Print Friendly and PDF

Eski Haberlerden


Köylülük tükenirken, tarımsal sanayi muazzam bir gelişme kaydediyor.
Dünyada insanlar açlıktan ölürken, gıda spekü­lasyonundan para kazanan şirketler kârlarını katlıyor.
Gıda fiyatlarındaki artışı, talep değil finansal piyasalar belirliyor.
Gele­neksel olarak, köylülük kuşaktan kuşağa aktarılarak gelen, agronomik bilgiye dayalı ve çevreye saygılı bir tarım türü uygulanarak, kendi tüketimi ve yerel pazarlar için besin yetiştirmeyle karakterize edilir. Birçok yerde köylüler ya da küçük çiftçiler, zamanla pa­zara açıldılar. Artık amaç yemek için değil, ektiğini satmak, gıda ve diğer ihtiyaçlarını satın almak için ekip biçmektir. Yirminci yüzyıl ortalarında meydana gelen sözde “yeşil devrim”, alan mekanizasyonu, iyileştirilmiş tohum ve kimyasalların kullanımı, makineleşme sayesinde verimliliği artırmayı başardığından bu yana süreci des­tekliyordu. Ama eski özgür çiftçi “teknolojik paketlere” ve pazar gereksinimlerine bağımlı hale getirildi.     
Başlangıçta birçok küçük çiftçi hayatta kalmayı ve hatta ilerle­meyi başardı ancak neoliberal politikaların genişlemesiyle, gele­neksel tarım ve köylülük açık bir durgunluğa girdi. BM Gıda ve Ta­rım Örgütü FAO’nun bilgilerine göre, 1979 ve 1981 yılları arasında, dünyanın ekonomik olarak aktif nüfusunun yüzde 52'si tarımla uğraşırken, 2010 yılında bu oran yüzde 40’a düştü. Benzer şekilde, 1979-1981 yıllarında dünyanın kırsal nüfusu toplam yüzde 61 iken 2010 yılında 49’a düştü. Buna karşılık, aynı zaman aralığın­da tarım ürünleri ithalatı ve ihracatı beş kat arttı. Bu da, ihracatçı ve intensif tarım modelinin, çiftçileri tarlalardan dışarı atmakta ol­duğunun başka bir göstergesidir. Ve küresel süpermarkette daha fazla meta olarak kabul edilen tarımın, tarımsal ihracata dönük ol­ması, yani besin zincirinin farklı aşamalarının (tohumlar, girdiler, komisyonculuk, dağıtım, işleme, satış vb.) giderek daha az elde yoğunlaşması ve bu kısmi oligopol (takım tekeli) durumunun tüm koşulları belirleyen “ellere” güç veriyor oluşu temel sorundur.
Uluslararası Kırsal Gelişme Vakfı (yeni adıyla “Grup ETC”), 2007 yılında küresel tohum ticaretinin yüzde 67’sinin, 10 büyük çokulus vb.) kimyasallar ticaretinin yüzde 89’unu kontrol ediyor.
Bunların arasında en güçlü 6 şirket de tohum işinde yer alıyor.
Uluslararası Genetik Kaynaklar Hareketi’ne göre, 21. Yüzyılın gıda krizlerinin ilk görüldüğü 2008 yılında, tarım ve gıda işleme sektöründeki şirketler önemli gelirler elde ettiler:
“...2008 yılında Nestle’nin kazancı yüzde 59 gibi bir oranla etkileyici şekilde arttı, Unilever’in artışı ise yüzde 38 oranına yaklaştı.” Bu aylar boyunca, tarım ilaçlarının fiyatları da arttı, dolayısıyla pek çok çiftçi onları elde edemedi ve yoğun bir şekilde kendi plantasyonlarını kaybetti. Ancak, Monsanto 2007 yılına ilişkin kârlarını yüzde 120, Bayer yüzde 40, Syngenta yüzde 19 ve Dow yüzde 63 artırdı.
Onların kârlarını artırmayı başardıkları tek alan gıda zincirinin bu halkaları (tarım ilaçları ve tohum) değil. Başka çok önemli bir başka faktör de, milyonlarca çiftçiyi umutsuzluğa iten aracı kuruluşların faaliyetleridir. Yani tarladan markete yiyecek taşıyan bağlantıdır. Bu boyutta da durum yukarıdaki gibidir. Birkaç şirket, uluslararası ölçekte olduğu kadar ulusal ölçekte de gıdaları üreten milyonlarca çiftçi ile onları satın alan milyonlarca tüketicinin arasına girmiştir. Bunlardan bazıları tarımsal ürünleri işleyerek mamul ürünlere dönüştürürler.
ETC’ye göre, dünya pazarlarında paketlenmiş gıda maddelerinin yüzde 26’sı 10 çok uluslu şirket tarafından kontrol edilir (Nestle, Pepsico, Kraft, Coca-cola, Unilever, Danone, ete.). İşlenmemiş meyve ve sebzelerin alım/satım işlerinde, toptancılar ve perakendeciler arasında komisyoncular bulunur, diğer durumlarda ise toptancının ya da çiftçinin ürünlerini doğrudan satın alan modern (Süpermarketler) dağıtım ağı vardır.
Genel eğilim olan ticari komisyonculuk, işleyerek dönüştürme ve modern dağıtım ağı olarak kategorize edilen bu üç olgunun herhangi birinde, gıda zinciri içinde, kendi egemen pozisyonunu gösterir ve çiftçiye gülünç alım fiyatları dayatır, aşağılayıcı bazı durumlarla kâr elde ederek tüketimi artırır...
Son on yıllarda, pazarlardaki deregülasyon, reel ekonomide üretken yatırımlar finansal yatırım­lar lehine para kaybına neden oldu ve ardından, yeni pazar arayışı içinde oluşturulan krizlerden kurtulmak ve onları yutmak için farklı pazarlarda konakladılar. Finansal yatırım, “dot-com balonu", “subprime” ve diğer krizlerden sorumlu tutuldu.
Güvenli yatırım alanları arayan mali sermaye, gıda ve tarımsal hammaddelerin de (ayrıca pet­rol, metaller vb) çok önemli bir parçası olduğu vadeli piyasalara indi. Örnek olarak aşağıdaki se­naryo düşünülebilir:
Bir çiftçi kooperatifi bu pa­zarlardan birine gider ve bir un şirketi ile müza­kere ettikten sonra, tonu 225 dolardan ve 2014 Ocak ayında teslim edilmek üzere 30 ton buğday satar. Bunun için bir “vadeli sözleşme", yani iş­lemlerin ayrıntılarını gösteren bir kontrat imza­lar. Vadeli işlem piyasalarında, gelecek olan fizik­sel malların (örneğin 2014 yılı Ocak ayında teslim edilecek buğday) alışı/satışı için piyasalar­da işlem görmediklerini tersine kontrat sistemi kullanıldığını belirtmek önemli.
Bu piyasalar asla spekülasyondan ve malların gerçek ticaretinden uzak diğer yöntemlerden muaf tutulmadılar, çünkü gelecekteki işlenmemiş tarımsal ürünler konusunda yapılan sözleşmeler­de, gerçek teslim tarihinden önce fiyatların deği­şim marjını çok geniş tutarlar. Ancak söylendiği gibi, diğer piyasalardaki krizle birlikte alınan çeşit­li serbestleştirme tedbirleri, finansal sermayenin (Hedge fonları, emeklilik, vb) büyük ölçekli vadeli piyasalara yatırım yapmasından kaynaklandı. Mal­ların finansal varlıkları 2000 yılında 5 milyar dolar iken 2011 yılında 450 milyar dolara yükseldi.
O zamandan beri, dünya, 2008 gıda krizi ve 2010 yılında Afrika Boynuzu ve Sahil Afrika’sının (Sahel) tahrip olmasına sebep olan bir başka bit­memiş krizden kaynaklanan yükselen gıda fiyatla­rının neden olduğu gerginlik içinde yaşıyor. Ba­şından itibaren krizin gerçek nedeni gizlenmeye çalışıldı. Sebebinin, arz ve gıda talebindeki den­gesizlik olduğu iddia edildi, fakat zamanla ve ger­çekler karşısında görünür bir gerçeklik haline geldi. Grafikte görüldüğü gibi, yatırım faaliyetleri ile yükselen fiyatlar arasında somut bir bağlantı var. Ve Sahra-altı Afrika'da insanlar açlıktan ölür­ken, Goldman Sachs yatırım grubunun 2009 yı­lında hammadde spekülasyonundan, net karının üçte birini temsil eden, 5 milyar dolardan fazla kazanmış olması da gerçekliktir.
Bu, emtia piyasalarında finansal sermayenin baş döndürücü artışının analizi sonrasında açığa çık­tığı gibi, bazı şirketlerin bilançoları ile de kanıt­landı. Yatırımcılar için gelecek çok umut verici. İnsanlar ipotek ödemelerini durdurabilirler fakat her zaman beslenmek zorundalar. Ayrıca, piyasa­larda oluşturulan gıda fiyatlarındaki yapay artış (ve belirsizlik hâli) sorgusuz sualsiz kabul edildi, kurumsallaştırıldı ve standardize de edildi. Za­ten, sorunu çözmek için hiçbir şey yapmayan FAO gibi kurumlar da, milyonlarca insanın aç ol­duğu bir statükonun kabulü anlamına gelse de in­sanlığın yüksek gıda fiyatları ile bir dönem karşı karşıya geleceğini ilan ettiler.
Henüz sıkıntı yokken, şayet hiçbir önlem alın­mazsa, gıda arz ve talebi ve tarımsal emtia ara­sındaki denklem, sıkıştırma eğilimine girecek. Çünkü dünya nüfusu katlanarak büyümeye de­vam ediyor ve özellikle zengin ülkelerin enerji geleceği tarımsal-yakıtlara bağlanacak. Tüm bun­lar, çeşitli tipik ekim alanlarında verimi etkileme­ye, toprağı bozmaya, üretkenliği kötüleştirmeye ve birçok ülkede su kapasitesini tehlikeye sokma­ya devam eden iklim değişikliği tarafından tehdit edilen bir dünyada gelişmekte. Temel fikir, eko­nomik kriz ve durgunluk dönemlerinde, tarımın iştah açıcı ve geleceği parlak bir pazar olarak su­nulur olması. Talep dâha fazla güvence altındadır, dahası, baş döndürücü bir şekilde büyüyecektir. FAO’nun kendisi, küresel gıda üretiminin 2050 yı­lına kadar iki katına çıkacağını tahmin ediyor.
Ancak teklif, bölüşmek için büyük bir pastadır, bu nedenle ülkeler, yatırımcılar ve çokuluslu şir­ketler kendi porsiyonlarını garanti altına almak için harekete geçmeye başlarlar. Zaten çokuluslu şirketler tarafından tekelleştirilen (tohumlar, ko­misyonculuk, vb) gıda zinciri ihracatındaki belirli bağlantılar göz önüne alındığında, vadeli piyasala­rın yatırımcılar ve spekülatörler ile dolu olduğu düşünüldüğünde, tamamını ele geçirmek için ge­riye tek bir bağ kalıyor: Toprak.
Toprak bir zorunluluktur ve bugüne kadar, ül­kelere göre halkın daha az veya daha fazla ulaşa­bildiği doğal bir kaynaktır. Köylüler ve küçük çift­çiler, patentli tohumlarından, tarım ilaçlarından ve geleneksel dağıtım kanallarından kaçınarak; tüketiciler sezonunda doğrudan üreticiden sağ­lıklı yiyecekler satın alarak çok büyük ve çok ulus­lu süpermarketleri engelleyebilirler. Agro-ekolojik ve sürdürülebilir bu kanalların devam edebilmesi için yalnızca, şimdi sermayenin gözünü diktiği top­rağa sahip olmak gerekir. Sermayenin gözünü top­rağa dikmesi, özellikle yerel piyasalar ve öz tüke­tim aracılığıyla kendi ihtiyacını karşılama alışkanlığında olan yoksul ülkelerin ve toplulukla­rın gıda egemenliği için büyük bir tehlikedir.
VlCENT BOIX - TARIM UZMANI
TURQUIE DİPLOMATİQUE, Aralık,2012

Pazar, 02 Aralık 2012 22:00 3 Aralık 2012 - Cumhuriyet
Erol Manisalı
 Öteki” yaratmak bir “maksimizasyon” hesabı ya da içgüdüsüdür.
- Şirketler, “kâr maksimizasyonu” için “öteki” yaratırlar ve kendilerini diğerlerinden farklı göstermeye çalışırlar.
- Hıristiyan dünyası Müslümanı, öteki olarak görerek kendi üstünlüğünü (egemenliğini) ortaya koyar.
- Avrupa (ya da AB) “Türkiye’yi öteki gibi tanımlayarak” kendi kimliğini daha iyi ortaya koyduğuna inanır.
- Soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği, Batı’yı (ve kapitalizmi) ötekileştirerek ayakta kalmaya çalışmıştır.
- Batı dünyası ise “komünist korkusu” inşa ederek egemenliğini sürdürmüştür. Bizdeki, “komünizmle mücadele derneklerini” hatırlayalım.
- İşin en tehlikeli olanı ise “iç politikada ötekiler yaratıp onlarla çatışmaya girmektir”.
Demokrasilerde ‘öteki’ olmaz
- Gerçek demokrasilerde içerde tanım gereği ötekiler olamaz.
- Katılımcı demokrasilerde, “katılımlarla”, konsensüs yaratılır ve herkes bunu kabullenmek durumundadır.
  Çünkü her kesim, örgütlü bir biçimde demokratik sisteme katılarak çıkarlarını korur ve dengeler.
- İç politikada “asgari müşterekler” oluşturularak ötekilerin yaratılmasına olanak bırakılmaz.
- Etnik, dinsel, mezhepsel, cinsel ayrımcılıklar “öteki yaratmanın” en popüler ve belirgin maşalarıdır.
Din ve mezhep üzerinden, ırkçılık üzerinden, cinsiyet üzerinden “ötekileştirmeler” çağdışı, demokrasi dışı, insanlık dışı istismar araçlarıdır.
- Statükoların olumsuz birikimleri ve küresel kavgalar, ötekileştirmeyi “siyasetin en etkili silahları haline getirmiştir”.
Ve Ortadoğu
Bugün Ortadoğu ülkelerinin yeniden yapılandırılmasında “ötekileştirmeler” en etkili silahlar olarak kullanılmaktadır.
- Sudan, Hıristiyan ve Müslüman devletler olarak ikiye bölünmüştür.
- Irak’ta Kürdistan, ayrı bir siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel yapı olarak Irak’tan tamamen koparılmıştır.
  Bağdat da Erbil de artık birbirlerini, “öteki” olarak görüyorlar.
- Suriye benzer bir ayrışma (ve bölünme) noktasına kademe kademe sürüklenmektedir.
- Türkiye’nin güneydoğusunda ırkçı kalkışmalar 30 yıla yakın bir süredir, “iç ve dış dinamikler tarafından beslenegelmektedir”.
- Yarın İran’da, benzer bir durumun ortaya çıkması, kimse için sürpriz olmayacaktır.
- Irak, mezhep savaşları ile Sünni ve Şii olarak bölünmüş durumdadır. Şehirler, mahalleler ayrıştırılmakta, karma evlilikler bozulmaktadır.
Ya Türkiye?
Türkiye de, bölgedeki “ötekileştirmeden” nasibini fazlasıyla alıyor.
- Yapay bir biçimde mezhep farklılıkları kaşınmaktadır.
- Irkçılık tahrik edilmekte ve kullanılmaktadır.
- Anadolu’nun binlerce yıllık kültürel zenginliğinin yarattığı hoşgörü ortamı yıkılmaya çalışılmaktadır.
Bireyler, mezhepler, mahalleler
- Birey toplum bütünleşmesi yerine bireylerin kendilerini soyutlamalarına ortam hazırlayan öğeler üretilmektedir.
  Örneğin internet ortamında bireyler bütünleşme yerine çatışmayı özendiren davranışlara sürükleniyorlar.
- Televizyon programları ve tartışmalarında kavga, çatışma ve ötekileştirme araçları kullanılarak halkın ilgisi sağlanabilmektedir.
Ötekileştirme adeta bir yaşam tarzı haline gelmiştir.
Türkiye’nin her anlamda, küresel sisteme uydurulması, “ortak çıkarlar yerine ötekileştirmeler üzerine oturtuluyor”.
Bu da demokratikleşmenin karşıtı olan bir gelişmedir.
Örneğin Çamlıca’ya cami, ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi, eğitimde kıyafet tartışmaları ötekileştirme ortamının yarattığı sonuçlardır.
Keşke bunları, “asgari müşterekler” zemini içinde tartışıp yürütebilsek.

SÜTE ERİŞİMDE ESARET-OKUL SÜTÜ PROJESİ

 “Halk’ın Sütle Dansı”

Okul sütü projesi ülke insanlarımızın süt gerçeği ile kısmen de olsa yüzleşmesine neden oldu. İyi niyetle gerçekleştirildiğinden şüphemiz. Ama iyi niyet bir projenin başarılı bir şekilde başlamasına yetmiyor. Proje yürütücülerin geçmişte uygulanan benzer projeden ders almadıkları anlaşılıyor.
Okul sütü projesi 2001 ve 2002 yılında bir kaç ilimizde başlatılmıştı. Birkaç ilde başlatılmasının sebebi pilot olarak uygulanacak, uygulamada görülecek aksaklıklar giderilecek ve tüm yurt çapında uygulanmasında problemlerin en aza indirilmesi sağlayacaktı.
2000 yılı okul sütü projesi pilot uygulaması
-   Bir önceki yıl bütçe kanun tasarısına okul sütü projesi pilot uygulaması ile ilgili Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma Vakfı bütçesine ödenek konuldu
-   Sağlık Bakanlığı süt konusunda pilot illerdeki öğretmenlerden belirli sayıda Formatör yetiştirdi. Bu formatörler okullardaki öğretmenlere birer saatlik süt konusunda farkındalık yaratmaya yönelik, süt laktozunun yaratabileceği intolerans ile ilgili seminer verildi. Pilot illerdeki her okul ve her öğretmen ve idareci bilgilendirilmişti.
-   Formatörlerden eğitim alan öğretmenler sütün faydaları ve süt intoleransı konusunda bilgilendirildiler.
-   Okul sütü projesi için ihaleyi alan üretici firmaların okul sütü projesi için üretecekleri sütün üretimleri Tarım Bakanlığı’nın uzmanları tarafından yapıldı. Süt okullara sevk edilmeden önce belirli sayıdaki örnekler laboratuarlara gönderildi.
-   Pilot uygulama başlayınca her okula süt, o günün tüketim sayısına göre sevkedildi.
-   Bir tek öğrenci hastaneye sevk edilmek zorunda kalmadı.
-   Pilot Proje başarı ile uygulandı.
2000- Başarılı Okul Sütü Projesinin Devam Ettirilmemesinin sebebi
İhaleyi Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü yaptı. Yapılan ihaleye giren firmaların verdikleri fiyatlarda birbirine çok yakın ve yüksek olması sebebi ile ilköğretim genel müdürü ihaleye zoraki onay verdi. İhalede yüksek fiyat oluştuğu medyaya yansıyınca İlköğretim genel Müdürü görevden alındı. Aralarında fiyat anlaşmaları yaptıkları, rekabet kanunlarına aykırı hareket ettikleri gerekçesi ile Rekabet Kurumu tarafından re’sen ihaleye giren süt sanayicileri hakkında soruşturma başlatıldı. Rekabet kurulu yaptığı yargılama sonucunda üzerinde ihale kalanların tamamına küçük para cezaları verdi. Süt sanayicileri karara Danıştay nezdinde itiraz ettiler, yargılama 2006 yılında kesinleşti. Sonuçta Rekabet Kurulunun verdiği karar esas itibari ile onaylandı.
2012 Yılı Okul Sütü Projesi Uygulaması
2008 yılında ülkeye sokulan süt tozunun süt ve süt ürünlerinde kullanılması, endüstriyel süt sektörünün piyasa hakimiyetinin var olması sebebi ile üstelik de yaz mevsimi olduğu halde çiğ süt fiyatları düştü. Üreticiler sarıkız hakkını helal etmiyor mitingleri yapmaya başladır. 2008 yazından itibaren 6 ay içinde 1 milyon süt ineği endüstriyel süt sektörünün marifeti ile kasaba gönderildi. ASÜD ( Ambalajlı Süt sanayicileri derneği ) çiğ sütte arz fazlası var görüşünü açıklayınca süt tozu mu- okul sütü mü görüşmeleri-tartışmaları başlayınca bizler okul sütü projesinin daha uygun olacağını kamuoyu ile paylaştık. Ulusal Süt Konseyi çevreleri gayri resmi şekilde temasa geçtiklerinde Milli Eğitim üst düzey bürokratları 2000 yılındaki okul sütü projesinin genel müdür yediğini hatırlayarak ‘’ bu işten bizi uzak tutun ‘’ gibisinden isteksizlik göstermişlerdi
 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na kabul ettirmesi sonucunda 2009 mart ayında fazla çiğ sütün piyasadan çekilerek çiğ sütte fiyat istikrarı sağlamak için parasal teşvikli süt tozu üretimi için bakanlar kurulu kararnamesi yayınlandı. 30 Nisan 2009 tarihinde de GTHB tebliğ yayınlayınca süt tozu üretimi başladı.
Süt tozu uygulaması Ulusal Süt Konseyi’nde ASÜD temsilcilerine teslim edilmiş olmasına rağmen çiğ süt fiyatlarında istikrar sağlanamadı. Üreticiler ve sanayiciler okul sütü projesinin başlatılmasını kamuoyu önünde konuşmaya başladılar. Böylece 2 Mayıs 2012 tarihide okullara süt dağıtılmaya başlandı.
1-   Projeye pilot olarak değil tamamen başlandı
2-   Çocuklara süt ve süt intoleransı ile eğitim verilmedi.. (GTHB kısa zamana sıkıştırdı)
3-   İki günde toplam 4000 öğrencinin şiddetli kusma, karın ağrısı gibi şikayetlerle hastanelere başvurusu söz konusu oldu.
4-   Okullarda baş gösteren tıbbi vakaların medya mensuplarınca Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’e sorulması üzerine ilk başta cevap vermede doğru olarak Sağlık Bakanı’nı işaret etti.
5-   Okul Sütü kararnamesi ve tebliğinde pastörize değil UHT süt olarak karar verilmiş olması kamunun ve TBMM’de muhalefet partileri tepkilerini ortaya koydu. Nitekim MHP İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu, 27 Mart 2012 tarihinde GTHB Sayın Mehdi Eker’e verdiği soru önergesinde niçin pastörize değil de UHT süt sorusuna proje başlamadan önce ve halen cevap verilmedi. 2 mayıs 2012 tarihinde de yine verdiği soru önergesinde okul sütü projesindeki şahit numuneler üzerinde diğer tetkiklerin yanı sıra kimyasal madde analizlerinin de yapılıp yapılmadığını sordu.
6-   CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray iktidarın okullarda peynir altı suyundan ve süt tozundan yapılan yapay sütleri dağıttığına ilişkin bilgi aldığını, bu nedenle binlerce çocuğun alerjik protein zehirlenmesi yaşadığını belirtti.
CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, "Normal gıda zehirlenmelerinde sonuç 2-5 saat arasında ortaya çıkarken alerjik protein vakaları 15 dakika ile 45 dakika arasında etkisini gösterir. Bu zaman dilimleri bile incelendiğinde sonuç ortadadır. Halkı kimse kandırmasın" dedi.
7-   Üretim esnasında sanayicilerin uht sütleri süt tozundan yapıp yapmadıkları denetlenmedi. ( Süt tozundan süt ve süt ürünü üretmek gıda tüzüğüne uygun olmakla beraber ambalajda süt tozunun kullanılan oranları etikete yazılmak zorunda ) Süt tozu gerçekte süt olmayıp ikame bir üründür. Çiğ sütün olmadığı zamanlarda, savaş vb. zamanlarda kullanılması gerekir. )
8-   Üniversitelerin Çocuk hastalıkları uzmanları bu kadar yüksek sayıda süt laktoz intoleransının olamayacağını ifade ediyorlar. Resmi gıda uzmanları ise bu kadar sayının normal olduğunu söylüyorlar ( şayet tıbbi tepkiler intolerans ise?)
9-   Sütte mikrobiyoloijik, toksikolojik testler 3-5 gün arasında sürüyor. Henüz bu süreye ulaşılmadığı için kesin sonuçlar ortada yok. Bu sonuçlar çıktığı takdirde toplum ile paylaşılmasını umuyoruz.
Bizim şahsi görüşümüz ise sadece okul sütünde değil tüm yoğurt ve UHT sütlerde süt tozu kullanıldığıdır. Bunu yeni değil yıllardır yazmaktayız. Bu sitede de yer alan ‘’ Süt Tozu Dilekçeleri ‘’ , ‘’ Bakanlığın süt tozu dilekçelerine cevabı başlıklı yazılarımızı okuyabilirsiniz. Okul Sütü Projesinin UHT sütünde de süt tozu kullanıldığı şüphesini taşımaktayız. 2 Yıldan bu yana GTHB bu konuda bir mevzuat düzenlemesine gitmediği gibi süt tozu kullanıp bunu etiketlerinde yazılmayan ürünleri tespit edecek bir cihaz temin ve cihaz araştırması yoluna gitmedi. Her ne kadar okul sütü projesinde çocukların beslenmelerine katkı sunumu da yer alıyor olsa da endüstriyel süt sektörünün piyasa hakimiyeti sebebi ile çiğ süt üreticilerine diz çöktürmesi sonucu gerçekleşmiştir. Çiğ Süt üreticilerine maddi bir yararı olmamış ve çiğ sütte piyasa düzeni böyle giderse de yine üreticilere değil sanayicilere ve çocuklarımıza yararı olacaktır. Siyasetçilerin üreticiler uğruna sanayicilere verdikleri bir diyet olmuştur. Bu diyetin adı; alın diyetinizi, çiğ süt satın alım fiyatlarınızı düşürmeyiniz. Endüstriyel süt sektörü önceki süt tozu parasal teşvikli ve okul sütü projesi diyeti yeterli olmamış ki şimdi de ihracatta parasal teşvik istiyorlar.

7 milyon çocuk içinde ömründe süt içmemiş, süte ulaşımda esir çocuklar da olduğuna inanıyorum. Hem ülkemizde hem Dünya’da her insanın bilhassa çocukların her gıdaya olduğu kadar süt ve süt ürünlerine erişim hakkının olmasını diliyor ve bunun için yazıyor durumdayım. Süt ve süt ürünleri ekmekten sonra ikinci stratejik öneme sahip üründür.. Süt ve süt ürünlerinin üretim, taşınması esnasında onun gerçekliğini yitirmeden tüketicilere ulaştırılması ne kadar tüketiciler için önemli ise bu ülkede süte erişimde esaret olduğunu okul sütü projesi ortaya koymuştur.. Okul Sütü projesi esnasında yaşananlar gerekçesiyle ‘’ ben çocuğuma süt içirmem ‘’ diyen anne ve babaların çocuğuma sütü içirecek düzenin kurulmasına nasıl sağlayabilirim sorusunu da kendisine sormasını dileriz.
Tüketimdeki sorunlar kadar üretimdeki sorunlar, üreticilerin sorunlarıyla da tüketiciler ilgili olmalıdırlar..
Her şeye rağmen okul sütü projesi sıkıntılı, sancılı da olsa destekliyoruz, gelecek yıl için pastörize süt dağıtılmasını diliyoruz. Çocuklara süt esaretini yaşatan Endüstriyel süt sektörü ile de ilgili bir farkındalığın az da olsa oluştuğunu görebiliyoruz..
-------------------------------------------------
ÇİĞ SÜTTE İLKBAHAR OYUNU -2012
2 Kasım 2010 yılında ‘’ Çiğ Sütte Sonbahar Oyunu-2010 ‘’başlıklı yazımızı çiğ süt üreticileri grubunda ve bir çok internet sitesinde yazmıştık.Aşağıdaki yazımızı yazıp yayınlamamız üzerine bürokrasinin rica ve minnetleriile sonbahar oyunları girişimi durduruldu ise de iki ay sonra 1 Ocak 2011tarihinde çiğ süt fiyatları ülke çapında 60 kuruşa indirilmişti.
Şimdi ise çiğ sütte fiyat oyununda domino taşı teorileriyeniden uygulanıyor… Başlatılan okul sütü programları, dahilde işleme rejimibelgesi çerçevesinde gümrüksüz ithal edilen süt tozları da doyurmadı. Süt sanayicileri ihracatta parasal destek istiyorlar.. Hayvancılığa diz çökerterek. Neredesiniz açık perakendeçiğ süt sektörü yaftasını yapıştıran süt sanayicilerinin danışmanı gıdagüvenliği uzmanları? Ülkemiz insanlarının gıdaya erişim haklarını açık perakendeçiğ süt sektörü mü yoksa devleşen, devleştikçe devletleşen endüstriyel süt sektörümü tehdit ediyor? Çiğ süt üreticilerinden 65 kuruşa indirme girişimleribaşlatıp uht sütü 2,5 TL’ye devletin, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı ile okulSütü Projesine satanlar mı gıda güvenliğini tehdit ediyor? Çiğ Süt satın alımdüzeninde serbest piyasa var, sanayicilere ihracat teşviki de verilmelidiyenler kimin adına konuşuyor? Rekabet Kurulunun geçmişte uyardığı firmalar, süt tozuna (DİR)belgesi alan firmalar, ihracat teşvikleri isteyen firmalar hep birlikte ‘’ÇiğSütte İlkbahar Oyunu-2012 ‘’ yi vizyona soktular..

Et ve Süt Kurulu kanun tasarısı da çiğ sütte oynanan fiyatoyunlarını engelleyemeyecek. Tek engelleyecek unsur ise devreye gerçekçi rakipbir aktörün girmesidir.. Bu rakip aktörü devreye sokacak cesaretli bir siyasi idare gerekir..
Çiğ Sütte SonbaharOyunu-2010
Yazımızın yazıldığı tarih:01.11.2010- saat:12:00

Önümüzdeki günlerde muhtemelen Çarşamba (03.11.2010) bilemedik Cuma günü Çiğ Süt Fiyatları d-ü-ş-ü-r-ü-l-e-c-ek.
Nerede? Çukurova’ da. ( Çukurova’ da bu sefer çiğ süt fiyatlarını düşürecek olanlar bölgesel alıcılar değil süt devleri! Bölgesel alıcılar 4 Şubat 2010 tarihindeki toplantıda aldıkları çiğ süt alım fiyatlarını (60 krş)uygulamaya devam ediyorlar. 3 Şubat 2010 günü çiğsüt alım fiyatları bölgesel alıcılar tarafından 70 kuruş olarak uygulanmakta idi.)
Düşecek demiyoruz, Çünkü düşecek kelimesi ekonomik dilde kendiliğinden oluşan piyasa içindir. Düşürülecek ise ekonomik anlamda alıcıların fiyat düşürmesidir.Burada ‘’ Alıcılar ‘’ olarak çoğul kelimesini kullandığımıza bakmayın aslında ülkemizde Süt Sanayicileri ‘’ Tek ‘’ alıcıdır.
Piyasa da bir çok alıcı görünse de alıcının tek olması, telefonlar ederek, toplantılar yaparak, butoplantılarda karar vererek ‘’ tek ‘’ alıcı haline gelmektedirler.Böylesine bir şekilde üreticilere karşı bir araya gelerek fiyat belirleme eylemleri Rekabet Kanununa aykırı olduğundan yasadışıdır.
Defalarca yazdık ve yazmaya devam edeceğiz. Çiğ Süt alım fiyatlarında gerçekçibir serbest piyasa düzeni yoktur.
Rekabet Kanunundan bahsederek amacımız Rekabet Kurulunu harekete geçirmek değil. Çünkü Rekabet Kurulu harekete geçse ne yazar, suçları ancak ispatlanıverse üç beş kuruş para cezası ile atlatırlar. Hatta çoğu soruşturma da sonuçsuz kalır, delil elde edilmek istenmediğinden!
Üç hırsız bir araya gelip şehirde bir mahallenin otomobillerini çalmaya devam etse, polis hemen hırsızları telefon dinlemesine alır ve tam iş üstü affedersiniz suç üstü yakalar.
Rekabet Kurulu ” şu süt sanayicilerinin telefonlarını dinleyin, toplantılarını takip edin ” emrini polise bir verebilse o zaman kimin fiyatları indirdiği ortaya çıkar.

Mahallenin hırsızı üç beşkişinin otomobilini çalınca Mahallenin Güvenliği sarsılıyor.
Peki çiğ süt fiyatlarını yasadışı indirenler neyi sarsıyor?
Çiğ Süt Üreticilerinin yaşam güvenliğini, hayvancılığımızı, etimizi, gıdamızı sarsıyor. Gıdaya erişim hakkını sarsıyor.
Gıda güvenliği sadece gıda da mikrop olmaması mıdır? Tek’leştirilmiş süt sanayicilerinin Çiğ Süt Üretimine,hayvancılığımıza darbe vurma özgürlüğünün devam etmesi Ülkemizin Gıda Güvenliği’ ni sarsmaktadır.
Şimdi tekrar 2008 yılındaki yaygara başlayacak: ‘’ Çiğ Sütte arz fazlası vaaaar ’’
2500 tonluk süt çamuru (SütKonsantresi) ithalatı 06.10.2010 tarihli kararname yayınlanmadan önce yapıldı.
Yayınlanan kararname için ‘’ geri ihraç edilecek ’’laflarına çocuklar bile inanmadı. 2500 tonluk süt çamurunu ve 2000 tonluktereyağını ithal edenler o kararname ile ‘’Atı Alan Üsküdarı geçmiş ’’ oldu. Süt çamurunu bu kararname yayınlanmadan ‘’dahil de işleme rejimi‘’ çerçevesinde ‘’ithal edip de ihracat taahhütlerini” yerine getiremeyenlere en az 4 milyon dolarlık gümrük vergisi ödeme mecburiyeti ortadan kaldırılıp yasallaştırıldı.
Neyin pahasına?
Çiğ SütÜretiminin, tekrar hayvancılığımızın öldürülmesi pahasına. Bir yandan 0 sıfır faizli kredilerle yeni yatırımcılar desteklenirken, bir yandan çiğ sütte fiyat istikrar politikaları gereğince süt tozuna teşvik verilirken, bir taraftan 2500 tonluk yani 25 milyon litrelik süt çamuru kıyak ithalatı. 2000ton tereyağı da ne kadar çiğ sütün tereyağı ettiğini bileniniz yoksa bilmecegibi söyleyelim: Hangi rakamın %2-3’ ü 2000 ton ediyor ise o kadar çiğ süt işlenmişliğinden elde edilen tereyağı eder?(= 100-120 bin ton çiğ süt işlenmişliğin tereyağı) ediyor.
Avrupa Birliğinin, artık kendi çiftçisine vereceği desteğe gerek kalmadı: Türkiye’mizin DışTicaret Müsteşarlığımızın Bağlı olduğu Devlet Bakanlığımızın verdiği destek yeter. AB çiftçisine destek Türk Çiftçisine köstek. Tarım’ da bazı köşe yazarlarımız iyi niyetle yazmış: Bu kararname iptal edilmelidir.
Biz de deriz ki, gerek yok çünkü; Atı Alan Üsküdarı geçti. Ellerinde ithal süt çamurundan yapılan UHT süt stoku olan Süt Devinin, biri İçAnadolu Bölgemizden satın aldığı çiğ sütün % 30′unu durdurdu. Bir diğer süt tozu stokçusu Süt devi de, Ülke genelindeki süt toplayıcılarından çiğ sütalımını % 40 oranında durdurdu.

Önümüzdeki günlerde Medya dakoro halinde; Çiğ sütte arz fazlası var diyecekler veya süt tüketimini artıralım, okul sütü projesini başlatalım diyecekler.
Çiğ Süt alımında Rekabet kurulunca sabıkaları bulunanların okul süt projelerinde de yine rekabet kurulunca sabıkalandırıldıklarını biliyoruz.
Çukurova’da 2010 Ekim ayı itibari ile, Süt devlerince 75 kuruş olarak uygulanan çiğ sütalım fiyatları 70 kuruşun altına bir gecelik kararla indirilecek! Çarşamba veya Cuma’ya kadar!
Çukurova’da süt devlerinin merdiven altı tabir ettikleri firmaların, bugüne kadar uyguladıkları 60 kuruş alım fiyatları da, 50 kuruşlara indirilecek. Veya Süt devleri ile bölgedefiyatları eşitleyecekler.
Sıra Batı İllerimize gelecek?
Konya’da özel süttozu fabrikası var? Niçin Konya’da bugüne kadar çiğ süt alım fiyatları 75 kuruşları görmedi?
Beyler; Hem süt ürünleri fabrikası hem de aynı zamanda süt tozu fabrikası olanların çiğ süt fiyatlarını düzenleyeceğini, artıracağını sanmak saflıktır. Tarım Ekonomisini, çiğ sütte fiyat istikrarının nasıl sağlanacağını, özel sektörü bilmemektir.
Hem devletten süt tozu üretim teşviki alacaklar kazançlarına kazanç katlayacaklar hem de satın alacakları hammadd eolan çiğ sütün alım fiyatlarını yükseltecekler öyle mi? Diğer taraftan süt ve süt ürünü yapacakları hammadde çiğ sütün fiyatını niçin artırsınlar. Buna kargalar bile güler.
Süt tozu üretimiyle çiğ süttefiyat istikrar politikaları özel sektörün süt tozu fabrikaları ile düzenlenemez.
Çukurova’da düşürülen fiyatları hemen Konya takip edecek. Konya ve Çukurova’ nın fiyatları önümüzdeki günlerde Batı’ da göstermelik çiğ süt alımihalelerinde ‘’Sahte emsal‘’ lendirilecek.
Süt ineği katliamı yeniden ülkenin gündemine süt sanayicilerince başlatılacak.
Çiğ Sütte ‘’Adil bir piyasa ve fiyat düzeni‘’nasıl sağlanırlığını yazdık, yazmaya da devam edeceğiz.
Çiğ Sütün Maliyetinin 75 kuruş, kazancımızın da 25 kuruş olması, çiğ sütün alış fiyatının toplam 1 TL olması gerektiğini biz yazdık. Şayet ‘’Ali Okulundan Mezun‘’ bizler yanlış hesaplıyorsak, birileri çıkıp lütfen bizim yaptığımız hesabı düzeltsin biz razıyız. Haksız isek bize haksızsınız deyin, haklı isek hakkımızı verin. Bilin ki, marabalara hakkını Modern Ağalar vermez. Hakkı Bilen Modern Yönetimler verir!
Bu yazımıza şimdi yorumumuz: İlk baharda çiğ süt bollaşıyor ise Sonbahar da azalıyor ise 1 Ocak 2011 de niçin fiyatlar düşürülmüştü? Batı yakasında değişen bir şey yok.

http://groups.google.com/group/cigsutureticileri?hl=tr_TR

Her sabah bir bardak süt içiniz.
Çiğ Süt Üreticileri Grubu'ndan Çapar Kanat, "süt ürünü" olduğu iddia edilen gıdalarda yaşanan kandırmacayı yazdı.
İşte Kanat'ın yazısı:
Süt ve süt ürünü denilince akla hemen kutu süt, yoğurt, ayran gelmektedir. Peki şu yaz mevsiminde yediğimiz ambalajlanmış dondurma süt ürünü değil mi? Televizyonlarda ağzımızın tadını sulandıran ambalajlı dondurmalar! İki yıl, bir yıl uzuuun ömürlü ambalajlı dondurmalar. Üstünde "sütten yapılmıştır" yazıyor. Ne sütü? Çiğ Süt mü, süt tozu mu? Hangi süt? Maalesef onlar da süt tozundan yapılmaktadır. Ezbere konuşmuyoruz. Ambalajlı dondurmayı çiğ sütten yapıyorum diyen var ise markasını bize bildirsin ve test edelim. Ama önce ambalajı üzerine “Çiğ sütten yapılmıştır’’ yazısını yazma cesaretini göstermeliler.
Çocuklara sütlü çikolata ha! Şu yalana bakın "sütlü" diyorlar. "Süt tozlu çikolata" yazsalar doğru yazmış ve tüketiciyi aldatmamış olurlardı.
Biz bu çalışmayı yeni başlatmadık.
2008 yılında, Çin’ de melaminli süt tozundan çocuk ölümleri meydana geldi. Melamin herkesin bildiği geçmişte veya halen yemek tabağında (melamin tabak) hammadde olarak kullanılan bir madde. Bu melamin süt tozuna katılmasının sebebi, süt tozunun mevcut toz yapısını, viskositesini koruması içindir.
Tarım Bakanlığı, "melaminli süt tozunu ülkemize sokmuyoruz" diyor bize cevabında!
NE KATILIYOR
Peki, melaminin yerine süt tozunda, süt tozunun yapısını, viskositesini , dayanıklılığını korumak için ne karıştırılmaktadır?
Buğdaydan yapılan un, üç beş ay içerisinde kullanılmadığı takdirde bayatlıyor, ekşiyor da şu süt tozu nasıl melaminsiz topaklaşmadan vizkositesini koruyor, ekşimiyor, bayatlamıyor?
Yüzlerce tüketici konuyu soruşturan dilekçeyi Tarım Bakanlığı alo174@tarim.gov.tr adresine gönderince bir müddet sonra bu dilekçelere Tarım Bakanlığı cevap verdi.
Bu cevaplarında:
"Ayrıca; 9/10/2008 tarihi itibariyle, Çin Halk Cumhuriyeti menşeli süt ve süt ürünleri, süt ve süt ürünleri içeren bebek mamaları ile süt ve süt ürünleri içeren çikolata ve benzeri gıda maddeleri ithalatı durdurulmuş, 20/10/2008 tarihi itibariyle ise yasak kapsamı genişletilerek, Tayland, Sri Lanka, Hongkong, Tayvan menşeli süt ve süt ürünleri, süt ve süt ürünleri içeren bebek mamaları ile süt ve süt ürünleri içeren çikolata ve benzeri gıda maddeleri de dâhil edilmiştir. Laboratuvar analizlerinin başlaması ile birlikte, 06/11/2008 tarihi itibariyle, Çin, Tayland, Sri Lanka, Hongkong ve Tayvan menşeli yüzde yüz süt bazlı süt ve süt ürünleri ile süt ve süt ürünleri içeren bebek mamalarında yasak kararı devam etmekte olup, süt ve süt ürünleri içeren çikolata ve benzeri gıda maddeleri ve içerisinde protein bulunan diğer gıda maddelerinin fiili ithalatlarında ise “melamin” analizi yaptırılarak analiz sonucunda melamin bulunmayanların ithalatına izin verilmekte, melamin bulunması durumunda ise ithalatına izin verilmemektedir."
Bakanlığın bilinçli tüketicilere verdiği bu cevap bizi tatmin etmemişti. Çünkü Çin’ de süt tozundan ölen çocuklar çin menşeeli değil, AB’ nin kendi menşeeini koymadığı, fakat AB şirketlerinin Çinli firmalara sattığı süt tozundan melamin çıkmıştı. Sadece melamin mi? Fransa’ nın sattığı süt tozundan da zararlı bakteri çıktığını haber ajansları tüm Dünya’ya spot kaydı ile geçmişti.
ARDINDA AB VAR
Olayın Hikayesi Şu İdi:
2008 yıl başlangıcında Çin Devlet Başkanı televizyonlara çıkıp "süt için çocuklar" reklamını yapınca Çin'de süt satışları patladı. Çinli firmalar iç talebi yetiştiremez olunca Almanya’dan kutu süt ithalatı başladı. Almanya’ Çin’ e kutu süt ihraç etmeye başlayınca Almanya’nın süt iç piyasası yükselmeye başladı. Bir Alman Firması Türkiye’den kutu sütü alarak Çin’e reeksport (tekrar ihraç) etmeye başladı. 2008’ in başlarında gerçekleşen bu olay ile ülkemizde de çiğ süt fiyatları Haziran 2008’ de 50 kuruştan 60 kuruşa fırladı (Çukurova fiyatları). 2008’in başında AB’li firmalar Çin’de patlayan süt satışları pazarında pay kapabilmek için sütün çok ucuz olduğu Güney Amerika ülkelerine süt tozu siparişi verdiler. Güney Amerika ülkelerinde yapılan süt tozunu Tayland, Sri Lanka, Hongkong, Tayvan serbest bölgelerinde Çin’e satmak için stokladılar.
Şimdi Tarım Bakanlığı’na soruyoruz. Hongkong’un kaç ineği var da süt tozu üretsin? Bakanlığın, Hongkong … bilmem ne ülkesi dediği menşeeli süt tozuların hepsi AB şirketlerinin Güney Amerika ülkelerine ürettirdiği süt tozları idi. Diyeceksiniz ki AB’nin kendi çiftçisinin ürettiği süt tozları yok mudur ki Güney Amerika'ya ürettirsin. Sütte dev üretime sahip olan Kanada’da Çin’e girince teşvik destekli AB’nin süt tozları onunla rekabet edemedi! Cüzi bir miktar AB süt tozları Çin pazarına girebildi. Ama AB’nin G.Amerika ülkelerine ürettirdikleri gırla girdi.
Çin’e süt tozu furyası devam ederken Çin’de ani çocuk ölümleri meydana geldi. Çocukların otopsi raporlarında sindirim sistemlerinde melamin tesbit edilmişti. Çocukların yediği son gıda araştırılıp da süt olduğu öğrenilince, o süt de tahlil edilince çocuklarda bulunan melamin sütte de ortaya çıktı. O sütler de melaminli süt tozundan yapılmıştı.
KURŞUNA DİZİLDİ
O melaminli süt tozundan sütü satan firma sahipleri Çin’de kurşuna dizildi. Çin’e melaminli süt tozu satan AB’li firma sahipleri elini kolunu sallayarak geziyor.
Bu durum üzerine Çin devleti süt tozu ithalatını durdurunca elinde süt tozu stoku bulunan AB’li firmalar Türkiye’ye yönelerek süt ve süt ürünleri üretici firmaların kapısını çalarak “Fabrikanızın kapısında teslim bir litre sütün size 39-40 kuruşa mal olacak şekilde süt tozu satalım’’ teklifine bizim anlı şanlı böyyük markalarımız bile "hayır” demediler. Hemen litresi 39 kuruşa mal olacak sütü ithal süt tozundan üretmeye başlayınca Çiğ Süt Üreticileri’nden çiğ sütü almaya nazlandılar. 60 kuruş olan çiğ süt fiyatını 39 kuruşa düşürdüler.
Ülkede 1 milyon sayısını geçen çiğ süt üreticimizin çiğ sütüne süt ve süt ürünleri sanayicileri arkasını dönmüş ha babam, de babam dampingli süt tozundan üretilmiş süt ve süt ürünlerini piyasaya sürerken ucuza temin ettikleri ikâme hammaddeye rağmen ambalajlanmış ürünlerde satış fiyatını indirmede bir merhamet ve insaf da göstermediler. 39 kuruştan çiğ sütünü satabilen çiğ süt üreticisi sesini nasıl duyurabilirdi?
2008 yılında ülkemizin üç yıl doğacak buzağılarının ihtiyacına yetecek kadar buzağı maması adı altında süt tozu ithal edildi. Hiç bir damızlık sığır yetiştiricisi damızlık dişi buzağısına buzağı maması içirmez, çünkü buzağı maması dişi buzağıların körpecik memelerini de yağlandırıp onun sütçü özelliğini yitirmesine sebeb olur!
Sokaklarda TÜSEDAD (Tüm Süt Üreticileri Derneği) çiğ süt üreticisinin feryadını “Sarıkız Sütünü Helal Etmiyor’’ mitingi ile duyurdu. Basın konuya mecburen ilgi gösterince ambalajlı süt sanayicilerinin sözcüleri basına açıklama yaptı: "Çiğ Sütte arz fazlası vaaar!"
Birkaç gün sonra da Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker "Çiğ Sütte arz fazlası var" demez mi?
Bu arada sarıkızlar kasapların yolunu tutmuştu. Çiğ süt üretiminden zarar eden süt inek sahipleri zarardan kurtulmak için çareyi ineklerini kestirip satmakta bulmuştu. Resmi rakamlara göre 300 bin bana göre 1 milyondu kesilen inek sayısı. O anda et fiyatları kasapta 10 TL’lerdeydi.
Tarım Bakanlığı aylarca "Çiğ sütte arz fazlası" nı düşündü. 30 Nisan 2009 Tarım Bakanlığı tebliği ile "çiğ sütün piyasadan süt tozu yapılıp çekilerek çiğ süt fiyatının artırılması’’ politikasını başlattı.
Tarım Bakanlığı göle yoğurt mayası çalmıştı ama göl maya tutmuştu. Nasıl mı? Gölde bir kova süt kalınca tabii ki yoğurt tutar!
NEDEN ASLINDA O DEĞİL
Tarım Bakanlığı "süt tozu politikalarımla çiğ süt fiyatını ben yükselttim" diyor. Buna Tarımsal Üretim Genel Müdürlüğü personeli inanıyor ama benim elimdeki veriler ile çiğ süt fiyatını artıran daha doğrusu olması gereken seviyeye getiren etken süt tozu teşvikli üretim politikaları değil, ülkede ineklerin kasaba gitmesinden dolayı azalan çiğ süt üretimidir. Nitekim doğurgan hayvan sayısında azalmanın ve komşu ülkelerde yükselen fiyatlar sebebi ile kaçak hayvan girişinin durması da eklenince et fiyatları bu yılın başlarında yükselmeye başladı.
Çiğ süt fiyatlarının olması gereken seviyelere gelmesinin temel nedenin süt tozu teşvikinden dolayı olmayışının sebebi: Piyasa kontrol bilgisi ve matematiksel çiğ süt üretim ve teşvikli süt üretim oranıdır.
5 milyon 75 bin tonluk bir çiğ süt üretiminin fiyatını 4500 tonluk teşvikli süt tozu üretim miktarı yani bu miktar çiğ sütün süt tozu üretilerek piyasadan çekilmesi çiğ süt fiyatını yükseltemezliğidir.
Ülkemizde çiğ süt fiyatını yükseltmek veya dengelemek için olması gereken politika süt tozunu teşvikli üretmek değildir. Bu tamamen yanlış bir politikadır. Bununla ilgili geniş değerlendirmelerimizi 2010 süt tozu döneminin bitimine doğru yazacağız.
Yazımızın başlığındaki sorulara şimdi gelelim. Set-Bir diyor ki: Üyelerimiz kıvam artırmak için yoğurtta % 2-3 oranında süt tozu kullanmaktalar. Süt sanayicileri de diyor ki: Asla süt tozu kullanmıyoruz. Biz yoğurda kıvamı sütün içindeki sıvıyı (suyu) buharlaştırarak kıvam vermekteyiz.
Set-Bir diyor ki: Süt tozu sütün süt tozuna çevrilmesi ile zaten pahalılaşıyor, sanayicilerimiz niçin tamamen pahalı süt tozunu kullansınlar, kıvam artırmak için (yoğurtta) % 2-3 oranında kullanmaktalar.
(Siz tüketici olarak süt ve süt ürünleri ambalajlarında süt tozundan yapılmıştır veya % 2-3 oranında süt tozu kullanılmıştır yazısını görebildiniz mi? Biz göremedik! Gören var ise bize bildirsin.)
Biz de diyoruz ki; 2008 yılında tonlarca ülkeye süt tozu girdi. Halen de iç piyasada süt tozu teşvikli olarak var, yani ülkemizin Tarım Bakanlığı'nın verdiği üretim teşviki ile süt tozu ucuz üretilmekte, AB’ den ithal edilen süt tozu ise süte çevrildiğinde 40 litre/kuruş. Yani Set-Bir’ in süt tozu pahalı demesi gerçek değil.
Hangi firmaların sütlerinde süt tozu bulunmaktadır? Tüm firmalar süt tozu kullanıyor mu?
Bir grup tüketiciler ülkemizde bir çok süt ürünleri üreten firmalara sordu: Ürünlerinizde süt tozu kullanıyormusunuz? Hepsi "hayır" cevabını verdi!
Tüm Firmalar Tüm Ürünlerinde Süt Tozu Kullanmaktalar. Sadece Pastörize Süt’ de süt tozu kullanmamaktadırlar. Yoğurtta, Uht sütte süt tozu vardır. Dondurma da süt tozu vardır. Hiç birinin etiketinde bunu yazmıyorlar.
Diyeceksiniz ki ispat edin! Onlar ürettikleri ürünlerde "% 100 çiğ sütten yapılmıştır" yazısını yazsınlar bakalım biz o zaman foyalarını ortaya çıkaracağız.
Yukarıdaki linkte Tarım Bakanlığı diyor ki: Süt tozu kullanılıyor ise bunu zaten ambalajlarında yazmak zorundalar.
Tarım Bakanlığı’nı, tüketiciyi takan kim? Ama Tarım Bakanlığı’nın önce tüketicilerin isteklerini kaale alması gerek!
Çözüm: Süt ve süt ürünlerinin ambalajlarında "%… çiğ sütten yapılmıştır, veya % … süt tozu kullanılmıştır" yazılarının yazılması için Tarım Bakanlığı’ na bağlı Ulusal Gıda Kodeks Komisyonu’nun etiketler ile ilgili hususu bizim öngördüğümüz şekilde değiştirmeleridir.
Bu yüzden her süt içenin, içirenin, yoğurt yiyen tüketicilerin Tarım Bakanlığı'na aşağıdaki dilekçeden göndermesini beklemekteyiz.
Siz tüketiciler isterseniz değiştirirsiniz!
Süt tozu mu süt mü içeceğinize süt sanayicileri değil kendiniz karar vermelisiniz.
Dilekçelerimizi gönderelim, sonucunun hep birlikte takipçisi olalım!
Dilekçe örneği:
TARIM VE KÖY İŞLERİ BAKANLIĞI’NA
Sayın Bakan Mehdi Eker Önüne
Süt ve süt ürünlerinde süt tozu kullanımının tüketicilerin tercihinde olması için süt ve süt ürünleri ambalajlarında "süt tozundan imal edilmiştir" veya "çiğ sütten imal edilmiştir" yazılarının okunaklı bir şekilde yazılması için;
Gerekçelerimiz :
1-Süt tozundan Çin’de çocuk ölümleri meydana gelmiştir.
2-Avrupa Birliği ülkelerinden Fransa’nın bir başka ülkeye ihraç ettiği süt tozunda insan sağlığına aykırı bakteri tesbit edilmiştir.
3-Çiğ sütten yapılan süt ve süt ürünlerindeki besin değerleri ile süt tozundan yapılan süt ve süt ürünlerindeki besin değerleri aynı özelliklerde değildir.
4-Süt tozunun yapımı esnasında, uzun süre dayanıklığı için katkı maddeleri katılmaktadır.
5-Bu talebimiz asıl amacı tüketicilere ve gelecek nesillere sağlıklı ve besin değerinin en yüksek düzeyde Bakanlığınızca ulaştırılmasıdır.
Bu sebeplerle süt tozundan süt ve süt ürünleri tüketmenin, tüketicinin tercihinde olmasını gerekmektedir.
Süt ve süt ürünlerinin başlıca iki temel hammaddesi vardır. Birincisi çiğ süttür ikincisi süt tozudur. Çiğ süt esas bir hammaddedir. Süt tozu ise ikâme bir hammaddedir.
Süt ve süt ürünleri bir gıdadır. Gıdaların hangi hammaddeden imal edildiğinin gıda ambalajları üzerine yazılması yasal bir mecburiyettir.
İSTEK: Mevcut kanunlar ve yönetmelikler hükmünce süt ve süt ürünlerinde süt tozu kullanımının tüketicilerin tercihinde olması için süt ve süt ürünleri ambalajlarında << süt tozundan imal edilmiştir>> ve/veya << çiğ sütten imal edilmiştir>> yazılarının okunaklı bir şekilde yazılması için gereğini, bu yasal başvru dilekçemin kayda alınmasını, evrak giriş numarasının elektronik posta adresime göndrilmesini, yine yasal süre içinde elektronik posta adresime cevaplanmasını arz ederim.



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar