Print Friendly and PDF

FATİHİN MEZARI SONRADAN AÇILDI MI?



Bugünkü Fatih Camii’nin bulunduğu yerde, vaktiyle İstanbul’un ilk Hıristiyan mabedi Havariyun Kilisesinin olduğunu biliyoruz...
Kilisenin altında ise başta Bizans’ın kurucusu sayılan I. Konstantin olmak üzere, birçok Bizans İmparatorunu mezarları vardı.
Fatih, Latin işgali sırasında yağmalanıp harabeye döndürülen Havariyun Kilisesinin kalıntılarını temizletip kendi camiini inşa ettirdi.
Vefat ettiğinde de camiinin bahçesine defnedilmesini vasiyet etti.
Böylece, hem “Son Roma İmparatoru” olduğu yolundaki iddia­sını pekiştiriyor, hem de Bizans’ın İstanbul’a dönüşme sürecini ta­mamlıyordu.
Tarihe meraklı şairlerimizden Yahya Kemal ile birlikte başka bazı araştırmacıların iddia ettiği olay işte bu mekânda cereyan etti.
Bir rivayete göre, 1800’lü yıllarda İstanbul’a yağan aşırı yağmur­lar yüzünden, bir başka rivayete göre ise Fatih Camii çevresindeki su borularının patlaması sonucunda, Fatih Sultan Mehmed’in tür­besi sular altında kalmış...
Bu olaydan sonra pek çok Fatihli, yemin billâh ederek, Fatih Sul­tan Mehmed’i rüyalarında gördüklerini, “Boğuluyorum, beni kurta­rın!" diye bağırdığım ifade etmişler...
İstanbul günlerce bu söylentilerle çalkalanmış...
Nihayet iddialar, dönemin padişahı Sultan İkinci Abdülhamid e kadar ulaşmış...
Bunun üzerine Sultan Abdülhamid, Şerif Paşa (amcası Sultan Abdülâziz’in damadı) ile Fatih ve Aksaray taraflarının itfaiye ku­mandanı Mehmed Paşa’yı, Fatih’in Türbesine giderek mezarın su baskınından zarar görüp görmediğini kontrol etmekle ve tedbir al­makla görevlendirmiş.
Ancak paşalar Fatih’in mezarında ne ile karşılaşırlarsa karşılaş­sınlar, kimseye tek kelime söylemeyeceklerdir.
Bu hususta Kurana el bastırıp yemin ettirmiş.
Mehmed Paşa ile Şerif Paşa, irade-i seniye (Padişah emri) ile Fa­tih Camii’nin yanı başındaki türbeye girmişler ve sandukayı kaldır­mışlar... Önlerine demir bir kapak çıkmış... Kapağı açtıklarında taş bir merdiven görmüşler...
Ellerinde lambalarla merdivenden inmişler. Daha derine uzanan bir tünelle karşılaşmışlar... Tünel boyunca yürüyüp bir odaya gel­mişler. Odanın ortasında musalla taşına benzeyen bir mermer, mer­merin üzerinde de kabartmalarla süslü bir tabut görmüşler.
Dualar, Fatihalar eşliğinde tabutun kapağını açmışlar. İçinde bo­zulmamış bir cesetle karşılaşmışlar: Bu Fatihin çürümemiş cesedi imiş. Yüzü aynen, yaşadığı devirde Gentini Bellini’ye yaptırdığı res­me benziyormuş.
Eserin Adı: Fatih Sultan Mehmed
Yapım tarihi: 1480
Orijinal Ebadı: 69,9 × 52,1 cm
Tekniği: Tuval Üzeri Yağlıboya
Bulunduğu Yer: National Portrait Gallery, / Londra - İngiltere
Şaşkınlıktan şaşkınlığa düşen paşalar, yine dualar eşliğinde tabu­tu kapayıp hürmetle huzurdan çıkmışlar...
Mezarı eski hâline getirmişler, sandukayı da üstüne yerleştirmişler ve saraya dönüp gördüklerini Sultan İkinci Abdülhamid’e anlatmışlar.
Sultan II. Abdülhamid büyük ceddinin su baskınından zarar gör­memesine çok sevinmiş. Gördüklerini kimseye anlatmamaları ko­nusunda paşaları tekrar ikaz etmiş. Kimsenin Fatihin mezarının bu­lunduğu mahzene girememesi için de demir parmaklıklı kapının bulunduğu yere beton döktürüp kapattırmış.
Ne var ki, Fatihin mezarına giren paşalardan Damad Şerif Paşa, yıllar sonra yeminini bozmuş...
Fatihin kabrinde gördüklerini, 1940’larda müdavimi olduğu İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Mercandaki konağında musikili sohbete katılanlara anlatmış. Olay da böylece duyulmuş...
Yahya Kemal, bir yazısında bu olayı naklettikten sonra, şöyle bir soru soruyor:
 “Madem ki Fatih’in mezarı II. Abdülhamid tarafından kapatıldı, bugün Fatih’in türbesinde yatan kim?”
Fatih’in türbesinde başka birinin yattığı dedikodusu, Yahya Kemal’in bu kuşkulu sorusundan kaynaklanıyor.
Oysa türbeler semboliktir. Gerçek mezar türbenin herhangi bir yerinde olabilir.
Biliyorsunuz, Fatih, 27 Nisan 1481 ’de yeni bir sefere çıkmak için 300 bin kişilik ordusuyla İstanbul’dan ayrılmış, 03 Mayıs günü Mal­tepe civarındaki Hünkâr Çayırında vefat etmişti.
Şehzade Bayezid gelip tahta çıkana kadar, kargaşa çıkması ihti­mali göz önüne alınarak, daha sonra Kanuninin ölümünde de ya­pıldığı gibi, ölümü saklanmıştı. Bu süre içinde cesedin bozulmama­sı için cesedi tahnit edilmişti.
Şöyle bir iddia var: Güya, Fatih’in vefatının duyulması bütün ça­balara rağmen önlenememiş...
Asker ayaklanmış. İstanbul yağmalanmış...
Hâlbuki Fatih’in cenazesi ölür ölmez tahnit edilmiş ve İstanbul’a getirilmişti...
Hemen ardından da Anadolu’da valilik yapan iki oğluna, Şehza­de Bayezid ile Cem’e babalarının vefat ettiği bildirilmişti...
Kader Bayezid’e hükmetti ve II. Bayezid unvanıyla atalarının tah­tına cülus etti.
II. Bayezid’in tahta geçmesinden sonra, babası Fatih için çok büyük bir cenaze merasimi yaptırdı, sonra da Fatih Camii’nin avlusundaki türbesine tekbirler eşliğinde defnettirdi.

Kaynak:
Yavuz BAHADIROĞLU, Tarihimizin Gizli Odaları Hayat Yayıncılık,2012, Bayrampaşa / İstanbul, sh:242-244


Gentile Bellini -1429-1507
Rönesans döneminde Venedik'te yaşamış İtalyan bir ressamdır. 1478 yılında Venedik Cumhuriyeti tarafından Fatih Sultan Mehmed'in portresini yapmak üzere İstanbul'a gönderilmiştir.
Gentile Bellini, ressam bir ailenin çocuğu olarak 1429 yılında Venedik'te dünyaya geldi. Babası Jacopo Bellini ve özellikle erkek kardeşi Giovanni Bellini de o dönemin çok ünlü ressamlarındandı. O dönemde yetenekli ressamlar çok saygı görmekteydiler. İtalyan yarımadasının kuzeyindeki Floransa ve Venedik gibi kentlerinde yaşayan sanatçılar Rönesans döneminin çekirdeğini oluşturmaktaydılar.
Gentile ve Giovanni o dönemde özellikle birçok dinsel temaları tablolar yaptılar. Venedik'teki Scuola Grande di San Marco binasının içindeki tabloları da iki kardeşler birlikte yapmışlardı. Gentile Bellini Venedik'teki Dükler Sarayı'nda da birçok tablolar yaptı ama 1577 yılında çıkan yangında bu tablolar yok oldu.
Gentile Bellini'nin döneminde Osmanlı-Venedik İlişkileri
İtalyan yardımadasında o dönemde tek bir devlet yerine birçok kent krallıkları bulunuyordu. Bunlardan en güçlülerinden biri de yarımadanın kuzeydoğu bölgesinde yer alan Venedik Cumhuriyetiydi.
Venedik ilk önceleri Bizans İmparatorluğunun bir parçasıyken bağımsızlığını kazanmış, güçlü filosuyla başta Girit ve Kıbrıs olmak üzere birçok Ege ve Akdeniz adalarını eline geçirmişti. Venedik 1204 yılında Konstantinopolis'i talan eden dördüncü Haçlı seferi'nde önemli bir rol oynamıştı ve Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u fethettiğinde kentte büyük bir Venedikli toplumu yaşamaktaydı.
İstanbul'un Osmanlıların eline geçmesi Venedik'e büyük bir zarar verdi. O yüzden 1453-1479 yılları arasında Venedik ile Osmanlılar arasında birçok çatışmalar yaşandı. Sonunda Venedik Senatosu'nun Osmanlıların yaptığı barış önerisini kabul etmesiyle bu çatışmalar sona erdi. Barış anlaşması Venedik'in Osmanlılara büyük bir miktarda ödeme yapmasını öngörmesinin yanısıra olağanüstü başka bir koşul daha içeriyordu. Fatih Sultan Mehmed portresini yapmak üzere Venedik'in en yetenekli ressamlarından birinin İstanbul'a gönderilmesini öngörüyordu.
İşte Bellini bu koşullar altında 1479 yılında İstanbul'a geldi, kaldığı 16 ay boyunca Fatih Sultan Mehmed'in ünlü portresinin yanısıra birçok tablolar ve çizimler yaptı.
Gentile Bellini'nin İstanbul Seyahati
Fatih Sultan Mehmed tablosunu yapmasına izin vermeden önce Bellini'nin yeteneğinden emin olmak istemişti. Bu nedenle Bellini İstanbul'daki ilk aylarını sarayda çeşitli insanların tablolarını yaparak geçirdi. "Oturan Katip"" adıyla anılan tablosu da bunlardan biridir. Boston'daki İsabella Gardner Müzesinde bulunmaktadır.
Gentile Bellini'nin Fatih tablosu en önemli tablolarından biridir. Tablonun sağ alt köşesinde latin harfleriyle 25 Kasım 1480 tarihi atılmıştır. Tablonun gerçekçiliği dikkat çeker. Bellini Fatih'in kanca burnunu aynen olduğu gibi yansıtmıştır. Fatih'in Bellini'ye bu tablosunu yaptırtması onun zamanına göre açık görüşlü bir insan olduğunu gösterir. Ne yazık ki ölümünden sonra yerine geçen II. Bayezid tutucu ve bir padişahtı. Babasının ölümünden sonra bu tabloyu ve Bellini'nin İstanbul'da yaptığı diğer tabloları pazarlarda sattırdı.
Venedikli tüccarlar ucuz fiyatlara bu ve diğer tabloları satın alarak Avrupa'ya götürdüler. Bugün Fatih Sultan Mehmed'in Bellini tarafından yapılmış bu tablosu Londra'daki National Gallery'ye aittir.


BİR RÜYA

Bezm-i âlem Vâlide Sultan yağmurlu bir havada faytonla saraya giderken, bir su birikintisi içerisinde boğulma tehlikesi ile baş başa kalmış, çırpınmakta olan bir kedi yavrusu görür...
Hemen faytonu durdurur. Ve titremekte olan kedi yavrusunu alır, üzerindeki suları elleriyle silerek ayaklarının arasına alır ve onu büyük bir anne şefkatiyle ısıtmaya çalışır.
Daha sonra saraya geldiklerinde kediyi güzelce doyurur ve ona gereken bütün ihtimâmı gösterir; böylece zavallı kediciğin ölümden kurtulmasına vesile olur.
Vefatından sonra sevenlerinden biri, kendisini rüyasında görür. Me­rakla sorar:
"Valide Sultanım, siz dünya hayatında büyük hayır-hasenat sahibi bir kimseydiniz. Kim bilir Cenâb-ı Hakk, sizlere ne büyük ikram ve ih­sanlarda bulunmuştur!"
Valide Sultan şöyle cevap verir:
"Evet, yaptığım bu hayır ve hasenata karşılık Cenâb-ı Hakk, bana bü­yük ikramlarda bulundu. Fakat asıl büyük ikramı, boğulmakta olan bir kedi yavrusuna gösterdiğim şefkat dolu hizmetimden dolayı bahşetti."
Ayrıca, Bezm-i âlem Valide Sultanın sık sık kullanmış olduğu mühründe kazınmış olan aşağıdaki ibâre, Onun bu manevi şahsiye­tinin kaynağını ortaya koyan güzel bir örnektir:
"Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl?
Zuhurundan Bezm-i âlem oldu vâsıl."
Kaynak:
Yavuz BAHADIROĞLU, Tarihimizin Gizli Odaları Hayat Yayıncılık,2012, Bayrampaşa / İstanbul, sh:293



Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar