Print Friendly and PDF

GOEBBELS’İN HATIRALARI -Goebbels Diaries 1942-1943

Bunlarada Bakarsınız



VAHDET GÜLTEKİN

Nazı Almayasının Hitler ve Göring’le beraber, en başta gelen liderlerinden biri olan Goebbels, günü gününe hatıra tutmakla meşhurdu. Almanya’nın mağlûbiyeti üzerine, hayatına kendi eliyle son verdiği zaman, arkasında, harbin bilinmedik taraflarını aydınlatacak mahiyette bir hatıra defteri bıraktığı tahmin ediliyordu. Yapılan araştırmalarda bu hatıraların bir kısmı bulunmuş ve bir araya toplanmıştır. Arada eksik olanlardan bazılarının daha evvel kesilip yakıldığı anlaşılmaktadır; çünkü diğer sahifelerde de yanık izlerine, is kokusuna rastlanmıştır.
Eldeki hatıralar, şu devreleri ihtiva etmektedir: 21 ocak 23 mayıs 1942 (yalnız 22- 25 mart ve 10 nisan günleri eksik): 7-20 aralık 1942; 2-20 mart 1943; 9 nisan 28 mayıs 1943 (26 mayıs arası eksik); 8-30 eylül 1943; 130 kasım 1943 (5 -23 kasım aram eksik); 4-9 aralık 1943.
Goebbels’in, bir gün sonra olmak üzere, günü gününe kaydettiği bu hatıralar sadece bir hükümet adamının resmî notları değildir; bunlarda o tarihlerdeki hâdiselerin devrin siyasî hayatında büyük rolü olan bir şahıs tarafından mütalaasını ve onun üzerinde hasıl ettiği akisleri de bulmak kabildir. Bundan başka, tarih için kıymetli malzeme teşkil den bu hatıralar, harp senelerindeki bir çok hadislerin gizli taraflarını da açığa vurmaktadır.
Dr. Paul Joseph Goebbels, 29 ekim 1897 de Rhein havzasında Rheydt’ta doğmuştur. Gimnasyum tahsilinden sonra sırasıyla Bonn, Freiburg, Würzburg, München, Heidlberg, Köhln, Frankfurt ve Berlin’ Üniversitelerinde tarih, sanat ve edebiyat tarihilisaniyat okumuş ve felsefe şubesinden doktor ünvanını almıştır.
9 kasım, 1926 da Nasyonal Sosyalist Partisinin Berlin’ Başkanı olan Goebbels, ertesi sene “Angriff” isimli parti organını çıkarmış, 1929 da Nazi Partisinin propaganda şefi olmuştur. Naziler iktidara geçtikten sonra kabinede Millî Eğitim ve Propaganda Bakanlığına getirilmiştir. Goebbels’in, Nazi Partisi siyasetine dair birçok eserleri vardır.
Goebbels’in hatıraları bütün dünyada gerek halk arasında, gerek basın, siyaset ve tarih Âleminde büyük bir alâka ile karşılanmıştır. Bu arada yabancı basında çıkan tenkit ve mütalâalardan birkaçını aşağıya alıyoruz:
«Şimdiye kadar neşredilen tarihî vesikaların en mühimmi ve en fazla sır fâşedeni bu hatıralar olmuştur. Bunların hakikaten Goebbels’in kaleminden çıktığına zerre kadar şüphe yoktur.»
Harold Nicolson (Daily Telegraph)
«Fevkalâde bir eser... Bunu okurken karşımızda bir kitap değil, Goebbels’in dünyada tek itimat ettiği insan, yani bizzat kendisi bulunuyor.» — S. Crossman (Nevi Statesman)
«Hiç bir vesika Alman harp makinesinin iç yüzünü bu kadar açık bir şekilde meydana koymamıştır. Hatıraların hakikî olduğu şüphe götürmez.» — A. J. Cummings (News Chronicle)
«Bu harbin tarihini yazacaklar için zengin bir malzeme kaynağı olan bu eser ayni zamanda edebiyat ve ruhiyat bakımından da merakla okunacak bir kitaptır. — (Observer)
«Her tarih talebesinin okuması lâzımgelen bu hatıralar, ayni zamanda, insanı derhal saran ve peşinden sürükleyen meraklı bir kitaptır.» — Peter Qııennell (Daily Mail)
Bu hatıralar nasıl ele geçti ?
«Goebbels’in hatıraları» 1947 senesi başından bugüne kadar bütün dünyada neşredilen bu neviden 74 adet hatırat arasında en mühimmi, en enteresanıdır. New York’taki Doubleday and Doran neşriyat evi, tam sekiz ay evvel, Amerika’n efkârı umumiyesini hazırlamak maksadıyla bu hatıraları kitab şeklinde kendisinin basacağını ilân ettiği zaman bir hafta içinde 11.000 sipariş almıştır. Kitabın intişarından 8 ay önce 11.000 sipariş almak bir rekor teşkil etmektedir.
1947 yılı İkinci Dünya Harbinin birçok mühim simalarına ait hatıraların neşrile dolu olarak geçmiş bir yıldır. Roosevelt’in hizmetçisinden, General Stihvell’in hatıralarına kadar neşredilen bir yığın hatıratı toplu olarak inceliyen münekkidler, Goebbels'in hatıralarını 1948 in en mühim ifşaat eseri olmağa namzet bulduklarını ilân etmişlerdir.
Bugün tercümesini takdim ettiğimiz bu hatırat. Berlin’ harabeleri arasından okuyucunun eline gelinciye kadar büyük maceralar geçirmiştir. Temmuz 1947  denberi Doubleday and Doran neşriyat evinin «Publishers Weekly», «New York Times Book Review» ve «Saturday Review of Literatüre» de verdiği ilânlarda ve kitab hakkında yazılan yazılarda bu safhalar parça parça açıklanmıştır.
Bu safhalar, 1897 de Rhineland’ın Rheydt kasabasında doğup, 23 yaşında Heidelberg'de felsefe doktorası vermiş ve 1922 de Nazi Partisine iltihak edip, 1927 ’ de «Der Angriff» i kurmuş olan ve 1930 ’ da Reichstag’a girip 1933 ’ te Nazi Partisinin işbaşına gelmesi üzerine yeni tesis edilen Propaganda Nezaretinin başına getirilen Joseph Goebbels’in. 1945 yılında Berliııde intihan ile başlamaktadır.
1945 yazında Sovyet kuvvetleri Berlin’ mücadelesinde son Alman mukavemet kuvvetlerini de yok edip Berlin’i işgal ettikleri esnada ajanslar bütün dünyaya 12 sene yeryüzünde en fazla münakaşa mevzuu olan simalardan Joseph Goebbels'in, karısı ve çocuklarıyla beraber intihar etmiş olduğunu bildiriyorlardı.
Berlin’ tam bir harabe haline gelmişti. Şehri işgal eden öncü Sovyet kıtaları arasında, Berlin’e ilk girecek olan kuvvetlere ait haberleri bildirmek vazifesile mükellef iki “Associated Press” harp muhabiri de bulunmakta idi. İki muhabir, Ruslarla beraber Berlin’e girdikleri zaman şehrin muhtelif yerlerini dolaşırken Joseph Goebbels’in evini de geziyorlar. Fakat bu evi gezme müsaadesini alıncıya kadar, analarından emdikleri süt burunlarından geliyor. Sovyetler bu evi henüz araştırmamış bulunuyorlar. Goebbels, karısı ve çocuklarıyla beraber, başka bir yerde intihar etmiştir. Ev yıkılmış, yakılmış, yarı harabe haline gelmiştir.
İki muhabir, evin içinde araştırmalar yaparken, alt katta bir yığın not ve hatıralara rastlıyorlar. Biraz karıştırınca içlerinde birçok harita ve içtima zabıtları bulunan bu yanmış dağılmış notları Hitler’in boyu küçük, fakat işi büyük adamı Dr. Goebbels’in şahsî hatıraları olduğunu büyük bir heyecanla farkediyorlar. Derhal araştırmalara girişip her yeri gözden geçiriyorlar ve buldukları bütün yazılı kâğıt ve dosyaları topluyorlar.
Topladıkları notlar yedi bin sahifeyi geçmektedir. Onları Sovyet makamlarının gözlerinden kaçırmak ve hiç şüpheyi celbetmeksizin Amerika’n işgal bölgesine geçirmek icab ediyor. İki muhabir bir Jeep arabasıyla hatıratı bin bir güçlükle kaçırıyor ve bütün kontrolleri geçerek Amerika’n bölgesine geliyorlar. Fakat en mühim safha burada başlıyor. Buldukları notlar, haritalar ve dosyalar yedi bin sahifeden fazladır. İşin en mühim safhası lüzumluları lüzumsuzlarından ayırıp, nihayet bunlar içinden Goebbels’in şahsî hatıralarını ayıklamaktır.
Bu safhadan önce iki muhabir telsizle New York’ın Doubleday and Doran neşriyat evine Goebbels’in hatırasını bulmuş olduklarını, fakat tasnifte çok büyük güçlükle karşılaştıklarını bildiriyorlar. Doubleday telsizle derhal hatıratı basmağa karat verdiğini ve tasnif işinde vardım etmek üzere bir adamın yola çıkarıldığını bildiriyor. Bu adam, Berlin’e geliyor ve üç kişi tasnife başlıyorlar. İlk iş umumî tasniftir. Bu arada iki harp muhabirinden biri yerini Doubleday mümessiline bırakıyor. İki kişi tasnif işine girişiyorlar.
Bu faaliyet tam iki seneye yakın bir zaman sürüyor. 1947 yılının haziranına kadar. Bu esnada diğer bir güçlük ortaya çıkıyor: Gerek Berlin’de hatırat üzerinde çalışanlar, gerek Doubleday kumpanyası, bu hatıratın telif hakkını iddia edebilecek olan vârisleri arıyorlar. Alman harp suçlularının harıl harıl muhakeme edildikleri günlerde Goebbels’in vârisi olduğunu iddia edecek babayiğit Almanya’da bulunmuyor. Gazetelerde Goebbels’in vârisinin arandığı uzun zaman ilân ediliyor, fakat hiç ses çıkmıyor. Nihayet Amerika’da iki Alman ortaya çıkıyorlar. Bunlar Goebbels’in yakın arkadaşıdırlar, fakat vârisi olabilecek vaziyette midirler? Doubleday, bunun üzerine vârisleri aramak işinden vazgeçiyor. Hatırata muayyen bir telif hakkı ayırıyor ve bir kenara koyuyor.
Hatırat nihayet umumî bir şekilde tasnif edilmiş olarak New York’a geliyor. Şimdi işin en son safhası kalmıştır. Hatıratın alacağı nihaî şekil.
Bunu tesbit için de Doubleday Neşriyat Müdürü ile Büyük Elçi Hugh Gibson işe başlıyorlar. Bu sırada Doubleday, temmuz içinde kitaba dair ilk geniş malûmatı «Editör and Publisher» de ilân ediyor ve yılbaşında kitabin çıkacağım bildiriyor. Doubleday Neşriyat Müdürü ile Büyük Elçi Hugh Gibson, kitabın «Nazi şeflerinin karakter ve hayatlarına ve Alınan devlet mekanizmasına ait en mühim ifşaatı ihtiva eden vesikalar» olduğunu ilân ediyorlar.
Nihayet hatırat son ve mükemmel şeklini alıyor. 12 Ekim 1947 de New York Times Book Review kitabın tamamlandığını ve basılmakta olduğunu bildiriyor.
Fakat hatırata dair efkârı umumiyede uyanan büyük alâka üzerine Doubleday, kitabın neşrini martın ortalarına bırakıyor. Bundan istifade ile 20,000 dolarlık ilân kampanyasına girişiyor. Gösterilen büyük alâka üzerine kitabın ilk baskısını 60.000 olarak yapmağa karar veriyor.
Bu esnada, Cordell Hull, John Steinbeck. Churchill ve James Byrnes’ün hatıraları gibi yılın en mühim hatıralarını uzun mücadelelerle birbirlerinin ellerinden kapmış olan iki büyük gazete. New York Times ve New York Herald Tribüne faaliyete geçiyorlar.
Amerika’da, İngiltere’de ve dünyanın her tarafında son yıllarda hatırat tefrikaları çok büyük rağbet görmektedir. Bunu çok iyi bilen büyük Amerika’n ve İngiliz gazeteleri mühim hatıraları kitap halinde neşredilmezden evvel neşretme hakkın, satın almaktadırlar.
İşte Goebbels’in hatıratının tefrikası içinde en mühim mücadele yukarıda isimleri yazılı iki gazete arasında kopuyor. Nihayet New York Times, büyük fedakârlıklarla bu işte galip çıkıyor ve hatıratı elde ediyor.
New York Times’le beraber İngiltere’de Daily Express de bu hakkı satın alıyor ve bu meyanda hatırat «Cumhuriyet» e de satılıyor. İşte New York, Londra ve İstanbul’da 8 mart pazartesi günü ayni günde neşre başlanılmış olan Goebhels in hatıralarının meraklı macerası! — S. Y.

21       OCAK 1942 — Mançurya hududundaki Bolşevik kıtalarının maneviyatının son derece bozuk olduğuna dair bazı haberler alıyoruz. Fakat, Alman milletinin lüzumundan fazla ümide kapılmam ışı için bu haberleri neşrettirmiyorum. Millet, harbin acı hakikatlerine göğüs germeli ve boş ümidler beslememelidir.
Berimdeki bozgunculara karşı şiddetle mücadele etmeleri, hattâ lâzım gelirse etrafa bozguncu rivayetler yayan bir kaç kişinin kulağını patlatarak diğerlerine ders vermeleri için adamlarıma emir verdim. Son derece nazik bir devirde yaşıyoruz; onun için, fevkalâde sıkı tedbirler almamız lâzımdır.
22       OCAK 1942 — İngiltere’de hâlâ, harp sahalarından hiç olmazsa birinde zafer kazanılması icab ettiği hakkında münakaşalar devam ediyor. Bu zafer sahası olarak da Libya intihal) edilmiştir. Churchill artık bir çöl koleksiyoncusu oldu. Halbuki İngiltere,   daha bir kaç sene evvel. Mussolini’yi bu vaziyete sokmağa çalışıyordu.
Alman milletinin, Doğu Cephesi hakkındaki endişeleri gittikçe artıyor. Bu endişeyi arttıran âmillerden biri de soğuktan donup ölenlerdir. Doğu cephesinden gelenlerin, soğuktan ölenlerin miktarı hakkında verdikleri malûmat orada, burada büyük hoşnutsuzluk uyandırıyor. Maamafih, bu hoşnutsuzluk tehlike teşkil edecek mahiyette değil.
Asker mektublarının da çok fena tesiri oluyor. Askerlerimizin cepheden memleketlerine neler yazdıklarını kelimelerle tarife imkân yoktur. Bunun sebeplerinden biri de, her birinin kendini mühim bir şahsiyet gibi göstermek arzusudur. Gösteriş yapmak isteğinin bunda büyük bir rolü var. Vaziyetinin kötülüğünü mübalâğalı bir şekilde anlatan asker bununla, evdekilere büyük bir üzüntü verdiğinin pekâlâ farkındadır. Fakat, ne çare ki, halinden fazlasıyla şikâyet etmek, önüne geçilmez bir beşeri zaaftır.
ROMMEL İÇİN
23       OCAK 1942 — Rommel'in Şimalî Afrika’da büyük bir cesaretle giriştiği hücum son derece iyi gidiyor. İngilizler gene mağlûbiyetlerini, hava şartlarının kötülüğü ile mazur göstermeğe çalışıyorlar. Fakat, bir hayli gerilediklerini herhalde kendileri de müdriktirler. İngiliz gazeteleri, Rommel’i bir hayli övmektedir. Onun, en sevilen generallerimizden biri olduğu muhakkak. Bundan istifade etmesini bilmeliyiz.
24       OCAK 1942 — Rommel’in son zaferi harikulade. İngiliz basını onu şapkasından gene tavşan çıkaran bir hokkabaza benzetiyor. İngilizler Rommel hakkında yaptıkları propagandanın kendileri aleyhinde olduğunu göremiyorlar. Onu. dünyanın en büyük generallerinden biri haline getiriyorlar. Bu bizim hesabımıza gayet iyi bir şey. Rommel de hakikaten böyle bir şöhrete lâyıktır. Bu suretle, ilk defa olarak haklı bir propaganda yapılmış oluyor.
Amerikalılar o kadar zavallı bir vaziyetteler ki mütemadiyen silâh imalatlarıyla övünüp duruyorlar. Ağızlarından hergün binlerce tayyare ve tank çıkıyor. Fakat, Doğu Asya’yla bunlara ihtiyaç baş gösterince ortada tayyare ve tank olmadığı görülüyor.
O zaman mağlûbiyet üzerine mağlûbiyet kaydediyorlar.
Londra’da da işler pek o kadar iyi gitmiyor. Buna rağmen ben şahsen İngiliz kabinesinde buhran olduğuna dair dolaşan söylentileri fazla mübalâğalı buluyorum. Churchill’in, memleketteki huzursuzluğu gidermek için çok güçlük çekeceği muhakkak; fakat yerini gene muhafaza edeceğine eminim, çünkü İngiltere’de hakikaten onun yerine konulacak adam yok.
ALMANYA’DA MANEVİYAT BOZUKLUĞU
Yunan Silezyadan aldığım haberlerden, yaralı askerlerin hâlâ, soğuk yük vagonlarıyla nakledildiğini, donmuş bacaklarıyla bu vagonlarda 70-80 saat, üzerlerinde bir örtü olmaksızın yattıklarını öğrendim.
Halk arasındaki maneviyat da şöyle, böyle. Brauchitch’in azledildiğine dair hâlâ söylentiler devam ediyor (Mareşal Braudhitsoh harp başladığı zaman Alman orduları Başkomutanı idi.). Mareşalin, kendi arzusuyla mı çekildiğini, yoksa azil mi edildiğini halk bir türlü kestiremiyor.
Alman halkının, yabancı radyoları gittikçe daha (azla dinlediklerini zannediyorum.
PATATES FİYATLARI ARTARSA
İaşe Bakanlığı patates fiyatlarının arttırılması için ısrar ediyor. Ben buna muarızını.
Çiftçileri daha geniş arazide ziraat yapmaya teşvik için inallarına yüksek fiyat vermek lazım; bunu kabul ediyorum. Fakat patates fiyatlarının arttırılması doğrudan doğruya halka tesir edecek. Çünkü fakir halkın yiyeceği arasında patates zenginlere nazaran daha büyük bir yer teşkil ediyor.
Onun için patates fiyatlarının arttırılmayıp çiftçiye prim verilmesine taraftarım.
GAMLI BİR CENAZE MERASİMİ
Bugün öğle üzeri Mareşal Yon Reichenau'ın cenaze merasimi yapıldı. Merasim inanılamayacak derecede kötü oldu. Çok gamlı bir hava vardı, mızıka da son derece zayıftı. Bunun üzerine teşebbüste bulundum: Bundan sonra, ordu mensuplarının cenaze merasimini bizim Bakanlık tanzim edecek. Çünkü, bu cenaze merasimlerini devlete lâyık bir şekilde ancak biz tertip edebiliriz (Mareşal Walter von Reichenau’ın, Rusya’ya karşı yapılan bir taarruzda vurulup, yarasının iltihab yapması üzerine öldüğü bildirilmişti. Fakat, o zamanlar, birdenbire öldüğü hakkında da bazı rivayetler çıkmıştı).
25       OCAK 1942 — Alman denizaltılarının Amerika’n Atlas Okyanusu sahilleri açıklarında ceman 125 bin tonluk düşman gemisi batırdığına dair hususî bir tebliğ çıkardık.
Hele şükür! Nihayet hususî bir tebliğ çıktı! Muhakkak ki buna çok ihtiyacımız vardı ve kurak bir toprağa düşen yağmur tesirleri yaptı. Herkes bu garip tebliği şu harp kışkırtıcısı Roosevelt’e karşı gayet müessir bir cevap olarak karşıladı. Alman milleti Roosevelt’e küfretmektedir. Birçok kimseler acaba Churchill’den mi yoksa asıl Roosevelt’ten mi nefret etmek lâzım geldiğini kendi kendilerine soruyorlar.
AVUSTRALYA İNGİLTERE’YE KIZGIN
Londra’da umumiyetle Rommel’den korkuyorlar. Daha şimdiden efsanevî bir şahsiyet oldu. İngiliz kuvvetlerinden bir kısmını çevirmeğe muvaffak oluşu âdeta bir mucize sayılıyor.
Hakikî bir askerin, en gayri-müsait şerait altında bile, cesaret ve zekâsı sayesinde neler yapabileceğini bu bize çok iyi bir şekilde gösteriyor.
Avustralyalılar, İngiliz yardımının halen ellerine varmış olmaması yüzünden İngiltere’ye son derece kızgın bulunuyorlar. Avustralya hükümeti Churchill’i bırakıp doğrudan doğruya İngiliz milletine hitap ederek yardım istedi. Bu mesele İngiltere    için pek tehlikeli bir şekil alabilir. Bu yaranın deşilmesi ve üzerine tuz ekilmesi için propaganda teşkilâtımıza emir verdim.
Canterbury Başpiskoposunun yerine kimin geçeceğine dair gizli malûmat edindim. Bütün ihtimaller piskopos Temple üzerinde toplanıyor. Temple, bugünkü Başpiskopostan çok daha tehlikelidir. Çünkü İş Partisine daha yakındır. Vaktiyle Almanya’nın orta derecede dostu olan bu adanı, şimdi Almanya’ya düşman kesilmiştir.
Churchill’i yüzde yüz destekleyeceği muhakkak. Yani, İngiliz rahipler sınıfı tarafından şiddetli hücumlara uğramaya hazırlanmamız lâzım geliyor, demektir. Fakat şimdiki halde bir tehlike görmüyorum.
ŞU İKİYÜZLÜ KRAL BORİS
Gelen birçok haberlere güre Bulgar hükümet mahfilinde Alman aleyhtarlığı biraz artmaktadır. Bilhassa Kral Boris’in oldukça ikiyüzlü bir rol oynadığı bildiriliyor. Bu sinsi ve kurnaz adamın Doğu cephesindeki müdafaanın kuvvetini gördükçe, icabında kaçabileceği bir arka kapı aramakta olduğu anlaşılıyor.
HİTLER İN ARKADAŞLARINA SADAKATİ
Führer bana haber yollamış: “Stürmer”nin (Yahudiler aleyhinde neşriyat yapan mizahî gazete.) daha az basılmasına veya faaliyetini tatil etmesine taraftar olmadığım bildiriyor. Bu habere çok sevindim. Demek ki, Hitler, eski parti ve mücadele arkadaşlarının safından ayrılmıyor; ara sıra çıkan ihtilâflar ve anlaşamamazIıklar yüzünden bu arkadaşlığın bozulmasına meydan vermiyor. Mademki Führer bu kadar sadık hareket ediyor, arkadaşları da ona ayni derecede sadık kalacaklardır. Ben de şahsan, Yahudi meselesinde propagandamızın yavaşlatılmasına taraftar değilim.
Bu meselede daha ne kadar çok yapacağımız şey olduğunu şu misal gayet açık bir şekilde göstermektedir: Berlin’in ileri gelen Yahudilerinden birini şehirden tahliye ederken evrakı ve eşyası gözden geçiriliyor. O zaman, bu adamın daha 1941 in ortalarına kadar Alman Veliahdıyla mektuplaştığı görülüyor. Veliaht bu Yahudi’ye gayet samimî mektuplar yazmış ve pek dostane ithaflar taşıyan fotoğraflar göndermiştir.
Hohenzollern hanedanının bugünkü efradı beş para etmez insanlar.
YABANCI İŞÇİLERİN ÇIKARDIĞI BİR MESELE
Almanya’daki yabancı işçilerin cinsî münasebetleri müşkül bir mesele oldu. Hattâ bazan çok fena bir şekil aldığı oluyor. Bence bu meselenin en kat’î çaresi, umumhane açmaktan ibarettir. Fakat, bu öyle nazik bir meseledir ki çok ihtiyatlı bir şekilde hareket etmek lâzımdır.
RADYO DİNLEME MÜSAADESİ
Bence, yabancı radyoları dinlemek için Führer’den müsaade almış bulunan kimseler, Seeharis Servisinden (Yabancı radyoların verdikleri haberleri toplayıp yayan bir neşriyat.) de istifade etmelidir. Radyo dinleme müsaadesi almış olanların sayısı pek az. Onun için ben bir tehlike görmüyorum.
Propaganda Bakanlığı memurların, bilhassa yabancı dillerle neşriyat yapan spikerlerin bir çoğunun bu servisten haberdar olmaları bilâkis fayda verir.
Roosevelt, zafer olarak ilân edecek bir şey bulamıyor. Halbuki, harpten evvel söylediği o iddialı nutuklar henüz herkesin kulağında çınlıyor. O zaman söyledikleriyle şimdi olanlar arasındaki tezat o kadar aşikâr ki bu tehlikeli vaziyetten kurtulabilmek için o şimdi sadece yalanlara ve rivayetlere başvuruyor.
Diğer taraftan, Churchill de gene eskisi gibi parlak yalanlarına devam ediyor. Buna mecbur; zira, kendisine ve bilhassa arkadaşlarına karşı muhalefet gittikçe artıyor. Bence Ingiltere nin mezarını asıl Churchill kazacaktır.
27       OCAK 1942 — Amerika bizi, bilhassa Japonya hususunda, bir ırk münakaşasına sürüklemek için, boşuna gayret sarf ediyor Amerikalılar, bu propagandalara kapılıp münakaşaya gireceğimizi sinyorlar. Aldandıkları nokta da burası.
Şu muhakkak ki, Japonya karşısındaki ve Doğu Avrupa’ meselelerindeki vaziyetimiz naziktir. Bu tehlikeyi göze almamak için en kestirme yol, sükûttur. Bu işte hiç bir kazancımız olamayacağına göre, emir verdim: Alman haber kaynakları bu meselenin havadisini bile neşretmeyecekler.
30       OCAK 1942 — Churchill'in hücumları gene başladı. Avam Kamarasında kendisine karşı muhalefetin arttığı görülüyor. Fakat kimsenin güvensizlik oyu teklifine cesareti olmadığı belli. Son haftalar zarfında gazetelerde hükümet aleyhine çok şiddetli yazılar çıktığı halde Avam Kamarasında, epey hararetli tenkidler olmakla beraber, hücum pek beklenildiği kadar olmadı.
Amerika’n gazeteleri, «Büyük Okyanus filosu ne oldu?» diye endişe ile soruyor. Endişe etmekte hakları var, zira hu filonun büyük bir kısmı Okyanusun dibinde yatıyor (Goebbels, başlangıçta. Japonların verdiği bu haberlere hakikaten inanmıştı. Fakat, hatıra defterinin daha sonraki kısımlarında bu hususta şüphe ettiği görülüyor).
İngilizler de, Şimalî Afrika’da mağlûbiyete uğradıkça, Avrupa’daki harekât sahası daha mühim diyorlar. Avrupa’daki muharebelerde kayıp verdikleri zaman da, Doğu Asya’nın daha mühim olduğunu ileri sürüyorlar. Fakat, Doğu Asya’ çarpışmalarında işler iyi gitmeyince bu sefer de Şimalî Afrika’ mühim oluyor.
EMİRLER...
Lammers (Hitler ’in Başbakanlık daire müdürü.) in haber verdiğine göre, Essen'deki «Nazional Zeitung» da resmî daireleri şiddetle tenkid eden bir yazı çıkmış. Bundan sonra bu gibi yazıların çıkmaması için emir verdim. Almanya’da bilhassa iki meslek sahibi vardır ki bunların halk huzurunda tenkid edilmemesi lâzımdır: Biri memurlar, diğeri de muallimler. Gazeteler nasıl, partinin ileri gelenlerini veya yüksek mevkili bir askeri tenkid edemiyorlarsa memurlarla muallimleri de aynı şekilde tenkid etmemeleri lâzım.
Viktor Lutze (Hâki Gömlekliler teşkilâtının şefi idi; sonradan bir otomobil kazasında ölmüştür.) ile uzun uzun konuştum. Bundan sonra sözlerine dikkat etmesi, harbin askerî veya siyasî idaresi hakkında tenkidlerde bulunup şüphe uyandırmaması lâzım geldiğini söyledim. «Hitler bu gibi hareketlere müsaade edemez.» dedim. Anladı galiba.
RADYO DİNLEMEK KABAHATİ
Batı Almanya’dan haber aldım: İngiliz radyolarını dinlemekten suçlu 11 papazın muhakemesine yakında başlanacak. Bu muhakemenin son derece mühim bir mahiyeti olacağı için, Hitler’i haberdar ettim. Eğer istediğim gibi hareket edebilirsem, bu adamlara en ağır cezalan verdireceğim; hattâ, Almanya’ya bu derece zarar verdikleri için idam ettireceğim.
Tabiî, böyle bir meselenin, olduğu gibi ele alınması doğru değildir; hâdise daha şümullü bir şekilde gözden geçirilmelidir. Onun için, bu hususta ancak Führer karar verebilir ve bu zamanda böyle bir muhakemenin doğru olup olmayacağını da ancak o tayin edebilir.
Radyo programlan bozuldu. Eğlenceye tahsis edilmiş olan saatlerde senfonik musikiden başka bir şey verilmiyor. Eğlence programının başına genel direktör olarak bir musiki şefi getirilirse böyle olur. Bu gibi insanlar, umumiyetle, fildişi kulede oturur gibidirler, halkın ne istediğini, neye ihtiyacı olduğunu bilmezler.
FRANCO HAKKINDA
1          ŞUBAT 1942 — Franco bir söylev verdi: «İspanyollar Allahın sevgili kullarıdır; onun için, Katolik Kilisesine sadık kalacaklardır  dedi. İspanya Mihvere sadık kalsa daha iyi eder; çünkü zaferden İspanyanın payını herhalde Kilise verecek değil.
Zaten eskidenberi biliriz: Franco mutaassıb bir dindardır. Bugün de İspanyanın idaresini, aşağı yukarı, karısıyla papazının eline teslim etmiş vaziyette. Doğrusu, tahta ne güzel bir inkılâbcı çıkarmışız! Fakat, ne de olsa, orada bir Bolşevik yerine onun bulunması gene lehimizedir.
4          ŞUBAT 1942 — Quisling, siyaseti hakkında uzun bir demeç vermiş. Bu arada biraz aşırı bir iddiada bulunuyor: Eskiden krala, parlamentoya ve başbakana verilmiş olan bütün hakları kendisinde topladığını söylüyor. Fazla ileri gitmiş. Çünkü, ne de olsa, yanı başında bir de Alman komiseri bulunduğunu unutuyor!
Bununla beraber, demeci aynen neşrettik. Çünkü, yeni Norveç hükümetini mümkün olduğu kadar büyük ve müstakil göstermek bizim lehimizedir.
Sepp Dietrich çok değerli bir adam; insana Napoleon'un generallerini hatırlatıyor. Bunun gibi 20 adamımız daha olsa. Doğu cephesinden hiç endişemiz kalmaz. İşgal edilen yerlerdeki Ruslara dair bana anlattıkları tüyler ürpertici şeyler. Anlaşılıyor ki Ruslar bir millet değil; sadece bir hayvan sürüsü. Doğuda bizi tehdit eden en büyük tehlike de bu kütlenin körü körüne çarpışma kudretidir. Muhasara edildikleri zaman Rus askerleri. Batı Avrupa’lılar gibi teslim olmazlar, birer birer ölünceye kadar çarpışmağa devam ederler. Rus ırkının bu hususiyetini Bolşeviklik ancak arttırmağa yaramıştır. Yani karşımızda öyle bir düşman var ki, ona karşı harekette çok dikkatli davranmamız lâzım. Bu düşman batı Avrupa’ya akın ederse ne olur; bunu insanın muhayyilesi bile almıyor.
SOĞUKTAN DONANLAR
5          ŞUBAT 1942 — Soğuktan ölenlerin sayısını nihayet öğrenebildik. Bunların arasında ağır surette zarar görenler 4000 kişi. Bunun da 1856 sı büyük ameliyata lüzum gösterecek derecede vahim. Hafif ve orta derecede zarar görenlerin sayısı 46 bini buluyor.
6          ŞUBAT 1942 — Doğudaki bir ordudan gelen bir haberde, benzin yokluğundan emirlerin infaz edilemediği bildiriliyor.
Moskova, İngiltere’nin başka cephe açmamasından son derece şikâyetçi. Bolşevikler, İngiliz İmparatorlu ile ortak olmakla ayaklarına ne ağır bir zincir ve gülle bağladıklarını yavaş yavaş anlamağa başlıyorlar.
Ruslar, kıtalarımızın büyük bir mukavemet gösterdiklerini kabul ediyorlar ve bize karşı giriştikleri harekâtta hedefe varmanın güç olduğunu söylüyorlar. Umumiyet itibariyle Doğu cephesi artık eski çetinliğini kaybetmiştir, denilebilir.
İTALYANLARA TARİZ
Bu akşam İtalyanların çevirdikleri «Aşk Faciası» isimli filme bir göz attım. Filmin sanat kıymeti o kadar düşük ki yasak edilmesi iyi olurdu sanıyordum. İtalyanlar sade harp gayretine yardım etmemekle kalmıyorlar; sanat sahasında da değerli bir şey ortaya çıkaramıyorlar. Faşizm İtalyan milletinin yaratıcı hayatını dumura uğrattı, denilebilir.
7          ŞUBAT 1942 — İngiliz Dış İşleri Bakanlığının, elçiliklerine gönderdiği gizli bir talimat elimize geçti: Doğudaki vaziyete dair bir ihtar mahiyetinde olan bu talimatta. Alman ordusunun hiç de mağlûp olmuş sayılamayacağı, mukavemetin henüz kırılmadığı, havalar düzelince yeni taarruzların beklenebileceği bildiriliyor.
8          ŞUBAT 1942 — Anglo Sakson basınını en fazla İngiliz Amerika’n işbirliği meselesi meşgul ediyor. Bu işbirliğinin pek zor olacağı anlaşılıyor. Bu da, bu kadar methi yapılan demokraasilerde kimin emir vereceğini, kimin itaat edeceğini kimsenin bilmemesinden ileri gelmektedir.
Şu da muhakkak ki, Churchill'le Roosevelt arasındaki şahsî kendini beğenmişlik ve çekememezlik de bu işte mühim bir rol oynamaktadır. Bereket versin ki bizim memlekette karşımızda muhalif bir cephe yok.
TODT NASIL ÖLDÜ ?
9          ŞUBAT 1942 — Bugün çok fena bir haber aldım. Dr. Todt, genel karargâhı ziyaretten döndüğü sırada, hava meydanından hareket ederken vuku bulan tayyare kazasında ölmüş. Tayyare dört yüz metreden düşmüş ve yerde infilâk etmiş. Yolcular o derece yanmışlar ki cesetleri toplamak bile pek zor olmuş.
Bu bizim için büyük bir kayıp. Todt hakikaten nasyonal sosyalizmin en büyük simalarından biriydi. Onunla neler kaybettiğimizi gelecek aylar gösterecektir.
10       ŞUBAT 1942 — Tabiî, İngiltere’den gelen bazı sesler, Todt’un ölümüne sebeb olduğu bildirilen hâdiseye inanmadıklarını. bunda başka bir sebeb aramak lâzım geldiğini söylüyorlar.
SALON BOLŞEVİĞİ
11       ŞUBAT 1942 — Muhafazakâr İngiliz mehafiliııde Cripps’e karşı muhalefet gittikçe artıyor. Cripps’in millete yaptığı ihtar, biraz endişe verecek mahiyette. Onun için, muhafazakârlar, kendisini diplomatik bir vazife ile uzak bir yere göndermek istiyorlar. Fakat Cripps’in böyle bir vazifeyi kabule niyeti almadığı görülüyor.
Cripps tam manasıyla bir salon Bolşeviği. Şimdi artık kendisi için faaliyet zamanı geldiğine kani. Muhakkak ki Bolşeviklik İngilizler arasında gittikçe ilerliyor. Führer’in kehanetinin yakında hakikat olması pek mümkündür. Führer, bolşevizmin Avrupa’yı değil, daha ziyade İngiltere    ile Amerika’yı mahvedeceğini söylemişti.
İngiliz basım henüz kararını vermiş değil; gazeteler, Cripps'i mi, yoksa Churchill’i mi tutmak lâzım geldiğini daha kestiremiyorlar. Bazı gazeteler Cripps’i göklere çıkarıyor, bazıları ise onun aleyhinde şiddetli yazılar yazmakta.
BOLŞEVİKLİĞİN MERKEZİ : BERLİN
Bütün bu hâdiselerin bizim için manası çok mühimdir ve Alman matbuatında yorumlanmak için fevkalâde müsaiddir. Hele, Cripps’in Berlin’i Bolşevikliğin müstakbel merkezi olarak ilân etmesi bizim ekmeğimize yağ sürüyor. Alman milleti bu gibi şeyleri okumasını sever. Öbür tarafta bu gibi insanlar mevcud oldukça elimize arasıra böyle hazır lokmalar düşer. Bizim yapacağımız tek şey elimizi açmak ve bu propaganda lokmasını yakalamaktır.
Ukrayna’da halkın maneviyatı pek iyi değil. Köylülere toprak vadedersek çok iyi olacak ama, şimdiki halde buna imkân yok. Münevver zümre tamamıyla bizden tarafa. Ukrayna münevverleri, Bolşevikler tekrar gelecek olurlarsa onlara ne yapacaklarını pekâlâ biliyorlar ve onun için nasyonal sosyalizmi ve Alman işgal kuvvetlerini ehvenişer olarak karşılıyorlar.
GİZLİCE MANŞTAN GEÇEN ZIRHLILAR
Führer,  emin bir liman bulmak üzere Brest’ten hareket eden üç harp gemimiz (Gneisenau, Scharnhorst ve Prinz Eugen) hakkında endişe duyuyor. Bu gemilere bir şey olursa diye hepimizin yüreği oynuyor. Bunlardan biri de Bismarck zırhlısının akıbetine uğrarsa çok feci olur.
Şimdiye kadar İngilizlerin hiç bir şeyden haberi yok ama. casusları vasıtasıyla muhakkak haber alacaklar ve gemilere karşı harekete geçmeğe teşebbüs edecekler.
Gemilerimizin Manştan geçmeleri çok güç olacak. Fakat bu tehlikeyi de göze almak lâzımdı.
Battıkları defalarca haber verilmiş olan bu gemileri görünce yabancı memleketler halkı herhalde pek şaşıracaklar.
CRİPPS HAKKINDA BİR EMİR
13       ŞUBAT 1942 — Cripps Bolşevikler lehine tahrikât yapmakta devam ediyor. Bizim için o, para versek bulamayacağımız derecede mühim bir propaganda yapmış oluyor. Onun için, batına emir verdim, Cripps’i resmî mevkii mühim olmayan bir adam gibi göstermeyecekler. Bilâkis, onu Churchill'in sözcüsü olarak göstermemiz lâzım. Tabiî, hakikatte böyle değil ama, böylesi bizim işimize daha fazla gelir.
Bir iddiaya göre, Hore-Belisha (Hore-Belisha ondan bir müddet evvel İngiliz Millî Müdafaa Bakanlığında bulunmuştu.) ile Cripps, Churchill’e karşı bir parti kurmak niyetindeymişler. Buna muvaffak olacaklar mı, olamayacaklar mı, ileride göreceğiz. Tabiî Churchill düşer de yerine Hore Belisha geçerse çok iyi olur. Bugün bir Yahudinin başbakan olmasını sevinçle karşılarız.
Gemilerimizin Manştan geçmeğe muvaffak olduklarını haber alınca. Führer,  tabiî, çok sevindi. Bizim nüfuz ve itibarımızın arttığı, İngilizlerin ise azaldığı kanaatinde. Gene onun kanaatine göre, Churchill çok fena bir duruma girmiştir ve düşmesi beklenebilir.
Führer’in bana anlattığına göre, Quisling kendisıyla görüşürken pek çocukça fikirler ileri sürmüş. Kendisinin yeni bir Norveç ordusu kuracağını, Norveç sahillerini koruyacağını, nihayet tamamıyla hür bir Norveç vücude getireceğini söylemiş. Bu, tabu, pek çocukça bir şey. Führer bunlara kaçamak cevaplar vermiş. Bence Quisling’in tek meziyeti «quisling» olmasından ibaret. Kendisine karşı hiç bir yakınlık veya sevgi duymuyorum.
HESS’TEN GELEN MEKTUB
Hess karısına mektub yazmış. İnsanı acındıracak kadar bön bir ifade taşıyan bu mektubunda, hâlâ harp gayretine büyük bir yardımı dokunduğunu ileri sürüyor ve buna kendisi hakikaten kani gibi görünüyor. Söylediğine göre, Prof. Haushofer’in rüyası bir gün olup doğru çıkacakmış ve kendisi, elinde sulh ile memlekete gelecekmiş.
Bundan sonra, bilhassa sıhhatinden bahsediyor. Vaziyetinin bizim zannettiğimiz gibi olmadığı anlaşılıyor.
14       ŞUBAT 1942 — Üç harp gemimizin Manştan geçmeğe muvaffak oluşu bugün Londrayı telâşa vermiş bulunuyor. Ahali hayretinden donup kalmış gibi görünüyor. Londradaki bir şayiaya göre büyük bir deniz muharebesi olmuş ve Alman gemileri ağır zayiata uğratılmış. Hakikatte ise bu, baştanbaşa uydurma.
BOLŞEVİKLİK : ALLAHIN BELÂSI BİR ŞEY
Rus halkının, ayrıldığımız yerlerden bizimle beraber gelmeleri çok manalı. Anlaşılıyor ki Bolşeviklik hakikaten Allah’ın belâsı bir şey. Bunun acısını bir kere tatmış olan bir daha yüzünü bile görmek istemiyor. Rusların Bolşeviklik idaresinden çektiklerini tarif etmek kabil değildir.
İKİ YÜZLÜ OYUNLAR
Führer’in Japonlara karşı hayranlığı devam ediyor. Hakikaten, Japonlar her şeyi gayet gizli hazırlamışlar. Şimdi öğrendiğimize göre Krusu ile Nomure Washington’da Amerikalılarla müzakeredeyken, Japon harp liderlerinin hazırlamakta olduktan plânlardan zerre kadar haberleri yokmuş.
Güzel bir şey. İnsan, milletinin istikbali üzerine kumar oynarken hile ve harp usullerinin hepsini kullanmalıdır. Biz de birçok defalar bu usulleri kullanmışızdır. Meselâ, Moskova Büyük Elçimiz Kont von der Schulenburg da bizim taarruza hazırlandığımızı bilmiyordu. Başlıca emelimiz, Stalin’i dostumuz ve müttefikimiz olarak görmektir, diye ısrarda devam etti. Rusya’nın Almanya’ya karşı büyük hazırlıklar yaptığına da inanmamakta ayak diredi.
Muhakkak ki, siyaset perdesinin arkasında olup bitenlerden diplomatları haberdar etmemek iyi bir şey. Çünkü bazan kabiliyetlerinin üstünde roller oynamak mecburiyetindedirler. Hattâ, bu kabiliyette olsalar bile, hakikaten inandıkları rolü daha iyi oynayacakları pek tabiîdir.
Bazı şeylerde diplomatların ne kadar aptalca hareket ettiğini gösteren en güzel misallerden birini Führer anlatıyor:
Batıya taarruz başlamadan evvel Lâhey elçiliğimizde, Von Prittwitz adında bir ataşe vardı ki, İngiliz gizli teşkilâtına hizmet ettiğini muhakkak surette biliyorduk. Elçinin nazarı dikkatini çektik. Bunun üzerine elçi, sözde gayet kurnaz hareket ediyor: Bütün memurlarını topluyor, onlara meseleyi açıyor. Bize hıyanet eden ataşe de bunların arasındadır. Bu suretle, onun, yakalanacağını anlayarak, derhal İngiltere’ye kaçmasına meydan vermiş oluyor.
Şimdi gelin de bu gibi diplomatlarla iş görün! Onun için, en iyisi, diplomatları meselenin hakikî mahiyetinden uzak tutmaktır.
GENE BİR IRK MESELESİ
Halen Almanya’da çalıştırılmakta olan yüz binlerce yabancı işçi de başımıza ayrıca bir derd oldu. Bunlarla Alman kadınlarının teması, ırkımızın bozulması bakımından, bizim için bir tehlike teşkil ediyor. Her çareye başvurarak, bu tehlikeyi önlemek lâzım. Fakat bu meseleyi açıkça münakaşa etmek imkânsız; çünkü bahis mevzuu olan milletlerin ve ferdlerin derhal ağırına gider. Meselâ İtalyanlar, ırk itibariyle bizden aşağı, hattâ bizimle beraber oldukları hakkındaki kanaati silebilmek için bütün gayretlerde uğraşıyorlar.
16       ŞUBAT 1942 — Bugün öğleden sonra Singapor nihayet teslim oldu. İngilizler bu harpte ilk defa olarak beyaz bayrak çektiler. Bu, muhakkak ki, İngiliz nüfuz ve itibarına karşı mühim bir darbedir. Bütün İngiliz İmparatorluğunu bir hicab kaplamış gibi. İngiltere’yi bu hale getiren Churchill'dir. Acaba bunun için de kendisine teşekkür edecekler mi?
İngiltere    ile Amerika arasındaki fikir ayrılığı gittikçe kendiliğinden o derece artıyor ki artık bizim yorumlarımızla bunları şiddetlendirmeğe çalışmamıza hacet kalmıyor. Bu öyle verimli bir nebat ki Allah’ın seması altında tabiî yağmur ve tabiî güneşle kendi kendine büyüyebilir.
Bu fikir ayrılığından ben şahsen çok şeyler bekliyorum. Fakat bu ihtilâfı sun’î vasıtalarla büyütmenin zamanı henüz gelmedi.
«KAN, TER VE GÖZYAŞI»
Franco Bolşevikler aleyhine çok mütecaviz bir nutuk verdi. Bolşeviklere karşı harp ilân etseydi daha iyi ederdi. Fakat, böyle bir generalden başka ne beklenir ki!
Bu gece geç vakit Churchill de konuştu. Gene eski nakarat r Sözlerinden ümidini kaybetmiş olduğunu anlamak kabil. Fakat, «kan, ter ve gözyaşı» diye ele aldığı düstur ona öyle bir mevki sağladı ki her türlü hücuma karşı masun bir hale getirdi.
Churchill, hastasının öleceğini söyleyen bir doktora benziyor. Öyle bir doktor ki, hastanın vaziyeti vahimleştikçe, «ben demedim miydi!» diye kendine pay çıkarıyor.
17       ŞUBAT 1942 — Bizim için Churchill’den daha iyi bir Başbakan olamaz. Onun şahsına ve siyasetine alıştığımız gibi,, bundan başka, harbi idaresi de öyle kısa görüşlü ki, imparatorluğu altüst edeceği muhakkak. Onun için, dünya imparatorluğunun başında o bulunduğu için ne kadar sevinsek azdır. Mademki imparatorluk nasıl olsa batacak, başında ne kadar tecrübeli bir mezar kazıcı bulunursa o kadar iyidir.
«GAZETELERLE BAŞIM BELÂDA»
Gazetelerle başım belâda. Benim verdiğim talimatı istediğim kadar dinlemiyorlar. Kendisine bu derece güzel malzemeler verdiğim için basının sevinmesi lâzım. Halbuki, bilhassa burjuva gazeteleri bu malzemeden bıkmış gibi görünüyorlar. Bu da beni öfkemden deli ediyor. Onun için, karar verdim: Onları yola getirmeyi kendime vazife yapacağını. Halka malûmat vermek mevkiinde olan kimseleri mütemadiyen dürtmek lâzım; aksi takdirde yavaşlıyorlar ve gevşiyorlar.
YANLIŞ BİR TAHMİN
İstatistikler intiharların gittikçe azaldığını gösteriyor. Galiba kimse bu dünyadan kendi isteğile gitmek niyetinde değil, herkes harbin sonunu görmek arzusunda. Haklan da var, çünkü harbin neticesi muhakkak ki bütün millet için büyük bir bayram olacak...
18       ŞUBAT 1942 — Harbe Japonların da iştirak etmesi bizim için hakikaten büyük bir kazanç oldu. Kaderimizi tayin edecek olan bu kış aylarında bu suretle vaziyeti kökünden değiştirdiler. Bilhassa onların sayesinde en büyük buhranı atlatmaya muvaffak olduk.
HİTLER’E SUİKASD TEKLİFİ
Mühim bir siyasî vesika neşrettik. Fransanın eski Lâhey elçisi tarafından Daladier'ye gönderilmiş olan bu rapora göre, eski Holanda Dış İşleri Bakanı Kleffens, 1939 sonlarında Hitler'le Ribbetrop’a karşı bir suikast hazırlamayı teklif etmiştir.
Ben şahsan, bu gibi şeyleri sonraya saklamağa taraftarım.
Harp zamanında, müsbet veya menfi, hiçbir suikasttan bahsetmemek lâzımdır. Bazı kelimeler vardır ki, şeytan görmüş gibi kaçmamız icab eder. . «Kundakçılık», «suikast» kelimeleri de bunlardandır.
İKİ YASAK HAKKINDA
Führer’in bir kararnamesiyle, Lehistandaki askerlerimizin Leh kızlarıyla temasları katiyetle yasak edildi. Fakat bu kararnamenin tamamıyla tatbikına imkân olduğundan şüphe ediyorum. Diğer tecrübeler aksini göstermiştir. İşgal altındaki yerlerde Almanların yabancı kadınlarla teması meselesi son derece güç ve nazik bir bahistir. Oralara ordu ile beraber Alman kadınları da göndermedikçe ne kadar gayret sarfetsek, gene muvaffak olamayız; çünkü tabiat, şu veya bu şekilde, en sonunda emrini muhakkak dinletecektir.
Bütün Bakanların Führer’e gelip, yabancı radyolarını dinlemek için izin istemeleri hakikaten tuhaf şey! Führer bu gibi talebleri derhal reddediyor.
Gece aldığımız bir habere göre, Churchill nihayet kabinesinde değişiklik yapmağa mecbur obnuş. En mühim değişiklik şu; Cripps kabineye girdi. Doğrusu, sevinmemiz lâzım. Bundan daha fazla lehimizde bir şey bekleyemezdik.
Cripps Stalin’in Londradaki adamıdır.
21       ŞUBAT 1942 — Halk arasında bilhassa askerlerin fazla boşboğazlık ettikleri hakkında şikâyetler alıyorum. Bizim askerler hakikaten fazla övünüyorlar. Bu suretle başıbozuklar, bilhassa kadınlar üzerinde tesir elde etmek istiyorlar ama, neticede huzursuzluk ve güvensizlik yaratmış oluyorlar.
Fakat bence buna karşı yapılacak bir şey yok gibidir. İnsanlar, bilhassa Almanlar konuşmayı pek severler. Değiştirmek kabil değildir.
22       ŞUBAT 1942 — Doğu cephesinde vaziyet biraz daha vahimleşti. Orada, burada görülen bazı haller hiç de sevinilecek şeyler değil. Mütemadi ve çetin çarpışmalar kıtalarımızı hakikaten bitap düşürdü. Sonra, bir çok noktalarda iaxe ve cephane nakliyatı iyi işlemiyor.
Askerler bir yerden diğer yere nakledilmesini pek sevmiyorlar.
Yeniden yüz bin ton Amerika’n gemisi hatırmış olmamız halkın maneviyatını yükseltti.
İNGİLTERE VE BOLŞEVİKLİK
Cripps’in siyasetine âmil olan sebebler hakkında gizli bir rapor aldım. Bundan anlaşıldığına göre, Cripps'in gayesi İngiliz sanayiini Sovyetleştirmek ve İngiliz istihsal maddelerini daha fazla harp emrine vermek. Onun, İngiltere’yi Bolşevikleştirmek istemediği muhakkak. Fakat biz Cripps’i İngiltere’deki Bolşeviklere bir örnek olarak ele alabiliriz. Hakikaten Bolşevikliği istiyor mu, istemiyor mu, onu bir tarafa bırakalım. Bu, neticeye bağlı bir şey.
Bormann yeni bir kararname çıkarttı: İleri gelen kimselerin gösterişsiz yaşamalarını ve mükellef ziyafetlerden vaz geçmelerini tavsiye ediyor. Çok yerinde bir karar.
23       ŞUBAT 1942 — Conterbury Başpiskoposluğuna Temple tayin edilecekmiş. O da, sosyalist ve Bolşevik fikirlere taraftar olarak tanınmıştır.
İngiltedeki bu temayülden istifade ederek, (İngiltere’nin) muhafazakâr mehafiline hitaben geniş bir propagandaya geçebiliriz. Bunun bitaraflar üzerinde de tesiri olur. İngiliz milletinin bize bu kadar iyi bir propaganda vasıtası teşkil edebileceği şimdiye kadar hiç aklıma gelmezdi.
Stalin, Bolşeviklere ve dünyaya hitaben bir nutuk verdi. Yanlış tefsir ve asılsız zafer haberleriyle  dolu olan bu nutukta mühim bir taraf varsa o da realist oluşu.
Plutokrasiler Staline tebrik telgrafları yollamışlar. Çünkü kapitalizmin son ümidi şimdi Moskovada. İngiltere    ile Amerika Rusya’ya tebrik telgrafı gönderiyorlar ama, silâh yollamıyorlar. Halbuki silâh yollasalardı Stalin’in işine tebrikten daha çok yarardı.
SIKI TEDBİRLER
24       ŞUBAT 1942 — Çok sıkı tedbirler almak zorunda kalacağız galiba. Bu arada, bütün Almanya’da yeniden inşaat için müsaade vermeyeceğiz. Reinhardt (Maliye Bakanlığı müsteşarı verdi.) malî durum hakkında rapor
Şimdisi için de, harpten sonrası için de enflâsyon yapmaya imkân olmadığını söylüyor.
Führer bir kararname neşretti. S. S. mensupları arasında 157 nci maddeye (Bu madde homoseksüelliği meneder.) aykırı hareket edenler bundan sonra idama mahkûm edilecek. Bu, mühim bir karar. Partinin yüksek tabakasını bu kansere karşı korumak mümkün olacak.
VON PAPEN’E SUİKASD
25       ŞUBAT 1942 — Ankarada büyük elçi Von Papen’e karşı bir suikast teşebbüsü yapıldı. Bombayı atan adamın, infilâk esnasında parçalandığı haber veriliyor. Papen ile karısına hiç bir şey olmamıştır.
Bu suikast teşebbüsünün menşei gayet aşikâr. Bunu İngiliz gizli teşkilâtının hazırladığı muhakkak.
Haberi neşrettiriyoruz ama, üzerinde fazla durmamaya çalışıyoruz; çünkü böyle bir teşebbüse ehemmiyet vermek, onu yapanları bilâkis cesaretlendirir. Diğer taraftan, Führer’e karşı hazırlanan suikasta dair verilen haberler halkı evvelâ şarşırttı. sonra sinirlendirdi. Halk bu gibi haberleri sevmiyor. Bazı şeyler vardır ki herkesin önünde münakaşa etmemek lâzımdır. Führer in hayatı ve ölümü de bunlar arasındadır.
28       ŞUBAT 1942 — Fransız şehirlerinde müthiş bir cinayet salgını hüküm sürüyor. Bizim oradaki ordu komutanları bu salgını önliyecek iktidarı gösteremiyorlar. General StülpnageL Paris komutanlığından azledildi.
1          MART 1942 — İngiliz paraşütçülerinin (Bu akın Havre üzerine yapılmıştır.) akını, tabiî, askerî bakımdan ikinci derecede ehemmiyeti haiz, bir hâdise. Yalnız bizim «Würzburg aleti» nin (Goebbels bu aletin ne olduğu hakkında malûmat vermiyor.) hasara uğraması biraz zararımıza olmuştur.
Fransız sahillerindeki müdafaa tertibatının iyi işlemediği anlaşılıyor. Adamlarımız uyuyorlar. Führer’in bu işle alakâdar olacağını zannediyorum. Her ne ise, bundan sonrası için bu bize bir ihtar olsun. İngilizler ileride de bu şekilde akınlar yapacak olurlarsa artık nasıl tedbir alacağımızı biliyoruz.
«HELE ŞÜKÜR!»
İtalya’da düşman ve bitaraf memleketlerin radyolarını dinlemek yasak edildi. Hele şükür! Düşman radyo istasyonlarının İtalya’ya hayli zararı dokundu.
2          MART 1942 — Amerikalılar artık gemi azıya aldılar. İngilizlerin ikinci bir cephe açıp taarruza geçmeleri için şiddetle ısrar ediyorlar.
Fakat İngilizlerin nereden taarruza geçeceklerini kimse bilmiyor. Kimisi batı sahillerinden taarruza taraftar; kimisi de İtalya’ya çıkarma yapılmasını istiyor. Bu iki ihtimali de, tabiî, bizim ordu şefleri nazarı dikkate alıyorlar. Onun için nereye çıkarlarsa çıksınlar, kendilerini iyi karşılayacağımıza emin olabilirler.
3          MART 1942 — Londra’daki vaziyet hakkında gizli bir rapor aldım. Bu rapordan anlaşıldığına göre, muhafazakârlardan büyük bir kısmının Almanya ile ayrı sulh yapmak istedikleri muhakkak. Fakat, bunu nasıl yapacaklarını kimse bilmiyor.
Tabiî, Churchill bizimle müzakerelere girişmeyi hatırından bile geçirmez. Muhafazakârlar arasındaki bu isyankâr zümreye karşı, parlamentoyu dağıtarak mücadele edebilir. Bu, onun elinde tehlikeli bir silâhtır.
Şüphesiz ki yeni seçimlerde Churchill gene başta gelir; çünkü. memleket dâvası bakımından, ona karşı şiddetli bir mücadeleye girişilmeyeceği muhakkaktır. Fakat vaziyetin de bugünden yarma değişmeyeceği iddia edilemez. Şimdi İngiltere    öyle bir durumda ki istikbale dair hiç bir tahminde bulunmak kabil değil
Sözde, Mölders tarafından Stettin başrahibine hitaben yazılmış sahte mektublar bütün katolik ve protestanlar arasında elden ele dolaşıyor. Bu mektublan dolaştıran rahiblerdeu birini mahkemeye verdireceğim, başrahibe de Mölders’ten böyle bir mektup almadığına dair yemin ettireceğim (Werner Mölder. Alman hava kuvvetlerinin en başta gelen kahramanı sayılıyordu. Fakat hararetli bir katolik olduğu için, 1941 de nazi partisi Münster’e anî bir baskın yapıp, kızkardeşinin rahibe olarak bulunduğu manastır işgal edilince, Mölders, hükümetin bu hareketini şiddetle protesto etmiştir. Gene o sıralarda, bir kulübün defterine hatıra yazarken «meslek» hanesine «gece korsanı» diye yazmıştı. Bunun sebebi sorulduğu zaman Mölders şöyle cevab vermiştir: «Alman resmî tebliğlerinde İngiliz tayarecilerinin adı «gece korsan!» diye geçiyor. O halde, İngiltere    üzerinde uçtuğum zaman benim de «gece korsanı» sayılmam lâzım.» Burada bahsi geçen mektublarda da hükümeti şiddetle tenkid etmiştir. Mölders, 22 kasım 1941 de Breslav üzerinde bir tayyare kazasında ölmüştür.).
EMİL JANNİNGS E İHTAR
4          MART 1942 — Pariste gene cinayet işlendi, bir Alman nöbetçisi öldürüldü. Bunun üzerine, yeni askerî komutan derhal 20 komünisti kurşuna dizdirdi. Suçlu bulunmazsa isimleri ilân edilen 20 komünist ve Yahudinin de idam edileceğini bildirdi.
Bu usulü ben tavsiye ettim. İyi tatbik edilirse elle tutulur neticeler alınabilir.
Jannings (Film artisti Emil Jannings.) siyasî iftiracılığa başladı. Stüdyosunda nazi aleyhtarı bir nümayiş olduğunu iddia ediyor. Bu meseleyi tahkik ettirdiğim zaman anladım ki Jannings, sırf daha iyi bir artisti çekemediği için bu iddiada bulunmuş. Kendisine ciddî bir ihtar yolladım ve film artistlerinin böyle etrafa delice ve saçma söylentiler yaymalarına müsaade edemeyeceğimi bildirdim. Herr Jannings’in de umumî ahlâk kaidelerine tâbi olması lâzım; aksi takdirde cezasını kendisi çeker.
PETAİN SİYASETTEN ANLAMIYOR
5          MART 1942 — Paris üzerine yapılan akın (Bu akın ingilizler tarafından Renault fabrikalarına yapılmıştı.) günün en heyecanlı hâdisesini teşkil ediyor. Bombardımanın ilk zannedildiğinden daha geniş bir sahada tahribat yaptığını öğrendik. Ölenlerin sayısını muhtelif kaynaklar muhtelif şekilde veriyorlar; fakat en aşağı 600 kişinin öldüğü muhakkak. Hattâ 1000 kişinin öldüğü, binlerce kişinin yaralandığı hakkında da bazı haberler var. Fransa’daki propagandalarımızda bu hâdiseden azami derecede istifadeye çalışıyoruz.
Petain ağlayıp sızlar gibi pek içli bir iki tebliğ neşretti.
Bu tebliğler onun artık tamamıyla bitmiş bir ihtiyar olduğunu siyasetten zerre kadar anlamadığını gösteriyor.
Pariste heyecanın hâd dereceye geldiğini bildirdiler. Oradaki propaganda teşkilâtımıza bu hâdise karşısında nasıl hareket edeceklerine dair talimat verdim. Pariste on beş gün için propaganda şefliği etmeği ne kadar isterdim! İnsanın elinde böyle bir malzeme oldu mu, az bir gayretle, bütün Paris halkını deliye döndürmek kabildir.
AKLA GELMİYEN ZORLUKLAR
Harbin bu üçüncü senesinde ilk yılda aklımıza gelemeyecek kadar zorluklarla karşılaştığımız muhakkak. Halkın alım kabiliyeti gittikçe azalıyor ve eldeki servet hiç bir faydalı iş görmeden harcanıp gidiyor. Bu vaziyet hakikaten endişe verici bir şeydir.
6          MART 1942 — 22 Haziran 1941 den 20 şubat 1942 ye kadar Doğu cephesinde verdiğimiz zayiat: (7879 u subay olmak üzere) 199,448 kişi ölü; (701 i subay olmak üzere) 44,342 kayıb; yekûn: (29572 subay olmak üzere) 952,141.
20 şubata kadar soğuktan donup felce uğrayanların 112,627 kişi olduğu bildirilmiştir ki bunun 62 bini orta. 14,357 si hafif zarar görmüştür.
Bu rakamlardan anlaşıldığına göre Doğu seferinde aşağı yukarı bir milyona yakın kayıb vermişiz. Oldukça yüksek bir rakam. Soğuktan zarar görenlerin de sayısı bizim ilkönce tahmin ettiğimizden çok fazla.
Böyle olduğu halde bile, halk arasındaki söylentilerde, bu rakamlar son derece mübalâğalandırılmaktadır. Fakat şimdiki halde hakikî rakamları ilân etmeyi doğru bulmuyorum.
RUSYA’ YERE VURULMALIDIR
Sovyetler Birliği ile ayrı bir sulh yapmamız ihtimaline dair memleketlerde bir şayia çıktı. Londradakiler daha şimdi telâşlandılar. Halbuki endişeye hiç sebeb yok. Rusya’nın, en sonunda muhakkak yere vurulması lâzımdır ve vurulacaktır.
Londra şimdi Almanya üzerine yeni hava hücumları yapılacağı hakkındaki haberlerle meşgul. Bunların Alman basınında çıkmasına müsaade etmiyeceğim. Zira, aramızda öyle bön insanlar var ki, bu gibi tehdidlere hemen inanıverirler.
İngilizlerin Parise yaptıkları akınlar halk üzerinde fena tesir bıraktığı için, şimdi Londranın kendini müdafaaya çalıştığı anlaşılıyor.
En yeni rakamlara göre son bombardımanda Pariste ölenler 800 ile 1000 arasındadır. Kat'î rakamları henüz öğrenemedik.
EMİR ÜZERİNE CENAZE MERASİMİ
Fransızlar İngilizleri hiç sevmiyorlar. İngilizlerin de bunun farkında oldukları şuradan belli ki, Londra radyosu bu bombardımanlar hakkında her saat başka bir sebeb ileri sürüyor. Hattâ İngiliz hükümeti Fransız milletinden özür dilemek lüzumunu bile duydu. Bu özür dileyiş o kadar Churchill'vâri ki bunda onun parmağı bulunduğunu anlamak derhal kabil oluyor.
Paristen gelen haberlere göre, Fransa’da hiçbir zaman bu derece İngiliz aleyhtarlığı görülmemiştir. Bu hissiyatı alevlemek için, bombardımanda ölenlere muazzam bir cenaze merasimi yapılmasını emrettim ve en ufak teferruata kadar kendim talimat verdim. Merasim o derecede gösterişli olacak ve o şekilde tertib edilecek ki kalbi olan her Fransız bunun karşısında teessür duyacak.
BAHAR GELSE...
Rusya’nın işgalimiz altındaki yerlerinde vaziyet zannedildiği kadar istikrar bulmuş değil. Çetelerin teşkil ettiği tehlike haftadan haftaya artıyor. Büyük bir sahaya çeteler hâkim ve bulundukları yerlere dehşet salıyorlar.
Halkın mukavemet hareketi de başlangıçta tahmin edildiğinden çok fazla. Her tarafta Yahudiler tahrikat yapmakla ve kargaşalık çıkarmakla meşgul. İçlerinden bazıları bunun cezasını hayatlarıyla öderlerse çok iyi olacak.
İşgal altındaki doğu bölgelerinde yiyecek durumu son derece fena. Binlerce, on binlerce kişi açlıktan ölüyor, diğerleri de buna ancak seyirci kalabiliyorlar.
Bence, bizim nesil hiçbir sene baharı bu derece büyük bir sabırsızlıkla beklememiştir.
Biz Almanlarla dünyanın geri kalan kısmındaki milyonlarca insanlar kat’î neticenin önümüzdeki bahar ve yaz aylarında alınmasını bekliyoruz. Bu ümidi yerine getirmek için elimizden geleni yapacağız.
Muvaffak olup olamayacağımıza dair kehanette bulunamam. Akla gelmeyecek o kadar çok şey var ki gerek siyasî, gerek askerî hiçbir sahada kat’î bir tahmin yapmaya imkân yok.
VİCHY KÖPRÜSÜ YIKILDI...
7          MART 1942 — Amerika harbe girmeden önce şöyle bir ümidimiz vardı: Vichy’den başlamak üzere Avrupa’da bir sulh köprüsü kurulabilir, diyorduk. Şimdi bu ümid de kalmadı.
Vichy Fransızları, bazı şartlar dahilinde, yalnız bi-taraflıklarını bırakmaya değil, şayanı kabul bir sulh teklif ettiğimiz takdirde harbe fiilî bir şekilde iştirake bile hazır. Fakat, Führer bunu istemiyor. Henüz Fransanın askerî yardımına muhtaç olacak dereceye gelmedik. Kozlarımızı vaktinden evvel elden çıkarmamalıyız. Fransa biraz nefes almak imkânını bulursa derhal karşımıza gene düşman olarak dikilir. Onun için, Fransanın askerî ve siyasî kudretini tamamıyla imha etmemiz lâzım.
«YAHUDİLERİ SÜRMEK LÂZIM»
Yahudi meselesinin kat’î bir şekilde halli hakkında mufassal bir rapor okudum. Bu rapora göre, henüz Avrupa’da 11 milyon Yahudi var. Her şeyden evvel, bunları doğuya sürmek lâzımdır. Harpten sonra da meselâ Madagaskar gibi bir adaya sevkedilmeleri düşünülebilir. Avrupa’da, bir tane kalmayıncaya kadar, bütün Yahudiler temizlenmedikçe bu kıta için rahat, huzur yoktur.
Fakat, bu da, tabiî, ortaya bir alay mesele çıkmasına sebeb oluyor; Yan Yahudiler ne olacak? Yahudilerle akrabalığı olanlara, Yahudilerle evli bulunanlara ne muamele yapılacak?
Görülüyor ki bu sahada, henüz, yapacağımız çok iş var. Meseleyi kökünden halledinceye kadar da, tabu, birçok şahsî facialar olacak. Fakat ne yapalım; çaresiz. Bugün üzerimize aldığımız bu işin faydasını çocuklarımız görecek.
BÖYLE ADALET NEYE YARAR
Adalet Bakanlığı, sözde Mölders’in yazdığı iddia edilen mektubları okuyanlara karşı bir şey yapılamayacağını bildirdi. Bu hususta tatbik edilebilecek bir kanun yokmuş. Yani demek oluyor ki, halk tarafından sevilen bir adamın dindar olduğunu ve devlet düşmanlığı ettiğini ileri sürmek suç değil. Böyle adalet neye yarar!
Bunun üzerine ben şimdi, kürsülerinden Mölders’in mektublarını okumuş olan ve bir tecrid kampından kendilerine misâl gösterildiği halde yalanlamaya razı olmayan bir kaç papaz bulacağım. Sonra bu hususta bir tebliğ neşredeceğim.
8          MART 1942 — Yalnız şubat ayı içinde 18 bin beygir kaybettik. Bunların 795 i donarak ölmüştür.
Vichy’dekiler, İngiliz tayyarelerinin bombardımanında ölenleri mümkün olduğu kadar çabuk gömmeğe bakıyorlar. Sabahleyin muhtelif mezarlıklara kaldırılıyormuş. Cesetlerin nereye ve ne zaman gömüleceği evvelden haber verilmediği için gelenler az oluyormuş.
AVUSTURALTADA ŞİKÂYET
10       MART 1942 — Avusturalyadan şikâyetler yükseliyor. Japonya île ayn bir sulh yapma tasavvurları gizliden gizliye düşünülmekte. Japonlar Avustralyanın o kadar yakınına geldiler ki şimdi orası karşılarında hazır duruyor.
Bizim (Pariste) Concorde meydanında tertib ettiğimiz merasim son derece heyecanlı oldu. Pazar günü yüz binlerce kişi sandukaların önünden geçti. Fakat, bunu Alman gazetelerinde fazla aksettirmek istemiyoruz, çünkü Ruhr üzerine de bir çok şiddetli akınlar olmuştur ki meskût geçilmiştir. Kendi ölülerimizden hemen hemen hiç bahsetmezken Pariste ölenler için gözyaşı döktüğümüzü görünce Alman milleti hakikaten şaşar.
DANSÖZLER ŞİŞMANLARSA
Bir gün zarfında insanın karşısına öyle çok mesleler çıkıyor ki! Bar kızları Kadın İş Teşkilâtına alınmalı mı, alınmamalı mı? Alınmazlarsa lâzım geldiği şekilde nazi terbiyesi göremiyecekler; alınırlarsa şişmanlarlar, dansözlük edemezler.
Şimdiki halde, bu kızları hususî kurslara tâbi tutuyoruz ve, muntazam bir teşkilât haline getirilinceye kadar, mesleklerine zararı dokunmayacak işlerde çalıştırıyoruz.
12       MART 1942 — Eden Avam Kamarasında bir nutuk verdi, Japonların Hong Kong'da İngiliz harp esirlerine korkunç zülumlar yaptıklarından şikâyet etti.
Bu sözlerin mânasını biz biliriz. Bu, İngilizlerin çok fena bir halde bulunduklarına gayet iyi bir delildir. Çünkü İngilizler ne zaman mağlûbiyete uğrasalar derd yanarlar ve sahte gözyaşları dökerler.
Avam Kamarası gene Arablar aleyhinde, Yahudiler lehinde bir karara vardı. İngilizler arasında, bilhassa yüksek tabakada, Yahudi nüfuzu ne kadar kuvvetli! Şaşmamak kabil değil. Bu yüksek tabaka artık, karakter bakımından, İngiliz olmaktan çıkmış gibidir. Bunun da sebebi şu: Bu tabaka, Yahudilerle evlene evlene Yahudi mikrobuyla o derece aşılanmış ki artık pek İngilizvâri düşünemiyorlar.
SON ARZU
13       MART 1942 — Kendi emeğimle kazanılmış, kendime aid emlâkim olmasını çok isterdim. Tabiî, şimdi arazi almak pek güç; çünkü kimse satmak istemiyor.
Fakat bu gayemi tahakkuk ettirmek için çalışacağım. İnsanın, duran, kıymeti değişmeyen ve babadan evlâda geçecek bir malı olması çok iyi bir şey.
14       MART 1942 — Öğleden sonra Viyana’ya vardık. Avusturya’nın Almanya’ya ilhakının yıldönümü merasimi yüz bin kişinin iştirakiyle yapıldı.
Bir iki güzel cümleyle, bugünkü vaziyeti anlattım, sürekli alkışlarla karşıladılar. Viyana artık hakikaten bir Alman şehri olmuş.
15       MART 1942 — Başlıca hedef Köhln olmak üzere, Almanya üzerine büyük bir akın yapıldı. 5 büyük, 20 orta, 35 küçük yangın çıktı. Civardaki kırlara fosforlu bombalar düştü. Bir çok hatlarda tren seferleri muvakkat bir zaman için durdu. Şimdiki halde 5 kişinin öldüğü, 29 kişinin yaralandığı tesbit edilmiş bulunuyor.
GENE MAHUD MEKTUB
Führer sahte Mölders mektublarını yazanı bulana 100 bin mark vadetti. Bu mektubların Viyanada Alman ordu mensubları tarafından çok geniş bir sahada tevzi edilmiş olduğunu öğ-rendim, hattâ General Streccius bile, bu mektubların dağılmasına, sahte olduğunu bilmeden, şahsan yardım etmiş. Mektubun kendisine Mareşal von Mackensen tarafından verildiğini itiraf zorunda kaldı. Şu ihtiyar Mareşal hakikaten siyasetten hiç anlamıyor. Yazık ki ona pek bir şey yapamayız, çünkü mühim bir şahsiyet.
Paristen aldığım bir haberden anlaşıldığına göre, Parislilerin İngilizlere karşı duydukları nefret hiç de bizim tahmin ettiğimiz kadar değil. Parisliler çok tuhaf insanlar. Evvelâ, İngilizler bu bombardımanla Almanlara zarar verdikleri için sevinmişler, sonra da Almanlardan bir tek kişinin bile ölmediğini, ölenlerin hepsinin Fransız olduğunu öğrenince, Paris uçaksavar toplarla kâfi derecede korunmadığı ve tehlike düdüğü çalmmadığı için şikâyete başlamışlar.
Fransızlarla iş yapmanın imkânı yok. Çok garib bir millet. Sonunda muhakkak mahva mahkûm olacaklar.
16       MART 1942 — Mölders’in mektubu şimdi de yabancı memleketleri dolaşmağa başladı. B. B. C. de bunlardan birini eline geçirmiş. Başlarında Von Mackensen olmak üzere, Alman generallerinin, bilmeden de olsa, memleket hesabına ne bozguncu bir harekette bulundukları görülüyor.
YILDIZLARDAN MEDED UMANLAR
Düşman yeni bir usule başvuruyor: Tayyareler şehirlerin üzerine bir takım kâğıdlar atıyorlar. Bu kâğıdlarda, yıldızların vaziyetinden neticeler çıkarılmakta ve ileride olacaklara dair malûmat verilmektedir. Bunlara göre Almanya’nın karşısında feci bir istikbal vardır. Ben de şimdi bunlara mukabil, gelecekteki hâdiselerin iyi olacağını bildirir mahiyette, başka listeler tanzim ettirerek bilhassa işgal altındaki arazide dağıttıracağım.
17       MART 1942 — Führer Berlin’de bir nutuk verdi, Sovyetlerin bu yaz muhakkak mahvedileceğine dair olan kanaatini bildirdi.
Japonlar biraz fazla küstah ve kendilerine çok güvenir olmağa başladılar. Sovyetler Birliğindeki yeni Japon elçisi Mihver devletlerine mensup deniz kıtalarının Londrada veya New York sokaklarında geçit resmi yapmalarının rüya veya hayal değil, ileride bir hakikat olacağını söylüyor.
18       MART 1942 — Lord Halifax Batı taarruzu başladıktan sonra Führer’in sulh adına uzattığı eli reddetmiş olan bu sofu gezginci vâiz şimdi ilerinin karanlık ve müşkül günlerle dolu olduğunu haber vermekten başka söyleyecek bir şey bulamıyor. Karşısın:) bugün öyle bir fırsat çıksa bu sefer muhakkak ki daha iyi düşünür.
Paristeki bombardıman tahribatı göründüğü kadar büyük değilmiş. Halk daha şimdiden unuttu gitti. Şu Fransızlar hakikaten pek küstahlaştılar. Fakat, sırası gelince biz onlara iyi bir ders vereceğiz.
Bolşevikleri mağlûb etmeğe bu bahar aylarında, yahud yazın muvaffak olup olamayacağımızı kimse kestiremez. Bu biraz da talihimize ve yapacağımız çarpışmalara bağlı. Harpte bu gibi vaziyetler sık sık olur. Kimin cesareti çok, sinirleri sağlamsa sonunda o kazanır. Tabiî, bizde bunların ikisi de var.
HİTLER TECRİD KAMPINDA
20       MART 1942 — Kar ve buz içinde genel karargâha vardık. Burada maneviyat fevkalâde iyi.
Benim çalışmalarımı herkes methediyor.
Führer,  maşallah, gayet sıhhatli görünüyor. Kendisine hakikaten acımak lâzım. Harbin bütün yükünü omuzlarına almaya mecbur. Vereceği kararlar o kadar mühim ki bunların mesuliyetini ondan başka kimse üzerine alamaz.
Schaub (Hitler’in yaveri) ile görüştüğüm zaman bunu daha iyi anladım. Onun söylediğine göre, Führer son zamanlarda biraz rahatsızlık geçirmiş. Hastalanması gayet tabiî. Bu derece muazzam bir yükü hiç bir insan bu kadar uzun müddet çekemez. Üstelik, Führer hemen hemen tecrid kampında imiş gibi bir hayat sürüyor. Bir an olsun istirahat etmesine imkân yok. Sabahları uyanır uyanmaz, iş ve mesuliyetle karşılaşıyor. Bütün vazifelerini tek başına yapmak mecburiyetinde kalışı onun üzerinde ergeç derin bir tesir gösterecektir.
Generallerin çoğu ona fazla bir yardım edemiyorlar. Genelkurmay subayları gergin vaziyetlere, manevî buhranlara karşı koyamıyorlar, Alışmamışlar çünkü...
Bundan başka, harbin başında muvaffakiyet kazanmaları onlara işlerin sonuna kadar hep böyle gideceği kanaatini verdi.
Bu kış cepheyi Führer kurtardı. Cephenin sarsılmamasının hakikî sebebi, onun hiç bir şekilde zaaf eseri göstermemiş olmasıdır.
Bu vaziyeti bildiğim için, Führer’i, harp gailesinden başka haber, rapor ve malûmatla biraz oyalamayı kendime vazife sayıyorum. Fakat bunun gayet ustalıklı yapılması lâzım; çünkü anlarsa kızar. Son haftalar zarfında kendisine sanat ve kültür hayatına dair bazı haberler gönderebildiğim için memnunum. Sanat ve kültür meseleleri normal zamanda Führer’in başlıca meşgaleleri arasında gelirdi. Şimdi ise bu hayattan tamamıyla alâkası kesilmiş bir halde bulunuyor.
Führer’le biri öğleden evvel, biri öğleden sonra iki defa bir kaç saat görüştüm. Son derece mütehassis kaldım.
Karşılaşmamız gayet samimî oldu. Führer’in, eski iş arkadaşlarını ne kadar hararetle karşıladığı ve başkalarına söyleyemediği bazı meseleleri onlarla konuşmaktan ne kadar zevk aldığı derhal belli oluyor.
«ALLAH, KIŞIN BELÂSINI VERSİN!»
Führer’in sıhhatli görünüşü, insanı aldatıyor. İlk bakışta gayet iyi görünüyor ama, hakikatte hiç de öyle değil. Son zamanlarda pek iyi olmadığım bana kendisi de söyledi. Arasıra başı dönüyor, gözleri kararıyormuş. Bu uzun kış ayları onun ruhî vaziyeti üzerinde hissedilir derecede bir tesir bırakmış. Zaten Führer eskidenberi kışı hiç sevmezdi. Baharda bazı kimselerin, kayak kaymak için karlı tepeler aramalarına bir türlü akıl erdiremezdi.
Şimdi, kışı sevmemekte ne kadar haklı olduğunu pek acı bir şekilde görüyoruz. Bu uzun, çetin ve zalim kışın Allah belâsını versin! Karşımıza hiç ihtimal vermediğimiz bir alay mesele çıkardı; yalnız Alman ordusunu değil, onun başkomutanını da çok büyük sıkıntılara soktu.
Kışı çıkarabilmiş olmamız adeta bir mucize. Bu son aylar zarfında Führer’in neler çekmiş olduğunu henüz lâyıkile anlayamayız. Zaten kendisi de sonradan bunları uzun uzun anlatmaya ve hattâ belki de yazmaya fırsat bulacağım söylüyor.
Harp en şiddetli devresini kasım sonunda bulmuş. O zamanlar Führer’in artık mağlûb düştüğümüze kanaat getirdiği bile olmuş. Buna rağmen, düşmana karşı son bir ümidle gene hücumlara devam etmiş ve her seferinde muvaffak olmuş. Bereket versin ki Alman milleti bunların ancak pek azından haberdar oldu. Bu da gösteriyor ki halkı harbin yüklerinden, bilhassa manevî ağırlığından mümkün olduğu kadar uzak tutmak lâzım.
HİTLER UKRAYNADAN YİYECEK BEKLİYOR
Führer’i en fazla endişelendiren ve üzen şey, her tarafın hâlâ karla kaplı oluşudur. Kendisi bundan pek bahsetmiyor ama, kışın bu kadar uzun sürmesinden ne derece müteessir olduğu hissediliyor. Bu sene kış hiç beklenmedik bir sırada birdenbire geldi, bir türlü de gitmek bilmiyor.
Ona Viyana’dan, Prag’dan, Linz'den bahsettim. Kendisi için büyük bir hatıra kıymeti taşıyan bu şehirleri tekrar görmeği ne kadar istediğini saklamadı.
Führer,  memleketteki hissiyat hakkında endişe etmiyor. Alman milletinin, iyi sevk ve idare edildiği takdirde, bu harbin en şiddetli buhranlarına bile galebe çalacağını pek iyi biliyor.
Yakında vesikaya tâbi yiyecekleri biraz daha kısacağız. Bunu halka anlatmanın çok zor olacağını ve kararın tatbikinde ne kadar müşkülât çekeceğimizi kendisine söyledim.
Führer kısa bir zamanda Ukraynadan alacağımız yiyecek maddeleriyle vaziyetimizin düzeleceği hususunda pek ümidvar ama, ben bu fikirde değilim. Çünkü bu iş için lâzım gelen adam, teşkilat ve bilhassa nakil vasıtalarından mahrum bulunuyoruz.
DAHA SIKI BİR İDARE
Führer bundan sonra daha sıkı bir idare usulü kullanmaya karar verdi. Adaletin yerini bulmadığı bazı ferdî hâdiselerden bahsettim, kendi müşahedelerinin de aynı merkezde olduğunu söyledi. Artık en şiddetli tedbirlere başvurulmasına taraftar.
Nasyonal sosyalizmin malûm kaidelerine aykırı hareket edeceklerin hapis cezasına, hattâ çok mühim vaziyetlerde idama mahkûm edilmesi için bir kanun hazırlanmasını teklif ettim. Çünkü ben ne zaman bir şey istesem, Adalet Bakanlığı müsteşarı Schlegelberger daima, bu hususta elimizde kanun yok, diye reddetmiştir. İşte, şimdi kanun olacak.
Führer yakında Reichstag’ı toplantıya çağırıp, kundakçılara ve bilhassa vazifelerini ihmal eden hükümet memurlarına karşı hareket için kendisine hususî salâhiyet verilmesini istemek niyetinde.
Bütün gayretlerin harp emrine verilmesi için ileri sürdüğüm teklifleri Führer derhal ve aynen kabul etti.
Mölders’in yazdığı söylenen sahte mektup dolayısıyla Streccius’tan Führer’e de bahsettim. Müthiş öfkelendi. Hakkında resmen rapor göndermemi söyledi. O zaman Streccius’u, evvelden haber bile vermeden, derhal azledecek. Fakat, maalesef, Mackensen’e bir şey yapamayacağız.
Führer’in, birçok komutanlar hakkında fikri değişti. Onlara artık eskisi kadar kıymet vermiyor.
Maalesef Dr. Ley’i şikâyet etmek zorunda kaldım. İstihsalâtın arttırılması için yaptığı neşriyatın sırası iyi intihab edilmemiş bulunuyor. Bilhassa, yiyeceklerin kısıldığı bir zamanda bunu yapmak doğru değil. Führer benim Ley’le konuşmamı ve kendisine hatasını şahsan bildirmemi tavsiye etti.
Ondan sonra bir çok siyasî meseleler üzerinde konuştuk.
MUSSOLİNİ ÇEKİLMEDİKÇE
Mussolini başta kaldıkça İtalyan milletini ve faşizmin eteğimizi bırakmıyacağı anlaşılıyor. Fakat Führer Mussolini hakkında gayet hürmetkârane konuştu. İtalyan milletiyle ne yapmak kabilse onu yapmış olduğunu söyledi.
Sonra kendisinden bahsetti.
Führer’in saçlarının baştanbaşa ağarmış olduğunu farkettim. Bu kış çektiğimiz sıkıntıların hikâyesi bile onu yıllarca ihtiyarlattı denilebilir.
Son aylarda, vaktiyle Napoleon’un uğradığı kış felâketine çok yakın bir duruma düştüğümüzü anlattı. Söylediğine göre, yalnız bir gün zaaf hissetmiş ve cephe yanldığı takdirde halimizin Napoleon'un vaziyetinden çok daha kötü olacağını düşünmüş.
PLÂNLARI BRAUCHİTSCH BOZMUŞ
Bu meselede Brauchitsch’in mesûliyeti çok büyük. Führer kendisinden pek kızgın bir halde bahsetti, vaziyeti idare etmek değil, takdir etmekten bile âciz korkak bir adam olduğunu söyledi. Kendiliğinden müdahalelerde bulunarak, emirlere karşı itaatsizlik ederek, doğu cephesi plânını tamamıyla altüst etmiş. Halbuki Führer’in kurduğu plân derhal zaferle nihayet bulacak mahiyette imiş. Eğer Brauchitsch yalnız kendisinden istenilenleri yapmakla kalsaydı doğu cephesinde bugünkü durumumuz bambaşka olacakmış.
HITLER, MOSKOVAYI ALMAK İSTEMİYORDU
Führer,  kendi hazırladığı plâna göre, Moskova’ya gitmek niyetinde değildi. Onun istediği, evvelâ Kafkas hududunu kesmek ve bu suretle Rusya’yı en zayıf noktasından vurmaktı. Fakat Brauchitsch’in kurmay heyeti, akıllarınca, daha iyi hareket ettiler, mütemadiyen Moskovaya doğru gitmekte ısrar ettiler.
Brauchitsch batı harekâtına da müdahale etmek istemişti ama, Führer zamanında haber alıp mâni olmuştu.
Führer’in şimdi önümüzdeki bahar bir plânı var. Harbi daha fazla uzatmamak niyetinde. Bu plâna göre, evvelâ Kafkasya’ ve Leningrada. sonra Moskova’ya doğru ilerlemek istiyor. Führer,  bu hedeflere varsak bile, harekâtı ekim ayında tatil etmek ve kışlık karargâhlara erkenden çekilmek daha doğru olur, diyor. Muazzam bir müdafaa hattı kuracak ve harekâta bir müddet içİn son verecek. Geçen seneki gibi şiddetli bir kışla karşılaşsak bile artık gafil avlanmayacağız. Bu suretle doğu cephesinde bir yüz sene harbini bile göze almak lâzım.
HİTLER, RUS KOMUTANLARINI BEĞENİYOR
Taarruza mayıs sonunda, yahud haziran başında geçeceğimiz anlaşılıyor. Führer,  bütün cephe boyunca taarruz etmek niyetinde değil; evvele bir noktadan harekâta geçecek; sonra, vaziyet imkân verirse oradan ilerleyecek.
Bolşeviklere karşı kıştan beri ilk harekete bir iki güne kadar Kırımda geçiyoruz. Führer burasını düşmandan tamamıyla temizlemek istiyor.
Führer,  Sovyet harp idarecilerini oldukça takdir ediyor ve Rus cephesini Stalin’in sert bir el hareketile kurtardığını söylüyor.
HİTLER DİNAMOYA BENZİYOR...
Vaziyeti böyle yakından öğrendikçe bu kış doğu cephesini hakikaten yalnız Führer’in kurtarmış olduğunu daha iyi anlıyorum. Her şey onun azim ve sebatı sayesinde düzeldi. Eğer bugün Führer hasta ise, herhalde boş yere hasta olmadı. Bahar gelince Führer inşallah gene tam manasıyla eski sıhhatini bulur. Şimdiki halde havaya ve güneşe ihtiyacı var. Bir insan, diğerlerinden üstün bir yaradılışta bile olsa, kar ve buzla çevrili bir hayata bundan daha fazla dayanamaz.
Bu bakımdan Führer hakkında hakikaten endişe ediyorum. Onun bugünkü kadar ciddî bir tavırla konuştuğunu hiç hatırlamıyorum. Başbaşa ve gayet açık bir şekilde konuştuk. Benim çalışmalarımdan gayet memnun. Bunu öğrenince ben de çok sevindim.
Führer’le şahsî meseleler üzerinde uzun uzun konuşmak benim son derece hoşuma gidiyor. Onda, insanın üzerinde dinamo tesiri bırakan bir kudret var. İnsan bir gün öğleden akşama kadar onunla konuştuktan sonra kendisini, yeniden dolmuş bir akümülâtör gibi hissediyor.
Bir aralık İngiltere’den lâf açıldı. Führer,  İngiltere’nin geçirmekte olduğu buhranı benim zannettiğimden daha derin buluyor. Ona göre, ya sağa, ya sola doğru muhakkak bir kayma olacak; ya Cripps İngiltere’yi Bolşevikleştirecek, yahud da muhafazakârlar tekrar hâkimiyeti ellerine alacaklar.
Führer,  daha fazla bu son ihtimali varid görüyor; çünkü muhafazakârların, daha fazla seyirci kalamayacakları bir vaziyetle karşılaşacaklarını tahmin ediyor. Şimdiki halde, her şeyi kendi havasına bırakmışlar; fakat buhran hâd devreye geldiği zaman işe girişecekleri muhakkak.
Führer’in kanaatine göre Amerika’, bir gün olacak, Bolşeviklik için uygun bir hâle gelecek; fakat bunun ne zaman olacağını bugünden kimse kestiremez.
Führer’in aldığı haberlere göre, Japonya’nın emelleri aşağı yukarı şu şekilde hülâsa edilebilir: Bütün Avustralyayı istilâya çalışmamakla beraber evvelâ orada bazı yerleri işgal etmek ve buraya bir kere ayak bastıktan sonra Hindistan üzerine yürümek.
Bu harekâtın ilk neticesi olarak Seylan alınacak ve o zaman da Hindistan etrafındaki bütün gemi seferleri felce uğrayarak, İngiltere’nin bütün damarları tıkanacak. İngiliz İmparatorluğu böyle bir darbeye tahammül edemez. Bizim için de onu mağlûb etmenin en kat’î yolu bu. Fakat uzun zamana bağlı bir iş. Ne kadar zaman istediğini de ele metreyi alıp ölçmenin imkânı yoktur.
Vakıâ, İngiltere’lim birdenbire yıkılması da mümkündür ama, buna, pek güvenmemek ve bütün ümidi buna bağlamamak lâzım.
SULHUN TATLI HAYALİ
Tekrar sulh günlerine kavuşacağımızı düşünmenin insana tatlı hisler verdiğini Führer’e söyledim. O da ayni hisleri duyuyormuş.
Führer,  eşi dostu sordu; evdekilerin ne yaptıklarını sordu. Herkesi birer birer hatırlıyor. Fakat bu gibi şeylerle fazla alâkadar olmadığı için de üzülüyor. Karar verdim: Gerek benim, gerek bütün ev halkının harpten sonra onunla daha yakından alâkadar olmamız lâzım.
Nihayet Yahudi meselesinden bahsettik. Bu meselede Führer,  gene eskisi kadar azim gösteriyor: Yahudilerin Avrupa’dan muhakkak uzaklaştırılmaları lâzım; bunun için, icap ederse, en şiddetli usullere müracaat edilmeli.
Bu sırada küçük bir köpek, odanın içinde oynayıp duruyordu. Führer,  şimdi bütün sevgisini bu köpeğe vermiş.
Ben ayrılmadan evvel beraber yemek yiyebilmemiz için
Führer,  yemeği her zamanki vaktinden evvel hazırlattı. Japonların elde ettikleri muazzam muvaffakiyetlerden bahsettik. Führer,  Japon ordusunu çok takdir ediyor. Fakat, bu nokta istisna edilirse, doğu Asya’ya Japonların hâkim olmalarını hiç de iyi karşılamıyor; beyaz ırkın mağlûbiyeti onu biraz müteessir ediyor. Fakat, bu çaresiz bir şey.
Avustralyayı fethetmek zor olmayacak ama, sonradan idare etmek güç iş. İngilizler buna muvaffak olamadılar ve onun için kaybedecekler.
Ben ayrılırken Führer çok heyecanlandı. Ben de kendisinden ayrılmağa mecbur olduğum için pek müteessirdim.
ATOM BOMBASINA DOĞRU...
21       MART 1942 — Alman âlimlerinin son çalışmalarına dair bir rapor aldım:
Atom kuvvetiyle tahrip sahasındaki araştırmalar artık öyle bir noktaya gelmiş bulunuyor ki, alınacak neticelerin tatbikatına bu harpte başlamak belki de mümkün olacak. Alimlerin söyle-diklerine göre, gayet cüz’î bir kuvvet sarfiyle o kadar büyük bir tahribat yapmak kabil olacak ki, harbin biraz daha uzaması veya ikinci bir harbin olması ihtimali insanı korkutmaya kâfi. İlmin son terakkileri insanın eline inanılmayacak derecede müthiş tahrip âletleri verdi.
Alman ilmi, bu sahada en yüksek mertebesini buldu. Esasen bu işte herkesten ileri olmamız lâzım; çünkü bu harpte, inkilâp yapacak yeni bir silâhı evvelâ kim kullanırsa zaferi de o kaza-nacak.
Hilgenfedt (Nazi İçtimaî Yardım Şefi) bana şikâyette bulundu, ordu mensupları ile başının belâda olduğunu söyledi: Anlattığına göre, doğu cephesindeki çarpışmalarda yaralananların hastanelere şevki esnasında ordu makamları lâzım gelen dikkat ve ihtimamı göstermiyorlarmış.
Hakikaten, ordunun komuta teşkilâtı ve idare mekanizması umumiyet itibariyle çok bozuldu. Bilhassa bu kış cereyan eden muharebeler esnasında bir çok hususlarda muvaffakiyetsizlik gösterdiler.
Bunun için şimdiye kadar orduya verilmiş olan salâhiyetlerden ve mesuliyetlerden bazılarını geri almak, işin daha ehli olan makamlara vermek lâzım. Bilhassa, şahsî teşebbüs ve anî karar isteyen işlerin ordudan alınması lüzumu artık kendini her zamankinden fazla hissettiriyor.
Öğleden sonra Göring’le görüştüm. Konuşmamız gayet derin bir dostluk ve samimiyet havası içinde, üç saatten fazla sürdü. Böyle açıkça konuşabildiğimiz için ben çok memnundum. Umumî vaziyeti gözden geçirdik ve mühim meselelerin hepsinde ikimizin de ayni görüşte olmamıza çok sevindim. Birbirimizle müşavere etmediğimiz halde vaziyet hakkında edindiğimiz intiba tamamıyla ayni..
Göring, sıhhat bakımından son derece iyi bir durumda. Çok çalışıyor, muazzam muvaffakiyetler kazanıyor ve işlerini, fazla nazariyeye kaçmadan, makul bir şekilde hallediyor. Onun işinde partiye bağlı olmamak gibi, nadir bulunur bir talihi var; bundan dolayı, daha şahsî bir hareket hattı tutabiliyor. Bir çok bakımlardan kendisine gıpta etmek kabil.
Daha Mölders meselesinden bahsetmeye başlar başlamaz, Göring, bu mektupların bilhassa Mackensen tarafından dağıtıldığından haberi olduğunu söyledi. Führer,  ona mareşali çağırıp biraz nasihatta bulunmasını tavsiye etmiş. Göring her halde onun kulağını iyice büker, korkak generalleri hiç sevmez. Söylediğine göre general Keitel de pek iyi bir komutan değilmiş. Doğu seferinin istediğimiz kadar muvaffak olamamasından ihtimal ki o mesul. Führer’in emirlerini pek gevşek tatbik etmiş.
Anlaşıldığına göre, kabahat yalnız Brauchitsch’te değil. Brauchitsch’in üzerinde büyük bir mesuliyet olmakla beraber, Keitel ona, Führer’in emirlerine harfiyen riayet edilmesi lâzım geldiğini, aksi takdirde kendisi için fena olacağını söylememiş.
İlkbahar ve yaz taarruzunda Rusları mağlûp etmeye muvaffak olacak mıyız, olamıyacak mıyız, bu hususta Göring’in fazla bir fikri yok. Muvaffak olamazsak bütün memleket çok zor bir duruma girecek.
Cenubî İtalya’da Alman havacılariyle İtalyan kadınları arasında bir alay can sıkıcı hâdise cereyan etmiş. Maamafih, Göring, son deıa Duçe ile görüştüğü zaman bu meseleyi halletmeğe muvaffak olmuş.
HESS’İN VERDİĞİ ENDİŞE
Hess’c dair de uzun uzun görüştük. Göring, ona sadece kızıyor. Şu muhakkak ki Hess, geçen yaz bu hareketi ile bizi az kalsın mahva sürükleyecekti. Eğer Churchill, müttefiklerimize karşı sadakatsizlik ettiğimize inandırmak hususundaki gayretlerinde muvaffak olsaydı, muhakkak ki harp bambaşka bir şekil alırdı. O zamanlar, hepimiz gayet haklı olarak, endişe duymuş ve istikbalden korkmuştuk. Fakat kaderin eli bizi korudu.
Göring, Frick’tcn de «aptal bir adam» diye bahsetti ki, hakkı da var. Darre ( İaşe Bakanı.) nin de mektup yazmaktan, hatıra defteri tutmaktan başka bir şey yapmadığını söyledi.
Askeri harekât hakkında Göring gayet ihtiyatlı bir şekilde konuşuyor. Ona göre, gayemize düşündüğümüzden çabuk varmak kabil olduğu gibi, bunun daha pek uzun sürmesi de mümkündür.
Bundan sonra sık sık buluşup her şey hakkında açıkça konuşmaya karar verdik. Führer’in etrafındakiler bu gibi zamanlarda arılarında ihtilâf çıkmamasına dikkat etmelidir.
BREZİLYA MESELESİ
26       MART 1942 — Brezilyadaki vaziyet hakkında Dış İşleri Bakanlığından bir rapor aldım. Bundan anlaşıldığına göre Cumhur Başkanı Vargas ile Dış İşleri Bakanı Aranha arasında şiddetli bir mücadele başlamış bulunuyor. Vargas bizden tarafa; Aranha ise her halde Roosevelt’ten talimat almış olacak: Almanya ve diğer Mihver devletleriyle ihtilâf çıkarmak için çalışıyor.
Maalesef, aynen mukabele etmemiz imkânsız. Bizim elimizde 600 kadar Brezilyalı var; halbuki yalnız Brezilyada 150 bin Alman bulunuyor. İktisadi bakımdan da mukabele etmenin imkânı yok: Brezilyadaki Alman sermayesinin onda biri kadar bile bizde Brezilya sermayesi mevcut değil. Onun için, ihtiyatlı davranmamız icap ediyor.
Katoliklerin her sahada yıkıcı gayretler sarfetmeye çalıştıklarını görmek insanı tiksindiriyor. Şimdi de, hava akınları tehdidi altındaki yerlerden tahliye edilen protestan çocukları arasında propagandaya başladılar. Almanya’da hâlâ barındırdığımız muzır unsurlar arasında Yahudilerden sonra bu politikacı papazlar geliyor. Harpten sonra bu meseleyi halletmeye sıra gelecek. Kilisenin siyasî emellerine nasyonal sosyalizmin kat’î şekilde son vermesi lâzımdır.
ÇÖL YOLCULARI
Şehir tiyatrosu idarecileri her gece bir, iki saatimi onlara tahsis edebildiğim için çok müteşekkirler. Fakat bu benim işim için pek faydalı bir şey sayılamaz. Oyalanıyorum ve sulh günlerine dair içimde büyük bir iştiyak duyuyorum. Harp zamanında böyle bir şey iyi değildir. Çöl yolcularının nasıl her zaman su düşünmeleri doğru olmasa harbin idaresine yardım eden bir insanın da sulhu düşünmemesi lâzımdır.
27       MART 1942 — Amerika’n ve İngiliz gazeteleri, Müttefiklerin Avustralya’dan bir taarruza geçtiklerinden bahsediyorlar ve bunun hakkında büyük bir gürültü koparıyorlar. Çünkü artık eskisi kadar büyük iddialarda bulunamadıkları için, Avustralya’ya meşhur bir generalin ( General Mc. Arthur.) sadece gitmesini bile askerî taarruz sayıyorlar.
Cripps in Hindistan meselesinde bir karara varılması için çalıştığı görülüyor. Anlaşılan, İngiltere,   Hintlilere harpten sonra dominyon nizamı tanıyacağını vadedecek. Fakat, harbi kazandıkları takdirde, İngilizlerin bu vâdi tutmayacakları da muhakkak.
Churchill’in Avam Kamarasındaki nutku müphem cümlelerle doluydu. Bu adam öyle küstah bir yalancı ki kendisiyle münakaşa etmenin imkânı yok.
Komadan bana Mussolini’nin bir nutkunu yolladılar. Duçe, hu nutku bilhassa harp gayretini tenkit eden bozguncu burjuva mehafiline karşı hazırlamış. Hakikaten, Mussolini, şimdi idare ettiği milletten daha üstün millete lâyık bir adam.
CHAMBERLAİN’İN DÜSTURU
Ben düşman tarafından olsaydım, daha, harbin ilk gününden itibaren, «Alman milletine karşı» değil de, «naziliğe karşı» mücadele ettiğimizi bir düstur olarak ele alırdım. Chamberlain, harbin başında öyle ilân etmişti ama, bereket versin ki İngiliz milleti bu yolu terketti.
BARBARCA BİR HAREKET
Yahudilerin Lublin’den başlamak üzere, doğuya doğru tahliyesine başlandı. Bu hareket, bir hayli barbarca; onun için, burada daha uzun boylu tasvir edilmesine lüzum yok.
Yahudilerin çoğu kalmayacak. Yüzde 60 kadarı tasfiye olunacak. Yalnız yüzde 40 kadarı da mecburî işte çalıştırılacak kabiliyette.
Bu işi idare edecek olan eski Viyana Gauleiter’i son derece büyük bir ihtiyatla hareket ediyor. Bu suretle, hâdise nazarı dikkati fazla celbetmiyor.
Yahudilere tatbik edilen bu muamele hakikaten barbarca ama, onlar da bunu tamamıyla haketmiş bulunuyorlar. Führer vaktiyle, Yahudilerin yeni bir dünya harbine sebep olacaklarını söylemişti. Onun bu kehaneti gayet feci bir şekilde tahakkuk etmektedir.
Bu gibi meselelerde yufka yürekli olmamak lâzım. Yahudilere karşı mücadele açmasaydık onlar bizi mahvedeceklerdi. Bu, Ari ırkla Yahudi basili arasında bir ölüm kalım mücadelesidir. Bu derdi dünyaya şamil bir şekilde başka hiç bir hükümet, hiç bir idare halledebilecek kuvvette değildir. Burada da Führer’in, bu meseleyi kökten halletmekte herkesten üstün bir iktidar gösterdiğini görüyoruz.
Bereket versin ki sulh zamanında bulamayacağımız bir çok fırsatları harp devrinin şartları içinde elde etmek kabil oluyor. Bu fırsatlardan istifade etmemiz lâzım.
Leh şehirlerinde boşaltılacak olan Yahudi mahallelerine Almanya’dan sürülen Yahudiler yerleştirilecek ve bu iş, zaman zaman tekrar edilecek.
İngiltere    ve Amerika’da Yahudiliği temsil edenlerin bugün Almanya’ya karşı harp açmış olmalarının ve bu harbi idare etmelerinin cezasını onların Avrupa’daki (mümessillerine çektirmek lâzım. Bu, gayet haklı bir hareket olur.
DENİZALTILARIN YAĞMALARI
Binbaşı Hartenstein bana, Karip sularında denizaltı ile yaptığı seyahati bildirdi. Onun verdiği malûmattan anlaşıldığına göre. denizaltı gemilerimiz oralardaki yağmalarında bir hayli mal ele geçiriyorlar. Denizaltılar, iki ay denizde kalıyorlar. Son torpidolarına kadar kullanıyorlar. Sonra dönüyorlar. Dönerken de, kabil olursa, top ateşiyle nakliye gemilerine zarar vermeğe çalışıyorlar.
Gene Hartenstein’in bildirdiğine göre, denizaltıcılar arasında maneviyat fevkalâde. Şayanı hayret bir şey: Harp, delikanlıları derhal birer kahraman haline getiriyor.
28       MART 1942 — Avustralya’dan gene gürültülü sesler geliyor. Fakat bunun arkasında hiç bir askerî kuvvet yok. Mac Arthur muhakkak ki Avustralya meselesinde epey zorluk çekecek Çünkü bugün Avustralya’da hükümet başında bulunanlar vaktiyle Ingiltereden oraya cezalı olarak gönderilmiş kimselerin torunları. Bunlar, lâfla kandırılır insanlar değil.
Fakat, bugünlerde Japonların Avustralya topraklarında üs kurduklarını görecek olurlarsa her halde pek şaşıracaklar.
İngilizler, çifte yaz saati tatbikına başlıyorlar. Bu suretle, yeniden, radyodaki eğlence ve musiki programlarını arada bir kesip İngilizce haberler vermeye mecbur olacağız demektir. (Yaz saati kış saatinin arka yüzünü görebiliyormusunuz.)
Sauckel ( Sonradan harp suçlusu olarak Nürnberg mahkemesi tarafından ölüme mahkûm edilmiş ve idam olunmuştur.) seferberlik genel direktörü tayin edildi. İyi bir nasyonal sosyalist olan bu adamın harikalar yaratacağına şüphe yok. Bu sayede, en aşağı bir milyon işçinin silâh altına alınması kabil olacak.
Halka verilen sual varakalarının pek can sıktığını ilgili makamlara bildirdim.
Hakikaten, bu işte artık pek ileri gittiler. İnsan portakal bile alacak olsa uzun bir sual listesi doldurmak zorunda kalıyor. Buna bir son verilmesi zamanı geldi.
KRAL BORİS’E METHİYE
Kral Boris benimle boş zamanımda şöyle bir konuşmak istediğini bildirmiş. Geldi, konuştuk. Yirmi dakika kadar süreceğini tahmin ettiğim bu görüşme iki saatten fazla devam etti.
Kral son derece sevimli bir adam (Goebbels bundan evvel Kral Boris’i «çok kurnaz bir adam» olarak tavsif etmişti.). Führer’in yanından geliyordu. Onunla olan görüşmesinden yeni fikirlerle ve kararlarla ayrılmış olduğu görülüyordu. Boris. Führer’in dehasına hayran: onu hakikaten Allah tarafından gönderilmiş bir varlık olarak tanıyor.
Benim yaptıklarımı da gayet iyi anlıyor. Bu husustaki bilgi sine hakikaten şaştım. Meselâ, makalelerimde ileri sürdüğüm fikirleri benimseyip, siyasi müzakerelerinde kullandığını söyledi
Tam manasiyle halkçı bir kral olduğu da muhakkak. Halkın hislerini öğrenmek için, tebdili kıyafet ederek Bulgar köylerini gezermiş. Führer ondan. Balkanlarda bir muvazene âmili olmasından başka bir şey istemediği için çok memnun.
Boris'in Führer’i ne büyük bir sevgi ve sadakatle desteklediğini görmek insanı hakikaten şaşırtıyor. Eğer Avrupa’daki bütün devlet başkanları onun kadar açık görüşlü olsalar, yeni nizamı onun kadar büyük bir arzu ile destekleseler müstakbel Avrupa’nın önünde bemen hemen hiç bir engel kalmazdı.
29       MART 1942 — Donanma gazetelerimiz başmakalelerimi biraz daha erken göndermemi istiyorlar. Denizciler bunları son derece büyük bir alâka ile okuyorlarmış. tok memnunum.
MAC ARTHUR HAKKINDA PROPAGANDA
30 MART 1942 — Mac Arthur'u Amerika’da. filmlerdeki bir general gibi, gittikçe daha fazla göklere çıkarıyorlar. Bizim propaganda servislerimize bıı idamı biraz hırpalamalarını söyliyeceğim. Çünkü Amerikalılar onu bu harbin en büyük generali yapmaya çalışıyorlar. Halbuki onun kahramanlıkları, yararlıkları olarak gösterilebilecek tek şey. Komodorda biraz mukavemet etmiş olmaktan ibaret. Amerikalıların bu Kriterleri bir Rommelleri olsaydı artık kimbilir ne yaparlardı! Bu da bizim propagandalarımızda ne kadar mütevazı olduğumuzu gösteriyor.
HİNDİSTAN OYUNU
Cripps Hindistan işinde on beş güne kadar muvaffakiyet kazanacağını umuyor. Çok kurnazca hareket ediyor; Hindistan, tekrar İngiltere’nin eteğine bağlamağa muvaffak olacağından korkulabilir.
Onun için. propagandamızda biraz değişiklik yapacağız ve Alman milletini Hindistan işinde hayal sukutuna uğramayacak şekilde hazırlayacağız.
İngiliz hava kuvvetlerinin Lübeck üzerine istisnai derecede ağır bir bombardıman akım yapmaları pazarımızı zehir etti. Kaufmann bana telefon ederek hâdiseyi haber verdi. Onun söylediğine göre, şimdiye kadar hiçbir Alman şehri bu derece şiddetle bombardıman edilmemiştir. Şehir hercümerç içinde imiş.
Führer bana derhal genel karargâhtan telefon etti. Bombardımandan zarar gören yerlerle meşgul olma işini İç İşleri Bakanlığından alıp bana verdi.
Gece yarısına kadar mümkün olan her şeyi yaptırdım.
31       MART 1942 — Cripps. Hindistan’ın yatıştırılması için İngiltere’nin tatbik edeceği plânı resmen ilân etti. gene eski oyun. «İngiltere geçen dünya harbinde de ayni usulu tatbik etmişti. Harpten sonra Hindistana dominyon sekli verilecek, fakat prenslikler. Bu yeni idareye geçip geçmemek hususunda kendileri karar vermekte serbest olacaklar.
Bu suretle İngiltere’nin vadini tutmaması mümkün olacak demektir. Yahut da. Hint hükümetlerini birbirine düşürerek bütün plânı akamete uğratması da kabildir.
Bu işte Churchill’in parmağı olduğu gayet aşikâr olarak görülüyor.
Lubeck teki vazivet hiç de hoş değil. Şehrin eski kısmının yüzde sekseni tamamiyle yok olmuş sayılıyor. İngilizlerin bu tahrip çılgınlıklarına bir çok sanat eserleri de kurban gitmiş.
1          NİSAN 1942 — Churchill’in St. Nazairedeki harekâtta büyük bir muvaffakiyet kazandığını zannetmiyorum. İngiliz milleti, ne olursa olsun, bir faaliyet bekliyordu. Churchill de insanca büyük fedakârlıkları göze alarak, böyle bir harekette bulunmaya mecbur oldu. Şimdi de onun propagandasını yapıyor.
Fakat İngilizler başlarından kanlar aka aka memleketlerine dönecek olurlarsa (o da eğer memleketlerine kadar gidebilirlerse) o zaman Churchill'in bir daha bu gibi hareketlere girişmeden evvel uzun uzun düşüneceği muhakkaktır.
RUSLAR ALMANYA’DA ÇALIŞTIRILACAK
İşgal ettiğimiz Rus topraklarındaki ahali, büyük ölçüde, Almanya’ya getirilerek çalıştırılacak. Fakat bunların diğer Rus esirlerinden daha iyi şartlar altında muhafaza edilmeleri de icap edecek. Çünkü aksi takdirde pek verimli çalışmazlar.
2          NİSAN 1942 — Lübeck bombardımanının, sanat eserlerine başlangıçta zannettiğimiz kadar zarar vermediği anlaşılıyor. Yalnız Sankt Maria Kilisesi baştan başa harap olmuş. Onunla beraber büyük org, kürsüler, meşhur «Ölüm dansı» tablosu da gitmiş. Sade, küçük kürsü ile Overbeck’in iki tablosu kurtulmuş. Fakat Sankt Peter Kilisesinden hiç bir şey kurtarmak kabil olmamış. Kilise tamamiyle harap olmuş. Sankt Jacob, Sankt Katerina kiliseleriyle Sankt Anna Müzesine hiç bir şey olmamış. Tarihî evrak da kurtarılmış.
GİZLİ BİR RAPOR
Amerika’dan aldığım gizli bir rapor Sovyetler Birliğinde son derece vahim bir vaziyet hüküm sürdüğünü bildiriyor. Stalin, yiyecek durumunu idare edemiyormuş, halkın maneviyatı sıfıra düşmüş. Raporun, vaziyeti pek mübalâğa ettiğini sanmıyorum. Her halde doğrudur.
Fransa’daki hâdiselere pek fazla ümit bağlamamamız lâzım. Fransızlar çürümüş ve içlerinden bozulmuş bir millet. Onları zorla yola getirmek lâzım. Kendilerini biraz methettiniz mi siz* yanlış anlıyorlar. Akıllarını başlarına getirmek için onları daima dürtüklemek lâzım.
3          NİSAN 1942 — Amerika’daki müşahitlerin kanaatine göre Amerikalıların hiç de harbe girmeye hevesleri yok. Bunun üzerine. Roosevelt askerî geçit resimleri tertip ederek halkı heyecana getirmeye çalışıyor. Neredeyse sokaklarda fillere geçit resmi yaptıracak.
4          NİSAN 1942 — İngilizler Lübeck üzerine beş yüz kiloluk bombalar attıklarını iddia ediyorlar. Hasar hakikaten çok fazla, Filmini gördüm, feci bir manzara.
Bereket versin ki bu felâkete uğrayanlar şimal Almanları. Onlar cenup ve cenup doğu Almanlarından daha soğukkanlı insanlardır.
Fakat şurasını unutmayalım ki İngiliz hava akınlarının gerek vüsati, gerek şiddeti artmış bulunuyor. Bir kaç hafta daha bu şekilde devam edecek olursa halkın maneviyatı üzerine tesir edeceği muhakkak.
NORVEÇ GEMİLERİNİN TORPİLLENMESİ
5          NİSAN 1942 — İsveç’ten İngiltere’ye gitmekte olan Norveç gemilerini torpillediğimiz hakkındaki haberlerin neşredilmesine Dış İşleri Bakanlığı hâlâ itiraz ediyor. Gene onların iddiasına göre, İsveç’in siyasetini şu veya bu şekilde sertleştirecek mahiyette müzakereler cereyan etmektedir. İngiltere’nin taarruzuna uğrattıkları takdirde, İsveçliler şiddetle mukavemet etmek niyetindeler. Fakat icap etiği zaman bu mukavemeti gösterecekler mi, orasını katiyetle bilemeyiz. Şimdiki halde bu intibaı veriyorlar veya daha doğrusu vermek istiyorlar. Onun için, kontrolları alandaki Norveç gemilerini İngiltere’ye teslim etmek istediklerini ileri sürmek son derece müşkül bir şey.
Malta üzerine gece, gündüz hava akınları yapmamızın neden ettiği hakkında Alman milletine izahat vermem lâzım geliyor. Maltayı almak niyetinde olmadığımızı, maksadımızın şimalî Afrika’ya giden nakliye yollarını kesmek olduğunu bildirmeliyiz.
Dovothy Thompson (Meşhur Amerika’n kadın muharriri.) Führer aleyhinde tamamiyle saçma bir nutuk verdi. Kafalarının içi saman dolu böyle aptal dişi mahlûkların. tarihî şahsiyetler aleyhinde söz söylemeye kalktıklarını görmek insanı hem utandırıyor, hem kızdırıyor.
Alman askerlerinin Papa'yı ziyaret etmelerine müsaade verilmemesini Führer’e teklif ettim. Hakikaten, son günlerde bu ziyaretler umumî bir tehlike halini aldı. Papa kurnaz adam: Bundan. propaganda vasıtası olarak açıkça istifade ediyor. Onun için, bu işe muhakkak bir son vermek lâzım.
GİZLİ BİR VAZİFE
fi NİSAN 1942 — Bundan sonra yapacağımız taarruzu önceden gizlemek için tedbirler düşünülmesini istedim. Çünkü, bütün yabancı müşahitlerin gözleri bizim doğu cephesinin cenup kesimine dikilmiş duruyor. Yani, ilk taarruzumuzun başlayacağı nokta. herkesin gözü önünde bulunuyor.
Onun için, Alman propagandasının gayesi, dikkati cephenin şimal veya merkezine çekmek olmalıdır. Bu maksatla, meşhur Alman gazetecisi Dr. Kriegk’i doğu cephesinin merkez kesimine yollayacağım. Bir hafta kaldıktan sonra da, kendisine bazı talimat vererek, Portekize göndereceğim. Orada etrafa söylentiler yayarak, dikkati başka noktalara çekmeye çalışacak. Muvaffak olup olmayacağını bilmiyorum ama Kriegk, konuşkan bir adamdır, bu gibi vazifeyi çok iyi başarır.
7          NİSAN 1942 — Lizbondan gelen haberlere göre, Sovyetler Birliğindeki durum son derece vahimmiş; açlık tasavvur edilemiyecek bir hali bulmuş. Stalin, büyük ölçüde bir askerî muvaffakiyet kazanamayacak olursa Sovyet idaresi iflâsa mahkûm görülüyor. Bu hükümde bir hakikat bulunduğu muhakkak.
İngilizlerin St. Nazaire üzerine yaptıkları taarruz hakkında pek az malûmat almış olmamızdan şikâyet ettim. Denil harekâtında olup bitenleri yalnız Raeder biliyor. Bunlardan Führer’in pek az malûmatı oluyor; ötekilerin de hemen hemen hiç Bu böyle olmaz.
Lord Halifax, eski Hindistan Umumî Valisi sıfatıyla, New York’daki bir ziyafette Hindistan meselesinden bahsetti.
Yunanistan’daki vaziyet son derece fena. Yiyecek durumları manasiyle fecaat halini aldı. İtalyanlar memleketi tamamıyla hâkimiyetleri altında bulunduruyorlar. Almanya’nın müdahalesi. bir arabaya beşinci tekerlek takmak gibi bir şey olacak. Cenuptaki bu müttefikimizle, Mihverin menfaati için, dostluğu muhafaza hususunda muhakkak ki epey fedakârlık yapıyoruz.
“KIRMIZI FENER” MAHALLESİ
Berlin’de fuhuş endişe verici bir hal aldı. Son günlerdeki baskınlarda yakalanan kadınların yüzde 15 inin hastalıklı olduğunu gördük. Bunların çoğu frengili. Bu vaziyete karşı derhal bir şey yapmamız lâzım. Belki de en sonunda, Hamburg, Nümbeg ve diğer büyük şehirlerde olduğu gibi Berlin’de de bir «Kırmızı Fener Mahallesi» ihdas etmek zorunda kalacağız.
Dört milyonluk, bir şehir burjuva ahlâkının anlayışına göre tanzim edilemez tabiî.
9          NİSAN 1942 — Halk arasında nezaketin muhafazası için yeni bir mücadeleye girişmek lâzım geldiği kanaatindeyim. Zira, sokaklarda, otobüslerde, lokantalarda, tiyatrolarda öyle fena lâkırdılar, küfürler sarf ediliyor ki insanın sinirleri bozuluyor. Daha fazla tahammül etmeye imkân yok.
KARA BİR GÜN
11       NİSAN 1942 — Düşman için kara bir gün: Amerikalılar Bataan’ı boşalttıklarını itiraf etmek zorunda kaldılar. Şimdi Filipinlerde Korregidor’dan başka müdafaa edecekleri bir yer kal nıadı demektir.
Bütün Amerika hercümerç içinde. Mac Arthur’a verdikleri taç yavaş yavaş parlaklığını kaybediyor.
Tabiî, bu hadiseden istifade etmeğe bakacağız. Amerika’nın en büyük dehası olarak ilân ettiği zatın maskesi şimdi bizim propagandamızla tamamiyle düşecek.
PAPA NIN BİR TAVSİYESİ
Gizli bir şekilde öğrendiğime göre, Papa İspanyol piskoposlarına haber göndermiş, İspanyanın harbe karışmaması için faaliyet göstermelerini istemiş. Sadece dinî ve manevî kıymeti olan bir kimsenin siyasî ve askerî meselelere bu derece karışması doğrusu çok saçma bir şey.
13       NİSAN 1942 — Führer,  doğum yıldönümü için hazırladığım nutku, bir tek değişiklik yapmadan, aynen tasvip etti ve çok memnun oldu.
14       NİSAN 1942 — Yakında Doğu cephesine külliyetli miktarda cibinlik göndermek niyetindeyiz. Zira, sivrisinekler geçen sene askerlerimize hiç rahat vermemişti. Bu sene, böyle bir şeyin tekerrürüne müsaade etmememiz ve lâzım gelen tedbirleri zamanında almamız icap ediyor.
MANEVİYATI BOZAN BOLLUK
Almanya’daki yabancı elçiliklerin ziyafetlerinde görülen bolluk, maneviyatı bozacak mahiyette. Meselâ geçenlerde Hırvat sefaretinde bir kabul resmi tertip etmişlerdi. Devlet ve ordu teşkilâtımıza mensup kimselerden bin kişi karınlarını tıka basa doyurdular. Bu çok kötü ve ayıp bir şey. Çaresine bakmak lâzım.
Diğer taraftan, Dış İşleri Bakanlığına söyledim: Diplomatlara verilen benzin tayınını da kesecekler. Çünkü, son zamanlarda, bir çok yabancı memleket mümessillerinin, benzin sayesinde elde ettikleri kızlarla, cumertesi, pazar günleri kırlara gittikleri görülüyor. Bu da, tabiî, halk arasında şiddetli tenkitlere sebep oluyor. Diplomatların da memleketin umumî gidişine uymaları gerek. Bizim paramızla lord gibi yaşamağa hakları yok; hele bununla ayni safta harp eden memleketleri temsil ediyorlarsa buna hiç müsaade edilemez.
Bitaraf memleketlerin gazetelerinde Amerikalıların yeni bir gemi inşa programı yaptıklarını okuyoruz. Rakamlar son derece muazzam. Fakat Amerikalıların ileri sürdükleri rakamın nasıl karşılamak lâzım geldiğini biz çok iyi biliriz.
CHURCHİLL’İN NUTKU
Churchill bugün öğleden sonra Avam Kamarasında nutuk söyledi ve bu sefer son derece mütevazı konuştu.
Maamafih, İngiliz milletinin maneviyatının kökünden sarsılmış olabileceğini hiç zannetmiyorum. İngilizler bir hayli zorluklara göğüs gererler; ancak ondan sonra isyan ederler ve hakikati öğrenirler. Churchill’in hiç olmazsa cesur bir şekilde konuşmak, övünmek, hattâ pek bön bir şekilde yalan atmak bakımlarından İngiliz milletini temsil ettiği muhakkak. İngilizler yalanı bir siyaset silâhı olarak kabul ederler ve eğer işlerine yarayacaksa çekinmeden kullanırlar .
15       NİSAN 1942 — Japonya’nın Moskova büyük elçisi Tatekava Tokvoda verdiği bir demeçte, Sovyetler Birliğindeki hayat hakkında fazla yüksek perdeden konuştu. Buna bizim Tokyo büyük elçisi itiraz etti, bunun üzerine Japon Dış İşleri Bakanlığı da Tatekava’yı tekdir etti, aklını başına almasını söyledi.
PROPAGANDADA ESASLI DEĞİŞİKLİK
St. Nazaire’deki İngiliz harp esirlerinin söylediklerine göre, propagandalarımızın İngiltere    üzerindeki tesiri tasavvur ettiğimizden daha fazla imiş. Bununla beraber, İngilizler münakaşa mevzularından ziyade haberlere ehemmiyet veriyorlarmış.
Onun için karar verdim: Yabancı memleketlere, bilhassa Ingiltereye hitaben yaptığımız radyo yayınlarının programı esaslı surette değiştirilecek. Uzun münakaşaların sırası değil. Bundan sonra, yabancı memleketlere mahsus yayımlarda, daha çok haber verilecek ve bu haberlerin bilhassa mübalâğalı olmalarına dikkat edilecek.
«İSVEÇİ DE ALSAYDIK...»
İsveç’in dahilî vaziyetine dair bizim hesabımıza fena haberler aldım. Bu haberlerden anlaşıldığına göre, İsveçlilerin bizim hakkımızdaki hisleri gittikçe menfi bir şekil almaktadır. Bu da, tabiî, oradaki diplomatlarımızın iyi çalışmadıklarım gösteriyor. Maamafih, bunda Norveçteki hâdiselerin de tesiri olduğu muhakkak.
Terboven'le Quisling'in başladıkları kilise mücadelesi bence son derece manasız ve lüzumsuz. Bana kalırsa, şimal harekâtında İsveç’i de alsaydık daha iyi olurdu. Bu memleketin millî bir varlığa lâyık olmadığı görülüyor.
Vichy’deki vaziyet gittikçe vüzuh peyda ediyor ve Laval’in Başbakan olacağı anlaşılıyor. Bunun bizim için son derece büyük yardımı olacak.
16       NİSAN 1942 — Roosevelt bir nutuk verdi, harbin iki, hatta üç sene uzaması ihtimalinden bahsetti. Bununla beraber, zaferi kendilerinin kazanacaklarına hâlâ emin. Fakat, bu iddiayı desteklemek üzere ileri sürdüğü deliller gayet zayıf ve esassız şeyler.
SİLÂH VAZİYETİ KÖTÜ
17       NİSAN 1942 — Silâh ve cephane durumumuz son derece sıkıntılı .Bunun dışında vaziyette pek fazla değişiklik yok. Fakat silâh vaziyeti endişe verecek mahiyette. Bu meseleyi pek ciddiye almadık, şimdi bunun cezasını çekeceğiz.
Dr. Ley’le uzun uzun konuştum. Halk arasındaki hissiyata .dair intibaını anlattı ve bir hayli hayallere kapılmış olduğunu isbat etti. Kendisini bu rüyadan bir güzelce ayılttım. Dr. Ley, sık sık fabrikaları gezdiği halde, halk arasında olup bitenlerden zerre kadar haberdar değil. Onun için, gözlerini açmayı vazife bildim ve bunda muvaffak da oldum.
LAVAL: ESRARENGİZ ADAM
18       NİSAN 1942 — Laval bugünkü dünya siyasetinin en heyecan verici ve esrarengiz çehresi olmağa başladı. Düşmanlarımız ondan gittikçe daha fazla endişe ediyorlar, daha şimdiden Fransız donanmasının, İtalyan ve Alman donanmasıyla beraber Akdenizde harekâta iştirak ettiğini ve Malta nın, İskenderiyelim elden gittiğini görür gibi oluyorlar.
İHBARLI TAARRUZ
19       NİSAN 1942 — Doğu cephesinin merkez kesiminin şimal nihayetinde Bolşevikler hoparlörlerle propagandaya başladılar Dört güne kadar taarruza geçeceklerini haber veriyorlar. Düşman bir kere daha böyle ilân etmiş ve hakikaten, dediği gün taarruza geçmişti.
Fakat, düşmanın, bu garip propaganda vasıtasının zararlarını hesaba katmadığı anlaşılıyor. Çünkü, geçen seferki taarruzda verdiği telefat son derece büyük olmuştu.
«Reich» ta çıkan makalelerim doğu cephesinde günün en hararetle münakaşa edilen mevzularını teşkil ediyor. Bu, hakikaten çok sevindirici ve cesaret verici bir şey.
Memleketin içerilerinden de ayni şekilde haberler aldım. İnsan bunu duyunca öyle büyük bir sevinç hissediyor ki!
MAC ARTHUR MÜNAKAŞASI
Avustralya’da Mac Arthur’ün salâhiyeti hakkında eğlenceli bir münakaşadır başladı. Amerikalılar ona, hiç bir kayıt vc şarta bağlı olmayan tam bir salâhiyetle başkomutanlığı vermek istiyorlar. Fakat, görünüşe bakılırsa, Avustralyalıların bunu pek kabul etmeğe niyetleri yok. Bu Amerika’n sinema generalinin hakikî hüviyetini keşfettikleri ve pek askerî olmayan propaganda usullerini beğenmedikleri anlaşılıyor.
Hülâsa. Amerika’nın, askerî ve siyasî itibarını bir hayli kaybettiği muhakkak.
20       NİSAN 1942 — Amerikalılar milyonlarca askeri, bütün harp sahalarında harekâta iştirak edebilecek şekilde yetiştirmekle övünüyorlar. Fakat, bunların birkaç bini halen cereyan etmekte olan muharebelere iştirak etmiş bulunsaydı herhalde daha iyi olurdu.
FRANSADA BALTALAMA HAREKETLERİ
Fransada bir Alman askerî trenine karşı yapılan sön baltalama hareketi bir çok kişinin ölümüne sebep oldu. Bunun öcünü almak için şiddetli mukabelebilmisiller yapılacak.
Bu arada, kurşuna dizileceklerin sayısı iki misline çıkarılacak. binden fazla komünist ve Yahudi trenlere konulup, doğuya sürülecek. Almanya’nın, Avrupa’da yeniden nizam ve asayişi kurmak için takip ettiği siyaseti baltalamak nasıl olurmuş, arada görsünler.
GANDİ’NİN SİYASETİ
Gandi yeni bir demecinde gene mukavemet göstermemek siyasetini müdafaa ediyor ve herkese ayni tavsiyede bulunuyor Bu adanı aptalın biri ve onun siyaseti yüzünden Hindistan gittikçe daha büyük felâketlere doğru sürükleniyor.
Führer’in doğum günü bugün öğleden sonra Berlin’ Filarmoni Salonunda heyecanlı bir törenle kutlandı. Devlet, parti ve ordu teşkilâtında büyük mevkii olan herkes orada toplanmıştı Benim nutkumu herkes çok beğendi.
Akşama Göring, Alman milletine bir doğum günü hitabesi neşretti. Bunda Führer hakkında gayet sitayişkâr cümleler kullandığı görülüyordu.
KURŞUNA DİZİLENLER VE SÜRÜLENLER
21       NİSAN 1942 — Fransadaki askerî komutanlar, demiryollarına yapılan baltalama hareketlerine karşı daha sıkı tedbirler almağa karar verdiler. Bu arada, elde rehine olarak bulundurulanlardan otuz kişi kurşuna dizilecek. Bunlar, Yahudilerden ve baltalama hareketleriyle alâkalı kimselerin yakın arkadaşlarından mürekkptir. Evvelce yirmi kişinin kurşuna dizileceği ilân edilmişti; fakat, daha şiddetli bir tedbir olmak üzere şimdi bu miktar arttırıldı.
Suçlular üç güne kadar meydana çıkarılmazsa ayrıca 80 kişi daha kurşuna dizilecek. 1000 Yahudi ve komünist doğuya sürülecek. Halbuki daha evvel 500 kişinin sürülmesi kararlaştırılmıştı.
RUSLARA KARŞI GÖSTERİŞ
İngilizler şimdi son derece müşkül bir askerî durumda bulunuyorlar. Bolşevikler onlardan kendi vereceklerinden, hattâ verebileceklerinden çok daha falzasını istiyorlar. Onun için şimdi İngilizlerin onlara karşı yüksek perdeden atıp övünmeleri lâzım geliyor.
Bu, bizi de biraz zor bir duruma sokmuş oluyor. Meselâ, İngiliz tayyarelerinin Almanya üzerine akınları hakkında çok mübalâğalı haberler verdikleri halde, biz bunları yalanlamamamı daya uygun buluyoruz.
Alman milleti, sasen, bu bombardımanların ne derece zararı dokunduğunu kendi gözleriyle  görüyor. İngilizler, hemen hemen bütün Ruhr bölgesini tahrip ettiklerini istedikleri kadar ilân ededursunlar; bunun tamamıyla yalan olduğunu ve sırf Bolşeviklere karşı övünmek için uydurulduğunu herkes pekâlâ biliyor.
İngiliz basını, Malta üzerine yaptığımız son derece ağır bombardıman akınlarını halkın eğlence olarak karşıladığını yazıyorlar. Bu da bize, Londralı plutokratların bu harbi nasıl idare ettiklerini gösteriyor.
«İNSAN ETİ PELTESİ»
Leningrad’dan kaçan bir askerden rapor aldık. Bu rapora göre, Rusya’daki vaziyet son derece fecimiş. Şimdiye kadar açlıktan ölenlerin sayısı 1 milyonu bulmuş.
Gene bu askerin anlattığına göre, ahalinin yiyeceğini en ziyade «insan eti peltesi» teşkil ediyormuş. Bu pelteyi şehirde veya cephede ölenlerin etinden yapıyorlarmış.
Askerin verdiği bu raporu okurken insanın midesi bulanıyor.
22       NİSAN 1942 — De Gaulle'cüler bir taraftan, komünistler öbür taraitaıı, müşterek bir iddia ileri sürüyorlar: Laval’in, eskiden Fransa’da meydana çıkan rezaletlerde rolü olduğunu, onun için Yeni Avrupa’da Fransayı temsile lâyık olmadığını söylüyorlar. Hakları da yok değil.
Fakat, bu bizi alâkadar etmez. Siyasetimizi yürütebilmek için Laval’den daha münasip bir adam bulamayız. Kendisinden beklediklerimizi tamamıyla yerine getirecek olursa belki ona bir mükâfat veririz ama, evvelâ onun, neler yapabileceğini göstermesi lâzım.
İNGİLİZ — AMERİKAN TEHDİTLERİ
Marshall’la Hopkins, Amerika’ya döndükten sonra, övünmekte birbirleriyle  yarış ediyorlar. Amerika’nın istihsalâtı hakkında havsalanın almayacağı rakamlar ileri sürüyorlar, üç aya kadar Avrupa’da askerî harekâta başlanacağını söylüyorlar.
Bu İngiliz Amerika’n tehditlerinde bizi korkutmak teşebbüsünden başka bir şey göremiyorum.
23       NİSAN 1942 — Bitaraf kaynaklardan gelen haberlere göre, Londrada, Almanya’ya iki istikametten yapılacak istilâya dair bir takını söylentiler devanı etmektedir. Anlaşılan, Churchill, İngiliz milletinin kuvve-i maneviyesini yükseltmek için neye başvuracağını şaşırmış.
Amerika’dan gelen bütün haberler ise, orada kimsenin harp hususunda zerre kadar heves göstermediğini anlatıyor.
Kuybişev e dair, insanı hayrette bırakan haberler alıyoruz. Gerek bu şehirde, gerek Rusya’da bir cehennem hayatı hüküm sürmektedir. Stalin’in, yiyecek durumunda büyük müşkülâtla karşılaştığı anlaşılıyor.
Amerika’dan bildirildiğine göre, Amerikalılar bizim âlimlerin icatlarını kıymetsiz sayıyorlar. Onlardan da ancak böyle bir hareket beklenebilirdi. Bana öyle geliyor ki, Amerikalıların her çeyrek asırda bir Avrupa’ harbine iştirak etmelerinden maksat. Avrupa’daki ilim ve kültür eserlerini kolayca elde etmektir.
•«RUHUN KARIN GURULDAMASI»
Makalelerimin çok iyi tesir bıraktığını söylüyorlar. «Kâğıt harbi» hakkındaki yazım tam manasıyla bir harika sayılıyormuş. Halk arasındaki söylenmeler hakkında kullandığım «ruhun karın guruldaması» tabiri daha şimdiden bütün memlekette ağızdan ağıza dolaşıyormuş.
24       NİSAN 1942 — Bolşevikler esir kamplarımızda birçok kişileri kurşuna dizdiğimizi, binlerce kişinin soğuktan öldüğünü, fena muamelelerle karşılaştıklarını etrafa yaymalarına rağmen. Rus askerleri arasında ordularından bize kaçanların sayısı gittikçe artıyor.
Bolşevikler, bu gibi haberlerden mümkün olduğu kadar istifade etmeğe çalışıyorlar. Meselâ. Alman esir kamplarından dönen askerleri bir araya topluyorlar, kendilerine bazı dersler verip muhtelif kıtalara dağıtıyorlar ve Almanya’da esirlerin çok zalim muamelelere tâbi tutulduklarına dair konferanslar verdirtiyorlar.
Bunun üzerine, Sovyet esirlerine daha iyi muamele edilmesi ve asker kaçaklarıyla harp esirlerinin ayrı ayrı muamelelere tâbi tutulmaları hususunda hassaten talimat verdik.
İNGİLİZ HAVA AKINLARI
25       NİSAN 1942 — Kiel üzerine yapılan ve bir çok harp gemileriyle  «Monte Salmiento» nun ağır surette yaralanmasına sebep olan son İngiliz hava akınlarına karşı hava müdafaa teşkilâtımızın iyi bir faaliyet gösteremediği ileri sürülmüştü. Amirallik Dairesi bu hususta neşrettiği bir tebliğde bunun doğru olmadığım, uçaksavar kuvvetlerimizin, vazifelerini yaptıklarını bildirdi. Fakat tebliğ pek vazıh değil. Bence, donanmamızın komuta teşkilâtı da pek iyi bir şekilde işlemiyor. Fazla lâkırdı ediyorlar, fakat iş çıkarmıyorlar.
Ukraynalılar başlangıçta Führer’i Avrupa’nın kurtarıcısı saymağa. Alman ordusunu hararetle karşılamağa hazırdılar. Fakat sonradan bu vaziyetleri değişti. Sebebi şu: Rusların, bilhassa Ukraynalıların başına fazla şiddetle vurduk. Zaten bizim âdetimiz öyledir. Fakat unutmamalı ki. haşin hareket her zaman ikna edici bir vasıta değildir.
MUSSOLİNİ NİN KIZI
Dün gece bizim evde toplantı vardı. Duçe’nin kızı Kontes Ciano ile uzun uzun görüşmek fırsatım buldum.
Bu sefer benim üzerimde son derece ciddî ve heyecanlı bir kadın tesiri bıraktı. Son derece zeki. İnsan uzun müddet görüşünce onun, tam mânasıyla babasının kızı olduğunu anlıyor.
Kanaatimce, İtalyanlar bütün ümitlerini bizim yaz taarruzumuza bağlamış bulunuyorlar. Uzun bir harbe devam edemeyecekleri anlaşılıyor.
26       NİSAN 1942 — İngilizler Rostock üzerine yaptıkları akını iyi bir propaganda vasıtası olarak kullanıyorlar. Bu son akın hakikaten hayli zarara sebep oldu. Bunu kabul etmek gerek.
Uçaksavarlar iyi çalışmadı. Onun için, Lübeck’ten sonra İngilizlerin hiç bir akını şehir binalarına bu derece zarar vermemiştir.
Fransanın. Alman işgali altındaki şehirlerine, sağlam karakterli bazı gazetecileri gönderdim ve kendilerine, basını yeni bir istikamette harekete sevketmek vazifesini verdim. Çünkü, şimdiye kadar işgal altındaki yerlerde ve oralara dair Almanya’da pek iyi bir neşriyat faaliyeti göstermiş değiliz. Oralardan gelen haberler pek kuru.
Halbuki. İngilizlerin üzerinde, tesir icra edebilmek için çok hareketli yazılar yazmak ve âdeta bir spor hâdisesini anlatır gibi heyecanlı lisan kullanmak lâzımdır. Sadece hâdiseleri olduğu gibi anlatmakla iş bitmez.
İngilizlerin Almanya üzerine yaptıkları bombardımanlar Bolşevikleri hiç de onların istedikleri kadar heyecanlandırmışa benzemiyor.
İngiltere    üzerine yaptığımız hava hücumlarında «hedef Corent Garden» (Londrada İngiliz sarayının bulunduğu bölge.) tâbirini kullanmıştık. İngilizler de şimdi Almanya üzerine yaptıkları akınlarda «hedef Lübeck» düsturunu ele almış bulunuyorlar. Fakat, bunun milletlerarası bir tabir şeklini almaması için elimizden geleni yapacağız.
Almanya’da, hava akınlarından zarar gören bütün şehirlerin idare makamları, doğu memleketlerinden işçi getirilmesine taraftar bulunuyorlar. Fakat, doğudan getirdiğimiz insanlara Almanya’da hayvan muamelesi yapacak olursak, bir gün gelir, çalışacak adam bulamayız. Bunlara, yapacakları işe göre yiyecek ve giyecek verilmesi lâzımdır.
GİRAUD’NUN KAÇMASI
Öğleyin Führer Berliııe geldi. Kendisile görüştüm. Son derece sıhhatli görünüyor. Gerek ruhan, gerek bedenen çok iyi. Fakat, Rostock'un iyi müdafaa edilmemesine çok canı sıkılmış.
General Giraud’nun kaçmasına da son derece kızmış bulunuyor. Giraud'nuıı aranması için gazetelerde şiddetli neşriyat yapılmasını ve oııuıı bulunmasını temin edecek kimseye 100 bin mark verilmesini söyledi. Kendisine yardımda bulunacaklar ise idam cezasına çarptırılacak.
Giraud, hakikaten, çok tehlikeli bir adam. İngiltere’ye geçmeye muvaffak olursa muhakkak ki, General De Gaulle’ün yerini alır. Bu ise bizim aleyhimizedir. Çünkü General De Gaulle ondan çok daha zayıf bir adamdır.
General Giraud geçen Dünya Harbinde de Almanya’da esirken kaçmağa muvaffak olmuştu. Bunu göz önünde bulundurarak, muhafızların daha dikkatli davranmaları lâzımdı. Halbuki öyle yapmadıkları anlaşılıyor. Führer’i de kızdıran bu. Hakkı var.
İCATLAR SATIN ALINIYOR
Donanmanın inşa faaliyeti Führer i memnun eder mahiyette değil. Hakikaten, donanmamız her şeyden daha geri. Ortaya çıkan fırsatlardan istifade etmesini bilmiyorlar. Yeni icatları lâyikile tetkik ve tatbik etmiyorlar.
Onun için, Führer karar verdi: Bundan sonraki bütün icatların beratını devlet satın alacak; tatbikına şimdiki halde imkân olmayan icatlar bekletilecek, diğerlerinin derhal tatbikine geçilecek. Hiç bir icadın yabancı memleketlere satılmasına müsaade edilmeyecek.
Geçen harpten ders almamız ve Alman icat kabiliyetine karşı iyi muamele etmemiz lâzımdı. Geçen harpte de öyle olmuştu: Tankı Almanlarla Avusturyalılar icat etmiş, Alman hükümeti bununla alâkadar olmayınca İngiltere’ye satılmıştı. Bu sefer hükümet daha dikkatli hareket etmeli.
Fakat, kırtasî zihniyetle hareket eden bir memura devletin menfaatini idrâk ettirmek deveye hendek atlatmaktan güçtür.
İNSAN ETİ YİYENLER
Doğu cephesinde yapacağımız yeni büyük taarruz hususunda Führer çok ümitvar. Zira, Sovyetler Birliğinin iç durumuna dair çok fena raporlar almış. Bunlardan anlaşıldığına göre, Rusların yiyecekleri kalmamış; günü gününe geçmiyorlar ve halk, ekmekten başka bir şey bulamıyor.
Rus askerlerinin teçhizatı da aklın alamayacağı kadar zayıf, Yalnız Bolşevik ordusunda değil, halk arasında da insan eti yenildiği hakkındaki söylentileri teyit eder bir alay misal ve vesika var.
Führer,  konuşmamızın büyük kısmını sebze yemek bahsine hasretti. Etin insan için zararlı olduğuna eskisinden daha kuvvetli bir şekilde inanmış bulunuyor. Tabiî, harp zamanında, yiyecek usulümüzü tamamıyla değiştirmenin imkânı olmadığını da biliyor. Fakat, harpten sonra bu meseleyi ciddî bir şekilde ele almak niyetinde.
İleri sürdüğü mütalâalar gayet kuvvetli. Meselâ, otla geçinen hayvanların, diğerlerinden daha sağlam oldukları görülüyor. Sonra, esasen insanların çoğu da nebatî gıdalarla besleniyorlar. Şu da dikkate değer bir nokta: İnsanların yediği etler umumiyetle, ot yiyen hayvanların etidir. Et yiyen hayvanların etini niçin yemediğimiz, hakikaten, üzerinde düşünülecek bit noktadır.
Führer’i şimdi en fazla meşgul eden düşünce şu: Bahar geliyor. Führer bunu düşündükçe öyle seviniyor ki! Bana, şimdiye kadar baharı hiç bir zaman bu derece sabırsızlıkla beklemediğini söyledi. Bundan sonra senelerce kar görmemeyi temenni ediyor. Bu sene kıştan pek nefret etmiş.
FRANSA CEZASINI ÇEKECEK
Fransa bahsinde Führer gene eski fikrinde: Onlarla dost olmanın imkânı yok. İşbirliği ancak şimdiki halde düşünülen bir şey. Führer,  söz değil, işe ehemmiyet verilmesine taraftar. Esasen, harp ne şekilde biterse bitsin, Fransa cezasını çekecek.
Çünkü harbe o sebep oldu.
Fransa şimdi tâ 1500 senelerindeki hudutlarına kadar geri sürülmüş bulunuyor. Bu suretle Burgonya artık Almanya’nın bir parçası olacak demektir. Yani, şimdiye kadar hemen hemen hiç bir Alman arazisinde görülmemiş derecede zengin bir mıntakaya sahip olacağız.
27       NİSAN 1942 — Dün gece Rostock üzerine, şimdiye kadarkilerin en şiddetlisi olan yeni bir bombardıman akını yapıldı. Şehrin merkezindeki evlerin yüzde yetmişinin harap olduğu haber veriliyor.
Ayni şekilde şiddetli akınlarla mukabeleye devam etmemiz lâzım geldiği kanaatindeyim. Sade askerî hedefleri bombardıman etmenin de kâfi olamayacağını sanıyorum. İngilizler gibi biz de kültür merkezlerini ve bilhassa, uçaksavar tesisatı zayıf olan yerleri bombardıman etmeliyiz. Bu gibi yerler arka arkaya iki üç kere bombalanmak ve hâk ile yeksan edilmelidir. Ondan sonra belki İngilizler bizi bu korkunç taarruzlarıyla tehdit etmekten vazgeçerler.
Londra hâlâ istilâ teranesine devam ediyor ama, pek geçen haftaki kadar hararetle ve heyecanla değil. Gösterdiğimiz aksülamel faydalı oldu.
İngilizlerin daha şimdiden Kafkaslara tahrip müfrezeleri yerleştirdikleri haber veriliyor. Tam onlardan beklenecek bit şey! Esasen İngilizler bütün dünyada, başkalarının malını tahrip etmekle şöhret kazanmışlardır.
Führer’le bombardımanlar hakkında konuştum. O da benim kalabalık şehirlerin, kültür merkezlerinin bombardıman edilmesi hakkındaki fikrime taraftar. Artık vazifemiz, İngilizlerin tethişine tethişle mukabele etmek olacak. Bombardımanlara başladığımız zaman İngilizler şaşıracaklar. Takat onlar, öyle bir ırktandırlar ki, onlarla ancak, ağızlarındaki dişleri söktükten sonra konuşmak kabildir.
Führer’le, Yahudi meselesi hakkında tekrar görüştüm. Bu husustaki fikirleri gene ayni; Yahudilerin Avrupa’dan tamamıyla sürülmelerini istiyor. Yahudiler Avrupa’yı öyle büyük sefalete sürüklediler ki, haklarında düşünülecek en şiddetli ceza bile, suçlarına ııisbetle hafif kalır.
HİTLER İÇİNİ DÖKÜYOR
Reıschtag öğleden sonra saat üçte toplandı. Göring’in kısa bir açış söylevinden sonra Führer konuştu. Başlangıçta biraz tutuk olmakla beraber umumiyetle iyi idi. Sonradan bana anlattığına Söre, bazen ne söyleyeceğini şaşırdığı bile olmuş. Görülüyor ki, kış aylarında çektiği maddî ve manevî zorluk, onun üzerinde ne de olsa tesir bırakmış.
Fakat, bu tutukluğu çok sürmedi. Biraz sonra açıldı ve gayet yüksek ve zeki bir tarzda tenkit etti. Bizim generalleri de ePeyi hırpaladı. Zor zamanlarda muvaffak olamayan, soğukkanlılıklarını kaybeden bazı kimselerden bahsetti. Bu bakımdan, kendisine daha geniş salâhiyetler verilmesini istedi, hattâ isim zikrederek, bazı kimselerin vazifelerini de bu arada kendi üzerine almak arzusunda olduğunu söyledi.
Fuhrer’in bu istekleri hararetli alkışlar arasında kabul edildi. Bunun üzerine Göring tasarıyı hazırladı. Bununla Führer’e, memur,         hâkimleri istediği zaman değiştirmek salâhiyeti veriliyordu. Tasarı sürekli alkışlar arasında kabul olundu.
HİTLER İN HÜLYALARI
Nutuktan sonra Führer’le tekrar görüştüm. İçini döktüğü için çok memnundu. Fakat, sıhhatinin bozuk olduğunu ve bir aralık üç ay istirahat etmek istediğini söyledi. Fakat ne zaman, nasıl ve nereye gidip dinlenebilir ki? Bunun kabil olmadığını kendisi de biliyor. Maamafih, çok yorgun olduğu da muhakkak.
Bereket versin, Duçe ile görüşmek üzere, bir kaç gün için Obersalzberg’e gitmeye karar verdi. Orada hiç olmazsa biraz dinlenmek fırsatını bulacak. Obersalzberg zaten ona daima yaramıştır. Führer’in bilhassa şimdi sıhhatine çok dikkat etmesi lâzım. Onun için, biz de Reischstag’a projektör koydurtmadık. Üzerine şiddetli bir sinir buhranı gelip bayılması ihtimali her zaman için var.
Führer’in: «İnşallah sağ kalırım da sulhu görmek nasip olur» diye konuştuğunu duymak insanın içine dokunuyor. Onun, önümüzdeki günler için kurduğu hülyalar hakikaten insanı mestedecek kadar güzel.
28       NİSAN 1942 — İngilizlerin dün gece Rostock üzerine yaptıkları akın, bundan evvelkilerden de şiddetli oldu. Şehirde hayat hemen hemen tamamıyla durdu. Bazı yerlerdeki hal çok feci. Emir verdim: Üzerinde Rostock ve Lübeck’teki tahribatı gösteren resimlerin bulunacağı kâğıtlara Führer’in bu bombardımanlara mukabele edileceği hakkındaki sözleri yazılacak, İngiliz şehirlerine atılacak. Sonra o şehirlere akınlar yapılacak Bunun, İngilizler üzerinde büyük tesiri olacağını sanıyorum.
Führer’in nutku bütün dünyada bir takım yorumlara yol açtı; her tarafta onun lâfı oluyor. Fakat, Führer’in, bu nutku söylerken sinirli olduğu hakkındaki iddialar baştanbaşa uydurma. Fakat maalesef, Göring açış ve kapayış nutuklarında o kadar tutuk konuştu ki, ortaya bir güvensizlik havası yaydı.
Amerika’da müneccimler işbaşında: Führer’in yakında sonu geleceğini söylüyorlar. Bu oyunu biz çok iyi biliriz. Çünkü bir de kaç kere yaptık!
ŞİFRELER ÇÖZÜLDÜ
Düşmanın şifrelerinden birçoğunu çözmeye muvaffak olduk Bu sayede artık, Ankara ile Londra veya Moskova ile Londra arasındaki telgraf muhaberelerinin büyük bir kısmını öğrenebiliriz. '
Tabiî, bu işin gayet gizli tutulması lâzım; aksi takdirde kıymeti kalmaz. Halbuki İngilizler bu husussta son derece dikkatsiz davranıyorlar. İnşallah bizim gizli istihbarat teşkilâtımız aynı hatayı işlemez. Zira, onların sırlarına dair birim bildiğimiz kadarını onlar da bizim sırlarımız hakkında öğrenirlerse netler vahimolur
29 NİSAN 1942 — İngiliz kaynaklarının verdiği malumata göre  Köhln üzerine otuz tane ağır infilâk bombası, bin tanede yangın bombası atılmış. Şehirde çıkan yangınların derhal genişlemesine rüzgâr sebep oldu. Bir çok mahalleler baştan başa yandı. Yirmisi büyük olmak üzere yüz kadar yangın çıktı
Molotov dünya devletlerine hitab gene bir nota neşretti, yapılan '”fecaaileri” protesto ediyor. Aleyhimizde ne kadar yalan  uvdurmak kabilse hepsi bu notada toplanmış bulunuyor Bunların, bilhassa, işgalimiz altındaki memleketlerin ahalisi irin hazırlanmış olduğu görülüyor.
Finlandiyadaki duruma dair bir rapor aldım. Rapordan vaziyetin bizim için son derece elverişli olduğu anlatılıyor: Finlerin insan kayıpları son derere ağır, bir Fin alayının mağlûp olduğunu haber alınca, hepsinin öldüğünü Ve birçok köylerin hattâ şehirlerin erkek nüfusunun tamamile mahvolduğunu anlamalıyız.
Finler çok cesur ve kahraman bir millet.
Doğuda işgal elliğimiz yerlerdeki çeteler kışın bize çok zorluk vermişlerdi. Fakat baharın gelmesiyle çete faaliyeti hiç de azalmış değildir
Askeri vaziyet hakkında da herkesin umumiyetle bir ka¬ramsarlık görülüyor Führer ikinci bir kış seferinden bahsettiğine göre onun da Sovvetler Birliğinin işini bu yaz bitireceğini ipek sanmadıgı ileri sürülüyor.
Hakikaten, Fübrer'in nutku ortaya bir emniyetsizlik havası verdi Halk şimdi Fuhrer’ln. beğenmediği vaziyeti düzeltmek için ne yapacağını merak edivor
 Sağlık Bakanlığından gelen bir raporda, bugünkü yiyecek tayının normal saftık seviyesini muhafazaya kâfi gelmeyeceği bildiriliyor Bunu kendi şahsımda tecrübesini gördüm. Fakat çare yok.
KADINLAR TIRNAKLARINI UZATMALI MI’?
Kabine toplantısında benim bakanlığıma ait işlerde alınan tahdidata şiddetle itiraz ettim. Kat'î zaruret olmadıkça, normal medenî hayatın icaplarından ayrılmaya taraftar değilim. Geçenlerde Kara Gömlekliler, berberler aleyhine bir makale yazdılar. Fakat bence hata ediyorlar. Papazlar gibi saç uzatacak değiliz ya! Manikür işlerinde çalışacak insan bulundukça kadınların da tırnaklarını uzatmaları bence bir suç değildir.
RUSLAR ALEYHİNDE BİR SERGİ
Waechter, Berlin,  Lustgarten’de açılacak olan Sovyet aleyhtarı serginin plânlarını gösterdi. Bu büyük sergide, Bolşevizm propagandası mahiyetinde hiç bir şeyin bulunmamasına bizzat dikkat edeceğim.
Vichy’den bildirildiğine göre, General Giraud, Fransaya gelmiş. Bu ihtiyar tilki elimizden kaçtı ama, hiç olmazsa, General de Gaulle'ün yerini alamayacağına eminiz. Verdiği demeçte Petain’e sadık kalacağını bildiriyormuş.
30 NİSAN 1942 — Almanya üzerine gelen 35 tayyareden 20 si Kiel’i bombardıman etti ve 50 infilâk, 2000 yangın bombası attı. En son haberlere göre 7 kişi ölmüş, 21 kişi ağır, 9 kişi hafif yaralanmıştır.
Yangınların büyümesine gene rüzgâr sebep olmuş, 30 caddede birden evler ateş almıştır.
Bir Amerika’n subayı, İngilizlerin ellerindeki teçhizatın noksan ve eksik olduğunu, harbi kazanmak için Amerika’n silâhına güvendiklerini bildirdi.
Son hava akınlarında İngilizlerin son derece tehlikeli fosfor bombaları attıkları görülüyor. Kırlık yerlere atılan bu bombalar bir çok sığırların yanarak ölmelerine sebep oluyor. Bu harp usulü insana hayli endişe verici bir şey.
«KURT MASALI»
Roosevelt gene bir kurt masalı anlattı. Nutuk baştanbaşa riyakâr cümlelerle dolu.
Rostock’taki vaziyet hakkında tafsilâtlı bir rapor aldım. Şehrin onda yedisi silinip süpürülmüş. Yüz binden fazla insanın başka yere nakli lâzım geliyormuş.
İngilizlerin, hava akınlarında muvaffakiyet kazanmalarında yabancı işçilerin payı olduğu artık açıkça anlaşıldı. Polis tarafından bu hususta etraflı bir tahkikata girişildi. Bu kadar çok yabancı işçi çalıştırmak elbette tehlikelidir.
Rostock'ta büyük bir panik koptuğu anlaşılıyor. Bunda her halde Lenli işçiler âmil olmuşlardır.
Führer,  Obersalzberg’teki tatilini kısa kesmek niyetinde. Oraları baştanbaşa kar altındaymış. Berlin’e son gelişinde söylemişti: İki sene müddetle karın manzarasına bile tahammül edemeyecekmiş. Fakat şimdi gene karla karşılaşmaya mecbur oldu.
BİR ANLAŞMA TEKLİFİ
1          MAYIS 1942 — İngiliz parlâmento âzasından birçoğu, kültür merkezlerinin bombardıman edilmemesi hakkında Almanya ile İngiltere    arasında bir anlaşma yapılması teklifinde bulunmuşlar. Fakat, Başbakan muavini Attlee bu teklifi reddetmiş. İngilizlerin bu meseleye, bundan bir hafta evvelinden daha fazla ehemmiyet verdikleri görülüyor. Artık, müdafaa vasıtasından mahrum bir memlekete hücum etmediklerini her halde anlamağa başladılar. İngilizlerin yaptıklarına aynen mukabele edebilecek bir vaziyette olduğumuzu kendilerine öğretmiş bulunuyoruz.
İngiltere’den aldığım bir çok gizli raporlar, Amerikalıların istatistik deliliklerine İngilizlerin artık ehemmiyet vermediklerini bildiriyor. İngilizler Amerikalıların, mütemadiyen lâkırdı ettikleri halde pek az iş çıkaran kimseler olduklarına artık tamamıyla kanaat getirdiler.
LAVAL’E VERİLEN BİR EMİR
Fransadaki Büyük Elçimiz Abetz’e emir verdik: Giraud’nun, kendi arzusuyla tekrar Almanya’ya dönmesi için Laval kendisini tazyik edecek. Fakat bundan bir netice çıkacağını ben hiç zannetmiyorum.
Könisgtein kalesi komutanı kurşuna dizilmeyi hak etti. Onun ihmali yüzünden Alman devleti o derece büyük zarar gördü ki, kendisinin bunu hayatile ödemesi lâzımdır. Dua etsin ki, ben onun âkıbetini tayin edecek mevkide değilim.
TATLI BİR MUSİKİ
2          MAYIS 1942 — Yabancı muhabirlerin hava bombardımanları hakkındaki haberlerinin sansüre tâbi tutulmasını emrettim. İngilizlerin bombardıman neticelerini öğrenmek için büyük gayret sarfettikleri muhakkak.
Buna mukabil, Alman hava hücumlarında Bath, Norwich ve diğer İngiliz şehirlerinin büyük zarar gördüğünü Londra artık kabul ediyor. Coventry’deki kadar şiddetli tahribat olduğundan bahsediliyor. İşte bizim dinlemek istediğimiz musiki budur!
KÖTÜ HABERLER
Ukraynadaki durum hakkında aldığım bir rapora göre, yiyecek bakımından oradan pek fazla bir şey beklemememiz lâzım geliyor. Alman kıtaları geçtikleri yerde her şeyi tahrip etmişler. Sığır kalmamış. At vesaire gibi taşıt hayvanları da pek azalmış. Onun için, tarlaları insanlar sürüyormuş.
Almanya’daki ziraat durumu hakkında da bir rapor aldım. Bu da insana hiç cesaret verici değil. Tohumluk, işçi, benzin, beygir, sığır, hattâ güzel hava bakımından büyük bir sıkıntı içindeyiz. Hasılı, kâfi derecede yiyecek maddesi temini için lâzım olan başlıca unsurların hepsi eksik. Önümüzdeki sonbahara kemerleri biraz daha sıkmak lâzım gelecek.
Doğu cephesinde fazla miktarda doktor öldüğü için büyük bir teessür ve endişe duyuyoruz.
Ley’in 1 mayıs münasebetiyle söyleyeceği nutku Führer hiç beğenmemiş. Bilhassa üslûbu çok canını sıkmış. «Mektep çocuğu gibi yazmış» diyor. Bana haber yolladı: «Artık mektep hocalığı mı edeceğiz!» diye şikâyette bulunuyor. Bundan sonra bu gibi işlerle ben alâkadar olacağım; nutukların hiç olmazsa en basit gramer kaidelerine uygun bir şekilde düzeltilmesine dikkat edeceğim.
HİTLER MUSSOLİNİ MÜLAKATI
Führer’in Duçe ile yaptığı konuşmaya dair etraflı malûmat aldım. Führer bu görüşmeden son derece memnun. Konuşma büyük bir âhenk içinde geçmiş.
3          MAYIS 1942 — İngilizler Norwichin büyük tahribata uğradığını kabul ediyorlar. Böyle vahim hallerde bile dillerini tutmuyorlar.
Arjantin’de, memleketin bitaraf kalması için, büyük nümayişler yapıldı. Yorumlarımızda Arjantine karşı çok, çok dikkatli       davranmamız lâzım. Cenubî Amerika’daki müstakbel hâdiseler bakımından Arjantinin ehemmiyeti büyüktür.
Fransa’da Alman askerlerini öldürmek için iki teşebbüs daha yapıldı. Askerî bir trene yapılan suikast neticesinde 20 kişi öldü.
Çok şiddetli mukabelelerde bulunmağa karar verdik. Fakat bizim askerî komutanlar, kurşuna dizilecek komünistlerin, Yahudilerin ve De Gaulle’cülerin isimlerini gene ilân etmediler. Bu hususta Führer’e başvuracağım ve fikirinde ısrar edeceğim.
1 mayıs yerine resmî tatil günü olarak 2 mayıs kabul edildi. Ley bu münasebetle çok kötü bir nutuk verdi. Zaten ne zaman ağzını açsa, muhakkak bir pot kırar.
ÇILGIN BİR HAREKET
4          MAYIS 1942 — Rostock feci bir harabe halinde. Dış İşleri Bakanlığı, Kontes Ciano’ya başka yerleri bırakıp da Lübeck’le Rostock'u göstermekle büyük bir hata etti. Bundan daha çılgınca bir hareket tasavvur olunamaz. Neticesi de tahmin edildiği gibi oldu:
Kontes Ciano cumartesi günü öğleden sonra geldi. Gördüğü manzara karşısında çok fena olduğu açıkça anlaşılıyordu.
Kontesin, harabeleri görmek hususundaki arzusu ustalıklı bir şekilde atlatılır, seyahat programı tahdit edilirdi. Ona yalnız Bremen'le Hamburg’u gösterebilirdik.
Dış işleri Bakanlığındaki efendiler propaganda yapmasını pek seviyorlar ama, bir hareketin ruh üzerindeki tesirlerini evvelden hesap etmesini bilmiyorlar. İşin kötüsü, İtalyan elçisinin karısıyla İtalyan sarayından bir alay nedime de Kontes Ciano ile beraber geziyordu. Memleketlerine döndükleri zaman, gördüklerini Romanın aristokrat ve kralıcı muhitinde türlü şekilde anlatacaklardır. Ondan sonra da, çok geçmez, bunlar İngilizlerin de kulağına gider.
Bu hususta ciddî bir takibata girişilmesini emredeceğim ve Führer’e de protestoda bulunacağım.
Tabiî, bombardımanların neticesi, ferdî zaviyeden çok vahim telâkki edilebilir. Fakat vaziyeti mümkün olduğu kadar iyi göstermek lâzım.
Esasen politikacılığa özenen bu dişi mahlûklar madalyanın arka tarafını tasvir edecek zekâdan mahrumdurlar. Sonra, bizim İngiltere’de yaptığımız tahribatı da görmediler ki.
Havalar ekinlere müsait olmamakta devam ediyor. Hâlâ ne yağmur yağıyor, ne de güneş var. Vaziyet böyle gidecek olursa mahsul bu sene son derece kötü olacak.
5          MAYIS 1942 — Cripps, Hindistan seyahati hakkında demeçte bulundu. Son derece manasız ve bön sözler sarfetti. Bence bu adama lüzumundan fazla kıymet vermekle delilik ediyorlar. Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler.
ROMMEL TEHLİKEDE
İngilizlerin iddiasına göre, Rommel'i az kalsın esir ediyorlarmış. Hakikat de maalesef bu merkezde. Rommel kendi hayatı ve emniyeti hususunda çok dikkatsiz davranıyor. İngilizlerin eline düşecek olursa bütün Alman milleti için büyük bir felâket olur. Daha ihtiyatlı davranması için kendisine ihtarda bulunmamız lâzım. Diğer taraftan, böyle bir ihtimal bulunduğunu < Alman milletinin haber almaması için her tedbiri alacağım.
Norveçte, İngiltere    ile münasebette bulunan 18 casus kurşuna dizildi. Fakat bu kurşuna dizilme hâdisesi Norveçliler üzerinde ayıltıcı bir tesir yaptı. Mademki bizi sevmesini öğrenmek niyetinde değiller; o halde hiç olmazsa bizden korksunlar.
RUSLAR MEDENİ OLSAYDI...
6          MAYIS 1942 — Karşımızda medenî bir millet olsaydı doğu seferimizde şimdiye kadar çoktan muvaffak olurduk. Fakat Ruslar hakkında evvelden hesap ve tahmin yapmanın imkânı yok.
Ruslar, ıstıraba başka hiç bir milletin gösteremeyeceği kadar tahammül gösterebiliyorlar. Onları idare edenler de bunun farkındalar. Yaz için de buna göre plân hazırlıyorlar.
Felemenkte 79 kişi idam edildi. Bunlar, İngiltere    ile muhaberede bulunan casuslardır ve bu kötü hareketlerinin cezasız kalacağını zannetmişlerdir.
Sızan bazı haberlere göre, General Giraud, elinde alelade bir tren biletile, İsviçre hududuna kadar gitmeğe muvaffak olmuş, hattâ yolda bir Alman subayı ile Şimalî Afrika’daki harekât hakkında uzun uzadıya konuşmuş.
Yiyecek vaziyeti gittikçe vahimleşiyor. Hele yakında yağ bakımından büyük bir sıkıntıya uğrayacağımız anlaşılıyor. Çayır yokluğundan külliyetli miktarda sığır kestiğimiz için şimdiki halde et ihtiyatımız var.
KORREGİDOR DÜŞTÜ
7          MAYIS 1942 — Korregidor teslim oldu. General Mac Arthur de, Avustralyadan söylediği bir nutukta bunun sebebini izaha çalıştı. Halbuki sükûtu muhafaza etse daha iyi olurdu. Söylediğine göre, kendi idaresi sayesinde Korregidor geri alınacakmış. Fakat, bunu nasıl yapabileceği tabiî söylemiyor.
Fransada gene bir alay cinayetler oldu. Askerî komutanlara tavsiye ettim: Alman askerlerine karşı suikast yapılan şehirlerde ne kadar bisiklet varsa hepsini müsadere edecekler. Zira, as-kerleri öldürenler ekseriya bisikletle hücum ediyorlarmış. Bisiklet Fransada o kadar lüzumlu bir nakil vasıtası halinde ki, bunların müsadere edilmesi Fransızlar için büyük bir ceza olacak.
Fakat, teklifim o kadar yerinde ki, askerî komutanların bunu takdir edemeyecekleri mıihakkak.
Führer,  diplomatlara verilen yiyecek miktarının azaltılması hakkındaki teklifimi kabul etmedi. Diplomatların, Almanya lehinde rapor vermelerinde yiyecek istihkaklarının fazla oluşunun payı vardır, diyor. Ben buna pek inanamıyorum.
Hastalığımla biraz alâkadar olmam lâzım. Son günlerde fazla rahatsızlık vermeğe başladı. Adetâ tahammül edilmez bir hal aldı. Tedavisi de çok can sıkıyor. Hemen hemen hiç uyuyamıyorum. Sıhhatim çok bozuldu.
Maamafih, doktorlar, bu devreyi geçirdikten sonra, vaziyetimin düzeleceğini söylüyorlar, inşallah.
CHURCHILL: DEV ADAM
8          MAYIS 1942 — Churchill Avam Kamarasındaki nutkunda, şanlı bir mareşal gibi, harbe dair mübalâğalı haberler veriyor.
Bu adam hakikaten bir dev. Yalan ve iddiada birinci. İngiliz imparatorluğu onun yüzünden batacak.
Vichy, Madagaskar’daki Fransız kuvvetlerinin hezimetini kabul ediyor. Fransız imparatorluğu da yıkılmak üzere. Demokrasiler artık büyük imparatorlukları muhafaza edebilecek kabiliyette değiller. İmparatorluklar sıkı, azimli ve kat’î bir idare ister.
Dış İşleri Bakanlığı, Belçikalı çocukların İsviçre’ye gönderilmelerine müsaade etmek niyetindeydi. Ben mâni oldum. İsviçreliler bu çocukları memleketlerine kabule kendileri için reklâm olsun diye karar verdiler. Ayni zamanda onları kendi saflarına kazanmak istiyorlar. Mademki İsviçreliler Belçikalılara yardım etmek istiyorlar, yiyecek göndersinler.
GİRAUD’YU KAÇIRMAK TEŞEBBÜSÜ
Giraud bir Alman hapishanesinden gayrikanunî bir şekilde kaçtığına göre, gene ayni şekilde yakalanıp geri getirilmesi doğru olur. Bunu yapmak da pek kolaydır: Fransaııın işgal edilmemiş taraflarına birkaç adam göndeririz. Birkaç gün Giraud’yu gözden geçirirler. Sonra bir gün yakalayıp otomobile atarlar, işgal bölgesine kaçırırlar.
BİRE KARŞI ON BİN
Fransada Alman askerlerine karşı yapılan her suikast teşebbüsüne mukabil 10 bin bisikletin müsadere edilmesi hakkındaki teklifim çok iyi karşılandı. Ayrıca, bisikletlerden bizim orduda da istifade edebiliriz. Bu usulün yakında tatbik edileceğini sanıyorum.
Kiliseler ortaya müşkülât çıkarmakta devam ediyor. Bu gibi şeylere karşı en iyi mücadele çaresi, bilmemezlikten gelmektir.
9          MAYIS 1942 — Berlin’deki inzıbatsızlıktan çok şikâyetçiyim. Ben şehirde bulunmadıkça daima böyle oluyor. Fakat beni muazzap eden şu hastalıktan kurtulmak için tedaviye ehemmiyet vermek mecburiyetindeyim. Çok şükür, tedavi iyi netice veriyor.
«SULH YAPMAK İSTİYEN KİM?»
10       MAYIS 1942 — Eden, küstah bir demeç verdi: İleride Avrupa’ya önderlik etmenin İngiltere’ye düşen bir vazife olduğunu ve İngiltere’nin bu vazifeyi yerine getirmek niyetinde bulunduğunu söyledi. Bu suretle, nasyonal sosyalizme ve Führer’e karşı büyük tahkirde bulunmuş oluyor. Fakat Eden, boş kafalı adamın biridir; ciddiye almamak lâzım. Meselâ: «Hitler’le sulh yapmak bahis mevzuu bile olamaz.» diyor. Halbuki asıl mesele şu: Acaba Hitler onunla sulh yapmak arzusunda mı?
11       MAYIS 1942 — Yahudi meselesini tekrar ele almak lâzım. Berlin’de hâlâ 40 bin Yahudi var; ve indirdiğimiz ağır darbelere rağmen gene de küstahça ve mütecavizane hareketlere devam ediyorlar. Hepsini doğuya yollamak kolay bir iş değil; zira çoğu silâh fabrikalarında çalışıyorlar. Sonra, hepsini aileleriyle  beraber yollamak lâzım.
«RADYOLARI TOPLAYALIM MI?»
12       MAYIS 1942 — Pariste «Alois» isimli kısa dalga radyo istasyonumuza taarruz edildi ve maalesef bu taarruz muvaffak oldu. İki yayım tesisatı tahrip edildi. Bu tecavüze mukabele olmak üzere şiddetli cezalar vermek gerek. Askerî komutan: «İşgal bölgesindeki bütün radyoları müsadere etsek mi?» diye bana sordu. Ben bunu pek faydalı bulmadım. Halkın elindeki radyoları toplarsak kendi propaganda imkânlarımızı da feda etmiş oluruz. Buna mukabil, kendisine verdiğim cevapta, İngiltere    ile ve siyasetimize düşman olan kimselerle münasebette bulunan-ların bir listesini hazırlamasını söyledim. Bu suretle elimizde, icabında tevkif edeceğimiz rehinelerin isimleri bulunacak.
Hava hâlâ görülmemiş derecede güzel gidiyor. Büyük değişiklik olmazsa bu sene iyi mahsul alamayacağımız muhakkak.
FİLM REKABETİ
13 MAYIS 1942 — Bir Fransız filmi daha gözden geçirdim: «Annette et la Dame Blonde» adındaki bu film de Darieux'nün “Caprices” isimli filmi gibi ince ve hoş bir şey. Fransızların, sanat kıymeti olan güzel filmler ortaya çıkarmalarına mâni olmalıyız. Aksi takdirde iyi film yapmakla şöhret kazanırlar, sonra Avrupa’ film piyasasında bize kuvvetli bir rakip olurlar. Onun için, en istidatlı ve kuvvetli Fransız artistlerine Alman filmlerinde rol verilmesine çalışacağım.
15       MAYIS 1942 — Führer emir verdi: General Giraud’nun kaçmasına mukabele olmak üzere, Fransız harp esirlerine çok şiddetli muamele edilecek. Sıkı muhafaza altında bulundurulacaklar, generaller de tek başına hücrelere kapatılacaklar.
Askerî vaziyetimizin verdiği ümidi, yiyecek durumunun doğurduğu endişeler mahvediyor. Bir çok kişi karnını doyuramayacak vaziyette bulunuyor. İnsanın karın aç olunca mücadele kuvveti de azalır.
16       MAYIS 1942 — İngilizler, hava akınında 1000 kayıp verdiklerini bildiriyorlar. Halbuki onların hava bombardımanlarında biz bunun yarısı kadar bile zayiat vermedik. Bu da İngilizlerin her şeyde ne kadar mübalâğa ettiklerini gösteriyor.
17       MAYIS 1942 — Öğleyin Magda ( Geobbels’in karısı) ile çocuklar geldiler. Her zamanki gibi gene memnun oldum, neşem yerine geldi. Magda, Anneler Günü münasebetile bin kadar kadının önünde söylev verecek. Bunu düşündükçe heyecanlar geçiriyor. Kendisine pek itimadı yok.
YENİ BALONLAR
19      MAYIS — Berndt (Genç bir gazeteci.) propagandalarımızda gizli ilimlerden nasıl istifade edebileceğimize dair bir plân hazırlamış. Hakikaten, İngilizlerle Amerikalılar böyle şeylere pek inanırlar.
Onun için, istikbal hakkında kehanette bulunanları toplayıp propaganda servislerimizde kullanmalıyız. Nostradamus'un adını gene sık sık tekrar etmek lâzım gelecek.
20       MAYIS 1942 — Dr. Kriegk adındaki gazeteciyi artık Lizbona yollamak zamanı geldi. Doğu cephesini gezip dönen bu gazeteciye, Lizbonda etrafa neler yayacağına dair talimat vereceğim. Bu arada, meselâ Alman kıtalarının cephenin cenubuna değil, merkezine doğru bir taarruza hazırlandıklarını söyleyecek. Bu suretle, dünya basınına güzel bir balon uçurmuş olacağız.
YAĞMUR DUASI
21       MAYIS 1942 — Yiyecek vaziyeti bize büyük bir endişe veriyor. Bilhassa tohum meselesi çok mühim. Gelecek sonbaharda feci bir hububat sıkıntısı çekeceğimiz ve ekmek tayınını çok fazla kısmağa mecbur olacağımız anlaşılıyor. Ekmeğe bugünkünden daha fazla arpa karıştıramayız, çünkü o zaman ekmeğin hem şekli bozulur, hem de besleyici hassası azalır.
Hulâsa, insan zekâ ve teşkilâtile halledilemeyecek bir mesele karşısında bulunuyoruz. Her gün gökyüzüne korka korka bakıyoruz ve: «Şu beklediğimiz yağmur ve güneşi ne zaman bir arada göreceğiz!» diyoruz.
Führer nihayet Darre’yi (İaşe bakanı.) defetmeğe karar verdi. Yerine Backe geçecek. Bu haberin gazetelerin ilk sahifelerinde bildirilmemesi için Führer’e rica ettim. Zira, o zaman halk, yiyecek durumundaki bütün aksaklıklardan Darre’nin mesul olduğunu zanneder ve kabahati Nasyonal Sosyalist Partisine bulur. Çünkü Darre, ne de olsa, Nasyonal Sosyalist partisine mensup bir bakan. Führer teklifimi kabul etti.
Darre’ye benim şahsen hiç bir kıymet verdiğim yok. Nazariyeleri baştan aşağı uydurma. Hele «kan ve toprak» diye tutturduğu düstur, gerek onun, gerek avenesinin dilinde o kadar sık kullanıldı ki artık bütün kıymetini kaybetti. Şimdi bu lâfa kimsenin kulak astığı bile yok.
GOEBBELS’E GÖRE ANKARANIN KANAATİ
22       MAYIS 1942 — İkinci bir cephe açılacağına Ankara’da kimse inanmıyor. İngiltere’nin sadece, Mihver devletlerine karşı blöf yaptığı ileri sürülüyor.
Ben, İngilizlerin ikinci cephe açmaya mı, yoksa Almanya üzerine hava akınlarım arttırmaya mı hazırlandıklarını pek kat’î olarak tayin edemiyorum. Yalnız, İngilizlerin cephe boyunca hava bombardımanlarını kesmiş olmaları meraka değer bir şey olsa gerek.
SİYASETİ DEĞİŞTİRMEK LÂZIM
Doğudaki halka karşı siyasetimizi değiştirmek lâzım geldiği kanaatindeyim. İtimatlarını kazanacak olursak çete tehlikesini bir hayli önlemiş oluruz. O zaman bir çok yerlerde yalancı hükümetler kurmak ta kabildir. Halk hoşuna gitmeyen kararlardan dolayı ondan sonra, doğrudan doğruya bizi değil, bu hükümetleri mes’ul tutmaya başlar.
Yine patates buhranı başladı. İhtiyat olarak sakladıklarımızı şimdi tohumluk patates olarak kullanmak zorunda bulunuyoruz.
Memleketin muhtelif yerlerinden gelen haberler halkın, yiyecek durumundan dolayı gittikçe daha fazla şikâyet etmeye başladığını gösteriyor.
GENE BİZE ATFEDİLEN BİR KANAAT
23       MAYIS 1942 — Ankara’daki kanaate göre Kafkasya ile Moskova’yı alacak olursak Rusların teslim olmaları ihtimali vardır. Ben bunu mümkün görüyorum ama, pek fazla ihtimal vermiyorum. Bugün Rusya’yı idare eden adamlar, hata işlemekte kanıksamış kimselerdir.
RADYODAKİ SAÇMALIKLAR
İnanılır bir kaynaktan öğrendiğime göre, radyodaki İngilizce yayımlarımızın çok tesiri oluyor. Bununla beraber, fazla mütecaviz, tahrikâmiz bir şekilde konuşursak veya çok yüksekten atarsak elbette ki, bir şey elde edemeyiz. Bunu adamlarımıza defalarca söyledim ve bu saçmalığa bir son verilmesi için ısrar edeceğim. Bugün İngilizlerle ancak dostane ve mütevazi bir şekilde konuşursak bir neticeye varabiliriz.
İngiliz spikeri Lord Hav-Hav bilhassa ısırıcı tenkitlerde mükemmel; fakat bence böyle iğneli lisan kullanmak zamanı artık geçti. Harbin ilk senesinde halk, ince bir zekâ eseri gösterilen nutukları az çok dinlerdi. Fakat şimdi ahali lâf değil, iş istiyor.
Dusseldorf Gauleiter’i Flarian beni görmeğe geldi. Benim doğduğum şehirdeki Rheydt şatosunun resimlerini gösterdi. Şatoyu tamir edip yeniden oturulabilir hale koyuyorlarmış. Yeni şekli gayet güzel. Bittikten sonra ikametgâh olarak benim emrime verilecek.
Führer Berlin’e geldi. Doğudaki vaziyet hakkında kanaati çok iyi. Harkov civarındaki muharebenin zaferle biteceğini ve bunun daha mühim neticeleri olacağını umuyor.
Führer,  ticaret gemilerine karşı yapılan muharebeden de çok ümıdvar. Önümüzdeki ay içinde denizlerde şimdikinin bir buçuk misli denizaltımız faaliyete geçecek. Bu suretle, batırdığımız gemilerin sayısı birdenbire yükselecek. Führer’e göre, bu, düşmanın sinirleri üzerinde büyük bir darbe teşkil edecek.
Bundan birkaç ay evvel Churchill'le Roosevelt, Alman denizaltı tehlikesinin geçtiğini zannetmişlerdi. Yeni hücumlarımızı görünce yanıldıklarını anlıyacaklar.
HARP FELSEFESİ
Führer,  harp esnasında adalet idaresinin değiştirilmesi hususundaki fikrini tekrar anlattı. Ona göre, bir millet daima üç kısımdan ibarettir:
1) Suçlu unsurlardan mürekkep küçük bir menfi zümre;
2)        İdealistlerden mürekkep gene küçük bir müsbet zümre;
3)        Hangi tarafa gideceğini bilmeyen geniş zümre. Harp zamanlarında idealistlerin sayısı son derece azalır; fakat suçlu unsurlar aynile kalır. 
Onun için, adaletin gayet sıkı kullanılması ve muvazene tesisine çalışılması lâzımdır. Milletin en mümtaz evlâtları cephelerde kırılırken suçluların, âdeta adaletin himayesine sığınarak kurtulmaları doğru değildir. Bir suç işleyip iki, üç sene hapse giriyorlar, rahat rahat oturuyorlar. Ondan sonra, harp bitince de serbest bırakılıyorlar. İdealistler ise, eskisine nazaran azaldıkları için, bir cemiyet içinde artık onlara karşı bir muvazene unsuru teşkil edemez oluyorlar.
Onun için, harp zamanında suçluların çok ağır cezalara çarptırılması lâzım. Mademki askerler, idealistlik uğrunda hayatlarını tehlikeye koyuyorlar, ötekilerin de, işleyecekleri suçlara mukabil ölümü göze almaları gerek.
Fakat, bizim Adalet Bakanlığı, bıı kadar mantıki bir muhakemeyi bir türlü anlayamıyor. Onun için, adalet mekanizmasını daimî bir nezaret altında bulundurmamız icap ediyor.
Fransada, askerlerimize karşı yapılan suikastlere mukabil bisikletlerin müsadere edilmesi hakkındaki teklifimi Führer harikulâde buldu.
ZARAH LEANDER’İN BİR FİLMİ
Leander’in yeni filmi hakkında Göring'le konuştum. Filmde bir hava teğmeninin, bir şantözle beraber bir geceyi nasıl geçirdiği anlatılıyor. Başkomutanlık bunu manevî bakımdan tahrikâmiz (Kışkırtıcı. Tahrik edici ) buldu. Göring ise, aksi iddiada: Bir hava teğmeni böyle bir fırsatı kaçırmaz, kaçırırsa hava teğmeni değildir, diyor. Başkomutanlığın lüzumundan fazla hassas davrandığını söylüyor.
Ben, buna kendi hesabıma sevindim. Çünkü Başkomutanlık film işlerinde bana da hayli zorluk çıkarıyor.
(Goebbels’in hatıra defterinde 1942 Haziranından aralık ayına kadar olan kısım eksiktir. Bu müddet zarfında birçok mühim hâdiseler olmuştur: Churchill Moskova’ya gitmiş, Alman ordusu Stalingrad önünde bozguna uğramış, Brezilya harbe girmiştir. İngiliz uçakları günün her saatinde Almanya’yı bombardımana başlamış, Şimalî Afrika’da Sekizinci Ordu taarruza geçmiş ve Fransız filosu Toulon limanında kendi kendini batırmıştır.)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar