ÂŞK'IN GERÇEĞİNDE
Aşk; sevenin, sevilenden
başka bir şeyi gözünün görmemesi, sevgiye dair her şeyin sevgiliyi hatırlatıp
güzel ve yaratılmış tüm varlıkların sadece sevgiliyi hatırlatmasıdır. Sevgi
hali çok yoğun bir his kapısı açtığından bedendeki tüm azaların, kana karışır
derecede, her hücreye ilişmesi hatta ruha da sûdur ederek her dem sevgiliyle
hoş olma halidir. Sarhoşluk hali sevenin her şeyde sevgiliyi görmesine sebep
olduğu için âşık her gördüğüne “Bu Odur” diye bakarak her şeyi sevmeye
başlar ve aşk giderek bir tek kişiden çıkarak her varlıkta teselli bulmaya
başlar .
“Âşk, Allah’ın sırlarını
belli eden bir üstürlab[1],
bir vasıtadır.
Âşıklık ister nefsani,
ister ruhani olsun
Sonunda bizi ötelere
götürecek bir rehber, bir kılavuzdur.”[2]
Lügatlerde aşk
kelimesinin sarmaşıkla yakından manası olduğu ifade edilerek, sarmaşık kelime
kökü olan “aşeka”nın aşktan türediği ifade edilmektedir. Âşık da tıpkı
sarmaşık misali sevgiliyi kuşatması, onun besininden yani canından ve ruhundan
istifade ederek sevgiliyi zayıflatıp kurutması yönünden sarmaşık ile benzerlik
arz etmektedir. Aşkın, aşike isimli yeşillendikten sonra ufalanıp sararan
bir ağaç isminden alındığı da ifade edilmektedir. Ayrıca hem tatlı hem
ekşi olan bir çeşit meyveye de “uşuk” denerek aşkın hem sevgiliyle
muhabbet sonucu yaşanan mutluluk sarhoşluğu, hem de ayrılık sonucu yaşanan
hoşnutsuzluğu ifadesiyle benzerlik göstermektedir .
İbnu’s-Serrac’ın rivayet
ettiği; “Onu öfke ve âşk arasında kaybetmedi.” mealindeki hadise göre,
âşk kelimesi Resulullah tarafından kullanılmış ve burada geçen âşk kelimesi “aşak”
biçiminde yazılmıştır. İşşik, âşık olan adam anlamına gelip, taaşşuk ise,
âşkta kendini zorlama anlamına gelmektedir[3].
Kuran-ı Kerim’de âşk
kelimesi geçmemektedir. Ancak, sufiler “İman edenlerin Allah ’a olan sevgisi
daha şiddetlidir[4].”
ayetini âşka yorumlamışlardır. Âşk, zatla ilgili tüm durumları ortaya koyarak, insanda
bulunan “âdem” unsurundan sıyrılarak, vücut unsurunun ardındaki gerçekleri fark
ettirir[5].
Âşk dendiği zaman
Hallac-ı Mansur ilk akla gelen isimlerden biridir. Hallac’ın âşkı ilk dile
getiren kişilerden olması ve bu uğurda canını cananına feda etmesine yol
açabilecek derecede derin bir ilahi sevgiye bürünmesi uzun yıllar boyunca diğer
mutasavvıfları etkisi altına almış, birçok tartışmalara sebep olduktan sonra
kendini “Âşık” olarak kabul ettirmiştir. Ancak bu onun ölümünden çok
sonra gerçekleşmiştir. Onun ölümü bir ceza olarak görmemesi âşkından gelen
ilahi bir âşk ateşiyledir.
“Âşk
insanı yok eder, var eder.
Gönülsüz bırakır, elsiz ayaksız bir hale sokar.”[6]
Gönülsüz bırakır, elsiz ayaksız bir hale sokar.”[6]
Hallac’ın “enel hak sözü
ile Tanrılık iddiasında bulunduğu ileri sürülerek, kafir ve zındık ilan
edilmiş, idam cezasına mahkum edilmiştir. Ancak Hallac’ın “enel hak” sözündeki
iddiası tanrılık iddiası değil, her şeyin, her yaratılmış eserin Allah’ın
tecellisi olduğunu ifade etme çabasıdır.
“Eğer Allah ’ı
tanımıyorsanız eserini tanıyınız, işte o eser benim, ben Hakkım, çünkü ebediyen
Hak ile Hakkım.” cümlesiyle kendisinde Rabbini bulduğunu, âşka ulaşan
kalbin, kendini unutup sadece Allah’ın varlığını bulduğunu ifade etmiştir.
Çünkü Allah âşkı bedenin her yerine sirayet etmiş, akıl ve kalbin sırlarını
aşmıştır.
“Madem suretler kuldur,
artık Cenab-ı Hakk ’a suret deme; onu suret sayma, bir şeye benzetmeye
kalkışma!
Bir şehre gidersin;
gittiğin, gördüğün o şehir, şehrin suretidir, dış yüzüdür!
Ey yolcu!
Seni o şehre çekip
götüren, sureti olmayan görme zevkidir; yeni bir şehri tanıma merakıdır!
O gittiğin şehirden
duyduğun görme zevki ile mana bakımından hoş bir âleme, mekânsızlık âlemine
gidersin!
Aslında sen, dostunu
görmeye gitmedin; mana bakımından yine sûretsizlik âlemine, sonsuzluk âlemine
gittin!”[7]
“Ay, nasıl suya akseder,
suda görülürse, âşıklar da güzellerin yüzlerinde Hakk’ın güzelliğini görürler!
Hakk’ın kendi
güzelliğini kıskanması, kendisinden bâşkasını göstermemesi; âşıklara, kendisini
candan seven sâdıklara karşıdır! Yoksa, O’nun kıskançlığı; insan şeklindeki
şeytanlara, hayvanlara karşı değildir! [8]
Bayezid-i Bistami, bir
âşk sufisidir. “Âşkın yağdığı bir sahraya açıldım, zemini ıslanmış; burada
ayak kara batar gibi âşka batmaktadır.” sözleriyle yaşadığı âşk halini
ifade ederken, âşkın hayatın doğal akışının bir sonucu olarak âşkı gördüğünü ve
tıpkı zemin gibi ona bulaşmadan geçilmeyeceğini söylemektedir. Âşk kişinin
elinde olamadan, sadece Allah’ın lütfu ile bahşedilen bir nimet olarak
karşımıza çıkmaktadır[9].
Rivayetlere göre Hallac
idam edildiğinde kanı yerde defalarca Allah yazısı şekline bürünmüştür[10].
Bu durum âşıklığın bir neticesidir. Çünkü âşık, her şeyiyle maşuka tabidir.
Onun maşuku yalnız Allah’tı. Fakat onu anlayan, anlayabilen bir bâşka kalp
bulunamadığı için varlığının tüm gücünü, ilhamını Allah’tan aldığını ancak
âşkın farklı kişilerce ve şekillerle anlatılması sonucunda açığa çıkabilmiştir.
O bir âşk şehidiydi.
Hallac ve bu yolun
hakkiki vasfını beyan edenler, âşkı bir zevk ve haz olarak değilde, dert ve
azap olarak görmektedir. Aşığın, maşuku için her acıyı tereddüt etmeden göze
alması gerekmektedir.
İblis’in Adem’e secde
etmemesini tevhid ve âşk açısından yorumlayan Hallac, İblis’in Allah’a âşık
olduğunu, Allah’tan bâşkasına secde edilmemesi gerektiğini, secde emrinin bir
imtihan ve önemli bir husus olduğunu belirterek, İblis’in Allah’a bağlılığını
gösterdiğini bu davranışıyla gösterdiğini ifade etmiştir. Allah’ın “Eğer
secde etmezsen, sana ebedi olarak azap edeceğim" buyruğuna karşılık; “Beni
bu azap içinde görecek misin?" sorusuna “evet" yanıtını
alan İblis, “Beni görmen bu azaba katlanmama değer” yanıtını vermiş,
cehenneme bile Allah’a olan âşkından dolayı katlandığını belirtmiştir[11].
“Kimi âşık görürsen, bil
ki o, mâşûktur. Yani seven kişi aynı zamanda sevgilidir. Çünkü seven kişi, bir
bakımdan âşık ise, bir bakımdan da ma'şuktur.”[12]
“Allah, kendisinden
bâşkasına gönül verenleri, bilhassa dünya sevgisine kapılanları kıskanır.
Kıskançlık O'nun şânındandır. Bu sebeple kıskançlıkların aslı Allah'tandır.
Bütün insanların kıskançlığı Allah'ın kıskançlığının bir cüz'üdür.”[13]
“Gaflet içinde bulunan,
Allah'ın zatından mahcub, yani perdeli olan kişi, sadece Allah'ın san'atını,
yarattıklarını görür. Böylece; yarattıklarına, sıfatlarına takılıp kaldığı için
de Allah'ın zatından mahrum kalır.
Ey oğul! Hakk'a vasıl
olanlar, ona manen ulaşanlar zatın tecellîsine dalmış olduklarından, artık onun
yarattıklarına, sıfatlarının mazhariyetine nasıl bakabilirler?
Başın ırmağın suyuna
dalınca, suyun rengini nasıl görebilirsin?
“Hulâsa, candan arzu
ettiği sevgilisine kavuşunca, kılavuz olan, yâni vasıta olan kadın, âşıkın
gözüne soğuk görünmeye başlar.
Ey güzel varlık;
dileğine eriştin ya, seni gâyene ulaştıran bilgi artık senin işine yaramaz; bu
hususta bilgi istemek âşıka çirkindir!
Mâdem ki gökyüzünün
damlarına çıktın, oralarda geziniyorsun, artık merdiven aramak mânâsızdır,
soğuktur. ”[14]
“Aşk, Cebrail"in
nefesi; aşk, Mustafa"nın kalbi,
Aşk, Allah"ın
Resulü; aşk Allah"ın kelâmıdır
Aşkın kıvamıyla
yaratıkların yüzü parlar
Aşk cömert bir kadeh;
aşk halis bir şaraptır.
Aşk, haremin fakihi; aşk
ordunun rehberi;
Aşk, bir yolcu; onun
binlerce uğrak yeri vardır!
Hayat telindeki melodi
aşk mızrabıyladır
Aşk, hayatın harareti;
aşk hayatın ışığıdır [15]
Aklın, kalbin, nazarın
birinci mürşidi aşk
Aşksıza şeriat ve din,
tefekkür puthanesidir!
Sıdk-ı İbrahim"de
aşk, sabr-ı Hüseyin"de aşk!
Bu varlık savaşında
Bedir ve Huneyn de aşk!
Ey aşk, ey kâinat
ayetinin geç kavranmış meâli
Senin peşindedir renk ve
koku kafileleri (=zahir ve batın inanç grupları)
Hayat telindeki melodi
aşk mızrabıyladır o
Aşk, hayatın hareketi,
hayatın ışığıdır o.
Senin fezan ferahlatır;
benim melodim yakar,
Sen gönle huzur veren;
ben gönlü engin eden..
Aklın son durağıdır o,
aşkın hasılıdır o,
Gökyüzü âleminde,
dünyanın ışığıdır o..[16]
Yazı hazırlanırken Faydalanılan Kaynak: Hilal
ARSLAN, İbni Sînâ Ve Mevlânâ’nın Aşk Felsefelerinin Karşılaştırılması, (
Yüksek Lisans Tezi ), T.C. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe
Ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı İslâm Felsefesi Bilim Dalı, 2006, Elazığ
[1] Üstürlâb: Üstüne gök kubbesinin
haritası çizilmiş yarım dâire şeklinde bir âlettir. Bununla, gökteki
yıldızların bulunduğu yerler, güneşin doğup batışı ile zeval vaktinin saati
bilinir.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar