Print Friendly and PDF

BATINÎLER ÖRNEĞİNDEN GİZLİ ÖRGÜTLERİN ÇALIŞMA PRENSİPLERİ



[Not:  Alıntı uyarlanmıştır.]
Nizarî Davetçileri, halkı kendi mezheplerine sokmak için gizlilik içinde planlarını ve düşüncelerini yaymaya çalıştıklarında kullandıkları  davet usullerini diğer gizli örgütlerde kullanırlar. Cemaat yapılanmalarını uzaktan yakından görenler aşağıdaki hareket tarzlarını fark edebileceklerdir.
 Usul ve uygulamaları şu şekildedir.[1]
Propagandacı kendi inancına davet edeceği kimseyi iyi seçmeli onun psikolojisini anlamalıdır. Etki altına alamayacağı kişilere gizli örgütün gerçeğinde bahsetmemelidir. Hatta davetçilere: “İçinde ışık olan evde konuşmayınız. Yani kelâm ilmini ve kıyas yollarını bilenlerin yanında hiçbir şeyden bahsetmeyiniz ve çorak araziye tohum saçmayınız” şeklinde tavsiyeler verilmelidir.[2]
Davetçi bu şekilde aldatılabilecek ve saptırılabilecek kimse ile aldatılamayacak olanı ayırt edebilmeli, herkese karşı aynı metodu kullanmamalıdır.
Propagandacı örgüte çağıracağı kişiyle önce dostluk kurmalı, ona güven vermeli, onların hoşlanacağı gönül alıcı sözler söylemelidir. Çok dindar görünerek etkiledikleri kişiye bir süre sonra benimsediği dinî inançlarının yorumunu sorarak onu şüpheye düşürmelidir.
Davet edilmekte olan şahısın sorduğu sorulara “Bunun bilgisi imamdadır/liderdedir” denilerek bazı hususların açıktan olamayacağına inandırılır, bu arada davetçi akılsız kişileri şüpheye düşürücü sorular sorarak müridin kalbine ulaşarak inançlarını/ilkelerini sarsmalıdır.
Teşkîk (şüpheye düşürme) ile inancı sarsılan kişi sorularının cevaplanması için bir süre kendi haline bırakılır. Bu sürede o kişinin ruhi durumuna göre yeni tedbirler alınır.
Rabt (bağlılık) örgüt üyesinin te’vil isteğini merakta bırakmakla gerçekleşir. Davetçi, müridin samimi olduğuna inanırsa sırlarını açıklayacağını söyleyerek ona gizlilik yemini ettirir.
Bu aşamada Davetçi örgütün sırlarını birdenbire değil yavaş yavaş açıklamaya başlar. Yalanlara başvurarak mezhebi olduğundan çok farklı gösterir.
Davetçi yapmış olduğu telkinlerin kişide iyice yerleşmesini sağlar. Yollarının ve örgüt hedeflerinin gerçek mana olduğunu ifade ederek delillerini kesinleştirmeye çalışırlar.
Davete çağırılan kişi bulunduğu ilkeler ve ülkülerden ayrılmaya çağırılır, ahlakın gereksiz olduğu sadece örgüt ve benliğinin olması gerektiği konusunda telkin edilir.
Kişi bütün telkinlere aldanarak artık tam bir gizli örgüt üyesi olur; her şeyi o örgüttür. korkusunu kaybetmiştir. Ve ölür, öldürür.
***
“Gizli örgüt üyelerinin insanları kandırmak için birçok hileleri vardır. Kandırabilecekleri şahsa bakarlar.
Eğer zühde/ahlaka meyleden bir tipse ona emanetten, doğruluktan ve nefsanî arzuları terk etmekten bahsederler.
Başıboşluğa meyleden bir tipse ona ahlakın/insanlığın mantıksız olduğundan iyi insan olmanın ahmaklık olduğundan bahsederler.Asıl akıllılığın böyle fani bir dünyanın zevkine tabi olmak olduğunu söylerler.
Gizli örgüt ilk başta her mezhebin/ekolün yanında o mezhebe uygun şeyleri söylerler. Sonra da inandığı şeylerde o kişiyi şüpheye düşürürler.
Egemenliğe meyleden ve fakir olanlar da maddî destekle kandırılıp, saptırırlar...” [3]
Sh: 25-26

Onlar kurbanlarını tek suikast aletleri olan hançerle özellikle kalabalık içinde öldürmeyi tercih ederler ve kendileri de genellikle hemen yakalanarak aynı yerde öldürülürdü. Fedâîlerin anneleri çocuklarının işledikleri cinayetten sonra sağ-salim eve dönmelerinden büyük üzüntü duyar ve onların cennete gitmekten mahrum kaldıklarına inanırlardı.
Genellikle Müslüman bir devlet adamına Cuma günü öğle saati camide veya mescitte namaz kılan cemaatin gözü önünde; bir Hıristiyan kontuna ise onların kutsal günleri olan Pazar günü suikast düzenlemeyi tercih ederlerdi.[4]

Kaynak: Pınar Kaya, Bâtınîler İle Yapılan Mücadeleler , T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Ortaçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi 2008, İstanbul


[1]   Bâtınîliğe davet usulleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Gazzâlî, Fedâ’ihu’l-Bâtıniyye, s. 13-19; Bağdâdî, a.g.e., s. 230-241; Çağatay-Çubukçu, İslâm Mezhepleri Tarihi, C. I, s. 85-88; Çubukçu, Gazzâlî ve Bâtınîlik, s. 46-49; Hasan, a.g.e., C. V, s. 332-333; Ateş, “Bâtıniye”, s. 341-342; İlhan, “Bâtıniyye”, s. 193.
[2]  Ateş, “Bâtıniye”, s. 341.
[3]  İbnü’l-Cevzî, Telbîsü İblis, s. 153-154.
[4]   Haşan, a.g.e., C. V, s. 336; Amin Maalof, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, çev. Mehmet Ali Kılıçbay, 2. bsk., İstanbul, Telos Yayınlan, 1998, s. 139; Yazıcı, “Fidâî”, s. 153.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar