DUYULASI KELAMLARDAN
Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz;
-“Yer yüzünde
helak olan yahut deryalara gark olan emvalin (malların) telef olması zekât
verilmediğindendir”
buyurmuşlardır.
Mâni-i zekat olan kimseye Cenab-ı Hakk envâ-ı zulme duçar ve günâ gün belâya
giriftar eder de, malını sarf etmeye mecbur eyler.
(Kaynak: Hasan
BURKAY, Menâkıb-ı Şerefiyye [Kitap]. – Ankara (Beş Cilt) : Çınar Yayınları,
1995-2010, c. V, s. 122)
اللهم واقية كواقية الوليد
Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Ey Allah Teâlâ’m
Küçük çocukları koruduğun gibi, beni de koru”
Şihâbü’l Ahbâr,
892
Hz. Ömer, Hz.
Selmân Farisi’ye (radiyallâhü anhüma) sordu :
“Ben hükümdar mı
yoksa halife miyim?”
Hz. Selmân şöyle cevap verdi:
“Eğer Müslüman ülkesinde bir dirhem, yahut az veya çok vergi
alırsan ve bunu kanunsuz bir şekilde kullanırsan sen halife değil, hükümdarsın.
Ve Ömer ağladı.” (Taberî, Tarihü’l Rusul ve’l Mülûk.)
Devlet veya yönetici adaletle topladığı vergiyi, harcarken
de adil olmalıdır. Bir yönden adil olmak yeterli değildir. Milletin malını
tarumar edip zayi ediyorsa zulmediyor demektir.
Dualar vardır,
dönüşü olmayan,
Dualar yoktur,
kabul olmayan
Dualar dualar
vardır muhtaç olan
Dualar yoktur,
kaybolan
Dualar vardır,
duasız olan
Hepsine amin
Hangi tanrı öldü?
Gerçekten ölmüş
olan şey, geleneksel Hristiyanların ve Yahudilerin tanrı inancıdır.
İnancı ne kadar
zayıf olursa olsun, dindar hiçbir kişi tanrıtanımaz değildir. Şeytan dahi
tanrıtanımaz değildir. Materyalist kimse, aynı zamanda bir tanrıtanımazdır.
Onlar düşüyorlar ki; bir işçi devrimi olmadıkça, bir tanrı var olacaktır. Tanrı
kaldığı sürece işçi devrimi olmayacaktır.
Tanrı vardır!
Az ilim insanı
ateizme, çok ilim ise dine götürür. Eğer tanrı düşünülüyorsa onun var olması gerekir.
O delillerin ötesindedir, şeklinde bir cevap vermek boşunadır. O, delillerden
önce gelir.
Sebepsiz sonuç
olmaz.
“ATEİZM ‘İN
ÇIKMAZI” isimli kitaptan
[Nuh Nebi
(Salavâtu’l-lâhi alâ nebiyyinâ ve aleyhi ve alâ sâir’il-enbiyâ-i ecmâin) iblise
rast gelir, iblis (aleyhimâ yestahik=azabı hak eden) der ki:
-Ya Nuh, sen bana
bir iyilik etmişsindir ki, ne bileyim, nice vasf edeyim, hiç böyle iyilik
olmaz, deyince, buyurdular:
-Ne söylersin,
nasıl iyilik ettim ben sana?
Der ki:
-Bunca kavmini
beddua ile helak ettin. Ancak yetmiş kişi (artık eksik demişler) bunca yüzyılda
imana gelebilmiş, ben onların her birine nice yıllar çalıştım, imansız
göndermeye nice mekru keyd (hile tuzak) ederdim, sen ise bir kere beddua ettin
beni kurtardın. Hiç bana bundan daha iyilik mi olur, dedi.
Hz. Nuh
aleyhisselâm ağladı.
Öyle, mü’min olan
kişi a’dâ-yı adüvv (düşmanlar) sözüne uymaya.] (Aziz Mahmud HÜDAYİ, Sohbetler,
hzl: Sami ARPAGUŞ, 1995, İnsan Yay., İstanbul, 1. Sohbet)
Siyasetle ilgilenmeyen
aydın insanları bekleyen korkunç bir akıbet vardır. Cahiller tarafından
yönetilmek…
Aristoteles
LATÎFE (52)
“Kul yaptığının
yaratıcısıdır” diyerek kaderi inkâr eden, mutezile (kaderiyye) mezhebinin katı
taassubu içindeki münakaşacıların zorlularından Ömer bin Ubeyd bir gün dedi ki
:
— Beni hiç bir
kimse bir Mecûsînin susturduğu gibi susturamadı. Bir gemide onunla beraber
sefere çıkmıştım. Ona :
— Niçin müslüman
olmazsın ve iman şerefi ile şeref bulmazsın? dedim.
— Hak Taâla
müslüman olmamı takdir eylemedi ve İslam’a girmemi dilemedi, dedi.
— Hak Taâla senin
İslam’a girmeni ister, fakat, şeytanlar seni men eder, dedim. Bunun üzerine
Mecûsî :
— “Ene mea’
ş-şerîki’ l-ağlebi” Yani : Ben ortaklardan gâlib gelene tâbiyim ve kuvvetli
yaratıcıya bağlıyım, dedi.
MESNEVÎ
Ko reh-i i’tizâli
ey câhil
Hayr u şerrün
müridi Hak’dur bil
Kimse dahi
eylemez irâdetine
Karşu durmaz dü
kevn kudretine
İdüp isnâd-ı acz
Rahmân’a
Şirk-i şirketle
uyma şeytâna
(Ey câhil “İnsan
yaptıklarının yaratıcısıdır” diyen mutezile yolunu bırak. Hayır ve şerrin
Allah’tan olduğunu bil.
Onun buyruğuna
kimse karışamaz, iki âlem (dünya ve âhiret) onun kudretine karşı duramaz.
Allah’a acizlik
isnâd edip ona ortak (şirk) koşanlar gibi şeytana uyma.)
LATÎFE (85)
Yolsuzun biri
Behlül’ün yüzüne bir avuç kül saçar ve başından külahını alıp kaçar. Behlül de
gözlerini silerek mezarlıktan yana seğirdip gider. Görenler :
— Hay dîvâne,
külahını kapan şu tarafa gitti. Sen mezarlıktan yana seğirdip varıp ne
yapacaksın? derler. Behlül :
— Ne tarafa
giderse gitsin, isterse yedi iklimi dokuz dolansın, sonunda geleceği yer
burasıdır, der.
Kaynak:
Lâmi’î-zâde Abdullah Çelebi, LATİFELER, Şark İslâm Klasikleri, Yaşar çalışkan,
İstanbul, 1994
Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Bir kimse, Allah
Teâlâ katındaki menzilesini bilmek istiyorsa, yüce Allah Teâlâ’nın kendi
yanındaki menzilesini öğrensin..
Çünkü Allah Teâlâ
kula vereceği dereceyi, kulun kendi nefsinde onun için verdiği derece üzerinden
tayin eder..”
Hadis-i Şerif
HİKÂYE
Vaktiyle çok zengin olan bir bezirgân, bir lokma ekmeye
muhtaç hale gelir. Eşeğinden başka malı mülkü kalmaz. Ancak zavallı eşek de
açlıktan halsiz düşer. Bir gün bezirgân hayvanın otlaması için onu sahraya
salar. Hayvanı diğer hayvanlardan korumak için de bir aslan postunu onun
üzerine örter. Eşeği o kılıkta gören hayvanlar, eşeği aslan sanıp kaçışmaya
başlarlar. Böylece eşek rahatça yiyip içerek kendine gelir. Bir gün dolaşırken
bir bostana giren eşeği aslan zanneden bahçıvanlar korkarak ağaca tırmanırlar.
Eşek de orada bulduğu yeşillikleri yemeye koyulur. Tam bu sırada bahçenin
yakınından birkaç eşek geçer. Onların anırmasını duyan aslan postlu eşek de
aynı şekilde anırır. Bu sesi duyan bahçıvanlar, aslan postunun altındakinin
eşek olduğunu anlayıp zavallı eşeği bir güzel döverler. Sonra da arkasına semer
vurup yüke koşarlar. (Tûtî-nâme: 18.gece)
Hiç gereği yokken
hayatına giren insanlar..
Hiç gereği yokken
karşına çıkarlar..
Hiç gereği yokken
gününü haftanı ayını belkide yıllarını alırlar..
Hiç gereği yokken
gece-gündüz aklından geçen her düşünceye bulaşırlar..
Hiç gereği yokken
seni istemediğin kadar mutlu ederler..
Sonra Hiç gereği
yokken hayatından çıkıp giderler…
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
“Orta Doğuda
petrol düzeni yok olacak.”
“Tarım
ekonomisine geçenler kendilerine kurtaracak.”
“40 yıl içinde
benzinli ve dizel araçlar yasaklanacak.”
“Petrol ekonomisi
zayıflayınca altın madeninin yakıt olarak kullanılması gündeme gelecek. Yine
Arabistan lider ülke olacak. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin “Uhud
dağı kadar altın verse…” hadisinin işareti olarak bir mucizesi daha aşikâr
olacak. Çünkü Uhud Dağının altında dünyanın en büyük altın rezevleri
bulunmaktadır.”
“Tarihi yanlış
yönlendirmek, devlet olmanın gerekli bir parçasıdır.”
Ernest Renan
Eğer petrolü
kontrol ederseniz ülkeyi kontrol edersiniz
Eğer gıdayı
kontrol ederseniz toplumu kontrol edersiniz.
Kural tanımaz
Kapitalizm, daha çok kar uğruna açgözlü sermayenin yarattığı kaçınılmaz
krizler, kitleleri açlık, yoksulluk ve buhrana sürüklerken öncelikle doğa ve
ekilebilir topraklar yok oluyor.
Henry Kıssınger
Hayat tohumda
gizlidir. Siz tohumun yapı taşlarıyla oynayıp bir şekilde onun doğal yapısını
değiştirdiğiniz an o da sizin tohumunuzu ve yaşamınızı değiştirecektir.
TOKALAK İsmail, KÜRESELLEŞME KISKACINDA TÜRK TARIMI [Kitap].
– İstanbul : Gülerboy, 2010.
Âdem, Allah Teâlâ’nın cennetinde bile O’nu emrine karşı
durduğunu görüyoruz. Bu seçme gücünü veren bu serbest irade, insanı tabiatta
Allah’ın halifesi yapar. İnsan, tabiatta bu ilâhî mertebeye erdiğinde Allah
Teâlâ, melekleri önünde secde ettirdi ve tabiattaki bütün güçleri onun emrine
verdi.
(Ali Şeriati-Marksizm
ve Diğer Batı Düşünceleri-1993- sh:75)
Allah Teâlâ “her
şey benim”
Hz. Musa
aleyhisselâm, “Kanun (şeriat) her şeydir”
Hz. İsa
aleyhisselâm, “Sevgi her şeydir”
Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem “Ben yüksek ahlakı tamamlamak için gönderildim”
derken “her şey ahlaktır” demiştir.
Karl Marx, “Para
her şeydir”
Einstein “Her şey
görecelidir.”
S. Freud
“Cinsellik her şeydir.”
“Düşmanından öç
almanın en iyi yolu, onun gibi davranmamaktır”
Marcus Aurelius, Düşünceler, s. 83 (VI/6)
Ne at üstündeyim
ve ne de bir yükün altında
Ne bir halkın
sultanı ne de bir padişahın hizmetçisiyim
Sadî Şirâzi
“İlaç ve deva
olarak ne yaptılarsa Istırap arttı, ihtiyaç da giderilmedi.”
“Riyaseti,
insanların el açıp beddua edecekleri kişilerin eline vermek hatadır.”
Sadî Şirâzi
“Aynı ülkede doğmuş, aynı ninnilerle büyümüş, aynı Tanrılara
inanmışlardı. Biri Doğu’da kaldı, öteki Batı’ya göçtü. İki bin yıl
birbirlerinden habersiz yaşadılar. Kardeş olduklarını unutmuşlardı. Gururun
ördüğü duvarlar vardı aralarında”
Cemil Meriç
“Düşünceye yasak bölge tayin edildiği andan itibaren
düşünmek yoktur, bir düşüncenin esareti altına girmek vardır. Batı bütün
fetihlerini entelektüel manadaki liberalizmine borçludur… Düşünmek evvela
düşünenlerin düşünceleri üzerine düşünmek, sonra da onların tesirinden
kurtulmaktır”
Cemil Meriç
Eskiden dervişlerin şeyhi vardı.
Şimdi ise şeyhin dervişleri var. Bu şekilde olunca tekke
olsa da olur, olmasa da .
Köleleşen ve şeyhlere hizmet etmek için gayret gösterenler
için hangi kapı açılır.
Açılma şöyle dursun açık kapılar bile varsa kapanır.
Soruyorlar, şeyhin müridindeki hakkı;
Şeyh hizmetçidir,
Hizmetçinin sahibinde hakkı ve hükmü olabilir mi?
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem dahi ümmetinden hak
talep etmedi. Yalnızca adım anılınca hayırla yad edin ve Ehl-i Beytime iyi
davranın dedi. (Bunu da ümmeti olarak yapamadık.)
Ey şeyh!
Aldanma haline,hizmetçi kapı eşiğinde oturur.
Nefsimi aştım dedin ama
Niçin dervişlerinden medet bekliyorsun?
“Dante, cehennemi
anlayamamış dostum.
Cehennem
hatıraların küllenmesi, ümitlerin susması.
Cehennem
haykıramamak, ağlayamamak.
Cehennem çöl
değil, kuyu;
sularında
yıldızlar parıldamayan kör bir kuyu cehennem.
Çölde yıldızlar
konuşur, rüzgâr konuşur.
Görmek,
yaşamaktır.
Vuslattır görmek.
Her bakış dış
dünyaya atılan bir kementtir.
Bir
kucaklayıştır, bir busedir her bakış.
Gözbebeklerimizden
fışkıran seyyale, mekân canavarını bir anda ehlileştirir.
Görmek sahip
olmaktır.
Gören hangi hakla
yalnızlıktan şikâyet edebilir?
Mevsimler bütün
işveleriyle emrindedir, renkler bütün cilveleriyle hizmetindedir.
Çiçekler onun
için açılır, şafak onun için pırıldar.
Gütenberg
matbaayı onun için icat etmiştir.
Hugo o okusun
diye yazmıştır şiirlerini.
Şehrin bütün
kadınları onun için giyinip süslenir.
Çocukların
tebessümü onun içindir”.
Cemil Meriç
“Tanrı dünyayı
yaratmak suretiyle kendi kendini sınırlar, bu bir fedakârlıktır O’nun için.”
Upanişadlar
Adamın biri, derin bir kuyuya düşmek üzereyken, son anda
kuyunun ağzındaki kuru dala tutunmayı başarmış. Ama ağırlığına dayanamayarak
çatırdamaya başlayan dalın kırılması an meselesiymiş.
Korku içinde düşeceği kuyunun dibine doğru bakınca, aşağıda
da koca bir canavarın onu ayaklarından yakalamak üzere olduğunu fark etmiş.
Durumunun dehşetinden sıyrılıp kendini toparlamaya çalışan
adam, boşlukta sallanırken kendisini taşıyan kuru dalın dibindeki bal peteğini
fark etmiş. Bir eliyle yakaladığı dalı sımsıkı tutup, diğer eliyle baldan bir
parmak alarak ağzına atmış. Keyifle bal tutan parmağını yalarken de:
“Ah!!!” demiş, “Hayat ne güzel!”
Feriduddin Attar
Buda’ya ait bir kıssa
İşinden dönen bir adam evinin alev alev yandığını, içerideki
iki çocuğunun da, oyuna daldıkları için, durumun farkında olmadıklarını görmüş.
Bağırıp çağırmasına rağmen çocukları oyundan koparamayan baba, sonunda en iyi
yolun onları kandırmak olduğunu düşünmüş ve “Koşun koşun size oyuncak
getirdim” diye bağırmış. Oyuncak lafını duyan çocuklar, ellerindekini
bıraktıkları gibi kendilerini babalarının yanına atmışlar ve farkında olmadan
yangından kurtulmuşlar. Buda bu kıssayı şöyle bitiriyor:
“Bu dünya aslında büyük bir yangın yeri, kurtulmanız için
haykırıyoruz, sizlere sesleniyoruz ama oyuna öyle dalmışsınız ki duymuyorsunuz.
Ne yazık ki, bizleri duymanız, söylediklerimize inanmanız için sizlere oyuncak
vaad etmemiz gerekiyor…”
Mey ve Sâki olmadıkça. bu cihan bir hiçtir.
Ney ve mahbup olmadıkça, yine dünya hiçtir,
İçelim, eylenelim, zevk edelim, durmayalım.
Çünkü bunlar olmadıkça, bu cihan bir hiçtir.
Ney ve mahbup olmadıkça, yine dünya hiçtir,
İçelim, eylenelim, zevk edelim, durmayalım.
Çünkü bunlar olmadıkça, bu cihan bir hiçtir.
Hayyam’a zahidân ta’n etti.
Kalender meşrebine aldanıp sonuna bakmadan itti …
Secdede rabbine kaç yiğit can teslim etmişti?
Harabatın sarhoşluğu,
kalbim temiz diyene..
Bildirseydi zevkini küp dibini mescid eylerdi ?
……
Son namazını
bittikten sonra Hayyam, ellerini semaya kaldırdı:
— İlâhî!..
diye hitaba
başladı. Hem söylüyor, hem titriyor, hem de gözlerinden yaşlar dökülüyordu.
— İlâhî!..
Bilirsin ki., ben
seni, aklımın erebildiği hadde kadar bildim.
Seni ancak,
idrakimin ölçüsü nisbetinde tanıdım..
Benim seni
tanımaklığım, sırf sana ulaşmak içindi.
O hadde vâsıl
oldum ve orada kaldım...
Beni mağfiret et
Yarabbi!..
dedi.
Secdeye kapandı
ve öylece kaldı.
Hayyam dostuna giderken sözlerini bize hediye olarak
bıraktı.
******
İnsan kalbine asla gam ve kasavet fidanları dikmemelidir..
Daima saadet ve şâdümânının kitabını okumalı..
Daima şarap içmeli ve zevk ile yaşamalıdır..
Malûm ya, şu fânî dünyada ne kadar kalacağımız belli değil..
***
Daima şarap ile hoş geçin..
Çünkü (saltanat Mahmudî) budur..
(Davud) un meşhur olan ahenk ve ilhamı budur..
Geçmiş ve geleceği düşünme, vaktini hoş geçirmeğe bak, zira
yaşamaktan maksat budur..
***
Daha gelip zuhur etmemiş olan bir iş için bu kadar düşünür
ve keder edersin?
Sen zevkine bak, dünyayı gönlüne dar etme.
Zira düşünme ve keder etme insanlarla,
rızk ve hayat ne azalır ve ne de çoğalır.
***
Düşün ki, bir gün gelecek (ruh) tan ayrılacaksın ;
(Âdem) in esrar perdesi arkasında kalarak görünmez
olacaksın..
Madem ki nereden geldiğini bilemiyorsun ve mademki nereye
gideceğini de keşfedemiyorsun..
O halde, iç şarabı, zevkine bak..
***
Farz et ki, dünyada istediğin gibi mes’ut ve bahtiyar
yaşamışsın.
Fakat sonu ne?..
Farz et ki, bu ömür denilen kitabı baştan başa okuyarak
hatmetmişsin..
Sonu ne?..
Farz et ki, bu dünyada yüz sene bütün arzularına muvaffak
olarak ömür sürmüşsün.
Sonu ne?..
Farzet ki, yüz sene daha muammer olacaksın bunun da
sonu ne?
***
Bir insanın hatır ve gönlünü şâd etmek,
yeryüzünü baştan başa imar eylemekten daha üstündür.
Bir adamı, lütuf ve ihsanla kendine kul etmek ise,
Esir olan bin kulu âzat eylemekten daha evlâdır..
***
[Ya Rabbî!
Sen. İnsanların kalbindeki, aşk ve muhabbet ilişlerini
arttıran, dilberlerin çehresini sümbül gibi büklüm büklüm, amber gibi mis
kokulu saçlarla süslemiş ve sonra da!
— Onlara bakmayınız, diye emretmişsin. Senin bu emrin:
— İç bâde dolu bir kadehi eğri tut., lâkin “içindekini
dökme” demeğe benzemiyor mu?.
***
Mehtabın nurları gecenin esmer tüllerini yırttı..
Şarap iç. zira
—belki
— bir daha böyle lâtif bir zaman ele geçiremezsin..
Sen, bugün, keyfine bak.
çünkü bir gün gelecek,
bu mehtabın nurları ikimizin kabrine ayrı ayrı nurlar
yağdıracak..
***
Geçmiş olan bir günü yâd etme..
Henüz gelmemiş olan günlerden de şikâyet etme..
Vaktini hoş geçirmeye bak.
Kıymettar olan ömrünü, israf eyleme…
***
Bir cidalgâhtan başka bir şey olmayan bu dünyada,
mademki insanların nasibi mihnet ve meşakkat içinde can
çekişmekten ibarettir..
Şu halde, bu dünyadan erken gidenlere..
Hele, cihana hiç gelmeyenlere ne mutlu..
***
Gerek bu dünyaya yeni gelenler ve gerek bu dünyada bir
müddet kalıp ta eskiyenler,
Birer birer bu dünyadan çıkıp giderler.
Bu köhne dünyada ebediyen kalmak, kimseye nasip olmaz.
Gelenler, gittiler. Gidenler, yine gelirler, tekrar
giderler..
***
Bir çömlekçinin
dükkânına girdim; gördüm ki, adamcağız, tezgâhının önünde durmuş, testiler ve
ibrikler yapıyordu.
Bunları yapmak
için kullandığı çamurun toprağı neden mürekkepti, biliyor musun?..
— Padişahların
kafalarının ve dilencilerin âzalarının — ayni toprakta çürüyerek biribirine
karışan zerrelerinden oluşuyor.
***
Ey çömlekçi!...
Eğer zeki bir adamsan, aklım başına topla.. İnsanların çürümüş topraklarından mürekkep
olan önündeki çamura, hakaretle bakma... O, önünde, çevire çevire testi ve
çömlek yaptığın çamur, eski hükümdarlardan — (Feridun) un parmağı ile
(Keyhusrev) in elinin topraklarından hâsıl olmuştur. Sen onların bu toprağını
kalıba koymuşsun çeviriyorsun; ne zannettin?
_ Gel... Günün
birinde, — senin ve benim toprağımızdan bir çömlekçi çömlek yahut testi
yapmadan evvel, şu sürahideki şaraptan birer kadeh doldur. Birini sen iç?
birini de bana ver.
***
İster iki yüz,
ister üç yüz, istersen bin sene yaşa.. Nihayet bu köhne dünyadan çıkıp
gideceksin. İster, padişah ol; ister, bir sokak dilencisi... Ölüm karşısında,
bunların ikisi de ayni şeydir.
Kaynak:
Ziya şakir, Selçuk Saraylarinda Ömer Hayyam'in Hayat ve Maceraları, Neşreden
:Üstün Eserler Neşriyat Evi-Bedri Arıkök-Yüksek İktisat-Ticaret ve İtalyan
Ticaret Mektepleri Mezunu, 1943, İSTANBUL,
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar