EMİR SULTAN KADDESE’LLÂHÜ SIRRAHU’L AZÎZ ve MENÂKIBI
Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda derviş
mutasavvıfların rolü önemlidir. Bu mutasavvıflar İslam fetihlerine katılmışlar;
Anadolu'nun şekillenmesinde aktif olarak çalışmışlardır. Onların Anadolu'nun
İslamlaşmasında payları büyüktür.
Kuruluş dönemi Osmanlı mutasavvıflarından
birisi de Emir Sultan'dır. O Osmanlı Devleti'nin kuruluşu döneminde,
770-833/1368-1429 tarihleri arasında yaşamıştır. Yaşadığı yıllarda padişahların
başarılı olmaları için manevî bakımdan dua ve niyazda bulunmuştur. Mutasavvıf
şahsiyeti yanında, Yıldırım Bâyezid'in damadı olması açısından da önemlidir.
II. Murat devrinde İstanbul kuşatmasına dervişleriyle birlikte katılarak bizzat
aktif rol almıştır.
Emir Sultan'ın Fizikî Özellikleri:
Orta boylu, karayağız, son derece güzel
yüzlü, kolları ve elleri uzun olan Emir Sultan, ince parmaklı, kara gözlü, iki
tarafı eşit, uzuna yakın hafif sakallıdır.
Emir Sultan'ın Güzel Ahlâkı, Güzel Huyları ve
Bazı Sözleri:
Emir Sultan'ın ahlâkı, Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin ahlâkı gibidir.
Dili Buhara Kavmi dilidir. Az sözle çok şey
anlatan bir yapıdadır.
Sözleri manidardır. "Der-Yemenî çû
bâ-menî piş-i meni ne bâ-menî der-Yemenî"[1] beytini
çok söyler. Çok yerde ayet ve hadis-i şerif ile cevap verir. Türklerde her
şahsa "babam" der ve her zaman "El yahşi ben yaman ve
el buğday ben saman" der. Bazı sözleri remizle söylerlerdi.
Emir Sultan'ın Giymiş Olduğu Elbiseler:
Emir Sultan'ın gömlekleri ince keten bez,
cübbesi nohudî renkli, kaplamalıdır. Bunların üzerine giydikleri feraceleri
yeşil sûf, ridası beyaz, başlarındaki taçları dedesi Sultan-ı Enbiya sallallâhü
aleyhi ve sellemin giydiği gibi olup on iki terklidir.
Emir Sultan'ın Soyu:
Emir Sultan'ın soy ağacı,
Seyyid Ali,
Seyyid Muhammed,
Seyyid Hüseyin,
Seyyid Ali,
Seyyid Muhammed,
İmam Muhammed Mehdi,
İmam Hasan Askeri,
İmam Ali Naki,
Muhammed Taki,
İmam Ali Rıza,
İmam Musa el-Kazım,
İmam Cafer Sadık,
İmam Muhammed Bakır,
İmam Zeyne'l-Abidin,
İmam Hz. Hüseyin,
Hz. Ali,
Hz. Fatıma
Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve
selleme ulaşır.
EMİR SULTAN KADDESE’LLÂHÜ SIRRAHU’L AZÎZİN
KERAMETLERİ
Emir Sultan'ın Buhara'da Küçük Çocuk İken
Gösterdiği Kerametler:
Emir Sultan beş yaşında iken bir pir-i
nurâninin çok güzel, yemyeşil, sulak, meyveleri olan bir bahçesi vardır,
ailesinin rızkını bu bahçeden temin eder. Bir gün âfât-ı Rabbani sebebiyle bu
bahçe kurur, harap olur. Emir Sultan, kimsenin kendisinden haberi yokken bu
bahçeye gider ve iki rekât namaz kılıp Allah Teâlâ'ya dua eder ve o bahçe
eskisi gibi olur. Emir Sultan Allah Teâlâ'ya şükreder. Şehir halkı bunu öğrenir
ve Emir Sultan'a gelip ondan dua isterler.
Emir Sultan'ın Buhara'dan Ayrılıp Mekke'ye Gelmesi:
Emir Sultan Buhara'da ilm-i zahirde kemale
erişip âlim olur. İlm-i bâtınıyyeyi de bizzat yaşayarak tekmil eder. Rüya
âleminde dedesi Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi görür.
"Kim dini uğruna bir yerden bir yere
hicret ederse, Allah'ın en büyük rızasını hak eder." hadisiyle amel edip Mekke'ye gelir. Mücahede
ve riyazetle meşgul olur. Buradan da Hz. Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem
tarafından bir emir ile Medîne'ye gelir.
Emir Sultan'ın Medîne'ye Gelmesi:
Emir Sultan ve beraberindekiler Medîne'ye
gelince Ravza-i Mutahhara'da hacıların izdihamından dolayı Ravza-i
Münevvere'nin civarında boş bir yere geçerler. Bu yer de Medîne'de sakin olan
sadât-ı evlâda aittir. Bu kişiler,
"Niçin buraya geldiniz? Burası bize
aittir. Biz Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin soyundanız. Hangimiz
sahih evlâttır?
Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin
Ravza-i Mutahharası'na geçip bir bir selam verelim." derler. Hep beraber Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin ravzasına varırlar. Önce o kimseler selam verir; ama hiç
birine cevap gelmez. Sıra Emir Sultan'a gelince o selam verir ve Ravza-i
Mutahhara'dan
"Ey evlâdım selam senin de üzerine
olsun." diye cevap gelir. Bunun üzerine o kişiler
Emir Sultan'dan özür dilerler. Kıymetini bilemedik, derler. Emir Sultan
Medîne'de ikamet etme niyetinde iken rüyada Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemi görür. Efendimiz ona Rum'a gitmesini emreder.
“Oradaki ümmetimi dalâletten hidayete
erdirmeni istiyorum, der. Böylece rızamı almış olursun,” der. Kendisine delil olarak muallak bir
kandil bulunacaktır. O kandil nerede durur ise Emir Sultan da orada duracaktır.
Emir Sultan'ın Şam'a Geldiğinde Gösterdiği
Kerametler:
Emir Sultan Şam'a geldiğinde bir aziz vardır
ki velayet ve keramet ile meşhur olmuş birisidir. Bu kişi gelip Emir Sultan'ı
ziyaret eder. Onun huzurunda tevbe eder ve hiçbir şey bilmeyen bir kişi
durumuna gelir.
Emir Sultan'ın Şam'dan Sonra Yollarda
Giderken Gösterdiği Kerametleri:
Emir Sultan günlerden bir gün yolda giderken
bir melik-zadeye rastgelir. Melik-zade ile yolda giderken, bir ejderha denk
gelir. Emir Sultan okuyarak ejderhanın üzerine varır. Ejderha gelip Emir
Sultan'ın ayaklarına yüz sürer. Melik-zade arkada kaldığından, o geçerken
ejderha onu beline kadar yutar. Emir Sultan'dan yardım ister. Emir Sultan da
ejderhaya bir nazar edince ejderha ona hiçbir zarar vermeden geri bırakıverir.
O da gelip Emir Sultan'ın mübarek ellerinden öper.
Emir Sultan'ın Şeyh Habib Hazretleri'ne Olan
Mübarek Nefesleri:
Emir Sultan yolculuğu sırasında Karaman
Diyarı'nda Niğde'ye uğradıklarında, Şeyh Habib o zaman daha küçük bir çocuktur.
Edeple Emir Sultan'ın ellerini öper ve karşısına oturur. Emir Sultan da ona
"Babam; siz, vaazınızın evvellerinde ve
sonlarında beni anarsanız büyük bir şeyh, âlim ve vaiz olacaksınız." der. Sonraları Şeyh Habib, bu nefes ile
meşhur olur.
Emir Sultan'ın Hamid İli'nde Ortaya Çıkan
Kerametleri:
Emir Sultan ve beraberindekiler Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem tarafından Emir Sultan'a keramet olarak verilen
muallak kandili takip ederken, o kandil Hamid İli'nde Asi Karaağaç denilen
meşhur bir yerdeki dağda durur. Namaz vakti girdiğinden suya ihtiyaç duyarlar;
ama etrafta su yoktur. Emir Sultan'a söylerler. Emir Sultan da asasını orada
bulunan büyük bir kayaya vurur ve su çıkar. O sudan içerler ve abdestlerini
alırlar. O su göl gibi olup geçmeye imkân vermeyince Emir Sultan asasıyla bir
kez de yere vurur ve o su yerin dibine gider. Üç minare boyu bir kuyu olur ve o
geniş sahra o suyla sulanır. O diyarın bütün halkı Emir Sultan'a dua eder.
Emir Sultan'ın, Bursa'ya Gelirken Kütahya
Semtinde Vaki Olan Kerametleri:
Emir Sultan Kütahya yakınlarında, yanında
Sakarya suyu akan bir bahçeye gelip bir miktar dinlenirken; birlikte olduğu
fukarasından Abdü'l-Hayy Dede,
"Sultanım, şu boş bahçede bir hurma
ağacı olsaydı ne güzel olurdu."
dediğinde hemen önünde bir hurma ağacı biter. Abdü'l-Hayy Dede ve
beraberlerinde olan fukara hurma yerler. Nevale alırlar ve giderken o hurma
ağacı yok olur.
Emir Sultan'ın İnegöl'de Vaki Olan
Kerametleri:
Emir Sultan, İnegöl yakınlarında Kadîmî
denilen bir köye yakın ormanlık bir yerde, büyük bir karaağaca asasını saplayıp
çıkardığında, asanın yerinden yağ şeklinde garib bir su çıkar. Nice hastalar
onu sürerler ve şifa bulurlar, o ağacın kabuğundan alınıp tütsü yapıldığında
tüm dertlere deva olur.
Emir Sultan'ın Bursa'ya Geldiğinde Ortaya
Çıkan Kerametleri:
Emir Sultan'ın Bursa'ya gelmesi, o zikri
geçen muallak kandil sayesinde olur. Çünkü o kandil Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemden bir delildir. O kandil, her nerede durursa Emir Sultan da o
yerde konaklar. O kandil, Gökdere yakınlarında bir savmaada (manastır)
durduğunda Emir Sultan da orada sakin olur. O gece savmaanın üzerinde nurdan
bir sütun peyda olur ve bunu görenler gelip baktıklarında Emir Sultan ve
fukarasının burada olduklarını görürler ve etrafa haber verirler. İnsanlar
ziyaretine gelip ayağının tozuna yüzler sürmeye başlarlar.
Emir Sultan'ın Bursa'da Hoca Kasım İle Olan
Hikayeleri:
Hoca Kasım sarraftır ve meşhur birisidir.
Önceleri hayli zengin olan bu zat sonraları fakir düşer. Her gördüğüne halini
hikâye eder. Sonra, belki haline bir çare bulur düşüncesiyle Emir Sultan'a
gitmek aklına gelir. O günde kıymetli bir taş mezad olur. Bu zat da açık
artırmaya girmek ister. Artırma otuz binde karar eyler. Kesesinde beş bin akçe
vardır. Bir hediye ile Emir Sultan'a gidip, ellerini öper. Emir Sultan velilik
nuru ile bu kişinin haline muttali olur. Elini cebine sokup ona bir akçe verir.
Hoca Kasım da bu bir akçeyi alıp kesesindeki beş bin akçenin yanına katıp
mekânına döner. O kıymetli taşın sahibi gelip otuz bin akçeyi talep ettiğinde
kesesinden bu miktarı verir. Hâlbuki kesesinde beş bin akçe vardır. Bunun Emir
Sultan'ın kerameti olduğunu anlar. Halini kimseye söylemez. Onun muhibb-i
muhlisi olur. Bir Yahudi taciri çıkagelir ve o taş için pazarlık yapar. Yüz
otuz bin akçede anlaşırlar. Emir Sultan'ın himmetiyle bu kişinin beş bin akçesi
iki gün içinde yüz otuz bin akçe olur. Ve bu kişi ömrünün sonuna kadar maddi
açıdan sıkıntı çekmez, kesesinden akçe eksik olmaz. Kırk yıl o keseden harcar
asla eksilmez. Hayır ve hasenat eyler. Emir Sultan'ın câmiini Hoca Kasım
yaptırır.
İki Kişinin Emir Sultan'ı İmtihana Gelmeleri
ve İstediklerini Almaları:
Emir Sultan'ın kerametleri meşhur olmaya
başladığında, her taraftan gelenler tecrübe için gönüllerinde bir şeyler
tutarlar ve geldiklerinde hiç konuşmazlar. Emir Sultan da kendilerine
gönüllerinde tuttukları şeyleri onlara bir bir söyler. İki kişi de gönüllerinde
tuttukları şeyler ile Emir Sultan'ın huzuruna gelirler. Emir Sultan bu
kişilerin de gönüllerinde tuttukları şeyleri kendilerine bildirir. Bu kişiler
Emir Sultan'ın mübarek ellerinden öpüp tövbe ederler. Bunlardan birinin Derviş
Yakub olduğu söylenir.
Emir Sultan'ın Molla Fenârî ve Bazı Ulema İle
Olan Hikayeleri:
Molla Fenârî, Molla Yegan, Ali Rûmî ve
bunların emsali ulema anlaşıp Emir Sultan'ı imtihan etmek ister.
"Emir Efendi ilm-i bâtıniyyede adeta
güneş gibidir ama ilm-i zahiriyyede nasıldır?" diye her biri bir müşkül mesele ve soru
hazırlayıp huzurlarına varırlar. Hiçbirinin söz söylemeye mecali kalmaz. Sus
pus olurlar. Her biri biribirine bakışır. Emir Sultan da her birinin
müşkillerini tafsilatlı bir şekilde halleder. Onlar da Allah razı olsun deyip,
ayak tozuna yüzler sürüp, özürler dileyip, dağılırlar.
Emir Sultan'ın Yıldırım Bâyezid Han'ın Kızı
İle Evlenmesi:
Yıldırım Bâyezid Han'ın Hundi adında bir kızı
vardır. İbadet ehlidir. Yıldırım Bâyezid Han Bursa dışında gazadadır. Hundi
Hatun bir gece rüyasında Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemii görür.
Ellerini öpüp, ayaklarına kapanır. Efendimiz der ki:
"Ağlama canım, ben seni oğlum
Muhammedü'l-Buhârî'ye verdim. Sabah olınca bu emri benden kabul eyle, aksi bir
şey yapma." der. Uyandığında odası nurla dolmuştur. Bu sırrı kimseye
söylemez, söylemeye utanır. Gece olunca namaz kılıp yatar ve yine aynı rüyayı
görür. Sabah olunca Allah Teâlâ'ya yalvarır.
“Ya Rabbi, önce bu işi Muhammedü'l-Buhârî
açsın”, diye dua eder. Hundi Sultan bu rüyayı Emir
Sultan daha Rum'a gelmeden önce görmüştür. Rüya tabir edenlere bu rüyayı sorar.
Onlar da, bu rüyayı gören kişi sahihu'n-neseb ve ehlullahdan bir kimse ile
evlenir ve bütün emelleri hasıl olur, derler. Emir Sultan Bursa'ya gelince
Hundi Hatun bu kişinin rüyasında bahsedilen server olduğuna hükmeder ve yakın
bir adamını ona gönderip der ki:
"Sakın bir söz söyleme. O ne söylerse
aklına yaz ve gel". Emir
Sultan da o hiçbir şey söylemeden,
“Biz buraya padişah kızı almaya gelmedik;
lakin gökyüzünde melekler nikah kıydılar, biz de kabul ettik”, der. Bu kişi de durumu gelip Hundi Sultan'a
anlatınca, o da emir yapılmak içindir, deyip nikâh işlemlerine başlansın, der.
Bu sırada Yıldırım Bâyezid Han Edirne'de olduğundan kimse bu nikâhı kıymaya
cesaret edemez. Sonunda Emir Sultan'ın mevâliden muhibbi olan Molla Ali Rûmî
nikâhı kıyar. Emir Sultan da Hundi Sultan'ın sarayına gelir. Bu haber Yıldırım
Han'a ulaştırılır. Yanındakiler de bazı kötü kelimeler edince adamlarından
başlarında Süleyman Bey olduğu halde kırk kişiyi, Bursa'ya ikisini de öldürmek
üzere gönderir. Emir Sultan da bunu velilik nuru ile bilir. Rûm Erenleri de bu
kişileri helak etmek için gelirler. Emir Sultan da onlara; kıymayın, vurmayın,
der; ama Edremit'ten Sarı Yusuf ( Sarı Sinan Dede denilen bir zat) Süleyman
Paşa'yı bostan kazdığı kazmayla öldürür. Olanları duyan Yıldırım Han korkuya
kapılır ve tövbe eder. Bu hususta bir daha konuşmaz. Molla Fenârî, bu sırada
Bursa'da kadıdır. O, padişahın gazabını teskin etmek için bir mektup yazar.
Emir Sultan'ın sıfatlarını, niteliklerini ve yüce kerametlerini beyan ve takrir
eder. Yıldırım Bâyezid'e, Emir Sultan'ın Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
sellemin soyundan olduğunu ve kendisinin de Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
selleme ile dünür olduğunu yazar. Bunun üzerine Yıldırım Han pişman olur. Kötü
niyetleri tamamen yok olur.
Kadidler Hikayesi:
Süleyman Paşa, Emir Sultan ve Hundi Sultan'ı
öldürme niyeti ile şehre girdiğinde şehir halkı bu olayı temaşaya çıkarlar. Bu
günde, her kim seyre çıkmışsa her biri bir belaya mübtela olurlar. Bir
kadıncağızın iki oğlu da bunlar arasındadır. Kadıncık Emir Sultan'a yalvarır.
Oğullarını affetmesini ister. Onların bir suçu olmadığını söyler. Emir Sultan o
kadıncağıza,
“Allah senin oğullarına bir gazab eylesin ki
durdukları yerde kadidler olsunlar ve halk onları temaşaya çıksınlar”, der. Emir Sultan'ın dediği gibi o iki genç
kadid haline gelirler.
Emir Sultan'ın Gazada Yıldırım Han'a
Görünmesi:
Yıldırım Han ve ordusu bir seferde bulunduğu
sırada İslam ordusu mağlub olmak üzeredir. Askerler, hatta Yıldırım Han bile
savaşı bırakıp gitmek isterler. Yıldırım Han'a Emir Sultan görünür ve
"Kaçma, dön, fırsat ve zafer
sizindir" der. Öyle de olur. Bursa'ya döndüklerinde
kazanmış olduğu ganimetleri Emir Sultan'a vermek ister ama o kabul etmez.
Israrlar üzerine kabul eder ve o mal ile, Yıldırım Bâyezid Han'a
"Sevabı sizin, namı bizim olsun" der ve Cami-i Kebir (Bursa Ulu Camii)
yapılır.
Emir Sultan'ın Ulu Camii Yapılırken Olan
Kerametleri:
Ulu Cami'nin yapılacağı yerde bulunan evler,
sahiplerinden değerlerinin üzerinde fiyatlar verilerek gönül rızaları ile
alınır. Ancak içlerinde dul bir kadıncağızın da evi vardır ve o evini satmak
istemez. O ev, havz-ı şerifin yeridir, derler. Her türlü şey yapılmasına,
Yıldırım Han yakın adamlarını göndermesine rağmen ihtiyar kadın
"Evimi satmam." diye tutturur. Yıldırım Bâyezid Han,
vezirleri ile müşavere edip işi Emir Sultan'a havale etmeye karar verir. Emir
Sultan ne derse ona göre hareket edilecektir. İş sizin himmetinize kaldı
dediklerinde, Emir Sultan
"Her işin bir zamanı vardır." hadisiyle cevap verir. O kadıncık o gece
şöyle bir rüya görür:
Mahşer kurulur ve zebaniler kendisini tutmak
ister. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemi görür ve O'ndan şefaat ister.
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem de
"Şefaatimi istersen, evini oğlum Seyyid
Muhammed Buhârî'ye ver."
der. Sabah olduğunda kadıncık Emir Sultan'a gider. O bir şey söylemeden Emir
Sultan ona rüyasını haber verir. O kadıncağız da
"Evimi vermeyi bırak, canım yoluna feda
olsun, Sultanım." der.8
Şeyh Sinan Küçükken, Emir Sultan'ın Ona
Görünmesi:
Şeyh Sinan'ın babası Alaşehir'de bir çiftçi
olup kendi elinin emeği ile geçinen birisidir. Şeyh Sinan beş yaşındadır. Şeyh
Sinan ve babası tarlalarına kavun, karpuz dikmeye giderler. Kavun, karpuz
çekirdeği az getirdiklerinden babası eve çekirdek almaya gider. O, tarlada
yalnız iken Emir Sultan çıkagelir. Kavun, karpuz çekirdeği ister. Çekirdekleri
eline alıp Bismillah deyip saçar ve hemen kavun, karpuz biter. Emir Sultan,
Şeyh Sinan'a
"Baban geldiği zaman seni alıp Bursa'ya
gelsin, bundan sonra sen benim oğlum ol." der. Şeyh Sinan da
"Baş üstüne." der. Emir Sultan geldiği taraftan gider.
Sonra babası çıkagelir. Hayrete düşer. Çünkü henüz çekirdek dikme zamanıdır.
Oysa mahsul çıkmıştır. Şeyh Sinan başından gelip geçeni babasına anlatır.
Babası da
"O nasıl isterse öyle olsun." der. Bursa'ya gidip oğlunu Emir Sultan'a
teslim eder. Emir Sultan Şeyh Sinan'ı elinden tutup içeri alır. Hundi
Sultan'dan un ister. Emir Sultan un ve suyu karıştırır. Ocak ve ateş olmadan o
karışım hemen süt olur. Şeyh Sinan
"Sabah akşam bu yiyeceği yedim ve
ömrümde böyle leziz yiyecek görmedim." der. Sonraları Emir Sultan ona Aydın İli'nde halifelik görevi verir.
Ece Baba'nın Hamid İli'nden Emir Sultan'a
Gelmesi:
Ece Baba önceleri Hamid İli'nin adil ve
meşhur bir beyidir. Ece Baba şöyle rivayet eder:
Gençlik yıllarımda bir rüya gördüm. Rüyada
Bursa'ya vardım. Gülükhisar içinde bir evliya zahir olmuş. Her giden muradına
eriyordu. Ben de bir grubun peşine takılıp gitdim. İzdiham olduğundan savmaaya
girmek zordu. Nihayet sıra bana geldi ve girip mübarek dizlerine yüzümü sürdüm.
Kulağına
"Sultanım beni kulluğa kabul eyle." dedim. O da mübarek sağ eli ile arkamı
sıvazlayıp
"Kabul eyledik babam." dedi. Uyandığımda rüyamı anama tabir
ettirdim. Validem
"Oğul inşallah sen o evliyanın himmetini
alacaksın." dedi. Tahminen kırk yıl sonra Bursa'da
velayet ve kerametle meşhur bir evliyanın zuhur ettiği duyuldu. Ben de varıp
gördüm ki bu ânı rüyamda görmüştüm. Karşısına varıp mübarek dizlerini öpüp
"Sultanım, beni kulluğa kabul
eyleyin." dediğimde; Emir Sultan da
"Kırk yıl oldu babam, biz sizi kulluğa
kabul edeli." der. Emir Sultan onu nâib-i makam ve
kapıcısı edinir.
Bir Azizin Emir Sultan'a Gelip Beyat Eylemesi:
Bursa'da bir hankâhta bir aziz kalmaktadır.
Emir Sultan'ın velayet ve kerametle meşhur biri olduğunu duyar.
"Ben de gidip ona varayım." der. Bu azizin bir asası vardır. Asayı, Emir
Sultan'ın mübarek eli yerine koyup
"Önce bundan beyat edeyim." der ve
"Mülakat esnasında bu sırrı bana beyan
eder mi?" diye bu sırrı kalbinde gizler. Emir
Sultan'ın huzuruna geldiğinde Emir Sultan
"Babam; sen, asanı benim elim yerine
koyup beyat eden değil misin?"
diyerek o azizin halini beyan eder. Ve o yapmış olduğu beyatı kabul eyler.
Hacı Bayram Veli'nin Emir Sultan'a Gelmesi:
Hacı Bayram Veli Emir Sultan'a geldiğinde
tenha bir yerde buluşup mübarek ellerini öper ve biraz sohbet ettikten sonra
Hacı Bayram Veli
"Sultanım ben sizi, gökyüzünde
evliyaullahın nasipleri kısmet olunduğu yerde görmedim. Bunun aslı nedir?" diye sorduğunda, Emir Sultan da
"Kısmetleri dağıtanı gördün mü?" der. Hacı Bayram Veli
"Yüzü gizli olduğundan göremedim" der. Emir Sultan
"Ellerini bari gördün mü?" der. O da
"Gördüm" der. Emir Sultan sağ elini çıkarıp
gösterince Hacı Bayram Veli de
"Evet, o el bu eldir" deyip mübarek ellerini öper.
Emir
Sultan'ın Edhemî Dervişlerine Bir Akçe Vermesi:
Edhemî dervişlerinden iki derviş Emir Sultan
ile Buhara taraflarından beraber gelirler. Her günü oruçlu geçirmek, her gece
de ibadet etmek bu iki dervişin adetleridir. Bunların bir hizmetkâr dervişleri
vardır. Bu hizmetkâr derviş haftada bir gün dilenciliğe çıkar ve bununla
nafakalarını sağlar. Yine bu derviş bir gün dilenciliğe giderken Emir Sultan
ile karşılaşır. Emir Sultan o iki azizin halini sorar. İyi olduklarını
öğrenince o dervişe bir akçe verir ve şöyle der: Bununla yetinsinler, kimseye
muhtaç olmasınlar. Bu iki aziz kesinlikle dünya malı ellerine almadıklarından o
akçeyi pencereye koyarlar. Her gün onunla ekmek ve kuru üzüm alırlar. Ertesi
gün akçeyi yine yerinde bulurlar.
Hacı Bayram Veli'nin Emir Sultan'ı Ziyarete
Geldiğinde Gördüğü Keramet:
Hacı Bayram Veli, Emir Sultan'ı ziyaret için
geldiğinde, marangozlar sarayın çatısını tamir etmektedirler. Bu esnada bir
sütun çatıdan aşağı düşerken Emir Sultan bulunduğu savmaada -ki savmaa Hundi
Sultan'ın sarayının bahçesinde bulunur-bunu fark eder ve
"Dur ey odun." der. Odun havada bir miktar durur ve sonra
düşer. Hacı Bayram Veli bunu bir keramet sanır. Emir Sultan'ın huzuruna
geldiğinde Emir Sultan ona,
"Babam, o sütunun durmasındaki hikmet
size keramet göstermek için değildi. Düşeceği yerde çocuklar oynamaktaydı.
Onların zarar görmemesi için böyle oldu." dediğinde Hacı Bayram Veli utanır.
Emir Sultan'ın, Zakiri Alaaddin Hoca İle Olan
Hikayesi:
Emir Sultan'a bir kadıncağız başı ağrıdığı
için gelir ve bir nüsha yazmasını ister. Emir Sultan da zakiri Alaaddin Hoca'ya
"Yazıverin babam." diye işaret eyler.
Emir Sultan'ın bu işaretleri ile Alaaddin
Hoca artık her ne için nüsha yazsalar dertliler şifa bulurlar. Bu özellik
kendisinden sonra evlatlarına bile geçer.
Emir Sultan'ın, Bir İmam İle Olan Hikayesi:
Tuzla'da imam olan bir kişi Emir Sultan'a
ziyarete geldiğinde, Emir Sultan ona
"Okuyuverin" der. Bundan sonra bu kişi Davut sadasıyla
hanendelik eder. Orada hazır bulunan topluluk ağlayıp kendinden geçer. Bundan
sonra bu özellik bu kişinin tüm çocuklarına geçer ve hiç talimsiz hanende
olurlar.
Emir Sultan'ın Asasıyla Yerden Su Çıkarması:
Emir Sultan'ın, Emir Sultan Cami-i Şerifi
civarında bir bahçeciği vardır. Bu mahalde, ziyade derecede suya ihtiyaç
duyulur. Fukarasından biri
"Sultanım bu makamda bir su olsaydı da
gece gündüz aksaydı ve Müslümanlar beş vakitte abdest alıp ibadetlerini
yapsaydılar ne güzel olurdu."
der. Emir Sultan da asasıyla
"Âlemlerin Rabbinin izniyle, Rahman ve Rahim
olan Allah'ın adıyla." diyerek
asasını yere vurur. Hemen bir su akmaya başlar. Suyun özelliği; yaz günü soğuk
olması, kış günü sıcak olmasıdır ve içildiğinde cümle dertlere şifa olan bir
sudur. Buna
"Asa Suyu" denir.93
Timur Oğlu Namında Bir Kimse Küffarda Esir
İken Emir Sultan'ın Onu
Keramet İle Kurtarması:
Timur oğlu namında bir kişi, Emir Sultan'a
gelip ehl-i küffara gazaya gitmek için icazet alır. Emir Sultan da
"Bir sefere izin var ama ikincisine izin
yoktur." der. Bu kişi gazaya varıp, Emir Sultan'ın
himmeti ile hayli mal elde eder. Daha sonra arkadaşları ısrarla tekrar gazaya
katılmasını isterler. İkincisine izin olmamasına rağmen ısrarlar üzerine gazaya
çıkar; ama küffara arkadaşlarıyla esir düşerler. Çeşitli eziyetler görürler.
Gündüzleri hendek kazarlar. Allah Teâlâ'ya, kurtulmaları için niyazda
bulunurlar. Timur oğlu namındaki bu kimse Emir Sultan'dan meded (yardım) ister.
Kale hükümdarının yakın vezirlerinden biri, rüyasında Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemi görüp müslüman olur; ama müslümanlığını gizlemektedir. Bu
vezir, bu Timur oğlunu esaretten kurtarıp, ona bir hücre tahsis eder. Yedi yıl
bu hücrede kalır. İbadet ve taatte bulunur.
Nihayet sıla hasreti galip gelince Emir
Sultan'dan himmet ister, meded ister.
"Beni bu belalardan kurtar." diye yalvarır. Bu esnada Emir Sultan'ın
mübarek eli zahir olup, Timur oğluna sıkıca yapışır ve sıkı bir şekilde onu
çeker. Timur oğlunun aklı başından gider. Aklı başına geldiğinde, kendisini
Emir Sultan'ın sarayının dış kapısında bulur. Emir Sultan'ın huzuruna varıp
mübarek ayaklarına yüzünü sürer. Nice yıllar Emir Sultan'a hizmette bulunur.
Edremit'ten Sarı Yusuf'un Gelip Emir
Sultan'ın Meclisinde Yatıp Uyuması:
Sarı Yusuf Emir Sultan'ı ziyarete gelir, onun
mübarek ellerini öper. Onun meclisinde otururken uykusu gelir. Gözlerini açamaz
duruma gelir. Emir Sultan bu durumu fark ederek boş bir yer gösterir ve
yatmasını söyler. Sarı Yusuf utanmasına rağmen Emir Sultan'ın emrine muhalefet
etmemek için yatar. Kuruntulu, korkulu bir rüya görür ve hemen kalkar.
Kalktığında Emir Sultan'ın elinde bir kalkan ve iki ok görür. Yatarken bunlar
yoktur. Emir Sultan'a sorar. O da
"Tatar Vilayeti'nde Kırım Şehri'nde bir
muhibbimiz var. Senin yattığını görünce, şeyhimin huzurunda yatmak nedir?
diyerek seni helak etmek istedi. Ben de kudret kalkanıyla bu okları savdım.
Benim muradım olduğunu anlayınca özür diledi, biz de özrünü kabul ettik" der.
Timur Bursa'ya Geldiğinde, Emir Sultan'ın Bir
Adamına Haber Göndermesi ve
Timur Ordusunun Gitmesi:
Ankara'da Timur ile Yıldırım Bâyezid Han
arasında olan savaşta, Yıldırım Bâyezid yenilince Timur onu esir alıp, Bursa'ya
şehri yağmalamak için gelir.
"Bugün yarın giderim." deyip bir ay miktarı şehirde kalır. Timur
ordusunun askerleri, etraftan gelen yiyeceklere, azıklara el koyar. Bursa
halkına, etraftan azık gelmeyince açlıktan aciz kalırlar. Bu sıralarda Emir
Sultan Asa Bahçesi'ndedir. Halkın durumunu bilir. Rabbânî emri beklemektedir.
Bazı azizler Emir Sultan'ın huzuruna gelirler, halkın ve kendilerinin üzüntülü
hallerini ona bildirirler.
"Eğer Timur askeri beş on gün daha
burada kalırsa hepimiz açlıktan helak oluruz." derler. Emir Sultan, fukarasından bir
sufisini çağırıp onu Timur ordusuna gönderir.
"Orada Âşık adlı, muhibb-i muhlisten
olan bir eskici vardır. Onu gör, selamımızı ilet." der. Bu kişi gidip, Âşık adlı eskiciyi bulur
ve
"Daha göç vakti gelmedi mi? Halkın aşırı
derecede azığa ihtiyaçları vardır."
der. Eskici
"Geleli hayli oldu ve göç
vaktidir." der. Dellallar göç vaktidir diye, bağırmaya
başladıklarında ordu yavaş yavaş toplanıp gitmeye başlar.
Emir Sultan'ın Bir Dervişinin Bursa'da Ulu
Cami'de Bir Vaazı Dinlemeye
Gitmesi ve Camide Zelzele Olması:
Şeyhü'l-islam, Emir Sultan'ın icazetiyle Ulu
Cami'de vaaz yapmaktadır. Bir gün yine vaaz yaparken, Emir Sultan bir dervişini
pazara bir iş görmeye gönderir; ama bu derviş camiye girip vaazı dinlemek
ister. Camiye girip oturduğunda cami sallanmaya başlar. Cami içindekiler
dışarıya çıktıklarında, dışarıda zelzele olmadığını görürler. Sadece cami
sallanmaktadır. Şeyhü'l-islam, murakabeye başlar ve Emir Sultan'ın bir
dervişinin camide olduğunu fark eder ve uygun bir dille dışarı çıkmasını ona
söyler.
"Yoksa bizi kırdıracaksın." der. O derviş dışarı çıkınca caminin
sallanması durur. Derviş, Emir Sultan'ın huzuruna geldiğinde her zaman selamını
alan Emir Sultan, bu sefer onun selamını almaz ve
"Babam, dünyevi-uhrevi her ne
ihtiyacınız yerini bulmuyor mu ki başkalarından yardım istersin. Bu hem ayıptır
hem de büyük bir günahtır."
der. O derviş varıp Emir Sultan'ın mübarek dizlerine yüz sürer ve Emir Sultan
onu affeder.
Ulemadan İki Kimsenin Emir Sultan'ı İmtihan
Etmek İçin Gelmesi:
Akşam namazı vaktinde, iki kimse ilm-i
zahirde Emir Sultan'ı imtihan için gelir. Ezan okunduktan sonra imam gelmeyince
Emir Sultan, bunlardan birine imamlık yapmasını söyler, ama imamlığa geçen
kişinin hiçbir şey okumaya gücü yetmez. Emir Sultan, diğerine geç, der. O
geçer, ama o da hiçbir şey okumaya güç yetiremez. O gün de Emir Sultan'dan
beyat almaya gelen bir çoban da cemaatte hazırdır. Emir Sultan onu imamlığa
geçirir. O da yüksek sesle, hüsn-i tertil ile okur ve imamet görevini yapar.
Namazdan sonra Emir Sultan o iki kimseye:
"Babalarım, bir kimsenin muallimi Allah
Teâlâ, dershanesi arşullah olursa, bu kimse diler bu surete girer, diler pir suretinde
olur, dilerse bir zencî arap suretinde görünür." diyerek, onlara makamını arz edince; bu
kimseler, söz söylemeye mecalleri kalmayınca, özürler dileyerek, Emir Sultan'ın
mübarek dizlerini öpüp, utançla giderler.
Emir Sultan'ın vefat ettikten sonra da
kıyamete kadar dilediği alemde dilediği şekilde gezdiğinden bahsedilmektedir.
Diğeri de, Emir Sultan'ın halifelerinden Lutfullah Efendi'nin (hyt.864/1460),
dervişlerinden birinin kılığına girip bir kimseyi bir sıkıntıdan kurtarmasıdır.
Emir Sultan'ın II. Murad'a Tahta Çıkmasına
İcazet Vermesi Ve II. Murad'ın
Padişah Olması:
Çelebi Mehmed ahirete intikal ettiğinde
arkasında Mustafa ve Murad adında iki şehzade bırakır. Sultan Murad İznik'te,
Sultan Mustafa ise Edirne'dedir. Sultan Mustafa tahta çıkar. Askeri ve hazineyi
toplayıp Mihaliç'e Sultan Murad'ı almak için gelir. Sultan Murad da İznik'ten
Bursa'ya Emir Sultan'a gelir, onun elini öpmekle müşerref olur.
"Kardeşim hazine ve asker ile beni
öldürmeye gelir. Ben senin hizmetinde bulunmaya geldim. Her ne emir edersen onu
yapacağım." der. Emir Sultan da:
"Babam, Rum'ın saltanatının verilmesini,
dedem Sultan-ı Enbiya bize vermiştir. Biz kime verirsek padişah o kimse
olacaktır. Biz de size verdik."
der. Sultan Murad da
"Sultanım yokluk derecesindeyim. Ne hazinem
var ne de askerim. Bu yüzden korkuyorum." der. Emir Sultan, Sultan Murad'a
"Soyunun babam." deyip, kendi gömleğini Sultan Murad'a
giydirir. Sultan Murad, mevcut askerleri ile Mihaliç yakınlarına gelip
konaklar. Bu arada Allah Teâlâ, Sultan Mustafa'nın kalbine korku ilka eyler ve
Sultan Mustafa hazine ve askerleri bırakıp kaçar. Sabah olunca vezirler ve
askerler Sultan Mustafa'yı bulamayınca kaçtığını anlarlar ve Sultan Murad'ı
hazinenin ve askerin başına çağırırlar. Böylece Sultan Murad, Emir Sultan'ın
himmeti ile üç gün içinde padişah olur.
Sultan Murad Han'ın Emir Sultan'a Bir Yavuz
At Göndermesi:
Sultan Murad'ın bir yavuz atı vardır. Yanına
hizmet eden seyisten başka kimse yaklaşamaz. Yanına varanları helak eder. Çok
gösterişli bir hayvandır. Hiçbir ayıbı yoktur. Bir gün Sultan Murad ona binmek
ister ama at yine huysuzlaşır ve Sultan Murad'ı üzerine bindirmez. Sultan Murad
kızar ve
"Bu atı alın, eniştem Emir Sultan'a
hediye edin; ancak o bunun hakkından gelir." der. Beş on seyis zar zor atı Emir Sultan'a
getirirler. Sultan Murad'ın hediyesi olduğunu söylerler. Emir Sultan atı kabul
eder ve atı ahıra koyarlar. Emir Sultan
"Varın o ata benden selam söyleyin,
önceki sahibin Allah Teâlâ korkusu bilmezdi, sen ona bunun için isyan ederdin,
şimdiki sahibin Allah'ın emirlerine itaatkârdır, sen de itaatkâr olup eski
huylarını terk eder misin? deyin, bakalım nasıl davranacak?" der. Ece Baba, Emir Sultan'ın söylediklerini
ata söyleyince at hemen itaat eder, başını üç kere yere koyar, aleyke'sselam
der gibi yapar. Emir Sultan cuma günleri o ata biner, Cuma Namazı'na gider. Ece
Baba da her gün o at ile pazara gider. Atı bir yere bağlar ve at hiç hareket
etmez; ama yanından bid'at ehli birisi geçerse onu tepip ısırmak ister. Ehl-i
sünnet biri yanından geçerse başını yere koyup tevazu eder.
Oğlu Ali Çelebi'nin Ölmesi İçin Emir
Sultan'ın Dua Etmesi:
Emir Sultan hayatında sadece Sultan Yıldırım
Bayezid Han'ın kızı Hundi Sultan ile evlenmiştir. Bundan da iki kızı ve bir
oğlu olmuştur. Kızlarının ikisi de Emir Sultan'ın sağlığında vefat etmişlerdir.
Emir Sultan velayet hissi ile oğlunda bazı şeyler müşahede eyler. Bir gün Hundi
Sultan'a
"Ben dua edeyim de Allah Teâlâ bugün bu
oğlanın canını alsın. Sen de amin de." der. Hundi Sultan sebebini sorunca, Emir Sultan
"Bu senede ölmesi hepimiz için
hayırlıdır. Ben padişah neslindenim diye çok kavga edebilir." der demez Ali Çelebi'nin ruhu hemen
cesedinden ayrılır.
Emir Sultan İle Bir Rahibin Menâkıbı:
Emir Sultan Bursa'ya geldiğinde Keşiş
Dağı'nda riyazette mahir, insanların hacetini eda eden, siyah elbiseli, İsâ
aleyhisselâm mezhebi üzere yaşayan bir rahip vardır. Dağda bir sene geçirdikten
sonra Bursa şehrine gelir, bir ay kadar bir yerde kalır ve dertli olanların
dertlerini giderir. Görmeyenleri görür, dilsizleri konuşur, ayaksız olanları
ayaklı yapar; yani her türlü hastalığı dua okuyup halleder. Emir Sultan keşf
ile bu râhibin ahvaline muttali olup, onu ziyarete gider. Kapısını çalar,
kapıyı açan râhip
"Hoş geldin, ey Emir Muhammed
Buhârî." der. Emir Sultan selamdan sonra
"Sen benim Emir Seyyid olduğumu nereden
bildin?" der. Râhip
"Senin deden, Muhammed Mustafa
sallallâhü aleyhi ve sellem senin geleceğini ve ismini bana rüyada
bildirdi." der. Emir Sultan da "O halde niçin
Müslüman olmuyorsun?" dediğinde, râhip
"Deden önünde müslümanlığı kabul
ettim." der.
Emir Sultan'ın Miraç Gecesi Hakkındaki
Açıklaması:
Bir âlimin "Sonra yaklaştı ve
sarktı." ( Necm, 8) ayetinin tefsirini anlamakta bir engeli vardır;
yani miraç cismani mi ruhani mi oldu diye, bir problemi vardır. Emir Sultan'dan
bunu öğrenmek ister. Emir Sultan başını murakabeden kaldırıp der ki
"Babam, dedem Hz. Rasûl, Allah Teâlâ'nın
huzuruna bu zahir bedeni ile varmıştır. Bu gözle görmüştür. Bu dille doksan bin
kelime söylemiştir. Bu kulakla dinlemiştir. Bunda şek ve şüphe yoktur. Zira
babam, bu Zat (sallallâhü aleyhi ve sellem) mahlukâtın yaratılmasına sebep
olmuştur. Hakkında 'Eğer sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım' denmiştir.
Bu işin doğru olduğuna dair Necm Sûresi nazil olmuştur. Aman! Babam, bu işin
olmadığına dair ihtimal bile yersizdir. O ki, Hz. Muhammed'dir, Allah Teâlâ'nın
habibidir.Hem Allah Teâlâ hem melekler hem de tüm mahluk ona salavat
getirir."
Emir Sultan'ın İsra Sûresi'nin 64. Ayetini
(Şeytan onlara, ancak kuru bir
aldatma vaat eder) Tefsir Etmesi:
Bir gün Emir Sultan, meclisinde hazır
bulunanlara nasihat etmek için bu ayetin tefsirini yapar.
"Babam, kesinlikle gaflete yer yoktur.
Şeytan kuvvetli kimsedir. Avamı şu yoldan, havassı bu yoldan, ulemayı şu
yoldan, sülahayı bu yoldan saptırır. Nitekim Bel'am-ı Bâûra ve Bersîsa'yı
işitmişinizdir. Bunlar, iman bakımından kemal mertebede iken, sonra sapıtıp
imansız gitmişlerdir. Şeytan gayet ulu düşmandır, babam. Nitekim Allah Teâlâ
Musa aleyhisselâma,
“Ey Musa! Kesinlikle düşmanını ölü görmeyince
korkun kesilmesin ve şerrinden emin olma,” diye vahiy yoluyla emir eyler.
Babam, bir gün Hasan Basri radiyallâhü anh bir yerde ibadet eder. Görür ki,
şeytanın elinde yularlar var. Hasan Basri şeytana
'Bu yularlar nedir?' diye sorar. Şeytan
'Bu
yularları halkın boynuna geçiririm ve istediğim gibi onları oynatırım' der.
Hasan Basri
'Bu yularlardan bize de hisse var mı?' diye
sorduğunda, şeytan da ona
'Sana yulara ne gerek var.' der."
Emir Sultan Kendi Mezar Yeri İçin
Şeyhü'l-İslam'a Ok Attırması:
Asa Bahçesi'ne giderken, merhum olan
kayınları Sultan Mehmed Han'ın türbesi önüne vardıklarında Emir Sultan, ok ve
yayının şeyhü'l-islam'a verilmesini söyler. Bir derviş de, Emir Sultan'ın ok ve
yayını şeyhü'l-islama verir. Emir Sultan şeyhü'l-islama
"Dileriz ki mezarımız bu taraflarda
olsun, sizi uğur tutup niyet ettik, bu oku şark tarafına atın; her nerede
bulunursa mezarımız orası olsun."
der. Şeyhü'l-islam da Emir Sultan'ın bu isteğini yerine getirir ve oku atar.
Oku bulduklarında, okun buraya gelip düşmesinin keramet işi olduğu anlaşılır;
çünkü mesafe çok uzundur ve bir atış ile buraya düşmesi imkânsızdır. Okun
düştüğü yer ormanlık ve meşelik bir yerdir. Emir Sultan buradan türbe miktarı
bir yer satın alır ve büyük bir suffe yaptırır. Vefat ettikten sonra türbesini
Hundi Sultan yaptırır. Türbe yapılırken Emir Sultan, mimara her gece rüyada
görünüp
"Şurayı şöyle yap, şu mahalli böyle
yap." der.
Emir Sultan'ın Vefat Etme Zamanının Geldiğini
Söylemesi:
Bir gün Emir Sultan
"Babam 'Her nefis ölümü tadacaktır' (Enbiya,
35). Elbette bu fani âlemden o baki âleme gitmek üzereyiz. Şimdi bilin,
zahirimizi âlimlere verdik ki halka karışıp vaaz ve tezkir ile halkı dalaletten
hidayete irşat etsinler. Bâtınımızı dervişlerimizden iki kimseye verdik. Biri
İbrahim Edhem mertebesinde diğeri Bâyezid-i Bistami mertebesindedir." der. Bu işaretlerden sonra Emir Sultan'ın
gün geçtikçe sağlık durumu bozulur.
Emir Sultan'ın, Yerine Hasan Hoca'yı Halife
Tayin Edip Vefat Etmesi:
Emir Sultan ölüm döşeğinde iken
"Sultanım sizden sonra yerinize kim
halifeniz olsun?"
dediklerinde, Emir Sultan
"Benden sonra şeyhiniz Hasan olsun, bizi
isteyen Hasan'da bulsun."
der. Bu konuda muhkem te'kidlerde bulunduktan sonra o günlerde Hakk’a yürür.
Tarihi 833 (M.1429)'tür.
Emir Sultan'ın Cenazesini Yıkayanlar ve
Cenazesine Su Dökenler:
Emir Sultan can çekiştiği sırada orada
bulunanlar
"Sultanım sizi kim yıkasın ve kimler su
koysun?" dediklerinde,
"Otuz yıl boyunca ikindi namazının
sünnetini tastamam kılan benim cenazemi yıkasın." der ve bundan sonra vefat eder. Müverrihîn,
sene 829 derler. Dervişler
"Acaba Emir Sultan'ı yıkayacak olan,
ikindi namazını otuz yıl boyunca tastamam kılan kimdir?" diye söyleşirler. Hacı Bayram Veli de Emir
Sultan'ın hastalığını işitip Ankara'dan Bursa'ya gelir. Bunu işitince
"İşte ben otuz yıldan fazladır ikindi
namazının sünnetini kaçırmadım."
der. Fukara dervişler bunu duyunca sevinirler. Böylece Emir Sultan'ın
cenazesini Hacı Bayram Veli yıkar ve suyu da Emir Sultan'ın nice zamandır
hizmetinde bulunan Seyyid Ahmed Horasani koyar. Cenaze namazı, çok cemaat ile
Ulu Camii'nde kılınır.
Emir Sultan'ın Kıyamet Gününe Kadar Olan
Halleri:
Emir Sultan'dan sünnete muhalif hiçbir şey
ortaya çıkmaz. Bütün hareketleri, davranışları şeriate uygundur. Fukarasından
bile meşru olmayan, akla muhalif hem sözlü hem de fiili hiçbir amel ortaya
çıkmaz. Emir Sultan'ın kendisi kutbu'l-aktabdır. Dostlarından çok kimseyi
kutbiyet makamına erdirir. Yine tarîkinde bütün rical-i gayb vardır. Bütün
evliya ve ehlullahın reisi ve sultanıdır. Emir Sultan'ın ruhu her an ve her
saat bin makam seyreder, dilediği âlemde dilediği suret ile gezer. Yine
meşhurdur ki yüce bir divanı vardır ve her cuma gecesi bütün evliya ve ehlullah
dîvânında hazır bulunurlar. Tedbîrât âleminde ne olacak ise hepsini dedesi
Sultan-ı Kevneyn'in izni ile bilir. Türbesinin güzel kokulu toprağı her derde
şifa ve devadır.
Tabiat varlıklarının ona saygı duyması:
Osmanlı vezirlerinden biri, Emir Sultan'ın
halifelerinden Şeyh Câmiu'l-Kitâb Gavs Efendi ile ilgili bir olayı rivayet
eder. Gavs Efendi bu vezirin evinde namaz kılarken, secdeye vardığında bahçede
bulunan dört servi ağacı onunla birlikte secdeye varır. Vezir bu olay için
"Allah şahidimdir." der.
Maddelerin mâhiyet ve niteliklerini
değiştirme:
Şeyh Sinan, küçük bir çocukken babası onu
Alaşehir'den alıp Bursa'ya getirir ve Emir Sultan'a emanet eder. Emir Sultan,
hanımı Hundi Hatuna
"Oğlum açtır, su ve un getir de bir
yemek yapalım karnını doyursun."
der. Emir Sultan unun içine bir miktar su koyar ve bu karışım hemen süt
oluverir. Hundi Hatun da onu ateş ve ocak olmadığı halde kaşıkla karıştırır,
sonunda lezzetli bir yemek olur.
Halifesinin Yağmur yağdırması:
Emir Sultan'ın halifelerinden Hacı İsâ Dede
ile Sultan Mehmed (Fatih Sultan Mehmed) arasında geçen bir olay anlatılır.
Sultan Mehmed Hacı İsâ Dede'yi tecrübe için
"Dede, hayli zamandır şehrimize yağmur
yağmadı. Bir dua eylesen de Allah bize yağmur verse." der. Hacı İsâ Dede de
"Ey devletli padişahım, bilirsiniz ki
dua paklıkla kabul olur. Önce biz günahlarımıza tevbe edelim, sonra dua edelim,
ümiddir ki kabul olur."
der. Tevbe ederler ve duaya başlarlar. Duayı bitirince Allah'ın emri ve
kudretiyle bulut yokken, bulut gelir ve yağmur yağar.
Kurumuş ağaçları yeşertme, harab olmuş
bahçeyi yemyeşil yapması:
Bu kerameti Emir Sultan Buhara'da daha beş
yaşında iken gösterir. Emir Sultan babasıyla beraber yolda giderken bir yaşlı
adam karşılarına çıkar. Yemyeşil, içinde akan suları olan, taze fidanlar olan,
ruha huzur veren bir bahçesi olduğunu, evladını ve ailesini bu bahçenin mahsulüyle
geçindirdiğini söyler. Ama bir afet sebebiyle bahçesinin ağaçlarının
kuruduğunu, akan sularının akmaz olduğunu, harab ve türab olduğunu, ailesinin
aç kaldığını söyler. Emir Sultan'ın ve babasının ayaklarına düşüp yalvarır, bu
haline bir çare olup olmadığını sorar. Emir Sultan'ın babası yaşlı adamın
gönlünü alır, onu teselli eder. Emir Sultan o yaşlı adama acır, merhamet eder.
Emir Sultan, kimseye bildirmeden gece yarısı o yaşlı adamın bahçesine gider.
Allah'a yalvarır, dua eder, iki rekât namaz kılar.
"İlâhî, eğer senin katında masumların
bir kadri varsa, dedem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin hürmetime duamı
kabul eyle." diye dua eder. Bunun üzerine Allah Teâlâ
duasını kabul eder. Yine eskisi gibi ağaçlar yeşerir, sular akmaya başlar,
ağaçlar hemen meyve vermeye başlar, çiçekleri öncekinden daha güzel olur. Emir
Sultan duasının kabul olduğunu görünce hemen şükür secdesi yapar.
Vahşi ve yabanî hayvanları itaate alması:
II. Murat'ın bir atı vardır; ancak ata bakan
seyisten başkası yanına yaklaşamaz. II. Murat bile ata binemez. At o kadar
hırçındır. Bunun üzerine II. Murat atı Emir Sultan'a hediye gönderir. Beş on
seyis güç bela atı Emir Sultan'a getirir. Emir Sultan da dervişlerinden birine
şöyle söyler:
"Gidin o ata benden selam söyleyin,
önceki sahibin Allah korkusu bilmezdi, şimdiki sahibin ise Allah korkusu
bilir." deyin. Derviş, ata bunları söylediğinde at,
selam alır gibi başını yere koyar ve uysal bir at haline gelir. Bu durum Emir
Sultan'ın hayvanlara bile tesir ettiğini gösterir.
Hayvanları konuşturması:
Emir Sultan'ın halifelerinden Hasan Hoca'nın
(hyt.845/1441-42) bir katırı vardır. Katır, Emir Sultan'ın bir diğer halifesi
olan Ece Sultan'a, halini anlatır ve sahibi olan Hasan Hoca'dan şu şekilde
şikâyet eder: "Üstüme binip inmesini bilir ama benim açlığımla,
susuzluğumla ve arkamı kaşımakla ilgilenmez." der. Ece Sultan da Hasan
Hoca'ya katırın sırtındaki semeri almasını, söyler. Semerin altındaki keçeyi de
kaldırdıklarında keçeyle birlikte bir miktar deri de kalkar. Yani katır Ece
Sultan'a konuşarak derdini anlatır.
Akıldan geçenleri bilmesi, düşünceyi okuması:
Emir Sultan'ı tecrübe için Bursa halkı
gönüllerinde bir şeyler tutarlar ve Emir Sultan'ın huzuruna geldiklerinde
hiçbir söz söylemedikleri hâlde Emir Sultan her birinin gönüllerinde tuttukları
şeyleri birbir kendilerine söyler. Onlar da teselli olup onun mübarek ellerini
öpüp dönerler. İki kişi de bu durum gerçek midir değil midir, diye denemek
için; biri
"Bana ekmek ile kaymak getirsin." Diğeri de
"Benim son derece hevâm vardır, bana dua
etsin de tövbeye sebep olsun."
diyerek Emir Sultan'ın huzuruna gelirler. Emir Sultan da bunların niyeti
üzerine birine ekmek ve kaymak getirtir; diğerine de, hevan götürülsün diye dua
eder.
Emir Sultan'ın halifelerinden Tuzlavî Şeyh
Yahya Efendi (hyt.840/1436), Yenişehirli Hacı Halife, Lutfullah Efendi
(ö.864/1460) ve II. Bâyezid beraber bir camide namaz kıldıktan sonra II.
Bâyezid'in aklına şu gelir:
"Şunlardan birine vaaz ettireyim,
bakalım bunlarda bir hal var mı? Varsa Meryem Sûresi'nin evvelinden
kâf-hâ-yâ-ayn-sâd'dan tefsir etsinler." II. Bâyezid, içlerinden birisinin vaaz etmesini söylediğinde Lutfullah
Efendi, Tuzlavî Şeyh Yahya Efendi'ye işaret eder. O da kürsüye çıkar ve II.
Bâyezid'in aklından geçirdiği yerden, Meryem Sûresi'nin evvelinden tefsire
başlar.
Kabir ahvaline vâkıf olma:
|
Emir Sultan'ın seccadesinde oturan Ali Çelebi
Efendi Hazretleri, Ulu Camii'nde bulunan Emir Sultan'ın halifelerinden Şeyh
Câmiu'l-Kitâb Gavs Efendi Hazretlerini bir gece yarısı yalnız olarak ziyarete
gider. Giderken Argandı Köprüsü yanındaki Kurdoğlu Mezarlığındaki bir mezardan
inek sesi gibi bir ses geldiğini işitir. Korkarak geçer gider. Durumu Gavs
Efendi'ye haber verdiğinde, Gavs Efendi Ali Çelebi'ye
"O mezarı bana göster." der. Ali Çelebi gösterdiğinde Gavs Efendi
mezarın üzerine Mülk Sûresi'ni okur ve Ali Çelebi'ye
"Allah sana rahmet etsin, bu fakiri
azabdan kurtarmaya sebeb oldun."
der. Yani Gavs Efendi mezardaki kişinin ahvaline vâkıf olur.
Ölüyü diriltmesi:
Emir Sultan'ın halifelerinden Ece Sultan'a
bir kişi gelir. Bu kişi, bir hocanın kızıyla yüz bin akçe mihr-i müeccel
(ödenmesi sonraya bırakılan mihr) ile evlendiğini, eşinin mihri bağışlamadan
öldüğünü, borcunun babasına intikal ettiğini, babasının da bağışlamaya fırsat
bulamadan vefat ettiğini ve mihir borcunun hanımının iki erkek kardeşine
kaldığını, söyler. O anda cemaat o kişinin techiz ve tekfin işleri ile
ilgilenmektedir. Bu kişi, iki kaynının zorla kendisinden mihri almak
istediklerini Ece Sultan'a anlatır. Ece Sultan da cenazenin yanına gelir ve
"Ya filan karındaş!" diye üç defa seslenir. Meyyit gözünü açıp
"Ne edersin Sultanım?" dediğinde, Ece Sultan
"Gel, kızının mihrini damadına
bağışla." der; ama adam bağışlamaz. Ece Sultan mübarek
eliyle işaret eyler o kişi tekrar yatar, ölü olur. Bu kerameti gören oğulları,
kız kardeşlerinin mihrini bağışlarlar.
Kaynakça
Nurettin KAHRAMAN, Menâkıb-ı Emir Sultan
(Hüsâmeddin Bursevî) İnceleme ve Metin [Kitap]. - İzmir : Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı,
249453 Yüksek Lisans Tezi , 2009.
[1]
Manası: Yemen'dedir, yanımda gibidir.
Yanımdadır, benimle birlikte değil Yemen'dedir. Bu beyitte anlatılmak istenen
"maddi beraberlik ve fizikî yakınlık değil; duygusal yakınlıktır."
Daha geniş bilgi için bkz. Mehmet Demirci, "Yakınlık ve Uzaklık/
Yemen'dedir Yanımdadır", Diyanet Avrupa Aylık Dergi, Temmuz 2007, sy. 99, ss. 21-23.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar