ELBİSEDEKİ GÜÇ-MODA
“Hayat
zikirle başlar ve biter.” “Kainattaki
her nesne Allah Teâlâ’yı zikreder..” Ancak her zâkir aynı seviyede zikirde
bulunamadığı gibi zikrin en geçerli faydalı sebebi az da olsa devamlı olanıdır.
Bu esmâların sonunda zikredilen “Es Sabur” ismine işaret eder.
Değişim,
sürekli ve kaçınılmazdır. Ancak değişim dışarıdan verilen tazyikle olursa
âlemde olumlu sonuçlar doğurmaz. Allah Teâlâ bile “tedricilik” üzere
âleme müdahale eder. Eğer bir sıra sapması olmuşsa bu azabından başkası da
değildir. Dinde “Tebliğ” vardır. “Zorlama” yoktur. “Anlatma ve örnek olma”
vardır, “aldatma-aldanma” yoktur.
İşte
bu minval üzere insanların her hali ve özel durumu muhakkak abesle iştigal
olmayıp bir gereksinim ve netice ile vardır. Diyebiliriz ki; giydiğimiz bir
elbisenin dahi psiko-sosyal yönü vardır. Nasıl? Düşünüce çok yorum yapacağınız
kesindir. Fakat bizim burada bahsetmek istediğimiz bu bilginin ve sebebin bazı
art niyetli ve çıkar amaçlı üretim-tüketim çizgisinde olan hakîm güçler
tarafından istismar edilmesidir. Yüzyılımızda insanların “kişilik gelişimleri”
ni bozmak ve “stres hastalığı” gibi uydurmalar ve hastalıkların çıkışını
sağlamak için “moda” yı bir araç kullanmalarıdır. Emperyalist ve sömürücü kitle
tarafından “Moda” gurabeliği burada çıkmaktadır. Moda ile kişilik
gelişimlerinde sürekli değişime uğrayan nesiller “doyumsuzluk”, “hafakanlar” ve
“cinnetler” ile “pasif intiharlara” doğru sürüklenmektedir.
“Pasif
intiharlar” huzursuzluk ve
hayattan zevk alamamaktır.
Son
yirmi ve otuz yıl içerisinde bu moda sektörüne giren dindar ve ilahiyatçı
kesiminde “benzeme” üzerindeki negatif yorumları ile daha da perişan
olan toplum inancı hakkında müspet oluşumların kaybolması ile her geçen gün
hayat daha zorlaşmaktadır.
Mesela
“satanist” akım temsilcilerinin oluşturdukları giyim tarzları ile gençlik
“kitle psikolojisi” kavramının içinde can çekiştirilmesi.
Burada
sözü “geçmişe özlem” e getireceğiz. Bu durum ülkemizde fazla olmasa da
diğer ülke insanların da fazlaca bulunmaktadır. Zengin batılının dünyayı gezme
sevdası içerisinde binlerce yıl önceki hayat tarzlarına yönelme arzularının
altında yatan şey “yapay tarz, fikir ve ideolojiler” in ruhî açlığa
kifayetsizliğidir. Onların seyahatleri ve gittikleri yerlerde bulduğu “ruhî
özleme hitap eden” giyim kuşam, mistik ve tasavvuf ekollerini incelemesi ve
davranışlarının tesiri altında kalmasında sebeplerin yattığını söyleyebiliriz.
Yine dernek yapılanmalarındaki protokollerde bulunan “arma, giyim ve hareket
sembolleri” gereksiz türetilmediğini hatırlatalım.
“Bir
üstad, dolayısıyla de büyük bir psikolog olarak, insan ruhuna çok çabuk bir
şekilde nüfuz eden giysilerin, arınma ve ihsanı bozma açısından son derece
etkili olduğunu biliyordu. İşte bu yüzden Budizm’de olduğu gibi Hristiyanlık
’ta da bir çok mezhebin veya tarikatın, ruhî bir otorite tarafından giyecek
olanın yaşantısına uygun bir şekilde düzenlenen bir giysiye yüzyıllar boyunca
bağlı kalmaları boşuna değildir” Üstelik, bu örnekleri bir kenara bırakıp genel
olarak konuşursak, modern uygarlık hariç bütün dinî uygarlıklarda, giysi
insanın Tanrı’nın yeryüzünde- ki halifesi olduğu yolundaki inanca uygun olarak
şekillendirilmiştir ve bu en çok İslâm medeniyeti için doğrudur. Özellikle
Kuzey - Batı Afrika Arap giysilerinden sarık, bornoz ve cellab,[1]
yüzlerce yıl hiç değişmeden bugüne kadar gelmişlerdir; asalet, itidal ve
basitliğin eşsiz bir bileşimidirler. Bütün bu özellikler Arap halılarında da
gözlenebilir.”[2]
“Zikir telkininden sonra şeyh, ya o gün ya
da bazen hayli uzun bir müddet sonra özel bir merasimle müridin başına bir taç
koyar veya sarık sarar yahut arkasına bir hırka giydirir. Bu merasimden
kastedilen şudur:
Şeyh müridin arkasından giysisini ve başından şapkasını alırsa bundaki
niyeti onun kötü ahlâkını kaldırıp gidermektir. Müridin arkasına ya bir hırka
veya başka bir elbise giydirmekten ve başına bir taç koymaktan ve sarık
sarmaktan maksat da ona bütün güzel ahlâkları giydirmektir.
“Büyük
müctehid İmâm Mâlik Hazretleri, kendisinden dinî bir mesele sorulduğu zaman
veya bir âyet okuyacağı yahut bir hadis rivayet edeceğinde abdestli olmasının
yanında bu maksat için hazırladığı özel kıyafetlerini giyinir, tam bir edeb
tavrı içinde vazifesini yaparmış. (Istılâhat-ı Fıkhiyye Kâmûsu cild: I, İmam
Mâlik’in Hayatı) Camide sarık - cübbe giymeden vazetmek ve hutbe okumaktan da
sakınmak lâzım. Bunun cemaat üzerinde pek menfi tesiri oluyor. Ayrıca cenaze
merasimlerinde bazı hoca efendiler sarık - cübbe giymeyi ihmal ediyorlar ki,
bu da yanlıştır, bindiğimiz dalı kesmek demektir. Bir imam efendi,
kılık-kıyafeti ve bütün yönleri ile bir bütün arz eder, bunu hiç
unutmamalıdır. Bu münasebetle bazılarımızda görülen bir yanlış anlayıştan da
bahsetmek isterim.” [3]
Yıllarca
bırakılması düşünülmeyen giyim modelleri tarzları hakkında ilâhî bir yönün
olduğunu fark ettiğimize göre hiç olmazsa elbiselerimizin sık sık değişime
uğramasına engel olmamız gerekir.
“Her
elbise bir karakterle paylaşımdır. Ya kendimizle ya da başkasıyla”
Her
paylaşımın çift etkili yönü de olduğuna göre hayat ırmağımızda çok çağlayan
oluşmasına engel olalım. Emniyetli sakin ve kararlı tarzlar insanları birçok
engele karşı kuvvetli olmamızı sağlayacağı çok açıktır.
[1] Kuzey
Afrika’da giyilen geniş bedenli, başlıklı bir giysi
[2] Martin Lings
trc: Ufuk UYAN -Bekir ŞAHİN Yirminci Yüzyılda Bir Veli [Kitap]. – İstanbul,
s.154
[3]
(ÇOŞKUN, Ahmet, Sohbetler, Hatıralar, İst, 1982, s. 34)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar