Print Friendly and PDF

BİR BEKTAŞİ ŞÂİRİ MEHMED [Muhammed] ALİ HİLMİ DEDEBABA VE DİVÂNI



Süleyman SOLMAZ*

Mehmed Ali Hilmi Dede 1842’de İstanbul’da doğmuştur. Bir Bektaşî şâiri olan Hilmi Dede, Sultan Ahmed civarında Güngörmez Camii imamı Nuri Efendi ile Emine Bacı’nın oğludur. Ailesi Merdiven Köyü’nde Şahkulu SultanTekkesi post-nişini Hasan Baba’dan, kendisi de Aşçı Baba’dan el almıştır. 1863’te posta oturan Hilmi Dede, aynı yıl Hacı Bektaş Dergâhı’na giderek icazetini almıştır. 1907’de vefatına kadar bu görevini sürdürmüştür. Mezarı tekkenin haziresindedir.
Ünü yurt içine ve yurt dışına yayılmış Dedebaba üzerine yapılmış bazı çalışmalar vardır[1]. Dedebaba ayrıca çeşitli ansiklopedilerde de yerini almıştır.
Divanı ölümünden sonra Merdiven Köyü Tekkesi aşçısı Filibeli Ahmed Mehdi Baba tarafından bastırılmıştır[2].
Bedri Noyan bu divanı kendisindeki bir yazma nüshayı esas alarak İstanbul’da tekrar yayımlamıştır. [3] Bu yayında şiirlerin nesre çevrilmiş hali ile açıklamaları da vardır.
Divanda 218 gazel, 30 kaside, 21 murabba, 1 müstezat, 7 muhammes, 8 müseddes, 1 akrostiş, 1 muaşşer, 2 mersiye, 3 kıt’a 10 müfred, 1 beyit, 42 tarih yer almaktadır.

Biz bu çalışmamızda şairimizin eserinden hareketle edebi şahsiyetini ve dinî tasavvufî edebiyatımız içindeki yerini tespit etmeye çalışacağız. Bu metin hazırlanırken matbu nüsha esas alınmış olup, şiirlerin altındaki harf şiiri (Gazel, kaside vs. ) rakamlarlardan ilki şiirin numarasını, diğeri de beyit numarasını vermektedir.  

Hilmi Dedebaba Divanı, klasik divan tertibine uygun bir divandır. Yani şiirler elif-ba sırasına göre tanzim edilmiştir.
Şairimizin  yazdığı şiirlerde Bektaşi geleneği bariz bir şekilde göze çarpmaktadır.  Dedebaba üzerinde Niyâzi-i Mısrî ve Türâbî Baba’nın etkisi hemen sezilebilmektedir.
Divanda kesif bir şekilde Hz.  Ali ve ehl-i beyt sevgisi ve bağlılığı görülmektedir.   Dedebaba’nın bazı şiirleri bestelenmiş ve tekkelerde okunmuştur.

Hilmi Dede Baba Divanı’na elif kafiyesinde bir münacatla başlar:

Yâ Rab be-hakk-ı sûre-i Yâsin ü Kaf ü Hâ
Yâ Rab be-hakk-ı Fatiha u nun ü hel-atâ

Bu münacatta çeşitli sure isimleri, bazı ayetler, Hz. Muhammed, torunları Hz.Hasan ile Hüseyin, İmam Cafer, Musa, ehl-i beyt hakkı için ebru-yı hatt-ı yâre aşina kılmasını, sevgisiyle gönlünü doldurmasını, işinin daima hamd ve şükür olmasını, bu isimlerin ruz-ı cezada kendisine şefaat etmelerini, derununun onlarla dolmasını murat ettikten sonra aşk denizinin en iyi yüzücüsü olup nice şiirler yazabilmeyi Tanrı’dan istemektedir. Bunun için de sure-i Kevser hakkı için aşk şarab-ı ile kanıp neş’e-i beka sahibi olmayı dilemektedir.
İkinci şiire Besmelenin besi ile başlamıştır. Daha sonra pirinden ders alıp aşk yoluna girdiğini, bu yolda Hz. Ali’nin açtığı ilim kapısından içeri daldığını, ay ve güneşin Zeynelaba’nın bir zerresi bile olamayacağını; Hz. Bakır, Cafer, Musa Kazım ve Rıza’nın kıble-i râh-ı hakikat( doğru yolun kıblesi), reh-nüma-yı râh-ı din( din yolunda yol gösterici) olduğunu dile getirmiştir. Taki ve Naki’nin hâk-i pây-i devletinin can gözüne tutiya (sürme) olduğunu ifade ettikten sonra Askeri’nin askeri olduğunu, Mehdi-i Devran’ın şahlarını olduğunu ve sayede nefsin hırslarını terk ederek menzil-i tecride girdiğini, bu sayede Hacı Bektaş-ı Veli’ye riyasız çaker (asker-mürit) olduğunu, aşık-ı sadık olup onun yoluna canını feda etmeye geldiğini belirtir.
Maksat menziline erişmek isteyen bir insana mutlaka mürşit lazımdır.

Tuta bir mürşid-i cânân eteğin can verüp
İrişe menzil-i maksuda kılup kesb-i bekâ  G.5/ 2

Dede Baba’nın divanında yer alan “habibim” redifli 11. şiir Hz. Muhammed övgüsündedir.  Dinî edebiyatımızda habip peygamberi temsil eder.  Bu şiirde bilinen birçok kutsal ve divan şiirinde kullanılan sevgilideki güzellik unsurları Hz. Muhammed’in şahsında toplanmıştır:

Nûr-ı vechündür habîbüm kıble-i ulyâ bana
Ka’be-i dîdârun yüzündür Mescidi’l-aksâ bana

Kabe kavseyn olduğun bildüm anunçün ey nigâr
İki kaşındır senin mihrâb-ı ev ednâ bana

Ey sıfatın âyet-i hedinehü’s-sebil (? )
Oldu zâtın nûr-ı sübhânellezi isrâ bana

Ahd ü peymân eyleyüp bağlandım aşkın bendine
Turre-i kisvelerden gider urvetü’l-vüska bana

Âb-ı zemzem menbaı çâh-ı zenehdânındadır
La’l-i nâbun çeşmesidir Kevser-i hamrâ bana

Ravza-i hüsnündür âşıklara Dârü’n-na’im
Cennet içre kâmetündür sidre-i tûbâ bana

Bezm-i hâssından bu Hilmî bendeni dûr eyleme
Sensiz ey cânân gerekmez dünyâ vü ukbâ bana

Gazel-i müzeyyel şeklinde yazılmış diğer bir şiirde

Cismimi kıldım fedâ aşk ile cânân Ahmed’e
Yalınız cismim değil olsu fedâ cân Ahmed’e     

diyerek duygu yoğunluğunun boyutlarının nerelere vardığını açıkça göstermiştir. Öte yandan başka bir şiirinde “Sevdim hele bir dilberi kim ismidir Ahmed” diyerek övgüsünü sürdürmektedir(G.38).
Başka bir beyitte ise Hz. Muhammed’i mürşit, Hz. Ali’yi de rehber olarak tavsif etmiştir:

Mürşidimiz Muhammed rehberimizdir Ali
Âşık olan can verir mürşid ile rehbere             G. 212/10




Hz. Muhammed ve Miraç dinî edebiyatımızda çok işlenen konulardan biridir. Dedebaba Divanı’nda da işlenen bu konu müstakil bir kitap olarak yazılabildiği gibi divan içindeki şiirlerde de işlenmiştir[4]:

Menzil-i mi’râca mahbûb-ı Hak itdükde urûc
Nûr-ı vechinden münevver oldu encümle bürûc

İndiler gökden yere teşrifin istikbâl içün
Eyledi bürc-i esedden şems ü mâh ol dem içün

Semme vechullahdan ref oldu cümle perdeler
Kabe kavseyne irüp itdi harem-gâha vülûc

Âşikâr itdi kamu sırr-ı hafiyi Hak sana
Kıldı genc-i a’zâmı esrâr-ı kalbinde dürûc

Yâ Resulullah  koma zulmetde Hilmî mücrimi
Nûr-ı vechin oldu bezm-i enbiyâ içre bülûc          (Divan/ 35. şiir)

Bir başka şiirde Hz. Peygamber âşıkların sığınağı olarak anılmıştır.

Cenâb-ı izzet-i fahr-ı risâletdür bize melce
Emiri’l-mü’minindür hazret-i isnâ aşer yâhû             (G. 207/4)

Hz. Ali hakkında da yazılmış pek çok şiir var bu divanda. Bu şiirlerde Hz. Ali’den medet istenmektedir (Bkz.  39. 40 şiirler). Hz. Ali vasfında yazdığı başka bir şiirde Hz. Ali’nin hidayet yolunun rehberi, velayet sırrının ve inayet lütfunun kaynağı, âyetlerin sırlarının kâşifi, belagat ilminin masdarı, fesahat kaleminin süsleyeni olduğunu anlatmaktadır. Aynı şiirde Hz. Ali, Kuran’ı toplayan olarak verilmektedir. Künfekan padişahı olarak nitelenen Hz. Ali’nin başlangıç ve nihayet olduğu, pişmanlık gününde şefaat edeceği ve daha bir çok özellikleri zikredildikten sonra Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin “nûr-ı vâhid oldukları, H.  Muhammed’in mürşit, Hz. Ali’nin rehber oldukları belirtilmiştir.  Şairimiz şiirinde tecrid sanatı marifetiyle kendine seslenirken Hz. Ali’nin dini, imanı, dilindeki virdi, elindeki tesbihi, hatta tendeki rûh-ı revanı olduğunu, onun nur-ı Hak olduğuna şüphesini olmadığını veciz bir şekilde dile getirmiştir. Hz. Ali’nin şiirlerde geçen bir sıfatı da Haydar-ı Kerrâr’dır( G. 44).

Hz. Ali’ye bende olmak, zümre-i nâcî olmaya yeter:

Zümre-i Nâcîleriz bende olup Haydar’a
Şîr-i Hudâ Murtaza saff-şiken ü saff-dere       G. 212/1

Divanda  lâfetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikâr”( Ali’den başka fetâ, Zülfikâr’dan başka kılıç yoktur” kelâmının nakarat olarak tekrar edildiği 8 kıt’alık bir şiir vardır (52. şiir)

Bilindiği gibi her şeyden önce şairimiz bir Bektaşî şairi ve şeyhidir.  Bunu divanda her fırsatta veciz bir şekilde dile getirmiştir:
Ehli şevkiz meşreb-i rindâneyiz Bektâşiyiz
Zâhid-i bed-hûlara bî-gâneyiz  Bektâşiyiz
Merd-i tecrîdiz ‘alâikden geçüp olduk berî
Bî-tekellüf sâkin-i meyhâneyiz Bektâşiyiz
. . .
Sâbitiz ikrârımızda şekkimiz yokdur bizim
Ahd-i yâre viren merdâneyiz Bektâşiyiz
Cânımız kıldık fedâ Cemâllullaha biz
Şem’-i aşkda yanmağa pervâneyiz Bektâşiyiz    (G.  91)

Divanda yer alan 8.  ve 9.  şiirler Dede Baba’nın intisabı ile ilgilidir. 8. şiire

Sevdim hele bir dilberi kim hüsni cemîlen
Gâyetle güzel misli cihan içre kalîlen

matlaı ile başlamakta
  Yüzler süreni sıdkile dergâhına anun
   Dünyâda vü ukbâda hor ü zelilen
şeklinde devam ederek isim zikretmeden şeyhini övmektedir.  9. şiirde ise

Yakdı cânım nâr-ı aşkın vech-i ahsen bir yana
Sabr u sâmânım tutuşdı cism ile ten bir yana
         
          Dergeh-i kadr-i bülendinde kul olmuş âf-tâb
          Yer öpüp pâyine yüz sürmüş hilâl-i mah-tâb

          Hamdülillah böyle bir mahbuba kıldım intisâb
          Nûr-ı vechinde yazılmış Fatiha-i ümmü’l-kitâb

diyerek intisabını bizzat dile getirmiştir. Bu şiirde ayrıca şeyhini “gül-beden” olarak vasıflandırmakta ve cümle âleme değişmeyeceğini  Cümle âlem bir yana ey gül-beden sen bir yana” mısraı ile açıkça ifade etmektedir.

13. şiir Mansur Baba vasfında olup aşağıdaki beytin bendler arasında tekrar edildiği 5 bentlik bir müseddesle anlatılmıştır. Mansur Baba, Bektaşilik geleneğinin önemli isimlerinden biridir.

Bî-devâ kaldım çü dermân isteyü geldüm sana
El-meded yâ Şah Kulı Sultan yâ Mansûr Baba

Başka bir şiirinde
Oturdum hânkâhında rızâsın kılmağa tahsîl
Sığındım dest-gîrim Hazret-i Şah Kulı Sultana  G. 214. 9
diyerek onun elinden tutanı olduğunu ve dergâhında rızasını kazanmak gerektiğini anlatmıştır.


15.             şiir “Mürşid-i müşkil-küşâ ya’ni Türâbî Baba” mısra’ı ile birbirine bağlanmış 5 bendlik bir muhammes olup Türâbî Baba mehdindedir:

Mâlik-i mülk-i bekâ-yı menba-ı cûd ü sehâ
Gevher-i genc-i hayâ-yı ma’den-i kân-ı vefâ
Vâkıf-ı sırr-ı Hudâ dâhil-i bezm-i a’lâ
Lem’a-i sırr-ı nümâ Enver-i kul innemâ
Mürşid-i müşkil-küşâ ya’ni Türâbi Baba

İslam’ın beş şartından biri Hacc’a gitmektir. Bu ibadetin rükünlerinden biri olarak bilinen ve oraya gidildiğinde her Müslüman’ın yaptığı veya yapmaya çalıştığı Hacerü’l-Esved’e yüz sürmek, Klasik şiir geleneğinde âşık için sevgilinin Kâbe’ye benzeyen yüzündeki bene yüz sürmekten ibarettir.  Gerek Divan şiirinde olsun, gerek Tekke şiirinde olsun bu gelenek değişmemektedir. Âşık böylece bezm-i ezelde verdiği ahdi de tazelemiş olmaktadır.  Divan şiirinde sevgilinin benlerine yüz sürmek gibi bir vuslat, ancak bir hedef olabilir, ki asla mümkün görülmez, Dedebaba için bu her dem müyesserdir ve o da buna müteşekkirdir:

Hâl-i ruhsârun imiş maksad Hacerü’l-Esved’den
Şükr kim yüz sürmeğim her dem müyesserdir bana       G. 7/2

Söz ibadetten açılmışken aşığın mescidinin, mihrabının, minberinin secde yerinin ancak sevgilinin yüzü, gözü ve kaşı olduğunu da belirtmeden geçmeyelim:

Ayn u ebrû mescid ü mihrâb u minberdir bana
Secde-gâhım kıble-i dîdâr-ı dilberdir bana                     G. 7/1

Ka’be-i dîdârını kıldım özümçün secde-gâh
Kaşların mihrâbın itdüm kıble-i hamsü’s-salât               G 29/4

Divanda 11 beyitlik “muhabbet” redifli gazelde (30.  şiir) her âşığın muhabbet davasında bulunmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Kolay olmayan bu davada âşığın gamdan gama düçâr olsa bile muhabbetten şikâyet (şekvâ-yı muhabbet) etmemesi gerektiğini, sabır ve tahammül göstermesi lazım geldiğini söyler.  Buna gerekçe olarak da bu işin kıyamete dek süreceğini göstermektedir.
Kerbelâ ve Hz. Hüseyin Bektâşi geleneğinde sıkça işlenen bir konudur. Dedebaba da buna bigane kalmamıştır.

Nûr-ı kandil-i mua’allâdır Hüseyn-i Kerbelâ
Revnak-efzâ-yı musallâdır Hüseyn-i Kerbelâ
Zübde-i âl-i Muhammeddir vücûd-ı nâzüki
Mâye-i feyz-i musaffâdır Hüseyn-i Kerbelâ
Zikr idernâm-ı şerifin rûz ü şeb Hilmî müdâm
Sırr-ı esmâya müsemmâdır Hüseyn-i Kerbelâ        G. 16

Divanda yer alan 208 ve 209 numaraları şiirler, Kerbelâ, Yezid, Hz. Hasan ve Hüseyin, Zeyneb, Aliyü’r-Murtaza, Muharrem, mâtem-i âl-i abâ, kan gibi konuların veciz bir şekilde işlendiği şiirlerdir.

Hz.  Hasan ve Hüseyin kendisinden imdat istenen konumundadır.  Sadece onlar değil Hz Muhammed, Hz. Ali ve her biri bir ihtiyacın kapısı 12 imamın hepsinden meded istenmektedir:
Hak Muhammed Ali kurretü’l-aynım
Aman ya Hasanım meded ya Hüseynim
İkrâr u imânum şâh Hüseynim
Aman ya Hasanım meded ya Hüseynim

Ali Zeyne’l-abâ Bâkır u Ca’fer
Cennet-i a’lâda sâki-i Kevser
Âl-i Muhammed şâfi-i mahşer
Aman ya Hasanım meded ya Hüseynim

Musâ Kâzım’dır penâh-gâhımız
Hakka giden hakdır toğru râhımız
Biz bendeyiz anlar pâdişâhımız
Aman ya Hasanım meded ya Hüseynim

Aliyü’r-rızâdur kıble-i hâcet
Muhammed Tâkî’dir sâhib-kerâmet
Aman ya Hasanım meded ya Hüseynim

Hasanü’l-askerî ka’be-i irfân
Muhammed Mehdî’dir sâhibü’z-zamân
Âl-i Muhammed’dir derdlere dermân
Aman ya Hasanım meded ya Hüseynim

Fahr-ı risâletdir öz dedeleri
Hadicetü’l-kübrâ hem ceddeleri
Fatımatü’z-zehrâ vâlideleri
Aman ya Hasanım meded ya Hüseynim

On iki imama bendeyiz bende
Anların aşkıyla gönlümüz zinde
Hubb-ı sıbtįn ile olduk ferhunde
Aman ya Hasanım meded ya Hüseynim

Pîrim Hacı Bektaş evlâd-ı Haydar
Âl-i Muhammed’den toğdı ol gevher
Hilmi Dede pîrim uşşâka rehber
Aman ya Hasanım meded ya Hüseynim         (184)

Dedebaba, divanda zaman zaman vahdet konusunu da işlemiştir.  Bir beyitinde dedi-kodu ve kesretin vahdete ulaşmaya engel bir perde olduğunu, bu perdenin açılması halinde ortaya Cemalullah’ın çıkacağını belirtmiştir.

Bu kîl ü kâl bu kesret olupdur perde-i vahdet
Görinen perdeden yine Cemalullahdır câna            G.  16/6

Dedebaba, Hakk’ı perdesiz gördüğünü şu şiirde alenen söylemektedir:

Sırr-ı Hak oldı a’yân her yerde
Arada kalmadı hiçbir perde
Lâkin anı görecek göz ister
Görinen Hak ola çeşm-i terde    228/1-2

Cemâl-i Rahman’ı bu dünyada gördüğünü hiç gizlememiş, hatta bu işin nasıl olduğunu bile beyan etmiştir:
Bihamdillah irişdim devlet-i dîdâr-ı Rahmana
Beşâret tâcını giydim tecellî irdi bu câna
. . .
Gehi ma’den gehi nebât gehi hayvân olup geldim
İrince devr-i âdeme boyandım türlü elvâna            (G. 214/1-4)

Vahdet-i vücudun işlendiği 16.şiir gazel şeklinde yazılmış bir vahdet-nâmedir desek mübalağa etmiş olmayız:

Bu âlem kim görürsün bir tecelli-gâhdır câna
Kimi âkil kimi mecnûn kimi âgâhdır câna

Kimi zâlim kimi mazlûm kimi fâsık kimi ma’sûm
Kimi âbid kimi zâhid kimi gümrâhdır câna

Kimi âlim kimi câhil kimisi mürşid-i kâmil
Kimi müflis kimi de sadr-ı ulvi câhdır câna

Sunûât-ı İlâhidir bu ef’âl-i tenevvü hep
Her eşyâ bir tecelli-i mahzar-ı billahdır câna

Münezzeh cümle eşyâdan aceb sırr-ı hafîdir bu
Görünen her mezâyâdan yine ol şâhdır câna

Bu kîl ü kâl bu kesret olupdur perde-i vahdet
Görinen perdeden yine Cemalullahdır câna

Gören kimdir görünen kim bu vahdet-hânede Hilmi
Gören de görünen de cümle nûrullahdır câna

Divanda ayet ve hadislerden bazen tercüme bazen de iktibas yoluyla faydalanılmıştır. Ayrıca sure adları da bazen teşbih yoluyla bazen de bir dileğe aracı olarak kullanılmıştır. 

Men aref sırrına irdin ise âdem oldun
Yohsa her sûret-i insan olan olmaz hûş-yâr     G. 42/11

Eğerçi men aref sırrından âgâh oldısa nefsün
Olur idrâk iden Rabbisini kâmil beşer yâhû       G.207/3

Yâ Rab be hakk-ı sûre-i Yâsin ü Kaf Ha
Yâ Rab be hakk-ı Fatiha vü Nun ü  Helatâ   G. 1/1

Bâ-yı Bismillahirrahmanirrahimden ibtidâ
Ders alıp pîrimden itdüm râh-ı aşka iktidâ

Nokta-i bâdır tarîk-ı sırr-ı feyz-i mustakîm
Şehr-i ‘ilmin şâhıyum didi Ali-i bâ-behâ    (G. 2/1-2)

Kabe kavseyn olduğun bildim anunçün ey nigâr
İki kaşındır senin mihrâb-ı ev ednâ bana

Ahd ü peymân eyleyip bağlandım aşkun bendine
Turre-i kisvelerden gider urvetü’l-vüskâ bana    G. 11

Semme vechullahdan ref oldu cümle perdeler
Kabe kavseyne irüp itdi harem-gâha vülûc   G. 35

Yazdı levh-i kâinata kilk-i kudret kâf ü nun
Yek nazarda oldı peydâ külli şeyün yusaddirûn

Nûş idince câm-ı mevti aşk ile Hilmi Dede
Gûş idenler diyeler innâ ileyhi râciûn                 G.203

Tasavvufun kaynakları arasında gösterilen “küntü kenz” hadisini ise şu şekilde değerlendirmiştir Hilmi Dede:
Her eser oldı müessirden ayân ey merd-i Hak
Küntü kenzin sırrını fehm itdi andan nâzîrûn         G. 212/3

Kendine kendini mir’at itdi gene kendisi
Hüsnüni seyr itmege her zerrede gösterdi şân        (G. 201/3)


Sevgi ta bezm-i ezelde takdir olunmuş ve insanın kaderi olmuştur.  Bu da bu dünyada sevgilide tecelli ederek aşığın karşısına çıkmıştır.  Nereye ve neye bakarsanız onu göreceksiniz (G. 50):
Celîl-i nazm-ı aşkı enver-i ruhsâre yazmışlar
Ulûm-ı minedin sırrın ulü’l-ebsâre yazmışlar

Kirâmen kâtibin evvel sücûd-ı âyet-i seb’â
Hutût-ı heft harf ile cemâl-i yâre yazmışlar

Okudum mushaf-ı hüsnünde yârin semme vechullah
Hakîkat Ka’besin esrârını dîdâra yazmışlar

Gel ey zâhid dem-i âdemdesin insâniyet kesb it
Rümûz-ı ahsen-i takvîm-i aşkı yâre yazmışlar

Yıkarsa kalbin a’dâlar iriş bir mürşîd-i zâta
Gönül ta’mirinin keşfini ol mi’mâra yazmışlar

Göründü şabbı emred sûretinde aynuma bir er
Bu vech-i ma’nevi Hilmî cem-i ikrâra yazmışlar

Şeriat ve tarikat bu divanda  sık sık karşılaştığımız iki kavramdır. Üstat, şeriatı zâtının terkibi, tarikatı ise mayasının özü olarak göstermektedir. Tasavvufta çok işlenen şeriatsız tarikat olmaz ilkesiyle örtüşen bir ifade tarzını aşağıya alıyoruz:

Şeriat terkîb-i zâtım tarîkat gevher-i kânım
Çekildi haddeden bir bir gelince tâ bu devrâna        G.214/5

Tasavvufta melâmet önemli ilkelerden biridir. Dedebaba, kendisinden önceki mutasavvıflarda da görüldüğü gibi riyakârların kınamalarından korkmadığını, çünkü melâmet taşının ( ne kadar çok kınandığını dile getirmesi bakımından önemlidir) çevresinde âdeta bir kale olduğunu şu beyitle dile getirmiştir:

Ne bâkim var riyâkârân-ı dehrün tîr-i ta’nından
Hisâr olmuş melâmet taşı Hilmi çevre yanımda (G. 223/7)

Cem, Bektaşî geleneğinde önemli yere sahiptir. Dedebaba, gönlüyle söyleştiği bir demde

Gönül gel seninle bir iş edelim
Cümle işler gerü kalsun o demde
Özümüz dervîş-i derd-mend edelim
Erenler erkânı âyin-i cemde

diyerek cemin mahiyetinin erenler erkanı olduğunu anlatmıştır.

Divanda yer alan “geç” redifli gazelde  aşk tarikının usülü anlatılmaktadır (G.34).

Tarîk-ı aşka gir cânâ sevâd-ı mâsivâdan geç
Makâm-ı terk ü tecride irüp nefs ü hevâdan geç

Rızâ vü emr-i Hakk’ı tut yapış bir dest-i mürşide
Vücûd-ı allemel-esmâyı bil şirk ü riyâdan geç

Hakîkat bâbının miftâhı aşk-ı sırr-ı alâdır
Dühûl itmek dilersen bezm-i hâssa hâs u lâdan geç

Hayâl-i nefs imiş âlemde hubb-ı saltanat zevki
Telebbüs it libâs-ı fakrı da havf ü recâdan geç

Bekâbillaha yetmeklik dilersen sen de ey Hilmi
Hased ü bugz ü tama’ kin tutma gel kibr-i fenâdan geç

Başka bir beyitte de bir mürşide mensup olmadan yani ona bağlanmadan aşk ilminin sırlarını anlaşılamayacağını söylemektedir:

Bütün ilmini fehm itmez olanlar kîl ü kâl ehli
Bu esrâr anlaşılmaz olmadan bir mürşide mensub                    G.27/6

Yolun usülü bu şekilde anlatıldıktan sonra, bu yola giren kişinin hangi halde olacağı da anlatılmıştır:

Bir kişi kim zât-ı Hak’dur Hakk’a zâtı yâr olur
Âşık-ı sâdık muhibb ü tâlib-i dîdâr olur

Çün elest bezminde lâyı ref’ idüp illâ diyen
Ahdine sâbit-kademdür sâdıku’l-karâr olur                            G. 44

Yolun hali anlatıldıktan sonra kişinin nasıl davranması gerektiği, bir gönülde iki yar olmayacağı, bütün bunlara “dâmen-i hünkâr”ın yetişeceği vurgulanmıştır:

Sevme gayriyi gönül âşıka bir yâr yetişir
Dil-i dîvâneye bir dilber ü dildâr yetişir
. . .
İki âlemde budur maksadı ehl-i aşkun
Hilmiyâ sıdk ile tut dâmen-i hünkâr yetişir        (G. 51/1-5)

Dedebaba, hangi kaynaklardan beslendiğini şu gazelle  anlatmıştır:

Bihamdillah haber aldım yine cânân otağından
Gelür subh ü mesâ bûy-i hakikat Hırka Tağı’ndan

Zülâl-i bâde-i aşka virüpdür neşe-i sâni
Akar seker bîkârı mesel zemzem Dede Bağı’ndan

Hakikat ni’metinin ehl-i inkâr lezzeti bilmez
Ne bilsün tutmamış nân ü nemek pîrin ocağından

Sürüp hâk ü der dergâh-ı pîre vechin ey âşık
Uyandır kalb kandilin Balım Sultan çerâğından

İdenler Hazret-i Hünkâr’a candan kulluk ey Hilmî
Olur dilşâd ile âzâde elbet gam bucağından              (G. 203)

İnsan her isteğini her zaman elde edemez. Eğer istenen şey vakti geçtikten sonra elde edilirse bir faydası olmaz, adeta ölüm döşeğine düşmüş bir kişinin önüne çıkan fırsata benzer. Bu duyguyu Dedebaba şöyle dile getirmiştir:

Son deminde gelen ikbâl buna benzer hemân
Neylesün kan tüküren bir kişi altun leğeni         G.260/5

Ölüm de dinî edebiyatımızda oldukça sık işlenen bir konu olmuştur.  Dedebaba da bunu şöyle ifade etmiş:
Tecerrüd mesleğinde dâim ol Hilmi Dede dâim
Gelen bu âlem-i hestîye encâmı göçer yâhû              (G. 207/8)

Ayrılık edebiyatımızda en çok işlenen konulardandır. Ayrılık ile ölümü tarttıran ve ayrılığı ölümden daha ağır gören bir milletin mensubu olan şairimiz de ayrılık üstüne şunları söylemiştir:
Rûz-ı hicrânın beher sâniyesi bir yıl gelür
Hilmiyâ cem’ eyleyüp bir bir hesâb ittim bu şeb       G.28/7

Tasavvuf disiplininde dünyaya hiç önem verilmez.  Hilmî Dede bunu “olsa da bir olmasa da” ifadesi ile veciz bir söyleyişle dile getirmiştir:

Ferah-ı devleti dil bulsa da bir bulmasa da
Tâlib-i vuslat olan gülse de bir gülmese de

Menzil-i aşka eren sıdk ile ehl-i hâle
Gam u ş”âd”i-i felek olsa da bir olmasa da

Gözümün yaşı ile beslediğim âlemde
Gül-berk-i  emelim solsa da bir solmasa da

Bâde-i la’l-i lebinden kanan ehl-i aşkın
Kadehi bâde-i semm tolsa da bir tolmasa da

Hilmiyâ Gülşen-i vahdetde ne gam zâhid-i har
Gonce-i ömrüm eğer yolsa da bir yolmasa da           (G. 220)

Bazı şiirlerinde klasik şiirimizdeki sevgiliye ait mazmunları kullanmaktadır.  Mesela Fuzûlî’de görebileceğimiz bazı kalıp ifadeleri Dedebaba’nın divanında da görmekteyiz. Eski şiirimizde bir kategoriye ait kelimeler başka bir kategoriyi anlatmakta da kullanılmıştır. 

Kaşınla kirpiğin zülfün senin ey kâmet-i zîbâ
Biri misk ü biri anber birisi sünbül-i  ra’nâ

Cemâlün hüsn ü ânun ruhları âlün gül-endâmın
Kamer-tal’at melek-haslet perî peyker saçı leylâ

Gözün âhû dişün incû dehânun hokka-i dârû
Nigâhun cân virür mürde dile nutkun ider ihyâ

Müselsel turre-i kisvelerin hable’l-metin olmuş
Mühelhel sûretin uşşâka nûr-ı urvetü’l-vüskâ

Kulağın mahzen-i hikmet meşâmın bûy olur Hak’dan
Dudağun çeşme-i kudret lisânun kenz-i lâyüfnâ

Vücûdun Tûr-ı Sinâtecelligâh-ı Mevlâ’dur
Göründü dest-i pâkünden zihi sırr-ı yed-i Beyzâ

Tavaf eyler melâik ins ü cin Hilmî Dede ey yâr
Yüzün beyt-i muazzamdur cemâlün kıble-i ulyâ    G. 22

Düşdi gönlüm ey sanem kirpiklerin sevdâsına
Cân u cihân virmişem ebrûların arasına

Gelmiş cemâlin şânına nûrun alâ nûr âyeti
Ya ben nice dil virmeyem yârin ruh-ı zîbâsına

Hüsnün gören âşıklara cennet visâlündür senin
Müştâk olanları hısâb kâmetin tûbâsına

Nergis gözün yağmalamış imân u akl-ı âşıkı
Kimdir aceb karşu duran yağmurun yağmasına

Yûsuf misâli niceler çâh-ı zenehdânındadır
Aşk ehli olmuşlar esîr-i zincir-i zülf arasına

Yandım yıkıldım ey sanem Allah içün kandır beni
Dil-teşneyem ben tâ ezel la’l-i lebin sahbâsına

Lutf eyleyüp Hilmi Dede cânânımız kılsa kabûl
Ben cânumı nezr itmişim bezm-i safâ-efzâsına    (G. 218)

Bir başka gazelde sevilenin ruhsâr-ı âli âşığı aşk âteşine yandıran ve sabahlara kadar gönlü ah ettiren visâl arzusudur. Âşığı sevdâlara düçâr eden sevgilinin kaşları ve benidir.  Sevgilinin boyu(kadd-i dâl) ise âşığın zayıf cismini nâtüvân edendir (G. 49).

Klasik şiir geleneğinde olduğu gibi Hilmi Dede de vaize sık sık çatıldığını görüyoruz:

Mey ü mahbûb arzu kıldığım ayb itme ey vâiz
Mey ü mahbûb olan yirde olur her şeb sabâ meclis       (G. 115/4)

Hak-şinâs ol ey güzel fehm eyle kendi nefsini
Kîl ü kâl-i vâ’ize uyma kelâmı muhtelif                      (G. 128/4)

Vâiz fikr it hâlet-i merdâne-i aşkı
Bir mûr-ı dile değme Süleyman’ı üzersin                        (G. 136/3)

Hakdan özge nesne yok âlemde ey vâ’iz ıyân
Hak nazar kıl kim hemîn Hak’dan ibâretdür cihân          (G. 201/1)

Mest olup vahdet şarâbından bugün Hilmî Dede
Söyleyen Hak’dır bu nutkı eyleme vâ’iz gümân               (G. 201/7)

Daha önce Fuzûlî’de diğer divan şairlerinde gördüğümüz tabipten şifa istememek motifi Dedebaba da vardır.  Hem de hayatı pahasına. . . 

 Hayâtın terk ider Hilmî tabîbe keşf-i râz itmez
Marîz-i aşk olan mustağnidir dâr u şifâsından               (G. 198/5)

Şairimiz kâinattaki her şeyin insanda gizli olduğunu veciz bir şekilde dile getirmiştir.

Lâ dime zâhid illâ gizlidir âdemdedir
Allemel-esmâ hem müsemmâ gizlidir âdemdedir G.  45

Hilmi Dede, birkaç şiirinde “Nevrûz”u işlemiştir. Bilindiği gibi Nevrûz ta Orta Asya’dan beri kültürümüzün bir parçası olarak devam ede gelen bir bayramımızdır.

Bihamdillah gidüp gam geldi nev-rûz-ı neşât-efzâ
Bezendi sü-be-sü elvân çiçekle tağ ile sahrâ

Bahar eyyâmı kevne zîb ü zînet bahş içün el-hak
Olupdur gülistanda gül bedenden goncalar peydâ

Çemen tıflını emzirdikçe dâim ebr-i nisandan
Giyüpdür dâye-i arz ol şerefle hil’at-ı hadrâ
. . .
O meh ağyâr ilegice safâda kahkahalar ile
Hezerân yâ Sabûr çekmede Hilmi-i şeydâ  G. 23 (Toplam 13 beyit)


Divanda yer yer arkaik söyleyiş özellikleri görülmektedir. 37.gazelin redifi “yoh”tur. Buna mahalli söyleyiş de denebilir, ama eskiden de bu söyleyişin böyle olduğunu biliyoruz.
Bir şiirde bugünkü -dır, -dir, -dur,-dür ekinin durur şeklinde kullanıldığını görüyoruz.

Zülfi karalar çok durur
La’lün vefâsı yok durur
Her gamzesi bir ok durur
Karşu siperdârun nedür?  (G. 41)

Başka bir şiirde uyku /yuhu, bir diğerinde ise sançılmak kelimesine rastladık:

Sanma gâfil gönlümi cânâ cünûn-ı aşkdan
Gelmez asla aynuma fikr ü hayâlinden yuhu        G.206/4

İltifât-ı yâre mahzar oldı Hilmi âkıbet
Sîneme sancıldı kaşı yâdan müjgân oku                G.206/5

Yüzyıl özelliği midir, yoksa tekke mensubiyetinin etkisi midir bilinmez, Türkçe kelimelerle Farsça ekler bir iki yerde birleştirilmiştir ki bu divan şiirinde pek görülmemektedir.
Tecerrüd âsumânından doğunca Hilmi-i kemter
Münevver itdi meydânı şeb-i vuslatda ay-âsâ          G.6/5

Ahı” kelimesi de bugün unutulan kelimelerimizdendir.  Dedebaba’nın divanında bu kelimeye de rastladık:

Ey ahı ârif isen eyleme aslın inkâr
Bir avuç hâk-i siyehden yaratıldın ey yâr      G. 42/1
İyelik ekinin sı’lı biçimine örnek:

Eğerçi men aref sırrından âgâh oldısa nefsün
Olur idrâk iden Rabbisini kâmil beşer yâhû       G.207/3

Tevdi etmek, teslim etmek, emanet etmek, vermek, yetiştirmek, ulaştırmak anlamlarına gelen tapşırmak fiiline de rastladık divanda. [5]

Cefâyı çekmeyen irmez safâ-yı zevk-i dîdârına
Belâya sâbir olmak tapşırur uşşâkını yâre         G.  210/


Divanda yer alan 18. şiir bir “Elif-nâme”dir.[6] Elif-nâme, eliften başlayıp ye harfine kadar, her harf ile başlayan bir mısra veya beyit ya da dörtlük tertip etmek suretiyle meydana getirilen şiirlere verilen isimdir. Hem halk şiirinde hem de divan şiirinde örneklerine rastladığımız elif-nâmelerde şairler dile hakimiyetlerini ve ustalıklarını sergilerler.

Sonuç olarak diyoruz ki Hilmi Dedebaba tasavvuf terbiyesi içerisinde yetişmiş, bütün insanlığı kucaklayan bir hoşgörü sahibi şeyh bir şairdir. Klasik şiirimizin mazmunlarını ve Bektaşi geleneğini şiirine yansıtabilmiş şahsiyet olan Hilmi Dedebaba’nın edebiyat tarihi içerisindeki yerini lâyık-ı vechile alabilmesi gerekli inceleme ve araştırmaların mutlaka yapılması gerekir.


  






Sâhib-i dîvân merhûm el-Hâc Mehmed Ali Hilmî Dede Baba kaddesellâhü sırrahu’l âli hazretlerinin yirmi sekiz yaşlarındaki tasvîrleridir.
Bugün yine Hilmi Dede Baba’nın, tekke musikîsine âşinâ olanların çok iyi bildiği bir şiirini paylaşacağım.
Tekke-dergahlarda Muharrem ayı geldiğinde, genelde ehl-i beyt, özelde ise Kerbelâ ve Hz. Hüseyin aleyhisselâm üzerine yazılmış ilahiler, kasideler, mersiyeler okunur ve bunlara “Muharremiyye” ismi verilir.
Bu muharremiyelerin en meşhurlarından birisi de güftesi Hilmi Dede Baba’ya ait olan ve “Âbidân-ı Mustafâyız (Mustafa’nın kulları, köleleriyiz), biz Hüseynîlerdeniz” matlaıyla başlayanıdır.
Bu muharremiye daha sonra son sebilcimiz Sebilci Hüseyin Efendi tarafından uşşak makamında bestelenecek ve bu şekliyle iştihar edecektir. Yine bu yazının sonunda bizzat Sebilci Hüseyin’in sesinden dinleyebilirsiniz. (“Âbidân-i Mustafâyiz” şeklinde tatlı da bir okuyuşu vardır.)
Muharremiyenin, Hilmi Dede Baba’nın divanında bulunan şekli şöyle:

Âbidân-ı Mustafâ’yız biz Hüseynîlerdeniz
Âşıkân-ı Murtezâ’yız biz Hüseynîlerdeniz
Başımız top eyledik Şâh-ı Şehîdin aşkına
Canfedâ-yı Kerbelâ’yız biz Hüseynîlerdeniz
N’ola mecrûh eylese a’dâ bizim endâmımız
Mest-i sahbâ-yı cefâyız biz Hüseynîlerdeniz
Tîr-i ta’n-ı zâhide kıldık hedef biz sînemiz
Hâmil-i derd ü belâyız biz Hüseynîlerdeniz
Âteş-i hubb-i imâmeyn ile yansın cismimiz
Sûz-ı aşka mübtelâyız biz Hüseynîlerdeniz
Hamse-i ehl-i kisâdır serde tâc-ı fahrimiz
Dervîş-i bâb-ı rızâyız biz Hüseynîlerdeniz
Hacı Bektâş-ı Velî’dir pîrimiz Hilmî dede
Bende-i âl-i abâyız biz Hüseynîlerdeniz
Fotoğraftaki şiiri:
Nûr-ı kandîl-i mu’allâdır Huseyn-i Kerbelâ
Revnak-efzâ-yı musallâdır Huseyn-i Kerbelâ
Tayyib u tâhir, mutahhardır sıfât u zât ile
Rics-i isminden müberrâdır Huseyn-i Kerbelâ
Râhına canlar fedâ cânân-ı âlemdir ezel
Cevher-i hüsn-i mücellâdır Huseyn-i Kerbelâ
Bûy-ı aşkıyla mu’attardır dimâğ-ı âşıkân
Cu’d-ı müşgîn-i mutarrâdır Huseyn-i Kerbelâ
Zübde-i âl-i Muhammed’dir vücûd-ı nâziki
Mâye-i feyz-i musaffâdır Huseyn-i Kerbelâ
Seyyid-i şübbân-ı ehli’l-cenne’dir çün lâ-cerem
Dâver-i sadr-ı müvellâdır Huseyn-i Kerbelâ
Zikr ider nâm-ı şerîfin rûz u şeb Hilmî müdâm
Sırr-ı esmâya müsemmâdır Huseyn-i Kerbelâ


Bektaşi tarikinde “namaz yoktur”, “kılmazlar”; “ibadette bulunmazlar” diyerek sûi zân edenlerin okumaları niyetiyle;
İhramcızâde İsmail Hakkı

Gönül gel seninle bir iş edelim
Cümle işler gerü kalsun o demde
Özümüz dervîş-i derd-mend edelim
 Erenler erkânı âyin-i cemde
M. Hilmi Dedebaba
Erkân-nâmeler, tarikatler bünyesinde bir yol ulusu tarafından vücuda getirilen ve tarikat mensuplarının uyması gereken kuralları anlatan metinler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu metinler içerisinde yol ehlinin uyması gereken kurallar ve tarikat ritüelleri belli bir düzen içe­risinde sistemleştirilerek aktarılır. Daha çok sözlü gelenek çevresinde yayılma olanağı bulan tarikat ritüelleri erkân-nâme türündeki yazılı kaynakların varlığı ile daha somut bir biçimde aktarılma imkânı bulur. Bu çalışmada 1842-1907 yılları arasında yaşamış Bektaşi Tarikati Babagân Kolu 23. Postnişin Muhammed Ali Hilmi Dedebaba'ya ait erkân-nâme ele alınmış­tır. Eski yazı olan metin Latin harflerine aktarılmış, ardından Arapça metinli bölümler günü­müz Türkçesine çevrilmiştir. Eser içinde yer alan ve tarikat içindeki ritüelleri ortaya koyan çeşitli terimler incelenmiştir. Bu terimlerin gelenek içindeki karşılıkları kaynaklar ışığında ifade edilmiştir. Erkân-nâme'nin muhtevasında Bektaşi tarikatına ait meydan evi içerisinde ve dışarısında icra edilmesi uygun görülen ritüeller ve bu ritüellerin bünyesinde ifade bulan dualar sıralanmıştır. Erkân-nâmede yer alan dualarda Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem, Hz. Ali, 12 İmam ve Ehlibeyt sevgisinin belirgin bir biçimde işlendiği, onları tespih etmenin gereği ve her türlü ibadette bu isimleri anmanın esas olduğu bildirilmiştir. Erkân-nâmede yer alan dualarda Hz. Hüseyin'in sevgisinin vurgulu bir biçimde ele alındığını belirtebiliriz. Balım Sultan Erkân- nâmesi ile tarikat ritüellerinin yazılı bir biçime dönüştürülmesi, erkân-nâmelerin belirli de­ğişimlerle günümüze kadar aktarılması ve bu değişimlerin tespiti noktasında M. Ali Hilmi Dedebaba erkân-nâmesinin önemli olduğu ifade edebiliriz. Erkân-nâmenin yakın dönemde yaşayan bir Bektaşi dedebabasına ait olması günümüz Aleviliğini anlamada ve anlatmada da önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Erkân-nâme, Bektaşi Geleneği, M. Ali Hilmi Dedebaba, Tercüman.
MUHAMMED ALI HILMI DEDEBABA’S ERKAN-NAME
Erkân-nâmes are the texts originally documented by the leaders of the sect, and a set of rules and regulations practiced by the followers. The rules and rituals, first spread in oral custom, are transferred into systematic practices in these erkân-nâmes. Thus, erkân-nâmes can be considered as written narratives of religious sect rituals in oral tradition. This study is abo­ut one of those prominent erkân-nâmes which belongs to Muhammed Ali Hilmi Dedebaba (1842-1907), head of the Bektashi Sect 23rd Babagan Branch. The old version of the erkân- nâme is first translated into Latin alphabet, and the Arabic parts of the text into modern Tur­kish. Then the terminology related to rites and rituals of the sect are closely evaluated. The common terms used in Bektashi tradition are found out through the analysis of other sources (erkân-nâmes). The rituals and prays that regulate practices in and out of Cem-House in this erkân-nâme are ranked in order. It becomes clear that it is necessary for the prayers to reflect their love of Prophet Muhammad, Hz. Ali, twelve Imams and Ehlibeyt, and mention their names in the praying, as dictated in the erkân-nâme. Love of Hossein is also stated and even stressed in these rituals. Muhammed Ali Hilmi Dedebaba's erkân-nâme plays an important role in transferring the rites and rituals of the sect (and the slight changes in advance) to future generations, and it has a significant place among other erkân-nâmes since the first one written by Balım Sultan. Since this is one of the recent written erkân-nâmes, it also carries importance in understanding Bektashism and Alevism today.
Key words: Erkân-nâme, Bektashi Tradition, M. Ali Hilmi Dedebaba, Prayer
Erkân tarikatın sahip olduğu kuralları, temel ilkeler ve törenler bütününü ihtiva eder. Tasavvuf ıstılahında 'sûfilerin uydukları ve uyguladıkları kurallara “âdâb-ı sofiyye",tarikat eh­linin gözettiği ve dikkate aldığı kurallara “âdâb-ı tarikat" veya “âdâb ve erkân" denir (Uludağ, 1995: 18). Bu genel kaideleri anlatan esere ise erkân-nâme adı verilir. Bektaşi tarikati günü­müzde Balım Sultan Erkân-nâmesi ölçüt alınmak üzere sistemleştirilmiştir. Erkân-nâmenin içeriğinde yer alan şekil ve uygulamaların hiçbiri amaçsız değildir. Bu ayinler sırasında ya­pılan her davranışın, kullanılan her sembolün simgelediği bir mânâ vardır. Belirli bir duruş biçimiyle ya da birkaç şeklin bir arada sergilendiği bir davranış kalıbıyla ortaya konulan an­latım, gerçekte sayfalarca bilgi içerdiği hâlde, tek bir şekil ya da davranışa sığdırılmış olabilir (Temren,1995: 109).
Genel anlamda erkân-nâmelerde tarikat ehlinin sosyal yaşamını düzenleyen kurallar bütünü ortaya konulur. Tarikat üyeleri hem yaşamını hem de tarikat içindeki sorumluluk­larını erkân-nâmelerin içerdiği tarikat adabı usulünce şekillendirirler. Bu usüller içerisinde tac takınmadan ikrar törenlerine, ayin-i cemden ziyaret adabına ve babagân kolu dâhilinde mertebeler arasında gerçekleştirilmesi zaruri olan bir dizi ayin de yer almaktadır. Nitekim son dönem babagân Bektaşi dedebası Ali Haydar Ercan Dedebaba da bugünkü Bektaşîliğin nasip, dervişlik, babalık, halifebabalık, dedebabalık törenleri, baş okutma, doğum, ölüm, sün­net, evlilik ayrıca bütün dinî açıdan özel günlerde yapılacak işler, okunacak aşure, gülbank ve tercümanlar ile can'ların davranışlarına yön verilmesinde, yine erkân-nâme ye uyulmakta olduğunu ifade etmektedir (Ercan, 2010: 406).
M. Hilmi Dedebaba 19. ve 20. yy. da Bektaşi tarikatının ruhani liderliğini yapmış önemli bir isimdir. Gerek yaşamı gerekse Bektaşi Tarikatı içerisindeki duruşu yurtiçi ve yurt- dışında değerlendirilmekte olan bir isimdir.
Aynı zamanda bir Bektaşî şairi de olan Hilmi Dedebaba, Sultan Ahmed civarında Güngörmez Camii imamı Nuri Efendi ile Emine Bacı'nın oğludur. Anne ve babası Merdi­ven Köyü'nde Şahkulu Sultan Tekkesi post-nişini Hasan Baba'dan, kendisi de Aşçı Baba'dan el almıştır. M. Hilmi dedebaba ise 1856 yılında henüz 15 yaşında iken Şahkulu Dergâhı Postnişini Hacı Hasan Baba Erenler 'den nasip almış, rehberliklerini Aşçı Ali Baba Erenler yapmıştır. 1907'de vefatına kadar bu görevini sürdürmüştür. Mezarı tekkenin haziresindedir (Noyan,1998: 333).
M. Ali Hilmi dedebaba Hacı Bektaş Veli Dergâhı 23. postnişin ve türbedarı ve babagân Bektaşi yol'unun 23. mücerret dedebabasıdır. Elimizdeki erkân-nâme de M. Hilmi dedebaba'nın isminin zikrediliyor olması son dönem yani 19. yy sonlarına ait bir erkân-nâme olduğu göstermektedir. Erkân-nâme içerisinde meratibe uyularak M. Ali Hilmi Dedebaba'dan M. Ali Hilmi dedebabanın nasib aldığı Şahkulu Dergâhı postnişini Hacı Hasan Baba ve dede- babanın rehberliğini yapan Aşçı Ali Baba'nın isimleri de yer yer zikredilmiştir.
Bel Bağlamak: Teslim olmak, hizmete koşulmak.
Çerağ: Fitilli mum veya kandil. Işık, aydınlık anlamlarına da gelir. Tasavvufta mürşit ve yol gösterici anlamındadır. Özellikle Bektaşilikte çerağın önemi vardır (Pala, 2004: 100­101). Tanrı'nın ışık biçiminde görünüşe taşınması, Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellemin Tanrı'dan gelen ilk ışık olması, Hz. Ali kerremallâhü veche ve soyunun bu ışığın sürekli taşıyıcısı durumunda olması anısına, ruhun aydınlanmasının sembolü olarak algılanan ve cem törenlerinde kullanılan kandil, lamba, mum ya da çıra (Korkmaz, 2005).
Gülbeng: Bülbül sesi demektir, Alevi toplantılarında cem ayinlerinde Pirin yüksek sesle yaptığı uzun duadır. Pîr gülbank çekerek, secdede bekleyen canlar, durak başlarında (cümle sonlarında) “Allah Allah" der. Gülbank sırasında tüm cemaat secde halindedir ve dua­nın bitiminde niyaz edilerek normal oturuşa geçerilir. Gülbankların sonu “Gerçeğe Hû" ya da “Hû" diye biter. Peygamberimizin ve yüce soyuna (seyyidler) özgü duadır (Korkmaz, 2005).
İkrar Vermek: Tarikata girmek için söz vermek; tarikata girdikten sonra yolun bütün kurallarına uyacağını üstlenmek (Korkmaz, 1994: 180).
Tercüman (Terceman): İnsandan Tanrıya çeviri, dilek ve duaların iletilmesi, bu amaçla şiir ya da mensur şekilde okunan övgü ve dualar; kurban; bir hizmete başlanırken, hizmet sahibinin okuduğu nesir ya da manzum duadır. Manzum ve düz yazı biçiminde oku­nan küçük dualardır ve gülbanklarda imamların adları geçer (Erdem ve Demir, 2010: 451).
Tığlamak: Bir hayvanı, kurbanı kesmek (Korkmaz, 2005).
Tîğ-ı Bend: İkrar ayininde, mürşit tarafından üç düğüm atılarak nasip alan canın be­line yöntemine uygun bicimde bağlanan, o gün tığlanan kurbanın yününden örülmüş kuşak. Nasib alan her canın bir tığbendi vardır. Tığbend o gün tığlanan kurbanın yününden yapılan ve On İki İmamı simgeleyen on iki ip kullanılarak özel bir biçimde örülmüş, 2-2,5m. Bo­yunda bir kuşaktır. Üzerindeki üç düşüm Allah- Muhammed- Ali adlarını birlemeyi ve eline, beline, diline sahip olmayı simgeler. İkrar ayininde nasib alacak can, rehberi tarafından mey­dana, mürşid huzuruna; Hallac-ı Mansur'un dara çekilirken boynuna geçirilen ipin anısını yaşatmak için tığbendi boynuna bağlanarak alınır. (Korkmaz, 1994: 358).
Savm: Oruç. İkinci fecirden başlayarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmek­ten ve cinsi mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet.
Salâti’l-Fecr: Sabah namazı.
Kaygusuz Abdal: Kaygusuz Abdal XV. yüzyıl Dini- Tasavvufi Halk edebiyatının önde gelen şahsiyetlerindendir. Asıl adı Alaaddin Gaybî'dir. XIV. yüzyıl ile XV. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Teke-Alâiye sancağı beyinin oğludur. Abdal Musa'ya bağlanarak tasav­vufa gönül vermiştir (Güzel, 1981:79).
Hasan Baba: Merdiven Köy Şahkulu Sultan Tekkesi postnişinidir. M. Ali Hilmi De- debaba Hasan Babadan el alarak Bektaşi tarikatına dâhil olmuştur (Solmaz, 2008:40).
Ali Baba: M. Hilmi Dedebaba'nın Bektaşi olduğu dönemde rehberliğini yapmış Bek­taşi Babasıdır (Solmaz, 2008:40)
Bektaşîliğin ilk yazılı erkân-nâme si ''Balım Sultan Erkân-nâmesi'' olarak adlandırılan ve orjinal adı ''Erkân-nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan'' olan eserdir. Günümüzde bu erkân-nâme den tespit edilmiş üç nüsha olup bir tanesi Bedri Noyan Dedebaba'da, ikincisi Turgut Koca Halifebaba'da, üçüncüsü de Vatikan Kütüphanesi MS4105 no ile kayıtlı bulun­maktadır (Koca, 2005: 21).
Erkân-nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan dünyanın her yerindeki Bektaşi derviş, baba, halifebabalar tarafından 1826 sonrasına kadar kesintisiz uygulanmıştır. Erkân- nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan üzerinde ilk değişiklik yapan Mehmet Sait Efendi adında bir Nakşibendî şeyhidir. İkinci Mahmud'un yeniçeri ocağını dağıtmasıyla bir­likte Bektaşilik de yasaklanmıştır. Seyit Nebi Dedebaba zamanında Hacı Bektaş Dergâhına Mehmet Sait Efendi isminde bir zât görevlendirilmiştir. Bu şahıs dergâhı ve Bektaşileri Nakşîleştirmek için görevlendirilmiştir. Ne var ki bu Nakşî şeyh, Bektaşiliği tanıyarak Bek- taşileşmiştir. Tarihte ilk defa Balım Sultan Erkân-nâmesini değiştirme girişimi işte bu şahıs­la başlamıştır. Mehmet Sait Efendi Bektaşîliğin ayin ve ritüellerini düzenleyen, tanımlayan geleneksel Balım Sultan Erkân-nâmesine, Nakşibendîlikten alınma bazı kaideler eklemiştir.
Erkânnâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyân üzerinde ikinci değişiklik ihtiyacı Muhammed Ali Hilmi Dedebaba döneminde hissedilmiştir ki çalışmamızda ele aldığımız nüsha, bu dönemin ürünüdür. 1873'te Sultan Abdülmecit zamanında Şahkulu Dergâhı ile beraber diğer Bektaşi tekkeleri açılmaya başlanmış ve böylece o güne kadar kendilerini tam anlamıyla aşikâr etmeyen Bektaşiler de yeniden gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.
Erkân-nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan'ın orijinalinde Yeniçeri Teşkilat esasları ve Bektaşi kanunları iç içedir. Yeniçeriliğin kaldırılmasına rağmen erkân-nâme de ye­niçeri gülbankları yer almaya devam etmiştir. Bu durum Bektaşilerin başına da zaman zaman iş açmıştır. Balım Sultan erkân-nâme sinin eski hükümlerinin saray yönetimini rahatsız et­mesi üzerine, Muhammed Ali Hilmi Dedebaba 1876 yılında Osmanlı saray mabeyninde gö­revli dervişlerinden Derviş Sıtkı İstanbulî'ye günün koşullarına uygun yeni bir erkân-nâme hazırlamasını söyler. Derviş Sıtkı İstanbulî Şahkulu Sultan Dergâhında hizmet eden, İngi­lizce, Fransızca bilen, siyasilerle ilişkisi olan ve dönemin şartlarından haberdar olan biridir. O dönemin şartlarına uygun bir erkân-nâme hazırlığı içersine girer ve ilk yaptığı iş Yeniçeri gülbanklarını erkân-nâme den çıkarmak olur. Hâlbuki o güne kadar kullanılan erkân-nâme nin adı bile Erkân-nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan'dır.
Muhammed Ali Hilmi Dedebaba erenlerin Hakk'a yürümesinin üzerinden bir zaman geçtikten sonra Şahkulu Sultan Dergâhına postnişin olan Mücerred Hacı Ahmed Burhaned- din Halifebaba Derviş Sıtkı İstanbulî'nin bu çalışmasının üzerinde birtakım değişiklikler yap­mıştır.
Yapılan bu değişiklikler dışında da erkân-nâme üzerinde değişiklik yapılması fikri­ni savunan Bektaşi mürşidleri olmuştur. Mesela Isparta Yalvaçlı Topal Tevfik Halifebaba da böyle bir erkân-nâme hazırlamış. Bir diğer erkân-nâme taslağı çalışmasını da Ali Nihad Tar­lan Baba yapmıştır. Arnavutlukta dedebaba olduğunu ifade eden Reşad Bardi'nin mürşidi Ahmet Ahmetay da böyle bir çalışma yürütmüştür.
1960 yılında dedebaba seçilen Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba da erkân-nâme de yer alan birtakım tercüman ve gülbankları günümüz Türkçesine çevirme ihtiyacı duymuş ve bunu konuyu o dönemki halifesi olan mücerred Cafer Sadık Bektaş Halifebaba'ya açmıştır. Onun da desteklemesi üzerine Türkçeleştirme işine girişmiştir. Bu bağlamda Bektaşi erkân- nâme leri üzerinde değişiklik çalışmalarının yapılageldiğini ifade edebiliriz.
Mehmed Ali Hilmi Baba Erkân-nâmesi olarak bilinen bu çalışma bir taslak niteliğin­dedir. Bu erkân-nâme taslağında alperen geleneği ile fütüvvete ilişkin gülbank ve tercümanlar çıkarılmıştır. Bugün Bektaşilerce uygulanan erkân-nâme, Derviş Sıtkı İstanbulî'nin hazırladı­ğı taslak değildir.
İncelememize konu olan bu erkân-nâme nüshası, Derviş Sıtkı İstanbulî'nin kendi yazdığı erkân-nâme taslağı mıdır yoksa Mücerred Hacı Ahmed Burhaneddin Halifebaba'nın yeniden yapılandırdığı mıdır noktasında bir tespitte bulunamadık.
METİN
Münâcât
Bismillahi'r-rahmâni'r-rahîm
Allahümme ente'l-evvelü feleyse kableke şey'ün ve ente'l-âhirü feleyse ba'deke şey'ün ve ente e'z-zâhirü feleyse fevkake şey'ün ve ente'l-bâtinü feleyse dûneke şey'ün yâ kâ'inen kable külle şey'in ve yâ bâkiyen ba'de külle şey'in yâ men hüve akrabü ileyhi min habli'l-verîdi yâ men hüve fegâkün limâ yürîdü yâ men yehûlü beyne'l-mer'i ve kalbihi2
yâ men hüve bi'l-menzari'l-a'lâ ve hüve bi'l-üfüvvi'l-mübîni yâ men leyse kemislihi şey'ün ve hüve's-semi'ü'l-besîrü yâ men hüve 'alâ külli şey'in kadîrün ikzâ el-hâcât bi-hakki Muhammedin ve âlihi't-tâhirîne salavâti şerîfe3
Bismillahi'r-rahmâni'r-rahîm
Allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ ve seyyidi'l-enbiyâ'i Muhammedin Mustafâ allahümme salli ve sellim ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ ve seyidi'l- evliyâ'i'l-imâmü aliyyi'l-mürtezâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidetinâ ve seyyidetü'n-nisâ'i'l-'âlemîne Fâtımete'z-Zehrâ ve 'alâ ümmühâ ve ümmü'l-mü'minîne Hadicete'l-Kübrâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü Hasanü'l-Müctebâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü Hüseyni'ş-Şehîd bâ razi Kerbelâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyyidinâ el-imâmü Zeyne'l-Âbidîn4
allahümme salli ve sellim ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü Muhammedü'l-Bâkır allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü Ca'ferü's-Sâdık alla­hümme salli ve sellim ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâm Musa el-Kâzım allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâm Alî Musa er-Rızâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü't-Tâkî allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü'n-Nafî allahümme salli ve sellim vezid ve bârikalâ nûri seyyidinâ el-imâm Hasanü'l-Askerî allahümme salli ve sellim vezid ve bârik5
alâ nûri seyyidinâ el-imâm Muhammedü'l-Mehdî salavâtü'llahi ve selâmühü aleyhim ecma'îne allahümme inne hâ'ülâ'i e'immetünâ ve sâdâtünâ ve küberâ'ünâ ve şüfe'â'ünâ bihim netevâ'ir ve min a'dâ'ihim neteberre'ü fi'd-dünyâ ve'l-âhireti allahümme ve âli men vâlâhüm ve 'âdi men 'âdâhüm vensur men basarahüm vehzül men hazalehüm ve'l-'an men zalemehü vensur şî'atehüm ve'kub 'alâ men cehedehüm6
vehlük 'adüvvehüm mine'l-insi ve'l-cinni ecma'în mine'l-evvelîne ve'l-âhirîne ilâ yevmi'd-dîni allahümme zidnâ muhabbetehüm verzüknâ şefâ'atehüm vehşürnâ ma'ahüm ve fî zümretihim tahte livâ'ihim be-fazlike vecûdike ve keremike ve rahmetike yâ erhame'r- rahimîne ve sallallahü 'alâ nûri seyyidinâ Muhammedin ve âlihi't-tâhirîne7
Nâd-ı 'Alî
Bism-i Şâhın nâd-ı 'Aliyyen mazhari'l-'acâyib tecidhu8 'avnen leke fi'n-nevâ'ibi ilâllahi hâceten ed'ûke küllü hemmin ve gammin bi-nûri 'azametike yâ Allahü yâ Allahü yâ Allahü ve bi-nûri nübüvvetike yâ Muhammed yâ Muhammed yâ Muhammed ve bi-sırri vilâyetike yâ 'Alî yâ 'Alî yâ 'Alî edriknî edriknî edriknî yâ sâhibe'l-cemâli ve'l-kemâli yâ ze'l-heybeti ve'l- celâl allahümme bi-hakki'l-Hüseyni ve ceddihi ve ebîhi ve ümmihi ve ehîhi ve benîhi neccinâ min külli hemmin ve gammin bi-rahmetike yâ erhame'r-râhimîne yâ mükallibe'l-kulûbi ve'l- ebsâr9 kallib kulûbenâ ve basarinâ bi-hakki rızâ'ike ve rü'yeti'l-müştâkîne'l-ahyâr lâ fetâ illâ 'Alî lâ seyfe illâ Zülfikâr hû dost10
Tercümân-ı Dâr (Dâr Duâsı)
Bism-i Şâhın reyyenâ zalemnâ enfüsenâ ve in lem teğfirlenâ ve terhamnâ lenekûnenne mine'l-hâsırîn11 Allah Allah yüzüm pîrde özüm dârda erenler meydanında Hak Muham­med 'Alî yolunda canım kurban tenim tercümân bu fakirden ağrınmış (gücenmiş) incinmiş karındâş var ise dile gelsün bile gelsün Allah eyvallah
Tercümân-ı Tâc
Allah Allah erenler aşkına kemter kemine yüzüm hâk eyledim rûy-ı zemîne giyüben Kaygusuzdan tâc-ı 'izzet hû diyelim erenler demine ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin ve 'Alî-i bülende-râ salavât erenlerden haklı hayırlı himmet şey'en lillah Allah ey­vallah
Tercümân-ı Vudû (Abdest Duâsı)
Etevezzeülî istibâhati's-salâvat li-vücûbihî kurbeten ilâllahi te'âlâ hû12
Tercümân-ı Niyet-i Gusül (Boy Abdestine Niyet Duâsı)
Neveytü en yeğsule li-def‘i'ş-şerîati li's-salâvat li-vücûbihi kurbeten ilallâhi te'âlâ dost13
Tercümân-ı İkrâr (İkrâr Duâsı)
hamdullah kim men oldum bende-i hâsı Hüdâ14 cânu dilden aşkıla hem çâker-i âli 'abâ râh-ı zulmetden (zulüm yolundan) çıkup doğrı yola basdım kadem, hâb-ı gafletten (gaf­let uykusu) uyandım, cân gözün kıldım, güşâ On iki İmâm bendesiyim men gürûh-ı nâciden yetmiş iki firkadden oldum berî dahi cüdâ mezhebim Hak Ca'feridir işitbâhım (şüphem) yok menim pîrim üstadım Hacı Bektâş kutb-i evliyâ Hak deyüp bel bağladım ikrâr virüp erenlere mürşidim oldu Muhammed rehberimdir. mürtezâ ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin 'Alî-râ bülend-i salavât
Şerh-i Ziyâretnâme ( Ziyaretname Açıklaması)
Bu ziyâret-nâme muharremü'l-harâmın onuncu günü sabah namazı vakti gün doğma­dan yüz on def'a kırâ'at oluna.
Du‘â’-i Ziyâretnâme (Ziyâretnâme Duâsı)
Allahümme'l-'an evvele zâlimin zaleme hakki Muhammedin ve âhiri tâbi'in lehü 'alâ zâlike allahümme'l-'ani'l-'usâyete'lletî câhedeti'l-Hüseyin ve şâye'at ve tâbe'at 'alâ katli- hi allahümme'l-'anhüm cemî'an e's-selâmü 'aleyke yâ ebâ 'abdullah ve ale'l-ervâhi'lletî hal­let bi-fenâ'ike 'aleyke minnî selâmullahi ebeden mâ bakiyet ve bakiyye'l-leyl ve'n-nehâra ve tec'alehüllahü âhire'l-'ahdi minnî li-ziyâretike's-selâmü 'ale'l-Hüseyin ve 'Alîyyi ibni'l-Hüseyin ve 'alâ ashâbi'l-Hüseyin15
Tercümân-ı Vedâ’ (Cem’den Ayrılış Duâsı)
Allah Allah kadri ve sâlik 'îd-i saadet Mâh-ı cemâlik rûz-ı kıyâmet dem âhir oldu hem zâhir oldu gelmek irâdet gitmek icâzet ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin 'Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı Eşik (Eşik Duâsı)
Eşiğine koymışam men cân ile ser tâ vücudum sâf ola. Çözer eşiğinde budur hâcâtım menim kılasın hem bu fakire bir nazar ber-cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin 'Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı Çamaşur
Bism-i Şâh ve izâ şi'nâ beddelnâ emsâlehüm tebdîlen ber-cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin Alî bülende-râ salavât16
Tercümân-ı Post (Post Duâsı)
Bism-i Şâh. Sırr-ı cemâl-i dost vech-i âdem hutûti hefti mihrâb elesti çârkûşe-i post 'ayîn-i cem erenlerine hû dost ber cemâl-i Muhammmed kemâl-i Hasan ve Hüseyin 'Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı Meydân (Meydân Duâsı)
Allah dost hâzır gâ'ib zâhir bâtın 'ayin-i cem erenlerinin gül cemâllerine 'aşk olsun
Tercümân-ı Teslîm (Teslim Duâsı)
Erenler erkânı oldu imânım kalmadı gönlümde şekk-i gümânım takup ben teslimi Hakka oldum teslîm erenler yolunda fedadır canım ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin 'Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı Niyâz (Niyâz Duâsı)
ve lillahiTmeşrikı ve'l-magribi fe eynemâ tüvvelü fesemme vechullâhi17
Tercümân-ı Tiğ-bend (Tığ-bend Duâsı)
Hidmet-i merdâne dil-bendinî güşvâre kılmışuz biz pendinî rehber ile pîre itdik iktidâ takdı selmân boynuma tîğ-bendini ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin-râ bü- lend salavât erenlerden haklı hayırlı himmet şey'en lillah Allah eyvallah
Tercümân-ı Ziyâreti Türbe (Türbe Ziyâreti Duâsı)
Es-selâmü 'aleyküm hey erenler bu dünyâ varlığını terk idenler teveffenî müslimen ve'l-hıknâ bi's-sâlihîne18 ber-cemâl-i Muhammmed kemâl-i Hasan Hüseyin-râ bülend salavât
Tercümân-ı Hatâgerden (Hata ve Günahlarını İtiraf Edip Allah’tan Af Dileme
Duâsı)
Hatâ itdim suçum 'afv eyle ey şâh bi-hakki Mustafâ ve hem ‘Alî şâh şehid-i Kerbelânın sırrı hakkîçün zalemnâ Rabbenâ estağfirullah19 ber-cemâl-i Muhammmed kemâl-i Hasan ve Hüseyin-râ bülend salavât erenlerden haklı hayırlı himmet şey'en lillah Allah eyvallah
Tercümân-ı Sû (Su Duâsı)
selâmullahi 'ale'l-Hüseyin lağnetullahi 'alâ kâtili'l-Hüseyin20
Tercümân-ı Lokma (Lokma Duâsı)
Allah Allah bu gitdi ganisi gele hak erenler berekâtın vere keremi pîr gerçekler demine
Ahşam yaturken (Okunacak duâ)
Allah Allah ahşamlar hayr ola hayırlar feth ola şerler def' ola münkir münafık mât ola
Oniki imâm on dört ma'sûm-i pâk efendilerimizin mürüvvetleri üzerime hâzır nâzır ola ve pirimiz Hünkâr Hacı Bektâş Velî kaddese sırruhu'l-'âlî efendimizin keremi 'inâyetleri üzerimize sâyebân ola ve hazreti Şâhkulu Sultan ve Mansûr Baba ve Muhammed Ali Dedeba- ba ve 'Ali Baba ve Hasan Baba gözcüm ve bekcim ola fütihât-ı kerem-i 'inâyet eyleye birlikden dirlikden ayırmaya Rabbenâ tekabbel minnâ bi-hakki21
Ahmedin ve Haydarin hû dost
Tercümân-ı Çerâğ
Bismillah Allah Allah rûşen oldu çûn çerâğ-ı evliyâ ehl-i fakra oldu bürhân hem delili rah-nümâ virelim candan salavât an-derûnı pîriyâ ber-revânı Ahmed Mürsel Aliyyi'l-Mürtezâ erenlerden haklı hayırlı himmet şey'en lillah Allah eyvallah
Tercümân-ı Hak Hayırlı
Bism-i Şâh Allah Allah kabul it hidmeti ey şehinşâh (Allah'ımız) bi-hakki Mürtezâyı 'Alî dergâh erenlerden haklı hayırlı himmet şey'en lillah Allah eyvallah
Niyet-i Salâti’l-Fecr (Sabah Namazının Niyeti)
usalliye ferzü's-sübhi rik'ateyni li-vücûbihi kurbeten ilâ Allahi te'âlâ22
Niyet-i Zuhr(Öğle [Namazının] Niyeti)
usalliye ferzü'z-zühri erba'atü rik'atin li-vücûbihi kurbeten ilâ Allahi te'âlâ23
Niyet-i 'Asır (İkindi [Namazının] Niyeti)
usalliye ferzü'l-'asri erba'atü rik'atin li-vücûhi kurbeten illâ Allahi te 'âlâ 24
Niyet-i Mağrib (Akşam [Namazının]) Niyeti)
usalliye ferzü'l-magribi selâsetü rik'atin li-vücûbihi kurbeten illâ Allahi te'âlâ25
Niyet-i ‘İşâ (Yatsı [Namazının] Niyeti)
usalliye ferzü'l-'işâ li-vücûbihi kurbeten ilâ Allahi te'âlâ26
Niyyet-i Savm (Oruç Niyeti)
Bism-i Şâh Necefî? vilâyet bismillah Allah Allah erenlerin himmetine er hak Muham­med 'Alinin 'aşkına hazreti imâmı Şâh Hüseyin efendimizin niyet-i savm-ı 'atşânına (susuz­luğuna) ve Kerbelâda şehîd olanların ervâh-ı tayyibelerine ve niyet-i savm-ı mâtem Hazret-i Fâtımetü'z-Zehrânın şefâ'atine düvâzdeh-i imâmân (on iki imam) ve çârdeh-i ma'sûm-ı pâkân (On dört Masumu Pâk) efendilerimizin şevkine ve on yedi
Kemer-beste-i kârân hazretlerinin hürmetine ve hâzır gâ'ib erenlerinin himmeti 'âlileri üstümüze hâzır ve nâzır ola kerem-i pîr gerçeklerin demi devrânlarına hû dost yûf münkire lağnet Yezid Mervâna rahmet mü'mine
Türbe ziyaretine girdikde okuya
Bism-i Şâh Allah Allah es-selâm ey mihr-bârı bâr-gâh-ı kibriyâ es-selâm ey cân fedâ şâh-ı
Tarik-i evliyâ es-selâm ey ehl-i şerî'at 'ahdi mezîdi dâ'imâ es-selâm ey tâbi'i şer'i Mu­hammed Mustafâ ber-cemâl-i Muhammed kemâl-i imâmı Hasan imâmı Hüseyin 'Alî-râ bü- lend salavât allahümme salli 'alâ-seyyidinâ Muhammedin ve 'alâ âl-i Muhammed
Türbe ziyâret idecek vakit okuya
Bism-i Şâh Allah Allah cemâlindir senin nûr-ı ilâhi yüzündür 'âlemin mihriyle mâhî ayağın toprağı ey mazharı hak erenler
başımın tâcı külâhı nisâr olsun sana dünya ve 'ukbâ ki sensin dîni dünyâ padişâhı ber- cemâl-i Muhammed kemâl-i İmâm Hasan İmâm Hüseyin 'Alî-râ bülend salavât allahümme salli 'alâ-seyyidinâ Muhammedin ve 'alâ âl-i Muhammed27
Gülbeng-i Sabâh (Sabah Duâsı)
sabahlar hayr ola hayırlar feth ola şerler def' ola münkir münafık mât ola sözümüz üstün ola nefesimiz cân bula kılıncımız
keskin ola Allah Hak erenler Oniki İmâm Ondört Ma'sûm pâk efendilerimizin şefâ'atinden ayırmaya doksan altı bin Horasan erleri elli yedi bin Rum sâdıkları dünyada ahi- retde yardımcımız ola Bâlım Sultan Seyyid 'Alî Sultan Abdâl Musa Sultân Kaygusız Sultân pîrim üstadım Hünkâr Hacı Bektâş Velî kaddese sırruhu'l-'âlî efendilerimiz dünyada
ahirette gözcümüz ola Allah erenler namerde değil merde dahî muhtâc eylemeye kimseye varup boyun bükdürüp hâlim şudur dedirmeye Allah Hak erenler ikrârlarımızda sâbit kadem eyleye nûr-ı nebî sırr-ı 'Alî pîrim üstadım Hacı Bektâş Velî üçler yediler kırklar hâzirân gâ'ibân mühibb-i 'âşıkân sâdıkân dem-i Kaygusız Sultân efendimizin El-hâc Muham- med 'Alî Hilmi Dedebaba efendimizin demine hû Allah eyvallah hû dost
İncelediğimiz erkân-nâme Bektaşi geleneğinin bir parçasıdır; ayrıca bu eser Bektaşi geleneğinin 19. ve 20. yy.da da canlı bir şekilde devam ettiğini göstermesi bakımından önemlidir. Sözlü gelenekten aktarılan bu bilgiler Bektaşi inanışının derinlemesine ifade bulması noktasında dikkate değerdir. Erkân-nâmede geçen kavramlar ve bunların gelenekteki yeri ile anlamı üzerinde yapılacak araştırmalar, hem Türk kültürü hem de Bektaşi geleneği hakkında daha fazla bilgi edinilmesini sağlayacaktır.
1  Bu bölümün oluşturulmasında Şevki Kocanın “Bektaşilik ve Bektaşi Dergahları” isimli eserinden yararlanılmıştır.
2   Rahmân ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla. Ey Allah’ım! Sensin Evvel, yoktur Senden Evvel bir şey. Sensin Âhir (Son), yoktur Senden sonra bir şey. Sensin Zâhir (Âşikâr), yoktur Senden Âşikar olan şey. Sensin Bâtın (Gizli), yoktur Senden Gizli olan şey. Ey her şeyden önce Var olan! Ey her şeyden sonra Bâki kalacak olan! Ey kişiye şah damarından daha yakın olan! Ey dilediğini dilediği şekilde gerçekleştiren! Ey insanın kendisi ile kalbi arasına giren (kalplere nüfuz eden, sırlara vâkıf olan)!
3  Ey en yücelerde olan ve ufukta en açık olan (görünen)! Ey hiçbir şey kendisi gibi olmayan! -ki, O her şeyi duyan ve her şeyi görendir- Ey her şeye gücü yeten! İhtiyaç duyulanları (hâcâtı), tertemiz kılınmış Muhammed ve Âli'nin (Âl-i Muhammed'in) hürmetine yerine getir. Salavâtı Şerife
Rahmân ve Rahîm Olan Allah'ın Adıyla. Ey Allah'ım! Peygamberlerin efendisi ve bizim de efendimiz olan Muhammed Mustafâ'nın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir. Ey Allah'ım! Efendimiz'in ve Evliyânın efendisi İmam Ali el-Murtazâ'nın Nûruna salât, selam eyle (onu) bereketli kıl.
4   Ey Allâh'ım! Hanımefendimiz ve âlemlerin kadınlarının hanımefendisi Fâtımatü'z Zehrâ'nın ve O'nun anası ve müminlerin anası olan Haticetü'l Kübrâ'nın Nûruna salât ve selam eyle (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allâh'ım! Efendimiz İmam Hasan Müctebâ'nın Nûruna salat ve selam eyle (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allah'ım! Kerbelâ toprağında şehit düşen İmam Hüseyin efendimizin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir. Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Zeyne'l-Âbidîn'in Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
5  Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Muhammed Bâkır'ın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) bereketlendir.
Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Cafer Sâdık'ın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Mûsâ Kâzım'ın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) bereketlendir.
Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Ali Musâ Rızâ'nın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Takî'nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Nakî'nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
6   Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Hasan Askerî'nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir. Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Muhammed Mehdî'nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir. Allâh'ın salavât ve selamı hepsinin üzerine olsun. Ey Allah'ım! İşte bunlar bizim İmamlarımızdır, Efendilerimiz-Sâdâtımız'dır, Büyüklerimizdir, Şefaatçilerimizdir. Onları velî (tevellâ) edinir, onların düşmanlarından dünyada ve âhirette uzak (teberrâ) dururuz. Ey Allâh'ım! Onları Velî-Dost edinene Sen de Velî-Dost ol, onlara düşman olana Sen de düşman ol. Onlara yardım edene Sen de yardımcı ol, onları terk eyleyeni Sen de kendi haline terk eyle. Onlara zulmedene lanet eyle, onların taraftarlarına yardım eyle, zafer ihsan eyle. Onları inkâr edenlerin ayıplarını ortaya dök.
7  Onların insanlardan ve cinlerden olan düşmanlarının başlangıçtan kıyâmet gününün son ânına kadarkilerinin tümünü helak eyle. Ey Merhametlilerin Merhametlisi olan Allah’ım! Fazl-ı keremin, cömertliğin ve rahmetin ile bizlerde (var olan) onların sevgisini arttır, şefaatleri ile bizleri rızıklandır, bizleri onlarla ve onların taraftarları ile sancakları altında haşreyle. Allah’ın salâtı efendimiz Muhammed’in ve Mutahhar Âli’nin Nûrunun üzerine olsun.
8 Şâh’ın adıyla. İnceliklerin sahibi olan Ali’yi çağır, sıkıntıda olduğunda onu sana yardımcı olarak bulursun
9 Allah’tan bir dileğim var. Her gam ve keder ey Allah’ım senin büyüklüğünle ve ey Allah’ın Resûlü yâ Muhammed yâ Muhammed yâ Muhammed senin peygamberliğinin nûruyla ve yâ Ali yâ Ali yâ Ali senin velâyetinin sırrıyla giderilecektir. Himmet eyle, Himmet eyle, himmet eyle ey güzelliğin ve kemâlin Sâhibi! Ey celâl ve heybeti olan! Ey Merhametlilerin Merhametlisi olan Allah’ım! Rahmetinle bizleri; (İmam) Hüseyin’in, ceddinin, babasının, anasının, kardeşinin ve oğullarının hürmetine her türlü dertten, gam-kederden kurtar. Ey kalpleri ve görüşleri döndüren (Allah’ım)!
10 Görüşlerimizi; rızan olana ve sana yönelmiş hayırlıların görüşlerine döndür. Yoktur Ali’den güçlü yiğit, Züfikar’dan keskin kılıç! O’dur (Allah’tır) Dost olan. Hû Dost...
11  Bism-i Şâh. [Şâh’ın (Allâh’ın) adıyla. “Ey Rabbimiz! Bizler nefsimize zulmettik. Eğer bizleri bağışlamaz bizlere merhamet eylemezsen hüsrana düşenlerden oluruz.” [A’râf (7): 23]
12  Salâta (namaza) girişin gerçekleşmesi için vacip olan abdesti Yüce Allah’a yakınlık amacıyla (Kurbeten ilallâh) alıyorum. Hû.
13  Niyet ettim Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallâh) ve şeriatın gidermemi istediklerini üstümden gidermek üzere, salâta giriş için vacip olan boy abdestini almaya. Hû Dost.
14 Hamdolsun ki ben Allah’ın has kölesi oldun.
15  Ey Allâh’ım! Muhammed’in hakkına zulmeden ilk zâlime ve bu hal üzere en sonuncusuna kadar ona tâbî olana lanet eyle. Ey Allah’ım! Hüseyin ile savaşmak üzere toplanmış, onu katletmek üzere birbirleriyle yardımlaşmış ve kenetlenmişlere de lanet eyle. Ey Allâh’ım! Onların hepsine lanet eyle. Selam sana ey Ebâ Abdillâh! (İmam Hüseyin’in Lakabı) ve bu ahdi söz vermeyi-gece gündüz durdukça selam yollama ahdini benden sana bir ziyaret olarak (kabul eylesin) Allah sona erdirmesin. Benden sana Allah’ın selamı olsun, (her şey) durdukça, gece ve gündüz sürdükçe, ebediyen. Selam olsun Hüseyin’e, Hüseyin oğlu Ali’ye (Zeyne’l-Âbidîn’e) ve Hüseyin’in ashâbına.
16 “... Dilediğimiz zaman da yerlerine benzerlerini getiririz.” [İnsan (76): 28].
17 “Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye yönelirseniz yönelin Allah’ın vechi (rızası) oradadır.” [Bakara (2): 115]
18 “... Beni Müslüman olarak vefat ettir ve sâlihlerin arasına kat.” [Yusuf(12): 101]
19 Ey Rabbimiz (biz nefsimize) zulmettik, Allah’tan bağışlanma diliyoruz.
20 Allah’ın selamı Hüseyin’e, Allah’ın laneti de Hüseyin’in katilleri üzerine olsun.
21 Ey Rabbimiz! (dualarımızı) bizden kabul eyle
22 Sabah namazının (üzerimize) vâcip (farz) olan iki rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Allah rızasına ulaşmak- Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum (kılmaya niyet ediyorum).
23  Öğlenin (üzerimize) vâcip (farz) olan dört rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum.
24  İkindinin (üzerimize) vâcip (farz) olan dört rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum.
25  Akşamın (üzerimize) vâcip (farz) olan üç rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum.
26  Yatsının (üzerimize) vâcip (farz) olan (dört rekâtlık) farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum.
27 Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed ve Âl-i Muhammede (Muhammed'in Soyuna-Ehli Beyt'ine- 12 İmamlara) salât olsun
28 Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed ve Âl-i Muhammed'e (Muhammed'in Soyuna-Ehli Beyt'ine 12 İmamlara) salât olsun.
Kaynakça
Ercan, H. (2010); Günümüzde Bektaşîliği Yaşamak, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara.
Erdem, C. ve Demir T. (2010); Bektaşilik Öğretisinde Terim ve Kavramlar, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara.
Ergun, S. N. (1956); Bektâşi Şairleri, Ondokuzuncu Asırdanberi Bektâşi-Kızılbaş Alevî Şairleri ve Nefesleri / İbnü'l-emin, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul: İstanbul Maarif Kütüphanesi.
Güzel, A. (1981); Kaygusuz Abdal, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Koca, Ş. (2005); Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, İstanbul: Cem Yayınları.
Mihr, İmam İ. A. (2004); Kur'an-ı Kerim Meali, İzmir: Mihr Yayınları
Noyan, B. (1998); Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, 1.Cilt, Ankara: Ardıç Yayınları.
Solmaz, S. (2008); Bir Bektaşi Şairi Mehmed Ali Hilmi Dedebaba ve Divanı, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara.
Temren, B. (1995); Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları. Topuzkanamış, E. (2010); Bir Bektaşî Erkânnâmesi, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi / 2010 / 55.
Uludağ, S. (1995); Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yayınları.
TÜRK, Doç. Dr. Hüseyin (2010); Anadolu'nun Gizli inancı Nusayrilik, inanç Sistemleri ve Kültürel Özellikleri. İstanbul, 2. Basım, Kknüs Yayınları.
Teşekkür
Muhammed Ali Hilmi Dedebaba Erkân-nâmesi'ne ulaşmamızda ve makalenin oluşturulmasında yardımlarını bizden esirgemeyen Alaaddin DEDE ve tercümanların günümüz Türkçesine aktarılması aşamasında bize destek olan Kemal KILIÇ'a teşekkürü bir borç biliriz.

Resim: Muhammed Ali Hilmi Dedebaba’ya ait bir fotoğraf.



*Yard.  Doç.  Dr.  Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebi Bölümü Öğretim Üyesi
[1] Sadettin Nüzhet (Ergun), Bektâşi Şairleri, İst.  1930 / Ondokuzuncu Asırdanberi Bektâşi-Kızılbaş Alevî Şairleri ve Nefesleri İst.  1956 / İbnü’l-emin, Son Asır Türk Şairleri, İst.   
[2] Mehmed Ali Hilmi Dedebaba’nın Divanı, İst.  1327
[3] Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Divanı (Yay.  Bedri Noyan), İst, 1986.
[4] Metin AKAR, Türk Edebiyatı’nda Manzum Mi’rac-nâmeler, Ankara, 1987
[5] Yeni Tarama Sözlüğü, Ankara, 1983
[6] Mehmet Yardımcı, Başlangıcından Günümüze Halk Şiiri, Âşık Şiiri, Tekke Şiiri, Ank. 2002, s. 397

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar