31 MART'TAN
Fikir adamı ve darbeci olarak her
şeyi ile İngilizlere bağlı bulunan Prens Sabahattin, bütün mondernliği içinde
31 Mart irtica olayının ön plandaki aktörlerinden biridir. Rauf Orbay, Prens’i, 31 Mart’ta Fitz Maurice’in alet olarak kullandığını
yazmaktadır. 31 Mart’ın bastırılmasından sonra tutuklanan Prens’i kurtardığını
ileri süren Cemal Paşa, Mahmut Şevket Paşa’yı öldürmekten sanık kişilerin yargılanması
sırasında İngilizler’le bugün dahi çok yakın ilişkiler içinde bulunan
Sabahattin’in sekreteri ve sağkolu Safvet Lütfi Bey’in Prens’in 31 Mart
tertipçisi olduğunu itiraf ettiğini belirtmektedir.
"Bu
defa gerek Safvet Lütfü Bey ve arkadaşlarının ve gerek Nihat Reşat ve
arkadaşlarının muhakemesi sırasında öğrendim ki, Prens Hazretleri de, 31
Mart’ın pek müteaddit olan tertipçilerinden biri imişler.”
Fakat Prens, cezalandırılmaktan, İngiliz Sefareti’nin aracılığıyla
kurtulmuştur. Nitekim, İngiliz Sefiri, yazar Ramsay’e 27 Nisan 1909 günü,
Sabahattin Bey’e bir şey yapılmayacağını kesin olarak söyleyebilmiştir.
İngilizci Prens’in, 31 Mart tertipçileri arasında bulunduğunu belirten
yeni bir belge, Ecvet Güres’in tarafından yayımlanmıştır. Bu, Sultan
Reşat’ın Galip Bey’e (General Galip Pasiner) anlattığı bir anıdır. Prens Sabahattin 31 Mart isyanından kısa
bir süre önce, Mehmet Reşat’ı ziyarete gelmiş ve şunları söylemiştir:
“İttihat ve Terakki Cemiyeti gayet mahirane ve esrarengiz birtakım oyunlar
oynuyor. Belki bir ihtilâl çıkaracak ve birçok kan dökecekler. Ve bu ihtilâl
sonucunca Abdülhamid’i hal’ederek, sizin hakkınızda yapılacak muameleyi henüz
bilemezsem de, behemehal Yusuf İzzettin Efendi 'yi tahta geçirecekler. Bunun
için arkadaşlarımla inceden inceye müzakere ettim. Nihayet sizi tahta
çıkarmak için çareler düşündük. Henüz daha uygun vakit vardır. İhtilal 10-15
günden evvel olmaz. İhtilalin önlenmesine çare bulmak mümkün değilse de, sizin
hayatınızı ve hukukunuzu muhafaza etmek çaresini bulduk. Bu kabil olacaktır.
Fakat biraz paraya ihtiyaç vardır. Lüzumlu olan parayı çabuk tedarik
edebilirsek, işimizi becerebileceğiz. Bunun için müracaat ve müzakereye
geldim.”
Mehmet Reşat, teklife yanaşmış gibi görünür. Reşat, bir İngiliz bankere 50
bin lira borçlanacak ve bu parayı Prens Sabahattin, onu tahta geçirmek için
kullanacaktır. Gerçekten, Prens, İngiliz olduğunu söylediği bir kişi ile gelir
ve 50 bin liralık borç senedi hazırlanır. Fakat bu noktada, Mehmet Reşat bu
borcu ödeyemeyeceğini söyler. Prensin cevabı hazırdır. Borcu, “Milletin hâzinesi tasfiye eder”
buyurur. Mehmet Reşat, kişisel borcu devletin ödeyemeyeceğini söyleyince,
Sabahattin Bey, “Ya ben ne için bir ecnebi ve bahusus bir İngiliz bankeri intihap ettim,
bunlar devletin boğazına basınca, paraları çatır çatır alırlar. Hiç bırakırlar
mı? ”
Pazarlık bu noktada kesilir ve Mehmet Reşat, Prensi kovar. Reşat, olayı
şöyle yorumlamaktadır:
Birkaç gün sonra, 31 Mart Vakası patladı. İhbar olunan ihtilal baş
gösterdi. Bu vaka, bir iki gün için beni düşündürdü. Daha ilk günü ihtilalin
İttihat ve Terakki tarafından değil, bilakis Sabahattin 'in taraftarları
tarafından tertiplenip yapıldığına muttali oldum." (31 Mart İsyanı, s. 88-94)
Bu olayı anlatan Ecvet Güresin, şu yorumu yapmaktadır:
“Ahrar
fırkasının organı Osmanlı gazetesinde Sabahattin Bey ’in yayımladığı açık
mektuplarda, Prensin, 31 Mart hareketini hiç de takbih etmediği görülür.
Sabahattin Bey ’in mektupları hatta ulema ile askerlere başarı dileği ile yüklüdür.
Ulemanın, bugün her zamandan çok gayret göstermesi gerektiğine işaret eder,
meşrutiyeti uzun yıllar gurbette savunanlar adına kendilerine şükranlar sunar
ve bu arada kendi siyasi görüşlerini telkin etmeye çalışır. (...) Ayrıca,
Prensin o günlerde Heybeti civarında deniz subaylarıyla temas etmesi ve
Abdülhamid’i devirmek için onları kandırmaya çalışması Sultan Reşat ’ın
söyledikleriyle birleştirilirse, durum büsbütün sırıtmaktadır.”
Mustafa Kemal’in,
Meclis gizli celselerinde İngilizler’in adamı olmakla suçladığı
Vahdettin’in de, Ecvet Güresin, 31 Mart Ayaklanmasında
parmağı olabileceğini belirtmektedir. Duruşmalar sırasında Vahdettin’in Ittihat-ı Muhammedî Cemiyeti’ne
girdiği ve bu cemiyete yardım ettiği ileri sürülmüş, fakat hanedanı bu işe
bulaştırmaktan çekinildiği için konu pek fazla kurcalanmamıştır.
Ingilizler’in elinde bir kukla olarak Millî Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan ve
Türkiye’yi bir İngiliz harp zırhlısıyla terk etmek zorunda kalan Vahdettin,
başından beri İngilizci işbirlikçiler grubunun içindedir. Hareket Ordusu’nun
elinden canını kurtarma telaşı içindeki Derviş Vahdeti, ilk sığınacak yer olan
Vahdettin’in sarayını seçmiştir. Vahdettin, İngilizci Hürriyet ve itilâf
Partisi’nin manevî lideri olacak ve İngilizlerle birlikte İttihatçıları
devirmek için girişilen çeşitli tertiplerde yer alacaktır. Ittihad-ı Muhammedî
derneğine giren ve 31 Mart’ın ön plandaki elebaşılarıyla yakın ilişkiler
sürdüren İngilizci Vahdettin’in irtica olayıyla ilgili bulunduğu
düşünülebilir.
Acaba Meşrutiyet’in ilânı üzerine, “Memleketin
selametini İngilizlerle hareket etmekte görüyorum” diyen Abdülhamid’in, 31
Mart’ta bir parmağı olmuş mudur?
irtica olayını inceleyen sıkıyönetim mahkemesinin hükümete verdiği
raporda, Abdülhamid, ayaklanmanın müşevvik ve muharriki sayılmaktadır. Fakat
ortaya konan kayıtlar doyurucu değildir. Hafiyelik usulünü sürdürmesi, Volkan
gazetesine birçok kez para vermesi, ayaklanmadan sonra asi askerlerle
görüşüp, onlara büyük iltifatta bulunması, Binbaşı Ali Kabulî Bey’in saray
önünde öldürülmesine seyirci kalması, asilerin elindeki sancağa nişan
taktırması gibi kanıtlar, Abdülhamid’i 31 Mart’ın teşvikçi ve tahrikçisi görmek
için yeterli bulunmuştur. Abdülhamid’in Mabeyn Başkatibi Cevat Bey de, 31 Mart
irtica olayının Abdülhamid’in bilgisi çerçevesinde cereyan ettiği
kanısındadır. Cevat Bey, kanısını şu olaya dayandırmaktadır: “Abdülhamid'e
(...) askere hitaben bir hatt-ı hümayun tebliğ ettirmesini, şeriata mugayyir
olan adam öldürme fiilinden şiddetle içtinap etmelerini hilafet namına emretmesini
teklif ettim... Fakat Abdülhamid, kendisine verdiğim kâğıtı, 31 Mart akşamı
yırttı, attı.” (Halkçı gazetesi, 7.9.1954)
Celâl Bayar da, Abdülhamid’in Meşrutiyeti gözden düşürmek ve sonunda eski
rejimi getirmek amacıyla, sinsice alttan alta çalıştığını, adamları eliyle
altınlar dağıttığını ileri sürmektedir. (Ben de Yazdım, s. 412)
Bütün bunlar Abdülhamid’in de boş durmadığını, İttihat ve Terakki
aleyhinde bazı faaliyetler gösterdiğini, hele olay patlak verdikten sonra, âsi
askerleri okşayarak 31 Mart’tan kendi çıkarına yararlanmaya çalıştığını,
hareket Ordusu’nun korkusuyla belki de çok fazla ileri gidemediğini ortaya
koymaktadır. Fakat bu kadarı, 31 Mart’ı Abdülhamid’in düzenleyip yürüttüğünü
söyleyebilmek için yeterli bulunamaz. Sina Akşin’e göre, olayları başlatıp yürüten Abdülhamid değil,
muhalefettir. Ön plandaki muhaliflerin çoğuyla da Abdülhamid’in arasının iyi olmadığı
muhakkaktır. Hatta bunlar arasında, İttihatçılar gibi Abdülhamid’i tasfiye
etmek isteyenler de vardır. Muhaliflerden Rıza Nur, Abdülhamid’i devirme
projelerini, hatıralarında şöyle açıklamaktadır: .
Bu vak ’a ile (31 Mart) İttihatçılardan kurtulunmuştur. Böyle fırsat bir
daha ele geçer mi? Bunları burada bir daha ezip işi bitirmeli. Düşündüm, ya
Abdülhamid? Dedim ki, aynı zamanda onu da hal’etmek mümkündür. Derhal, Harbiye
Nezaretine gittim. Nâzım Paşa ’yı buldum. Bu zatla sevişirdik. İttihatçıları
sevmezdi. Asker onu pek sever, ne dese dinlerdi. Hem de Harbiye Nazırı idi. Bu
sefer dermansız halde buldum. Meseleyi ve fikrimi izah ettim. ‘İş işten
geçiyor. Sen şu askeri topla. 40 bin talimli askerin var. Şunları (Hareket
Ordusu) bir hamlede bitir. Abdülhamid’i hal’et, işler düzelsin.’ dedim. Baktım,
dudakları morardı, titremeye başladı. Gayet âciz ve perişan tavırla, 'Ben bunu
yapamam ' dedi.” (Ecvet Gürsin, 31 Mart İsyanı, s: 63)
31 Mart tertipçilerinden Prens Sabahattin’in de, İttihat ve Terakki kadar
Abdülhamid’i devirme çabasında olduğu hatırlanmalıdır. Nitekim 31 Mart olayları
sırasında âsi askerlerin Abdülhamid’e eğilim göstermesi, muhalifleri
kuşkulandırmıştır. Bundan başka Abdülhamid meşrutiyeti gözden düşürmek ve eski
rejimi geri getirmek çabasında görünürken, muhalifler, İttihat ve Terakki’siz
bir meşrutiyet peşindedirler. Olay günlerinde âsiler, İttihatçı avına
çıkmışlar, fakat Meşrutiyet aleyhinde bir tutuma girememişlerdir. Yunus Nadi,
bu konuda şunları yazmaktadır: ‘Ayasofya Meydanı ’nda Meclis-i Mebusan ’ın önünde toplanan âsi askerler,
evvela Kanun-i Esasi, Adliye Nezareti falan istemeviz demişler, bu muhakkak...
Sonra, nedense bir fısıltı dönmüş. Hayır, Kanun-i Esasi'yi, mebusları isteriz.
Fakat Şeriatı da tamamen isteriz, demişler. Bu da muhakkak...” (Ben de Yazdım, s. 145) Bu nedenle, Abdülhamid’in 31 Mart elebaşılarından olduğunu ileri sürebilmek
güçtür. Abdülhamid, daha çok 31 Mart’tan yararlanmak istemişe benzemektedir. Bununla birlikte, İngilizlerin, muhalifler kadar, İngiliz politikasına
dönen kudretli ve prestijli Abdülhamid’ten İttihatçılara karşı bir
“alternatif” olarak faydalanmayı düşünmeleri hesaba katılmalıdır. Sina Akşin,
bu görüşü paylaşmaktadır: “Ingilizler ’in, ne pahasına olursa olsun, İttihat ve Terakki ’yi
iktidardan uzak tutmak için, muhalefeti bir yana bırakarak Abdülhamid'i ya da
Abdülhamidçileri para ile desteklemiş olmaları mümkündür. Bu gibi işlerin
elçiliklerden çok, haber alma teşkilâtlarının eliyle yapılacağı göz önünde
tutulacak noktalardan biridir. Rus ve İngiliz elçiliklerince Abdülhamid’e
yapıldığı söylenen birtakım kaçma (hatta yardım) teklifleri, bu devletlerle ve
özellikle İngiltere ile Abdülhamid arasındaki yakınlığın, kolayca yabana
atılacak bir ihtimal olmadığını göstermektedir.” (Sina Akşin. s. 490)
Sh: 73-79
Babıâli baskını sonucu, ittihatçıların işbaşına gelişi ve milliyetçilerin
İngiltere ve müttefiklerinin Balkan planlarına direnişi, Fitz Maurice ve yerli
işbirlikçileri tekrar harekete geçirmiştir. İşbirlikçiler arasında ön planda,
Prens Sabahattin, Şehzade Vahdettin ve İtilafçı Damat Salih Paşa
gözükmektedir. Amaç önce önemli ittihatçıları öldürerek terör yaratmak,
böylece ülkeyi hükümetsiz bıraktıktan sonra, Kâmil Paşa, ya da Prens
Sabahattin’i iktidara getirmektir.
İstanbul Muhafızı olarak, olayları yakından izleyen Cemal Bey (Paşa),
darbenin amacını, soruşturma sonuçlarına dayanarak şöyle açıklamaktadır:
“Bu defaki
tertibat bilhassa İngiltere sefareti baştercümanı Fitz Maurice ile askeri
ataşesi Binbaşı Tyrell tarafından himaye ve teşvik olunuyordu.”
“Sorgu ve
muhakeme neticesinde sabit oldu ki, fırka veya grup halinde, veya münferit
şahıslar olarak birçok muhaliflerin müşterek veya aynı gayeye hâdim müteferrik
çalışmaları neticesinde, evvela İttihat ve Terakki ’nin mühim şahsiyetleri
aleyhine bir suikast icrasında ve bu surette memleketi hükümetsiz bıraktıktan
sonra, Zatı-ı Şahane üzerinde icra edilecek tesirler sayesinde Müşir Şakir
Paşa ’yı Sadaret Kaymakamlığı 'na (Sadrazam Vekilliğine) tayin ettirmek ve
onun riyaseti altında bir muvakkat kabine vücuda getirerek ve üç gün üç gece
İttihat ve Terakki ’nin bütün fertleri aleyhine bir katliam tertip etmek ve
sonra kabineyi Kâmil Paşa ’nın veyahut Prens Sabahattin 'in reisliği altında
teşkil eylemek hususlarına karar verilmiş.” (Hatıralar, s. 36 ve 51)
Plan, ustaca hazırlanmıştır. Önce, bir terör hareketine girişerek Talât,
Cemal vb. gibi önde gelen İttihatçılar öldürülecektir. Şehirde böylece bir
terör yarattıktan sonra, bayraklarla Babıâli üzerine yürünecek, 31 Mart irtica
olayında olduğu gibi, “Şeriat isteriz”
feryatlarıyla halk ayaklandırılacak ve ayaklanma sonucu hükümet devrilecektir.
Hem işbirlikçi, hem de şeriatçı olan terörcüler, kendi güçlerine pek
güvenemedikleri için, aynı zamanda yabancı devletlerin İstanbul’a asker
çıkartmalarını isteyeceklerdir. Bulgarlar Çatalca hattına dayandıkları zaman,
İstanbul’un düşmesi beklenirken, karışıklık çıkabileceği iddiasıyla, tebaalarının
can ve mallarını korumak üzere, İstanbul’a büyükelçiler emrine ikişer savaş
gemisi gelmiş ve limanda demirlemiştir. İplerin Fitz Maurice’in çektiği
işbirlikçiler, şimdi, “Gerek Avrupa ve
gerek umumun menfaati” gereği karaya asker çıkartılmasını
arzulamaktadırlar. Daha sonraları Rusya’nın iç işlerimize müdahalesini rica
edecek olan Kemal Mithat, büyükelçilere verilecek beyanname işini hazırlamakla
görevlendirilmiştir. Beyanname, İstanbul’un işgal davetiyesinden ibarettir:
“Bir tabur
serseri ile idare olunan hükümet-i ha’zıra yı ezip kırmak için tertip etmiş
olduğunuz planları, herçi bâdâbâd mevkii fiile getirmeye karar verdik.”
Asayişin muhafazası
için, sefirlerin karaya asakir-i bahriye ihracına (deniz askerleri
çıkartmaları) emir etmeleri, gerek Avrupa ve gerek umumun menfaatleri
iktizasındadır. İmza: ihtilâl Komitesi.”
Fitz Maurice ve Binbaşı Tyrell, bu kez açıkça sahnede görünmektedir. Mahmut
Şevket Paşa’yı öldürecek olan Halâskâran subaylarından Çerkez Kâzım,
Köstence’den getirilmiş ve Fitz Maurice ile binbaşı Tyrell’in himayesinde vapurdan
çıkartılmıştır. Kâzım Bey’i vapurdan alıp araba ile getiren Fitz Maurice, onu
İngiliz uyruklu bir kadının evine yerleştirmiştir. Kadın da, bu evde
oturduğundan, darbecilerin kapitülasyonlardan yararlanarak, burada güvenlik
içinde faaliyet gösterecekleri umulmaktadır. Ama İstanbul Muhafızı Cemal Bey
(Paşa), darbe hazırlıklarını öğrenince, kapitülasyonları hiçe sayarak evi
bastırmış ve İngiliz ev sahibesinin “Bu
ev bizimdir. Biz de ecnebiyiz, elçilikten adam olmadıkça, kapıyı açmam”
itirazları arasında birtakım terörcüleri yakalamıştır.
Öte yandan, o sıralarda dış ülkelerde bulunan ve darbe sonucu sadarete
getirilecek olan Kâmil Paşa, Mesajeri Maritim vapuruyla başkente gelmiştir.
İstanbul Muhafızı Cemal Bey (Paşa) Kâmil Paşa’nın “pervasızca İstanbul’a
gelişini, ihtilâl teşebbüslerinin pek yakın olduğuna en büyük bir işaret
saymış” ve harekete geçmiştir. Cemal Paşa, polis müdürüne şu direktifi
vermiştir:
“- Şimdi
ben, muhafızlık tarafından bir subayla lüzumu kadar inzibat memurunu Kâmil
Paşa 'nın konağına göndereceğim. Siz de, bir komiserle kâfi miktarda polis tahsis
ediniz. Komiserle sııbav, maiyetleriyle beraber Kâmil Paşa ’nın konağına
gitsinler. Konağa dışarıdan yerli veya yabancı kimsenin girişine müsaade
etmeyecek şekilde giriş yerlerini nezaret altına alsınlar. Subayla komiser.
Paşa dan mülakat rica etsinler: Memleketin dahili vaziyeti, Kâmil Paşa ’nın şu
anlık İstanbul 'a bulunmasında pek fazla zarar görecek mahiyettedir.
Binaenaleyh hükümet. Paşa dan rica ediyor, kendilerini buraya Mısır dan
getirmiş olan Mesaj eri Maritim vapuru ile yine Mısır'a avdet buyursunlar.
Hatta, vapur burada üç gün kalacaksa, Paşa, azanıi on iki saate kadar vapura
binmelidir: Aksi halde hükümet, teessüfe şayan bazı ihtiyati tedbirler almaya
mecbur olur: Bunları söylesinler ve Paşa ’nın vereceği cevabı, bize bildirerek
kendileri konakta kalsınlar ve kimsenin dışarıdan içeriye girmesine müsaade
etmesinler."
"Bu
karar, derhal yapıldı. Ben yaverim yüzbaşı Hilmi Efendi 'yi görevlendirdim.
Paşa, cevaben pek yorgun olduğu için bu kadar kısa bir zamanda yeni bir vapur
seyahatine tahammül edemeyeceğini ve binaenaleyh hükümetin salahiyet dışı
olarak ittihaz ettiği bu karara tabi olmaya lüzum görmediğini bildirmişti. Bu
cevap üzerine, Paşa, İstanbul ’u terk edinceye kadar ne içerden dışarıya ve ne
de dışardan içeriye hiç kimsenin girmesine müsaade edilmeyecek şekilde,
konağın nezaret altına alınmasını emrettim.
Ben bu tedbirleri aldığım sırada, Ingiltere Sefareti baş- türecümanı-Fitz
Maurice, derhal sefir namına hoşgeldiniz demek üzere, konağa gelmiş ve fakat
hükümet memurlarının men ’i üzerine, içeriye girememişti. Mahmut Şevket Paşa
suikastının hakiki tertipçisi olan bu şeytan ruhlu adam, mukabil siyasi tedbir
ittihaz ederek hemen sefir namına Mahmut Şevket Paşa ’yı ziyaret eder ve nasıl
olup da İngiltere sefaretinin eski dostu olan Kâmil Paşa ile görüşmesine mani
olunduğunu bir türlü anlayamadıklarını ve bunun İngiltere umumi efkârı üzerinde
fena tesir edeceğim söyler ve daha birtakım beylik tehdit sözleri sayar
döker.’’ (Hatıralar, s. 43) Mahmut Şevket Paşa, “Kâmil Paşa”yı tehdide cüret e- den İstanbul
Muhafızı’na karşı ateş püskürür. Cemal Bey istifasını vermeye kalkışırsa, da
sonunda Sadrazamı şu sözlerle ikna eder:
“Sizi temin ederim ki, Paşa hazretleri, Kâmil Paşa, sizin cenazenize
basarak makamınıza oturmak maksadıyla İstanbul ’a getirilmiştir. Paşa ’nın
buraya gelişi, ihtilalin yakın olduğuna en büyük delildir
Şimdi Paşa’yı İstanbul ’u terke mecbur etmek, ihtilalcilerin bir kanadının
kırılmasına yardım edecektir. Hiç olmazsa, bendeniz öyle zannediyorum, malum-i
devletlerinizdir ki, gizli ihtilal ve suikastlere karşı mani tedbirler almaya
memur olanlar, icraat serbestisine malik olmazlarsa, muvaffak olmalarına imkân
kalmaz. Beni bu vazifeye tayin buyurduğum sırada her türlü tedbirlerin
alınmasında serbest olacağımı vaat etmiştiniz. Şimdi ise karşınızda haksız ve
salahiyetsiz bir İngiliz sefareti çıkar çıkmaz, en mühim gördüğüm bu tedbiri
almaktan beni men ediyorsunuz.” (Hatıralar, s. 46)
Bu uyarı üzerine, Kâmil Paşa’ya fazla şiddet göstermeme şartıyla,
Sadrazam, İstanbul Muhafızı'na hareket serbestisi tanır. Cemal Bey, oğlu
aracılığıyla Kâmil Paşa’ya İngiltere sefaretinin müdahalesinden hiçbir fayda
beklenemeyeceğini, bir gün içinde İstanbul’u terk etmesi gerektiğini
bildirir. Bu ültimatoma boyun eğen Kâmil Paşa, ertesi gün İngiliz sefiri Sir
Lowther’in arabasında, Sefir ile birlikte konağından ayrılır ve vapura biner.
İstanbul Muhafızı Cemal Bey’in uyanıklığına rağmen tertipçiler Mahmut Şevki
Paşa’yı öldürmeyi başaracaklardır. İttihatçıların, suikastı bildikleri
halde, kendisinden kurtulmak için Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesine göz
yumdukları ileri sürülürse de, bu iddiayı destekleyecek delil yoktur. Yalnız
suikastçılar daha öteye gidememişler, kısa sürede yakalanmışlardır.
Prens
Sabahattin Bey, kurtuluşu, İngilizlere sığınmakta bulmuştur. İstanbul Muhafızı'nın sözleriyle, “Prens Sabahattin Bey ortadan
kaybolmuştu. İngiltere sefareti baştercümanı Fitz Maurice ile askeri ataşesi
binbaşı Tyrell tarafından himayeye mazhar olarak İngiliz resmi miiesseselerinden
birinde olduğunu haber alıyordum. Ama bittabi bir şey yapmak mümkün
değildi..." (Hatıralar, s. 32)
Sıkıyönetim Mahkemesi, Prens ve öteki işbirlikçileri gıyaben idama mahkûm
etmişse de, bunların hemen hepsi, sefaretlerin yardımıyla, Avrupa’ya kapağı atmanın
yollarını bulmuşlardır.
Bundan sonra Cemal Paşa, Alman istihbarat servislerinin de yardımıyla
işbirlikçilere göz açtırmamıştır. Rus Sefareti baştercümanı, bu durumdan şu
sözlerle yakınmaktadır:
“Türk Fouche’si, polislikte dâhi Cemal Paşa, ülkeyi çok iyi temizlemiştir.
îdare ve ordunun belli başlı yerlerine yerleşmiş Almanlar her şeyi
yetiştiriyor, her şeyi görüyor ve bütün başkaldırma teşebbüslerini daha
başından ezmek için genç Türk oligarklarına yardıma daima hazır bulunuyorlardı.’' (Le Sort de l’Empire Ottoman. s. 175)
İşlerin sıkılaşması üzerine, Fitz Maurice ve Tyrell’in faaliyeti güçleşecek
ve yeni Sadrazam Sait Halim Paşa’nın talebiyle, Intelligence Service’in bu
gözde iki elemanı, Türkiye'den ayrılacaklardır. Ajanların ayrılış hikâyesini
Cemal Paşa şöyle anlatmaktadır:
“- Ingilizlerin siyasi fırkamız hakkındaki memnuniyetsizliğini sabık sefir
Sir Charles Lawther zamanında baştercüman Fitz Maurice ile kara ataşesi Tyrell ’in yaptığı entrikalara
hamlettiğinden yeni sefir Sir Louis Mallet gelir gelmez, bahusus Mahmut Şevket
Paşa aleyhine yapılan suikaste bilfiil iştirak ettikleri tetkiklerle sabit
olan bu iki entrikacının, İstanbul dan uzaklaştırılmalarını, Prens Sait Halim
Paşa, açıktan açığa sefirden rica etmiş ve pek yakın zamanda bu arzunun yerine
getirilmiş olacağını sefir vaat etmişti. Filhakika bir ay sonra, bu iki adam
memleketimizden defolup gittiler ve biz de pek nazik ve cidden namuslu ve
hayırhah bulduğumuz Sir Louis Mallet ile pek sık ve samimi şahsi münasebetler
idamesine başladık.” ( Hatıralar, s. 112)
(sh:
99-105)
Kaynak.
Doğan AVCIOĞLU, 31 Mart’ta Yabancı Parmağı, Cumhuriyet GAZETESİ, Mart, 1998,
İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar