ADINI SÖYLEMEMEK İÇİN
Başımı koyduğum her yerde secde
edilen
“O”dur.
Altı yönde ve ötesinde, ibadet
edilen
“O”dur.
Bağ, bahçe, gül, bülbül, semâ,
sevgili
hep birer bahanedir.
Maksut olan hep “O”dur!
Divan-ı Kebir’den
Ben üzümüm, tekmeler altında dönüp
duruyorum.
Aşk, beni nereye çekerse,
oraya gidiyorum.
Bana “Ne diye benim çevremde
dönüyorsun?”
dedin.
Ben, senin çevrende değil, kendi çevremde
dönüyorum.
(Rubai 1289)
Telsiz yanımıza gelme.
Çünkü biz düğündeyiz.
Sen kalk davul çal âleme duyur ki
Biz Mansûr’uz.
Aşk ilkimini ele geçirmişiz.
Sarhoşuz ama
üzüm şarabında sarhoş değiliz.
Senin düşüncenden, hayâl
ettiklerinden çok
uzaklardayız.
(Rubai 1428)
Ona bazen şarab lâkabını verdim,
bazen kadeh dedim,
Bazen sâf altın, bazen de ham
gümüş diye ad taktım,
Bazen yem, bazen tuzak, bazen av
diye onu çağırdım,
Bütün bu adların takılmasının
sebebi nedir?
Adını söylememek için.
(Rubai 1143)
Adını söylememek arzusu,
Hz. Mevlana kaddesellâhü sırrahu’l azîzin tarifi zor saygı, sevgi ve bağlılığı ile içsel (gizemci) yaklaşımından kaynaklanmış olsa gerek.
Hz. Mevlana kaddesellâhü sırrahu’l azîzin tarifi zor saygı, sevgi ve bağlılığı ile içsel (gizemci) yaklaşımından kaynaklanmış olsa gerek.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar