Print Friendly and PDF

ÇAĞDAŞ İNGİLİZ FELSEFESİNDE KÖTÜLÜK PROBLEMİ



 hzl:  Metin YASA
Düşünce tarihinde, uzun bir geçmişe sahip olmakla birlikte; sürekli aktüel kalan, bu nedenle de tekrar tekrar ele alınıp incelenmeyi gerektiren pek çok felsefî- teolojik problem vardır. Bunlardan biri de, şüphesiz, hakkında çok şey söylenmiş olan "kötülük problemi”dir. Çünkü yeryüzünde acı ve üzüntü kaynağı olan ve "kötü" diye nitelendirilen olguların varlık nedeni, ölüm ötesi ha­yatta karşılaşılabilecek sıkıntı ve dertlerin hikmeti; düşünen insanı öteden beri uğraştırmaktadır.
Kötülük problemi ile ilgili tartışma zenginliği, bizi hayrete düşürmemelidir. Unutulmaması gerekir ki, sözkonusu problem, felsefe ve te­olojinin en eski, en köklü belki de en çok itiraza neden olan problemidir. Onun kadar filozofları ve din adamlarını düşündürmüş, meşgul etmiş bir başka problem yok gibidir. İşte kötülük probleminin böylesine önemli oluşu bizi bu konuda çalışmaya iten başlıca sebep olmuştur.
İslam düşünce tarihine baktığımızda, önceleri derinlemesine tartışılmış bir konu olarak karşımıza çıkan kötülük problemi, son zamanlarda bizde ne­redeyse hakkında hiçbir araştırma yapılmamış bir konu olarak kalmıştır. Buna karşılık sözkonusu problem Çağdaş Batı felsefesi ve teoloji çevrelerinde üzerinde çokça durulan bir konu olma özelliğini gün geçtikçe biraz daha artırmaktadır.
Metin YASA

SONUÇ
Tarihi seyri dikkate alındığında, kötülük problemi hakkında kimi zaman her ne kadar "o sadece bir sözde-problemdir" denilmiş olsa bile, böylesi bir problemin varlığı çağdaş İngiliz felsefesinde bir gerçek olarak kabul edil­miştir. Ancak bu gerçek aşkın Tanrı anlayışına zıt gibidir. Bu durumda; bilgi, güç ve iyiliği sonsuz, zerre miktar zulmetmekten yüce olan bir Tanrının yaşadığımız dünyadaki kötülüklere izin vermesi, şüphesiz açıklık kazandırılması gereken bir husustur.
Çağdaş İngiliz düşünürleri, kötülüklerin neden olduğu güçlük ya da iti­razların cevaplandırılması bağlamında, iki tür yaklaşım biçimi benimsemişlerdir:
Ateolojik Yaklaşım; Teolojik Yaklaşım.
İlkini benimseyenler, Tanrıya atfedilen yüce sıfatların, daha doğrusu aşkın bir Tanrı anlayışının dünyadaki kötülüklerle bağdaşamayacağını ileri sürmekte; problemin, özü itibariyle, dayandığı önermelere "Tanrı-güçlü olsa- kötülüklere izin vermezdi", "Tanrı -istese- kötülükleri ortadan kaldırırdı" gibi bir takım önermeler eklemek suretiyle de problemin içinde taşıdığı güçlükleri ortaya koymakta; bu güçlüklerin çözümünün de ancak Tanrı'nın "herşeye güç yeterlik" sıfatının sınırlandırılması ile mümkün olabileceğini iddia etmektedirler. Buna göre, kötülük probleminin çözümüne ilişkin olarak ileri sürülen diğer çözüm önerileri, Tanrı'nın var olan kötülüklere izin vermesinin haklı nedenleri olarak değerlendirilip, söz konusu problem bu yolla çözülemez.
Mackie, McCloskey ve Smith gibi düşünürlerin benimsedikleri bu yaklaşım biçiminin ağırlık noktasını, sınırlı olan bir Tanrı anlayışı oluşturduğundan, bu yaklaşım ile teistik görüşlerden çok, deistik ve polidaimonistik görüşlerin desteklendiği; böylece de Tanrı’nın aşkınlığının bir ke­nara itildiği görülmektedir. Bu ilklerin, kötülük problemi ile ilgili görüşleri dik­kate alındığında, savunduklan iddianın fazlaca abartılı olduğu söylenebilir.
Nedeni ise böylesi bir iddianın bir tahmin olmaktan öteye geçmeyen, felsefi ve empirik herhangi bir dayanağı olmayan ön yargılı bir kabullenme oluşudur.
Bize göre, teolojik yaklaşım içinde, kötülük probleminin dayandığı önermelere, "kötülükler nedensiz değildir", "kötülükler amaçsız değildir" gibi bir takım önermeler ekleyerek, aşkın bir Tanrı anlayışının dünyadaki kötülüklerle bağdaşabileceğini ileri süren Plantinga, Pike ve Swinburne gibi düşünürlerin görüşlerinin temelde daha tutarlı olduğu ileri sürülebilir. Bu düşünürlere göre, kötülük probleminin çözümüne ilişkin olanak ileri sürülen, bizim de araştırmamızın ikinci bölümünde dile getirdiğimiz çözüm önerileri, Tanrı'nın var olan kötülükere izin vermesinin birer haklı nedeni olarak değerlendirilmeleri ge­rekir.
Bu sonuncuların savundukları görüşler dikkate alındığında, onlarla bir­likte diyebiliriz ki; "Tanrı vardır" ile "kötülük vardır" önermelerinin birlikte düşünülmesi, aşılamayacak herhangi bir güçlüğe neden olmaz; kaldı ki dünyadaki kötülükler ne nedensiz ne de amaçsızdır. Tanrıya, kötülükler söz konusu olunca, etkin bir rol verilmediğinden, Tanrı; ateolojik yaklaşım içinde ya bütünüyle müdahalesiz ya da kısmen müdahalecidir. Oysa, dünya; bir bütün, var olan herşey yerinde, Tanrı iyi, bilen ve güçlü olarak değerlendirilmeli ki, dünya yaşanılacak bir yer, Tanrı da dini ibâdetin objesi olabilsin. Dahası insan, kendi imkanlarıyla, sınırlı bir ölçüde de olsa, neyin iyi neyin kötü olduğunu bilebilir; iradesini iyiye kullanarak hep iyiyi sezebilir; hep güzeli yapabilir. Eğer insan böyle bir imkandan bütünüyle yoksun olsaydı, ne kimi kötülüklere engel olabilir ne Tanrı’nın var olan kötülüklere izin vermesinin haklı gerekçelerini araştırır ve ne de Tanrıya aşkın sıfatlar atfedebilirdi. Disiplinden yoksun olmayan bir aklın şüphe etmeden kabul edeceği mutlak doğrulardan biri de, kanaatimizce, bu sıfatlara sahip olan bir varlığın, gelişi güzel iş yapmaktan yüce, abes bir iş yap­maktan uzak olacağı gerçeğidir.
Bir cümle ile; teolojik yaklaşımı benimseyenler, geçmişte olduğu gibi gelecekte de tartışılacağına inandığımız kötülük probleminin neden olduğu güçlükleri bir dizi çözüm önerisi ileri sürerek en aza indirgemeye çalışırlarken; ateolojik yaklaşımı benimseyenlerse, bu güçlüklerin ancak Tanrı'nın mutlak gücünün sınırlandırılması ile çözülebileceğini iddia etmektedirler; hepsi bu
Kaynak: Metin YASA, Çağdaş İngiliz Felsefesinde Kötülük Problemi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı,  Haziran - 1994 Samsun


Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar