Print Friendly and PDF

ANLAŞILMA MESELESİ




Günlük hayatımızda kendisinin anlaşılamayışından yakınan birçok in­san tipine rastlamamız mümkündür. “Anlaşılamama” kavramını, başkaları hakkında ise “an­laşılamadı” olarak yine kullanmaktayız.
Anlaşılamamak gerçekten bir sıkıntı ve aynı zamanda derttir. Ancak bu konuda ortamın koyduğu engellerden çok, bazı şeylerin o şekilde ce­reyan etmesi için, sanki üzerimizdeki "ilâhî iradenin" müdahalesi mi var? sorusunu da aklımıza ister istemez getirmektedir. İnsanların birçok ortak paydası olduğu halde, anlayıştaki bu sıkıntının gerçekteki asıl yüzünü aralamakta aynı zamanda bir o kadar zordur. Çünkü yanlış anlamaların, anlayışlarını kabul ettiğimiz değer­lerdeki hakikati öğrenecek kadar da maalesef hiç birimiz cesur değiliz. Belki insanların arzu ettiği gibi anlaşılması mümkün olsaydı, sonuç da acaba ne olurdu diye bu konuda hiç düşünen yoktur.
Anlaşılma kavramı kriterlerinde ki sonsuz paradokslar, bu meselenin hakiki cephesini de kilitleyince, mutlak manada anlaşmanın olamayacağı böylece ortaya çıkmış olmaktadır. Bu nedenle bütün bunları düşündüğümüzde hatırımıza geliyor ki, anlamak, anlamamak ve anlaşılmak, anlaşılamamak aslında hepsi kaderin parçalarıdır. Kader ise çözümü yapılamamış, üzerine gidilememiş ayrı bir muammadır. Dibi görünmeyen denizde yüzmenin, kârlı bir iş olmadığını düşününce, sadece kendimizin kendimizi anlamasından başka çıkar yolumuz bulunmamaktadır. Ne yazık ki, insanlar kendilerini dahi anlayamıyorlar. Bazen bu o kadar ileri gider ki, iyilik adına aslında kötü olduğumuz iyiliklerimiz vardır. Kötü hep kötü, iyi hep iyi midir ? pek anlaşılamaz olmuştur. Bu ise dünya gerçeğidir.
Anlaşılma meselesindeki açmazları görebilme işaretini, hiçbir zaman tam anlamıyla bulamayacağımız çok açık ve net olduğunu söyleyebiliriz. O zaman iyi nedir, kötü nedir? sorusunun cevabını bulmak zor olur. Bunun cevabı, sadece beşer olarak bize görünen kısmıdır.  Şeytanın varlığı ile olan durumda bunu hatırlatır. Şeytan kötüdür, olmaması gerekirdi. Ancak daha sonra düşünüldüğünde, lüzumsuz olsaydı Allah Teâlâ şeytanı yaratmazdı, deriz.
Buradan bizim anlayacağımız, insanın tarafını seçerken verilmiş iradesini önemsemesidir. Belki iradenin yönelimi, sonuçta anlama ve anlaşılma meselesinde, kötü şeyin olmasına sebep olurken, niyetin gizli perdesindeki asıl hakikat Allah Teâlâ’nın kabul ettiği şey olacaktır. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bu nedenle “ameller niyetlere göredir” buyurması ile karşısındakinin ne şekilde anlaması önemli olmayıp, kişinin durumu ve hareketi ele alınacaktır. Yoksa karşı tarafın, birçok şeyi

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar