem-i
gencîne-i vuslat bilinmek istemez,
Ehl-i
vahdet, ehl-i kurbiyyet bilinmek istemez.
Ârif
ü ma’rûf Haktır, halka pinhân sîreti,
Vâsıl-i
nûr-i ulûhiyyet bilinmek istemez.
Sırr-ı
Haktır mahremi, hem nûr-i Haktır hemdemi,
Terk
eden gamhâne-i kesret bilinmek istemez.
Kenz-i
kıymetdâr, eder hâk içre pinhân, kendini,
Nûr-i
Zâtla kim bulur ülfet bilinmek istemez.
Perdedir
ayn-i zuhûru gayb-i zât olmaz ayân,
Meşreb-i
Hakla nişîn-i halvet bilinmek istemez.
Kendini
hârâda cevher, gonca hârda gizlemiş,
Andelîbden
gayriye, hikmet, bilinmek istemez.
Ehline
mahrem ayân, nâehle nâmahrem, nihân,
Sâkin-i
tahte'I-kubâb elbet bilinmek istemez.
Nûr-i
Zâtta zâtı fânî, her sıfatta bînişân,
Hâlet-i
müstağrak-ı hayret bilinmek istemez.
Hükm
eder sâhib-makâm dîvân-ı ehlüllahta,
Vâsıl-ı
fermân-ı kutbiyyet bilinmek istemez.
Cân
gibi pinhândtr cism-i cihânda vâsılûn,
Mülk-i
cânâna eden rihlet bilinmek istemez.
Gayret-i
Hak ehl-i Hakkı ketm ü ihfâ eylemiş,
Nüsha-i
kübrâ-yı hakkıyyet bilinmek istemez.
Mübtelâdır
şöhrete üftâdegân-ı mâsivâ,
Mâsivâdan
eyleyen vahşet, bilinmek istemez.
Bezm-i
Hakkın hemdemi, halka nihândır Sâmiyâ,
Eylemez
cennetlere minnet bilinmek istemez.
Hayât-ı Kuds İle İhyâlarız
Darbe-i
zikr ile müstağrak olup mevtâlarız,
Cezbe-i
Haktan hayât-ı kuds ile ihyâlarız.
Çâr
anâsır nüh felekten geçmişiz tecrîd ile,
«Lâ»
deyû selb-i izâfât eyleyen «illâ»larız.
Kenz-i
mahfîdezuhûr-i zâhiri ifnâ edüp,
Sırr-ı
vahdet zevkini hakka’lyakîn dânâlarız.
Künh-i
künh içinde erdik Ism-i Zâtın sırrına,
Mazhar-ı
küliî merâtib ile müstesnalarız.
Devr-i
inşân devr-i Rahmân seyrini seyrân edüp,
Nokta-i
vahdet medâr-ı ma’nevî deryâlarız.
Hıl’at-i
fânî ile bâkiyi idrâk eyleyüp,
Sâmiyâ,
cem'i cem’ ile mazhar-ı kübrâlarız.
Biz Vahdetin Mihmânıyız
Biz
vahdetin mihmânıyız enfüstedir âfâkımız,
Geçtik
bütün âlemleri budur ezel mîsâkımız.
Fânî
olup âlemde hep, cân mülkünü kıldık taleb,
Mahva
eriştirdi edeb aşk âteşi ihrâkımız.
Hüsn
ü cemâli lâmisâl envârı etti iştiâi,
Cân
ü gönül oldu hilâl şems-i ezel işrâkımız.
Aşkile
mestân olalı şevkile hayrân olaİı,
Müstağnî-i
Hûr-i Cinân feyz-i ezel ezvâkımız.
Etvâr-ı
Hak etvânrnız, esrâr-ı Hak esrarımız,
Envâr-ı
Hak envârımız, ah'âk-ı Hak ahlâkımız.
Derd-i
derûn ile hicâb-ı zulmete, üftâdeye,
Âb-ı
hayât-ı ma’nevîdir nisbet-i tiryâkımız.
Ilm-i
ledünden bîhurûf nûr-i tecellî dersimiz,
Zât
u sıfât esrârına vâkıf olur uşşâkımız.
Cânân
ilinden mülk-i câna aks eder feyz-i ezel,
Nûr-i
bakâ-billâh ile ilhâm olur intakımız.
Mîzâb
olup Sâmî Siyâsî dil tecerrüdle tamâm,
Iksîr-i
cândır ma’nevî âşıklara infâkımız.
Muhabbetle Bakan Gözler
Muhabbetle
bakan gözler ne noksan ne kusûr görmez,
Adâvetle
nazar eden güneş olsa da nûr görmez.
Gerektir
sabrı mu’tad eylemek uşşak rahında,
Cefâ
da görse ma’şûktan metânetle fütûr görmez.
Kalem
hükm-i ezelde cümlenin ahkâmını yazmış,
Olursa
Zât-ı Haktandır kula, yoksa sürür görmez.
Zuhûr
eyler ezelde cümle fermân-ı Azîmü'ş-şân,
Taalluk
etmedikçe emr-i Hak, bir şey zuhûr görmez.
Görenler
sey! gibi ceryân-ı ezmânı bedâhetle,
Dem-i
müstakbeli var farz eder, bir lahza dûr görmez.
Uzak
tutsa derûnu râh-ı Haktan bir kişi şâyed,
Kalır
zillette, dünyâ ehil, ânınçün huzûr görmez.
Bidâyette
ekenler tohum-i hayratı, saâdâtı,
Nihâyet
Sâmlyâ mahsûl saâdettir şürûr görmez.
Lezîz
Ehl-i
derd-i nâtüvâna var mı sıhhatten lezîz,
Ibtilâ-yı
fakr ile muhtâca ni'metten lezîz.
Pertevendâz-ı
cemâl-i nûr-i Hak ayînesi,
DiIrübâ-yı
cân ile hembezm-i sohbetten lezîz.
Bîkedûret
feyz-i sâfî nûr-i bahşâ-yî derûn,
Tâat-ı
Haktır hemîn olmaz ibâdetten lezîz.
Dîde-i
aşktır gören ayn-ı safâ, etse cefâ,
Rûh-i
uşşak bulamaz aşk ile zilletten lezîz.
Firkat-i
cânsûz-i hicran ile mescûn olana,
Var
mı bîgâm-ı ferahrîz harf-1 vuslattan lezîz.
Sadme-i
lüccî-i evhâm ile küştî-i dile,
Mümkin
olmaz sâhil endaz-ı selâmetten lezîz.
Ya’kûb-i
cân dîdesini feth için yok çâresâz,
Yûsüf-i
ma’nâ kamîsi ile nisbetten lezîz.
Nâr-ı
aşk ehline vermez zevk u rahat mâsivâ,
Lezzet-i
nûr-i şühûd, her dürlü lezzetten lezîz.
Mihver-i
mîm-i muhabbettir medâr-ı vasl-ı Hak,
Sâmiyâ,
olmaz dü âlemde muhabbetten lezîz.
Zülfün Esîri Âsûde Olmaz
Zülfün
esîri âsûde olmaz,
Hüsnün
gibi hâl âhûda olmaz.
Aks-i
sabâda reyhân-ı hâlin,
Gülşen-sarây
ü şebbûda olmaz.
Ümîde
bâis, hicrân-ı aşka,
Sabr
u tahammül beyhûde olmaz.
Gâyet
perîşân vîrâne hâiim,
Bundan
ziyâde fersûde olmaz.
Nâr-ı
firakın derd oldu dilde,
Bu
derde derman Dârûda olmaz.
Leyi
ü nehârı giryâne çeşmim,
Fikrinle
bir şeb uykuda olmaz.
Cism-i
lâtifsin yekpâre-i nûr,
Bu
rütbe revnak incüde olmaz.
Bir
bedr-i cansın canlar şikârın,
Bu
haletin bir mehrûda olmaz.
Çeşm-i
füsunun dâğ-ı derûndur,
Misli
kemankeş bâzûda olmaz.
Mest
oldu Sâmî cân etti îsâr,
Hâk-i
rehin gayri bûda olmaz.
Beyt- i Rahmân İttihâz
Vech-i
pâkin dilde ettim Beyt-i Rahmân ittihâz,
Farz-ı
rükn-i aşk hatîmi içre devrân ittihâz.
O!
tecelligâha ihrâm-ı tecerrüdle girip,
Lâteayyün
mülküne sırrımla tayrân ittihâz.
Keşf
edip etvâr-ı sebıyle, urûc esrârını,
Cezbe-i
sa’yi kılup vâdi-i irfan ittihâz.
Sûret-i
sırda enâniyyet hicâbı ref içün,
Kurbet-i
evsâfına mahv ile kurbân ittihâz.
Mâsivâ
recminde dii âyînesi tathîr olup,
Şems-i
vahdet pertevini mihr-i tâbân ittihâz.
Tâir-i
lâhût olup ankâ-yı sırrım Sâmiyâ,
Eyledim
hulkiyyet içre Hakkı seyrân ittihâz.
Âb-ı Sâfî Ol
Âb-ı
sâfî ol seni bâlâ eder ebr-i füyûz,
Nehr-i
cârî ol yem-i yektâ eder bahr-i füyûz.
Mâye-i
pâk-i musaffâ ol cilâ-yı aşk ile,
Nûr-i
feyyâz-i ezelden feyz ola sadr-ı füyûz.
Cümle
eflâk-i derûn âfâk sehâbın zail et,
Nûr-i
şemsin ma'kesiyle aksede bedr-i füyûz.
Tîğ-i
tevhîd ile mahv-ı sırfa ermek ibtîdâ,
Zât,
srfât ifnâsıdıf zât feyzine nezr-i füyûz.
Yirmi
yedi menzili geç hemnişîn-i vahdet ol,
Batış
ola inzâl-i Leyletü’l-Kadr-i füyûz.
Vuslat-ı
aslü’l-usûl ile bilinmiştir vusûl,
Şems-i
Zâta ermeyenler edemez neşr-i füyûz.
Mebde-i
teslîm ile bul müntehi irşâdını,
Sevk
olur sırdan sıra seyrân ile sırr-ı füyûz.
Cümle
telvîn-i sivâdan sîne-sâf ol, âşıkâ,
Çün
sadef-pâk dillere oldu nasîb dürr-i füyûz.
Âşiyân-ı
lâmekân olsa dil-i müştâk eğer,
Tayr-ı
lâhûtî Ankâya eder hasr-ı füyûz.
Kim
cihâd-ı ekber-i a’dâya azm-i tâm eder,
Azmi
nisbette erer Hakdan ona nasr-ı füyûz.
Vahdete
mir’ât olan dil, Ka’be-i ma’nâ-yı Zât,
Kalmaz
anda nisbet-i zâtiyyeden gayr-i füyûz.
Bahr-i
nûr-i Zâta gark ol Sâmiyâ bî ihtiyâr,
Âşık-ı
bî ihtiyâra feyz olur hayr-i füyûz.
Temâşâ Kılmışız
Vech-i
Hakkı hep mezâhirde temâşâ kılmışız,
Kenz-i
Zâtı künh-i mahviyyetle bulmuş, bilmişiz.
Hernükûşun
resmi ref’ oldu bize keşfe’I-yakîn,
Nûr-i
tevhîd ile elvân-ı sivâyı silmişiz.
«Alleme’l-esmâ»da
üstâd eyledi Mevlâ bizi,
Levh-i
gaybın ilmini bil'cümle Haktan almışız.
Mazhar-ı
«Innâ fetahnâ» oldu etvârım hemîn,
Her
kesâfetten çıkup deryâ-yi zâta dalmışız.
Vahdet-i
sırr-ı bakâ-billâha erdi seyrimiz,
Sûret-i
imkâna nûr-i vahdet ile gelmişiz.
Lâ
teayyün mülküdür âriflerin menzilgehi,
Müntehâ-yı
Sidreyi, enfüste gelmiş geçmişiz.
Mülk-i
ma’nâ meşrıkından doğdu nûr-i şems-i Zât,
Sâyebân-ı
nûr-i Zât-i lâyezâlî olmuşuz.
Aynımız
a’yânımızda gaybimız etti zuhûr,
Mahremiz
Sâmî, visâlüllahı bilmiş bulmuşuz.
Dîvâneleriz Pervâneleriz
Aşkınla
mehm-i dîvâneleriz,
Nârınla
yanar pervâneleriz.
Zikrinle
eriştik cezbelere,
Fikrinle
hemân hayrâneleriz.
Görmez
gözümüz cân ile cihân,
Derdinle
esîr dîvâneleriz.
Tevhîd
ile müstağrak dilimiz,
Vahdet
iline mihmâneleriz.
Mahrem
olalı cânânemize,
Âlemlere
hep bigâneleriz.
Bin
cân ile envârına karşû,
Şevka
gelerek devrâneleriz.
Katre
görünür sûret yüzümüz,
Dil
bahr-ı ezel ummâneleriz.
Dil
meşrıkına Hak nûru doğup,
Bâkîde
heman tâbâneleriz.
Akl
ile erilmez sırrımıza,
Rûh
ile sülûk-seyrâneleriz.
Zâtıyla
sıfât bir cümle cihât, "
Sermest-i
visâl sekrâneleriz.
Sâmî
ikilikten oldu halâs,
Kenz-i
ezele kâşâneleriz.
Mahfûz
Sivâya
meyi ü rağbetten kulûb-i asfiyâ mahfuz,
Şerîatle
tarikat ehli, cümle evi iyâ mahfûz.
Düşerler
dâm-ı mekr-i netse lâbüd zâhir erbabı,
İbâd-i
muhlisin ancak hakikat etkıyâ mahfûz.
O
kim tasfiyye-i kalbiyyeden bîbehre mahrumdur,
Haiî
şirk içre kalmış, olamaz sahib-riyâ, mahfûz.
Kalır
esfel merâtibde, hevâ-yı nefsine mağlûb,
Sırât-ı
aşk-ı Haktan seyreden ehl-i safâ mahfûz.
Kedûrât-ı
huzûz-i âlem-i fâni olan, mahcûb,
Cihâd-ı
ekber ile gâlib-i nefs ü hevâ mahfûz.
Düşünmez
câhil-i nâdân müstakbel ukûbâtı,
Anı
ikân eden akl-ı meâd, sâhib-zekâ mahfûz.
Hicâb-ı
nûr-i Rahmandan anâsır kaydı mânidir,
Aref
esrârına âgâh olan dil-âşinâ mahfûz.
Azâb-ı
nâr-ı a’zamla yanar erbâb-ı kesret hep,
Halîl-âsâ
delile eyleyenler iktidâ, mahfûz.
Vücûdu
sırr-ı Kur’ân, mürşide erdi mutahhar dil,
Mutahhar
olmayandan nisbet-i feyz-i bakâ mahfûz.
Gerek,
ihrâm-ı nûr-i zât, Sâmî hacc-ı ma'nâda,
Erenler
cem’i lâhût sırrına her dû serâ mahfûz.
Dilersen Bulmağa
Dilersen
bulmağa bâb-ı rızâda sermedî pür-feyz,
Edegördîde-i
câm, sivâ alâyişinden gazz.
Velî,
her tâlibi kılmaz, harîm-i vuslata lâyık,
Odurtâ
ezelî bahşâyiş-i tevfîk-i Hakk-ı mahz.
Urûc
et müntehâ dâre, hurûc et bahr-ı envâre,
Bu
ekdâr-âlem-i esfel merâtibini edüp rafz.
Verüp
fânîyi, eyle iştirâ-yı nûr-i kudsiyyet,
Rucu’
eder gınâ-yı ma’nevîden fâiziyle karz.
Sıfâtıyle
tehalluk sünnet oldu sırr-ı bâkîde,
Vücûdu
mahv edüp Hakta, sana lâzımdır evvel farz.
Harîm-i
lâmekân seyrânına kalb-i selîmdir kim,
O
mülkte oldu bir, ednâ vü a’lâ, tûl ile hem arz.
Yed-i
kudretle bu imkân eder her ân devrânı,
Bu
sırdan hasbe’l-isti’dâd olur ma’kûs-i bast ü kabz.
Sebîl-i
zemzem-i ilhâm-ı Hakkı bulmak istersen,
Hicâbı
ref’ için zikr ile kalbi ede görsen rekz.
Süvâr
ol sıdk ile milk-i dilinden semt-i cânâne,
Sebât
et düşme teivîne, edüp ahd ile va'di nakz.
Devâ,
bîmâr-ı câna, can-nüvâz mürşid elindendir,
Anı
ta’yîn etmez zâhiren teşhis perest-i nabz.
Sülûk-i
seyr ile âşık, erersin mülk-i cânâne,
Geçüp
seyrânda, cümle Arş ü Kürs ile semâ vü arz.
Havass-ı
evliyâya kutb olur kutbiyyet-i irşâd,
Ehadiyyette
küldür ol, velîler cüz’üdür yâ ba’z.
Hüviyyetten
hidâyet ola câzib cân-ı uşşâka,
Dil-i
Sâmî, olur, müstağrak-ı aşk ile Kevser-Havz.
ABDURRAHMAN SÂMÎ (kuddise sırruhu)
Mekke-i
Mükerreme ve Medine-i Münevvere Valilerinden Kadı Muhammed Âsim efendinin oğludur.
12 Rabî’ul evvel 1296 (1876) da Manisa’da doğmuş, ilk tahsilini burada
tamamladık- tan sonra İstanbul Fatih Çifteayak Bahr-ı Sefid Medresesi’ne
gelerek allâme-i zaman olan Hüseyin Necmeddini'l-Pürzetî'den ilim, Ebu Bekir
Edirnevî ve Gelibolulu Ahmed Şücaaddin'den hal tahsili ile tekmil-i meratip
eylemiş, uzun zaman Kâsımpaşa Yahya Kethüda Dergâhı Postnışin’i olarak irşad
görevinde bu- lunmuş, 58 yaşındayken (1934) İstanbul'aa darı bekâya intikal
etmiştir. «Kadızade Abdurrahman Sâmî Niyâzî Saruhanî» namıyla da maruf olan
Divan sahibi, Edirnekapı Kabristanlığında hâk-i güfrana tevdi olunmuşlardır.
Kaddesallahü
Sırrahü’l âlî...
Eserlerinden Bazıları:
1 - Düstûr-i Bedî’,
2-Kitâbü
Evrâdi’l mukarrabîn,
3-Şer-
hu’n-nûniyye Ed-dürretü'l-meknûniyye,
4
- Şerhu’l-emâlî Mevhibetü’l-müteâlî,
5
- Şerhu’l-kâfiye bi hulâsati’r-rıdâ,
6-Kenzü'l-ârifin,
7
- Hediyyetü’l-âşıkîn,
8
- Kenzü'l-âşıkîn,
9-Risâle-i
Hürriyet,
10
- Mihveru'l-ulûm,
Tl
- Dîvân-ı Şeyh Sâmî,
12
- El-mecâlisü’s-Sâmıyye,
13
- Esrâru’t-tâlibîn,
14-
Memleketü’r-Rabbâniyye,
15-Risâle-i
Tevhîd,
16-Zübde-
tü’l-ulûmi’l-Arabiyye,
17
- Mevâricü’s-salikîn ve Mearicü’l- vâsilîn,
18
- Mecmuatü’r-resâil,
19
- Binâ-yı islâm,
20
- Mi’- yâr'ül Evliya,
21
- Müntehabat-ı Sâmıye,
22
- Vesiletü’I- Kübrâ Şerh-i Esmâü’l-Hüsnâ,
23
- Tuhfetü'l-Uşşâkiye,
24-
Mir’atü'l-Eyyâm,
25
- Sırr-ı Tevhid.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar