Print Friendly and PDF

DEVECİ İLE KARAYILAN



Devecinin biri sahrada kızgın kumda güç bela yürü­yordu. Kum öyle ayaklarını yakıyordu ki, adam:
“Cehennem sıcağı böyle olmalı”, diye düşündü.
-            Neden sonra, devesine bindi ve yolculuğunu öyle sürdürdü. O kadar saf, o kadar şefkatliydi ki, devesine dahi sürekli binmez, ona acırdı. Derken çöle vardı.
Çölde yürümekten saçları ağarmış, doğrusu benzi bile sararmıştı. Böyle durup dinlenmeden yürümek ne işe yarardı ki?
"Biraz nefesleneyim.” dedi, devesini durdurdu. Derken, henüz soluklanmıştı ki: Deveci, karşıda yalım yalım göğe yükselen bir ateş gördü. Gözlerini ovuşturdu, parmağını ısırdı;
“Serap mı görüyorum yoksa!” diye düşündü. Serap değil gerçekti. Çölde kızgın kumda çalılık kurumaz mıydı? Kuruyan çalılık ateş alıp yanmaz mıydı? Yanardı elbette.
Adamcağız, “Ya Allah! Bismillah” diyerek kalktı. Yangın yerine doğ­ru gitti. O da ne! Bir karayılan ateş çemberi içinde kıvranıp du­ruyor. Devecinin kalbi buna dayanır mı? Hemen sopasının ucuna bir torba bağladı. Uzattı karayılana. Karayılan kıvrım kıvrım kıvrı­larak torbaya girdi. Deveci onu ateşin ortasından çekip aldı.
Yılan bu ya, güven olur mu? Zavallı deveciye;
“İlle de sokacağım seni, sokup öldüreceğim!” diye tut­turdu. Adam, yılanı kurtardığına mı sevin­sin, çöl ortasında yılan zehriyle öleceğine mi üzülsün?
“Olmaz arkadaş” dedi. Deveci,
“Ben senin canını kurtar­dım, bu ne hayvanlığa sığar ne insanlığa.” Karayılan;
“İnsanlığa sığar, istersen gidip danışalım” dedi.
Deveci kabul etti. Yola düştüler. O tepe senin bu tepe be­nim gittiler de gittiler. Vara vara bir çayıra vardılar, ineği ça­yıra salmışlardı; fakat gönlünü almışlardı.
“İnek kardeş inek kardeş durum böyle böyle”, diye anlattı karayılan.
İnek düşündü taşındı,
“Yılan haklı”, diyerek çıktı işin içinden.
Deveci neye uğradığını şaşırmıştı.
“Yahu ben ölümden kurtardım, nasıl beni öldürmekte haklı olur”, diye çıkıştı Deveci ineğe,
“Senin suçun insan olmak”, dedi İnek.
“Anlamadım?”
“Ben yıllarca sahibime hizmet ettim. Süt verdim. Gübre verdim, yün verdim. Sonunda beni yaşlandığım için se­mireyim diye bu çayıra saldılar, dün de bir kasap getirip baktırdılar, yarın mezbahaya götürüleceğim.”
Karayılan:
“Görüyorsun ben haklıyım” dedi, deveciye.
Deveci itiraz etti:
“Tek şahit olmaz, birine daha danışmalıyız.”
Karayılan kabul eti.
Düştüler tekrar yola. Az gittiler uz gittiler dere tepe düz gittiler. Sanki dersin bir kış bir de yaz gittiler. Gide gide, yazının yabanın düzüne vardılar. Oracıkta, tepede bir ağaç vardı, yapayalnız. Durumu anlattılar.
Ağaç:
“Yılan öldürmekte seni haklı”, dedi.
Deveci şaşırdı.
Sen de mi öyle düşünüyorsun?”
“Evet” dedi ağaç.
“Ben yıllardır buradayım. Kışın üstüme kar yağar, dolu düşer, yıldırım, şimşek iner. Dayanması güç fırtınalar hep benim üstüme eser, insanoğlu gelip halimi melalimi sor­maz. Yazınsa, gelip geçenlere gölgelik olurum, altımda ko­naklarlar, giderken de "Bundan iyi balta sapı olur, iyi kereste olur" diye bir parçamı koparıp götürürler, işte in­sanoğlu böylesine nankör bir yaratık. Ben yılana hak veri­yorum.
Deveci umutsuz umutsuz baş eğdi olanlara.
“Peki” dedi yılana, “beni sokabilirsin”.
Karayılan tam davranmıştı ki, bir tilki göründü. Geldi, ne olduğunu sordu. Deveci olup biteni anlattı.
Tilki:
“Yılanın bu torbaya girerek kurtulduğuna inanmam”, diye tutturdu. Karayılan.
“Deneyelim istersen”, dedi.
Ve deveciden torbayı açmasını istedi. Deveci açınca tor­banın içine kıvrılarak süzüldü. Tilki, alçak bir sesle, de­veciye:
“Tam sırası, öldür onu”, dedi
Ve deveci, hınçla yılanı taştan taşa çalarak paramparça etti.

Kaynak:
BEYDEBÂ, Kelile ve Dimne, Haz: Sadık Yalsızuçanlar, Timaş Yay, İst. 1998, 302s. (s. 139-149)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar