Print Friendly and PDF

ENDGAME





Genç yetişkinleri hedefleyen dizi, dünyanın sonunu getirecek felaketlerin başlamasıyla 12 kadim uygarlığın temsilcisi olan 12 özel gencin, dünyanın ve kendi ırklarının kurtuluşu olan 3 anahtarı arama mücadelesini anlatıyor.



Türkiye'deki ismiyle "Endgame: Çağrı", bir maç sırasında Fenerbahçe Stadı'na düşen bir meteorla başlıyor ve bu, dünyanın sonunu getirecek felaketlerin ilki oluyor. Doğduklarından beri dünyayı kurtarmak için yetiştirilen, farklı niteliklere ve güçlere sahip 13-20 yaş arası gençler, bu işaretin ardından 3 anahtarı bulmak için amansız bir mücadeleye girişiyor.

Romanın satırlarında gizli ipuçlarını bulan ve şifreleri çözen okuyucular, dünyanın herhangi bir yerinde saklanan anahtarla, Las Vegas'taki bir otelin lobisinde duran ve içinde 500 bin dolar değerinde altın bulunan kasayı açma şansına sahip olacak. İkinci kitap 1 milyon dolar, üçüncü kitap 1,5 milyon dolar, toplamda ise 3 milyon dolar değerinde altın kazanma fırsatı sunulacak.

Açıklamada görüşlerine yer verilen James Frey, birçok platformda var olacak bir proje şeklinde tasarlanan kitabın, roman ve hikaye kitabının yanı sıra bilgisayar oyunları, sinema filmi, sosyal ağlar ve e-kitapları kapsayacağını ifade etti.

Endgame’de onaltılık sayı sistemi (hexadecimal)
Endgame Çağrı kitabında kullanılan bir diğer şifreleme yöntemi olan Onaltılık Sayı Sisteminden bahsedeceğiz.
Bildiğiniz gibi normalde 10’luk sayı sistemini kullanıyoruz. Yani her basamakta en fazla 9’luk bir sayı değeri olabiliyor ve 10’a geldiğimizde yeni basamağa geçiyoruz. Dolayısıyla rakam olarak bildiğimiz on adet rakamı kullanıyoruz. 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, ve 9.
Onaltılık sayı sitemi de bu şekilde düşünülebilir. Onluk sistemden farklı olarak her basamağın sayı değeri en fazla 15 oluyor. Yani her basamak için 0 dahil 16 rakam kullanılıyor gibi düşünebilirsiniz. Halbuki bizim rakamlarımız 10 adet. Bu yüzden diğer rakamlar için harf kullanılıyor. Böylece onaltılık sistemin rakamları şöyle oluyor: 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, a, b, c, d, e, f.
Kitapta karşınıza 3c;4b gibi şeyler çıkarsa bunlar muhtemelen Onaltılık sistemle yazılmış sayılardır.
Peki bu sayıları onluk sisteme çevirmek ne işimize yarayacak? Aslında onluk sisteme çevirmeye çalışmıyoruz. ASCII denen karakter setindeki harf karşılıklarını bulmaya çalışıyoruz. Aşağıda linkini verdiğimiz araç ile onaltılık sistemde yazılmış sayıların ASCII karşılıklarını bir tıkla bulabilirsiniz.
49 59 49 20 4f 59 55 4e 4c 41 52 0d 0a
“Endgame’de onaltılık sayı sistemi (hexadecimal)” üzerine MUSTAFA POLAT’ın  düşüncesi
evet hex code diyede geçiyor keplerfuturistics’ten başta haberim yoktu o yüzden direk kitaptaki şifrelere odaklanmıştım farsça ibranice hex kodlar falan onları çözmüştüm bu da onlar arasındaydı zor gelebilir ama basit birşey:) birde çözmeye gerek olmayan bir şifre nedeni ise çözülmüş hali bir sonraki sayfalarda geçiyor ilk başta görsem çözmezdim bunu :)
Gerçi şöyle bir şey olabilir. Bu kodu çözünce bir yer ismi öğreniyoruz ama ondan hemen önce bir başka şifre daha var, oradan da bir koordinat çıkıyor. Bu ikisini birlikte kullanmak için verilmiş olabilir. Kitapta başka yerde o yerin koordinatları verilmiyor çünkü gördüğüm kadarıyla.
DNA ve RNA ile şifreleme
DNA’da 4 çeşit nükleotid bulunuyor. Bunlar A, G, T, C (Adenin, Guanin, Timin, Sitozin) harfleriyle temsil ediliyorlar. Bizi ilgilendiren kısmı ise bunların üçlü gruplar halinde dizildiğinde belli harfleri meydana getirmesi.
Hayali bir örnek yerine insan DNA’sından bir örnek verelim. http://www.ncbi.nlm.nih.gov/ sitesinden İnsan Genomu Projesi kapsamında derlenmiş halka açık bilgilerden yararlanabiliriz. Mesela sitede NC_000002 aratalım. Uzun bir DNA sekansı karşımıza çıkacak. Bunun bir kısmını alıp çevirmeyi deneyelim. Mesela 123456789 ve 123456797 arasındaki bölgeyi inceleyelim. Buradaki dizinin şu olduğunu görüyoruz: GACTTGAAC
Peki bu harfleri nasıl deşifre edeceğiz? Üçlü gruplara ayırarak. GAC-TTG-AAC
Her üçlü grup için bir harf tanımlanmış. Bunları yukarıdaki şemada görebilirsiniz (bunu şu siteden buldum: http://www.stevemorse.org/genetealogy/dna.htm). Yani elimizde D-L-N var. Bitti, hepsi bu kadar.
Bunu daha kolay şekilde yapmak için şu siteyi de kullanabilirsiniz: http://db.systemsbiology.net:8080/proteomicsToolkit/DNATranslator.html

Yukarıda MUSTAFA POLAT’ın site üzerine görüşünde belirttiği üzere bu yazıyı okumanızda fayda vardır. Kitap logosundaki döngüde bu fikre işaret ediyor. 
“Agathe Christie’nin kitaplarını okumadınızsa bile ismini mutlaka duymuş, belki televizyonda romanlarından uyarlanan bir iki filmini seyretmişsinizdir. Söylentiler doğruysa, Christie, bütün dünyada milyonlarca satılan kitaplarını sondan yazmaya, daha doğrusu sondan kurmaya başlarmış. Bu söylentiyi inandırıcı buluyorum. Siz de matematik derslerinden hatırlayacaksınız: Problem sormak, çoğunlukla problem çözmekten daha kolaydır. Daha önce çözdüğünüz bir problemi tekrar soru haline getirmek ise hepsinden kolaydır. Ama matematikte olduğu gibi, diğer bilim dallarında da öyle sorular vardır ki, onların cevabını soran da bilmez. Bu sorulardan bazılarını sormayı akıl etmiş olmak bile büyük bir marifet sayılır. Kimi zaman da, soruyu ilk soranın kendi verdiği cevap yanlış çıkmış; ama soru doğru sorulduğu, yerinde bir soru olduğu için, yıllar sonra birileri kalkıp sorununun doğru cevabını verdiği zaman, kimse, soruyu ilk soranı, kendi verdiği yanlış cevaptan ötürü ayıplamamıştır.
Agatha Christie’nin ve benzerlerinin yazdıkları cinayet romanlarının değişmeyen sorusu «kaatil kimdir. Benim okuduğum Agatha Christie romanlarında dikkatimi çeken küçük (ve adi) bir hile vardı: Her defasında, olay aydınlanınca kaatilin bir kişi değil, birkaç kişi olduğu görülüyordu. Dolayısıyla, romancının işin başından beri bizi hep «bir kaatil» aramaya itmesi, gerçek kaatilleri «yakalamamızı)) önlüyordu. Yani, soru kasten yanlış ve yanıltıcı bir biçimde sorulduğu için cevabı bulmak da güya güçleşmiş oluyordu. Ama aynı yazarın iki-üç kitabını peşpeşe okuyunca şablon hemen sırıtmaya başlıyor ve dolayısıyla merak unsuru silinip gidiyordu.
Şablon-mablon… Agatha Christie böyle onlarca kitap yazmış ve milyonlarca insana okutmuş.
Siyaset sahasında da Agatha Christie’yi aramayacak muhayyile sahipleri vardır. Bunlar da, zaman zaman, «mürteci kim?» «irtica yuvalarında neler dönüyor?» «rejimin temellerini dinamitlemek isteyenler kim?» «bu çocuk neden intihar etti?» gibi sorularla kitleleri bir süre oyaladıktan sonra, paçadan kâğıt çeken bir kumarbaz hınzırlığıyla, bu sorularla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir cevabı hepimize «cevap» diye yutturuverirler.
Ancak bu yutturmacalar hep aynı şablona oturmaya başlayınca da, toplumsal merak dağılıyor, yerine kasvetli bir bıkkınlık çörekleniyor. Oysa, yazının başında da söylediğim gibi, doğru cevabın ne olduğunu bilmese veya bunu söylemeye dili varmasa bile, insanın hiç -değilse soruyu doğru sorması da büyük bir meziyettir.
Sh: 21-23
Kaynak: Bombacı Parmenides, NABİ AVCI, işaret yayınları, 1989, İstanbul

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar