FELSEFESİZ OLMUYOR
Francis
Bacon, Ateizmle ilgili incelemesinde bu durumu şöyle özetler:
Aristoteles’in
Metafizik adlı eseri şu sözlerle başlar:
Açılıp
gelişen beşeri akıl, bu ortak itkiyi tatmin etmek için, kendi dışında tasavvur
edebildiği uzamın uç noktalarım ve içindeki tasavvur edebildiği benliğin uç
noktalarını keşfetmiş, bir şeyle her şey, sebep ile sonuç, doğa ile doğanın
eserleri, akıl ile aklın kaynağı, ruh ile ruhu tözü, yanılsama ile gerçeklik
arasındaki ilişkileri bulmaya çalışmıştır.
Kadim
bir filozof bir keresinde şöyle söylemişti:
Demek
ki insanın doğal dünyadaki statüsü, düşünmesinin kalitesiyle belirlenir. Aklı,
hayvani içgüdülerinin esiri olmuş kişi felsefi olarak bir vahşiden üstün
değildir, akli melekelerini insani meselelere yoran kişi bir insandır, ilahi
gerçeklikleri tefekkür eden kişi ise halihazırda bir yarı-tanrıdır; çünkü aklın
ona taşıdığı aydınlıktan pay alır. Çiçero, “Bilimlerin Bilimi" adlı
muhteşem yazısında şöyle haykırır:
Sh:
18
Arthur Schopenhauer’un felsefesinin esas
konusu iradedir; ona göre felsefenin amacı, aklın iradeyi kontrol etme
becerisini kazandığı bir noktaya kadar yükseltilmesidir. Schopenhauer iradeyi
omuzlarında akıl taşıyan güçlü kör bir adama benzetir. Akıl ise görme yetisine
sahip zayıf ve topal bir insandır. İrade, tezahürün asla yorulmayan sebebidir
ve doğanın her parçası iradenin bir ürünüdür; beyin iradenin bilme isteğinin
ürünüdür, el ise iradenin kavrama isteğinin ürünüdür.
İnsanın bütün entelektüel ve duygusal yapıları
iradeye tabidir ve büyük ölçüde iradenin emirlerini meşrulaştırma çabası
içindedirler. Demek ki akıl, irade edilen şeyin irade edilmek zorunda olduğunu
kanıtlamak için karmaşık düşünce sistemleri yaratır. Bununla birlikte deha,
aklın iradeye hâkim olduğu bir hali temsil eder ve dehada hayat itkilerle
değil, akılla yönetilir. Schopenhauer’a göre Hıristiyanlığın gücü, onun
kötümserliğinde ve bireysel iradeye hâkim olmasında yatar. Schopenhauer’un
dünya görüşü Budizme çok yakındır. Ona göre Nirvana iradenin boyunduruk altına
alınmasıdır. Kör yaşama iradesinin bir tezahürü olan hayat, ona göre bir
talihsizliktir. Schopenhauer’a göre gerçek felsefeci, ölümün bilgeliğini gören
ve üreme içgüdüsüne direnen insandır.
Friedrich Wilhelm Nietzsche için onun
insan umuduna kendine özgü katkısının Tanrı’nın şefkat duygusundan öldüğü
müjdesini vermesi olduğu söylenir. Nietzsche’nin felsefesinin öne çıkan
unsurları, onun ebedi döngü ile Schopenhauer’un yaşama iradesinin bir uzanımı
olan güç istencine (iradesine) yaptığı aşırı vurgudur. Nietzsche varoluşun
amacının kendisinin üstinsan diye adlandırdığı, her şeye gücü yeten bir bireyin
üretimi olduğuna inandı. Bu üstinsan dikkatli bir kültürün ve yetiştirmenin
ürünüydü; eğer zorla kitleden ayrılmaz, güç üretimi kutsallaştırılmazsa, birey
ölümcül vasatlık düzeyine tekrar batacaktır. Sevgi, Nietzsche’ye göre,
üstinsanın üretimi için feda edilmeli, ancak bu önemli insan tipini
üretebilecek olanlar evlenmelidir. Hem soy hem yetiştirme bu üstün tipin ortaya
çıkması için vazgeçilmez olduğu için, Nietzsche ayrıca aristokrasi yönetiminin
erdemine inanıyordu. Nietzsche’nin öğretisi kitleleri özgürleştirmedi, tam
tersine kitlelerin üstüne uğruna ölmekte tereddüt etmeyecekleri üstinsanı
konumlandırdı. Ahlaki ve siyasi açıdan üstinsan ne derse yasaydı. İradenin
gerçek anlamının erdem, öz-kontrol ve hakikat olduğunu bilenler için
Nietzsche’nin teorisinin ardındaki ideal açıktır. Ne var ki yüzeysel bir bakış
açısından kalpsiz, hesapçı, sadece en güçlü olanın hayatta kalmasıyla ilgili
bir felsefedir.
Sh: 34-35
Kaynak: Manly P. Hall,
Tüm Çağların Gizli Öğretileri/ Orijinal Adı: Secret Teachings of All Ages,
Ezoterik Klasikler Dizisi: Mitra, 2,1. Basım: Nisan 2008, İstanbul
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar