BORAZAN TEVFİK
Osmanlının
son döneminde yaşayan Borazan Tevfik'in kesin doğum ve ölüm tarihleri
bilinmemektedir. Daha çocuk yaşlarında, sokak satıcılarının taklitlerini
yapıyor, mahalleyi kırıp geçiriyordu. Sonraları kendi buluşu ve uyduruşu olan
fıkra ve hikâyeleri ve tatlı muziplikleriyle, İstanbul'un renkli simalarından
biri haline gelmiştir.
Borazan
Tevfik mahalle mektebinde okumuş, Bahriye Silah Endaz Taburu'nun İtfaiye
kısmında Gedikli Çavuş (Bugünkü Astsubay) rütbesiyle ‘‘Borazancı’’ olmuştur.
Taburun önünde ‘‘Borazan’’ çalarak, çalımlı çalımlı yürümesi ve yakışıklılığı
ile çabuk tanınmış ve sevilmiştir. Bu yüzden de kendisine ‘‘Borazan Tevfik’’
adı verilmiştir.
Borazan
Tevfik saraka ve şakaları ve nükteli konuşmalarıyla da tanınmış ender
insanlardan biriydi.
Birara
bıyığını kesmiş, arkadaşları:
- Ne o Tevfik, bıyıklar ne oldu, diye sormuşlar:
- Ne olacak, Şehremînî Cemil Paşa istimlâk etti, demiş.
O sırada,
İstanbul Şehremînî olan Operatör Cemil Paşa, birçok yerleri istimlâk ederek,
park ve cadde yaptırıyor ve bu İstanbul halkınca pek de hoş karşılanmıyordu.
Borazan
Tevfik, Kasımpaşa'da demirlemiş, heybetiyle yatıp çürüyen eski bir zırhlıda
Denizci Gedikli Çavuşu olarak görev yaparken, görülmemiş hançeresinin zoruyla,
her üfürüşte bir boru çatlatan dev bir gırtlağa sahipti. Gedikli Borazan
Çavuşunun methini duyan Sultan Abdülhamid irade etmiş: "Üsküdar'da
Altunizade sırtında bir karavana borusu çalsın. Yıldızdan onu dinleyeyim!"
Yanına
ihtiyaten iki üç boru alan Gedikli Çavuş Borazancı Tevfik; Üsküdar sırtlarında
kuvveti gırtlağa verince Abdülhamid şaşa kalmış. O gün saraya çağırılan Tevfik
diğer hünerleri olan taklitler, monologlarla Hünkârı hayran edip, Mabeyinci
Emin Bey'e şu iradeyi buyurtturmaz mı: "Bunlar ender
yetişen sanatkârlardır. Hiç bir sanatkârın sefil yaşamasını istemem. Onu
gedikli boru muallimi yapınız." O tarihten sonra Gedikli Zabit
adaylarına Borazan dersi öğretmenliği yapan Borazan Tevfik, Gölcük’e atanınca,
İstanbul’da ikamet etmesi ve aldığı maaşın İstanbul-Gölcük arası yol parasına
yetmemesi nedeniyle Donanma’dan ayrılmıştır. lakabı, bahriyedeyken olağanüstü
nefesiyle bir borazanı patlatmasındandır. patlak borazan yüzünden bandoda
görevli bir askerin ceza almasına gönlü razı gelmediğinden suçunu itiraf etmiş,
komutanın sözlerine inanmaması üzerine, bir borazan daha patlatarak
"suçunu kanıtlamıştır." borazan tevfik'in komutanının ev sevdiği
şeylerden biri de şehre inerken tevfik'i arabasının önüne geçirerek borazan
gibi öttürmekmiş. (Hilmi Yücebaş, Türk
Mizahçıları)
(...) Borazan Tevfik iri kıyım oldukça şişman
ve yakışıklı bir adamdı. Onu Şehzâdebaşı'nda, Yavru Mehmet'in küçük
çayhanesinde görmüştüm. Neyzen Tevfik'le beraber gelmişlerdi. Yumuk gözlü,
tombul yanaklı, ortasından ikiye ayrılmış hafif kır saçlı, kırpık kısa bıyıklı
bir adamdı. Bir ara Neyzen Tevfik'in taklidini yapmasını rica ettiler. Ayağa
kalktı, yüzünü duvara çevirdi, iyice yanaştı, ağzı ile bir ney taksimi yapmaya
başladı. Neyzen Tevfik'e baktım, o gözlerini yummuş, başını önüne eğmiş,
dinliyor muydu, uyuyor muydu belli değildi. Sonra Neyzen'in sarhoş taklidiyle
bir şiirini okudu. Neyzen Tevfik hafifçe başını kaldırdı, dudaklarının
arasından işidilir işidilmez bir şey söyledi, anlayamadım, ama bir küfür olduğunu
tahmin ettim. (...)(Türk İstanbul,
İBBKİDBY, 1997)
**
Cemal KUTAY -Üç Aylık Mecmua, Sohbetler
Rahmetli Necdet Rüştü
Efe’nin tamamlayamadığı öğrenimleri arasında TIP TAHSİLİ de vardır. Stajyer
doktor iken Borazan Tevfik yaşını başını almış ve sayısız hastalıklardan illetli
Haydarpaşa hastahanesinde tedavi oluyordu.
Borazan Tevfik’in
karyolayı dolduran iri gövdesiyle; kıvırcık saçlı, esmer yüzüyle kulak - boğaz
- burun kliniğinde yattığım gören Necdet Rüştü yaklaşmış, şişkin boğazına bakıp
sormuş:
«—
Neyiniz var üstad? Sadece boğazınızdan mı dertlisiniz?»
«— Meyim yok ki Doktor
bey? Canlı hastahaneye döndük doktor beyciğim...»
«—
Ben doktor değilim henüz... Daha stajyerim efendim. Henüz diplomamı alamadım...
Borazan Tevfik, içinde
zekânın pırıltıları parlayan gözlerini genç hekim adayına çevirerek der ki:
«—
Geç diplomayı evlât... O istim sonradan gelir. Hastanın hatırını soran, elini
dertli alnına koyan doktor olmuş demektir. Basurcu Agâh Paşanın da diploması
yoktu amma Sultan Hamidin dibine baka baka HEKİMBAŞI olmuştu... Sen hiç olmazsa
boğazla uğraşıyorsun. Ben de seni doktor yaptım gitti!...»
**
— Borazan Tevfik hasta
iken kendisini ziyarete gelenleri karşıdan gördüğü zaman şöyle seslenirdi:
«—
Merhum Borazan Tevfik buradadır, hoş geldiniz!...» Kendisine
:
«—
Aman üstad... Allah geçinden versin. Daha merhum olmadınız!»
tesellisiyle cevap verenlere şiş bedenini, bin bir arıza içindeki çehresini
gösterir :
«—
Şu hâlimle bana YAŞIYOR demeye devam edin de Azrail utansın, bir ân evvel
emânetini almıya gelsin... Çünkü benim dünya borçlarımın tasfiyesi tamamlanıp
iş can borcunu ödemeye kalırsa inanın dünyaya kazık kakarım!...»
**
—
Şehremini Operatör Cemil Paşa Tevfiği çok severdi. Sultan Hamid devri istibdadı
içinde O'nun cesur nüktelerine hayrandı. Birgün Tevfiğe demiş ki:
«—
Üstad... Sen ticarete başlarsan eminimki çok kazanırsın... Gel şu işi bir
dene... Yalnız bilmem ki ne satmak istersin?»
«— Ben bu memlekette herkesin en çok almaya alıştığı nesneyi bilirim amma
sizler Padişahınızın hakkına tecâvüz olur diye sattırmak istemezsiniz!...
Cemil
Paşa telâşlanarak sormuş :
«— Nedir o satacağın?...»
Tevfik
avazı çıktığı kadar bağırmıya, malını satmıya başlamış :
«— Bir kuruşa feleğin
mihneti... Meteliğe dünyanın derdi... On paraya cihânın illeti...»
Sonra eliyle
malûm işareti yapıp, sormuş :
«— Var
mısın Paşa?»
— Borazan
Tevfiğin çok yüksek, geniş bir alnı vardı. Yakın dostu sanatkâr Raşit Rıza sordu :
«—
Üstad... Bu alın neden bu kadar geniş?»
Hayatının
çilesi bitmeyen Tevfik ağlar gibi gülümsedi:
«— Felek
kara yazısını kolayca ve bolca yazsın diye!»
Borazan
Tevfiği gönülden seven ekâbirden bir zat, ona sitem etmiş :
«— Yâni
şu borazan yerine hiç olmazsa dünbelek çalsaydınız mesirelerde daha çok makbule
geçerdi, faydası olurdu.
Tevfik
deryadil hâliyle gülümser :
«iyi amma Beyefendi,
dümbelekle eşe-dosta yuf borusu çalınmaz ki!...»
**
Damad
Ferid Paşanın yakın ahbabı bir BURUNSUZ
TEVFİK Bey vardı ki, hiç anlamadığı siyaset işlerine karışmıştı. Şekli
şemâili de Borazan Tevfiğe benzerdi. Bir gün karşılaştılar. Borazan Tevfik,
burunsuz Tevfiğe dedi ki :
— «Birader... politikaya insan
evvelâ burnunu sokarak başlar. Sen de burun yok... Seni bu yola Sadrazam Paşa
soktuğuna göre kılavuzun da meydan da, aklın da yok, Elâlemin siyasetin sonunda
vardığı yokluğa sen ilk adımda varıp yok olmuşsun!...»
Kaynak: Sohbetler, Üç Aylık Mecmua Sahibi ve muharriri : Cemal
KUTAY ,YIL: 1 TEMMUZ, AĞUSTOS, EYLÜL 1971, SAYI : 4-5-6; sh:129-130
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar