ANAYASA MAHKEMESİNE GÖTÜRÜLMESİ GEREKEN BİR UTANÇ BELGESİ:
Yazan:
Aziz NESİN
(Bu yazı
1967’de yayınlanmıştır)
Yazımızın
başlığını «Bir Rezalet» koyacaktım.
Ama okuyanların, «Rezalet bir taneyse, başımızın üstünde yeri var, bal
börekle besleriz» diyeceklerini düşündüm de başlığı değiştirdim.
Polisler,
evimi her arayışlarında, bavullarla kitaplarımı alıp götürürler. Sonra da
gazetelere, birçok suçlamaları arasında, evimde yasak, zararlı kitapların
bulunduğunu da haber olarak bildirirler.
Bu
olaydan sonra, yasak ve zararlı kitap hangileridir diye düşünmeye ve bunu
araştırmaya başladım. Bu konu, evinde kitap, dergi, gazete bulunan herkesi
ilgilendirir. Kitaplarınızdan hangilerinin yasaklanmış olduğunu biliyor musunuz?
Oysa bilmeniz gerekir. Yoksa, bilmeden suç işlemiş olursunuz.
Bir
kitap nasıl, kimlerce yasaklanır? Sayın Bülent Ecevit’in, deneyimlerinden de
yararlanarak, 1 Mayıs 1965’de Milliyet Gazetesinde yavınlanmış «Sansür»
başlıklı yazısından şu parçayı okuyalım:
«Eskiden de Resmî Gazetelerde,
«İlişik listede adları yazılı matbuaların Türkiye’ye sokulmasının ve
dağıtılmasının yasak edilmesi... 5680 sayılı kanunun 31 inci maddesine göre,
Bakanlar Kurulunca kararlaştırılmıştır», haberlerini okuyunca, biraz içim
burkulur, biraz kuşkulanırdım. Çünkü bu kitap ve dergilerden çoğunun, dost ve
demokratik batı ülkelerinde yayınlanmış, iyi, ünlü yazarlarca yazılmış
olduğunu gördükçe, o ülkelerde, o kalemlerden o kadar çok sayıda «zararlı»
eser çıkmasına şaşar kalırdım. Bu kararların hangi ölçülere göre ve nasıl
alındığını merak ederdim.»
Sayın
Ecevit, Bakanlığı sırasında bu merakını giderme olanağı buluyor. Yasaklanması için, aylarca önce Yunanistan’da yayınlanmış
bir dergi geliyor Bakanlar Kurulu’na. Niçin yasaklanacak? Çünkü içinde. Aziz
Nesin’in Türkçeden çevrilmiş bir hikâyesi var.
Sayın
Bülent Ecevit, bu olayı, yazısında şöyle anlatıyor:
«Sayın
Aziz Nesin’in bir hikâyesini Rumcaya çevirerek yayınlayan bir Yunan dergisinin,
Türkiye’ye sokulması, gene çıkışından aylar sonra, yasak edilecekti. Oysa aynı
hikâyenin Türkçe aslı Türkiye’de çoktan yayınlanmış, yıllardır kitapçılarda
satılıyordu.»
Şu
olay, bizdeki kitap yasaklamanın saçmalığını göstermeye yeter. Ama bu konuda
bundan büyük saçmalıklar da yapılmaktadır.
Bakanlar
Kurulu kararıyla kitaplar yasaklanır. Sonra bu yasaklama kararları, Resmî
Gazetede ilân edilir. Demek ki, yasak yayınların bilinmesi gerekir. Gelin
görün ki, bu yasak yayınları içine toplayan kitap basılmış ama gizli tutulmuştur.
Her
aklı başında, her mantıklı insanı şaşırtacak bir kitaptan söz edeceğim. Bu
kitabın adı «Yurda sokulması ve Elden Ele Geçmesi Yasak Yayınlar» dır. Böyle
bir kitabın olması çok iyidir. Çünkü, bu kitaba bakarak, hangi yayınların
yasaklandığını öğrenir, böylece suç işlemekten kurtuluruz. Ama bu kitabı bulamazsınız,
çünkü gizlidir, kitabın üzerinde «Gizlidir» yazısı vardır. Bu saçmalık, az
önceki örnekte gördüğümüz kitap yasaklama saçmalığından daha da baskındır.
Bir kitap ki, yasak yayınların neler olduğunu sıralıyor, ama kendisi gizli.
Böyle olunca yurttaşlar, yasak yayınların neler olduğunu nasıl öğrenecekler?
Bu kitabı, siz de benim gibi görmüş olsaydınız, neden gizli olduğunu, yurttaşlardan
niçin gizlendiğini anlardınız. Bu gizli kitap, utanç verici saçmalıklarla
doludur. Elbet boy'e bir belge gizlenir, başka ne yapılabilir?
Polisin
aldığı kitaplarımdan hangilerini yasak yayınlar olduğunu öğrenmeye çalışırken,
sözü geçen bu gizli kitabı elde ettim. Gizlilik bu denli saçmalığa dayanırsa,
onun gizliliği kalmaz. Ve sözde gizli olan böyle bir belge de kolayca elde
edilebilir.
Bu
gizli kitap, İzmir Demiryolları Matbaasında 1965 de yayınlanmıştır. İçinde,
aşağı yukarı yasaklanmış dörtbin yayın vardır. Bunlar abece sırasına göre
yazılmıştır. Her yasak yayın arasına boşluk bırakılmıştır ki, bu gizli kitabın
yayınından sonra yasaklanan yayınlar da bu boşluklara yazılabilsin.
Yayın
yasaklamada akıl almıyacak ve genel hukukun özüne aykırı olan bişey daha var. Yayınları
Bakanlar Kurulu yasaklar. Nasıl yasakladığını da, Sayın Bülent Ecevit’in
verdiği örnekte gördük. Ama bunun dışında, tekbaşına İçişleri Bakanlığı da
dışardan gelen herhangi bir yayını yasaklayabilir, yasakladıktan sonra da, Bakanlar
Kurulundan yasaklama kararı çıkarılır. İşte, kitabın açıklaması:
«Yabancı
memleketlerde basılıp zararlı yazı ve sözleri kapsayan kitap, gazete, dergi, risale vesair
basılmış kâğıtlarla harita, atlas ve plâkların yurda sokulmaları ve
dağıtılmaları Bakanlar Kurulunca yasak edildiği gibi, Bakanlar Kurulundan
acele karar alınmak üzere İçişleri Bakanlığınca da yasaklık kararı
alınabilir.»
Yani,
önce yayın yasaklanıyor, sonradan da yasaklama kararı çıkarılıyor. Eski
deyimle, alınan karar, eylemin «makabline şâmil» [Önceyi kapsayan]
oluyor. İçişleri Bakanlığının yasakladığı bir yayını, sonradan Bakanlar Kurulu
yasaklamayı gerekli görmezse ne olacak? Bunun açıklaması yok, çünkü buna
ihtimal bile verilmemiş... Nitekim, yukarıya aldığım yazısında, yayın
yasaklamalarını yeren Sayın Bülent Ecevit’in bakanlığı sırasında da, Bakanlar
Kurulu, akıl almaz yayın yasaklamaları yapmıştır. Örneğin, bu yasaklamalardan
biri de şudur:
«Polonya’da
yayınlanan bilumum matbualar, plâk, ses bantları ve benzerleri, hangi dilde
olursa olsun» yasaklanmıştır. Yasaklama kararının tarihi: 25.10.1962.
Bu
yasaklama kararındaki «Polonya» yerine, Bulgaristan’ı, Çekoslovakya’yı, Doğu
Almanya’yı, Amavutluk’u, Macaristan’ı, Romanya'yı, Sovyetler Birliği’ni de
koyabilirsiniz; çünkü onlar da, yukardaki gibi yasaklanmıştır:
«Arnavutluk’ta,
Bulgaristan’da, Çekoslovakya’da,
Macaristan’da, Doğu Almanya’da, Romanya’da, Sovyet Rusya’da yayınlanan bilumum
matbualar, plâk, ses bantları ve benzerleri her dilde, bu devletlerin veya bu
devletlerin hariçteki resmî, yarı resmî organ ve ajanları tarafından
yayınlanan bilumum matbualar her dilde yasaktır.»
Elbet
bu yazımı, ilgili savcılar okuyacaklardır. Kendilerine bildiriyorum: Son
olarak Romanya’ya, arkasından da Sovyetler Birliği’ne gitmiş olan, Başbakan
Süleyman Demirel, öbür bakanlar, birlikte bulunan parlamento üyeleri, Nazmiye
Demirel, ve berberi, gazeteciler, bunların hepsi de, Bakanlar Kurulu’nun bu
yasaklama kararını çiğnemişlerdir. Çünkü bunların hepsi de yanlarında,
Romanya’da ve Sovyetler Birliği’nde basılmış, ya hediye olarak kendilerine verilen,
yada satın aldıkları kitap, dergi, gazete ve plâkları Türkiye’ye
getirmişlerdir. Gümrükten geçerken benim kendi fotoğraflarımı, çocuklarıma
getirdiğim oyuncakları bile alan gümrükçüler, Romanya ve Sovyetler Birliğine
giden bu heyetten, bu gibi yasak yayınları almamışlarsa, savcılar kendilerine
sorsunlar; elbet bu saygı değer kişiler doğruyu söyleyeceklerdir
Her
türlü matbuanın yasaklanması ne demektir, ne korkunç şey!... Bu yasaklamanın
altına imzalarını atanlar, yaptıkları işi hiç düşünmediler mi? Matbua, basım
makinasında basılmış herşey demektir. Örneğin, bu
yasak uygulanırsa Polonya’dan kartpostal gelemez. Bulgaristan’dan, Sovyetler
Birliği’nden, bu yasaklamaya göre, Türkiye’ye mektup gelemez, çünkü oralardaki
zarfların üzeri basılıdır. Bırakalım herşeyi, bu yasaklamaya göre, hiç bir sosyalist,
ülkeden Türkiye’ye hiç bir mektup gelemez, çünkü zarfların üstündeki pullar da
matbuadır. Ve çok doğal olarak, saçmalığı da aşan, Bakanlar Kurulunun bu
yasaklama kararını, çok haklı olarak, bakanlar ve başbakanlar bile
dinlememektedirler.
Böyle
bir yasak yayınlar kitabının elbet gizli olması gerekir; çünkü içinde dosttan
da düşmandan da gizlenecek kadar mantıksızlıklar var. En göze batanı da şu;
Cumhuriyetin kuruluşundan buyana, yani kırkdört yıldır gelmiş ne kadar
hükümet varsa, bunların yasakladığı bütün yayınlar bu kitapta yer almış; böyle
bir akıldışı kitap gizlenmez de ne yapılır? Düşününüz, bu kırkdört yılda
Türkiye’de neler olmuş, ne değişiklikler, ne düzen, ne politika, ne anlayış
değişiklikleri, ama otuz yıl önce bir bakanlar kurulunun yasakladığı yayın
bugün hâlâ yine yasak!... Bu kitabı hazırlayanlar da, bu saçmalığı hiç
olmazsa sezmiş olacaklar ki, yasaklama tarihlerinin en eskisi olarak 1952
yılını göstermişler; bundan eski tarihlerde yasaklanan yayınların yasaklama
tarihlerini boş bırakıp yazmamışlar. Belki de utanmış olacaklardır. Birkaç
örnek vereyim. Tarihi kitapta yazılmamış bir tarihte, belki 1940’larda alınmış
şöyle bir yasaklama kararı var:
«Aram Khachaturian’m oyun ve düetlerinden ibaret, İngiltere’de
Kolombiya Plâk Şirketi tarafından yayınlanan Sovyet bestekârına ait plâklar...»
Bu
yasağı okuyunca insan utancından yüzünü kapıyor.
Daha
utanılacak olanını söyliyeyim, işte:
«Mavi
Mineli Dünya üzerinde disk atan atlet resmi ve üst tarafında (F.M.J.D.)
altında (Sport Jeunesse) yazılı rozet», 3.9.1955 de yasaklanmıştır.
Bu gizli
kitapta yalnız saçmalık, yalnız mantıksızlık değil, gülünçlü ve acıklı
yasaklamalar da dolu; işte bir tanesi:
Evet,
yasaklama kararı aynen böyle... Bu yasaklamanın
tarihi yok, belli ki, 1952’den önce... Şimdi siyasî
polis nerde, kimde, üstünde
güvercin resmi bulunan kart bulursa alacak ve siz böyle bir kartı birisine
gönderir yada gösterirseniz, suçlusunuz. Herhalde,
yasaklanan bu güvercin
resmi, Pikasso’nun yaptığı
barış simgesi güvercin resmi olacak... Bu koca yeryüzünde, Türkiye’den başka,
bu güvercin resminin yasaklandığı yer var mıdır? Acaba, bu işle ilgili olanlar
da, bu yasaklamadan ötürü bugün benim gibi utanç duyuyorlar mı?
Herhangi
bir karar, mantığa, akla, hukuka uygun değilse, nice zorlama olursa olsun, uygulanamaz.
Nitekim bu gizli kitapta, öyle saçma yasaklamalar vardır ki, bugün
uygulanamamaktadır. Birkaç örnek vereyim. 1950 de, Azizname adlı bir kitap
yayınlamıştım. Bu kitaptan ötürü aleyhime dâva açıldı, beni tutukladılar,
aylarca tutuklu kaldıktan sonra beraet ettim. Tabii, kitabın satışı
serbest oldu. 1960 yılında, aynı kitabın, «Azizname 2» adıyla ikinci basımını
yaptım, sekiz bin kitap satıldı. Şimdi de zamanım olursa üçüncü basımını
yapacağım. Ama bu kitap, yani ilk basımı, Gizli Yasak Yayınlar kitabında yer
almıştır. Demek, dâva açılınca, son CHP iktidarı döneminde, bu kitap için
yasaklama kararı alındı, o zaman beri sözde yasaktır bu kitap... Beraet
edilmiş, edilmemiş, kimin umurunda!.
Sait
Faik’in, ikinci basımı «Bir Takım İnsanlar» adıyla yapılan «Medar-ı Maişet
Motoru» adlı romanı da yasak yayınlar arasında... Daha neler!..
Nâzım
Hikmet’in bugün ikinci, üçüncü basımı yapılan, bütün eski kitapları, yasak
yayınlar arasında gösteriliyor. Yasaklanan yayınların çoğunluğu yerli ve
yabancı sosyalist yayınlar... Birkaç örnek vereyim:
«Amerikan Monopollerine [tekel] karşı Millî
Bağımsızlık, barış, Millî servetimizi
savunmak.»
Bu
kitap 9.1.1954’de yasaklanmış.
Benim çıkardığım birçok
dergiler yasaklananlar
arasında büyük yer
alıyor. «1935 de yayınlanmış
Kari Marks’ın «GÜNDELİKÇİ İLE SERMAYE» adlı kitabı,
Lenin’in Fransızcaya çevrilmiş birçok kitapları...
Bu
gizli Yasak Yayınlar kitabı, gülünçlüklerle de doludur. İşte bir iki örnek:
«Süleyman
Demirel’in karikatürize edilmiş fotoğrafını havi ve üzerinde beyaz at bulunan
viski şişeli beyanname, 5.10.1965 tarihinde
yasaklanmış.»
«Şemsettin Yeşil’in
yazdığı (Kızlar Niçin Evlenemiyorlar, Evlenenler Neden Çabuk Boşanıyorlar)
adlı kitap, 5.9.1956 da yasaklanmış.» [Kitaba bakabilirsiniz.] (Demokrat Parti Dönemi bu
kitap niye yasaklanmış diye düşünmeniz gerekir…hzl)
En
gülünçlerinden biri de şu:
«İki
sayfadan ibaret Arap harfleriyle yazılı mektup... Yasaklama tarihi: 3.10.1961» Nedir,
ne mektubudur, kim kime yazmıştır, belli değil...
Şimdi
size, bu gizli Yasak Yayınlar Kitabından, tarihe geçmesi gerekli şaheser bir
yasaklama kararını bildiriyorum:
«Süleyman Demirel’in
Türkiye Masonlar Cemiyetine mahsus kayıt fişi fotokopisi, 5.10. 1965 de
yasaklanmıştır.»
Bu
fotokopi birkaç dergide yayınlandıktan sonra, bu yasaklama kararı alınıyor,
birkaç gün sonra da Masonlardan birisi, Demirel’in mason olmadığına değgin bir
bildiri yayınlıyor.
Bu
yasaklama kararından iki gün sonra da şöyle bir yasaklama kararı alınıyor:
«Başbakan
Yardımcısı Süleyman Demirel’in masonluğuna ait fiş ve İnönü’nün önünde durur
vaziyetteki resmi, 7.10.1965 tarihinde, 13417 sayılı kararla yasaklanmıştır.»
Benim
evimden kitaplarımın çoğu, işte bu gizli Yasak Yayınlar Kitabına göre
alınmıştır. Bu kitapta yasak olduğu yazılmamış olanlar için de, İçişleri
Bakanlığı hemen bir yasaklama kararı çıkarabilir, arkadan da Bakanlar
Kurulundan yasaklama karan alabilir.
Kısacası,
bu kitap, 1967 Türkiyesi için, bir utanç belgesidir ve baştan sona Anayasaya
aykırıdır. Partüerin, hem bu yasakların, hem bu yasaklama yönteminin kaldırılması
için, Anayasa Mahkemesine başvurmaları, boyunlarına borçtur.
Sh:
50-58
Özgür düşünceyi yansıtan, gerçekleri aydınlatan kitaplara ve onların
yazarlarına düşmanlık, faşizmin en belirgin davranışını oluşturur. Kitapları
meydanlarda toplayarak ateşe vermek, kitabevlerini tutuşturmak, devlet gücünü
kullanarak kitap yayınını yasaklamak ve yayınlanan yapıtları toplamak faşizme
özgü yöntemlerdir.
Bir avuç profesyonel katilden oluşan S A komandolarına dayanarak 1933 yılı
başlarında Almanya’da iktidarı eline geçiren Adolf Hitler, bütün bir Alman
halkı üzerine egemenliğini kurabilmek, faşist düzeni kabul ettirebilmek için
insanları çocuk yaştan koşullandırmak gerektiğini çok iyi biliyordu. Onun içindir ki Reichstag yangınından sonra Nazilerin düzenlediği ikinci
yangın, 10 Mayıs 1933 akşamı Berlin’de Üniversite alanında okul
kitaplıklarıyla kitapçılardan toplanan 25 bin cilt edebiyat, sanat ve bilim yapıtının
Goebbels yönetiminde törenle yakılmasıyle oldu. Almanya’da kitap yakma eylemleri İkinci Dünya Savaşına kadar sürdü.
«Marksist Edebiyat»ın yakıldığını seyreden 5 bin Münihli öğrenciye Goebbels
şöyle diyordu: «Alman düşmanı kitapları yakan bu ateş,
kalplerinizde de vatan sevgisini tutuştursun.»
Kitaplıklardan toplanılarak yakılan ve sonradan bulundurulması yasaklanan
kitaplar arasında Thomas ve Heinrich Mann, Lion Feucht vvanger, Jakop
Wassermann, Stefan Zweig, Erich Maria Remarque, Walter Rathenau, Albert Eins
tein, Alfred Kerr ve Hugo Prousse gibi ünlü Alman edebiyatçı, filozof ve
bilginlerinin yapıtları vardı. Yabancı yazar ve bilginlerden yapıtları
yakılanlar arasında ise şunlar bulunuyordu: Jack London, Upton Sinclair, Helen
Keller, Mar garet Sanger, H. G. Wells, Freud, CJide, Zola, Proust. 1935 yılı
şubatında Adolf Hitler’in Almanya’da yasak ettiği kitaplardan meydana getirilen
bir Amerikan kitaplığı Brooklyn’deki Jewish Center’de profesör Einstein
tarafından açıldı. Açış konuşmasında Einstein bu kitaplardan çoğunun
Almanya’da yasaklanmasındaki «biricik nedenin
ortalardaki insancıl nitelik» olduğunu «Nefret ve düşmanlık üzerine kurulan her
toplumun çökmesinin kaçınılmazlığını çünkü insan ruhundaki olumsuz etkilerin
bir kere oluşup güçlendikten sonra ister istemez günlük yaşamda da patlak vereceğini» belirtti. Hitler, Nazi rejiminin özünde özgür düşünceyi yok etmek amacını
taşıyan kitap düşmanlığını öğretmen iken aklî dengesizliğinden ötürü işinden
atılan Nazi Komandosu Bernhart Rust’u Eğitim Bakanı yaparak eğitim
kurumlarında bu bakanın eliyle yürüttü.
Komando Bakan «Millî devlet» ideolojisine aykırı özgür düşünce, sanat ve
bilimi açıklayan kitapların Nazi rejiminin ilkelerine ay kın ahlâk ve aile
değerlerini yıkmaya yönelik olduğu gerekçesiyle, bütün okul kitaplıklarından
toplatılmasını sağladı. Kültür yaşamına deli gömleği giydirilen Almanya’da
Nazi ideolojisi ile koşullandırılan çocuklara delikanlı yaşlarına geldiklerinde
Oradour, Varşova Gettosu ve Auschwitz’de o inanılmaz vahşet yaptırılabildi.
Einstein, Jewish Center’de yaptığı konuşmada haklı çıkmıştı.
Özgür düşünce ve onun en etkili açıklama aracı olan kitap düşmanı Nazilerin
yıkılmasından otuz yıl sonra Türkiye’de Milliyetçi Cephe adı altında oluşan
siyasal iktidarın yönetiminde 12 Mart faşizmi ile en yüksek düzeye ulaşan kitap
düşmanlığı yeniden kendini göstermeğe başlamıştır. Ülkenin kültür merkezini oluşturan İstanbul’un Cağaloğlu semtinde
Üniversite ve Adliye Sarayı yakınında halka dönük gerçekçi yazarların
yapıtlarını satan Öncü Kitabevi yakıldı. Binlerce kitap kül durumuna
getirildi. Bu yangından kısa bir süre önce de Millî Eğitim Bakanı 16 Ekim 1975
tarihinde yayınladığı bir genelge ile insanlığın kültür ve düşünce özgürlüğünü
oluşturan ünlü Türk ve yabancı yazarlardan Milliyetçi Cephe ideolojisine ters
düşenlerin yapıtlarını okul ve sınıf kitaplıklarından «Eğitim malzemeleri»
bürosunda yokedilmek üzere toplatılmasını emrindeki bürokratlardan
istemekteydi. Bakana göre bu yapıtlar «Milli eğitime, ahlâka, aile ve toplum
değerlerine aykırıdır». Genelgede ayrıca amaçları «Kurulu düzeni yıkmak» olan
yöntemi belli yazarların yapıtlarının Türk çocuklarına okutulmaması için
görevliler uyarılmaktadır. Böylece Nazilerin kırk yıl kadar önce uyguladıkları
kitap kıyımının bir örneği Milliyetçi Cephe yönetiminde 1976 Türkiye’sinde
sahneye konmak istenmektedir. Bakanın genelgesi üzerine görevlilerce toplanan
kitaplarda yer alan yapıtlar ile Nazilerin yukarıda açıkladığımız listesinde
saptananlar arasındaki benzerlik ilginçtir.
Ölçüler ise tıpa tıp aynıdır. Franco’nun sağlığında İspanyol kitapçı
vitrinlerini süsleyen kitaplar bile Millî Eğitim Bakanının genelgesi üzerine
yasaklanan kitaplar arasında bulunmaktadır: Marks ve Sartre’ın yapıtları gibi.
Ülkemizdeki yönetimin yürüttüğü kitap düşmanlığını sadece Millî Eğitim Bakanlığının
genelgesiyle başlayan toplamalar ile sınırlı görmek kuşkusuz ki yanlış olur.
Yürürlükteki Sıkıyönetim Yasasının kitap toplama konusunda hiçbir ölçü
saptamadan yönetime tanıdığı sınırsız yetkinin 12 Mart döneminde nasıl
kullanıldığı herkesçe bilinmektedir. Sıkıyönetim rejimi süresinde zaman zaman
duyurulan yasak kitaplar listesindeki yapıtlar yalnız kitaplıklardan değil
kişilerin evlerindeki raflardan bile toplatılmış, korkuya kapılanlar bu
kitapları yakmak veya denize atmak biçimlerinde yok etmişlerdir. Kitap bu
uygulamada uyuşturucu madde veya silâh gibi suç aracı olarak basında ve TRT’de
de yayınlanan duyurularla kamuoyuna bildirilmiştir. Bugün de adlî uygulamada
Mussolini’nin Adalet Bakanı Rocco’ya hazırlatarak yürürlüğe koyduğu 1930 İtalyan
ceza yasasından Türk ceza yasasına 1936’larda aktarılan 142. maddede yazılı
suçu oluşturduğu iddiasıyla yargılama yasasının Anayasaya ters düşen yanlış
yorumu sonucu özgür düşünceyi açıklayan kitap toplamaları süregelmektedir.
Gerek Millî Eğitim Bakanlığının genelgesiyle okul ve sınıf
kitaplıklarından, gerekse adlî uygulama ile satış yerlerinden kitap
toplatılmasının hukuksal ve yasal dayanağı var mıdır? Hukuksal ve yasal
dayanağı yoksa, kitap toplama işlemlerine karşı yasal direnmenin biçimi nedir?
İster devrimle, isterse demokratik
yollarla gelsin çağımızın burjuva iktidarlarının bir özelliği, kurdukları
yönetimlerin işlem ve eylemlerinde yasallığa (Legalite - meşruiyet) özen göstermeleridir. Bu, iktidarların faşizme yöneldikleri zaman da böyledir.
Mussolini ve Hitler, gerek iktidara gelişlerine gerekse kurdukları yönetime
yasal kılıf giydirmek yönetimini ustaca uygulamışlardır. Günümüzde bunların
izleyicileri de aynı yöntemi seçmektedirler. Ülkemizde 12 Mart faşizmi ise,
1961 Anayasasının demokratik niteliğini, Anayasanın ön gördüğü prosedüre uygun
olarak değiştirmekle işe başlamıştır. Bugünkü M. C. iktidarı da faşist
uygulamaları için yeni yasalar hazırlamakta hattâ, Anayasayı tüm olarak
değiştirmek isteğini açıklamaktan çekinmemektedir. Ancak, 12 Mart’ın
antidemokratik yönde Anayasa değişikliklerine karşın, bugün, kitap toplama
biçiminde yürütülen hükümet ve yargı organı işlemleri hukuksal ve yasal dayanaklardan
yoksun bulunmaktadır. Bu dayanağı elde etmeğe yönelik siyasal iktidar girişimleri
parlemento içi ve dışı muhalefetin karşı koymasıyla olumlu sonuca ulaşamadığı
takdirde, bu tür işlem ve davranışlar hukuk ve yasa dışı niteliklerini
koruyacak, bunların önlenmesi olanağı kullanılabilecektir.
Sh: 59-63
Kaynak:
Toplatılan Kitaplardan Seçmeler, Türkiye Yazarlar Sendikası Yayınları: 1,
Yaylacık Basımevi — 1976, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar