Print Friendly and PDF

ÇOK TAKİPÇİM VAR DİYE SEVİNEN BLOGCULAR



Takibi kaldırınca göreceksiniz ki, bloğunuzu takip eden bir kişi çıkarsa elini öpüp başınıza koyun.
232. Fıkra 
Temürleng, ordusundaki fillerden bir  tanesini Akşehir'e getirtmiş. Fakat kasabalı, bu hayvanı beslemekten âciz kalmışlar. Hoca'ya başvurup “aman Hoca” demişler; “bu adam seni dinler, lütfet, bir git, yalvar da şu fili başımızdan alsın.” Hoca “olur amma” demiş, “bu zâlim adama yalnız-başıma, bu iş için gidemem ben. İçinizden beş-on kişi seçin de hep beraber gidelim.“Olur” demişler, seçmişler, yola düzülmüşler. Hoca önde, öbürleri arkada, giderlerken adamlar, birer-birer sıvışmaya başlamışlar. Ternürleng'in çadırına gelince Hoca'dan başka kimse kalmamış.
Hoca içeriye girmiş. Temürleng, “nedir Hoca, ne istiyorsun” deyince Hoca, “efendim” demiş, “kasabalı kulların...” Ve eliyle arkaya işaret ederek bir dönmüş, bakmış ki içeride kendisinden başka kimse yok. “Evet” demiş Hoca hiç bozulmadan, “kasabalı kulların bu file pek acıyorlar. Dişiyse erkeksiz ne yapacak, erkekse dişisini özlemez mi, lûtfetseler de eşini de getirseler canla-başla besleriz diyorlar.”
Temürleng, pek memnun olmuş. Bu erkeği Hocam demiş ve adamlarına emretmiş, “tatar yollayın da dişisini de getirsinler.”
Hoca dışarıya çıkınca bakmış ki kendisiyle gidenler, toplanmışlar, çadır kapısında bekleşiyorlar. İçlerinden biri, “ne yaptın Hoca” demiş. Hoca, “müjde demiş, belânın dişisi de geliyor, yolda.”
Kaynak: Nasreddin Hoca, Hazırlayan: Abdülbâkî GÖLPINARLI,1961, İstanbul

NE DESEN BAŞIN BELADA ZAMANI

496-Fıkra
Bir vakit Anadolu'yu şiddet-i siyâsetiyle dehşete ilkaa eden Temürlenk Anadolu'da her uğradığı şehrin 'ulemâ ve 'urefâsını çağırtıp:
"Ben 'âdil miyim, zâlim miyim?" diye sorarmış. " 'Adilsin." diyeni de kesermiş, "Zâlimsin." diyeni de kesermiş. Aciz kalmışlar. Hoca merhumun sıytı o taraflara şâyi' olmağıla halk mürâca'at edüp:
"Aman, Hoca Efendi! Bu işe senden başka kimse bir çâre bulamaz. Her ne yaparsan yap; şu zâlimin kılıcını bî-günâh 'ibadullahın üzerinden kaldır." diye yalvarırlar. Hoca merhum: "Çocuklar! Bu iş benim içtin dahi zannettiğiniz kadar kolay bir şey değilse de mazlûmînin Hak yardımcısı olduğundan du'ânız berekâtıyla belki muvaffak olurum." diyerek hezâr-ı ihtiyâtla Temür'ün ikaametgâhına gelir. "Su'âlinize cevâb verecek Hoca geldi." diye haber verirler. Temür huzuruna celb edüp Hoca’ya dahi mezkûr su'âli îrâd edince Hoca der ki:
"Siz mücerred bir melik-i 'âdil de değilsiniz, bir bâğî-i zâlim de değilsiniz. Zâlim biziz. Siz seyf-i adaletsiniz. Cenâb-ı Kahhâr-ı zül-celâl müstahak-ı cezâ olan biz zâlimlere seni havâle eylemiştir:
Lutf-ı Hakk bâ tu müdârâhâ küned
Çünki ez had bi güzered rüsvâ küned.
(Mesnevî'den alınmış olan bu beytin ma'nâsı: "Hakkın lutfu sana karşı idâreli bir surette mu'âmele eyler. Fakat kabâhatın haddini geçerse seni rezîl ve rüsvây eder.)
Mervîdir ki Temür'ün beklediği cevâb-ı savâb da bu imiş. Binaen'aleyh bundan dolayı Hoca'dan gaayetle hoşlanmış; nedîm-i hâssı kılmış. O diyarda bulundukça yanından ayırmamış. Hoca merhumun hürmetine Akşehir ve havâlîsi ve belki bilâd-ı Karaman Temür'ün tîğ-i kahrından ve 'asker-i cerrarının yağmasından masun kalmıştır.
Cümle danavan hemın gutte hemın
Hest dânâ raheten lil 'âlemin
(Mesneviden: Hep 'âlimler hemân ancak şunu söylemişlerdir ki: 'Alimin vücûdu 'âleme rahmettir.)
Kaynak: Pertev Naili Boratav, Nasreddin Hoca Fıkraları, Edebiyatçılar Derneği yayınları

KİTAPLAR UYUTMAK İÇİN Mİ VARDIR?

517. Fıkra :Bahâi, s. 151
Bir akşam Nasreddin Hocanın hanımı:
"Efendi! Oğlana ne oldu bilmem. Durmaz ağlar. Ne yapsam susmuyor. Ben 'âciz kaldım. Bak! Sen bir uyku nüshası mı vereceksin? Yoksa Eshâb-ı Kehf du'âsını mı okuyacaksın? Ne yapacaksan yap. Hoplanıp sıçratmadan kollarım koptu. Hande ise, şark  düşüp bayılacağım." diye heyecânla hücum eder. Hoca: "Dur bakalım, ayol! O kadar telâş etme. Bir çâresine bakarız. Haydi! Sen şu kitabı al da önüne açıver. Ara sıra yapraklarını çevir." diye eline bir kitâb tutuşturur. Kadın, ’ifrît kesiliip: "Efendi! Ben ölsem galibâ sana alay gelecek. Öyle ya! Sizin için daha a'lâ! Yeni bir hanım alır, bir müddet de onun zevkini çıkarırsın. Üstte, başta yok. Otuz senedir saçımı süpürge ettim; bu eve hayâtımı sarf eyledim. Benim evlâdım ise senin de yabancın değil a! Her vakit alay sökmez." diye ateşler saçınca Hoca: "Karı! Eğer benim de bir bildiğim varsa dediğimi yap. Yoksa, neye üstüme gelerek nafile gönlümü kırıp huzurumu bozuyorsun?" deyince kadın: "Beki, bu kitâb nedir? Ne olacak?" demekle Hoca: "Hah, şöyle! Peşîn sebebini anla, sonra fikrini söyle. Bu Kudurî (Fıkıh) kitabıdır. Her ne zaman câmî'de derse başlarsam bizim mollalar başlarlar uyuklamağa; hattâ ba'zıları da horlayup sayıklamağa. Bit-tabi', aklı başında, hayrını, menfa'atını bilir, saçlı sakallı, kocaman kocaman adamlara sihir gibi te'sîr eden bir kitâb mini mini çocuğu afyon gibi sızdıracak." der. Kadın nâçâr kalmakla dediği gibi yapar. Hakîkaten Hoca'nın berekât-ı enfâsiyle çocuk da derhâl uyur.
Kaynak: Pertev Naili Boratav, Nasreddin Hoca Fıkraları, Edebiyatçılar Derneği Yayınları

On altıncı yüzyılın sonundan başlayarak "kitap basanlar okuryazar dünyasını yönlendirmeyi bırakıp, satışı garanti kitapları basma işine yöneldiler," denebilir. Zengin olanlar mal varlıklarını hazır pazarda yaptılar: Eski kitapların yeniden basımları, geleneksel dini kitaplar ve her şeyin üstünde de Kilise Babaları tarafından kaleme alınmış kitaplar."
Kimileri de okul kitapları pazarına yönelip, ders notları, dilbilgisi elkitapları ve alfabe sayfaları ürettiler. Sh:168
Kaynak: Alberto Manguel, Okumanın Tarihi, Özgün adı: A History o f Reading, İngilizceden çeviren: Füsun Elioğlu 5. Baskı, Ocak 2010, İstanbul
Hz. İsâ aleyhisselâmın gökten indiren oryantalist kafa, Hz. Rasûlu'llâh salla’llâhu aleyhi ve sellemin miracını neden inkâr eder ki?
Birkaç papaz Hocaya müracaatla bir müşkülleri olduğundan bahsederek sorarlar:
       Şirin Peygamberiniz mi'raç için gökyüzüne nasıl çıktı? Deyince, Hoca şu cevabı verir:
       Sizin Peygamberiniz Hazreti İsâ için kurulan merdivenle.

Kaynak: Hakim A. Refik Gür, Nasreddin Hocanın Nükte Menşurundan Işıklar «KISSADAN HİSSE HAYATI, FIKRALARI  ÜZERİNE FİKRÎ, FELSEFÎ BÎR İNCELEME, Çeltüt  Matbaası, 1959, İstanbul

Zamanımızda  kendini şair sanan herzegûluklarına ithafen
Hoca, bir gece yatarken:
       Aman karı kalk mumu yak, hatırıma parlak bir mısra geldi yazayım^ der.
Hatun hemen kalkıp mumu yakar,   divit kalem getirir. Hoca, itina ila yazar, mumu söndürüp yatmak isteyince karısı sorar:
       Canım efendi, böyle gece yarısı özene bezene yazdığını bir okusana bakalım.
Hoca, şöyle okur:
       Yeşil yaprak arasında kara tavuk kızıl burnu.
Kaynak: Hakim A. Refik Gür, Nasreddin Hocanın Nükte Menşurundan Işıklar «KISSADAN HİSSE HAYATI, FIKRALARI  ÜZERİNE FİKRÎ, FELSEFÎ BÎR İNCELEME, Çeltüt  Matbaası, 1959, İstanbul

Hocaya açık bir kadılık bulamadıkları sırada, hoca, hâkimden gölge kadısı tayin edilmesini rica eder. Bu tâbir hoşlarına gittiği için kendisine bir oda göstererek gölge kadısı yaparlar.


Bir gün hâkime müracaat eden birisi, bir adamdan davacı olduğunu söyler. Hakim:
       Hakkın nedir? Bu adamdan ne istersin? Deyince, dâvacı anlatır:
       Bu adam, birisine otuz çeki odun yardı. O, her baltayı vurdukça ben de karşısına geçtim, hınk, hınk diye kuvvet verdim.  Kendisi paraları aldı, benim: hakkımı vermedi.
Hâkim, işin içinden çıkamıyacağını anlayınca:
       Biz bu işe karışmayız. Bu gibi dâvaları karşıki odada oturan gölge kadısı görür.
Diyerek Hocaya, gönderir. Kendisi de perde arkasından dinler. Hoca, dâvayı dinledikten sonra davacıya:
       Evet hakkındır. Sen karşısında dur, bu kadar yoruI, sonra bütün parayı o alsın, bu olur mu?
Dâvâlı haykırır:
       Aman kadı hazretleri, odumu: ben yardım. Onun karşımda seyretmekle ne hakkı olabilir?
Hoea:
       Sus, senin aklın ermez! Çabuk bana bir akçe tahtası getirin, der.
Tahtayı getirirler. Hoca, odunu yarıcıdan paraları tamamen alır. Yüksekten birer, birer tahta üzerine sayarak atar. Odun yarana:
       Al şu paraları. Hınk diyene de:
       Haydi, sen de paraların sesini al... Diyerek dâvayı halleder.
Kaynak: Hakim A. Refik Gür, Nasreddin Hocanın Nükte Menşurundan Işıklar «KISSADAN HİSSE HAYATI, FIKRALARI  ÜZERİNE FİKRÎ, FELSEFÎ BÎR İNCELEME, Çeltüt  Matbaası, 1959, İstanbul


Nasreddin Hoca, bir gün vaazetmek için kürsüye çıkar:
       Ey müminler, ben size ne söyliyeceğim, bilir misiniz? Der. Cemaat:
       Hayır, bilmeyiz. Demeleriyle Hoca:
       Siz bilmeyince ben ne söyleyeyim?
Diye kürsüden iner, gider. Yine bir güm kürsüye   çıkıp ayni suali sorunca cemaat:
       Biliriz. Derler. Hoca:
       Mademki biliyorsunuz, o halde benim söylememe ne lüzum
var?
Der, yine çekilir, gider. Cemaat şaşırır. Bir daha kürsüye çıkar ve ayni suali sorarsa «kimimiz biliyor, kimimiz bilmiyor» demeye karar verirler. Hoca bir gün yine kürsüye çıkıp ayni suali sorun¬ca:
       Kimimiz biliyor, kimimiz bilmiyor.
Cevabımı verirler. Bunun üzerine Hoca şöyle söyler:
       Pek güzel.. O halde bilenler bilmiyenlere öğretsin...
Kaynak: Hakim A. Refik Gür, Nasreddin Hocanın Nükte Menşurundan Işıklar «KISSADAN HİSSE HAYATI, FIKRALARI  ÜZERİNE FİKRÎ, FELSEFÎ BÎR İNCELEME, Çeltüt  Matbaası, 1959, İstanbul

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar