DÜZENİ ŞEYTAN
Denilir ki: "Cennette bir bahçe vardır. Ona kişi nasıl isterse girer ve
dilerse şehristân, bedestân, bağ ve bostan olur. Alış veriş yapar. Alan ve
satan Hakk'tır." Aslında cennetten kasıt, bir kimsenin Hakk ile
olmasıdır.
"Yer bir gün başka bir yerle değiştirilir," [İbrahim
sûresi, 48. ]
Müfessirler bu güne kıyamet günü derler. Fakat âşıklar katında kıyametin hakikati
çocuğun ayakları üstünde durmasıdır. Ne zaman ki çocuk yürümek üzere ayağa
kalkar, o gün kıyamet olur. Ailesinden gördüğü terbiye üzerine amel işler. Yani
hangi mezhep ve millet üzere zuhûr edersen o kavmin taklidine boyanırsın.
Cennetlik olmak Hakk'la mâmur olmak; cehennemlik olmak ise mevcûdâtı Hakk'tan
gayrı görmektir. Esma, her ne şekilde zuhûr ederse, kişiden o amel zuhûr etse
gerektir. Yukarıda bahsedilen şehristan, bağ ü bostan, bu dünyadan başka bir
yer yoktur ki orada olsun. Hepsi bu dünyadadır, lâkin ne evde ve ne de ev
içindedir.
Ân ki mî-bendâştem ağyar bûd ân bâr şod
Ve ân ki golhen mi-nemûd eknûn be-dîdem gülşen-est
Ve ân ki golhen mi-nemûd eknûn be-dîdem gülşen-est
Bağlandığım o kişi ağyar oldu, bir anda
Külhan görünen, gül bahçesine dönüverdi
Külhan görünen, gül bahçesine dönüverdi
Hz. İbrahim aleyhi's-selâm, en
başta dünyayı yabancı ve düşman gördü. Sonra anladı ki hep yâr imiş. Ateşin gül
bahçesi olması bundan ibarettir. Tefsirlerde geçer ki Süleyman aleyhi’s-selâm şöyle söylemiştir:
"Ey
Allah'ım, Şeytan'ı niçin insanlara musallat buyurdun ki günah işlerler? Senden
onu hapsetmek üzere izin isterim. Artık insanlara vesvese verip
azdırmasın." Hakk'tan
izin alıp Şeytan'ı bir kumkumaya koyduktan sonra denize attırır. Herkesin
basireti açılır ve görürler ki bu cihânda emlâk, erzâk ve evlâd hep oyunmuş.
Nitekim Kur'ân'da buyurur: "Bilin
ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda övünme, mal ve evlât
çoğaltma yarışıdır.” [Hadîd sûresi, 20.]
Herkese malı ve evlâdı düşman imiş: "Ey îmân edenler, eşlerinizden ve çocuklarınızdan
bazıları size düşmandır, onlardan sakının." [ Teğâbûn sûresi, 14.]
İnsanlar ölüm düşüncesiyle dağlara çıkıp,
mağaralara kapanıp ibadetle meşgûl olmuşlar. Dünyada nizam bozulmuş ve Süleyman
aleyhi's-selâm "Nübüvvet, sultanlık ve dünyanın
düzeni Şeytan ileymiş." demiş. Süleyman aleyhi's-selâmın sanatı
zembil örüp satmak olduğundan, kimse ondan almayınca Şeytan'a izin
verilmesinde bir hikmet olduğunu anlamış ve Cenâb-ı Hakk'tan Şeytan'ın serbest
bırakılmasını niyâz etmiş. Şeytan
tekrar dışarı çıkıp, herkes yerine dönünce, yine gaflete düşmüşler. Bu
arada devlet işlerinin merkezi, saltanat ve nübüvvet yeniden kuvvet bulmuş. Şimdi, Şeytan
ve mahlûkat insanın maslahatı içindir. İnsan her hâli bilip kendisine, kahır
veya lütuf, her ne düşerse onu işlemelidir.
Men ân nîyem ki ve hem nakâ-i dil be-her şûhî
Der hizâne-i dil mühr-i tû nişâne-est
Der hizâne-i dil mühr-i tû nişâne-est
Ben öylesi değilim ki kıymetli gönlümü her şûha
vereyim
Gönül hâzinesinde senin mührün bir nişane gibi durur
Gönül hâzinesinde senin mührün bir nişane gibi durur
Kaynak:
Hazret-i Pîr Muhammed Niyâzî-i Mısrî, Vahdetnâme, Yayına Hazırlayan: Arzu
Meral, 1. Baskı: Mart, 2013, İstanbul, sh: 28-09
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar
Yorum Gönder