Print Friendly and PDF

BİLMEK VEYA BİLMEMEKTE PAYLAŞIMIN SINIRI



Önceden söylersin alay ederler.
Söylediğin de çıktığında kırk tane yalana kurban ederler.
Veya sızlanıp affını dilerler.
Bilmek veya bilmemek sınırı nedir?
Akıllı ile delilik ne kadar ilişkilidir?
Cevabı zor bir soru……………

“Dâhiler, saniyeler içinde her şeyi ve herkesin içini görebilir. Ancak onlar hakkında inanılmaz olan ise, bazı konulardaki “olağanüstü cahillikleri”dir. Yani onların iyi bir anlamda olan  “Olağanüstü cahillik” leri.
Kimin, kim olduğu ya da kimin kiminle savaştığı onların umurlarında değildir.
Dünya, güneşin etrafında dönüyormuş derler ya; bu da onlar için önemsiz bir bilgidir.
Onlar, gerçekten işe yarar şeyleri bilirler. Gayretleri de sadece işe yarar şeyleri bilmektir. Sıradan insanlar gibi kafalarını çöp değerindeki bilgilerle doldurmaz ve meşgul olmazlar. Çünkü bu gereksiz bilgiler gerekli ve gerçek bilgiye ulaşmada engeldir ve zorlaştırmaktadırlar.
Mesela bu güneş sistemi! Bilmek ne kadar faydalıdır. Bu bilgi çok mu farklılık meydana getirir? Güneşin etrafında değil de ayın etrafında dönseydik, ya da ayıcık şeklinde bir bahçenin çevresinde dolansaydık da, dünya düzeninde bir farklılık oluşturacak mıydı?
Öyleyse düşünün bir defa hastaneler ölmek üzere olan insanlarla doludur. Bir doktor, hastanın başına gidip yataklarının başında ağlayıp dursa, bu ağlama onlara ne gibi bir yarar sağlardı.
İnsanların tehlikede olmasını bilmek veya gerçekleriyle insan hayatlarını bilmek, uyarmak ve söylemek çok şeyi değiştirebiliyor mu?
Sırf bilmek için soru sormak, bilmek veya yazarak bildirmek insanların çok ta umurunda mı? Yahut umurunda olmaları onları kurtaracak mıdır?
- Hayır.
O zaman hepimiz bu hataları yapmaya niçin devam ediyoruz?
………………………..

Not: Sir Arthur Conan Doyle tarafından oluşturulan, Britanyalı hayalî dedektif kahraman Sherlock Holmes’ın düşüncelerinden uyarlanmıştır.

Hz. Mevlâna Celâleddin kaddesellâhü sırrahu’l azizin mesnevi 3. Cildindeki konuya uygun gelecek bir hikâyeyi hatırlamakta fayda var.

HİKÂYE
[Cilt 3: Beyit Numarası 3266] 

Bir adamın, Hz. Musâ aleyhisselâmdan hayvanların, kuşların dillerini öğrenmeyi istemesi
Hz. Musâ aleyhisselâma bir delikanlı dedi ki:
“ Hayvanların dillerini öğrenmek istiyorum. Bu suretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da dinime ait işlerde ibret sahibi olayım. Çünkü Âdemoğulları’nın bütün sözleri, suya, ekmeğe, şana, şerefe ait.
Belki hayvanların bu dünyadan göçme zamanındaki tedbirleri, bu tedbirler yüzünden başka bir dertleri var!”
 3270. Hz. Musâ aleyhisselâm, “ Hadi efendim, hadi… vazgeç bu hevesten… bunun önünde, sonunda pek çok tehlikesi var. İbret almayı, uyanmayı Tanrı’dan dile… kitaptan, sözden, harften, duraktan değil!” dedi.
Adam, Hz. Musâ aleyhisselâm menettikçe kızıştı, üstüne düştü. Zaten insan, bir şey menedildi mi, o şeye haris olur, büsbütün üstüne düşer!
Dedi ki: “ Ya Hz. Musâ aleyhisselâm, nurun parlayınca her şey, kadrini, kıymetini, senin sayende buldu. Beni bu muradımdan mahrum etmek lûtfuna düşmez ey cömert er!

 3275. “Bu zamanda Tanrı’nın vekili sensin. Muradımı vermezsen beni meyus edersin.”
Hz. Musâ aleyhisselâm, “ Yarabbi, taşlanmış Şeytan, bu sâf adamla alay mı ediyor? Öğretsem ziyankârlardan olacak, öğretmesem gönlüme bir kötülük gelecek” dedi.
Tanrı dedi ki: “ Ya Hz. Musâ aleyhisselâm, öğret… çünkü biz, keremimizden hiçbir duayı asla redetmeyiz.”
Hz. Musâ aleyhisselâm dedi ki: “ Yarabbi, sonra pişman olacak, elini dişleyecek, elbiselerini yırtacak.

 3280. Kudret, herkesin harcı değil… aciz, Tanrı’dan çekinen kişiye sermayedir.
Eli bir şeye erişmeyen, Tanrı’dan korktu, çekindi, kendisini ibadete verdi… yoksulluk, işte yüzden daima övünülecek bir şeydir!
Zengin zenginliği yüzünden Tanrı tapısından rededildi. Çünkü kudreti var; sabrı terk etti, dilediğini yapıverdi!..
Âcizlik, yoksulluk, insana hırslarla, gamlarla dolu olan nefis belâsından aman verir.
Gam, olmayacak dileklerden meydana gelir. Çünkü gulyabanilere avlanmış olan insan, o olmayacak dileklere alışmış, onlarla huylanmıştır.

 3285. Toprak yiyen, toprak ister; o biçare gülbeşekerden hoşlanmaz, gülbeşekeri hazmedemez! “
  Ulu Tanrı’dan, Hz. Musâ aleyhisselâma dileğinden bir kısmını olsun öğret… diye vahiy gelmesi
 Tanrı, Hz. Musâ aleyhisselâma “ Ya Hz. Musâ aleyhisselâm, sen onun dileğini verde elini aç, dilediğini yapsın!” dedi.
Dileğini yapmak kudreti, ibadetin tuzudur, lezzetidir. Yoksa bu gökyüzü de ihtiyarsız dönüp durmada.
Fakat düşünüşünden dolayı ne bir sevaba girer, ne bir günaha. Çünkü hesap vakti sevap ta ihtiyarî olarak yapılan işe verilir, azap da!
Zaten bütün âlem Tanrı’yı tesbik eder… fakat bu zoraki tesbihten, bir sevap elde edilemez.

 3290. Erin eline kılıcı ver, onu âcizlikten kurtar, onu kudret sahibi yap da ya gazi olsun, ya yol kesici eşkıya!
Âdem, “ Keremnâ” sırrına, dilediğini yapabilme kudretiyle erişti… insanların yarısı bal arısı oldu, yarısı yılan!
Müminler, bal arısı gibi bal madeni oldular… kâfirler, yılan gibi zehir madeni!
Çünkü mümin, seçilmiş, helâl otlar yer, tükrüğü bile bal arısı gibi hayat verir!
Kâfire gelince, irin şerbeti içer, gıdasından da zehir meydana gelir!

 3295. Tanrı ilhamına erenler, hayatın ta kendisi kesilirler, hava ve hevesle süslenenler ise ölüm zehiri!
İyilik edenler, ihtiyarlarıyla iyilik ederler, uyanık hareketleriyle kendilerini korurlar da o yüzden övülürler, takdir edilirler. Cihandaki bu medihler, bu takdirler, hep ihtiyar yüzünden meydana gelir.
Külhaniler, zindanda oldukça Tanrı’dan çekinirler, zâhit olurlar, Tanrı’yı anarlar!
Fakar kudret gitti mi amel kesada uğrar… kendine gel de ecel, sermayeyi elden almasın!
Kendine gel… kudretin, kâr elde etmek için bir sermayedir. Kudret zamanını kaçırma, kıymetini bil!

 3300. İnsan, “ Kerremna “ kır atına binmiş, ihtiyar dizginini de akıl eline vermiştir.
Hz. Musâ aleyhisselâm, tekrar ona şefkatle öğüt vererek “ İsteğin seni mahcup eder, yüzünü sarartır.
Gel, bu sevdadan vazgeç. Tanrı’dan kork. Şeytan, seni aldatmış, o sana ders vermiş!” dedi.
 Adam’ın, yalnız kümes hayvanlarıyla köpeğin dillerini anlamaya razı olması, Hz. Musâ aleyhisselâm aleyhiselâm’ın da onun bu muradını yerine getirmesi
 Adam, “ Bari hiç olmazsa kapı dibinde yatıp duran, ev bekçiliği eden köpekle kümes hayvanlarının dillerini öğret.” dedi.
Hz. Musâ aleyhisselâm dedi ki: “ Hadi, peki… bu ikisinin dillerini anlayacaksın, yürü git!”

 3305. Adam, sabah çağı, bakalım sahiden dillerini öğrendim mi, anlayacak mıyım ki? Diye kapının eşiğinde beklemekteydi.
Hizmetçi kadın sofra örtüsü silkerken bir lokmacık bayat ekmek düştü.
Ekmek parçasını horoz, hemencicik kapıverdi. Köpek dedi ki: “Sen, bize zulmettin.
Buğday tanesi de yiyebilirsin. Halbuki ben yiyemem ki… yerimde, yurdumda bundan âcizim ben.
Sen buğday da yiyebilirsin, arpa da, darı, mısır gibi başka şeyler de… Halbuki ben bunları yiyemem.”
3310. Böyle olduğu halde bizim kısmetimiz olan şu bir parçacık ekmeği bile kapıyorsun!
 Horozun köpeğe cevabı
 Bu sözü duyan horoz, “ Merak etme, Tanrı sana buna karşılık başka şeyler verir.
Bu ev sahibinin atı sakatlanacak, yarın sabah, adamakıllı doyacaksın, kederlenme.
Atın ölümü, köpeklere bir bayram olacak… çalışıp çabalmadan bir hayli rızık dökülüp kalacak” dedi.
Adam, bu sözü duyunca derhal atı sattı. Horozun dediği çıkmadı, köpeğe karşı mahcup vaziyette kaldı.

 3315. Ertesi günü yine horoz, ekmeği kapınca köpek ağzını açtı, dedi ki:
“ A düzenbaz horoz… bu yalan niceye bir? Niceye bir bu zulümkârlık, bu yalancılık, bu kara yüreklilik? Hani at sakatlancak dediydin, nerde? Sen, düzenci körün birisin, sözünde hiçbir doğru yok!”
Her şeyden haberi olan horoz, köpeğe “ Atı sakatlandı, sakatlandı ama başka yerde.
Atını satıp ziyandan kurtuldu. Uğrayacağı ziyanı, başkalarına yükletti.

 3320. Fakat yarın katırı sakatlanacak, o nimet, ancak köpeklere nasip olacak” dedi
O haris adam, hemencecik katırı da sattı, dertten de kurtuldu, ziyandan da.
Üçüncü günü köpek, horoza dedi ki: “ Ey beyliği davulla dümbelekle ilân edilen yalancılar beyi, hani, nerede vaadin?”
Horoz, “ Acele katırı da sattı. Fakat yarın kölesi ölecek.
Ölünce de akrabası, yoksullara köpeklere ekmekler dağıtacaklar” dedi.

 3325. Adam, bunu duyunca köleyi de satıp ziyandan kurtuldu, yüzü parladı, neşelendi.
Şükürler etmekte, âlemde üç ziyandan da kurtuldum.
Kümes hayvanlarıyla köpeklerin dillerini öğrendim de kötü takdirlerden kendimi kurtardım demekteydi.
Ekmekten mahrum kalan köpek, üçüncü gün “ Ey tek, çift atıp duran herzevekil ve yalancı horoz!

Köpeğe vaat ettiği üç şeyde de yalanı çıkmış olan horozun utanması

Yalanın, düzenin niceye bir sürecek? Sen yalandan başka bir söz söylemez misin?” dedi.

 3330. Horoz dedi ki: “ Haşa… ne ben yalan söylerim, ne benim cinsimden olan öbür horozlar. Biz yalandan yunmuş, arınmışız!
Biz horozlar, müezzinler gibi doğru söyler, güneşi gözetler, vakit geldi mi ki diye bekler dururuz!
Bizi bir leğen altına kapatsalar yine içten içe güneşi gözler, onun nerede olduğunu anlarız.
Velîler, güneşin bekçileridir. İnsanlar içinde Tanrı sırlarını bilir, anlar onlar.
Tanrı, bizi namaz vaktini bildirmek üzere Âdemoğluna hediye etmiştir.

 3335. İçimizden biri yanılır da vakitsiz öterse o ötüşü ölümüne sebep olur.
Vakitsiz “ Haydin namaza” dememiz, kanımızı mübah eder.
Mâsum olan, yanılmayansa ancak vahye mahzar olan can horozudur.
Kölesini de sattı. Köle satılır satılmaz öldü, alan da iki kat ziyana girdi.
Malını kaçırdı ama iyi bil ki kendi kanına girdi.

 3340. Bir ziyana uğramak, birçok ziyanları defedecekti. Cismimiz, malımız, canlarımıza fedadır; canımıza gelecek belâ, cismimize, malımıza gelir.
Gazaba uğradın mı padişahlara malını verir, başını kurtarırsın.
Fakat iş bilmez cahil misin? Kazaya düşünce padişahtan malını kaçırmaya kalkışırsın.

 Horozun ev sahibinin ölümünü haber vermesi

Fakat şimdi de yarınki gün ev sahibi ölecek. Mirasına konan feryat ve figan ederek bir öküz kesecek.
Yarın, adam ölünce sana epeyce yemek düşecek.

 3345. Köyde halk da, ileri gelenler de kurban etleri, lalangalar, yemekler yiyecekler.
Yoksullara, köpeklere bir hayli öküz eti, koca koca ekmekler dağıtılacak.
Atın, eşeğin, kölenin ölümü, bu ham mağrura gelecek kazayı defedecekti.
Fakat o, malının ziyan olmasından ve bu yüzden derde düşmesinden kaçtı, malını çoğalttı… çoğalttı ama kendi kanına girdi!
Dervişlerin bu riyazatları neden? Çünkü cisme verilen o eziyetler, canların bakasına sebep olur.

 3350. Salik, ebediliğe erişmese nasıl olur da tenini hastalıklara uğratır, helâk eder?
Ruhu, karşılığında elde edeceği şeyleri görmese insan, elini açar da cömertlik eder, ibadette bulunur mu?
Kâr ummaksızın veren ancak Tanrı’dır, Tanrı’dır, Tanrı!
Yahut da Tanrı huylarıyla huylanmış olan, nur olan, Tanrı parıltısını elde eden Tanrı velîsi.
Çünkü o ganidir, ondan başka herkes yoksul. Bir yoksul, karşılık ummadan al diyebilir, mal verebilir mi?

 3355. Çocuk, elmayı görmedikçe kokmuş soğanı elinden bırakır mı hiç?
Bütün alışverişlerde maksat var. Herkes, bir şey elde etmek için dükkânına geçmiş, kurulmuştur.
Yüzlerce güzel matahlar gösterir, gönlünden elde edeceği karşılığı düşünür durur.
Ey din ulusu, bir selâm bile duymazsın ki selâm veren, sonunda yenini, yakanı yakalamasın.
Kardeş, ben halkın ileri gelenlerinden de, geri kalanlarından da tamahsız bir selâm bile işitmedim vesselâm!

 3360. Yalnız Tanrı’nın selâmında bir tamah yoktur… işte o kadar. Sen ev ev, yer yer onu ara, gaflet etme!
Ben ağzı güzel kokan adamın ağzından hem Tanrı haberini duydum, hem Tanrı selâmını!
Bu Tanrı erlerinin selâmını da canla, gönülle kabul eder; Tanrı selâmını onların selâmından duyar, içerim.
Çünkü onun selâmı da Tanrı selâmı olmuştur. Çünkü o, kendi varlığını ateşlere atmış, yakmıştır.
Kendi varlığından ölmüş, Tanrı’yla dirilmiştir. Onun için Tanrı sırları, iki dudağının arasından çıkıp durmadadır.

 3365. Riyazatta tenin ölümü diriliktir. Bu bedenin eziyet çekmesi ruha ebedîlik verir.
O habis herif de horoz ne diyecek diye kulak vermiş dinliyordu.

O adamın, horozdan ölüm haberini duyunca Hz. Musâ aleyhisselâma koşması

Bunları duyunca ateşlenip koşa koşa Hz. Musâ aleyhisselâm Kelimullah’ın kapısına dayandı.
Korkudan kapısının toprağına yüz sürmekte, Ey Kelîm, feryadıma yetiş demekteydi.
Hz. Musâ aleyhisselâm, “ Yürü, yüzünü yerlere döşe de kurtul. Mademki usta oldun, kuyudan sıçra, çık!

 3370. Hadi Müslümanlara ziyan ver, keseni, dağarcığını iki kat doldur.
Ben, sana aynada görünen bu kaza ve kaderi kerpiçte gördüm.
Akıllı kişiye, sonda görülecek şey önceden görünür, gönlüne doğar; bilgisi az kişiye sonunda!” dedi.
Adam tekrar feryat edip dedi ki: “ Ey iyi ahlâklı, lûtfet. Başıma kakma yüzüme vurma.
Ben, iyiliğe lâyık bir adam değilim, ancak öyle hareket edebilirdim… ettim de. Sen, benim liyakatsızlığıma iyi bir karşılık ver, lûtfet.”

 3375. Hz. Musâ aleyhisselâm, “ Oğul, şastten bir oktur fırladı, geri gelmesi âdet değildir ki.
Fakat bir iyilikte bulunmak isterim; ölüm zamanı imansız kalmayasın, imanlı ölesin.
İmanını yoldaş edindin mi dirisin… imanla gittin mi ebedîsin” dedi.
Tam bu sırada adamın hali değişti gönülü bulandı, leğen getirdiler.
Bu, yemekten meydana gelen gönül bulantısı değil, ölüm alâmeti! A ham betbaht, kayetmenin ne faydası var sana?

 3380. Dört kişi alıp evine götürdüler. Adamcağızın ayakları birbirine dolaşıyordu.
Hz. Musâ aleyhisselâmın öğüdünü dinlemiyor, halifelikte bulunuyorsun ha… Fakat kendini çeliği sağlam bir kılıcın üstüne atıyorsun!
Kılıç, senin canını alıverir, hiç utanıp sıkılmaz. Kardeş, bu senin lâyığındır, lâyığın!

 Hz. Musâ aleyhisselâmın, o adamın imanla ölmesi için duası

Hz. Musâ aleyhisselâm, o seher çağı duaya başladı: “ Yarabbi, sen, onun imanını alma.
Padişahlıkta bulun, bağışla onu… o yanılmış, şaşırmış, haddini bilmemiş, haddinden fazla ileri gitmiş!

 3385. Bu bilgi, senin harcın değil dedim ama sözümü anlamadı. Başımdan savuyorum sandı.
Sopasını ejderha yapabilen kişi ejderhaya el atabilir.
Dudağını yumup söylemeyen, sırrı gizleyebilen, gayb sırrını öğrenebilir.
Su kuşundan başka kuş denize atılmaz, artık anlayıver… doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.
O da suda yaşayan kuş olmadığı halde denize atıldı, boğuluyor… ey merhametli Tanrı, sen elini tut!”

Ulu Tanrı’nın Hz. Musâ aleyhisselâm aleyhisselâm’ın duasını kabul etmesi

 3390. Tanrı dedi ki: “ Peki… imanını bağışladım. Hattâ dilersen şimdi dirilteyim de…
Değil yalnız onu, hatırın için bütün ölüp gömülmüş olanları dirilteyim.
Hz. Musâ aleyhisselâm, “ Yarabbi, bu dünya ölümlü dünyadır. Sen, onu aydınlık âlemde dirilt.
Bu fena dünya, varlık dünyası değil. Sonunda yine ölecek değil mi… âriyet dirilmede ne fayda var?
Sen, şimdi onlara, gözlerden gizli olan “ Ledeyna muhdarun” yurdunda rahmet saç!” dedi.
[Hepsi toplandığı zaman huzurumuza getirileceklerdir. (Yasin, 32)]

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar