Kayıtlar

Sokrates Son Anları

Ekhekrates, Platon’dan o son günü yani Sokrates’in ölümünü anlatmasını ister. Platon duygusal bir tavırla olayı anlatmaya başlar. Sokrates en solda oturmaktadır. Kriton yanında oturmakta Platon ve Apollodoros da ayakta beklemektedir. Sokrates ölümü umursamazcasına ve tüm kötü yanlarını reddedercesine onlarla konuşmaktadır. Son gününü yaşadığının bilincinde olduğundan gidip yıkanmak ister. Bunun üzerine Kriton üzgün ve çaresiz bir şekilde onu nasıl gömmelerini istediğini sorar. Ancak bu Sokrates’in hiç de umurunda değildir. Öldükten sonra kendisini artık tutamayacaklarını ve ellerinden uçup gitmiş olacağını söylüyordur. Sokrates yıkanmak için oradan ayrılmadan önce Platon ve Apollodoros’a dönüp Kriton’u bu sona bir türlü inandıramadığını söyler. Bu diyaloğun sonunu yaşlı Platon Ekhekrates’e anlatarak getirir. Sokrat son kez banyosunu yaparken onu bekleyen Kriton, Platon ve Apollodoros telaşlı ifadelerle onsuz ne yapacaklarını konuşuyor ve bir baba kaybettiklerini düşünüyorlardı

Olunda

Mevlana Olun Hacı Veyiszâde, keramet üzerine konuşmayı çok sevmezdi. Keramet konusu açıldığında bazen yüzü düşer yada konuşmazdı. Bu konuları ara sıra sorduğumuzda şöyle derdi: “ Sahtekârlar, ne yapacaksınız kerameti, siz çalışın okuyun, Allah’ın dinini şeriatı öğrenin. Mevlâna olmaya bakın, siz Mevlâna olursanız, Allah Teâlâ size bir Şems gönderir” derdi. Berzah -arada olma- İbni Arabî’nin düşünce kavramında   “bir şeyin o şeyin kendisi olduğunu ama aynı zamanda o olmadığını, fakat üçüncü bir şeyde olmadığını” anlatır. Mesela; Beyazla siyahı birbirine karıştırarak gri tonu elde etmez. Kendisi zatı itibarıyla hem siyah hem beyaz olup, zıtlıkları kendi hakikati üzere birleştirir” Mevlana'nın konuyla ilgili ünlü metaforu şöyledir: Anadolulu (Rumi) ve Çinli ressamlar ustalıkları konusunda anlaşmazlığa düşünce, padişah onları bir sınavdan geçirme gereği duyar. Büyük bir salon perdeyle ikiye bölünerek duvarlara resim yapmaları istenir. Çinli ressamlar hemen işe koyulup, k

Gölgeler

Işıkların etkisiyle meydandan geçen insanların gölgeleri yere düşmekte ve bazen de yansıtılan kendi görüntüleriyle çakışmaktadır. Işık kaynağına olan uzaklıklarına bağlı olarak gölge büyükleri de oldukça değişebilmektedir. İnsanların gölgeleri, yansıtılmış olan portrelerle, görüntülerle ve meydanda bulunan diğerlerinin gölgesiyle birbirine geçmekte karışmaktadır. “Birçok insanın dikkatini yansıtılmış kendi gölgeleri çekmiştir. Katılımcılar küçük gölgeleri olanlarla oyun oynamaya başlamış, onları tehdit etmeye çalışmış ya da onlara üstünlük taslamışlardır. Bu küçük gölgeli olanlar ise birbirleriyle etkileşime girerek, büyük gölgeleri olanlara meydan okumuş ya da onları güldürmüşlerdir. Birbirine yabancı olan bu insanlar arasında kendiliğinden bir skeç oluşmuş ve plaza bir süre için bile olsa karnaval havasına bürünmüştür.” Derin gölgeler ve karanlıklar hayati önemdedir, çünkü görmenin keskinliğini yumuşatır, derinliği ve uzaklığı muğlaklaştırır ve bilinçdışı çevresel görmeyi v

Karga Üzerine

  “Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.”  [Maide Suresi, 31. Ayet] Karga, bir kuş türü olarak uzun yıllar yaşayan ve köpekten sonra insanların verdiği komutları anlayabilen en zeki hayvan olarak bilinmektedir. Basit alet yapabilen pratik zekaya sahip olan bir kuş türüdür. İnsanlara göre, karga, genelde korkutan, hırsız, felaket tellalı, uğursuzdur. Mitolojiye göre yeraltından haberler getiren kuş diye de bilinir. Karga‘nın; bazı türlerinin en az 29 ile 100 yıl arasında ömrü olduğu bilim adamlarınca söylenmektedir. Mücadeleci, çok zeki, akıllı, basit alet yapabilme becerisine sahip, çok uzun ömürlü, sorumluluk sahibi, tek eşli, aile mefhumuna sadık, sürü halinde yaşayan, biriktirici özelliği olan, parlak nesnelere meraklı, iyi gözlemci, hafızası güçlü, gürültücü, çirkin ses

Dervişle Tilki Hikâyesi

Bir derviş, elsiz ayaksız bir tilki görünce; “Bu elsiz ve ayaksız; nerden yiyip nasıl içiyor?” diye Allah’ın lütfuna hayran kaldı. Şaşkın derviş bu haldeyken, pençesinde avladığı çakalla bir aslan çıkageldi. Aslan, zavallı çakalı hemen oracıkta yiyiverdi. Arta kalanları da tilki silip süpürdü. Herkesin rızkını veren Allah, ertesi gün başka bir şekilde tilkinin günlük yiyeceğini gene gönderdi. Bu apaçık gerçek karşısında adamın gözleri açıldı. Hemen gidip soluğu bir mescitte aldı ve Allah’a şöyle niyazda bulundu; “Aslanlar bile rızıklarını zorbalıkla yemiyorlar. İyisi mi bundan böyle ben karıncalar gibi bir köşeye çekilivereyim.” O günden sonra derviş işini gücünü bıraktı. Rezzak Allah’ın, gaipten rızk yollayacağını umarak beklemeye başladı. Ne el-alem, ne eş dost; kimseler arayıp sormayınca; çok geçmedi, çenk gibi   bir deri bir kemik kaldı. Çaresizlikten sabrı da, idraki de tek tek tükendi. Derken uzlete çekildiği mescidin mihrabından kulağına sesler geldi; “Hey miskin adam! Til

Kanser Kolayca Ortadan Kaldırılabilen Bir Mantardır!

İTALYAN DOKTORDAN ŞOK İDDİA! Bu tedavi hiç zararlı değildir ve kaybedecek bir şeyin yok. - Zamanımızın en zor ve ölümcül hastalığının gerçek tedavisini bulmak, ahlaki ve etik sorumluluğumuzdur! diyor, ONK. Dr. Simonchini. Kanser bir mantar! - Yaklaşık yüz yıl önce, kansere genlerin yanlış çalışmasından kaynaklanan büyük bir teori vardı; bu da hastalığın hücre içi olduğu anlamına geliyor. Bununla birlikte, bence kanser mantar enfeksiyonu ve özel bir hücresel olgu, diye de ekliyor Dr. Simonchini. Bu iddiası tıp camiasında şok etkisi yaratıyor. Peki Candida mantarı nedir? Bitki dünyasında, tümör mantar enfeksiyonlarından kaynaklanır ve insanlarda da aynısı gerçekleşir. Mantarlar daima onlarla birlikte bir tümör taşırlar -bu çalışmalarla kanıtlanmıştır.- Bununla birlikte, bilim adamları hastalık ortaya çıktıktan sonra geliştiklerini düşünüyorlar. Simonchini; mantarlar kanser yaratır, bağışıklık sistemimizi zayıflatır ve ardından tüm vücuda saldırır. Her kanser türü, ç

Vahhabi Taktiği

Türkiye’de yoğun bir tercüme faaliyeti içinde bulunan Vehhabîler, klasik Selefî-Vehhabî eserlerinin yanı sıra günümüz Selefî-Vehhabî âlim ve davetçilerin eserlerini de tercüme etmektedirler. Muhammed b. Abdülvehhab’ın isminin Türkiye’de kötü bir etkiye sahip olması, Türkiye’deki Vehhabîleri onun eserlerini tercüme ederken birtakım uygulamalara sevk etmiştir. Muhammed b. Abdülvehhab’ın eserlerinin bir kısmında, tercüme edilirken yazar adında “Muhammed b. Abdülvehhab” yerine , “Muhammed et-Temîmî” tercih edilmiştir. Bu da bu kötü etkinin bir yansıması olarak düşünülebilir.

Renk Psikolojisi

Renkli bir yüzeye baktığımızda iki tip etki söz konusudur. İlki sadece fizik etkidir. Kısa süreli bir duyumdur bu, derine inmez. Renk psikolojisi, fizik renk duyumundan çok daha karmaşık bir sisteme sahiptir. Renk faaliyetleri geliştikçe basit fizik aksiyondan daha derin ve daha güçlü bir başka aksiyon doğar. Renklerin duyular üzerindeki etkileri, uzun süre ile aynı şiddette devam etmez. En çarpıcı renkler dahi bir süre sonra gözü bıktırır, alıştırır. Ancak bu alışkanlık sonunda; renk, bilinçdışına nüfuz ederek psişik etkiye dönüşmüştür. Renk psikoloji modeli altı temel ilkeye dayanır: 1. Renk özel bir anlam taşıyabilir. 2. Rengin anlamı öğrenilmiş ya da biyolojik olarak doğuştan gelen bilgilere dayalı olabilir. 3. Bir renk algılandığı anda kişide otomatik olarak anında değerlendirilir. 4. Değerlendirmenin sonucunda kişi bir davranışa motive olmuştur. 5. Renk otomatik olarak üstünlük kurar. 6. Renk anlam ve etkisinin bağlam ile ilgisi olmayabilir. Rengin öncü

Cinneti Durdurmak

Günümüzde psikiyatrisinde cinnet, bireyin kontrol altına alınmamış psikozuna bağlı olarak meydana gelen psişik durumlarla ya da ciddi kişilik hastalıklarıyla ilişkilendirilmektedir. Psişik psikiyatrik sorunlardan muzdarip, duygu-durum ve kişilik bozukluğu olan milyonlarca bireye rağmen, cinnet istatistiksel olarak hala tanımlanmamaktadır. Her ne kadar, cinnet geçiren insanların neden olduğu şiddet sonucu açılan davalarında çıkan sonuç bir kısmının daha önceden psikolojik sorunları olduğunu ortaya koysa da, büyük bir kısmının hala muallakta olduğu bilinmektedir. Psikiyatrik incelemeler sonucu ortaya çıkan verilere göre cinnet geçirmek için risk faktörleri ise şöyle sıralanmaktadır: 1.Psikotik depresif bozukluk veya duygu durum bozukluğu, özellikle sınırda kişilik bozukluğu. 2. Anti sosyal kişilik veya sınırda kişilik gibi şiddet eğilimli kişilik bozuklukları. 3. Paranoid kişilik bozukluğu ve/veya şiddet eğilimi ile seyreden delüzyon bozukluğu ve zarar görme algısına bağlı şi

Tanrıca

Panteizm Pan-enteizm kavramı XIX. Yüzyılın başlarında Alman düşünür Karl Kraus’e (1874-1936) tarafından deizm ile panteizmin aşırılıklarına karşı orta bir yol bulmak amacı ile ortaya atılmıştır. Pan-enteizm kavramındaki “Pan” her şey “En” içinde “Teos” Tanrı anlamındadır. Bu anlayışa göre “Her şey Tanrı’dadır ama Tanrı ile evren aynı değildir. Bu anlayışa Çift kutuplu Tanrı anlayışı da denir. Tanrı’yı soyut, mutlak ve değişmez gibi yönleriyle evrenin üstünde aşkın bir varlık olarak nitelerken; somut, göreli ve değişen yönleriyle de evrenin içinde içkin bir varlık olarak niteler. Tanrı evrenin dışında, onunla birlikte olmasına rağmen aşkınlığa sahiptir. Hem zamanın içindedir hem dışında; hem değişendir hem de değişmeyendir. Bu akımın Temsilcileri White Head, Hegel, Spinoza, İbn- ül Arabî gibi birtakım felsefecileri sayabiliriz”. [Aydın, Din Felsefesi, 195; Mohapatra A.R, Tanrı ve Evren, Çev. Metin Yasa, Tabula rasa, Isparta,2001, yıl:1 sayı:3,212; Kılıç ve Reçber, Din Felsefes