Print Friendly and PDF

BEYNİNİZİN CİNSİYETİNİ ÖĞRENMEK İSTER MİSİNİZ?

Bunlarada Bakarsınız



Yazan Serkan Karaismailoğlu
Son 20 yılda sinirbilim alanında gerçekleşen keşifler, aslında kadın ve erkeklerin beyin yapılarının birbirlerinden oldukça farklı olduklarını ortaya koymuştur. Konuyla ilgili farklılıklar daha çok bilişsel düzeyde olmakla beraber detayları merak edenler Kadın Beyni – Erkek Beyni serisine bir göz atabilirler. Genellikle erkeklerin çoğu erkek beynine, kadınların çoğu da kadın beynine sahip olmasına rağmen erkek beynine sahip kadınlar ve kadın beynine sahip erkekler de bulunmaktadır. Peki siz hangi kategoriye giriyorsunuz? Gelin hep beraber bunu nasıl ölçebileceğimizi öğrenelim.
 Kadın – Erkek Beyin Yapıları Neden Farklı?
Kadınlar ve erkeklerin birbirlerinden farklı bir beyin yapısına sahip olmasındaki en önemli etken anne karnında iken maruz kaldıkları cinsiyet hormonlarıdır. Bu hormonlar beynin gelişimini etkileyip cinsiyete özgü bir beyin yapısının oluşmasına neden olmaktadırlar. Bu gelişim sırasında çeşitli hormonların etkisi olmasına rağmen asıl etki gösteren hormon, genellikle erkeklik hormonu olarak da bilinen testosteron adlı hormondur. Bu hormonun vücutta çeşitli kaynakları olmasına rağmen, beyinde asıl etki gösteren testosteronun büyük bir kısmı erkek bebekte üretilir. Bebeğin kız olması durumunda anneden ve bebekten kaynaklanan (böbrek üstü bezleri ve yağ dokusu) az miktarda testosteron da duruma göre etkili olabilmektedir.

Yandaki şekilde de gösterildiği üzere beyin birbirine oldukça benzeyen sağ ve sol yarıküre olmak üzere 2 kısımdan oluşur. Hamilelik döneminde bebeğin maruz kaldığı testosteron hormonu beynin sol yarıküresinin gelişimini geciktirmektedir. Sol yarıküre, gelişiminin gecikmesi nedeniyle daha fazla dış etkene maruz kalmaktadır. Sonuçta tipik bir erkek beyninde sol yarıküre sağ yarıküreye göre farklı bir gelişim göstermektedir. Diğer taraftan kadın beyninin gelişimi sırasında ise herhangi bir hormonun belirleyici bir etkisi yoktur. Ortamda testosteronun az olması nedeniyle beyin normal gelişimini tamamlayabilmektedir (sağ ve sol yarıkürelerin benzer koşullarda gelişmesi). Özetle söylemek gerekirse, bebek anne karnında iken ne kadar çok fazla testosterona maruz kalırsa o kadar erkek beyinli olacaktır.
Vücudumuz Olay Yeri?
Yukarıdaki bilgiler ışığında şu soru oldukça önem kazanıyor. Peki, anne karnında ne kadar testosterona maruz kaldığımı nasıl öğreneceğim? Sevgili okuyucu, aslında doğrudan amniyosentez yoluyla bu konuda bir fikir sahibi olabilirsiniz. Daha çok genetik incelemeler için gerekli olan bu yöntemde, annenin karnına bir iğne yardımı ile girilerek bebeğin içinde yüzdüğü amniyon sıvısından bir miktar alınarak içeriğine bakılmaktadır. Lakin bu yazıyı okumakta olan bir çok kimsenin elinde böyle bir sonuç olmadığından yola çıkarak asıl konumuza gelelim. Aslında anne karnında maruz kaldığımız hormonlar ile ilgili olarak vücudumuzda şu an gözlemleyebileceğimiz çeşitli biyolojik izler ve göstergeler bulunmaktadır. Örneğin parmak izleri ve işitme ile ilgili bir konu olan otoakustik emisyon meselesi aslında anne karnında ne kadar çok testosterona maruz kaldığımız hakkında bize bilgi vermektedir. Ama şu an okumakta olduğunuz yazının konusunu yüzük parmağınız ve işaret parmağınız arasındaki gizli ilişki oluşturmaktadır.

İşaret Parmağı (2d) / Yüzük Parmağı (4d)
Kadınlar ve erkeklerin parmakları arasındaki farklılıktan ilk olarak  1875 yılında bahsedilmiştir. Alman antropolog Johan Alexander Ecker, kurucusu da olduğu Alman antropoloji dergisinde (Archiv fur Anthropologie) konuyla ilgili bir makale yayınlamıştır (Some remarks about a varying character in the hand of humans). O dönemden günümüze konuyla ilgili birkaç çalışma olmasına rağmen asıl patlama 2000 yılının başlarında olmuştur. Konuyu oldukça popüler bir şekilde tekrar gündeme getiren  Swansea Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden John T. Manning olmuştur. Ölçümün nasıl yapılacağı ile ilgili detaylar yazının devamında açıklanacak olmasına rağmen en baştan şunu söyleyebiliriz. Yüzük parmağınız, işaret parmağınıza göre ne kadar uzunsa anne karnında o kadar fazla testosterona maruz kalmışsınız demektir. Yani o kadar erkek beyinlisiniz.

Ölçüm yöntemi:
Sevgili okuyucu aslında biz bu analizlerde eli bir tarayıcıda tarayıp özel bilgisayar programları ile hesaplama yapıyoruz. Zira parmak uzunlukları birbirine oldukça yakın olduğu için hassas ölçümler ayırıcı tanıyı koymakta daha güvenilir oluyor. Ama şu an bizim elimizde böyle bir imkan olmadığından yola çıkarak bu ölçümü biraz daha basit bir düzeyde yapalım. Konunun daha anlaşılır olması için aşağıda yer alan elimin resmi üzerinden size ölçümü aşama aşama anlatmaya çalışacağım.


Normalde ölçümler her iki el için de yapılmakta olup genellikle benzer sonuçlar çıkmaktadır. Bilimsel çalışmalar sağ elimiz için yapılan ölçümlerin sola göre daha belirleyici olduğunu söyleseler de, siz hangi elden ölçüm yapmak kolayınıza geliyorsa o elinizden ölçüm yapabilirsiniz. Yukarıdaki resimde gördüğünüz üzere ölçümü avuç içinden yapacaksınız. İlk olarak işaret parmağımızı ölçelim. Bu ölçümde dikkate almamız gereken iki kısım var. Parmağınızın elinizle birleştiği kısıma (resimde A harfi ile gösterilmektedir) yakından bakarsanız tam sınırda 1 ya da birbirine yakın 2 çizgi görürsünüz. Eğer 2 çizgi görüyorsanız ölçümünüzü alttaki çizgiden itibaren yapacaksınız. B noktası ise tam olarak işaret parmağınızın tepe noktasını ifade ediyor. Şimdi bir cetvel aracılığıyla A ve B noktaları arasındaki mesafeyi ölçelim. Ne kadar hassas ölçerseniz sonuç o kadar doğru çıkacaktır. Benim kendi işaret parmağımda yaptığım ölçümde bu mesafe 8,6 cm olarak çıktı.  Şimdi gelelim yüzük parmağınıza. Aslında işaret parmağı için yaptığınız işlemlerin aynısını yüzük parmağınız için de yapacaksınız. Yani yukarıdaki resimde de gösterildiği şekilde C ve D mesafesini ölçeceksiniz. Benim kendi yüzük parmağımda yaptığım ölçümde bu mesafe 8,4 cm olarak çıktı. Yaptığımız bu basit ölçüm sonucunda işaret parmağının yüzük parmağından uzun olması nedeniyle okumakta olduğunuz yazıyı hazırlayan kişinin kadın beyinli bir erkek olduğunu ileri sürebiliriz. Ama gerek kadın beyni gerekse de erkek beyninin de dereceleri var.  Şimdi burada benim merak ettiğim ne derece kadın beyinliyim. Bunun için geriye sadece basit bir bölme işlemi kalıyor.

2d:4d
Yazının bundan sonraki kısmında işaret parmağı için 2d, yüzük parmağı için 4d ifadesini kullanacağız. Zira tıbbi literatürde bu kavram 2d:4d oranı olarak geçer. Burada d harfi digit (parmak) kelimesinin baş harfini, 2 ve 4 rakamı da kaçıncı parmak olduğunu ifade etmektedir. Parmakları numaralandırmada baş parmak 1 nolu parmak olarak kabul edilmektedir. Yukarıda cetvel aracılığıyla elde ettiğimiz ölçümler doğrultusunda işaret parmağımızın uzunluğunu yüzük parmağımızın uzunluğuna böleceğiz. Böylece aşağıda gösterilen oranı elde etmiş oluyoruz. Ölçümün hassasiyeti önemli olduğundan virgülden sonraki üç basamağı da kullanıyoruz.


Peki bu oran bize ne ifade ediyor? Aşağıdaki resime bakarsanız aşırı uçtaki erkek beyni ve aşırı uçtaki dişi beyin arasında bulunan oranlar yer almaktadır. Irklar arasında farklılıklar olmakla beraber genel anlamda 0,970 oranının altına inildikçe erkek beynine doğru bir gidiş, 1,000 ve üzerine çıkıldıkça da kadın beynine doğru bir gidiş söz konusudur. Aradaki değerler ise (0,980 ve 1,000 arası) ırklara ve coğrafi bölgelere göre çeşitlilik gösterdiğinden net bir yorum yapmamıza engel olmaktadır.



Peki bu nasıl oluyor?
Homeobox genlerden bir grup gen, bebeğin anne karnındaki gelişim döneminde  ürogenital sistemin, el ve ayakların farklılaşmasında rol oynamaktadır. Burada bebeğin maruz kaldığı testosteron hormonu yüzük parmağının büyümesini sağlarken, östrojen hormonu (genellikle dişilik hormonu olarak da bilinir) ise işaret parmağının büyümesini sağlamaktadır. İnsanda hamilelik dönemindeki testosteron 8. ve 24. haftalar arası çok önemli olmakla beraber 2d:4d parmak oranı yaklaşık olarak 14. ve 16. hafta arası şekillenmektedir. Bu oran özellikle 5 yaşından sonra sabit kalmaktadır.

Bilimsel mi Popüler mi?
Bir çok okuyucunun parmakla beyin cinsiyeti arasındaki bu garip ilişki konusunda ciddi şüpheleri olduğunu varsayarak konuyla ilgili ilginç birkaç çalışma paylaşalım. Manning ve arkadaşlarının amniyotik sıvıları incelenen bebeklerde yaptıkları çalışmada bu bulgular desteklenmiştir. Yakın dönemde yapılan hayvan çalışmaları da benzer sonuçlar göstermektedir. Hamilelik döneminde deney hayvanına (anne) dışarıdan testosteron enjekte edildiğinde doğan yavrularının cinsiyetten bağımsız bir şekilde dördüncü parmaklarının ikinci parmaklarına göre uzun oldukları gösterilmiştir. Tüm bu bilgiler ışığında ikinci ve dördüncü parmakların uzunluklarının oranının (2d:4d) hamilelik döneminde bebeğin maruz kaldığı testosteron hakkında dolaylı da olsa bir bilgi verdiğini söyleyebiliriz.
Son söz:
Bu konuda oldukça fazla sayıda parmak ölçümü yapan ve konuyla ilgili yayını da olan biri olarak okuyucuyla hayata dair bir ipucu paylaşmak isterim. Baştan vurgulayayım ki, bu söylediğimi bilimsel verilerden ziyade kişisel gözlemlerime ve yorumuma dayanarak söylüyorum. Aşık olduğunuz ve hayatınızı birleştirmeyi düşündüğünüz kişinin parmaklarına çaktırmadan bakmanızda bir miktar fayda olabilir. Zira eğer sizin yüzük parmağınız uzunsa seçeceğiniz kişinin işaret parmağının uzun olması, ya da tam tersi, hayata dair bir çok kolaylık sağlayacaktır.
Kaynaklar:
1- Ecker A. Some remarks about a varying character in the hand of humans. Arch Anthropol 1875
2- Geschwind N, Galaburda AM. Cerebral Lateralization: Biological Mechanisms, Associations and Pathology, MIT Press, Cambridge, MA, 1987
3- Manning JT, Scutt D, Wilson J, Lewis-Jones DI. The ratio of 2nd to 4th digit length: a predictor of sperm numbers and concentrations of testosterone, luteinizing hormone, and oestrogen. Hum Rep,1998
4- Talarovicová A, Krsková L, Blazeková J. Testosterone enhancement during pregnancy influences the 2D:4D ratio and open field motor activity of rat siblings in adulthood. Horm Behav. 2009

KADIN BEYNİ ERKEK BEYNİ - BÖLÜM 1: GEZEGENLER, MİTOLOJİ VE TOPRAK SOLUCANLARI

Hepimiz bir şekilde hayatımızın bir aşamasında bir beyin resmi görmüşüzdür. Peki hiç merak ettiniz mi gördüğünüz bu beyin resmi bir erkeğe mi yoksa bir kadına mı aitti? Aslında yakın zamana kadar bilim dünyası bize hep tek bir resim gösterdi ve bir iki ufak ayrıntı dışında her iki cinsiyetin beyninin de benzer yapıda olduğunu savundu.  Lakin son 10 yılda elde edilen verilere baktığımızda kadın beyni ve erkek beyninin aslında birçok düzeyde birbirinden farklılık gösterdiği ortaya konulmuştur. Okumuş olduğunuz bu yazı dizisinde, kadın ve erkek beyni arasındaki farklılıkları ve bu farklılıklar sonucu dünyaya oldukça farklı gözlerle bakmamızın altında yatan sinirbilimsel nedenleri inceleyeceğiz. Bunu yaparken de özellikle kadın ve erkek arasındaki problemleri bir bir ele alıp aslında tüm bu problemlerin nedeninin beynimizdeki bazı bölgelerin birbirinden farklı çalışmasından kaynaklandığını göreceğiz. Kadın ve erkek beyinleri arasındaki temel farklar nedir? Kadınlar gerçekten de çok mu konuşur?, Erkekler neden dinlemez?, Empati yapmak erkek adamı bozar mı?, İlişkide seçici olan kimdir? gibi bir çok soruyu beynimizdeki bu farklılıklar doğrultusunda cevaplayacağız.


“Boşlukta dönen bir topun üzerinde yaşıyorken ne kadar ciddi olabilirsin”




Yazar John Gray 1990’larda yazdığı “Men Are from Mars, Women Are from Venus” (Türkçeye Altın Kitaplar tarafından Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten adıyla çevrilmiştir) adlı kitabıyla 121 hafta boyunca en çok satanlar listesinde yer almakla beraber 7 milyonun üzerinde satış rakamlarına ulaşarak bir kitap için olağanüstü bir başarı göstermiştir. Sırf bu rakamlara bakarak bile kadın ve erkeklerin cidden ayrı gezegenlerden gelmiş olabileceğini düşünen oldukça kalabalık bir topluluk olduğunu varsayabiliriz. Peki, gerçekten de iki ayrı gezegenden gelecek kadar farklı mıydı her iki cinsiyetin davranışları? Ortada bu kadar ciddi anlaşmazlıklar var mıydı yoksa konu abartılıyor muydu? Tüm davranış modellerini beynimiz belirlediğine göre Venüslülerle Marslıların beyin yapılarının birbirinden oldukça farklı olma ihtimali söz konusu olabilir. 

 Kadınları güzeller güzeli Venüs temsil ederken erkekleri yamuk yumuk Mars’ın temsil etmesine hiç takılmadan birkaç konuya açıklık getirelim. Mitolojide Venüs (Yunancada Afrodit), aşkın ve güzelliğin tanrıçasıdır. Venüs gezegeni geçmiş zamanlardan beri en parlak gezegen olarak gözlendiğinden kendisine bir tanrıça ismi verilmiştir. Diğer taraftan kızıl gezegen Mars’ın adı ise Roma mitolojisindeki savaş tanrısından gelmektedir. Doğal olarak kadınların Venüs’ten, erkeklerin ise Mars’tan dünyamıza geldiği fikri gezegenlerin ad ve karakterlerine bakınca oldukça olası duruyor. 
  
Venüs ve Mars Gezegeni ve Cinsiyet Sembolleri


Hatta bu fikri destekleyecek bir bilgiyi daha paylaşalım. Hepinizin bildiği üzere güneş sistemindeki gezegenler belirli bir yörüngede dönerken aynı zamanda kendi etraflarında da dönmektedirler. Kendi etrafında dönen bir gezegene üstten baktığınızda saat yönünün tersinde dönüyorsa buna pozitif yön denir. Gezegenlerin hemen hepsi kendi eksenleri etraflarında dönmelerini pozitif yönde yaparken bilin bakalım hangi gezegen diğerlerine ters yönde dönmektedir. Evet, tam da tahmin ettiğiniz gibi tipik bir Venüs davranışı. Hani erkekler, hatta sinirbilimciler olarak kadınların bazı davranışlarını tanımlamakta zorlanırız ya işte astronomi dünyasında da Venüs’ün niye böyle davrandığı da bir o kadar tanımlaması zor bir durumdur. 

Günümüzde kullanılan kadın ve erkek  sembolleri de aslında Venüs ve Mars'a ait semboller olmakla beraber aşağıdaki resimde güneş, ay ve birtakım gezegenlere ait diğer sembolleri de görebilirsiniz. 


1. Güneş (altın) 2. Ay (gümüş) 3. Satürn (kurşun) 4. Jüpiter (kalay) 5. Mars (demir) 6. Merkür (civa) 7. Venüs (bakır)

Madem gezegenler ve mitoloji dünyasına bu kadar girdik bir diğer meseleye de açıklık getirelim. Sonuçta yeryüzünde kendini kadın ya da erkek gibi hissetmeyenler de var. Peki, bunların bir gezegeni var mı? İlginç bir şekilde eşcinseller ve cinsiyet değiştirenler de geleneksel olarak kendilerini simgeleyen gezegeni Merkür olarak seçmişlerdir. Doğal olarak da kendilerini temsil etmesi açısından  Merkür'ün sembolünü  kullanmışlardır.

Merkür’ü seçmelerinin altında yatan hikâye de bir o kadar ilginç aslında. Roma mitolojisindeki kanatlı tanrılardan biri olan Merkür aynı zamanda eski yunanda sabah yıldızı Hermes olarak da bilinir. Hikaye bu ya, Hermes bir gün güzeller güzeli Afrodit’e âşık olur ve bu aşkın sonucu olarak ise bir oğulları olur.  Doğan oğullarına kendi isimleri olan Hermes ve Afrodit’in birleştirilmiş hali olan Hermafrodit adını koyarlar. Sevgili okuyucu gördüğün üzere günümüzde sevgililerin isimlerini birleştirerek yeni bir isim oluşturma çabası ta buralara kadar uzanıyor gibi görünüyor. Neyse hikayemize geri dönecek olursak Hermafrodit bir gün göle yüzmeye gider. Orada Hermafrodit’i gören ve görür görmez âşık olan bir su perisi Hermafrodite sıkıca sarılarak Tanrılara onları birbirlerinden ayırmamaları için yalvarır. Dileği anında kabul olur ve sonuçta tek bir bedende çift cinsiyetli olarak yaşarlar. Okuyucuyla şunu paylaşmak gerekir ki biyolojide çift cinsiyet organına sahip canlıları tanımlamakta kullanılan hermafrodit kelimesi de buradan gelmektedir. Bu arada söz konusu mitoloji olduğunda hikayelerin birçok uyarlaması olduğunu unutmamak lazım. Hikâyenin bir farklı uyarlamasında ise Hermes ile Afrodit’in hiç ayrılmamak adına tek bir vücutta birleştiği de öne sürülür. Hikâyenin çok farklı anlatımları olsa da sonuç aynıdır. Aslında hermafroditlik doğada sık karşılaşabileceğiniz bir durumdur. Örneğin hareket eden bir hermafrodit görmek istiyorsanız herhangi bir parka giderek bir toprak solucanını inceleyebilirsiniz.
 
Merkür Gezegeni ve Hermafrodit


İlk bölüm için yazılanlar sizleri yanıltmasın. Okumakta olduğunuz yazının konusu astronomi, mitolojik tanrılar ve toprak solucanlarının cinsel hayatları ile ilgili olmamakla beraber asıl ana konumuza geri dönelim. Kadın ve erkek beyinleri arasında fark var mıdır, varsa bu farklar nelerdir? Zira hemen hepimiz bir beyin resmi ya da çizimi görmüşüzdür. Peki, bu beyin bir erkek beyni midir yoksa bir kadın beyni midir? Her iki cinsiyetin beynini birbirinden ayıracak yapısal ya da fonksiyonel farklılıklar bulunmakta mıdır? Son dönemlerde beyin cinsiyeti “brain gender” konusunda yapılan birçok çalışma ortaya çok ilginç sonuçlar koymaktadır. Lakin bu çalışmaları incelemeden önce gelin hep beraber şu tarihi erkek beynini bir inceleyelim.
Kaynaklar:
1- Men Are from Mars, Women Are from Venus (1992 - John Gray)
2- The Cambridge planetary handbook (2000 - Michael E Bakich )
3- The Origin of the Male and Female Symbols of Biology (1962 - William T. Stearn)

KADIN BEYNİ ERKEK BEYNİ - BÖLÜM 2: TARİHİ ERKEK BEYNİ

Hepimiz bir şekilde hayatımızın bir aşamasında bir beyin resmi görmüşüzdür. Peki hiç merak ettiniz mi gördüğünüz bu beyin resmi bir erkeğe mi yoksa bir kadına mı aitti? Aslında yakın zamana kadar bilim dünyası bize hep tek bir resim gösterdi ve bir iki ufak ayrıntı dışında her iki cinsiyetin beyninin de benzer yapıda olduğunu savundu.  Lakin son 10 yılda elde edilen verilere baktığımızda kadın beyni ve erkek beyninin aslında birçok düzeyde birbirinden farklılık gösterdiği ortaya konulmuştur. Okumuş olduğunuz bu yazı dizisinde, kadın ve erkek beyni arasındaki farklılıkları ve bu farklılıklar sonucu dünyaya oldukça farklı gözlerle bakmamızın altında yatan sinirbilimsel nedenleri inceleyeceğiz. Bunu yaparken de özellikle kadın ve erkek arasındaki problemleri bir bir ele alıp aslında tüm bu problemlerin nedeninin beynimizdeki bazı bölgelerin birbirinden farklı çalışmasından kaynaklandığını göreceğiz. Kadın ve erkek beyinleri arasındaki temel farklar nedir? Kadınlar gerçekten de çok mu konuşur?, Erkekler neden dinlemez?, Empati yapmak erkek adamı bozar mı?, İlişkide seçici olan kimdir? gibi bir çok soruyu beynimizdeki bu farklılıklar doğrultusunda cevaplayacağız.



"Masal tadında insanlar tanıdım, bir varmış bir yokmuşlardı"
 Tarihsel sürece bakacak olursak insan beyni ile ilgili önemli keşiflerin, özellikle savaş alanlarında gerçekleşen kafa yaralanmaları ve ölümler sonucu ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Savaş alanlarında çoğunlukla erkekler bulunduğundan, beyin ile ilgili toplanan bilgilerin büyük bir kısmı erkeklere aitti. Günümüze kadar ulaşan birçok çizimde de erkek beyni resmedilmektedir. Burada sinir bilim camiası basite indirgeme kullanarak, muhtemelen erkek beyni için geçerli olan özelliklerin kadın beyni için de geçerli olacağını düşünmüştür. Günümüzde ortaya çıkan bulgular ışığında ise aslında bu basit mantığın doğru olmadığını görüyoruz.

Aslına bakarsanız beynimizin günümüze kadar ulaşan tarihi keşif süreci oldukça keyifli bir hikaye olup bir başka yazının konusu olabilir. MÖ 7000 yılında trepanasyon (kemikleri delerek vücut boşluklarının açılması) ile başlayan hikaye, Hipokrat (MÖ 460- 379) ve Aristo’nun (MÖ 384- 322) beyin konusundaki zıt fikirleri, Galen’in (MS 130-200) konuya tek bir dokunuşla açıklık getirmesi, elektriğin keşfine kadar hüküm süren Descartes’ın (1596 – 1650) yanılgısı gibi bir çok ilginç başlık içermektedir. Lakin belirtilen bu dönemlerde beyin üzerine yapılan doğru ya da yanlış yorumların hiç birisinde kadın ve erkek beyninin farklılığına dair bir bulgu yoktur. Bu konudaki ilk tespitler ilginç bir şekilde 19. yüzyılda ortalığı kasıp kavuran frenoloji “phrenology” adlı uydurma bilimin katkısı ile ortaya çıkmıştır.

Akıl  Bilimi - Frenoloji
Beyne baktığınızda kıvrımlı bir yapıda olduğunu görürsünüz. Peki beynin yüzeyinin kıvrımlı olmasının bir nedeni var mıydı? Acaba bu durum beyinde farklı fonksiyonların oluşmasına mı neden oluyordu? Bu ve benzer soruların ışığında 1809 yılında henüz bir tıp öğrencisi olan Avusturyalı Franz Joseph Gall ortaya çok ilginç bir fikir attı. Gall’ın fikrine göre, insan kafatasının şekli ile beyin benzer özelliklere sahip olmalıydı. Yani beyin ve kafatası birbirine paralel girinti ve çıkıntılardan oluşmaktaydı. Ayrıca beynin belirgin şekilde daha büyük olan bölgelerinin büyük olmalarının sebebinin, bu bölgeleri ilgilendiren niteliklerin daha gelişmiş olmasından kaynaklanmakta olduğunu da düşünmekteydi. Bu fikirlerden yola çıkan Gall ve arkadaşları yüzlerce insanın kafatasında çeşitli ölçümler yaparak beyin ile ilgili bir çok bölge tanımladılar. Bazı bölgeleri ve neleri temsil ettiğini aşağıdaki resimde görebilirsiniz.



İnsanın kafa şekli ve kişisel özellikleri arasında bağlantı kuran bu yeni bilime frenoloji yani akıl bilimi adını verdiler. Bu fikir ve uygulamalar genel bilim camiasında çok ciddiye alınmasa da döneminde inanılmaz bir popülariteye ulaşmıştı. 1827 yılında frenoloji hakkında yazılan kitaplar yüz binin üzerinde satış yapmıştı. Fikir o kadar popüler olmuştu ki artık insanlar kafataslarına göre sınıflandırılmaya başlanmıştı. 


Örneğin 1876 yılında İtalyan hekim ve kriminoloji uzmanı Cesare Lombroso’nun Suçlu İnsan (l'uomo delinquente) adlı kitabında, kafataslarına göre suçlu olabilecek insanlar ile ilgili birçok bilgi ve resim bulunmaktaydı. Cetvelle kafatası ölçümü Almanlar arasında da oldukça moda olmuştu. Örneğin, Bayerthal (1911) çevresi  52-53 cm’den küçük kafatasına sahip birinin asla profesör cerrah olamayacağını hatta 52 cm’den düşüklerin ciddi düşünsel faaliyette bile bulunamayacağını belirtir. 50,5 cm’den aşağısının ise normal bir insan olamayacağını söyler. Bu görüşlerin yayılması o kadar hızlı olmuştu ki işverenler iş başvurularında değerlendirme yapmaları için frenologlar tutmaya başlamıştı. Bu hızlı yayılma karşısında bilim camiası daha sert tepkiler vermesine rağmen çok da başarılı olamamıştı. Örneğin dönemin en önemli dergilerinden olan Edinburg Review’da konuyla ilgili aşağıdaki cümleler kullanılmıştı.

“Kendilerini bilimsel araştırmacı olarak adlandıran bu iki adam (Gall ve Spurzheim) böylesi saçmalıkları, adi süprüntüleri, 19. yüzyılın hekimlerine düşüncenin ve tümevarımın numunesiymiş gibi sunacak kadar vahim şekilde küstahtırlar”

 Paul Broca ve Fransız Kadınlar Meselesi:
Fransa’da Paris tıp fakültesinde profesör olan Paul Broca,  _ki kendisi oldukça önemli bir şahsiyet olup,  beyinde konuşma ile ilgili bölgeyi keşfettiği için bu bölgeye kendisinin adı verilmiştir (Broca Alanı)_ inanılmaz kariyeri olan bir bilim insanıydı. 20 yaşında tıp fakültesinden mezun olan Broca; matematik, fizik ve Fransız edebiyatı üzerine de eğitim almıştı. Broca, dönemin popüler fikirlerinden frenolojinin de bağlantısıyla antropolojiye oldukça merak salmıştı. Her ne kadar yaptığı antropolojik ölçümler adının Paris emniyetindeki dosyalarda şüpheli şahıs olarak geçmesine neden olsa da en önemli keşfini de yine frenoloji sayesinde yapmıştır. 1861 yılında Gall’ın öğrencisi ve frenoloji uzmanı olan Ernest Aubertin’in verdiği bir konferansa katılan Broca, en önemli keşfinin ipucunu buradan almıştı. Çünkü Aubertin verdiği konferansta ilginç bir şekilde hitap yeteneğinin beynin ön kısmındaki bir alanda olduğunu iddia adiyordu. Tesadüfen o dönemde Broca’nın çalıştığı hastanede otuz yıldır felçli olan bir hasta yatmaktaydı. Kendisine sorulan her soruya sadece “tan tan” diyerek cevap verebildiğinden kendisine Tan takma adı takılmıştı. Bu kişinin ölümünün ardından beynini inceleyen Broca, beynin ön lobunun sol kısmında doku bozukluğu olduğunu farketti ve bu bölgenin konuşma ile ilgili bir merkez olabileceğini öne sürdü. Daha sonra konuşma bozukluğu olan kişilerde benzer bölge hasarlarının gösterilmesi ile Broca’nın fikri doğrulanmış oldu. Merak edenler için söyleyelim Tan’ın (Leborgne) bu ünlü beyni halen Paristeki Dupuytren müzesinde sergilenmektedir.



Kadın ve erkek beynine dair ilk keşifler Broca aracılığıyla olmuştur. Broca yaptığı antropometrik ölçümler ile kişileri beyin ölçüleri, ırk ve zekasına göre gruplara ayırıyordu. 292 erkek ve 140 kadında yaptığı otopsi  araştırmaları sonucu, kadınların beyninin erkeklerin beyninden daha küçük ve hafif olduğunu buldu. Bu sonuçlar doğrultusunda, kadınların erkeklerden daha küçük bir beyne sahip olduklarından dolayı asla erkeklerle aynı zeka seviyesinde olamayacaklarını öne sürdü. Kadın ve erkek beynine ait ilk keşfedilen bu farkın bu denli yanlış yorumlanması büyük bir şanssızlık olmasına rağmen Broca’nın bu görüşü erkek egemen bilim camiasında çok hızlı popüler olmuştu. O dönemde hızla popülerlik kazanan bir diğer akım da Darwin’in öne sürdüğü evrimsel fikirlerdi. Bu fikirler etkisinde, Broca’nın öğrencilerinden ve aynı zamanda kadınlardan çok da fazla hoşlanmadığını düşündüğümüz Gustave Le Bon 1879 yılında elde ettiği bazı verileri yayınlayarak, ortalama bir Paris kadınının beyin büyüklüğü bakımından erkeklerden çok gorillere yakın olduğunu ileri sürmüştü.


Yakın Tarih:
Elle tutulur ilk veriler ise yaklaşık 40 yıl önce keşfedilmeye başlandı. Amerikalı psikolog Herbert Landsell, beyinde oluşan benzer hasarlarda kadın ve erkeklerin çok ilginç biçimde farklı tepkiler ortaya koyduğunu gösterdi. Örneğin aynı bölgelerin benzer hasarlarında erkekler neredeyse tümüyle konuşma yeteneklerini kaybederken kadınlarda oluşan hasar daha düşük seviyeli olmaktaydı. Demek ki her iki cinsiyetin ilgili beyin bölgeleri arasında bir takım farklar söz konusu olabilirdi. Burada sadece bu örneği vermekle yetinelim. Zira ileride kadın ve erkeklerin dinleme ve konuşma konusundaki müthiş farklılıkları uzun uzun irdelenecektir.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar