BÜYÜK OLAYLAR AYI MUHARREM- AŞURA-
Hemen her toplumda gerek örfî, gerekse dînî
yönlerden önemli sayılan günler, geceler ve aylar vardır. Bu zaman
dilimlerinde, meydana geldiği varsayılan ya da gerçekten meydana gelmiş olan
bir takım olaylar sebebiyle çeşitli törenler, kutlamalar veya yas törenleri
yapıla gelmiştir. Dayandıkları olayların ve sebeplerin tarihî realitelere
uygunlukları tam olarak tespit edilemeyip tartışılsa da, bu tür zaman
dilimlerinin toplumların hayatında önemli birer ritüel haline geldikleri
gerçektir. Bunlar, orta değerlere sahip toplulukların sosyal ve kültürel hayatlarını
canlı tutan unsurlardır.
Muharrem ayı İslâm'da, önemli olaylara sahne olan
bir aydır. Muharrem ayının da içerisinde bulunduğu dört aya haram aylar isminin
verilmesi, bu aylarda yapılacak ibadetlere daha çok sevap, günahlara ise daha
çok ceza verilecek olmasına dayanır. Bu ay, İslâm’dan önce olduğu gibi İslâm'ın
zuhurundan sonra da dinî, sosyal ve tarihî önemi haiz olaylara sahne olmuştur.
Bu durum Muharrem ayını, İslâm kültürü açısından daha da ön plâna çıkarmıştır.[3]
Denilebilir ki Muharrem ayını asıl anlamlı kılan,
bu ayın onuncu gününde olduğu söylenen önemli hâdiselerdir. Tabiî ki bu ayın
gerek Kur’an-ı Kerim’de ve gerekse
hadiste önemli kılınmış olduğu ve hatta Hz. İbrahim’den beri haram aylar
içerisindeki önemi de unutulmamalıdır. Muharrem ayının onuncu günü olan Âşûrâ
gününe bazı tarihî olayların hamledilmesi sebebiyle İslâm tarihi boyunca Âşûrâ
günü, kutsal bir gün olarak çeşitli şekillerde kutlana gelmiştir. Bu günle
ilgili olarak kaynaklarımızdaki rivâyetler, oldukça muhtelif ve bazen da
çelişkilidir.[4]
Âşûrâ gününde olduğu söylenen önemli olaylar
ihtilaflı olduğu gibi, Âşûrâ gününün anlamının nerden geldiği konusunda da
ihtilaf vardır. Âşûrâ’yı on sayısı ile ilgili olan aşr ve âşir veya develerin
güdülmesiyle ilgili ışr kökünden türemiş Arapça bir kelime kabul edenler olduğu
gibi, bu dilde "fâûlâ" vezninin bulunmadığını ileri sürerek
İbrânîce'den geldiğini söyleyenler de vardır. Fakat âlimlerin çoğu bu görüşe
katılmamakta, kelimenin Arapça asıllı olduğunu benimsemektedirler.
İslamiyet
ile tanışan Türklere göre Hz. Nuh’un gemisinin karaya iniş günü olarak da kabul
edilen Nevruz günü, rivayetlere göre aynı zamanda "aşure” günüdür.
Karşımıza
çıkan bu rivayetlere göre Hz. Nuh aleyhisselâmın, tufan bitip gemi karaya
yaklaştığı vakit gemide bulunan malzemelerle burada bulunanların karınlarını
doyurmak için bakliyat türü yiyeceklerle "AŞURE” adı verilen bir
çorba yapmıştır. Aşure günü ile ilgili olarak Türk kültüründe daha pek çok
rivayet ve inanış bulunmaktadır.
Tufandan
sonra Nuh, gemisinden çıkınca tanrıya adaklar adar; adeta tufandan kurtuluşu
kutlar. Tanrı’ya sunulan ve çevredekilere dağıtılan adağın, kesimlik kurban
türünden olmadığı ve tahıllardan yapıldığı genel bir kanıdır. Yakın Doğu’nun
eski tefsircileri ve araştırmacıları, söz konusu adağın Aşura (Aşure) olduğunu
öne sürmektedirler (Aksoy, 1989: 125).
Aşurenin
bir çeşit adak olarak nitelendirilmesi tartışmalı bir konu olup aşure yemeğine
Anadolu’da bolluk ve bereket getirici bir gelenek olarak bakılmaktadır. Halk
arasında yaşayan rivayetlere göre Hz. Nuh’un gemisi Muharrem ayının onuncu
gününde bir dağın üzerinde durmuştur. Bugün tufandan kurtulanlar elinde kalan
yiyecekleri birbirine karıştırarak "Aşure” adı verilen bir aş
pişirmişlerdir. Az bir malzemeyle pişirilen bu aş o kadar bereketliymiş ki
herkese fazlasıyla yetmiş. İşte o günden beri bereket, bolluk, dayanışma
sembolü olarak aşure pişirilir ve herkese dağıtılır. Kültürümüzde Muharrem
Ayında aşure pişirerek herkese dağıtmak önemli bir gelenek haline gelmiştir
Etimolojik
olarak "aşure” kelimesi "su” kelimesiyle ilişkilidir. Eski ve
önemli bir inanış olan Kadim Tur dininde, gök tanrının tezahürü olan güneş,
tanrı olarak kabul edilir ve bu güneş tanrıya "sur” adı verilirdi. Hitit
Türklerinin Kadim Tur dini inançlarına verdikleri isim de "su” kök
kelimesinden türetilme olarak "Aşertu” diyerek adlandırıldı
(Günaltay, 2004: 58).
Aşura,
Araplardan önce Yahudilerce bilinmekteydi. Hatta bu yüzden A.J. Wensınck, "Aşura”
kelimesinin Arami tayin ıshikasını taşıyan, İbranice "asuk” olduğu
aşikârdır, diyerek Aşura’nın İbranilerle bağlantısını vurgular. Aşura ve buna
bağlı olarak oruç tutulması İslâm’dan önceki Cahiliye Devrinde de yaygındı.
Buradan hareketle Aşura’nın Sami dillerde ortak bir sözcük olduğu sanılmaktadır
(Aksoy, 1989: 125). Aşure kelimesinin kökeni hakkında da pek çok farklı görüş
bulunmakta olup bu görüşlerin hiçbiri henüz kanıtlanmamıştır.
Aşura
Asurlular’da da yaygınlık kazanmıştır. Bununla birlikte, bu geleneğin
Sümerlilere kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Nuh’un böylesine bir adak sunması
bu geleneğin Sümerlilerce de bilindiğini ortaya koymaktadır. Tüm bunlara rağmen
aşura ile ilgili en eski belgelerle henüz karşılaşılmamıştır (Aksoy, 1989:
126).
İslam
araştırmacısı Mücteba Uğur bu konuda şunları nakletmektedir: Hicri
takvimin ilk ayı olan Muharremin onuncu gününe özel bir isim verilmiştir. Bu
güne aşure günü denir. Halk nazarında değerli bir gündür. O gün yemek pişirilir
komşulara, fakirlere ikram edilir. Çoğu İslam dininin emirlerinin tesiriyle
vücut bulmuş adetlerimiz arasında aşuranın da önemli bir yeri vardır. Aşura
gününün halk nazarında önemli bir gün oluşu Hz. Nuh’un o gün gemiden karaya
çıktığına bağlanır. Ancak bu konuda gerçeğe ışık tutan bir rivayet yoktur. Öte
yandan İslami kaynaklar, İslam öncesi devrede Araplar arasında aşura orucu
tutanların bulunduğunu kaydetmektedirler (Uğur, 1977:147).
Taberi
halk arasında anlatılan bir rivayette aşure ile ilgili şu bilgilere yer verir:
Nuh
aleyhisselâm Recep ayının onuncu gününde gemiye binmiştir. Muharrem ayının
onuncu günü olduğunda da gemiden inmiş ve halka oruç tutmalarını söylemiştir
(Taberi:118). Yeni yılın başlangıcı Muharrem ve bunun onuncu günü Aşura’ya
bağlı anlatılanlar ve inançlar içinde Hz. Nuh’un tufandan kurtuluşunun yanı
sıra Aşura gününde pişirilip yenen Aşure ile ilgili inanış da yer alır. Nitekim
Hz. Nuh’la ilgili olarak bizde yaygı n olarak anlatılan rivayetteki yemek,
Aşura gününde pişirilip yenen aşuredir. Hz. Nuh’un Muharremin onuncu gününde
gemiden kalan erzakları birbiriyle karıştırıp aşure yaptığına inanılır.
Anadolu’da bu yemeğe "Aşır Aşı, Aşure” denilmektedir (Turan, 2004:169).
Anadolu
geleneksel mutfak kültürünün en özgün, ilginç ve eski yemeklerinden birini
oluşturan aşure, Hz. Nuh efsanesini canlı bir şekilde yansıtmaktadır. Bu kutsal
inanç ve gelenek doğrultusunda her yıl aksatılmadan yapılan aşure yemeği,
günümüzde de tarihsel ve dinsel özgünlüğünü tıpkı ilk günkü gibi korumaktadır.[5]
Âşûrâ’nın menşei hakkında kaynakların belirttiği
görüşleri iki noktada toplamak mümkündür:
1.
Âşûrâ, Hz. Musa
aleyhisselâm ve kavminin, Firavun'un zulmünden kurtulduğu ve Yahudilerin oruç
tutmakla mükellef olduğu bir gündür. Daha çok müsteşriklerin benimsediği bu
görüşe göre Müslümanların mübarek bir gün olarak kabul edip oruç tuttukları
Âşûrâ, Yahudî geleneğine dayanmaktadır.
2.
Âşûrâ, Hz. Nuh'tan itibaren
bütün Sâmî dinlerde mevcut olan ve Câhiliye devri Arapları arasında da Hz.
İbrahim aleyhisselâmdan beri önemli görülüp oruç tutulan bir gündür. Bu görüş,
Hz. Âişe radiyallâhü anha ile Abdullah b. Ömer radiyallâhü anhin rivâyetlerine
dayanır.[6]
Ashap arasında ilimleriyle temayüz etmiş bu iki sahâbînin rivâyetlerinden,
Âşûrâ gününün Câhiliye devri Araplarınca da önemli sayıldığı açıkça
anlaşılmaktadır. Arapların, Âşûrâ günü doğduğu rivâyet edilen ve Kâbe'yi inşa
eden ataları Hz. İbrahim'in hâtırasına hürmeten bu günü yaşatmış olmaları uzak
bir ihtimal değildir. Hz. Musa ile İsrâiloğullarının Firavun'un elinden Âşûrâ
günü kurtulduğunu ve Hz. Nuh aleyhisselâmn gemisinin Cûdî dağına aynı gün
oturduğunu söyleyen Yahudîleri Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin tekzip
etmemesi, hatta "Biz Musa'ya sizden daha lâyıkız" diyerek bu
günde oruç tutulmasını emretmesi,7 Âşûrâ’nın Hz. Nuh'tan itibaren
semavî dinlerde önemli bir yer işgal ettiğini göstermektedir.
Geleneksel
İslâm literatüründe, on kadar tarihi olayın, on nebiye ikram edilen on nimetin
Âşûrâ gününde meydana geldiği kabul edilir.[7] Bu
günde olduğu söylenenler, sıralamaya konduğu sırada çok daha fazla sayıya
ulaşmaktadır. Ancak bütün bu olaylar, bazen sadece önemli bir hadiseden de
ibaret olabilmektedir.
Bu
önemli hadiselerden bazıları şunlardır:
1.
Hz.
Âdem aleyhisselâmın tövbesinin kabul edilmesi,
2. Hz. Nuh aleyhisselâmın gemisinin tufandan
kurtulması,
3. Hz. Yunus aleyhisselâmın balığın karnından çıkması,
4. Hz. İbrahim aleyhisselâmın, Nemrut’un hazırlattığı
ateşte yanmaması,
5. Hz. İdris aleyhisselâmın diri olarak göğe
çıkarılması,
6. Hz. Yakup aleyhisselâmın oğlu Hz. Yusuf
aleyhisselâma kavuşması,
7. Hz. Eyüp aleyhisselâmın hastalıktan kurtulması,
8. Hz. Musa aleyhisselâmın nehri asasıyla yararak
geçmesi,
9. Hz. İsa aleyhisselâmın doğum günü,
11. Hz. İbrahim aleyhisselâmın doğum günü,
12. Hz. İbrahim aleyhisselâma Halilürrahman adının verilmesi,
13. Hz. Süleyman aleyhisselâmın tövbesinin kabul
edilmesi,
14. Hz. Süleyman aleyhisselâma mülk ve saltanatının
verilmesi,
15.
Hz.
Yakup aleyhisselâmın gözlerinin tekrar açılması,
17. Hz. İsmail aleyhisselâmın doğması,
19. Hz. Âdem aleyhisselâmın Cennet’ten kovulması,
20. Hz. Havva aleyhisselâmın Cennet’ten kovulması,
21. Hz. Yusuf aleyhisselâmın zindandan kurtulup
özgürlüğe kavuşması,
22. Hz. Yunus aleyhisselâmın dua ve öğütleri ile Ninova
kentinin kurtuluşu,
23. Hz. Yahya aleyhisselâmın doğuşu,
24. Hz. Zekeriya aleyhisselâmın çocuğu olması için
yaptığı duanın kabul olması,
27. Hz. Musa aleyhisselâmın doğması,
28. Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
Efendimizin geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceğine dair kendisine
Allah tarafından teminat verilmesi,
30. Hz. Hüseyin aleyhisselâmın şehid edilmesi,
Bunların
yanında Hz. Âişe (radiyallâhü anha)'nın, Âşûrâ gününde Kâbe örtülerinin değiştirildiğini
anlatan bir rivâyeti de vardır.[14]
Yine Kâbe’nin kapısı ziyaretçilere Âşûrâ günü açılırdı.[15]
Sadaka-i Fıtır da önce Âşûrâ gününde verilirdi.[16]
Ne
var ki bunları hepsini ilmen doğrulama imkânı olmadığı gibi bir kısmının
yanlışlığı da ortadadır.[17]
Meselâ Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin Medine'ye hicreti 10 Muharrem'de
değil 12 Rebîülevvel'de Pazartesi günü gerçekleşmiştir.[18]
Bilinmelidir ki Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellem Efendimiz, Yahudiler’in Firavun’un zulmünden Âşûrâ günü kurtulduklarını,
yine Hz. Nuh’un gemisinin Cûdî dağına bu günde oturduğunu iddia ettiklerinde
onları yalanlamamıştır. Ancak, değişik eserlerde bu günün mana ve önemi ile
ilgili olarak anılan (Hz. Musa ve Hz. İsa aleyhisselâmın doğumu gibi)
rivâyetleri doğrulayan sağlam bir delil bulunmamaktadır.[19]
Belirtmemiz gerekir ki bazı rivâyetlerin, İsrâiliyat’a dayandığı kabul edilmektedir.[20]
Bu rivayetlerden bazıları şunlardır: “Âşûrâ günü
bir dirhem sadaka, yedi yüz dirheme bedeldir. Âşûrâ günü gözlerine sürme çeken,
ondan sonra göz ağrısı çekmez. Âşûrâ günü yıkanan hastalanmaz.” Bütün bu
rivayetler, asılsız olarak değerlendirilmekte ve mekruh sayılmaktadır.[21]
Eyüb Baş, bu ve benzer rivayetler konusunda şunları
söylemektedir: “Sayılan bu tarihi olayların bazısının, tarihte gerçekten
vuku bulmuş olduklarını Kur’ân’dan öğrenmekle beraber, tarihen bu günde
gerçekleşmiş olmalarını tespit etmek ve düşünmek bir hayli güçtür. Açıkça
belirtmek gerekirse bu kadar önemli olayın aynı güne denk gelmiş olması, bizi
her şeyden önce takdir-i ilâhiyi düşünmek yerine, kaynaklarımızı kaleme almış
olan âlimlerimizin kafa yapılarını, nasıl bir tarih felsefesine sahip
olduklarını düşünmeye ve irdelemeye sevk etmektedir. Söz konusu olayların Âşûrâ
gününde gerçekleştiği rivâyetlerine yer veren tarih kaynaklarımızın, maalesef
dayandıkları hiç bir tarihî delil ve kaynakları yoktur. Anlaşılan o ki
Müslümanların, Yahudî ve Hristiyanlarla zaman zaman bir arada bulunmalarının
doğurduğu bir sonuç olarak, bu günde olduğu varsayılan olaylar hakkındaki
söylentiler sözlü geleneğe yerleşmiş, daha sonra da herhangi bir tenkide tabi
tutulmadan yazılı kaynaklara geçmiştir.”[22]
Bütün bunlardan sonra gerçekten bu sayılanların bu
günde olma ihtimali, galiba kesin olarak bilinmesi pek mümkün olmayacaktır.
Zira bu olayların geçtiği tarihler hayli eskidir ve buna karşılık kaynaklar
oldukça kısıtlı ve sınırlıdır.
Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız eski tarihlere
ait Âşûrâ gününde gerçekleştiği söylenenlerin yanında bir de, yine bu günde
gerçekleşen ve siyasî yönü daha ağır basan Kerbelâ olayı vardır. Hz. Hüseyin'in
10 Muharrem 61 (10 Ekim 680)'de Kerbelâ'da şehid edilmesinden sonra Şîa için bu
tarih önem kazanmış ve Hz. Hüseyin aleyhisselâmın intikamını alma ahdinin
tazelendiği bir mâtem gününe dönüşmüştür.[23]
Hz. Hüseyin'in siyasî ihtiraslar uğruna acımasızca
şehid edilmesi, Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizi ve onun
Ehl-i Beyti’ni seven bütün mü’minleri derinden yaralamış, kalplerini
incitmiştir.[24]
Hiç şüphe yok ki Hz. Hüseyin sevgisi, Şiî veya Alevî taraftarı olmaktan değil,
tamamen Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimize duyulan sevgiden
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla da her ne zaman Muharrem’in onuncu günü gelse,
Müslüman dünyada yürekler yeniden dağlanır.
Hz. Hüseyin aleyhisselâmın Kerbelâ’da şehid
edilmesi, Muharrem’in onuncu gününe rastladığı için, Âşûrâ günü İslâm tarihinde
acı bir olayı hatırlatan bir gün özelliği taşımaktadır. Bu sebeple Şiîler,
Âşûrâ gününü Hz. Hüseyin’in intikamını alma sözünü tazeledikleri bir mâtem günü
kabul ederler. Hatta dövünerek ve kendilerine işkence yaparak bu mâteme başlarlar.
İslâm dininin ilke ve kuralları ile bağdaşmayan bu uygulamaya karşılık,
Emevîlerin bu günün bir bayram sevinci ile kutlanmasını sağlanmak yönündeki
gayretleri de, yine İslâmiyet’in ilkeleri ile bağdaştırılamayacak bir
gerçektir.[25]
Emevîlerin bu günü bir bayram sevinci içerisinde kutlama gayretleri, temelde
siyasal bakış ve görüş farklılığındandır.[26]
Yalnız bu siyasi bakış, “hedefe ulaşmak için bütün yollar meşrudur” mantığı
ile âdetâ uyum içerisindedir. Belki de bunun bir sonucudur ki hadis bile uydurulma
yoluna gidilmiştir. Bkz.[27]
DİKKAT: 5 Aralık 2011 AŞURASINDA DAHA UYANIK OLMAK İÇİN SERDAR
TURGUT BEYİN BİR YAZISINI HATIRLATMAKTA UYGUN OLDU.
(24 Eylül 2011 Cumartesi,)
http://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut/672558-illuminati-neye-hazirlaniyor
Karanlık günlerde yaşıyoruz ve karanlık
günlerde, karanlık gizli örgütler canlanıp gündemi yönlendirmeye uğraşırlar.
Karanlık örgütlerin en karanlığı sayılan İlluminati de tam bu günlerde ortaya
çıktı ve çok ses getirecek bir eylem planlamaya başladı. Gizli örgütleri çalışmışlığım
ve dünyanın gizli tarihi üzerine okumuşluğum vardır, ama İlluminati’nin son
tehdit kokan operasyonunu ben bile ürpertici buldum. Gizli örgüt Panama’dan
yayın yaptığı anlaşılan bir internet sitesinde (www.illuminati.org) durmadan
süren bir geri sayım başlatmış durumda. Adresi tıkladığınızda karşınıza örgütün
kendisi gibi karanlık, simsiyah bir ekran çıkıyor, ancak bilgisayarınızın
faresini ekranın sol üst köşesine getirip birkaç kez tıkladığınızda, karşınızda
devamlı geriye doğru sayan bir saat beliriyor. Ben bu yazıyı yazarken saat 75
gün 6 saat 30 dakika ve beş saniyeyi göstermekteydi; bu satırı bitirinceye
kadar zaman daha da kısalmış olacak. Hesapladığınızda İlluminati’nin 7 Aralık
veya 6 Aralık’tan 7 Aralık’a geçiş saatlerini verdiği ortaya çıkıyor. Bunu Ömer
Çelakıl söyledi, sitenin kaynak kodunu çözdüğünüzde şöyle bir cümleye
ulaşıyorsunuz: “ÜZGÜNÜZ ÇOK GEÇ KALDINIZ.” “İlluminati neden geriye
doğru bir sayım başlattı, verilen tarihte neler olacak, acaba örgüt büyük ve
dünyayı sarsan yeni bir eyleme mi hazırlanıyor, yoksa o gün dünyayı sarsacak ve
altüst edecek bir açıklama mı yapılacak, bir büyük sır o gün mü anlatılacak”, o
sayfayı görünce bütün bunları düşünmemek imkânsız oluyor. Peki, o gün
açıklanabilecek büyük sır ne olabilir?
İlk akla şu geliyor: Site Panama’dan yayın
yaptığından ve Maya takviminin verdiği son tarihe yaklaştığımızdan, acaba
İlluminati o gün Maya takviminin bahsettiği sonun doğru olduğunu kanıtlarıyla
mı açıklayacak diye de düşünüyor insan. Bu tür konularda çok çalışan ve
uzmanlığı dünya çapında kabul edilmiş bulunan Aytunç Altındal’ı aradım. Terör
üzerine bir dizi konferans vermek için hazırlandığı Cenevre’de buldum onu ve bu
geri sayımın anlamının ne olabileceğini sordum. “6-7 Aralık tarihi İlluminati
örgütünün 300’üncü kuruluş yıldönümü olabilir, o dünyadaki bazıları tarihin bu
olduğunu kabul ederler” dedi. Geriye sayımın yapıldığı tarih bir kuruluş
yıldönümü olabilir tabii ki, ama sitenin kaynak kodlarının şifresi çözülünce
neden “ÜZGÜNÜZ ÇOK GEÇ KALDINIZ” mesajı çıkıyor, bunu da açıklamak
gerekiyor. Yoksa son yıllarda önemini başka rakip örgütlere kaptıran İlluminati
yine dikkati kendine çekmek için planlamış olabilir miydi? “Ben hâlâ
güçlüyüm” mesajını dünyaya vermek için geriye doğu saydıkları tarihte bir
büyük olay planlamış olabilirler miydi? Her şey ihtimal dâhilinde tabii ama şu
da bir gerçek, İlluminati eskiye göre önemini başka gizli örgütlenmelere
kaptırdı. Başka örgütler dünya olaylarını İlluminati-’ye göre artık çok daha
güçlü etkileyebiliyorlar. Hangi örgütün dünya ölçeğinde ön plana çıktığına ve
İlluminati’nin yerine dünya olaylarını yönlendirdiğine gelince. Aytunç Altındal bana sürpriz gelen bir isim
verdi ve “Bu örgütü iyi incele, emin ol ki önümüzdeki günlerde isimlerini
çok fazla duyacaksın, çünkü Türkiye’de de etkinler” dedi.
TAVISTOCK ADLI GİZLİ ÖRGÜTLENME
Tavistock görünürde bir düşünce üretme merkezi
olarak kendini gösteriyor. Ama aslında dünyanın çeşitli yerlerindeki ülkelerin
yönünü belirlemek için çalışıyorlar. Bir klinikleri de var, burada özellikle
Freud’un beyin yıkama yöntemleri üzerine çalışıyorlar ve bu yöntemlerin
kitleler üzerine nasıl kullanılacağını araştırıyorlar. Ve sonunda dünyanın her
bölgesindeki farklı kültürlere ve farklı siyasi iklimlere yönelik yöntemleri
çıkarıyorlar. Bu tür gizli bilimlerle uğraşanlar son olarak Arap Baharı’nın da
birdenbire çeşitli ülkelerde ortaya çıkmasını, bu örgütün çalışmalarına
bağlıyorlar. Ben Tavistock adlı bu örgütü yeni duydum ve İlluminati’nin yerine bile
oynayacak kadar güç savaşına girmiş olduğunu da öğrenince şaşırdım doğrusu.
Anladığım kadarıyla dünyanın bu hassas, karanlık döneminde, karanlık örgütler
arasında bir güç savaşı, bir rol kapma çatışması yaşanıyor. İlluminati’nin
başlattığı geri sayım olayı da bu savaşın bir parçası. Ancak bu tür örgütler
arasında öne çıkma ve güç gösterme savaşı kızıştığında birinin büyük ve çok
çarpıcı bir gösteri yapıp, hepimizi şaşırtarak korkutmaya çalışacaklarını
bekleyebiliriz.[28]
YAZI HAZIRLANIRKEN
ALINTI YAPILAN KAYNAKLAR
Nuh ÇAKIR, Şiî Ve Sünni
Topluluklarda Muharrem Ayı Etkinlikleri, Atatürk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans
Tezi:254916, Erzurum – 2008
Sevinç KILIÇASLAN
KIRPIK, Türk Kültüründe Tufan Ve Tufan İle İlgili Anlatılar, Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyat[ Ana Bilim Dalı
Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi: 274354, Ankara 2009
[1] İbn Ataullah
el-İskenderî, trc: Abdullah Mağfur,
Letâifül-Minen Fî Menâkıbı’ş-Şeyh Ebi’l-Abbas ve Şeyhihi Ebi’l-Hasan-
Allah'ın İki Velî Kulu, Üsküdar Yayınevi, Nisan 2011 İstanbul, s. 59
[2] Hadisi Ahmed, Buhârî ve Ebû Davud rivayet
etmiştir.
[4] Eyüp Baş, “Aşûra Günü, Tarihsel Boyutu ve
Osmanlı Dinî Hayatındaki Yeri Üzerine Düşünceler”, AÜİF. Dergisi, sayı: 1, c.
XLV, yıl: 2004, s. 167-168.
Aksoy, Bilal, Çağdaş Bilimlerin Işığında
Nuh’un Gemisi ve Tufan, Ankara, İnsanlık Yolu Yayınları, Ankara, 1987
Aksoy, Mustafa, "Kültür Sosyolojisi
Açısından Nevruz Kavramı”, Atayurttan Anayurda Türk Dünyası Dergisi, Yıl:5,
Sayı:12,1997, ss. 109-111
Günaltay, Semih Tufan, Tanrı’nın
Türkleri, İstanbul, Kafkas Yayınları, 2004
Turan, Fatma Ahsen, "Türk Kültüründe Tufanla
İlgili Anlatılar”, Mitten Meddaha Türk Halk Anlatıları sempozyum Bildirileri,
Gazi Üniversitesi THBMER Yayını, Ankara, 2004, ss.163-173
[6] Yavuz, a.g.md., IV, 24-25. İbrahim Canan,
Âşûrâ günü hakkında şunları söylemektedir: “Âşûrâ Günü için Müslim’den gelen
bir rivayette bu gün: ‘Yahudî ve Hristiyanların kutladıkları büyük bir gün’
olarak geçmektedir. Bu günün ve orucun Hristiyanlar tarafından kutlanıyor
olmasını âlimler, Hz. İsâ (a.s.)’nın da O gün oruç tutmuş
olabileceği ve bunun Hz. Musa (a.s.)’nın şeriâtindan neshedilmeyen hükümierden
olabileceği ihtimaliyle izah ederler.” Canan, a.g.e., IX, 465.
[8] “Aşûre Günü”, Yeni Rehber Ansiklopedisi,
İhlâs Gazetecilik Holding A.Ş. Komisyon, İstanbul trs. II, 354-355.
[13] Yavuz, a.g.md., IV, 25. Köksal, bu olayın
Rebiülevvel ayında olduğunu söylemektedir. Köksal, İslâm Tarihi,
II, 348-349. Ayrıca bkz. Canan, a.g.e., IX, s. 462.
[14] Buhâri, Savm, 69, Müsned, VI, 244.,
İbrahim Canan, bu hadis konusunda şunları söylemektedir: “İ^ime’ye bu husus
sorulunca: ‘Kureyş, cahiliye devrinde bir günah işledi. Bu onların çok ağrına
gitti. Kureyş halkı bunun için Yahudîlere başvurdular. Yahudîler de onlara:
‘Âşûrâ günü oruc tutun. Bu günahınıza kefaret olur’ demiş, bunun üzerine onlar
da bu günde oruç tutmaya başlamışlardır.” Canan, a.g.e., IX, 463. Aynı konu
için Yusuf Şevki Yavuz ise şunları söylemektedir: “Hz. Âişe ve Hz. Abdullah b.
Ömer’in Âşûrâ günü hakkındaki rivayetleri (Buhârî, Savm, 69, Müsned, VI, 29-30,
Müsned II, 57, 143)’nden de anlaşılmaktadır ki Câhiliye Arapları bu günde
önceden de oruç tutuyordu ve bu günde yine Kâbe’nin örtüsü değiştirilirdi
(Müsned VI, 244). Bunlardan hareketle Araplar, Âşûrâ günü doğduğu rivayet
edilen ve Kâbe’yi inşa eden ataları Hz. İbrahim’in hatırasına hürmeten bu günü
yaşatmış olmaları uzak ihtimal değildir.” Yavuz, a.g.md., IV, 25.
[18] El-Cevziyye, a.g.e., I-II, 433; Köksal, İslâm Tarihi,
II, 348-349; İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhatasarı, Tercüme ve Şerhi,
Akçağ Yay. Ankara 1992, IX, 462.
[19] İbrahim Kâti Dönmez, “Âşûrâ”, İslâm’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış
Ansiklopedisi, Marmara İFAV Yay., İstanbul 2006, I, 178-179. Âşûrâ
gününde ve Muharrem ayında olduğu söylenenler, bu riayetlerle de son
bulmamaktadır. Bunların yanında çok daha başka ve çok daha önemli olayların
gerçekleştiği de söylenmiştir. Arşın, levhi mahfuz’un, kalem’in, melekût’ün
yağmurun, dağların, yerin, semavatın...gibi daha birçok olayın gerçekleştiğine
inanılan Âşûrâ günü, önemini daha uzun süre devam ettirecektir. Âşûrâ gününde
gerçekleştiği söylenen bunlar ve daha fazlası için bkz. Geylani, a.g.e., s. 461-474; Yüceler, a.g.e., s. 5-15.
[20] Yavuz, a.g.md., IV, 25. Ayrıca bkz:
Wensınck, a.g.md., I, 710-711; Yunus Apaydın, “Aşûre”, İlmihal, DİB. Yay.,
Ankara 2006, II, 487. Eyüp Baş, değerlendirmeler konusunda: “Kaynaklar, Hz.
Âdem’in tövbesinin kabul edilmesi, Hz. Nuh’un tufandan kurtulması, Hz. Musa’nın
Firavun’un zulmünden kurtulması konularını ağırlıklı olarak bu günün
kutsallığına delil göstermektedirler. Bunlardan başka Hz. Yunus’un balığın
karnından kurtulduğu, Hz. Musa ve Hz. İsa'nın doğdukları gibi yakıştırmalar da
vardır ki bu iddialara temel İslâm tarihi kaynaklarında rastlayamadık”
demektedir. Baş, a.g.m., s. 168.
[21] Daha fazla bilgi için bkz. Gazâiî, Mükâşefetu’l Kulûb,
s. 625. Bu ve benzeri rivayetlerin asılsız olduğu konusunda bkz: Yavuz,
a.g.md., IV, 26; Wensınck, a.g.md., I, 710771; Canan, a.g.e., IX, 492; Şahin,
a.
g.e., s. 147.
[22] Baş, a.g.m., s. 169. Baş, Âşûrâ gününün
Müslümanlarca kutsal bir gün kabul edilişinin tarihî kökeninde dinî bir
etkenden ziyade, Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin hicret sonrası
Medine'de takip ettiği siyasetin etkisinin olduğunu, bu saf siyasetin ise
Kerbelâ olayı ile bozulduğunu, daha sonra ise Şîa'nın kazandırmaya çalıştığı
siyasî boyuta muhalif olarak Emevî idaresince siyasallaştırıldığını
savunmaktadır. Baş, a.g.m., s. 175.
[23] Yavuz, a.g.md., IV, 25. Gazâlî, Hz.
Hüseyin’in şehid edilmesi konusunda şunları söylemektedir: “Şehidlik, bir
müminin ulaşabileceği en yüce mertebe olduğu için bu hadise, hakikatte yas
tutulacak bir musibet değil, şükredilmesi gereken bir nimettir. Fakat her şeye
rağmen, bu hadise musibet olarak görülse bile buna karşı yapılması gereken şey;
müminlerin musibet zamanında söylemesi gereken sözü söylemektir (Bakara
2/156).” “Mükâşefetu’lKulûb”,
s. 625.
[27] Bu
bölümün kitap kaynakları
Abdülaziz Bey, Âdât
ve Merasim-i Kadime, Tabirât ve Muamelât-ı Kavmiye-i Osmaniye (Osmanlı Âdet, Merasim
ve Tabirleri), haz. Prof. Dr. Kâzim Arısan, Duygu Arısan Günay,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002.
Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, Üçdal Neşriyat, İstanbul
1969, II, 388-437.
“Alevî(lik)”, Dini
Kavramlar Sözlüğü, Fikret Karaman, İsmail Karagöz, İbrahim Paçacı,
Mehmet Canbolat, Ahmet Gelişgen, İbrahim Ural, DİB. Yayınları, Ankara 2006, s.
20-21.
Akyavaş, A. Ragıp, Âsitâne, TDV. Yayınları,
Ankara 2000, I, 358-359.
----------, Üstad-ı Hayat, TDV. Yayınları, Ankara 2005, I, 161.
Altınok, Baki Yaşa, Alevîlik Hacıbektaş Veli Bektâşîlik, Oba Kitabevi, Ankara 1998.
Altuntaş, Halil, “Muharrem Ayı Ve Âşûrâ”, Kürsüden Öğütler, DİB. Yayınları,
Ankara 2006, s. 451-460.
And, Metin, Ritüelden Drama
Kerbelâ-Muharrem-Taziye, YKY, İstanbul 2007.
Apaydın, Yunus, “Aşûre”, ilmihal, DİB. Yayınları,
Ankara 2006, II, 487.
“Âşûrâ”, Türk Ansiklopedisi, Komisyon, MEB, İstanbul trs., IV, 64.
“Aşûre Günü”, Yeni
Rehber Ansiklopedisi, İhlâs Gazetecilik
Holding A.Ş. Komisyon, İstanbul trs., II, 354-355.
“Aşure ve Muharrem Ayı Etkinlikleri”, Haber Bülteni, DİB., İstanbul, sayı:
207, Mart 2008, s. 13-15.
Bayraktar, İbrahim, Hadîs Usûlü, AÜİF, Erzurum 2000.
Bozkurt, Fuat, Toplumsal
Boyutlarıyla Alevîlik, Kapı Yayınları,
İstanbul 2005.
Canan, ^rahim, Kütüb-i
Sitte Muhatasarı Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yay. Ankara
1992, IX, 462.
Çağatay, Neşet, Çubukçu, jbrahim Agâh, İslâm Mezhepleri Tarihi, AİFY, Ankara 1965.
Çağrıcı, Mustafa, “Matem”, DİA, Divantaş, Ankara 2003,
XXVIII, 128-129.
Çakan, İsmail Lütfi, Dînî Hitâbet, Marmara İFAV.
Yayınları, İstanbul 2003.
Çelik, Ali, “Asr-ı Saadet’te Halk طançları”, Bütün Yönleriyle Asr-ı
Saadette İslâm, Ensar Neşriyat, İstanbul 2007, IV, 21-101.
Çelebi, Evliya Seyâhatnâme, ter: Zuhuri Danışman, Zuhuri Danişman Yayınevi, İstanbul 1970,
VIII, 92-93.
Dalkıran, Sayın, Ahmet
Feyzi Çorûmî’nin El-Feyz’ür-Rabbânî’si Işığında Osmanlı Devleti’nde Ehl-i
Sünnet’in Şi’îAkîdesine Tenkidleri, Osav, istanbul 2000.
Dedebaba, Bedri Noyan, Bütün Yönleriyle
Bektâşîlik ve Alevîlik, Ardıç Yayınları,
Ankara 2002, V (II, VII), 13.
Dönmez, ibrahim Kâfi, “Âşûrâ”, İslâm’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, Marmara iFAV Yayınları, istanbul 2006, I, 178-179.
---------, “Şîa”, Hihal, DiB. Yayınları, Ankara 2006, I, 29.
Ebû Zehra, Muhammed, İslâm’da İtikadî,
Siyasî ve Fıkhî Mezhepler Tarihi, Çev.
Sıbğatullah Kaya, Yeni Şafak Kültür Armağanı, Ankara ts.
---------, İslâm’da Siyasî ve
Îtikâdî Mezhepler Tarihi, Yağmur Yayınevi, ter:
Ethem
Ruhi Fığlalı, Osman Eskicioğlu, istanbul 1970, s. 52-53.
Eğri, Osman, Yaygın
Din Eğitimi Açısından Bektâşîlik, Horasan Yayınları,
istanbul 2003.
el-Bağdadî, Abdülkahir el-Fark Beyne’l-Fırak, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, TDV.
Yayınları, Ankara 2005. el-Cevziyye, ibni Kayyim, Zâdü’l-Me’âd Fi Hedyi Hayri’l-‘İbâd, ter. Abdi Keskinsoy, ibrahim Türklü, Rınar Yayınları, istanbul
2007, I-II, 431-439. el-Eş’arî, Ebû’l-Hasan, İlk Dönem İslâm Mezhepleri,
ter. Mehmet Dalkılıç, Ömer Aydın, Kabakçı Yayınevi, istanbul 2005.
El-Kâtib, Ahmed, Şîada
Siyasal Düşüncenin Gelişimi -Şûrâdan Velâyet-i Fakîh, Kitâbiyât Yayınları, Ankara 2005. el-Melîbari, Zeynüddîn b.
Abdilaziz, İrşâdü’l-İbâd İla Sebilürreşâd, Kahire tsz., el-Mevsilî, ibnü’l Mübârek, Sekiz Hadis İmâmının Kitabından Rivayet Edilen Emir Ve Yasak
Hadisler, Tercüme ve Açıklama. Hanifi Akın, Palen Yayınları,
istanbul
2006,
s. 26.
el-Münziri, Abdulazim b. Abdulkavi’, Et-Terğib ve’t-Terhib Minel Hadis-i Şerif, Mısır 1954, II, 114-116.
Erdoğan, Kutluay, Alevîlik Bektâşîlik, iletişim Yayınları, yrs, 1993.
Ersoy, Mehmet Akif, Safahat, Haz: M. Ertuğrul
Düzdağ, Bilge Yayınları, istanbul
2007. Eröz, Mehmet, Türkiye’de
Alevîlik-Bektâşîlik, Otağ Matbaacılık,
istanbul 1977. et-Taberî, Ebû Câfer Muhammed b. Cerir, Tarih-i Taberî Tercümesi,
ter. Mustafa Can, Can Kitabevi, Birinci Baskı, Konya 1974, III, 231-249.
et-Tûsî, Muhammed b. el-Hasan, Tezhibu’l-ahkâm, Tahran 1390, VI,
48-103.
Eyüboğlu, İsmet Zeki, Alevîlik-Sünnilik
islâm Düşüncesi, Hür Yay, İstanbul 1979.
------ , Bütün Yönleriyle
Bektâşîlik-Alevîlik-, Yeni Çığır
Kitabevi, İstanbul 1980.
Fığlalı, Ethem Ruhi, Çağımızda Îtikadî İslâm Mezhepleri, Selçuk Yayınları, İstanbul 1996.
--------, “Hüseyin”, DİA, Divantaş, İstanbul 1998, XVIII, 518-521.
--------, imâmiye Şîası
(Câferiye Mezhebi) Doğuşu, Gelişmesi ve Görüşleri, Selçuk
Yayınları, Ankara 1984.
Fuzûlî, Hadîkatü’s-Sü’edâ, ter. Servet Bayoğlu, KBY., Ankara 1996.
Galib, Furkan, Mübarek Günler ve
Geceler, Timaş Yayınları, İstanbul 2005
Gazâli, Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Ahmed
et-Tûsî İmâm, ihyâ-i Ulûm- İd-Dîn, ter. Ali Arslan, Aslan Yayınları, İstanbul 1971, III, 346-349.
---------, Kimyâ-yı Saâdet
(Mutluluğun Formülü), ter. Ali Arslan, Yeni
Şafak Gazetesi
Kültür Armağanı, İstanbul 2004, I, 193.
---------, Mükâşefetü’l Kulûb
(Kalplerin Keşfi), Tezip ve Tekmil: Abdûlhalik Duran,
Yeni Şafak Kültür Armağanı, İstanbul 2005.
---------, Ey Oğul, Hüseyin Ağa Matbaası, trs. yer. s. 46.
Genç, Mehmet Nuri, İslâm Mezhepleri Tarihinde Ehl-i Beyt Kavramı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, AÜSBE, Erzurum 2003.
Geylanî, Abdulkadir, Gunyetü’t-Talibin, ter. Abdulkadir
Aksel, Sağlam Yayınları, İstanbul 1991.
Gölpınarlı, Abdülbâkıy, Tarih Boyunca İslâm Mezhepleri ve Şîîlik, Der Yayınları, İstanbul 2003.
Güngör, Şeyma, “Maktel-i Hüseyin”, DİA, Divantaş, Ankara 2005,
XXVII, 456-457.
Hâmidî, Hayrullah, İslâm Tarihinde Sünnîlik-Şiîlik Mücadelesi ve Alevîlikten Doğan
Zümreler, San Matbaası, Ankara 1976.
Havva, Said, El-Esas
Fi’s-Sünne, ter. M. Ahmet Varol, Orhan Aktepe, H. Ahmet Özdemir,
Yusuf Şensoy, Hikmet Neşriyet, İstanbul trs.
“Hz. Hüseyin ve Kerbelâ Faciası”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Çağ Yayınları, İstanbul 1992, II, 323-329.
İbnü’l-Esir, Ebu’l-Hasan İzzeddin Ali b. Ebi’l-Kerim
Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî, El-Kamil Fi’t-Tarihi, ter. Ahmet Ağırakça, Beşir Eryarsoy, Zülfikar Tüccar,
Abdulkerim Özaydın, Yunus Apaydın, Abdullah Köşe,
Hikmet Neşriyat, istanbul 2008, III, 361-520.
Karaman, Fikret, “Şîa”, Dinî Kavramlar Sözlüğü, DiB. Yayınları, Ankara
2006, s. 620.
Keskin, Yahya Mustafa, Değişim Sürecinde Kırsal Kesim Alevîliği Elazığ Sünköy Örneği, ^âhiyât Yayınları, Ankara 2004.
Köksal, M. Âsım, İslâm
Tarihi Medine Devri, Şamil Yayınları,
Ankara 1979. IV, 160212.
---------, İslâm Tarihi, Köksal Yayıncılık, istanbul 2005. II, 348-349.
Kurtuluş, Rıza, “Kerbelâ”, DiA, Divantaş, Ankara 2002,
XXV, 272-274.
Kutluay, Yaşar, İslâm
ve YahudîMezhepler, AÜiF. Yayınları,
Ankara 1965.
Lutfi, Hâce Muhammed, Hulâsatü ’l-Hakâyık ve Mektûbât-ı Hâce Muhammed Lutfi, Efe Hazretleri Vakfı, istanbul 2006, s. 144-145,159-167, 180...
“Muharrem”, AnaBiritannica Genel Kültür Ansiklopedisi, Komisyon, Ana Yayıncılık, istanbul
1989, XVI, 283.
“Muharrem”, Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, Komisyon, Gelişim Yayınları, istanbul
1986, XIV, 8358.
“Muharrem”, Türk Ansiklopedisi, Komisyon, MEB., Ankara 1976, XXIV, 391.
“Muharremiyye”, Büyük
Lügat Ansiklopedisi, Komisyon, Sabah
Gazetesi Kültür Yayınları, istanbul 1987, XIV, 205.
Nevevî, Muhyiddîn, Riyâzü ’s-Sâlihîn, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Tecüme Ve şerh: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Prof. Dr. ismail
Lütfi Çakan, Prof. Dr. Raşit Küçük, Ekrem Yayınları, istanbul 1421/2001, II,
403-405.
Ocak, Ahmet Yaşar, “Alevî”, DiA, Divantaş, istanbul
1989, II, 368-369.
Odyakmaz, A. Nevzad, Bektâşîlik, Mevlevîlik, Masonluk, Özne Yayınları, istanbul 1999.
Onat, Hasan, Emevîler
Devri Şiî Hareketleri ve Günümüz Şiîliği,
TDV. Yayınları, Ankara 1993,
Oytan, M. Tevfik, Bektâşîliğin İçyüzü, Demos Yayınları,
istanbul 2007.
Öz, Mustafa, “Kerbelâ”, DiA, Divantaş, Ankara 2002,
XXV, 271-272.
Özkan, Havva, Münâcât
Duâları, Ensar Yayınevi, istanbul 2005.
Özmen, ismail, Alevî-Bektâşî
Şiirleri Antolojisi, KBY., Ankara 1998,
III, 456-457.
Plessner, M., “Muharrem”, islâm Ansiklopedisi, MEB.,
istanbul 1979, VIII, 506-507.
Rûmî, Mevlâna Celâleddî, Mesnevî, Haz. Prof. Dr. Adnan
Karaismailoğlu, Yeni Şafak Kültür Hizmeti, Ankara 2004.
Savaş, Saim, XVI. Asırda Anadolu
’da Alevîlik, Vadi Yayınları, Ankara 2002.
Sofuoğlu, Cemal; ^an, Avni, Alevîlik Bektaşîlik Tartışmaları, TDV. Yayınları, Ankara 2005.
Strothmann, R., “Şî’a”, İslâm Ansiklopedisi, MEB Basım
Evi, İstanbul 1979, XI, 502513,
Süphandağı, Abdülkadir, Kutlu Zamanlar, Rehber Yayınları, İzmir 2006.
Süreyya, Şeyh Baba Mehmed (Müncî Baba), Tarîkat-ı Aliyy-i Bektâşiyye,
Sadeleştiren Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gürtaş, TDV. Yayınları, Ankara 1995.
Şahin, Hanifi, ilhanlılar
Döneminde Şiîlik, Yayınlanmamış Doktora Tezi, AÜSE, Erzurum 2008.
Şener, Cemal, Sorularla Alevîlik, Pozitif Yayınları, İstanbul 2007.
Tan, Muharrem, Câmiu’l-Ehâdîs, Moralite Yayıncılık, İstanbul 2005.
“Taziye”, AnaBiritannica Genel Kültür Ansiklopedisi, Komisyon, Ana Yayıncılık, İstanbul
1989, XX, 471.
Tektaş, Nazım, Çadırdan
Saray Saraydan Sürgüne Osmanlı, Yeni Şafak Kültür
Armağanı, İstanbul trz.
Topaloğlu, Bekir, Kelâm ilmi Giriş, Damla Yayınevi, İstanbul ts.
Topdemir, Cengiz, Aşk-ı Muhabbet, Populer Yayınları, İstanbul 2006.
Tur, Seyit Derviş, Erkânname, Can Yayınları, İstanbul 2002.
Türk, Hüseyin, Anadolu’nun Gizli
inancı Nusayrîlik, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2005.
Uludağ, Süleyman, “Ağıt”, DİA, Divantaş, İstanbul 1988, I,
470-472.
Uzun, Mustafa, “Muharremiyye”, DİA, Divantaş, İstanbul 2006, XXXI,
s. 8-9.
Ünlü, iHsan, Alevîlik Müslümanlık
mı?, Popüler Yayıncılık, İstanbul 2005.
Üzüm, İlyas, “Hüseyin”, DİA, Divantaş, İstanbul 1998, XVIII,
521-524.
------ , Tarihsel Ve Kültürel
Boyutlarıyla Alevîlik, İsam Yayınları,
İstanbul 2007.
------ , Günümüz Alevîliği, İsam Yayınları, İstanbul 2000.
Vaktidolu, Adil Ali Atalay, Kerbelâ
ve Mâtem, Can Yayınları, İstanbul 2007.
Wellhausen, Julius, islâmiyetin ilk Devrinde Dini-Siyasî Muhalefet Partileri, çev. Prof. Dr. Fikret Işıltan, TTK. Basımevi, Ankara 1989.
Wensınck, A.J. Aşurâ”, İslâm Ansiklopedisi, MEB, İstanbul 1978,
VIII, 506.
Yaşaroğlu, M. Kâmil, “Muharrem”, DiA, Divantaş, istanbul 2006,
XXXI, 4-5.
Yavuz, Yusuf Şevki, “Âşûrâ”, DiA, Divantaş, istanbul 1991, IV,
24-26.
Yeşilyurt, Süleyman, Ünlü Alevîler, Kültür Sanat Yayınları, Ankara 2007.
Yörükân, Yusuf Ziya, Anadolu’da Alevîler ve
Tahtacılar, Eklerle Yayıma Hazırlayan.
Turhan Yörükân, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002.
Yüceler, Feridun Yılmaz, On
Muharrem Âşûrâ Günlüğü, Alperen Yayınları,
Ankara
2007.
Zelyut, Rıza, öz
Kaynaklara Göre Alevîlik, Anadolu Kültürü
Yayınları, İstanbul 1990. MAKALELER
Apak, Adem, “Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Torunu Kerbelâ
Şehidi Hz. Hüseyin (r.a.)”, Diyanet Aylık Dergi, sayı: 208, Nisan 2008, s. 60-61.
--------, “Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Torunu Hz. Hasan (r.a.)”, Diyanet Aylık Dergi, sayı:
207, Mart 2008, s. 60-61.
----- , “Âlim Sahabi Abdullah b. Ömer”, Diyanet Aylık Dergi, sayı:
210, istanbul
Haziran 2008, s. 60-61.
Baş, Eyüp, “Aşûra Günü, Tarihsel Boyutu ve Osmanlı
Dinî Hayatındaki Yeri Üzerine Düşünceler”, AÜiFD, sayı: 1, yıl: 2004, XLV,
167-190.
Gordlevski, V. A., “istanbul’da Muharrem Günleri”, Türk Edebiyatı, ter. Cemal Aydın,
sayı: 411, yıl: 36, Ocak 2008, s. 20-24.
Gökçe, M. Selim, “Ya Hoy Goygoy Cânım”, Türk Edebiyatı, sayı. 411, yıl: 36,
Ocak
2008,
s. 30-31.
Kara, Mustafa, “Dergâhlar Ve Mersiyehanlar”, Türk Edebiyatı, sayı. 411, Yıl. 36,
Ocak 2008, s. 10-15.
işli, Emin Nedret, “istanbul Dergâhlarından Muharrem
Davetiyeleri”, Türk Edebiyatı, sayı.
411, Yıl. 36, Ocak 2008, s. 26-27.
Kemikli, Bilâl, “Şâh-ı Şehîd, Maktel ve Muharremiyye
‘Bugün Mâh-ı Muharrem Vakt-i Mâtemdir”, Türk
Edebiyatı, sayı. 411, Yıl. 36, Ocak 2008, s. 16-19.
Menekşe, Ömer, “Hz. Hüseyin’in Şehâdeti”, Diyanet Aylık Dergis, sayı:
171, Mart 2005, s. 27.29.
Melıkoff, Ir^ne, “ALEVÎ-Bektâşîliğin Tarihî Kökenleri,
Bektâşî-Kızılbaş (Alevî) Bölünmesi ve Neticeleri”, Tarihî ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Alevîler, Bektâşîler, Nusayrîler, Ensar Neşriyat, İstanbul 1999, s. 17-23.
Ocak, Ahmet Yaşar, “Açış Konuşmaları”, Tarihî ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Alevîler, Bektâşîler, Nusayrîler, Ensar Neşriyat, İstanbul 1999, s.15-16.
------ , “Müzakereler”, Tarihî ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Alevîler, Bektâşîler,
Nusayrîler, Ensar Neşriyat,
İstanbul 1999, s. 274.
Ortaylı, İlber, “Müzakereler”, Tarihî ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Alevîler, Bektâşîler, Nusayrîler, Ensar Neşriyat, İstanbul 1999, s. 51-52.
Revnakoğlu, Cemaleddin Server, “Eski Muharremler’de
Mersiye Ve Âşûrâ”, Türk Edebiyatı, sayı: 411, Yıl: 36, Ocak 2008, s. 28-29.
Uludağ, Süleyman, “Müzakereler”, Tarihî ve Kültürel Boyutlarıyla Türkiye’de Alevîler, Bektâşîler, Nusayrîler, Ensar Neşriyat, İstanbul 1999, 151-177.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar