Print Friendly and PDF

21.YÜZYILIN EN BÜYÜK LİDERİ: TELEVİZYON

Bunlarada Bakarsınız




Çocukluğumda deccal yorumları[1] yapılırken “Mesih-üd Deccal’ın sağ gözü kör, sanki kurumuş bir üzüm gibi olacaktır.” [2] , bir anda yeryüzünü dolaşacak, insanları peşine takacak, Yahudiler ve kadınlar askeri olacak [3] derler ve televizyona işaret ederlerdi.
Günümüz itibarıyla bunu daha iyi anlamış olmaktayız. Dindar olsun olmasın herkes gibi bu liderin önünde diz kırmasak da oturmaktayız. Bir zamanlar resim günahtır, televizyon şeytan çalgısıdır, uzak duralım derken onun müridi olmak şerefine artık insanlar haiz oldular.
Televizyon sinemasıyla, dizileriyle ve çeşitli programları ile insanları kendine çekiyor. Uyuşturuyor. Sonra istenilmesi gereken yerde de yalnız bırakıyor.
Televizyon en büyük liderimizdir. O konuşunca onu dinlememek olmaz. Onu takip etmek mecburiyetindeyiz. Onu kullanmaktan kaçınırsak toplum içinde yok oluruz. Eskiden günahtı, bugün mecburiyet oldu, gibi mazeretimizler vardır.
Sorabilirsiniz, bu sahte liderden kendimizi nasıl kurtarabiliriz. Bunun cevabı 1400 yıl önce Allah Teâlâ tarafından verildi. “Kitap” la. Kitap deccalında, şeytanında tuzaklarına engel olan tek silahtır.
İslâm’ın ilk emri olan “oku” kitaba işaret ederken cihanşumul tavsiyesini zaman ve mekan ötesinden iletiyordu.
Kitap, insanın dünyasına girerken onu incitmez, korkutmaz ve hayal dünyasını yıkmaz. Ancak televizyon bu şekilde değildir. Televizyon, gözünden ve kulağından insanın dünyasına tecavüz eder. Bu bir tecavüzdür. Televizyon tecavüz ederken acımasızdır. Öyle ki insanın kulak rahminde gayri meşru çocuklar doğurtur. Onun gayri meşru çocukları da insan hayatının fitnesi olur.
Kulak insanın rahimlerindendir. Onu korumamız gerekmektedir. Bunun en bariz örneği olarak şunu söylemeliyiz ki, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin sahabesi içerisinde hiç sağır yoktu. Çünkü sağır olan kişide verim alınması görmeyenle kıyaslandığında çok azdır. Kör liderler vardır. Sağır liderlere çok rastlanılmaz. (Ben bilemiyorum) onun için kulak rahminde doğacak çocuk gözün şehevî, dünyevi sesler ile sakatlandığı zaman biyolojik yapısını düzeltmek artık mümkün değildir. Bebeklerin dahi dünya ile ilk teması kulakları iledir. Ana rahminde ve doğuşta gözleri gelişmemiştir.
İnsanlar televizyon deccalinin şerrinden kurtulamazlar. Kurtulmakta mümkün olamayacağı için Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin beş vakit namazda sığının emri vardır.[4] Bu emir yeri gelir deccalin hakikatine, yeri gelir yorumlarına (televizyon, sinema, oyun…) olmaktadır.
Önemli olan insanın korunması için gereken tek unsur kitap ve ilim sahibi olmasıdır. Eğer en büyük liderimiz televizyon önünde her gün kurs görürsek, emperyalist güçler bizi güzel yetiştirirler. Siyasetçiler de bizi çok iyi aldatırlar. İzlediğimiz dizilerde yaşamak isteyip yapamadığımız şeyleri göstererek bize haz verirler. Daha daha çok şeylere kavuşuruz ki, sapık olmak ve olmamak bizim kaderimiz olmaktan çıkar. Unutmayın ki, bilinç altı, benlik savunmasını yaparken “bu işin örnekleri var, denesen ne olur ..yalnız sen düşünmüyorsun bunu.. olsun…. Olsun.. yalnız değilsin” düşünceleri ile olgunlaşır ve içeriği ile bir eyleme çıkar.
Sonuç olarak diyeceğimiz, az olsun günlük bir şeyler okuyalım. Televizyon büyük liderde olsa onu susturacak zayıf yeri var. Düğmesi.




[1] "Muhakkak ki kıyamet gününden önce Mesih Deccal olacaktır. (ondan önce de) otuz veya daha fazla yalancı (deccaller) olacaktır." Ahmed(2/95,103) Said Bin Mansur(1/252) Ebu Ya'la(10/68) İbni Ebi Hatem Cerh ve Ta'dil(5/293) Huseyni elİkmal(1/269) Mecmauz Zevaid(7/333) Busayri İthaf(8561-62)
[2] Kenz-ül Ümmal; Cilt 14; Bab-ü Hruruc-id Deccal – Mişkat-ül Mesabih, Kitab-ül Fiten, Bab-ü Zikriddeccal
"Kabir azabından Allah'a sığınırım, Cehennem azabından Allah'a sığınırım. Açık ve gizli fitnelerden Allah'a sığınırım. Ve tek gözlü yalancı Deccal'den Allah'a sığınırım." Ahmed(1/305) Tayalisi(1/353) Abd Bin Humeyd(1/234) Buhari Tarihul Kebir(2/119) Ukayli Duafa(1/161)
[3] Ona tabi olanların çoğunluğunu yahudiler ve kadınlar teşkil eder. Hakim(4/524) Ahmed(4/216) Taberani(9/60) İbni Ebi Şeybe(7/491) Mecmauz Zevaid(7/342) hasendir.
Görsel sanatlar, medya Yahudilerin kontrolünde olduğu gibi kadınlarda baş sermayedir.
[4] Aişe Radıyallahu anha demiştir ki;
"Şüphesiz Rasulullah Sallahu aleyhi ve sellem namazda şöyle diyerek dua ediyordu; "Allah'ım! Kabir azabından sana sığınırım. Mesih Deccal'in fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım." Buhari(1/286) Müslim(1/412) İbni Hibban(5/299) Hakim(1/725)Ebu Nuaym Müsnedül Mustahrec(2/185) Ebu Avane(1/547)Beyhaki(2/154) Ebu Davud(880) Nesai(3/56) İbni Mace(3838) İbni
Ebi Şeybe(6/18) İshak Bin Rahuye(2/278) Ebu Ya'la(8/125)Tirmizi(3495) Ma'mer Cami(10/438) Abdurrezzak(2/208) Taberani
Evsat(8/331) Ahmed(6/88) Abd Bin Humeyd(1/433)


Ruh sağlığına acı çektiren görmenin ruhsal bozukluğu, görme dürtüsü olarak dürtüsel alanda bakışın rolüne verebileceğimiz örneklerden biridir. Freud, bakışı bir dürtü olarak tasvir ederken, dürtü merkezini görme dürtüsü olarak ifade edilmesinden bahseder. Freud bakışı bütün dürtüler bir bakış alanının parçası olduğu için özel karakter kısmî bir dürtü diye ayırmaz; O eğer bir dürtü varsa, İd görmek istemiştir.
Görme temsili, bir sorun olarak ortaya koyulmuyorsa, insanın görme yeteneğini kaybetmeyeceğini varsayabiliriz, ancak özne kör ise, dürtüsü hasar görmemiştir.
Bakış, görme yeteneğinin bir organı olan gözden farklıdır.
Göz hayatın korunması konusunda yeterliyken, nesnenin karşısında bakış gözden işlevini yerine getirmesi ile ayrılır. O bir haz organının taşıyıcısıdır ve bu yüzden, dürtüseldir. Onun için "Bakış gözden öcünü alır [...], organın bilgisinin yerini alan estetik hazzın etkisi ile..." denilmektedir.
Dürtüyü tahrik eden nesnelere ait olan bakışta, içtimai bağlamda öznenin simgesel yerini bulabilmesi için, kendini gerçek'in dışında bırakmak zorundadır. Rahatsız edici etken barındırmaktadır.  Didier-Weill'in dediği gibi: Eğer insan
"Özne olarak konuşuyorsa, bunu özne olduğunu unutarak yapar. Oysaki nasıl Öteki'nin kendisi üzerindeki bakışını unutamayacak olan özne kendini nasıl unutabilir ki?"
Özne, Ötekinde saptadığı unsur sayesinde kendisindeki eksikliği ve fazlalığı kabul eder. Bu durum ayrıca öznenin etrafında ördüğü etkileşim olarak ve görme alanında kendini şu şekilde ifade eder:
"seni gördüğüm zaman asla bana bakmıyorsun" ya da
"bana hiç benim istediğim gibi olamıyorsun".
Öyleyse Öznenin Öteki'nin bakışından yoksun ve var olması; öznenin söyleme, söze, yakınmaya, simgesele, kültüre girişi için mecburiyettir. Bakışın dışlanması, bakış arzusunu ve bu arzudan kaynaklanan, üst-benin etkileri üzerinden ifade edilen bir doğruluk-suçluluk duygusunu doğurur. Bu şekilde insan hazza ve acıya yönelim gösterir. Zira insanlar mutlak değerlerde ikamet ettiği hazda olduğuna inanırlar. Fakat bu eğilim, bütün olarak şeffaflığı ve öznenin eylemlerinde gerçekliği isteyen üst-benin gözünde noksanlık duyma durumuna düşürür. Bakışın otoritesi sürekli özneyi hep gözaltında tutar. Ve öznede, suçlanan durumun geri dönüşü dolayısıyla huzursuzluğa neden olur.
Bugün “tüketim” üzerine yönlendirilmiş olmanın gereği olarak bilinçaltı emirlerden biri olan kendini göstermek ya da sadece var olmak için görmek hiç olmadığı kadar güçlüdür ve kuvvetlenmesi istenilmektedir. Zamanımızda insanlar tanım olarak "görmeye-görülmeye dair" bir toplumu oluşturdular. Dürtü nesnesi olarak ve Gerçek'in alanından dışlanarak özneye kültüre girme izni veren bakış, bu toplumda birde “gösteri hazzı formu” altına itilmektedir.
Görme gereksinimi sınırsızdır.
İnsan sadece görmeyi istemez, ayrıca herkesi, her şeyi ve hemen görmeyi ister. Gerçek dünya imgelere aktarılınca ve bu imgeler gösterici-görme hazzını garantiye almak için gerçeklikten de daha gerçek olur. “Gösteri toplumu”nda, insan var olduğunu hissettirmek için her şeyi görmek ve göstermek zorundadır.
TOPLUMUMUZ BU YÜZDEN BASKIN OLAN DÜŞÜNCELERİNİ "ÖTEKİ BENİ GÖRÜYORSA, ÖYLEYSE VARIM" İLE YA DA "GÖRÜYORUM, ÖYLEYSE VARIM'LA SINIRLANDIRMAKTADIR.
Görmede imkânsızın boyutu insanlar için artık söz konusu olmamaktadır. Çünkü sınırsız haz imkânları zorunlu ve istek içinde sunulmaktadır. Ayrıca Görme zorunluluğu, var olmak için bütün olayların imgeye alınması zorunluluğunda kendini gösterir. Bu imgeler tercihen doğrudan veya dolaylı olunca, mutsuzluk, kayıp, acı, seks ve ölüm olayları birbirleri peşinden algılanabilir olabilmekte olmasıyla kaosuda içinde barındırmaktadır.
Mesela, televizyonda acı, tatlı hayal, gerçek karışık olarak anlatılabilmekte olduğu gibi bakışa hitap etmektedir. cenaze görüntüleri, 11 Eylül, Irak Savaşı ya da Biri Bizi Gözetliyor'un iyi bir Örnek olduğu reality showlarda olduğu gibi.
Dürtünün bakışla hazza eriştirmek için verilen bütün bu imajlar, insanları büyüleyen bir tekrar halinde sürekli olarak tekrarlanır. Ancak hazzın nesnesindeki özne için sınırlar kaybolmuş ve değerler yıkılmaya başlamıştır.
Michel Foucault bize bunun çok daha iyi bir örneğini Gözetleme ve Cezalandırma [Hapishanenin Doğuşu] adlı eserinde, merkezi bir kuleden tutukluları ya da hastaları gözetleyenin onlara görünmeksizin bunu yapmasını sağlayan bir mimari düzenleme söz konusudur.
 İktidar bu kulenin bakışında algılanabilir, fakat görünmez kalır. Her şeyi ve her hareketi, bakış nesnesi olmaksızın kontrol eder. Mahkûm ya da insan böylece "bir bilginin nesnesi olur ve asla bir iletişim öznesi olamaz" Kendisi, artık kim tarafından ve ne zaman görüldüğü önemli olmadan bakışın nesnesi olur. Herkesin görüldüğü ve dinlendiği ve aynı zamanda röntgencinin görünmez ve anonim kaldığı televizyon şovlarında da, gerçek bir temsili söz konusudur. Kahramanlar ayrıca başarılı bir televizyon programının oyuncakları ve nesneleridir. Değeri artan boyut, bakış altındaki, hayranlık duyulan çıplak ündür. Ne bir girişim ne de bir zaman, sadece anında istenen başarı, tanınma ve para.
Bir zamanlar teşhircilik olarak yorumladığımız [şeyler], bugün televizyonun güncel mekân ve zamanında, bastırılmaksızın gösterilen bir haz halinde yayınlanıyor.
Jean Baudrillard'ın dediği gibi, orada, hiçliğin delirten teşhirciliği, hiç olarak izlenme ve hiç olma söz konusudur. Bu insanlar izleniyor olmanın dışında hiçbir değere sahip değillerdir. Televizyon izleyicilerinin isteklerine bütünüyle bağlı olmaları nedeniyle, onların varlığı, umutsuzca ve her ne pahasına olursa olsun, beğenilmenin sefil kanununa takılır. Yine de onlar, izleyiciler tarafından kıskanılırlar; çünkü her insanın eline geçirmek istediği Öteki'nin bakışına, izleyicinin haz nesnesine sahip oldukları düşünülür. "Görmeye dair" toplum, özneye Öteki'nin bakışının eksikliğini sunmak yerine ki bu eksiklik onun yoksun olanı temsil etmesine ve böylelikle simgesel sisteme girmesine izin verir.
Yine kameralar, örneğin, gündelik yaşamımızın yerini dolduruyor. Artık şehir merkezinde yaşayan birisi ortalama olarak günde sekiz ila üç yüz defa kameralar tarafından görüntüleniyor. Bu, "görme-görülme" çiftini parçalayan “Öteki Göz” çünkü görmeyen fakat sürekli görülen, gözetlenen bir özne yaratır ve “herkes herkesi gözetler.” Bu ayrıca Öteki'nin varlığının yanılsamasını veren, dolayısıyla da hazzın imkânlılığını öğretir.

BAKIŞ AHLAKI
İnsan, arzusundan vazgeçmemektedir. Vazgeçmeyeceği arzu, ondan kaygılandığımız anlamda cinsel arzu, ya da iktidar açlığı, ya da para için aç gözlülük değildir. Burada söz konusu olan, öznenin başı boş dolaşmamasına ve toplumda hareket halinde olmasına izin veren “istek arzusu” dur ki özneye varlığını veren budur, zira arzu varlığın mecazıdır. Asıl fıtrat ise sınırsız haz karşısında bir set olduğu arzunun yolunu terk etmemeyi tavsiye eder. Akılda hazzın aşırılığını komuta ederek "görmeye dair" topluma karşı olarak, fıtrî arzunun doğmasını sağlayan bakış ahlakını getirir.
Sonuç olarak, içinde yaşadığımız toplum arzudan ziyade hazzı (hoşlanmayı)  önermektedir. Mesela günümüzde uyuşturucu kullanımlarının önemli oranda artışı, içinden çıkılması güç olan bu arzu sorunu ile asla yüzleşmemek üzerine kurulu olan haz arayışının diğer bir örneğidir. Gerçi toplum bize sınırsız hazzın mümkün olduğu illüzyonunu sunduğu halde, insanların kendilerini tanıyıp, eksikliklerini kabul etmekle beraber kendilerini zayi etmelerine şaşırmamak gereklidir. Çünkü insan unutkan ve cahillik sıfatınıda içinde barındırmaktadır.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar