Print Friendly and PDF

ABDURRAHMAN SÂMÎ kuddise sırruhu DÎVAN-I SÂMÎ

Bunlarada Bakarsınız

 

 


Bismillâhirrahmânirrahîm

 

Pür kâr Bismillâhirrahmânirrahîm.

Her kâr Bismillâhirrahmânirrahîm.

Hayr eyler her ef'âl nihayetini,

Envâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Zerr’e taklîb eder mahiyyetini,

Mi'yâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Her işlerin hüsn-i hitâmına sebeb,

Mi’mâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Mahrum bırakmaz zikredenleri müdâm,

Ezkâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Hakka karin eyler hulûs-i bâlini,

Gülzâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Zât u sıfât, esmâ vü ef'âl câmii,

Etvâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Küllî ledünnün menbaı hem mahzeni,

Esrâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Mâhiyyet-i gayb-ı ezel ummânıdır,

Ebhâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Şer u Tarîk ile Hakikat, Ma’rifet,

Enhâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bilcümle Cennât-ı Naîmin pertevi,

Akmâr-ı Bismiiiâhirrahmânirrahîm.

Evvel ü âhir, zâhir u bâtınlara,

Nevvâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ervâh u ecsâm, ibtidâ vü intihâ,

Devvâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Künh-i künûz-i cûd ile buldu vücûd,

Her vâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ebrâr u ahyâr u eştâr refrefi,

Seyyâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bürhân-ı «bâ»dır nokta-i vahdet-nümâ,

Âsâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Her sırrı cami' evvel, âhir Sâmiyâ,

Ezhâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

 

Nûr-i Muhammed

 

Bidâyet nokta-i Nûr-i Muhammed mebde-i ûlâ,

O nûrun aksidir âlemle âdem «alleme’l-esmâ».

İzâfât-ı merâtibden O mücmel buldu çün tafsil,

inâyet bahri cûş etti Vedûd sırrı ile sertâ.

Bu imkânı Hudâîcâd edip Rahmân-ı mutlakla,

Rahim ile havâsı zâtına kıldı muzâf Mevlâ.

Füyûzu bastedip mahmûd-i zât elhamdü lillâhi,

Umûmun Rabbı Rabbi’l-alemîn sırriyle isticlâ.

Taalluk eyledi Rahmân Rahim nûr-ı sıfâtından,

Bütün ervâhı ecsâm kisvetiyle eyledi iksâ.

Hakikat cân ü Mahmûd ü Muhammeddir ki, nûr-i zât,

Sıfâtı Rahmeten lil'âlemîn bahriyle istilâ.

Ki evvel âhir u zâhir u bâtın mâlikü’d-dindir,

Mücâzât ü mükâfâtı eder Rûz-i Cezâ icrâ.

Rubûbiyyet tecellîsinde kâmil abd-i hâs eyle,

Ki sırr-ı istiâniyle ola ahvâlimiz merzâ.

Ne kim var oldu ervâhda ne kim var oldu eşbâhda,

Anın takdir u tedbîr u kazâsiyle olur imzâ.

Sırâta’l-müstakîm üzre bizi ehl-i hidâyet kıl,

Nice kıldın ezellerden hidâyet nûrunu i’tâ.

Hidâyet nuru, tevfîk-i amel senden inâyettir,

Dü âlemde saâdet merkezinde et bizi ibkâ.

Maâsîye düşürme cevher-i ervâhımız pâk et,

Ki mağdûb zümresiyle kılma bizi Rabbenâ süflâ.

Amelde, i’tikadâtta 'Kitâbından ayırma kim,

Dalâletten rehâ olup bulalım devlet-i uzmâ.

Şuhûd kevserini içüp, yakîn perdesini geçüp,

Şümûs-i vahdetin seçüp, garîk-ı vahdet-i kübrâ.

Habîbin hürmetine sen emin et Rabbenâ emin,

Gönülde kalmasın Sâmî, aşktan gayrı birsevdâ.

 

Ey Gönül

 

Ey gönül bezm-i ezel va'dini gel eyle vefâ,

Tâ ebed gülşen-i Hak’da bulasın zevk u safâ.

Geçerek perde-i âmâl-i sivâ zulmetini,

Her metâlibden muailâ sana'Allah kefâ.

Sabr u şükr u zikr u fikr ile olup tâlib-i Hak,

Böyle oldular olanlar, evliya vü huletâ.

Kurb-i Yezdâna sefer, refref-i Esmâ iledir,

Vuslata nâil olan oldu hakikat şerefâ.

Beyt-i Zât râhında, dâm-ı nefse düşvâr olma, gel,

Kaldılar tezvîr-i şeytân sahasında zuafâ.

Nâr-ı aşk ile erit varlığını, kal eyle,

Adn-i ma’nâya olur râcih u îsâr nuhafâ.

Aidananlar gelir hasretle, gider hasret ile,

Ne kadar sâdık kulu olsan, cihandır bîvefâ.

Zâhirin şer ile ma’mûr, bâtının aşk ile nûr,

Edegör, tâ olasın zümre-i pâk-i urafâ.

Sâmiyâ, mirâs-ı aşk ile erişti ehl-i Hakk,

Remz-i «mâ evhâ» içinde gizlidir kenz-i hafâ.

 

Münacaat

İlâhî ente basîrun kubha ahvâliyâ.

Ve sûe niyyetî fî cemîi ef’âliyâ.

Kem tübtü min zenbin sümme kad iste’neftühû,

Ve kad belağtü fi’l-bu’di minke kemâliyâ.

Lem yüslif mislî fi'l-ma'siyeti ve len yuhlif,

Bâdün ileyke hâli’l-muğnî an makâliyâ.

Ve eşkû min zünûbin mezayne tüle ömrî,

Em bi isyânin ileyke kurbe âcâliyâ.

Ve lem ümrir vakten illâ asaytüke fîhi,

Fî külli hînin bi’z-zenbi kâne’ş-tiğâliyâ.

Ve küllemâ câhettü'n-nefse kad ğalebetnî,

Lâ yüncînî minhâ illâ avnüke'l-âliyâ.

Ve lem uti’ke tarfete aynin fî emrikâ,

Ve yâ zıyâî bi’l-emri ve yâ ihlâliyâ.

Lem ürâî hakkake’l-ğayra’l-mütenâhî katt,

Lemha ve lâ tarfa aynin yâ müteâliyâ.

Efneytü ömrî müzsıbâ fî tâati’l-hevâ,

Femezdettü’l-inhizâme ve i’tilâliyâ.

Femâ lî min nâsırin, muînin fî fezeî,

GayrukeYâ... liumûri’l-ibâdi dâliyâ.

Tühavvifünî mâ kaddemtü ve ehhartühû,

Lâkin recâî yezdâdü mea evhâliyâ.

Ve keyfe lâ ercû afve, cezîle’l-atâi,

Ve magfiratehu’l-kafiyete li’b-ianya.

Lem yey’es min ravhillâhi illâ zû şıkvetin,

Fe’l-ğafûru an buhli’l-ıkdi müteâliyâ.

İ'teraftü bi’z-zünûbi’lletî amiltühâ,

Bi nefsî ve rûhî, yemînen ve şimâliyâ.

Beddilhâ bimâ ındeke min cezîli’l-afvi,

Vezid aleyhi fazlen az’âfe vebâliyâ.

irfa’nî ani'd-dünyâ yevme üfârikuhâ,

Ale'l-fıtri zâtiye aleyhâ inzâliyâ.

Lâzimnî ale'l-ahdi’llezî akra’tü bihî,

Fi’l-mîsâkı'llezî vâkaftü fî ezâliyâ.

Salli yâ Rabbi alâ habîbike’l-Mustafâ,

Ve Ehl-i Beytihî ve Sahbihî’l-avâliyâ.

Hâzihî münâcâtü’s-Sâmî abdüke’l-âsî,

Bi lutfike Yâ Mevlâye men kad deâliyâ.

 

Cemâl -i vahdet-i Zâtın Senin

Cemâl-i vahdet-i Zâtın senin bî intihâ deryâ,

O bahrin katresinden geldi dû âlem ü mâ fîhâ.

Sen ol Zât-ı hüviyyetsin şenindir saltanat dâim,

Ki senden varolur her var yine sana eder ric'â.

Şuûnât-ı ezel mir’âtıdır bu nakş-ı tasvîrât,

Kemâl-i sun’una âyinedir hep esfel ü a’lâ.

Ey vücûdu gayb-1 mutlak kenz-i mahfî-i amâ,

Künh-i Zât-i kudsine, yok ibtidâ vü intihâ.

Kahir-i cümle mezâhirdir sıfât-ı akdesin,

Devr-i imkân mihveridir mihr-i esmâ-yı ulâ.

Cümle eşyâ sûret-i bahr-i müsemmâ serteser,

Vahdet-i Zâtın her katrasınden rûşenâ.

Kudretinde zerre-i makhûrdur kevn ü mekân,

Zevk-i «illâ»yı bulan nefy-i sivâdadedi «lâ».

Mihver-i burc-i teayyün aks-i ayn-i âfitâb,

Âfitâbın sâbitidir zıll-i cûd sûret nümâ.

Erişüp künh-i şuhûd-i mahv ü cûd’a Sâmiyâ,

Kenz-i istiğrak içinde bulagörsırr-ı bakâ.

 

İşittim Nefha-i Sûru

İşittim neiha-i sûru dirildi cümle-i mevtâ,

Veiî görmez anı a’mâ görür cânı olan bînâ.

Umûma haşr u neşr oldu Sırâta da'vet olunduk,

Cehennem üzre kurulmuş yedi oldu kapû peydâ.

Birinden oldum âzâde, bıraktım varlığım anda,

Birinde çün fedâ oldum, okudum «elif» ile «bâ».

Birinde kâmetim mevzûn olup servi misâl oldum,

Birinde zâhir oldu, sanki oldum Mescid-i Aksâ.

Birinde Hızr’a erdim «hayy» olup âb-ı hayât içtim,

Birinde kudretim arttı, erişti mesken-i ulyâ.

Birinde arttı ihlâsım, erişti feyz-i rahmânî,

O dem geçtik Sırâtı, feth olundu Adn ile Me'vâ.

Bir sırrı Sâmî remzeyler, anı ağyâra gamzeyler,

Bilir ânı sülük ehli, erişse nefha-i a’lâ.

 

Cümle Cânân İçr e

 

Cümle cânân içre cânân bir bana,

Dü cihan içinde sultan bir bana.

Meşrebim her Yûsuf’a meyleylemez,

Mısr-ı dilde rûy-i Ken'ân bir bana.

Âşıka Dârû-yı Lokmân istemez,

Derd-i aşka aşk-ı dermân bir bana.

Mushaf-ı hüsnünden aldım dersimi,

Sırr-ı inşân, sırr-ı Kur’ân bir bana.

Sûre-i Yâsîn ile remzeylemiş,

«Semme vechüllah»a bürhân bir bana.

Pertev-i vahdetle dolmuş şeş cihât,

«Külle yevmin hüvefî şe’n» bir bana.

Kevser-i şevk ile mest oldukça dil,

Hâr-ı gülzâr, nûr-i nîrân bir bana.

Sâmiyâ, müstağrak oldukça şühûd,

Sırr içinde sırr-ı Kur’ân bir bana.

 

Mevlâm Sana

Canlar yanar cânın atar, pervânedir Mevlâm sana,

Ezkâr ile efkâr eder, hayrânedir Mevlâm sana.

Tâ ezelî aşkın oldu, yakdı dilimi sermedî,

Kalbim ezel belî dedi, sekrânedir Mevlâm sana.

İçtim muhabbet cür’asın, görünce vahdet lem’asın,

Durup cemâlin vakfesin, devrânedir Mevlâm sana.

Sâdıkların her dem dili, vahdet gülünün bülbülü,

Cân bülbülün sensin gülü, sûzânedir Mevlâm sana.

Mecnûn gibi sahraları, aşkındır eden serseri,

Sâmî ezelîden beri dîvânedir Mevlâm sana.

 

Rızâdır Rızâ

 

Garaz, hak yolunda rızâdır rızâ,

İvaz, hak yolunda rızâdır rızâ.

Sefer bu cihâna ezel va’dini,

Hulûsiyle Hakk’a edâdır edâ.

Bu zıll-i hayâlâtla olma gâfil,

Cihânın esâsı fenâdır fenâ.

Nefis dâmına düşme, âkil isen,

Visalin hicâbı hevâdır hevâ.

Uyandır dilinde zikrin şem’asın,

Dile zikr-i Mevlâ zıyâdır zıyâ.

İbâdetle tâatta ol müstedîm,

Ki ervâha tâat gıdadır gıdâ.

Cefâya reh-i Hakda eyle sabır,

Cefânın sonu hep safâdrr safâ.

Reh-i Hakta etme kese! bir nefes,

Ki gâfil feyzden cüdâdır cüdâ.

Bu âlem-i halka kademden garaz,

Ezeldeki ahdi vefadır vefâ.

Selîm bir gönülde emel Sâmiyâ,

Rızâ-yı Celîl-i Hudâdır Hudâ.

 

Yadigâr Olsun Bana

Bir nigâh-ı merhamet kıl yadigâr olsun bana,

Zulmet-i hecrinde mihrin tâbdâr olsun bana.

Nâlemi teskîn için te’sîr-i aşkından senin,

Rûz ü şeb zevk-ı derûnum âh u zâr olsun bana.

Dilde tasvîr-i hayâlindir enîs-i mahremim,

Nâr-ı hecrin, şiddet-i aşka medâr olsun bana.

Ihtizâz-ı dilde ârâyiş verir enfâsıma,

Sûz-i nîrânın enini, nağmedâr olsun bana.

Derd-i sevdâya esîr-i nâtüvân dermânıdır,

Çâresâzım, hâk-i pâyinden gubâr olsun bana.

Canlara hâkim olup fermân-ı hüsnün bîamân,

Tahtgâh-ı mülk-i dilde tâcdâr olsun bana.

Dîde-i aşkım, görür her çevrini zevk u safâ,

Yâre-i ebrularınla cevr-i yâr olsun bana.

Sinemi Tûr-î tecellî-i cemâl eyle müdâm,

Aşk ile yansın, tutuşsun şu'le nâr olsun bana.

Gonca-i hüsnünle te’mîn eyle va’d-i vasiını,

Kaailem her bir nefes bin türlü hâr olsun bana.

Bend-i zülfün bendesi Sâmîyi âzâd eyleme,

Intisâb-ı bâb-ı hüsnün, iftihâr olsun bana.

 

Gazel

Ki pestî mesti-î hestî bepûşed bâb-ı vuslat râ,

Çerâ hâhî beîn râhî cemâl-i nûr-i hazret râ.

Gil ü âb u hevâ vü nâr-ı bendend ez harîm-i yâr,

Ki în hıl’at bigirdet vâdi-i hayrân-ı gurbet râ.

Zi hicrân-ı şeh-i hûbân eğer dâim firûzânî,

Zi sûz-i şem’a-i husneş hebâ kün cism-i hıl'at râ.

Eğer ki katra ez mîzâb beaşk-ı rûh-i sûy-i dost,

Nemî refte kücâ yâbed visâl-i bahr-ı vahdet râ.

Bebang-i aşk nidâ kerdem zi dehlîz-i dilem hûbân,

Bevaslî men în sûzânet rehâ kün ez firâkat râ.

Ki güfte mihr-i ân mihr'u fedâ-yı cân-ı sükkerşân,

Nebâşed Sâmîîn bâzâr diriğân hiç kıymet râ.

 

Gül ü Bostân-i Ledünden Al

 

Gül ü bostân-ı ledünden al elif, bâ, tâ vü sâ,

Nusha-i suğrâ vü kübrâdır kitâb-ı Haknümâ.

Âlemi zahirde kesret, bahr-ı vahdet bâtını,

Âdemi zâhirde vahdet, bâtını kesret amâ.

Mahv ü isbât mihveri, dildir teayyün mazharı,

Suret ü ma’nâda esma hem müsemmâ rûşenâ.

Kurb-i ef’âl akrabiyyet sırrı evsâf gösterir,

Bil maiyyetie hüviyyet kenz-i zât eyler cilâ.

Bâtınında gayb-ı lâhut şehrine eyle sefer,

Bu teayyün, ayn-i a'yânda bula zevk-ı bakâ.

Sen ezel ile ebed fürkânının fihristisin,

«Men aref» dersiyle âyât-ı ledün ol âşinâ.

Cem’-i kübrâ mazharı Sâmî vücûd-i vav mim,

Hatm-i devri «sîn-i Yâsîn» ile gösterdi lîkâ.

 

Muhabbet Eyledi Mevlâ

Muhabbet eyledi Mevlâ, biline kenz-i lâ yüfnâ,

Buluna der-i irfânî, çıkıp gencîne-i ahfâ.

Tecellî eyledi zâtı, amâdan bînihâyâtı,

Merâtib oldu gâyâtı metâlibçebilâ ihsâ.

Velî zâtı ganîdir lâteayyünde, teayyünden,

Sıfât esmâ eder, vahdet yeminde, mevceler peydâ.

Bu eşkâl üe elvân ü suver esmâsının zilli,

Televvün perde-i imkânda bahr-i zâtı müstağnâ.

Anın gayb-ı gayûbîdirzuhûreden sıfâtında,

Tecelliyât-ı evsâfın zuhûru mazhar-ı esmâ.

Velî esmâsıdır a’lâ vü esfel zâhir u bâtın,

Teceiliyât-ı esmâya mezâhir, hılkat-i eşya.

Bu eşyâdan görüp esmâ, müsemmâdan da evsâfı,

Sıfâtından tecelliyât-ı Zâttır menzil-i aksâ.

Vücûb imkân-ı kavseyni mukâbil gör bu cem’ içre,

«Ev ednâ» sırr-ı fürkanîde, fark et matlab-ı a’lâ.

Kime zâhir ola zâtı, unutur cümle lezzâtı,

Hemen Sâmî Niyazı, sırr-ı irfânileol dânâ.

 

Zikr-i Hak Vâsıtadır.. S ana

 

Zikr-i Hak vâsıtadır âlem-; bâlâya sana,

Nûr-i telkîn-i sebep vuslat-ı a'lâya sana.

Kâbil-i sırr-ı hidâyet isen olma gâfil,

Tâ ebed zikr-i Hudâ nûr ile bir sâye sana.

«Yevme lâ yenfeu»da nef’edemez mâl ü benûn,

Râh-ı teslimde selim kalb, ola sermâye sana.

Etme ünsiyyet-i esfel ile rûhu mescûn,

Akl-ı evvelde mekîn olmuş iken pâye sana.

Aşk ile mahv-ı vücûd eyleyerek âdem ol,

Nüh felek çâr anâsır hâdim ü dâye sana.

Vâsıla vâsıl olup kenz-i hatâ kâne eriş,

Kalmasın hâcet-i dünyâ ile ukbâya sana.

İstikâmetle ülf-i ülfet eyle, fâni ol,

Keşf ola kalbde hafâ nokta ile «bâ»ya sana.

Sâmiyâ, Zât-ı sıfât nuruna, külli gark ol,

Feyz ola nûr-i rızâ, hâtime imzâya sana.

 

Şâfî Hudâ, Kâfi Huda

 

Evvel ezel vâfî Hudâ etmekte eltâfı Hudâ,

Kalbi kılan sâfî Hudâ, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.

Dünyâ için çekme elem, her ne ki yazmışsa kalem,

Olmakta zâhir dembedem, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ,

Gel sıdk ile Allaha bak, kul ol, ulu dergâha bak,

Teslîm ol eyvaîlaha bak, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.

Her lâhzada Haktan meded, ihsânı bîhadd ü aded,

Etmez kulunu tard u red, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.

Maksûdunu Haktan dile, arzeyleme hiç bir kula,

İster isen ihsân gele, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.

Yoktur bakâsı âlemin, yoktur vefâsı âdemin,

Ola Hak ile her demin, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.

Âşık isen Sübhânı bul, mahv ol o gizli kânı bul,

Can ver bugün cânânı bul, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.

Zikr-i Hudâyaet devâm, Hak aşkıdır dârü’s-selâm,

Sami'ye mahsûl-i merâm, şâfî Hudâ, kâfî Hudâ.

AI- i Mustafâ

Kâinata hep velîni’mettir Âl-i Mustafâ.

Bâdi-i îcâd-ı hulkiyyettirÂl-i Mustafâ.

Hak cemâl-i nûruna mazhar edip mahbûbunu,

Hüsnüne âyîne-i vahdettir Âl-i Mustafâ.

Mihver-i mîm-i Muhammed’le bu imkân devreder,

Kün fekâne nokta-i nisbettir Âl-i Mustafâ.

Müstefîd oldu nebiler Fahr-i Âlemden ezel,

Vâsılîne rehber-i vuslattır Âl-i Mustafâ.

Hâtem-i nûr-i Muhammed, pertev-i şems-i vücûd,

Hârikâne kenz-i bîgayettir Âl-i Mustafâ.

Sâye-i nûriyle buldu serteser âlem nizâm,

Meşrık-ı envâr-ı vahdet burcu, evlâd-ı güzîn,

Âlemine rûh-i kudsiyyettir Âl-i Mustafâ.

Rehber-i dîdâr-ı kurbiyyettir Âl-i Mustafâ.

Rûh-i kül, mahbûb-i Mevlâ akl-ı küldür Murtazâ,

Nefs-i kül Zehrâsına fıtrattır Âl-i Mustafâ.

Alemine aks-i endâz pertev-i sırrı’l-vücûd,

Arş u Ferş ü Cennete zinettir Âl-i Mustafâ.

Reşha-i nûriyle buldu hep veliler i’tilâ,

Kâsim-i esrâr-ı ulviyyettir Âl-i Mustafâ.

Hânedân-ı ehl-i tevhîd, âsitân-ı rahmeti,

Cümleye Haktan velîni’mettir Âl-i Mustafâ.

Mü’minîne farz-ı ayn etti Hudâ ta’zîmini,

Medhi mensûs ile âyettir Âl-i Mustafâ.

Sâmiyâ, kullukla kıl bâb-ı Alî’ye intisâb,

On sekiz bin âleme rahmettir Âl-i Mustafâ.

Bir Gönülde Olmasa

 

Bir gönülde olmasa envâr-ı aşk-ı kibriyâ,

Serteser eyler ihâta zulmet-i nefs ü hevâ.

Bil adüvv-i ekberin ancak nefistir bîamân,

Defi şerrinde gerektir nûr-i tevhîdden asâ.

Râh-ı şeytâna esîr eyler seni mekkâredir,

Kâbil-i tahlîs olur hısn-ı cihâda ilticâ.

Bilmeyen ulvî ve süflî tavrını emmârenin,

Yâr kim, ağyâr kim, olmaz habîr u âşinâ.

«Men aref»ten vâkıf olmak nisbete vâbestedir,

Nisbet-i feyz-i müselsel kimyâ-yı kibriyâ.

Sünnetullah oldu telkin-i hakîkat mâyesi,

Mâyeden bîvâyeler taklîdden olmaz rehâ.

Nusha-i kübrâ vücûdun câmi-i her dü cihân,

Cem’i lâhût, fark-ı nâsût sırrıdır kenz-i hafâ.

Vuslat-ı cânâne ârif mürşid-i candır delîl,

Sıdk ile tesiîm-i aşk ol, emrine kıl iktidâ.

«Lâ»diye selb eyle varlık zillini, âyîne ol,

Aks eder âyîneden âyîneye nûr-i cilâ.

Mâsivâ dâim harab eyler derûnun mülkünü,

Rütbe-i sırr-ı sülük ile, o mülkü kıl binâ.

Tâ sarây-ı lâmekân olsun gönül kâşânesi,

Cilvegâh-ı Hak ile dâim ola beyt-i Hudâ.

Arifin her bir nefeste şâhid ü meşhûdu Hak,

Mülk-i mahviyyette seyrângâhıdır arş-ı ulâ.

Çıktılar şîn-i beşerden birliğe mihmân olup,

Ettiler her dû cihânı vech-i pâkîne fedâ.

Nakş-ı sûretten tecerrüd eyleyenler aşk ile,

Nûr-i Bismillâhirrahmânirrahîmde oldu «bâ».

Ehl-i Hak, Haktan gelir Hakka gider, Hak hemdemi,

«Li meallah»dan alıp mîrâsını buldu bakâ.

Aşk-ı Haktır nisbet-i Zât-ı Hudâ-yı lemyezel,

Refref-i aşka eren, buldu ulâya i’tilâ.

Sâmiyâ, sermâye-i mahv ile ol mir’ât-ı Zât,

Mülk-i vahdette bula dil, devlet-i bî-intihâ. •

 

« E I i f» Allah’a D e r i m

 

«Elif» Allaha derim âmentü billâh dâima,

«Bâ» birdir hem münezzeh bîmisâl Rabbü’l-verâ.

«Tâ» tevekkül eylerim kudretine herdû serâ,

«Sâ» senâ eyler kemâlüllahı esfelle ulâ,

Evvel ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,

Künhüne, kudretine yok ibtidâ vü intihâ.

«Cim» cemâliyle, celâliyle kemâli aşikâr,

«Hâ» hakîm-i lem yezeldir mâiik-i perverdigâr,

«Hâ» harfidir lutf u ihsânına yok hadd ü şümâr,

«Dâl» dâimdir uiûhiyyetle etmekte karâr,

Evvel ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,

Künhüne kudretine yok ibtidâ vü intihâ.

«Zâl» Zâtını eder zikr ile tesbîh kâinat,

«Ra» rubûbiyyetle Rabbi'l-âlemin Rahmân sıfat,

«Za» münezzehtir nekâistan bilinmez künh-i Zât,

«Sin» semâvat ü zeminin hâlıkıdır bîcihât,

Evvel ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,

Künhüne kudretine yok ibtidâ vü intihâ.

«$ın» şühûd-i kudrete mir’ât edip âlemleri,

«Sad» sıddîkîni kıldı hep hicâblardan berî,

«Dat»zıyâ-ı nûr-i Zâttır dû cihânın mefhari,

«Tâ» ile Tâhâ'yı kıldı cümlenin peygamberi,

Evvel ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,

Künhüne kudretine yok ibtidâ vü intiha.

«Zâ» ile envârına mazhar düşüp fahrü’l-enâm,

«Ayn» a’yânda hakâik cem’ine mir’ât-ı tâm,

«Gayn» ğınâ-yı Zâtına «Elfakru fahrî»den merâm,

«Fâ» fenâ fillâh, bakâ billâh visâlinde imâm,

Evvel ü âhir ye zâhir bâtın u vâhid Hudâ,

Künhüne kudretine yok ibtidâ vü intihâ.

«Kâf» «vel’kur’ân» sırrı arş-ı kalb-i Mustafâ,

«’Kâf» «Kefâ billâhi şehîdâ» dedi ayette Hudâ,

«Lâm» hilkatin lâ celî sırrı ey remz âşinâ,

«Mim» Muhammed mihver-i imkân, şehinşâh-ı bakâ,

Evvel ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,

Künhüne kudretine yok ibtidâ vü intihâ.

«Nûn» «Velkalem» hakikat sırr-ı sâri nûr-i Hak,

«Vâv» var oldu verâ nûru ile açtı şafak,

«He» hüviyyet nûruna vâris olandır Hakla hak,

«Lâmelif»le her tecellâ lâmiîdir yeknesak,

Evvel ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,

Künhüne kudretine yok ibtidâ vü intihâ.

«Lâmelif» aks-i «Elif Lâm»dır makâm-i cern' ite,

Bâtın iken «Küntü kenzâ» vahdet-i akdern ile,

Zâhir oldu mîm-i lâmla mazhar-ı a’zam ile,

Her kemâlât-ı hüviyyet hatm olup hâtem ile,

Evvel ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,

Künhüne kudretine yok ibtidâ vü intihâ.

«Yâ» Yasin ile zâhir oldu Zât-ı Kibriyâ,

Gayb-ı zâtı ayn-ı Ahmedden göründü ayn-ıyâ,

«Men reâni» sırrı remz eyler bunu etme ibâ,

Tâlib-i zât olma Sâmî gayriden, çünki hebâ,

Evvel ü âhir ve zâhir bâtın u vâhid Hudâ,

Künhüne kudretine yok ibtidâ vü intihâ.

 

Arabça Gazel

Câe abdük yâ İlâhî sâcidâ,

Tâiben min külli zenbin âkidâ.

Leyse men yehdî lehû süble’s-selîm,

Gayruke yâ men yüneccî fâkidâ.

Iltece’tü bi azîmi şânike,

Islih Allahümme hâlî fâsidâ.

Kad menentü ni’meten lâ tünhasır,

l’teraftü'l-acze şükran hâmidâ.

Lâ tühayyibnî bi hakkı’l-Mustafâ,

ittehaztü’l-hubbe kurben nâkidâ.

Ente hallâkî İlâhî râzikî,

Mâ nehertü’l-bâbe ferden vâhidâ.

Rabbi hallisnî ani’z-zılli’l-vücûd,

Tübtü min zılli’l-vücûdi âmidâ.

Abdüke’s-Sâmî reîsü’l-mücrimîn,

Udtü bâbekfa’fü abden âidâ.

 

Kalbim Perişan Olsa da

 

Aşkını terk eylemez kalbim perîşân olsa dâ,

Yüz çevirmez mahvolup râhında viran olsa da.

Firkate sabr ü tahammül âşıka mümkün değil,

Can dayanmaz âteş-i hicrâna, bir an olsa da.

Gözlerim görmek diler, dâim seni, her lâhzada,

Yoluna canlar verip aşkınla kurbân olsa da.

Nevhayât bahş eyleyen ümmîd-i istikbâlime,

Vuslatın nakdinesi, sermâye-i can olsa da.

'Bulmadım sensiz cihânın zevkini bir şeyde ben,

Neş'e vermez ruhuma bezm-i gülistan olsa da.

Dü cihânda Sâmî’ye sensin emel ey bîrriisâl,

Yok gözümde zerrece, hür ile gılmân olsa da.

 

Erişir Vuslata Dil

 

Erişir vuslata dil, zikr ile tenvir olsa,

Mâye-i aşk ile her kûşesi ta’mîr olsa.

Âlem-i ekber ile asgari cârini’ olur,

Mâsivâ mezbelesinden, hele, tathîr olsa.

Bulur iksîr-i hakikat kânını canında,

Mâr-ı nefs ile hevâ, mahv iletedmîr olsa.

Lik tevfîk-i Hudâ olmasa terfîk-i ezel,

İhtimâm ile ne sûd ahsen-i tedbir oisa.

Bî-huzûr buldular mebdeine vâsıl olan,

Açılır kurb-i Hudâ aşk ile tekbîr olsa.

Bend olan nefs’e, yine sicn-i hevâda mahbûs,

Emrine cümle cihan bende vü teshîr olsa.

Vermez a’maya zıya pertev-i şems-i irşâd.

Pek kolay vâsıl olur mazhar-ı takdir olsa.

Herhüviyyet ü zamîr aslına tâlib râci’,

Değişir mi zer ü hâk aslına taktir olsa.

Hep müessir Sâmiyâ ol şeh-i ma’nâ-yı ezel,

Şirk olur Hakka, eğer zerrede te'sîr olsa.

 

Mürşidi Noksan Olsa

 

Sâliki ıdiâl eder, mürşidi noksan olsa,

Kâmil-i inşân ederkâmil-i inşân olsa.

Etti sîrette melek âdem-i ma’nâya sücûd,

Âdeti ibâ olursîreti şeytân olsa.

Sorma arifleri sen zümre-i nâdâna sakın,

BûCehil derk edemez sâhib-i Kur’ân olsa.

Yekçeşm, düşmedi dü dîde-i âhû nazarın,

Bahr-i zulmette gezer dîdesi umyân olsa.

Nefsi firavn heva maili, asla göremez,

Yed-i Beyzâ-yı kemâlât ile bürhân olsa.

Hem şerîatle tarîkatle hakikat irfân,

Ka'be eyler dili, etvâr ile erkân olsa.

Cümle halk cinsi ile üns ü muhabbet eyler,

Hak enîs hem de celîs ona ki inşân olsa.

Kurtulur mevc-i televvün nisbetinden sâlik,

Sırr-ı lâ mahbûb ile âşık-ı Rahmân olsa.

Aslı kemmâye-i nakâbili irşâd, muhal,

Pek kolay feyz bulur kalb-i selim cân olsa.

Arifin şâhid ü meşhûdu kemâl-i vahdet,

Zerrece meyi edemez Ravza-i Rıdvân olsa.

Kâmili kâmil ederfehm iletakdîr-i kemâl,

Gösterir kâmili dûn nâkıs-ı mîzân olsa.

Hak ile hak ola gör fırsatı fevt etme hemân,

Akıbet hâk yeridir âleme sultân olsa.

Refref-i şevk ile lâhûta erer seyrânı,

Cezbe-i aşkla bir dilde ki feverân olsa.

, Sâmiyâ kenz-i hüdâ çeşm-i irşâd açılur,

Ta ezelden kuluna lutf ile ihsân olsa.

 

Feyz-i Zâtî-i Hudâdır Râbıta

 

Zâtı Haktan feyz-i zâtî-i Hudâdır râbıta,

Enbiyâ mîrâsı nûr-i Mustafâdır râbıta.

Bahr-i aşkullaha müstağrak eder her tâlibi,

Nisbet-i sıddîk-i hâs-ı evliyâdır râbıta.

“Râbitû” emriyle, teshîl eyledi Hak vuslatın,

Râh-ı vuslat kurbetine bir atâdır râbıta.

Keşti-i bahr-ı hakikat refref-i seyr-i ulâ,

Cümle ehlullaha mutlak pişuvâdır râbıta.

Lâteayyûn feyzinin taksimine merkezdir ol,

 

Râbıta

Çeşme-i âb-ı hayât-ı bîbahâdır râbıta.

Râbıta olmazsa bilinmez idi akreb tarîk,

Seyr ilellah halvetine mübtedâdır râbıta.

Nûr-i ıtlakıyyete mi’râc içün süllemdir ol,

Sidre-i seyr-i ulâ-yı müntehâdır râbıta.

Sofra-i melekût-i a'zam, nisbet-i hâssu’l - havas,

Rûh-i kudsî-i celile bir gıdâdır râbıta.

Ma’den-i mahv ile sahva erdirir iksirdir,

Âfet-i kalbe devâ, ruha cilâdır râbıta.

Her dü âlem mürşide rabt-ı derûn eyle müdâm,

Sâlike nûr-i fenâ sırr-ı bakâdır râbıta.

Sırr u kalbi Sâmiyâ rabt eyle Zât-ı mutlaka,

Tâlib-i kenz-i Hudâya muktedâdır râbıta.

Çeşme-i iksîr-i aşk-ı kibriyâdır rabıta,

Cezba-i nûr-i celîl-i Mustafâdır râbıta.

Enbiyâdan evliyâya müntakil mirastır,

Kenz-i Hak miftâhı envâr-ı Hüdâdır râbıta.

Vâsıl olmaz bulmayan, vâsıl olan vâsılları,

Asıkı, ma’şuka rabt eyler, devâdır râbıta.

Rehber-i Hakkı bulup, kıl ka’be-i zâtı tavâf,

Bil haremgâh-ı Hudâya pîşüvâdır râbıta.

Râbıta kıl ger urûc etmek dilersen hazrete,

Refref-i seyyâr-ı mülk-i müntehâdır râbıta.

Râbıta buldukça kuvvet, seyri de sür’at bulur,

Rûh-i kudsîye burâk-ı i’tilâdır râbıta.

Vasl-ı cânân ister isen mürşide râbıta kıl,

Cân ilinden Sâmiyâ hak rehnümâdır râbıta.

 

İster İsen Re f’i N i k â b

İster isen ref’i nikâb varlık ile olmaz nasîb,

Envârına feth ola bâb ders-i “aref’ten ol lebîb.

Bî-müddet ü mâh u sinin vahdette olmuşken mekîn,

Bezm-i ezel ahd-i metin aldı seninle ol Habîb.

Föyz-İ ihsân ©dip hsp ruhlar' ysksân ©dip,

Hıl'at ile inşân edip etti bu iklimde garîb.

Giydirdi bu câna teni, setr eyledi vahdetini,

Seyr etmeğe senden seni, cân mülküne oldu rakîb.

Feyz oldu sûret resmine mevc-i müsemmâ ismine,

Râm oldu siret hükmüne ferman edip Zât-ı Mücib.

Gerçi hayâtın tendedir cânın da Hak’la zindedir,

Ayine ol Yâr sendedir senden sana oldur karib.

Hâk-i reh‘ ol Hak yoluna Hak arayana bulana.

Va’d eylemiştir kuluna, aslın bulan olur necîb.

Seyrânın esfelie ulâ geç esfeli bul i’tilâ,

Kalbe verir illâ cilâ dil mülkünü eyle hezîb.

Aks-i celâl nefs ü hevâ terk eyleyen buldu devâ,

Mahrum eden hep mâsivâ meyi eyleyip olma ferîb.

Sâmî alınca hoş haber cânâneden gitti keder,

Ma’şûka erişen meğer ma'nâda olanlar edîb.

Sensin Emelim Yâ Rab

Her lahzada, her anda sensin emelim yâ Rab.

Bu cismim ile canda sensin emelim yâ Rab.

Selb eyle sıfâtımdan cezb eyle beni Zât’a,

Sırrım ile seyrânda sensin emelim yâ Rab.

Aşkınla firûzân et şevkin ile hayrân et,

Zâhirde ve pinhânda sensin emelim yâ Rab.

Her zerre sana şâhid, yâ Ferdü ve yâ Vâhid,

Cümle emel ü şanda sensin emelim yâ Rab.

Hem âlem-i eşbâhta, hem âlem-i ervahta,

Kenz-i ezelî kânda sensin emelim yâ Rab.

Hep sende nazargâhı, etmekte hemân âhı,

Derdlerde ve dermanda sensin emelim yâ Rab.

Her lahzada hâzırsın her hâlime nâzırsın,

Vahdet ile hayrânda sensin emelim yâ Rab.

Lutfunla atâ etsen kahrınla cezâ etsen,

Cennette ve nîranda sensin emelim yâ Rab.

Şeydâ-yı dil-i zârım, nâlende-i aşkındır,

Feryâd ile efgânda sensin emelim yâ Rab.

Sâmî’ye emel sensin, matiûb-i ezel sensin,

Koyma beni hicranda sensin emelim yâ Rab.

Dilersen Zât-ı Hakkı

Dilersen Zât-ı Hakkı, kıl taleb âdemden ey tâlib,

Hakikatte geçip bu sûret-i âlemden ey tâlib.

Hayâl ü unsur-i hâdis, hadestir, gel tahâret kıl,

Habîr olmaksa kasdın, vahdet-i akdemden ey tâlib.

“Sekâhüm” nisbetiyle rûhu, kudsîye edip tahvil,

Haremgâha harîm ol hurmet-i mahremden ey tâlib.

Vücûd-i nûr-i hakkanî, dilersen, Hakta ol fânî,

Bu sırdır sırr-ı “kerremnâ” ile ekremden ey tâlib.

Menâzil seyr ile mir’ât-ı şems-i zât olur bedrin,

Husuftan kıl hazer, seyret reh-i eşlemden ey tâlib.

Teayyündür hicâb-s halk, televvündür nikâb-ı Hak,

Erişüb zât-ı temkine, emin ol gamdan ey tâlib.

Müsemmâ suretiyle âlem-i tafsil, mufassaldır,

Şecerâlem, semer âdemde mücmel demden ey tâlib.

Urûc et seyr-i ıtlâk’a tecellî-i mukayyedle,

Münezzeh nûr-i Zât, keyfiyyet ile kemm’den ey tâlib.

Muhittir kudreti sâri, ğınâ-yı zâtıdır ârî,

Merâtib feyz-i esma cümlesi a'zamdan ey tâlib.

Nişânı bî-nişândır Hazret-i Gayb-ı Guyûb Sâmî,

Şuûnâtla zuhûr kenz-i hafâ mübhemden ey tâlib.

Arabça Münacâat

Eyâ dâhiken müstebşiran külle sâatin,

Ve mâ ente tedrî ğummete’l-eceli karub.

Tesîru ve telğûnî tarîku'l-havâtıri,

Ve hel tükaddiru husbânehümâ lev tulib.

Elâ ta’rifû enne’n-nüfûse bime'ielef,

Ve ecri’l-hayâti yahtimü inde mâ ğulib.

Yecid külle mâ ücennî temâmen bilâ naks.

Küttâben ve kad uhsiye ledeyhi kütüb.

Bimahzari Kahhârin celîlin ve allâmin,

Ve keyfe yasîru hâlü nefsiye cülib.

Tefekker ve lâ tüsrif alâ nefsike'l-âsî.

Ve lâ yüneffei'n-nedemü iikenzin nühib.

Fekün tâin Sâmî bi ciddin ve İhlasın,

Feinne’l-hıılûsa bi’r-rızâi lekad nüsib.

Eyle Sübhânı Taleb

Gezme beyhude sivâda eyle Sübhânı taleb,

Katreyi gör, aşk ile etmekte ummanı taleb.

Mısr-ı tende olma mâr-ı nefs ü şeytâna esîr.

Sidre-i ruhunda gizli, eyle Ken’ânı taleb.

Arz-ı cismi eyle tebdîl mahv-ı evsâf eyleyip,

Tâ ezeller âşinâsı, eyle ol kânı taleb.

Zulmet-i nefs ü hevâda kalma mahbûs-i ebed,

Eyle bahş-ı cân ebedî, ol mâh-ı tâbânı taleb.

«Men aref» dersinden al, irfân-ı feyz-i Ahmedî,

Hızr-ı ma'nâyı bulup kıl sırr-ı irfanı taleb.

Sırr-ı Kur’ân, sırr-ı insan, sırr-ı ekvân yeknümûd,

Mihver-i seyranda eyle kenz-i Rahmânı taleb.

Hâr-ı kesretten rehâ ol mahv-ı evsâf eyleyip,

Gülşen-i vahdette kıl esrâr-ı pîrânı taleb.

Akseder nûr-i ezel âyîneden âyîneye,

Cezbe-i ehvâra kıl mir’ât-ı Sübhânı taleb.

Ermedi Sâmî vücud nefyinde «lâ»dan geçmeyen,

Derd-i Hakda ferd olup, kılsırr-ı pinhânı taleb.

Mihr-i Hüsnün

Mihr-i hüsnün tâlib-i irfana bir nâtık kitâb,

Ol kitâbın bâbıdır kenz-i rızâya intisâb.

Sırr-ı âdemdir hakikat Hak ile vahdetnümâ,

Nûr-i tevhîd ise kasdın eyle«lâ»dan içtinâb.

Şems-i vahdet eylemiş zerrât-ı ekvâna zuhûr,

Çeşm-i câna gösterir envânnı zîr-i nikâb.

Asıkın aşkı sırâtu’l-müstakîm oldu bugün,

Lâ mekâna erdirir uşşakını husnü’l-meâb.

Kıl sefer tenden çana, candan da cânân mülküne,

Zıii-i mevhûmu geçen, hicrân ile çekmez azâb.

Bahr-ı vahdet mevcesinden türlü sûret gösterir,

Kesretinden vahdeti, seyreylemek, ekber sevâb.

Haşr-ı cismin neşr-i rûha akseder suretleri,

Esfel ü a’lâ makâmın, bunda gör, edip hisâb.

Nokta-i ğarkân-ı Haktır mihver-i herdü cihân,

Nâr-ı nûr etti bulan ol noktayı bî-irtiyâb.

Tâlib ol candan rumûz-i sırr-ı Kur’âna eriş,

Akmasa, ummâna kavuşmaz ebed âb-ı sehâb.

Sâmîyâ,.müstağrak ol, seyreyledikçe vahdeti,

Gösterir şems-i ezel, her zerreden bir âfitâb.

E d e b

Tâ ezelden rûh-i kudse nûr-i Sübhândır edeb,

Nisbet-i zât-ı muallâ feyz-ı Rahmandır edeb.

Saff-ı lâhûtîlerin tertibine yektâ nizâm,

Serteser temyiz için düstûr-i Yezdândır edeb.

Buldular, vâsıl olanlar, kurbeti, âdâb ile,

Mâyedârân-ı velâyet kenz-i pinhândır edeb.

Zâhiren resm-i ibâdettir vesâil kurbete,

Mihver-i sırr-ı ledünnî, vuslat-ı candır edeb.

Peyrev-i bezm-i tekemmüldür kemâlât ehline,

Mekteb-i ilm-i hakikat, bahr-i irfândıredeb.

Pâyesi feyz-i saâdet mâyesi nûr-i Hudâ,

Her kemâlâtın esâsı dîn ü îmândır edeb.

Bezm-i vahdâniyyete vuslatta olmuş pîşüvâ,

Âzim-i mülk-i ulâya nûr-i seyrândır edeb.

Rûh u sırrı eyleyen tehzîb tarikat nûrurdur,

Şer’i pâk ile ahkâm-ı Kur’ândır edeb.

«Li maallah» sırr-ı tevhîd-i sıfâtın refrefi,

Nisbet-i fark-ı cemi’de fark-ı fürkândır edeb.

Pertev-i gayb-ı hüviyyet bâbının miftâhıdır,

Hayret-i zât ile istiğrâka ummandır edeb.

Âlem-ı nâsût ile lâhût beyninde delil,

Kurbet-i Hakka nişân nûr-i bürhândır edeb.

Gerçi te’dîb ile tahsîl-i kemâl mümkün olur,

Tâ ezel bahşâyişi envâr-ı a’yândıredeb.

Müflis-i her dü cihândır bî-edeb bî-vâyeler,

Mâye-i inşâna mevhûb gizli bir kândır edeb.

Enbiyâ vü evliyâ mîrâsıdır vârislere,

Sâmiyâ Haktan atâ-yı iutf u ihsândıredeb.

DerdindeDermânı Bulan

Derdinde dermânı bulan Lokmânı arzular mı hiç,

Sırrında sırdaşı bulan seyrânı arzular mı hiç.

Dil mülkini fetheyleyüp bin cümle-i tevhid ile,

Hükmü geçer kafdan kafa sultânı arzular mı hiç.

Bağ-ı Adn olmuş dili arz-ı cemâl eyler gülü,

Mest-i müdâm can bülbülü hayali arzular mı hiç.

Ruhum cemâl pervânesi dil aşkının virânesi,

Ma’mur olup her hanesi ümrânı arzular mı hiç.

Rahında berdâr canımız aşk-ı ezel meydânımız,

Mahv-ı mahfdır şanımız nişanı arzular mı hiç.

Ilm-i ledün kalbimiz ta’lim-i esma halimiz,

Dar’ülbeka malimiz cihanı arzular mı hiç.

Sâmî o kim Hakkı arar can ilinde rahı sorar,

Ten katresin derya kılar ummanı arzular mı hiç.

 

Tevhid

Tecellî etsesâlikte semâ-i fıtrat-ı tevhîd,

Geçer emmâre hükmünden erince nusrat-ı tevhîd.

Şürûra âmiriyyetten olur, emmâre-i hayrât,

Masûn eyler tarîk-i müstakimde, hikmet-i tevhîd.

Cihâd-ı ekberîde cünd-i levvâme olup peydâ,

Onagâlib olurtîğ-i celâl-i satvet-i tevhîd.

Sıtât-ı nâr-ı harbi muntafî tîğ-ı celâl eyler,

Eder kurbân-ı kurbiyyet, derûnu, gayret-i tevhîd.

Hevâ zâil olunca «Hû» görünür sırr-ı âdemde,

Bahâristan eder mânend-i Cennet sîret-i tevhîd.

Erişür sırr-ı iihâma okuyup levh-i eşyayı,

Müsemmâ kenz-i feddalnâ rumûz-i rahmet-i tevhîd.

Alıp ulviyyetiyle feyz-i Haktan nefha-i ma’nâ,

Vücûd-i Hak’ta müstehlik eder hâsiyyet-i tevhîd.

Erüp «hakka’l-yakîn» «mûtû»ye «kableen temûtûsden,

Dili tecrîd eder, zıll-i sivâdan hıî’at-i tevhîd.

Oiur îmân-ı gaybı, mutmainne sırrına tahvil,

Mine’l-halki İle’l-Hakki delildir âdet-i tevhîd.

Halâs olunca zulmetten .erişir nûr-i vahdânî,

Vücûdundan tulû’eyler şümûs-i râyet-i tevhîd.

Çıkıp rûhu, hayât-ı zıll-i rnevhûm-i anâsırdan,

Hakikat, Hakda hakkânî fazilet, ni’met-i tevhîd.

Hitâb-ı «irciîsden sırr-ı râziyye zuhûr eyler,

Hayât-ı külle, miftâh-ı hakikat gurra-i tevhîd.

Zuhûr eyler müsemmâ ism-i «Hayy»dan sırr-ı Isrâfîl,

Eder işrâk dilinde cevher-i ferdiyet-i tevhîd.

Kıyâmet sırr-ı Kayyûmu, şühûd eyler merâtibde,

Bürûz-i sırr-ı kudret câmii, kurbiyyet-i tevhîd.

Dem-i mardiyyede kâim, maa'i-Haktır tecellîsi,

Sevâd-ı mâsivâyı mahv eder ünsiyyet-i tevhîd.

Olur mülk-i dilinde, şem’i aşkullaha pervâne,

Sekr-i sahv ile devr eyler garîk-i nisbet-i tevhîd.

Televvün inkişâf ü istitârından geçip sırrı,

Fenâ fillâh, bakâ billâh olur ulviyyet-i tevhîd.

Nukât-ı nûr-i sâfîden bulup feyz-i musaffayı,

Celâl ile cemâlin câmiîdir vahdet-i tevhîd.

Bilir sırrındaki sultan «hüve’l-Kâhir» rumûzudur,

Bu mir'ât-ı musaffâdan görünür hayret-i tevhîd.

O dem «innâ fetahnâ»dan açılıp tevhîd-i ef’âl,

Kadîm ü hadisi tefrîk eder mahiyyet-i tevhîd.

Görür, bir kudretin aksiyle, devr eyler bu mevcûdât,

Zuhûr-i mazhar-ı hâs hikmetidir dikkat-i tevhîd.

Erişüb nusrat-ı Vâhid, görünür feth-i evsâfı,

Sıfât-ı hâdisi imhâ eder hep celvet-i tevhîd.

Bu tevhîd-i sıfât miftâhı çün feth-i karîb oldu,

Rumûz-i vâhidiyyetle muallâ gayet-i tevhîd.

Hafâda feth-i mutlak, aşikâr eyler Ehad sırrın,

Hüviyyet kenz-i mahfî süllemidir, kıymet-i tevhîd.

İlimde ayn olup aynında gayr olduğu ma'nâda,

Zılâli aslına ilhâk eder kudsiyyei-i tevhîd.

. Samed cem’ül-cernde vahdet-i kübrâ-yı bahr-ı «Hû»,

Temevvücten muarradır yem-i umkiyyet-i tevhîd.

Kalır «lâ hû» ve «illâ hû» bu bezm-i lâmekânîde,

Alır Sami’yi gaybü’l-gayb ile hüviyyet-i tevhîd.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem] Meded

Bâb-ı lutfunda gedâyım yâ Rasûlellah meded,

Sâil'i lütf u atâyım yâ Rasûlellah meded.

Nâr-ı hicrânın beni baştan başa etti harâb,

Ben de muhtâc-ı devayım yâ Rasûlellah meded.

Nisbetinden etti mahrum cürm ü isyân dağları,

Mâil-i nefs ü hevâyım yâ Rasûlellah meded.

Yok hulûs ile ümidvâr olmak için tâatim,

Müflis, sâhib-recâyım yâ Rasûlellah meded.

Eyle Sâmî’ye lutuf, Sıbteyn ü Zehrâ aşkına,

Bende-i Âl-i Abâyım yâ Rasûlellah meded.

Hazret-i Şah Nakşibend

Vâris-i Sıddîk-ı hâs Hazret-i Şâh Nakşibend,

Kıdve-i hâssu’l-havâss Hazret-i Şâh Nakşibend.

Mahrem-i envâr-ı Zât hemdem-i sırr-ı sıfât,

Nisbet-i bahr-ı hayât Hazret-i Şâh Nakşibend.

Halvet-i Hakk'a delil, cezbe-i aşk-ı bî adil,

Vâris-i Gavs-i Çelil Hazret-i Şâh Nakşibend.

Dürre-i hâriknümâ kutb-i ferîd-i Hudâ,

Mihr-i bakâ-yı likâ Hazret-i Şâh Nakşibend.

Zât-ı kerâmet nizâm nûr-i velayet hümâm,

Mürşid-i akdem imâm Hazret-i Şâh Nakşibend.

Haiidî rabbânîden, behcetî vecânibden,

Kalbimi tenvir eden, Hazret-i Şâh Nakşibend.

Sırrımı zikr-i hafi, eyledi dürr-i sadefî,

Hâce-i «men arafî», Hazret-i Şâh Nakşibend.

Sami’yi tevfîk ile, nesbet-i Sıddîk ile,

Rabt ederek silsile Hazret-i Şâh Nakşibend.

Fahr-ı Âlem  el- m e d e d

Ey bütün âlemlere sultân Muhammed Mustafa,

Ey cihân ü cânlara cânân Muhammed Mustafa,

Ey Rasûl-i Ekrem-i Rahman Muhammed Mustafa,

Ey Habîb-i A’zam-ı Sübhân Muhammed Mustafa,

Yüzü kâreâsi-i bî çâreyiz eyleme red,

Ey nebiler pâdişâhı Fahr-ı Âlem el-meded.

Mazharın deryâ-yı nûr-i vahdete dürdânedir,

Mümkinât içre kemâlâtın senin bir dânedir,

Cümle zerrât, aşkına düşmüş, döner devrânedir,

Nûr-i vech-i kâ’be-i evsâfına pervânedir.

Yüzü kâre âsi-i bî çâreyiz eyleme red,

Ey nebîler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.

Zînetin Arş-ı Muallâ, hâk-i pâyin tûtiyâ,

Nisbettindir, nisbet-i iksir-i a’zam kîmyâ,

Sayebândır sâye-i lutfunda mürsel enbiyâ,

Va'd eden sensin şefâat, ey Habîb-i Kibriyâ,

Yüzü kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,

Ey nebîler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.

Sâye-i nûrunlaÂdem kıblegâh olmuş iken,

Nûh Neciyyüilah selâmetle necat bulmuş iken,

Nâr-ı İbrahim! gülzâr-ı sürür kılmış iken,

Rahmetin nûriyle cümle kâinat dolmuş iken,

Yüzü kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,

Ey nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.

Ey iki âlemleri nûr ile eyleyen münîr,

Ey Nebiy-yi Kureşî, sensin günahkâra zahir,

Âciz ü bi çâreye lütfen şefaatle naşir,

Tâ ezel olmuş iken envâr-ı zâttın destgîr,

Yüzü kâre âsî i bî çâreyiz eyleme red,

Ey nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.

I’timâd eyler umûmen Hazretine mü’minîn,

Mültecâ-yı kâinatsın sâye-i Rabb-i muin,

Cümle âfetten, musibetten bizi eyle emin,

Ey Habîb-i kibriyâ ey Rahmeten Iii’âlemîn,

Yüzü kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,

Ey nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.

Nûr-i Dîn-i Hazret-i Sübhâna bağışla bizi,

Kıblegâhı Kâ’be-i Rahmana bağışla bizi,

Vahy-i Mevlâ Hazret-i Kur'âna bağışla bizi,

Sırr-ı Mi’râcında a'zam-şâna bağışla bizi,

Yüzü kâre âsî-i bî. çâreyiz eyleme red,

Ey nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.

Dîn ü îmân râhına aşk ile kurbân aşkına,

Hep şehâdet mihverinde dökülen kân aşkına,

Şân-ı Levlâkmla müstesnâ olan şân aşkına,

Hânedan-ı Ehl-i Beyt Şâh-ı Şehîdân aşkına,

Yüzü kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,

Ey nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.

Ey Habîb-i Kibriyâ Ahmed Muhammed Mustafâ,

Ey tabîb-i dû-serâ sertâc-ı saff-ı enbiyâ,

Gece gündüz her işi Sâmî kulundur hatâ,

Rû siyahım, pür günâhım, şanına lâyık ata,

Yüzü kâre âsî-i bî çâreyiz eyleme red,

Ey nebiler pâdişâhı Fahr-i Âlem el-meded.

Şartın Akdemidir Mürşid

Ey vuslata tâlib olan, şartın akdemidir mürşid,

Ey şevk ile râğıb olan, aşkın süllemidir mürşid.

Kalbi mürşidden ayıran, iki cihan oldu hüsrân,

Muhammed, Alî’den gelen, feyzin maksemidir mürşid.

Kurtulur mu hayvanlıktan, gümân eden nâdânlıktan,

Hissen varsa insanlıktan, nurun mahremidir mürşid.

Mürşid sözünü tutmayan, gelir nâdân gider nâdân,

Bir vakit alamaz irfan, âdemük demidir mürşid.

Feyz-i pîrân ondan akar, pîrân sana ondan bakar,

Hüsrân olan yoldan çıkar, vaktin âdemidir mürşid.

Nâdân olan bilmez kıymet hırmân olan bilmez kıymet,

Şeytân olan bilmez kıymet Hakkın hemdemidir mürşid.

Canla başı teslîm eden hürmet ile tekrîm eden,

Hakkı bulur ta’zîm eden ismin a'zamıdır mürşid.

Mürşide rabt eden kalbi her lâhza feyz eder celbi,

Kalbe erer Hakkın cezbi sırrın ekremidir mürşid.

Sâiikin mürşidi Cibril Hak yoluna olur deiîl,

Makbul eder anı ceiîl Arşın imâmıdır mürşid.

Her kim her yerlere akar küstah olur mahrûm bakar,

Mürşıdsizier yoldan çıkar ummanın yemidir rnurşıd.

Sahte mürid feyz alamaz sahtelikle Hak aldanmaz,

Taklîd giden tahkik bulmaz feyzin zemzemidir mürşid.

Varsa nasibin ezelî mürşidi bil Hakkın eli,

Hakka ver sıdk ile dili kimyâ merhemidir mürşid.

«Kün» sırrıdır onun nutku hak eyleyen bulur Hakkı,

Nutkundan malûmdur sıdkı kudret kalemidir mürşid.

Derviş Hakla eder pazar mürşidini kalbe yazar,

Mürşidden ayrılan azar envâr âlemidir mürşid.

Kur'ân-ı nâtık sîreti, tevhîd-i vahdet hikmeti,

Âb-ı hayâttır nisbeti, ledün âlemidir mürşid.

Sırrı, Hakta fânî anın, her hâli hakkânî anın,

Bînişân nişânı anın halkın mübhemidir mürşid.

Mürşid olanın kelâmı, hikmetsiz zannetme Sâmi,

Selâmettir iltizâmı, Hakkın mülhemidir mürşid.

Mecmua-i Kübrâ Vücûd

Âlem-i halk ile Hak mecmua-i kübrâ vücûd,

Lâmekânın cilvegâhı a’zam-ı esmâ vücûd.

«Ahsen-i takvim» kudsî rûh ile menzil-karîn,

Milk-i ma’nâda şeh-i tekrîm-i «kerremnâ» vücûd.

Enfüs ü âfâkı câmi' lâ teayyün nâzın,

Medyen-i sır perteviyle Tûr hem Sînâ vücud.

Mâyesi Hak nurudur etse tecerrüd cümleden,

Unsur-i bünyâdı muzlim esfel-i süflâ vücûd.

Gel urûc ettavr-ı esmâdan alup feyz-i ezel,

Mevrid-i cümle merâtib sidre vü esnâ vücûd.

Ehl-i isti’dâda mir'ât, meh-i tevhîd-i zât,

«Alleme’l-esmâ» ile dershane-i ma’nâ vücûd.

Merkez-i sırr-ı ehaddır mazhar-ı cem'i cemâl,

Mecma-i bahr-i vücûb imkân ile deryâ vücûd.

Noktadır zâhirde gerçi, nûr-i vahdet mihver-i,

Her nükûşun menbaı gencîne-i yektâ vücûd.

Selb-i lâ mevcûd ile süllem-i fenâ fillâh,

Nûr-i illâ hû bakâ billâhla i'lâ vücûd.

Sırr-ı esmâ ile ef’âl ü sıfât, zât mazhan,

Sâmiyâ bil cilvegâh-ı Celle vü A’lâ vücûd.

Ş. Reşid Bağdâdî Nutkunu Tahmis

Mest-i aşkın reh-i sahrâya düşer döne döne,

Bî fütûr cezbe-i şem’inle yanar döne döne,

Âsiyâb-ı gam-ı şevkinle döner döne döne,

Dûd-i âhım ufk-i çerha çıkar döne döne,

Yağdırır âlem-i ulvîde serer döne döne.

Buldu cân zevkini temkîn ile zevkinde senin,

Hâksâr eyleyerek varlığı şevkinde senin,

Meze edüp hûn-i ciğer aşk ile hakkında senin,

Şeyi olup eşk-i terim vâdi-i aşkında senin,

Dembedem hâk-i der-i kûyün öper döne döne.

Hecre ilkâ edemez sâbık-ı aşkım hasmım,

Müstenid kuvve-i kudsiyyeye kavs ü sehmim,

O kadar bezle müheyyâ ki isimle resmim,

Mahv olursam ben eğer kûyine, hâk-i cismim,

Girdibâd-ı reh-i aşkınla girer döne döne.

Cân diriğ eyler isen menkıbe-i vasfı unut,

Aşikâr gâret-i aşk halet-i vuslat meskût,

Bu halâvetle bu hâlâta kim olmaz mebhût,

Sana kim verse gönül derd ile âhir ey büt,

Dar ağacında verir cân ile ser döne döne.

Bezm-i zulmetkeş-i ağyâre girüp görme gönül,

Çâre-i vaslı rakîb-huşk olana sorma gönül,

Vuslatından hele bir başka emel kurma gönül,

Hizmet-i sâkî içün şevke gelüp durma gönül,

Mahfel-i meygedede bağla kemer döne döne.

Pertev-i hüsnünü takdir içün zülf-i kat kat,

Düşürür vâdi-i hayrâne beni, meh-tal’at,

Bildiğim vuslata bâdî sıfat-ı mahviyyet,

Tâk-ı ebrularına secde edüp Ka'be-sıfat,

Kıble oldu sana eflâk ile yer döne döne.

Ah ettikçe mukâbil dili bir âhen olur,

Gamgüzârhâletimin aksi ferahla şen olur,

Şiddet-i sadme-i aşk bârika-âsâ çün olur,

Bırakır vâdi-i kûyünde birateş-gûn oiur,

Dûd-i âhım eder elbette güzer döne döne.

Gerçi pervâne-i aşkım canı kılmaz imha,

Gerçi devrâne-i aşkım rehne-i bî-ser ü pâ,

Gerçi vîrâne-i aşkım, yine etmem şekvâ,

Gerçi dîvâne-i aşkım beni koymaz tenhâ,

Tâir-i aklım açar başıma per döne döne.

Vuslata çekmiş iken nâz u gınâ sedd-i sedîd,

Nev-hayatbahş olsa datesliye-i va’d-i medîd,

Usanıp Sami’ye cevr etmeden ol şâh-ı ferîd,

Geldi şeb külbe-i ahzânıma ol mâh-ı Reşîd,

Pâyine döktü yaş, merdüm-i ter döne döne.

Adem, Ma’ n â Dünyâ İçinde

Adem, ma'nâ dünyâ içinde,

A’zam isimdir esmâ içinde.

Surette nâsût, sîrette lâhût,

Bir sırr-ı meskût ma’nâ içinde.

Ahsen-i takvim zerre-i hâk’den,

Bir katredir kim deryâ içinde.

Mahrem-i zâttır, nûr-i sıfattır,

Ümmü’l-kitâbtır kübrâ içinde.

Âlem mufassal âdemde mühmel,

Oldu mufazzal eşya içinde.

Sûrette unsur, sîrettedir nûr,

Dil Beyt-i Ma’mûrTûbâ içinde.

On sekiz bin âlem âdemde mevcûd,

Nâr ile cennet me’vâ içinde.

Mişkât-ı sadrı kalbi zücâce,

Nûrun alâ nûr îmâ içinde.

Cismi yedi kat arz u semâvât,

Dil, sırr-ı Arş, ulyâ içinde.

Cism ile rûhu «kavseyn»e rnir’ât,

Sırr-ı halvet «ev ednâ» içinde.

Bir kenz-i mahfî bâzâr-ı Haktır,

Esrâr-ı dünyâ, ukbâ içinde.

Kurbân olan mahviyyetle Hakka,

Eyyâm-ı lyd-i Edhâ içinde.

Tezkiye etse nefs-i leîmi,

Mâr-ı hevâdan kimyâ içinde.

Tasfiye kılsa kalb-i selimi,

Nûr-i sıfât-ı iclâ içinde.

Tecrîd-i rûhu mi’râc-ı ma’nâ,

Sırr-ı sarây-ı «evhâ» içinde.

Tefrîd-i ferdâniyyetle kâmil,

Bulur kemâli cem’a içinde.

Tâ olsa Sâmî «lâ» ile zâil

Elif görünür «illâ» içinde.

Ben Âşıkım Sübhâne, Mevlâye

Dostlar oldum dîvâne ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye,

Alemlere bîgâne ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.

Uzun uzun geceler kalbim seni heceler,

Seni sever niceler ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.

Cismimi yaktım yaktım aşk nişânını taktım,

Candan içeri baktım ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.

Yüce yedi kat gökler Arş u Kürs ü felekler,

Âşık sana melekler ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.

Aşkı kendine yâr et Hak yolunda ayar et,

Durma dâimâ zâr et ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.

Irfân istersen bizde bürhân istersen bizde,

Cânân istersen bizde ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.

Mürşidlerin huzuru gösterir Mevlâ nuru,

Bulup gönülde Turu ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.

irfân arafatına, çıkıp erdik zâtına,

Gark olup sıfatına ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.

Ağlarım gözüm nemdir dâimâ kalbim gamdır,

Sâmî ma’şûkun kimdir, ben âşıkım Sübhâne, Mevlâye.

Çünkü  Mâliksin

Çünki mâliksin bu akl-ı cevhere,

Hâdim etme aklı nefs-i ekdere.

Iktidâ et akl-ı Rahmana hemân,

Ma'denin kalb eyleye safî zere.

Mâr-ı nefse etme teslîm-i emel,

Kıl muâdât, ol adüvv-i ekbere,

Bende olma, bend olup her fendine,...

Kadrini pest etmesin, yerden yere.

Asl-ı nârdır çünki, nûrdan dûr eder,

Eylemez intâc saadet mihvere.

Kıl devâ-yı Hak ile nârını nûr,

Eyleyüp perhiz, düşme mücmere.

Dâm-ı nefse râm olan bednam olur,

Serfürû etme o zulmetküstere.

Akl-ı Rahmân bulmayan, Sâmî, ebed,

Erdi dü âlem hayâtı ebtere.

 

Aşikâr Olan Cemâlinde

Ne şandır Allah Allah âşikârolan cemâlinde,

Kamer bir ben gibidir pertev-i rahşân-ı âlinde.

Hayâlin selb-i hâb-ı istirâhat etmede her şeb,

Olurlar nağmedâr-ı âh-ı eb'rû nevnihâlinde.

Hayâtımdan beni mehcûr etti sûz-i hicrânın,

Dilim buldu neşâtiyle hayâtı hep hayâlinde.

Hararetbahş-ı aşkınla firûzânım bilâ ârâm,

Müdâvât-ı derûnum katra-i âb-ı zülâlinde.

Nazîrin kimseler görmüş mü eflâk-i mehâsinde,

Hicâbından zevâl eyler güneş vakt-i zevâlinde.

Seni görmekle zanneylersükûnetyâb olur gönlüm,

Ne mümkün aşkı ıtfâ pertevinle iştiâlinde.

Müessir cezbe-i hüsnün televvün bahş oian câna,

Muazzebdir gönül hâl-i firakında, visâlinde.

Aceb hüsnündeki ân-ı muammâ keşfi kâbil mi,

Metin canlar dayanmaz, var iken âfet o hâlinde.

Hayâlin zevk-ı ma’nâsı ile mest olduğum kâfî,

Ufûl etsem de te’sîrât-ı aşkınla mealinde.

Yeter Sami’yi çevrinle elemdâr ettiğin cânâ,

Cemâlin goncası açılmadı hâr-ı celâlinde.

Âşık İsen

Âşık isen hakikat sen tal’at-i vahide,

Astâr-ı mâsivâdan eyle dili ceride.

İksîr-i zikr ile dil olmazsa çün sadef-i pâk,

Kenz-i hafide olmaz dürdâneye reşide.

Aşkında ehl-i derd ol sevkında külli fer dol,

Sa'yinde sâf-ı merd ol ferde erer feride.

Senden sana sefer kıl candan yana güzer kıl,

Hep öz ile nazar kıl bakma karîb, baide.

Buldu bulan özünde mürşidlerin izinde,

Vahdet mehi yüzünde bedr-ay olur güzide.

Taklîdden eyle hazer cevher olur mu mermer,

Bakırla bir midir zer bul men arefle dîde.

Bul sırr-ı Hakda kâmil, eyler seni de vâsıl,

Maksûdun ola hâsıl zikrini ede ede.

Sami’ye oldu ayân, ayâna olmaz beyân,

Kalmadı can ü cihân erip saîd-i lyde.

Ne Çâre

Çeşmin gibi bahtım dahî hep kâre, ne çâre,

Şekva geliyor ahlarım yâre, ne çâre.

Deryâ-yı sabr ile tekabül dahî etsem,

Ummân-ı metânet, bulamaz çâre, ne çâre.

Dil reng-i şebistâne boyanmış eleminle,

Hüsnünle bulur pertevi mehpâre ne çâre.

Gamzenle dilimde açılan lâle-i hûnîn,

Mecbur ediyor şâm ü seher zâre, ne çâre.

Yansam da yakılsam da deva istemem aslâ,

Bir hatıra-i ulvî-i yâr yâre, ne çâre.

Seylâbe-i eşkimde açâr râhına mecrâ,

Ta’kib ile semt-i dil-i dildâre ne çâre.

Keşf etmedi kânûn-i tababette muhassıs,

Aşk derdi ile.âyis-i bîmâre ne çâre.

Fermânı geçer câne şeh-i kişver-i aşkın,

Hükmünde anın bu diki âvâre, ne çâre.

Yanmaktır ezeldenberi Sâmî’ye mukadder,

Hak aşkı ile tâ ebedi nâre, ne çâre.

Gönül Hep Sendedir Sende

Neye etsem nazar şâhım gönül hep sendedir sende,

Cemâlindir emel, mâhım, gönül hep sendedir sende.

Firâkından ferâgat yok gamınla istirâhat yok,

Elinde bir irâdetyok gönül hep sendedir sende.

Ezelden varlığım sensin, bütün canlara cânânsın,

Anınçün dîn ü îmânsın gönül hep sendedir sende.

Vücûdum hâksâr olsa, yanıp aşkınla nâr olsa,

Türâbım târ ü mâr olsa gönül hep sendedir sende.

Gerek mihnetle râhatta gerek firkatle vuslatta,

Gerek Dûzahta Cennette gönül hep sendedir sende.

Bana sensin dü âlem bes ademdir mâsivâ herkes,

Yine her lahza her nefes gönül, hep sendedir sende.

Bana bir şey safâ vermez vefâsızlar vefâ vermez,

Ne etsen sen cefâ vermez gönül hep sendedir sende.

Der-i lutf u atâyı sedd edüp bûy-i nevayı tard,

Eğer kahr ile etsen red gönül hep sendedir sende.

Cemâlin var iken ma’bûd sivâyı eylemem maksûd,

Seni ister bütün mevcûd gönül hep sendedir sende.

Hayâlimle eden ülfet visâlinle bulan vuslat,

Eder mi Cennete minnet, gönül hep sendedir sende.

Devâ et derdine şâhım, karîn et vahdete âhım,

Kulun Sâmî’ye Allahım gönül hep sendedir sende.

Âlemde

Gencine olan diller vîrânedir âlemde,

Meczûb-i cemâ!-i Hak bigânedir âlemde.

Zencîr-i reh-i aşka merbut olan ehl-i dil,

Âzâde irâdetten dîvânedir âlemde.

Gün gibi kemâl ehli, nûrile nazardan dûr,

Gevher gibi mestûr-i umr-ânedir âlemde.

Sey(âbe-i fâniye mâiller olur esfel,

Nîsân-ı füyûz ehli dürdânedir âlemde.

Fakr ehli kanâatle âzâde-i mihnettir,

İzzetle gınâsında şâhânedir âlemde.

Kudretle binâ olmuş bir beyt-i muallâdır,

Hak sırrına âgâh dil kâşânedir âlemde.

Sabr eyleyerek nare nûr ile olan me’lûf,

Cânânı bulur canda pervânedir âlemde.

Âfâkları ma’nâda, enfüste bulan âdem,

Sâmî reh-i vahdette bir dânedir âlemde.

Meftun Olanlar

Meftûn olanlar sen mihr-i tâbe,

Minnet eder mi hiç âfitâbe.

Mest-i cemâlin mestânedir hep,

Hacet bırakmaz sekr-i şarâbe.

Baht-ı cemâlin icmâl-i hâli,

Tahrîr olur mu lafz u kitâbe.

Vuslatla itfa etsen bu nârı,

Dil hasretinle döndü kebâbe.

Olmaz ;sen bu derde devâsâz,

Aşkın beni nakl eyler türâbe.

Pervânenin nâr hariç dilinden,

Mihver derûnum bu iltihâbe.

Fikr-i cemâlin aksi sebebdir,

Her lâhzada bin bir ızdırâbe.

Mensûbun oldum bezm-i ezelden,

Rûhumla ettim aşka inâbe.

Aşkınla sînem seylâbe-i hûn,

Etmekte nârın mahv u izâbe.

Pervâne gönlüm yanmakta dâim,

Canlar dayanmaz tâb-ı nikâbe.

Aşkın sırâtım nûr-i cemâle,

Sami'ye rehber hüsne’l-meâbe.

Gel Mürşide Gel Mürşide

İster isen vasl-ı Hudâ gel mürşide gel mürşide,

Derviş olagör ibtidâ gel mürşide gel mürşide.

Teslîm olan cân baş ile rehber olan sırdaş ile,

Ağlaya gör kan yaş ile gel mürşide gel mürşide.

Aşk dersini almak için Hak feyzini bulmak için,

Dil nûr ile dolmak için gel mürşide gel mürşide.

Gezme hevâlarda sefil geçirme boş ây ile yıl,

Bul ara Mevlâya delil gel mürşide gel mürşide.

Pîrân yolunda aşka düş kâmil bulup Hakka eriş,

Gönlünde doğsun bir güneş gel mürşide gel mürşide.

İblis gibi inkârı ko âdem isen esmâ oku,

Hep evliyâlar yolu bu, gel mürşide gel mürşide.

Allahı zikr eyle hemîn kuvvet bula îmân ü dîn,

Fırsatı fevt etme sakın gel mürşide gel mürşide.

Taklîd yolu eyler deli tahkik yolu eyler velî,

Mest eylesin irşâd gülü gel mürşide gel mürşide.

Sâmî'den al gerçek haber vasıl olam dersen eğer,

Zikr eyleyen Hakka erer gel mürşide gel mürşide.

Sailiyem

Sailiyem yüz sürerim kân-i atânın der'ine,

Boş mu kalır sâil olan iki cihan mefharine.

Doğduğu gün Fahr-i cihân saldı bütün âleme şân,

Cebrail okuyup ezân çıktı melek minberine.

Şâh-ı risâlet Kureşî olmadı âlemde eşi,

Doğdu hidâyet güneşi ins ü melek ma’şerine.

Taht-ı risâlet şehidir her dü cihanın mehidir,

Cümle cihân vâlihidir nûr-i lutuf küsterine.

Sende hitâm oldu ezel fevz-i sıfât-ı îemyezel,

Nûru medâr-ı bîbedel cümle kemâl mihverine.

Ahmed Mahmûd ü Muhammed şeh-i levlâk-i ehad,

Sırr-ı Samed bahr-ı meded muhtas o nûrenverine.

Hulk-i azîm hilkat ile ba's ederek rahmet ile,

Giydirüben izzet ile tâc-ı risâlet serine.

“Sümme denâ’dan iltifat kurb-i sıfatla nûr-i zât,

Etti tecellî bîcihât cilve edüp cevherine.

Nûruna mir’at ederek gayete âyât ederek,

Vâsılgeh-i zât ederek mahremi Peygamberine.

Hilkatine etti hümâm vahdetine kıldı imâm,

Hikmet-i gaybını tamam feyz ederek Serverine.

Var ise ger dîde-i aşk ister isen görüne Hak,

Can gözünü aç hele bak nûr-i cemâl mazharına.

Kıldı cihâd çekti elem din ü nizâm dikti alem,

Geldi zıyâ gitti zulem doğdu güneş ahterine.

Sıdk ile îmâna gelen buldu hayât-ı câvidân,

Döndü sıfât-ı sâfiyan dilleri cevher zerine.

Hazret-i Sıddîk-ı takî Hazret-i Fârûk-ı veli,

Hazret-i Osmân ü Ali necm-i hüdâ mihterine.

Hicret edince ol Cemîl hikmet-i Mevlâ-yı Celîl,

«Lahmüke lahmî»ye delîl koydu Alî’yi yerine.

Meşrık-ı nûr-i ezelî Âl-i Muhammedle Ali,

Mâh-ı velâyet şehini sâkî kılan kevserine.

Düşmedi nûr, mülhid olan münkir olan müfsid olan,

Tâ ezelî mürted olan mâyesi nâr ahserîne.

Mazhar-ı gencîne-i Hû, Âl-i Abâ nûru yolu,

Sıdk ile kim oldu kulu, kondu hümâ serlerine.

Silsile-i hayru’l beşer, sevmeyen oldu ehl-i şer,

Kim seve, bezi eyliyeser, nurla gelir mahşerine.

Hamd ü senâ-yı zi’lkerem kıldı bizi hayru’Iümem,

Hüsn-i nasîb, böyle niam olmadı binde birine.

Müntesib-i râh-ı Hudâ, olmadı rûhiyle cüdâ.

Herkim ederseiktidâ, piryolunun erlerine.

Sâmî’yi ey Şâfî-i şân eyleme mahrûm aman,

Kayd ederek hisse alan bendelerin defterine.

İhsân İhsân Üstüne

Bî misâl Allah, eder ihsân ihsân üstüne,

Dertlinin her derdine dermân dermân üstüne.

Cümleye ihsân ü lutfu bî hisâb u bî kıyâs,

Can u dilden farz olur şükrân şükrân üstüne.

Taht-ı dilde şâh-ı hüsn ü ân ü şânı bir bilen,

Canı rağbet eylemez cânân cânân. üstüne.

Nev hilâl-i lyd-i vuslat muhsine ihsân olup,

Cân olur bî ihtiyâr kurbân kurbân üstüne.

Rûh-i düşvârı, esîr-i zülf ü ebrû eyieyüp,

Bahr-ı hayret mevc eder hayrân hayrân üstüne.

Doğdu ol nûr-i ezel âfâk-ı eflâk-i dile,

Bârik-i envârı hep lem’ân lem’ân üstüne.

Zulmet-i nâr-ı cahîm hicrân-ı zevâle yüz tutu p,

Eşkim aktı sel gibi bârân bârân üstüne.

Bende-i meftûnuyem ben tâ ezelden tâ ebed,

Razıyım her emrine fermân fermân üstüne.

Mushaf-ı âyât-ı hüsnün seyr eden bî ihtiyâr,

Sıdk ile ikrâr eder îmân îmân üstüne.

Sâmiyâ iklîm-i dilde hükm eden cânân bir,

Olmadı bir mülkte hiç sultân sultân üstüne.

Bulanlar Da Hayran Bulmayanlar Da

Hak yoluna giren kullar makbulü,

Kerâmetli olur Hakkın has kulu,

Gönül ikliminde bu gizli yolu,

Bulanlar da hayrân bulmayanlar da.

Sordun mu bu yolun gerçek erini,

Nîrân eylemezden âhir yerini,

Vahdet sırrının binde birini,

Bilenler de hayrân bilmeyenler de.

Bu ilmin hurûfu kevnîdir hoca,

Mektebi, girmektir yokluktan hiçe,

Mest-i aşk olmak mey içe içe,

İçenler de hayrân içmeyenler de.

Varsa bu yolda koçluk kurbânın,

Bayram olur senin her birzamânın,

Cânân, bedelidir câna kıyanın,

Kıyanlar da hayrân kıymayanlar da.

Her kuyuya Zemzem diye atılma,

Her heykele âdem diye açılma,

Bal arısı isen bir gülde kalma,

Kalanlar da hayrân kalmayanlar da.

Kimi dolmuş bu esrâra taşmada,

Kimi boş kalmış bu gür çeşmede,

Kimi Ferhâd olmuş dağlar aşmada,

Aşanlarda hayrân aşmayanlarda.

Kaptan isen kurtar fülkü deryâdan,

Âsûde ol yârin ile kavgâdan,

ikrârın tam ise geç kuru “lâ”dan,

Geçenler de hayrân geçmeyenler de.

Menzilin tut bozulmadan durağın,

Yakın olmaktadır semt-i ırağın,

Uyandır, sönmeden nurlu çerağın,

Yakanlar da hayrân yakmayanlar da.

Edersen dâimâ nefsini rehber,

Gösterir gözüne hayırları şer,

Gülşenin solmadan bir deste gül der,

Derenler de hayrân dermeyenler de.

Soğan dikmek ile sünbül biter mi,

Karga, bülbül bir fidanda öter mi,

Gevheri hacerle âkil satar mı,

Satanlar da hayrân satmayanlar da.

Yuva yapmış dalındaki kuşun ne,

Ma’nâ milkinde menzilin, düşün ne,

Görmemişsin için nedir, dışın ne,

Görenler de hayrân görmeyenler de.

Kâh rü’yâdan bu dünyâya gelirsin,

Gider gelir neler alır verirsin,.

Devâm etmez bir gün anda kalırsın,

Kalanlar da hayrân kalmayanlar da.

Yakın iken uzak olma dostuna,

Ecel pençe uzatmadan postuna,

Nûr ol, döşenmeden toprak üstüne,

Olanlar da hayrân olmayanlar da.

Sâmî velîlerce erkânla usul,

Nedir bilmez ola ne sağ ne de sol,

Nükûşu silmekle hâsıldır vusul,

Silenler de hayrân silmeyehler de.

Hakka Gider Kâfile

Hazret-i pîrân yolu, Hakka gider kâfile,

Kâbile oldu nasîb olmadı nâ-kâbile.

Aşk ile gel râha gir râh-ı Ali Şaha gir,

Cümle velî serveri feyz ola eltâfile.

Mürşide ver cânıni buldura cânânını,

Vaslı nasîb olmadı, münkir olan gâfile.

Rehberini ara bul açıla Rahmâna yol,

Vâsıl olur vuslete, vâsıl olan vâsile.

Ilm ile kibre düşüp vâris-i Iblîs olan,

Düşmedi Haktan nasîb, âlim olan câhile.

Nûr-i Muhammed Nebî, sırr-ı keramet Ali,

Bilmeyen olmaz velî, her ameli nâfile.

Mushaf-ı tekvîn ile ârif-i temkinlerin,

Otuz iki harf ile vaslı bilâ fâsıle.

Âlem-i a’lâya yo! âdem-i ma’nâda bul,

Düştü edenler nükûl esfel ile sâfile.

Bedrika-i «Kul kefâ»silsile-i «hel etâ»,

Semî’ye sırr-ı bekâ, nokta-i nûn kâf ile.

Kasdın ise Hak Nûru

Kasdın ise Hak nûru ola kalbe isâle,

Her nakş-ı nukûşu ede gör mahv u izâle.

Mürşid izidir kıble nümâ, Zât-ı Hudâya,

Mahrem eder elbette seni nûr-i nevâle.

Münkir olup ol rehberi mânend-i Azâzîl,

Mahrûm-i tüyûzât olarak düşme vebâle.

Dü âleme âyîne olan rütbe-i câmi’,

«Fî enfüsiküm» nassı delîl, gitme hayâle.

Ayn-i kamerin kat’ı menâzilde süiûkü,

Şemse erişir mahv olarak dönse hilâle.

Candan içeru sırrile seyrânı tamam et,

Lâhût ile nâsûtun erer nûr-i kemâle.

Ma’şûkuna aşıkları aşk etmede merbût,

Oi refref ile geçti geçen bezm-i visâle.

Esmâ ile ef’âl ü sıfâtında sıfâtı,

Kurbiyyete bî keyf erişir, erse zevale.

Sâmî’yi tecerrüdle teferrüd meh-i ıtlak,

Müstağrak eder bî ser ü pâ bahr-ı cemâle.

Eyyamını Etme Telef

Mâsivâya sarf edüp eyyamını etme telef,

Zikr-i dâimle olur kurbiyyet-i Hakta şeref.

Çünki âdemzâdesin sırrında bul âdemiiği,

Rütbe-i nûr-i kerâmetle olam dersen halef. •

Sâf-ı evsâf ol tecerrüd eyleyüp dû âlemi,

Dürre-i ilhâm ile dolmaz dil olmazsa sadef.

Bîcihet dil âşinâ olsun ezel dildârını,

«Semme vechüllah» nûriyle dolar her bir taraf.

Bu kesâfet perdesi ref’ olmasa tevhîd ile, i

Nûr ile mağfur olur muhiçvücûd-i mâ-selef.

Buldular vâsıl olanlar aşkta istiğrak ile,

Bu hevâdan, «Hû»yu bulmaz, olmadıkça, sîne def.

Dil tecellîden bulur mu lem’a-i nûr-i şühûd,

Ravza-i cennet misâl ma’mûr değilse çün ğuref.

Mazhar-ı sırr-ı Muhammedden gelir envâr-ı Hak,

Sâmiyâ irfâna ermez bilmeyen.ders-i aref.

Her Kim Ki Oldu Sînesâf

Zikr ile âyineveş her kim ki oldu sînesâf,

Her kemâlât-ı hüviyyet ona eyledi tavâf.

Sırr-ı Kur’ân ile seyrân eyleyen âriflere,

Rûh-i ankâsına menzilgâh oldu Kûh-i Kâf.

Menzil-i nâsûttan tecrîd ile tefrîd eden,

Hıl’at-i lâhût ile buldu hakîkat ittisâf.

Vahdetin bahrına emvâc, zılâl-i kâinât,

Nokta-i tevhîd-i zâtta zatına oldu muzâf.

«Lî maallah»a erişir çezbe-i Rahmân ile,

Câmi-i kalbinde sıdk ile edenler i’tikâf.

Şem’a-i kalbin yakan sıdk ile Allaha akan,

Nehr olup bahri bulan aczin etti i’tirâf.

Kenz-i istiğrâk ile bul Sâmiyâ hakka’l-yakîn,

Tût-i taklîdgüzâr olma edüp lâf ü güzâf.

Nûr-i Tevhîd İle

Nûr-i tevhîd ile pâk et kalbini eyledebbâğ,

Tâlib-i Hak olana bir lahza yok gaflet mesâğ.

Nâre yanmak şân olur nûr-i visal uşşâkına,

Yanmadıkça nâre ermez nûra hiç bir şeb çerâğ.

Cümle ahvâlinde dâim ol murâkıb zâtına,

Menzil al aşkın sıratından, geçüp sol ile sâğ.

Gülşen-i Hakka gerek bülbül gibi feryâd ü zâr,

Kadr-i gülzârdan haberdâr olamaz sîrette zâğ.

Pertev-i vahdet tecellî eylemez bir dilde kim,

Olmaya envâr-ı tevhîdle dilinde insıbâğ.

Cilvegâh-ı kuy-i bezm-i lâmekâna ermedi,

Geçmeyenler sûret ü ma’nâda sahrâ ile dâğ.

Fakr ile fahr eyleyen mahv eyleyüp zıll-i vücûd,

Dû cihandan kenz-i lâ yefnâ bulup oldu ferâğ.

Dâimâ tehzîb et dil mülkünü takrîb için,

Meyvedâr olmaz eğer ormân olmaz ise bâğ.

Âşıkın seyrânıdır milk-i ebedde ebedî,

Aşka olmaz intihâ uşşâka hiç yoktur durâğ.

Derde dermân etmedi Sâmî, visâl-i zâtına,

Açmadıkça nâr-ı aşkı, sînede dâğ üzre dâğ.

Mâşâallah

Ma’ni-i besmele ebrûyine mâşâallah,

Zâta mir’ât-ı kemâl rûyine mâşâallah.

Nûn, kalem çeşm-l femindir sadef-i dürr-i hıkem,

Şâz-ı hilkatle ferîd hûyine mâşâallah.

Nüh felek cezbe-i aşkınla esîr-i devrân,

Zînet-i Arş-ı ulâ mûyine mâşâallah.

Zerre-i nurun ile oldu müesses Cennât,

Neşr-i reyhân-ı cihân bûyine mâşâallah.

Sâyebân oldu nebiler ezelî nûrun ile,

Nisbet-i hârik-i dil-cûyine mâşâallah.

Zâtın âyîne-i Haktır sıfâtın vasf-ı Hudâ,

Vahy olan mantık-ı hak-gûyine mâşâallah.

Şeh-i levlâk olduğuna şakk-ı kamer imzâdır,

«Ma rameyte» mazharı bâzûyine mâşâallah.

Iftirâkınla siyeh-câme büründü Ka’be,

Tozları huld-i berin kûyine mâşâallah.

Sîîret ü ma’nâ-yı, Hak mazharı zâtın ayni,

Künh-i hüviyyetedâl hüyine mâşâallah.

Hıl’at-i imkân ile zıll-i kemâlin görünen,

Cümleye merhamet arzûyine mâşâallah.

Harem-i hazret-i muhtasta mukîmsin dâim,

Lâmekân âric-i her sûyine mâşâllah.

Eylesin Sâmî’yi hayran şerer-i aşkın ezel',

Kevser-i nûr-i lutuf cûyine mâşâallah.

Bâtın Allah Zahir Allah

Ey azîz ü nâsır Allah ey hakîm ü kâdir Allah,

Cümle halkı fâtır Allah her uyûbu sâtir Allah.

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâhir Âllah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.

Aşikâr lutfile kahrın hep müessir hükm ü emrin,

Bîmisâlsin yok nazîrin, yok şerîkin, yok ferîdin,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâhir Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.

Künh-i mevcûd-i kadîmsin rıfk-ı Rahmâni’r-rahîmsin,

Hem âlim ü hem kerîmsin Zât-ı Allahü azîmsin,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâhir Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.

Hep şüûne bârigâhsın cümle mahlûka penâhslri,

Hayy ü dâim pâdişâhsın, cümle halka bir ilâhsın,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâhir Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.

Var eden hep kudretindir kâr eden hep hikmetindir,

Görünen bir vahdetindir zât-ı kuddûs Hazretindir,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâhir Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.

Lâ ma’bûde illellahsın lâ maksûde illellahsın,

Lâ mahmûde illellahsın lâ mevcûde illellahsın,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâdir Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.

Zildir âlem, aslı esmâ, hüverrahmân âmennâ,

Cilve eyler Zât-ı a’İâ, «lâ»dır eşyâ Haktır «illâ»,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâdir Aiiah sâbir Allah hâzır Ailah nâzır Allah.

Zâhir ettin âşikârı, sen yarattın cümle vârı,

Kudretin zerrâta sârî, cümlenin perverdigârı,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâdir Allah sâbir Ailah hâzır Allah nâzır Allah.

Cümle esmadır nikâhın, her sıfâtıyle hicâbın,

Görünen kudret kitâbın, vahdetinden nûr u tâbın,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Ailah zâhir Allah,

Kâdir Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.

Mahrem oldun enbiyâya hemdem oldun evliyâya,

Erharn oldun asfiyâya rahmetinle hep verâya,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâdir Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.

Sâmî'yi eyleme mahrum, nâr-ı hicrânmla mahkûm,

Cümle hâlim sana ma’lûrn, yâ Allahü’l-hayyü'l-kayyûm,

Evvel Allah âhir Allah bâtın Allah zâhir Allah,

Kâdir Allah sâbir Allah hâzır Allah nâzır Allah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Seninle buldu alemler kıyamı yâ Rasûlellah,

Kemâl-i rahmetin iledevâmı yâ Rasûlellah.

Vücûdun sırr-ı ekberdir nümûdun nûr-i enverdir,

Sana mahsûs hudânm ihtirâmı yâ Rasûlellah.

Senin şân-ı şerîfinçün senin âl-i latîfinçün,

Semâvât ü zemînin hep nizâmı yâ Rasûlellah.

Zebûr, Tevrât ü Incil ile Kur’ânda müeyyedsin,

Seni eyler senâ, Allah kelâmı, yâ Rasûlellah.

Seni ancak kılup Mahbûb bütün âlemlere matlûb,

Hudâ eyler salât ile selâmı yâ Rasûlellah.

Senin nûrunla feth oldu bidâyet âlem-i imkân,

Nübüvvet buldu nûrunla hitâmı yâ Rasûlellah.

Ehad sende mücellâdır sıfâtın Ahmed ü Mahmûd,

Kemâlindir kemâlâtın tamâmı yâ Rasûlellah.

Nebiler, mürselîn etti huzûrunda sana ta’zîm,

Risâlet şaftının sensin imâmı yâ Rasûlellah.

Cemî-i kâinatın ilticâsı hâk-i pâyinden,

Şefâattir hemen ancak merâmı yâ Rasûlellah.

Inâyet eyle ey Hazret kebâir ehline gayet,

Kapında bu gedâ bîçâre Sâmî yâ Rasûlellah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Senin nûrunla feth oldu bidâyet yâ Rasûlellah,

Senin devrinle hatmoldu nübüvvet yâ Rasûlellah.

Müzeyyen eyledi Arşı gubâr-ı akdes-i na’lin,

Seni Hak kıldı da’vetle zıyâfet yâ Rasûlellah.

Melekler, mürselîn, etti huzûrunda sana ta’zîm,

Sen ettin onlara cümle imâmet yâ Rasûlellah.

Seni Mahbûb edüp medh u senâ, eyledi Zâtüllah,

Senin şanında nazil nice ayet ya Rasûlellah,

Cemâlin nûruna kevn ü mekân pervâne olmuştur,

Senin zikrin dü âlemde ibâdet yâ Rasûlellah.

Hidâyet bedrisin Mâhım şefâat bahrisin Şâhım,

Beşîrsin eyle lutfunlabeşâret yâ Rasûlellah.

Kemâlüllâha mazharsın zuhûr-i Hakka manzarsın,

Ki sensin cümleye nûr-i hidâyet yâ Rasûlellah.

Risâlet tâcdârısın ki sen rahmet medârısın,

Dü âlemde kemâlin bînihâyetyâ Rasûlellah.

Kebâir ehline cümle şefâat müidesin verdin,

Zelil ü mücrimem geldim şefâat yâ Rasûlellah.

Gubâr-ı âsitânen mültecâ-yı ehl-i hâcettir,

Senin lutfunla hâsıl cümle hâcetyâ Rasûlellah.

Kulun bîçâre Sâmî’ye muin ol lutf ile Şâhım,

Ezelden kapına eyler dehâlet yâ Rasûlellah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Kudûmunla bulundu Hak visâli yâ Rasûlellah,

Nümûdunla göründü Hak cemâli yâ Rasûlellah.

Sen ol bahr-i hüviyyetsin vücûdun mahz-ı rahmettir,

Sana mahsûs Hudânın her nevâli yâ Rasûlellah?

Nübüvvetle risâlet merkezinde şems-i vahdetsin,

Vücûdun bahr-ı nûr-i lâyezâlî yâ Rasûlellah.

Tecellîgâh-ı Tûr-i nûr-i Hakdır sidre-i sırrın,

Göründü nûr-i vechinde msâlî yâ Rasûlellah.

Ezelden cümle halka rehnümâsın ey Habîb-i Hak,

Seninle buldu vâsıllar visâli yâ Rasûlellah.'

Cemâl-i vahdetin pervânesidir âlem-i imkân,

Sen| halk eyledi Hak lâmisâlî yâ Rasûlellah.

Sen ol Sultân-ı lâhûtsun ki câri âleme hükmün,

Ki emrin emr-i Zât-ı Zü'l-Celâlî yâ Rasûlellah.

Düşenler aşkına buldu kemâlüllahı bîşübhe,

Ki aşkın bezm-i vahdet perr ü bâli yâ Rasûlellah.

Vücûdun nusha-i a’zam nübüvvet sırrına hâtem,

Ki sende hatm olur Hakkın hısâli yâ Rasûlellah.

Zuhûr-i cezbe-i aşkın getirdi halkı devrâne,

Yakar âlemleri vechin hilâli yâ Rasûlellah.

Kulun Sâmî Niyazi’nin ümidi Hazretindendir,

Huzura arz eder bu arz-ı hâli yâ Rasûlellah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Sana hep bendedir cümle halâyık yâ Rasûlellah,

Kemâlin dört kitâbullahta nâtık yâ Rasûlellah.

Ehadsin devr-i âlemde Samedsin sırr-ı âdemde,

Muahharsın ki nurun nûr-i sâbık yâ Rasûlellah.

Kemâlüllahı hatm ettin mine’l-evvel ile’l-âhir,

Cemâlin hüsnüne Allah da âşık yâ Rasûlellah.

Senin envâr-ı hüsnündür eder eflâki pür envâr,

Melekler nûr-i dîdârınla yanık yâ Rasûlellah.

Ki sen mir'ât-i evhad, anınçün şöhretin Ahmed,

Senin mislini halk etmedi Hâlikyâ Rasûlellah.

Tabîb-i her dü âlemsin habîb-i zât-ı a’zamsın,

Ki sensin derdlere Lokmân-ı hâzık yâ Rasûlellah.

Nebîlerle velîler nuruna pervâne olmuştur,

Kemâlin hep kemâl-i halka fâikyâ Rasûlellah.

Tehî-destem ümîdim hazretindendir dü âlemde,

Muhammedsin senin va’din de sâdık yâ Rasûlellah.

Hevâ-yı aşkına düşen eder mi âleme rağbet,

Cihânı terk eder aşkınla zâik yâ Rasûlellah.

Kebâir ehline çünkü şefâat müidesin verdin,

Elimde bu sened ümmîd-i sâik yâ Rasûlellah.

Aman reddeyleme cürmümle bâb-ı lutf u cûdundan,

Sıfâtın Hak sıfatına mutâbık yâ Rasûlellah.

Bu Sâmî derdmendin dû cihânda destgîri ol,

Kulunu etme şâhım, nâre lâyık yâ Rasûlellah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Kudûmunla bulundu Hak visâli yâ Rasûlellah,

Nümûdunla göründü Hak cemâli yâ Rasûlellah.

Sen ol bahr-i hüviyyetsin vücûdun mahz-ı rahmettir,

Sana mahsûs Hudânın her nevâH yâ Rasûlellah?

Nübüvvetle risâlet merkezinde şems-i vahdetsin,

Vücûdun bahr-ı nûr-i lâyezâiîyâ Rasûlellah.

Tecellîgâh-ı Tûr-ı nûr-i Hakdır sidre-i sırrın,

Göründü nûr-i vechin.de meâlî yâ Rasûlellah.

Ezelden cümle halka rehnümâsın ey Habîb-i Hak,

Seninle buldu vâsıllar visâli yâ Rasûlellah.-

Cemâl-i vahdetin pervânesidir âlem-i imkân,

Seni halk eyledi Hak lâmisâiî yâ Rasûlellah.

Sen ol Sultân-ı iâhûtsun ki cârî âleme hükmün,

Ki emrin emr-i Zât-ı Zü’l-Celâlî yâ Rasûlellah.

Düşenler aşkına buldu kemâlüllahı bîşübhe,

Ki aşkın bezm-i vahdet perr ü bâli yâ Rasûlellah.

Vücûdun nusha-i a’zam nübüvvet sırrına hâtem,

Ki sende hatm olur Hakkın hısâli yâ Rasûlellah.

Zuhûr-î cezbe-i aşkın getirdi halkı devrâne,

Yakar âlemleri vechin hilâli yâ Rasûlellah.

Kulun Sâmî Niyazi’nin ümîdi Hazretindendir,

Huzura arz eder bu arz-ı hâli yâ Rasûlellah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Sana hep bendedir cümle halâyıkyâ Rasûlellah,

Kemâlin dört kitâbullahta nâtık yâ Rasûlellah.

Ehadsin devr-i âlemde Samedsin sırr-ı âdemde,

Muahharsın ki nûrun nûr-i sâbık yâ Rasûlellah.

Kemâlüllahı hatm ettin mine’l-evvel ile’l-âhir,

Cemâlin hüsnüne Allah da âşık yâ Rasûlellah.

Senin envâr-ı hüsnündür eder eflâki pür envâr,

Melekler nûr-i dîdârınla yanık yâ Rasûlellah.

Ki sen mir’ât-i evhad, anınçün şöhretin Ahmed,

Senin mislini halk etmedi Hâlikyâ Rasûlellah.

Tabîb-i herdü âlemsin habîb-i zât-ı a’zamsın,

Ki sensin derdlere Lokmân-ı hâzık yâ Rasûlellah.

Nebilerle velîler nuruna pervane olmuştur,

Kemâlin hep kemâl-i halka fâikyâ Rasûlellah.

Tehî-destem ümîdim hazretindendir dü âlemde,

Muhammedsin senin va’din de sâdık yâ Rasûlellah.

Hevâ-yı aşkına düşen eder mi âleme rağbet,

Cihânı terk eder aşkınla zâik yâ Rasûlellah. ;

Kebâir ehline çünkü şefâat müidesin verdin,

Elimde bu sened ümmîd-i sâik yâ Rasûlellah.

Aman reddeyleme cürmümie bâb-ı lutf u cûdundan,

Sıfâtın Hak sıfatına mutâbık yâ Rasûlellah.

Bu Sâmî derdmendin dû cihânda destgîri ol,

Kulunu etme şahım, nâre lâyık yâ Rasûlellah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Ihâta etti kevni mu’cizâtın yâ Rasûlellah,

Kemalüllah ile hep hârikâtın yâ Rasûlellah.

Senin ef'âl ü ahvâlin gelüptür «li maallah»tan,

Hemen vahyri Hudâdır sânihâtın yâ Rasûlellah.

Senin sırrında zâhirdir ezelden küntü kenzüllah,

Hudâ âyînesi zât u sıfâtın yâ Rasûlellah.

Kemâlât-ı risâlette ferid bir dürr-ı yektâsın,

Ledünnî-i hikem her beyyinâtın yâ Rasûlellah.

Makam-ı kurb-i «ev ednâ», tecellîgâh-ı sırrındır,

Gubârın zînetidir âliyâtın yâ Rasûlellah.

Kulun Sâmî Niyâzî’ıye meded kıl, her dü âlemde,

Derindir mültecâsı hep usâtın yâ Rasûlellah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Şuhûdun «Kul hüvellah» âyetidir yâ Rasûlellah,

Vücûdun «lî maallah» hıl'atidir yâ Rasûlellah.

Celâlinden celâlüllah cemâlinden cemâlüllah,

Tecellîsi, sana Hak ni’metidiryâ Rasûlellah.

Nikâhın bezm-i «mâ evhâ» hitâbın vahy-i Mevlâdır,

Gubârın Arş-ı A’zam zinetidiryâ Rasûlellah.

Kemâl-i rahmetin «Yâsîn» nevâl-i hikmetin «Tâsin»,

Ki ravzan âşikânın cennetidir yâ Rasûlellah.

Tecellîgâh-ı vahdetsin urûcun lâmekânidir,

Ki sırrın, sırr-ı Rahmân vahdetidir yâ Rasûlellah.

Ki sen nûr-i mücessemsin, ki sen bahr-i mutalsamsın,

Huzûrun, bezm-i Sübhân halvetidir yâ Rasûlellah.

Senin sânında geldi «rahmeten lil’âlemîn» vasfı,

Vücûdun cümleye Hak rahmetidir yâ Rasûlellah.

«Elif lâm mîm» beyân eyler kemâl-i vuslat-ı zâtın,

Ki zâtın, şems-i vahdet tal'atıdır yâ Rasûlellah.

Hısâlin «lî maallahtır» ki ef’alin «kulillah»tır,

Ki şânın şân-ı levlâk gurbetidir yâ Rasûlellah.

Şefaat kıl kulun Sâmî Niyâzî kemtere Şâhım,

Şefâat hep usâtın devletidir yâ Rasûlellah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Cemî-i enbiyânın serverisin yâ Rasûlellah,

Umûmen kâinâtın mefharisin yâ Rasûlellah.

Ezelden tâ ebed nûrun delîl-i cümle mevcûdât,

Nebiler, sadrı mürseller ser’isin yâ Rasûlellah.

Senin asâr-ı nûrundan bedidâr oldu bu imkân,

Anınçün aleminin enverisin yâ Rasûlellah.

Teayyunde beşersin gerçi, ayn ile hüviyyette,

Tecelliyyât-ı Hakkın mazhansın yâ Rasûlellah

Ulûm-i evvelin û âhirinin menbaı sensin,

Kemâlât-ı Hudânın manzarısın yâ Rasûlellah

Nice mest-i müdâm olmaz senin aşkınla mevcûdât,

Hudânın en güzel peygamberisin yâ Rasûlellah.

Cemî-i hastegâna.cürm ü isyâna devâ senden,

Münâcât mültecâsı,mihverisin yâ Rasûlellah.

Ne mümkün sânını tavsif, ki evsâfın senin Kur’ân,

Cemî-i dilberânın dilberisin yâ Rasûlellah.

Kabûl eyle kulun Sâmî Niyazi'yi dü âlemde,

Bütün halkın zahîr-i ekberisin yâ Rasûlellah.

Yâ Rasûlellah [salla'llâhü aleyhi ve sellem]

Cemâl-i Hazretin şems-i Duhâdıryâ Rasûlellah,

Kemâi-i vahdetin nûr-i Hudâdır yâ Rasûlellah.

Vücûdun nusha-i kübrâ makamın sidre-i esnâ,

Türâb-ı merkadin Arş-ı ulâdır yâ Rasûlellah.

Gülistân-ı cemâlindir sekiz cennetlere zînet,

Seni zikreylemekcâna gıdâdıryâ Rasûlellah.

Dü âlem şâh-ı sermedsin, ki sen Ahmed Muhammedsin,

Huzûrun kâinata mültecâdır yâ Rasûlellah.

Yanar aşkın ile emlâk döner şevkin ile eflâk,

Cemâlin âşıkı zât-ı Hudâdır yâ Rasûlellah.

Fakir u mücrim ü miskîn kulunum, kapına geldim,

Senin her âdetin lutf u atâdır yâ Rasûlellah.

Firâkınla dilim nâşâd, ederim dâimâ feryâd,

Lutufla bendene imdâd sezâdıryâ Rasûlellah.

Kara yüzümü pür nûr et, ki sensin menba-ı envâr,

Cemâlin arş ile ferşe zıyâdır yâ Rasûlellah.

Şefâat kıl günahkâra sezâ etme beni nâra,

Gece gündüz işim cürm ü hatâdıryâ Rasûlellah.

Benim bu derdime dermân edemez olsa da Lokmân,

Tabîbâ âşıka derdin, devâdır yâ Rasûlellah.

Kulun Sâmî Niyâzî’ye şefâatle inâyet kıl,

Senin aşkınla nâre mübtelâdıryâ Rasûlellah.

Enisim  Allah Allah

Lutfunda kahrında enîsim Allah,

Kalbimin şehrinde enîsim Allah,

Haşrımda neşrimde garib kabrimde,

Usrümde yüsrümde enîsim Allah.

Aklımın erdiği esfel a’îâda,

Gözümün gördüğü cümle eşyâda,

Bu fânî dünyâda, bâkî ukbâda,

Suretle ma’nâda enîsim Al'lah.

Aşk derd ü hevası, yoktur devası,

Nihayetsiz meydân aşkın sahrası,

Aldı beni benden Hakkın sevdâsı,

Rûhumun gıdâsı enîsim Allah.

Hakkı seyredenlerin kalır mı sabrı,

Mahv eder Sami’yi tecellî nûru,

Serim bir lahza olmaz ayrı gayrı,

Yoktur Hakdan gayrı enîsim Allah.

C elle Celâlüh

Ferd-i yektâdir Celle Celâlüh,

Samed Mevlâdır Celle Celâlüh,

Hallâk-ı kadîm rezzâk-ı kerîm,

Allahü azîm Celle Celâlüh.

Vasfı lâ şerîk «küllü şey'in helik»,

Her mülke mâlik Celle Celâlüh.

Mahbûb-i ezel hüsnü bîbedel,

Şânı lem yezel Celle Celâlüh.

Kâdir-i mutlak hem Rabbü'l-felak,

Ma’şûkumdur Hak Celle Celâlüh.

Evvel âhirdir bâtın zâhirdir,

Kâhir nâsırdır Celle Celâlüh.

Zü’l-celâl Allah Zü’l-kemâl Allah,

Bîmisâl Allah Celle Celâlüh.

Emri kün fekân şânı bînişân,

Kuddûs ü Sübhân Celle Celâlüh.

Eşyâdan esmâ eyler tecellâ,

Zât-ı Muallâ Celle Celâlüh.

Sâmî sivâyı terk et hevâyı,

Bulup Mevlâyı Celle Celâlüh.

Allah (celle Celalüh)

Cemâl-i Zâtını her zerreler ilân eder Allah,

Kemâl-i na’tını her katreler umman eder Allah.

Sen ol Zât-ı Muallâsın, şenindir saHanat dâim,

Celîl-i hikmetindir «külle yevmin şe’n» eder Allah.

Zuhûrun şiddeti, zerrât-ı aklı eylemiş ıtfâ,

Butûn-i nûr-i Zâtın, cümleyi hayrân eder Allah.

Delîl-i kudrettindir cümle âlem ey Azîmü'şşân,

Senin kudsiyyetini dâimâ tibyân eder Allah.

Nişân-ı bînişânından edip âlemleri izhâr,

Samedsin, şânmı, her bir eser bürhân eder Allah.

Celâl ile cemâlin mazharıdır nûr ile zulmet,

Kimi nâdân, kimini mahrem-i irfân eder Allah.

Nebâtât ü cemâdât ü bu ulviyyât ü kudsiyyât,

Seni tahmîd eder, takdis eder, sübhân eder Allah.

Tecelliyât-ı envârın. bakâ-yı feyz-i âlemdir,

Ademden mümkinâtı ayn ile a’yân eder Allah.

Eriş hakka’I-yakîne Sâmiyâ, müştağrak-ı aşk ol,

Zünûbu afv ü gufran lutf ile ihsan eder Allah.

Yâ Veliyyullah Ali

Nûr-i pâk-i «lâ fetâ»sın yâ veliyyullah Ali,

Sırr-ı pâk-i «hel etâ»sın yâ veliyyullah Ali.

Ey şeh-i şîr-i Hudâ dâmâd-ı Fahru’l enbiyâ,

Sen vasıyy-ı Mustafâ’sın yâ veiiyyullah Ali.

Zevc-i Zehrâ-yı Betül hem asl-ı Esbât-ı Rasûl,

Sen Aliyye’l Murtazâ’sın yâ veiiyyullah Ali.

Ey meh-i nûr-i keramet, mihver-i ilm-i ledün,

Sen delîlü'i evliyasın yâ veiiyyullah Ali.

Nim nigâhın bâb-ı vuslattır harîm-i Hazrete,

Perdedâr-ı kibriyâsın yâ veiiyyullah Ali.

Eende Âdem ilmi, İbrahim ü Mûsâ hikmeti,

Vâris-i her enbiyâsın yâ veiiyyullah Ali.

Muksim-i nûr-i velayet kıldı Mevlâ zâtını,

Vâsıiîne pîşüvâsınyâ veiiyyullah Ali.

«Lahmüke lahmî» buyurdu şânınâ Fahr-i Rusül,

Nûr-i vahdânî-nümâsın yâ veiiyyullah Ali.

Ey velîler serveri kenz-i kerâmet mazharı,

Şems-i irfân-ı Hudâsın yâ veiiyyullah Ali.

Kevser-i futtun olur cümle usâta selsebîl,

Menba-i bahr-ı sehâsın yâ veiiyyullah Ali.

Nokta-i zâtın, hakîkat mushafın miftâhıdır,

Sen imâmü’l etkıyâsın yâ veiiyyullah Ali.

Dû cihânda bir gedâ-yı ahkamı Sâmî fakîr,

Cümleye kân-ı atâsın yâ veiiyyullah Ali.

Ben de Bulup Sübhânımı

Bende oldum tâ ezeli, bende bulup Sübhânımı,

Nâr-ı aşk içinde külli nûreyleyüp nîrânımı.

Her dü cihân deryâ-yı Hû eyler tecellî sû be-sû,

Tâ ezel eyleyüp arzû, ayan ettim îmânımı.

Hicrân ile kalmış iken, gurbetlere salmış iken,

Kesretlere dalmış iken dürdâne buldum şânımı.

Benlik bana olmuş durak, zannettiren yâri ırak,

Dil mülkünden açtı şafak keşfetti gizli kânımı.

Yok bahr-ı vahdete sâhil gelip bunda olma gâfil,

Ta’rifi olamaz kâbil sırr içinde seyrânımı.

Refref-i aşk ile mahva, envâr-ı mahv ile sahva,

Erişüp ekber-i afva cân eyledim cânânımı.

Ism-i A’zam ile nihan fermânı emr-i kün fekân,

Şânı ezeiden bî nişân fehmeyledim mihmânımı.

Fedâ edüp kayd-ı resmi, mahv eyleyüp cân u cismi,

Görüp müsemmâdan ismi Sâmî buldum sultânımı.

Ya Rabbî

Beni meczûb-i dâm-ı hubb-i Zâtın eyle yâ Rabbî,

Dili, mashûb-i esrâr-ı sıfâtın eyle yâ Rabbî.

Ezelden tâ ebed müstağrak-ı bahr-ı şühûd eyle,

Canı, mevhûb-i feyz-i beyyinâtın eyle yâ Rabbî.

Kuyûd-i esfel-i nefs ü tabîatten rehâ eyle,

Derûnu, vasl-ı nûr-i âliyâtın eyle yâ Rabbî.

Ehad sırrındaki mîrâs ile vârîs edüp sırrım,

Ledünnîde harîm-i her nükâtın eyleyâ Rabbî.

Şüûn-i ayn-i a’yandan mücerred eyl'eyüb her dem,

Garîk-ı feyz-i kuds-i zât-ı na’tın eyleyâ Rabbî.

Çü sensin maksadı Sâmî fakîrin her dü âlemde,

Anı mergûb-i nûr-i iltifâtın eyleyâ Rabbî.

Buldu, Âlem içre Âlemi

Zevk-i aşk meczubu, buldu, âlem içre âlemi,

Şevk ile pervâz eden, keşfetti dem içre demi.

Nusha-i kübrâ, tasarruf sâhibi buldu yakîn,

Safha-i ruhunda me.’ikûş hâtem içre hâtemi.

«Alleme’l-esmâ» ite suretleri ma’nâ gören,

Kenz-i lâhûttan erişti âdem içre âdemi.

Nisbet-i iksire Mecnûn aşk ile erdi, eren,

Beyt-i ma’nâ-yı dilinde zemzem içre zemzemi.

Dü cihân şevk-ı cemâl-i düşvâne olmaz enîs,

Hakda fâni, fehm eder bil Edhem içre Edhemî.

Sâmiyâ seyr-i merâtib eyleyüp maksûdu bul,

Bin bir esmâ bir müsemmâ a’zam içre a'zamı.

Mestâneler Mestânesİ

Etti beni aşkın bugün mestâneler mestânesi,

Yanup nuruna oldum ben pervaneler pervânesi.

Aşkın harâb etti beni yaktı kebâb etti teni,

Küntü kenzi buldum, olup vîrâneler vîrânesi.

Leylâ idi meftûn eden, Mecnûnu hem mecnûn eden,

Beni aşkullah eyledi dîvâneler dîvânesi.

Vuslatına cândır bahâ, ben edeyim bin cân fedâ,

Can verene cânân olur, cânâneler cânânesi.

Her cânibim Hak söyledi, aşka beni gark eyledi,

Deryâ-yı aşkında buldum dürdâneler dürdânesi.

Zikrinle aşk hâsıl olup deryâsı bî sâhil1 olup,

Bu katremi mahv eyledi ummâneler ummânesi.

Etti sıfatın çün zuhûr Sâmî’ye nûrun alâ nûr,

Mebhût ü müstağrak kılup hayrâneler hayrânesi.

Ali’dir Ali

Velayet imâmı Ali’dir Ali.

Alinin yolu, Hak yoludur yolu.

Nûr-u bidâyet, şâh-ı velâyet,

Cümle ululardan uludur ulu.

İlimde makâmı aliyyü'l-ulâ,

Hidâyet güneşi, dilidir dili.

Vasiy-yi risâlet, samed mazharı,

Verâset hümâmı velîdir velî.

Kemâline şâhid Kitâb-ı Celîl,

Kerâmetle hâli, celidir celî.

Meh-i «lâ fetâ» denildi «illâ Ali»,

Gülistân-ı vahdet gülüdür gülü.

Yedullaha mazhar, alemdâr-ı Hak,

Hakka eyleyen vâsıl, elidir eli.

Yolundan eriştirdi Hakk bezmine,

Ezelden çün Sâmî, kuludur kulu.

Terk-i Âmâl Eyleyen

Terk-i âmâl eyleyen alî olur kâkül gibi,

Eht-i tecrîd nâil-i dîdâr olur fülfül gibi.

Sscdsgâh-ı ssk ilg kî! ssrfürû-yi rnohlikâ,

Bûy-i dilcûy-i muanber feyz ola sünbül gibi.

Maksadın mest-i nesîm-i kuds-i bî hemtâ ise,

Şerha şerha eyle evrâk-ı derûnu, gül gibi.

Gonca-i bağ-ı visâlin pertevi matlûb ise,

Nağme-i zikr ile âh et tâ seher bülbül gibi.

Şehr-i «lâ maksûde illâ hû»yu seyrân etmeğe,

Mahrem olmaz dîde-i Hakbîn musaffâ dil gibi.

Cezbe-i esmâdan istiğrâk-ı nûr-i vahdete,

Ermek için, aşk ile seylân eyle sel gibi.

Müstenîr-i «serfıme vechüllah»a nâil olmağa,

iltizâm-ı âzer-i aşk eyle semendil gibi.

Kâ'be-i maksûd ise mirsâd-ı kalbin Sâmîyâ,

Nûr-i temkine eriş olma mülevven yel gibi.

Temevvüc Etti

Temevvüc etti, zâhir oldu imkân-ı vahdetin nûru,

Ki yoktur sermedi deryâ-yı Zâtın sâhil ü ka’rı.

Nikâb-ı kesret-i esmâ hicâbın ref’ eden câna,

Tecellî eyledi, kenz-i nihânın tal'at-ı bedri.

Fenâ-yı mutlaka müstağrak olsa bu dil-i nâlân,

Gelir her zerreden, her an rumûz-i hikmetin emri.

Fenâ fillâh yolunda aşkı eden muktedâ dâim,

Göründü lâmekân seyrân içinde vahdetin şehri.

Velî, her sâliki etmez cemâl-i nûruna vâsıl,

Ki cânı, bezl-i cânân eylemektir, vuslatın mehri.

Tecellî cezbesinden dil olur hayrâne-i sermed,

Dimâğ-ı cânı mest eyler sebîl-i kevserin nehri.

Geçen nâr-i hevâdan, nûru buldu Tûr-i kalbinde,

Samed cem'i hakikatte edüptür kimyâ, zehri.

Ehad sırrında edenler sıfâtı zâtına vâsıl,

Kemâl ender kemâlde yekvücûttur lutf ile kahrı. .

Alâikdan tecerrüdle teferrüd eyleyen sâdık,

Olur Sidre-i esnâ, ma’nevîde kalb ile sadrı.

Delîl-i bezm-i Hakka sıdk ile teslim olan bî şekk,

Erişti kibriyâya terk edenler âr ile kibri.

Hicâb-ı nefsin etvârı eder tâlibleri mahrûm,

Kalır birr olmasa gerçi beşer şînindeki şerri.

Hamîr-i tînet-i nâsût olur âyîne-i lâhût,

Harîm-i kenz-i hakkâni bililnmez setr eder sırrı.

Beşer resminde mahfî görünürse zâhiren ârif,

Velî batında, sırrı Haktan olmaz bir nefes gayri.

Aref sırr-ı tedünnî mektebinden almayan dersin,

Hakikatte, tecellîden bilemez şerr ile hayrı.

Hicâb-ı nefs-i süfli zulmetinden geçmeyen mahcûb,

Ne buldu sâdık-ı fecri, ne bildi sırdaki Hızrı.

Görenler vech-i bâkîyi, merâyâ-yı merâtibden,

Eriştirdi anı mezkûre, sabr u şükr ile zikri.

Erenler râh-ı erkânında Sâmî bulunur matlûb,

Visâl-i lâmekâna erdirir şâirlerin seyri.

Mislini Halk Eylemedi

Ey şeh-i mülk-i nübüvvette Habîb-i ezelî,

V’ey meh-i burc-iiisâlette edîb-i ebedî,

Cümle bîçârelerin sensin elinde senedi,

Ey Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,

Mislini halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.

Cümle âlem meh-i envârına pervâne döner,

Mübtelâ ateş-i aşkın ile her demde yanar,

Gülşen-i hüsnüne canlar eder efgân ile zâr,

Ey Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,

Mislini halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.

Durmada nisbete canbahşın ile arz u semâ,

Vasf eder sânını Levh u Kalem ü Arş u ulâ,

Âşık-ı hüsn ü kemâlin ezelî Zât-ı Hudâ,

Ey Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,

Mislini halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.

Her sözün ma'den-i esrâr-ı delîl-i hikmet,

Nur yüzün mahzen-i envâr-ı cemîl-i vahdet,

Tavr-ı özün âyine-i Zât-ı Celîl-i Hazret,

Ey Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,

Mislini halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.

Hep nebiler serveri nûr-i mukaddemsin sen,

Kenz-i envâr-ı müsemmâya mutalsamsın sen,

Nass-ı Kur’ân-ı Kerîm ile muazzamsın sen,

Ey Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,

Mislini halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.

Bab-ı lutf u keremin cümle cihân mu’temedi,

Âciz ü bîçârelerin bahş-ı şefâat senedi,

Hep yüzü karelerin meded-i müstenedi,

Ey Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,

Mislini halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.

Nûr-i Zâtındır heman hılkat-i ekvâna sebeb,

Dört kitâb sânını ilân ü beyân eyler hep,

Senden öğrendi cihân, hikmet ile dîn ü edeb,

Ey Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,

Mislini halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.

Kapına geldi kulun lutf ü inayet senden,

Cümle halka kerem-i bahr-ı şefâat senden,

Sâmî’ye Rûz-i Cezâ nûr-i hidâyet senden,

Ey Nebiyyü’l-Arabiyyü’l-Kureşiyyü’l-Medenî,

Mislini halk eylemedi Hâlik-ı lem-yezelî.

Â’ma Görmedi

Nur-ı vahdet şemsini sîrette a'ma görmedi,

Bilmeyen ilm-i iedün zâhirde dânâ görmedi.

Can gözü «innâ fetahnâ» ile feth olmak gerek,

Dîde-i hâdisle eyleyen temâşâ, görmedi.

Kaldı hicrân-ı enâniyyette mahbûs-i azâb,

Sâhib-i Tura muârız, dest-i beyzâ görmedi.

Tıyneti ednâ olan, ednâ görür gördüklerin,

Sîreti ulvî-i pâk, âlemde ednâ görmedi.

Mihver-i âfâttir varlık, ademdir gâyeti,

Cümle varlıktan çıkanlar lahza belvâ görmedi.

Bunca taht u bahtın ashâbı, cihânda âkibet,

Çıktı gitti bir kefenle, sanki dünyâ görmedi.

Darbe-i mevt ile âhir, intibâh eyler o kim,

Âlem-i zıll-i hayâtı ayn-ı rü'yâ görmedi.

Mûkın ol «men kânefi hezihî a’mâ» hükmünü,

Görmeyen bunda dâhi, ukbâda hâşâ görmedi.

Senliği senden sana, bahş eyleyendir nûr-i Zât,

Kendiden gâfil olan âyât-ı kübrâ görmedi.

Nûr-i esmâdır müzeyyen eyleyen âlemleri,

Hakkın esmâsın gören, hilkatte eşyâ görmedi.

Bahr-i zât müstağrak etmiş, mevcidir âlem bütün,

Bî şuûr, mâhî gibi deryada deryâ görmedi.

Hikmet-i nûr-i sıfâtı serteser olmuş muhît,

Zulmet-i «lâ»da gizli, envâr-ı «illâ» görmedi.

Açmayanlar perde-ı canı dıl-ı nalaneden,

Geldi mahrum gitti mahrûm, nûr-i Mevlâ görmedi.

Ferd-i kâmilden zuhûr eyler kemâl-i nûr-i zât,

Mesleki hodbin olup mu’tâdı ibâ görmedi.

Künh-i aşka erişen oldu mecâzîden halâs,

Vâsıl-ı Mevlâ olan Mecnûn-i Leylâ görmedi.

Rûhu, mest-i bîşuûr eyler «sekâhüm» şerbeti,

Hâlete mesti ne bilsin, çünki sahbâ görmedi.

Mühmel olmaz hayr u şerden hiç biri bir vakt ü ân,

Kim hatâ yâhut atâ edüp takaza görmedi.

Tâlib-i cânân için canlar fedâ etmek gerek,

Ibtilâdan asfiyâ, bâdî-i şekvâ görmedi.

«Semme vechullah»ı bulmaz Sâmiyâ hakka’l-yakîn,

Esfel ü a'lâ, o kim, Esmâ-yı Husnâ görmedi.

Kitâb-ı Kâinattan Akseden

Kitâb-ı kâinattan akseden fermâna ol sâmi',

Tecellî lem’a-i vahdet ölür her zerreden sâtT.

O bahr-i azamûta olsa dil çün zerreler yeksan,

O nisbet kadrini'kurbi'yyet ile ret’eder râfi'.

Sivâ zilli dil-i uşşâka semm-i kâtil olmuştur,

Ona iksîr-i tevhid ile tiryâk u devâ nâfi'.

Ezelden eylemiş mir’ât-ı küntü kenz inşânı,

O sırrın mahremi mir’ât-ı Haktır sen de ol kâni’.

Eriş mîzâb-ı Hazretten gelen kenz-i tecellâya,

Velî kahr-ı celâlin sûreti inkâr olur mâni’.

Zuhûr-i esfel ü a’la-sıfât ef’âli nâzırdır,

Velî zât-ı nihâna mazhar imiş âdemi sâni’.

Münezzehtir merâtibden, tecellîden, tedenniden,

Mezâhirle velî envârı gûnâ gûn olur lâmi’.

Ehad sırrı Samed nûrunda kim ki buldu temkini,

O oldu rütbe-i kurbiyyet içre Sâmiyâ câmi’.

Bigâne Âşık, Sûzâne Âşık

Her dû cihâne bigâne âşık,

Aşk ile dâim sûzâne âşık.

Yoktur karârı leyi ü nehârı,

Her demde zâr ü efgâne âşık.

Maksûdu Allah, derd ile her gâh,

Etmektedir âh Lokmâne âşık.

Vahdet ilinde beyt-i dilinde,

Vuslat yolunda kurbâne âşık.

Ol yâre karşû envâre karşû,

Dîdâre karşû devrâne âşık.

Doisa tecellî bulmaz teselli,

Yok îikr ü aklı dîvâne âşık.

Aşk ile ma’mûr olmuş dili Tûr,

Zannetme hûr u gıimâne âşık.

Her demde zikri hayrette fikri,

Zulmette bedr-i tâbâne âşık.

Kimde olur aşk olur muvaffak,

Sermâyesi Hak dükkâne âşık.

Aşkın kemâli yoktur zevâli,

Bir lâmisâli cânâne âşık.

Bend eylemiş cân bir mâh-i tâbân,

Olmuş perîşân târâne âşık.

Envâr-ı vahdet keşf olsa vusiet,

Eyler mi minnet bir câns âşık.

Sâmî gönülden cân ile dilden,

Bezm-i ezelden Sübhâne âşık.

İhrâk -ı Aşk

Nâr-ı kübrâdır hakîkat âşıka ihrâk-ı aşk,

Nûr eder cân ü dili ihrâk ile imhâk-ı aşk.

Künh-i zâttan bîneseb câzibnümâ feyz-i ezel,

Her nesebden ayn-ı gayba hasreder eşvâk-ı aşk.

Her teayyünden çıkup dünyâ vü ukbâ bilmedi,

Sırr-ı ma'şûkta fena ender fenâ, uşşâk-ı aşk.

Lâteayyün mebdeidir her teayyün menşei,

Kâf-i Nûn’dan bîhurûf fermân eder intâk-ı aşk.

Râh-ı vuslatdır ki ol terk-i terk'e erdirir,

Kâse-i vahdet şarâbı feyzidir mihrâk-ı aşk.

Hissedârı sidre-i seyrân edertecrîd ile,

Cezbe-i bâriknümâ te’sîridir is’âk-ı aşk.

«Len terânî»den enâniyyet sıfâtın mahvedüp,

Bel yerânî sırrını îmâ eder ıshâk-ı aşk.

Nisbet-i zâtiyyedir ki zâtı zâta cezb eder,

Bahr-i nûr-i zâta bahran ettirir a’mâk-ı aşk.

«Küntü kenzen» kenzi «ahbebtü» rumuzundan gelir,

Şems-i zâtı lâmekândan gösterir âfâk-ı aşk.

Refref-i seyr-i muatlâdır harîm-i hazrete,

Kimki aşk u şevk ile nâil ola ihkâk-ı aşk.

Rehnümâdır asıkı vuslat gehi rna'şûkuna,

Pertev-i mir’at-ı cânândır dile burâk-ı aşk.

Sûret ü ma’nâda şart oldu fed’â muğdi için,

Bezl-i cân etmek gerektir evvelâ infâk-ı aşk.

Lâteayyün lâmekâna bil burâk-ı i'tilâ,

Nûr-i dîdâr âşikâr eyler meh-i işrâk-ı aşk.

Perde-i nûr-i likâ vasl-ı bakâyı ref eder,

Hep hicâbın selbine bâdîdir istiğrâk-ı aşk.

Her merâtibde hüveydâ hükmü cârî serteser,

Nûr-i mutlak bahrine iğrâk eder ıtlâk-ı aşk.

Aşk-ı uşşâk vuslata akreb tarîkin sırrıdır,

Zehr-i sevdâ-yı sivâ kimyâsıdır tiryâk-ı aşk.

Aşıkı ma’şûkta mahv u rabt eder bir habl-i nûr,

Halli müşkil bir muammâ ukdedir, iğlâk-ı aşk.

Terk-i işrâk etmeyen idrâkten olmaz hissedar,

Zât, sıfât, ef’âldetevhîddir ezel mîsâk-ı aşk.

Cismini cân eyleyüp çânânına kurbân olan,

Lahminesofra-i muhtass-ı gıdâ erzâk-ı aşk.

Rehn-i kesretten reh-i tahlîs-ı cân ister isen,

Bende-i bend-i sivâyı tîz eder i’tâk-ı aşk.

Mâsivâ zıll-i hevâdır zulmet-i a’zam sevâd,

Bast-ı nûr ile basît kalbe bisât ibrâk-ı aşk.

Râh-ı ebrâr seyr-i uşşakîne nisbetle serâb,

Kıdve-i şehrâh-ı kurb-i bînişân müştâk-ı aşk.

Feyz-i vahdettir ki seib-i gayr-i aşkın hassası,

Aşıkı ma’şûkta imhâkla eder ıtbâk-ı aşk.

Kabza-i kudretle mermi sehm-i sârî lahzada,

Kim hedeftir mahv olur kıimaz ona işfâk-ı aşk.

Kâf kurba, şın şühûda, ayn ayna erdirir,

Kurb-i ef’âl ü sıfât nûr-i maiyyet tâk-ı aşk.

Dâne-i dünyâ-yı dûna sarf ile nemlesıfat,

Kadr-i aşkı hedr eder beyhûde bîezvâk-ı aşk.

Bil hakikatte mecâz evsâh-ı kesret bîrevâc,

Kân-ı vahdet cevherin teşhîr eder esvâk-ı aşk.

Kad sera’l-eş’yâü bi’l-esmâi min sım’s-sıfât,

Cezbe-i kübrâ-yı Haktır, Sâmiyâ muzdâk-ı aşk.

Dilersen Bahr-ı Zâtı

Dilersen bahr-ı zâtı seyr için, bir ma’nevî zevrak,

Mutahhar kıl derûnu, mâsivâdan bahşedüp revnak.

Hayâlât-ı vücûdun hâil-i nûr-i şuhûd oldu,

Nikâb-ı cân açılmazsa tecelli eylemez bil Hak.

Rumûz-i ma'nevî-i «kul kefâ»ya vasıl olmakçün,

Umûmen evliyâya rehnümâdır cezbe-i mutlak.

Sıfât u zâtına mir’ât edüp resm-i mezâhirle,

Tecellî mevcesinden görünendir nûr-î bahr-i Hak.

Teayyünde zuhûrun mazhar-ı cem’iyyet-i esmâ,

Vedâ' etmezden âlemden, bu faslı asla kıl mülhak.

Füyûz-i kenz-i iâhûtî senin sırrında mahfîdir,

Mutatsam nefs ile olmuş o kenzin cevheri muğlak.

Makâm-ı saff-ı evvel, sâfiyet bezmine mi’râc et,

Rumûz-i «sâbikû» ile olam dersen eğeresbak.

Dil ü canda enis ü mûnisin dâim ola mevlâ,

Ki üns-i Haktan oidu lafz-ı insan zâhir-i müştak.

Gerektir dîde-i can rûy-i cânânı temâşâya,

Münevver eyler elbet çeşm-i cânı nûr-i kuhl-i aşk.

Hicâb-ı zulmeti ref’ etmek istersen derûnu, kıl,

Vücûdun garbını şems-i hakîkat perteviyle şark.

Sivâlardan selîmü’I-kalb olan Sâmî bulur Hakkı,

Haremgâh oldu milk-i canda cânân ile dil ancak.

Mekân Âşık Cihan Âşık

Elâ ey mefhar-i âlem sana kevn ü mekân âşık,

Döner nurun ile devrân sana cân ü cihân âşık.

Göründü pertevinden nûr-i vech-i kibriyâ çün kim,

Umûmu cezbeye saldı sana hûr u cinân âşık.

Zuhûr eden bu imkân içre rengârenk senin hüsnün,

Beyân âşık ayân âşık, sana aşk-t nihân'âşık.

Urûcun zînet-i Arş-ı Muallâ, Şâh-ı Levlâksin,

Hırâm-ı dilrübâ-yı kudsüne kerrubiyân âşık.

Nesiminle sabâ aşka düşüp deVrâne çıkmıştır,

Sana ervâh u ecsâm u melekler ins ü cân âşık.

Sen ol fermanber-i şâh-ı bakâ-yı Sidre seyrânsın,

Serapa Arş u ferş devr-i zamân ü cümle ân âşık.

Karîn-i nûr-i esmâ-yı Hudâdir cümle evsâfın,

Cemâlin Haknümâ âyînesine aşıkân âşık.

Cihânın cânısın canlar seni cânân edinmiştir,

Sana Sultân-ı lâhût sarây-ı lâ-mekân âşık.

Kemâlâtın ehad bahrinde nûrdur, yektâdır,

Sana hep kâinât ü sâkinân-ı âsümân âşık.

Gubârın,bûsegâh-ı kıble-i ma'nâ-yı kübrâdır,

Füyûz-i nefha-i canbahşına hep kudsiyân âşık.

Kelâmın mürdeler ihyâda iksîr, nefha-i Haktır,

Zülâl-i lutfuna âb-ı hayât-ı câvidân âşık.

Kulun Sâmî günahkârân içinde cümleden mücrim,

Şehinşâh-ı şefâatsin sana hep âsiyân âşık.

Nûrun Da Hak Nârın Da Hak

Bâtıl demem eşyâyı, izhârın da ızmânn da hak,

Künh-i kemâl Cennetle Nâr, nûrun da hak nârın da hak.

Mansûru istihlâk ile sensin «ene’l-Hak» söyleten,

Kendini mahv eden görür, dârın da dîdârın da hak.

Mûsâ’ya kürsî eyleyüpTûr’u kelâmınla ayan,

«Innî enellah» diyen ezhârın da eşcârın da hak.

Kahr u celâlin âşıka, lutf u cemâlin nâzıdır,

Nârınla nûrun menşei, afvin de kahhârın da hak,

Mir’ât-ı künh-i vahdetindir kâinat ser tâ kadem,

Ref’ olsa perde cümleden, yârin de ağyârın da hak.

Bu cilvegâh-ı mülk ü ma'nâ gülistâmn keşf eden,

Çün andelîb âgâh olur hârın da gülzânn da hak.

Olmaz abes bir zerrede ism-i celîlindir hakîm,

Haksin hakîkat çünki âsânn da hak kârın da hak.

Hüviyyet-i Hak Sâmîyâ tekvîn eden âlemleri,

Her rütbede zâhir olan leylin de akmârın da hak.

C â n ı m d a n Etmez İftirâk

Hüsn-i sır mehpâresi cânımdan etmez iftirâk,

Derd-i dil dildâresi cânımdan etmez iftirâk.

Cümle varlıktan geçüp tevhîd-i sırf olmak içün,

Aşk-ı Hak seyyâresi cânımdan etmez iftirâk.

Kâinat hep tılsım-ı hüsnünde kayd ü bend olup,

Âşkının hunkâresi cânımdan etmez iftirâk.

Mazhar-ı deryâ-yı vahdet kesret-i emvâc iken,

Bu «ene’l-Hak» na’rası cânımdan etmez iftirâk.

Hep sıfâtın âşıkı vâdi-i hasret eyleyen,

Meyl-i zât gamhâresi cânımdan etmez iftirâk.

Zıll-ı kesret ref’ olunca «semme vechüllah»dan,

Gamze-i hûnhâresi cânımdan etmez iftirâk.

Bahr-i istiğrâkta Sâmî nice olmaz mahv ü gark,

Tal’at-i nûrpâresi cânımdan etmez iftirâk.

Gerçi Amelim Yok

Mensûb-i huzur olmağa gerçi amelim yok,

Meh-i tal'atımın gayride fikr ü emelim yok.

Hûnâb-ı ciğersûz-i derûn-i dilem her an,

Sinemden akar dîdede gerçi belelim yok.

Çeşmimde cihân, cân ile cânân görünen hep,

Sensin güzelim, başka benim bir güzelim, yok.

Aşkın ezelî kıldı beni hüsnüne şeydâ,

Ta’tîr-i meşâm eyleyecek, başka gülüm yok.

Rahm eyle beni hecr ile zulmette bırakma,

Sen şems-i münîrim gibi hiç bedelim yok.

Aşkınla perîşân u harâb oldu bu cismim,

Lutf eyle ki dâmen tutacak elde elim yok.

Bin nâz ü gınâ eylese de hüsnüne lâyık,

Çevrinde lutuf-dîde vü ye’s ü kelelim yok.

Arz eylemede hâlini ima ile Sâmî,

Takrîr-i merâm eyleyecek dilde dilim yok.

Nâil Olmaz Vuslata

Nâil olmaz vuslata ma’nâda dil,

Olmadıkça aşkına üftâde dil.

Duyamaz verd-i hakikât bûyini,

Düşmedikçe tâ seher feryâda, dil.

Çeşm-i cânı nûr-i ferdâr olamaz,

Iktidâ etmez ise üstâda dil.

Kayd-ı cân-ı cismi terk etmek gerek,

Vasıl-ı cânân olandır sâdedil.

Ermese fânide cânâna eğer,

Eremez dîdânna ukbâda dil.

Sahibi, Haktır bu iklîm-i dilin,

Ver ana bulsun onu dünyâda dil.

Menzili cümle merâtib ğâyeti,

Kalmasın Cennet ile Tûbâda dil.

Kâf odur Anka odur kenz-i Hûdâ,

Kâ'be-i kübrâ için bünyâda dil.

Etme nefs ile nikâb ender nikâb,

Tâ ola dildârına dildâde dit.

Nakşı tathîr et sivâ eyler sevâd,

Olmasın ber-mâsivâ sevdâda dil.

Sâmiyâ dil noktasıdır nûr-i zât,

Bâde-i aşk «bâ»da, Verme bâdedil.

Talibâ Vuslat Dilersen

Talibâ, vuslat dilersen âleme bîgâne ol,

Bir hakikât şem’i bulup cân ile pervâne ol.

Cümle varlıktan soyunup aslına ^yîe sefer,

Şems-i zâtın vahdetinde nuruna sûzâne ol.

Cân ü baş kaydın bırak tâlip isen candan eğer,

Geç bu beyhude hevâyı vasıl-ı cânâne ol.

Nisbet-i mürşitle feyz-i kevser-i aşkriçûp,

Râh-ı Hakta bahr-ı aşka gark olup mestâne ol.

Gonca-i ma’nâ isedil bahçesinde maksadın,

Terk edüp hâr-ı sivayı her seher efgâne ol.

Hep kuyûdât-ı sivâdan eyle tecrid-i sıfât,

Katre-i zâtını ifnâ eyleyüp ummâne ol.

Vuslat-ı Mevlâ dilersen, aşk-ı Leylâdan geçüp,

Gel hakikât aşkına Mecnûn gibi dîvâne ol.

Bil cemâl-i mutlakın zerrâtıdır sırru'l-vücûd,

«Semme vechüllah» ! Sâmî seyr edüp hayrâne öl,

Derman Yoludur Bu Yol

Aşk ehli isen durmam, derman yoludur bu yol,

Bigâneye yol sorma, irfân yoludur bu yol.

Kim bu yola bel bağlar, yaş yerine kan ağlar

Sel gibi akup çağlar, ummân yoludur bu yol.

Ah ile sadâ eyle kendini fedâ eyle,

Aşk ile gedâ eyle ihsân yoludur bu yol.

Kasdın ise hünkârlık mahv olmalı bu varlık,

Zâil olup ağyarhk yeksân yoludur bu yol.

Dostuna vücûd perde, ne gökte ne de yerde,

Aşkın var ise serde seyrân yoludur bu yol.

Dil şem’ini yaktınsa aşk bahrine aktınsa,

Can mülküne baktınsa cânân yoludur bu yol.

Nûr eyleyerek nârı fark eyleye gör yâri,

Şirkten olasın ârî îmân yoludur bu yol.

Sâmî gibi dîvâne vahdet ile hayrâne,

Cânâneye pervâne sûzân yoludur bu yol.

Kurbiyyet-i A’lâya Gel

Rütbe-i süflâyı geç kurbiyyet-i a’iâya gel,

Mevcedâr-ı arıza bakma yem-i deryâya gel,

Âşinâ olmaksa Hakka «alieme’l-esmâ»ya gel,

Sûret-i mevhûma bakma âdem-i ma'nâya gel,

Harf libâsı içre pinhân nokta-i zîbâya gel.

Cân içinde gizli cânân buldun ise ey gönül,

Vech-i pâkin perteviyle doldun ise ey gönül,

Bînişândan bir nişânı aldın ise ey, gönül,

Tâlib-i sırr-ı Muhammed oldun ise ey gönül,

Sidre vü Tûbâda kalma âlem-i ezbâya gel.

Ermek istersen bugün esrar-ı Sübhâne, sakın,

«Men aref» sırr-ı ledünnîsinde irfâne, sakın,

Mushaf-ı tekyîn-i Hakla vahy-i Kur’âne, sakın,

Sırr-ı Hakki ister İsen gitme yâbâne sakın,

Âyîne-i inşânı oku mazhar-ı kübrâye gel.

Bezm-i tedrîs-i hakikatte elif dersin oku,

Nokta-i vahdet içinde mahv-ı sırf dersin oku,

Hızr-ı ma’nâya erişüp «lâ havf» dersin oku,

Mekteb-i irfân içinde «men aref» dersin oku,

Serseri gezme, özün bil, ârif ol, Mevlâya gel.

Zat ü evsâf sırr-ı esmâ mazhar-ı âdemdedir,

Sâmiyâ cümle mezâhir ekberi âdemdedir,

Cem’i lâhût fark-ı nâsût mihver-i âdemdedir,

Ey Niyâzî «küntü kenz»in cevheri âdemdedir,

Derbeder olma gözün aç kenz-i lâ yefnâya gel.

Onsekinbin Âlemi

On sekiz bin âlemi izhâr eden Rabb-i Gelil,

Künh-i şems-i zâta kıldı hep merâtibden delil.

Ma'rifet mir’âtını uşşâka kıldı yâdigâr,

Teşnegânri zemzem-i irfâne olsun selsebîl.

Kayd-ı zulmet mâni’ olmuşsa eğer mir'âta bak,

Afitâbın nuru salmış necm-i zerrâta fitil.

Bahr-i nûr-i vahdetin emvâcı imkân görünür,

Hâ!-i istiğrak ile derk et ne lâzım kâl ü kil.

Âlem-i suretle Sâmî ğayb-ı zâtı, seyr edüp,

Nûr-i irfâna eriş, kalma dü.âlemde alil.

Yâ Rasûl

Hâk-i paye arz-ı hâl etmek ne hâcet yâ Rasûl,

Aşikârdır hazrete her türlü hikmet yâ Rasûl.

Yüzü kâre cürmü çok bir asî-i bîçâreyim,

Derd-i cürme beklerim senden inâyet yâ Rasûl.

Ilticâ eden gubâr-ı akdes-i ihsânına,

Dû cihân içre bulur fevz ü saâdet yâ Rasûl.

Cümle âlem rahmetin nûrîyle olmuş pâyidâr,

Âsitânın, menba-ı lutf-i himâyetyâ Rasûl.

I’timâdım Rahmeten lil'âlemîn şânınadır,

Yok benim hâlimde ümmîd-i selâmet yâ Rasûl.

Va’d-i afvin mücrimi kıldı recâdan hisseyâb,

Yok benim isyânıma haddile gâyetyâ Rasûl.

Sâilem iki cihanda, bâb-ı lutfundan senin,

Kıl terahhum bendene, rûz-i kıyâmetyâ Rasûl.

Derd-i aşkınla dilim yanmaktadır rûz ü leyâl,

Âsîyim, geldim sana ettim dehâlet yâ Rasûl.

Müctebâ-yı enbiyâsın cümlesi hayrân sana,

Haknüma vechinde zâhir her melâhat yâ Rasûl.

Nâr-ı aşkınla yanar Sâmî kulun, bîihtiyâr,

Lutf edüp eyle sezâvâr-ı şefâat yâ Rasûl.

Nokta-i İrşâda Gel

Tâlibâ, gezme sivâda, nokta-i irşâda gel,

Mâyedâr-ı Ahmedîden feyz-i istimdâda gel.

Aldatıp âvâre nefsin, etmesün esfel seni,

Beyt-i kalbin zikr-i Hakla rüknünü bünyâdagel.

Bul ledünnî mektebinde Hm-i ilmüllah oku,

Mürşid-i hızr-ı zamânı ârif-i üstâza gel.

Nefs elinden rûh-i sultânî esir olmuşdürur,

Mısr-ı dilde ruhu sultân etmeğe âmâde gel.

Firkat-i yârden yanarsın, vuslatı arzû edüp,

Sırr-ı lâmevcûdeyi tevhîd ile işhâda gel.

Hep kemâlât-ı bakâya sa’y edüp rûz u leyâl,

Va’d-i ferdâya eriş, muhtâr iken dünyâda gel.

Küntü kenzi bulmak için Sâmiyâ sen de bugün,

Aslını faslında seyret, zikr-i Hakkı yâda gel.

Gönül

Sayd ü bend oldu meğer bir şâh-ı hûbâne gönül,

Şimdi mest-i bîşuûrdur çeşm-i mestâne gönül,

İsmi yektâ resmi tûbâ cismi bîhemtâ ferîd,

Çeşmi âhû tal’atı nûr şöı^ıs-i tâbâne gönül.

Düşmesin hiç kimseler cânsûz-i aşk nîrânı bu, .

Yâne yâne döndü nâçâr ayni büryâne gönül.

Hep senin fikr-i hayâlinle mehim âlüfteyim,

Kuvve-i idrâkini mahv etti dîvâne gönül.

Sensin ancak zülf ü ebrûriştesiyle bend eden,

Düştü mecnûnlar gibrsahrâ-yı hayrâne gönül.

Derd-i aşkın yâresine yine sensin çâreşâz,.

Derdini arz eylemez bir başka lokmâne gönül.

Anladım işte cihanda âfet-i cân aşk imiş,

Şimdi senden başka her sevdâya bigâne gönül;

Kenz-i bîhemtâ imiş iksîr-i aşkın kıymeti,

Aşkı ihfâ etmek için oldu vîrâne gönül.

Gülmedi Şâmîşenin aşkınla âîûd olalı,

Ayn-i pervâne yanuptur nâr-ı nîrâne gönül.

Pervâne Geldim Tâ Ezel

Şem’i cemâlin nûruna pervâne geldim tâ ezel,

Dçrd-i firâk’ndan sshâ dsrmânöçiddırn tâ özci.

Elest bezminden kelâmın sem’ime aks edeli,

Sabr u karârım kalmadı mestâne geldim tâ ezel.

Külli metâlibten çıkup, cümle merâtibten geçüp,

Şems-i cemâlin meşrıkı inşâna geldim tâ ezel.

Âşıkların matlubunu sâdıkların mahbûbunu,

Bulmak içün bu meslek-i pîrâne geldim tâ ezel.

Nûr-i cemâlin göreli bezm-i ezelden ereli,

Idrâk-i aklım kalmadı dîvâne geldim tâ ezel.

Faslımdaki ders-i elif ülfet içindir aslıma,

Mürşid izini izieyüp irfâne geldim tâ ezel.

Katre iken bildirmedi, buldurmadı sultânımı,

Vuslat içün cânânıma, ummâne geldim tâ ezel.

Sâmî Niyâzî nûr-i aşk içinde bahrân eyleyüp,

Esmâ sıfâtın mercii, sultâne geldim tâ ezel.

O Mihr- i Bî-bahâyı Bul

Açup dü dîde-i cânı o mihr-i bîbahâyı bul,

Geçüp vâdî-i hicranı ezeller âşinâyı bul.

Sıfât-ı fâniyi tekmil edüp hakkâniye tebdil,

Cilâ-yı cezbe-i tehlîl ile nûr-i bakâyı bul.

Hicâb-ı nefse gâlib ol, sivâ zillini sâlib ol,

Dil ü cânile tâlib ol o şems-i pür zıyâyı bul.

Düşüp mecnûn gibi derde, reh-i vahdette perverde,

Ferîd ol aşk ile ferde şeh-i hüsn-i bakâyı bul.

Edüp İblis gibi ibâ tarîk-i Hakta bîpervâ,

Cahimi eyleme me'vâ, libâs-ı etkıyâyı bul.

Hayâtın olmadan fâni ola gör abd-i hakkânî,

Bulup esrâr-ı Sübhânî safâ ender safâyı bul.

Dilersen sermedi devlet hulûs-i kalb iletâat,

Edüp her ân ü her sâat ibâdetle ulâyı bul.

Sırât-ı istikâmetten, dili dûr etme tâatten,

Çıkup hâl-i şekâvetten rumûz-i «kul kefâsyı bul.

Reh-i gaflet ile meşğûl, olan yârın olur mes’ûl,

Huzûrda olmağa makbûl bugün derde devâyı bul.

Rızâdır cümlenin kâmı fenâdır halkın encamı,

Selim et kalbini Sâmî cilâ-yı ıstıfâyı bul.

Âdem isen.. Kânı Bul

Âdem isen «aileme'l-esmâ» içinde kânı bul,

Üns-i Rahman rehberi bir kâmil inşânı bul.

Perde-i cisminde mestûr âlemi fehm eyleyüp,

Okuyup ders-i areften cân içinde cânı bul.

Gerçi yetmiş bin hicâb-ı nefs ile, oldun garib,

Akrabiyyetle ehad sırrındaki mihmânı bul.

Ger urûc etmekse aslâ, reng-i elvândan geçüp,

Sırr-ı zâtta mahv oiuben lâmekân seyrânı bul.

Sem’i cân ile işit tevhîd-i vahdetten nidâ,

«Kün» deyü her zerreye, fermân eden Sultânı bul.

Sen de ey Sâmî Niyâzî hep alâikden geçüp,

Bîcihet her an sana nâzır olan cânânı bul.

Yazılmış Ayet - i Hüsnünde

Yazılmış âyet-i hüsnünde nâr ile «elif lâm mîm»,

Hakâik mazharı olduğunu îmâ eder «Hâ Mîm».

Meh-i zâtındaki esrâr muhit-i sırr-ı Kur’ândır,

Umûma rahmetin oldu «elif lâm râ» ile taksın.

Zuhurun sırr-ı «kef hâ ye ayn sâd» bahr-ı vahdetten,

Mutahharsın sivâdan mazharındır nûr-i «tâ sîn mîm».

Zuhûrât-ı merâtib sırrındır «hâ mîm ayn sîn kâf»,

Medâr-ı ferd-i câmi' olduğunu «kâf» eder tefhîm.

Tecelliyyât-ı Hakkın mihveri bir şems-i vahdetsin,

Ehad âyînesi pertevnisârin mazharıdır «mîm».

Senâkâr-ı celîlin nassıdır «Tâ Hâ» ile Yâ Sîn»,

Muhît-ı «alleme’l-esmâ» kemâlin gaye-i tekrîm.

Sekiz cennetleri aks-i cemâlin eylemiş tezyîn,

Tecellî-i Hudâyı gösterir nûr-i cemâlin «cim».

Özün mir’ât-ı zât olmuş sıfâtın mihver-i imkân,

Yed-i kudret seni hep hârikâtla.eylemiş tanzîm.

Hakâik cem’ine «nûn ve’l-kalem» bürhânın olmuştur,

Eder her zerreyi Sâmî hakîm-i hikmeti terkîm.

 

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Pür kâr Bismillâhirrahmânirrahîm.

Her kâr Bismillâhirrahmânirrahîm.

Hayr eyler her ef’âl nihâyetini,

Envâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Zerr’e taklîb eder mahiyyetini,

Mi’yâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Her işlerin hüsn-i hitâmına sebeb,

Mi’mâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Mahrum bırakmaz zikredenleri müdâm,

Ezkâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Hakka karîn eyler hulûs-i bâlini,

Gülzâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Zât u sıfat, esmâ vü ef’âl camii,

Etvâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Küllî ledünnün menbaı hem mahzeni,

Esrâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Mâhiyyet-i gayb-ı ezel ummânıdır,

Ebhâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Şer u Tarîk ile Hakîkat, Ma’rifet,

Enhâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bilcümle Cennât-ı Naîmin pertevi,

Akmâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Evvel ü âhir, zâhir u bâtınlara,

Nevvâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ervâh u ecsâm, ibtidâ vü intihâ,

Dewâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Künh-i künûz-i cûd ile buldu vücûd,

Her vâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ebrâr u ahyâr u eştâr refrefi,

Seyyâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bürhân-ı «bâ»dır nokta-i vahdet-nümâ,

Âsâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Her sırrı cami’ evvel, âhir Sâmiyâ,

Ezhâr-ı Bismillâhirrahmânirrahîm.

Mestâneyim Hayrâneyim

Aşk hâletiyle dâima mestâneyim haîyrâneyim,

Ma’şukumu efkâr ile, nîrâneyim tâbâneyim.

Bu derd ile mihnet güzâr, olmaktayım bîihtiyâr,

Dü oidu bir minre şikâr, pervâneyim sûzâneyim.

Olmakta hâlim çâk çâk etmez hayâlin infikâk,

Râhında sinem oldu hâk târâneyim vîrâneyim.

Dilde enîs subh u mesâ aşk oldu âteştten gıda,

Etmekteyim dâim nidâ efgâneyim giryâneyim.

Çekmekteyim her dem çile endûh u gam doldu dile,

Bil âteş-i nârın ile gamhâneyim külhâneyim.

Hüsn ü cemâl tuğrâsını gördükçe can leyiasını,

Aşkın hayâl sahrâsını seyrâneyim dîvâneyim.

Selb oldu zevk u râhatım mahv oldu sabr u tâkatım,

Her ân ile her sâatim devrâneyim nâlâneyim.

Sâmî o kenz-i akdeme erince düştü bir deme,

Cânân içün dû aleme hicrâneyim bigâneyim.

Estağfirullahe’l-azîm

Cismimle her isyânıma estağfirullahe’l-azîm,

Ruhumla her noksânıma estağfirulllaıhe’l-azîm.

Aklımla her hatarâtıma fikrimle her lahazâtıma,

Gafletgüzâr niyyâtıma estağfirullahe’l-azîm.

Zâhirde her a'mâlime bâtında şer a’mâlime,

Aks-i rızâ ahvâlime estağfirullahe’l-azîm.

Kasd ü azimle yâ hatâ ucb ü tekebbürle riyâ,

Ettiğime bîintihâ estağfirullahe’l-azîm.

Kullukta her taksîrime Haktan uzak tedbîrime,

Isrâr ile tekririme estağfirullahe’l-azîm.

Gerek sağâir asgara gerek kebâir ekbere,

Her dem derim binden bire estağfirullahe’l-azîm.

Selb eyleyen nûr-i cemâl celb eyleyen kahru celâl,

İsyânıma ey zü'l-kemâl estağfirullahe’l-azîm.

Isrâf olan ânâtıma zulmetmedâr hâlâtıma,

Her sâat ü evkâtıma estağfirullahe’l-azîm.

Mevtimde kabrimde azâb hasrımda neşrimde ikâb,

îcâb eden cürmüme hep, estağfirullâhe’l-azîm.

İmkân ile takyîdime mâni’ olan tecridime,

Noksan olan tevhidime estağfirullahe’l-azîm.

Ettimse yâ Rabbe’l-ibâd şânında sû-i i’tikâd,

Her dem edindim i’tiyâd estaığfirullahe’l-azîm.

Ukbâda bâdî-i itâb müstevcib-i tard ü azâb,

Cümle günâha bîhisâb estağfirullahe’l-azîm.

Ammâ ceneytü bi’l-hevâtübtü nasûhan sadikâ,

F’ağfir lenâ yâ Rabbenâ estağfirullahe’l-azîm.

Gizli, gerekse âşikâr kasdî gerek bî-ihtiyâr,

Her cürme bî hadd ü şümâr estağfirullahe’l-azîm.

Settârıma îkân ile gaffârıma îmân ile,

Tevbe edüp bin cân ile e-stağfirullatıe’l-azîm.

Zenb ü hatâya mâilem cürmümü bir bir kâillem,

Afvini yâ Rab sâilem estağfirullahe’l-azîm.

Sâmî kulun afv-i günâh senden diler ey Pâdişâh,

Tâiblere sensin penâh estağfirullahe’l-azîm.

Gelin Âşıklar

Gelin âşıklar devrân edelim,

Hakkın zikrine cevlân edelim.

Pervâne gibi şem'i cemâle

Yânup cemâli seyrân edelim.

Sırr-ı şeriat nûr-ı tarikat

Dürr-i hakikatle kân edelim.

Nûr-ı Muhammed sırr-ı Alide

Pirân yolunda erkân edelim.

Divâne olup Leylâ yolunda

Mecnûn misâli efgân edelim,

Rehberi bilip mürşidi bulup

Cân ü bâşımız kurbân edelim.

Aşkın yolunda Sami Niyazi

Verip bu cânı suitân edelim.

Allah Derim

Her nefeste aşkla giryân olup Allah derim

Her seherde bülbül-i nalân olup Allah derim.

Nur-i zâtiyle tecellisi beni benden alup

Hal-i istiğrakle hayrân olup Allah derim.

Nur-i zatı nur'un alâ nur, mahveder evsâfımı

Bahr-ı nura gark ile ummân olup Allah derim.

Berk-ı zâtı, akl u fikri mahv-ı izmihlâl eder

Aşkla mecnûn ü sergerdân olup Allah derim,

Nefs ü kalb ve ruh u sırrım cem'e erişüp

Cezbe-i kübrâda hep feverân olup Allah derim.

Gâh sırrımdan lâ hû ve illâ hû deyu

Gâh enellah tûrına mihmân olup Allah derim.

Esfel ü alâda Allah, dünya ve ukbâda hû

Neşr-ı zâta haşrla üryân olup Allah derim.

Arş ü kürsi seyrangehidir salik-i sâdıkların

Gâh şuhûd-ı küll-i yevm-i şân olup Allah derim.

Kâb-ı kavseyn, rütbe-i cem’i kemalullahdır

Lâkin vâdi-i hüviyyet kân olup Allah derim.

Cân ü cismi külli mahv ile eriştik hazrete

Hakda sıfat-ı vücut olup Allah derim.

Zâkirân-ı kürsi, bilüp Samiya hakk’elyakîn

Gâh mezkûr-ı zâkir sübhân olup Allah derim.

Şikâr Edince

Şikâr edince beni ol nigâr-ı âfet-i cân

Zemin-i sadr-ı hazine döşendi mihnet-i gam

Feda edüp reh-i şâdîyi kapladı ahzân

Enisim oldu cihanda kaderle rene ü elem.

Nedir kabahati âşık olan dil-i zârın

Vefâ-yı aşka mukabil, bütün, cetâ kârın

Nasibi gülşen-i hüsne bedel düşer hârın

Ne geldi vakt-i seher ne açıldı gonca-i fem.

Tasavvur etmede dâim seni muhît-i hayâl

Hayâlin olmasa dilden gider mi hâl-i melâl

Cünûna sevkedecektir beni netice-i hâl

Hata değil eder isem bu müddeâya kasem.

Dayanmaz oldu bu cevr ü cefâya tâkat-i cân

Ki hüsn ü ânı eder bîrahm-ı gâret-i cân

Olur mu celb-i huzûr, selb olunca râhat-ı cân

Huzûr olur mu-düşenlerde aşkına, bir dem.

Bu yolda varsa sebâtın gönül, safâyı unut,

Bu derde çâre bulunmaz, hemân devâyı unut

Harîm-i vuslata girmekse, i'tilâyı unut

Yolunda mümkün olur hâkisare, pûs-i kadem.

Kitâb-ı aşkını, hüsnü eder dile ta’lim

Hurûf-i âteşîn ile eder sutürını tanzim

Kılar şerâre-i hüsniyle serteser terkîm

Nukûş-i aşkına müigân ü ebruvânı kalem.

Rehinde Sâmî gibi cân fedâ eden lâyık

Diriğ edenler olur mu cihan ü cânını sâdık

Geda sıfatta esîr olmadıkça bir âşık

Bulur mu vuslat-ı dildârdan lutf u kerem.

Bize Sultânım Efendim

Ey nûr-i hüviyyet bize sultânım efendim,

Ey ma’den-i rahmet bize sultânım efendim,

Ey şâh-ı risâlet bize sultânım efendim,

Ey kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,

Ey sânı şefâat bize sultânım efendim.

Hak kıldı seni cümle cihân canlara cânân,

Her zerre olur hikmet-i levlâk ile lerzan,

Mahbûb edinüp Hazretini Hazret-i Sübhân,

Ey kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,

Ey şânı şefâat bize sultânım efendim.

Hâk-i kademin nûr-i meh-i Arş u zemindir,

Cennât-ı Naîm nisbetine cümle rehindir,

Hak nûruna hüsnün dahî mir’ât-ı mübîndir,

Ey kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,

Ey şânı şefâat bize sultânım efendim.

Lütfün vâr iken âcize bîçâre kalır mı,

Dil, merhem-i aşkın ile hiç yâre kalır mı,

Rahm eyler isen kâre yüzüm kâre kalır mı,

Ey kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,

Ey şânı şefâat bize sultânım efendim.

Cürmüm beni âlemde sefil etti sefil âh,

Iflâs-ı sevâbımla hacîl etti hacîl âh,

Nîrân-ı firâkınla alil etti alil âh,

Ey kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,

Ey şânı şefâat bize sultânım efendim,

Sâmî dü cihân Hazretine etti dehâlet,

Kimden erişür biz gibi mücrime şefâat,

Ihsân da senin ey bütün âlemlere Rahmet,

Ey kân-ı hidâyet bize sultânım efendim,

Ey şânı şefâat bize sultânım efendim.

Allah Muîn Allah kerîm

Öl müsteân Rabbi'rrahîm Allah muîn Allah kerîm,

Mevlâmız Allahü azîm Allah muîn Allah kerîm.

Ol pâdişâh-ı bîzevâî ol zü’lcelâli ve’lkemâl,

Elbet bırakmaz pâyimâl, Allah muîn Allah kerîm.

Derd ehlirfe-dermânı çok, muhtaçlara ihsanı çok,

Âsîlere gufranı çok, Allah muîn Allah kerîm.

Şânı güzel nûru güzel, nehyi güzel emri güzel,

Lutfu güzel kahrı güzel, Allah muîn Allah kerîm.

Kâh kuluna izzet verir, kâh hüzn ile mihnet verir,

Hicrân, gâh vuslat verir, Allah muîn Allah kerîm.

Zâlimlerin deyyânıdır, mün’imlerin mennânıdır,

Râhimlerin Rahmânıdır, Allah muîn Allah kerîm.

Âlem muti’ te’sîrine, hikmet ile tedbîrine,

Muhtâc anın takdirine, Allah muîn Allah kerîm.

Her lahzada lutfu müdâm, in’âmını eyler tamam,

Ancak Odur Rabbü’l-enâm, Allah muîn Allah kerîm.

Sabr eyleyen mihnetlere, şükr eyleyen ni'metlere,

Vâsıl olur rahmetlere Allah muîn Allah kerîm.

Eyle tahammül Sâmiyâ Hakka tevekkül dâimâ,

Her dû cihân kâfî Hudâ Allah muîn Allah kerîm.

Mecnûniyem.. Meftûniyem

Vahdet gül-i gülzârının dîvânesi mecnûniyem,

Nûr-i cemâl-i mutlakin pervânesi meftûniyem.

Sırr-ı ezel seyrânını etvâr-ı dil devrânını,

Seyr eyleyüp bu âlemin bigânesi mecnûniyem.

Kalbim hilâl-i şems-i ferdâniyyete nâzır müdâm,

«Sümme denâ» esrârının kâşânesi makrûniyem.

Bu perde-i imkânımız âyinedir cânâneme,

Aşk-ı hakikat bahrinin dürdânesi meknûniyem.

Ağyâre semdir nisbetim.yârâne kimyâ-yı derûn,

Iksîr-i irşâd nûrunun bahrânesi meşhûniyem.

Cem’ içre Sâmî fark olup aşk içre külle gark olup,

Sıdk-ı irâdet edenin lokmânesi mahzûniyem.

Tâ Ezel

Tâ ezel bir lâmisâl şâne teabbüd etmişem,

Vahdet-i ferdiyyeti tevhîd, teveccüd etmişem.

Bir bilüp iklîm-i cânistâne sultân olduğun,

Her merâtibden dil ü cânı teçerrüd etmişem.

Gülşen-i ervâh-ı hazretten musaffâ feyzimiz,

Bezm-i cündullah sufûfunda tecennüd etmişem.

Fasl-ı nâsût gurbetinde maksad-ı aksâ olan,

Mebde-i esrân tecdîd ü teceddüd etmişem.

Cilve-i bahr-i hakikatte mâarif şehrine,

Fülk-i şer'ullah ile kayd-ı tekayyüd etmişem.

Aks-i envâr ile dilde mahrem-i zât olmağa,

Nisbet-i kudsîye isnâd-ı tesennüd etmişem.

Lâteayyün kâ'besin, sırda bulup seyrân ile,

Sâmiyâ nûr-i şühûd içre teşehhûd etmişem.

Hazret-i Molla - y ı Rûm

Künh-i aşka muktedâdır Hazret-i Molla-yı Rûm,

Nûr-i Haktan rûşenâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.

Kemâl ender kemâlâtı hüveydâ, kenz-i irfândır,

Nutku ilhâm-ı Hudâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.

Âşiyân-ı vahdete ankâ ledünnî sîreti,

Mahrem-i «sümme denâ»dır Hazret-i Molla-yı Rûm.

Bahr-ı irfân ilesîrâb olmada leb-teşneler,

Kutb-i irfân-ı Hudâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.

Sırr-ı sârî nefh-i câri remz-i pür esrârına,

Gayb-ı lâhût-âşinâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.

Devr-i esrâr-ı müsemmâ bahr-ı zâtın mihveri,

Ayn-i gaybe müntehâdır Hazret-i Molla-yı Rûm.

Istimâ-i cezbe-i ahd-i elest ile semâ’,

Nokta-i kübrâ-yı «bâ»dır Hazret-i Molla-yı Rûm.

Rûh-i İshâk Çelebiden aldı Sâmî sırrını,

Pîşüvâ-yı evliyadır Hazret-i Molla-yı Rûm.

Bir Gül müdür Âlem

Riyâz-ı vahdeti îmâ eder bir gül müdür âlem,;

Hakikat bûyinezâr eyleyen bülbül müdür âlem.

Kitâb-ı ma’nevîden mâyedârânın debistânı,

Ledün tedrisini ta’lîm eder bir dil midir âlem.

Nihân bir bahr-ı ummân mevcesidir, sûret-i ekvân,

O bahrin reşhasından mevcedâr bir sel midir âlem.

Ne sûrette ne ma'nâda müessir yoktur illâ Hû,

Zarûrî emre münkâd serfürû sünbül müdür âlem.

Bakâ yok sûret-i eşyâda peyder pey ufûl eyler,

Şümûs-i kudretin aksi aceb bir zil midir âlem.

Zuhûr-i «semme vech»in şiddet-i işrâkınaı perde,

Kemâlât-ı cemâlin mazharı fülfül müdür âlem.

Müsemmâ cem’ine ma’nâda âdem seyrine Sâmî,

Tecelliyât-ı esmâ meşhedi mahfil midir âlem.

Nihân Oldun  A y â n iken

Bıraktın âşığı hicrân nihân oldun ayân iken,

Firâkın nârına yaktın bu cân içinde cân iken.

Sıfatı hep hicâb ettin müsemmâyı nikâb ettin,

Nişânın cümleden zâhir nişanın bînişân iken.

Erişse hazretinden nûr edersin miik-i kalbi Tûr,

Tecellîden olur ma’mûr mekânın lâmekân iken.

Sıfâtından olan sâfî sivâyı nefy ile nâfî,

Tecellî ettin evsâfı aı/ân oldun nihân iken.

Künûz-i gayb-i menfiyken cemâl-i Hazret-i Zâtın,

Göründü cilve-i «hûsdan ganiyy ü müsteân iken.

Senin çün mûnis-i âhım kerem kı! Sâmi'ye Şâhım,

Meded şendendir Allahım ki emrin kün fekân iken.

Dilersen Zât-ı Hakkı

Dilersen Zât-ı Hakkı çek elin dünyâ ve ukbâdan,

Basiretle bakıp, seyreyle esmâyı müsemmâdan.

Hayâle eyleme ülfet zılâle kılma gel rağbet,

Oku elfâz-ı kevnîyi habîr ol lübb-i ma'nâdan.

Vücûd-i âdemi mazhar kılup Hak seb’ı müsennâya,

Aref ders-i ledünnîden budur maksûd tecellâdan.

Hakikat rehberini bul tecellî eyleye ıtl'âk,

Göründü «semme vechullah» dil-i Mecnûn-i Leylâdan.

«Kuliliâh» sırrıdır Sâmî sülükten maiksad-ı aksâ,

Erişen Zâtına çekti elin dünyâ ve ukbâdan.

Kalbi Cilâ Et

Kalbi cilâ et âyine olsun,

Vahdet mehinden nûr ile dolsun.

Çek, râh-ı Hakta cevr u cefâyı,

Âşık, safâyı çevrinde bulsun.

Râh-ı rızâda yan nâr-ı aşka,

Pervânelerden dil ibret alsun.

Kim tâlibdir «illâ» rumuzun,

Varlık hicâbın «lâ» ile süsün.

Güizârı tâlib dîdârı râgıb,

Bülbül gibi her dem zârî kılsun.

Matlûb ise tâ bir dürr-i yekta,

Hep mâsivâya bigâne olsun.

Sâmî derûnun irfâne erdir,

Sırr-ı arefle Sübhânı bulsun.

Ayandır Cevher-i Zât

Ayândır cevher-i zât istikâmetle ayarından,

Teni gurbette olsa canı ayrılmaz diyarından.

Bulur mu rûh-i kudsî cem'ini ülfete imkân,

Erişmez kûy-i yâre geçmeyenler nefs-i mârından.

Reh-i aşkında düşvâr-ı cemâl-i pâk olan sâdık,

Eder mi iştikâyı mihnet-i belvâ-yı nârından.

Gül-i vahdet-serâya mübtelâ bülbül gibi meczûb,

Ayırmaz dîde-i aşkı gü'-i gülzârı hârından.

Rumûz-i «küntü kenz»! fehm eden irfân-ı Hak dâim,

Geçer vârından illâ geçemez rûy-i nigârından.

Bahûr-i ka’r-ı aşka gark olan dürdâne sayyâdı,

Kalır mı aldanup taklîde, kârından, şikârından.

Nizâm-ı aşkta Firdevs-i muailâ şevk-i dîdân,

Düşer mi dûr olup nâr-ı firâka, nûr-i yârinden.

Meh-i yektâ-cemâiin, âşık-ı meftunu dü âlem,

Geçer mi bahş-ı cân eden nigâh-ı dağdârından.

Bütün ef’âl, sıfât ü zâtını mahvetmeyen Sâmî,

O bahr-ı vahdetin mümkin değil geçmez kenârından.

Bilmez Dalâletten Melâletten

Garîk-i aşk-ı Hak bilmez dalâletten melâletten,

Televvün yok ki fehm etsün seâdetten meâdetten.

Tecellî-i bahr-i vahdet söndürür idrâk eden aklı,

Bulan künh-i şuhûd fâriğ dirâyetten mirâyetten.

Arefle sırr-ı lâhavfe erişen ârif-i vâsıl,

Beridir mekr-i şeytân-ı şekâvetten mekâvetten.

Kerâmet, â’zam-ı esmâ ile Mevlâya vuslattır,

Mücerred rütbe-i ekme! kerâmetten merâmetten.

Nesebden kurtulur takdis ile tenzihi cem’ eden,

Müberrâ kurb ü bu’d ile karâbetten merâbetten.

Gerektir lutf-i Hak bezm-i ezelden fıtrat-ı rûha,

Değildir kesb ile tahsil nihâyetten mihâyetten.

Cihân, mahrûm-i nûr-i rü'yete deryâ-yı muzlimdir,

Nedir derk etmez a’mâ-dil diyânetten miyânetten.

Kemâli intikâl etmez olursa zâdegân-ı Nûh,

Uzaktır cevher-i nâpâk asâletten masâletten,

Çi sûd âlûde-i şirk ü mesâvîye nusuhla pend,

Dem urma, anlamaz mülhid, hidâyetten midâyetten.

Bilir ma’nâda insan, anlamaz esfei behâimier,

Semâya arza, arz olan emânetten memânetten.

Kitâb-ı vahdet-i Haktır ülü’ielbâba âlemler,

Bilir mi sîreti hayvân işâretten mişâretten.

Şerîatletarîkatle müeddeb olmayan kimse,

Hakikat, biedeb bilmez nezâketten mezâketten.

Marîz-i nâümîde söyleme hân-ı Süleymandan,

Gıdâyâb, mürde-dil olmaz ibâdetten mibâdetten.

«Enîbû» emrine mürşid vesile bezm-i lâhûta,

Azâzil, âdeme bilmez inâbetten minâbetten.

Velâyet şâhı bâb-ı ilm-i Hakkı bulmayan serde,

Olur mu hissedâr nûr-i velâyetten melâyetten.

Visâl-i nûr-i Mahbûb-i Hudâya ermeyen mahrûm,

Bilir mi Sâmiyâ sırr-ı reşâdetten meşâdetten.

Sen Şâh-ı Bakâsın

Ey Pâdişeh-i milk-i ebed nûr-i mukaddem,

Ey Bârigeh-i silk-i meded bahr-i muazzam,

Ey Fâtiha-i cümle-i esmâya muallem,

Ey Hâtime-i künh-i müsemmâya mutalsam,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakasın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Ey nûr-i mücellâsı olan kabza-i ûlâ,

Ey zerre-i yektâsı hemân madde-i eşyâ,

Ey gurra-i a'lâsı ayan, mazhar-ı esmâ,

Ey sırr-ı hakîkîsi nihân, zıll-i müsemmâ,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Ey câmi-i envâr-ı kemâlât-ı muallâ,

Ey sâtı-ı esrâr-ı nihâyât-ı muhallâ,

Ey lâmi-i etvâr-ı makâmât-ı tecellâ,

Ey tâli-i akmâr-ı hidâyât-ı tedellâ,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakasın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Ey ma’den-i sâdât-ı nihâyât-ı visâlî,

Ey me’men-i gâyât-ı bidâyât-ı nevâlî,

Ey medfen-i râyât-ı hidâyât-ı cemâlî,

Ey mahzen-i âyât-ı risâlât-ı kemâlî,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Ey kabza-i yektâ-yı Hudâ, zübde-i mahbûb,

Ey kıdve-i tuğrâ-yı ulâ, sidre-i matlûb,

Ey umde-i a’lâ-yı bakâ, dürre-i mergûb,

Ey lem’a-yı bâlâ-yı bakâ cezbe-i merbûb.

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Ey ism-i şerifi ilm-i âleme mestûr,

Ey cism-i latifi sadef-i nûrun alâ nûr,

Ey hiim-ı cemili heme âiemiere menşûr,

Ey ilm-i celîli kalem-i levh ile mezbûr,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Ey âyet-i 'Kur’ân ile her hasleti mahmûd,

Ey ni’met-i yezdân ile kudsiyyeti mes’ûd,

Ey kudret-i Sübhân ile hulkiyyeti maksûd,

Ey rahmet-i ummân ile ulviyyeti memdûd,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Ey encüm ü şems ü kamere nûr-i zıyâtâb,

Her feyzi sana etti atâ vâhib ü vehhâb,

Sensin ezelî kenz-i Hak izhârına esbâb,

Sensin ebedî saltanatın sadrına mihrâb,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Ey yârelere, derde devâ Ahmed ü Mahmûd,

Bîçârelere çâreresâ Ahmed ü Mahmûd,

Ey sinelere, sadra şifâ Ahmed ü Mahmûd,

Ey dîdelere nûr u zryâ Ahmed ü Mahmûd,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Hakân-ı havâkıyn-ı bakâ bedr-i Muhammed,

Bürhân-ı berâhîn-i iikâ sırr-ı Muhammed,

Batnân-ı bevâtıyn-ı hüdâ bahr-ı Muhammed,

Sultân-ı selâtıyn-r Hudâ nûr-i Muhammed,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Bu bende-i âvâreye gel eyle şefâât,

Şermende-i bîçâreye gel eyle şefâat,

Efgende-i nâçâreye gel eyle şefâat,

Sâmî-i yüzü kâreye gel eyle şefâat,

Sen sadr-ı risâlette güzîn şâh-ı bakâsın,

Firdevs-i nübüvvette mekîn mâh-ı Hudâsın.

Zât-ı Hakka Tâlib Ol

Feyz-i kuds-i Zât-ı Hakka tâlib ol, insan isen,

Her nefes nûr-i cemâle râğıb ol, inşân isen.

Sıdk iletevhîd edüp Hak aşkını kıl rehnümâ,

Mâsivânın zillini hep sâlib ol inşân isen.

Bu teayyünden hakikat mülküne mi’râcı bul,

Câmi-i cümle merâtib râtib ol inşân isen.

Olmasın nefsin hicâb-âfâk ile enfüs-nikâb,

Rehzen-ı Hak deyû nefse gâlib ol inşân isen.

Hak rızâsı Raziye, Merzıyyede eyler zuhur,

Devlet-i mülk-i bakâyı kâsib ol inşân isen.

Bezm-i lâhût seyrine refref gerektir aşk-ı Hak,

Gel, burâk-ı zikr-i aşka râkib ol, inşân isen.

Mâye-i aşk sâyesinde pâye bulmaksa murâd,

Kevser-i nisbet zülâlin şârib ol inşân isen.

Bil ki tahsîl-i edebdir kurb-i Mevlâya sebeb,

Bîedeb ef’âl-i bedden herib oi inşân isen.

Çün nazargâh eylemiştir kalbi, Mevlâ-yı muîn,

Sen de ey Sami, o kalbe sâhib ol, inşân isen.

Yâ Hüseyn [aleyhisselâm]

Çeşm-i cân-ı âşıka nûr-i cilâsın yâ Hüseyn,

Enfüs ü âfâka şems-i mehzryâsın yâ Hüseyn.

Mazhar-ı nûr-i celîl-i istifadır hilkatin,

Umde-i nûr-i yakîn-i ictibâsın yâ Hüseyn.

Nur-ı lahutun muhıt-i bahr-ı envar-ı şühud,

Sen şeh-i ma’nâ-yı kuds-i dû serâsın yâ Hüseyn.

Vâlidin Şâh-ı velâyet mâderin Zehrâ Betûl,

Sen ciğerpâre-i Mahbûb-i Hudâsın yâ Hüseyn.

Hânedân-ı ehl-i mahşer, sâki-i Kevser iken,

Sen susuzluktan Şehîd-i Kerbelâsın yâ Hüseyn.

Asitân-ı Hazretinde bendedir cümle cihân,

Zübde-i nûr-i Muhammed Mustafâsın yâ Hüseyn.

Bahr-ı nûr dürdânesidir mâye-i aslın senin,

Sen zıyâ-yı akdes-i Arş-ı ulâsınyâ Hüseyn.

Ibtilâ künhiyle buldun ictiba-yı Zât-ı Hak,

Sen şefî-i ekber-i yevmü’lbakâsın yâ Hüseyn.

Bâb-ı lutfundan eder Sâmî kulun hep istinâd,

Sen huzûr-i Hakta makbûlü’rrecâsın yâ Hüseyn.

Kim Bulur Cânâneyi

Kim bulur cânâneyi, aslında mi’râc etmeden,

Edhem-âsâ varlığın aşkında târâc etmeden.

Her sehâbın âbı, ummâna erişemez bîteab,

Katreden seylân ile ummânı âmâc etmeden.

Mümkün olmaz Beyt-i Zâta rükn-i erkânda tavaf,

Varlığın tecrid ü tefrîd eyleyüb Hâcc etmeden.

Zehre-i vuslat açılmaz aşk baharı gelmeden,

Asi ü ferini kemâlde ayn-i ağaç etmeden.

Nûr-i bîreng aksini bulmaz meh-i mir’ât-ı dil,

Âteş-i aşk ile mahviyyette çün sâc etmeden,

Hal'i na’leyn eyleyen Tür-i Huzûra buldu yol,

Hiç bulur mu kâf-ı cismi, misl-i Hallaç etmeden.

Bulmadı Hakkı hakîkat Sâmiyâ zevka’lyakîn,

Cem u fark içinde bezmin nûr-i vehhâc etmeden.

Dahîlek Yâ İm â m e’ l - m ü r s el i n

Fv cemâl-i bîmisâ! mihrûbına nûr~î mubîn

Hubb-i zâtın «küntü kenz» izhârına bâdî yakîn,

Rahmetin zilliyle dâimdir semâvât ü zemin,

Feyz-i feyyâz-ı ezelsin cümle zerrâta muin.

Şânını medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,

Yâ Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.

Ey hüviyyet sırr-ı sâri nûr-i Rahmâni’r-rahîm,

Senden izhâr eyledi âyâtını Zât-ı Kadîm,

Sende hatm etti kemâlâtını Mennân-ı Kerîm,

Nassile sensin raûf, ey sâhib-i hulk-i azîm.

Şânını medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,

Yâ Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.

Mahrem-i Haksin ki «Sübhânellezî esrâ» senin,

On sekiz bin âleme fermânber-i tuğrâ senin,

Mazharın mir’ât-ı zattır a’zam-ı esmâ senin,

Tâ ezel mahbûbusun kim âşıkın, Mevlâ senin,

Şânını medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,

Yâ Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.

Nim işâretle kamer sadrını çâlâk eyledi,

Etti ta’zimle sana ruhsûde-i hâk eyledi,

Hazret-i Allah senin şânını levlâk eyledi,

Arş u ferşe nurunu envâr-ı eflâk eyledi.

Şânını medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,

Yâ Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.

Yâ delîlelah inâyet kıl bize Mevlâ için,

Yâ Nebiyyellah hidâyet kıl bize Mevlâ için,

Yâ Habîbellah beşâret kıl bize Mevlâ için,

Yâ Rasûlellah şefâat kıl bize Mevlâ için.

Şânını medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,

Yâ Habîballah dahîlek yâ imâme’lmürselîn.

Kıldı Hak çün Zâtını şân-ı şefâatle penâh,

Ey cihân ü canlara can, nûr-i a'zam kıblegâh,

Bu gedâ Sâmî kulun rûyi siyâh, hâli tebâh,

Nâil-i ihsân ü lütfün eyle, ey nûr-i İlâh.

Şânını medh eyledi Allahü Rabbi'lâlemîn,

Yâ Habîballah dahîlek yâ imâme’l mürselîn.

Nûr-i Cemâlindir Senin

Cân ü dili hayrân eden nûr-i cemâlindir senin,

Dil mülkünü lemeân eden nûr-i cemâlindir senin.

Yoktur nazîrin ezelî sensin güzeller güzeli,

Her lâhzada bin şan eden nûr-i cemâlindir senin.

Matlubusun sâdıkların, maksûdusun âşıkların,

Yanıkları sûzân eden nûr-i cemâlindir senin.

, Hüsn ü cemâlin bîmisâl, şânın celîl eyZü’l-celâl,

A’yânı eyleyen ayân nûr-i cemâlindir senin.

Suret zuhurundan nişân, sîret butûnundan.nihân,

Her zerreyi bürhân eden nûr-i cemâlindir senin.

Eşyayı esmaya nikâb ettin müsemmâya hicâb,

Her katrayı umman eden nûr-i cemâlindir senin.

Hüviyyet-i zâtın medâr esmâ, sıfatın âşikâr,

Fermân-i kün fekân eden nûr-i cemâlindir senin.

Ekvânı yoktan vâreden eflâki hep nevvâr eden,

Aşkın ite devvâr eden nûr-i cemâlindir senin.

Aşk ehlini sultân eden her müşkili âsân eden,

Her derdlere derman eden nûr-i cemâlindir senin.

Sevk eyleyen firkatlere hecrin ile hırkatlere,

Vaslın ile hayretlere nûr-i cemâlindir senin.

Sâmîyi meftûn eyleyen aşkınla mecnûn eyleyen,

Derd ile dilhûn eyleyen nûr-i cemâlindir senin.

Eyyâmın.. Ezmânın..

Peyrevin olmaya gafletgüzer-i eyyâmın,

Kenz-i tââte surûf et, güher-i ezmânın.

Peyk-i maksûda saâdetle resân ol dâim,

lyd ola avdet edince haber-i ezmânın.

Şehr-i bâîâter-i maksûda eriş, âkil olup,

Olmaya vâdi-i hasret sefer-i ezmânın.

Günlerin defter-i a’mâl ve sutûrun sâât,

Olma mahkûm-i müebbed, şerer-i ezmânın.

Müddet-i devr-i hayât, bârika sür’atfe gider,

Maksadı bul, olmadan mesdûd, der-i ezmânın.

Bu zirâatgâh-ı fânide hayâtın ravza,

Herkes ektiğin biçer serteser-i ezmâhın.

İstikâmet gülşeninde tâât-ı tûbâ diküp,

Sâyebân ede seni öl şecer-i ezmânın.

Gâfil olma ki cihân mülk-i tahavvüldürbil,

Ne sürûrunda devâm ne keder-i ezmânın.

Hakkı bir an ferâmûş eyleme Sâmî, asla,

Hakka masrûf olan mü'teber-i ezmânın.

Pervâne-i Aşkın

Yanar âteşlere hisseylemez pervâne-i aşkın,

Ne sûzân-ı ciğersûzdur senin perrâne-i aşkın.

Tavâf ettikçe şems-i hüsnüne seyyârelerâsâ,

Esîr-i cân eder câzibnümâ tâbâne-i aşkın.

Fedâ eyleryölunda dû cihânı âşık-ı şeydâ,

Ne kıymetdâr mücevherdir senin dürdâne-i aşkın.

DİI-i lâgar-hilâl olmak gerek râh-ı muhabbette,

Bilir mi kadr-i hüsn ü ânını, bîgâne-i aşkın.

Bütün mecnûnlara ibretnümâ hâl-i perîşânım,

Yine dermânını senden umar dîvâne-i aşkın.

Hayât-ı câvidânı bezl-i cânda buldu âşıklar,

Bakar mı kıymet-i câna senin sûzâne-i âşkın.

Alanlar bûy-i sünbül-zülfünü sermest olur dâim,

Akıldan bîesermehrûyine hayrâne-i aşkın.

Usanmaz mübtelâlar nâz ile cevr eylesen ey meh,

Cefâdan kesb eder lezzet senin târâne-i aşkın,

imâretgâh dili tahrîb eder ihfâ için aşkı,

Harâb olsa muammerdir senin vîrâne-i aşkın.

Serâser râh-ı aşka bir gedâdır âlem-i hilkat,

Gönüldür tahtgâh-ı haşmeti şâhâne-i aşkın.

Hakîkat mülküne pervâz eder âşıkların rûhu,

Eder Hak bezmine Sâmîyi Ankâ-lâne-i aşkın.

Babına Geldim

Yâ delile’l-halki bi’l-hakki'l-mübîn,

Yâ imâme'l-enbiyâ ve’l-mürselîn,

Bâbına geldim at âeyle hemîn,

Bâbüke’l-meftûh likülli’l-müznibîn.

Yâ şefîa’l-halki bi’l-afvi'l-Celîl,

Yevme Haşrin küllü mahlûkin hacîl,

Yoktüvânım zerre mikdârı kalîl,

Minke şü’lî yâ Muîne'l-âcizîn.

I'timadî va’düke’l-âli’l-kerîm,

Na’tüke’l-Hakki «alâ hulukin azîm.»

Celb-i lutfa vasıtam mefkûd adîm,

Gayru lutfike likülli’s-sâilîn.

Ente sirru’l-enbiyâ ve'i-asfiyâ,

Ente nûru’l-evliyâ ve’l-etkıyâ,

Eyle sırrında beni mahv u fena,

Yâ reşîde’l-evvelîn ve’l-âhirîn.

Künte min nûri’l-llâhi rahmeten,

Ni’meten uzmâ ve bahran ra’feten,

Kimden ümmîd eylerem sen vâr iken,

Yâ nebiyyeliah Rasûle'l-âlemîn.

Zâtüke’l-makbûl Muhammed Mustafâ,

Şânüke’l-menkûlü hatmü'l-enbiyâ,

Sensin ancak şâfi-i yevmi’l-bakâ,

Ente sultânü'l-halâik ecmaîn.

Ente nûru’z-zâti min asli’l-usûl,

Yâ harîme’l-vahdeti minke’l-vusûl,

Kâre yüzlü kulunu eyle kabul,

Yâ delîlellatrtfkülli’l-âşikîn.

Kad ehatte'l-hârikâti’l-bâhirât,

Kad sebakte’l-külle min külli’l-cihât,

Zıll-i nûrundur hayât-ı mümkinât,

Yâ Celîle’r-Rüsli nûre’s-sâbikıyn.

Kad tehayyartü mine’l-aczi’t-temâm,

Yâ Ferîde’l-halkı yâ Fahre’l-enâm,

Sâmîyi eyle şefâatle bekâm,

Yâ Habîbellah delîle’l-hâirîn. 

Olmak İstersen

Muhabbet bezmine dil ver perîşân olmak istersen,

Serâpâ âteş-i aşk ile nîrân olmak istersen.

Gedâ-âsâ reh-i bâb-ı rızâ-yı Hakkı devrân et,

Eğer ki nâil-i kurbetle sultân olmak istersen.

Gerek âyîne-1 suret, gerekse nakş-ı elvâna,

Kapılma, cânâ bak, irfân-ı cânân olmak istersen.

Bu âlem, kilk-i kudretle yazılmış bir kitâb-ı Hak,

Hakâret etme bir mûra, Süleyman olmak istersen.

Tefekkür et, hayâl-i hâli bu gülzâr-ı vahdette,

Nesîm-i feyz ile mestân ü hayrân olmak istersen.

Hedef kıl sîne-i gamkîni gamz-t çeşm-i âhûye,

Şuhûd-i lâmisâl-i veçhe kurbân olmak istersen.

Tehalluk eyle evsâf-ı Celîl-i Hak ile dâim,

Eğer sûret ile sîrette inşân olmak istersen.

Fedâ et bir dili bir dilbere birlik diyârında,

Eğer âlemlere bigâne hicran olmak istersen.

Süvâr et zevrak-ı cânı reh-i seylâbe-i aşka,

Hitâm-ı rehgüzârın bahr-i ummân olmak istersen.

Dü âlemden musafîâ ol, soyun reng-i alâikten,

Eğer vuslatsarây-ı Hakka şâyân olmak istersen.

Tehammül eyle hâr-ı mihnete zâr eyleyüp her şeb,

Harîm-i dilde âgâh-ı gülistân olmak istersen.

Dilinde mâsivâdan kalmasın zerre eser Sami,

Hak ile hak olup vahdette mihmân olmak istersen.

Kevser Verilir Haktan

Kevser verilir Haktan, içtin mi şarâbı sen,

Da'vet olunur aşktan geçtin mi serabı sen.

Bir levh-i hakikatsin kudret kalemi nakkâş,

Bî hurûf ü lafz yazmış, gördün mü kitâbrsen.

Esmâyı edüp perde uşşâkı verüp derde,

Senlik sana mânidir açtın mı nikâbı sen.

Iklim-i vücûdunda mahşer kurulur dâim,

Mîzânaçeküp hâlin, bildin mi hisâbı sen.

Varlıkta kalan hüsran oldu ebedî hicrân,

Mâden de çıkar yerden seçtin mi türâbı sen.

Vahdet ilinin Sâmî dilden açılır bâbı,

Didâr için aşkında çektin mi azâbisen.

Ma’şûk Edindim Allahı Ben

Tâ ezel ma’şûk edindim Hazret-i Allahı ben,

Sırr-ı lâmahbûbu bir bildim cemâlüllahı ben.

Vird edindim aşk ile her demde zikruİlahın,

Feyz-i zikrullahdan aldım nûr-i aşkullahı ben.

Rehnümâ ettim bu yolda vâsıla vâsıl olup,

Eyledim dilden temâşâ seyr-i sirrullahı ben.

Refref oldu nûr-i esmâ evc-i eflâk-i dile,

Keşf edüp mi'râc-ı sırda künh-i Arşullahı ben.

Menzil-i ma’nâda hayret bahri oldu mevcedâr,

Garka-i mevc-i tehayyür gördüm ehlüllahı ben.

Cilve-i vahdette olmaz cân ü cismin kıymeti,

Zıll-i imkân aksi gördüm şân-ı Rûhullahı ben.

Vahdet-i Zât-ı Ehadden müncelîdir pür şüûn,

Anladım berk-ı Samedde künt-i kenzullahı ben.

Hâl-i istiğrâk ile doldu derûnum serteser,

Şâhid oldum bîşuûrtavr-ı fenâfillâhı ben.

Menzil-i «kavseyni ev ednâ»da-imdâd olmasa,

Bulmaz idim bu teayyünde bakâbillâhı ben.

Sûret ü ma’nâda her an şâhid ü meşhûd olan,

Vâkıfım bîiştibâh, emvâc-ı bahrullahı ben.

Şems-i vahdet doğdu, imkân zillini mahv eyledi,

Mushaf-ı ekvânda gördüm nûr-i nûrullahı ben.

Saf olunca, oldu dil âyîne-i vahdetnümâ,

Benliği mahv eyleyüp buldum likâullahı ben.

Sırr-ı Isrâ Sâmiyâ feyz-i ubûdiyyet tamam,

Hazret-i ’Kübrâda bildim künh-i abdullahı ben

Pîrim Hüsâmüddin

Tarîk-i aşk-ı Hak bânî benim pîrim Hüsâmüddin,

Delîl-i zât-ı sübhânî benim pîrim Hüsâmüddin.

Sarây-ı halvete sultân, reh-i aşkta meh-i tâbân,

Reşîd-i cüm!e-i pîrân, benim pîrim Hüsâmüddin,

Serîr-i lâmekân bezmi, müdir-i kün fekân azmi,

Yem-i hızr-ı zaman ilmi benim pîrim Hüsâmüddin.

Inâyet bahrinin dürri velayet safîmin sadrı,

Reşâdet şemsinin bedri benim pîrim Hüsâmüddin.

Sülûk-i seyridir nâdir şerîat dürrüni nâsir,

Hakîkat, ma’rifet nâşir benim pîrim Hüsâmüddin.

Künûz-i hikmetin kânı, müessis aşkta erkânı,

Bahûr-i feyzin ummânı, benim pîrim Hüsâmüddin.

Nebîler vârisi na’tı, velîler serveri zâtı,

Keramet cümle âdâtı benim pîrim Hüsâmüddin.

O nûrun nisbeti efser, eder mermerleri cevher,

Ki feyzi kimyâ-yı ekber benim pîrim Hüsâmüddin.

Reşâdet mülküne şâhdır reh-i Hakka haremgâhtır,

Dili beyt-i nazargâhtır benim pîrim Hüsâmüddin.

Dilersen sırr-ı Kur’ânı hem ekvân ile inşânı,

Sülûkü cem’eder ânı, benim pîrim Hüsâmüddin.

Muazzam ferd-i yektâdır mükerrem kutb-i kübrâdır,

Müsellem gavs-ı Mevlâdır benim pîrim Hüsâmüddin.

Erişti kenz-i pinhâna ki mülk-i canda cânâna,

Kul olanlar o sultâna benim pîrim Hüsâmüddin.

Ledünnî ilme vâkıftır ki sırrı ayni hâtiftir,

Umûm mensûbu âriftir benim pîrim Hüsâmüddin.

Eğer ki maksadınsa Hak, ki râh-ı refrefidir aşk,

Eder elbet seni de sevk benim pîrim Hüsâmüddin.

Reh-i aşkında hep uşşâk olurlar vâsıl-ı Hallâk,

Ferîd-i enfüs ü âfâk benim pîrim Hüsâmüddin.

Zelîl kemter kulu Sâmî bulup aşk ile her kâmı,

Tarîk-i sırr-ı Hüsâmı benim pîrim Hüsâmüddin.

İsteyen Gelsin

Derdine derman isteyen gelsin,

Cânına cânân isteyen gelsin.

Mektebimizdir mekteb-i esmâ,

fim ile irfân isteyen gelsin,

râzâr-ı vahdet sermâyesinden,

Hisse-i ihsân isteyen gelsin.

Geçdik yedi kat arz u semâyı,

Sidre-i seyrân isteyen gelsin.

«Alleme’l-esmâ» keşf-i müsemmâ,

Seyr ile tayrân isteyen gelsin.

Geçerek «lâ»yı bulmağa «illâ»yı,

Vuslat-ı Rahmân isteyen gelsin.

Halktır yüzümüz Haktır özümüz,

Vahdete mihmân isteyen gelsin.

Dünyâ, ukbâyı terk-i sivâyı,

Kurbet-i sübhân isteyen gelsin.

Canını kurbân etmeğe Sâmî,

Emr ile fermân isteyen gelsin.

Gir Tarîk-i Aşk-ı Hakka

Gir tarik-i aşk-ı Hakka evvelâ ol tâibûn,

Bîriyâ sıdkile, aşkile müdavim âbidûn.

Nûr-i tevfîk ehl-i Hakka eylese terfik seni,

Dâimâ şükran iie ol lutf-l Hakka hâmidûn.

Geç bu tenden mülk-i cân ile eriş cânânına,

Her merâtibden urûc et evvelâ ol sâihûn.

Hem cemâdât ü nebât, hayvân-ı serden ol halâs,

Kurb-i Hakkın yoludur «Er-râkiûne's-sâcidûn.»

Alem-i emre eriş tecrîd olup, tefrîd olup,

Her tecellâya tevellâ eyle, ol ve’l-âmirûn.

Nehy olan her bir taallukdan, teayyünden çıkup,

Kıl teberrâ ile nâhûn, böyledir hep zâhidûn.

Zikr ile mezkûru bul dolsun tecellîden gönül,

Geçti refrefle o mülke aşk-ı Hakla zâkirûn.

Nûr-i mezkûrda fenâ bul mahvedüp cism ü rüsûm,

Mahrem-i envâr-ı zât «Ve’s-sâbikûne’s-sâbikûn».

Kalbini tathîr-i tamla, kıldı beytullah bugün,

Nisbet-i kuds-i «sekâhüm Rabbühüm»den şâribûn.

Kaldı zulmette hevâ-ı nefs ü sivâya meyi eden,

Aslını buldu, buluştu mâsivâdan heribûn.

Mâsivâdan el çekenler avdet eyler aslına,

lyd-ı vasla erişir nefs ü hevâdan sâimûn.

Vahdete mir’ât olan bir mürşide mir’ât olup,

Aynına aks eyleyen nûr ile her dem heimûn.

Sırr-ı âdemden açıldı nûr-i zâtın perdesi,

Âdem-i ma'nâda bul, ey nûr-i Hakka âşikûn.

Rûhunu rûh ile mezcet kâmil-i inşâna gel,

Feyze müstağrak olur, teslîm yolunda sâdikûn.

Hakka verdiğin kadar, Hak varlığı olur nasîb,

Hakda külliyetle mahvol, Haksa kasdın tâlibûn.

Kurb-i Hak bürhânıdır keşf ü şühûd ile ayan,

Bilmeyen ilm-i ledün câhil, bilendir âlimûn.

Bin bir esmâ sırrına erişmeyen bulmaz visâl,

Kâmil olmaz nâkisûn, olmazsa rehber kâmilûn.

Nefs-i emmâre göziyle kim bakar mahcûb olur,

Nûr-i Hakla Hakkı gör kalma hicâbda zâlimûn.

Zikr-i Haktan fâriğ olmaz âşık-ı Hak bir nefes,

Gaflet ile ömrünü mahv eyleyendir nâdimûn.

Zevk-i Cennet nefesi, bil, Tûrolan dillerdedir,

İbtilâ nârını geçti nûra erdi sâbirûn.

Yedi kat gök Arş u Kürs ü Sidreyi geçüp bugün,

Müntehâlar müntehâsını bulandır fâizûn.

Ârif-i billâh olan buldu dü âlemde necat,

Hâlet-i ferdâyı fikr etmez cihânda gâfilûn.

Vâsıl-ı Allah olanlar Hakla Haktır Sâmiyâ,

Halka, Hakdan emr olunmuş hizmet ile dâimûn.

Aşık Oldum

Âşık oldum tâ ezel, bir Yûsüf-i Ken’âna ben,

Minnet etmem dü cihân, cânân için bir câna ben.

Vusiat-ı lyd-i hilâl gözler, bu dîvâne gönül,

Hâzırım her lâhzada bu cânımı kurbâna ben.

Can fedâ etmek yolunda cânıma ayn-i hayât,

Kul u kurbân, intizâr etmekteyim fermâna ben.

Benliğim benden alup, benden bana izhâr olur,

Iştiyâk etmem o anda, Ravza-l Rıdvâna ben.

Derd-i aşk ile azâb olmak saâdettir bana,

Eylemem aslâ tenezzül hikmet-i Lokmâna ben.

Geh zuhûr-i nûr-i envâr ile mahv eyler beni,

Dâimâ hayrân olurum «külle yevmin şe’n»a ben.

Kâh hilâl eyler beni akseyleyüp şemş-i ezeİ,

Asıkım ol bahr-ı nûrânîdeki bahrâna ben. .

Sâmiyâ iklîm-i dil, nâil olup dildârına,

Nâzırım nûr-i cemâl-i Hazret-i Sübhâna ben.

Iskat Edemez Kâmili

Iskat edemez kâmili halk, mertebesinden,

Ahvâli, mutahhar dü cihân mesabesinden.

Azâde-i dil sâde mücellâ-yı meâlî,

Dilgîr mi olur, kevn ü hudûs meşgalesinden.

Vahdetle haremgâha harîm olmadı hakka,

Kim geçmese, kesret yüzünün merhalesinden.

Tür olmadı bil, cezbe-i nûr ile muhakkak,

Pâk olmasa dil, cümle sivâ mezbelesinden.

Bend olmasa bir bende, şeh-i Al-i Rasûie,

Zulmette kalır, nûr alamaz meş'alesinden.

Etseydi Azâzîl eğer Âdeme secde,

Düşmez idi matrûd olarak menzilesinden.

Tevfik gerek kâmile terfîka vesîle,

Bahşâyiş-i Haktır, ezel] mevhibesinden.

Enfüsde bilüp bulmasa dil, nefha-i sûru,

Neşre eremez, âlem-i ten makberesinden.

Ma’nâsına dâl olmasa bu zarf-ı vücûdu,

Ma’dûd olur elfâz-ı hurûf mühmelesinden.

Nûr-i ezeli buldu «sekâhüm»le içenler,

Ademdeki vahdet deminin meşrebesinden.

Ihrâmı geyüp Ka’beyi kim görmedi Sârnî,

Mağfûr olamaz hacc u tavâf menkıbesinden.

Ey Kamer, Bîdârsın Niçin

Ey Kamer, tâ beseher aşk ile bîdârsın niçin,

iştiyâkın Şemse mi, her demde seyyârsın niçin.

Hâl ü sânın olmada her an televvünle ayân,

Kâh hilâl olmaktasın kâh bedr-i nevvârsın niçin.

Milk-i canda dil-nüvâzın hangi şehnâzdır senin,

FGTS-İ nûr-i dîĞs stmsklo niçiohdârsın niçin.

Reng ü bûda ser-firâz iken meyân-ı Zührede,

Ey matar-ı gonca-i gül hemdem-i hârsın niçin.

Müntehâ yok mürg-i dil feryâdına efgânma,

Hâlet-i firkat ile vuslatta da zârsın niçin.

Gâlibâ dürdâne-i aşktır düşen dil ka’rına,

Cûş edersin bî-sükûn mânend-i ebhârsın niçin.

Âteş-i nîrânı da hayrâne eyler sûzişin,

Ibtilâ-yı nâr-ı ekdâr ile fevvârsın niçin.

Hangi leylâ eyledi mecnûn seni meftûn seni,

Bî-ser ü pâ deşt-i hayretlerde devvârsın niçin.

Hem-nişîn-i tahtgâh-ı sadr iken lokmân-ı aşk,

Etmiyor te’sirmüdâvâ çünki bîmârsın niçin.

SâmiyâTûr eylemişken nûr-i vahdet kalbini,

Izdırab-ı aşk ile ser ta kadem nârsın niçin.

Anla Ey Cân

Anla ey cân neiçin geldiğini kesrete sen,

Cân u dilden edesin meylini, ol hikmete sen.

Zulmet-i hecr-i cahîm, meyl-i sivâdır, fehm et,

Ârif ol anla gönül hikmet ile hilkate sen.

Dû cihan zerre değil nisbet-i Zât-ı Hakka,

Kenz-i mahfîye eriş vâsıl olup vahdete sen.

Zât-ı A’lâya ki masrûf değil her kârın,

Sâik-ı zillet olur düşme sonu zulmete sen.

Vermedi cism ile cânı sana ol Rabb-i Rahim,

Sar? edüp mahv edesin nefs ile her gaflete sen.

Vermedi göz ki anın nurunu telvis edesin,

Kudret-i hikmet-i Hakla eresin ibrete sen.

Vermedi el ki anınla edesin batş u zulüm,

Belki mu’tad edesin, bezl-i sehâ âdete sen.

Ayağı vermedi sa’y eyleyesin her kârda,

Belki her hatveni, sarf eyleyesin kurbete sen.

Vermedi dil ki melâhî diyesin her sâat,

Belki sarf eyleyesin zikr ile ünsiyyete sen.

Vermedi kalb ki harâb eyleyesin gaflet ile,

Künh-i aşk ile muhabbet edesin hazrete sen.

Vermedi bunca ömür rızk ile sıhhat, ni’met,

Mahv u ifnâ edesin sarf ederek şehvete sen.

Vermedi bunca niam kesb edesin kahr u nikâm,

Şükrün et, abd-i şekûr olmak için ni'mete sen.

La-yüad ni’metinin bir gün hisâbın ister,

Hazır ol cümle hisâb olmak için da’vete sen.

Etme varlığını meslek-i şeytânda hebâ,

Âkibet olma sezâ tard olarak la’nete sen.

Dilde mahbûb edinüp Hazret-i Hakkı dâim,

Meslek-i rahmet-i Rahmanla eriş ülfete sen.

Hazer et çıkma sakın nûr-i hudûd-i Hakdan,

Namzet olmak ise ger emelin cennete sen.

Tâatin, kurbet-i Hak bâbına miftâh gibidir,

Sâati tâate sarf et eresin vuslata sen.

«Inne’l-insâne lefî husrin»i cân ile işit,

Düşme husrân ile ukbada sakın hasrete sen.

Bende-i nefs ü hevâ perver-cisim olma sakın,

Ki ezel, ahd ile geldin Hak için hizmete sen.

Nîce taht sâhibinin oldu tabûtu tahta,

Hakka sıdk ile kul ol kim, eresin devlete sen.

Nîce atlas giyenin olmada kaftanı kefen,

Hıl’at-i tâât-i Hak ile eriş zînete sen.

Nîce zer-gîrlerin zerre-i hâk oldu teni,

Zer-i hâlis ederek kalbi, eriş safvete sen.

Sâmiyâ nush ederek kendini irşâd eyle,

Ermek istersen eğer tâ ebedî izzete sen

Hazret-i Bü’l-Alemeyn

Mazhar-ı cem’i cemâl Hazret-i bü’l-alemeyn,

Mihver-; nûr-i kemâl Hazret-i bü’l-alemeyn.

Ufk-i siyâdet mehi aşî^-ı hakîkat şehi,

Hak âlemi dergehi Hazret-i bü’l-alemeyn.

Mahrem-i râz-ı ezel meş'ale-i lem yezel,

Sahib-i yed-i ecel Hazret-i bü’l-alemeyn.

Hârika her hâleti kudret-; Hak kudreti,

Vahdet-i Hak vahdeti Hazret-i bü’l-alemeyn.

Sıbt-ı celîl-i Alî rehber-i cümle velî,

Vâris-i Mustaîavî Hazret-i bü’l-alemeyn.

Mazhar-ı âyât-ı Hak, rehber-i gâyât-ı Hak,

Nûr-i velâyât-ı Hak, Hazret-i bü’l-alemeyn.

Server-i herev’iyâ manzar-ı nûr-; Hudâ,

Vâris-i her enbiyâ Hazret-i bü’l-alemeyn.

Nisbet-i iksîr-i cân Sâmîye kâfî hemân,

Kâ’be-i nûr-i nihân Hazret-i bü’l-alemeyn.

Gelirler Hep

Hak vahdetine eşyâ bürhâna gelirler hep,

Ummân-ı hüviyyetden ekvâna gelirler hep.

Ol mushaf-ı aynîye âgâh ülü’l-elbâb,

Gördükçe bu envârı îmâna gelirler hep.

«Summün, bükmün, umyün» fehmetmedi bu remzi,

Vehm ile düşüp derde küfrâna gelirler hep.

Bu sûret-i hâdisten, ol sırr-ı kadîm zâhir,

Hüsnün düşürür derde dermâna gelirler hep.

Iklim-i İlâhîden mâhiyyet-i imkâna,

Aks ile füyûz-ı Hak a'yana gelirler hep.

Her zerresi eşyânın katre, yem-i Esmâdan,

Ric’at ederek asla ummâna gelirler hep.

Bu hâdis-i imkândan tathîr için, istiğfar,

Tevbe-i hakikatle gufrâna gelirler hep.

İfnâ-yı teayyündür bil refref-i mahviyyet,

Kurbet dileyen Hakka kurbâna gelirler hep.

Menzilgeh-i vâsıldır «kavseyn» ile «ev ednâ»,

Sâmî erişen Zâta pinhâna gelirler hep..

Yâ Rab Beni

Yâ Rab beni vahdet-i kübrâya eriştir,

Bu katremi nûr-i yem-i deryâya eriştir.

Tathîr ederek kalbimi emvâc-ı sivâdan,

Ol berzah-ı küll a’zam-ı esmâya eriştir.

Mahv eyleyerek perde-i sûretle hicâbı,

Dîdâr-ı cemâl Ka’be-i ulyâya eriştir.

Nîrân-ı cahîm-i hecrle yanmakta derûnum,

Külhanlarımı gülşen-i ma’nâya eriştir.

Feryâd ü figân oldu işim fasılasız hep,

Dil mülkünüenyâr-ı tecellâya eriştir.

Bu kalbimi «Tûr» eyliyerek nûr-i nihâna,

«Lâ» perdesini ref ile «illâ»ya eriştir.

Taklide beni eyleme mahkûm-i ukûbet,

Bir aşk-ı hakikat ile sevdâya eriştir.

Aslımla enîs et beni, bigâne bırakma,

Şehrâh-ı visâl künh-i müsemmâya eriştir.

Şendendir inâyet de hidâyet desaâdet,

Cezb eyle beni Zât-ı Muallâya eriştir.

Dünyâ ile ukbâ da hicâb tâlib-i Hakka,

Ol mertebe-i akdes-i bâlâya eriştir.

Bu âlem-i sûretle beni etme mukayyed,

Itlâk-ı ezel maksad-ı aksâya eriştir.

Sâmî kulunun her emeli senden İlâhî,

Envâr-ı rızâ mesned-i uzmâya eriştir.

Aldatmasın Sûret Seni

Aldatmasın sûret seni, sîrette dânâ ola gör,

Bend etmesin hilkat seni, sırr-ı süveydâ ola gör.

Âlem mezâhir âdeme, âdem de Ism-i A’zama,

Sa’y eyle eriş bu deme, aşk ile irvâ ola gör.

Cânâna bez! eyle canı, cân ile bu süfli teni,

Seyr eyleyüp senden seni, Kâf ile Anka ola gör.

Hilkatlerin eşyâsını, ednâsmı a'lâsını,

Mazhar bulup esmâsını ayn-i müsemmâ ola gör.

Her zerre bir vahdet-nümûd, cehd ile kıl mahv-ı vücûd,

Yol gösterir sırr-ı sücûd, kurbetle yektâ ola gör.

Sahrâ-yı kesret tendedir, deryâ-yı vahdet sendedir,

Hakkı bulanlar zindedir, aşk ile ihya ola gör.

Zâtında yoktur bir neseb, telvîne esmâdır sebeb,

Fazlınla aslı kıl taleb, sidre-i esmâ ola gör.

Seyreyleyüb sûretleri, devreyleyüb sîretleri,

Terkeyleyüb kesretleri, vahdetle hemtâ ola gör.

Hakka’i-yakîn tevhîd ileSâmî reh-i tefrîd ile,

Dil mülkünü tecrîd ile sırr-ı elif bâ ola gör.

Âsûde Sanırlar

Aşıklan bigâneler âsûde sanırlar,

Mecrûh gönlün âhını beyhude sanırlar.

Kudret elidir hep atılan tîğa kemankeş,

Ol cazibeyi tal’at-ı ebrûda sanırlar.

Şems-i ezelin bahş-i televvünle baharın,

O) âl ile hâli ruh-i gül-rîıda sanırlar.

Atf-ı nazarında görünen hüsn ile âni,

Mir’ât-ı mücellâda yâ âhûda sanırlar.

Derdin de devânın da hemîn menşei birdir,

Mahiyyetini hikmeti Dârûda sanırlar.

Bâzâr-ı fenâ kâr-ı Hudâ ile döner hep,

İkdâm-ı sa’yi ile tekâpûda sanırlar.

Bir pâdişehin hükmüne vabeste emeller,

Bîvâye husûl-i emel arzuda sanırlar.

Hüviyyet-i Hak mazharı nîrân-ı cenânın,

Bir bilmeyen ol neş'eyi Tamüda sanırlar.

Şîrâze-i imkânı eder hüsn ile tertîb,

Ol mihri koyup tîğ-i meh-i mûda sanırlar.

Suretteki revnakla cilâ, pertev-î sun’u,

Fehm eylemeyen dürr-i sadef, incüde sanırlar.

Mahiyyet-i asliyye, bulur sa’y ile tafdîl,

Noksan ameli «Meclis-i Kâlû»da sanırlar.

Bîvâye olan ilm-i tecellî-i Hudâdan,

Sâmî-i kemâlâtı sühan-gûda sanırlar.

Zarımız Yoktur

Gam-ı dilsûz-i aşktan puhtegânız, zarımız yoktur,

Gönüldür gonca-i vahdet, o gülde harımız yoktur.

Ezelden tahtgâh-ı dilde verdik bir şehe ikrar,

O hüsne âşıkız bir başka yâr-i hünkârımız yoktur.

Şühûd ettik kıyâm-ı zıllü nûr-i âfitâb ile,

Anmçön bezm-i ’/uslatta rakîb, ağyârımız yoktur.

Olunca bahr-i vahdet lücce-i aşkında müstağrak,

Nihân olduk ism-i resm ile kayd-ı vârımızyoktur.

Bu bâzâr-ı fenada eyleyib hüviyyeti taklîb,

Bakâ ender bakâdan başka türlü kârımız yoktur.

Ezel evvelde «Hû» âhirde «Hû» zâhirle bâtın «Hû»,

Sivâya, fi’l-i dilde, âid ü izmânmız yoktur.

Hakikat bezmine mahviyyet ile ma’nevî erdik,

Anınçün sûret ü eivân ile bâzârımız yoktur.

Canı, canana bezi ettik, hayât-ı câvidân içün,

Derûn-i candan ayn gayri bir yârimiz yoktur.

Burâk-ı aşk ile seyyâr-ı kuy-i lâ-mekânız biz,

Ne dünyâda ne ukbâda bizim efkârımız yoktur.

Hüviyyet kenzini Sâmî bulup mifk-i derûnunda,

Eriştik sermedi ikbâle kim idbânmız yoktur.

Dîdârını Seyreyleyen Göz

Dîdârını seyreyleyen göz mâsivâ görmez olur,

Nûr-i cemâl-i Zâtına hayrâneler doymaz olur.

Tâlib olan vuslatına âşık olur Hazretine,

Gönlü gözüne mâsivâ perdesini koymaz olur.

Pervâne-i sûzân olan dîvâne-i hayrân olan,

Aşkın ile âteşlere düşse yanup duymaz olur.

Hâr-ı sivâdan geçene firdevs-i vahdet açılır,

Bezm-i visâlin gülşeni dâim açar solmaz olur.

Can kıblesi cânânenin dîdârıdır dilde müdâm,

Her an edüp rûhu tavâf Hacdan geri gelmez olur.

Dünyâ ile uk'oâları hûr-i cinân tûbâları,

Müştâk-ı dîdârın olan, arzû emel kılmaz olur.

Hakkın sıfâtında bakâ bulup özünde mehiikâ,

Sırr-ı aref hâl okuyup kîl ile kal bilmez olur.

Âgâh olan envârına bakmaz celâl nârına,

Sâmî olursa lahza dür hicrân ile gülmez olur.

Mecnûn Olan Meftûn Olan

Mecnûn olan meftûn olan her gördüğün Leylâ görür,

Hak âşıkı aşkın göziyle kudret-i, Mevlâ görür.

Âlemde herkes âşinâ cinsiyle olmuş mübtelâ,

Ednâ olan ednâ görür a’la olan a'lâ görür.

Doğsa gönülde nevhilâl bedr olsa bulunca kemâl,

Her an ü her sâat bîzevâl şems ile tecellâ görür.

Vahdetnişîn-i bezm-i Hak tevhîd ile olup sebak,

«Lâ»dan geçer açar şafak vuslat bulup «illâ» görür.

Mah vetmeyenler özünü işitmeyenîer sözünü,

Keşf etmeyenler yüzünü noksan olan şehlâ görür.

Cân dîdelerini açan cânân illerine uçan,

Ağyâr ile yâri seçen yarın değil hâlâ görür.

Sâmîye ihsân etti Hak vuslatı âsân etti aşk,

Her zerreye nûr ile bak her mazharı bâlâ görür..

Muhammed.. Ahmed Görünür

Şems-i nûr-i ezel imkânla mümted görünür,

Ehadın mazharı vâhidle müebbed görünür.

Nûri mirâtta cemali samed ferd görünür

Cümleden Ahmed, Mahmûd ü Muhariirhed görünür

«Kul hüvellah-ehâd mazhar-ı Ahmed görünür.'

Sırr-ı fethi Fatiha mihveri Kur'ân-ı mübin

A'zamı kenzi Huda rahmeti mutlak guzin

Nurudur zahir olan esfelü alaa hemin,

Cümleden Ahmed, Mahmûd ü Muhariirhed görünür

«Kul hüvellah-ehâd mazhar-ıAhmed görünür.'

Hayyu Kayyum ile HA Mim Meh-i nuru Tâ-ha

Hak ile halka tecllisi «(Elif lâm Mim Râ»,

Gösterir künh-i fiâkîkikayla bunu hep eşya

Cümleden Ahmed, Mahmûd ü Muhariirhed görünür

«Kul hüvellah-ehâd mazhar-ıAhmed görünür.'

Bû Cehl dîdesi görmez ezelî a’mâdır,

Nûr-i sıdk ile şuhûda erişen bînâdır,

Cümle âlem «Şeh-i Leviâk» ile hep mebnâdır.

Cümleden Ahmed, Mahmûd ü Muhammed görünür,

«Kul hüvellah ehad» mazharı Ahmed görünür.

Gel ledün mektebine aşkla keşf eyle sebak,

Âlem-i nûra eriş görüne tâ pertev-i Hak,

Can gözün, nûr-i Hudâ ile açıp, canla bak,

Cümleden Ahmed, Mahmûd ü Muhammed görünür,

«Kul hüvellah ehad» mazharı Ahmed görünür.

Cem-i Sıddîk fark-ı Fârûk’u bulanlar gördü,

Cem ü fark nûrunu cem’ ile bilenler gördü.

Murtazâ ilmini mîrâs alanlar gördü,

Cümleden Ahmed, Mahmûd ü Muhammed görünür,

«Kul hüvellah ehad» mazharı Ahmed görünür.

Cümle zerrâta odur mihver âlem-i âdem,

Zât, Sıfât kenzine ol mazhar-ı a’zam, akdem,

Sırr-ı sârî-i Hudâ Sâmî Habîb-i Ekrem,

Cümleden Ahmed, Mahmûd ü Muhammed görünür,

«Kul hüvellah ehad» mazharı Ahmed görünür.

Gönül Dâim Münevverdir

Hayâl-i mâh-medârınia gönül dâim münevverdir,

Benim vîrâne gönlüm kenz-i aşkınla muammerdir.

Dü müigânın hilâliyle müzeyyen mülk-i dil dâim,

Kamer taklîd için seyrâne çıkmış reşk-i âverdir.

Şemîm-i bûy-i sünbül zülfün eyler nâfeden fâriğ,

Gözün âhû, kamer hüsnün, sabâ zülfün muanberdir.

Yed-i kudret ne hârik eylemiş tertîb-i evsâfın,

Muattar dâne-i fülfüllerin her biri ülkerdir.

Şeh-i hüsn-i melâhatte nazîrin görmemiş gözler,

Dehânın hokka, yâkût-i kelâmın ayn-i gevherdir.

Hısâlin cümleye fâik melekler hüsnüne âşık,

Kemâlin her mehâsinde bedâatlerle dilberdir.

Kitâb-ı kudret-i hüsnün eder aşk dersini ta’iîm,

Hurûf-i besmele nakş-ı cemâlin dilde ezberdir.

O nisbet ruhumu teshir etti aks-i endamın,

Hayatından geçip her emrine her an müsahhardır.

Düşüp hayretelere Sâmî, serâzâd oldu râhında,

Visâlinle münevver nâr-ı hecrinle mükedderdir.

Bah ş Eder

Kâkülün subh-i nesîmiye sabâhat bahş eder,

Ruhların sîne-i sîmîne melâhat bahş eder.

Sây.e saldıkça hırâmân-ı nihâl-i kâmetin,

Reng ü bûdan güllere nûr-i taravet bahş eder.

Zehre-i hârikhümâ hüsnün hayâl-i pertevi,

Mürg-i rûha nağme-i âhtan fesâhat bahş eder.

Hâle-i nûr-i musaffâ pertev endâztal’atin,

Bir nazarda çeşme, bin dürlü taravet bahş eder.

Âfet-i yektâ mısın, âlem, esîr-i haletin,

Vâdi-i aşkın ser ü candan ferâğat bahş eder.

Sende cem' olmuş meânî-i hüsn âyetleri,

Levh-i dilde aks-i i’câz-ı kitâbet bahş eder.

1 ltihâb-ı aşka ettikçe sadâkat perveri,

Sâmi istiğnâ ile her dem felâket bahş eder.

Sırr-ı Beytullah Budur

Zâtına fânî olup er, sırr-ı Beytullah budur,

«Semme vechullah»ı bul kim sırr-ı haccuîlah budur.

Okuyup ders-i ledün bul, dört kitâbın remzini,

Noktayı fehmeyle andan, ilm-i ilmullah budur.

Sırr-ı Kur’ân, sırr-ı ekvân, cümlesi âdemdedir,

Âlem-i kübrâdır âdem a'zam ismullah budur.

Cümleden fânî olup nâr-ı sivâdan ol halâs,

Nûr-i zâta hemdem ol sırr-ı Halîlullah budur.

Rütbe-i kurb-i nevâfilde tecellî bula gör,

«Tûr» ola cismin bugün sırr-ı kelîmullah budur.

Esfel ü a’lâ makâmâtı, vücûdunda senin,

Düşme gel esfel makâmâta sırâtullah budur.

Sırrını lâhûta erdir, cennet-i irfânda sen,

Geç celâlî perdesinden, gör cemâlullah budur.

Âyine et kalbini Sâmî, cemâl-i vahdete,

Bî-cihet dilden görünsün, «semme vechuliah» budur.

Halvetîyem Celvetîyem

Halvetîyem kesretim vahdet ile pinhân olur,

Celvetîyem vahdetim kesret ile ummân olur.

Kâdirîyem sırr-ı kudret sırrıma eyler zuhur,

Nakşibendem nakş-i kalbim «külle yevmin şa’n» olur.

Hem Rufâîyem bana semm-i nüfûs etmez eser,

Sırr-ı Bektâşem dilimde on iki seyrân olur.

Câmi-i na't-ı celâl vasf-ı cemâl Bayrâmîyem,

Hem Düsûkîyem ki vahdet-i şems-i dil tâbân olur.

Şâzelîyem kim harîm-i hazretin seyyârıyem,

Bedevîyem sırr-ı Hazret sırrıma feyzân olur.

Mevlevîyem kim külâh-ı istikâmet lâbisem,

Ravza-i hadrâ-yı dil, dil-besteye atşân olur.

Sünbüiîyem sünbülistân-ı hakîkat nisbetim,

Cezbe-i zâtî burakı şu’be-i Şa’bân olur.

Hep tarikat sırrını lâbisolur ruhum gehî,

Gâh vahdet bahrına gark cümleden uryân olur.

Almışım bu nisbeti şeyhim Şücâu’ddînden,

Nisbet-i kudsiyyesi mecmua-i pîrân olur.

Cümle pîrân sırrını Sâmî Niyâzî bir bilüp,

Pîr-i Uşşâkîdebul aşkı, bulan sultân olur.

Görenler Âfet -i Hüsnün

Görenler âfet-i hüsnün derûnundan figân ister,

Tahammül etmeğe mehrû-yi bî-hemtâya cân ister.

Visâl-i iltifât-ı hüsnüne müştâk olanlar hep,

Ne ten ister, ne cân ister, ne hür u ne cinân ister.

Letâfet her hüsünde lâzım u mülzem gibi, lâkin,

Şerâr-ı câzib-i aşk olmağa bir başka ân ister.

Mezâyâ-yı cemâlin vâsıfı hâmûş eder dâim,

Görünce hüsnünü (âl olmayan nâtık dehân ister.

Tenezzül eylemez her menzile Anka gibi aşkın,

Sadef mânendi sâf aşık dilinde âşiyân ister.

Sütûr-i ders-î aşkı mekteb-i hüsnün eder ta’lîm,

Anınçün mürg-i dil hüsnün gibi bir gülsitân ister.

Ne gam açsa dil-i uşşâkta Sâmî gül gibi yâre,

Sadâkatten gönülde şâhid-i aşka nişân ister.

Tevhîdden Cilâ ister

Tecelliyyâta dilde nûr-i tevhîdden cilâ ister,

Şühûd-i nûr-i vahdet pertev-i dâd-ı Hudâ ister.

Vücûd iklimini seyr u temâşâ etmeğe bir bir,

Tavâf-ı ka’be-i ma’nâ deiîl ü rehnümâ ister.

D i) i, dîdâr içün dildâre hasr etmezse bir âşık,

Saçılmaz vech-i pâkin nûru, nûr-i ıstıfâ ister.

Canı kurbân ile buldu bulanlar kurbet-i Hakkı,

İkilikten halâs olmak için bezi ü fedâ ister.

Saiât-ı «semme vechuilah»a ermekçün derûnunda,

Olup mezkûrla kâim, kâmet-i mahv u fenâ ister.

Enâniyyet hicâbından geçirmekçün bu imkânı,

Cihâd-ı ekber-i nefs ile takvadan asâ ister.

Aref sırrıyla ma’rûfa urûc etmek için rûhu,

Merâtibden metâlibden hurûc u irtikâ ister.

Hilâl olsa gönül şems-i tecelliyyâta ey Sâmî,

Ne cân u ne cihân ister, heman vasl-ı likâ ister.

Can Mülküne Cânân Arar

Bilmez aref sırrın gönül can mülküne cânân arar,

Gafletlere seylâb olup hem rahmet-i Rahmân arar.

Girip ledünnî mektebine olmadan tilmîz-i aşk,

llm-i verâset bilmeden elfâz ile irfân arar.

Âdâb-ı erkândır sebep tahsîl-i hikmetle edeb,

Bilmez saray âdabını ol kurbet-i sultân arar.

Her zerreyi etmiş nişân vahdettine ol bînişân,

Görmez o vahdet nûrunu, zâhir iken burhân arar.

Yokluk ile pâk olmadan aşk mülküne hâk olmadan,

Mir’ât-ı kalbi silmeden ol ravza-i Rıdvân arar.

Hak şifresidir gördüğün rü’yâ ayarındır senin,

Kendi kitâbın terk edip Hak yoluna fermân arar.

Bil derd-i aşktır cezbe-i seyyâr-ı mülk-i müntehâ,

Derde devâ aşk olduğun bilmez meğer derman arar.

«A'dâ adüvvük nefsüke» buyurdu Fahru'l-Mürselîn,

Nefsine olmuşken esîr hâlâ niye düşman arar.

İblise rehberdir hevâ karin olan bulmaz devâ,

Hicâb iken hep mâsivâ ayrıca bir şeytân arar.

Hakka diler isen delil aslın bulup olmak asil,

Pervâneden al ibreti bir şem’a-ı tâbân arar.

Kimin ki kalbidir sadef tâ ezeli bulmuş şeref,

Hakkı eder dâim hedef ol katre-i nîsân arar.

Sâmîye aşktır rehnümâ aşk ile mahv olur sivâ,

Aşk ile meczûb-i Hudâ Hak bezenine seyrân arar.

Kasîde-i Muhammediyye

Ezel Mahbûb-i Sübhânî Muhammeddir Muhammeddir,

Ebed matlûb-i rahmânî Muhammeddir Muhammeddir.

Cemâli «cim»e mücellâ kemâli «mîm»ine me’vâ,

Nevâli nuruna mebnâ Muhammeddir Muhammeddir.

Rumûz-i gaybina bürhân turûz-i aynına a'yân,

Künûz-i mülküne sultân Muhammeddir Muhammeddir.

Hitâb-ı nassı «a’taynâk» nikâb-ı hassı zât-i pâk,

Medâr-ı rütbe-i levlâk Muhammeddir Muhammeddir.

Nübüvvet bezminin sadrı risâlet şemsinin nuru,

Şefâat lutfunun bahri Muhammeddir Muhammeddir.

Mücessem nûr-i yezdânî muazzam sırr-ı sübhânî,

Yüzü mir’at-ı rahmânî Muhammeddir Muhammeddir.

Harîm-i Leyle-i Isrâ nedîm-i vuslat-ı Mevlâ,

Mukîm-i vahdet-i kübrâ Muhammeddir Muhammeddir.

Ulâya eyleyen mi’râc kamû imkân ona muhtâc,

Risâlet bezmine sertâc Muhammeddir Muhammeddir.

Cihandır aşkına meczûb kapûsu âleme matlûb,

Hudâya âşık u mahbûb Muhammeddir Muhammeddir.

Bütün âlemlere maksûd Habîb-i lemyezel Ma’bûd,

Delil-i cümle-i mevcûd Muhammeddir Muhammeddir.

Saâdet nûruna kâsim şefâat bezmine hâkim,

Risâlet tahtına hâtim Muhammeddir Muhammeddir.

Kime erse anın aşkı bulur ol Sâmîyâ Hakkı,

Şefi' olan bütün halkı Muhammeddir Muhammeddir.

Vîrâne Gönül

Virane gönül ancak hüsnünle olur ta’mîr,

Zulmetgeh-i ahvâlim mihrinle olur tenvir.

Müstağnî-i gülşendir ebrûyine üftâde,

Gölçehre-i hüsnünden anberler olur ta’tîr.

Gördün mü bu nisbette aşkın ile sûzânı,

Çeşmimden eder dâim hûn-i ciğerim taktir.

Pervâne gibi gönlüm nârın ile ülfette,

Nûrunla mülakatı ümmidim eder tebşir.

Aşkınla perîşânım yok derdime dermânım,

Mihnetle geçer ânım, kâr etmedi bir tedbîr.

Hüsnün şeh-i hûbândır iklîm-i dile hâkim,

i’câz-ı mehâsinde bir hârika-i teshir.

Bu rütbe azâb-ı dil dûzahta aceb var mı,

Te’sîr-i gam-ı aşkı mümkün mü olurta'bîr.

Selb etti irâdâtı hep dâire-i dilden,

Pergâr-ı hayâlim hep hüsnünde eder tedvir.

Aşkın ile vîrânım ben bî-cân ü cihanım ben,

Candan da cihandan da ettin beni sen tehcir.

Sensin emelim, kâşâne-i kalbim tahtındır,

Bu rütbe vefâdârın ahvâlini et takdir.

Aşk dersini bilmezse mümkün mü ola âgâh,

Hüsnündeki bî-gâyet âyetlerini tefsir.

Leylâ-yı hayalimdir mi!k-i dilime Sâmî,

Mecnûn-i cemâl ettin cennetle beni teşhir.

Nokta-i Hüsnün

Nokta-i hüsnün kadd-i bâlâterini «nün» eder,

Tal’at-i ebr u hilâlin cümleyi meftûn eder.

Nurdan mihrâb çü vechin Ka’be-i Ulyâ gibi,

Hâl-i aşkiyle tavâf edenleri mecnûn eder.

Gamze-i müigântna etmez tahammül sineler,

Her nazarda yâreierle yâreler pürhûn eder.

Anber-i zülf-i siyahından doğan ol cebin,

Titreyen necm-i fuâdı nûr ile meşhûn eder.

Hokka-i yâkût dehânından çıkan cevher edâ,

Her sadetten dökülen dürdâne kadrin dûn eder.

Sîne-i billûru, bir ayîne-i endâm-ı aşk,

Cezb eder hersûreti Sâmî, dili mağbûn eder.

İstersen Eğer

Cilvegâh-ı tûr-i Hakkı bulmak istersen eğer,

Kalbinin çâr köşesini Arş-ı Rahmân edegör.

Kenz-i mahfî, sırr-ı Zatî, unsur içre gizlidir,

Genc-i rûhu bulmak için nefsi vîrân edegör.

Sırr-ı Mansûr ister isen mahv-ı evsâf eyleyip,

Dâra berdâr olmağa bu canı meydân edegör.

Varlığından geçmeyenler ermediler Zâtına,

Vasl-ı cânân ister isen cânı kurban edegör.

Mürşide vâsıl olan canda buluptur Zâtını,

Cenneti, kalbî şuhûd içinde hayrân edegör.

Kalbi ey Sâmî Niyâzî «semme vechüllah» edüp,

Sırr-ı sırrullahı kalbin içre pinhân edegör.

Sanma Gelen Bu Âleme

Sanma gelen bu âleme insan gelir insan gider,

Enfüste mi’râc etmeyen nâdân gelir nâdân gider.

Sen çünki âdemzâdesin sırr-ı kerem sırrındadır,

Ademliğe eremeyen hüsrân gelir hüsrân gider.

Çünki seni zâtı içün halk eylemiştir Tanrı çün,

Zâtına erenler bugün sultan gelir sultan gider.

Cûş eyledi deryâ-yı zât, devr eyledi zât ü sıfât,

Vasfını zâta erdiren irfân gelir irfan gider.

Esrâr-ı zâtîye erip kalbi haremgâh eyle kim,

Ihrâm-ı kudsî bulmayan uryân gelir uryân gider.

Bulup bugün mürşid-i cân anla nedir cân ü cihan,

Mürşide erişmeyen hayrân gelir hayrân gider.

Görvahdet-i kübrâyı sen mir'ât-ı kesretten hemân,

Canında cânı bulmayan bî-cân gelir bî-cân gider.

Çün küntü kenzinde Hudâ, zâtını pinhân eyledi,

Zât-ı nihâna erişen pinhân gelir pinhân gider.

Sami Niyazi katre-i sırrında ummân bulmayan,

Deryâda mâhilergibi atşân gelir atşân gider

İrfânı Bilmez Kandedir

Nefsin idrâk etmeyen irfânı bilmez kandedir,

Hilesinden geçmeyen şeytânı bilmez kandedir.

Çâr unsur kafasın feth etmeyenler zikr ile,

Rûh içinde hükmeden sultânı bilmez kandedir.

Mürşide teslim olup terketmeyen inkârını,

Vâdi-i taklîddedir, îmânı bilmez kandedir.

Bu teayyün perdesin çâk etmeyenler zikr ile,

Katresinden kurtulup ummânı bilmez kandedir.

Fakr-ı fahrinde gınâ-yı mahv-ı sarfı bulmayan,

Tâ ezelden kenz-i bî-pâyânı bilmez kandedir.

Arş-ı kalbini tecellîgâh-ı Rahmân etmeyen,

«Istevâ» sırrındaki mihmânı bilmez kandedir.

Rûh ile mi’râc edüp kim olmaya aslü’l-usûl,

Sırr-ı ahfâsındaki seyrânı bilmez kandedir.

Derd-i nefs ile marîz kalbe devâ-cû olmağa,

Feyz-i ruhu bulmayan dermânı bilmez kandedir.

Âyinei faslında aslını temâşâdan garîb,

Ömrü beyhûde geçer cânânı bilmez kandedir.

Mâyede Sâmî Niyâzî nûr-i vahdet bulmayan,

Ka’be-i sırrındaki erkânı bilmez kandedir.

Rûhumd a Tersim Eyledi

Rûhumda tersim eyledi berk-ı hayâlin hâleler,

Te’sîr-i aşkından çıkar feryâd ü efgân nâleler.

Nûr-i cemâlin hasretinden derde oldum mübtelâ,

Sinemde açtı çeşme-i hûnâbe emsâl lâleler.

Ekber-i azâb-ı firkatin, nâr-ı Cahîmi geçti yâr,

Çeşmimden akareşk-i hûndan dâima şelâleler.

Âteş midir hüsnün yakar pervâne-veş cân atanı,

Mecrâ-yı aşkın ile açmış ateşin seyâleler;

Meczûb-i aşkî Sâmiyâ tâ ezelî hayrânesi,

Aşka fedâ edüp dü kevni, aşk olur nevâleler.

Maksûd Özünü Âdem Etmektir

Cihâna gelmeden maksûd özünü âdem etmektir,

Müsemmâ içre mazhar ismini hem a’zam etmektir.

Geçüp sûretle ma’nadan saray-ı sırr-ı a’lâya,

Derûn-i dilde dildâre dilini mahrem etmektir.

Bu iklim-i derûnu, nefs elinden feth edüp bir bir,

O miik-i ma’nevîde rûhu Sultân Edhem etmektir.

Mutahhar eyleyüp kalbi dü âlem iltifâtından,

Sarây-ı beyt-i vahdet, Ka'be ile Zemzem etmektir.

Görünmez dide-i aşka sivâlar lâkin «illâ hû»,

Meallaha erüp sırrını Hakla herndem etmektir.

Bu nâsût âleminden eyleyüp lâhûtuna avdet,

Visâlüllah ile Sâmî dilini hurrem etmektir.

Ey Merd-i Meydan-ı Hakîkat

Ey merd-i meydân-ı hakîkat, ver haber, Ankâ nedir,

Ol lâmekânın Kâtına vâkıf olan yektâ nedir.

Efvâc ile bin şân olan emvâc-ı bî-gâyet iken,

Zâhirle bâtın bahrına girdâb olan deryâ nedir.

Şark iie garbı cem’ eden ol âfitâb-ı bî-zevâl,

Kimden tecellî eyledi, mazhar olan esmâ nedir.

Bezm-i hakikatten nasîb aldınsa gerçekten eğer,

Mescûd-i kerrûbî olan Âdem nedir, Havvâ nedir.

Tevhîd-i ef’âl ü sıfât ekber kerâmet Âdeme,

Mu'ciznümâ-yı âlemin îsâ nedir Mûsâ nedir.

Bir katrede olmuş nihân, deryâ-yı kesret görünen,

Cümle nükûşu cem’ eden ol nokta-i kübrâ nedir.

Mahv-ı izâfet eyleyüp erdinse «bâ»dan noktaya,

Ders-i ledünnî mektebinde «men aref»le«bâ» nedir.

Çünki nıcâb-ı vasl-ı Hak, sâiik olana «lâ» imiş,

«Lâ»dan kinâye edilen ma’nâ nedir, «illâ» nedir.

Cennetleri seyreyledinse milk-i ma’nâda eğer,

Her semtini gark eyleyen ol kâmet-i Tûbâ nedir.

Mi’râca tecrîd deminde bî-cihet erdin ise,

Ednâ nedir a’lâ nedir hem sırr-ı «mâ evhâ» nedir.

Hüdhüd Süleyman rehberi mûrile hikmet neşr eden,

Mülkünde hükmüne sebeb ol hâtem-i imzâ nedir.

Rükn-i bakâ-billâh ile beyt-i fenâ-fillâh ile,

Vahdetnişîn-i kibriyâda kubbe-i hadrâ nedir.

Kur’ân-ı tenzîli ile tekvîni buldunsa eğer,

Bahr-i rumûz-i Fatiha ile «Elif Lâm Râ» nedir.

Saliklere dünyâ nikab, ukbâ hicâb olmuş iken,

Vahdet mehiyle ref’ olan zulmetteki ma’nâ nedir.

Ihrâm zebh ile tavâf-ı seba’i erkân ile,

Esmâ yolunda vâdi-i sahra nedir deryâ nedir.

Sâmî yüzünü ol edüp birde karar etmiş ise,

Aynında ğayn’a erişen insân-ı müstesnâ nedir.

Zümre-i Fırka-i Nâcî

Meyveli olan ağacı,

Yaprakla dalı gösterir.

Zümre-i Fırka-i Nâcî,

Olanı, hâli gösterir.

Dünyâya gelenler sefer,

Etse gerektir serteser,

Devr ederek şems ü kamer,

Hep intikâli gösterir.

Mest-i mey ile bî-şuûr,

Aşk neş’esiyle pür sürür,

Ma’şûka bend oimuşdürur,

Renginde âli gösterir.

Sadetse dürr yektâ mıdır,

Nisanda müstesnâ mıdır,

Ankâ mıdır karga mıdır,

Hep perr ü bâli gösterir.

Tenden sudûr eden hatâ,

Candan gelir bu surete,

Noksan olanın sertâ

Fi’li, vebâli gösterir.

Kimden gelir aceb bu ses,

Kim aldıran sana nefes,

Hangi mürğundur bu kafes,

Nutku makâli gösterir.

A’zâya hâkim baş mıdır,

Dil cezb eden göz, kaş mıdır,

Ma'nâ şehi nakkâş mıdır,

Serden hayâli gösterir.

Deryaya salsa nehr-i aşk,

Girdâba dolsa bahr-i aşk,

Dil mülkü olsa şehr-i aşk,

Bedr visâli gösterir.

Aşk ile varlık kâfim,

Mahv eylese evsâfını,

Mir’ât-ı sîne sâfını,

Mihr-i cemâli gösterir.

Âdem isen râhın nedir,

Âlem isen mâhın nedir,

Şâm ü seher âhın nedir,

Şemsi zılâli gösterir.

Sâmî rumuz et mahreme,

Fâş olmasın nâ-mahreme,

Edilen secde Âdeme,

Bir sırr-ı âlî göstetrir.

Devam Et Zikr-i Mevlâya

Devâm et zikr-i Mevlâya hayât-i câvidanhktır,

Sehâvet, merhamet mahlûk-ı Hakka, hanedanlıktır.

Rızâdan etmesin mahrûm, azâb-ı nâr ile mahrûm,

Hevâ-yı nefsi mağlûb et hakikat pehlivanlıktır.

Ezâ etme cefâ etme hakâret etme bir ferde,

Umûma hüsn-i hizmet, hüsn-i niyyet müslümanlıktır.

Haris ol tâate sâatleri fevt etme beyhûde,

Kanâat eyle dünyâ kılletine kâmranhktır.

Riyâ etme sakın ehl-i hulûs ol cümle kârında,

Riya, şirk-i hafi hüsrân-ı a’zamla viranlıktır.

Gönül ufkunda sönmez bir güneştir dîn ile imân,

Diyânet kadrin bil, nâdânların sonu karanlıktır.

Saâdettir, hayâtı Hak yolunda bezi ü sarf etmek,

Sivâda ömrü mahv etmek hem iflâs hem ziyanlıktır.

Kişiyi, sû-i ahlâkı, yakar nâr-ı kasâvetle,

Güzel huy iki âlemde saâdet şâdümanlıktır.

Hak ile Hak olan vâsıllları bulmak olur devlet,

İki âlemde Sami, aşk-ı Hak kenz-i nihânlıktır.

Vasl İle Âbâd Olur

Aks-i mihrin nûru, dil âyînesinde nâr olur,

Canfezâ ânın ile, cism ile cân bîmâr olur.

Goncalar reng-i ruhunla şermsârındir senin,

Zülf ü müigânın derûn-i sinem içre hâr olur.

Vasi ile âbâd olur miIk-i dil-i üftâdegân,

Mürğ-i ruhum kurbetinle mübtelâ-yı zârolur.

Nokta-i ânın hayâli ruhta tasvir olalı,

Akl ü fikrim mihver-i aşkın ile pergâr olur.

Nâvek-i çeşmânına dildâdeler olmaz rehâ,

Tîğfeşân-ı rişte-i dîdâr ile berdâr olur.

Ülker-i seyyâr-ı hüsnün mahremi üftâdeler,

Cevv-i eflâk hayretinde aşk ile tayyâr olur.

Lâlezâr oldu derûnum yâre-i sadpâreden,

Dîdeden hûnâb-ı eşkim kandan ebhâr olur.

Sadme-i aşkınla bîtâb Sami’ye rahm et şehâ,

Her nigâhın, câna bin te’sîr ile mismâr olur.

Mahbûb-i Rahmân Görünür

Aç gözün bak mü!k-i câne, anda cânân görünür,

Ayine kıl kalbini kim, gizli sultan görünür,

Arş u ferş ile semâdan sırr-ı Yezdan görünür,

Cümleden nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,

Ahmed-i Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.

Vech-i pâkin nûr-i Rahmân, mazharın a’zam senin,

Pertevinle kıblegâh oldu şehim Âdem senin,

Tâ ezel pervânedir envârına âlem senin,

Cümleden nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,

Ahmed-i Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.

Sâye-i nûrunla halk oldu semâvât ü zemîn,

Hâkim oldu hâk-i pây-i akdese Cibril Emin,

Kâinâta nûrun oldu rahmeten lil’âlemîn,

Cümleden nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,

Ahmed-i Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.

Her güzellerden güzel kıldı seni ol lemyezei,

Taht-ı eyvân-ı risâlette nazîrin bîbedel,

Meşrık-ı gaybınla eyledi zuhûr şems-i ezel,

Cümleden nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,

Ahmed-i Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.

«Alleme'l-esmâ» hakâyık levhisin, irfân senin,

«Lî maallah» halvetinde vuslat-ı Rahmân senin,

Zahirin halk, bâtının Hakla haremgâh, şân senin,

Cümleden nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,

Ahmed-i Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.

Nûr-i Hakkın maksemi sırr-ı Ebu’l-Kâsım humâm,

Çünki mihrâb-ı visâlüllaha bir sensin imâm,

Yaratıldı, nûr-i zatınla kuruldu hep nizâm,

Cümleden nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,

Ahmed-i Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.

Akl-ı külsün, rûh-i külsün sen ezellerden beri,

Ey resûller mürseli, peygamberân peygamberi,

Nûr-i zâtın ism-i a’zam, mümkinâtın mihveri,

Cümleden nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,

Ahmed-i Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.

Küntü kenz»in hikmetisin cümle halka rahmeti,

Kâinâtın hilkatine sensin ancak illeti,

Ümm-i esmasın bütün eşyâ, zuhûrun sûreti,

Cümleden nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,

Ahmed-i Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.

Nûr-i feyyâz-ı ezelsin âlemine bîaded,

Etme mahrûm Sâmîyi ey mazhar-ı nûr-i Ehad,

Kutb-i dâimsin ki her zerrâta şendendir meded,

Cümleden nûr-i hüdâ Mahbûb-i Rahmân görünür,

Ahmed-i Mahmûd Muhammed nûr-i Sübhân görünür.

Dervişlerin Amelleri

Dervişlerin amelleri şerîat-i Rahmân olur,

Ef'âl ile ahvalleri tarîkat-i Kur'ân olur.

Dervişlerin hep âdeti gece gündüz Hak tâati,

Zâyi’ etmezler sâati ticâret-i Sübhân olur.

Derviş olanın yolları firdevs-i aşk menzilleri,

Zikr eder dâim dilleri tâ beseher nâlân olur.

Derviş olanın kemâli terk eylemek mülk ü mâli,

Maksudları lâyezâlî bir mülk-i bîpâyân olur.

Derviş olanların kârı Hakkın ezkâr u efkârı,

Garaz ivazlardan ârî, ihlâs ile yeksân olur.

Derviş olan uşşak-ı Hak, ahlâkları ahlâk-ı Hak,

Meczûb-i Hak müştâk-ı Hak matlubları Yezdân olur.

Dervişlerin kalbi deryâ sığmaz kibr ile riyâ,

Matlûblarıdır kibriyâ kibr eyleyen şeytân olur.

Dervişlerin Hakka şükrü ni’mete mihnete sabrı,

Ünsiyyeti Mevlâ zikri, hâlî değil her ân olur.

Derviş olur, alanlar dest, nisbet ile olurlar mest,

Verdikleri Bezm-i Elest ahd üzre imtihân olur.

Dervişlerde yoktur gaflet gaflet eden bulmaz vuslet,

Eylemişler candan rihlet kurbet için kurban olur.

Derviş olan âşık gerek aşk ile hep yanık gerek,

Hak yoluna sâdık gerek gönülleri tâbân olur.

Derviş her an şerîatte, kalbi hayran tarîkatte,

Rûhu tayrân hakikatte alemleri irfân olur.

Dervişlerin yüzü halktır özü haktır sözü haktır,

Tarîkatte izi haktır derviş Hakka revân olur.

Dervişler Ehl-i Beyt kolu Hakka gider yoldur yolu,

Allah, Muhammed’le Ali canlarına cânân olur.

Derviş biner Hak fülkine geçer hakîkat mülkine,

Girip erenler silkine Hak bezmine mihmân olur.

Dervişlikten maksûd merâm, marifet-i Rabb-i enâm,

Eviiyâlar derviş tamam her sözleri bürhân olur.

Derviş olur mu her adam terk etmek gerek dü âlem,

Teclis-i ism-i a'zam sırlarına seyrân olur.

Derviş neye etse nazar Haktır şühûdu serteser,

Sâmî edüp seyr ü sefer katra iken ummân olur.

Cümle Ekvân Sendedir

Sûretâ suğra vücûdun cümle ekvân sendedir,

Bir imâretgâh-ı Haksin sırr-ı inşân sendedir.

Sül!em-i irfân gerektir ma’rifet ma’rûfuna,

Enfüs içre merâtib kenz-i pinhân sendedir.

Perde-i imkân-ı mahviyette mânend-i hilâl,

Seyr-i seyrân et derûnu şems-i tâbân sendedir.

Akrabiyyet sırrıdır tevhîd-i zâtın lem’ası,

Kıl musaffa kalbini mir’ât-ı Rahman sendedir.

Secde-i ifnâ-yı nâsût kurbet-i Hak umdesi,

Derd-i aşk dermân-ı Haktır derde dermân sendedir.

Dâm-î rnckr-i dû cihâns düsms «iHâ Hû»vu bul,

Per açıp zâhirle bâtın, sırla tayrân sendedir.

Zulmet-i tetnde hayât-ı mâ-i kudse tâlib ol,

Şem'i cem’i cezb-i şevk ile fürûzân sendedir.

Bînişânın şânı zâhir, vâkıfa her zerreden,

Nûr-i irfân dîde-i Hakbîn-i bürhân sendedir.

Hâmil-i kübrâ emânet ademiyyet şanıdır,

Nezd-i Hakta sırr-ı «kerremnâ» ile şân sendedir.

Mevc-i âmâl vuslat-ı zâta hicâb eder hicâb,

Keşf-i cânâne nikâb-ı gaflet-i cân sendedir.

Bil teeddüb fasi ile asla takarrubdur sebeb,

lyd-i vasla tuhfe-i cânâne kurbân sendedir.

Rûh-i kudsi çah-ı husrâna düşürme Sâmiyâ,

îvlekr-i şeytân zulmet-i cehl ile nâdân sendedir.

Seyyid Ahmed -i Bedevidir

Nesl-i nebevi Seyyid Ahmed-i Bedevidir,

Esrâr-ı Alî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.

Akmâr-ı keramet meh-i envâr-ı hidâyet,

Nûr-i ezelî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.

Her ân ü zaman kudret-i kudsiyyesi dâim,

Gavs-i ebedî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.

Esrâr-ı ledün mahremi hüviyyeti Kur’ân,

Kenz-i ehadî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.

Enfüs ile âfâka tasarrufta ferîddir,

Kutb-i samedî Seyyid Ahmed-i Bedevidir.

Ol seyyid-i sâdât-ı kirâm nesl-i risâlet,

Bürhân-ı celi Seyyid Âhmed-i Bedevidir.

Kenz-i ezelin, maksem-i feyz-i ebedîsi,

Hakkın mededi Seyyid Ahmed-i Bedevidir.

Her demde eden lem’a-i irşâdla işrâkta,

Sırrımda mehi Seyyid Ahmed-i Bedevidir.

Aşk Şarabı

Aşk şarabı ebedî âşıkı mahmûr eyler,

Katresi birdil-i vîrâneyi ma’mûr eyler.

Sâkî-i bâde, yed-i kudret-i cânân olıcak,

Gam-ı dü âlemi bir lâhzada mehcûr eyler.

İltifat eylese bir kerre cemâl-i pâki,

Mahv edüp zulmeti ser tâ bekadem nûr eyler.

Vasi ü hicrânı şühud vahdete yeksân olur,

Zü’l-Celâl nârı cemâl nurunu mestur eyler.

Ol cemâl mestânesi dâreyne etmez iltifât,

Çünki sevdâ-yı sivâyı, o cemâl dûr eyler.

Er olup dü âlemi terk eyleyen gelsün berû,

Nisbete Sâmî Niyâzî anı destur eyler.

Vahdet Deryasına Dalmışım Dostlar

Aşkın ateşiyle dolmuşum dostlar,

Kalbimi Mevlâya salmışım dostlar,

Nur-ı ezelden nişan almışım dostlar,

Vahdet deryasına dalmışım dostlar,

Nur-ı zâta hayran olmuşum dostlar.

Bir deryâya daldım yoktur kenarı,

Bir buldum o demde nâr ile nuru,

Beni benden aldı Hakkın didarı,

Vahdet deryasına dalmışım dostlar,

Nur-ı zâta hayran olmuşum dostlar.

Mürşidimle açtım gönülkapusun,

Seyreyledim arş-u kürsı kamusun,

Aşkla geçince nefsim tamusun,

Vahdet deryasına dalmışım dostlar,

Nur-ı zâta hayran olmuşum dostlar.

Yolları gizlidir candan içerû,

Kur’ân okunur Kur’andan içerû,

Ne deryadır bu ummandan iç-erü,

Vahdet deryasına dalmışım dostlar,

Nur-ı zâta hayran olmuşum dostlar.

Nurdan bir tur oldum seyrettim turdan,

Nice bin perdeler açıldı sırdan,

Nice bin âlemler geçildi sırdan,

Vahdet deryasına dalmışım dostlar,

Nur-ı zâta hayran olmuşum dostlar.

Zıll-ı hayalâta gönlümü salmam,

Cümle masivâyı bir pula almam,

Dostuma mihmânım geriye gelmem,

Vahdet deryasına dalmışım dostlar,

Nur-ı zâta hayran olmuşum dostlar.

Şeyhim delil oldu hazrete gittim,

Aşkı rehber oldu cânana gittim,

Varlık perdesini çak ettim yırttım ,

Vahdet deryasına dalmışım dostlar,

Nur-ı zâta hayran olmuşum dostlar.

imdâd Muhammed nûr Mustafa,

Irşâd Aliden sır murtaza,

Pirler erkânında bulunca safa ,

Vahdet deryasına dalmışım dostlar,

Nur-! zâta havran olmuşum dostlar.

Zerre olmaz deryaya nisbet,

Hakkı bulan etmez mahlûka ülfet,

Sâmîde kalmadı cennete minnet,

Vahdet deryasına dalmışım dostlar,

Nur-ı zâta hayran olmuşum dostlar.

Kimdir

Gönüi büibüi gibi seni böyie naiân eden kimdir,

Gehi mahzun gehi meftun olup efgân eden kimdir.

Bu âlem halkına ünsiyet ile ülfet etmezsin,

Seni aşk ateşiyle ruz u şeb suzân eden kimdir.

Ne yerden eyledin hicret kimin meftunusun eya,

Seni bu dar-ı mihnette aceb hicrân eden kimdir.

AçıIur sine-i gamhârın içre nice bin yâre,

Kimin müştâkısın daim seni hayrân eden kimdir.

Ne içün müptelâsın derdile bu âh ile vâhe,

Kararın yok seni bu mertebe naiân eden kimdir.

Cemâli cezbesiyle eyleyüp hervârını yağma,

Hayatından seni bizâr eden, bicân eden kimdir.

Kime müştâk acep Sâmî bu mülk-i bîbeka içre,

Akıdup katrelerin vasıl-ı umman eden kimdir.

Senin Aşkınla

Senin aşkınla ey mâhım gönül hep ağlamak ister,

Deniz derya olup râhında daim çağlamak ister.

Devasız yâredir lâkin verir zevk ü sefâ câne,

Cünunasa beni zinciri nâr© bağlamak ister.

Sıvalar zulmet ağyar cehennem sensiz ey diidar,

Ki senden gayreti binefretle dil ırağlamak ister,

Gönülgâhımda hâk oldu senin aşkın ah ah ah,

Nura nur halim benim sensiz derunum dağlamak ister.

Yetiş imdadıma gel gel ki viran olmuşum gayet,

Ki paslanmış oian âlem-i lübbünü yağlamak ister.

Çamur deryasına düştüm yetiş ey şems-i tâbânım,

Reh-i nurunda yüz sürüp yüzünü aklamak ister.

Harab ender harabım, ah perişanım perişanım,

İmaratgâhı aşkınla derunum sabbağlamak ister.

Ulûvvîdâs eyle aşkınla beni ta yakmasun niran,

Cemâlin perteviyle mülki dil çarağiamak ister.

Temâşay-i cemâl sevdasına düştü ezelden dil,

Anın içün masivayı lâ edüp ırağlamak ister.

Bu Sâmîyi siva ile mülevves koyma rahmânım,

Ki nurunla debagat eyleki sabbağlamak ister.

Zerre Yok Hâşâ Abes

Her tecellî Zât-ı Hakkın zerre yok hâşâ abes,

Hakka nazır vechini gör, görme hiç eşyâ abes.

Zıll-i zâil sûretinden görünen envâr-ı Hak,

Sırr-ı «lâ mahbûb» u bulkim âleme sevda abes.

Bâb-ı Hakda abd-i memlûk, bende-i mes'ûlsün,

Hizmet-i teklîf-i bâb-ı nefs-i bedfermâ abes.

Devlet-i bîintihâdır aşk-ı Meviâyı muîn,

Lahza gâfil olma Hakdan, rağbet-i dünyâ abes.

Imtihân-ı mûcib-i ihsanıdır her ibtilâ,

Ayn-i ihsân, ibtilâdan nefret ü şekvâ abes.

Âlem-i dünyâda te'min eylemiş her emri, Hak,

Eyle tefviz u tevekkül, fikret-i ferdâ abes.

Ârif olan zerrece meyi eylemez dü âleme,

Terk-i âlî eyleyip, bil, rağbet-i ednâ abes.

Çünki «lâ mahbûbe illâ Hû»dadır kenz-i ezel,

Aşk-ı Meviâdır hakîkat, kıssa-i Leylâ abes.

«Küllü şey’in heliküsde kalma «illâ vech»i bul,

ââmiyâ, fânî vücûd ol, lafz ile da’vâ abes.

Cenâb-ı Gavs

Hakîkat mazhar-ı envâr-ı kudrettir Cenâb-ı Gavs,

Ledün. bahrinde yektâ, kenz-i hikmettir Cenâb-ı Gavs.

Umumen evliyâya pîşüvâdır cümle ezmânda,

vekîi-i Hazret-i şâh-ı velâyettir Cenâb-ı Gavs.

Haremgâh-ı visâl-i kurb-i Yezdân muktedasıdır,

İmâm-ı evliya, bir nûr-i hazrettir Cenâb-ı Gavs.

Erer her iahzada, hermüstemide nûr-i irşâdı,

Havârik mecmaı bahr-ı kerâmettir Cenâb-ı Gavs.

Tasarrufta rehîne-i dü serâdır hukm-i fermânı,

Kemâl-ender kemâli, şâzz-ı hilkattir Cenâb-ı Gavs.

Hüveydâdır hüviyyet nûru envâr-ı cemâlinde,

Tecelliyyât-ı Zât, ayn-i inâyettir Cenâb-ı Gavs.

Zuhûru, tılsım-î Esmâ-yı Hüsnâ a’zamındandır,

Imâm-ı kudsiyân, feyz-i hüviyyettir Cenâb-ı Gavs.

Tasarrufta kemali mihver-i irşad-ı âlemdir,

Velîler mürşidi, bahr-ı şerâfettir Cenâb-ı Gavs.

Benim pîr-i celîlim Sâmiyâ, Sultân-ı Geylânî,

Ki sırrımda delilimden hidâyettir Cenâb-ı Gavs.

Eğer Cânân İse Kasdın

Eğer cânân ise kasdın ser ü cândan ümidin kes,

Ki varlıkta durur iken o Sultandan ümidin kes.

Aceb dû âleme minnet eder mi âşık-ı billâh,

Değii dünyâ, bu yolda, hûr u gıimandan ümidin kes.

Bulup b|r mürşid-i kâmil, nübüvvet sırrın et tahsil,

Nebîler vârisi bulmazsan irfandan ümidin kes.

Bulup aşk refrefini mâsivâiardan mutahhar ol,

Gönül büthâne iken Arş-ı Rahmândan ümidin kes.

Ne bilsin gonca kadrin, zâğ sıfatlı tâlib-i cife,

Çü bülbül olmadan giryân, gülistandan ümidin kes.

Bulup Lokmanı rûhânî tedâvî ol nekâistan,

Nedir bilmeyecek derdini dermândan ümidin kes.

Gehî ikrâr gehî inkâr reh-i Hakta tereddüdle,

Yakînin yok bu yolda çünki îmândan ümidin kes.

Çü bahr-i vahdetin Sâmî Niyâzî oldu gavvâsı,

Nesebden hep izâfât ile her şandan ümidin kes.

Hakk’tan Seni Dûr Eyleyen

Haktan seni dûr eyleyen cümle hicâbındır nefs,

Ayîne-i kalbi mükedder eyleyen dürlü heves.

Bir zerreye bakma hakâretle çü Haktır hâlikı,

Hodbin olup şeytân gibi mağrur ile olma nekes.

Rûha gıdâ zikr-i Hudâ eyle fedâ her vârını,

Meyl-i sivâdır mâr-ı nefsin semmini tevhîdle kes.

Cân tende iken zinde kıl aşk-ı celîl-i Hak ile,

Elbet uçar, kalmaz ebed, mahbeste bu murğ-i kafes.

Esmâ ile hemdem olan âdemdedir sırrı kerem,

Her ânına sâhib olup mahv etme beyhûde nefes.

Bi! kadrini kimyâ-yı ömrün etmemeşgûl-i hevâ,

Eyyâmım sa'd eyle taât ile, etme yevm-i nahs.

Hiç kimse bâkî olmaya, gayri Hudâdan kalmaya,

Hakka sadâkat eyle kim Haktır dü âlem dâdres.

Dünyâ ledünnî mektebi Sâmîye irfân meksebi,

Tekmîl-i irfan etmeğe, al bu cihânda dürlü ders.

Bulmak İstersen Halâs

Sübha-i hubb-i sivâdan bulmak istersen halâs,

Pertev-i vahdetnisâr bir mürşide kıl ihtisâs.

Ravza-i cennet olan bezminde hak gülzârının,

Ma’rifet esmârını sırr ile eyle iktinâs.

Şems-i irşâdında zıll-i cismi eyle hâksâr,

Hep kemâldir bu’d-i şems ile kamerde intikâs.

Ka’be-i zât etmek ise dil tecelîgâhını,

Eyle tenvir zikr ile tahkîr-i Lât ile Menâs.

Cezbe-i aşka erişkim lâmekân seyrân ola,

Böyle buldular bulanlar böyle oldular havâs.

Rûh-i rahmaniyi tahlîs-i izâfât eyleyüp,

Sâmiyâ ihlâs-ı tâmla hazrete ol abd-i hâs.

İcâzet Eyledim İras

Çü tevhidim zuhur etti saadet eyledim iras,

Geçüp nârın sıfatından selâmet eyledim iras.

Celâl ismi celâliyle cemâli eyledim izhar,

Feda olup çü İsmail beşâret eyledim iras.

Çü kenz-i «Hû»ya eriştim okudum allemelesma,

Melekler secdegâhında kerâmet eyledim iras.

Erişti «Hakk»a irfânım kemâle erdi imânım,

Anasırdan soyunup istikâmet eyledim iras.

Hayatım Hakk-ı hayata erişti «hay» olup sırrım,

Arada sûr-ı isrâfil kıyâmet eyledim iras.

Tecelli eyledi kudret çü düştüm bahr-i «kayyûm''a,

Tasarruf-ı sahib-ül bürhan metanet eyledim iras.

Tecelli ism-i «kahharsdan selâmet etti ağyardan,

Soyunup reng-i elvân içre vahdet eyledim iras.

Bitirdim devr-i inşânı eriştim devr-i rahmâna,

Duyunca sırr-ı «fettah»ı ibadet eyledim iras.

Doğunca şems-i «vâhid» zulmet-i evsâfı ref eyledi,

Erişüp nûr-ı vuslat şefâat eyledim iras.

«Ahed»de nûr-ı zât-ı evhad asi ile vaslım,

Göründü bedr-i didârı muhabbet eyledim iras.

«Samed»de gayb-ı lâhuti tecelli etti ra’minde,

Beka içre beka sırra dehâlet eyledim iras.

Bitirüp seyrini Sâmî erişti lîm’Allaha,

Olup memur irşade icâzet eyledim iras.

Hudâyı Zikr Eder

Hudâyı zikr eder her ne var ise kuru ile yaş,

Zülâl-i Kevser-i aşk-ı Hak ile dâim ol ayyâş.

Velî kûy-i dilâraya delîl ü rehnümâ lâzım,

Tutup dâmânını vâsılların, ol sıdk ile yoldaş.

Hüviyyet bahri eşyâ mevcesinden gösterir suret,

Bilinir hikmet-i sun’u kemâl-i nakşile nakkâş.

Teferrüd eylemekse maksadın envâr-ı vahdetle,

Tecerrüd et, hicâb-ı mâsivâdan eyleyüp vahhâş.

Eriş hakka’l-yakînde nûr-i bîrengi musaffâya,

O merkezde olur sâkî saâdet nûrunu reşşâş.

Bu yolda Sâmiyâ varlık, hicâbı şirk-i ma’nâdır,

Bulanlar buldular terk eyleyüp bin cân ile bin baş.

Zarftan Murad Mazruf İmiş

Dinle ey zâhirperest zarftan murad mazruf imiş,

Noktadır asl-ı hurûf, ol noktadan me'lûf imiş.

Noktadır evvel hurûfa noktadır hem intihâ,

Noktadır bâtın ü zâhir, ayn ile mevsûf imiş.

Sarf ile eyle tasarruf, nefs-i mahvet nahv ile,

Mantık-ı «innî enellah» masdara masrûf imiş.

Gayb-ı ma’nâ aynına keşf-i maânî remz ola,

Ma'ni-i kesretbedâyi’ vahdete ma’tûf imiş,

llm-i âdâb-ı hakîkat mahremi oldu edîb,

Bîedeb envâ-ı taksirat ile mekşûf imiş.

Ukde-i hall-i akâid aslına vâsıl olan,

Nûr-i zât asl-ı vusule ârif-i marûf imiş.

Zâil et hâdis vücûdu keşf ola nûr-i hadîs,

llm-i tefsirden sefer tevhîd ile mehdûf imiş.

Mahv-ı emvâc eyleyince Sâmiyâ bahr-i ezel,

«Küllü şey’in helikün»le mümkinât mahzûf imiş.

Heyhât

Huzûru bulmadan sofi kılarsın tâatı heyhât,

Ki tevhîd ehliyim dersin, edersin şirketi heyhât.

Racîm’in dâm-ı mekrinden ucüble kibre düşmüşsün,

Libâs-ı şeytanetle kasd edersin kurbeti heyhât.

Kusûr-u nefsini görmekte a’mâsın hakîkatte,

Bu a'mahkla cennette dilersin rü’yeti heyhât.

Çü Mevlâ âdemi kıldı riyâz-ı cennete lâyık,

Bu hayvanlıkta durmakla dilersin Cenneti heyhât.

Kurumuş ağaca, zinhâr eder mi katrelerte’sîr,

Bu kâsî kalb ile ümmîd edersin rahmeti heyhât.

Günâh ü ma’siyetlerde gezersin dâimâ Sâmî,

Kusûr u gafletin ile dilersin vuslatı heyhât.

Dünyâya Daima

Dünyâya dalma, encamı hasret,

Gaflette kalma, çünki nedamet.

Râh-ı saadettir râh-ı tâat,

Her vakt ü sâat eyle ibâdet.

Sa’y eyle dâim, sâim ü kâim,

Kalbini sâlim et bul selâmet.

Nefs ü hevâya, meyl-i sivâya,

Sa'y et devaya, edip zehâdet.

Keşf et kusûru, feth et huzûru,

Kalbinde Tur’u, bulup nihâyet.

Sahrâ-yı aşka deryâ-yı sevka,

Sevdâ-yı zevka er bul saadet.

Kesret yolunda vahdet ilinden,

Vuslat gülünden bulsun tarâvet.

Sâmîye hâil oldukta zâil,

Bir bedr-i kâmil doldu bu sîret.

Her Kim Ki Diler

Her kim ki diler eyleye tebyîn-î hakikat,

Dû dîdesini, nûr ile tezyîn-i hakîkat,

Aynına erişip keşf ile ta'yîn-i hakîkat.

Tahmîn ile kâbil mi ki tâ’lim-i hakîkat,

Ehlinden alır aşk ile dûrbîn-i hakîkat,

Aslından alır şevk ile telkîn-i hakîkat.

«Vel-leyl» de«vettekâ» ile «etkâ» yı dilerse,

«Ve'ş-şemsi,» Duhâ sırrı ile berki dilerse,

Esrâr-ı«ev ednâ» kerem-i aşkı dilerse,

Nefsin bilerek, ma’rifet-i Hakkı dilerse,

Ehlinden alır aşk ile dûrbîn-i hakîkat,

Aslından alır şevk il© telkîn-i hakîkat.

İmkân ü vücûb sırrını tefrîk ise maksûd,

Fark ile cem' sırrını ta’mîk ise maksûd,

Nâsût ile lahûtunu tevfîk ise maksûd,

Taklidini tahkik ile tetkik ise maksûd,

Ehlinden alır aşk He dûrbîn-i hakîkat,

Aslından alır şevk ile telkîn-i hakîkat.

Seyreylediği cümle mezâhirde nigâhı,

Mahv eyleyerek perde-i nâsût-i siyahı.

Dilerse şuhûd-i netk-ı sırr-ı ilâhı,

Zâhir görerek cümle mezâhirde kemâhı,

Ehlinden alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,

Aslından alır şevk ile telkîn-i hakikat.

A’yân-ı ilim sûreti hilkatte talebtir,

Kurbiyete bâdî-i mürâât-ı edebtir,

Telkin ise bir vâsıta-i kurba nesebtir,

Her bir sebebi sanma hakîkatta sebebtir,

Ehlinden alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,

Aslından alır şevk ile telkîn-i hakikat.

Gencine bulan kenzini pinhân eder elbet,

Sırdâşa eren sinede mihmân eder elbet,

Sermâyesini fakr İle yeksan eder elbet,

Müstağrak olup, katrayı ummân eder elbet,

Ehlinden alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,

Aslından alır şevk ile telkîn-i hakikat.

Ihlâsa erer hâlis-i tevhîd-i amelde,

Matlûbu bulur tâiibi taksîm-i ezelde,

«Lâ»dan e!em-i seyr ile «illâ»ya emelde,

Vahdet ise maksûd bu kühistân-ı milelde,

Ehlinden alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,

Aslından alır şevk ile telkîn-i hakikat.

Esrâr-ı hakikat olamaz cümle kes’efâş,

Şemsi göremez çıksa dahi dîde-i huffâş,

Cânânsaemel, bezi ederek râhına cân, bâş,

Aşk ile olup canını cananına ferrâş,

Ehlinden alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,

Aslından alır şevk ile teikîn-i hakikat.

Yanıklara Sâmî’ açılır keşf ü keramet,

Lâyıklara ihsân edilir bahş-ı saadet,

Sâdıklara elbette verir nef’i sadâkat,

Âşıklara aşk elbet eder vasla delâlet,

Ehlinden alır aşk ile dûrbîn-i hakikat,

Aslından alır şevk ile telkîn-i hakikat.

Bulmaksa kemâl, ilm ile tahsîl-i kemâl et,

Bîkıymet eder âdemi ceh) ile hamâkat.

İdrâk-i hakikatle olur maksadı ta’yîn,

Şehrâh-ı saadate delil, ilm-i verâset.

Sermenzil-i maksûda sebeb, sabr u sükûnet,

Bîkıymet eder âdemi cebr ile huşûnet.

Dergâh-ı muallâdaolur kıymeti bâlâ,

Tînetleri âlî olanın, hâli sahâvet.

Kibr ile gurûr tab'ı eder nâra mübeddel,

Kudsî-i tavâzula gelir ehline rif’at.

Hırs u tamaa düşme eder kadrini ednâ,

Hürriyyet ileayn-ı gınâ kenz-i kanâat.

Nîrân-ı hased yakmaktadır hâsidi dâim,

Buhlün eseri sâhibine fakr u mezellet.

Mâhiyyeti ednâ olanın hâli denîdir,

Vicdân-ı selimin eseri, sıdk u sadâkat.

Kalbinde fesâd u fitn’olur ehl-i şekânın,

Rahm ile safâvet bulunan ehl-i saâdet.

Ahlâk-ı hasen sâhibi, cevher gibi makbûl,

Ahvâli sakimden gelir inşâna mazarrat.

Tehzîb-i nefis etmeyen insan olamaz. hiç,

Hayvan sıfâtın geçmeyen âdem mi hakîkat.

Aldanma gönül, gölge gibi faniye asla,

Her saatini tâat ile eyle ticâret.

Bulmazsa gönül maksûdunu tâ ezelîden,

Encâmı eder tâ ebedî âh u nedâmet.

Bir lahza dil ü cânını dûr etme Hudâdan,

Bulmak diler isen dû cihân içre selâmet.

Gurbette eğer kurbete ermek ise maksûd,

Ihlâs u muhabbet ile kıl tâate sür’at.

Sâmî dû cihânda emelin nûr-i cemâlse,

Bir ân ü zaman etme ibâdette kesâlet.

Adem Olana

Adem olana dâd-ı Hudâ feyz-i keramet,

Ahlâk-ı cüzîn sahibidir nûr-i fazîlot.

Her zerreye ibret ile âlî nazar eyie,

Dershâne-i âlemde oku nusha-i vahdet.

Serden sakınıp görme nihayette hasarı,

Hayr ehli oian dâim eder hayra delâlet.

Kesb etmek ile gerçi tebeddül eder ahlâk,

Lâkin.ezeiî bahş-ı Hudâ ayn-ı inâyet.

Kimya edemez mermeri cevherlere taklîb,

Nâkâbile bîfâidedir pend ü nasîhet.

Mâl ile değildir şeref-i milk-i müebbed,

İsyanda mezellet, reh-i tâattedir izzet.

Dinsizlerin olmaz ameli hayr ile intâc,

Her mes’adetin menşeidir dîn ü diyânet.

Hürmet kazanır hürmet eden ehline dâim,

Zillet erişir cinsine eylerse hakâret.

Üftâdegân-ı Aşka

Üftâdegân-ı aşka bir an olur mu râhat,

Etmiş azâb-ı hicrân ak! ü şuuru gâret.

Aks-i hayâta bâdî olsa şerâre-i aşk,

Kânûn-i aşkta câri olmaz imiş şikâyet.

Bir bir ufû! ederler endâmına nigehbân,

Seyyârelerde olmaz envâr-ı şemse tâkat.

Nutkun sebil-i Kevser, Firdevs huzûr-i bezmin,

Huldî eder ferâmûş aşka eden sahâbet.

Bu derd-i bîdevâya ettin beni giriftâr,

Hâlim sana bedîhî ikrara var mı hacet.

Berk-ı nihân-ı mehrû sayyâd-ı cân-ı ebru,

Eyler esîr-i dilgîr, yoktur bulan selâmet.

Hüsniyie oldu gâlib, tâbında âfitâbe,

Pertevnisârı eyler, dil mülkünü imâret.

Sâmî semâ-yı dilden gözle o mâhtâbı,

Vahdetnişîn-i yâr ol, kalmaz azâb-ı firkat.

Zuhurunla Zuhûr-i Kâinât

Yâ Rasûlellah zuhurunla zuhûr-i kâinât,

Mazharın hüviyyet-i gayb nûruna mir’ât-ı zât.

ism-i A’zam, nûr-i akdem sırr-ı sırrullahsın,

«Küntü kenz»e gâyet-i âyât kemâlin bî-cihât.

Zâhirin, cümle zuhûrât-ı mezâhir umdesi,

Bâtınındır feyz-i feyyaz, cümleye bahru’i-hayât.

Heybetin nîrân-ı aşktır nisbetin huld-i berin,

Nûr-i «Levlâk»in esâs-ı sâfilât ü âiiyât.

Müstenîr, burc-i vücûd nûrunla ey Şems-i Ezel,

Senden almakta kemâlâtı zılâl-i mümkinât.

«Li maallah» tahtgâhında risâlet şâhısın,

Nûr-i cismindir Ridâ-yı Kibriyâ'ya beyyinât.

Mihverindir nokta-i kün devr-i imkâna medâr,

Ey kemâlüllah ile ecmelsimât, efdalsıfât.

Ey rasûl-i müctebâ, envâr-ı vechin Haknümâ,

Ey müsemmâ ümm-i esmâ sırr-ı ümmî ümmühât.

Nûr-i «kavseyn»inden etme dûr Sâmî kemteri,

Sad hezâr Haktan selâm ü sad hezâr ola salât.

Mahviyyet

Tecellî sırrına âgâh eder envâr-ı mahviyyet,

Izâfet selbine dilden delildir nâr-ı mahviyyet.

Çekip kayd-ı kuyûd-i zulmet-i esfelle ülfetten,

Urûc u i’tilâya cezb eder esrâr-ı mahviyyet.

Dilersen «lî maallah»a erişmek miik-i ma’nâda,

Dili, Tûr-i teceliigâh ederetvâr-ı mahviyyet.

Nikâb-ı sırr-ı «ev ednâ»y,ı feth eyler kerâmetle,

Bürûc-i «kâbı kavseyn» sırrıdır akmâr-ı mahviyyet.

Bekâyâ-yı vücûd bil, tâlib-i Hakka kedûrettir,

Karîn-i ıstıfâdırhassa-i emtâr-ı mahviyyet.

Gerekse kûhl-i vahdet rü’yet-i cânân için câne,

Şühûd-i vahdeti, teshîl eder, enzâr-ı mahviyyet.

İkilikten halâs olmazsa bulmaz vahdet-i Zâtı,

«Ene’l-Hak»la «Hüve’l-Hak» remzin eyler dâr-ı mahviyyet.

Dedi «ve’s-sâbikûne's-sâbikûn» âyât-ı Kur’ânda,

Nişîn-i sadr ile vâsıl edertîmâr-ı mahviyyet.

Hakikatten tecerrüdle teferrüd ayn-i iksirdir,

Eder tahvil, ağyâr nârını gülzâr-ı mahviyyet.

Hüviyyet aks eder mi olmayınca pertev-i mir’ât,

Ezel kenz-i hatâsı bâdi-i izhâr-ı mahviyyet.

Kesâfetle letâfet perdesinden intikâl eyler,

Rucû-i bezm-i asla vasi eder izmâr-ı mahviyyet.

Dilersen Sâmiyâ, vahdetnişîn-i bezm-i iâhûtî,

Eder âgâh o sırra refref-i seyyâr-ı mahviyyet.

Allah De Âh Et

Ey âşık-ı Hak, Allah de âh et,

Cân ü dili yak, Allah de âh et.

Terk eyleme hâ, zikrini aslâ,

Bul nûr-i «illâ», Allah de âh et.

Kurbet dilersen, vuslat dilersen,

Vahdet dilersen, Allah de âh et.

Cehr ile strda, her hâl ü kârda,

•Şâm ü seherde, Allah de âh et.

Terk eyle zînet, hâl eyle niyet,

Aşk ola tînet, Allah de âh et.

Gel müşteri kul, can rehberi bul,

Şirkten beri ol, Allah de âh et.

Her yere akma, zikri bırakma,

Ağyâra bakma, Allah de âh et.

Fâni bu dünyâ, ayniyle rü’ya,

Kasdmsa Mevlâ, Allah de âh et.

Aşka delildir, kalbini doldur,

Nûrdan sebildir, Allah de âh et.

Çok olma nâim, mahşerde nâdim

Zikr eyle dâim, Allah de âh et.

Sâmî-i esmâ, künh-i müsemmâ.

Eyler tecellâ, Allah de âh et.

Şems-i zât imkâna salmış nûr-i esmâdan hutût,

Zâhir olmuş bahr-i nurun aks-i emvâc ü şutût.

Mâsivâdan sâim oldu cem’i «illâ hû» diyen,

Hayt-ı ebyaz hayt-ı esved fark olur vasf-ı huyût.

Vâsıl olmaz cem’i lâhût lâmekân seyrânına,

Olmadıkça kâmile teslim, süiûk ile şürût.

Menzil-i a’lâ-yı «kavseyn» ile «ev ednâsyı bul,

Mahv ola hâdis vücûdun afv ola cümle fürût.

Bul fenâ-fillâhı evvel, hem bakâ-billâhı son,

Eyle nâsût âlemine Hak sıfâtiyle hübût.

Tevhid-i ef’âl, sıfât, zât, nûr-i tekbîrin alup,

Sâmiyâ mi’râc-ı rûhânîde bul sırr-ı kunût.

Bulanı Bulmadan Yâhû

Bulunmaz vuslat-ı Mevlâ bulanı bulmadan yâhû,

Derûnundan nukûş-i mâsivâyı silmeden yâhû.

S6h6i*Qöh 6yİ6 kâîbi ŞSiTiS-i VahuSt cylcSİri iŞTak,

Gönül âfâkına zulmet, kedûret dolmadan yâhû.

Teharrî etme lâhut dürrünü sâhilnişîn iken,

Bulunmaz cezbe-i deryâ-yı aşka dalmadan yâhû.

Diiistânmda ol bir gonca-i ra’nâtere mâlik,

Baharın bâd-i ahzân-i ebedle solmadan yâhû.

Zuhûr-i câmiiyyet kalbe kâbil ma’den-i insan,

Zer olmaz ehl-i nisbet nisbetinden almadan yâhû.

Celâlinden cemâlinden haberdâr olamaz bir ferd,

Derûnunda nedir yâr ile ağyâr bilmeden yâhû.

Cihânın cümle hâlâtı muvakkat bir avârızdır,

Bakâbillâhı bul eyyâm-ı rihlet gelmeden yâhû.

Dilinden «semme vech»e ettin ise Sâmî istikbâl,

Salât-ı dâimûndan fâriğ olma kılmadan yâhû.

Nûr-i Hydâdır Bu

Bu aşk bir hâkim-i candır ne derd-i bîdevâdır bu,

Ezel mümtâzına bahşâyiş-i nûr-i Hudâdırbu.

Bu aşk bir kenz-i Sübhândır ona sermâye dü âlem,

Reh-i Hakbîn olan âşıklara hep muktedâdır bu.

Bu aşk cârî bütün âlemlerin zerrâtına sâri,

Reh-i ma’şûkda vârın ettiren mahv u fedâdır bu.

Bu aşkın serteser âlem esîr-i nâtüvânıdır,

Kimi süflî kimi ulviyyet-i hâletedâdır bu.

Bu aşk bir kudret-i Haktır müsahhardır ona imkân,

Umûr-i âlemini sevka bâis ibtidâdır bu.

Bu aşk ulvîde âlidir makâmâtı meâiidir,

Mukarrebler nasibi, rûha rûhânî gıdâdır bu.

Bu aşk bir da'vet-i Hak halkı sevk eyler merâtibce,

Ki emr-i kün fekândan Sâmiyâ mahfî nidâdır bu.-

Âşıkın seyrânıdır Firdevs iieTâmûda hû,

Evvel âhir zâhir u bâtında muzmer hûda hû.

«He» hidâyet dîdesiyle gösterir hüviyyeti,

Kim celâl ile cemâlin cem’idir her suda hû.

«Vav» ile feth olmada hakbîn-i vahdet mihveri,

Nokta-i hattı cemâlinden mücellâ mûda hû.

Bahr-ı vahdet mevcesinden.sûret-i imkân olur,

Aks eder feryâd ile ummâna cârî suda hû.

İsm-i «Hû»nun nakşıdır şems ü kamerde âşikâr,

Mehcebîn-i zülf-i müşkîn tal’at-ı ebrûda hû.

Resm-i eflâk ü zemîn tedviri «he»den munfasıl,

Cezbedâr-ı âfet-i cân dîde-i âhûda hû.

Serve aks eden sabâdan hû gelir her lahzada,

Tercemân-ı kûrsitân olmuş ten-i fersûde hû.

Sûret ü ma’nâda hûdur âdemin kudsiyyeti,

Ravza-i hadrâ mekânı kim olur âlûde hû.

Serteser eşyâ nikâbından hüve’l-hû aks eder,

Gülde hû sünbülde hû şebbûde hû her bûde hû.

Perde-i sûretle hüviyyet eder aks-i cemâl,

Merci-i aslına vasi eyler değil beyhûde hû.

Nay gibi nakletmede her zerreler bu hikmeti,

Kenz-i âdemdir hüviyyet tal'at-l dilcûda hû.

Remz-i «illâ Hû»yu Sâmî fehm eden hakka’l-yakîn,

Hep nikâbı ref’ olup meşhûd olur mehrûda hû.

Âşikândır Bu

Tecelligâh-ı lâhutî mutâf-ı âşikândır bu,

Derûn-i Anka-yı Pirâna açılmış âşiyândir bu.

Behâi, Kâdirî, Sâdî, Bedevi, Halveti, Ceivet,

Rufâî, Gülşenî, Uşşâkîye bir âsitândır bu.

Umum pîrân, garîk-i bahr-î vahdettir hakikatte,

Hârim-i bezm-i Hakka cümle seyyâr-ı nihândır bû.

Ayırma bir tarîki Sâmiyâ, külli tarîkin vâhid,

Rumûz-ı sırr-ı tevhîde erenlerce ayândır bû.

Aldı Ağûşuna

Aldı ağûşuna hurşid-i mehâsinârâ,

Bilerek aşk ite bîtâb u hilâl olduğumu.

Merdüm-i dîdemi hâl etti ruh-i rahşâne,

Görerek dîdemi, meftûn-i cemâl olduğumu.

Fehm edüp sîne-i sîmînine ta’lîk etti,

Sadef-i sâf-ı muhabbet ite kâl olduğumu.

Şeb-i zulmette enîs etti, visâli görerek,

Nâr-ı aşk ite yanup şem’a misâl olduğumu.

Açtı gül gonca-i ruhsârını insâf ederek,

Şiddet-i zâr ite bîvâye vü lâl olduğumu.

Tûtiyâ eyledi dü çeşmime hak-i pâyrn,

Sâmî ruhsûde görüp bîperr u bâl olduğumu.

Yok mu..

Dünyâ ile ukbâyı, hiç yere sayan yok mu,

Bu cân ile başı Hak yoluna koyan yok mu.

Pâk olsa gönül gâyet bir levh-i hakîkattir,

Hak sırlarını cümle dilden okuyan yok mu.

Esmâ-ı İlâhîden Hak nûru olurzâhir,

Can gözlerini açup, ol nûru gören yok mu.

Dünyâsını ukbâya ukbâsını Mevlâya,

Satmakla alup Hakkı sırrında bulan yok mu.

Âşık ile ma’şûku rabt etmede aşkullah,

Kalbini sadâkatle Allaha salan yok mu.

Arif dili bir dükkân, hak cevherine bir kân,

Sermayesi nûr olup cevherden alan yok mu.

Bu unsur-i cismânî bir köhne çamurdandır,

Aşk ile yoğrulup da nûr ile dolan yok mu.

Bir şems-i hakîkattir pirler gönlü Samî,

Mürşid gönlüne girüp ol nûru bulan yok mu.

Hakkın Aşkından Yâ Hû

Halktan çektim özümü, Hakkın aşkından yâ hû,

Hakka tuttum yüzümü Hakkın aşkından yâ hû.

Gözüme nûr ile nâr oldu hâru çiülzâr,

Ben aşk ile oldum zâr Hakkın aşkından yâ hû.

Vîrâneyim vîrâne pervâneyim pervâne,

Dîvâneyim dîvâne Hakkın aşkından yâ hû.

Yüreğim yâre yâre ciğerim pâre pâre,

Bîçâreyim'bîçâre Hakkın aşkından yâ hû.

Kalmadı başka kârım, rûz ü şeb âh ü zârım,

Âh ettikçe yanarım Hakkın aşkından yâ hû.

Nidem cansız cihânı nidem cânânsızcânı,

Nidem hûr u gılmânı Hakkın aşkından yâ hû.

Katreler deryâ olur mürdeler ihyâ olur,

Dü cihân bînâ olur Hakkın aşkından yâ hû.

Cennetlerin zîneti cemâlüllah rü'yeti,

Şeyh Sâmî’nin vusleti Hakkın aşkından yâ hu.

Ümmî Sinan (kuddise sırruhu) a Tahmis

Tavrımız etvâr-ı Haktır sırrımız îkân-ı Hû,

Seyrimiz estâr-ı Haktır aynımız a’yân-ı Hû,

Nûrumuz enyâr-ı Haktır sırrımız tayrân-ı Hû,

Zikrimiz esrâr-ı Haktır canımız hayrân-ı Hû,

Fikrimiz bâzâr-ı Haktır bağrımız büryân-ı Hû.

Cümle imkân serteser nûr-i ezelden bir hayâl,

Mevcedâr-ı bahr-ı vahdet pertev-i şems-i kemâl,

Gerçi ma'dûmum teayyünde, vücûdumdur zılâl,

Kalbimi ihyâ eden ol pâdişâh-ı lâyezâl,

Gönlümüz mi’mâr-ı Haktır katramız ummân-ı Hû.

Lâteayyün mülküne azm-i sefer reftârımız,

Refref-i etvâr-ı esmâ nûrudur seyyârımız,

Mekteb-i ilm-i ledün keşf-i müsemmâ kârımız,

Ders-i Hakdan görmeyen bilmez bizim güftârımız,

Dersimiz envâr-ı Haktır sırrımız seyrân-ı Hû.

Sanma mahcûb-i mukallidler mekâlin söylerim,

Ehl-i tahkîk-i ledünniyât ricâlin söylerim,

Vahdet-i ef’âl ü evsâf ilm-i hâlin söylerim,

Tevhîd-i Zât-ı İlâhînin kemâlin söylerim,

Sözümüz ahbâr-ı Haktır özümüz mihmân-ı Hû.

Mâsivâ nakşın dilinden hakkeden gelsin berû,

Nûrunu hakka’lyakîn bîrenk eden gelsin berû,

Aşk-ı Hakla sinesin sadberk eden gelsin berû,

Dünye vü ukbâ hevâsın terk eden gelsin berû,

Azmimiz di!dâr-ı Haktır derdimiz dermân-ı Hû.

Sırr-ı esmâ mâye-i ta’lîm-i Rabbi'l âlemin,

Aldı Cibrîl-i Eminden Rahmeten lil'âlemîn,

Naklolunca sırrıma bilvasıta ilme’iyakîn,

Dörtkitâbın ma’nisin keşf eyledik hakka’lyakîn,

Sun’umuzol kâr-ı Haktır keşfimiz ol kân-ı Hû.

Unsur-i süfliyi etme rûh-i kudse mütakar,

Ger urûc etmek dilersen et teayyünden güzer,

Geç semâ-yı Arş u Kürsî, et, bu iklimden sefer,

Eviiyânın enbiyânın menzilinden al haber,

Cânımız berdâr-ı Haktır olmuşuz mestân-ı Hû.

Geçti dil nakş-ı hayâl ile reh-i âvâreden,

Mahva erdi nâr-ı istiğrak ilefevvâreden,

Çün tecerrüd eyledik sırrı ak ile kareden,

Fakr içinde fahra erdik gayrı gitti âreden,

Sırrımız dîdâr-ı Haktır vasfımız vicdân-ı Hû.

Kevser-i aşk iie mest olsa cemâle cism ü cân,

Rehber-i şevk sırrı eyler Sâmî vasl-ı lâmekân,

Âşıkı bî ihtiyâr eyler tecellî-i nihân,

Ihtiyâr elden gidicek neylesün Ümmî Sinân,

Vârımız ol vâr-ı Haktır, nutkumuz irfân-ı Hû.

Üftâde Dilim

Üftâde dilim şikâr oldu,

Bî tâkat ü ihtiyâr oldu.

Aşkınla enîs gamgüzâr oldu,

Hacrinle dilim dağdâr oldu,

Baştan başa ayn-ı nâr oldu.

. Bend eyledi gönlümü kâkül,

Cerh eyledi sehm-i hâl-i fülfül,

Müşkil bu hâline tahammül,

Gördükçe seni bu mübtelâ dil,

Gün doğdu sanır nehâr oldu.

Edersen aşkımı inkâr,

Lisân-ı hâlim eder ikrar,

Gönülde aşk olmasa hünkâr,

Olur mu kârı, her dem zâr,

Derdin ile dil tebâr oldu.

Gamı muhabbetle âdet etti,

Hayâlin idrâki gâret etti,

Sözünde canım sadâkat etti,

Hayâta sensiz ferâgat etti,

Sabır bu yolda târ ü mâr oldu.

Hayâl-i aşkınla safâ güzeldir,

Sadâkat ile vefâ güzeldir,

Cemâlin ile iktifa güzeldir,

Gül için, hâr-ı cefâ güzeldir.

Ki bezm-i aşkın gül’izâroidu.

Hayâlin eyler hebâ-yı ârâm,

Cemâlin eyler fedâ-yı her kâm,

Gelir bu câna sadâ-yı ilhâm,

Bu hâl ile âhir, serencâm,

Ümmîd-i vuslat rûzigâr oldu.

Nedir bu sihr-i aşkın ey yâr,

Eder felâketi hep icbâr,

Ne nisbet etse dilde izmâr,

Olur alâmetiyle izhâr,

Nişân-ı aşk âşikâr oldu.

Olur mu temkin hâlet-i aşk,

Muhâl-i tahammül savlei-i aşk,

Ademgüzâr-ı âdet-i aşk,

Ne cannüvâz lezzet-i aşk,

Ki Sâmîye aşk şiâr oldu.

Her Cânibim Yüz OIdu

Erdikçe vasi-ı zâta her cânibim yüz oldu,

Sırr-ı fenâ bakâda her cânibim göz oldu.

Gitti aradan taklîd mahv oldu kayd ü takyîd,

Vahdete erdi tevhîd hâlis muhlis öz oidu.

Telvîn televvünüm yok, temkin temekkünüm yok,

Her dem bahâr-ı vahdet ne kış ne de güz oldu.

Kalmadı gayb ü gümân, oldu hep ayn ü îmân,

Nihânlar oldu ayân akıllar âciz oldu.

Kalmıştı âhir elif müteaddid oldu hazf,

Noktaya erdi harf elif bâ tâ cüz oldu.

Cân rehberi bulunca mahv u fânî olunca,

Dil aşk ile dolunca, yol dostuma düz oldu.

Sûretin Sâmî serâb candan açıldı nikâb,

Doğdu andan âfitâb seherken gündüz oldu.

Bâğ-ı Vahdet Sünbülistanında

Bâğ-ı vahdet sünbülistanında bağbân olmuşuz,

Derd-i nefse merhem kimyâ-yı Lokman olmuşuz.

Kâle sığmaz ilmimiz hâl ehlinin ahvâlidir,

Mahrem-i ilm-i ledünnî kân-ı irfan olmuşuz.

Terk-i suret eyleyüp ma’nâda bulduk izzeti,

Biz abâ-yı «fakru fahrî» ile pinhân olmuşuz.

Cennet ü Cehennemin seyr eyleyüp ahvâlini,

Bizcemâl-i lâyezâlî Hakka hayrân olmuşuz.

Mecmau’l-bahreyn olup bu kalbimiz çâr kûşesi,

Çeşme-i feyz-i dile mîzâb-ı pîrân olmuşuz.

«Alleme'l esmâ» ile feyz-i müsemmâya erüp,

Muhtefî-i perde tasvîr-i inşân olmuşuz.

Âlem-i esmâ, sıfatta devr edüp Sâmî fakîr,

Biz garîk-i bahr-i aşk Zât-ı Sübhân olmuşuz.

Âşinâdır Gönlümüz

Şems-i zâta tâ ezelden âşinâdır gönlümüz,

Bahr-ı evsâf mevc ile bî-intihâdır gönlümüz.

Katrayız zâhirde gerçi âlem-i nâsût ile,

On sekiz bin âlemi câmi’ binâdır gönlümüz.

Câmi-i mecmûa-i her dû cihân fihristidir,

Küntü kenzin mahreminde müctebâdir gönlümüz.

Sureta resm-i beşerde muhtefîyiz gerçf biz,

Bahr-ı Zâtta sîretâ gark u fenâdır gönlümüz.

Nakş olur levh-ı derûnumda ezel gencînesi,

«Istevâ» sırrı ile Arş-ı ulâdır gönlümüz.

Âlem-i lâhût-i Hakta dersi, ilhâmdan alup,

Kâşif-i remz-i celîl-i mâ-hafâdır gönlümüz.-

Ger tavaf etmek dilersen bîcihet Zâtı bugün,

Bil hakîkat ka’be-i beyt-i Hudâdır gönlümüz.

Cümleden edüp hurûc faslında aslına urûc,

Sidre-i seyr-i ulâ-yı müntehâdır gönlümüz.

Mahv-ı sırf ile bugün, sırr-ı «Ene’l-Hak» fehmedüp,

Dâr-ı zâtisinde kurbân-ı likâdır gönlümüz.

Mahv edüp Sâmî Niyâzî, aşk-ı Hakta varlığın,

Bil bakâ-yı lâyezâl ile bakâdır gönlümüz.

Mürşidiz

Dü cihânın mülkünü ta'mîr için mürşidiz,

Gördüğün rü’yâları ta’bîr için mürşidiz.

Çün odur Hakka vesile meslek-i pîrânda,

/\şk ile dil şem’asın tenvir için mürşidiz.

Rabt-ı kalb ile o mîzâb-ı füyûz-u hazrete,

Misk-i kâfûrla dili ta’tîr için mürşidiz.

Nisbet-i iksiri zergevher eder âşıkları,

Seyri, teysîri, sırları tebşir için mürşidiz.

İki âlemden elin çek sıdk ile teslim olup,

Mâsivâdan kalbini tathlr için mürşidiz.

Hak rızâsı râziye sırrında zâhir bîgümân,

Bil saâdet hüccetin temhir için mürşidiz.

Dîdemiz Giryân

Dîdemiz giryân sinemiz sûzân,

Rûhumuz hayrân Halvetîleriz.

Cismimiz büryân derdimiz dermân,

Âşkımız bürhân Celvetîleriz.

Sırr ile seyrân şevk ile devrân,

Ederiz her ân Kâdirîleriz.

Mahremiz zâre bülbülüz yâre,

Hârız ağyâre Rufâîleriz,

Bizdedir halvet yâr ile ülfet,

Bulmuşuz vuslat Düsûkîleriz.

Zikrimiz esmâ fikrimiz müsemmâ,

Seyrimiz «ev ednâ» Bedevileriz.

Hakkı çün bulduk nûr ile dolduk,

Aşkla yoğrulduk Şâzelîleriz.

Ölmeden öldük sonra dirildik,

Uçmağa girdik Mevlevîleriz.

Hayy-i bâkîyiz dost müştâkıyız,

Aşka sâkîyiz Nakşîleriz biz.

Bizdedir âdem îse’bni Meryem,

Hem ism-i A’zam Bayramîleriz.

On iki seyrân ideriz her ân,

Ma’nâda sultan Vefâîleriz.

Âşık-ı cânân mahrem-i irfân,

Fakr ile pinhân Bektâşileriz.

Vahdete vakıf kesreti sârif,

Kenz-i maârif Şa’bânîleriz.

Sâmî ko halkı arabul Hakkı,

Yoludur aşkı Uşşâkîleriz.

Cemâlüllah ile

Cemâlüllah ile mestân olanda ihtiyâr olmaz,

Geçüp dâreyne rağbetle ne dâr u ne diyâr olmaz.

Hakikat bağı dilleri açar vahdetle gülleri,

Cemâl-i gülşeninde açılan güllerde hâr olmaz.

Gerek gılmân gerek vildân umûm hûrîleri hayrân,

Bulup dilde sekiz cennet, azâb-ı intizâr olmaz.

Gönül pervâne olmuştur cemâlin şem’ine dâim,

Yanıp kül olmayanlar, vuslatınla bahtiyâr olmaz.

Olursan âdem-i ma’nâ melekler secdegâhında,

Erersin bahr-ı esmâya bu ummana kenar olmaz.

Binâ et ka’be-i kalbi dilersen sırr-ı İbrahim,

Söyündür nâr-ı Nemrûd'u Halîlullaha nâr olmaz.

Gönül Tûrunda ilhâm ile nakş et bin bir esmayı,

Müsemmâ iie kâim ol, zılâle i’tibâr olmaz.

Makâm-ı Râziyede sırr-ı Meryem eyieyüp tahsil,

Bulasın rûh-i Rûhuîlah bu varlık gibi varolmaz.

Eğer ister isen Hakkı, taayyünden tecerrüd kıl,

Ki Hak tâliblerine, mâsivâ içre karâr olmaz.

Fenâda bul bakâ sırrın, bulup «mûtû» hitabından,

Bakâ ender bakâ bezm-i likâ mânendi, kâr olmaz.

Niçin zâr olmasın Sâmî Niyâzî aşk ile dâim,

Eğer vuslatla rahat etse bülbül âh ü zâr olmaz.

Ehl-i vahdet, ehl-i kurbiyyet bilinmek istemez

Mahrem-i gencîne-i vuslat bilinmek istemez,

Ehl-i vahdet, ehl-i kurbiyyet bilinmek istemez.

Ârif ü ma’rûf Haktır, halka pinhân sîreti,

Vâsıl-i nûr-i ulûhiyyet bilinmek istemez.

Sırr-ı Haktır mahremi, hem nûr-i Haktır hemdemi,

Terk eden gamhâne-i kesret bilinmek istemez.

Kenz-i kıymetdâr, eder hâk içre pinhân, kendini,

Nûr-i Zâtla kim bulur ülfet bilinmek istemez.

Perdedir ayn-i zuhûru gayb-i zât olmaz ayân,

Meşreb-i Hakla nişîn-i halvet bilinmek istemez.

Kendini hârâda cevher, gonca hârda gizlemiş,

Andelîbden gayriye, hikmet, bilinmek istemez.

Ehline mahrem ayân, nâehle nâmahrem, nihân,

Sâkin-i tahte'I-kubâb elbet bilinmek istemez.

Nûr-i Zâtta zâtı fânî, her sıfatta bînişân,

Hâlet-i müstağrak-ı hayret bilinmek istemez.

Hükm eder sâhib-makâm dîvân-ı ehlüllahta,

Vâsıl-ı fermân-ı kutbiyyet bilinmek istemez.

Cân gibi pinhândtr cism-i cihânda vâsılûn,

Mülk-i cânâna eden rihlet bilinmek istemez.

Gayret-i Hak ehl-i Hakkı ketm ü ihfâ eylemiş,

Nüsha-i kübrâ-yı hakkıyyet bilinmek istemez.

Mübtelâdır şöhrete üftâdegân-ı mâsivâ,

Mâsivâdan eyleyen vahşet, bilinmek istemez.

Bezm-i Hakkın hemdemi, halka nihândır Sâmiyâ,

Eylemez cennetlere minnet bilinmek istemez.

Hayât-ı Kuds İle İhyâlarız

Darbe-i zikr ile müstağrak olup mevtâlarız,

Cezbe-i Haktan hayât-ı kuds ile ihyâlarız.

Çâr anâsır nüh felekten geçmişiz tecrîd ile,

«Lâ» deyû selb-i izâfât eyleyen «illâ»larız.

Kenz-i mahfîdezuhûr-i zâhiri ifnâ edüp,

Sırr-ı vahdet zevkini hakka’lyakîn dânâlarız.

Künh-i künh içinde erdik Ism-i Zâtın sırrına,

Mazhar-ı küliî merâtib ile müstesnalarız.

Devr-i inşân devr-i Rahmân seyrini seyrân edüp,

Nokta-i vahdet medâr-ı ma’nevî deryâlarız.

Hıl’at-i fânî ile bâkiyi idrâk eyleyüp,

Sâmiyâ, cem'i cem’ ile mazhar-ı kübrâlarız.

Biz Vahdetin Mihmânıyız

Biz vahdetin mihmânıyız enfüstedir âfâkımız,

Geçtik bütün âlemleri budur ezel mîsâkımız.

Fânî olup âlemde hep, cân mülkünü kıldık taleb,

Mahva eriştirdi edeb aşk âteşi ihrâkımız.

Hüsn ü cemâli lâmisâl envârı etti iştiâi,

Cân ü gönül oldu hilâl şems-i ezel işrâkımız.

Aşkile mestân olalı şevkile hayrân olaİı,

Müstağnî-i Hûr-i Cinân feyz-i ezel ezvâkımız.

Etvâr-ı Hak etvânrnız, esrâr-ı Hak esrarımız,

Envâr-ı Hak envârımız, ah'âk-ı Hak ahlâkımız.

Derd-i derûn ile hicâb-ı zulmete, üftâdeye,

Âb-ı hayât-ı ma’nevîdir nisbet-i tiryâkımız.

Ilm-i ledünden bîhurûf nûr-i tecellî dersimiz,

Zât u sıfât esrârına vâkıf olur uşşâkımız.

Cânân ilinden mülk-i câna aks eder feyz-i ezel,

Nûr-i bakâ-billâh ile ilhâm olur intakımız.

Mîzâb olup Sâmî Siyâsî dil tecerrüdle tamâm,

Iksîr-i cândır ma’nevî âşıklara infâkımız.

Muhabbetle Bakan Gözler

Muhabbetle bakan gözler ne noksan ne kusûr görmez,

Adâvetle nazar eden güneş olsa da nûr görmez.

Gerektir sabrı mu’tad eylemek uşşak rahında,

Cefâ da görse ma’şûktan metânetle fütûr görmez.

Kalem hükm-i ezelde cümlenin ahkâmını yazmış,

Olursa Zât-ı Haktandır kula, yoksa sürür görmez.

Zuhûr eyler ezelde cümle fermân-ı Azîmü'ş-şân,

Taalluk etmedikçe emr-i Hak, bir şey zuhûr görmez.

Görenler sey! gibi ceryân-ı ezmânı bedâhetle,

Dem-i müstakbeli var farz eder, bir lahza dûr görmez.

Uzak tutsa derûnu râh-ı Haktan bir kişi şâyed,

Kalır zillette, dünyâ ehil, ânınçün huzûr görmez.

Bidâyette ekenler tohum-i hayratı, saâdâtı,

Nihâyet Sâmlyâ mahsûl saâdettir şürûr görmez.

Lezîz

Ehl-i derd-i nâtüvâna var mı sıhhatten lezîz,

Ibtilâ-yı fakr ile muhtâca ni'metten lezîz.

Pertevendâz-ı cemâl-i nûr-i Hak ayînesi,

DiIrübâ-yı cân ile hembezm-i sohbetten lezîz.

Bîkedûret feyz-i sâfî nûr-i bahşâ-yî derûn,

Tâat-ı Haktır hemîn olmaz ibâdetten lezîz.

Dîde-i aşktır gören ayn-ı safâ, etse cefâ,

Rûh-i uşşak bulamaz aşk ile zilletten lezîz.

Firkat-i cânsûz-i hicran ile mescûn olana,

Var mı bîgâm-ı ferahrîz harf-1 vuslattan lezîz.

Sadme-i lüccî-i evhâm ile küştî-i dile,

Mümkin olmaz sâhil endaz-ı selâmetten lezîz.

Ya’kûb-i cân dîdesini feth için yok çâresâz,

Yûsüf-i ma’nâ kamîsi ile nisbetten lezîz.

Nâr-ı aşk ehline vermez zevk u rahat mâsivâ,

Lezzet-i nûr-i şühûd, her dürlü lezzetten lezîz.

Mihver-i mîm-i muhabbettir medâr-ı vasl-ı Hak,

Sâmiyâ, olmaz dü âlemde muhabbetten lezîz.

Zülfün Esîri Âsûde Olmaz

Zülfün esîri âsûde olmaz,

Hüsnün gibi hâl âhûda olmaz.

Aks-i sabâda reyhân-ı hâlin,

Gülşen-sarây ü şebbûda olmaz.

Ümîde bâis, hicrân-ı aşka,

Sabr u tahammül beyhûde olmaz.

Gâyet perîşân vîrâne hâiim,

Bundan ziyâde fersûde olmaz.

Nâr-ı firakın derd oldu dilde,

Bu derde derman Dârûda olmaz.

Leyi ü nehârı giryâne çeşmim,

Fikrinle bir şeb uykuda olmaz.

Cism-i lâtifsin yekpâre-i nûr,

Bu rütbe revnak incüde olmaz.

Bir bedr-i cansın canlar şikârın,

Bu haletin bir mehrûda olmaz.

Çeşm-i füsunun dâğ-ı derûndur,

Misli kemankeş bâzûda olmaz.

Mest oldu Sâmî cân etti îsâr,

Hâk-i rehin gayri bûda olmaz.

Beyt- i Rahmân İttihâz

Vech-i pâkin dilde ettim Beyt-i Rahmân ittihâz,

Farz-ı rükn-i aşk hatîmi içre devrân ittihâz.

O! tecelligâha ihrâm-ı tecerrüdle girip,

Lâteayyün mülküne sırrımla tayrân ittihâz.

Keşf edip etvâr-ı sebıyle, urûc esrârını,

Cezbe-i sa’yi kılup vâdi-i irfan ittihâz.

Sûret-i sırda enâniyyet hicâbı ref içün,

Kurbet-i evsâfına mahv ile kurbân ittihâz.

Mâsivâ recminde dii âyînesi tathîr olup,

Şems-i vahdet pertevini mihr-i tâbân ittihâz.

Tâir-i lâhût olup ankâ-yı sırrım Sâmiyâ,

Eyledim hulkiyyet içre Hakkı seyrân ittihâz.

Âb-ı Sâfî Ol

Âb-ı sâfî ol seni bâlâ eder ebr-i füyûz,

Nehr-i cârî ol yem-i yektâ eder bahr-i füyûz.

Mâye-i pâk-i musaffâ ol cilâ-yı aşk ile,

Nûr-i feyyâz-i ezelden feyz ola sadr-ı füyûz.

Cümle eflâk-i derûn âfâk sehâbın zail et,

Nûr-i şemsin ma'kesiyle aksede bedr-i füyûz.

Tîğ-i tevhîd ile mahv-ı sırfa ermek ibtîdâ,

Zât, srfât ifnâsıdıf zât feyzine nezr-i füyûz.

Yirmi yedi menzili geç hemnişîn-i vahdet ol,

Batış ola inzâl-i Leyletü’l-Kadr-i füyûz.

Vuslat-ı aslü’l-usûl ile bilinmiştir vusûl,

Şems-i Zâta ermeyenler edemez neşr-i füyûz.

Mebde-i teslîm ile bul müntehi irşâdını,

Sevk olur sırdan sıra seyrân ile sırr-ı füyûz.

Cümle telvîn-i sivâdan sîne-sâf ol, âşıkâ,

Çün sadef-pâk dillere oldu nasîb dürr-i füyûz.

Âşiyân-ı lâmekân olsa dil-i müştâk eğer,

Tayr-ı lâhûtî Ankâya eder hasr-ı füyûz.

Kim cihâd-ı ekber-i a’dâya azm-i tâm eder,

Azmi nisbette erer Hakdan ona nasr-ı füyûz.

Vahdete mir’ât olan dil, Ka’be-i ma’nâ-yı Zât,

Kalmaz anda nisbet-i zâtiyyeden gayr-i füyûz.

Bahr-i nûr-i Zâta gark ol Sâmiyâ bî ihtiyâr,

Âşık-ı bî ihtiyâra feyz olur hayr-i füyûz.

Temâşâ Kılmışız

Vech-i Hakkı hep mezâhirde temâşâ kılmışız,

Kenz-i Zâtı künh-i mahviyyetle bulmuş, bilmişiz.

Hernükûşun resmi ref’ oldu bize keşfe’I-yakîn,

Nûr-i tevhîd ile elvân-ı sivâyı silmişiz.

«Alleme’l-esmâ»da üstâd eyledi Mevlâ bizi,

Levh-i gaybın ilmini bil'cümle Haktan almışız.

Mazhar-ı «Innâ fetahnâ» oldu etvârım hemîn,

Her kesâfetten çıkup deryâ-yi zâta dalmışız.

Vahdet-i sırr-ı bakâ-billâha erdi seyrimiz,

Sûret-i imkâna nûr-i vahdet ile gelmişiz.

Lâ teayyün mülküdür âriflerin menzilgehi,

Müntehâ-yı Sidreyi, enfüste gelmiş geçmişiz.

Mülk-i ma’nâ meşrıkından doğdu nûr-i şems-i Zât,

Sâyebân-ı nûr-i Zât-i lâyezâlî olmuşuz.

Aynımız a’yânımızda gaybimız etti zuhûr,

Mahremiz Sâmî, visâlüllahı bilmiş bulmuşuz.

Dîvâneleriz Pervâneleriz

Aşkınla mehm-i dîvâneleriz,

Nârınla yanar pervâneleriz.

Zikrinle eriştik cezbelere,

Fikrinle hemân hayrâneleriz.

Görmez gözümüz cân ile cihân,

Derdinle esîr dîvâneleriz.

Tevhîd ile müstağrak dilimiz,

Vahdet iline mihmâneleriz.

Mahrem olalı cânânemize,

Âlemlere hep bigâneleriz.

Bin cân ile envârına karşû,

Şevka gelerek devrâneleriz.

Katre görünür sûret yüzümüz,

Dil bahr-ı ezel ummâneleriz.

Dil meşrıkına Hak nûru doğup,

Bâkîde heman tâbâneleriz.

Akl ile erilmez sırrımıza,

Rûh ile sülûk-seyrâneleriz.

Zâtıyla sıfât bir cümle cihât, "

Sermest-i visâl sekrâneleriz.

Sâmî ikilikten oldu halâs,

Kenz-i ezele kâşâneleriz.

Mahfûz

Sivâya meyi ü rağbetten kulûb-i asfiyâ mahfuz,

Şerîatle tarikat ehli, cümle evi iyâ mahfûz.

Düşerler dâm-ı mekr-i netse lâbüd zâhir erbabı,

İbâd-i muhlisin ancak hakikat etkıyâ mahfûz.

O kim tasfiyye-i kalbiyyeden bîbehre mahrumdur,

Haiî şirk içre kalmış, olamaz sahib-riyâ, mahfûz.

Kalır esfel merâtibde, hevâ-yı nefsine mağlûb,

Sırât-ı aşk-ı Haktan seyreden ehl-i safâ mahfûz.

Kedûrât-ı huzûz-i âlem-i fâni olan, mahcûb,

Cihâd-ı ekber ile gâlib-i nefs ü hevâ mahfûz.

Düşünmez câhil-i nâdân müstakbel ukûbâtı,

Anı ikân eden akl-ı meâd, sâhib-zekâ mahfûz.

Hicâb-ı nûr-i Rahmandan anâsır kaydı mânidir,

Aref esrârına âgâh olan dil-âşinâ mahfûz.

Azâb-ı nâr-ı a’zamla yanar erbâb-ı kesret hep,

Halîl-âsâ delile eyleyenler iktidâ, mahfûz.

Vücûdu sırr-ı Kur’ân, mürşide erdi mutahhar dil,

Mutahhar olmayandan nisbet-i feyz-i bakâ mahfûz.

Gerek, ihrâm-ı nûr-i zât, Sâmî hacc-ı ma'nâda,

Erenler cem’i lâhût sırrına her dû serâ mahfûz.

Dilersen Bulmağa

Dilersen bulmağa bâb-ı rızâda sermedî pür-feyz,

Edegördîde-i câm, sivâ alâyişinden gazz.

Velî, her tâlibi kılmaz, harîm-i vuslata lâyık,

Odurtâ ezelî bahşâyiş-i tevfîk-i Hakk-ı mahz.

Urûc et müntehâ dâre, hurûc et bahr-ı envâre,

Bu ekdâr-âlem-i esfel merâtibini edüp rafz.

Verüp fânîyi, eyle iştirâ-yı nûr-i kudsiyyet,

Rucu’ eder gınâ-yı ma’nevîden fâiziyle karz.

Sıfâtıyle tehalluk sünnet oldu sırr-ı bâkîde,

Vücûdu mahv edüp Hakta, sana lâzımdır evvel farz.

Harîm-i lâmekân seyrânına kalb-i selîmdir kim,

O mülkte oldu bir, ednâ vü a’lâ, tûl ile hem arz.

Yed-i kudretle bu imkân eder her ân devrânı,

Bu sırdan hasbe’l-isti’dâd olur ma’kûs-i bast ü kabz.

Sebîl-i zemzem-i ilhâm-ı Hakkı bulmak istersen,

Hicâbı ref’ için zikr ile kalbi ede görsen rekz.

Süvâr ol sıdk ile milk-i dilinden semt-i cânâne,

Sebât et düşme teivîne, edüp ahd ile va'di nakz.

Devâ, bîmâr-ı câna, can-nüvâz mürşid elindendir,

Anı ta’yîn etmez zâhiren teşhis perest-i nabz.

Sülûk-i seyr ile âşık, erersin mülk-i cânâne,

Geçüp seyrânda, cümle Arş ü Kürs ile semâ vü arz.

Havass-ı evliyâya kutb olur kutbiyyet-i irşâd,

Ehadiyyette küldür ol, velîler cüz’üdür yâ ba’z.

Hüviyyetten hidâyet ola câzib cân-ı uşşâka,

Dil-i Sâmî, olur, müstağrak-ı aşk ile Kevser-Havz.

ABDURRAHMAN SÂMÎ (kuddise sırruhu)

Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere Valilerinden Kadı Muhammed Âsim efendinin oğludur. 12 Rabî’ul evvel 1296 (1876) da Manisa’da doğmuş, ilk tahsilini burada tamamladık- tan sonra İstanbul Fatih Çifteayak Bahr-ı Sefid Medresesi’ne gelerek allâme-i zaman olan Hüseyin Necmeddini'l-Pürzetî'den ilim, Ebu Bekir Edirnevî ve Gelibolulu Ahmed Şücaaddin'den hal tahsili ile tekmil-i meratip eylemiş, uzun zaman Kâsımpaşa Yahya Kethüda Dergâhı Postnışin’i olarak irşad görevinde bu- lunmuş, 58 yaşındayken (1934) İstanbul'aa darı bekâya intikal etmiştir. «Kadızade Abdurrahman Sâmî Niyâzî Saruhanî» namıyla da maruf olan Divan sahibi, Edirnekapı Kabristanlığında hâk-i güfrana tevdi olunmuşlardır.

Kaddesallahü Sırrahü’l âlî... 

Eserlerinden Bazıları:

 1 - Düstûr-i Bedî’,

2-Kitâbü Evrâdi’l mukarrabîn,

3-Şer- hu’n-nûniyye Ed-dürretü'l-meknûniyye,

4 - Şerhu’l-emâlî Mevhibetü’l-müteâlî,

5 - Şerhu’l-kâfiye bi hulâsati’r-rıdâ,

6-Kenzü'l-ârifin,

7 - Hediyyetü’l-âşıkîn,

8 - Kenzü'l-âşıkîn,

9-Risâle-i Hürriyet,

10 - Mihveru'l-ulûm,

Tl - Dîvân-ı Şeyh Sâmî,

12 - El-mecâlisü’s-Sâmıyye,

13 - Esrâru’t-tâlibîn,

14- Memleketü’r-Rabbâniyye,

15-Risâle-i Tevhîd,

16-Zübde- tü’l-ulûmi’l-Arabiyye,

17 - Mevâricü’s-salikîn ve Mearicü’l- vâsilîn,

18 - Mecmuatü’r-resâil,

19 - Binâ-yı islâm,

20 - Mi’- yâr'ül Evliya,

21 - Müntehabat-ı Sâmıye,

22 - Vesiletü’I- Kübrâ Şerh-i Esmâü’l-Hüsnâ,

23 - Tuhfetü'l-Uşşâkiye,

24- Mir’atü'l-Eyyâm,

25 - Sırr-ı Tevhid.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar