DİMİTRİ KANTEMİR’İN TARİH KİTABINDAN GÖZE ÇARPANLAR
Bir zamanlar sudan sebepler ile yasaklanmış
bu tarih kitabına hiç olmazsa göz atın. Görürsünüz ki Türk Tarih’i hakkında çok
fikirlerinizi değiştirecektir. Bazı dost
bildiğimiz devletlerin ezeli rakibimiz olduğunu göreceksiniz. Az bir kısmı
sizinle paylaşıyorum.
***
“Eskiden askerliğe gönüllü giden Türkler,
şimdi katı görünüyor, hatta sultanın dahi emirlerine karşı geliyor ve ne
ricayla, ne de tehditle yola geliyorlardı. Sultan giysi değiştirerek, halkın
arasına girdiği zaman vatandaşlardan ve
askerlerden şu sözleri işitirdi:
"Osmanlıların Almanları mağlup etmesi
gücümüzün üstünde bir iştir. Allah gâvurları tutmaktadır. Bunun böyle olduğuna
ilişkin yeterli örneklerimiz var. Bundan dolayı Allah'ın iradesine karşı olduğu
kadar insanlara karşı da savaşmamız gerektiği süre içinde oluk dolusu kan
akıtmak boşunadır." (s. 822)
***
“Susma işareti: “Türkler, sultanlarının ilk
taht'a çıkışlarında ne dediklerini, ne sorduklarını yahut ne emrettiklerini ve
ilk yönetimlerine hangi eylemle başladıklarına çok dikkat ederler ve bu hareketlerinden
gelecekteki eğilimleri, eylemleri ve yönetimleri hakkında sonuç çıkarmak
isterler. Çoğu zaman bunların tahminlerinin isabetli olduğu anlaşılmıştır.
Sultan Süleyman'a gelince,
parmağını ağzına götürüp, kendilerini susturması işaretinden, anımsamaya değer
bir şey yapmayacağına dair bir kehanette bulunurlar. Gerçekten de öyle
olmuştur.” (s.933)
***
“İnsanların anımsadıklarından beri hiçbir
zaman Türklerin, bu(….) savaşta dövüştükleri kadar sebatla ve ümitsizce
savaşmadıklarını ve hiçbirinin düşmana canlı olarak teslim olmadıkları göz
önüne alınırsa, bunların muzaffer ordusunun yiğitliği hakkında bir fikir
edinilebilinir. Eğer yeniçeriler, savaştan biraz önce yaklaşık tüm
kumandanlarını öldürmemiş olsalardı, düşmanın zaferi belirsiz olurdu. Bu
değerli Türk komutanları, taburlarının başında bulunsalardı sayıca daha az olan
Almanlar yenilmiş olurlar yahut hiç olmazsa geri çekilmek zorunda kalırlardı.
Türklerin her yandan kuşatılmış olup, kurtuluş ümitleri kalmadığı zaman, her
zamankinden daha şiddetli savaştıkları deneyimlerle kanıtlanmıştır. Çünkü Türkler
böyle durumlarda zaferden çok, yaşamlarını kurtarmak için savaşırlar.
Hattâ
ümitsizlik anlarında bunlar, özellikle yetenekli ve cesur kumandanlar
tarafından sevk ve yönetildikleri takdirde, insan gücünü aşan şeyler yaparlar. Meşhur Busbecque'in ve öteki yazarların,
Türklere karşı nasıl savaşılacağı hakkındaki yazmış oldukları tüm yapıtları
bilmeme karşın, bizzat katıldığım seferden edindiğim deneyimlerimden bazı
yansımalar eklersem daha yararlı olur kanısındayım.
Her şeyden önce bir Hıristiyan kumandanı,
kendi kuvvetlerinin Türklerinkine eşit olup olmadığını incelemesi lazımdır.
Burada eşit dedimse, doğal olarak sayı eşitliği değil, fakat cesaret bakımından
eşitliği kastettim. Zira Hıristiyan orduları sayı bakımından Türklerinkine
ender olarak erişebilmektedir.
Bundan başka gerekli olan savaş araç gereçle,
erzakla donatılmış olmaları lazımdır. Eğer bu iki unsura sahip değilse, o zaman
Türklerle karşı karşıya gelmekten çekinmesi gereklidir. Çünkü bunlar,
düşmanlarının korktuğunu yahut geri çekilmeye başladıklarını gördükleri zaman,
daha büyük bir cesaretle savaşmaya başlarlar.
Hattâ Türkler kaçmaya başladıkları zaman,
kendilerini izleyecek cesaret gösterilmediği takdirde, geri dönerler ve yeniden
savaşmaya başlarlar. Fakat bu kez eskisinden daha şiddetli savaşırlar.
Eğer bir komutan, askerlerine güvenmesini
biliyor ve tüm gereksinmeleri tamamsa, o zaman hiç korkmadan bunlara karşı
koyabilir.
Bununla beraber birinci gün hiçbir biçimde
savaşa girişmemelidir. Aksine iki yahut üç gün hiç kımıldamadan aynı yerde
beklemelidir. Zira aşağı yukarı tüm Türk askerleri, düşmanı görür görmez
onunla savaşmak için can atar. O kadar ki, çavuşları bunları zapt edemez ve
hiçbir düzen gözetmeden aslanlar gibi düşmanın üzerine atılıverirler. Fakat iki
yahut üç gün sonra savaşma istekleri azalır ve bu durumda ne kadar
alıkonulurlarsa cesaretleri de o oranda azalır ve sonunda bunları savaşa sevk
etmek için zor kullanmak gerekmektedir. Bunlardan başka, bunlara ilk saldırıda
bulunmaktansa, Türklerin saldırıya geçmelerini beklemek daha doğru olur. Çünkü
bunlara saldırıldığı takdirde, o zaman daha düzenli savaşıyor ve kendilerini
daha büyük bir ihtiyatla savunuyorlar.
Daima ilk saflarda bulundurdukları topları
vasıtasıyla ilk saldırıda bulunanın üzerinde çok büyük kayıplar verdirirler.
Aksine ilk önce kendilerinin saldırıya geçmeleri beklenildiği takdirde,
hücumları ne kadar kuvvetli ve bağırışmaları ne kadar korkunç olursa olsun, o
ateşli halleri derhal gevşiyor ve düzenleri bozuluyor.
İşte o zaman artık bunları durdurmak şöyle
dursun aksine salt silah kuvvetiyle püskürtülmeleri mümkündür. Bana kalırsa
Türklerin hiddetlerini kırmanın ve onları yenmenin tek yolu budur. Zira
bunların korkunç olduklarını inkâr edemeyiz.
Örneğin, göğüs göğüse savaştıkları zaman,
birçok Hıristiyanı delik deşik etmektedirler. Çünkü bunların palaları
Türklerin kılıcına yetişememektedir. Buna rağmen Türklerin cesareti kırıldığı
zaman, Hıristiyanların durmamaları gerekmektedir. Zira bunu korkaklığa
yorarlar. Aksine uygun adımlarla üzerlerine gitmeleri lazımdır. Bunu gören
yeniçeriler, derhal bağırışmaya başlarlar ve "gâvur geldi"
diyerek tüm karargâhı inletirler. Bu suretle tüm ordu cesaretini yitirmeye
başlar ve zafer için ilk adım atılmış olur.
Buna karşın yeniçeriler için henüz her şey
bitmiş değildir. Zira bunlar subayları tarafından cesaretlendirilirlerse
yeniden savaşmaya başlarlar. Bu durum karşısında Hıristiyanlar, bunları
aralıksız ateşe bağımlı tutarlarsa, yaklaşmalarına imkân vermemeleri gerekir.
Eğer bunda başarılı olurlarsa, Türklerin üçüncü kez savaşa girmeleri çok güç
olur.
Diyelim ki üçüncü kez harekete geçtiler ve
püskürtüldüler, o zaman siz harekete geçmelisiniz ve tüm kaygılara rağmen,
doğru karargâhlarının üzerine gitmelisiniz. Bundan sonra bunları savaşa
sürüklemek olanaksızdır. Zira yeniçeriler bu feryadı duydukları andan başlayarak,
saflarını, toplarını ve her şeylerini ilk terk edenler oluyor ve kaçarak
kurtulabilmeleri için ilk gördüklerinin atını yahut katırını almaktan başka bir
şey düşünmüyorlar. Yeniçerilerin bu yöntemini bilen sipahiler, sanki iki düşman
arasında kalmış gibi kaçmaya başlarlar ve çoğu zaman olduğu gibi yeniçeriler
tarafından kuşatılıp, atlarını alırlar korkusuyla ellerinden geldiğince bunlardan
uzaklaşırlar. Türklerin durumu bu dereceye vardığı zaman Hıristiyan komutanın,
fırsatları kaçırmaması gerekmektedir. Zira ufak bir çekingenlik yahut büyük
bir ihtiyat yahut bir pusuya düşme korkusu yüzünden, kaçmaya başlayan Türkleri
izlemeyi ihmal ettiği takdirde o zaman yeniçeriler cesarete gelirler ve
uğramış oldukları bozgunu artık düşünmezler ve kendilerini galip sanırlar ve
ordugâhı inletircesine "gâvur korkak" feryadını basarlar.
Bunun üzerine Türkler, yeniden saldırıya geçerler ve bu sefer, baştakinden daha
büyük bir hiddet ve şiddetle savaşırlar ve çoğu zaman Hıristiyanların tarafında
gözüken zaferi kendi lehlerine dönüştürürler.
(s.968)
Kaynakça:
Dimitri KANTEMİR trc.Dr.
Özdemir ÇOBANOĞLU Osmanlı İmparatorluğu'nun
Yükseliş ve Çöküş Tarihi [Kitap]. - İstanbul : Çağ
Yayınları-Cumhuriyet Kitap Kulübü, 4.Baskı - 2001.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar