FATIMA OLAYI ve 2012 FİLMİ
[13 Mayıs 1917’de Portekiz’in Fatima kentinde
dünya tarihini etkileyecek bir olay gerçekleşti. Fatima şehrinin yakınlarında
bulunan Cova da Iria bölgesinde çobanlık yapan üç çocuk aniden gök gürültüsüne
benzeyen bir ses duydular. Şimşeğe benzeyen patlamanın ardından parlak giysili
beyaz bir kadın göründü. Beyaz elbiseli kadın çocuklara kendisinden
korkmamaları gerektiğini ve her ayın on üçünde o anda bulundukları yere gelerek
dua etmeleri ve kendisiyle konuşmaları gerektiğini söyledi. Bu olay zamanla
bütün bölgede duyuldu ve insanlar buraya akın etmeye başladılar. Yalnız bu üç
çocuktan başka kimse bu varlığı göremiyor ve duyamıyordu ama orada bulunan
binlerce kişi, nedenini bilemedikleri bir şekilde kendilerinden geçiyorlardı.
Beyaz giyimli kadın çocuklarla konuşmaları esnasında, ikisini yanına alacağını
söylemişti. Bu söze uygun olarak Francisco 1919’da, Jacinta’da 1920 yılında
öldüler. Lucia ise görünüm hadiselerinde başrolde olan kişiydi ve hayatının
geri kalan kısmını Vatikan kontrolünde manastırda geçirdi. Hiçbir zaman
kilisenin izni olmaksızın kimseyle konuşmadı. Lucia 1917 yılında mayıs ve ekim
ayları arasında kendisine görünen Meryem aracılığıyla aldığını iddia ettiği
sırları, 1941 yılına kadar herhangi bir kişi ya da kuruma ulaştırmadı. Daha
sonra mesajın ilk bölümünü 1941 yılında papa’’ya özel olarak ulaştırılması için
yazdı ve mesaj sadece Papa’ya ulaştırıldı (Papa Pius); mesajın üçüncü bölümünü
1943 yılında yazdı. Ancak yazdığı bu üçüncü bölümle ilgili olarak, “daha iyi
anlaşılabileceği için 1960 yılında açıklanması doğru olur…” diye bir şart
öne sürdü. Bu tarihten itibaren birçok papa bu sırları okudu ve bu sırların
sıkıntısını yaşadı.
Uzun yıllar sonra açıklandığında ise bu
sırların Meryem tarafından verilen sırlar olmadığı, kilisenin gerçek sırları
açıklamaktan çekinerek kendi istekleri doğrultusunda farklı bir sır açıkladığı
konusundaki tartışmalar hala sürmektedir. Çünkü bazı yazarlar tarafından
verilen gerçek sırların, kilisenin yaşayacağı sıkıntılarla ilgili olduğu için
bunların açıklanmayıp yerlerine kilise ideolojisine uygun sırların açıklandığı
belirtilmektedir.
Fatima olayında verilen sırlar sadece
apokaliptik bilgiler mahiyetinde değil aslında dünyanın geçirmiş olduğu olumsuz
süreçle bağlantılı olarak da değerlendirilmelidir. 2 Çünkü Fransız İhtilal
inden sonra başlayan, dinin ortadan kaldırılarak yerine insan aklı ve
vicdanının konulması gerektiği anlayışına göre din bilimsel gelişmeler
sonucunda belirli bir zaman içinde insanların zihnindeki ve hayatındaki yerini
kaybedecekti. Ancak günümüzde yaşanan sürece baktığımızda dünyada dine karşı
değil dine doğru bir yöneliş olduğunu fark ediyoruz. İnsanlar artık
hayatlarında var olan manevi boşluğun dinle doldurulması gerektiği düşüncesini
kabul ettiler ve bu düşünce çerçevesinde hayatın dini olmayan olaylarından bile
dini bir takım alametler aramaya başladılar. Yaşanan bu süreç esnasında
insanların hayatında birçok dini figürler ortaya çıkmaya başlamıştır. Meryem
Hıristiyanlık tarihi boyunca insanların hayatında önemli bir yere sahip
olmuştur. Ancak modern dönem boyunca insanların zihnindeki yeri biraz daha
sağlamlaşmıştır. Günümüzde insanlar artık dini hayatın her kısmında aramaktadır
demiştik. İşte bu duyguları tatmin edebilme ihtiyacıyla birlikte Meryem ana
kültü tekrar gündeme gelmiştir. İnsanlar dünyevi hayatlarında yasadıkları
sıkıntıları aşabilme amacıyla bir anne olarak yaklaştıkları Hz.Meryem’den
yardım istemektedirler. Görünümlerin tarihi incelendiğinde Meryem kültünün
popülerliğindeki en önemli etken, kırsal bölgelerde zor durumda bulunan
insanlara çözüm önerileri sunmasıdır. İnsanların görünüm hadiselerinin peşinden
gitmeye başlaması sonucu dünyada dini bir hareketlenme meydana gelmiştir.
Modern bilimler bu görünümleri insanların yasadıkları halisünasyonlar olarak
değerlendirse de onlar hala bu metafizik hadisesin arkasından gitmeye devam
etmektedirler. Günümüz toplumunda ruhsuz bir şekilde umutsuzluğa itilmiş
insanoğlunun Marx’ın tabiriyle “kalpsiz bir dünyanın kalbi” olarak
tanımlanan dine yönelerek huzur bulma arayışlarının en önemli göstergesi Meryem
ana kültü olmuştur. Modern düşüncenin bütün alanlarda ortaya çıkan gelişmeler
sonucunda dini düşüncenin ortadan kalkacağı anlayışına rağmen, ülkemizde
meydana gelen bir olay bu durumun tam tersini yansıtmaktadır.
21 Ağustos 2006 günü İzmir’in Selçuk
ilçesinde bir orman yangını meydana gelmiş bu orman yangın bu bölgede bulunan
Meryem ana evinin yakınlarına kadar gelmiş ve sönmüştür. Bu durum insanlar
tarafından “ilahi bir mucize” olarak nitelenmiştir. Bu örnekten
de anlaşıldığı gibi modern bilim dünyamızı ne kadar bilimsel yöntemlerle
açıklamaya çalışsa da insanların doğaüstüne olan ilgileri ve yönelişleri
artarak devam etmektedir. Modernitenin getirmiş olduğu manevi boşluk duygusu
batı insanının daha fazla dine yönelmesini sağlamıştır. İnsanlar yaşamak
istedikleri dini duygu ve pratikleri toplumsal alanda hac ibadeti seklinde
ortaya koymaya başlamıştır.
Fatima bölgesi dünyanın geçirmiş olduğu büyük
dönüşüm süreci içersinde tarihi etkileyebilecek bir süreç yaratmıştır. Bunlar
birkaç baslık altında sıralanabilir.
Birincisi, görünümlerin gerçekleştiği dönem
dünyadaki dini sürecin olumsuz nitelemelere maruz kaldığı bir dönemdir. Yirminci
yüzyılın basından itibaren dünya dini boyuttan bilimsel boyuta bir dönüşüm
yasamıştır. İnsanların dünyaya ait açıklamaları dini temelli olmaktan çıkıp
bilimsel açıklamalara yönelmiştir. Dine karsı başlatılan bu saldırılar kutsalın
dünyadaki temsilcileri olan dini kurumlar tarafından fazla zarar görmeden
atlatılmaya çalışılmıştır.
İkincisi, modern süreçteki dini uyanışa olan
katkısıdır. Meryem’in üç küçük çocuğa verdiği mesajlar da dünyanın dini durumu
ve bu bozulma sürecinde insanların tanrının isteklerini yapmamaları halinde
baslarına gelebilecek olumsuz durumlara dair açıklamalar vardır. Meryem
insanları yaptıklarının sonuçları konusunda uyarmış ve onlardan Allah Teâlâ’yı
kızdırmamalarını istemiştir. Üçüncüsü, verdiği politik mesajla ilgilidir. Verilen
sırların birisi görünümlerin gerçekleştiği dönemde dine karsı olan tutumun en
sert yaşandığı yerlerden Rusya ile ilgili açıklama yapılarak Rusya’nın
Hıristiyanlığa dönmesi gerektiği ve insanların bunun için topluca dua etmeleri
istenmiştir. Rusya bu süreçte Katolik Kilisesinin karsısında yer aldığından
Katolik kilisesi Fatima olayını dünyadaki uyanışı kendi görüşleri doğrultusunda
yönlendirebilme isteğiyle oldukça etkili bir şekilde destekleyerek
kullanmıştır. Bu olay batı dünyasının Rusya karsısında kullanabileceği bir koz
haline getirilmiştir. Olayı önemli kılan sebeplerden birisi de verilen sırların
gerçek olup olmadığı üzerinden yapılan tartışmalarla ilgilidir. Sırlar kilise
tarafından değişik tarihlerde açıklanmıştır. Fakat açıklanan sırlar din adamları
yazarlar ve halkı pek tatmin etmemiştir. Çünkü özellikle üçüncü sır 2000
yılında açıklandığında şaşkınlık yaratmıştır. Kilise üçüncü sırrın 1981 yılında
Papa II. Jean Paul’e Mehmet Ali AĞCA tarafından gerçekleştirilen suikast
olduğunu açıklamış ve papa kilise tarihi açısından çok önemli bir konuma
yükseltilmiştir. Batı dünyasında bazı yazarlar ise bu sırrın suikast ile ilgili
değil de kilisenin sonu ile ilgili bilgi verdiği kanaatindedir. Kilisenin kendi
sonu ile ilgili gerçekleri açıklayamamasından dolayı böyle bir yola başvurduğu
iddia edilmektedir.][1]
Kıyametin kopuşu ile olan bilgi Allah Teâlâ’ya aittir. Bu bilgi hiçbir
kula özel olarak dahi verilmemiştir. “Gelecek” gibi çok geniş ve
henüz tecrübe edilmemiş bir alanda söz söyleme, bu tür bilgileri doğru sayıp
üzerlerine hüküm bina etme zor ve iddialı bir husustur. Çünkü gelecekle ilgili
bilgilerin sınırı yoktur. Her alanda önceden verilen veya verildiği iddia
edilen bilgi bu kapsama girer.
Kur'an-ı Kerim, gaybı bilmeyi Allah Teâlâ’nın yüce sıfatlarından biri
olarak kabul etmektedir. “Gaybı bilen” nitelemesi sadece Allah
Teâlâ'ya nisbet edilebilir. [2]
İmam Matüridî bu ilme sahip olmayı Rabb, ondan mahrumiyeti de yaratılmış
(merbûb) olmanın bir alameti olarak ifade etmektedir. [3]
Kur'an-ı Kerim bir taraftan, gaybı bilmenin Cenab-ı Hakk'ın kontrolünde
olduğunu beyan ederken öte yandan Allah Teâlâ'nın resullerinden dilediklerine
gayptan bilgi vereceğini ifade etmektedir. [4]
Bu demektir ki insanoğlu gayptan beşerî özellikleri ile değil, ancak Allah
Teâlâ'ın bildirmesi (vahiy) ile veya ilham etmesi ile bilgi sahibi olabilir.
Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de “Yüce Allah'ın, resullerinden
dilediklerine gayptan haber vereceği” bildirmektedir. [5]
Enbiya Allah Teâlâ'nın “elçileri” olduklarına göre zaman zaman
vahiy yoluyla gaybî haberler alabilirler. Bu durum istisna olup onların bütün
hayatları için genelleştirilemez. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de
“Hiçbir insanın, yarın ne yapacağını ve
nerede öleceğini bilemeyeceği”
[6]
şeklinde bütün insanları kapsayan genel hükümler belirtilmiştir. Bu umumi hükmü
birçok rasülün ağzından teyid etmektedir. Mesela; Hz. Nuh aleyhisselâm kavmine;
“...Size Allah'ın hazineleri yanımdadır,
demiyorum. Ben gaybı da bilmem...”
[7]
dediği, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleminde
“...Benim ve sizin başınıza gelecek olanları
bilmiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uymaktayım...” [8]
diye söylediği buyrulmaktadır.
Kur'ân-ı Kerim’in bakışına göre gaybî haber Allah Teâlâ'ya ait yani
ilâhî kaynaklıdır. Beşerin kendi imkânları ile gayptan haber vermesi mümkün
değildir. Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme vahiy yoluyla bazı
gayp haberlerinin bildirildiği Kur’ân-ı Kerim’de yer almıştır [9].
Ona gönderilen gayr-i metlüv vahiyler Kur’ân-ı Kerim’de yer almadığına göre [10],
bir kısmının da bu şekilde bildirilmiş olabileceği ve bu haberlerin de hadis
kitaplarında yer almış olabileceği tabii karşılanabilir.
Sünnetten de Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin gaybı bilmediğini
ifâde eden birçok misal göstermek mümkündür. Mesela Hz. Aişe radiyallâhü anha “...
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin gelecekte olacakları, bildiğini iddia
eden Allah Teâlâ'ya iftira etmiş olur” [11]
demekte, mahşerde ümmetinin affedilmesini isteyen Rasûlüllah sallallâhü aleyhi
ve selleme
“Sen, onların senden sonra neler yaptıklarını
bilmiyorsun” [12]
denileceği haber verilmekte, ashaptan Osman b. Ma’zûn hakkında
“Allah'ın sana ikramda bulunacağına şehadet
ederim” diyen Ümmü'l-A'la'ya (v.6/627), Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellemin “Ben Allah'ın elçisi olduğum halde ne
muamele göreceğimi bilmiyorum” [13]
dediği bildirilmektedir.
Gayb bilgisinin Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme bildirildiği
muhakkaktır. Fakat bilginin zaman, mekân, şahıslar hakkındaki kapalı ve imalı
ifadelerinden dolayı, gerçekleşene kadar çoğu zaman gizli kalması nedeniyle
istismar edildiği, uydurulmaya müsait olması açısından şüpheli kısma da girer.
Adı üzerinde olduğu gibi “gaybî” kelimesi “hazırda olmayan;
görünmeyenlere âit; hazır olmayanlara âit; başka âlemdekilere âit; âhirete âit;
gayba âit ve müteallik” demek olunca kabul etmemek sorunu ile
karşılaşırız. Dinin temeli de “gayb” üzerine kurulu olduğuna göre
bilgilerin ret ve kabul aşamasındaki dikkatin ne olacağı daha açıktır.
Anlaşıldığına göre gaybi bilgide sınırlamayı kaldırmak, insanları
takıntılardan kurtulmalarıyla donukluk içine düşmelerine mani olmak için,
vahyin bir kısmında okunmayan vahyin gelişi (gayr-i metlüv) ile sorumluluk
sınırlarının genişlemesine Allah Teâlâ engel olmuştur. Fakat hadislerde gelen gaybi haberler ile
belki Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem düşünce alanında öngörü sahibi
olunmanın temellerini atarak sebep ve sonuç ilişkisinin çözümleme ile gelecek
için geçmişin yorumlanması ve gelecekte oluşacak kırılmaların önüne geçilmesi
ve ibret alınacak derslerin çıkması istenilmiştir.
Hz. Ali kerremallâhü veche gelecek için birçok bilgiyi kendisinden sonra
geleceklere bildirmiştir. Fakat bu bilme ve bildirmeler ile gelecekte olacak
olaylarda bir değişme olmamıştır. (Kerbela) Olacak olayların sonsuz örgüsü
kendi içindeki sarmalı nasıl olmakta olduğudur.
Sonuç olarak Fatıma olayını hatırladıktan
sonra 2012 filmi ile ne ilgisi var olduğunu düşünebilirsiniz. Fatıma olayında
değindiğimiz gibi bazı bilgilere ulaşanlar, insanları olması ihtimal olaylar
için, önceden alıştırılması ile elde edecekleri önemli husus, sunulmuş bilgi
sayesinde, kaos, tepkisiz hale getirmek veya daha az bir zarar
ile olacak hadisenin etkisini azaltmaktır.
İnsanların her türlü krizde katlanma ve
dayanma sayısı sınırlıdır. Aşırı
etki ve tepki kontrolsüzlüğü çağrıştıracağından önlem paketleri içinde bu tür
filmlerin yapılması normaldir. Ancak bize göre bu film Fatıma olayının üçüncü
sırrının ortaya çıkışına işaret olacaktır, diye düşünüyoruz.
Bekleyelim de görelim.
[1] KIR, Muhammet; DİNLER TARİHİ AÇISINDAN
FATİMA
OLAYI; Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü
-Felsefe Ve Din Bilimleri Enstitü Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi-210602
Eylül – 2007; s.1-4
[2] Mâide,109; En'am,73; Tevbe,94; Ra'd,9; Sebe',48
[3] Kitabu't-tevhîd, s. 21.
[4] Âl-İ İmran,179; Cin,26
[5] Âl-i İmrân, 179; Cin, 26.
[6] Lokman, 34.
[7] Hûd, 31.
[8] Ahkâf, 9
[9] Nûr: 24/11-16; Muhammed: 47/16; el-Haşr: 59/11-12;
et-Tahrîm: 66/3.
[10] Gayr-ı Metlüv Vahiy
Oryantalistlerin başlattığı
ve bazı müslümanlarca da kabul gören “Kur’ân-ı Kerim dışında vahiy olmadığı
ve sünnetin vahiy olmadığı” belli bir mesafe kat etmiş ve müslümanların
düşüncelerini bulandırmıştır. Sünneti hafife alan veya inkâr eden bu kimselerin
itirazlarına bakacak olursak, bütün meselenin çözüm noktasının “Kur’ân-ı
Kerim’den başka vahyin” Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme inip
inmediğidir. Bunu Kur’ân-ı Kerim şu şekilde açıklar.
“Nebi,
eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. O bunu nebinin diğer bir eşine
haber verince, Allah da bu durumu nebiye bildirmişti, o da bir kısmını yüzüne
vurmuş bir kısmını da yüzüne vurmadı. Nebi bunu ona haber verince eşi “Bunu
sana kim söyledi?” dedi. Nebi, ”Bilen, her şeyden haberi olan Allah Teâlâ bana
söyledi” dedi.” (Tahrim, 3)
Tefsirlerde beyan edildiğine göre
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem gizli tutmak kaydıyla eşi Hafsa'ya bir
söz söylemiş; ancak o, bu sözü saklayamayıp Hz. Aişe'ye söylemiştir. Bunun
üzerine Allah Teâlâ durumu Hz. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
bildirmiş, o da Hafsa'ya anlatmıştır. Hafsa, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve
selleme bunu kimin haber verdiğini sormuş, O da Allah Teâlâ’nın bildirdiğini
söylemiştir. Ancak Kur'ân'da bu bildirimin kendisi yer almıyor. Demek ki bu
bildirim Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme gayr-i metlüv vahiyle
bildirilmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de buna benzer birçok
ayette (Ahzab, 37; Bakara, 144; Haşr, 5; Fetih, 15;
Şura, 21; Hakka 44,47; Yunus; 15; Enfal, 5; Nur, 62; Enfal, 9) gayr-i
metlüv vahyin olduğuna işaretler mevcuttur. İşte bu
hakikati ifade ederek Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Dikkat
edin bana Kur-an ve benzeri verildi.” (Ebu Davut, 6) Bu
nedenle Resul, bu iki kaynağı insanlara ulaştırmakla mesuldür. (Maide,
67)
[11] Müslim, İman, 77; Tirmizî, Tefsir, 7.
[12] Buhârî, Fiten, 1.
[13] Buhârî, Cenâiz, 3.
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar