GOEBBELS’İN HATIRALARI -Goebbels Diaries 1942-1943
VAHDET
GÜLTEKİN
Nazı Almayasının Hitler ve Göring’le beraber, en başta gelen liderlerinden biri olan Goebbels, günü gününe hatıra tutmakla meşhurdu. Almanya’nın mağlûbiyeti üzerine, hayatına kendi eliyle son verdiği zaman, arkasında, harbin bilinmedik taraflarını aydınlatacak mahiyette bir hatıra defteri bıraktığı tahmin ediliyordu. Yapılan araştırmalarda bu hatıraların bir kısmı bulunmuş ve bir araya toplanmıştır. Arada eksik olanlardan bazılarının daha evvel kesilip yakıldığı anlaşılmaktadır; çünkü diğer sahifelerde de yanık izlerine, is kokusuna rastlanmıştır.
Eldeki hatıralar, şu
devreleri ihtiva etmektedir: 21 ocak 23 mayıs 1942 (yalnız 22- 25 mart ve 10
nisan günleri eksik): 7-20 aralık 1942; 2-20 mart 1943; 9 nisan 28 mayıs 1943
(26 mayıs arası eksik); 8-30 eylül 1943; 130 kasım 1943 (5 -23 kasım aram
eksik); 4-9 aralık 1943.
Goebbels’in, bir gün
sonra olmak üzere, günü gününe kaydettiği bu hatıralar sadece bir hükümet adamının
resmî notları değildir; bunlarda o tarihlerdeki hâdiselerin devrin siyasî
hayatında büyük rolü olan bir şahıs tarafından mütalaasını ve onun üzerinde
hasıl ettiği akisleri de bulmak kabildir. Bundan başka, tarih için kıymetli
malzeme teşkil den bu hatıralar, harp senelerindeki bir çok hadislerin gizli
taraflarını da açığa vurmaktadır.
Dr. Paul Joseph
Goebbels, 29 ekim 1897 de Rhein havzasında Rheydt’ta doğmuştur. Gimnasyum
tahsilinden sonra sırasıyla Bonn, Freiburg, Würzburg, München, Heidlberg,
Köhln, Frankfurt ve Berlin’ Üniversitelerinde tarih, sanat ve edebiyat
tarihilisaniyat okumuş ve felsefe şubesinden doktor ünvanını almıştır.
9 kasım, 1926 da
Nasyonal Sosyalist Partisinin Berlin’ Başkanı olan Goebbels, ertesi sene
“Angriff” isimli parti organını çıkarmış, 1929 da Nazi Partisinin propaganda
şefi olmuştur. Naziler iktidara geçtikten sonra kabinede Millî Eğitim ve
Propaganda Bakanlığına getirilmiştir. Goebbels’in, Nazi Partisi siyasetine dair
birçok eserleri vardır.
Goebbels’in hatıraları
bütün dünyada gerek halk arasında, gerek basın, siyaset ve tarih Âleminde büyük
bir alâka ile karşılanmıştır. Bu arada yabancı basında çıkan tenkit ve
mütalâalardan birkaçını aşağıya alıyoruz:
«Şimdiye kadar
neşredilen tarihî vesikaların en mühimmi ve en fazla sır fâşedeni bu hatıralar
olmuştur. Bunların hakikaten Goebbels’in kaleminden çıktığına zerre kadar şüphe
yoktur.»
Harold Nicolson (Daily
Telegraph)
«Fevkalâde bir eser...
Bunu okurken karşımızda bir kitap değil, Goebbels’in dünyada tek itimat ettiği
insan, yani bizzat kendisi bulunuyor.» — S. Crossman (Nevi Statesman)
«Hiç bir vesika Alman
harp makinesinin iç yüzünü bu kadar açık bir şekilde meydana koymamıştır.
Hatıraların hakikî olduğu şüphe götürmez.» — A. J. Cummings (News Chronicle)
«Bu harbin tarihini
yazacaklar için zengin bir malzeme kaynağı olan bu eser ayni zamanda edebiyat
ve ruhiyat bakımından da merakla okunacak bir kitaptır. — (Observer)
«Her tarih talebesinin
okuması lâzımgelen bu hatıralar, ayni zamanda, insanı derhal saran ve peşinden
sürükleyen meraklı bir kitaptır.» — Peter Qııennell (Daily Mail)
Bu hatıralar nasıl ele
geçti ?
«Goebbels’in hatıraları»
1947 senesi başından bugüne kadar bütün dünyada neşredilen bu neviden 74 adet
hatırat arasında en mühimmi, en enteresanıdır. New York’taki Doubleday and
Doran neşriyat evi, tam sekiz ay evvel, Amerika’n efkârı umumiyesini hazırlamak
maksadıyla bu hatıraları kitab şeklinde kendisinin basacağını ilân ettiği zaman
bir hafta içinde 11.000 sipariş almıştır. Kitabın intişarından 8 ay önce 11.000
sipariş almak bir rekor teşkil etmektedir.
1947 yılı İkinci Dünya
Harbinin birçok mühim simalarına ait hatıraların neşrile dolu olarak geçmiş bir
yıldır. Roosevelt’in hizmetçisinden, General Stihvell’in hatıralarına kadar
neşredilen bir yığın hatıratı toplu olarak inceliyen münekkidler, Goebbels'in
hatıralarını 1948 in en mühim ifşaat eseri olmağa namzet bulduklarını ilân
etmişlerdir.
Bugün tercümesini takdim
ettiğimiz bu hatırat. Berlin’ harabeleri arasından okuyucunun eline gelinciye
kadar büyük maceralar geçirmiştir. Temmuz 1947
denberi Doubleday and Doran neşriyat evinin «Publishers Weekly», «New
York Times Book Review» ve «Saturday Review of Literatüre» de verdiği ilânlarda
ve kitab hakkında yazılan yazılarda bu safhalar parça parça açıklanmıştır.
Bu safhalar, 1897 de
Rhineland’ın Rheydt kasabasında doğup, 23 yaşında Heidelberg'de felsefe
doktorası vermiş ve 1922 de Nazi Partisine iltihak edip, 1927 ’ de «Der
Angriff» i kurmuş olan ve 1930 ’ da Reichstag’a girip 1933 ’ te Nazi Partisinin
işbaşına gelmesi üzerine yeni tesis edilen Propaganda Nezaretinin başına
getirilen Joseph Goebbels’in. 1945 yılında Berliııde intihan ile başlamaktadır.
1945
yazında Sovyet kuvvetleri Berlin’ mücadelesinde son Alman mukavemet
kuvvetlerini de yok edip Berlin’i işgal ettikleri esnada ajanslar bütün dünyaya
12 sene yeryüzünde en fazla münakaşa mevzuu olan simalardan Joseph Goebbels'in,
karısı ve çocuklarıyla beraber intihar etmiş olduğunu bildiriyorlardı.
Berlin’ tam bir harabe
haline gelmişti. Şehri işgal eden öncü Sovyet kıtaları arasında, Berlin’e ilk
girecek olan kuvvetlere ait haberleri bildirmek vazifesile mükellef iki
“Associated Press” harp muhabiri de bulunmakta idi. İki muhabir, Ruslarla
beraber Berlin’e girdikleri zaman şehrin muhtelif yerlerini dolaşırken Joseph
Goebbels’in evini de geziyorlar. Fakat bu evi gezme müsaadesini alıncıya kadar,
analarından emdikleri süt burunlarından geliyor. Sovyetler bu evi henüz
araştırmamış bulunuyorlar. Goebbels, karısı ve çocuklarıyla beraber, başka bir yerde
intihar etmiştir. Ev yıkılmış, yakılmış, yarı harabe haline gelmiştir.
İki muhabir, evin içinde
araştırmalar yaparken, alt katta bir yığın not ve hatıralara rastlıyorlar.
Biraz karıştırınca içlerinde birçok harita ve içtima zabıtları bulunan bu
yanmış dağılmış notları Hitler’in boyu küçük, fakat işi büyük adamı Dr.
Goebbels’in şahsî hatıraları olduğunu büyük bir heyecanla farkediyorlar. Derhal
araştırmalara girişip her yeri gözden geçiriyorlar ve buldukları bütün yazılı
kâğıt ve dosyaları topluyorlar.
Topladıkları notlar yedi
bin sahifeyi geçmektedir. Onları Sovyet makamlarının gözlerinden kaçırmak ve
hiç şüpheyi celbetmeksizin Amerika’n işgal bölgesine geçirmek icab ediyor. İki
muhabir bir Jeep arabasıyla hatıratı bin bir güçlükle kaçırıyor ve bütün kontrolleri
geçerek Amerika’n bölgesine geliyorlar. Fakat en mühim safha burada başlıyor.
Buldukları notlar, haritalar ve dosyalar yedi bin sahifeden fazladır. İşin en
mühim safhası lüzumluları lüzumsuzlarından ayırıp, nihayet bunlar içinden
Goebbels’in şahsî hatıralarını ayıklamaktır.
Bu safhadan önce iki
muhabir telsizle New York’ın Doubleday and Doran neşriyat evine Goebbels’in
hatırasını bulmuş olduklarını, fakat tasnifte çok büyük güçlükle
karşılaştıklarını bildiriyorlar. Doubleday telsizle derhal hatıratı basmağa
karat verdiğini ve tasnif işinde vardım etmek üzere bir adamın yola
çıkarıldığını bildiriyor. Bu adam, Berlin’e geliyor ve üç kişi tasnife
başlıyorlar. İlk iş umumî tasniftir. Bu arada iki harp muhabirinden biri yerini
Doubleday mümessiline bırakıyor. İki kişi tasnif işine girişiyorlar.
Bu faaliyet tam iki
seneye yakın bir zaman sürüyor. 1947 yılının haziranına kadar. Bu esnada diğer
bir güçlük ortaya çıkıyor: Gerek Berlin’de hatırat üzerinde çalışanlar, gerek
Doubleday kumpanyası, bu hatıratın telif hakkını iddia edebilecek olan
vârisleri arıyorlar. Alman harp suçlularının harıl harıl muhakeme edildikleri
günlerde Goebbels’in vârisi olduğunu iddia edecek babayiğit Almanya’da
bulunmuyor. Gazetelerde Goebbels’in vârisinin arandığı uzun zaman ilân ediliyor,
fakat hiç ses çıkmıyor. Nihayet Amerika’da iki Alman ortaya çıkıyorlar. Bunlar
Goebbels’in yakın arkadaşıdırlar, fakat vârisi olabilecek vaziyette midirler?
Doubleday, bunun üzerine vârisleri aramak işinden vazgeçiyor. Hatırata muayyen
bir telif hakkı ayırıyor ve bir kenara koyuyor.
Hatırat nihayet umumî
bir şekilde tasnif edilmiş olarak New York’a geliyor. Şimdi işin en son safhası
kalmıştır. Hatıratın alacağı nihaî şekil.
Bunu tesbit için de
Doubleday Neşriyat Müdürü ile Büyük Elçi Hugh Gibson işe başlıyorlar. Bu sırada
Doubleday, temmuz içinde kitaba dair ilk geniş malûmatı «Editör and Publisher»
de ilân ediyor ve yılbaşında kitabin çıkacağım bildiriyor. Doubleday Neşriyat
Müdürü ile Büyük Elçi Hugh Gibson, kitabın «Nazi şeflerinin karakter ve hayatlarına
ve Alınan devlet mekanizmasına ait en mühim ifşaatı ihtiva eden vesikalar»
olduğunu ilân ediyorlar.
Nihayet hatırat son ve
mükemmel şeklini alıyor. 12 Ekim 1947 de New York Times Book Review kitabın
tamamlandığını ve basılmakta olduğunu bildiriyor.
Fakat hatırata dair
efkârı umumiyede uyanan büyük alâka üzerine Doubleday, kitabın neşrini martın
ortalarına bırakıyor. Bundan istifade ile 20,000 dolarlık ilân kampanyasına
girişiyor. Gösterilen büyük alâka üzerine kitabın ilk baskısını 60.000 olarak
yapmağa karar veriyor.
Bu esnada, Cordell Hull,
John Steinbeck. Churchill ve James Byrnes’ün hatıraları gibi yılın en mühim
hatıralarını uzun mücadelelerle birbirlerinin ellerinden kapmış olan iki büyük
gazete. New York Times ve New York Herald Tribüne faaliyete geçiyorlar.
Amerika’da, İngiltere’de
ve dünyanın her tarafında son yıllarda hatırat tefrikaları çok büyük rağbet
görmektedir. Bunu çok iyi bilen büyük Amerika’n ve İngiliz gazeteleri mühim
hatıraları kitap halinde neşredilmezden evvel neşretme hakkın, satın
almaktadırlar.
İşte Goebbels’in
hatıratının tefrikası içinde en mühim mücadele yukarıda isimleri yazılı iki
gazete arasında kopuyor. Nihayet New York Times, büyük fedakârlıklarla bu işte
galip çıkıyor ve hatıratı elde ediyor.
New York Times’le beraber
İngiltere’de Daily Express de bu hakkı satın alıyor ve bu meyanda hatırat
«Cumhuriyet» e de satılıyor. İşte New York, Londra ve İstanbul’da 8 mart
pazartesi günü ayni günde neşre başlanılmış olan Goebhels in hatıralarının
meraklı macerası! — S. Y.
21 OCAK 1942 — Mançurya hududundaki Bolşevik
kıtalarının maneviyatının son derece bozuk olduğuna dair bazı haberler
alıyoruz. Fakat, Alman milletinin lüzumundan fazla ümide kapılmam ışı için bu
haberleri neşrettirmiyorum. Millet, harbin acı hakikatlerine göğüs germeli ve
boş ümidler beslememelidir.
Berimdeki bozgunculara
karşı şiddetle mücadele etmeleri, hattâ lâzım gelirse etrafa bozguncu
rivayetler yayan bir kaç kişinin kulağını patlatarak diğerlerine ders vermeleri
için adamlarıma emir verdim. Son derece nazik bir devirde yaşıyoruz; onun için,
fevkalâde sıkı tedbirler almamız lâzımdır.
22 OCAK 1942 — İngiltere’de hâlâ, harp
sahalarından hiç olmazsa birinde zafer kazanılması icab ettiği hakkında
münakaşalar devam ediyor. Bu zafer sahası olarak da Libya intihal) edilmiştir.
Churchill artık bir çöl koleksiyoncusu oldu. Halbuki İngiltere, daha bir kaç sene evvel. Mussolini’yi bu
vaziyete sokmağa çalışıyordu.
Alman milletinin, Doğu
Cephesi hakkındaki endişeleri gittikçe artıyor. Bu endişeyi arttıran âmillerden
biri de soğuktan donup ölenlerdir. Doğu cephesinden gelenlerin, soğuktan
ölenlerin miktarı hakkında verdikleri malûmat orada, burada büyük hoşnutsuzluk
uyandırıyor. Maamafih, bu hoşnutsuzluk tehlike teşkil edecek mahiyette değil.
Asker mektublarının da
çok fena tesiri oluyor. Askerlerimizin cepheden memleketlerine neler
yazdıklarını kelimelerle tarife imkân yoktur. Bunun sebeplerinden biri de, her
birinin kendini mühim bir şahsiyet gibi göstermek arzusudur. Gösteriş yapmak
isteğinin bunda büyük bir rolü var. Vaziyetinin kötülüğünü mübalâğalı bir
şekilde anlatan asker bununla, evdekilere büyük bir üzüntü verdiğinin pekâlâ
farkındadır. Fakat, ne çare ki, halinden fazlasıyla şikâyet etmek, önüne
geçilmez bir beşeri zaaftır.
ROMMEL İÇİN
23 OCAK 1942 — Rommel'in Şimalî Afrika’da
büyük bir cesaretle giriştiği hücum son derece iyi gidiyor. İngilizler gene
mağlûbiyetlerini, hava şartlarının kötülüğü ile mazur göstermeğe çalışıyorlar.
Fakat, bir hayli gerilediklerini herhalde kendileri de müdriktirler. İngiliz
gazeteleri, Rommel’i bir hayli övmektedir. Onun, en sevilen generallerimizden
biri olduğu muhakkak. Bundan istifade etmesini bilmeliyiz.
24 OCAK 1942 — Rommel’in son zaferi
harikulade. İngiliz basını onu şapkasından gene tavşan çıkaran bir hokkabaza
benzetiyor. İngilizler Rommel hakkında yaptıkları propagandanın kendileri
aleyhinde olduğunu göremiyorlar. Onu. dünyanın en büyük generallerinden biri
haline getiriyorlar. Bu bizim hesabımıza gayet iyi bir şey. Rommel de hakikaten
böyle bir şöhrete lâyıktır. Bu suretle, ilk defa olarak haklı bir propaganda
yapılmış oluyor.
Amerikalılar o kadar
zavallı bir vaziyetteler ki mütemadiyen silâh imalatlarıyla övünüp duruyorlar.
Ağızlarından hergün binlerce tayyare ve tank çıkıyor. Fakat, Doğu Asya’yla bunlara
ihtiyaç baş gösterince ortada tayyare ve tank olmadığı görülüyor.
O zaman mağlûbiyet
üzerine mağlûbiyet kaydediyorlar.
Londra’da da işler pek o
kadar iyi gitmiyor. Buna rağmen ben şahsen İngiliz kabinesinde buhran olduğuna
dair dolaşan söylentileri fazla mübalâğalı buluyorum. Churchill’in,
memleketteki huzursuzluğu gidermek için çok güçlük çekeceği muhakkak; fakat
yerini gene muhafaza edeceğine eminim, çünkü İngiltere’de hakikaten onun yerine
konulacak adam yok.
ALMANYA’DA MANEVİYAT
BOZUKLUĞU
Yunan Silezyadan aldığım
haberlerden, yaralı askerlerin hâlâ, soğuk yük vagonlarıyla nakledildiğini,
donmuş bacaklarıyla bu vagonlarda 70-80 saat, üzerlerinde bir örtü olmaksızın
yattıklarını öğrendim.
Halk arasındaki
maneviyat da şöyle, böyle. Brauchitch’in azledildiğine dair hâlâ söylentiler
devam ediyor (Mareşal Braudhitsoh harp başladığı zaman Alman orduları
Başkomutanı idi.). Mareşalin, kendi arzusuyla mı çekildiğini, yoksa azil mi
edildiğini halk bir türlü kestiremiyor.
Alman halkının, yabancı
radyoları gittikçe daha (azla dinlediklerini zannediyorum.
PATATES FİYATLARI ARTARSA
İaşe Bakanlığı patates
fiyatlarının arttırılması için ısrar ediyor. Ben buna muarızını.
Çiftçileri daha geniş
arazide ziraat yapmaya teşvik için inallarına yüksek fiyat vermek lazım; bunu
kabul ediyorum. Fakat patates fiyatlarının arttırılması doğrudan doğruya halka
tesir edecek. Çünkü fakir halkın yiyeceği arasında patates zenginlere nazaran
daha büyük bir yer teşkil ediyor.
Onun için patates
fiyatlarının arttırılmayıp çiftçiye prim verilmesine taraftarım.
GAMLI BİR CENAZE MERASİMİ
Bugün öğle üzeri Mareşal
Yon Reichenau'ın cenaze merasimi yapıldı. Merasim inanılamayacak derecede kötü
oldu. Çok gamlı bir hava vardı, mızıka da son derece zayıftı. Bunun üzerine
teşebbüste bulundum: Bundan sonra, ordu mensuplarının cenaze merasimini bizim
Bakanlık tanzim edecek. Çünkü, bu cenaze merasimlerini devlete lâyık bir
şekilde ancak biz tertip edebiliriz (Mareşal Walter von Reichenau’ın, Rusya’ya
karşı yapılan bir taarruzda vurulup, yarasının iltihab yapması üzerine öldüğü
bildirilmişti. Fakat, o zamanlar, birdenbire öldüğü hakkında da bazı rivayetler
çıkmıştı).
25 OCAK 1942 — Alman denizaltılarının
Amerika’n Atlas Okyanusu sahilleri açıklarında ceman 125 bin tonluk düşman
gemisi batırdığına dair hususî bir tebliğ çıkardık.
Hele şükür! Nihayet
hususî bir tebliğ çıktı! Muhakkak ki buna çok ihtiyacımız vardı ve kurak bir
toprağa düşen yağmur tesirleri yaptı. Herkes bu garip tebliği şu harp
kışkırtıcısı Roosevelt’e karşı gayet müessir bir cevap olarak karşıladı. Alman
milleti Roosevelt’e küfretmektedir. Birçok kimseler acaba Churchill’den mi
yoksa asıl Roosevelt’ten mi nefret etmek lâzım geldiğini kendi kendilerine
soruyorlar.
AVUSTRALYA İNGİLTERE’YE
KIZGIN
Londra’da umumiyetle
Rommel’den korkuyorlar. Daha şimdiden efsanevî bir şahsiyet oldu. İngiliz
kuvvetlerinden bir kısmını çevirmeğe muvaffak oluşu âdeta bir mucize sayılıyor.
Hakikî bir askerin, en
gayri-müsait şerait altında bile, cesaret ve zekâsı sayesinde neler
yapabileceğini bu bize çok iyi bir şekilde gösteriyor.
Avustralyalılar, İngiliz
yardımının halen ellerine varmış olmaması yüzünden İngiltere’ye son derece
kızgın bulunuyorlar. Avustralya hükümeti Churchill’i bırakıp doğrudan doğruya
İngiliz milletine hitap ederek yardım istedi. Bu mesele İngiltere için pek tehlikeli bir şekil alabilir. Bu
yaranın deşilmesi ve üzerine tuz ekilmesi için propaganda teşkilâtımıza emir
verdim.
Canterbury
Başpiskoposunun yerine kimin geçeceğine dair gizli malûmat edindim. Bütün
ihtimaller piskopos Temple üzerinde toplanıyor. Temple, bugünkü Başpiskopostan
çok daha tehlikelidir. Çünkü İş Partisine daha yakındır. Vaktiyle Almanya’nın
orta derecede dostu olan bu adanı, şimdi Almanya’ya düşman kesilmiştir.
Churchill’i yüzde yüz
destekleyeceği muhakkak. Yani, İngiliz rahipler sınıfı tarafından şiddetli
hücumlara uğramaya hazırlanmamız lâzım geliyor, demektir. Fakat şimdiki halde
bir tehlike görmüyorum.
ŞU İKİYÜZLÜ KRAL BORİS
Gelen birçok haberlere
güre Bulgar hükümet mahfilinde Alman aleyhtarlığı biraz artmaktadır. Bilhassa
Kral Boris’in oldukça ikiyüzlü bir rol oynadığı bildiriliyor. Bu sinsi ve
kurnaz adamın Doğu cephesindeki müdafaanın kuvvetini gördükçe, icabında
kaçabileceği bir arka kapı aramakta olduğu anlaşılıyor.
HİTLER İN ARKADAŞLARINA
SADAKATİ
Führer bana haber yollamış:
“Stürmer”nin (Yahudiler aleyhinde neşriyat yapan mizahî gazete.) daha az
basılmasına veya faaliyetini tatil etmesine taraftar olmadığım bildiriyor. Bu
habere çok sevindim. Demek ki, Hitler, eski parti ve mücadele arkadaşlarının
safından ayrılmıyor; ara sıra çıkan ihtilâflar ve anlaşamamazIıklar yüzünden bu
arkadaşlığın bozulmasına meydan vermiyor. Mademki Führer bu kadar sadık hareket
ediyor, arkadaşları da ona ayni derecede sadık kalacaklardır. Ben de şahsan,
Yahudi meselesinde propagandamızın yavaşlatılmasına taraftar değilim.
Bu meselede daha ne
kadar çok yapacağımız şey olduğunu şu misal gayet açık bir şekilde
göstermektedir: Berlin’in ileri gelen Yahudilerinden birini şehirden tahliye
ederken evrakı ve eşyası gözden geçiriliyor. O zaman, bu adamın daha 1941 in
ortalarına kadar Alman Veliahdıyla mektuplaştığı görülüyor. Veliaht bu
Yahudi’ye gayet samimî mektuplar yazmış ve pek dostane ithaflar taşıyan
fotoğraflar göndermiştir.
Hohenzollern hanedanının
bugünkü efradı beş para etmez insanlar.
YABANCI İŞÇİLERİN ÇIKARDIĞI
BİR MESELE
Almanya’daki yabancı
işçilerin cinsî münasebetleri müşkül bir mesele oldu. Hattâ bazan çok fena bir
şekil aldığı oluyor. Bence bu meselenin en kat’î çaresi, umumhane açmaktan
ibarettir. Fakat, bu öyle nazik bir meseledir ki çok ihtiyatlı bir şekilde
hareket etmek lâzımdır.
RADYO DİNLEME MÜSAADESİ
Bence, yabancı radyoları
dinlemek için Führer’den müsaade almış bulunan kimseler, Seeharis Servisinden
(Yabancı radyoların verdikleri haberleri toplayıp yayan bir neşriyat.) de istifade
etmelidir. Radyo dinleme müsaadesi almış olanların sayısı pek az. Onun için ben
bir tehlike görmüyorum.
Propaganda Bakanlığı
memurların, bilhassa yabancı dillerle neşriyat yapan spikerlerin bir çoğunun bu
servisten haberdar olmaları bilâkis fayda verir.
Roosevelt, zafer olarak
ilân edecek bir şey bulamıyor. Halbuki, harpten evvel söylediği o iddialı
nutuklar henüz herkesin kulağında çınlıyor. O zaman söyledikleriyle şimdi
olanlar arasındaki tezat o kadar aşikâr ki bu tehlikeli vaziyetten kurtulabilmek
için o şimdi sadece yalanlara ve rivayetlere başvuruyor.
Diğer taraftan,
Churchill de gene eskisi gibi parlak yalanlarına devam ediyor. Buna mecbur;
zira, kendisine ve bilhassa arkadaşlarına karşı muhalefet gittikçe artıyor.
Bence Ingiltere nin mezarını asıl Churchill kazacaktır.
27 OCAK 1942 — Amerika bizi, bilhassa
Japonya hususunda, bir ırk münakaşasına sürüklemek için, boşuna gayret sarf
ediyor Amerikalılar, bu propagandalara kapılıp münakaşaya gireceğimizi
sinyorlar. Aldandıkları nokta da burası.
Şu muhakkak ki, Japonya
karşısındaki ve Doğu Avrupa’ meselelerindeki vaziyetimiz naziktir. Bu tehlikeyi
göze almamak için en kestirme yol, sükûttur. Bu işte hiç bir kazancımız
olamayacağına göre, emir verdim: Alman haber kaynakları bu meselenin havadisini
bile neşretmeyecekler.
30 OCAK 1942 — Churchill'in hücumları gene
başladı. Avam Kamarasında kendisine karşı muhalefetin arttığı görülüyor. Fakat
kimsenin güvensizlik oyu teklifine cesareti olmadığı belli. Son haftalar
zarfında gazetelerde hükümet aleyhine çok şiddetli yazılar çıktığı halde Avam
Kamarasında, epey hararetli tenkidler olmakla beraber, hücum pek beklenildiği
kadar olmadı.
Amerika’n gazeteleri,
«Büyük Okyanus filosu ne oldu?» diye endişe ile soruyor. Endişe etmekte hakları
var, zira hu filonun büyük bir kısmı Okyanusun dibinde yatıyor (Goebbels,
başlangıçta. Japonların verdiği bu haberlere hakikaten inanmıştı. Fakat, hatıra
defterinin daha sonraki kısımlarında bu hususta şüphe ettiği görülüyor).
İngilizler de, Şimalî
Afrika’da mağlûbiyete uğradıkça, Avrupa’daki harekât sahası daha mühim
diyorlar. Avrupa’daki muharebelerde kayıp verdikleri zaman da, Doğu Asya’nın
daha mühim olduğunu ileri sürüyorlar. Fakat, Doğu Asya’ çarpışmalarında işler
iyi gitmeyince bu sefer de Şimalî Afrika’ mühim oluyor.
EMİRLER...
Lammers (Hitler ’in
Başbakanlık daire müdürü.) in haber verdiğine göre, Essen'deki «Nazional
Zeitung» da resmî daireleri şiddetle tenkid eden bir yazı çıkmış. Bundan sonra
bu gibi yazıların çıkmaması için emir verdim. Almanya’da bilhassa iki meslek sahibi
vardır ki bunların halk huzurunda tenkid edilmemesi lâzımdır: Biri memurlar,
diğeri de muallimler. Gazeteler nasıl, partinin ileri gelenlerini veya yüksek
mevkili bir askeri tenkid edemiyorlarsa memurlarla muallimleri de aynı şekilde
tenkid etmemeleri lâzım.
Viktor Lutze (Hâki
Gömlekliler teşkilâtının şefi idi; sonradan bir otomobil kazasında ölmüştür.)
ile uzun uzun konuştum. Bundan sonra sözlerine dikkat etmesi, harbin askerî
veya siyasî idaresi hakkında tenkidlerde bulunup şüphe uyandırmaması lâzım geldiğini
söyledim. «Hitler bu gibi hareketlere müsaade edemez.» dedim. Anladı galiba.
RADYO DİNLEMEK KABAHATİ
Batı Almanya’dan haber
aldım: İngiliz radyolarını dinlemekten suçlu 11 papazın muhakemesine yakında
başlanacak. Bu muhakemenin son derece mühim bir mahiyeti olacağı için, Hitler’i
haberdar ettim. Eğer istediğim gibi hareket edebilirsem, bu adamlara en ağır
cezalan verdireceğim; hattâ, Almanya’ya bu derece zarar verdikleri için idam
ettireceğim.
Tabiî, böyle bir
meselenin, olduğu gibi ele alınması doğru değildir; hâdise daha şümullü bir
şekilde gözden geçirilmelidir. Onun için, bu hususta ancak Führer karar
verebilir ve bu zamanda böyle bir muhakemenin doğru olup olmayacağını da ancak
o tayin edebilir.
Radyo programlan
bozuldu. Eğlenceye tahsis edilmiş olan saatlerde senfonik musikiden başka bir
şey verilmiyor. Eğlence programının başına genel direktör olarak bir musiki
şefi getirilirse böyle olur. Bu gibi insanlar, umumiyetle, fildişi kulede
oturur gibidirler, halkın ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu bilmezler.
FRANCO HAKKINDA
1 ŞUBAT 1942 — Franco bir söylev verdi: «İspanyollar Allahın
sevgili kullarıdır; onun için, Katolik Kilisesine sadık kalacaklardır dedi. İspanya Mihvere sadık kalsa daha iyi
eder; çünkü zaferden İspanyanın payını herhalde Kilise verecek değil.
Zaten eskidenberi
biliriz: Franco mutaassıb bir dindardır. Bugün de İspanyanın idaresini, aşağı
yukarı, karısıyla papazının eline teslim etmiş vaziyette. Doğrusu, tahta ne
güzel bir inkılâbcı çıkarmışız! Fakat, ne de olsa, orada bir Bolşevik yerine
onun bulunması gene lehimizedir.
4 ŞUBAT 1942 — Quisling, siyaseti hakkında uzun bir demeç
vermiş. Bu arada biraz aşırı bir iddiada bulunuyor: Eskiden krala, parlamentoya
ve başbakana verilmiş olan bütün hakları kendisinde topladığını söylüyor. Fazla
ileri gitmiş. Çünkü, ne de olsa, yanı başında bir de Alman komiseri bulunduğunu
unutuyor!
Bununla beraber, demeci
aynen neşrettik. Çünkü, yeni Norveç hükümetini mümkün olduğu kadar büyük ve
müstakil göstermek bizim lehimizedir.
Sepp Dietrich çok değerli
bir adam; insana Napoleon'un generallerini hatırlatıyor. Bunun gibi 20 adamımız
daha olsa. Doğu cephesinden hiç endişemiz kalmaz. İşgal edilen yerlerdeki
Ruslara dair bana anlattıkları tüyler ürpertici şeyler. Anlaşılıyor ki Ruslar bir millet değil; sadece bir hayvan
sürüsü. Doğuda bizi tehdit eden en büyük tehlike de bu kütlenin körü körüne
çarpışma kudretidir. Muhasara edildikleri zaman Rus askerleri. Batı
Avrupa’lılar gibi teslim olmazlar, birer birer ölünceye kadar çarpışmağa devam
ederler. Rus ırkının bu hususiyetini Bolşeviklik ancak arttırmağa yaramıştır.
Yani karşımızda öyle bir düşman var ki, ona karşı harekette çok dikkatli
davranmamız lâzım. Bu düşman batı Avrupa’ya akın ederse ne olur; bunu insanın
muhayyilesi bile almıyor.
SOĞUKTAN DONANLAR
5 ŞUBAT 1942 — Soğuktan ölenlerin sayısını nihayet
öğrenebildik. Bunların arasında ağır surette zarar görenler 4000 kişi. Bunun da
1856 sı büyük ameliyata lüzum gösterecek derecede vahim. Hafif ve orta derecede
zarar görenlerin sayısı 46 bini buluyor.
6 ŞUBAT 1942 — Doğudaki bir ordudan gelen bir haberde, benzin
yokluğundan emirlerin infaz edilemediği bildiriliyor.
Moskova, İngiltere’nin
başka cephe açmamasından son derece şikâyetçi. Bolşevikler, İngiliz İmparatorlu
ile ortak olmakla ayaklarına ne ağır bir zincir ve gülle bağladıklarını yavaş
yavaş anlamağa başlıyorlar.
Ruslar, kıtalarımızın
büyük bir mukavemet gösterdiklerini kabul ediyorlar ve bize karşı giriştikleri
harekâtta hedefe varmanın güç olduğunu söylüyorlar. Umumiyet itibariyle Doğu
cephesi artık eski çetinliğini kaybetmiştir, denilebilir.
İTALYANLARA TARİZ
Bu akşam İtalyanların
çevirdikleri «Aşk Faciası» isimli filme bir göz attım. Filmin sanat kıymeti o
kadar düşük ki yasak edilmesi iyi olurdu sanıyordum. İtalyanlar sade harp
gayretine yardım etmemekle kalmıyorlar; sanat sahasında da değerli bir şey
ortaya çıkaramıyorlar. Faşizm İtalyan milletinin yaratıcı hayatını dumura
uğrattı, denilebilir.
7 ŞUBAT 1942 — İngiliz Dış İşleri Bakanlığının, elçiliklerine
gönderdiği gizli bir talimat elimize geçti: Doğudaki vaziyete dair bir ihtar
mahiyetinde olan bu talimatta. Alman ordusunun hiç de mağlûp olmuş
sayılamayacağı, mukavemetin henüz kırılmadığı, havalar düzelince yeni
taarruzların beklenebileceği bildiriliyor.
8 ŞUBAT 1942 — Anglo Sakson basınını en fazla İngiliz
Amerika’n işbirliği meselesi meşgul ediyor. Bu işbirliğinin pek zor olacağı
anlaşılıyor. Bu da, bu kadar methi yapılan demokraasilerde kimin emir
vereceğini, kimin itaat edeceğini kimsenin bilmemesinden ileri gelmektedir.
Şu da muhakkak ki,
Churchill'le Roosevelt arasındaki şahsî kendini beğenmişlik ve çekememezlik de
bu işte mühim bir rol oynamaktadır. Bereket versin ki bizim memlekette
karşımızda muhalif bir cephe yok.
TODT NASIL ÖLDÜ ?
9 ŞUBAT 1942 — Bugün çok fena bir haber aldım. Dr. Todt,
genel karargâhı ziyaretten döndüğü sırada, hava meydanından hareket ederken
vuku bulan tayyare kazasında ölmüş. Tayyare dört yüz metreden düşmüş ve yerde
infilâk etmiş. Yolcular o derece yanmışlar ki cesetleri toplamak bile pek zor
olmuş.
Bu bizim için büyük bir
kayıp. Todt hakikaten nasyonal sosyalizmin en büyük simalarından biriydi.
Onunla neler kaybettiğimizi gelecek aylar gösterecektir.
10 ŞUBAT 1942 — Tabiî, İngiltere’den gelen
bazı sesler, Todt’un ölümüne sebeb olduğu bildirilen hâdiseye inanmadıklarını.
bunda başka bir sebeb aramak lâzım geldiğini söylüyorlar.
SALON BOLŞEVİĞİ
11 ŞUBAT 1942 — Muhafazakâr İngiliz
mehafiliııde Cripps’e karşı muhalefet gittikçe artıyor. Cripps’in millete
yaptığı ihtar, biraz endişe verecek mahiyette. Onun için, muhafazakârlar,
kendisini diplomatik bir vazife ile uzak bir yere göndermek istiyorlar. Fakat
Cripps’in böyle bir vazifeyi kabule niyeti almadığı görülüyor.
Cripps tam manasıyla bir
salon Bolşeviği. Şimdi artık kendisi için faaliyet zamanı geldiğine kani. Muhakkak
ki Bolşeviklik İngilizler arasında gittikçe ilerliyor. Führer’in kehanetinin
yakında hakikat olması pek mümkündür. Führer, bolşevizmin Avrupa’yı değil, daha
ziyade İngiltere ile Amerika’yı
mahvedeceğini söylemişti.
İngiliz basım henüz
kararını vermiş değil; gazeteler, Cripps'i mi, yoksa Churchill’i mi tutmak
lâzım geldiğini daha kestiremiyorlar. Bazı gazeteler Cripps’i göklere
çıkarıyor, bazıları ise onun aleyhinde şiddetli yazılar yazmakta.
BOLŞEVİKLİĞİN MERKEZİ :
BERLİN
Bütün bu hâdiselerin
bizim için manası çok mühimdir ve Alman matbuatında yorumlanmak için fevkalâde
müsaiddir. Hele, Cripps’in Berlin’i Bolşevikliğin müstakbel merkezi olarak ilân
etmesi bizim ekmeğimize yağ sürüyor. Alman milleti bu gibi şeyleri okumasını
sever. Öbür tarafta bu gibi insanlar mevcud oldukça elimize arasıra böyle hazır
lokmalar düşer. Bizim yapacağımız tek şey elimizi açmak ve bu propaganda
lokmasını yakalamaktır.
Ukrayna’da halkın
maneviyatı pek iyi değil. Köylülere toprak vadedersek çok iyi olacak ama,
şimdiki halde buna imkân yok. Münevver zümre tamamıyla bizden tarafa. Ukrayna
münevverleri, Bolşevikler tekrar gelecek olurlarsa onlara ne yapacaklarını
pekâlâ biliyorlar ve onun için nasyonal sosyalizmi ve Alman işgal kuvvetlerini
ehvenişer olarak karşılıyorlar.
GİZLİCE MANŞTAN GEÇEN
ZIRHLILAR
Führer, emin bir liman bulmak üzere Brest’ten hareket
eden üç harp gemimiz (Gneisenau, Scharnhorst ve Prinz Eugen) hakkında endişe
duyuyor. Bu gemilere bir şey olursa diye hepimizin yüreği oynuyor. Bunlardan
biri de Bismarck zırhlısının akıbetine uğrarsa çok feci olur.
Şimdiye kadar
İngilizlerin hiç bir şeyden haberi yok ama. casusları vasıtasıyla muhakkak
haber alacaklar ve gemilere karşı harekete geçmeğe teşebbüs edecekler.
Gemilerimizin Manştan
geçmeleri çok güç olacak. Fakat bu tehlikeyi de göze almak lâzımdı.
Battıkları defalarca
haber verilmiş olan bu gemileri görünce yabancı memleketler halkı herhalde pek
şaşıracaklar.
CRİPPS HAKKINDA BİR EMİR
13 ŞUBAT 1942 — Cripps Bolşevikler lehine
tahrikât yapmakta devam ediyor. Bizim için o, para versek bulamayacağımız
derecede mühim bir propaganda yapmış oluyor. Onun için, batına emir verdim,
Cripps’i resmî mevkii mühim olmayan bir adam gibi göstermeyecekler. Bilâkis,
onu Churchill'in sözcüsü olarak göstermemiz lâzım. Tabiî, hakikatte böyle değil
ama, böylesi bizim işimize daha fazla gelir.
Bir iddiaya göre,
Hore-Belisha (Hore-Belisha ondan bir müddet evvel İngiliz Millî Müdafaa
Bakanlığında bulunmuştu.) ile Cripps, Churchill’e karşı bir parti kurmak
niyetindeymişler. Buna muvaffak olacaklar mı, olamayacaklar mı, ileride
göreceğiz. Tabiî Churchill düşer de yerine Hore Belisha geçerse çok iyi olur.
Bugün bir Yahudinin başbakan olmasını sevinçle karşılarız.
Gemilerimizin Manştan
geçmeğe muvaffak olduklarını haber alınca. Führer, tabiî, çok sevindi. Bizim nüfuz ve
itibarımızın arttığı, İngilizlerin ise azaldığı kanaatinde. Gene onun kanaatine
göre, Churchill çok fena bir duruma girmiştir ve düşmesi beklenebilir.
Führer’in bana
anlattığına göre, Quisling kendisıyla görüşürken pek çocukça fikirler ileri
sürmüş. Kendisinin yeni bir Norveç ordusu kuracağını, Norveç sahillerini
koruyacağını, nihayet tamamıyla hür bir Norveç vücude getireceğini söylemiş.
Bu, tabu, pek çocukça bir şey. Führer bunlara kaçamak cevaplar vermiş. Bence
Quisling’in tek meziyeti «quisling» olmasından ibaret. Kendisine karşı hiç bir
yakınlık veya sevgi duymuyorum.
HESS’TEN GELEN MEKTUB
Hess karısına mektub
yazmış. İnsanı acındıracak kadar bön bir ifade taşıyan bu mektubunda, hâlâ harp
gayretine büyük bir yardımı dokunduğunu ileri sürüyor ve buna kendisi hakikaten
kani gibi görünüyor. Söylediğine göre, Prof. Haushofer’in rüyası bir gün olup
doğru çıkacakmış ve kendisi, elinde sulh ile memlekete gelecekmiş.
Bundan sonra, bilhassa
sıhhatinden bahsediyor. Vaziyetinin bizim zannettiğimiz gibi olmadığı
anlaşılıyor.
14 ŞUBAT 1942 — Üç harp gemimizin Manştan
geçmeğe muvaffak oluşu bugün Londrayı telâşa vermiş bulunuyor. Ahali
hayretinden donup kalmış gibi görünüyor. Londradaki bir şayiaya göre büyük bir
deniz muharebesi olmuş ve Alman gemileri ağır zayiata uğratılmış. Hakikatte ise
bu, baştanbaşa uydurma.
BOLŞEVİKLİK : ALLAHIN
BELÂSI BİR ŞEY
Rus halkının,
ayrıldığımız yerlerden bizimle beraber gelmeleri çok manalı. Anlaşılıyor ki
Bolşeviklik hakikaten Allah’ın belâsı bir şey. Bunun acısını bir kere tatmış
olan bir daha yüzünü bile görmek istemiyor. Rusların Bolşeviklik idaresinden
çektiklerini tarif etmek kabil değildir.
İKİ YÜZLÜ OYUNLAR
Führer’in Japonlara
karşı hayranlığı devam ediyor. Hakikaten, Japonlar her şeyi gayet gizli hazırlamışlar.
Şimdi öğrendiğimize göre Krusu ile Nomure Washington’da Amerikalılarla
müzakeredeyken, Japon harp liderlerinin hazırlamakta olduktan plânlardan zerre
kadar haberleri yokmuş.
Güzel bir şey. İnsan,
milletinin istikbali üzerine kumar oynarken hile ve harp usullerinin hepsini
kullanmalıdır. Biz de birçok defalar bu usulleri kullanmışızdır. Meselâ,
Moskova Büyük Elçimiz Kont von der Schulenburg da bizim taarruza
hazırlandığımızı bilmiyordu. Başlıca emelimiz, Stalin’i dostumuz ve
müttefikimiz olarak görmektir, diye ısrarda devam etti. Rusya’nın Almanya’ya
karşı büyük hazırlıklar yaptığına da inanmamakta ayak diredi.
Muhakkak ki, siyaset
perdesinin arkasında olup bitenlerden diplomatları haberdar etmemek iyi bir
şey. Çünkü bazan kabiliyetlerinin üstünde roller oynamak mecburiyetindedirler.
Hattâ, bu kabiliyette olsalar bile, hakikaten inandıkları rolü daha iyi
oynayacakları pek tabiîdir.
Bazı şeylerde
diplomatların ne kadar aptalca hareket ettiğini gösteren en güzel misallerden
birini Führer anlatıyor:
Batıya taarruz
başlamadan evvel Lâhey elçiliğimizde, Von Prittwitz adında bir ataşe vardı ki,
İngiliz gizli teşkilâtına hizmet ettiğini muhakkak surette biliyorduk. Elçinin
nazarı dikkatini çektik. Bunun üzerine elçi, sözde gayet kurnaz hareket ediyor:
Bütün memurlarını topluyor, onlara meseleyi açıyor. Bize hıyanet eden ataşe de
bunların arasındadır. Bu suretle, onun, yakalanacağını anlayarak, derhal
İngiltere’ye kaçmasına meydan vermiş oluyor.
Şimdi gelin de bu gibi
diplomatlarla iş görün! Onun için, en iyisi, diplomatları meselenin hakikî
mahiyetinden uzak tutmaktır.
GENE BİR IRK MESELESİ
Halen Almanya’da
çalıştırılmakta olan yüz binlerce yabancı işçi de başımıza ayrıca bir derd
oldu. Bunlarla Alman kadınlarının teması, ırkımızın bozulması bakımından, bizim
için bir tehlike teşkil ediyor. Her çareye başvurarak, bu tehlikeyi önlemek
lâzım. Fakat bu meseleyi açıkça münakaşa etmek imkânsız; çünkü bahis mevzuu
olan milletlerin ve ferdlerin derhal ağırına gider. Meselâ İtalyanlar, ırk
itibariyle bizden aşağı, hattâ bizimle beraber oldukları hakkındaki kanaati
silebilmek için bütün gayretlerde uğraşıyorlar.
16 ŞUBAT 1942 — Bugün öğleden sonra Singapor
nihayet teslim oldu. İngilizler bu harpte ilk defa olarak beyaz bayrak
çektiler. Bu, muhakkak ki, İngiliz nüfuz ve itibarına karşı mühim bir darbedir.
Bütün İngiliz İmparatorluğunu bir hicab kaplamış gibi. İngiltere’yi bu hale
getiren Churchill'dir. Acaba bunun için de kendisine teşekkür edecekler mi?
İngiltere ile Amerika arasındaki fikir ayrılığı
gittikçe kendiliğinden o derece artıyor ki artık bizim yorumlarımızla bunları
şiddetlendirmeğe çalışmamıza hacet kalmıyor. Bu öyle verimli bir nebat ki
Allah’ın seması altında tabiî yağmur ve tabiî güneşle kendi kendine
büyüyebilir.
Bu fikir ayrılığından
ben şahsen çok şeyler bekliyorum. Fakat bu ihtilâfı sun’î vasıtalarla
büyütmenin zamanı henüz gelmedi.
«KAN, TER VE GÖZYAŞI»
Franco Bolşevikler
aleyhine çok mütecaviz bir nutuk verdi. Bolşeviklere karşı harp ilân etseydi
daha iyi ederdi. Fakat, böyle bir generalden başka ne beklenir ki!
Bu gece geç vakit
Churchill de konuştu. Gene eski nakarat r Sözlerinden ümidini kaybetmiş
olduğunu anlamak kabil. Fakat, «kan, ter ve gözyaşı» diye ele aldığı düstur ona
öyle bir mevki sağladı ki her türlü hücuma karşı masun bir hale getirdi.
Churchill, hastasının
öleceğini söyleyen bir doktora benziyor. Öyle bir doktor ki, hastanın vaziyeti
vahimleştikçe, «ben demedim miydi!» diye kendine pay çıkarıyor.
17 ŞUBAT 1942 — Bizim için Churchill’den
daha iyi bir Başbakan olamaz. Onun şahsına ve siyasetine alıştığımız gibi,,
bundan başka, harbi idaresi de öyle kısa görüşlü ki, imparatorluğu altüst
edeceği muhakkak. Onun için, dünya imparatorluğunun başında o bulunduğu için ne
kadar sevinsek azdır. Mademki imparatorluk nasıl olsa batacak, başında ne kadar
tecrübeli bir mezar kazıcı bulunursa o kadar iyidir.
«GAZETELERLE BAŞIM BELÂDA»
Gazetelerle başım
belâda. Benim verdiğim talimatı istediğim kadar dinlemiyorlar. Kendisine bu
derece güzel malzemeler verdiğim için basının sevinmesi lâzım. Halbuki, bilhassa
burjuva gazeteleri bu malzemeden bıkmış gibi görünüyorlar. Bu da beni öfkemden
deli ediyor. Onun için, karar verdim: Onları yola getirmeyi kendime vazife
yapacağını. Halka malûmat vermek mevkiinde olan kimseleri mütemadiyen dürtmek
lâzım; aksi takdirde yavaşlıyorlar ve gevşiyorlar.
YANLIŞ BİR TAHMİN
İstatistikler
intiharların gittikçe azaldığını gösteriyor. Galiba kimse bu dünyadan kendi
isteğile gitmek niyetinde değil, herkes harbin sonunu görmek arzusunda. Haklan
da var, çünkü harbin neticesi muhakkak ki bütün millet için büyük bir bayram
olacak...
18 ŞUBAT 1942 — Harbe Japonların da iştirak
etmesi bizim için hakikaten büyük bir kazanç oldu. Kaderimizi tayin edecek olan
bu kış aylarında bu suretle vaziyeti kökünden değiştirdiler. Bilhassa onların
sayesinde en büyük buhranı atlatmaya muvaffak olduk.
HİTLER’E SUİKASD TEKLİFİ
Mühim bir siyasî vesika
neşrettik. Fransanın eski Lâhey elçisi tarafından Daladier'ye gönderilmiş olan
bu rapora göre, eski Holanda Dış İşleri Bakanı Kleffens, 1939 sonlarında
Hitler'le Ribbetrop’a karşı bir suikast hazırlamayı teklif etmiştir.
Ben şahsan, bu gibi
şeyleri sonraya saklamağa taraftarım.
Harp zamanında, müsbet
veya menfi, hiçbir suikasttan bahsetmemek lâzımdır. Bazı kelimeler vardır ki,
şeytan görmüş gibi kaçmamız icab eder. . «Kundakçılık», «suikast» kelimeleri de
bunlardandır.
İKİ YASAK HAKKINDA
Führer’in bir
kararnamesiyle, Lehistandaki askerlerimizin Leh kızlarıyla temasları katiyetle
yasak edildi. Fakat bu kararnamenin tamamıyla tatbikına imkân olduğundan şüphe
ediyorum. Diğer tecrübeler aksini göstermiştir. İşgal altındaki yerlerde
Almanların yabancı kadınlarla teması meselesi son derece güç ve nazik bir
bahistir. Oralara ordu ile beraber Alman kadınları da göndermedikçe ne kadar
gayret sarfetsek, gene muvaffak olamayız; çünkü tabiat, şu veya bu şekilde, en
sonunda emrini muhakkak dinletecektir.
Bütün Bakanların
Führer’e gelip, yabancı radyolarını dinlemek için izin istemeleri hakikaten
tuhaf şey! Führer bu gibi talebleri derhal reddediyor.
Gece aldığımız bir
habere göre, Churchill nihayet kabinesinde değişiklik yapmağa mecbur obnuş. En
mühim değişiklik şu; Cripps kabineye girdi. Doğrusu, sevinmemiz lâzım. Bundan
daha fazla lehimizde bir şey bekleyemezdik.
Cripps Stalin’in
Londradaki adamıdır.
21 ŞUBAT 1942 — Halk arasında bilhassa
askerlerin fazla boşboğazlık ettikleri hakkında şikâyetler alıyorum. Bizim
askerler hakikaten fazla övünüyorlar. Bu suretle başıbozuklar, bilhassa
kadınlar üzerinde tesir elde etmek istiyorlar ama, neticede huzursuzluk ve
güvensizlik yaratmış oluyorlar.
Fakat bence buna karşı
yapılacak bir şey yok gibidir. İnsanlar, bilhassa Almanlar konuşmayı pek
severler. Değiştirmek kabil değildir.
22 ŞUBAT 1942 — Doğu cephesinde vaziyet
biraz daha vahimleşti. Orada, burada görülen bazı haller hiç de sevinilecek
şeyler değil. Mütemadi ve çetin çarpışmalar kıtalarımızı hakikaten bitap
düşürdü. Sonra, bir çok noktalarda iaxe ve cephane nakliyatı iyi işlemiyor.
Askerler bir yerden
diğer yere nakledilmesini pek sevmiyorlar.
Yeniden yüz bin ton
Amerika’n gemisi hatırmış olmamız halkın maneviyatını yükseltti.
İNGİLTERE VE BOLŞEVİKLİK
Cripps’in siyasetine
âmil olan sebebler hakkında gizli bir rapor aldım. Bundan anlaşıldığına göre,
Cripps'in gayesi İngiliz sanayiini Sovyetleştirmek ve İngiliz istihsal
maddelerini daha fazla harp emrine vermek. Onun, İngiltere’yi Bolşevikleştirmek
istemediği muhakkak. Fakat biz Cripps’i İngiltere’deki Bolşeviklere bir örnek
olarak ele alabiliriz. Hakikaten Bolşevikliği istiyor mu, istemiyor mu, onu bir
tarafa bırakalım. Bu, neticeye bağlı bir şey.
Bormann yeni bir
kararname çıkarttı: İleri gelen kimselerin gösterişsiz yaşamalarını ve mükellef
ziyafetlerden vaz geçmelerini tavsiye ediyor. Çok yerinde bir karar.
23 ŞUBAT 1942 — Conterbury Başpiskoposluğuna
Temple tayin edilecekmiş. O da, sosyalist ve Bolşevik fikirlere taraftar olarak
tanınmıştır.
İngiltedeki bu
temayülden istifade ederek, (İngiltere’nin) muhafazakâr mehafiline hitaben
geniş bir propagandaya geçebiliriz. Bunun bitaraflar üzerinde de tesiri olur.
İngiliz milletinin bize bu kadar iyi bir propaganda vasıtası teşkil edebileceği
şimdiye kadar hiç aklıma gelmezdi.
Stalin, Bolşeviklere ve
dünyaya hitaben bir nutuk verdi. Yanlış tefsir ve asılsız zafer
haberleriyle dolu olan bu nutukta mühim
bir taraf varsa o da realist oluşu.
Plutokrasiler Staline
tebrik telgrafları yollamışlar. Çünkü kapitalizmin son ümidi şimdi Moskovada.
İngiltere ile Amerika Rusya’ya tebrik
telgrafı gönderiyorlar ama, silâh yollamıyorlar. Halbuki silâh yollasalardı Stalin’in
işine tebrikten daha çok yarardı.
SIKI TEDBİRLER
24 ŞUBAT 1942 — Çok sıkı tedbirler almak
zorunda kalacağız galiba. Bu arada, bütün Almanya’da yeniden inşaat için
müsaade vermeyeceğiz. Reinhardt (Maliye Bakanlığı müsteşarı verdi.) malî durum
hakkında rapor
Şimdisi için de, harpten
sonrası için de enflâsyon yapmaya imkân olmadığını söylüyor.
Führer bir kararname
neşretti. S. S. mensupları arasında 157 nci maddeye (Bu madde homoseksüelliği
meneder.) aykırı hareket edenler bundan sonra idama mahkûm edilecek. Bu, mühim
bir karar. Partinin yüksek tabakasını bu kansere karşı korumak mümkün olacak.
VON PAPEN’E SUİKASD
25 ŞUBAT 1942 — Ankarada büyük elçi Von
Papen’e karşı bir suikast teşebbüsü yapıldı. Bombayı atan adamın, infilâk
esnasında parçalandığı haber veriliyor. Papen ile karısına hiç bir şey
olmamıştır.
Bu suikast teşebbüsünün
menşei gayet aşikâr. Bunu İngiliz gizli teşkilâtının hazırladığı muhakkak.
Haberi neşrettiriyoruz
ama, üzerinde fazla durmamaya çalışıyoruz; çünkü böyle bir teşebbüse ehemmiyet
vermek, onu yapanları bilâkis cesaretlendirir. Diğer taraftan, Führer’e karşı
hazırlanan suikasta dair verilen haberler halkı evvelâ şarşırttı. sonra
sinirlendirdi. Halk bu gibi haberleri sevmiyor. Bazı şeyler vardır ki herkesin
önünde münakaşa etmemek lâzımdır. Führer in hayatı ve ölümü de bunlar
arasındadır.
28 ŞUBAT 1942 — Fransız şehirlerinde müthiş
bir cinayet salgını hüküm sürüyor. Bizim oradaki ordu komutanları bu salgını
önliyecek iktidarı gösteremiyorlar. General StülpnageL Paris komutanlığından
azledildi.
1 MART 1942 — İngiliz paraşütçülerinin (Bu akın Havre üzerine
yapılmıştır.) akını, tabiî, askerî bakımdan ikinci derecede ehemmiyeti haiz,
bir hâdise. Yalnız bizim «Würzburg aleti» nin (Goebbels bu aletin ne olduğu
hakkında malûmat vermiyor.) hasara uğraması biraz zararımıza olmuştur.
Fransız sahillerindeki
müdafaa tertibatının iyi işlemediği anlaşılıyor. Adamlarımız uyuyorlar.
Führer’in bu işle alakâdar olacağını zannediyorum. Her ne ise, bundan sonrası
için bu bize bir ihtar olsun. İngilizler ileride de bu şekilde akınlar yapacak
olurlarsa artık nasıl tedbir alacağımızı biliyoruz.
«HELE ŞÜKÜR!»
İtalya’da düşman ve
bitaraf memleketlerin radyolarını dinlemek yasak edildi. Hele şükür! Düşman
radyo istasyonlarının İtalya’ya hayli zararı dokundu.
2 MART 1942 — Amerikalılar artık gemi azıya aldılar.
İngilizlerin ikinci bir cephe açıp taarruza geçmeleri için şiddetle ısrar
ediyorlar.
Fakat İngilizlerin
nereden taarruza geçeceklerini kimse bilmiyor. Kimisi batı sahillerinden
taarruza taraftar; kimisi de İtalya’ya çıkarma yapılmasını istiyor. Bu iki
ihtimali de, tabiî, bizim ordu şefleri nazarı dikkate alıyorlar. Onun için
nereye çıkarlarsa çıksınlar, kendilerini iyi karşılayacağımıza emin
olabilirler.
3 MART 1942 — Londra’daki vaziyet hakkında gizli bir rapor
aldım. Bu rapordan anlaşıldığına göre, muhafazakârlardan büyük bir kısmının
Almanya ile ayrı sulh yapmak istedikleri muhakkak. Fakat, bunu nasıl
yapacaklarını kimse bilmiyor.
Tabiî, Churchill bizimle
müzakerelere girişmeyi hatırından bile geçirmez. Muhafazakârlar arasındaki bu
isyankâr zümreye karşı, parlamentoyu dağıtarak mücadele edebilir. Bu, onun
elinde tehlikeli bir silâhtır.
Şüphesiz ki yeni
seçimlerde Churchill gene başta gelir; çünkü. memleket dâvası bakımından, ona
karşı şiddetli bir mücadeleye girişilmeyeceği muhakkaktır. Fakat vaziyetin de
bugünden yarma değişmeyeceği iddia edilemez. Şimdi İngiltere öyle bir durumda ki istikbale dair hiç bir
tahminde bulunmak kabil değil
Sözde, Mölders
tarafından Stettin başrahibine hitaben yazılmış sahte mektublar bütün katolik
ve protestanlar arasında elden ele dolaşıyor. Bu mektublan dolaştıran
rahiblerdeu birini mahkemeye verdireceğim, başrahibe de Mölders’ten böyle bir
mektup almadığına dair yemin ettireceğim (Werner Mölder. Alman hava
kuvvetlerinin en başta gelen kahramanı sayılıyordu. Fakat hararetli bir katolik
olduğu için, 1941 de nazi partisi Münster’e anî bir baskın yapıp, kızkardeşinin
rahibe olarak bulunduğu manastır işgal edilince, Mölders, hükümetin bu
hareketini şiddetle protesto etmiştir. Gene o sıralarda, bir kulübün defterine
hatıra yazarken «meslek» hanesine «gece korsanı» diye yazmıştı. Bunun sebebi
sorulduğu zaman Mölders şöyle cevab vermiştir: «Alman resmî tebliğlerinde
İngiliz tayarecilerinin adı «gece korsan!» diye geçiyor. O halde,
İngiltere üzerinde uçtuğum zaman benim
de «gece korsanı» sayılmam lâzım.» Burada bahsi geçen mektublarda da hükümeti
şiddetle tenkid etmiştir. Mölders, 22 kasım 1941 de Breslav üzerinde bir
tayyare kazasında ölmüştür.).
EMİL JANNİNGS E İHTAR
4 MART 1942 — Pariste gene
cinayet işlendi, bir Alman nöbetçisi öldürüldü. Bunun üzerine, yeni askerî
komutan derhal 20 komünisti kurşuna dizdirdi. Suçlu bulunmazsa isimleri ilân
edilen 20 komünist ve Yahudinin de idam edileceğini bildirdi.
Bu usulü
ben tavsiye ettim. İyi tatbik edilirse elle tutulur neticeler alınabilir.
Jannings (Film artisti
Emil Jannings.) siyasî iftiracılığa başladı. Stüdyosunda nazi aleyhtarı bir
nümayiş olduğunu iddia ediyor. Bu meseleyi tahkik ettirdiğim zaman anladım ki
Jannings, sırf daha iyi bir artisti çekemediği için bu iddiada bulunmuş.
Kendisine ciddî bir ihtar yolladım ve film artistlerinin böyle etrafa delice ve
saçma söylentiler yaymalarına müsaade edemeyeceğimi bildirdim. Herr Jannings’in
de umumî ahlâk kaidelerine tâbi olması lâzım; aksi takdirde cezasını kendisi
çeker.
PETAİN SİYASETTEN ANLAMIYOR
5 MART 1942 — Paris üzerine yapılan akın (Bu akın ingilizler
tarafından Renault fabrikalarına yapılmıştı.) günün en heyecanlı hâdisesini
teşkil ediyor. Bombardımanın ilk zannedildiğinden daha geniş bir sahada
tahribat yaptığını öğrendik. Ölenlerin sayısını muhtelif kaynaklar muhtelif
şekilde veriyorlar; fakat en aşağı 600 kişinin öldüğü muhakkak. Hattâ 1000
kişinin öldüğü, binlerce kişinin yaralandığı hakkında da bazı haberler var.
Fransa’daki propagandalarımızda bu hâdiseden azami derecede istifadeye
çalışıyoruz.
Petain ağlayıp sızlar
gibi pek içli bir iki tebliğ neşretti.
Bu tebliğler onun artık
tamamıyla bitmiş bir ihtiyar olduğunu siyasetten zerre kadar anlamadığını
gösteriyor.
Pariste heyecanın hâd
dereceye geldiğini bildirdiler. Oradaki propaganda teşkilâtımıza bu hâdise
karşısında nasıl hareket edeceklerine dair talimat verdim. Pariste on beş gün
için propaganda şefliği etmeği ne kadar isterdim! İnsanın elinde böyle bir
malzeme oldu mu, az bir gayretle, bütün Paris halkını deliye döndürmek
kabildir.
AKLA GELMİYEN ZORLUKLAR
Harbin bu üçüncü
senesinde ilk yılda aklımıza gelemeyecek kadar zorluklarla karşılaştığımız
muhakkak. Halkın alım kabiliyeti gittikçe azalıyor ve eldeki servet hiç bir
faydalı iş görmeden harcanıp gidiyor. Bu vaziyet hakikaten endişe verici bir
şeydir.
6 MART 1942 — 22 Haziran 1941 den 20 şubat 1942 ye kadar Doğu
cephesinde verdiğimiz zayiat: (7879 u subay olmak üzere) 199,448 kişi ölü; (701
i subay olmak üzere) 44,342 kayıb; yekûn: (29572 subay olmak üzere) 952,141.
20 şubata kadar soğuktan
donup felce uğrayanların 112,627 kişi olduğu bildirilmiştir ki bunun 62 bini
orta. 14,357 si hafif zarar görmüştür.
Bu rakamlardan
anlaşıldığına göre Doğu seferinde aşağı yukarı bir milyona yakın kayıb
vermişiz. Oldukça yüksek bir rakam. Soğuktan zarar görenlerin de sayısı bizim
ilkönce tahmin ettiğimizden çok fazla.
Böyle olduğu halde bile,
halk arasındaki söylentilerde, bu rakamlar son derece mübalâğalandırılmaktadır.
Fakat şimdiki halde hakikî rakamları ilân etmeyi doğru bulmuyorum.
RUSYA’ YERE VURULMALIDIR
Sovyetler Birliği ile
ayrı bir sulh yapmamız ihtimaline dair memleketlerde bir şayia çıktı.
Londradakiler daha şimdi telâşlandılar. Halbuki endişeye hiç sebeb yok.
Rusya’nın, en sonunda muhakkak yere vurulması lâzımdır ve vurulacaktır.
Londra şimdi Almanya
üzerine yeni hava hücumları yapılacağı hakkındaki haberlerle meşgul. Bunların
Alman basınında çıkmasına müsaade etmiyeceğim. Zira, aramızda öyle bön insanlar
var ki, bu gibi tehdidlere hemen inanıverirler.
İngilizlerin Parise
yaptıkları akınlar halk üzerinde fena tesir bıraktığı için, şimdi Londranın
kendini müdafaaya çalıştığı anlaşılıyor.
En yeni rakamlara göre
son bombardımanda Pariste ölenler 800 ile 1000 arasındadır. Kat'î rakamları
henüz öğrenemedik.
EMİR ÜZERİNE CENAZE
MERASİMİ
Fransızlar İngilizleri
hiç sevmiyorlar. İngilizlerin de bunun farkında oldukları şuradan belli ki,
Londra radyosu bu bombardımanlar hakkında her saat başka bir sebeb ileri
sürüyor. Hattâ İngiliz hükümeti Fransız milletinden özür dilemek lüzumunu bile
duydu. Bu özür dileyiş o kadar Churchill'vâri ki bunda onun parmağı bulunduğunu
anlamak derhal kabil oluyor.
Paristen gelen haberlere
göre, Fransa’da hiçbir zaman bu derece İngiliz aleyhtarlığı görülmemiştir. Bu
hissiyatı alevlemek için, bombardımanda ölenlere muazzam bir cenaze merasimi
yapılmasını emrettim ve en ufak teferruata kadar kendim talimat verdim. Merasim
o derecede gösterişli olacak ve o şekilde tertib edilecek ki kalbi olan her
Fransız bunun karşısında teessür duyacak.
BAHAR GELSE...
Rusya’nın işgalimiz
altındaki yerlerinde vaziyet zannedildiği kadar istikrar bulmuş değil.
Çetelerin teşkil ettiği tehlike haftadan haftaya artıyor. Büyük bir sahaya
çeteler hâkim ve bulundukları yerlere dehşet salıyorlar.
Halkın mukavemet
hareketi de başlangıçta tahmin edildiğinden çok fazla. Her tarafta Yahudiler
tahrikat yapmakla ve kargaşalık çıkarmakla meşgul. İçlerinden bazıları bunun
cezasını hayatlarıyla öderlerse çok iyi olacak.
İşgal altındaki doğu
bölgelerinde yiyecek durumu son derece fena. Binlerce, on binlerce kişi
açlıktan ölüyor, diğerleri de buna ancak seyirci kalabiliyorlar.
Bence, bizim nesil
hiçbir sene baharı bu derece büyük bir sabırsızlıkla beklememiştir.
Biz Almanlarla dünyanın
geri kalan kısmındaki milyonlarca insanlar kat’î neticenin önümüzdeki bahar ve
yaz aylarında alınmasını bekliyoruz. Bu ümidi yerine getirmek için elimizden
geleni yapacağız.
Muvaffak olup
olamayacağımıza dair kehanette bulunamam. Akla gelmeyecek o kadar çok şey var
ki gerek siyasî, gerek askerî hiçbir sahada kat’î bir tahmin yapmaya imkân yok.
VİCHY KÖPRÜSÜ YIKILDI...
7 MART 1942 — Amerika harbe girmeden önce şöyle bir ümidimiz
vardı: Vichy’den başlamak üzere Avrupa’da bir sulh köprüsü kurulabilir,
diyorduk. Şimdi bu ümid de kalmadı.
Vichy Fransızları, bazı
şartlar dahilinde, yalnız bi-taraflıklarını bırakmaya değil, şayanı kabul bir
sulh teklif ettiğimiz takdirde harbe fiilî bir şekilde iştirake bile hazır.
Fakat, Führer bunu istemiyor. Henüz Fransanın askerî yardımına muhtaç olacak
dereceye gelmedik. Kozlarımızı vaktinden evvel elden çıkarmamalıyız. Fransa
biraz nefes almak imkânını bulursa derhal karşımıza gene düşman olarak dikilir.
Onun için, Fransanın askerî ve siyasî kudretini tamamıyla imha etmemiz lâzım.
«YAHUDİLERİ SÜRMEK LÂZIM»
Yahudi meselesinin kat’î
bir şekilde halli hakkında mufassal bir rapor okudum. Bu rapora göre, henüz
Avrupa’da 11 milyon Yahudi var. Her şeyden evvel, bunları doğuya sürmek
lâzımdır. Harpten sonra da meselâ Madagaskar gibi bir adaya sevkedilmeleri
düşünülebilir. Avrupa’da, bir tane kalmayıncaya kadar, bütün Yahudiler
temizlenmedikçe bu kıta için rahat, huzur yoktur.
Fakat, bu da, tabiî,
ortaya bir alay mesele çıkmasına sebeb oluyor; Yan Yahudiler ne olacak?
Yahudilerle akrabalığı olanlara, Yahudilerle evli bulunanlara ne muamele yapılacak?
Görülüyor ki bu sahada,
henüz, yapacağımız çok iş var. Meseleyi kökünden halledinceye kadar da, tabu,
birçok şahsî facialar olacak. Fakat ne yapalım; çaresiz. Bugün üzerimize
aldığımız bu işin faydasını çocuklarımız görecek.
BÖYLE ADALET NEYE YARAR
Adalet Bakanlığı, sözde
Mölders’in yazdığı iddia edilen mektubları okuyanlara karşı bir şey
yapılamayacağını bildirdi. Bu hususta tatbik edilebilecek bir kanun yokmuş.
Yani demek oluyor ki, halk tarafından sevilen bir adamın dindar olduğunu ve
devlet düşmanlığı ettiğini ileri sürmek suç değil. Böyle adalet neye yarar!
Bunun üzerine ben şimdi,
kürsülerinden Mölders’in mektublarını okumuş olan ve bir tecrid kampından
kendilerine misâl gösterildiği halde yalanlamaya razı olmayan bir kaç papaz
bulacağım. Sonra bu hususta bir tebliğ neşredeceğim.
8 MART 1942 — Yalnız şubat ayı içinde 18 bin beygir
kaybettik. Bunların 795 i donarak ölmüştür.
Vichy’dekiler, İngiliz
tayyarelerinin bombardımanında ölenleri mümkün olduğu kadar çabuk gömmeğe
bakıyorlar. Sabahleyin muhtelif mezarlıklara kaldırılıyormuş. Cesetlerin nereye
ve ne zaman gömüleceği evvelden haber verilmediği için gelenler az oluyormuş.
AVUSTURALTADA ŞİKÂYET
10 MART 1942 — Avusturalyadan şikâyetler
yükseliyor. Japonya île ayn bir sulh yapma tasavvurları gizliden gizliye
düşünülmekte. Japonlar Avustralyanın o kadar yakınına geldiler ki şimdi orası
karşılarında hazır duruyor.
Bizim (Pariste) Concorde
meydanında tertib ettiğimiz merasim son derece heyecanlı oldu. Pazar günü yüz
binlerce kişi sandukaların önünden geçti. Fakat, bunu Alman gazetelerinde fazla
aksettirmek istemiyoruz, çünkü Ruhr üzerine de bir çok şiddetli akınlar
olmuştur ki meskût geçilmiştir. Kendi ölülerimizden hemen hemen hiç
bahsetmezken Pariste ölenler için gözyaşı döktüğümüzü görünce Alman milleti
hakikaten şaşar.
DANSÖZLER ŞİŞMANLARSA
Bir gün zarfında insanın
karşısına öyle çok mesleler çıkıyor ki! Bar kızları Kadın İş Teşkilâtına
alınmalı mı, alınmamalı mı? Alınmazlarsa lâzım geldiği şekilde nazi terbiyesi
göremiyecekler; alınırlarsa şişmanlarlar, dansözlük edemezler.
Şimdiki halde, bu
kızları hususî kurslara tâbi tutuyoruz ve, muntazam bir teşkilât haline
getirilinceye kadar, mesleklerine zararı dokunmayacak işlerde çalıştırıyoruz.
12 MART 1942 — Eden Avam Kamarasında bir
nutuk verdi, Japonların Hong Kong'da İngiliz harp esirlerine korkunç zülumlar
yaptıklarından şikâyet etti.
Bu sözlerin mânasını biz
biliriz. Bu, İngilizlerin çok fena bir halde bulunduklarına gayet iyi bir
delildir. Çünkü İngilizler ne zaman mağlûbiyete uğrasalar derd yanarlar ve
sahte gözyaşları dökerler.
Avam
Kamarası gene Arablar aleyhinde, Yahudiler lehinde bir karara vardı. İngilizler
arasında, bilhassa yüksek tabakada, Yahudi nüfuzu ne kadar kuvvetli! Şaşmamak
kabil değil. Bu yüksek tabaka artık, karakter bakımından, İngiliz olmaktan
çıkmış gibidir. Bunun da sebebi şu: Bu tabaka, Yahudilerle evlene evlene Yahudi
mikrobuyla o derece aşılanmış ki artık pek İngilizvâri düşünemiyorlar.
SON ARZU
13 MART 1942 — Kendi emeğimle kazanılmış,
kendime aid emlâkim olmasını çok isterdim. Tabiî, şimdi arazi almak pek güç;
çünkü kimse satmak istemiyor.
Fakat bu gayemi tahakkuk
ettirmek için çalışacağım. İnsanın, duran, kıymeti değişmeyen ve babadan evlâda
geçecek bir malı olması çok iyi bir şey.
14 MART 1942 — Öğleden sonra Viyana’ya vardık.
Avusturya’nın Almanya’ya ilhakının yıldönümü merasimi yüz bin kişinin
iştirakiyle yapıldı.
Bir iki güzel cümleyle,
bugünkü vaziyeti anlattım, sürekli alkışlarla karşıladılar. Viyana artık
hakikaten bir Alman şehri olmuş.
15 MART 1942 — Başlıca hedef Köhln olmak
üzere, Almanya üzerine büyük bir akın yapıldı. 5 büyük, 20 orta, 35 küçük
yangın çıktı. Civardaki kırlara fosforlu bombalar düştü. Bir çok hatlarda tren
seferleri muvakkat bir zaman için durdu. Şimdiki halde 5 kişinin öldüğü, 29
kişinin yaralandığı tesbit edilmiş bulunuyor.
GENE MAHUD MEKTUB
Führer sahte Mölders
mektublarını yazanı bulana 100 bin mark vadetti. Bu mektubların Viyanada Alman
ordu mensubları tarafından çok geniş bir sahada tevzi edilmiş olduğunu
öğ-rendim, hattâ General Streccius bile, bu mektubların dağılmasına, sahte
olduğunu bilmeden, şahsan yardım etmiş. Mektubun kendisine Mareşal von
Mackensen tarafından verildiğini itiraf zorunda kaldı. Şu ihtiyar Mareşal
hakikaten siyasetten hiç anlamıyor. Yazık ki ona pek bir şey yapamayız, çünkü
mühim bir şahsiyet.
Paristen aldığım bir
haberden anlaşıldığına göre, Parislilerin İngilizlere karşı duydukları nefret
hiç de bizim tahmin ettiğimiz kadar değil. Parisliler çok tuhaf insanlar.
Evvelâ, İngilizler bu bombardımanla Almanlara zarar verdikleri için
sevinmişler, sonra da Almanlardan bir tek kişinin bile ölmediğini, ölenlerin
hepsinin Fransız olduğunu öğrenince, Paris uçaksavar toplarla kâfi derecede
korunmadığı ve tehlike düdüğü çalmmadığı için şikâyete başlamışlar.
Fransızlarla iş yapmanın
imkânı yok. Çok garib bir millet. Sonunda muhakkak mahva mahkûm olacaklar.
16 MART 1942 — Mölders’in mektubu şimdi de
yabancı memleketleri dolaşmağa başladı. B. B. C. de bunlardan birini eline
geçirmiş. Başlarında Von Mackensen olmak üzere, Alman generallerinin, bilmeden
de olsa, memleket hesabına ne bozguncu bir harekette bulundukları görülüyor.
YILDIZLARDAN MEDED UMANLAR
Düşman yeni bir usule
başvuruyor: Tayyareler şehirlerin üzerine bir takım kâğıdlar atıyorlar. Bu
kâğıdlarda, yıldızların vaziyetinden neticeler çıkarılmakta ve ileride
olacaklara dair malûmat verilmektedir. Bunlara göre Almanya’nın karşısında feci
bir istikbal vardır. Ben de şimdi bunlara mukabil, gelecekteki hâdiselerin iyi
olacağını bildirir mahiyette, başka listeler tanzim ettirerek bilhassa işgal
altındaki arazide dağıttıracağım.
17 MART 1942 — Führer Berlin’de bir nutuk
verdi, Sovyetlerin bu yaz muhakkak mahvedileceğine dair olan kanaatini
bildirdi.
Japonlar biraz fazla
küstah ve kendilerine çok güvenir olmağa başladılar. Sovyetler Birliğindeki
yeni Japon elçisi Mihver devletlerine mensup deniz kıtalarının Londrada veya
New York sokaklarında geçit resmi yapmalarının rüya veya hayal değil, ileride
bir hakikat olacağını söylüyor.
18 MART 1942 — Lord Halifax Batı taarruzu
başladıktan sonra Führer’in sulh adına uzattığı eli reddetmiş olan bu sofu
gezginci vâiz şimdi ilerinin karanlık ve müşkül günlerle dolu olduğunu haber
vermekten başka söyleyecek bir şey bulamıyor. Karşısın:) bugün öyle bir fırsat
çıksa bu sefer muhakkak ki daha iyi düşünür.
Paristeki bombardıman
tahribatı göründüğü kadar büyük değilmiş. Halk daha şimdiden unuttu gitti. Şu
Fransızlar hakikaten pek küstahlaştılar. Fakat, sırası gelince biz onlara iyi
bir ders vereceğiz.
Bolşevikleri mağlûb
etmeğe bu bahar aylarında, yahud yazın muvaffak olup olamayacağımızı kimse
kestiremez. Bu biraz da talihimize ve yapacağımız çarpışmalara bağlı. Harpte bu
gibi vaziyetler sık sık olur. Kimin cesareti çok, sinirleri sağlamsa sonunda o
kazanır. Tabiî, bizde bunların ikisi de var.
HİTLER TECRİD KAMPINDA
20 MART 1942 — Kar ve buz içinde genel
karargâha vardık. Burada maneviyat fevkalâde iyi.
Benim çalışmalarımı
herkes methediyor.
Führer, maşallah, gayet sıhhatli görünüyor. Kendisine
hakikaten acımak lâzım. Harbin bütün yükünü omuzlarına almaya mecbur. Vereceği
kararlar o kadar mühim ki bunların mesuliyetini ondan başka kimse üzerine
alamaz.
Schaub (Hitler’in
yaveri) ile görüştüğüm zaman bunu daha iyi anladım. Onun söylediğine göre,
Führer son zamanlarda biraz rahatsızlık geçirmiş. Hastalanması gayet tabiî. Bu
derece muazzam bir yükü hiç bir insan bu kadar uzun müddet çekemez. Üstelik,
Führer hemen hemen tecrid kampında imiş gibi bir hayat sürüyor. Bir an olsun
istirahat etmesine imkân yok. Sabahları uyanır uyanmaz, iş ve mesuliyetle
karşılaşıyor. Bütün vazifelerini tek başına yapmak mecburiyetinde kalışı onun
üzerinde ergeç derin bir tesir gösterecektir.
Generallerin çoğu ona
fazla bir yardım edemiyorlar. Genelkurmay subayları gergin vaziyetlere, manevî
buhranlara karşı koyamıyorlar, Alışmamışlar çünkü...
Bundan başka, harbin
başında muvaffakiyet kazanmaları onlara işlerin sonuna kadar hep böyle gideceği
kanaatini verdi.
Bu kış cepheyi Führer
kurtardı. Cephenin sarsılmamasının hakikî sebebi, onun hiç bir şekilde zaaf
eseri göstermemiş olmasıdır.
Bu vaziyeti bildiğim
için, Führer’i, harp gailesinden başka haber, rapor ve malûmatla biraz
oyalamayı kendime vazife sayıyorum. Fakat bunun gayet ustalıklı yapılması
lâzım; çünkü anlarsa kızar. Son haftalar zarfında kendisine sanat ve kültür
hayatına dair bazı haberler gönderebildiğim için memnunum. Sanat ve kültür
meseleleri normal zamanda Führer’in başlıca meşgaleleri arasında gelirdi. Şimdi
ise bu hayattan tamamıyla alâkası kesilmiş bir halde bulunuyor.
Führer’le biri öğleden
evvel, biri öğleden sonra iki defa bir kaç saat görüştüm. Son derece mütehassis
kaldım.
Karşılaşmamız gayet
samimî oldu. Führer’in, eski iş arkadaşlarını ne kadar hararetle karşıladığı ve
başkalarına söyleyemediği bazı meseleleri onlarla konuşmaktan ne kadar zevk
aldığı derhal belli oluyor.
«ALLAH, KIŞIN BELÂSINI
VERSİN!»
Führer’in sıhhatli
görünüşü, insanı aldatıyor. İlk bakışta gayet iyi görünüyor ama, hakikatte hiç
de öyle değil. Son zamanlarda pek iyi olmadığım bana kendisi de söyledi.
Arasıra başı dönüyor, gözleri kararıyormuş. Bu uzun kış ayları onun ruhî
vaziyeti üzerinde hissedilir derecede bir tesir bırakmış. Zaten Führer
eskidenberi kışı hiç sevmezdi. Baharda bazı kimselerin, kayak kaymak için karlı
tepeler aramalarına bir türlü akıl erdiremezdi.
Şimdi, kışı sevmemekte
ne kadar haklı olduğunu pek acı bir şekilde görüyoruz. Bu uzun, çetin ve zalim
kışın Allah belâsını versin! Karşımıza hiç ihtimal vermediğimiz bir alay mesele
çıkardı; yalnız Alman ordusunu değil, onun başkomutanını da çok büyük
sıkıntılara soktu.
Kışı çıkarabilmiş
olmamız adeta bir mucize. Bu son aylar zarfında Führer’in neler çekmiş olduğunu
henüz lâyıkile anlayamayız. Zaten kendisi de sonradan bunları uzun uzun
anlatmaya ve hattâ belki de yazmaya fırsat bulacağım söylüyor.
Harp en şiddetli
devresini kasım sonunda bulmuş. O zamanlar Führer’in artık mağlûb düştüğümüze
kanaat getirdiği bile olmuş. Buna rağmen, düşmana karşı son bir ümidle gene
hücumlara devam etmiş ve her seferinde muvaffak olmuş. Bereket versin ki Alman
milleti bunların ancak pek azından haberdar oldu. Bu da gösteriyor ki halkı
harbin yüklerinden, bilhassa manevî ağırlığından mümkün olduğu kadar uzak
tutmak lâzım.
HİTLER UKRAYNADAN YİYECEK
BEKLİYOR
Führer’i en fazla
endişelendiren ve üzen şey, her tarafın hâlâ karla kaplı oluşudur. Kendisi
bundan pek bahsetmiyor ama, kışın bu kadar uzun sürmesinden ne derece müteessir
olduğu hissediliyor. Bu sene kış hiç beklenmedik bir sırada birdenbire geldi,
bir türlü de gitmek bilmiyor.
Ona Viyana’dan,
Prag’dan, Linz'den bahsettim. Kendisi için büyük bir hatıra kıymeti taşıyan bu
şehirleri tekrar görmeği ne kadar istediğini saklamadı.
Führer, memleketteki hissiyat hakkında endişe
etmiyor. Alman milletinin, iyi sevk ve idare edildiği takdirde, bu harbin en
şiddetli buhranlarına bile galebe çalacağını pek iyi biliyor.
Yakında vesikaya tâbi
yiyecekleri biraz daha kısacağız. Bunu halka anlatmanın çok zor olacağını ve
kararın tatbikinde ne kadar müşkülât çekeceğimizi kendisine söyledim.
Führer kısa bir zamanda
Ukraynadan alacağımız yiyecek maddeleriyle vaziyetimizin düzeleceği hususunda
pek ümidvar ama, ben bu fikirde değilim. Çünkü bu iş için lâzım gelen adam,
teşkilat ve bilhassa nakil vasıtalarından mahrum bulunuyoruz.
DAHA SIKI BİR İDARE
Führer bundan sonra daha
sıkı bir idare usulü kullanmaya karar verdi. Adaletin yerini bulmadığı bazı
ferdî hâdiselerden bahsettim, kendi müşahedelerinin de aynı merkezde olduğunu
söyledi. Artık en şiddetli tedbirlere başvurulmasına taraftar.
Nasyonal sosyalizmin
malûm kaidelerine aykırı hareket edeceklerin hapis cezasına, hattâ çok mühim
vaziyetlerde idama mahkûm edilmesi için bir kanun hazırlanmasını teklif ettim.
Çünkü ben ne zaman bir şey istesem, Adalet Bakanlığı müsteşarı Schlegelberger
daima, bu hususta elimizde kanun yok, diye reddetmiştir. İşte, şimdi kanun
olacak.
Führer yakında
Reichstag’ı toplantıya çağırıp, kundakçılara ve bilhassa vazifelerini ihmal
eden hükümet memurlarına karşı hareket için kendisine hususî salâhiyet
verilmesini istemek niyetinde.
Bütün gayretlerin harp
emrine verilmesi için ileri sürdüğüm teklifleri Führer derhal ve aynen kabul
etti.
Mölders’in yazdığı
söylenen sahte mektup dolayısıyla Streccius’tan Führer’e de bahsettim. Müthiş
öfkelendi. Hakkında resmen rapor göndermemi söyledi. O zaman Streccius’u,
evvelden haber bile vermeden, derhal azledecek. Fakat, maalesef, Mackensen’e
bir şey yapamayacağız.
Führer’in, birçok
komutanlar hakkında fikri değişti. Onlara artık eskisi kadar kıymet vermiyor.
Maalesef Dr. Ley’i
şikâyet etmek zorunda kaldım. İstihsalâtın arttırılması için yaptığı neşriyatın
sırası iyi intihab edilmemiş bulunuyor. Bilhassa, yiyeceklerin kısıldığı bir
zamanda bunu yapmak doğru değil. Führer benim Ley’le konuşmamı ve kendisine
hatasını şahsan bildirmemi tavsiye etti.
Ondan sonra bir çok
siyasî meseleler üzerinde konuştuk.
MUSSOLİNİ ÇEKİLMEDİKÇE
Mussolini başta kaldıkça
İtalyan milletini ve faşizmin eteğimizi bırakmıyacağı anlaşılıyor. Fakat Führer
Mussolini hakkında gayet hürmetkârane konuştu. İtalyan milletiyle ne yapmak
kabilse onu yapmış olduğunu söyledi.
Sonra kendisinden
bahsetti.
Führer’in saçlarının
baştanbaşa ağarmış olduğunu farkettim. Bu kış çektiğimiz sıkıntıların hikâyesi
bile onu yıllarca ihtiyarlattı denilebilir.
Son aylarda, vaktiyle
Napoleon’un uğradığı kış felâketine çok yakın bir duruma düştüğümüzü anlattı.
Söylediğine göre, yalnız bir gün zaaf hissetmiş ve cephe yanldığı takdirde
halimizin Napoleon'un vaziyetinden çok daha kötü olacağını düşünmüş.
PLÂNLARI BRAUCHİTSCH BOZMUŞ
Bu meselede
Brauchitsch’in mesûliyeti çok büyük. Führer kendisinden pek kızgın bir halde
bahsetti, vaziyeti idare etmek değil, takdir etmekten bile âciz korkak bir adam
olduğunu söyledi. Kendiliğinden müdahalelerde bulunarak, emirlere karşı
itaatsizlik ederek, doğu cephesi plânını tamamıyla altüst etmiş. Halbuki
Führer’in kurduğu plân derhal zaferle nihayet bulacak mahiyette imiş. Eğer
Brauchitsch yalnız kendisinden istenilenleri yapmakla kalsaydı doğu cephesinde
bugünkü durumumuz bambaşka olacakmış.
HITLER, MOSKOVAYI ALMAK
İSTEMİYORDU
Führer, kendi hazırladığı plâna göre, Moskova’ya
gitmek niyetinde değildi. Onun istediği, evvelâ Kafkas hududunu kesmek ve bu
suretle Rusya’yı en zayıf noktasından vurmaktı. Fakat Brauchitsch’in kurmay
heyeti, akıllarınca, daha iyi hareket ettiler, mütemadiyen Moskovaya doğru
gitmekte ısrar ettiler.
Brauchitsch batı
harekâtına da müdahale etmek istemişti ama, Führer zamanında haber alıp mâni
olmuştu.
Führer’in şimdi
önümüzdeki bahar bir plânı var. Harbi daha fazla uzatmamak niyetinde. Bu plâna
göre, evvelâ Kafkasya’ ve Leningrada. sonra Moskova’ya doğru ilerlemek istiyor.
Führer, bu hedeflere varsak bile,
harekâtı ekim ayında tatil etmek ve kışlık karargâhlara erkenden çekilmek daha
doğru olur, diyor. Muazzam bir müdafaa hattı kuracak ve harekâta bir müddet
içİn son verecek. Geçen seneki gibi şiddetli bir kışla karşılaşsak bile artık
gafil avlanmayacağız. Bu suretle doğu cephesinde bir yüz sene harbini bile göze
almak lâzım.
HİTLER, RUS KOMUTANLARINI
BEĞENİYOR
Taarruza mayıs sonunda,
yahud haziran başında geçeceğimiz anlaşılıyor. Führer, bütün cephe boyunca taarruz etmek niyetinde
değil; evvele bir noktadan harekâta geçecek; sonra, vaziyet imkân verirse
oradan ilerleyecek.
Bolşeviklere karşı
kıştan beri ilk harekete bir iki güne kadar Kırımda geçiyoruz. Führer burasını
düşmandan tamamıyla temizlemek istiyor.
Führer, Sovyet harp idarecilerini oldukça takdir
ediyor ve Rus cephesini Stalin’in sert bir el hareketile kurtardığını söylüyor.
HİTLER DİNAMOYA BENZİYOR...
Vaziyeti böyle yakından
öğrendikçe bu kış doğu cephesini hakikaten yalnız Führer’in kurtarmış olduğunu
daha iyi anlıyorum. Her şey onun azim ve sebatı sayesinde düzeldi. Eğer bugün
Führer hasta ise, herhalde boş yere hasta olmadı. Bahar gelince Führer inşallah
gene tam manasıyla eski sıhhatini bulur. Şimdiki halde havaya ve güneşe
ihtiyacı var. Bir insan, diğerlerinden üstün bir yaradılışta bile olsa, kar ve
buzla çevrili bir hayata bundan daha fazla dayanamaz.
Bu bakımdan Führer
hakkında hakikaten endişe ediyorum. Onun bugünkü kadar ciddî bir tavırla
konuştuğunu hiç hatırlamıyorum. Başbaşa ve gayet açık bir şekilde konuştuk.
Benim çalışmalarımdan gayet memnun. Bunu öğrenince ben de çok sevindim.
Führer’le şahsî
meseleler üzerinde uzun uzun konuşmak benim son derece hoşuma gidiyor. Onda,
insanın üzerinde dinamo tesiri bırakan bir kudret var. İnsan bir gün öğleden
akşama kadar onunla konuştuktan sonra kendisini, yeniden dolmuş bir akümülâtör
gibi hissediyor.
Bir aralık İngiltere’den
lâf açıldı. Führer, İngiltere’nin
geçirmekte olduğu buhranı benim zannettiğimden daha derin buluyor. Ona göre, ya
sağa, ya sola doğru muhakkak bir kayma olacak; ya Cripps İngiltere’yi
Bolşevikleştirecek, yahud da muhafazakârlar tekrar hâkimiyeti ellerine
alacaklar.
Führer, daha fazla bu son ihtimali varid görüyor;
çünkü muhafazakârların, daha fazla seyirci kalamayacakları bir vaziyetle
karşılaşacaklarını tahmin ediyor. Şimdiki halde, her şeyi kendi havasına
bırakmışlar; fakat buhran hâd devreye geldiği zaman işe girişecekleri muhakkak.
Führer’in kanaatine göre
Amerika’, bir gün olacak, Bolşeviklik için uygun bir hâle gelecek; fakat bunun
ne zaman olacağını bugünden kimse kestiremez.
Führer’in aldığı
haberlere göre, Japonya’nın emelleri aşağı yukarı şu şekilde hülâsa edilebilir:
Bütün Avustralyayı istilâya çalışmamakla beraber evvelâ orada bazı yerleri
işgal etmek ve buraya bir kere ayak bastıktan sonra Hindistan üzerine yürümek.
Bu harekâtın ilk
neticesi olarak Seylan alınacak ve o zaman da Hindistan etrafındaki bütün gemi
seferleri felce uğrayarak, İngiltere’nin bütün damarları tıkanacak. İngiliz
İmparatorluğu böyle bir darbeye tahammül edemez. Bizim için de onu mağlûb
etmenin en kat’î yolu bu. Fakat uzun zamana bağlı bir iş. Ne kadar zaman
istediğini de ele metreyi alıp ölçmenin imkânı yoktur.
Vakıâ, İngiltere’lim
birdenbire yıkılması da mümkündür ama, buna, pek güvenmemek ve bütün ümidi buna
bağlamamak lâzım.
SULHUN TATLI HAYALİ
Tekrar sulh günlerine
kavuşacağımızı düşünmenin insana tatlı hisler verdiğini Führer’e söyledim. O da
ayni hisleri duyuyormuş.
Führer, eşi dostu sordu; evdekilerin ne yaptıklarını
sordu. Herkesi birer birer hatırlıyor. Fakat bu gibi şeylerle fazla alâkadar
olmadığı için de üzülüyor. Karar verdim: Gerek benim, gerek bütün ev halkının
harpten sonra onunla daha yakından alâkadar olmamız lâzım.
Nihayet Yahudi
meselesinden bahsettik. Bu meselede Führer,
gene eskisi kadar azim gösteriyor: Yahudilerin Avrupa’dan muhakkak
uzaklaştırılmaları lâzım; bunun için, icap ederse, en şiddetli usullere
müracaat edilmeli.
Bu sırada küçük bir
köpek, odanın içinde oynayıp duruyordu. Führer,
şimdi bütün sevgisini bu köpeğe vermiş.
Ben ayrılmadan evvel
beraber yemek yiyebilmemiz için
Führer, yemeği her zamanki vaktinden evvel
hazırlattı. Japonların elde ettikleri muazzam muvaffakiyetlerden bahsettik.
Führer, Japon ordusunu çok takdir
ediyor. Fakat, bu nokta istisna edilirse, doğu Asya’ya Japonların hâkim
olmalarını hiç de iyi karşılamıyor; beyaz ırkın mağlûbiyeti onu biraz müteessir
ediyor. Fakat, bu çaresiz bir şey.
Avustralyayı fethetmek
zor olmayacak ama, sonradan idare etmek güç iş. İngilizler buna muvaffak
olamadılar ve onun için kaybedecekler.
Ben ayrılırken Führer
çok heyecanlandı. Ben de kendisinden ayrılmağa mecbur olduğum için pek
müteessirdim.
ATOM BOMBASINA DOĞRU...
21 MART 1942 — Alman âlimlerinin son
çalışmalarına dair bir rapor aldım:
Atom kuvvetiyle tahrip
sahasındaki araştırmalar artık öyle bir noktaya gelmiş bulunuyor ki, alınacak
neticelerin tatbikatına bu harpte başlamak belki de mümkün olacak. Alimlerin
söyle-diklerine göre, gayet cüz’î bir kuvvet sarfiyle o kadar büyük bir
tahribat yapmak kabil olacak ki, harbin biraz daha uzaması veya ikinci bir
harbin olması ihtimali insanı korkutmaya kâfi. İlmin son terakkileri insanın
eline inanılmayacak derecede müthiş tahrip âletleri verdi.
Alman ilmi, bu sahada en
yüksek mertebesini buldu. Esasen bu işte herkesten ileri olmamız lâzım; çünkü
bu harpte, inkilâp yapacak yeni bir silâhı evvelâ kim kullanırsa zaferi de o
kaza-nacak.
Hilgenfedt (Nazi İçtimaî
Yardım Şefi) bana şikâyette bulundu, ordu mensupları ile başının belâda
olduğunu söyledi: Anlattığına göre, doğu cephesindeki çarpışmalarda
yaralananların hastanelere şevki esnasında ordu makamları lâzım gelen dikkat ve
ihtimamı göstermiyorlarmış.
Hakikaten, ordunun
komuta teşkilâtı ve idare mekanizması umumiyet itibariyle çok bozuldu. Bilhassa
bu kış cereyan eden muharebeler esnasında bir çok hususlarda muvaffakiyetsizlik
gösterdiler.
Bunun için şimdiye kadar
orduya verilmiş olan salâhiyetlerden ve mesuliyetlerden bazılarını geri almak,
işin daha ehli olan makamlara vermek lâzım. Bilhassa, şahsî teşebbüs ve anî
karar isteyen işlerin ordudan alınması lüzumu artık kendini her zamankinden
fazla hissettiriyor.
Öğleden sonra Göring’le
görüştüm. Konuşmamız gayet derin bir dostluk ve samimiyet havası içinde, üç
saatten fazla sürdü. Böyle açıkça konuşabildiğimiz için ben çok memnundum.
Umumî vaziyeti gözden geçirdik ve mühim meselelerin hepsinde ikimizin de ayni
görüşte olmamıza çok sevindim. Birbirimizle müşavere etmediğimiz halde vaziyet
hakkında edindiğimiz intiba tamamıyla ayni..
Göring, sıhhat
bakımından son derece iyi bir durumda. Çok çalışıyor, muazzam muvaffakiyetler
kazanıyor ve işlerini, fazla nazariyeye kaçmadan, makul bir şekilde hallediyor.
Onun işinde partiye bağlı olmamak gibi, nadir bulunur bir talihi var; bundan
dolayı, daha şahsî bir hareket hattı tutabiliyor. Bir çok bakımlardan kendisine
gıpta etmek kabil.
Daha Mölders
meselesinden bahsetmeye başlar başlamaz, Göring, bu mektupların bilhassa
Mackensen tarafından dağıtıldığından haberi olduğunu söyledi. Führer, ona mareşali çağırıp biraz nasihatta
bulunmasını tavsiye etmiş. Göring her halde onun kulağını iyice büker, korkak
generalleri hiç sevmez. Söylediğine göre general Keitel de pek iyi bir komutan
değilmiş. Doğu seferinin istediğimiz kadar muvaffak olamamasından ihtimal ki o
mesul. Führer’in emirlerini pek gevşek tatbik etmiş.
Anlaşıldığına göre,
kabahat yalnız Brauchitsch’te değil. Brauchitsch’in üzerinde büyük bir
mesuliyet olmakla beraber, Keitel ona, Führer’in emirlerine harfiyen riayet
edilmesi lâzım geldiğini, aksi takdirde kendisi için fena olacağını söylememiş.
İlkbahar ve yaz
taarruzunda Rusları mağlûp etmeye muvaffak olacak mıyız, olamıyacak mıyız, bu
hususta Göring’in fazla bir fikri yok. Muvaffak olamazsak bütün memleket çok
zor bir duruma girecek.
Cenubî İtalya’da Alman
havacılariyle İtalyan kadınları arasında bir alay can sıkıcı hâdise cereyan
etmiş. Maamafih, Göring, son deıa Duçe ile görüştüğü zaman bu meseleyi
halletmeğe muvaffak olmuş.
HESS’İN VERDİĞİ ENDİŞE
Hess’c dair de uzun uzun
görüştük. Göring, ona sadece kızıyor. Şu muhakkak ki Hess, geçen yaz bu
hareketi ile bizi az kalsın mahva sürükleyecekti. Eğer Churchill,
müttefiklerimize karşı sadakatsizlik ettiğimize inandırmak hususundaki
gayretlerinde muvaffak olsaydı, muhakkak ki harp bambaşka bir şekil alırdı. O
zamanlar, hepimiz gayet haklı olarak, endişe duymuş ve istikbalden korkmuştuk.
Fakat kaderin eli bizi korudu.
Göring, Frick’tcn de
«aptal bir adam» diye bahsetti ki, hakkı da var. Darre ( İaşe Bakanı.) nin de
mektup yazmaktan, hatıra defteri tutmaktan başka bir şey yapmadığını söyledi.
Askeri harekât hakkında
Göring gayet ihtiyatlı bir şekilde konuşuyor. Ona göre, gayemize
düşündüğümüzden çabuk varmak kabil olduğu gibi, bunun daha pek uzun sürmesi de
mümkündür.
Bundan sonra sık sık
buluşup her şey hakkında açıkça konuşmaya karar verdik. Führer’in etrafındakiler
bu gibi zamanlarda arılarında ihtilâf çıkmamasına dikkat etmelidir.
BREZİLYA MESELESİ
26 MART 1942 — Brezilyadaki vaziyet hakkında
Dış İşleri Bakanlığından bir rapor aldım. Bundan anlaşıldığına göre Cumhur
Başkanı Vargas ile Dış İşleri Bakanı Aranha arasında şiddetli bir mücadele
başlamış bulunuyor. Vargas bizden tarafa; Aranha ise her halde Roosevelt’ten
talimat almış olacak: Almanya ve diğer Mihver devletleriyle ihtilâf çıkarmak
için çalışıyor.
Maalesef, aynen mukabele
etmemiz imkânsız. Bizim elimizde 600 kadar Brezilyalı var; halbuki yalnız
Brezilyada 150 bin Alman bulunuyor. İktisadi bakımdan da mukabele etmenin
imkânı yok: Brezilyadaki Alman sermayesinin onda biri kadar bile bizde Brezilya
sermayesi mevcut değil. Onun için, ihtiyatlı davranmamız icap ediyor.
Katoliklerin her sahada
yıkıcı gayretler sarfetmeye çalıştıklarını görmek insanı tiksindiriyor. Şimdi
de, hava akınları tehdidi altındaki yerlerden tahliye edilen protestan
çocukları arasında propagandaya başladılar. Almanya’da hâlâ barındırdığımız
muzır unsurlar arasında Yahudilerden sonra bu politikacı papazlar geliyor.
Harpten sonra bu meseleyi halletmeye sıra gelecek. Kilisenin siyasî emellerine
nasyonal sosyalizmin kat’î şekilde son vermesi lâzımdır.
ÇÖL YOLCULARI
Şehir tiyatrosu
idarecileri her gece bir, iki saatimi onlara tahsis edebildiğim için çok
müteşekkirler. Fakat bu benim işim için pek faydalı bir şey sayılamaz.
Oyalanıyorum ve sulh günlerine dair içimde büyük bir iştiyak duyuyorum. Harp
zamanında böyle bir şey iyi değildir. Çöl yolcularının nasıl her zaman su
düşünmeleri doğru olmasa harbin idaresine yardım eden bir insanın da sulhu
düşünmemesi lâzımdır.
27 MART 1942 — Amerika’n ve İngiliz
gazeteleri, Müttefiklerin Avustralya’dan bir taarruza geçtiklerinden
bahsediyorlar ve bunun hakkında büyük bir gürültü koparıyorlar. Çünkü artık
eskisi kadar büyük iddialarda bulunamadıkları için, Avustralya’ya meşhur bir
generalin ( General Mc. Arthur.) sadece gitmesini bile askerî taarruz
sayıyorlar.
Cripps in Hindistan
meselesinde bir karara varılması için çalıştığı görülüyor. Anlaşılan,
İngiltere, Hintlilere harpten sonra
dominyon nizamı tanıyacağını vadedecek. Fakat, harbi kazandıkları takdirde,
İngilizlerin bu vâdi tutmayacakları da muhakkak.
Churchill’in Avam
Kamarasındaki nutku müphem cümlelerle doluydu. Bu adam öyle küstah bir yalancı
ki kendisiyle münakaşa etmenin imkânı yok.
Komadan bana
Mussolini’nin bir nutkunu yolladılar. Duçe, hu nutku bilhassa harp gayretini
tenkit eden bozguncu burjuva mehafiline karşı hazırlamış. Hakikaten, Mussolini,
şimdi idare ettiği milletten daha üstün millete lâyık bir adam.
CHAMBERLAİN’İN DÜSTURU
Ben düşman tarafından
olsaydım, daha, harbin ilk gününden itibaren, «Alman milletine karşı» değil de,
«naziliğe karşı» mücadele ettiğimizi bir düstur olarak ele alırdım.
Chamberlain, harbin başında öyle ilân etmişti ama, bereket versin ki İngiliz
milleti bu yolu terketti.
BARBARCA BİR HAREKET
Yahudilerin Lublin’den
başlamak üzere, doğuya doğru tahliyesine başlandı. Bu hareket, bir hayli
barbarca; onun için, burada daha uzun boylu tasvir edilmesine lüzum yok.
Yahudilerin çoğu
kalmayacak. Yüzde 60 kadarı tasfiye olunacak. Yalnız yüzde 40 kadarı da mecburî
işte çalıştırılacak kabiliyette.
Bu işi idare edecek olan
eski Viyana Gauleiter’i son derece büyük bir ihtiyatla hareket ediyor. Bu
suretle, hâdise nazarı dikkati fazla celbetmiyor.
Yahudilere tatbik edilen
bu muamele hakikaten barbarca ama, onlar da bunu tamamıyla haketmiş
bulunuyorlar. Führer vaktiyle, Yahudilerin yeni bir dünya harbine sebep
olacaklarını söylemişti. Onun bu kehaneti gayet feci bir şekilde tahakkuk
etmektedir.
Bu gibi
meselelerde yufka yürekli olmamak lâzım. Yahudilere karşı mücadele açmasaydık
onlar bizi mahvedeceklerdi. Bu, Ari ırkla Yahudi basili arasında bir ölüm kalım
mücadelesidir. Bu
derdi dünyaya şamil bir şekilde başka hiç bir hükümet, hiç bir idare
halledebilecek kuvvette değildir. Burada da Führer’in, bu meseleyi kökten
halletmekte herkesten üstün bir iktidar gösterdiğini görüyoruz.
Bereket versin ki sulh
zamanında bulamayacağımız bir çok fırsatları harp devrinin şartları içinde elde
etmek kabil oluyor. Bu fırsatlardan istifade etmemiz lâzım.
Leh şehirlerinde
boşaltılacak olan Yahudi mahallelerine Almanya’dan sürülen Yahudiler
yerleştirilecek ve bu iş, zaman zaman tekrar edilecek.
İngiltere ve Amerika’da Yahudiliği temsil edenlerin
bugün Almanya’ya karşı harp açmış olmalarının ve bu harbi idare etmelerinin
cezasını onların Avrupa’daki (mümessillerine çektirmek lâzım. Bu, gayet haklı
bir hareket olur.
DENİZALTILARIN YAĞMALARI
Binbaşı Hartenstein
bana, Karip sularında denizaltı ile yaptığı seyahati bildirdi. Onun verdiği
malûmattan anlaşıldığına göre. denizaltı gemilerimiz oralardaki yağmalarında
bir hayli mal ele geçiriyorlar. Denizaltılar, iki ay denizde kalıyorlar. Son
torpidolarına kadar kullanıyorlar. Sonra dönüyorlar. Dönerken de, kabil olursa,
top ateşiyle nakliye gemilerine zarar vermeğe çalışıyorlar.
Gene Hartenstein’in
bildirdiğine göre, denizaltıcılar arasında maneviyat fevkalâde. Şayanı hayret
bir şey: Harp, delikanlıları derhal birer kahraman haline getiriyor.
28 MART 1942 — Avustralya’dan gene gürültülü
sesler geliyor. Fakat bunun arkasında hiç bir askerî kuvvet yok. Mac Arthur muhakkak
ki Avustralya meselesinde epey zorluk çekecek Çünkü bugün Avustralya’da hükümet
başında bulunanlar vaktiyle Ingiltereden oraya cezalı olarak gönderilmiş
kimselerin torunları. Bunlar, lâfla kandırılır insanlar değil.
Fakat, bugünlerde
Japonların Avustralya topraklarında üs kurduklarını görecek olurlarsa her halde
pek şaşıracaklar.
İngilizler,
çifte yaz saati tatbikına başlıyorlar. Bu suretle, yeniden, radyodaki eğlence
ve musiki programlarını arada bir kesip İngilizce haberler vermeye mecbur
olacağız demektir. (Yaz saati kış saatinin arka yüzünü görebiliyormusunuz.)
Sauckel ( Sonradan harp
suçlusu olarak Nürnberg mahkemesi tarafından ölüme mahkûm edilmiş ve idam
olunmuştur.) seferberlik genel direktörü tayin edildi. İyi bir nasyonal
sosyalist olan bu adamın harikalar yaratacağına şüphe yok. Bu sayede, en aşağı
bir milyon işçinin silâh altına alınması kabil olacak.
Halka verilen sual
varakalarının pek can sıktığını ilgili makamlara bildirdim.
Hakikaten, bu işte artık
pek ileri gittiler. İnsan portakal bile alacak olsa uzun bir sual listesi
doldurmak zorunda kalıyor. Buna bir son verilmesi zamanı geldi.
KRAL BORİS’E METHİYE
Kral Boris benimle boş
zamanımda şöyle bir konuşmak istediğini bildirmiş. Geldi, konuştuk. Yirmi
dakika kadar süreceğini tahmin ettiğim bu görüşme iki saatten fazla devam etti.
Kral son derece sevimli
bir adam (Goebbels bundan evvel Kral Boris’i «çok kurnaz bir adam» olarak
tavsif etmişti.). Führer’in yanından geliyordu. Onunla olan görüşmesinden yeni
fikirlerle ve kararlarla ayrılmış olduğu görülüyordu. Boris. Führer’in dehasına
hayran: onu hakikaten Allah tarafından gönderilmiş bir varlık olarak tanıyor.
Benim yaptıklarımı da
gayet iyi anlıyor. Bu husustaki bilgi sine hakikaten şaştım. Meselâ,
makalelerimde ileri sürdüğüm fikirleri benimseyip, siyasi müzakerelerinde
kullandığını söyledi
Tam manasiyle halkçı bir
kral olduğu da muhakkak. Halkın hislerini öğrenmek için, tebdili kıyafet ederek
Bulgar köylerini gezermiş. Führer ondan. Balkanlarda bir muvazene âmili
olmasından başka bir şey istemediği için çok memnun.
Boris'in Führer’i ne
büyük bir sevgi ve sadakatle desteklediğini görmek insanı hakikaten şaşırtıyor.
Eğer Avrupa’daki bütün devlet başkanları onun kadar açık görüşlü olsalar, yeni
nizamı onun kadar büyük bir arzu ile destekleseler müstakbel Avrupa’nın önünde
bemen hemen hiç bir engel kalmazdı.
29 MART 1942 — Donanma gazetelerimiz
başmakalelerimi biraz daha erken göndermemi istiyorlar. Denizciler bunları son
derece büyük bir alâka ile okuyorlarmış. tok memnunum.
MAC ARTHUR HAKKINDA
PROPAGANDA
30 MART 1942 — Mac
Arthur'u Amerika’da. filmlerdeki bir general gibi, gittikçe daha fazla göklere
çıkarıyorlar. Bizim propaganda servislerimize bıı idamı biraz hırpalamalarını
söyliyeceğim. Çünkü Amerikalılar onu bu harbin en büyük generali yapmaya
çalışıyorlar. Halbuki onun kahramanlıkları, yararlıkları olarak
gösterilebilecek tek şey. Komodorda biraz mukavemet etmiş olmaktan ibaret.
Amerikalıların bu Kriterleri bir Rommelleri olsaydı artık kimbilir ne
yaparlardı! Bu da bizim propagandalarımızda ne kadar mütevazı olduğumuzu
gösteriyor.
HİNDİSTAN OYUNU
Cripps Hindistan işinde
on beş güne kadar muvaffakiyet kazanacağını umuyor. Çok kurnazca hareket
ediyor; Hindistan, tekrar İngiltere’nin eteğine bağlamağa muvaffak olacağından
korkulabilir.
Onun için.
propagandamızda biraz değişiklik yapacağız ve Alman milletini Hindistan işinde
hayal sukutuna uğramayacak şekilde hazırlayacağız.
İngiliz hava
kuvvetlerinin Lübeck üzerine istisnai derecede ağır bir bombardıman akım
yapmaları pazarımızı zehir etti. Kaufmann bana telefon ederek hâdiseyi haber
verdi. Onun söylediğine göre, şimdiye kadar hiçbir Alman şehri bu derece
şiddetle bombardıman edilmemiştir. Şehir hercümerç içinde imiş.
Führer bana derhal genel
karargâhtan telefon etti. Bombardımandan zarar gören yerlerle meşgul olma işini
İç İşleri Bakanlığından alıp bana verdi.
Gece yarısına kadar
mümkün olan her şeyi yaptırdım.
31 MART 1942 — Cripps.
Hindistan’ın yatıştırılması için İngiltere’nin tatbik edeceği plânı resmen ilân
etti. gene eski oyun. «İngiltere geçen dünya harbinde de ayni usulu tatbik
etmişti. Harpten sonra Hindistana dominyon sekli verilecek, fakat prenslikler.
Bu yeni idareye geçip geçmemek hususunda kendileri karar vermekte serbest
olacaklar.
Bu suretle İngiltere’nin vadini tutmaması mümkün olacak
demektir. Yahut da. Hint hükümetlerini birbirine düşürerek bütün plânı akamete
uğratması da kabildir.
Bu işte Churchill’in
parmağı olduğu gayet aşikâr olarak görülüyor.
Lubeck teki vazivet hiç
de hoş değil. Şehrin eski kısmının yüzde sekseni tamamiyle yok olmuş sayılıyor.
İngilizlerin bu tahrip çılgınlıklarına bir çok sanat eserleri de kurban gitmiş.
1 NİSAN 1942 — Churchill’in St. Nazairedeki harekâtta büyük
bir muvaffakiyet kazandığını zannetmiyorum. İngiliz milleti, ne olursa olsun,
bir faaliyet bekliyordu. Churchill de insanca büyük fedakârlıkları göze alarak,
böyle bir harekette bulunmaya mecbur oldu. Şimdi de onun propagandasını
yapıyor.
Fakat İngilizler
başlarından kanlar aka aka memleketlerine dönecek olurlarsa (o da eğer
memleketlerine kadar gidebilirlerse) o zaman Churchill'in bir daha bu gibi
hareketlere girişmeden evvel uzun uzun düşüneceği muhakkaktır.
RUSLAR ALMANYA’DA
ÇALIŞTIRILACAK
İşgal ettiğimiz Rus
topraklarındaki ahali, büyük ölçüde, Almanya’ya getirilerek çalıştırılacak.
Fakat bunların diğer Rus esirlerinden daha iyi şartlar altında muhafaza
edilmeleri de icap edecek. Çünkü aksi takdirde pek verimli çalışmazlar.
2 NİSAN 1942 — Lübeck bombardımanının, sanat eserlerine
başlangıçta zannettiğimiz kadar zarar vermediği anlaşılıyor. Yalnız Sankt Maria
Kilisesi baştan başa harap olmuş. Onunla beraber büyük org, kürsüler, meşhur
«Ölüm dansı» tablosu da gitmiş. Sade, küçük kürsü ile Overbeck’in iki tablosu
kurtulmuş. Fakat Sankt Peter Kilisesinden hiç bir şey kurtarmak kabil olmamış.
Kilise tamamiyle harap olmuş. Sankt Jacob, Sankt Katerina kiliseleriyle Sankt
Anna Müzesine hiç bir şey olmamış. Tarihî evrak da kurtarılmış.
GİZLİ BİR RAPOR
Amerika’dan aldığım
gizli bir rapor Sovyetler Birliğinde son derece vahim bir vaziyet hüküm
sürdüğünü bildiriyor. Stalin, yiyecek durumunu idare edemiyormuş, halkın
maneviyatı sıfıra düşmüş. Raporun, vaziyeti pek mübalâğa ettiğini sanmıyorum.
Her halde doğrudur.
Fransa’daki hâdiselere
pek fazla ümit bağlamamamız lâzım. Fransızlar çürümüş ve içlerinden bozulmuş
bir millet. Onları zorla yola getirmek lâzım. Kendilerini biraz methettiniz mi
siz* yanlış anlıyorlar. Akıllarını başlarına getirmek için onları daima
dürtüklemek lâzım.
3 NİSAN 1942 — Amerika’daki müşahitlerin kanaatine göre
Amerikalıların hiç de harbe girmeye hevesleri yok. Bunun üzerine. Roosevelt
askerî geçit resimleri tertip ederek halkı heyecana getirmeye çalışıyor.
Neredeyse sokaklarda fillere geçit resmi yaptıracak.
4 NİSAN 1942 — İngilizler Lübeck üzerine beş yüz kiloluk
bombalar attıklarını iddia ediyorlar. Hasar hakikaten çok fazla, Filmini
gördüm, feci bir manzara.
Bereket versin ki bu
felâkete uğrayanlar şimal Almanları. Onlar cenup ve cenup doğu Almanlarından
daha soğukkanlı insanlardır.
Fakat şurasını
unutmayalım ki İngiliz hava akınlarının gerek vüsati, gerek şiddeti artmış
bulunuyor. Bir kaç hafta daha bu şekilde devam edecek olursa halkın maneviyatı
üzerine tesir edeceği muhakkak.
NORVEÇ GEMİLERİNİN
TORPİLLENMESİ
5 NİSAN 1942 — İsveç’ten İngiltere’ye gitmekte olan Norveç
gemilerini torpillediğimiz hakkındaki haberlerin neşredilmesine Dış İşleri
Bakanlığı hâlâ itiraz ediyor. Gene onların iddiasına göre, İsveç’in siyasetini
şu veya bu şekilde sertleştirecek mahiyette müzakereler cereyan etmektedir.
İngiltere’nin taarruzuna uğrattıkları takdirde, İsveçliler şiddetle mukavemet
etmek niyetindeler. Fakat icap etiği zaman bu mukavemeti gösterecekler mi,
orasını katiyetle bilemeyiz. Şimdiki halde bu intibaı veriyorlar veya daha
doğrusu vermek istiyorlar. Onun için, kontrolları alandaki Norveç gemilerini
İngiltere’ye teslim etmek istediklerini ileri sürmek son derece müşkül bir şey.
Malta üzerine gece,
gündüz hava akınları yapmamızın neden ettiği hakkında Alman milletine izahat
vermem lâzım geliyor. Maltayı almak niyetinde olmadığımızı, maksadımızın şimalî
Afrika’ya giden nakliye yollarını kesmek olduğunu bildirmeliyiz.
Dovothy Thompson (Meşhur
Amerika’n kadın muharriri.) Führer aleyhinde tamamiyle saçma bir nutuk verdi.
Kafalarının içi saman dolu böyle aptal dişi mahlûkların. tarihî şahsiyetler
aleyhinde söz söylemeye kalktıklarını görmek insanı hem utandırıyor, hem
kızdırıyor.
Alman askerlerinin
Papa'yı ziyaret etmelerine müsaade verilmemesini Führer’e teklif ettim.
Hakikaten, son günlerde bu ziyaretler umumî bir tehlike halini aldı. Papa
kurnaz adam: Bundan. propaganda vasıtası olarak açıkça istifade ediyor. Onun
için, bu işe muhakkak bir son vermek lâzım.
GİZLİ BİR VAZİFE
fi NİSAN 1942 — Bundan
sonra yapacağımız taarruzu önceden gizlemek için tedbirler düşünülmesini
istedim. Çünkü, bütün yabancı müşahitlerin gözleri bizim doğu cephesinin cenup
kesimine dikilmiş duruyor. Yani, ilk taarruzumuzun başlayacağı nokta. herkesin
gözü önünde bulunuyor.
Onun için, Alman
propagandasının gayesi, dikkati cephenin şimal veya merkezine çekmek olmalıdır.
Bu maksatla, meşhur Alman gazetecisi Dr. Kriegk’i doğu cephesinin merkez
kesimine yollayacağım. Bir hafta kaldıktan sonra da, kendisine bazı talimat
vererek, Portekize göndereceğim. Orada etrafa söylentiler yayarak, dikkati
başka noktalara çekmeye çalışacak. Muvaffak olup olmayacağını bilmiyorum ama
Kriegk, konuşkan bir adamdır, bu gibi vazifeyi çok iyi başarır.
7 NİSAN 1942 — Lizbondan gelen haberlere göre, Sovyetler
Birliğindeki durum son derece vahimmiş; açlık tasavvur edilemiyecek bir hali
bulmuş. Stalin, büyük ölçüde bir askerî muvaffakiyet kazanamayacak olursa
Sovyet idaresi iflâsa mahkûm görülüyor. Bu hükümde bir hakikat bulunduğu
muhakkak.
İngilizlerin St. Nazaire
üzerine yaptıkları taarruz hakkında pek az malûmat almış olmamızdan şikâyet
ettim. Denil harekâtında olup bitenleri yalnız Raeder biliyor. Bunlardan
Führer’in pek az malûmatı oluyor; ötekilerin de hemen hemen hiç Bu böyle olmaz.
Lord Halifax, eski
Hindistan Umumî Valisi sıfatıyla, New York’daki bir ziyafette Hindistan
meselesinden bahsetti.
Yunanistan’daki vaziyet
son derece fena. Yiyecek durumları manasiyle fecaat halini aldı. İtalyanlar
memleketi tamamıyla hâkimiyetleri altında bulunduruyorlar. Almanya’nın
müdahalesi. bir arabaya beşinci tekerlek takmak gibi bir şey olacak. Cenuptaki
bu müttefikimizle, Mihverin menfaati için, dostluğu muhafaza hususunda muhakkak
ki epey fedakârlık yapıyoruz.
“KIRMIZI FENER” MAHALLESİ
Berlin’de fuhuş endişe
verici bir hal aldı. Son günlerdeki baskınlarda yakalanan kadınların yüzde 15
inin hastalıklı olduğunu gördük. Bunların çoğu frengili. Bu vaziyete karşı
derhal bir şey yapmamız lâzım. Belki de en sonunda, Hamburg, Nümbeg ve diğer
büyük şehirlerde olduğu gibi Berlin’de de bir «Kırmızı Fener Mahallesi» ihdas
etmek zorunda kalacağız.
Dört milyonluk, bir
şehir burjuva ahlâkının anlayışına göre tanzim edilemez tabiî.
9 NİSAN 1942 — Halk arasında nezaketin muhafazası için yeni
bir mücadeleye girişmek lâzım geldiği kanaatindeyim. Zira, sokaklarda,
otobüslerde, lokantalarda, tiyatrolarda öyle fena lâkırdılar, küfürler sarf
ediliyor ki insanın sinirleri bozuluyor. Daha fazla tahammül etmeye imkân yok.
KARA BİR GÜN
11 NİSAN 1942 — Düşman için kara bir gün:
Amerikalılar Bataan’ı boşalttıklarını itiraf etmek zorunda kaldılar. Şimdi
Filipinlerde Korregidor’dan başka müdafaa edecekleri bir yer kal nıadı
demektir.
Bütün Amerika hercümerç
içinde. Mac Arthur’a verdikleri taç yavaş yavaş parlaklığını kaybediyor.
Tabiî, bu hadiseden
istifade etmeğe bakacağız. Amerika’nın en büyük dehası olarak ilân ettiği zatın
maskesi şimdi bizim propagandamızla tamamiyle düşecek.
PAPA NIN BİR TAVSİYESİ
Gizli bir şekilde
öğrendiğime göre, Papa İspanyol piskoposlarına haber göndermiş, İspanyanın
harbe karışmaması için faaliyet göstermelerini istemiş. Sadece dinî ve manevî
kıymeti olan bir kimsenin siyasî ve askerî meselelere bu derece karışması
doğrusu çok saçma bir şey.
13 NİSAN 1942 — Führer, doğum yıldönümü için hazırladığım nutku, bir
tek değişiklik yapmadan, aynen tasvip etti ve çok memnun oldu.
14 NİSAN 1942 — Yakında Doğu cephesine
külliyetli miktarda cibinlik göndermek niyetindeyiz. Zira, sivrisinekler geçen
sene askerlerimize hiç rahat vermemişti. Bu sene, böyle bir şeyin tekerrürüne
müsaade etmememiz ve lâzım gelen tedbirleri zamanında almamız icap ediyor.
MANEVİYATI BOZAN BOLLUK
Almanya’daki yabancı
elçiliklerin ziyafetlerinde görülen bolluk, maneviyatı bozacak mahiyette.
Meselâ geçenlerde Hırvat sefaretinde bir kabul resmi tertip etmişlerdi. Devlet
ve ordu teşkilâtımıza mensup kimselerden bin kişi karınlarını tıka basa
doyurdular. Bu çok kötü ve ayıp bir şey. Çaresine bakmak lâzım.
Diğer taraftan, Dış
İşleri Bakanlığına söyledim: Diplomatlara verilen benzin tayınını da
kesecekler. Çünkü, son zamanlarda, bir çok yabancı memleket mümessillerinin,
benzin sayesinde elde ettikleri kızlarla, cumertesi, pazar günleri kırlara
gittikleri görülüyor. Bu da, tabiî, halk arasında şiddetli tenkitlere sebep
oluyor. Diplomatların da memleketin umumî gidişine uymaları gerek. Bizim
paramızla lord gibi yaşamağa hakları yok; hele bununla ayni safta harp eden
memleketleri temsil ediyorlarsa buna hiç müsaade edilemez.
Bitaraf memleketlerin
gazetelerinde Amerikalıların yeni bir gemi inşa programı yaptıklarını okuyoruz.
Rakamlar son derece muazzam. Fakat Amerikalıların ileri sürdükleri rakamın
nasıl karşılamak lâzım geldiğini biz çok iyi biliriz.
CHURCHİLL’İN NUTKU
Churchill bugün öğleden
sonra Avam Kamarasında nutuk söyledi ve bu sefer son derece mütevazı konuştu.
Maamafih, İngiliz
milletinin maneviyatının kökünden sarsılmış olabileceğini hiç zannetmiyorum.
İngilizler bir hayli zorluklara göğüs gererler; ancak ondan sonra isyan ederler
ve hakikati öğrenirler. Churchill’in hiç olmazsa cesur bir şekilde konuşmak,
övünmek, hattâ pek bön bir şekilde yalan atmak bakımlarından İngiliz milletini
temsil ettiği muhakkak. İngilizler yalanı bir siyaset silâhı olarak kabul
ederler ve eğer işlerine yarayacaksa çekinmeden kullanırlar .
15 NİSAN 1942 — Japonya’nın Moskova büyük
elçisi Tatekava Tokvoda verdiği bir demeçte, Sovyetler Birliğindeki hayat
hakkında fazla yüksek perdeden konuştu. Buna bizim Tokyo büyük elçisi itiraz
etti, bunun üzerine Japon Dış İşleri Bakanlığı da Tatekava’yı tekdir etti,
aklını başına almasını söyledi.
PROPAGANDADA ESASLI
DEĞİŞİKLİK
St. Nazaire’deki İngiliz
harp esirlerinin söylediklerine göre, propagandalarımızın İngiltere üzerindeki tesiri tasavvur ettiğimizden
daha fazla imiş. Bununla beraber, İngilizler münakaşa mevzularından ziyade
haberlere ehemmiyet veriyorlarmış.
Onun için karar verdim:
Yabancı memleketlere, bilhassa Ingiltereye hitaben yaptığımız radyo
yayınlarının programı esaslı surette değiştirilecek. Uzun münakaşaların sırası
değil. Bundan sonra, yabancı memleketlere mahsus yayımlarda, daha çok haber
verilecek ve bu haberlerin bilhassa mübalâğalı olmalarına dikkat edilecek.
«İSVEÇİ DE ALSAYDIK...»
İsveç’in dahilî
vaziyetine dair bizim hesabımıza fena haberler aldım. Bu haberlerden
anlaşıldığına göre, İsveçlilerin bizim hakkımızdaki hisleri gittikçe menfi bir
şekil almaktadır. Bu da, tabiî, oradaki diplomatlarımızın iyi çalışmadıklarım
gösteriyor. Maamafih, bunda Norveçteki hâdiselerin de tesiri olduğu muhakkak.
Terboven'le Quisling'in
başladıkları kilise mücadelesi bence son derece manasız ve lüzumsuz. Bana
kalırsa, şimal harekâtında İsveç’i de alsaydık daha iyi olurdu. Bu memleketin
millî bir varlığa lâyık olmadığı görülüyor.
Vichy’deki vaziyet
gittikçe vüzuh peyda ediyor ve Laval’in Başbakan olacağı anlaşılıyor. Bunun
bizim için son derece büyük yardımı olacak.
16 NİSAN 1942 — Roosevelt bir nutuk verdi,
harbin iki, hatta üç sene uzaması ihtimalinden bahsetti. Bununla beraber,
zaferi kendilerinin kazanacaklarına hâlâ emin. Fakat, bu iddiayı desteklemek
üzere ileri sürdüğü deliller gayet zayıf ve esassız şeyler.
SİLÂH VAZİYETİ KÖTÜ
17 NİSAN 1942 — Silâh ve cephane durumumuz
son derece sıkıntılı .Bunun dışında vaziyette pek fazla değişiklik yok. Fakat
silâh vaziyeti endişe verecek mahiyette. Bu meseleyi pek ciddiye almadık, şimdi
bunun cezasını çekeceğiz.
Dr. Ley’le uzun uzun
konuştum. Halk arasındaki hissiyata .dair intibaını anlattı ve bir hayli
hayallere kapılmış olduğunu isbat etti. Kendisini bu rüyadan bir güzelce
ayılttım. Dr. Ley, sık sık fabrikaları gezdiği halde, halk arasında olup
bitenlerden zerre kadar haberdar değil. Onun için, gözlerini açmayı vazife
bildim ve bunda muvaffak da oldum.
LAVAL: ESRARENGİZ ADAM
18 NİSAN 1942 — Laval bugünkü dünya
siyasetinin en heyecan verici ve esrarengiz çehresi olmağa başladı.
Düşmanlarımız ondan gittikçe daha fazla endişe ediyorlar, daha şimdiden Fransız
donanmasının, İtalyan ve Alman donanmasıyla beraber Akdenizde harekâta iştirak
ettiğini ve Malta nın, İskenderiyelim elden gittiğini görür gibi oluyorlar.
İHBARLI TAARRUZ
19 NİSAN 1942 — Doğu cephesinin merkez
kesiminin şimal nihayetinde Bolşevikler hoparlörlerle propagandaya başladılar
Dört güne kadar taarruza geçeceklerini haber veriyorlar. Düşman bir kere daha
böyle ilân etmiş ve hakikaten, dediği gün taarruza geçmişti.
Fakat, düşmanın, bu
garip propaganda vasıtasının zararlarını hesaba katmadığı anlaşılıyor. Çünkü,
geçen seferki taarruzda verdiği telefat son derece büyük olmuştu.
«Reich» ta çıkan
makalelerim doğu cephesinde günün en hararetle münakaşa edilen mevzularını
teşkil ediyor. Bu, hakikaten çok sevindirici ve cesaret verici bir şey.
Memleketin içerilerinden
de ayni şekilde haberler aldım. İnsan bunu duyunca öyle büyük bir sevinç
hissediyor ki!
MAC ARTHUR MÜNAKAŞASI
Avustralya’da Mac
Arthur’ün salâhiyeti hakkında eğlenceli bir münakaşadır başladı. Amerikalılar
ona, hiç bir kayıt vc şarta bağlı olmayan tam bir salâhiyetle başkomutanlığı
vermek istiyorlar. Fakat, görünüşe bakılırsa, Avustralyalıların bunu pek kabul
etmeğe niyetleri yok. Bu Amerika’n sinema generalinin hakikî hüviyetini
keşfettikleri ve pek askerî olmayan propaganda usullerini beğenmedikleri
anlaşılıyor.
Hülâsa. Amerika’nın,
askerî ve siyasî itibarını bir hayli kaybettiği muhakkak.
20 NİSAN 1942 — Amerikalılar milyonlarca
askeri, bütün harp sahalarında harekâta iştirak edebilecek şekilde
yetiştirmekle övünüyorlar. Fakat, bunların birkaç bini halen cereyan etmekte
olan muharebelere iştirak etmiş bulunsaydı herhalde daha iyi olurdu.
FRANSADA BALTALAMA
HAREKETLERİ
Fransada bir Alman
askerî trenine karşı yapılan sön baltalama hareketi bir çok kişinin ölümüne
sebep oldu. Bunun öcünü almak için şiddetli mukabelebilmisiller yapılacak.
Bu arada, kurşuna
dizileceklerin sayısı iki misline çıkarılacak. binden fazla komünist ve Yahudi
trenlere konulup, doğuya sürülecek. Almanya’nın, Avrupa’da yeniden nizam ve
asayişi kurmak için takip ettiği siyaseti baltalamak nasıl olurmuş, arada
görsünler.
GANDİ’NİN SİYASETİ
Gandi yeni bir demecinde
gene mukavemet göstermemek siyasetini müdafaa ediyor ve herkese ayni tavsiyede
bulunuyor Bu adanı aptalın biri ve onun siyaseti yüzünden Hindistan gittikçe
daha büyük felâketlere doğru sürükleniyor.
Führer’in doğum günü bugün
öğleden sonra Berlin’ Filarmoni Salonunda heyecanlı bir törenle kutlandı.
Devlet, parti ve ordu teşkilâtında büyük mevkii olan herkes orada toplanmıştı
Benim nutkumu herkes çok beğendi.
Akşama Göring, Alman
milletine bir doğum günü hitabesi neşretti. Bunda Führer hakkında gayet
sitayişkâr cümleler kullandığı görülüyordu.
KURŞUNA DİZİLENLER VE
SÜRÜLENLER
21 NİSAN 1942 — Fransadaki askerî
komutanlar, demiryollarına yapılan baltalama hareketlerine karşı daha sıkı
tedbirler almağa karar verdiler. Bu arada, elde rehine olarak
bulundurulanlardan otuz kişi kurşuna dizilecek. Bunlar, Yahudilerden ve
baltalama hareketleriyle alâkalı kimselerin yakın arkadaşlarından mürekkptir.
Evvelce yirmi kişinin kurşuna dizileceği ilân edilmişti; fakat, daha şiddetli
bir tedbir olmak üzere şimdi bu miktar arttırıldı.
Suçlular üç güne kadar
meydana çıkarılmazsa ayrıca 80 kişi daha kurşuna dizilecek. 1000 Yahudi ve
komünist doğuya sürülecek. Halbuki daha evvel 500 kişinin sürülmesi
kararlaştırılmıştı.
RUSLARA KARŞI GÖSTERİŞ
İngilizler şimdi son
derece müşkül bir askerî durumda bulunuyorlar. Bolşevikler onlardan kendi
vereceklerinden, hattâ verebileceklerinden çok daha falzasını istiyorlar. Onun
için şimdi İngilizlerin onlara karşı yüksek perdeden atıp övünmeleri lâzım
geliyor.
Bu, bizi de biraz zor
bir duruma sokmuş oluyor. Meselâ, İngiliz tayyarelerinin Almanya üzerine
akınları hakkında çok mübalâğalı haberler verdikleri halde, biz bunları
yalanlamamamı daya uygun buluyoruz.
Alman milleti, sasen, bu
bombardımanların ne derece zararı dokunduğunu kendi gözleriyle görüyor. İngilizler, hemen hemen bütün Ruhr
bölgesini tahrip ettiklerini istedikleri kadar ilân ededursunlar; bunun
tamamıyla yalan olduğunu ve sırf Bolşeviklere karşı övünmek için uydurulduğunu
herkes pekâlâ biliyor.
İngiliz basını, Malta
üzerine yaptığımız son derece ağır bombardıman akınlarını halkın eğlence olarak
karşıladığını yazıyorlar. Bu da bize, Londralı plutokratların bu harbi nasıl
idare ettiklerini gösteriyor.
«İNSAN ETİ PELTESİ»
Leningrad’dan kaçan bir
askerden rapor aldık. Bu rapora göre, Rusya’daki vaziyet son derece fecimiş.
Şimdiye kadar açlıktan ölenlerin sayısı 1 milyonu bulmuş.
Gene bu askerin
anlattığına göre, ahalinin yiyeceğini en ziyade «insan eti peltesi» teşkil
ediyormuş. Bu pelteyi şehirde veya cephede ölenlerin etinden yapıyorlarmış.
Askerin verdiği bu
raporu okurken insanın midesi bulanıyor.
22 NİSAN 1942 — De Gaulle'cüler bir
taraftan, komünistler öbür taraitaıı, müşterek bir iddia ileri sürüyorlar:
Laval’in, eskiden Fransa’da meydana çıkan rezaletlerde rolü olduğunu, onun için
Yeni Avrupa’da Fransayı temsile lâyık olmadığını söylüyorlar. Hakları da yok
değil.
Fakat, bu bizi alâkadar
etmez. Siyasetimizi yürütebilmek için Laval’den daha münasip bir adam
bulamayız. Kendisinden beklediklerimizi tamamıyla yerine getirecek olursa belki
ona bir mükâfat veririz ama, evvelâ onun, neler yapabileceğini göstermesi
lâzım.
İNGİLİZ — AMERİKAN
TEHDİTLERİ
Marshall’la Hopkins,
Amerika’ya döndükten sonra, övünmekte birbirleriyle yarış ediyorlar. Amerika’nın istihsalâtı
hakkında havsalanın almayacağı rakamlar ileri sürüyorlar, üç aya kadar
Avrupa’da askerî harekâta başlanacağını söylüyorlar.
Bu İngiliz Amerika’n
tehditlerinde bizi korkutmak teşebbüsünden başka bir şey göremiyorum.
23 NİSAN 1942 — Bitaraf kaynaklardan gelen
haberlere göre, Londrada, Almanya’ya iki istikametten yapılacak istilâya dair
bir takını söylentiler devanı etmektedir. Anlaşılan, Churchill, İngiliz
milletinin kuvve-i maneviyesini yükseltmek için neye başvuracağını şaşırmış.
Amerika’dan gelen bütün
haberler ise, orada kimsenin harp hususunda zerre kadar heves göstermediğini
anlatıyor.
Kuybişev e dair, insanı
hayrette bırakan haberler alıyoruz. Gerek bu şehirde, gerek Rusya’da bir
cehennem hayatı hüküm sürmektedir. Stalin’in, yiyecek durumunda büyük müşkülâtla
karşılaştığı anlaşılıyor.
Amerika’dan
bildirildiğine göre, Amerikalılar bizim âlimlerin icatlarını kıymetsiz
sayıyorlar. Onlardan da ancak böyle bir hareket beklenebilirdi. Bana öyle
geliyor ki, Amerikalıların her çeyrek asırda bir Avrupa’ harbine iştirak
etmelerinden maksat. Avrupa’daki ilim ve kültür eserlerini kolayca elde
etmektir.
•«RUHUN KARIN GURULDAMASI»
Makalelerimin çok iyi
tesir bıraktığını söylüyorlar. «Kâğıt harbi» hakkındaki yazım tam manasıyla bir
harika sayılıyormuş. Halk arasındaki söylenmeler hakkında kullandığım «ruhun
karın guruldaması» tabiri daha şimdiden bütün memlekette ağızdan ağıza
dolaşıyormuş.
24 NİSAN 1942 — Bolşevikler esir
kamplarımızda birçok kişileri kurşuna dizdiğimizi, binlerce kişinin soğuktan
öldüğünü, fena muamelelerle karşılaştıklarını etrafa yaymalarına rağmen. Rus
askerleri arasında ordularından bize kaçanların sayısı gittikçe artıyor.
Bolşevikler, bu gibi
haberlerden mümkün olduğu kadar istifade etmeğe çalışıyorlar. Meselâ. Alman
esir kamplarından dönen askerleri bir araya topluyorlar, kendilerine bazı
dersler verip muhtelif kıtalara dağıtıyorlar ve Almanya’da esirlerin çok zalim
muamelelere tâbi tutulduklarına dair konferanslar verdirtiyorlar.
Bunun üzerine, Sovyet
esirlerine daha iyi muamele edilmesi ve asker kaçaklarıyla harp esirlerinin
ayrı ayrı muamelelere tâbi tutulmaları hususunda hassaten talimat verdik.
İNGİLİZ HAVA AKINLARI
25 NİSAN 1942 — Kiel üzerine yapılan ve bir
çok harp gemileriyle «Monte Salmiento»
nun ağır surette yaralanmasına sebep olan son İngiliz hava akınlarına karşı
hava müdafaa teşkilâtımızın iyi bir faaliyet gösteremediği ileri sürülmüştü.
Amirallik Dairesi bu hususta neşrettiği bir tebliğde bunun doğru olmadığım,
uçaksavar kuvvetlerimizin, vazifelerini yaptıklarını bildirdi. Fakat tebliğ pek
vazıh değil. Bence, donanmamızın komuta teşkilâtı da pek iyi bir şekilde
işlemiyor. Fazla lâkırdı ediyorlar, fakat iş çıkarmıyorlar.
Ukraynalılar başlangıçta
Führer’i Avrupa’nın kurtarıcısı saymağa. Alman ordusunu hararetle karşılamağa
hazırdılar. Fakat sonradan bu vaziyetleri değişti. Sebebi şu: Rusların,
bilhassa Ukraynalıların başına fazla şiddetle vurduk. Zaten bizim âdetimiz
öyledir. Fakat unutmamalı ki. haşin hareket her zaman ikna edici bir vasıta
değildir.
MUSSOLİNİ NİN KIZI
Dün gece bizim evde
toplantı vardı. Duçe’nin kızı Kontes Ciano ile uzun uzun görüşmek fırsatım
buldum.
Bu sefer benim üzerimde
son derece ciddî ve heyecanlı bir kadın tesiri bıraktı. Son derece zeki. İnsan
uzun müddet görüşünce onun, tam mânasıyla babasının kızı olduğunu anlıyor.
Kanaatimce, İtalyanlar
bütün ümitlerini bizim yaz taarruzumuza bağlamış bulunuyorlar. Uzun bir harbe
devam edemeyecekleri anlaşılıyor.
26 NİSAN 1942 — İngilizler Rostock üzerine
yaptıkları akını iyi bir propaganda vasıtası olarak kullanıyorlar. Bu son akın
hakikaten hayli zarara sebep oldu. Bunu kabul etmek gerek.
Uçaksavarlar iyi
çalışmadı. Onun için, Lübeck’ten sonra İngilizlerin hiç bir akını şehir
binalarına bu derece zarar vermemiştir.
Fransanın. Alman işgali
altındaki şehirlerine, sağlam karakterli bazı gazetecileri gönderdim ve
kendilerine, basını yeni bir istikamette harekete sevketmek vazifesini verdim.
Çünkü, şimdiye kadar işgal altındaki yerlerde ve oralara dair Almanya’da pek
iyi bir neşriyat faaliyeti göstermiş değiliz. Oralardan gelen haberler pek
kuru.
Halbuki. İngilizlerin
üzerinde, tesir icra edebilmek için çok hareketli yazılar yazmak ve âdeta bir
spor hâdisesini anlatır gibi heyecanlı lisan kullanmak lâzımdır. Sadece
hâdiseleri olduğu gibi anlatmakla iş bitmez.
İngilizlerin Almanya
üzerine yaptıkları bombardımanlar Bolşevikleri hiç de onların istedikleri kadar
heyecanlandırmışa benzemiyor.
İngiltere üzerine yaptığımız hava hücumlarında «hedef
Corent Garden» (Londrada İngiliz sarayının bulunduğu bölge.) tâbirini
kullanmıştık. İngilizler de şimdi Almanya üzerine yaptıkları akınlarda «hedef
Lübeck» düsturunu ele almış bulunuyorlar. Fakat, bunun milletlerarası bir tabir
şeklini almaması için elimizden geleni yapacağız.
Almanya’da, hava
akınlarından zarar gören bütün şehirlerin idare makamları, doğu
memleketlerinden işçi getirilmesine taraftar bulunuyorlar. Fakat, doğudan
getirdiğimiz insanlara Almanya’da hayvan muamelesi yapacak olursak, bir gün
gelir, çalışacak adam bulamayız. Bunlara, yapacakları işe göre yiyecek ve
giyecek verilmesi lâzımdır.
GİRAUD’NUN KAÇMASI
Öğleyin Führer Berliııe
geldi. Kendisile görüştüm. Son derece sıhhatli görünüyor. Gerek ruhan, gerek
bedenen çok iyi. Fakat, Rostock'un iyi müdafaa edilmemesine çok canı sıkılmış.
General Giraud’nun
kaçmasına da son derece kızmış bulunuyor. Giraud'nuıı aranması için gazetelerde
şiddetli neşriyat yapılmasını ve oııuıı bulunmasını temin edecek kimseye 100
bin mark verilmesini söyledi. Kendisine yardımda bulunacaklar ise idam cezasına
çarptırılacak.
Giraud, hakikaten, çok
tehlikeli bir adam. İngiltere’ye geçmeye muvaffak olursa muhakkak ki, General
De Gaulle’ün yerini alır. Bu ise bizim aleyhimizedir. Çünkü General De Gaulle
ondan çok daha zayıf bir adamdır.
General Giraud geçen
Dünya Harbinde de Almanya’da esirken kaçmağa muvaffak olmuştu. Bunu göz önünde
bulundurarak, muhafızların daha dikkatli davranmaları lâzımdı. Halbuki öyle
yapmadıkları anlaşılıyor. Führer’i de kızdıran bu. Hakkı var.
İCATLAR SATIN ALINIYOR
Donanmanın
inşa faaliyeti Führer i memnun eder mahiyette değil. Hakikaten, donanmamız her
şeyden daha geri. Ortaya çıkan fırsatlardan istifade etmesini bilmiyorlar. Yeni
icatları lâyikile tetkik ve tatbik etmiyorlar.
Onun
için, Führer karar verdi: Bundan sonraki bütün icatların beratını devlet satın
alacak; tatbikına şimdiki halde imkân olmayan icatlar bekletilecek,
diğerlerinin derhal tatbikine geçilecek. Hiç bir icadın yabancı memleketlere
satılmasına müsaade edilmeyecek.
Geçen
harpten ders almamız ve Alman icat kabiliyetine karşı iyi muamele etmemiz
lâzımdı. Geçen harpte de öyle olmuştu: Tankı Almanlarla Avusturyalılar icat
etmiş, Alman hükümeti bununla alâkadar olmayınca İngiltere’ye satılmıştı. Bu
sefer hükümet daha dikkatli hareket etmeli.
Fakat,
kırtasî zihniyetle hareket eden bir memura devletin menfaatini idrâk ettirmek
deveye hendek atlatmaktan güçtür.
İNSAN ETİ YİYENLER
Doğu cephesinde
yapacağımız yeni büyük taarruz hususunda Führer çok ümitvar. Zira, Sovyetler
Birliğinin iç durumuna dair çok fena raporlar almış. Bunlardan anlaşıldığına
göre, Rusların yiyecekleri kalmamış; günü gününe geçmiyorlar ve halk, ekmekten
başka bir şey bulamıyor.
Rus askerlerinin
teçhizatı da aklın alamayacağı kadar zayıf, Yalnız Bolşevik ordusunda değil,
halk arasında da insan eti yenildiği hakkındaki söylentileri teyit eder bir
alay misal ve vesika var.
Führer, konuşmamızın büyük kısmını sebze yemek
bahsine hasretti. Etin insan için zararlı olduğuna eskisinden daha kuvvetli bir
şekilde inanmış bulunuyor. Tabiî, harp zamanında, yiyecek usulümüzü tamamıyla
değiştirmenin imkânı olmadığını da biliyor. Fakat, harpten sonra bu meseleyi
ciddî bir şekilde ele almak niyetinde.
İleri sürdüğü mütalâalar
gayet kuvvetli. Meselâ, otla geçinen hayvanların, diğerlerinden daha sağlam
oldukları görülüyor. Sonra, esasen insanların çoğu da nebatî gıdalarla besleniyorlar.
Şu da
dikkate değer bir nokta: İnsanların yediği etler umumiyetle, ot yiyen
hayvanların etidir. Et yiyen hayvanların etini niçin yemediğimiz, hakikaten,
üzerinde düşünülecek bit noktadır.
Führer’i şimdi en fazla
meşgul eden düşünce şu: Bahar geliyor. Führer bunu düşündükçe öyle seviniyor
ki! Bana, şimdiye kadar baharı hiç bir zaman bu derece sabırsızlıkla
beklemediğini söyledi. Bundan sonra senelerce kar görmemeyi temenni ediyor. Bu
sene kıştan pek nefret etmiş.
FRANSA CEZASINI ÇEKECEK
Fransa bahsinde Führer
gene eski fikrinde: Onlarla dost olmanın imkânı yok. İşbirliği ancak şimdiki
halde düşünülen bir şey. Führer, söz
değil, işe ehemmiyet verilmesine taraftar. Esasen, harp ne şekilde biterse
bitsin, Fransa cezasını çekecek.
Çünkü harbe o sebep
oldu.
Fransa şimdi tâ 1500
senelerindeki hudutlarına kadar geri sürülmüş bulunuyor. Bu suretle Burgonya
artık Almanya’nın bir parçası olacak demektir. Yani, şimdiye kadar hemen hemen
hiç bir Alman arazisinde görülmemiş derecede zengin bir mıntakaya sahip
olacağız.
27 NİSAN 1942 — Dün gece Rostock üzerine,
şimdiye kadarkilerin en şiddetlisi olan yeni bir bombardıman akını yapıldı.
Şehrin merkezindeki evlerin yüzde yetmişinin harap olduğu haber veriliyor.
Ayni şekilde şiddetli
akınlarla mukabeleye devam etmemiz lâzım geldiği kanaatindeyim. Sade askerî
hedefleri bombardıman etmenin de kâfi olamayacağını sanıyorum. İngilizler gibi
biz de kültür merkezlerini ve bilhassa, uçaksavar tesisatı zayıf olan yerleri
bombardıman etmeliyiz. Bu gibi yerler arka arkaya iki üç kere bombalanmak ve
hâk ile yeksan edilmelidir. Ondan sonra belki İngilizler bizi bu korkunç
taarruzlarıyla tehdit etmekten vazgeçerler.
Londra hâlâ istilâ
teranesine devam ediyor ama, pek geçen haftaki kadar hararetle ve heyecanla
değil. Gösterdiğimiz aksülamel faydalı oldu.
İngilizlerin daha
şimdiden Kafkaslara tahrip müfrezeleri yerleştirdikleri haber veriliyor. Tam
onlardan beklenecek bit şey! Esasen İngilizler bütün dünyada, başkalarının
malını tahrip etmekle şöhret kazanmışlardır.
Führer’le bombardımanlar
hakkında konuştum. O da benim kalabalık şehirlerin, kültür merkezlerinin
bombardıman edilmesi hakkındaki fikrime taraftar. Artık vazifemiz, İngilizlerin
tethişine tethişle mukabele etmek olacak. Bombardımanlara başladığımız zaman
İngilizler şaşıracaklar. Takat onlar, öyle bir ırktandırlar ki, onlarla ancak,
ağızlarındaki dişleri söktükten sonra konuşmak kabildir.
Führer’le, Yahudi
meselesi hakkında tekrar görüştüm. Bu husustaki fikirleri gene ayni;
Yahudilerin Avrupa’dan tamamıyla sürülmelerini istiyor. Yahudiler Avrupa’yı
öyle büyük sefalete sürüklediler ki, haklarında düşünülecek en şiddetli ceza
bile, suçlarına ııisbetle hafif kalır.
HİTLER İÇİNİ DÖKÜYOR
Reıschtag öğleden sonra
saat üçte toplandı. Göring’in kısa bir açış söylevinden sonra Führer konuştu.
Başlangıçta biraz tutuk olmakla beraber umumiyetle iyi idi. Sonradan bana
anlattığına Söre, bazen ne söyleyeceğini şaşırdığı bile olmuş. Görülüyor ki,
kış aylarında çektiği maddî ve manevî zorluk, onun üzerinde ne de olsa tesir
bırakmış.
Fakat, bu tutukluğu çok
sürmedi. Biraz sonra açıldı ve gayet yüksek ve zeki bir tarzda tenkit etti.
Bizim generalleri de ePeyi hırpaladı. Zor zamanlarda muvaffak olamayan,
soğukkanlılıklarını kaybeden bazı kimselerden bahsetti. Bu bakımdan, kendisine
daha geniş salâhiyetler verilmesini istedi, hattâ isim zikrederek, bazı
kimselerin vazifelerini de bu arada kendi üzerine almak arzusunda olduğunu
söyledi.
Fuhrer’in
bu istekleri hararetli alkışlar arasında kabul edildi. Bunun üzerine Göring
tasarıyı hazırladı. Bununla Führer’e, memur, hâkimleri
istediği zaman değiştirmek salâhiyeti veriliyordu. Tasarı sürekli alkışlar
arasında kabul olundu.
HİTLER İN HÜLYALARI
Nutuktan sonra Führer’le
tekrar görüştüm. İçini döktüğü için çok memnundu. Fakat, sıhhatinin bozuk
olduğunu ve bir aralık üç ay istirahat etmek istediğini söyledi. Fakat ne
zaman, nasıl ve nereye gidip dinlenebilir ki? Bunun kabil olmadığını kendisi de
biliyor. Maamafih, çok yorgun olduğu da muhakkak.
Bereket versin, Duçe ile
görüşmek üzere, bir kaç gün için Obersalzberg’e gitmeye karar verdi. Orada hiç
olmazsa biraz dinlenmek fırsatını bulacak. Obersalzberg zaten ona daima
yaramıştır. Führer’in bilhassa şimdi sıhhatine çok dikkat etmesi lâzım. Onun
için, biz de Reischstag’a projektör koydurtmadık. Üzerine şiddetli bir sinir
buhranı gelip bayılması ihtimali her zaman için var.
Führer’in: «İnşallah sağ
kalırım da sulhu görmek nasip olur» diye konuştuğunu duymak insanın içine
dokunuyor. Onun, önümüzdeki günler için kurduğu hülyalar hakikaten insanı
mestedecek kadar güzel.
28 NİSAN 1942 — İngilizlerin dün gece
Rostock üzerine yaptıkları akın, bundan evvelkilerden de şiddetli oldu. Şehirde
hayat hemen hemen tamamıyla durdu. Bazı yerlerdeki hal çok feci. Emir verdim:
Üzerinde Rostock ve Lübeck’teki tahribatı gösteren resimlerin bulunacağı
kâğıtlara Führer’in bu bombardımanlara mukabele edileceği hakkındaki sözleri
yazılacak, İngiliz şehirlerine atılacak. Sonra o şehirlere akınlar yapılacak
Bunun, İngilizler üzerinde büyük tesiri olacağını sanıyorum.
Führer’in nutku bütün
dünyada bir takım yorumlara yol açtı; her tarafta onun lâfı oluyor. Fakat,
Führer’in, bu nutku söylerken sinirli olduğu hakkındaki iddialar baştanbaşa
uydurma. Fakat maalesef, Göring açış ve kapayış nutuklarında o kadar tutuk
konuştu ki, ortaya bir güvensizlik havası yaydı.
Amerika’da müneccimler
işbaşında: Führer’in yakında sonu geleceğini söylüyorlar. Bu oyunu biz çok iyi
biliriz. Çünkü bir de kaç kere yaptık!
ŞİFRELER ÇÖZÜLDÜ
Düşmanın şifrelerinden
birçoğunu çözmeye muvaffak olduk Bu sayede artık, Ankara ile Londra veya
Moskova ile Londra arasındaki telgraf muhaberelerinin büyük bir kısmını
öğrenebiliriz. '
Tabiî, bu işin gayet
gizli tutulması lâzım; aksi takdirde kıymeti kalmaz. Halbuki İngilizler bu
husussta son derece dikkatsiz davranıyorlar. İnşallah bizim gizli istihbarat
teşkilâtımız aynı hatayı işlemez. Zira, onların sırlarına dair birim bildiğimiz
kadarını onlar da bizim sırlarımız hakkında öğrenirlerse netler vahimolur
29 NİSAN 1942 — İngiliz
kaynaklarının verdiği malumata göre
Köhln üzerine otuz tane ağır infilâk bombası, bin tanede yangın bombası
atılmış. Şehirde çıkan yangınların derhal genişlemesine rüzgâr sebep oldu. Bir
çok mahalleler baştan başa yandı. Yirmisi büyük olmak üzere yüz kadar yangın
çıktı
Molotov dünya
devletlerine hitab gene bir nota neşretti, yapılan '”fecaaileri” protesto
ediyor. Aleyhimizde ne kadar yalan
uvdurmak kabilse hepsi bu notada toplanmış bulunuyor Bunların, bilhassa,
işgalimiz altındaki memleketlerin ahalisi irin hazırlanmış olduğu görülüyor.
Finlandiyadaki duruma
dair bir rapor aldım. Rapordan vaziyetin bizim için son derece elverişli olduğu
anlatılıyor: Finlerin insan kayıpları son derere ağır, bir Fin alayının mağlûp
olduğunu haber alınca, hepsinin öldüğünü Ve birçok köylerin hattâ şehirlerin
erkek nüfusunun tamamile mahvolduğunu anlamalıyız.
Finler çok cesur ve
kahraman bir millet.
Doğuda işgal elliğimiz
yerlerdeki çeteler kışın bize çok zorluk vermişlerdi. Fakat baharın gelmesiyle
çete faaliyeti hiç de azalmış değildir
Askeri vaziyet hakkında
da herkesin umumiyetle bir ka¬ramsarlık görülüyor Führer ikinci bir kış
seferinden bahsettiğine göre onun da Sovvetler Birliğinin işini bu yaz
bitireceğini ipek sanmadıgı ileri sürülüyor.
Hakikaten, Fübrer'in
nutku ortaya bir emniyetsizlik havası verdi Halk şimdi Fuhrer’ln. beğenmediği
vaziyeti düzeltmek için ne yapacağını merak edivor
Sağlık Bakanlığından gelen bir raporda,
bugünkü yiyecek tayının normal saftık seviyesini muhafazaya kâfi gelmeyeceği
bildiriliyor Bunu kendi şahsımda tecrübesini gördüm. Fakat çare yok.
KADINLAR TIRNAKLARINI
UZATMALI MI’?
Kabine toplantısında
benim bakanlığıma ait işlerde alınan tahdidata şiddetle itiraz ettim. Kat'î
zaruret olmadıkça, normal medenî hayatın icaplarından ayrılmaya taraftar
değilim. Geçenlerde Kara Gömlekliler, berberler aleyhine bir makale yazdılar.
Fakat bence hata ediyorlar. Papazlar gibi saç uzatacak değiliz ya! Manikür
işlerinde çalışacak insan bulundukça kadınların da tırnaklarını uzatmaları
bence bir suç değildir.
RUSLAR ALEYHİNDE BİR SERGİ
Waechter, Berlin, Lustgarten’de açılacak olan Sovyet aleyhtarı
serginin plânlarını gösterdi. Bu büyük sergide, Bolşevizm propagandası
mahiyetinde hiç bir şeyin bulunmamasına bizzat dikkat edeceğim.
Vichy’den bildirildiğine
göre, General Giraud, Fransaya gelmiş. Bu ihtiyar tilki elimizden kaçtı ama,
hiç olmazsa, General de Gaulle'ün yerini alamayacağına eminiz. Verdiği demeçte
Petain’e sadık kalacağını bildiriyormuş.
30 NİSAN 1942 — Almanya
üzerine gelen 35 tayyareden 20 si Kiel’i bombardıman etti ve 50 infilâk, 2000
yangın bombası attı. En son haberlere göre 7 kişi ölmüş, 21 kişi ağır, 9 kişi
hafif yaralanmıştır.
Yangınların büyümesine
gene rüzgâr sebep olmuş, 30 caddede birden evler ateş almıştır.
Bir Amerika’n subayı,
İngilizlerin ellerindeki teçhizatın noksan ve eksik olduğunu, harbi kazanmak
için Amerika’n silâhına güvendiklerini bildirdi.
Son hava akınlarında
İngilizlerin son derece tehlikeli fosfor bombaları attıkları görülüyor. Kırlık
yerlere atılan bu bombalar bir çok sığırların yanarak ölmelerine sebep oluyor.
Bu harp usulü insana hayli endişe verici bir şey.
«KURT MASALI»
Roosevelt gene bir kurt
masalı anlattı. Nutuk baştanbaşa riyakâr cümlelerle dolu.
Rostock’taki vaziyet
hakkında tafsilâtlı bir rapor aldım. Şehrin onda yedisi silinip süpürülmüş. Yüz
binden fazla insanın başka yere nakli lâzım geliyormuş.
İngilizlerin, hava
akınlarında muvaffakiyet kazanmalarında yabancı işçilerin payı olduğu artık
açıkça anlaşıldı. Polis tarafından bu hususta etraflı bir tahkikata girişildi.
Bu kadar çok yabancı işçi çalıştırmak elbette tehlikelidir.
Rostock'ta büyük bir
panik koptuğu anlaşılıyor. Bunda her halde Lenli işçiler âmil olmuşlardır.
Führer, Obersalzberg’teki tatilini kısa kesmek
niyetinde. Oraları baştanbaşa kar altındaymış. Berlin’e son gelişinde
söylemişti: İki sene müddetle karın manzarasına bile tahammül edemeyecekmiş.
Fakat şimdi gene karla karşılaşmaya mecbur oldu.
BİR ANLAŞMA TEKLİFİ
1 MAYIS 1942 — İngiliz parlâmento âzasından birçoğu, kültür
merkezlerinin bombardıman edilmemesi hakkında Almanya ile İngiltere arasında bir anlaşma yapılması teklifinde
bulunmuşlar. Fakat, Başbakan muavini Attlee bu teklifi reddetmiş. İngilizlerin
bu meseleye, bundan bir hafta evvelinden daha fazla ehemmiyet verdikleri
görülüyor. Artık, müdafaa vasıtasından mahrum bir memlekete hücum etmediklerini
her halde anlamağa başladılar. İngilizlerin yaptıklarına aynen mukabele
edebilecek bir vaziyette olduğumuzu kendilerine öğretmiş bulunuyoruz.
İngiltere’den aldığım
bir çok gizli raporlar, Amerikalıların istatistik deliliklerine İngilizlerin
artık ehemmiyet vermediklerini bildiriyor. İngilizler Amerikalıların,
mütemadiyen lâkırdı ettikleri halde pek az iş çıkaran kimseler olduklarına
artık tamamıyla kanaat getirdiler.
LAVAL’E
VERİLEN BİR EMİR
Fransadaki Büyük Elçimiz
Abetz’e emir verdik: Giraud’nun, kendi arzusuyla tekrar Almanya’ya dönmesi için
Laval kendisini tazyik edecek. Fakat bundan bir netice çıkacağını ben hiç
zannetmiyorum.
Könisgtein kalesi
komutanı kurşuna dizilmeyi hak etti. Onun ihmali yüzünden Alman devleti o
derece büyük zarar gördü ki, kendisinin bunu hayatile ödemesi lâzımdır. Dua
etsin ki, ben onun âkıbetini tayin edecek mevkide değilim.
TATLI BİR MUSİKİ
2 MAYIS 1942 — Yabancı muhabirlerin hava bombardımanları
hakkındaki haberlerinin sansüre tâbi tutulmasını emrettim. İngilizlerin
bombardıman neticelerini öğrenmek için büyük gayret sarfettikleri muhakkak.
Buna mukabil, Alman hava
hücumlarında Bath, Norwich ve diğer İngiliz şehirlerinin büyük zarar gördüğünü
Londra artık kabul ediyor. Coventry’deki kadar şiddetli tahribat olduğundan
bahsediliyor. İşte bizim dinlemek istediğimiz musiki budur!
KÖTÜ HABERLER
Ukraynadaki durum
hakkında aldığım bir rapora göre, yiyecek bakımından oradan pek fazla bir şey
beklemememiz lâzım geliyor. Alman kıtaları geçtikleri yerde her şeyi tahrip
etmişler. Sığır kalmamış. At vesaire gibi taşıt hayvanları da pek azalmış. Onun
için, tarlaları insanlar sürüyormuş.
Almanya’daki ziraat
durumu hakkında da bir rapor aldım. Bu da insana hiç cesaret verici değil.
Tohumluk, işçi, benzin, beygir, sığır, hattâ güzel hava bakımından büyük bir
sıkıntı içindeyiz. Hasılı, kâfi derecede yiyecek maddesi temini için lâzım olan
başlıca unsurların hepsi eksik. Önümüzdeki sonbahara kemerleri biraz daha
sıkmak lâzım gelecek.
Doğu cephesinde fazla
miktarda doktor öldüğü için büyük bir teessür ve endişe duyuyoruz.
Ley’in 1 mayıs
münasebetiyle söyleyeceği nutku Führer hiç beğenmemiş. Bilhassa üslûbu çok
canını sıkmış. «Mektep çocuğu gibi yazmış» diyor. Bana haber yolladı: «Artık
mektep hocalığı mı edeceğiz!» diye şikâyette bulunuyor. Bundan sonra bu gibi
işlerle ben alâkadar olacağım; nutukların hiç olmazsa en basit gramer
kaidelerine uygun bir şekilde düzeltilmesine dikkat edeceğim.
HİTLER MUSSOLİNİ MÜLAKATI
Führer’in Duçe ile
yaptığı konuşmaya dair etraflı malûmat aldım. Führer bu görüşmeden son derece
memnun. Konuşma büyük bir âhenk içinde geçmiş.
3 MAYIS 1942 — İngilizler Norwichin büyük tahribata
uğradığını kabul ediyorlar. Böyle vahim hallerde bile dillerini tutmuyorlar.
Arjantin’de, memleketin
bitaraf kalması için, büyük nümayişler yapıldı. Yorumlarımızda Arjantine karşı
çok, çok dikkatli davranmamız lâzım.
Cenubî Amerika’daki müstakbel hâdiseler bakımından Arjantinin ehemmiyeti
büyüktür.
Fransa’da Alman
askerlerini öldürmek için iki teşebbüs daha yapıldı. Askerî bir trene yapılan
suikast neticesinde 20 kişi öldü.
Çok şiddetli
mukabelelerde bulunmağa karar verdik. Fakat bizim askerî komutanlar, kurşuna
dizilecek komünistlerin, Yahudilerin ve De Gaulle’cülerin isimlerini gene ilân
etmediler. Bu hususta Führer’e başvuracağım ve fikirinde ısrar edeceğim.
1 mayıs yerine resmî
tatil günü olarak 2 mayıs kabul edildi. Ley bu münasebetle çok kötü bir nutuk
verdi. Zaten ne zaman ağzını açsa, muhakkak bir pot kırar.
ÇILGIN BİR HAREKET
4 MAYIS 1942 — Rostock feci bir harabe halinde. Dış İşleri
Bakanlığı, Kontes Ciano’ya başka yerleri bırakıp da Lübeck’le Rostock'u
göstermekle büyük bir hata etti. Bundan daha çılgınca bir hareket tasavvur
olunamaz. Neticesi de tahmin edildiği gibi oldu:
Kontes Ciano cumartesi
günü öğleden sonra geldi. Gördüğü manzara karşısında çok fena olduğu açıkça
anlaşılıyordu.
Kontesin, harabeleri
görmek hususundaki arzusu ustalıklı bir şekilde atlatılır, seyahat programı
tahdit edilirdi. Ona yalnız Bremen'le Hamburg’u gösterebilirdik.
Dış işleri
Bakanlığındaki efendiler propaganda yapmasını pek seviyorlar ama, bir hareketin
ruh üzerindeki tesirlerini evvelden hesap etmesini bilmiyorlar. İşin kötüsü,
İtalyan elçisinin karısıyla İtalyan sarayından bir alay nedime de Kontes Ciano
ile beraber geziyordu. Memleketlerine döndükleri zaman, gördüklerini Romanın
aristokrat ve kralıcı muhitinde türlü şekilde anlatacaklardır. Ondan sonra da,
çok geçmez, bunlar İngilizlerin de kulağına gider.
Bu hususta ciddî bir
takibata girişilmesini emredeceğim ve Führer’e de protestoda bulunacağım.
Tabiî, bombardımanların
neticesi, ferdî zaviyeden çok vahim telâkki edilebilir. Fakat vaziyeti mümkün
olduğu kadar iyi göstermek lâzım.
Esasen politikacılığa
özenen bu dişi mahlûklar madalyanın arka tarafını tasvir edecek zekâdan
mahrumdurlar. Sonra, bizim İngiltere’de yaptığımız tahribatı da görmediler ki.
Havalar ekinlere müsait
olmamakta devam ediyor. Hâlâ ne yağmur yağıyor, ne de güneş var. Vaziyet böyle
gidecek olursa mahsul bu sene son derece kötü olacak.
5 MAYIS 1942 — Cripps, Hindistan seyahati hakkında demeçte
bulundu. Son derece manasız ve bön sözler sarfetti. Bence bu adama lüzumundan
fazla kıymet vermekle delilik ediyorlar. Koyunun bulunmadığı yerde keçiye
Abdurrahman Çelebi derler.
ROMMEL TEHLİKEDE
İngilizlerin iddiasına
göre, Rommel'i az kalsın esir ediyorlarmış. Hakikat de maalesef bu merkezde.
Rommel kendi hayatı ve emniyeti hususunda çok dikkatsiz davranıyor.
İngilizlerin eline düşecek olursa bütün Alman milleti için büyük bir felâket
olur. Daha ihtiyatlı davranması için kendisine ihtarda bulunmamız lâzım. Diğer
taraftan, böyle bir ihtimal bulunduğunu < Alman milletinin haber almaması
için her tedbiri alacağım.
Norveçte, İngiltere ile münasebette bulunan 18 casus kurşuna
dizildi. Fakat bu kurşuna dizilme hâdisesi Norveçliler üzerinde ayıltıcı bir
tesir yaptı. Mademki bizi sevmesini öğrenmek niyetinde değiller; o halde hiç
olmazsa bizden korksunlar.
RUSLAR MEDENİ OLSAYDI...
6 MAYIS 1942 — Karşımızda medenî bir millet olsaydı doğu
seferimizde şimdiye kadar çoktan muvaffak olurduk. Fakat Ruslar hakkında evvelden
hesap ve tahmin yapmanın imkânı yok.
Ruslar, ıstıraba başka
hiç bir milletin gösteremeyeceği kadar tahammül gösterebiliyorlar. Onları idare
edenler de bunun farkındalar. Yaz için de buna göre plân hazırlıyorlar.
Felemenkte 79 kişi idam
edildi. Bunlar, İngiltere ile
muhaberede bulunan casuslardır ve bu kötü hareketlerinin cezasız kalacağını
zannetmişlerdir.
Sızan bazı haberlere
göre, General Giraud, elinde alelade bir tren biletile, İsviçre hududuna kadar
gitmeğe muvaffak olmuş, hattâ yolda bir Alman subayı ile Şimalî Afrika’daki
harekât hakkında uzun uzadıya konuşmuş.
Yiyecek vaziyeti
gittikçe vahimleşiyor. Hele yakında yağ bakımından büyük bir sıkıntıya
uğrayacağımız anlaşılıyor. Çayır yokluğundan külliyetli miktarda sığır
kestiğimiz için şimdiki halde et ihtiyatımız var.
KORREGİDOR DÜŞTÜ
7 MAYIS 1942 — Korregidor teslim oldu. General Mac Arthur de,
Avustralyadan söylediği bir nutukta bunun sebebini izaha çalıştı. Halbuki
sükûtu muhafaza etse daha iyi olurdu. Söylediğine göre, kendi idaresi sayesinde
Korregidor geri alınacakmış. Fakat, bunu nasıl yapabileceği tabiî söylemiyor.
Fransada gene bir alay
cinayetler oldu. Askerî komutanlara tavsiye ettim: Alman askerlerine karşı
suikast yapılan şehirlerde ne kadar bisiklet varsa hepsini müsadere edecekler.
Zira, as-kerleri öldürenler ekseriya bisikletle hücum ediyorlarmış. Bisiklet
Fransada o kadar lüzumlu bir nakil vasıtası halinde ki, bunların müsadere
edilmesi Fransızlar için büyük bir ceza olacak.
Fakat, teklifim o kadar
yerinde ki, askerî komutanların bunu takdir edemeyecekleri mıihakkak.
Führer, diplomatlara verilen yiyecek miktarının
azaltılması hakkındaki teklifimi kabul etmedi. Diplomatların, Almanya lehinde
rapor vermelerinde yiyecek istihkaklarının fazla oluşunun payı vardır, diyor.
Ben buna pek inanamıyorum.
Hastalığımla biraz
alâkadar olmam lâzım. Son günlerde fazla rahatsızlık vermeğe başladı. Adetâ
tahammül edilmez bir hal aldı. Tedavisi de çok can sıkıyor. Hemen hemen hiç
uyuyamıyorum. Sıhhatim çok bozuldu.
Maamafih, doktorlar, bu
devreyi geçirdikten sonra, vaziyetimin düzeleceğini söylüyorlar, inşallah.
CHURCHILL: DEV ADAM
8 MAYIS 1942 — Churchill Avam Kamarasındaki nutkunda, şanlı
bir mareşal gibi, harbe dair mübalâğalı haberler veriyor.
Bu
adam hakikaten bir dev. Yalan ve iddiada birinci. İngiliz imparatorluğu onun
yüzünden batacak.
Vichy, Madagaskar’daki
Fransız kuvvetlerinin hezimetini kabul ediyor. Fransız imparatorluğu da
yıkılmak üzere. Demokrasiler artık büyük imparatorlukları muhafaza edebilecek
kabiliyette değiller. İmparatorluklar sıkı, azimli ve kat’î bir idare ister.
Dış İşleri Bakanlığı,
Belçikalı çocukların İsviçre’ye gönderilmelerine müsaade etmek niyetindeydi.
Ben mâni oldum. İsviçreliler bu çocukları memleketlerine kabule kendileri için
reklâm olsun diye karar verdiler. Ayni zamanda onları kendi saflarına kazanmak
istiyorlar. Mademki İsviçreliler Belçikalılara yardım etmek istiyorlar, yiyecek
göndersinler.
GİRAUD’YU KAÇIRMAK
TEŞEBBÜSÜ
Giraud bir Alman
hapishanesinden gayrikanunî bir şekilde kaçtığına göre, gene ayni şekilde yakalanıp
geri getirilmesi doğru olur. Bunu yapmak da pek kolaydır: Fransaııın işgal
edilmemiş taraflarına birkaç adam göndeririz. Birkaç gün Giraud’yu gözden
geçirirler. Sonra bir gün yakalayıp otomobile atarlar, işgal bölgesine
kaçırırlar.
BİRE KARŞI ON BİN
Fransada Alman
askerlerine karşı yapılan her suikast teşebbüsüne mukabil 10 bin bisikletin
müsadere edilmesi hakkındaki teklifim çok iyi karşılandı. Ayrıca,
bisikletlerden bizim orduda da istifade edebiliriz. Bu usulün yakında tatbik
edileceğini sanıyorum.
Kiliseler ortaya
müşkülât çıkarmakta devam ediyor. Bu gibi şeylere karşı en iyi mücadele çaresi,
bilmemezlikten gelmektir.
9 MAYIS 1942 — Berlin’deki inzıbatsızlıktan çok şikâyetçiyim.
Ben şehirde bulunmadıkça daima böyle oluyor. Fakat beni muazzap eden şu
hastalıktan kurtulmak için tedaviye ehemmiyet vermek mecburiyetindeyim. Çok
şükür, tedavi iyi netice veriyor.
«SULH YAPMAK İSTİYEN KİM?»
10 MAYIS 1942 — Eden, küstah bir demeç
verdi: İleride Avrupa’ya önderlik etmenin İngiltere’ye düşen bir vazife olduğunu
ve İngiltere’nin bu vazifeyi yerine getirmek niyetinde bulunduğunu söyledi. Bu
suretle, nasyonal sosyalizme ve Führer’e karşı büyük tahkirde bulunmuş oluyor.
Fakat Eden, boş kafalı adamın biridir; ciddiye almamak lâzım. Meselâ: «Hitler’le sulh yapmak bahis mevzuu bile
olamaz.» diyor. Halbuki asıl mesele şu: Acaba Hitler onunla sulh yapmak
arzusunda mı?
11 MAYIS 1942 — Yahudi meselesini tekrar ele
almak lâzım. Berlin’de hâlâ 40 bin Yahudi var; ve indirdiğimiz ağır darbelere
rağmen gene de küstahça ve mütecavizane hareketlere devam ediyorlar. Hepsini
doğuya yollamak kolay bir iş değil; zira çoğu silâh fabrikalarında
çalışıyorlar. Sonra, hepsini aileleriyle
beraber yollamak lâzım.
«RADYOLARI TOPLAYALIM MI?»
12 MAYIS 1942 — Pariste «Alois» isimli kısa
dalga radyo istasyonumuza taarruz edildi ve maalesef bu taarruz muvaffak oldu.
İki yayım tesisatı tahrip edildi. Bu tecavüze mukabele olmak üzere şiddetli
cezalar vermek gerek. Askerî komutan: «İşgal bölgesindeki bütün radyoları
müsadere etsek mi?» diye bana sordu. Ben bunu pek faydalı bulmadım. Halkın
elindeki radyoları toplarsak kendi propaganda imkânlarımızı da feda etmiş
oluruz. Buna mukabil, kendisine verdiğim cevapta, İngiltere ile ve siyasetimize düşman olan kimselerle
münasebette bulunan-ların bir listesini hazırlamasını söyledim. Bu suretle
elimizde, icabında tevkif edeceğimiz rehinelerin isimleri bulunacak.
Hava hâlâ görülmemiş
derecede güzel gidiyor. Büyük değişiklik olmazsa bu sene iyi mahsul
alamayacağımız muhakkak.
FİLM REKABETİ
13 MAYIS 1942 — Bir
Fransız filmi daha gözden geçirdim: «Annette et la Dame Blonde» adındaki bu
film de Darieux'nün “Caprices” isimli filmi gibi ince ve hoş bir şey.
Fransızların, sanat kıymeti olan güzel filmler ortaya çıkarmalarına mâni
olmalıyız. Aksi takdirde iyi film yapmakla şöhret kazanırlar, sonra Avrupa’
film piyasasında bize kuvvetli bir rakip olurlar. Onun için, en istidatlı ve
kuvvetli Fransız artistlerine Alman filmlerinde rol verilmesine çalışacağım.
15 MAYIS 1942 — Führer emir verdi: General
Giraud’nun kaçmasına mukabele olmak üzere, Fransız harp esirlerine çok şiddetli
muamele edilecek. Sıkı muhafaza altında bulundurulacaklar, generaller de tek
başına hücrelere kapatılacaklar.
Askerî vaziyetimizin
verdiği ümidi, yiyecek durumunun doğurduğu endişeler mahvediyor. Bir çok kişi
karnını doyuramayacak vaziyette bulunuyor. İnsanın karın aç olunca mücadele
kuvveti de azalır.
16 MAYIS 1942 — İngilizler, hava akınında
1000 kayıp verdiklerini bildiriyorlar. Halbuki onların hava bombardımanlarında
biz bunun yarısı kadar bile zayiat vermedik. Bu da İngilizlerin her şeyde ne
kadar mübalâğa ettiklerini gösteriyor.
17 MAYIS 1942 — Öğleyin Magda ( Geobbels’in
karısı) ile çocuklar geldiler. Her zamanki gibi gene memnun oldum, neşem yerine
geldi. Magda, Anneler Günü münasebetile bin kadar kadının önünde söylev
verecek. Bunu düşündükçe heyecanlar geçiriyor. Kendisine pek itimadı yok.
YENİ BALONLAR
19 MAYIS — Berndt (Genç bir gazeteci.)
propagandalarımızda gizli ilimlerden nasıl istifade edebileceğimize dair bir
plân hazırlamış. Hakikaten, İngilizlerle Amerikalılar böyle şeylere pek
inanırlar.
Onun
için, istikbal hakkında kehanette bulunanları toplayıp propaganda
servislerimizde kullanmalıyız. Nostradamus'un adını gene sık sık tekrar etmek
lâzım gelecek.
20 MAYIS 1942 — Dr. Kriegk adındaki
gazeteciyi artık Lizbona yollamak zamanı geldi. Doğu cephesini gezip dönen bu
gazeteciye, Lizbonda etrafa neler yayacağına dair talimat vereceğim. Bu arada,
meselâ Alman kıtalarının cephenin cenubuna değil, merkezine doğru bir taarruza
hazırlandıklarını söyleyecek. Bu suretle, dünya basınına güzel bir balon
uçurmuş olacağız.
YAĞMUR DUASI
21 MAYIS 1942 — Yiyecek vaziyeti bize büyük
bir endişe veriyor. Bilhassa tohum meselesi çok mühim. Gelecek sonbaharda feci
bir hububat sıkıntısı çekeceğimiz ve ekmek tayınını çok fazla kısmağa mecbur
olacağımız anlaşılıyor. Ekmeğe bugünkünden daha fazla arpa karıştıramayız,
çünkü o zaman ekmeğin hem şekli bozulur, hem de besleyici hassası azalır.
Hulâsa, insan zekâ ve
teşkilâtile halledilemeyecek bir mesele karşısında bulunuyoruz. Her gün
gökyüzüne korka korka bakıyoruz ve: «Şu beklediğimiz yağmur ve güneşi ne zaman
bir arada göreceğiz!» diyoruz.
Führer nihayet Darre’yi
(İaşe bakanı.) defetmeğe karar verdi. Yerine Backe geçecek. Bu haberin
gazetelerin ilk sahifelerinde bildirilmemesi için Führer’e rica ettim. Zira, o
zaman halk, yiyecek durumundaki bütün aksaklıklardan Darre’nin mesul olduğunu
zanneder ve kabahati Nasyonal Sosyalist Partisine bulur. Çünkü Darre, ne de
olsa, Nasyonal Sosyalist partisine mensup bir bakan. Führer teklifimi kabul
etti.
Darre’ye benim şahsen
hiç bir kıymet verdiğim yok. Nazariyeleri baştan aşağı uydurma. Hele «kan ve
toprak» diye tutturduğu düstur, gerek onun, gerek avenesinin dilinde o kadar
sık kullanıldı ki artık bütün kıymetini kaybetti. Şimdi bu lâfa kimsenin kulak
astığı bile yok.
GOEBBELS’E GÖRE ANKARANIN
KANAATİ
22 MAYIS 1942 — İkinci bir cephe açılacağına Ankara’da kimse inanmıyor. İngiltere’nin
sadece, Mihver devletlerine karşı blöf yaptığı ileri sürülüyor.
Ben, İngilizlerin ikinci
cephe açmaya mı, yoksa Almanya üzerine hava akınlarım arttırmaya mı
hazırlandıklarını pek kat’î olarak tayin edemiyorum. Yalnız, İngilizlerin cephe
boyunca hava bombardımanlarını kesmiş olmaları meraka değer bir şey olsa gerek.
SİYASETİ DEĞİŞTİRMEK LÂZIM
Doğudaki halka karşı
siyasetimizi değiştirmek lâzım geldiği kanaatindeyim. İtimatlarını kazanacak
olursak çete tehlikesini bir hayli önlemiş oluruz. O zaman bir çok yerlerde
yalancı hükümetler kurmak ta kabildir. Halk hoşuna gitmeyen kararlardan dolayı
ondan sonra, doğrudan doğruya bizi değil, bu hükümetleri mes’ul tutmaya başlar.
Yine patates buhranı
başladı. İhtiyat olarak sakladıklarımızı şimdi tohumluk patates olarak
kullanmak zorunda bulunuyoruz.
Memleketin muhtelif
yerlerinden gelen haberler halkın, yiyecek durumundan dolayı gittikçe daha
fazla şikâyet etmeye başladığını gösteriyor.
GENE BİZE ATFEDİLEN BİR
KANAAT
23 MAYIS 1942 — Ankara’daki kanaate göre
Kafkasya ile Moskova’yı alacak olursak Rusların teslim olmaları ihtimali
vardır. Ben bunu mümkün görüyorum ama, pek fazla ihtimal vermiyorum. Bugün
Rusya’yı idare eden adamlar, hata işlemekte kanıksamış kimselerdir.
RADYODAKİ SAÇMALIKLAR
İnanılır bir kaynaktan
öğrendiğime göre, radyodaki İngilizce yayımlarımızın çok tesiri oluyor. Bununla
beraber, fazla mütecaviz, tahrikâmiz bir şekilde konuşursak veya çok yüksekten
atarsak elbette ki, bir şey elde edemeyiz. Bunu adamlarımıza defalarca söyledim
ve bu saçmalığa bir son verilmesi için ısrar edeceğim. Bugün İngilizlerle ancak
dostane ve mütevazi bir şekilde konuşursak bir neticeye varabiliriz.
İngiliz spikeri Lord
Hav-Hav bilhassa ısırıcı tenkitlerde mükemmel; fakat bence böyle iğneli lisan
kullanmak zamanı artık geçti. Harbin ilk senesinde halk, ince bir zekâ eseri
gösterilen nutukları az çok dinlerdi. Fakat şimdi ahali lâf değil, iş istiyor.
Dusseldorf Gauleiter’i
Flarian beni görmeğe geldi. Benim doğduğum şehirdeki Rheydt şatosunun
resimlerini gösterdi. Şatoyu tamir edip yeniden oturulabilir hale
koyuyorlarmış. Yeni şekli gayet güzel. Bittikten sonra ikametgâh olarak benim
emrime verilecek.
Führer Berlin’e geldi.
Doğudaki vaziyet hakkında kanaati çok iyi. Harkov civarındaki muharebenin
zaferle biteceğini ve bunun daha mühim neticeleri olacağını umuyor.
Führer, ticaret gemilerine karşı yapılan muharebeden de
çok ümıdvar. Önümüzdeki ay içinde denizlerde şimdikinin bir buçuk misli
denizaltımız faaliyete geçecek. Bu suretle, batırdığımız gemilerin sayısı
birdenbire yükselecek. Führer’e göre, bu, düşmanın sinirleri üzerinde büyük bir
darbe teşkil edecek.
Bundan birkaç ay evvel
Churchill'le Roosevelt, Alman denizaltı tehlikesinin geçtiğini zannetmişlerdi.
Yeni hücumlarımızı görünce yanıldıklarını anlıyacaklar.
HARP FELSEFESİ
Führer, harp esnasında adalet idaresinin
değiştirilmesi hususundaki fikrini tekrar anlattı. Ona göre, bir millet daima
üç kısımdan ibarettir:
1) Suçlu unsurlardan
mürekkep küçük bir menfi zümre;
2) İdealistlerden mürekkep gene küçük bir
müsbet zümre;
3) Hangi tarafa gideceğini bilmeyen geniş
zümre. Harp zamanlarında idealistlerin sayısı son derece azalır; fakat suçlu
unsurlar aynile kalır.
Onun için, adaletin
gayet sıkı kullanılması ve muvazene tesisine çalışılması lâzımdır. Milletin en
mümtaz evlâtları cephelerde kırılırken suçluların, âdeta adaletin himayesine
sığınarak kurtulmaları doğru değildir. Bir suç işleyip iki, üç sene hapse
giriyorlar, rahat rahat oturuyorlar. Ondan sonra, harp bitince de serbest
bırakılıyorlar. İdealistler ise, eskisine nazaran azaldıkları için, bir cemiyet
içinde artık onlara karşı bir muvazene unsuru teşkil edemez oluyorlar.
Onun için, harp
zamanında suçluların çok ağır cezalara çarptırılması lâzım. Mademki askerler,
idealistlik uğrunda hayatlarını tehlikeye koyuyorlar, ötekilerin de,
işleyecekleri suçlara mukabil ölümü göze almaları gerek.
Fakat, bizim Adalet Bakanlığı,
bıı kadar mantıki bir muhakemeyi bir türlü anlayamıyor. Onun için, adalet
mekanizmasını daimî bir nezaret altında bulundurmamız icap ediyor.
Fransada, askerlerimize
karşı yapılan suikastlere mukabil bisikletlerin müsadere edilmesi hakkındaki
teklifimi Führer harikulâde buldu.
ZARAH LEANDER’İN BİR FİLMİ
Leander’in yeni filmi
hakkında Göring'le konuştum. Filmde bir hava teğmeninin, bir şantözle beraber
bir geceyi nasıl geçirdiği anlatılıyor. Başkomutanlık bunu manevî bakımdan
tahrikâmiz (Kışkırtıcı. Tahrik edici ) buldu. Göring ise, aksi iddiada: Bir
hava teğmeni böyle bir fırsatı kaçırmaz, kaçırırsa hava teğmeni değildir,
diyor. Başkomutanlığın lüzumundan fazla hassas davrandığını söylüyor.
Ben, buna kendi hesabıma
sevindim. Çünkü Başkomutanlık film işlerinde bana da hayli zorluk çıkarıyor.
★
(Goebbels’in hatıra defterinde 1942 Haziranından aralık ayına
kadar olan kısım eksiktir. Bu müddet zarfında birçok mühim hâdiseler olmuştur:
Churchill Moskova’ya gitmiş, Alman ordusu Stalingrad önünde bozguna uğramış,
Brezilya harbe girmiştir. İngiliz uçakları günün her saatinde Almanya’yı
bombardımana başlamış, Şimalî Afrika’da Sekizinci Ordu taarruza geçmiş ve
Fransız filosu Toulon limanında kendi kendini batırmıştır.)
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar