BİR BEKTAŞİ ŞÂİRİ MEHMED [Muhammed] ALİ HİLMİ DEDEBABA VE DİVÂNI
Süleyman
SOLMAZ*
Mehmed Ali
Hilmi Dede 1842’de İstanbul’da doğmuştur. Bir Bektaşî şâiri olan Hilmi Dede,
Sultan Ahmed civarında Güngörmez Camii imamı Nuri Efendi ile Emine Bacı’nın
oğludur. Ailesi Merdiven Köyü’nde Şahkulu SultanTekkesi post-nişini Hasan
Baba’dan, kendisi de Aşçı Baba’dan el almıştır. 1863’te posta oturan Hilmi
Dede, aynı yıl Hacı Bektaş Dergâhı’na giderek icazetini almıştır. 1907’de
vefatına kadar bu görevini sürdürmüştür. Mezarı tekkenin haziresindedir.
Ünü yurt
içine ve yurt dışına yayılmış Dedebaba üzerine yapılmış bazı çalışmalar vardır[1].
Dedebaba ayrıca çeşitli ansiklopedilerde de yerini almıştır.
Divanı
ölümünden sonra Merdiven Köyü Tekkesi aşçısı Filibeli Ahmed Mehdi Baba
tarafından bastırılmıştır[2].
Bedri Noyan
bu divanı kendisindeki bir yazma nüshayı esas alarak İstanbul’da tekrar
yayımlamıştır. [3] Bu
yayında şiirlerin nesre çevrilmiş hali ile açıklamaları da vardır.
Divanda 218
gazel, 30 kaside, 21 murabba, 1 müstezat, 7 muhammes, 8 müseddes, 1 akrostiş, 1
muaşşer, 2 mersiye, 3 kıt’a 10 müfred, 1 beyit, 42 tarih yer almaktadır.
Biz bu
çalışmamızda şairimizin eserinden hareketle edebi şahsiyetini ve dinî tasavvufî
edebiyatımız içindeki yerini tespit etmeye çalışacağız. Bu metin hazırlanırken
matbu nüsha esas alınmış olup, şiirlerin altındaki harf şiiri (Gazel, kaside
vs. ) rakamlarlardan ilki şiirin numarasını, diğeri de beyit numarasını
vermektedir.
Hilmi
Dedebaba Divanı, klasik divan tertibine uygun bir divandır. Yani şiirler
elif-ba sırasına göre tanzim edilmiştir.
Şairimizin yazdığı şiirlerde Bektaşi geleneği bariz bir
şekilde göze çarpmaktadır. Dedebaba
üzerinde Niyâzi-i Mısrî ve Türâbî Baba’nın etkisi hemen sezilebilmektedir.
Divanda
kesif bir şekilde Hz. Ali ve ehl-i beyt
sevgisi ve bağlılığı görülmektedir.
Dedebaba’nın bazı şiirleri bestelenmiş ve tekkelerde okunmuştur.
Hilmi Dede Baba
Divanı’na elif kafiyesinde bir münacatla başlar:
Yâ Rab
be-hakk-ı sûre-i Yâsin ü Kaf ü Hâ
Yâ Rab
be-hakk-ı Fatiha u nun ü hel-atâ
Bu münacatta
çeşitli sure isimleri, bazı ayetler, Hz. Muhammed, torunları Hz.Hasan ile
Hüseyin, İmam Cafer, Musa, ehl-i beyt hakkı için ebru-yı hatt-ı yâre aşina
kılmasını, sevgisiyle gönlünü doldurmasını, işinin daima hamd ve şükür
olmasını, bu isimlerin ruz-ı cezada kendisine şefaat etmelerini, derununun
onlarla dolmasını murat ettikten sonra aşk denizinin en iyi yüzücüsü olup nice
şiirler yazabilmeyi Tanrı’dan istemektedir. Bunun için de sure-i Kevser hakkı
için aşk şarab-ı ile kanıp neş’e-i beka sahibi olmayı dilemektedir.
İkinci şiire
Besmelenin besi ile başlamıştır. Daha sonra pirinden ders alıp aşk yoluna
girdiğini, bu yolda Hz. Ali’nin açtığı ilim kapısından içeri daldığını, ay ve
güneşin Zeynelaba’nın bir zerresi bile olamayacağını; Hz. Bakır, Cafer, Musa
Kazım ve Rıza’nın kıble-i râh-ı hakikat( doğru yolun kıblesi), reh-nüma-yı
râh-ı din( din yolunda yol gösterici) olduğunu dile getirmiştir. Taki ve
Naki’nin hâk-i pây-i devletinin can gözüne tutiya (sürme) olduğunu ifade
ettikten sonra Askeri’nin askeri olduğunu, Mehdi-i Devran’ın şahlarını olduğunu
ve sayede nefsin hırslarını terk ederek menzil-i tecride girdiğini, bu sayede
Hacı Bektaş-ı Veli’ye riyasız çaker (asker-mürit) olduğunu, aşık-ı sadık olup
onun yoluna canını feda etmeye geldiğini belirtir.
Maksat
menziline erişmek isteyen bir insana mutlaka mürşit lazımdır.
Tuta bir
mürşid-i cânân eteğin can verüp
İrişe
menzil-i maksuda kılup kesb-i bekâ G.5/
2
Dede
Baba’nın divanında yer alan “habibim” redifli 11. şiir Hz. Muhammed
övgüsündedir. Dinî edebiyatımızda habip
peygamberi temsil eder. Bu şiirde
bilinen birçok kutsal ve divan şiirinde kullanılan sevgilideki güzellik
unsurları Hz. Muhammed’in şahsında toplanmıştır:
Nûr-ı
vechündür habîbüm kıble-i ulyâ bana
Ka’be-i dîdârun
yüzündür Mescidi’l-aksâ bana
Kabe kavseyn olduğun
bildüm anunçün ey nigâr
İki kaşındır
senin mihrâb-ı ev ednâ bana
Ey sıfatın
âyet-i hedinehü’s-sebil (? )
Oldu zâtın
nûr-ı sübhânellezi isrâ bana
Ahd ü peymân
eyleyüp bağlandım aşkın bendine
Turre-i
kisvelerden gider urvetü’l-vüska bana
Âb-ı zemzem menbaı
çâh-ı zenehdânındadır
La’l-i nâbun
çeşmesidir Kevser-i hamrâ bana
Ravza-i
hüsnündür âşıklara Dârü’n-na’im
Cennet içre
kâmetündür sidre-i tûbâ bana
Bezm-i
hâssından bu Hilmî bendeni dûr eyleme
Sensiz ey
cânân gerekmez dünyâ vü ukbâ bana
Gazel-i
müzeyyel şeklinde yazılmış diğer bir şiirde
Cismimi
kıldım fedâ aşk ile cânân Ahmed’e
Yalınız
cismim değil olsu fedâ cân Ahmed’e
diyerek
duygu yoğunluğunun boyutlarının nerelere vardığını açıkça göstermiştir. Öte
yandan başka bir şiirinde “Sevdim hele bir dilberi kim ismidir Ahmed” diyerek
övgüsünü sürdürmektedir(G.38).
Başka bir
beyitte ise Hz. Muhammed’i mürşit, Hz. Ali’yi de rehber olarak tavsif etmiştir:
Mürşidimiz
Muhammed rehberimizdir Ali
Âşık olan
can verir mürşid ile rehbere
G. 212/10
Hz. Muhammed
ve Miraç dinî
edebiyatımızda çok işlenen konulardan biridir. Dedebaba Divanı’nda
da işlenen bu konu müstakil bir kitap olarak yazılabildiği gibi divan içindeki
şiirlerde de işlenmiştir[4]:
Menzil-i
mi’râca mahbûb-ı Hak itdükde urûc
Nûr-ı
vechinden münevver oldu encümle bürûc
İndiler
gökden yere teşrifin istikbâl içün
Eyledi
bürc-i esedden şems ü mâh ol dem içün
Semme
vechullahdan ref oldu cümle perdeler
Kabe
kavseyne irüp itdi harem-gâha vülûc
Âşikâr itdi
kamu sırr-ı hafiyi Hak sana
Kıldı genc-i
a’zâmı esrâr-ı kalbinde dürûc
Yâ
Resulullah koma zulmetde Hilmî mücrimi
Nûr-ı vechin
oldu bezm-i enbiyâ içre bülûc
(Divan/ 35. şiir)
Bir başka
şiirde Hz. Peygamber âşıkların sığınağı olarak anılmıştır.
Cenâb-ı
izzet-i fahr-ı risâletdür bize melce
Emiri’l-mü’minindür
hazret-i isnâ aşer yâhû (G. 207/4)
Hz. Ali
hakkında da yazılmış pek çok şiir var bu divanda. Bu şiirlerde Hz. Ali’den
medet istenmektedir (Bkz. 39. 40
şiirler). Hz. Ali vasfında yazdığı başka bir şiirde Hz. Ali’nin hidayet yolunun
rehberi, velayet sırrının ve inayet lütfunun kaynağı, âyetlerin sırlarının
kâşifi, belagat ilminin masdarı, fesahat kaleminin süsleyeni olduğunu
anlatmaktadır. Aynı şiirde Hz. Ali, Kuran’ı toplayan olarak verilmektedir.
Künfekan padişahı olarak nitelenen Hz. Ali’nin başlangıç ve nihayet olduğu,
pişmanlık gününde şefaat edeceği ve daha bir çok özellikleri zikredildikten
sonra Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin “nûr-ı vâhid oldukları, H. Muhammed’in mürşit, Hz. Ali’nin rehber
oldukları belirtilmiştir. Şairimiz
şiirinde tecrid sanatı marifetiyle kendine seslenirken Hz. Ali’nin dini, imanı,
dilindeki virdi, elindeki tesbihi, hatta tendeki rûh-ı revanı olduğunu, onun
nur-ı Hak olduğuna şüphesini olmadığını veciz bir şekilde dile getirmiştir. Hz.
Ali’nin şiirlerde geçen bir sıfatı da Haydar-ı Kerrâr’dır( G. 44).
Hz. Ali’ye
bende olmak, zümre-i nâcî olmaya yeter:
Zümre-i
Nâcîleriz bende olup Haydar’a
Şîr-i Hudâ
Murtaza saff-şiken ü saff-dere G.
212/1
Divanda “lâfetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikâr”(
Ali’den başka fetâ, Zülfikâr’dan başka kılıç yoktur” kelâmının nakarat olarak
tekrar edildiği 8 kıt’alık bir şiir vardır (52. şiir)
Bilindiği
gibi her şeyden önce şairimiz bir Bektaşî şairi ve şeyhidir. Bunu divanda her fırsatta veciz bir şekilde
dile getirmiştir:
Ehli şevkiz
meşreb-i rindâneyiz Bektâşiyiz
Zâhid-i
bed-hûlara bî-gâneyiz Bektâşiyiz
Merd-i
tecrîdiz ‘alâikden geçüp olduk berî
Bî-tekellüf
sâkin-i meyhâneyiz Bektâşiyiz
. . .
Sâbitiz
ikrârımızda şekkimiz yokdur bizim
Ahd-i yâre
viren merdâneyiz Bektâşiyiz
Cânımız
kıldık fedâ Cemâllullaha biz
Şem’-i aşkda
yanmağa pervâneyiz Bektâşiyiz
(G. 91)
Divanda yer
alan 8. ve 9. şiirler Dede Baba’nın intisabı ile
ilgilidir. 8. şiire
Sevdim hele
bir dilberi kim hüsni cemîlen
Gâyetle
güzel misli cihan içre kalîlen
matlaı ile
başlamakta
Yüzler süreni sıdkile dergâhına anun
Dünyâda vü ukbâda hor ü zelilen
şeklinde
devam ederek isim zikretmeden şeyhini övmektedir. 9. şiirde ise
Yakdı cânım
nâr-ı aşkın vech-i ahsen bir yana
Sabr u
sâmânım tutuşdı cism ile ten bir yana
Dergeh-i kadr-i bülendinde kul olmuş
âf-tâb
Yer öpüp pâyine yüz sürmüş hilâl-i
mah-tâb
Hamdülillah böyle bir mahbuba kıldım
intisâb
Nûr-ı vechinde yazılmış Fatiha-i
ümmü’l-kitâb
diyerek
intisabını bizzat dile getirmiştir. Bu şiirde ayrıca şeyhini “gül-beden” olarak
vasıflandırmakta ve cümle âleme değişmeyeceğini
“Cümle âlem bir yana ey gül-beden sen bir yana” mısraı ile açıkça
ifade etmektedir.
13. şiir Mansur
Baba vasfında olup aşağıdaki beytin bendler arasında tekrar edildiği 5
bentlik bir müseddesle anlatılmıştır. Mansur Baba, Bektaşilik geleneğinin
önemli isimlerinden biridir.
Bî-devâ
kaldım çü dermân isteyü geldüm sana
El-meded yâ
Şah Kulı Sultan yâ Mansûr Baba
Başka bir
şiirinde
Oturdum
hânkâhında rızâsın kılmağa tahsîl
Sığındım
dest-gîrim Hazret-i Şah Kulı Sultana G.
214. 9
diyerek onun
elinden tutanı olduğunu ve dergâhında rızasını kazanmak gerektiğini
anlatmıştır.
15.
şiir “Mürşid-i müşkil-küşâ ya’ni
Türâbî Baba” mısra’ı ile birbirine bağlanmış 5 bendlik bir muhammes olup
Türâbî Baba mehdindedir:
Mâlik-i
mülk-i bekâ-yı menba-ı cûd ü sehâ
Gevher-i
genc-i hayâ-yı ma’den-i kân-ı vefâ
Vâkıf-ı
sırr-ı Hudâ dâhil-i bezm-i a’lâ
Lem’a-i
sırr-ı nümâ Enver-i kul innemâ
Mürşid-i
müşkil-küşâ ya’ni Türâbi Baba
İslam’ın beş
şartından biri Hacc’a gitmektir. Bu ibadetin rükünlerinden biri olarak
bilinen ve oraya gidildiğinde her Müslüman’ın yaptığı veya yapmaya çalıştığı Hacerü’l-Esved’e
yüz sürmek, Klasik şiir geleneğinde âşık için sevgilinin Kâbe’ye
benzeyen yüzündeki bene yüz sürmekten ibarettir. Gerek Divan şiirinde olsun, gerek Tekke
şiirinde olsun bu gelenek değişmemektedir. Âşık böylece bezm-i ezelde verdiği
ahdi de tazelemiş olmaktadır. Divan
şiirinde sevgilinin benlerine yüz sürmek gibi bir vuslat, ancak bir hedef
olabilir, ki asla mümkün görülmez, Dedebaba için bu her dem müyesserdir ve o da
buna müteşekkirdir:
Hâl-i
ruhsârun imiş maksad Hacerü’l-Esved’den
Şükr kim yüz
sürmeğim her dem müyesserdir bana
G. 7/2
Söz
ibadetten açılmışken aşığın mescidinin, mihrabının, minberinin secde yerinin
ancak sevgilinin yüzü, gözü ve kaşı olduğunu da belirtmeden geçmeyelim:
Ayn u ebrû
mescid ü mihrâb u minberdir bana
Secde-gâhım
kıble-i dîdâr-ı dilberdir bana
G. 7/1
Ka’be-i
dîdârını kıldım özümçün secde-gâh
Kaşların
mihrâbın itdüm kıble-i hamsü’s-salât G 29/4
Divanda 11
beyitlik “muhabbet” redifli gazelde (30.
şiir) her âşığın muhabbet davasında bulunmaması gerektiğini
vurgulamaktadır. Kolay olmayan bu davada âşığın gamdan gama düçâr olsa bile
muhabbetten şikâyet (şekvâ-yı muhabbet) etmemesi gerektiğini, sabır ve tahammül
göstermesi lazım geldiğini söyler. Buna
gerekçe olarak da bu işin kıyamete dek süreceğini göstermektedir.
Kerbelâ ve Hz.
Hüseyin Bektâşi geleneğinde sıkça işlenen bir konudur. Dedebaba da buna bigane
kalmamıştır.
Nûr-ı
kandil-i mua’allâdır Hüseyn-i Kerbelâ
Revnak-efzâ-yı
musallâdır Hüseyn-i Kerbelâ
…
Zübde-i âl-i
Muhammeddir vücûd-ı nâzüki
Mâye-i
feyz-i musaffâdır Hüseyn-i Kerbelâ
…
Zikr
idernâm-ı şerifin rûz ü şeb Hilmî müdâm
Sırr-ı
esmâya müsemmâdır Hüseyn-i Kerbelâ
G. 16
Divanda yer
alan 208 ve 209 numaraları şiirler, Kerbelâ, Yezid, Hz. Hasan ve Hüseyin,
Zeyneb, Aliyü’r-Murtaza, Muharrem, mâtem-i âl-i abâ, kan gibi konuların veciz
bir şekilde işlendiği şiirlerdir.
Hz. Hasan ve Hüseyin kendisinden imdat istenen
konumundadır. Sadece onlar değil Hz
Muhammed, Hz. Ali ve her biri bir ihtiyacın kapısı 12 imamın hepsinden meded
istenmektedir:
Hak Muhammed
Ali kurretü’l-aynım
Aman ya
Hasanım meded ya Hüseynim
İkrâr u
imânum şâh Hüseynim
Aman ya
Hasanım meded ya Hüseynim
Ali
Zeyne’l-abâ Bâkır u Ca’fer
Cennet-i
a’lâda sâki-i Kevser
Âl-i
Muhammed şâfi-i mahşer
Aman ya
Hasanım meded ya Hüseynim
Musâ
Kâzım’dır penâh-gâhımız
Hakka giden
hakdır toğru râhımız
Biz bendeyiz
anlar pâdişâhımız
Aman ya
Hasanım meded ya Hüseynim
Aliyü’r-rızâdur
kıble-i hâcet
Muhammed
Tâkî’dir sâhib-kerâmet
Aman ya
Hasanım meded ya Hüseynim
Hasanü’l-askerî
ka’be-i irfân
Muhammed
Mehdî’dir sâhibü’z-zamân
Âl-i
Muhammed’dir derdlere dermân
Aman ya
Hasanım meded ya Hüseynim
Fahr-ı
risâletdir öz dedeleri
Hadicetü’l-kübrâ
hem ceddeleri
Fatımatü’z-zehrâ
vâlideleri
Aman ya
Hasanım meded ya Hüseynim
On iki imama
bendeyiz bende
Anların
aşkıyla gönlümüz zinde
Hubb-ı
sıbtįn ile olduk ferhunde
Aman ya
Hasanım meded ya Hüseynim
Pîrim Hacı
Bektaş evlâd-ı Haydar
Âl-i
Muhammed’den toğdı ol gevher
Hilmi Dede
pîrim uşşâka rehber
Aman ya
Hasanım meded ya Hüseynim (184)
Dedebaba,
divanda zaman zaman vahdet konusunu da işlemiştir. Bir beyitinde dedi-kodu ve kesretin vahdete
ulaşmaya engel bir perde olduğunu, bu perdenin açılması halinde ortaya Cemalullah’ın
çıkacağını belirtmiştir.
Bu kîl ü kâl
bu kesret olupdur perde-i vahdet
Görinen
perdeden yine Cemalullahdır câna
G. 16/6
Dedebaba,
Hakk’ı perdesiz gördüğünü şu şiirde alenen söylemektedir:
Sırr-ı Hak
oldı a’yân her yerde
Arada
kalmadı hiçbir perde
Lâkin anı
görecek göz ister
Görinen Hak
ola çeşm-i terde 228/1-2
Cemâl-i
Rahman’ı bu dünyada gördüğünü hiç gizlememiş, hatta bu işin nasıl olduğunu bile
beyan etmiştir:
Bihamdillah
irişdim devlet-i dîdâr-ı Rahmana
Beşâret
tâcını giydim tecellî irdi bu câna
. . .
Gehi ma’den
gehi nebât gehi hayvân olup geldim
İrince
devr-i âdeme boyandım türlü elvâna
(G. 214/1-4)
Vahdet-i
vücudun işlendiği 16.şiir gazel şeklinde yazılmış bir vahdet-nâmedir desek mübalağa etmiş olmayız:
Bu âlem kim
görürsün bir tecelli-gâhdır câna
Kimi âkil
kimi mecnûn kimi âgâhdır câna
Kimi zâlim
kimi mazlûm kimi fâsık kimi ma’sûm
Kimi âbid
kimi zâhid kimi gümrâhdır câna
Kimi âlim
kimi câhil kimisi mürşid-i kâmil
Kimi müflis
kimi de sadr-ı ulvi câhdır câna
Sunûât-ı
İlâhidir bu ef’âl-i tenevvü hep
Her eşyâ bir
tecelli-i mahzar-ı billahdır câna
Münezzeh
cümle eşyâdan aceb sırr-ı hafîdir bu
Görünen her
mezâyâdan yine ol şâhdır câna
Bu kîl ü kâl
bu kesret olupdur perde-i vahdet
Görinen
perdeden yine Cemalullahdır câna
Gören kimdir
görünen kim bu vahdet-hânede Hilmi
Gören de
görünen de cümle nûrullahdır câna
Divanda ayet
ve hadislerden bazen tercüme bazen de iktibas yoluyla faydalanılmıştır. Ayrıca
sure adları da bazen teşbih yoluyla bazen de bir dileğe aracı olarak
kullanılmıştır.
Men aref sırrına
irdin ise âdem oldun
Yohsa her
sûret-i insan olan olmaz hûş-yâr G.
42/11
Eğerçi men aref sırrından âgâh oldısa nefsün
Olur idrâk
iden Rabbisini kâmil beşer yâhû
G.207/3
Yâ Rab be
hakk-ı sûre-i Yâsin ü Kaf Ha
Yâ Rab be
hakk-ı Fatiha vü Nun ü Helatâ G. 1/1
Bâ-yı Bismillahirrahmanirrahimden
ibtidâ
Ders alıp
pîrimden itdüm râh-ı aşka iktidâ
Nokta-i
bâdır tarîk-ı sırr-ı feyz-i mustakîm
Şehr-i
‘ilmin şâhıyum didi Ali-i bâ-behâ (G. 2/1-2)
Kabe kavseyn olduğun
bildim anunçün ey nigâr
İki kaşındır
senin mihrâb-ı ev ednâ bana
Ahd ü peymân
eyleyip bağlandım aşkun bendine
Turre-i
kisvelerden gider urvetü’l-vüskâ bana
G. 11
Semme
vechullahdan ref oldu
cümle perdeler
Kabe kavseyne irüp itdi
harem-gâha vülûc G. 35
Yazdı levh-i
kâinata kilk-i kudret kâf ü nun
Yek nazarda
oldı peydâ külli şeyün yusaddirûn
Nûş idince
câm-ı mevti aşk ile Hilmi Dede
Gûş idenler
diyeler innâ ileyhi râciûn G.203
Tasavvufun
kaynakları arasında gösterilen “küntü kenz” hadisini ise şu şekilde
değerlendirmiştir Hilmi Dede:
Her eser
oldı müessirden ayân ey merd-i Hak
Küntü kenzin sırrını
fehm itdi andan nâzîrûn G. 212/3
Kendine
kendini mir’at itdi gene kendisi
Hüsnüni seyr
itmege her zerrede gösterdi şân
(G. 201/3)
Sevgi ta bezm-i
ezelde takdir olunmuş ve insanın kaderi olmuştur. Bu da bu dünyada sevgilide tecelli ederek
aşığın karşısına çıkmıştır. Nereye ve
neye bakarsanız onu göreceksiniz (G. 50):
Celîl-i
nazm-ı aşkı enver-i ruhsâre yazmışlar
Ulûm-ı
minedin sırrın ulü’l-ebsâre yazmışlar
Kirâmen
kâtibin evvel sücûd-ı âyet-i seb’â
Hutût-ı heft
harf ile cemâl-i yâre yazmışlar
Okudum
mushaf-ı hüsnünde yârin semme vechullah
Hakîkat
Ka’besin esrârını dîdâra yazmışlar
Gel ey zâhid
dem-i âdemdesin insâniyet kesb it
Rümûz-ı
ahsen-i takvîm-i aşkı yâre yazmışlar
Yıkarsa
kalbin a’dâlar iriş bir mürşîd-i zâta
Gönül
ta’mirinin keşfini ol mi’mâra yazmışlar
Göründü
şabbı emred sûretinde aynuma bir er
Bu vech-i
ma’nevi Hilmî cem-i ikrâra yazmışlar
Şeriat ve
tarikat bu
divanda sık sık karşılaştığımız iki
kavramdır. Üstat, şeriatı zâtının terkibi, tarikatı ise mayasının özü olarak
göstermektedir. Tasavvufta çok işlenen şeriatsız tarikat olmaz ilkesiyle
örtüşen bir ifade tarzını aşağıya alıyoruz:
Şeriat terkîb-i
zâtım tarîkat gevher-i kânım
Çekildi
haddeden bir bir gelince tâ bu devrâna
G.214/5
Tasavvufta melâmet
önemli ilkelerden biridir. Dedebaba, kendisinden önceki mutasavvıflarda da
görüldüğü gibi riyakârların kınamalarından korkmadığını, çünkü melâmet
taşının ( ne kadar çok kınandığını dile getirmesi bakımından önemlidir)
çevresinde âdeta bir kale olduğunu şu beyitle dile getirmiştir:
Ne bâkim var
riyâkârân-ı dehrün tîr-i ta’nından
Hisâr olmuş
melâmet taşı Hilmi çevre yanımda (G. 223/7)
Cem, Bektaşî
geleneğinde önemli yere sahiptir. Dedebaba, gönlüyle söyleştiği bir demde
Gönül gel
seninle bir iş edelim
Cümle işler
gerü kalsun o demde
Özümüz
dervîş-i derd-mend edelim
Erenler
erkânı âyin-i cemde
diyerek cemin mahiyetinin erenler erkanı olduğunu anlatmıştır.
Divanda yer
alan “geç” redifli gazelde aşk tarikının usülü anlatılmaktadır
(G.34).
Tarîk-ı aşka gir cânâ
sevâd-ı mâsivâdan geç
Makâm-ı terk
ü tecride irüp nefs ü hevâdan geç
Rızâ vü
emr-i Hakk’ı tut yapış bir dest-i mürşide
Vücûd-ı
allemel-esmâyı bil şirk ü riyâdan geç
Hakîkat
bâbının miftâhı aşk-ı sırr-ı alâdır
Dühûl itmek
dilersen bezm-i hâssa hâs u lâdan geç
Hayâl-i nefs
imiş âlemde hubb-ı saltanat zevki
Telebbüs it
libâs-ı fakrı da havf ü recâdan geç
Bekâbillaha
yetmeklik dilersen sen de ey Hilmi
Hased ü bugz
ü tama’ kin tutma gel kibr-i fenâdan geç
Başka bir
beyitte de bir mürşide mensup olmadan yani ona bağlanmadan aşk ilminin
sırlarını anlaşılamayacağını söylemektedir:
Bütün ilmini
fehm itmez olanlar kîl ü kâl ehli
Bu esrâr
anlaşılmaz olmadan bir mürşide mensub G.27/6
Yolun usülü
bu şekilde anlatıldıktan sonra, bu yola giren kişinin hangi halde olacağı da
anlatılmıştır:
Bir kişi kim
zât-ı Hak’dur Hakk’a zâtı yâr olur
Âşık-ı sâdık
muhibb ü tâlib-i dîdâr olur
Çün elest
bezminde lâyı ref’ idüp illâ diyen
Ahdine
sâbit-kademdür sâdıku’l-karâr olur G. 44
Yolun hali
anlatıldıktan sonra kişinin nasıl davranması gerektiği, bir gönülde iki yar
olmayacağı, bütün bunlara “dâmen-i hünkâr”ın yetişeceği vurgulanmıştır:
Sevme
gayriyi gönül âşıka bir yâr yetişir
Dil-i
dîvâneye bir dilber ü dildâr yetişir
. . .
İki âlemde
budur maksadı ehl-i aşkun
Hilmiyâ sıdk
ile tut dâmen-i hünkâr yetişir (G.
51/1-5)
Dedebaba,
hangi kaynaklardan beslendiğini şu gazelle
anlatmıştır:
Bihamdillah
haber aldım yine cânân otağından
Gelür subh ü
mesâ bûy-i hakikat Hırka Tağı’ndan
Zülâl-i
bâde-i aşka virüpdür neşe-i sâni
Akar seker
bîkârı mesel zemzem Dede Bağı’ndan
Hakikat
ni’metinin ehl-i inkâr lezzeti bilmez
Ne bilsün
tutmamış nân ü nemek pîrin ocağından
Sürüp hâk ü
der dergâh-ı pîre vechin ey âşık
Uyandır kalb
kandilin Balım Sultan çerâğından
İdenler Hazret-i Hünkâr’a candan kulluk ey
Hilmî
Olur dilşâd
ile âzâde elbet gam bucağından
(G. 203)
İnsan her
isteğini her zaman elde edemez. Eğer istenen şey vakti geçtikten sonra elde
edilirse bir faydası olmaz, adeta ölüm döşeğine düşmüş bir kişinin önüne çıkan
fırsata benzer. Bu duyguyu Dedebaba şöyle dile getirmiştir:
Son deminde
gelen ikbâl buna benzer hemân
Neylesün kan
tüküren bir kişi altun leğeni
G.260/5
Ölüm de dinî
edebiyatımızda oldukça sık işlenen bir konu olmuştur. Dedebaba da bunu şöyle ifade etmiş:
Tecerrüd
mesleğinde dâim ol Hilmi Dede dâim
Gelen bu
âlem-i hestîye encâmı göçer yâhû
(G. 207/8)
Ayrılık
edebiyatımızda en çok işlenen konulardandır. Ayrılık ile ölümü tarttıran ve
ayrılığı ölümden daha ağır gören bir milletin mensubu olan şairimiz de ayrılık
üstüne şunları söylemiştir:
Rûz-ı
hicrânın beher sâniyesi bir yıl gelür
Hilmiyâ cem’
eyleyüp bir bir hesâb ittim bu şeb
G.28/7
Tasavvuf
disiplininde dünyaya hiç önem verilmez.
Hilmî Dede bunu “olsa da bir olmasa da” ifadesi ile veciz bir
söyleyişle dile getirmiştir:
Ferah-ı
devleti dil bulsa da bir bulmasa da
Tâlib-i
vuslat olan gülse de bir gülmese de
Menzil-i
aşka eren sıdk ile ehl-i hâle
Gam u
ş”âd”i-i felek olsa da bir olmasa da
Gözümün yaşı
ile beslediğim âlemde
Gül-berk-i emelim solsa da bir solmasa da
Bâde-i
la’l-i lebinden kanan ehl-i aşkın
Kadehi
bâde-i semm tolsa da bir tolmasa da
Hilmiyâ
Gülşen-i vahdetde ne gam zâhid-i har
Gonce-i
ömrüm eğer yolsa da bir yolmasa da
(G. 220)
Bazı
şiirlerinde klasik şiirimizdeki sevgiliye ait mazmunları kullanmaktadır. Mesela Fuzûlî’de görebileceğimiz bazı kalıp
ifadeleri Dedebaba’nın divanında da görmekteyiz. Eski şiirimizde bir kategoriye
ait kelimeler başka bir kategoriyi anlatmakta da kullanılmıştır.
Kaşınla
kirpiğin zülfün senin ey kâmet-i zîbâ
Biri misk ü
biri anber birisi sünbül-i ra’nâ
Cemâlün hüsn
ü ânun ruhları âlün gül-endâmın
Kamer-tal’at
melek-haslet perî peyker saçı leylâ
Gözün âhû
dişün incû dehânun hokka-i dârû
Nigâhun cân
virür mürde dile nutkun ider ihyâ
Müselsel
turre-i kisvelerin hable’l-metin olmuş
Mühelhel
sûretin uşşâka nûr-ı urvetü’l-vüskâ
Kulağın
mahzen-i hikmet meşâmın bûy olur Hak’dan
Dudağun
çeşme-i kudret lisânun kenz-i lâyüfnâ
Vücûdun Tûr-ı
Sinâsı tecelligâh-ı Mevlâ’dur
Göründü
dest-i pâkünden zihi sırr-ı yed-i Beyzâ
Tavaf eyler
melâik ins ü cin Hilmî Dede ey yâr
Yüzün beyt-i
muazzamdur cemâlün kıble-i ulyâ
G. 22
Düşdi gönlüm
ey sanem kirpiklerin sevdâsına
Cân u cihân
virmişem ebrûların arasına
Gelmiş
cemâlin şânına nûrun alâ nûr âyeti
Ya ben nice
dil virmeyem yârin ruh-ı zîbâsına
Hüsnün gören
âşıklara cennet visâlündür senin
Müştâk
olanları hısâb kâmetin tûbâsına
Nergis gözün
yağmalamış imân u akl-ı âşıkı
Kimdir aceb
karşu duran yağmurun yağmasına
Yûsuf misâli
niceler çâh-ı zenehdânındadır
Aşk ehli
olmuşlar esîr-i zincir-i zülf arasına
Yandım
yıkıldım ey sanem Allah içün kandır beni
Dil-teşneyem ben tâ
ezel la’l-i lebin sahbâsına
Lutf eyleyüp
Hilmi Dede cânânımız kılsa kabûl
Ben cânumı
nezr itmişim bezm-i safâ-efzâsına
(G. 218)
Bir başka
gazelde sevilenin ruhsâr-ı âli âşığı aşk âteşine yandıran ve sabahlara kadar
gönlü ah ettiren visâl arzusudur. Âşığı sevdâlara düçâr eden sevgilinin kaşları
ve benidir. Sevgilinin boyu(kadd-i dâl)
ise âşığın zayıf cismini nâtüvân edendir (G. 49).
Klasik şiir
geleneğinde olduğu gibi Hilmi Dede de vaize sık sık çatıldığını görüyoruz:
Mey ü mahbûb
arzu kıldığım ayb itme ey vâiz
Mey ü mahbûb
olan yirde olur her şeb sabâ meclis
(G. 115/4)
Hak-şinâs ol
ey güzel fehm eyle kendi nefsini
Kîl ü kâl-i
vâ’ize uyma kelâmı muhtelif (G. 128/4)
Vâiz fikr it
hâlet-i merdâne-i aşkı
Bir mûr-ı
dile değme Süleyman’ı üzersin (G. 136/3)
Hakdan özge
nesne yok âlemde ey vâ’iz ıyân
Hak nazar
kıl kim hemîn Hak’dan ibâretdür cihân (G. 201/1)
Mest olup
vahdet şarâbından bugün Hilmî Dede
Söyleyen
Hak’dır bu nutkı eyleme vâ’iz gümân (G. 201/7)
Daha önce
Fuzûlî’de diğer divan şairlerinde gördüğümüz tabipten şifa istememek motifi
Dedebaba da vardır. Hem de hayatı
pahasına. . .
Hayâtın terk ider Hilmî tabîbe keşf-i râz
itmez
Marîz-i aşk
olan mustağnidir dâr u şifâsından
(G. 198/5)
Şairimiz
kâinattaki her şeyin insanda gizli olduğunu veciz bir şekilde dile getirmiştir.
Lâ dime
zâhid illâ gizlidir âdemdedir
Allemel-esmâ
hem müsemmâ gizlidir âdemdedir G. 45
Hilmi Dede,
birkaç şiirinde “Nevrûz”u işlemiştir. Bilindiği gibi Nevrûz ta Orta
Asya’dan beri kültürümüzün bir parçası olarak devam ede gelen bir
bayramımızdır.
Bihamdillah
gidüp gam geldi nev-rûz-ı neşât-efzâ
Bezendi
sü-be-sü elvân çiçekle tağ ile sahrâ
Bahar eyyâmı
kevne zîb ü zînet bahş içün el-hak
Olupdur
gülistanda gül bedenden goncalar peydâ
Çemen
tıflını emzirdikçe dâim ebr-i nisandan
Giyüpdür
dâye-i arz ol şerefle hil’at-ı hadrâ
. . .
O meh ağyâr
ilegice safâda kahkahalar ile
Hezerân yâ
Sabûr çekmede Hilmi-i şeydâ G. 23
(Toplam 13 beyit)
Divanda yer yer arkaik söyleyiş özellikleri görülmektedir. 37.gazelin
redifi “yoh”tur. Buna mahalli söyleyiş de denebilir, ama eskiden de bu söyleyişin
böyle olduğunu biliyoruz.
Bir şiirde bugünkü -dır, -dir, -dur,-dür ekinin durur şeklinde kullanıldığını
görüyoruz.
Zülfi karalar çok durur
La’lün vefâsı yok durur
Her gamzesi bir ok durur
Karşu siperdârun nedür? (G. 41)
Başka bir şiirde uyku /yuhu, bir diğerinde ise sançılmak kelimesine
rastladık:
Sanma gâfil gönlümi cânâ cünûn-ı aşkdan
Gelmez asla aynuma fikr ü hayâlinden yuhu G.206/4
İltifât-ı yâre mahzar oldı Hilmi âkıbet
Sîneme sancıldı kaşı yâdan müjgân oku G.206/5
Yüzyıl
özelliği midir, yoksa tekke mensubiyetinin etkisi midir bilinmez, Türkçe
kelimelerle Farsça ekler bir iki yerde birleştirilmiştir ki bu divan şiirinde
pek görülmemektedir.
Tecerrüd
âsumânından doğunca Hilmi-i kemter
Münevver
itdi meydânı şeb-i vuslatda ay-âsâ G.6/5
“Ahı”
kelimesi de bugün unutulan kelimelerimizdendir.
Dedebaba’nın divanında bu kelimeye de rastladık:
Ey ahı
ârif isen eyleme aslın inkâr
Bir avuç
hâk-i siyehden yaratıldın ey yâr G.
42/1
İyelik
ekinin sı’lı biçimine örnek:
Eğerçi men
aref sırrından âgâh oldısa nefsün
Olur idrâk
iden Rabbisini kâmil beşer yâhû G.207/3
Tevdi etmek,
teslim etmek, emanet etmek, vermek, yetiştirmek, ulaştırmak anlamlarına gelen tapşırmak
fiiline de rastladık divanda. [5]
Cefâyı
çekmeyen irmez safâ-yı zevk-i dîdârına
Belâya sâbir
olmak tapşırur uşşâkını yâre
G. 210/
Divanda yer
alan 18. şiir bir “Elif-nâme”dir.[6]
Elif-nâme, eliften başlayıp ye harfine kadar, her harf ile başlayan bir mısra
veya beyit ya da dörtlük tertip etmek suretiyle meydana getirilen şiirlere
verilen isimdir. Hem halk şiirinde hem de divan şiirinde örneklerine
rastladığımız elif-nâmelerde şairler dile hakimiyetlerini ve ustalıklarını
sergilerler.
Sonuç olarak
diyoruz ki Hilmi Dedebaba tasavvuf terbiyesi içerisinde yetişmiş, bütün
insanlığı kucaklayan bir hoşgörü sahibi şeyh bir şairdir. Klasik şiirimizin
mazmunlarını ve Bektaşi geleneğini şiirine yansıtabilmiş şahsiyet olan Hilmi
Dedebaba’nın edebiyat tarihi içerisindeki yerini lâyık-ı vechile alabilmesi
gerekli inceleme ve araştırmaların mutlaka yapılması gerekir.
Sâhib-i dîvân merhûm el-Hâc Mehmed Ali Hilmî Dede Baba
kaddesellâhü sırrahu’l âli hazretlerinin yirmi sekiz yaşlarındaki
tasvîrleridir.
Bugün yine Hilmi Dede Baba’nın, tekke musikîsine âşinâ
olanların çok iyi bildiği bir şiirini paylaşacağım.
Tekke-dergahlarda Muharrem ayı geldiğinde, genelde
ehl-i beyt, özelde ise Kerbelâ ve Hz. Hüseyin aleyhisselâm üzerine yazılmış
ilahiler, kasideler, mersiyeler okunur ve bunlara “Muharremiyye” ismi verilir.
Bu muharremiyelerin en meşhurlarından birisi de
güftesi Hilmi Dede Baba’ya ait olan ve “Âbidân-ı Mustafâyız (Mustafa’nın
kulları, köleleriyiz), biz Hüseynîlerdeniz” matlaıyla başlayanıdır.
Bu muharremiye daha sonra son sebilcimiz Sebilci
Hüseyin Efendi tarafından uşşak makamında bestelenecek ve bu şekliyle iştihar
edecektir. Yine bu yazının sonunda bizzat Sebilci Hüseyin’in sesinden
dinleyebilirsiniz. (“Âbidân-i Mustafâyiz” şeklinde tatlı da bir okuyuşu
vardır.)
Muharremiyenin, Hilmi Dede Baba’nın divanında bulunan
şekli şöyle:
Âşıkân-ı Murtezâ’yız biz
Hüseynîlerdeniz
Başımız top eyledik Şâh-ı Şehîdin
aşkına
Canfedâ-yı Kerbelâ’yız biz
Hüseynîlerdeniz
N’ola mecrûh eylese a’dâ bizim
endâmımız
Mest-i sahbâ-yı cefâyız biz
Hüseynîlerdeniz
Tîr-i ta’n-ı zâhide kıldık hedef
biz sînemiz
Hâmil-i derd ü belâyız biz
Hüseynîlerdeniz
Âteş-i hubb-i imâmeyn ile yansın
cismimiz
Sûz-ı aşka mübtelâyız biz
Hüseynîlerdeniz
Hamse-i ehl-i kisâdır serde tâc-ı
fahrimiz
Dervîş-i bâb-ı rızâyız biz
Hüseynîlerdeniz
Hacı Bektâş-ı Velî’dir pîrimiz
Hilmî dede
Bende-i âl-i abâyız biz
Hüseynîlerdeniz
Fotoğraftaki şiiri:
Nûr-ı kandîl-i mu’allâdır Huseyn-i Kerbelâ
Revnak-efzâ-yı musallâdır Huseyn-i Kerbelâ
Tayyib u tâhir, mutahhardır sıfât u zât ile
Rics-i isminden müberrâdır Huseyn-i Kerbelâ
Râhına canlar fedâ cânân-ı âlemdir ezel
Cevher-i hüsn-i mücellâdır Huseyn-i Kerbelâ
Bûy-ı aşkıyla mu’attardır dimâğ-ı âşıkân
Cu’d-ı müşgîn-i mutarrâdır Huseyn-i Kerbelâ
Zübde-i âl-i Muhammed’dir vücûd-ı nâziki
Mâye-i feyz-i musaffâdır Huseyn-i Kerbelâ
Seyyid-i şübbân-ı ehli’l-cenne’dir çün lâ-cerem
Dâver-i sadr-ı müvellâdır Huseyn-i Kerbelâ
Zikr ider nâm-ı şerîfin rûz u şeb Hilmî müdâm
Sırr-ı esmâya müsemmâdır Huseyn-i Kerbelâ
Bektaşi tarikinde “namaz yoktur”,
“kılmazlar”; “ibadette bulunmazlar” diyerek sûi zân edenlerin okumaları
niyetiyle;
İhramcızâde İsmail Hakkı
İhramcızâde İsmail Hakkı
Gönül gel
seninle bir iş edelim
Cümle işler gerü kalsun o demde
Özümüz dervîş-i derd-mend edelim
Erenler erkânı âyin-i cemde
Cümle işler gerü kalsun o demde
Özümüz dervîş-i derd-mend edelim
Erenler erkânı âyin-i cemde
M. Hilmi
Dedebaba
Erkân-nâmeler,
tarikatler bünyesinde bir yol ulusu tarafından vücuda getirilen ve tarikat
mensuplarının uyması gereken kuralları anlatan metinler olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu metinler içerisinde yol ehlinin uyması gereken kurallar ve
tarikat ritüelleri belli bir düzen içerisinde sistemleştirilerek aktarılır.
Daha çok sözlü gelenek çevresinde yayılma olanağı bulan tarikat ritüelleri
erkân-nâme türündeki yazılı kaynakların varlığı ile daha somut bir biçimde
aktarılma imkânı bulur. Bu çalışmada 1842-1907 yılları arasında yaşamış Bektaşi
Tarikati Babagân Kolu 23. Postnişin Muhammed Ali Hilmi Dedebaba'ya ait
erkân-nâme ele alınmıştır. Eski yazı olan metin Latin harflerine aktarılmış,
ardından Arapça metinli bölümler günümüz Türkçesine çevrilmiştir. Eser içinde
yer alan ve tarikat içindeki ritüelleri ortaya koyan çeşitli terimler
incelenmiştir. Bu terimlerin gelenek içindeki karşılıkları kaynaklar ışığında
ifade edilmiştir. Erkân-nâme'nin muhtevasında Bektaşi tarikatına ait meydan evi
içerisinde ve dışarısında icra edilmesi uygun görülen ritüeller ve bu
ritüellerin bünyesinde ifade bulan dualar sıralanmıştır. Erkân-nâmede yer alan
dualarda Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem, Hz. Ali, 12 İmam ve Ehlibeyt
sevgisinin belirgin bir biçimde işlendiği, onları tespih etmenin gereği ve her
türlü ibadette bu isimleri anmanın esas olduğu bildirilmiştir. Erkân-nâmede yer
alan dualarda Hz. Hüseyin'in sevgisinin vurgulu bir biçimde ele alındığını
belirtebiliriz. Balım Sultan Erkân- nâmesi ile tarikat ritüellerinin yazılı bir
biçime dönüştürülmesi, erkân-nâmelerin belirli değişimlerle günümüze kadar
aktarılması ve bu değişimlerin tespiti noktasında M. Ali Hilmi Dedebaba erkân-nâmesinin
önemli olduğu ifade edebiliriz. Erkân-nâmenin yakın dönemde yaşayan bir Bektaşi
dedebabasına ait olması günümüz Aleviliğini anlamada ve anlatmada da önemli bir
yere sahiptir.
Anahtar
Kelimeler: Erkân-nâme,
Bektaşi Geleneği, M. Ali Hilmi Dedebaba, Tercüman.
MUHAMMED ALI HILMI DEDEBABA’S ERKAN-NAME
Erkân-nâmes
are the texts originally documented by the leaders of the sect, and a set
of rules and regulations practiced by the followers. The rules and rituals,
first spread in oral custom, are transferred into systematic practices in these
erkân-nâmes.
Thus, erkân-nâmes
can be considered as written narratives of religious sect rituals in oral
tradition. This study is about one of those prominent erkân-nâmes
which belongs to Muhammed
Ali Hilmi Dedebaba (1842-1907), head of the Bektashi Sect 23rd Babagan Branch. The old
version of the erkân-
nâme is first translated into Latin alphabet, and the Arabic parts of the text
into modern Turkish. Then the terminology related to rites and rituals of the
sect are closely evaluated. The common terms used in Bektashi tradition are
found out through the analysis of other sources (erkân-nâmes). The rituals and prays that regulate practices in and out of Cem-House in
this erkân-nâme
are ranked in order. It becomes clear that it is necessary for the prayers
to reflect their love of Prophet Muhammad, Hz. Ali, twelve Imams and Ehlibeyt, and mention their names in the praying, as dictated in the erkân-nâme.
Love of Hossein is also stated and even stressed in these rituals. Muhammed
Ali Hilmi Dedebaba's erkân-nâme
plays an important role in transferring the rites and rituals of the sect
(and the slight changes in advance) to future generations, and it has a
significant place among other erkân-nâmes since the
first one written by Balım Sultan. Since this is one of the recent written erkân-nâmes,
it also carries importance in understanding Bektashism and Alevism today.
Key words: Erkân-nâme,
Bektashi Tradition, M. Ali
Hilmi Dedebaba, Prayer
Erkân
tarikatın sahip olduğu kuralları, temel ilkeler ve törenler bütününü ihtiva
eder. Tasavvuf ıstılahında 'sûfilerin uydukları ve uyguladıkları kurallara
“âdâb-ı sofiyye",tarikat ehlinin gözettiği ve dikkate aldığı kurallara
“âdâb-ı tarikat" veya “âdâb ve erkân" denir (Uludağ, 1995: 18). Bu
genel kaideleri anlatan esere ise erkân-nâme adı verilir. Bektaşi tarikati günümüzde
Balım Sultan Erkân-nâmesi ölçüt alınmak üzere sistemleştirilmiştir.
Erkân-nâmenin içeriğinde yer alan şekil ve uygulamaların hiçbiri amaçsız
değildir. Bu ayinler sırasında yapılan her davranışın, kullanılan her sembolün
simgelediği bir mânâ vardır. Belirli bir duruş biçimiyle ya da birkaç şeklin
bir arada sergilendiği bir davranış kalıbıyla ortaya konulan anlatım, gerçekte
sayfalarca bilgi içerdiği hâlde, tek bir şekil ya da davranışa sığdırılmış
olabilir (Temren,1995: 109).
Genel
anlamda erkân-nâmelerde tarikat ehlinin sosyal yaşamını düzenleyen kurallar
bütünü ortaya konulur. Tarikat üyeleri hem yaşamını hem de tarikat içindeki
sorumluluklarını erkân-nâmelerin içerdiği tarikat adabı usulünce
şekillendirirler. Bu usüller içerisinde tac takınmadan ikrar törenlerine,
ayin-i cemden ziyaret adabına ve babagân kolu dâhilinde mertebeler arasında
gerçekleştirilmesi zaruri olan bir dizi ayin de yer almaktadır. Nitekim son
dönem babagân Bektaşi dedebası Ali Haydar Ercan Dedebaba da bugünkü
Bektaşîliğin nasip, dervişlik, babalık, halifebabalık, dedebabalık törenleri,
baş okutma, doğum, ölüm, sünnet, evlilik ayrıca bütün dinî açıdan özel
günlerde yapılacak işler, okunacak aşure, gülbank ve tercümanlar ile can'ların
davranışlarına yön verilmesinde, yine erkân-nâme ye uyulmakta olduğunu ifade
etmektedir (Ercan, 2010: 406).
M. Hilmi
Dedebaba 19. ve 20. yy. da Bektaşi tarikatının ruhani liderliğini yapmış önemli
bir isimdir. Gerek yaşamı gerekse Bektaşi Tarikatı içerisindeki duruşu yurtiçi
ve yurt- dışında değerlendirilmekte olan bir isimdir.
Aynı
zamanda bir Bektaşî şairi de olan Hilmi Dedebaba, Sultan Ahmed civarında
Güngörmez Camii imamı Nuri Efendi ile Emine Bacı'nın oğludur. Anne ve babası
Merdiven Köyü'nde Şahkulu Sultan Tekkesi post-nişini Hasan Baba'dan, kendisi
de Aşçı Baba'dan el almıştır. M. Hilmi dedebaba ise 1856 yılında henüz 15
yaşında iken Şahkulu Dergâhı Postnişini Hacı Hasan Baba Erenler 'den nasip
almış, rehberliklerini Aşçı Ali Baba Erenler yapmıştır. 1907'de vefatına kadar
bu görevini sürdürmüştür. Mezarı tekkenin haziresindedir (Noyan,1998: 333).
M. Ali
Hilmi dedebaba Hacı Bektaş Veli Dergâhı 23. postnişin ve türbedarı ve babagân
Bektaşi yol'unun 23. mücerret dedebabasıdır. Elimizdeki erkân-nâme de M. Hilmi
dedebaba'nın isminin zikrediliyor olması son dönem yani 19. yy sonlarına ait
bir erkân-nâme olduğu göstermektedir. Erkân-nâme içerisinde meratibe uyularak
M. Ali Hilmi Dedebaba'dan M. Ali Hilmi dedebabanın nasib aldığı Şahkulu Dergâhı
postnişini Hacı Hasan Baba ve dede- babanın rehberliğini yapan Aşçı Ali
Baba'nın isimleri de yer yer zikredilmiştir.
Bel
Bağlamak: Teslim
olmak, hizmete koşulmak.
Çerağ: Fitilli
mum veya kandil. Işık, aydınlık anlamlarına da gelir. Tasavvufta mürşit ve yol
gösterici anlamındadır. Özellikle Bektaşilikte çerağın önemi vardır (Pala,
2004: 100101). Tanrı'nın ışık biçiminde görünüşe taşınması, Hz. Muhammed
sallallâhü aleyhi ve sellemin Tanrı'dan gelen ilk ışık olması, Hz. Ali
kerremallâhü veche ve soyunun bu ışığın sürekli taşıyıcısı durumunda olması
anısına, ruhun aydınlanmasının sembolü olarak algılanan ve cem törenlerinde
kullanılan kandil, lamba, mum ya da çıra (Korkmaz, 2005).
Gülbeng: Bülbül
sesi demektir, Alevi toplantılarında cem ayinlerinde Pirin yüksek sesle yaptığı
uzun duadır. Pîr gülbank çekerek, secdede bekleyen canlar, durak başlarında
(cümle sonlarında) “Allah Allah" der. Gülbank sırasında tüm cemaat secde
halindedir ve duanın bitiminde niyaz edilerek normal oturuşa geçerilir.
Gülbankların sonu “Gerçeğe Hû" ya da “Hû" diye biter. Peygamberimizin
ve yüce soyuna (seyyidler) özgü duadır (Korkmaz, 2005).
İkrar
Vermek: Tarikata
girmek için söz vermek; tarikata girdikten sonra yolun bütün kurallarına
uyacağını üstlenmek (Korkmaz, 1994: 180).
Tercüman
(Terceman): İnsandan
Tanrıya çeviri, dilek ve duaların iletilmesi, bu amaçla şiir ya da mensur
şekilde okunan övgü ve dualar; kurban; bir hizmete başlanırken, hizmet
sahibinin okuduğu nesir ya da manzum duadır. Manzum ve düz yazı biçiminde okunan
küçük dualardır ve gülbanklarda imamların adları geçer (Erdem ve Demir, 2010:
451).
Tığlamak: Bir
hayvanı, kurbanı kesmek (Korkmaz, 2005).
Tîğ-ı
Bend: İkrar
ayininde, mürşit tarafından üç düğüm atılarak nasip alan canın beline
yöntemine uygun bicimde bağlanan, o gün tığlanan kurbanın yününden örülmüş
kuşak. Nasib alan her canın bir tığbendi vardır. Tığbend o gün tığlanan
kurbanın yününden yapılan ve On İki İmamı simgeleyen on iki ip kullanılarak
özel bir biçimde örülmüş, 2-2,5m. Boyunda bir kuşaktır. Üzerindeki üç düşüm
Allah- Muhammed- Ali adlarını birlemeyi ve eline, beline, diline sahip olmayı
simgeler. İkrar ayininde nasib alacak can, rehberi tarafından meydana, mürşid
huzuruna; Hallac-ı Mansur'un dara çekilirken boynuna geçirilen ipin anısını
yaşatmak için tığbendi boynuna bağlanarak alınır. (Korkmaz, 1994: 358).
Savm: Oruç.
İkinci fecirden başlayarak güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsi
mukarenetten nefsi men'etmek suretiyle yapılan ibâdet.
Salâti’l-Fecr:
Sabah
namazı.
Kaygusuz
Abdal: Kaygusuz
Abdal XV. yüzyıl Dini- Tasavvufi Halk edebiyatının önde gelen
şahsiyetlerindendir. Asıl adı Alaaddin Gaybî'dir. XIV. yüzyıl ile XV. yüzyılın
ilk yarısında yaşamıştır. Teke-Alâiye sancağı beyinin oğludur. Abdal Musa'ya
bağlanarak tasavvufa gönül vermiştir (Güzel, 1981:79).
Hasan
Baba: Merdiven
Köy Şahkulu Sultan Tekkesi postnişinidir. M. Ali Hilmi De- debaba Hasan Babadan
el alarak Bektaşi tarikatına dâhil olmuştur (Solmaz, 2008:40).
Ali Baba: M. Hilmi
Dedebaba'nın Bektaşi olduğu dönemde rehberliğini yapmış Bektaşi Babasıdır
(Solmaz, 2008:40)
Bektaşîliğin
ilk yazılı erkân-nâme si ''Balım Sultan Erkân-nâmesi'' olarak adlandırılan ve
orjinal adı ''Erkân-nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan'' olan eserdir.
Günümüzde bu erkân-nâme den tespit edilmiş üç nüsha olup bir tanesi Bedri Noyan
Dedebaba'da, ikincisi Turgut Koca Halifebaba'da, üçüncüsü de Vatikan
Kütüphanesi MS4105 no ile kayıtlı bulunmaktadır (Koca, 2005: 21).
Erkân-nâme-i
Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan dünyanın her yerindeki Bektaşi derviş,
baba, halifebabalar tarafından 1826 sonrasına kadar kesintisiz uygulanmıştır.
Erkân- nâme-i Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan üzerinde ilk değişiklik yapan
Mehmet Sait Efendi adında bir Nakşibendî şeyhidir. İkinci Mahmud'un yeniçeri
ocağını dağıtmasıyla birlikte Bektaşilik de yasaklanmıştır. Seyit Nebi
Dedebaba zamanında Hacı Bektaş Dergâhına Mehmet Sait Efendi isminde bir zât
görevlendirilmiştir. Bu şahıs dergâhı ve Bektaşileri Nakşîleştirmek için
görevlendirilmiştir. Ne var ki bu Nakşî şeyh, Bektaşiliği tanıyarak Bek-
taşileşmiştir. Tarihte ilk defa Balım Sultan Erkân-nâmesini değiştirme girişimi
işte bu şahısla başlamıştır. Mehmet Sait Efendi Bektaşîliğin ayin ve
ritüellerini düzenleyen, tanımlayan geleneksel Balım Sultan Erkân-nâmesine,
Nakşibendîlikten alınma bazı kaideler eklemiştir.
Erkânnâme-i
Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyân üzerinde ikinci değişiklik ihtiyacı
Muhammed Ali Hilmi Dedebaba döneminde hissedilmiştir ki çalışmamızda ele aldığımız
nüsha, bu dönemin ürünüdür. 1873'te Sultan Abdülmecit zamanında Şahkulu Dergâhı
ile beraber diğer Bektaşi tekkeleri açılmaya başlanmış ve böylece o güne kadar
kendilerini tam anlamıyla aşikâr etmeyen Bektaşiler de yeniden gün yüzüne
çıkmaya başlamıştır.
Erkân-nâme-i
Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan'ın orijinalinde Yeniçeri Teşkilat esasları
ve Bektaşi kanunları iç içedir. Yeniçeriliğin kaldırılmasına rağmen erkân-nâme
de yeniçeri gülbankları yer almaya devam etmiştir. Bu durum Bektaşilerin başına
da zaman zaman iş açmıştır. Balım Sultan erkân-nâme sinin eski hükümlerinin
saray yönetimini rahatsız etmesi üzerine, Muhammed Ali Hilmi Dedebaba 1876
yılında Osmanlı saray mabeyninde görevli dervişlerinden Derviş Sıtkı
İstanbulî'ye günün koşullarına uygun yeni bir erkân-nâme hazırlamasını söyler.
Derviş Sıtkı İstanbulî Şahkulu Sultan Dergâhında hizmet eden, İngilizce,
Fransızca bilen, siyasilerle ilişkisi olan ve dönemin şartlarından haberdar
olan biridir. O dönemin şartlarına uygun bir erkân-nâme hazırlığı içersine
girer ve ilk yaptığı iş Yeniçeri gülbanklarını erkân-nâme den çıkarmak olur.
Hâlbuki o güne kadar kullanılan erkân-nâme nin adı bile Erkân-nâme-i
Bektaşiyan ve Kavanin-i Yeniçeriyan'dır.
Muhammed
Ali Hilmi Dedebaba erenlerin Hakk'a yürümesinin üzerinden bir zaman geçtikten
sonra Şahkulu Sultan Dergâhına postnişin olan Mücerred Hacı Ahmed Burhaned- din
Halifebaba Derviş Sıtkı İstanbulî'nin bu çalışmasının üzerinde birtakım
değişiklikler yapmıştır.
Yapılan bu
değişiklikler dışında da erkân-nâme üzerinde değişiklik yapılması fikrini
savunan Bektaşi mürşidleri olmuştur. Mesela Isparta Yalvaçlı Topal Tevfik
Halifebaba da böyle bir erkân-nâme hazırlamış. Bir diğer erkân-nâme taslağı
çalışmasını da Ali Nihad Tarlan Baba yapmıştır. Arnavutlukta dedebaba olduğunu
ifade eden Reşad Bardi'nin mürşidi Ahmet Ahmetay da böyle bir çalışma
yürütmüştür.
1960
yılında dedebaba seçilen Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba da erkân-nâme de yer
alan birtakım tercüman ve gülbankları günümüz Türkçesine çevirme ihtiyacı duymuş
ve bunu konuyu o dönemki halifesi olan mücerred Cafer Sadık Bektaş
Halifebaba'ya açmıştır. Onun da desteklemesi üzerine Türkçeleştirme işine
girişmiştir. Bu bağlamda Bektaşi erkân- nâme leri üzerinde değişiklik
çalışmalarının yapılageldiğini ifade edebiliriz.
Mehmed Ali
Hilmi Baba Erkân-nâmesi olarak bilinen bu çalışma bir taslak niteliğindedir.
Bu erkân-nâme taslağında alperen geleneği ile fütüvvete ilişkin gülbank ve
tercümanlar çıkarılmıştır. Bugün Bektaşilerce uygulanan erkân-nâme, Derviş
Sıtkı İstanbulî'nin hazırladığı taslak değildir.
İncelememize
konu olan bu erkân-nâme nüshası, Derviş Sıtkı İstanbulî'nin kendi yazdığı
erkân-nâme taslağı mıdır yoksa Mücerred Hacı Ahmed Burhaneddin Halifebaba'nın
yeniden yapılandırdığı mıdır noktasında bir tespitte bulunamadık.
METİN
Münâcât
Bismillahi'r-rahmâni'r-rahîm
Allahümme
ente'l-evvelü feleyse kableke şey'ün ve ente'l-âhirü feleyse ba'deke şey'ün ve
ente e'z-zâhirü feleyse fevkake şey'ün ve ente'l-bâtinü feleyse dûneke şey'ün
yâ kâ'inen kable külle şey'in ve yâ bâkiyen ba'de külle şey'in yâ men hüve
akrabü ileyhi min habli'l-verîdi yâ men hüve fegâkün limâ yürîdü yâ men yehûlü
beyne'l-mer'i ve kalbihi2
yâ men
hüve bi'l-menzari'l-a'lâ ve hüve bi'l-üfüvvi'l-mübîni yâ men leyse kemislihi
şey'ün ve hüve's-semi'ü'l-besîrü yâ men hüve 'alâ külli şey'in kadîrün ikzâ
el-hâcât bi-hakki Muhammedin ve âlihi't-tâhirîne salavâti şerîfe3
Bismillahi'r-rahmâni'r-rahîm
Allahümme
salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ ve seyyidi'l-enbiyâ'i
Muhammedin Mustafâ allahümme salli ve sellim ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ ve
seyidi'l- evliyâ'i'l-imâmü aliyyi'l-mürtezâ allahümme salli ve sellim vezid ve
bârik 'alâ nûri seyyidetinâ ve seyyidetü'n-nisâ'i'l-'âlemîne Fâtımete'z-Zehrâ
ve 'alâ ümmühâ ve ümmü'l-mü'minîne Hadicete'l-Kübrâ allahümme salli ve sellim
vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü Hasanü'l-Müctebâ allahümme salli ve
sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü Hüseyni'ş-Şehîd bâ razi
Kerbelâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyyidinâ el-imâmü
Zeyne'l-Âbidîn4
allahümme
salli ve sellim ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü Muhammedü'l-Bâkır
allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâmü
Ca'ferü's-Sâdık allahümme salli ve sellim ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ el-imâm
Musa el-Kâzım allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri seyyidinâ
el-imâm Alî Musa er-Rızâ allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri
seyyidinâ el-imâmü't-Tâkî allahümme salli ve sellim vezid ve bârik 'alâ nûri
seyyidinâ el-imâmü'n-Nafî allahümme salli ve sellim vezid ve bârikalâ nûri
seyyidinâ el-imâm Hasanü'l-Askerî allahümme salli ve sellim vezid ve bârik5
alâ nûri
seyyidinâ el-imâm Muhammedü'l-Mehdî salavâtü'llahi ve selâmühü aleyhim ecma'îne
allahümme inne hâ'ülâ'i e'immetünâ ve sâdâtünâ ve küberâ'ünâ ve şüfe'â'ünâ
bihim netevâ'ir ve min a'dâ'ihim neteberre'ü fi'd-dünyâ ve'l-âhireti allahümme
ve âli men vâlâhüm ve 'âdi men 'âdâhüm vensur men basarahüm vehzül men
hazalehüm ve'l-'an men zalemehü vensur şî'atehüm ve'kub 'alâ men cehedehüm6
vehlük
'adüvvehüm mine'l-insi ve'l-cinni ecma'în mine'l-evvelîne ve'l-âhirîne ilâ
yevmi'd-dîni allahümme zidnâ muhabbetehüm verzüknâ şefâ'atehüm vehşürnâ ma'ahüm
ve fî zümretihim tahte livâ'ihim be-fazlike vecûdike ve keremike ve rahmetike
yâ erhame'r- rahimîne ve sallallahü 'alâ nûri seyyidinâ Muhammedin ve
âlihi't-tâhirîne7
Nâd-ı 'Alî
Bism-i
Şâhın nâd-ı 'Aliyyen mazhari'l-'acâyib tecidhu8 'avnen leke
fi'n-nevâ'ibi ilâllahi hâceten ed'ûke küllü hemmin ve gammin bi-nûri 'azametike
yâ Allahü yâ Allahü yâ Allahü ve bi-nûri nübüvvetike yâ Muhammed yâ Muhammed yâ
Muhammed ve bi-sırri vilâyetike yâ 'Alî yâ 'Alî yâ 'Alî edriknî edriknî edriknî
yâ sâhibe'l-cemâli ve'l-kemâli yâ ze'l-heybeti ve'l- celâl allahümme
bi-hakki'l-Hüseyni ve ceddihi ve ebîhi ve ümmihi ve ehîhi ve benîhi neccinâ min
külli hemmin ve gammin bi-rahmetike yâ erhame'r-râhimîne yâ mükallibe'l-kulûbi
ve'l- ebsâr9 kallib kulûbenâ ve basarinâ bi-hakki rızâ'ike ve
rü'yeti'l-müştâkîne'l-ahyâr lâ fetâ illâ 'Alî lâ seyfe illâ Zülfikâr hû dost10
Tercümân-ı
Dâr (Dâr Duâsı)
Bism-i
Şâhın reyyenâ zalemnâ enfüsenâ ve in lem teğfirlenâ ve terhamnâ lenekûnenne
mine'l-hâsırîn11 Allah Allah yüzüm pîrde özüm dârda erenler
meydanında Hak Muhammed 'Alî yolunda canım kurban tenim tercümân bu fakirden
ağrınmış (gücenmiş) incinmiş karındâş var ise dile gelsün bile gelsün Allah
eyvallah
Tercümân-ı
Tâc
Allah
Allah erenler aşkına kemter kemine yüzüm hâk eyledim rûy-ı zemîne giyüben
Kaygusuzdan tâc-ı 'izzet hû diyelim erenler demine ber cemâl-i Muhammed kemâl-i
Hasan ve Hüseyin ve 'Alî-i bülende-râ salavât erenlerden haklı hayırlı himmet
şey'en lillah Allah eyvallah
Tercümân-ı
Vudû (Abdest Duâsı)
Etevezzeülî
istibâhati's-salâvat li-vücûbihî kurbeten ilâllahi te'âlâ hû12
Tercümân-ı
Niyet-i Gusül (Boy Abdestine Niyet Duâsı)
Neveytü en
yeğsule li-def‘i'ş-şerîati li's-salâvat li-vücûbihi kurbeten ilallâhi te'âlâ
dost13
Tercümân-ı
İkrâr (İkrâr Duâsı)
hamdullah
kim men oldum bende-i hâsı Hüdâ14 cânu dilden aşkıla hem çâker-i âli
'abâ râh-ı zulmetden (zulüm yolundan) çıkup doğrı yola basdım kadem, hâb-ı
gafletten (gaflet uykusu) uyandım, cân gözün kıldım, güşâ On iki İmâm
bendesiyim men gürûh-ı nâciden yetmiş iki firkadden oldum berî dahi cüdâ
mezhebim Hak Ca'feridir işitbâhım (şüphem) yok menim pîrim üstadım Hacı Bektâş
kutb-i evliyâ Hak deyüp bel bağladım ikrâr virüp erenlere mürşidim oldu
Muhammed rehberimdir. mürtezâ ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin 'Alî-râ
bülend-i salavât
Şerh-i
Ziyâretnâme ( Ziyaretname Açıklaması)
Bu
ziyâret-nâme muharremü'l-harâmın onuncu günü sabah namazı vakti gün doğmadan
yüz on def'a kırâ'at oluna.
Du‘â’-i
Ziyâretnâme (Ziyâretnâme Duâsı)
Allahümme'l-'an
evvele zâlimin zaleme hakki Muhammedin ve âhiri tâbi'in lehü 'alâ zâlike
allahümme'l-'ani'l-'usâyete'lletî câhedeti'l-Hüseyin ve şâye'at ve tâbe'at 'alâ
katli- hi allahümme'l-'anhüm cemî'an e's-selâmü 'aleyke yâ ebâ 'abdullah ve
ale'l-ervâhi'lletî hallet bi-fenâ'ike 'aleyke minnî selâmullahi ebeden mâ
bakiyet ve bakiyye'l-leyl ve'n-nehâra ve tec'alehüllahü âhire'l-'ahdi minnî
li-ziyâretike's-selâmü 'ale'l-Hüseyin ve 'Alîyyi ibni'l-Hüseyin ve 'alâ
ashâbi'l-Hüseyin15
Tercümân-ı
Vedâ’ (Cem’den Ayrılış Duâsı)
Allah
Allah kadri ve sâlik 'îd-i saadet Mâh-ı cemâlik rûz-ı kıyâmet dem âhir oldu hem
zâhir oldu gelmek irâdet gitmek icâzet ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve
Hüseyin 'Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı
Eşik (Eşik Duâsı)
Eşiğine
koymışam men cân ile ser tâ vücudum sâf ola. Çözer eşiğinde budur hâcâtım menim
kılasın hem bu fakire bir nazar ber-cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve Hüseyin
'Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı
Çamaşur
Bism-i Şâh
ve izâ şi'nâ beddelnâ emsâlehüm tebdîlen ber-cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve
Hüseyin Alî bülende-râ salavât16
Tercümân-ı
Post (Post Duâsı)
Bism-i
Şâh. Sırr-ı cemâl-i dost vech-i âdem hutûti hefti mihrâb elesti çârkûşe-i post
'ayîn-i cem erenlerine hû dost ber cemâl-i Muhammmed kemâl-i Hasan ve Hüseyin
'Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı
Meydân (Meydân Duâsı)
Allah dost
hâzır gâ'ib zâhir bâtın 'ayin-i cem erenlerinin gül cemâllerine 'aşk olsun
Tercümân-ı
Teslîm (Teslim Duâsı)
Erenler
erkânı oldu imânım kalmadı gönlümde şekk-i gümânım takup ben teslimi Hakka
oldum teslîm erenler yolunda fedadır canım ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan
ve Hüseyin 'Alî bülend-râ salavât
Tercümân-ı
Niyâz (Niyâz Duâsı)
ve
lillahiTmeşrikı ve'l-magribi fe eynemâ tüvvelü fesemme vechullâhi17
Tercümân-ı
Tiğ-bend (Tığ-bend Duâsı)
Hidmet-i
merdâne dil-bendinî güşvâre kılmışuz biz pendinî rehber ile pîre itdik iktidâ
takdı selmân boynuma tîğ-bendini ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Hasan ve
Hüseyin-râ bü- lend salavât erenlerden haklı hayırlı himmet şey'en lillah Allah
eyvallah
Tercümân-ı
Ziyâreti Türbe (Türbe Ziyâreti Duâsı)
Es-selâmü
'aleyküm hey erenler bu dünyâ varlığını terk idenler teveffenî müslimen
ve'l-hıknâ bi's-sâlihîne18 ber-cemâl-i Muhammmed kemâl-i Hasan
Hüseyin-râ bülend salavât
Tercümân-ı
Hatâgerden (Hata ve Günahlarını İtiraf Edip Allah’tan Af Dileme
Duâsı)
Hatâ itdim
suçum 'afv eyle ey şâh bi-hakki Mustafâ ve hem ‘Alî şâh şehid-i Kerbelânın
sırrı hakkîçün zalemnâ Rabbenâ estağfirullah19 ber-cemâl-i Muhammmed
kemâl-i Hasan ve Hüseyin-râ bülend salavât erenlerden haklı hayırlı himmet
şey'en lillah Allah eyvallah
Tercümân-ı
Sû (Su Duâsı)
selâmullahi
'ale'l-Hüseyin lağnetullahi 'alâ kâtili'l-Hüseyin20
Tercümân-ı
Lokma (Lokma Duâsı)
Allah
Allah bu gitdi ganisi gele hak erenler berekâtın vere keremi pîr gerçekler
demine
Ahşam
yaturken (Okunacak duâ)
Allah
Allah ahşamlar hayr ola hayırlar feth ola şerler def' ola münkir münafık mât
ola
Oniki imâm
on dört ma'sûm-i pâk efendilerimizin mürüvvetleri üzerime hâzır nâzır ola ve
pirimiz Hünkâr Hacı Bektâş Velî kaddese sırruhu'l-'âlî efendimizin keremi
'inâyetleri üzerimize sâyebân ola ve hazreti Şâhkulu Sultan ve Mansûr Baba ve
Muhammed Ali Dedeba- ba ve 'Ali Baba ve Hasan Baba gözcüm ve bekcim ola
fütihât-ı kerem-i 'inâyet eyleye birlikden dirlikden ayırmaya Rabbenâ tekabbel
minnâ bi-hakki21
Ahmedin ve
Haydarin hû dost
Tercümân-ı
Çerâğ
Bismillah
Allah Allah rûşen oldu çûn çerâğ-ı evliyâ ehl-i fakra oldu bürhân hem delili
rah-nümâ virelim candan salavât an-derûnı pîriyâ ber-revânı Ahmed Mürsel
Aliyyi'l-Mürtezâ erenlerden haklı hayırlı himmet şey'en lillah Allah eyvallah
Tercümân-ı
Hak Hayırlı
Bism-i Şâh
Allah Allah kabul it hidmeti ey şehinşâh (Allah'ımız) bi-hakki Mürtezâyı 'Alî
dergâh erenlerden haklı hayırlı himmet şey'en lillah Allah eyvallah
Niyet-i
Salâti’l-Fecr (Sabah Namazının Niyeti)
usalliye
ferzü's-sübhi rik'ateyni li-vücûbihi kurbeten ilâ Allahi te'âlâ22
Niyet-i
Zuhr(Öğle [Namazının] Niyeti)
usalliye
ferzü'z-zühri erba'atü rik'atin li-vücûbihi kurbeten ilâ Allahi te'âlâ23
Niyet-i
'Asır (İkindi [Namazının] Niyeti)
usalliye
ferzü'l-'asri erba'atü rik'atin li-vücûhi kurbeten illâ Allahi te 'âlâ 24
Niyet-i
Mağrib (Akşam [Namazının]) Niyeti)
usalliye
ferzü'l-magribi selâsetü rik'atin li-vücûbihi kurbeten illâ Allahi te'âlâ25
Niyet-i
‘İşâ (Yatsı [Namazının] Niyeti)
usalliye
ferzü'l-'işâ li-vücûbihi kurbeten ilâ Allahi te'âlâ26
Niyyet-i
Savm (Oruç Niyeti)
Bism-i Şâh
Necefî? vilâyet bismillah Allah Allah erenlerin himmetine er hak Muhammed
'Alinin 'aşkına hazreti imâmı Şâh Hüseyin efendimizin niyet-i savm-ı 'atşânına
(susuzluğuna) ve Kerbelâda şehîd olanların ervâh-ı tayyibelerine ve niyet-i
savm-ı mâtem Hazret-i Fâtımetü'z-Zehrânın şefâ'atine düvâzdeh-i imâmân (on iki
imam) ve çârdeh-i ma'sûm-ı pâkân (On dört Masumu Pâk) efendilerimizin şevkine
ve on yedi
Kemer-beste-i
kârân hazretlerinin hürmetine ve hâzır gâ'ib erenlerinin himmeti 'âlileri
üstümüze hâzır ve nâzır ola kerem-i pîr gerçeklerin demi devrânlarına hû dost
yûf münkire lağnet Yezid Mervâna rahmet mü'mine
Türbe
ziyaretine girdikde okuya
Bism-i Şâh
Allah Allah es-selâm ey mihr-bârı bâr-gâh-ı kibriyâ es-selâm ey cân fedâ şâh-ı
Tarik-i
evliyâ es-selâm ey ehl-i şerî'at 'ahdi mezîdi dâ'imâ es-selâm ey tâbi'i şer'i
Muhammed Mustafâ ber-cemâl-i Muhammed kemâl-i imâmı Hasan imâmı Hüseyin
'Alî-râ bü- lend salavât allahümme salli 'alâ-seyyidinâ Muhammedin ve 'alâ âl-i
Muhammed
Türbe
ziyâret idecek vakit okuya
Bism-i Şâh
Allah Allah cemâlindir senin nûr-ı ilâhi yüzündür 'âlemin mihriyle mâhî ayağın
toprağı ey mazharı hak erenler
başımın
tâcı külâhı nisâr olsun sana dünya ve 'ukbâ ki sensin dîni dünyâ padişâhı ber-
cemâl-i Muhammed kemâl-i İmâm Hasan İmâm Hüseyin 'Alî-râ bülend salavât
allahümme salli 'alâ-seyyidinâ Muhammedin ve 'alâ âl-i Muhammed27
Gülbeng-i
Sabâh (Sabah Duâsı)
sabahlar
hayr ola hayırlar feth ola şerler def' ola münkir münafık mât ola sözümüz üstün
ola nefesimiz cân bula kılıncımız
keskin ola
Allah Hak erenler Oniki İmâm Ondört Ma'sûm pâk efendilerimizin şefâ'atinden
ayırmaya doksan altı bin Horasan erleri elli yedi bin Rum sâdıkları dünyada
ahi- retde yardımcımız ola Bâlım Sultan Seyyid 'Alî Sultan Abdâl Musa Sultân
Kaygusız Sultân pîrim üstadım Hünkâr Hacı Bektâş Velî kaddese sırruhu'l-'âlî
efendilerimiz dünyada
ahirette
gözcümüz ola Allah erenler namerde değil merde dahî muhtâc eylemeye kimseye
varup boyun bükdürüp hâlim şudur dedirmeye Allah Hak erenler ikrârlarımızda
sâbit kadem eyleye nûr-ı nebî sırr-ı 'Alî pîrim üstadım Hacı Bektâş Velî üçler
yediler kırklar hâzirân gâ'ibân mühibb-i 'âşıkân sâdıkân dem-i Kaygusız Sultân
efendimizin El-hâc Muham- med 'Alî Hilmi Dedebaba efendimizin demine hû Allah eyvallah
hû dost
İncelediğimiz
erkân-nâme Bektaşi geleneğinin bir parçasıdır; ayrıca bu eser Bektaşi
geleneğinin 19. ve 20. yy.da da canlı bir şekilde devam ettiğini göstermesi
bakımından önemlidir. Sözlü gelenekten aktarılan bu bilgiler Bektaşi inanışının
derinlemesine ifade bulması noktasında dikkate değerdir. Erkân-nâmede geçen
kavramlar ve bunların gelenekteki yeri ile anlamı üzerinde yapılacak
araştırmalar, hem Türk kültürü hem de Bektaşi geleneği hakkında daha fazla
bilgi edinilmesini sağlayacaktır.
1 Bu bölümün
oluşturulmasında Şevki Kocanın “Bektaşilik ve Bektaşi Dergahları” isimli
eserinden yararlanılmıştır.
2
Rahmân ve
Rahîm Olan Allah’ın Adıyla. Ey Allah’ım! Sensin Evvel, yoktur Senden Evvel bir
şey. Sensin Âhir (Son), yoktur Senden sonra bir şey. Sensin Zâhir (Âşikâr),
yoktur Senden Âşikar olan şey. Sensin Bâtın (Gizli), yoktur Senden Gizli olan
şey. Ey her şeyden önce Var olan! Ey her şeyden sonra Bâki kalacak olan! Ey
kişiye şah damarından daha yakın olan! Ey dilediğini dilediği şekilde
gerçekleştiren! Ey insanın kendisi ile kalbi arasına giren (kalplere nüfuz
eden, sırlara vâkıf olan)!
3 Ey en
yücelerde olan ve ufukta en açık olan (görünen)! Ey hiçbir şey kendisi gibi
olmayan! -ki, O her şeyi duyan ve her şeyi görendir- Ey her şeye gücü yeten!
İhtiyaç duyulanları (hâcâtı), tertemiz kılınmış Muhammed ve Âli'nin (Âl-i
Muhammed'in) hürmetine yerine getir. Salavâtı Şerife
Rahmân ve
Rahîm Olan Allah'ın Adıyla. Ey Allah'ım! Peygamberlerin efendisi ve bizim de
efendimiz olan Muhammed Mustafâ'nın Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve
bereketlendir. Ey Allah'ım! Efendimiz'in ve Evliyânın efendisi İmam Ali
el-Murtazâ'nın Nûruna salât, selam eyle (onu) bereketli kıl.
4
Ey
Allâh'ım! Hanımefendimiz ve âlemlerin kadınlarının hanımefendisi Fâtımatü'z Zehrâ'nın
ve O'nun anası ve müminlerin anası olan Haticetü'l Kübrâ'nın Nûruna salât ve
selam eyle (onu) arttır ve bereketlendir.
Ey
Allâh'ım! Efendimiz İmam Hasan Müctebâ'nın Nûruna salat ve selam eyle (onu)
arttır ve bereketlendir.
Ey
Allah'ım! Kerbelâ toprağında şehit düşen İmam Hüseyin efendimizin Nûruna salât
ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir. Ey Allah'ım! Efendimiz İmam
Zeyne'l-Âbidîn'in Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir.
5 Ey
Allah'ım! Efendimiz İmam Muhammed Bâkır'ın Nûruna salât ve selam eyle, (onu)
bereketlendir.
Ey
Allah'ım! Efendimiz İmam Cafer Sâdık'ın Nûruna salât ve selam eyle, (onu)
arttır ve bereketlendir.
Ey
Allah'ım! Efendimiz İmam Mûsâ Kâzım'ın Nûruna salât ve selam eyle, (onu)
bereketlendir.
Ey
Allah'ım! Efendimiz İmam Ali Musâ Rızâ'nın Nûruna salât ve selam eyle, (onu)
arttır ve bereketlendir.
Ey
Allah'ım! Efendimiz İmam Takî'nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve
bereketlendir.
Ey
Allah'ım! Efendimiz İmam Nakî'nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu) arttır ve
bereketlendir.
6
Ey
Allah'ım! Efendimiz İmam Hasan Askerî'nin Nûruna salât ve selam eyle, (onu)
arttır ve bereketlendir. Ey Allah'ım! Efendimiz İmam Muhammed Mehdî'nin Nûruna
salât ve selam eyle, (onu) arttır ve bereketlendir. Allâh'ın salavât ve selamı
hepsinin üzerine olsun. Ey Allah'ım! İşte bunlar bizim İmamlarımızdır,
Efendilerimiz-Sâdâtımız'dır, Büyüklerimizdir, Şefaatçilerimizdir. Onları velî
(tevellâ) edinir, onların düşmanlarından dünyada ve âhirette uzak (teberrâ)
dururuz. Ey Allâh'ım! Onları Velî-Dost edinene Sen de Velî-Dost ol, onlara
düşman olana Sen de düşman ol. Onlara yardım edene Sen de yardımcı ol, onları
terk eyleyeni Sen de kendi haline terk eyle. Onlara zulmedene lanet eyle,
onların taraftarlarına yardım eyle, zafer ihsan eyle. Onları inkâr edenlerin
ayıplarını ortaya dök.
7 Onların
insanlardan ve cinlerden olan düşmanlarının başlangıçtan kıyâmet gününün son
ânına kadarkilerinin tümünü helak eyle. Ey Merhametlilerin Merhametlisi olan
Allah’ım! Fazl-ı keremin, cömertliğin ve rahmetin ile bizlerde (var olan)
onların sevgisini arttır, şefaatleri ile bizleri rızıklandır, bizleri onlarla
ve onların taraftarları ile sancakları altında haşreyle. Allah’ın salâtı
efendimiz Muhammed’in ve Mutahhar Âli’nin Nûrunun üzerine olsun.
8 Şâh’ın
adıyla. İnceliklerin sahibi olan Ali’yi çağır, sıkıntıda olduğunda onu sana
yardımcı olarak bulursun
9 Allah’tan
bir dileğim var. Her gam ve keder ey Allah’ım senin büyüklüğünle ve ey Allah’ın
Resûlü yâ Muhammed yâ Muhammed yâ Muhammed senin peygamberliğinin nûruyla ve yâ
Ali yâ Ali yâ Ali senin velâyetinin sırrıyla giderilecektir. Himmet eyle,
Himmet eyle, himmet eyle ey güzelliğin ve kemâlin Sâhibi! Ey celâl ve heybeti
olan! Ey Merhametlilerin Merhametlisi olan Allah’ım! Rahmetinle bizleri; (İmam)
Hüseyin’in, ceddinin, babasının, anasının, kardeşinin ve oğullarının hürmetine
her türlü dertten, gam-kederden kurtar. Ey kalpleri ve görüşleri döndüren
(Allah’ım)!
10 Görüşlerimizi;
rızan olana ve sana yönelmiş hayırlıların görüşlerine döndür. Yoktur Ali’den
güçlü yiğit, Züfikar’dan keskin kılıç! O’dur (Allah’tır) Dost olan. Hû Dost...
11 Bism-i
Şâh. [Şâh’ın (Allâh’ın) adıyla. “Ey Rabbimiz! Bizler nefsimize zulmettik. Eğer
bizleri bağışlamaz bizlere merhamet eylemezsen hüsrana düşenlerden oluruz.”
[A’râf (7): 23]
12 Salâta (namaza)
girişin gerçekleşmesi için vacip olan abdesti Yüce Allah’a yakınlık amacıyla
(Kurbeten ilallâh) alıyorum. Hû.
13 Niyet
ettim Yüce Allah’a yakınlaşmak (Kurbeten ilallâh) ve şeriatın gidermemi
istediklerini üstümden gidermek üzere, salâta giriş için vacip olan boy
abdestini almaya. Hû Dost.
14 Hamdolsun
ki ben Allah’ın has kölesi oldun.
15 Ey
Allâh’ım! Muhammed’in hakkına zulmeden ilk zâlime ve bu hal üzere en
sonuncusuna kadar ona tâbî olana lanet eyle. Ey Allah’ım! Hüseyin ile savaşmak
üzere toplanmış, onu katletmek üzere birbirleriyle yardımlaşmış ve
kenetlenmişlere de lanet eyle. Ey Allâh’ım! Onların hepsine lanet eyle. Selam
sana ey Ebâ Abdillâh! (İmam Hüseyin’in Lakabı) ve bu ahdi söz vermeyi-gece
gündüz durdukça selam yollama ahdini benden sana bir ziyaret olarak (kabul
eylesin) Allah sona erdirmesin. Benden sana Allah’ın selamı olsun, (her şey)
durdukça, gece ve gündüz sürdükçe, ebediyen. Selam olsun Hüseyin’e, Hüseyin
oğlu Ali’ye (Zeyne’l-Âbidîn’e) ve Hüseyin’in ashâbına.
16 “...
Dilediğimiz zaman da yerlerine benzerlerini getiririz.” [İnsan (76): 28].
17 “Doğu da
batı da Allah’ındır. Nereye yönelirseniz yönelin Allah’ın vechi (rızası)
oradadır.” [Bakara (2): 115]
18 “... Beni
Müslüman olarak vefat ettir ve sâlihlerin arasına kat.” [Yusuf(12): 101]
19 Ey
Rabbimiz (biz nefsimize) zulmettik, Allah’tan bağışlanma diliyoruz.
20 Allah’ın
selamı Hüseyin’e, Allah’ın laneti de Hüseyin’in katilleri üzerine olsun.
21 Ey
Rabbimiz! (dualarımızı) bizden kabul eyle
22 Sabah
namazının (üzerimize) vâcip (farz) olan iki rekâtlık farzını Yüce Allah’a
yakınlaşmak (Allah rızasına ulaşmak- Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum (kılmaya
niyet ediyorum).
23 Öğlenin
(üzerimize) vâcip (farz) olan dört rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak
(Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum.
24 İkindinin
(üzerimize) vâcip (farz) olan dört rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak
(Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum.
25 Akşamın
(üzerimize) vâcip (farz) olan üç rekâtlık farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak
(Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum.
26 Yatsının
(üzerimize) vâcip (farz) olan (dört rekâtlık) farzını Yüce Allah’a yakınlaşmak
(Kurbeten ilallah) üzere kılıyorum.
27 Ey
Allah'ım! Efendimiz Muhammed ve Âl-i Muhammede (Muhammed'in Soyuna-Ehli
Beyt'ine- 12 İmamlara) salât olsun
28 Ey
Allah'ım! Efendimiz Muhammed ve Âl-i Muhammed'e (Muhammed'in Soyuna-Ehli
Beyt'ine 12 İmamlara) salât olsun.
Kaynakça
Ercan, H.
(2010); Günümüzde Bektaşîliği Yaşamak, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Araştırma Dergisi, Ankara.
Erdem, C.
ve Demir T. (2010); Bektaşilik Öğretisinde Terim ve Kavramlar, Türk Kültürü ve Hacı
Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara.
Ergun, S.
N. (1956); Bektâşi Şairleri, Ondokuzuncu Asırdanberi Bektâşi-Kızılbaş Alevî
Şairleri ve Nefesleri / İbnü'l-emin, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul: İstanbul
Maarif Kütüphanesi.
Güzel, A.
(1981); Kaygusuz Abdal, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Koca, Ş.
(2005); Bektaşilik ve Bektaşi Dergâhları, İstanbul: Cem Yayınları.
Mihr, İmam
İ. A. (2004); Kur'an-ı Kerim Meali, İzmir: Mihr Yayınları
Noyan, B.
(1998); Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, 1.Cilt, Ankara: Ardıç
Yayınları.
Solmaz, S.
(2008); Bir Bektaşi Şairi Mehmed Ali Hilmi Dedebaba ve Divanı, Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Ankara.
Temren, B.
(1995); Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı
Yayınları. Topuzkanamış, E. (2010); Bir Bektaşî Erkânnâmesi, Türk Kültürü ve
Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi / 2010 / 55.
Uludağ, S.
(1995); Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yayınları.
TÜRK, Doç.
Dr. Hüseyin (2010); Anadolu'nun Gizli inancı Nusayrilik, inanç Sistemleri ve
Kültürel Özellikleri. İstanbul, 2. Basım, Kknüs Yayınları.
Teşekkür
Muhammed
Ali Hilmi Dedebaba Erkân-nâmesi'ne ulaşmamızda ve makalenin oluşturulmasında
yardımlarını bizden esirgemeyen Alaaddin DEDE ve tercümanların günümüz
Türkçesine aktarılması aşamasında bize destek olan Kemal KILIÇ'a teşekkürü bir
borç biliriz.
Resim:
Muhammed Ali Hilmi Dedebaba’ya ait bir fotoğraf.
|
*Yard. Doç.
Dr. Pamukkale Üniversitesi,
Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebi Bölümü Öğretim Üyesi
[1]
Sadettin Nüzhet (Ergun), Bektâşi Şairleri,
İst. 1930 / Ondokuzuncu Asırdanberi Bektâşi-Kızılbaş Alevî Şairleri ve Nefesleri
İst. 1956 / İbnü’l-emin, Son Asır Türk
Şairleri, İst.
[5] Yeni
Tarama Sözlüğü, Ankara, 1983
[6] Mehmet
Yardımcı, Başlangıcından Günümüze Halk
Şiiri, Âşık Şiiri, Tekke Şiiri, Ank. 2002, s. 397
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar