BİR SOHBETİN ANALİZİ
Münir
DERMAN Efendinin bir sohbetinde anlattığı [tenkitlerden âri olmayacak kadar
sataştığı] konunun Yunus Emre tarafından yıllar önce izah edildiği ve
danışmanın kapsamına giren kişilerin kimler olduğunu anlayacağınızı umarım.
Önce
Sohbet metnine bakınız. Daha sonra ilâhide anlatılan hususları görünce kimler
nerde ve değildir, bir daha açığa çıkacaktır.
Münir Derman Hz. Anlatıyor:
Yunus ruhanî âlemi seyir hâlindedir.
Oranın hakikatlerini gizli kapaklı
oranın boyası ile “ne olduğunu anlamak güç” bir resim çizmiştir. Sözlerle...
Bu sözleri savurup atmıştır.
Hani yeni sitil bir resim var.
Birtakım boyalar, karmakarışık
şekiller, birşey anlaşılmıyor. (Picasso, Lot)
Ama çizen ressamın bu karışık şeyleri
tabiata baktığı zaman dıştan içinde husule gelen renklerle şekillerin yaptığı
te’sirleri çizmiştir.
Yunus da benzemez ama biz misal olarak
öyle dedik.
Âdetâ görünmeyen fakat sevilen birşeyi
ekran üzerine sözlerle aksettirmiştir.
Demiyor mu ki:
“Yunus bir söz söyledi, hiçbir söze
benzemez”.
Yunus'u edebiyatçılar, tetkik edenler
onu madde âlemine çekiyorlar.
Böylelikle Yunus'u bir taraftan
çekiyor diğerleri bir taraftan.
Böyle olmaz!..
Yunus'u anlamak için onun tarafına
gitmek, usullerine sarılmak, orayı öğrenmek, o âlemle temasla olur.
Aksi olmaz!..
Çamurlu su içilmez.
Temiz su içilir.
Fakat temiz su da çamurlanabilir,
Çamurlanmamağa uğraşmak gerek!..
Yunus'u anlamak için Yunus'a Yunusça
yanaşmak gerek.
Rumî sönmüş bir balon, yere nasıl
inerse öyle inmiş.
Şişmiş bir balon nasıl yükselirse
Yunus da öyle...
Biri insanı dünyaya çekiyor.
Diğeri: “Öteye gel!” diyor.
Gelmek başka,
Çekmek başka,
Diğeri: “Hep gel!” diyor. “Kim olursan
olsun gel!..”
Yunus'u çekiyorlar gelmiyor.
Onu yolundan çözemez kimse.
Çözemedi de...
Kendini onun yoluna uydurursan Yunus'u
anlarsın…
Yunus: “Sevelim, sevilelim!” demiş
diyorlar.
Bu söz uydurma.
Yunus öyle birşey söylememiştir.
“Peki kimi sevelim, kim tarafından
sevilelim?”
Uydurma cevaplar alırsın.
Bu söz uydurmadır.
Yunus da böyle söylememiştir ağam...
“Çıktım erek dalına anda yedim üzümü. Bostan
ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu.”
Yukardaki Yunus'un bu sözleri
anlaşılmaz.
Seksen türlü mânâ verirler.
Yine içinden çıkamazlar.
Bu işin içinden çıkılmayacağını Yunus
bu sözlerle anlatır.
Hiç olmazsa onu anlayın.
“Sen anladın mı?” diyeceksin.
Yook...
Ama ağam:
Derya başka
Deniz başka
Balık başka
Yunus balığı başka
Yunus Emre bambaşka…
Nasıl, arı başka.
Çiçek de başka.
Bal ise bambaşka...
Biri canlı hayvan, biri nebat, ot,
birisi madde.
Aralarında köprü kurabilir misin?
O zaman arıdan çiçeğe, çiçekden arıya,
andan bala, tekrar baldan çiçeğe arıya geç.
Ama bu arada arının iğnesini unutma!..
Hatırlamak, unutulması mümkün olmayan
ne ise ona hakaret olur.
Ne biçim lâkırdı bu?
Hele dur ağam bırak da konuşak…
“Beni ara sıra hatırlayın!” demiş son
nefesinde etrafındaki evlâtlarına ve sevdiklerine...
Evlâtları ve sevdikleri :
“Seni unutmak mümkün değil ki
hatırlayalım!” demişler...
Gözlerinden sessiz yaşlar döküldü.
Hafif tebessüm etti, ve
etrafındakilere :
“siz ağlamayın!” dedi.
“Siz ağlarsanız benim sizden daha çok
ağlamam gerekir.
Niçin?
Siz bir kişiye ağlıyorsunuz.
Ben bütün sevdiklerime!..” dedi.
Gözlerini yumdu, gitti bilmediği
yere...
Yunus hakkında araştırmalar
Tetkikler
Törenler
Programlar
Geceler “Şiirlerini” tefsirler...
Garip ifadelerle Yunus tam deforme
olmuştur.
Ozan olmuş...
Heykeli yapılmış…
Nasreddin Hoca gibi o da başka türlü
tersine, güya bir ilim ozanı, şâir kadrosuna kaydedilmiş, bindirilmiş...
Biri Nasreddin Hoca'yı tersine eşeğe
bindirmiş.
Heykelini resmini yapmış...
Asrî âlimlere söylüyorum:
Ben Nasreddin Hoca'yı ters bindiği
eşekden indirmeyeceğim!
Yunus'u soktuğunuz şâir kadrosuna
dokunmayacağım!..
Hoca'nın altından eşeği çekip alacağım
gibi, Yunus'u da bu âlimlerin elinden maddî ve mânevî üzüntüsünden kurtarmak
için bir iki lâf edeceğim o kadar...
Bu âlimler gözlerini maddî ve mânevî
kültür an’ane ve geleneklerimizin enkazı arasından açıp birşey bildiklerini
mırıldayan âlim bilgin geçinenlere Yunus'un küçük bir portresini çizeceğim.
Ressam değilim amma lâf ve sözlerle
resim yapılır ki hakiki resim de budur.
Bu resim kâğıdı, boyası, fırça ve
kalemi Yunus'un kendi malzemesidir. Onun sözlerini, söylediklerini, biraraya
toplayarak yapılmış bir resim. Portre...
Hacı Bektaşi'den sonra Tapduk
zamanında Yunus olgun ve Celâleddin Rumî ile aynı asırda...
Konuşmamışlar...
Sebep büyük...
Celâleddin 7 yaşlarında, Babası
Sultanı ulemâ ile Şamda Muhiddini Arabi'yi ziyârete gidiyorlar...
“Bir nehir bir deryayı peşine takmış
gidiyor” sözü; gurur
hikâyesi var burada...
Câmi söylemiş ya sonradan :
Hâlbuki burada kimse farkında değil.
Aynı devirde Endülüs'de yaşamışlar.
Biri Tuleyille diğeri İşbiliyye'de
doğmuş.
İbnü’r Rüşd, Muhiddin'den biraz daha
yaşça büyük...
Ve bu yüzden vaz geçti...
Onun için Yunus görüşmedi.
Diğeri de her makamda Yunus'u görüyor
o kadar...
Orta boylu. Şişman değil, kemikli. Yüz
cildi soluk. Elmacık kemikleri hafif çıkık. Gözleri derinde siyah. Köseye yakın
tüysüz. Sakalı yok... Göğsü açık. Ayakları büyük... Dişleri seyrek. Dudakları
kalın ve düzgün. Sesi ince düzgün ahenkli...
Okuma yazması yok.
Buz gibi “ümmî”, Kitab yazmamış.
Vay anasına bu nasıl söz?
Tam söz oğlum tam söz!..
Sözleri gönül ve dillerde toplanmış...
Kendinden sonra toplamışlar...
Kim toplamış bilinmiyor...
Hacı Bektaş-ı Velî, Tapduk Emre
kanalından gelmiş, yukarıdan Yunus'a bilinmeyen ilham...
Bundan ötürü EMRE ismini almış.
“Ete kemiğe burundum
Yunus diye göründüm”
Yunus ismini kim koymuş kimse
bilmiyor.
Babası kim? Anası kim? isimleri nedir?
Bilmiyorlar.
Anası göndermiş onu Hacı Bektaş'a
buğday almak için...
Hacı Bektaş-ı Velî'ye bu küçük çocuk
ahlat götürmüş.
Nefes almış fakat nefesi hemen geri
vererek buğday almış götürmüş anasına...
Yunus evlenmemiştir.
“Efendim sen nüfus memuru musun
nereden biliyorsun bunları?”
Biz biliriz!..
Senin gibi sapı kırık akıl kazması ile
yerleri eşip arkeologlar gibi çömlek parçaları arayanlardan değiliz!
Bunları hep Yunus sözlerinde
gizlemiştir.
Maddî aslını saklamış Mânevî tarafını
gizlemeden gizlemiş...
Herkes bilmesin diye...
“Gözsüze fısıldadım.
Sağır sözüm anladı.
Dilsiz çağırıp söyler.
Dilimdeki sözümü...”
Kime fısıldamış.
Sağır kim? Dilsiz kim? Dildeki sözü
ne?
“Balık kavağa çıkmış
Zift turşusun yemeğe”
“Leylek koduk doğurmuş.
Bak a şunun sözüne…”
Leylek yumurta yapar.
Doğurmaz.
Leylek yüksek yerlere yuva yapar...
“Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü”
Burada erik ve üzüm neyi ifade ediyor?
Ne mânâ verirsen ver ki veremezsin.
Biz de söyleyemeyiz.
Çünki Yunus'a ve gizlediği şeye biz de
hürmet ederiz…
“Yunus bir söz söylemiş hiçbir söze
benzemez
Münafıklar elinden örttü mânâ yüzünü.”
“Seni de birgün sığaya çeken bir molla
Kasım gelir.”
Yunus, ilâhî donmuş bir sisdir.
Onu anlamak, o billurdan geçen
renkleri görmek gerek.
Aksini idda edebilir misiniz?
Billur belki donmuş bir sisdir.
Biz de sis gibi konuştuk ya...
Bu da doğrudur…
“Bir kör ile güleştim
Elsiz ayağım aldı
Onu da basamadım
Tuttu benim kolumu”
Maddî ve ruhî âlemin hudud ve
sırlarına nasıl ulaştığını anlatıyor.
Bunu anlamak bugün Yunus ile
uğraşanların işi değildir.
Anlayamazlar…
Yed-i beyzâ ve ilm-i ercül bunu bilmek
gerekir.
El ve ayak her mahlûkun bir cesedin,
diğeri ruhun haritası ve insanın kendi levh-i mahfuzudur.
Bunu anlamak gerek.
El, ruhun,
Ayak, cesedin…
Neyi görmez misin?
Hep içeriden dışarı üflerken ses
çıkarır, içe çekme yok.
Ney, neyi çıkaran icad edenleri de
târif ediyor kimsenin haberi yok.
Fazla konuştuk ağam…
Ben size Yunus'un adresini vereyim de
gidin onunla konuşun..
Adres : Derviş caddesi. Gönül palas
oteli.
Bazı insanlar vardır masal ile hakikat
arasında yaşarlar.
Mitoloji dedikleri şey yalan içinde
gizlenmiş büyük gerçeklerin hikâyesidir. Görünmeyen bir perde bu gibi insanları
toplumdan ayırır.
Bunları anlatmak güç, anlamak daha
güç...
Ancak resmini çeker veya söylenenleri
kopya ediriz.
Zâten büyük milletlerin tarihi 3 - 5
büyük insanların tarihidir.
Bunları tetkik, birtakım kulak
malzemesinden bir fılitre yaparak bundan büzülmeleri icabeder.
Görünmeyen bu perdeyi aralayıp büyük
bir insanı seyredersek, maden suyunda demirin erimiş olduğu gibi burada insan
târifi mümkün olmayan beşerî bir zevk ve emniyet duyar.
Hiçbir şeyde yanılmayan, basit görünen
herşeyi bulan bunlardır.
Bu gibi insanlar hatırlanmazlar değil,
kendilerini daima hatırlatırlar.
Büyük insanın yanına öldürmek için
bile yanaşsan birşeyler öğrenirsin.
Unutulmayanlardan birine suikast
yapmışlar.
Yapanı yakalamışlar.
O büyük insan : “Ben onu affettim,
serbes bırakın!” demiş.
Kendisine sorduklarında : “affediyorum
çünki, bana bilmediğim ve birgün gideceğim ölümün zevkini tattırdı!..” demiş.
27.03.1982 M.Derman(k.s)
Bu semâa girmeyen
sonuna pişman olur
İrişür bizüm ile
serbeser düşman olur
Dosttur bizi o
kuyan üstümüzde (1) şakıyan
Şimd’üç buçuk
okıyan derin danışman olur
Danışmanun cahili
unamaz dervişleri
Derviş ile
danışman yavlak üruşgan (2) olur
Bir niçesi. (3)
gönline şeytanlar dolubdurur
İrenler semâına
bunlar gülüşken (4) olur
Danışman oldı (5)
geldi okuduğında (6) buldı
Ehl-i derd
dervişlere cam karışgan olur (7)
İy (8) bîçâre
danışman ayıt derviş dervişan
Dervişlerle
urışan işine pişman olur (9)
Yunus aydur
mevlânâ epsem otur yiründe
Bu sohbete
doymayan sonra savaşgan olur
Sh: 301-302
46. Nusha
Farkları:
Râif’te (51.b -
52.a), Fâtih (87.b - 88.a), Nûru Osmânî’de, (184.a) ve Yahya Efendi’de vardır.
(1) üstümüze:
Râif, (2) üleşgen: Fâtih, (3) niçenin: Fâtih, N. O ., (4) anlar irişken: Fâtih,
(5) oldur: Fâtih, (6) okuduğunda: Râif, (7) Ehl dervişlere canı kati: Fâtih,
(8) Hey: Fâtih; Hay: N. O. , (9) Derviş ile irişen âşinâ: N. O.
Kaynak: Abdülbakiy GÖLPINARLI, Yunus Emre
Divanı-— Metinler, Sözlük, Açılama —Cilt :1 — 2, 1943, Ahmet Halit Kitabevi,
İstanbul
**
Serbeser: f.
Baştan başa
Bu semâın hakikatine varamayan sonunda pişman olur; bizim
ile erişirse de sonra baştanbaşa düşman olurlar.
*[üstümüze]
Danışık(t):Tanışık,
ülfet,ünsiyet.
Daniş(f):Bilgi,ilim.
Danışman/Danişmend(f):Bilgin.Medrese.müderrisi.
Daniş(f) î Söz , bilgi.
Tanışman:Danışman,bilgin,danişmend.
Kuy: Mağra; kuyan: dörtnala giden
Şimdi az buçuk okuyan derin danışman olsa da; bizi o mağaraya koyan ve üstümüzde şakıyan
dostumuzdur; [biz ondan razıyız].
*[üleşgen]
Una: at arabası (Teleut sözlük)
Unna: Bilmek vakıf olmak, muktedir olmak. (Şor
sözlüğü)
Yavlak: [çağatayça]: Düşmeni çok olan mahl,
garib, acib
Uruşgan: [tatarca] vuruşgan
Danışmanın cahili dervişleri anlayamaz; Derviş ile danışman
düşmanlığı çok ve mücadeleci olurlar.
[anlaşamazlar]
*[Niçenin]
**[anlar irişken]
İr(t):Er.vaktinden evvel.
İrişmek(t):Ulaşmak, yetişmek.
Gülişgen(t):Çok gülüşen,birkaç kişiyle
birlikte kahkaha atan.
Birçoğunun gönlüne şeytanlar dolmuştur: birde bunlar erenler
semâıyla alay ederler
*[oldur]
**[okuduğunda]
***[Ehl
dervişlere canı katı]
Karışgan yazılmışmış. Teleut ağzı ve Şor sözlükte gibi ‘kargışgan’ okumak da
olabilir..
Kargış: Lanet beddua okuyan,
kargışcı/kargışgan: Lanet eden, beddua eden
Danışman olanlar geldiklerinde okudukları kitaplarda
buldukları bilgiler ile; Ehl-i derd dervişlerinin canlarına beddua edicidirler
*[Hey=Hay]
**[Derviş ile
irişen âşinâ]
İy(t):Ey.
Ayıt: Sor; ayıtgan : soran
Ayt: Konuşmak, Haber vermek,- Teleut ağzı- Şor
sözlüğü
Ayttır: Davet ettirmek- Teleut ağzı
Uruş: Dövüş, Kavga/döğüşmek, savaşmak, Teleut
ağzı-Şor Sözlüğü
Ey bîçâre danışman davet et derviş veya dervişleri;
dervişlerle döğüşen yaptığı işine pişman olacaktır.
Eyitmek(t):Söylemek,anlaamak,söyletmek.
Aydur: Eydür: Söyler ki:
Ebsem/epsem:Suskun
Savaşgan: savaşcı,
cengaver
Yunus der ki; bu Mevlânâ
[Efendimiz], huzurunda sen sukut
ederek otur; bu sohbete doymayan/yapamayan/sabredemeyen
sonra savaşçı olur. [Herkesle anlaşamaz olur.]
**
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar