CUMHURBAŞKANINA AÇIK MEKTUP
Yazan:
Ömer Öztürkmen
Orta Doğu Gazetesi,
1 Eylül 1975
Orta Doğu Gazetesi,
1 Eylül 1975
Bir
Sezai Karakoç vardır Sayın Cumhurbaşkanım, Adını, sanını belki de ilk defa
benden duyduğunuz 43 yaşındaki bu mülkiyeli genç, uzun müddet mâliyede
çalıştıktan sonra istifa etmiş, kendi halinde, alçakgönüllü bir insandır. İnsandır Sezai Karakoç ama, alelade bir insan değil, Milletlerin
tarihinde ancak beşyüz yılda, bin yılda bir tesadüf edilen ve bu mesut
tesadüfle o milletlerin kültür ve sosyal hayatlarında büyük değişikliklere
sebep olan bir sanat ve fikir adamıdır o.
Karakoç,
bizim sanat ve düşünce hayatımızda Mevlâna ve Yunus’dan beri eşine ve benzerine
rastlamadığımız bir şair, bir mütefekkirdir. O yalnız Türkiye’miz için değil,
dünya edebiyatında ve çağdaş düşünce âleminde daha şimdiden başköşeyi alacak
insanüstü bir kabiliyet ve şahsiyettir. Hepsi orijinal, hepsi birbirinden güzel
tam 22 eseri vardır Karakoç’un. Tarihe bakış tarzı, Doğu ve Batı medeniyetleri
üzerindeki değer yargıları ve estetik dünyamıza kazandırdığı yeni
perspektiflerle o, bizim dünyaya tanıtacağımız ve iftihar edeceğimiz büyük bir
dehadır.
İşte
böylesine büyük bir değer, bir değil bin Nobel’le hakkını veremeyeceğimiz bu
büyük insan, şu anda Cağaloğlu’nda sekiz metrekarelik bir odada ve ondan çok
daha geniş olmayan bir evde Türk toplumuna yeni sanat eserleri kazandırmanın
sancısını çekiyor.
Gönlüm
elvermedi Sayın Cumhurbaşkanım, böyle bir dehayı, bizim devrimizde dünyaya
gelen böyle bir kafayı, bir şans eseri olarak aramızda yaşayan bu büyük insanı
tanımamış olmanıza gönlüm elvermedi. Onu size ve sizin şahsınızda bütün Türk
Münevverlerine tanıtmak, anlatmak, yalnız Türkiye için değil, dünya medeniyeti
ve insanlık tarihi için de bir kazanç ve iftihar vesilesi yapabileceğimiz bu
üstün insan etrafında bir ilgi halesi kurmak, bana uzun müddettir ağırlığını
duyduğum tarihi bir sorumluluk gibi geldi,
Napolyon
Alman topraklarına girdiği vakit bütün harp planlarını bir kenara itip ilk iş
olarak devrin dehası Goethe'yi görmek ve onunla tanışmak istemiştir. Kendi
devrinde yaşadığı halde büyük fikir ve sanat adamlarıyla tanışmayan, onlarla
ilgilenmeyen, onlardan takdir hislerini esirgeyen devlet büyükleri, daha
sonraları tarihin acı ve ağır hükmünden kurtulamamışlardır.
Türkiye'nin
ikiyüz yıldan beri geçirdiği kültür ve medeniyet buhranının bir gün bizi
bugünkü siyasi keşmekeşe ve sosyokültürel kaosa sürükleyeceği beklenen bir
gelişme idi. Çıkış yolu ise, ne Batı medeniyetinin yüzyıllardır denediğimiz
kapitalizm modeli, ne de son yıllarda yarı aydın kesimin heveslendiği Marksist
rejimdir. Biz bunca denemeden ve zaman kaybından sonra kurtuluşu tendi
tarihimizde, kendi kültürümüzde aramak, bu tarihten ve bu kültürden gelen
sentezci kafaları bulmak, onlara sarılmak ve tıpkı Japonya'nın yaptığı gibi
benliğimizi kaybetmeden kendi kalkınmamızı kendimiz gerçekleştirmek
mecburiyetindeydik, Bu neden böyle olmamıştır. Burada bunun üzerinde uzun
uzadıya durmayacağım. Esasen bunun sebeplerini araştırmak benim ihtisasım da
değildir.
Benim,
üzerinde durmak istediğim husus, bin yıllık tarihimizin yükseliş devirlerinde
devlet başkanlarımızın ve lider mevkiindeki Türk büyüklerinin kendi
devirlerinde yaşayan ilim ve sanat adamlarımıza gösterdikleri hürmet ve onlara
sağladıkları itibardır. Eğer bugün hala kültürümüzün ana kaynakları olan bir
Gazali, bir Mevlana, bir. Yunus Emre, bir İbni Kemal, bir Akşemseddin, bir
Baki, bir Şeyh Galip, bir Nedim, hatta hatta bir Yahya Kemal gibi tarihi
şahsiyetler aramızda yaşıyorlarsa, bu, biraz da onların yaşadıkları devirlerde
devlet büyükleri tarafından gördükleri itibar ve alakadandır.
Çankaya
köşkünde zaman zaman siyasi şahsiyetlerle veya yakınlarınızla yaptığımız
görüşmeler ve akşam sohbetleri gibi ayda yılda bir defa olsun toplumumuzun
Sezai Karakoç çapındaki değerli fikir ve sanat adamlarıyla da bir araya
gelinmemizi gönül ne kadar isterdi. Her Allah’ın günü kavga, itham, iftira ve
çekişmeleri ile geçen bu siyasi atmosferde zamanınızın bir kısmım böyle kültür
ve sanat sohbetlerine ayırmanız, hem memleketimizin kültür ve sanat
sohbetlerine ayırmanız, hem memleketimizin kültür hayatına bir canlılık
getirmiş, hem de zatı alinizin dinlenmesi için güzel bir fırsat yaratmış olmaz
mı?
Çankaya
Köşkünde neden bir Hukuk, müşavirliği, bir basın müşavirliği olsun da bir
kültür müşavirliği olmasın. Gönül isterdi ki, Cumhurbaşkanlığı gibi güzide bir
devlet müessesesinde Türk kültürü ve Türk tarihi alanlarında otorite olan
şahsiyetlerden kurulu bir kültür müşavirliği bulunsun, haftada veya onbeş günde
bir toplanmaları sağlansın, işte sayın Cumhurbaşkanım, o zaman Sezai Karakoç’u
ve onunla beraber nice ilim, kültür ve sanat adamlarımızı tanımak, onlarla
istişarelerde bulunmak gibi hayırlı bir fırsat elde etmiş olurdunuz.
Emin
olunuz böyle, bir teşebbüs, hem zatı aliniz, hem de Türk kültürü için büyük bir
kazanç olacaktır.
Bugünkü
nüshamızın iç sahifelerinde Sezai Karakoç'un sanat ve fikir cephesini elimden
geldiği kadar anlatmaya çalıştım (Bkz. Tanıdığım Şairler : Sezai Karakoç).Okumak
zahmetine katlanmanızı rica edeceğim sayın Cumhurbaşkanım.
Umarım
ki cüretimi bana bağışlarsınız.......
En
derin saygılarımla.
Kaynak:
SEZAİ KARAKOÇ, Hayatı, Sanatı, Düşüncesi
Üzerine Bir Derleme Çalışması,
Bir Heyet tarafından hazırlanmıştır. TEKSİR YAYINLARI: 5, Ankara, 1976
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar