Print Friendly and PDF

ALLAH TEÂLÂ’NIN İSM-İ A’ZAMINI BİLMEK SIRRI


Şeyhimin Hocası Şeyh Ebû’l-Hasan şâzelî kaddesellâhü sırrahu’l azîz şöyle anlattı:
“Seyahatlerimin birindeydim. Henüz bu işin başında bu­lunuyordum. Bana şöyle bir tereddüt musallat oldu: Allah Teâlâ’ya tâat ve onu zikir için tekke ve dergâhlara mı kapanayım yoksa şehirlere dönerek Âlim ve sâlih insanların sohbetlerine mi ka­tılayım?” Derken bana bir velinin vasıfları anlatıldı. Bir dağın tepesindeydi, ben de yanına tırmandım. Onun yanma ancak gece vakti varabilmiştim. Kendi kendime:
“Bu vakitte şimdi yanma girmeyeyim.” dedim. Mağaranın içerisinden şöyle seslendiğini duydum:
“Allah ’ım kullarından bazıları, senden mahlûkatını, onlara hizmetçi kılmanı istediler ve bununla râzı oldular. Ben ise bü­tün yönelişim sana olsun diye halkın bana musallat olmasını istiyorum.” dedi. Sonra ben kendi nefsime baktım ve:
“Ey nefsim, bu şeyhin kendisinden kana kana içtiği denize bak.” dedim. Sabah olunca şeyhin huzuruna vardım. Kendi­sini görünce heybetinden ürperdim. Ona:
“Efendim hâliniz nicedir?” dedim. O bana:
“Senin tedbir ve tercih hararetinden Allah Teâlâ’ya şikâyet ettiğin gibi ben de rızâ ve teslimiyet soğukluğundan Allah Teâlâ’ya şikâyet ediyorum.” dedi. Bunun üzerine ben:
“Efendim, benim tedbir ve tercih hararetimden şikâyetime gelince, ben onu şimdi tattım. Ama sizin rızâ ve teslimiyet so­ğukluğundan şikâyetiniz niçin?” dedim. Şöyle dedi:
“Rızâ ve teslimiyetin hazzının beni Allah Teâlâ’dan alıkoymasın­dan korkuyorum.” Ben:
“Efendim dün gece şöyle dediğinizi duydum:
“Allah’ım bazı kimseler mahlûkatı kendilerine hizmet ettir­meni istediler, sende mahlûkatı onların hizmetine verdin, on­lar bununla râzı oldular. Allah Teâlâ’yım ben bütün yönelişim sana olsun diye insanların bana musallat olmasını istiyorum.” dedi­niz.” Şeyh bunun üzerine tebessüm etti ve şöyle dedi:
Evlâdım, Allah’ım, mahlûkatını bana hizmet ettir diyece­ğine, Rabbim benimle ol de. Allah Teâlâ seninle olunca herhangi bir şey kaçırman mümkün mü? Bu cinâyet nedir?”
Şeyh Ebû’l-Hasan şöyle anlattı:
“Ben ve bir dostum bir mağaraya yerleşerek orada ibâdet edip Allah Teâlâ’ya vâsıl olmayı istedik. Her gün, Yarın bize fetih verilir ya da yarından sonra fetih nasîb olur.” diyorduk. Derken heybetli bir adam içeriye girdi. Ona:
“Sen kimsin?” dedik. Adam:
“Ben Melik’in kuluyum.” dedi. Onun Allah Teâlâ’nın evliyâsından biri olduğunu anladık. Ona:
“Hâlin nasıldır?” diye sorduk. O:
“Yarın veya yarından sonra bize fetih nasîb olur diyen kimsenin hâli nasıldır? Ne velâyet ne de felâh var. Ey nefis Allah Teâlâ’ya, niçin ibâdet etmezsin?” dedi. Biz onun konuya nereden girdiğini çok iyi anladık ve Allah Teâlâ’ya tevbe ve istiğfarda bulunduk. Bunun üzerine Allah Teâlâ bize fetih nasîb etti.”
Şeyh Ebû’l-Hasan şöyle anlattı:
“Bir gün üstâdımın huzûrundaydım. Kendi kendime şöyle diyordum:
“Acaba şeyh Allah Teâlâ’nın ism-i azamını biliyor mu?”
Şeyhin oğlu benim de bulunduğum mekânda hazır bulu­nuyordu. bana şöyle söyledi.
“EY EBÛ’L-HASAN MESELE ALLAH TEÂLÂ’NIN İSM-İ Â’ZAMMI BİLMEK DEĞİL, ASIL MESELE; İSMİN BİZÂTİHİ KENDİSİ OLMAKTIR.” dedi. Şeyh meclisin en önünden şöyle dedi:
“Oğlum doğru söyledi ve sende bulunan hâli tespit etti.”
Şeyh Ebû’l-Hasan’a bir gün şöyle denildi:
“Niçin semâ dinlemiyorsunuz?” Şeyh şöyle cevap verdi:
“Halktan gelen semâ cefâ ve eziyettir.”
Şeyh Ebû’l-Hasan şöyle dedi: Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin şu hadisini duydum:
“Bazen kuşkusuz kalbimde gaflet belirir de bundan dolayı Allah Teâlâ’ya günde yetmiş kere istiğfar ederim.”[1]
Bir zaman bu hadisin manasını anlamakta zorluk çektim. Sonra Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin bana şöyle dediğini duydum:
"Ey Mübârek! Bu Allah Teâlâ'dan başkasının (ağyârın) kalpte açtığı gaflet değil, aksine nurların açtığı bir gaflettir.”
Şeyh Ebû’l-Hasan şöyle dedi: Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden nakledilen şu hadisi dinledim:
“Kalbinde fakirlik korkusu bulunan kimsenin ameli çok az olarak Allah Teâlâ’ya yükseltilir.”
Bir sene müddetle bu şekilde, hiçbir amelimin Allah Teâlâ’ya yükseltilmeyeceğim zannederek bekledim. Kendi kendime şöyle diyordum:
“Kim bundan kurtulabilir ki?” Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem rüyamda bana şöyle derken gördüm:
“Ey mübarek, nefsini helak ettin, kalbe gelip geçen düşünce ile kalpte yerleşip karar kılan düşünce ara­sında fark vardır.”
Şeyh Ebû’l-Hasan şöyle anlattı:
“Rü’yâmda Hz. Ebû Be­kir radiyallâhü anhi gördüm, bana şöyle diyordu:
“Dünya sevgisinin kalpten çıktığını gösteren alâmet nedir biliyor musun?” Ben:
“Hayır bilmiyorum.” dedim. Hz. Ebû Bekir  radiyallâhü anh bana:
“Dünya sevgisinin kalpten çıktığını gösteren alâmet, nimete erdiğinde onu infak etmek ve nimetten mahrum oldu­ğunda da ondan dolayı bir sıkıntı duymayıp rahat olmaktır.”[2]

[1] Hadisi Müslim ve Ebû Davud rivayet etmişlerdir.
[2] İbn Ataullah el-İskenderî,trc: Abdullah Mağfur,  Letâifül-Minen Fî Menâkıbı’ş-Şeyh Ebi’l-Abbas ve Şeyhihi Ebi’l-Hasan- Allah'ın İki Velî Kulu, Üsküdar Yayınevi, Nisan 2011 İstanbul, s. 136-139


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar