GOEBBELS’İN HATIRALARI -Goebbels Diaries 1942-1943 -2-
VAHDET GÜLTEKİN
2. BÖLÜM
AMERİKALILARA
KARŞI
8 ARALIK 1942 — Amerikalıların karşısına tecrübeli Alman
kıt’alarının çıkmasını ne kadar isterdim! Tunus’ta Amerika’n paraşütçülerini
kaçmaya mecbur eden kuvvetlerimiz pek o kadar seçme olmadığı halde, gene büyük
bir muvaffakiyet kazandık sayılır. Çok büyük lâkırdı eden şu Amerikalıların
karşısına meselâ Leibstanderte kıtaları çıksaydı bizim için kim bilir ne büyük
bir zafer olurdu!
Japonlar, deniz muharebelerine
dair bir senelik bilânço neşrettiler. Rakamlar hayli kabarık. Belki de biraz
mübalâğa var. Fakat, harbin tamamıyla Japonların lehine gittiği muhakkak.
BİR
CASUSLUK DAVASI
Buenos Aires’te Alman casusları
aleyhinde büyük bir dava başladı. Para ile tutulmuş bazı adamlar, casusluk
işinde rolleri olduğunu itiraf etmişler. Diğer alâkalıların isimlerini
vermeleri bekleniyor.
Bu dâvanın, Roosevelt’in emri
üzerine açıldığı muhakkak.
Sports Palatz'da söylediğim
nutkun nasıl olup da beş saat sonra B.B.C. tarafından verildiğini öğrendiğim
zaman aklımı kaçıracak gibi oldum. Nutku Londraya casuslar değil, bizim
Okyanus-Aşırı İstihbarat Büro’muz göndermiş! Böyle bir şeyi nasıl yaptılar,
havsalam almıyor. Fakat, maalesef, hakikat bu. Bunları gördükçe insan ne
yapacağını şaşırıyor.
KADINLARIN
AHLÂKİ VAZİYETİ
Kadınların ahlâk bakımından çok
bozuldukları hakkında Führer de benimle beraber. Harbin dördüncü yılındayız'
artık ahlâk meselesiyle ne kadar sıkı bir şekilde meşgul olsak gene azdır. Bu
vaziyete sebep olan âmilleri daima gözönünde bulundurmalıyız.
Fakat Führer, Alman kadınlarının harp esirleriyle münasebette bulunmamaları hakkında yeni
kanunî hükümler ihdas edilmesine henüz müsaade etmiyor.
ÖLÜDEN
FAZLA KAYIP!
11 ARALIK 1942 — İtalyanın zayiat listesi hiç de iftihar edilecek
mahiyette değil. Kasım ayı zarfında Afrika’da 300 İtalyan ölmüş. Fakat 23 bin
kişi de kayıp olarak gösteriliyor. Emir verdim: Alman basınında bundan hiç
bahsedilmiyecek.
İsveçliler bize kaışı son
zamanlarda pek soğuk, hattâ küstah hareket etmeğe başladılar. Biz doğu
cephesinde ne kadar yerimizde sayarsak İsveç basınında da küstahlık o nisbette
artıyor, bizden korkmağa lüzum olmadığı kanaati yerleşiyor.
12 ARALIK 1942 — Sabahleyin 11 i geçe Dresden’e vardık. Frau
Raubal (Hitler’in üvey kızkardeşidir. Hitler, eskiden onun evinde otururdu. Fakat
sonradan aralarında geçimsizlik çıkmış ve Hitler onun düğününe bile
gitmemiştir.) gelip beni otelde gördü. Ailesine dair bir çok haberler verdi:
Kocası, 65 yaşında olduğu halde, bir seneden fazla bir zamandır doğu cephesinde
imiş.
Faru Raubal çok iyileşmiş ve
hoş bir kadın olmuş. Kendisile uzun uzun konuştuk ve eski günleri yâdettik.
ESİRLERİN
ZİNCİRLERİ ÇÖZÜLDÜ
İngilizler, Kanadadaki Alman
esirlerinin zincirlerini çözdüler. İngiliz gazeteleri «bir daha yapmayacağız»
demekte müttefikler. 15 Aralığa kadar biz de İngiliz esirlerinin zincirlerini
çözeriz, zannediyorum. O zaman bu çirkin şeyden biz de kurtulmuş olacağız.
YAHUDİLERİ
HİMAYE EDENLER
13 ARALIK 1942 — Yahudi
güruhunu imha ettiğimiz için bence İngilizlerle Amerikalılar da memnun. Fakat
bunu, tabiî, açıkça kabul etmiyorlar. Çünkü; İngiliz ve Amerika’n basınını
Yahudiler idare ediyorlar ve edecekler. Bu meseleyi biz bile açıkça ortaya
atamayız.
İtalyanlar Yahudi meselesinde
pek gevşek davranıyorlar. Tunustaki ve Fransadan işgal ettikleri yerlerdeki Yahudileri
himaye ediyorlar. Zorla çalıştırmağa göndermiyorlar, üzerlerinde Yahudi yıldızı
bulundurmağa mecbur etmiyorlar.
Her yerde, hattâ bizim
müttefikler arasında bile, Yahudilerin dostları ve hâmileri var.
Mihver ortaklarımızdan yana
bizi şikâyete sevkeden diğer bir şey de, yabancı işçilere karşı yaptıkları
muamele. Aşağı Silezyada, idari makamlar tarafından neşredilen bir broşürde
İtalyanların pek gevşek insanlar oldukları, bilhassa yabancı işçilerin Alman
kadınlarıyla olan münasebeti meselesini pek ciddiye almadıkları bildiriliyor.
Fakat Avrupa’ karşımıza öyle
meseleler çıkardı ki, bunların hal çaresini bulamıyoruz.
14 ARALIK 1942 — Hanover hemen hemen eski sulh günlerindeki
halini almış. Mazinin izleri âdeta tamamıyla silinmiş gibi... 5 bin kişilik bir
kalabalık önünde nutuk verdim. Hâleti ruhiyem çok iyi idi. Bu bölgede halkın
kuvve-i maneviyesinin bozuk olduğunu kimse iddia edemez.
İNGİLTERE
UYAN!.»
Londradaki
hahamlar toplanmışlar, şiddetli bir protesto neşretmişler. Başlıca lâkırdıları
şu: »İngiltere, uyan!» Ne tuhaf! Bizim onbeş sene evvelki sözlerimizi şimdi
Yahudiler kullanıyorlar.
İnsanlığın başına gelen
felâketin başlıca manevî âmili Yahudilerdir. Bunun cezasını çekmeleri ve,
Führer’imizin dediği gibi, Yahudi ırkının Avrupa’dan, hattâ bütün dünyadan yok
edilmesi lâzımdır.
15 ARALIK 1942 — Montgomery Amerika’n ve İngiliz gazetecilerini
geceleyin yataklarından dışarı uğrattı. Verdiği haber de şu: Rommel’i, tam
yakalayacağı sırada, elinden kaçırmış. Bu haber dünyayı telâşa vermeğe değer
mi!
İşlerim o kadar çok ki,
geceyarısından sonraya kadar çalışmak zorunda kalıyorum. Şimdi de Noel günleri
geliyor; ayrıca, bir takım merasimler başlıyacak. Şu Noel gürültüsü bir sona
erse öyle memnun olacağım ki!
ROMMEL’E
MEDHİYE
16 ARALIK 1942 — İngilizler Rommel e müthiş kızıyorlar. Onlarla
muharebeye tutuşmaması ağırlarına gidiyor. Şimdi Kahire’den bin kilometreden
fazla uzaklıkta bulunduklarını, nakliyatın yarısını denizden yapmağa mecbur
olduklarını ileri sürerek hallerinden şikâyet ediyorlar.
Montgomery artık bir zekâ
muharebesine giriştiklerini söylüyor. Manasız bir şey. Fakat belki de, Rommel’i
neden mağlûp edemediğini bu suretle izah etmiş oluyor...
Rommel dedim de aklıma geldi:
Bugün, bir havadis filminde Rommel’i gördüm. Tam üç çeyrek saat,
muvaffakiyetlerinden bahsetti. Elleriyle işaretler yapmadan, klasik şekilde
konuştu. Cümleleri de o kadar muntazamdı ki, hemen hemen hiç bir sözünü tashih
etmek zorunda kalmadı. Büyük bir şahsiyet olduğu sözlerinden, konuşma
tarzından, yüzünün hatlarından ve duruşundan belliydi.
İngilizlerin ondan korkmaları
ve onun karşısında gayet ihtiyatlı davranmak lüzumunu duymaları pek tabiî.
Şimdiye kadarki hâdiselerde bile Rommel onların başına öyle belâlar sardı ki,
İngilizler artık adımlarını hesaplı atmak istiyorlar.
AMERİKALILAR
HARPTE ACEMİ
Giensinth Oberursel kampındaki
esirleri sorguya çekmiş; aldığı cevaplar üzerine bana bir rapor yollamış.
Bu rapordan anlaşıldığına göre,
Amerikalılar muharebelerde son derece fena hareket ediyorlar, acemiliklerini
açıkça gösteriyorlar. Tayyareciler, hâlâ şahit oldukları kazaların tesiri
altındalar. Sonra, memleketlerine hasret çekiyorlar. Vatanları aleyhinde
herhangi bir harekette bulunmağa hazırdırlar.
Bütün bunlar, Amerika’nın
hakikî bir millet mefhumuna sahip olmadığını gösteriyor.
Tabiî, İngilizler öyle
değiller. Ekserisi, hayli macera geçirmiş, tecrübeli askerler. Fakat,
korkuyorlar: Hâdiselerin ileride alacağı şekilden, harbin neticesinden ve
bilhassa Alman askerlerinden korkuyorlar.
AngloSaksuıılarla Sovyetler
Birliğinin kat’î zafer kazanacaklarını kimse zannetmiyor. Diğer taraftan,
Almanya’nın da kat’î bir zafer kazanabileceğini zanneden de yok. Umumiyetle,
harbin karşılıklı müzakere yolu ile sona ereceği kanaati hâkim.
Gerek İngiliz, gerek Amerika’n
harp esirlerinde göze çarpan en mühim nokta şu: Siyasî anlayışları sıfır. Bu
harbin en iptidaî âmillerinden bile haberleri yok. Hemen hemen hepsi
Yahudilerin aleyhinde. Fakat bu, meseleyi şuurlu bir şekilde anlamaktan ziyade,
hissî bir aksülâmelden ileri geliyor.
Churchill İngiliz tanklarının
kötü olduğuna dair yapılan ithamlar karşısında kendini müdafaa zorunda kaldı.
Bunun için de tâ Dunkerkten sonraki hâdiselere kadar anlattı. Verdiği rakamlara
bakılınca, o günlerde İngiltere’nin ne tehlikeli anlar geçirmiş olduğu
anlaşılıyor.
Bunun üzerine insanın aklına
gayriihtiyarî şu sual geliyor:
Acaba 1940 sonbaharında ayni
hızla harekette devam etseydik kat’î zaferi elde edemez miydik?
UKRAYNALILARA
GIPTA
Berlin’ Kreisleiter'i Kehrein,
askerî propaganda için Ukraynaya gönderilmişti. Dönüp gelmiş. Oradaki vaziyet
hakkında bana rapor verdi. Ukraynalılar çok candan insanlarmış. Ayni zamanda,
gayet çalışkanmışlar. Kadınları çok derli toplu ve temizmişler. Bütün işlerin
idaresini erkekler ellerine almışlar. Halbuki biz Almanlar, büyük bir halk
kütlesini, yahut geniş bir memleketi bir iki yüksek makamla idare etmesini
bilmiyoruz. Her şeyi kontrol edecek bir mekanizma kuracak yerde, daima
kırtasiyeciliğe düşmek tehlikesinde bulunuyoruz.
RUSYA’DAN
GELEN KARTLAR
17 ARALIK 1942 — Rusya’daki Alman harp esirlerinden ilk defa
olarak haber aldık. Esir kamplarından Almanya’ya beş, altı yüz posta kartı
geldi.
Bunların hiç birinde propaganda
sayılabilecek bir şey yok.
Fakat Bolşeviklerin propaganda
yapmayı düşündükleri muhakkak. Maksatları her halde şu olacak: Evvelâ esirlerle
memleketIerindekiler arasında zararsız kartlarla münasebet tesir etmek,
sonradan propagandaya başlamak. Onun için, bu meseleyi ciddiyetle ele aldık.
Bundan sonra, esirlerin
kartlarda bildirdikleri istekleri hükümet tarafından yerine getirilecek; fakat
kartlar, üzerindeki adrese gönderilmiyecek. Bu hususta çok ihtiyatlı davranmak
lâzım.
18 ARALIK 1942 — Doğu cephesindeki hâdiseler beklediğimiz
neticeyi vermedi... Anlaşılıyor ki, Stalingrad etrafındaki müdafaa halkasını
kırmak bazılarımızın zannettiği kadar kolay olmayacak.
Tunusta vaziyet bundan birkaç
hafta evvel çok vahimdi. Maamafih, artık talihimiz düzeldi. Karşımızda General
Anderson gibi, gayet hesaplı ve ihtiyatlı hareket eden bir komutan var. Onun
yerinde meselâ Rommel gibi bir general bulunsaydı muhakkak ki, bizim için çok
fena olurdu.
DOĞRU
SÖYLEYENİ.
General Nehring geri çağırıldı
(General Walter Nehring Afrika’da Mareşal Rommel'in idaresi altında bazı
kıt’alara komutanlık ediyordu.). Son derece kara görüşlü bir adam. Harbi
kazanabileceğimize inanmıyor. Onun yerine General von Arnim tayin edilecek. Şu
muhakkak ki, nazik durumlarda sade askerlik bakımından değerli olmak kâfi
değildir; karakterin de büyük bir ehemmiyeti vardır.
ROOSEVELT
İNATÇIDIR..
Haber aldığımıza göre,
Chuıchill, Noele doğru Washington'a gidecekmiş. Anlaşılan, Roosevelt,
Churchill’in düşüncesizlik ederek imzaladığı taahhütlerin yerine getirilmesinde
ısrar ediyor. Roosevelt pek hatır, gönül dinlemiyen bir adamdır. Gayet
hodgâmdır, inatçıdır; ne olursa olsun muhakkak hedefine varmak ister.
Stalingrad daki vaziyet biraz
endişe verici mahiyette. Führer genel karargâhtan ayrılamıyor. Yazık: Führer bu
kış da, kısa bir müddet için bile olsun, dinlenemeyecek.
YAHUDİLERİN
BEDDUASI
Kudüs Yahudileri
bizim aleyhimizde gürültülü nümayişler yaptılar. Ağlama Duvarı önünde Tevrat
okuyarak Führer’e, Göring’e, Himmler’e ve bana beddua ettiler. Fakat, şimdiye
kadar ben kendi hesabıma bunun tesirini görmedim.
Subay
namzetlerine Führer’in yerine Göring hitabede bulundu. Albay Martin nutku pek
beğenmemiş. Göring iyi konuşamamış, hele harp sahasında ölenlere dair söylediği
sözler pek hoş kaçmamış.
19 ARALIK 1942 — Düşman basını bizim doğudaki vaziyetimizi âdeta
ümitsiz olarak gösteriyor. Stalingrad'ı almak için yapılan mukabil Alman
taarruzlarının tamamıyla akim kaldığı ileri sürülüyor. Gene bu iddialara göre
Don bölgesi Alman ordusunun mezarı olacakmış.
Churchill Noeli geçirmek üzere
Washington’a giderken gazetelerin ona güzel bir zafer teranesi uydurmak
istedikleri açıkça anlaşılıyor. Her halde Churchill, Roosevelt'in karşısına boş
ellerle çıkmak istemiyordu.
ROMMEL
BENZİNSİZ KALDI
Rommel’in pek iyi bir vaziyette
bulunmadığı muhakkak. Elden bir mektup aldım: Tafsilât, çok endişe verici bir
mahiyette. Bilhassa tank ordumuzun durumu pek feci. Asıl mesele Rommel’in
benzinsiz kalması. Şimdiye kadar İngilizlerin kıskaçlarını yarmağa muvaffak
oldu. Benzin olup da tanklar ilerliyebilseydi düşman üzerinde muhakkak ki,
kahir bir zafer kazanırdı. Fakat maalesef talihi yokmuş. Bu talihsizlik onu da,
etrafındakileri de büyük bir yese düşürdü.
Peki, bu takdirde şimalî
Afrika’daki vaziyetimiz ne olacak? Buna kestirme bir cevap verilemez. Çünkü
akla gelmedik bir Çok şeyler vaziyeti pekâlâ değiştirebilir. Kehanette
bulunmağa cesaret edemiyorum.
Eden Avam Kamarasında Yahudi
meselesi hakkında demeçte bulundu ve sorulan suallere cevap verdi.
Arîler arasında Yahudi varsa o
da muhakkak ki, İngilizlerdir. İngiltere’nin lavanta kokulu Dış İşleri Bakanı
Eden, bütün o, havradan gelme insanların arasında derhal göze çarpıyor. Zaten
aldığı terbiye, gördüğü tahsil hep Yahudi tahsil ve terbiyesi.
GOEBBELS'E
SUİKAST
Hayatıma suikast hazırlayan bir
hain idam mahkûm edildi. Bizim eve giden köprünün altına mayın koymuş ve
uzaktan patlatılmak üzere tertibat almış. Bereket versin ki, iş oraya varmadan
keşfedildi. Allaha şükür.
20 AHALİ K 1942 — Stalingrad
işinde zorlukla karşılaştık. Hava nakliyatı lâzımgeldiği şekilde işlemiyor,
çünkü havalar kötü gidiyor. Kıtalarımıza kâfi derecede yiyecek
yetiştiremiyoruz.
Rommel gene İngiliz kıskaçları
arasından kurtulmağa muvaffak oldu. Fakat vaziyetinin, çaresiz değilse bile,
son derece vahim olduğunu da kabul etmemiz lâzım.
İngiliz'ler ondan hâlâ
şaşırtıcı hareketler bekliyorlar ve oynayacak yeni bir oyunu olduğuna kani
bulunuyorlar. Fakat işin içinde olanların gayet iyi bildikleri bir hakikat var
ki. o da şu: Rommel benzinsiz hiç bir şey yapamaz.
Yeni bir mektup daha aldım:
Rommel in etrafındakiler o hale gelmişler ki, kendilerini artık ölmüş saymağa
başlamışlar.
Biz elimizden geleni yaptık.
Fakat hâdiseler maalesef bizden daha kuvvetli çıktı. Deniz yolu ile
gönderdiğimiz malzemenin çoğu zayi oldu. İngilizlerin o civarda tahminen on beş
denizaltı gemisi mütemadiyen dolaşmakta.
Fransız Afrika’sındaki vaziyet
de pek iyi değil. Görünüşe göre Amerikalılar Fası İspanyollardan almağa
azmetmiş bulunuyorlar. Belki de Franco bu kadar gevşek davranmış olmasının
cezasını nihayet çekecek. Bizim dediğimiz zaman Cebelitarık’ı ele geçirmeğe
teşebbüs etseydi, şüphesiz, şimdi gayet emin bir vaziyette bulunurdu.
İTALYANLARA
TATLI BİR HAP
Ciano, Führer’iıı genel
karargâhına geldi. Müzakereleri bizzat Führer idare ediyor. Bu suretle, artık
lâf ebeliğinden kurtulduk demektir.
Bu müzakerelerde İtalyanları
şimalî Afi ikaya malzeme şevki için daha fazla gemi tahsisi hususunda iknaa
çalışacağız. Çünkü her şey buna bağlı.
Eğer İtalyanlar donanmalarını
harbin sonuna kadar hiç bir zayiat vermeksizin ellerinde tutmak niyetindelerse
çok tehlikeli ve zararlı bir siyaset takip ediyorlar demektir. Führer belki de
İtalyan donanması hakkında bizim de söz söylemeğe hakkımız olduğunu ileri
sürecek. İtalyanlara bu acı hapı, Fransa üzerinde daha fazla imtiyaz vererek,
tatlılaştırıp yutturmak kabil
Vazifemden dolayı beni tebrik
eden bir çok mektuplar alıyorum. Çok kişi makalelerimi göklere çıkarırcasına
methediyor.
Akşamları biraz çocuklarla
meşgul olacak zaman bulabiliyorum. Onlarla bir arada bulunmak bana büyük bir
zevk veriyor. Fakat yazık ki insan, çocuklarını bile sık sık göremiyor... Bir
kere harp bitsin, ondan sonra çocukların büyütülmesi ve terbiyesi işile daha
fazla meşgul olacağını. Benim için bundan daha zevkli bir şey olmaz.
★
(Goebbels’in
hatıra defterlerinde 1943 ocak ve şubat aylarına ait olan kısımlar eksiktir. Bu
müddet zarfında General Von Paulus, Stalingradı muhasara elmiş, Churchill’le
Roosevelt Casablanca’da buluşmuşlar, Montgomery Trablusgarbı alınıştır. Gene bu
iki ay içinde Müttefikler Almanya kayıtsız, şartsız teslim olmadıkça sulh
yapılmıyacağını ilân etmişler, Mussolini Cianoyu Diş işleri Bakanlığından
azlederek İtalya’nın idaresini tamamıyla kendi eline almıştır.)
MÜHİM
GÖRÜŞMELER
1 MART 1943 — Finlandiyadaki vaziyet gittikçe karışıyor.
Berlin’deki Fin elçisi Kivimaaki Helsinki'ye çağırıldı.
Öğleden sonra Speer bana
Obersalzberg'den telefon etti.
Göring'le iki kere uzun uzun
görüşmüş. Göring'in işittiği ve yanlış haber aldığı bazı şeylerden dolayı
başlangıçta biraz canı sıkılmış. Italyaya gitmeden evvel benimle konuşmak
istiyormuş. Gelecek pazartesiye tayyare ile gidip kendisini göreceğim. Bu
konuşmamız neticesinde, inşallah, Führer’in en yakın arkadaşları arasında tam
bir işbirliği husule gelir.
2 MART 1943 — Berlin’den Yahudileri artık tamamıyla çıkarmağa
başladık. Geçen cumartesi hepsini birdenbire topladık. Derhal doğuya doğru
sevkedilecek. Fakat, maalesef, yüksek muhitlerimiz, bilhassa münevver tabaka,
Yahudiler hakkındaki siyasetimizi gene anlamadılar, hattâ bazı hallerde
onlardan tarafa çıktılar. Bunun neticesi olarak, plânlarımız vaktinden evvel
duyuldu ve bir çok Yahudiler elimizden kurtuldu. Fakat, nasıl olsa, sonradan
yakalarız.
GÖRİNG’İN
SEVİMLİLİĞİ
Öğleden sonra saat dörtte
Göring’in evine gittim. Evi, âdeta bir kış melcei gibi, tepelerin üzerinde,
gayet yüksekte. Göring beni çok hararetli bir şekilde karşıladı ve son derece
samimî olarak konuştu. Üzerinde biraz tuhaf bir elbise vardı; kendisini
tanımayan biri olsa, bunu görünce kahkahalarla gülerdi. Fakat, onun âdetidir;
ekseriya böyle giyinir ve bu ona bir sevimlilik veriyor.
KORKULU
BİR DÜŞÜNCE
Derhal mevzua geçtik. Vaziyet
hakkında izahat verdi. Fakat. bu izahat bana biraz sathî göründü. Maamafih, ne
de olsa, hâdiseleri hakikî mahiyetile öğrenmiş olduk. Göring doğudaki durumu
umumiyetle iyi buluyor. Fakat, bütün gayretimizi doğuya vererek batıyı ihmal
ettiğimiz için endişe duyuyor.
Hakikaten, İngilizlerle Amerikalılar
birdenbire karaya çıkacak olurlarsa ne yaparız? Bunu düşünmek bile insanı
korkutuyor.
Tunus hâdiseleri Göring’in
beklediği gibi çıkmamış. Göring Rommel’den pek fazla bir şey ummuyor.
«İlerlemede iyidir, fakat vahim vaziyetleri ve kuvvetli taarruzları
karşılamaktan, âcizdir » diyor.
Belki de doğru. Rommel şimalî
Afrika’da o kadar uzun müddetten beri ve öyle kötü şerait altında çarpıştı ki,
bunların, mâneviyatı üzerinde muhakkak ki tesiri olmuştur. Fakat bence Göring
hükmünü daha ziyade Kesserling’in tesiri altında veriyor. Çünkü Kesserling
eskidenberi Rommel’in aleyhindedir.
Göring, işin sonunda Afrika’yı
kaybedeceğimize kani. «Fakat doğuda muvaffak olursak Afrika’yı kaybetmemizin
pek o kadar ehemmiyeti yoktur» diyor. Anglo-Saksonların askerî kuvvetleri
hakkında beslediği iyi kanaat de hâlâ değişmemiş. Diğer taraftan. İngiliz
plütokrasisinin Bolşeviklerle işbirliği kurduğuna inanmıyor.
Göring, bana Sovyet harp
kuvvetinin mahiyeti hakkında pek malûmattar değil gibi göründü. «Bolşevikler
bütün bu silâhları ve askerleri nereden buluyorlar?» diye tekrar tekrar sordu.
Siyasî hâdiselerden uzak kaldığı anlaşılıyor. Onun için, bir takım yanlış
fikirlere sahip olmuş.
Fakat bunları düzeltmek
kolaydır. Çünkü onun iyi bir tarafı vardır: Şuur ve mantık dairesinde düşünmesini
bilir ve bir çok müşkül durumlardan bu sayede kurtulur. Siyasî şeflerimizle
artık yakından temasta olmadığı için her halde biraz yorgun ve uyuşuk bir hal
almış olacak.
Bu bakımdan, görüşlerini
düzeltmek lâzım. Zira, sözü dinlenenlerin ilk safında geliyor. O olmadan, hattâ
onun muvafakati olmadan uzun müddet idareye hâkim bulunmanın imkânı yoktur.
Ara sıra işlerimizde ortaya
çıkan ihtilâfların lâkırdısını bile etmedik. Göring bunlardan bahsetmek
arzusunu hiç göstermedi.
Lammers’ten ( Hitler’in siyasî
büro şefi.) bütün varlığıyla nefret ediyor. «Führer’in Lammers hakkında gözünü
açmak lâzım» diyor.
Bormann’ın hakikî niyetleri
hakkında Göring’in pek kat’î bir fikri yok (Bormann o tarihte Hitler'in nazi
parti işleri müşaviri idi). Fakat Bormann'ın muhteris gayeleri olduğu bence
muhakkak.
HİTLER
ALEYHİNDE FIKRALAR
Göring Keitel’e de zerre kadar
kıymet vermiyor. Genelkurmay teşkilâtını da şiddetle tenkit etti. Bilhassa,
Jodl'u hiç sevmiyor. «Führer’in aleyhinde fıkralar anlatmaya bile başladı»
diyor.
Göring, genelkurmayın
çalışmasını da beğenmiyor; toplantılar esnasında stenografların bulunmasını ve
konuşulanların hepsini kelimesi kelimesine kaydetmelerini doğru bulmuyor. Ona
göre, bu, Führer’in aleyhindedir; çünkü Führer fikirlerinde elâstikiyet gösterir;
halbuki generaller yazılı şeylere daima kıymet verirler.
Paulus’tan (Stalingrad’da
teslim olan general.) uzun uzun bahsettik. Göring onu şiddetle tenkit ediyor.
Dediğine göre, Führer de aıtık Paulus’un Sovyetlere teslim olmasını, korkaklık
hareketi olarak kabul ediyormuş.
Göring, Führer’in sıhhatinden
çok büyük bir endişe duyuyor. Şu üç buçuk yıl içinde on beş yaş ihtiyarladığım
söylüyor. Führer’in böyle münzevi ve gayrisıhhî bir hayat yaşaması hakikaten
çok feci. Hiç taze hava aldığı veya biraz olsun dinlendiği yok. Hücresine
kapanmış, düşünüp duruyor.
Kabil olsa da kendisini alıp
biraz başka muhitlere götürebilsek! Fakat kat’î kararını vermiş: Harbi sonuna
kadar bizzat idare etmek istiyor. Bence onu bu arzusundan vazgeçirmenin imkânı
yok.
Bu harpte biraz zaaf eseri
gösterecek olursak, bize neye mal olacağını Göring gayet iyi müdrik.
Bilhassa Yahudi meselesinde,
artık geri dönülmesine imkân olmayan bir vaziyete girmiş bulunuyoruz. Böyle
olduğu da iyi: Arkadaki köprüleri yakanlar daha iyi çarpışırlar.
BÜTÜN
KABAHAT RİBBENTROP’TA!
Göring, Ribbentrop’a da fazla
kıymet vermiyor ve bilhassa, İspanyayı bizim tarafa çekemedi, diye kabahat
buluyor. Onun da insanları idaresini bilmediğini söylüyor. Göring’e göre bu
harp Ribentrop’un yüzünden çıkmıştır. «Kendisinde aşağılık hissi olduğu için,
İngiltere ile bir anlaşma yapmak
hususunda hiç bir ciddî teşebbüste bulunmadı» diyor.
Oraya kendisinden bir şey
almaya değil, bilâkis ona bir şey vermeye geldiğimi söylediğim zaman Göring’in
pek hoşuna gitti. Bütün talâkatimi takınarak konuştum ve nihayet kendisini
tamamıyla bizim tarafa geçirmeye muvaffak oldum. Bir yandan konuşuyordum, bir
yandan da söylediklerimin tesiri altında kaldığını açıkça görüyordum.
BİRBİRLERİNİ
KANDIRMAYA ÇALIŞANLAR
Göring, vaziyetinin artık iyice
zayıflamış olduğunun tamamıyla farkında. Mevkileri kuvvetli kimselerin safında
yer almanın kendisi için faydalı olacağını pekâlâ anlıyor.
Şimdi onun maksadı Himmler’i
ikna etmek. Funk ile Ley’i ben çoktan ikna ettim. Speer de artık tamamıyla
benden tarafa. Bu suretle, siyasî hayatımızda en fazla nüfuz ve itibar sahibi
bulunan kimseleri bir araya toplamış oluyoruz.
Göring, İtalyadan döner dönmez,
Berlin’e gelmek ve gene bizimle beraber olmak istiyor. Bugün bizim için millet
değil, milleti idare edenler en mühim meseleyi teşkil etmektedir.
KABAHAT
GÖRİNG DE Mİ?
3 MART 1943 — Dönüşte öğrendim: Dün gece Berlin’ çok şiddetli
bir hava bombardımanına uğramış. Birçok yerler harap olmuş. Resmî binalarda,
fabrikalarda büyük hasar var. Fakat, halkın maneviyatı gayet iyi.
Uçaksavarların müdafaada aksaklık gösterdiği anlaşılıyor.
Şehrin iş merkezinde vaziyet
çok fena. Fakat mahalle aralarındaki durum ondan da kötü. Zarar son derece
büyük. Şimdiye kadar 200 kişinin öldüğü tesbit edildi.
Berlin’de bir söylenti var:
İngilizler bu bombardımanı, mahsus, Alman Hava Bayramı münasebetile yaptılar,
deniyor. Bayramı evvelden haber verip üzerinde neşriyat yapmamız, bu bakımdan,
fena oldu.
Umumiyetle, Alman hava
kuvvetlerinin itibarı düştü. Fakat, kabahati haksız olarak Göring’e buluyorlar.
Halbuki bunun asıl sebebi. Göringin Berlin’de veya genel karargâhta değil de
Obersalzberg’de bulunmasıdır.
Bombardımana uğrayan bir
hastahaneyi gezdim. Ölen hastabakıcılardan biri, bombardıman esnasında nöbetçi
bulunuyormuş. insan düşünüyor da âdeta havsalası almıyor: Belki haritada
Avrupa’yı göstermekten bile âciz Kanadalı hödüğün biri, ahalisinin istifade
etmesini bilmediği tabiî zenginliklerle dolu bir memleketten kalkıyor, nüfusu
kalabalık bir memleketi bombardımana geliyor. Maamafih, inşallah onlara hak
ettikleri cevabı vermekte gecikmeyeceğiz.
Duçe doğu cephesinden izinli
olarak gelen İtalyan kıt’alarına hitaben son derece tumturaklı bir günlük emir
neşretti. Tarihî bakımdan bir çok yanlış iddialarla dolu; fakat sesimizi
çıkaramayız, çünkü İtalyanlara çok ihtiyacımız var.
BİR
BOLŞEVİK FİLMİ
4 MART 1943 — Gece, bir Bolşevik propaganda filmi gördüm:
«Sovyetler Birliğinde bir gün» adını taşıyan bu film baştanbaşa tahrik edici
mahiyette. Fakat vaziyeti bilen bir kimse yalanların derhal farkına varabilir.
Şüphesiz, bitaraf ve düşman
memleketlerde tesiri büyük olacak. Bu filmin İsveçte ve İsveççe yazılarla
gösterilmekte olmasını ben pek mânalı buldum. Şu sözde nordik memleketler ne
kadar alçalmışlar!
5 MART 1943 — Japonların talihi harbin ilk aylarındaki kadar
iyi gitmiyor. Halbuki biz onların bu kış daha fazla muvaffak olacaklarını
zannetmiştik.
Gece geç vakit Profesör
Fröhlich’e gittim. Ufa film şirketinin bütün ileri gelenleri de orada
toplanmışlardı. Bir saat aralarında kaldığım için çok memnun oldular...
İnsanların çoğu, umumiyetle,
iyi yaradılışlı ve dost kimseler. Münevver insanlar arasında bile dost insanlar
var. Mesele, bu zor devirlerde onları iyi idare etmesini ve desteklemesini
bilmekte.
«AKIBETİMİZ
İNGİLİZLERİN İNSAFINA KALDI..
6 MART 1943 — Khein havzasından gelen haberlere bakılırsa
birçok şehirlerde halkın kuvvei maneviyesini kaybettiği anlaşılıyor. Çünkü
ahali, aylardanberi her geceyi sığınakta ge-çiriyor. Ertesi sabah da şehri
alevler içinde buluyorlar.
İşin acı tarafı: Biz
İngilizlere ayni şekilde mukabele edecek vaziyette değiliz. Doğudaki harp
yüzünden, hava üstünlüğümüzü kaybettik ve akıbetimiz tamamıyla İngilizlerin
insafına kaldı.
7 MART 1943 — Meslek arkadaşım Dr. Splett bana Tunus’tan
yolladığı mektupta Amerikalıların garip
harp usullerinden bahsediyor. Bu da gösteriyor ki, Amerikalılar hâlâ yarı vahşi
insanlar.
Hakikaten, Amerika’n askerlerinin çoğu, niçin harbettiklerini
bilmiyorlar. Eğer onlara karşı ayni sayıda ve ayni silâhla çıkmış olsaydık
güzel bir ders verirdik.
Dün gece Essen son derece
şiddetli bir hava bombardımanına uğradı. Ölülerin sayısı pek fazla. İngilizler
akınlarına bu şekilde devam edecek olurlarsa vaziyetimiz güçleşecek.
İşin en tehlikeli tarafı şu:
Halk artık çıkar yol kalmadığını düşünebilir.
Uçaksavar toplarımız müdafaaya
kâfi değil. Hücum silâhlarımız da olmadığı için, icap ettiği şekilde mukabele
edemiyoruz.
8 MART 1943 — Bu pazar, Berlin’de harikulade bir bahar havası
vardı. Bütün halk evlerinden dışarıya fırlamış gibi idi. Herkes dolaşmaya
çıkıyor, bilhassa o son korkunç alanlarda yanıp yıkılan yerleri geziyordu.
Fakat ben, o yerlerin etrafını
kordon altına aldırdım. Harabeleri sergi gibi herkesin ziyaretine açık tutmak
mânâsız bir şey.
HİTLER
ENDİŞEDE
9 MART 1943 — Öğleden sonra bir buçuğa doğru Führer’in genel
karargâhına vardık. Führer, bilhassa
hava muharebeleri bakımından, çok endişede. Göring'in aldığı tedbirlerden hiç
memnun değil. Ona, başka cihetlerden de kızıyor.
Bunun üzerine, Führer e
Göring’den bahsedemedim. Spler’in anlattığına göre Führer bazen Göring’in
lâfını bile etmek istemiyormuş.
Saat ikide Führer kurmay
toplantısından çıktı. Yorgun görünüyordu ama, üzerinde ayni zamanda büyük bir
canlılık vardı. Evvelâ, Berlin’ üzerindeki son akınlar hakkında kendisine
tafsilât verdim. Büyük bir alâka ve dikkatle dinledi. Göring’in hareketlerinden
endişe ettiğini o zaman derhal anladım.
Führer generallerin
hareketlerini de beğenmiyor. «Ne zaman
fırsat buldularsa beni aldattılar,» diyor. Sonra, onların hepsini
ehliyetsiz buluyor.
Führer’in anlattığına göre,
geçen kış Doğu cephesinde uğradığımız felâkete müttefiklerimizin, üzerlerine
düşen vazifeleri yapmamaları sebep olmuş. Şimdi cephe yine düzeltilmiş. Führer
artık orada müttefik askerlerini istemiyor.
HİTLER,
GÖRİNG E KIZGIN
Sonra Führer beni, sığınağa davet
etti. Orada başbaşa tam dört saat konuştuk.
Evvelâ ben, Berlin’
bombardımanı hakkındaki raporumu tamamladım ve umumî vaziyet hakkındaki
kanaatimi söyledim. Sonra Führer,
Göring’i son derece şiddetli bir lisanla tenkit etti. «Generallerinin
sözüne uydu, hayallere saplandı,» diyor. «Göring umumiyetle iyimserdir. Bunun,
buhranlı zamanlarda faydası vardır. Fakat sonunda hüsnü kuruntusunun kurbanı
oldu.»
Führer Fransadaki
kuvvetlerimizin komutanı Mareşal Sperrle’yi liyakatsiz buluyor. Bütün diğer
hava generalleri gibi o da bir şatoya çekilmiş, münzevî bir hayat yaşamış,
İngiltere’ye karşı hava muharebesi onu her halde yemek, içmekten fazla
ilgilendirmemiştir.
Führer, Sperrle’nin yerine genç ve ehliyetli bir
subay göndermek istiyor.
İTALYANLAR
HARBE NİÇİN GİRDİLER?
Hitler, İtalyanlar bir şey
yapmıyor, diye onlara da pek kızıyor. Doğu cephesinde onlardan hiç istifade
edilmiyormuş. Şimalî Afrika’da da işe yaramadıklarını, denizaltı harbinde
faydaları dokunmadığını, hava akınlarına karşı kendilerini bile korumaktan âciz
olduklarını söylüyor ve: «Öyleyse niye harbe girdiler!» diye hayret ediyor.
HİTLER
MEMNUN DEĞİL
Göring’in etrafındakiler
hâdiseleri ona küçümseyerek gösteriyorlar. Bugünkü vaziyetin mesuliyeti de
umumiyetle onların üzerinde. Führer,
Göring gibi mühim bir şahsiyetin etrafında böyle kimselerin toplanmış
olmasına müthiş kızıyor.
Generallerin karakterleri
bakımından da Führer pek memnun değil. Hiç birine itimat etmiyor. Hepsinin
yalanlar uydurduğunu, bir çoğunun bile inanmayacağı rakamlar gösterdiklerini,
bu suretle onun zekâsını tahkir etmiş olduklarını söylüyor.
Göring, hava muharebeleri
hakkında vazıh bir fikir edininceye kadar Führer’in ona itimad etmeyeceği
anlaşılıyor. Bunun üzerine ben de cesaret edip, Göring’in siyasî şefliği
meselesini kendisine açamadım.
Yaşayış tarzları zamana uymayan
bazı Reichsleiter ve Gauleiter’leri Führer’e şikâyet ettim. Kendisi de işitmiş.
Kışın ava çıkılmasını ve parti adına tertip edilen toplantılarda içki
içilmesini yasak edecek.
«HELE
ŞU HARP BİR BİTSİN!»
Bolşeviklerin elinde hâlâ
ihtiyat kuvvet bulunması Führer’i büyük endişelere düşürüyor. Bununla beraber,
Bolşeviklerin ergeç mağlûp olacaklarını da söyledi.
Görüşmemizin sonuna doğru
Führer son derece açık ve samimî konuşmaya başladı. Benden hiç bir şey
saklamadı. Böyle samimî konuşmalar hakikaten insanın kuvve-i maneviyesini
yükseltiyor.
Söylediğine göre, şimdiki halde
tek endişesini sıhhî vaziyeti teşkil ediyor. Harp bitene kadar sıhhatini
muhafazâ edebileceği hakkında şüphesi var.
«— Hele şu harp bir bitsin!»
Führer bu sözü artık sık sık
tekrarlamağa başladı. Harbi bugünkü generallerle idareye mecbur olduğunu acı
acı düşünüyor. Fakat hele şu harp bir bitsin, askerî meselelerden eskisinden
fazla elini çekecek ve kendisine daha uygun işlerle meşgul olacak. Onu en fazla
generallerin sadakatsizliği müteessir ediyor.
Akşam yemeğini Führer’le ve
Speer’le beraber yedim. Führer bize gene harp vaziyetine dair malûmat verdi. SS
kıtalarım, cesaret ve meharetlerinden dolayı methetti.
Berlin’de yabancı işçiler
tekrar bir isyan çıkaracak olurlarsa Führer kendi muhafız kıt’alarını buraya
yollayacak.
PAULUS,
DİVANIHABE VERİLECEK
Akşamki konuşmamızda
Führer, kızdığı generallerden tekrar
bahsetti ve bazı isimler zikretti. Meselâ Keitel’den alayla bahsediyor. Mareşal
Paulus’a son derece kızgın. Harbten sonra onu ve emrindeki generalleri
divanıharbe verecek.
Bir çok ileri gelen kimselerle
karılarının yakışık almaz hareketlerinden de çok şiddetli bir lisanla bahsetti.
Bu arada Frau Lutze’nin hareketlerini tenkit etti, Berlin’in uğradığı son hava
akınında yaptığı şeylerden dolayı von Ribbentrop’a da kızdığını söyledi.
Yahudi meselesine gelince;
Berlin’in Yahudilerden tamamıyla temizlenmesi için bana bilhassa emir verdi.
Yahudi kadınlarının yabancı işçilerle münasebette bulunmamalarına da dikkat
edeceğim.
GÖRİNG’İN
AKIBETİ YAKLAŞIYOR
Gece, Nürnberg’in şiddetli bir
hava akınına uğradığını haber aldık. Führer şehrin akıbetini çok merak ediyor.
General Bodenschatz’ın, yatağından kaldırılmasını emretti. Kendisinden, hava
muharebesi hakkında malûmat almak istiyordu.
Mondenschatz son zamanlarda
Göring’le beraber bulunuyordu. Führer Bana:' «Hava muharebelerinin bana endişe
verdiğini kendisine söyle» diye emretti.
Göring'in akıbeti yaklaşmakta.
Führer’in vaziyetten hiç memnun olmadığı anlaşılıyor.
Bu geceyarısı münakaşası
nihayet büyük bir kavga şeklini aldı. Speer’le ben, kavgayı yatıştırmak için
çok uğraştık. Göring'le aramızda başlayan yeni dostluk kendini ilk defa olarak
burada gösterdi.
«İNSANI
ÇILDIRTAN BİR HAL»
10 MART 1943 — Berlin’e gelirken yolda haber aldık: Berlin’de
tehlike işareti verilmiş ve bir saat sürmüş. İki Mosquito tayyaresi, müdafaa
çemberini yararak şehrin üzerinde uçmağa muvaffak olmuş.
Hava kuvvetleri bakımından
İngilizlerden ne kadar zayıf olduğumuza bu hâdise pek güzel bir misal teşkil
ediyor. Mütemadiyen ensemizde boza pişiriyorlar. Havacılık bakımından vaktile
Avrupa’nın en kuvvetli devleti olan Almanya’nın, hava harbinde henüz acemi
sayılabilecek bir memleket tarafından iz’aç edilebilmesi insanı çıldırtıyor.
Tunus meselesine gelince;
İngilizler, Rommel’in artık tamamıyla mağlûp olduğunu iddia ediyorlar. Tunus’u
elimizde tutmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz; buna artık kat î bir karar
vermemiz ve ona göre hareket etmemiz lâzım.
Bolşevikler lehindeki
nutuklarından dolayı İngiliz plütokrasisin Cripps’in aleyhine döndü. Bugün
düşmanlarımız arasında Bolşevik aleyhtarlığı en mühim münakaşa mevzuunu teşkil
ediyor.
«BU
HAL DAHA NE KADAR SÜRECEK?»
11 MART 1943 — Dün gece Münich üzerine yapılan hava akım son
derece şiddetli oldu. Herkes gene ayni suali soruyor: «Bu hal daha ne kadar
sürecek?» Eğer İngilizler böyle her gece bir şehri bombardıman edecek olurlarsa
üç ay sonra Almanya’nın ne şekil alacağını tahmin etmek gayet kolay. Onun için,
mukabil tedbir almamız icap ediyor.
Bombardımanlar esnasında her
damda, yangın bekçisi olarak bir kişi bekletmek usulünü bıraktık. Aksi
takdirde, ölenlerin sayısı daha fazla artacaktı. Şimdi bunun yerine her zamanki
mahalle bekçileri yangınlarla alâkadar olacaklar. Fakat, maalesef bu bekçiler
pek işe yaramıyorlar.
Haber aldığıma göre, ordunun ileri gelen bazı simaları Führer’i
tenkit ediyorlarmış. Çok alçakça ve ayıp bir şey. Führer nasıl tenkit
edilebilir! Bunlar esasen değersiz insanlar.
HARPTE
MERHAMET OLMAZ »
Bellinden Yahudilerin sürülmesi
bir lakım nahoş hâdiselere sebep oldu. Maalesef, imtiyazlı ailelerin hısım,
akrabası olan bazı Yahudiler de tevkil edilmiş. Diğer taraftan, sanayicilerin
basiretsizliği yüzünden, dört bin Yahudiyi elimizden kaçırdık. Bunlar şimdi
Berlin’de yersiz, yurtsuz, polise kayıtsız olarak dolaşıp duruyorlar ve tabiî
umumî asayiş için büyük bir tehlike teşkil ediyorlar. Bu gibilerin mümkün
olduğu kadar çabuk yakalanmaları için polise emir verdim.
«İmtiyazlın Yahudilere gelince;
bunların tevkif edilmeleri, bilhassa sanat muhitlerinde, büyük dedikodulara yol
açtı. Çünkü bu kadın ve erkek Yahudilerin çoğu tiyatro artistlerde evli.
Fakat bence hiç de şikâyete
hakları yok. Bir Yahudi kadınını kendisine hâlâ eş olarak kabul edebilecek bir
Alman varsa, bu adama kıymet vermemek lâzımdır. Harp sırasında bu kadar
merhamet ve hassasiyet doğru değildir.
ROMMEL
GENEL KARARGÂHTA
12 MART 1943 — Führer,
Göring'e Romadan dönmek emrini verdi, çünkü İngilizlerin Almanya
üzerindeki akınları gittikçe şiddetleniyor. İyi bir tesadüf: Führer, Göring'le görüşürken Rommel de genel
karargâhta bulunacak.
Rommel Tunus harekâtı hakkında
rapor verdi. Führer bu rapordan memnun. Rommel gene dört ayağı üzerine düştü
sayılır. Führer’le konuşması çok iyi geçti.
Öğleden sonra Führer’le Göring
ve Rommel arasında bir görüşme cereyan etti. Bu görüşmede Tunus’taki vaziyetin
takviye edilmesi de konuşuldu ve şimdiki halde, ne olursa olsun Tunusun elden
çıkarılmamasına karar verildi.
GÜZELLİK
SALONLARI KAPATILMALI MI?
Milletin bütün gücünü harp
emrine vermesi meselesi gene umumî münakaşalara mevzu teşkil ediyor. Bu arada,
kadınların güzellik salonları aleyhinde bulunanlar var. Fakat bence, bu
salonlar büyük bir şehrin umumî hayatında mühim bir yer teşkil eder. İşi onlara
kadar vardırmasak daha iyi ederiz.
BOLŞEVİK
SİLİNDİRİ ISTOP ETTİ..
13 MART 1943 — Boşevik silindiri ıstop etti ve Almanlar yeni bir
mucize yarattılar, doğudaki tehlikeyi ortadan kaldırdılar.
Diğer taraftan, hava
akınlarından biraz daha az bahsedilmesi için emir verdim. Olup bitenler
hakkında lüzumundan fazla malûmat veriyoruz ve bu suretle İngilizleri teşvik
etmiş oluyoruz.
Halbuki İngilizler, uğradıkları
akınlar hakkında pek ketum davranıyorlar. İngiltere üzerindeki bombardımanlarımızın ne netice
verdiğini hâlâ yüzde elli nisbetinde bile tahmin edemiyoruz. İngilizler ise,
Almanya üzerine yaptıkları akınların hemen hemen bütün neticelerini
öğreniyorlar.
TAHKİRE
UĞRAYAN KADINLAR
Berimdeki mahallî parti
başkanlarına talimat verdim, şehirde kendilerine düşen vazifeleri anlattım.
«Topyekûn harp» tâbirinin ne demek olduğunu, şurada burada delilleri görülen
proleter zihniyetin bununla olan münasebetini izah ettim.
Meselâ, caddelerde, umumî
yerlerde, temiz giyinmiş bazı kadınların, harp ihtiyaçlarına göre giyinmemiş
oldukları ileri sürülerek tahkir edildiklerine tesadüf olunuyor. Bu tabiî
tamamıyla saçma bir hareket..
Tepyekûn harp demek, iptidailik
demek değildir. Kolalı yaka takıyor diye bir adama, topyekûn harp aleyhtarı
damgasını vurmak âdetinin doğmasına müsaade etmemek lâzım.
Bazı vilâyetlerde, kadınların saçlarını
boyamalarının yasak edilmesi, yüksek tabakadan olan kadınların bu yasağın
bulunmadığı şehirlere gidip gelmeleri neticesini verdi, Topyekûn harp, her
halde, bu da değildir.
Gece Speer, Funk ve Ley
görüşmeye geldiler. Göring’in mevkiin sarsıldığını görmekten dolayı üçü de
müteessir.
Bundan başka Funk, yeni vergi
kararnamesi üzerine bütün hususî müesseselerin kapanmasından korkuyor ve buna
meydan verilmemesini istiyor. Çünkü, ona göre, bir adam, kazancının yüzde 120
sini vergi olarak hükümete verecek olursa, iş; yapmamayı tercih eder.
İçtimaî mevkii yüksek olan ve
bir çok çocuk sahibi bulunan ailelerin de bazı vergilerden muaf tutulmalarına
karar verdik. Şimdiki halde bundan yalnız fakir aileler istifade ediyorlardı..
GÖRİNG
BU İŞİN ÇARESİNE BAKSIN!
Daha sonra bir haber geldi:
Essen üzerine gene çok şiddetli bir akın olmuş ve bu sefer Krupp fabrikaları
bombardıman edilmiş. Fabrikalarda yirmi beş yangın çıktığı bildiriliyor.
Şimdiki halde bizi en fazla
endişeye düşüren şey bu hava akınları. Vaziyet böyle devam edemez. Göring'in
artık buna bir çare bulması bekleniyor.
lfi MART 1943 — Gayet dikkate
şayan bir şey var: İngilizlerle Amerikalılar nereye gidecek olurlarsa,
Yahudilere karşı alınmış olan tedbirleri ve takyidatı derhal kaldırıyorlar. Bu
da gösteriyor ki, gerek Londra’da, gerek Washington’da Yahudiler perde
arkasında da olsa, mühim bir rol oynuyorlar.
SAHTE
KARNE BOMBARDIMANI
İngilizlerin Alman şehirleri
üzerine tayyarelerle sahte yiyecek karneleri atmaları bizi hayli müşkül mevkie
sokuyor. Sahte karneleri kullananlar şiddetle cezalandırılacak, hattâ idama
bile mahkûm edilecekler.
Dış İşleri Bakanlığı açık ve
şuurlu bir idareden mahrum. Ribbentrop, karar vermekten kurtulmak için,
arandığı yerde bulunmamak âdetini çıkardı.
17 MART 1943 — “İstilâ” tasavvurlarından yabancı memleketlerde
yeniden sık sık bahsedilmeye başlandı. Batıdaki ihtiyat kuvvetlerimiz çok az ve
bu bakımdan hakikaten tehlikeli bir durumda bulunuyoruz ama, ne olursa olsun;
zaafımızı belli etmemek lâzım. Duisburg’da geçen senenin aralık ayı ortalarında
bombardımana uğrayan bazı evlerin ahalisi hâlâ saman üze-rinde uyuyorlar. Bu
şerait devam edemez.
İHTİKÂRLA
SUÇLU GENERALLER
Führer’in çıkardığı bir
kararname, devlet ve parti ileri gelenlerini harbin zaruretlerine göre harekete
davet ediyor. Ben, bu kararnamedeki hükümleri kâfi bulmadım ve daha
şiddetlilerinin konulmasını istedim.
İhtikâr dâvasına karışmış bir
çok devlet ve parti adamları var ki, Dr. Fride, Rust, Barre, hattâ Hierl,
Brauchisch ve Raeder de bunlar arasında.
Bu gibi yüksek mevki sahibi
kimselerin, harp gücümüzü bu şekilde baltalamaları çok ayıp şey doğrusu. Ne
olursa olsun; harp gayretini tehlikeye düşürecek hareketlere müsaade
edil-memesine taraftarım.
HAVA
AKINLARINA KARŞI
18 MART 1943 — İngilizlerin hava akınlarına karşı bizim en
kuvvetli silâhımızı denizaltılarımız teşkil ediyor. Bana kalırsa, İngiliz
tayyarelerinin bize verdikleri zarar kadar biz de deııizaltılanmızla onları
zarara sokuyoruz.
Keitl tam manasıyla sıfır.
Kömürü bittikten sonra son istimini de koyuverip olduğu yerde duran bir
lokomotife benziyor.
Göring, Führer’le mümkün olduğu
kadar çabuk görüşmek arzusunda. Harple geçen şu üç buçuk sene zarfında çok
büyük hatalar işledi. Bunu artık kendisi anlamış bulunuyor.
Göring’le hava muharebeleri
hakkında da uzun uzun konuştuk. Bombardımanlarda mal ve can bakımından ne kadar
zarar gördüğümüzü hâlâ lâyikile anlıyamıyor. Meselâ, Berlin’de 700 kişi kadar
öldüğünü söylediğim zaman şaşırıp kaldı. Berlin’in maddî bakımdan gördüğü
zararları da bilmiyordu.
Fakat şimdi İngiliz hava
akıtılanımı önüne ancak ve ancak mukabil tedhiş usullerde geçilebileceğini o da
kabul ediyor. Bilhassa mahallelere ve zengin muhitlerine bomba atılması lâzım
geldiği hususunda ikimiz de mutabıkız.
ASKERLİK
İÇİN YARATILMAMIŞ MİLLETLER
20 MART 1943 — Tunus’taki
harekâtta Fransızların iyi asker olmadıkları meydana çıktı. Muharebeden
kaçıyorlar ve Fransa’ya götürüldükleri zaman son derece memnunu oluyorlar.
Amerikalıların da askerlik
bakımından pek değersiz olduklarını bizim ordu çok iyi anladı. Onların askerlik
için yaratılmamış oldukları derhal belli oluyor.
Gece Führer Berlin’e geldi.
Kendisini gayet neşeli ve sıhhatli gördüğüm için çok sevindim.
Bundan sonra İngiltere üzerine yaptığımız hava akınlarında yalnız
fakir mahallelerini değil, ayni zamanda zengin semtlerini de bombardıman etmeyi
Führer’e teklif ettim. Kabul etti.
Hakikaten, limanları veya
sanayi merkezlerini bombardıman etmekten bir şey çıkmıyor. Fakat, bizim hava
kuvvetlerine bunu anlatmak kabil değil. Bildiklerinden bir türlü şaşmıyorlar. İstediğimiz
şekilde mukabele edebilmemiz için en aşağı beş, altı hafta geçeceği
anlaşılıyor.
RUSYA’
NASIL ÇÖKECEK?
Sovyetler Birliğinin daha ne
kadar dayanabileceği hakkında Führer’in kat’î bir fikri yok. Fakat bu dev bir
kere devrildi mi, bunun büyük bir tarihî hâdise olacağını söylüyor. Führer’e
göre, bu çöküntü malzeme kıtlığından ziyade insan yokluğu ile başlayacak.
Bolşevikler geçen kış o kadar kan kaybetmişler ki, pek uzun müddet ayakta
durmalarına imkân kalmamış.
BU
HARPTE YAHUDİLER KAYBEDECEK
Berlin’deki Yahudilerin büyük
kısmının sürüldüğünü haber verdiğim zaman Führer memnun oldu. Muhakkak olan bir
şey var ki, o da şu: Ne olursa olsun bu harpte Yahudiler kaybedecekler.
Führer’in bana sıhhati hakkında
verdiği malûmat hiç dc memnun edici mahiyette değil. Midesinden mustaripmiş.
Fakat Profesör Norell hiç olmazsa onu ıstıraptan kurtarmağa muvaffak olmuş.
9 NİSAN 1943 — Merkezî Tunusun tamamıyla düşman eline geçtiği
haber veriliyor. Şimdiki halde düşmanı düşündüren bir tek mesele var: O da,
külliyetli miktardaki esirlerin ne yapılacağı meselesidir. Karşı tarafın,
kazandığı zafer üzerinde gürültü koparması çok sinirimize dokunuyor. Fakat
maalesef, iddiaları hiç de yalan değil.
AMERİKAN
ASKERLERİ HAKKINDA
Amerika’n
esirlerinin sorulan suallere verdikleri cevaplar, onların bizim askerlerimizle
mukayese kabul etmeyecek derecede sadece birer canlı eşya olduğunu gösteriyor.
İnsana, karşısında bir sürü vahşi insan varmış gibi geliyor. Amerikalılar
Avrupa’ya kafaları öyle boş bir halde geliyorlar ki. insanın hakikaten
havsalası almıyor. Tahsilsiz insanlar; hiç bir şey bilmiyorlar.
İNGİLİZLER
MUKABELE EDİNCEYE KADAR..
Mareşal Milch (Alman hava
kuvvetlerinde Göring'den sonra gelen komutan. ) Göringi şiddetle tenkit ediyor.
Hava kuvvetlerimizde fennî araştırmaların ihmal edilmesine sebep olduğunu
söylüyor. «Mareşal, 1939 ve 1940 ta kazanılan zaferlerin üzerine uykuya yattı»
diyor.
Gene Milch’in söylediğine göre,
bu işlere en büyük fenalığı dokunan General Udet’tir. (Bu general 1941 de
intihar etmiştir.) İşlediği hatalar tarihe geçecek mahiyettedir.
Milch, İngilizlere karşı
kasımdan evvel hiç bir mukabelede bulunamayacağını söylüyor. Onlara tam
mânasıyla mukabele etmemiz de ancak bahara kabil olacak. O zamana kadar da
İngilizler Almanya’nın büyük bir kısmını harabeye çevirirler.
Milch hava bakımından
durumumuzu çok tehlikeli görüyor. Führer’in hava kuvvetlerine pek kızdığı
hakkındaki haberleri o da teyid etti. Kendisi de, Göring dahil olmak üzere bir
çok hava komutanlarına dair şiddetle ve hiddetle tenkitlerde bulundu.
ALMANYA’DAKİ
İNGİLİZ CASUSLARI
10 NİSAN 1943 — İngilizler hava akınlarına dair etraflı tebliğler
neşrediyorlar. Zarar ve ziyan hakkında verdikleri malûmat gayet doğru.
Anlaşılan, Almanya’daki İngiliz casusluk teşkilâtı çok iyi işliyor.
Sabah saat 7 den evvel Essen e
vardık ve otele yürüye yürüye gittik; çünkü şehrin bir çok yerlerinden
otomobille geçmek imkânsız. Yapı mütehassıslarmın söylediklerine göre, şehrin
eski haline getirilmesi ancak on iki sene zarfında kabil olabilecek. Bana
kalırsa, Almanya’da en fazla tahribe uğrayan şehir Essen.
Mümkün olduğu kadar çabuk
halledilmesi lâzım gelen bir mesele varsa o da sığınakların inşası. Bazı
şehirlerde halk hava hücumlarına karşı her türlü müdafaadan mahrum bulunuyor.
Kiminle görüştükse hepsi hava
kuvvetlerini ve Göring'i tenkit etti. Bir aralık, Krupp fabrikalarına gittim.
Beni Bohlen’lerin oğlu karşıladı. Babası 72 yaşında bir ihtiyar. Oğlu bana pek
faal görünmedi ama, sevimli bir delikanlı.
Krupp fabrikalarının nasıl
çalışabileceğine kimsenin aklı ermiyor.
KABAHAT
İTALYANLARDA...
11 NİSAN 1943 — Şimalî Afrika’ teşebbüsümüz bize bir hayli malzeme ve kana mal oldu. İşin aslı
aranacak olursa kabahat İtalyanlarda. Hiç olmazsa denizaşırı topraklarını
müdafaaya hazırlanmaları lâzımdır. Muhakkak ki, müttefiklerimiz hiç de ittifak
yapılacak memleketler değillermiş!.
Halkın maneviyatı çabuk
değişti. Her şeyi tenkit ediyorlar. Harbin nasıl biteceğini kimse tahmin
edemiyor, zaferi nasıl kazanabileceğimizi kimse bilmiyor.
TEHLİKELİ
BİR BAHİS
Sovyetler Birliğini bu yaz
mağlûp etmezsek, üçüncü kışa tahammül edemeyiz, diye halk arasında bir münakaşa
cereyan ediyor ki, bu tehlikeli bir şey.
12 NİSAN 943 — Akşamleyin Funkla beraber Berchtesgaden'e gitmek
üzere yola çıktık. Orada, Göring'in de iştirakile bir toplantı yapılacak.
Führer’in iyi bir temizlik
yapmasının sırası geldi. Funk bana. Göring'in etrafındakiler hakkında öyle
hâdiseler anlattı ki, bunları işittikçe insanın tüyleri diken diken oluyor.
Bu hâdiseler devlet bankasıyla
alâkalı şeyler. Funk, tabiî, hepsini bütün tafsilâtile biliyor. Führer’e
bunları etraflı bir şekilde anlatmak lâzım.
BİR
İFTİHAR VESİLESİ
17 NİSAN 1943 — Önümüzde bir alay İngiliz gazete ve mecmuası
duruyor. Benim' şahsımı ve çalışmamı takdir ettiklerine delil sayılabilecek
yazılar var. Meselâ bana «Nazi çetesinin en tehlikeli azası» diyorlar. Bu
sözden ne kadar iftihar duysam yeridir.
18 NİSAN 1943 — İtalyanlar, Şimalî Afrika’ muharebeleri hakkında
füzulî bir rapor neşrettiler. Pek tafsilâtlı bir şekilde hazırlanmış olan bu
raporda üstelik İngilizleri methetmiş oluyorlar. Bir bu eksikti! Bu rapor
hakikaten feci bir şey!
BİR
TEK YAHUDİ KALMAYINCAYA KADAR
Berlin’de kalan Yahudi varsa
aranıp bulunsun diye emir verdim. Şehirde Yahudi yıldızı ile dolaşanlara
rastlamak istemiyorum. Berlin’ Yahudilerden tamamıyla temizlendiği zaman,
hayatımın en büyük siyasî muvaffakiyetlerinden birini kazanmış olacağıma
kaniim.
Orada, burada, Bolşevikliğin
hiç de nazilerin göstermek istedikleri kadar fena bir şey olmadığını ileri
süren Almanlara rastlanıyor. Bunun sebebi şu: Doğudaki harekâtta kaybolanların
aileleri üzülmesinler diye, Bolşeviklerin ne büyük cinayetler ve fecaatler
işlediğini Almanlara lâyikile anlatmadık.
19 NİSAN 1943 — İngilizlerin can alacak noktalarımıza taarruza
geçmelerine imkân yok. Atlas Duvarı resmine baktığım zaman Avrupa’da sahiden
çok emin bir kalede yaşadığımızı düşünüyorum.
20 NİSAN 1943 — Dr. Ley beni görmeğe geldi. Göring’in devlet
işlerinde faal bir rol alabilecek liyakatte bir adam olduğunu zannetmiyor.
Führer de Göring'den pek memnun
değil! Ama, hiç olmazsa, o da benim gibi, devletin idare mekanizmasında
Göring'in bir mevkii bulunması lâzım geldiğine kani.
HİTLER.
MUSSOLİNİ YE ACIYOR
Mussolini ihtiyar bir adam
oldu. Hasta ve bitap bir hali var. Gayet yorgun ve halsiz görünüyor. Führer’in
elinden ona acımaktan başka bir şey gelmiyor. Çünkü İtalyan ordusu,
Mussolini'yi kalıil olduğu kadar aldatmakta; sonra, güvenebileceği bir tek
adamı kalmadı.
SS. Waffen kıtalarının ilk
saflarında bulunan ve Harkov'u alan askerlerden bir kısmını misafir ettim. Alman
hatlarının ötesindeki vaziyet hakkında bana anlattıkları şeyler hakikaten
tarifin fevkinde. Bunlardan anlaşıldığına göre, bizim ordunun mühimmat ve
levazım teşkilâtı tam mânasıyla harp suçlusu sayılabilecek hareketlerde
bulunuyorlar. Asayişi tekrar kurabilmek için bir çok kimseleri idam etmek lâzım
gelecek. Fakat, ne yazık ki, Führer buna müsaade etmez!
KAÇIRILAN
RUS KIZLARI
Levazım teşkilâtımız, geride,
külliyetli miktarda yiyecek, silâh ve mühimmatı tahrip etmeden bırakmış. Buna
mukabil, geri çekilirken hah, masa, tablo gibi eşyayı, hattâ ganimet diye Rus
daktilo kızlarını bile kaçırmışlar!
21 NİSAN 1943 — İngilizler Führer’in doğum yıldönümünü bir takım
ayıp ve adi tahkirlerle kutluyorlar. Hiç de efendice hareket etmiyorlar.
Gizlice dinlediğimiz bir telefon
muhaveresi, Paris büyük elçimiz Abetz'in karısının, bazı Fransız siyaset
adamlarına pek açıldığını öğrenmemize yardım etti. Zaten bu kadın Fransızdır.
Kendisinden başka ne beklenebilir ki! Diplomatların kendi milletlerinden
olmayan kimselerle evlenmelerinin doğru olmadığını bu hâdise de bir kere daha
ispat ediyor.
ROOSEVELT'İN
NOTASI
23 NİSAN 1943 — Geçen sene Tokyoyu bombardıman eden Amerika’n
tayyarecilerinin bir Japon divanıharbi tarafından ölüm cezasına mahkûm
edilmelerini ve idam olunmalarını Roosevelt şiddetli bir nota ile protesto
etti.
Biz de bu fırsattan istifade
ederek, Japonların tarafını tutuyoruz ve Anglo-Sakson devletlerinin hava
muharebelerindeki hareket (arzlarını şiddetle tenkit ediyoruz. Bu suretle belki
hava muharebeleri başka bir şekil alır. Hakikaten, evleri bombardıman eden
tayyarecilerden ele geçenler idam edilecek olursa muhakkak ki, havacılar
arasında bombardımana karşı bir soğukluk başgösterecektir.
Bunu Führer’e teklif etmeyi çok
istiyorum. Her şeyde1 olduğu gibi, tabiî, bu işin de hem iyi, hem kötü
tarafları var. Fakat ben iyi taraflarının daha fazla olduğuna kaniim. Zira,
İngilizlerle Amerikalıların bu tehlikeyi göze almayacakları pek muhtemeldir.
Halbuki biz alırız.
Hitler emir verdi: Amerika’n
tayyarecilerinin kurşuna dizilmelerinden gazeteler uzun uzun bahsedecekler.
SAUCKEL’İN
KANATLARINI KESMELİ
24 NİSAN 1943 — Sauckel hezeyanlara başladı. «Führer’in yaş günü
Rusya’ üzerinde bir tayyarede kaleme alınmıştır» diye raporlar yazıyor ki,
bunda eski Weimar üslûbunun kokusu seziliyor. Kanadlarını kesmek zamanı artık
geldi de geçiyor bile.
Vansıttart kin ve garezle dolu
yeni bir kitap neşretti. Kitapta ileri sürdüğü program bizim propaganda
sistemimize pek uygun geliyor. Para versek bu kadar iyi bir propaganda fırsatı
bulamazdık.
Harpten sonra bu adam için
Almanya’da bir heykel dikmeli ve üzerine de şöyle yazmalı:
«Harp
esnasında Alman dâvasına büyük bir hizmette bulunan İngiliz.»
25 NİSAN 1943 — Varşovada pek tuhaf bir vaziyet hâsıl olduğu
anlaşılıyor. Yahudiler, yeraltı geçitlerinden kaçmaya çalışıyorlarmış. Bunun
üzerine, yeraltı geçitlerini suya boğmuşlar. Yahudi mahallelerini de top
ateşine almışlar.
HAVA
KUVVETLERİ FECİ BİR HALDE
Messerschmitt tayyare
fabrikalarının feci bir durum içine düştüğünü öğrendim. Bir buçuk seneden beri
cepheye adamakıllı bir tayyare gönderilmediğini söylüyorlar. Çünkü yeni yapılan
modeller üzerinde o kadar çalışıldığı halde, neticede hiç birinde muvaffak
olamıyorlar. İstikbal için çok ümit verici bir şey, doğrusu!
Hava kuvvetlerinin, bu yaz
doğuda taarruza geçilmesi hususunda Führer’e ısrar etmesinin sebebi şimdi
anlaşılıyor.
RUSLARIN
KURNAZ BİR HAREKETİ
26 NİSAN 1943 — Sovyctlerin bir dereceye kadar din serbestisini
tekrar iade ettikleri haber veriliyor. Çok kurnazca bir hareket. Bu işlerde,
biz de biraz daha zemine, zamana göre hareket etmesini bilsek çok iyi olurdu.
27 NİSAN 1943 — Amerika’n gazetelerinde bir proje çıktı:
Amerika’n hükümeti, Almanya mağlûp edildikten sonra her vilâyete kendi
valilerini yerleştirecekmiş. Her halde daha epey bekliyecekler!
Bolşeviklerin veya Amerika’n
gangster polislerinin eline düşerse Avrupa’nın medenî milletlerinin hali ne
olur, bunu insanın muhayyilesi almıyor.
GOEBBELS
HAKKINDA DEDİKODULAR
30 NİSAN 1943 — Berilindeki
Birlik Klübünde benim hakkımda bir takım uydurma söylentiler dolaşıp duruyor.
Hepsi baştan başata yalan ve iftiradan ibaret. Gestapo’ya söyledim, takibata
girişecekler.
Bu söylentileri çıkaranların
hemen hemen hepsi yüksek rütbeli eski subaylar. İlk fırsatta bunlara güzel bir
ders vereceğim.
HİTLER,
ÜMİDİ KESTİ
7 MAYIS 1943 — Führer Tunustaki vaziyetten artık tarnamile
ümidini kesmiş bulunuyor.
Muntazam bir şekilde malzeme
şevkine devam edecek olursak, uzun bir müddet daha mukavemet edebiliriz. Fakat
İngilizlerin uyanık davranmaları buna imkân vermiyor. Gemilerimizin karşı
tarafa' geçmesine mâni oluyorlar.
Rommelin niçin şimalî Afrika’da
bulunmadığını halka izah etmek pek güç olacak..
MUSSOLİNİ
YOLA GELDİ
Führer, dört gün süren münakaşaları sonunda Duçe'nin
eski halini yeniden tamaınile bulduğunu söyledi. Kendisi, bütün o asabi
kuvvetini kullanarak, Mussolini’yi nihayet yola getirmiş. Bu dört gün zarfında
Duçe biiyük bir değişiklik geçirmiş.'
Führer anlattı: İlk günü
Mussoliııinin trenden inerken gayet bezgin bir halde olduğunu görmüş. Fakat,
ayrılırken Mussolini gene eskisi gibi, her şeyi yapmağa hazır, canlı ve
hareketli bir adam haline gelmiş. Ya bizimle beraber harbi kazanmak, yahut gene
bizimle beraber ölmekten başka çare olmadığını artık kabul ediyormuş.
Führer, hava akınları bahsinde pek kara düşünüyor.
Göring gene üstnülüğü elde etmeğe muvaffak olamadı. Arkadaşlarından biri
muvaffak olamayınca her işi Führer kendi üzerine almak zorunda kalıyor. Bu
suretle, omuzlarındaki yük gittikçe artıyor. Tahammül edemeyecek hale geliyor.
Sıhhatinden endişe duymağa başladığını bana kendisi söyledi.
Bugünkü görüşmemizde Führer
bana karşı son derece iyi ve nazik davrandı. Keııdisile aramızda böyle samimî
bir münasebet bulunması beni çok sevindiriyor.
HİTLER
VE STALİN
8 MAYIS 1943 — Şimalî Afrika’da vaziyetin sonu görünmeğe
başladı. Mihver Afrika’dan tamamıyla sürülecek. Kurtuluş çaresini pek
göremiyorum.
Öğle yemeğinden sonra Führer
ReichsleiterTerle Gauleiter' leri toplantıya çağırdı ve onlara, Stalin’in
idareyi ele almakla Kızılorduyu mahva sürükliyeceği hakkındaki kanaatimizin
yanlış olduğunu anlattı. Bilâkis, Stalin ordudaki muhalefeti ortadan
kaldırarak, bozgun havasına son vermiştir. Siyasî komiserliklerin ihdas edilmiş
olması da Kızılordunun kuvvetini arttırmıştır.
Doğu milletlerinin canlı
malzeme halindeki iptidaî insan sürülerini gözönüne alırsak ve bunlara nizam ve
inzibatın ancak sıkı kayıtlarla öğretilebileceğini düşünürsek, Stalin’in siyasî
komiserlikler ihdas ederken ne gibi bir maksat takip ettiğini anlarız.
STALİN’İN
MUHALEFETTEN KORKUSU YOK
Stalin’in bize nazaran başka
bir üstünlüğü de var: Karşısında muarız olarak bir «yüksek sınıf» yok. Yirmi
beş senedenberi yaptığı temizlemelerle muhalefeti tamamıyla ortadan kaldırmış
bulunuyor.
Bizim «yüksek sınıfın»
muhalefeti bir tehlike teşkil etmiyorsa da insanın canını sıkan bazı hâdiselere
sebep olabilir. Bu sınıf, vaziyetin hakikî mahiyetinden zerre kadar haberdar
almadığı halde, şikâyet ediyor, söyleniyor ve bu suretle bizim idare
kuvvetimizi sekteye uğratıyor.
Stalin’in başında bizimki kadar
dert yok. Bütün millet bir yol tutmuş, sessiz sessiz gidiyor. Kimisi Bolşevik
terbiyesi altında; kimisi de Bolşevik kırbacı altında. Sovyetler Birliğinde
Kremlin'deki efendilerin fikirlerinden başka bir fikir hâkim değil.
HİTLER,
DERS ALDI
Führer geçen kıştan ders almış:
Doğu cephesinde bundan sonra yalnız ve yalnız Alman kıt’alarının çarpışmasına
taraftar. Romanyalılar kendilerini gösterdiler. İtalyanları da gördük. Hele
Macarlar hepsinden kötü çıktılar.
Führer, eskiden bizim partiye kuvvet veren Yahudi
düşmanlığının tekrar, manevî mücadelemizin mihrak noktasını teşkil etmesini
istiyor. İngiltere’deki Yahudi aleyhtarı cereyanı ehemmiyetle takip ediyor.
Fakat bu cereyanın teşkilâttan mahrum bulunduğunu, onun için de siyasî bir âmil
olamayacağını söylüyor.
Führer nihayet şu hükme vardı:
Avrupa’da ne kadar küçük devlet varsa hepsinin ortadan kaldırılması lâzımdır.
.Mücadelemizin gayesi birleşik bir Avrupa’ teşkili olmalıdır. Çünkü Avrupa’yı
tam mânasıyla teşkilâtlandırabilecek bir devlet varsa o da Almanya’dır.
Bu münasebetle Führer, Avrupa’da Japon bulunmadığı için ne kadar
sevinsek az olduğunu tekrar söyledi. Italyanlar da bugün bizim için hayli dert
teşkil ettikleri ve bir alay müşkülâta sebep oldukları halde, Avrupa’nın
müstakbel teşkilâtında bize karşı mühim bir rakip sayılamazlar.
Führer’in ekseriya: «Acaba
beyaz ırk, Doğunun o bitmez tükenmez insan mevcudu karşısında varlığını
muhafaza edebilecek mi?» diye düşündüğü oluyor. Ona göre, Doğu, Avrupa’ya daima
cazip bir mücevher gözile bakacak ve ele geçirmek için tekrar teşebbüslerde
bulunacaktır.
Onun için, Führer’in
Sovyetlerle anlaşmasına imkân yoktur.
Bugünkü konuşmamızda,
Almanya’nın bütün Avrupa’ya hâkim olacağı hakkındaki kanaatini açıkça bildirdi.
«Bu uğurda daha çok çarpışacağız, fakat sonunda muhakkak büyük zaferlere
erişeceğiz» diyor. Ondan sonra da dünyaya hâkim olmamız hemen hemen
muhakkaktır. Çünkü Avrupa’ya hâkim olmak dünyayı ele geçirmiş olmakla birdir.
Gene Führer’e göre bu harbi
kaybedersek Alman milletine karşı büyük bir suç işlemiş olacağız; kazanırsak da
o nisbette büyük bir şeref elde edeceğiz. Çünkü, bu harbi dünya efkârına, ancak
muzaffer olan haklı gösterebilir.
Harp vaziyetine gelince;
Führer, her şeyin bilhassa askerî
harekâta bağlı olduğu kanaatinde.
Stalingrad muharebesini
kaybetmemizin askerî harekâtı idare edememekten ileri geldiğini söylüyor. Şimdi
Şimalî Afrika’da düştüğümüz müşkül durum da gene harekâtı idarede gösterdiğimiz
aczin bir neticesidir.
Kim harekât meselesini iyi
tanzim edebilecek iktidardaysa bu harbi o kazanacaktır. Bu bakımdan düşmanlarımızdan
üstün vaziyette bulunuyoruz, çünkü onlar dış cephelere hücum etmek
zorundadırlar; halbuki biz iç cephelerde kendimizi müdafaa edebiliriz.
Führer’in kanaatince, denizaltı
muharebesi inkişafının son haddine varmış değildir; bilâkis, daha başlangıçtadır.
Bu sahada istifade edilecek daha birçok imkânlar vardır.
İSYAN
TEHLİKESİ YOK
Halka gelince; Führer, Almanya içinde bir isyan çıkmayacağından
gayet emin. «Halk böyle bir şeyi aklına bile getirmez» diyor.
Tunus’taki hâdiseler günün en
heyecanlı haberlerini teşkil etti. İngilizlerin çıkardıkları fevkalâde
tebliğler hayra alâmet değil.
9 MAYIS 1943 — Tunus ve Bizertenin düşmesini İngilizler,
tabiî büyük bir hâdiseymiş gibi mübalâğalı bir şekilde karşıladılar. Bütün
Londra zafer sarhoşluğu içinde çalkanıyor.
ŞİMALÎ
AFRİKA DESTANI
Şimalî Afrika’ muharebelerinin
bize neye mal olduğunu Alman milletine yavaş yavaş haber veriyoruz. Diğer
taraftan, askerlerimiz orada hakikaten, Alman tarihinde ebediyen kalacak bir
kahramanlık destanı yarattılar.
Fakat kayıplarımız da çok
büyük; bunu da kabul etmek lâzım. Hakikaten, bu da aşağı yukarı ikinci bir
Stalingrad oldu. İngilizlerin, bunu kendi hesaplarına birinci sınıf bir zafer
olarak göstermeleri gayet tabiîdir. Fakat, şu da var ki, bizim Afrika’dan
sürülmemiz İngilizlerin Avrupa’dan sürülmelerine benzemez. Afrika’ bizim hayat
sahamız değil; halbuki Avrupa’ İngiltere
için çok mühimdir. Avrupa’daki kuvvet muvazenesinin İngiliz siyaseti
için en esaslı unsur olduğunu kendileri de daima söylemişlerdir.
Onun için, bu hâdiseyi Dünkerk
le mukayese edebiliriz ve bu, hiç de yüzümüzün kızarmasını icap ettirmez.
Rommel'in ne olduğunu artık
Alman milletine söylemek mecburiyetindeyiz. Fakat, bu, kolay bir iş değil.
Rommel şimdi İngilizler veya Amerikalılar Avrupa’nın herhangi bir noktasına
asker çıkaracak olurlarsa harekete geçecek olan bir komuta heyeti hazırlamakla
meşgul. Böyle bir harekâtı idare için de Rommel muhakkak ki en muvafık
komutandır.
Führer’le iki saat süren
konuşmamız çok güzel geçti, bana daha fazla itimat verdi. Artık Göring’e güven
olmayacagı iyice anlaşılıyor. Onun çok yorgun ve bitkin bir halde bulunduğuna
şüphemiz kalmadı.
BİR
RESSAMIN GÜNAHI
10 MAYIS 1943 — Ressam Gerhardinger, Münich Sanat Sergisinde eser
teşhir etmeyeceğini bildirdi: Sergi bombardıman edilir de tabloları mahvolur
diye korkuyormuş.
Bunun üzerine Führer, Gerhardinger'in gayet şiddetle
cezalandırılmasını emretti. Millî bir sergiye iştiraki reddetmeğe hiç bir
ressamın hakkı yoktur. Böyle bir hakka sahip olduğunu zannetmek kendisini dev
aynasında görmek olur. Bahusus ki, Gerhardinger vaktile fakir ve aç bir
ressamdı. Nasyonal Sosyalizm sayesinde zengin bir adam oldu. Bu gibi hareketler
cezasız bırakılacak ve sanatkârların millî vazifelerinden kaçınmalarına müsaade
edilecek olursa vay halimize!
MİTLERLE
BAŞBAŞA
Öğleden sonra Führer beni
Başbakanlık dairesine çağırdı. Gittim. Bizden başka kimse yoktu. İkinci kattaki
odasında basbaşa oturduk, zihnimden geçmekte olan bütün meseleleri açmak için
bol bol fırsat buldum.
Basın ve radyoda Yahudiler aleyhindeki
propagandayı şiddetlendirmiş olmamız Führer’in çok hoşuna gitmiş.
Japonlar gibi bizim de Alman
toprakları üzerine düşürülen düşman tayyarecilerini divanı harbe verip idam
etmemize Führer taraftar değil. Çünkü İngilizlerin de aynile mukabele için sık
sık fırsat bulabileceklerini söylüyor. Ona göre, böyle bir hareketin sonu
nereye varacağını başlangıçtan kestirmenin imkânı yoktur.
KADINLARA
DOKUNMAMAK LÂZIM
Bundan sonra, topyekûn harp
mevzuuna geçtik. Führer, bu sahada
aldığımız tedbirlerden umumiyet itibarile memnun. Fakat bunun kadınlara karsı
da harp açılması demek olmadığını söylüyor: Şimdiye kadar hiç bir hükümet böyle
bir harbi kazanamamıştır, çünkü kadınlar muazzam bir kuvvet teşkil ederler. Onların güzellik salonlarına dokundunuz mu
hemen size karşı silâha sarılırlar.
PARA
TOPLAMANIN EN İYİ YOLU
Führer, sinema ve tiyatro biletlerine ağır vergiler
ilâvesine muarız: Halkın, biraz nefes almak için gidebileceği tek yer ya
sinema, yahut tiyatro.
Buna mukabil,
Führer, yeni piyangolar tertibini, yahut
da mevcutların genişletilmesini daha doğru buluyor: Çünkü, bu suretle, halkı
kızdırmadan, izzetinefsine dokunmadan devlet kasasına para toplamak kabildir.
Führer, harp bittikten sonra yaşıyacağımız günlerden
pek parlak cümlelerle bahsetti. Arkasındaki asker üniformasını çıkarıp hâki
gömleğini giyeceği, tekrar sinemalara, tiyatrolara gideceği günü, beraber
Wintergarten'e gezmeğe çıkacağımız akşamlan görmek için büyük bir arzu
besliyor. O zaman tekrar insanlar arasında bir insan gibi yaşayabileceğini ve
bundan dolayı büyük bir saadet duyacağını söylüyor.
AH!
ŞU GENERALLER!
Generallere son derece kızgın.
Onlarla uğraşmaktansa bütün alâkayı kesmenin daha iyi olacağına kani bulunuyor.
Genel karargâhtaki general sofrasında artık neden yemek yemediğini anlattı.
Generalleri görmeğe bile tahammül edemiyormuş.
«— Bütün generaller vefasız,»
diyor. «Bütün generaller Nasyonal Sosyalizme muarız. Bütün generaller mürteci.»
Generaller kendisini o kadar
büyük sukutu hayallere uğratmışlar ki, onlara artık tahammül edemez hale
gelmiş.
Meselâ, General Schmidt’in
kardeşi, vatana hiyanet suçu ile mahkemeye verildiği zaman evi arandı ve
Generalin ona yazdığı bazı mektuplar ele geçti. Bu mektuplarda Schmidt
Führer’den pek münasebetsiz bir lisanla bahsediyor. Halbuki Führer’in bir hassa
beğendiği generallerin biri de oydu!
Bunu öğrenince Führer yeni bir
sukutu hayale uğradı, generalleri hakikatte ne kadar az tanıdığını bir kere
daha anladı.
MUSSOLİNİ
PAHALI ÖDEYECEK
Führer Mareşal Rommel’le
görüştü. Rommel’in, şimdiki halde, Führer’in en yakın arkadaşları arasında
kalacağı ve Führer’in otıu ileride başgösterebilecek müşkül bir durum için
sakladığı anlaşılıyor.
Führer’in Rommel'e bu kadar
kıymet vermesi beni sevindirdi. Mussolini, Rommel'in azli hakkında mütemadiyen
ısrar etmiş, kendi generallerinin daha iyi çalıştıklarını ileri sürmüştü.
Mussolinin bu ısrarı her halde kendisine çok pahalıya mal olacak.
Rommel'in şöhretine halel
gelmemesi iyi oldu. Bundan sonraki harekât için bunun büyük bir ehemmiyeti var.
Duçe gerek siyasetinde, gerek
harp idaresinde artık sarih bir hat takip etmiyor. Kendi şahsiyeti bakımından,
muhakkak ki bir dâhi; fakat yanındakiler beş para etmez insanlar.
Mussolini ihtiyar, bitkin bir
adam halini almış bulunuyordu. Führer,
Obersalzberg’deki görüşmeleri esnasında ona tekrar can verdi. Fakat
bakalım ne kadar devam edecek.
İTALYA
MAĞLUP OLURSA..
Hakikaten vahim bir vaziyete
düşecek olurlarsa İtalyanların dayanabileceğini Führer hiç zannetmiyor.
İtalyanın mağlûp olması bizim için pek büyük bir felâket sayılmaz. Fakat son
derece müşkül bir vaziyete düşeceğimiz de muhakkak.
Führer, bu harbe nihayet vereceği günü büyük bir
iştiyakla bekliyor. Ondan sonra tekrar Parti arkadaşlarının arasına, samimî
aile muhitlerine dönmek arzunu besliyor.
O zaman bütün kuvvetimizi bilhassa
güzel sanatlara, tiyatro, sinema, edebiyat ve musikiye vermek, tekrar insan
olmak istiyoruz.
Führer, harpten sonra tekrar festivaller, eğlentiler
tertip etmek, günlerini, sevdiği kimseler arasında geçirmek istiyor.
Bütün bunlardan anlıyorum ki,
uzun müddettenberi genel karagâhta kapalı kalmış olmasına rağmen, hiç de
insandan kaçınır bir hal almamış.
Führer, tabiî, Tunus’ta uğradığımız felâkete çok
müteessir oldu; fakat, sonunda harbi bizim kazanacağımıza dair olan kanaati bir
an olsun sarsılmadı.
Kendisile, gayet tatlı bir
sohbet havası içinde iki saat geçirdim. Bu müddet zarfında Führer bana bütün
kalbini açtı. O zaman, zafere olan inancını bir kere daha öğrenmiş oldum. Biraz
yorulmuş ve sarsılmış olmakla beraber, gene eski Führer’. İçinde öyle ateşli
bir ruh var ki, bütün endişe ve mes’uliyetleri bizim omuzlarımızdan alıyor.
ROMMEL
NE DİYOR?
11 MAYIS 1943 — Rommel bana geldi. Gayet canlı bir hali vardı.
Halbuki bu geceyi uykusuz geçirdiğini söylüyordu.
Şimalî Afrika’daki hâdiselere
çok müteessir. Duçe’ye fazla bir kıymet vermiyor. Onu, kafasına arasıra siyasî
veya askerî biı ilham gelen, fakat ne siyasî, ne de askerî sahada vazıh bir
emir vermekten âciz bulunan ihtiyar ve yorgun bir adam olarak tasvir ediyor.
Geceyarısına kadar oturduk.
Benim için çok zevkli ve faydalı bir zaman geçirdik. Eğer bizim bütün
mareşallerimiz Rommel gibi olsaydı, askerî komuta heyetimizden hiç endişe
etmezdik.
12 MAYIS 1943 — Mihver kıtalarının Tunus’taki mağlûbiyeti
hakkında İngilizler çok mübalâğalı haberler neşrediyorlar. Fakat bu haberler o
kadar aptalca uydurulmuş şeyler ki. doğru olmadıkları derhal anlaşılıyor.
UMUMİ
EFKÂR NE MERKEZDE?
Bir alay mektup alıyorum. Hele
son birkaç hafta zarfında
15 binden fazla mektup geldi. Hepsi, umumî efkârın benim
görüşlerimle ayni merkezde olduğunu gösteriyor. Halkın bana karsı büyük bir
güven beslemesi beni çok sevindirdi.
Himmler de, harbi kazanmak
dâvası uğrunda tereddütsüz çarpışan birkaç kişi kaldığını ve benim de bunların
arasında bulunduğumu söylüyor. Esas itibarile Göring’e fazla kıymet vermiyor.
BÜYÜK
FREDERİKİN MEZARI
Öğleyin, Führer’i görmeğe
gittim. Konuşmamız arasında Büyük Frederik'ten bahsetti ve şöyle dedi:
«— Onun. Potsdam'da Askerî
Kilisenin kubbesi altına gömülmesi kadar abes bir şey olamaz. Çünkü kendisi
Sans Souci parkında köpeklerinin yanıbaşına gömülmesini istemiştir.»
Bereket versin ki, İngiliz hava
akınları buna bir son vermemize sebep oldu. Büyük Frederik’in sandukasını
bombardıman tehlikesinden uzak bir yere naklettik. Führer, bu mezarın harpten sonra da tekrar kiliseye
götürülmesine taraftar değil. Ya parkta Yunan üslûbu muhteşem bir türbe
yapılacak, yahut da sanduka inşa edilmesi düşünülen yeni Harbiye Bakanlığa
binasının Askerler Salonuna konulacak.
Ben şahsan, büyük hükümdarın
asıl arzusunun yerine getirilmesini tercih ederdim. Führer de bu fikre daha
fazla mütemayil.
HİTLERİN
DERİN BİLGİSİ
Rahiplerin kendini beğenmiş
hareketlerini Führer şiddetle tenkit etti. Hakikaten, Hristiyan dininin
akideleri zamanımıza hiç uymuyor. Fakat, ne de olsa onlar gene okumuş, tahsil,
terbiye görmüş insanlar. Sonra, halk arasında mühim mevkileri var. Halk onlara,
çocuk gibi, büyük bir inanışla bağlı bulunuyor.
Führer’in bütün meseleler
üzerinde bir çok şeyler okumuş olduğu anlaşılıyor. Zaten onun bilmediği bir
vaka, bir nazariye veya bir tarih yok gibi. Hepsini ezberinden anlatabiliyor.
Führer’in hemen hemen her sahada büyük bir bilgi sahibi olmasına hayranım.
İŞİN
TEK TESELLİSİ
Şimalî Afrika’ meselesi bir
türlü aklımdan çıkmıyor. Orada ümitsiz bir muharebede çarpışmakta olan askerlerimizi
düşünüyorum. Bir tek tesellimiz var ki, o da şu: Hiç olmazsa medenî bir
düşmanın eline esir düşecekler. Bu suretle on binlerce askerimize kurtulmuş göz
ile bakabiliriz.
13 MAYIS 1913 — Londrada yüz bin esirden bahsediliyor. Bundan
sonra Sicilyanın istilâ edileceğini söylüyorlar. Fakat bu gibi söylentiler ve
şaşırtmaca hareketlerine bizim ehemmiyet verdiğimiz yok.
Führer’e göre, Yahudi meselesi İngiltere’deki vaziyetin
inkişafında kat’i bir rol oynayacak.
«— Bütün dünyadaki Yahudiler birbirinin aynıdır, diyor. İster
doğu bölgesindeki Yahudi mahallelerinde otursunlar, ister Wall Street teki
konaklarda yaşasınlar, daima ayni gayelerin peşindedirler ve aralarında
evvelden anlaşma olmasa bile, ayni usulleri takip ederler.
Siyasete
yalanı bir silâh olarak sokanlar Yahudilerdir. Onlardan evvel kimse yalan
söylemesini bilmezdi. İnsanların zekâları inkişaf ettikçe içindeki fikirleri
saklamasını ve hissetmediği şeyleri ifade etmesini öğrenmişlerdir.
Yahudiler, yaradılıştan zeki bir kavim oldukları için, bu sanatı
herkesten evvel öğrenmişlerdir. Bunun için onlara insanlar arasında yalanı
yayanlar değil, icat edenler olarak bakmak lâzımdır.
İngilizler
de tamamıyla maddî zihniyette insanlar oldukları için, Yahudilere çok benzer
bir tarzda hareket ederler. Hakikaten, İngilizler, Yahudi karakterini
benimseyen Ari'lerdir.»
14 MAYIS 1943 — Tunusta muharebe sona erdi. İngiliz ve
Amerikalıların verdikleri mübalğalı haberleri okumağa tahammül edemiyorum. Bu
haberler askerlerimize karşı hakaretlerle dolu. Halbuki Alman kıtaları bu
harple, son mermilerine kadar, efsanevî bir kahramanlıkla çarpıştılar.
Düşmanın, hiç olmazsa, karşı
tarafı küçültecek şekilde göstermemesi beklenirdi. Çünkü, bu suretle kendi
askerlerinin zaferini de küçümsememiş olurdu.
Bu haberleri okudukça her gün
sinirleniyor ve hiddetimden kendi kendimi yiyordum. Fakat bu hale daha fazla
tahammül edemezdim. Onun için, artık okumuyorum. Bahusus ki, bunlara cevap
olarak biz hiç bir şey neşretmiyoruz. Haşin ve inatçı bir vakar içinde, bir
kenara çekilmiş duruyoruz. İt ürür, kervan yürür.
DEMİR
LEBLEBİLER
Afrika’ zaferi dolayısıyla
bayram yapan Avam Karamasında Attlee muharebelerin neticesi hakkında izahat
verdi. Onun sözleri de zafer teraneleriyle
dolu. Bu demir leblebile yenilir yutulur şey değil ama, çaresiz,
katlanacağız.
Denizaltılarımızın muvaffak
olamayışı bu acı neticeye sebep oldu. İngiliz, Amerika’n gemi kafilelerinin
müdafaa teşkilâtı o kadar sağlam ki böyle gidecek olursa denizaltı harbinde
yeni bir vaziyet ortaya çıkacak.
Gerek denizaltı, gerek hava
muharebeleri bakımından teknik vaziyetimiz İngiliz ve Amerikalılardan çok aşağı
bir seviyede bulunuyor. İlim cephesinde iyi bir idare sisteminden mahrum
oluşumuzun cezasını çekiyoruz. Alman ilminin başında senelerce sersemin birini
tutarsak sonu işte böyle olur.
ENDİŞE
BAŞLADI
15 MAYIS 1943 — Gelen mektuplarda şimdi sık sık tenkitlere
rastlıyoruz. Halkın maneviyatı, vahim denilebilecek derecede düşük. Hüsnüniyet
sahibi kimseler bile artık istikbalden endişe etmeğe başladılar.
Ahali, harp vaziyetinin düzelebilmesi
için artık hiç bir imkân göremiyor, baştakileri, hattâ bazan Führer’i bile
tenkit ediyor. Alman elektrik şirketi araştırma dairesi müdürü meşhur fizik
mütehassısı Prof. Ramsauer, bana Alman ve Anglo-Sakson teknik vaziyetini
mukayese eden bir rapor verdi.
Bu rapor bizim için çok acı
hakikatleri ihtiva ediyor. Karardan anlaşıldığına göre, Anglo-Sakson tekniği
bizi tamamıyla gölgede bırakmış. Bu sahada onlara yetişebilmemiz için Prof.
Ramsauer şunları tavsiye ediyor:
Araştırma faaliyetimizi bir
noktada teksif etmeli; muhtelif sahalarda araştırmalarla meşgul olan
müesseselerimizi birleştirmeli; âlimlerin hayat seviyelerini yükseltmeli; fizik
bilginlerinin ve talebesinin sayısını arttırmalı.
Tabiî, bunun için de hayli
zaman ister.
16 MAYIS 1943 — Umumî askerî vaziyet bize biraz endişe veriyor.
Bilhassa hava muharebeleri günden güne fena bir şekil almakta. Gündüz
bombardımanları bile son derece büyük hasarlara sebep oluyor. Meselâ Kiel'deki
deniz tesisleri çok mühim tahribata uğradı.
Bu gündüz hava akınlarına karşı
müessir bir çare bulamazsak sonunda, tahammül edilemez bir vaziyete duçar
olacağız.
Denizaltı harbi de çok fena
gidiyor. Bizimkiler bir çok gemi kafileleriyle gene temasa geldiler ama,
düşmanın müdafaa tertibatı son derece kuvvetli olduğu için çekilmeğe mecbur
oldular. Kayda değecek mahiyette hiç bir gemi batıramadılar.
Bu hal böyle devam edecek
olursa, denizaltı harbinin, hiç olmazsa şimdiki halde, lehimizde olmayan bir
şekil aldığını nihayet kabule mecbur kalacağız.
ESİRLERİN
ZİNCİRLERİ MESELESİ
17 MAYIS 1943 — Gelen haberlere bakılırsa. Tunusta esir düşen
askerlerimize nisbeten iyi muamele ediyorlar. Führer, İngiliz esirlerine karşı da iyi hareket
edilmesi hususunda bazı emirler verecek. İngiliz harp esirleri hâlâ zincire
vurulmuş vaziyette bulunuyorlar. İngilizlerin, hâmi devlet vasıtasile, bu
hususta şikâyette bulunması gayet yakındır. Onun için, Führer, esirlerin zincirlerinin çözülmesini emretti.
Fakat bu iş gayet sessiz, sadasız yapılarak, etrafında gürültü koparılmayacak.
Öyle ki, İngilizler şikâyet edecek olurlarsa, zincirleri çoktan çözmüş
olduğumuzu iddia edebilelim. Bu hususta İngilizlerle zıd gidemeyiz, çünkü
onların elindeki Alman esirleri bizim elimizdeki İngiliz esirlerinden çok daha
fazla.
18 MAYIS 1943 — İngilizler, şu bendleri üzerine yaptıkları
bombardımanlarda çok muvaffak oluyorlar.
Bizim hava kuvvetlerinin
hazırlıksız bulunması Führer’i son derece hiddetlendiriyor. Bombardımanların
istihsal vaziyetimiz üzerindeki tesiri de normalden fazla.
Tunustan yeni gelen Herr von
Gienanth oradaki son çarpışmalara dair malûmat verdi. Alman askerleri
Amerikalıların çarpışma kabiliyetlerini çok aşağı ve zayıf buluyorlarmış.
Avrupa’da müsavi şartlar altında karşı karşıya geldiğimiz zaman Amerikalıları
mağlûp edeceğimize hepsi emin bulunuyormuş.
BOLŞEVİKLERE
KARŞI BİR ALAY
İngiliz harp esirlerinden
mürekkep bir «Bolşevik aleyhtarı alay» kurulması için Führer emir verdi. Bu
alay Sovyetler Birliğine karşı yapılacak harekâta gönüllü olarak iştirâk
edecek.
Bütün gün iş ve üzüntü içinde
geçti. Endişe verici haberler gelmekte devanı etti.
19 MAYIS 1943 — İngilizlerle Amerikalılar Almanya’daki bendler
üzerine yaptıkları hava akınlarından başka hemen hemen hiç bir şeyden bahsetmez
oldular. Varsa yoksa bu mesele. Fakat bu sefer muvaffak oldukları şeyin
değerini lâyikile takdir ettikleri muhakkak.
Bu hücumda bizimkiler
tarafından bir hiyanetin de rolü olduğu kanaatindeyim. Çünkü İngilizler o kadar
emin bir şekilde hücum ettiler ve bombardımandan sonra da yaptıkları tahribata
dair o kadar doğru malûmat verdiler ki, bunu sadece keşif uçaklarıyla elde
ettiklerine inanmak kabil değildir.
Amerika’nın eski Moskova büyük
elçisi Davies’in yazdığı kitaptan alınarak Hollyvvood'da oMoskovada siyasî bir
vazife» isimli bir film çevrilmiş. Bu film Amerika’da büyük bir heyecan
uyandırmış. Amerika’n halkı bile protesto ediyormuş.
CAN
BOĞAZDAN GELİR
Et istihkakının 100 gram
azaltılmasının çok vahim bir ruhî tesiri oldu. Tenkitlerde bilhassa Göring’in
sonbaharda Sportpalatz’ta söylediği nutku hatırlatıyorlar. Göring o nutkunda Bundan sonra herşey düzelecek» demişti.
21 MAYIS 1943 — İngilizler, geceleri Alman milletini yataktan
dışarı fırlatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. İngiliz tayyarelerinin
yaklaştığı haber alınınca tehlike düdükleri çalıyor, ahali uykusundan uyanıyor.
Gündüzleri de tehlike düdükleri sık sık tekrar ediliyor.
İngilizler bu akıtılan Mosquito
tipi tayyareleriyle yapıyorlardı.
Bunlara karşı isabetli ateş etmek pek zor oluyor.
“ALLAHTAN
BAŞKA NE İSTERDİK!”
22 MAYIS 1943 — Londra halkı, Alman yıldırım harbi akşama, sabaha
gene başlayacak diye korkuyormuş. Böyle bir harbe tekrar başlayabilecek durumda
olsaydık Allahtan başka ne isterdik! Anlaşılan, İngiliz milleti bizim hava
kuvveti vaziyetimizi olduğundan daha iyi zannediyor.
Alman milletinin maneviyatı
hakkında yeni raporlar aldım.
Hiç de memnuniyet verici
şekilde değil. Bütün memlekette maneviyatın bozulduğu görülüyor.
Bunda Tunus muharebelerinin,
İngiliz hava akınlarının denizaltı savaşındaki gevşekliğin ve et miktarında
yapılan azaltmanın ayrı yarı rolü var.
VUR
ABALIYA!
Halkın, kabahati birine bulmağa
çalışması gayet tabiî. Her zaman olduğu gibi gene basınla radyoya
yükleniyorlar. Göring’i de, yiyecek durumunu iyi gösterdi, hava muharebelerini
iyi idare edemedi, diye tenkit ediyorlar.
Ben, Göring’e karşı yapılan
tenkitleri mübalağalı buluyorum. Fakat, halkın karşısına çıkıp da bir şey
söylemesi zamanının geldiğine de kaniim. Ya millete hitaben konuşmalı, yahut
da, hiç olmazsa, hava bombardımanı tehlikesi altında bulunan yerlere gidip
oradaki halka hitap etmeli. Onun bir köşeye çekilip sesini çıkarmaması,
kendisini tenkit edenlerin ekmeğine yağ sürüyor.
Hattâ, en yakın adamları
arasında bile homurdanmalar başlamış. Bu haberleri ben biraz mübalağalı
buluyorum ama. Göring'in vaziyeti hakkında uyanık bulunmamız icap ediyor. Eski
nüfuz ve itibarını tekrar elde etmesine imkân yok; bilâkis bunu büsbütün ve
tahmin edildiğinden daha çabuk kaybetmesi ihtimali var.
BİRİ
YER BİRİ BAKAR...
Yiyecek durumu kötüleştikçe
halk, ileri gelen kimselerin yaşayış şartlarını meraka ve onları dikkatle
takibe başlıyor. Fakat, maalesef, yüksek mevkili kimselerin hepsi buna pek
ehemmiyet vermiyor. Bazıları, bugünkü vaziyete hiç de uymayacak şekilde
yaşamağa devam ediyorlar.
Bana gelen mektuplar da
tenkitlerle dolu... Fakat, bu mektuplarda benim işlerim hakkında medih ve
sitayişten başka bir şeye rastlanmıyor.
Akşam Speer, Ley ve Funk bana
geldiler. Karşımızdaki en mühim meselenin Göring olduğu hususunda üçü de
müttefik.
Göring, işleri oluruna
bırakıyor, nüfuz ve itibarını kurtarmak için hiç bir harekette bulunmuyor,
diyorlar.
Bence, onun yapacağı en iyi
şey, halkın karşısına çıkıp vaziyet hakkında izahat vermektir. Fakat Funk:
«Göring bunu artık yapamaz» diyor. Ben Funk'un bu fikrini biraz mübalâğalı
buluyorum. Konuşmamış esnasında da bir takım bozguncu fikirler ileri sürdü, ben
hepsini şiddetle reddettim. Funk iki kutup arasında bocalayıp duruyor.
Hava kuvvetlerimizin
muvaffakiyetsizliğinden dolayı Göring'i kabahatli bulurken halk doğru bir seziş
kabiliyeti göstermiş oluyor.
Hakikaten, Göring'in kabahati,
geçen harpteki arkadaşlarını ön safa sürmüş olmasıdır. Onların bu harpteki ağır
vazifelere tahammül edemeyeceklerini düşünemedi.
CEHENNEM
HAYATI
25 MAYIS 1948 — İngilizlerin Dortmund üzerine yaptıkları gece
akını son derece şiddetli oldu. Belki Alman şehirlerinden hiç biri şimdiye
kadar bu derece şiddetli bir bombardımana uğramamıştır. ..
Dortmund’dan gelen haberler
korkunç. Bilhassa sanayi müesseseleri, cephane farbikaları ağır hasar gördü.
Hava akınları hakkında daima ayni şeyi tekrar edebiliriz. Elimizden hemen hemen
birşey gelmeyecek derecede âciz bir vaziyette bulunuyoruz; tahammül etmekten
başka çaremiz yok.
Bu acı ve feci vaziyetin bize
verdiği bir tek teselli varsa o da şu: Bir hayli İngiliz tayyaresini düşürdük.
Eğer bu da olmasaydı, ne yapardık, bilmiyorum.
Batı Almanya’daki halk gittikçe
cesaretini kaybediyor; bunu kabul etmemiz lâzım. Böyle bir cehennem hayatına
uzun müddet dayanmanın imkânı yok.
MÜHİM
BİR VESİKA ELE GEÇTİ
İngiliz genelkurmayı tarafından
General Alexander’e yazılan bir mektup Amiral Canaris’in eline geçmiş. Bu
mektupta çok mühim malûmat var. İngilizlerin plânlarını hemen hemen en ince
teferrüatına kadar anlatıyor.
Bu mektup acaba sahi mi, yoksa
bizi şaşırtmak için İngilizler tarafından mı uydurulmuş? Bunu ben kat'iyetle
tayin edemiyorum. Fakat Amiral Canaris, bunu bir şaşırtmaca hareketi olmadığına
gayet emin.
Mektuba göre, İngilizler
önümüzdeki aylarda muhtelif noktalardan hücuma geçecekler: Biri Batıya, biri
Sicilyaya, biri de Oniki Adaya karşı yapılacak olan bu hücumların gayesi
oradaki kuvvetleri meşgul etmek ve başka yerlere nakline mâni olmaktır. Çünkü
İngilizlerin asıl maksatları daha başka ve daha mühim harekâta girişmektir. Bu
mühim harekâta Sardunya adasında ve Peloponezyada girişileceği de anlaşılıyor.
Eğer bu mektup doğruysa, demek
oluyor ki, önümüzdeki aylarda bir taraftan oyalayıcı hücumlara, bir taraftan da
ciddî mahiyette taarruzlara karşı koymamız icap edecek...
İTALYADAKİ
VAZİYET
Amiral Canaris Italyadaki
vaziyet hakkında da bazı malûmat elde etmiş. Anlattıkları hiç de cesaret verici
değil. İtalyan milleti arasında maneviyatın son derece bozuk olduğunu söylüyor.
Ben şu kanaate vardım ki,
İtalyanlar, anavatan topraklarını müdafaa ederken Şimalî Afrika’dan, hele Doğu
cephesindekinden çok daha şiddetle çarpışacaklardır.
İngilizler Akdenizde o kadar
kuvvetli bir istilâ filosu topladılar ki, girişecekleri harekâtı büyük bir
dikkatle hazırladıkları anlaşılıyor. Önümüzdeki yaz, sinirlerimizin büyük bir
imtihan geçireceği muhakkak.
«BİN
TAYYAREMİZ OLSA. »
İngilizler, ilk defa olarak,
yeni bombalarımızın tadını tattılar. Bu bombalar İngiliz halkı arasında büyük
bir heyecan uyandırdı. Yıldırım harbinin tekrar başlamasından korktukları
anlaşılıyor.
Elimizde modern bomba
tayyarelerinden bin tane olsa İngiliz hava hücumları bizim için ikinci derece
bir mesele haline gelirdi. Tabiî, bunu teinin etmek için, bütün gayretimizle
çalışıyoruz; fakat, daha aylarca çalışmamız icap edecek.
RUSLAR
OTUZ MİLYON KİŞİ KAYBETMİŞLER
"Daily Express»
gazetesinin muhabiri, Moskovadan döndükten sonra yazdığı yazılarda Sovyetler
Birliğindeki vaziyet hakkında çok acıklı şeyler anlatıyor. Onun yaptığı
hesaplara göre, Sovyetler, ölü, ağır yaralı olarak açlık ve soğuk yüzünden otuz
milyon kişi kaybetmişler. Müthiş bir rakam doğrusu. Bana biraz mübalâğalı
görünüyor ama işin asıl mühim tarafı, bu meselenin İngiltere açıkça ortaya konulmasıdır.
Muhabirin anlattıklarına göre,
Sovyetler Birliğindeki yiyecek ve umumî hayat durumu feci bir dereceyi bulmuş.
Başka bir memleket olsa şimdiye kadar çoktan yıkılırdı. Sovyetler Birliğinin
hâlâ ayakta olduğunu, hem de sağlam bir şekilde ayakta durduğunu kabul etmemiz
lâzım.
ALMANLAR
NİÇİN RUS RADYOLARINI DİNLİYOLAR?
Bir çok kimselerin gene yabancı
radyolarını dinlemeye başladıklarına dair haber aldım. Bunun sebebi, şüphesiz
ki, halka hiçbir şey bildirmemek hususunda güttüğümüz siyaset. Ahali, harbin ne
sahada olduğunu öğrenmek istiyor.
Stalingrad hakkında malûmat
vermeyişimiz, oradaki askerlerimizin akıbetini bildirmeyişimiz halkı, tabiî,
Bolşevik radyolarını dinlemeye sevkediyor. Çünkü, Bolşevikler, ele geçirdikleri
Alman esirlerinin, isimlerini radyo ile ilân ediyorlar.
Dotrmund’daki tahribat hakkında
bu akşam rapor aldım. Şehir hemen hemen tamamıyla harap olmuş. İçinde
oturulabilecek ev bulmak kabil değil gibi bir şey.
STALİNLE
BULUŞMAK İÇİN
26 MAYIS 1943 — Churchill, basına bir demeç verdi. Bunda, zerre
kadar utanmadan, Stalin’le buluşabilmek için Roosevelt’le beraber dünyanın öbür
ucuna gitmeye bile hazır olduğunu söylüyor. İngiltere’de siyaset o seviyeye
düşmüş ki! Bolşevikleri göklere çıkarışları insanı tiksindiriyor.
FİLİSTİN
HARKINDAKİ KARAR
Casablanca konferansı hakkında mühim bir rapor aldım
Bundan öğrendiğime göre, AngloSakson devletleri, harbi kazandıkları takdirde,
Filistinde Yahudilere bir vatan temin etmek kararını vermişler. Orada 20 milyon Yahudiyi barındırabilecek bir memleket
vücude getirilecekmiş. Yahudiler bilhassa fikir ve idare işleriyle uğraşacaklar, maddî işleri de Orta Avrupa’dan
ve bilhassa Almanya’dan getirilecek işçiler göreceklermiş.
Casablanca’tla
verilen kararlara göre, Filistin bir Yahudi memleketi haline koymak için Orta
Avrupa’ milletlerinin yerlerinden, yurdlarından edileceği anlaşılıyor.
Yahudilerin idaresi altında iş gören plutokratların maksatlarını pekâlâ
biliyoruz. Fakat, Alman milletini böyle bir âkıbete karşı nasıl koruyacağımızı
da biliriz.
MEYDANA
ÇIKARILAN BİR KOMÜNİST TEŞKİLÂTI
Berlin’de bir komünist
teşkilâtı yakalandı. Bunlar bilhassa işçiler arasında propaganda yapıyorlarmış.
Başlarında 73 yaşında bir irad sahibi var. Anlaşılan, adamın başka işi yokmuş
d« devlete karşı suikast hazırlamaya kalkmış. Boyunu üst tarafından bir karış
kısaltalım da anlasın!
CHURCHİLL
E CEVAP
27 MAYIS 1943 — Churchill hâlâ Anglo-Saksonlann gayesinin
«kayıdsız şartsız teslim» olduğunda ısrar ediyor. O halde bir hayli bekleyecek
demektir.
Son derece kaba ve küstah bir
lisanla konuşuyor. Bizi nakavut edecek bir yumruk hazırladığını söylüyor. Biz
de ona başka bir şey hazırlıyoruz, bunu bilmiş olsun.
İngilizler, hava akutlarında
elde ettikleri muvaffakiyetleri pek gürültülü bir şekilde haber veriyorlar.
Fakat, maalesef, iddialarının çoğu da doğru. Bugün, bir tek tayyare, 1940
takinden çok daha büyük hasar verebiliyor.
Bununla beraber, ileri gelen
İngiliz askerî münekkitleri, istilâ hareketlerinde kıt’alaruı yerini hava
kuvvetlerinin hiçbir zaman tutamayacağını söylüyorlar. Hakları var. Bir
memleketi ele geçirmek istiyen, onu teslim olmaya ancak istilâ yolile mecbur
edebilir. Yahut ta, o memleketin, manevî kuvvetini kaybederek, kendiliğinden
teslim olmasını beklemek lâzımdır.
1918 de öyle yapmıştık. Fakat
1943 te bunu tekrar etmeyeceğimiz muhakkak.
Derdin biri bitmeden biri
çıkıyor. Ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Şimdi hangi şehrin bombardımana
uğrayacağını düşündükçe tüylerim ürperiyor.
İNGİLİZLER
HAVADA NİÇİN ÜSTÜN?
28 MAYIS 1943 — İngilizler havada üstünlüğü ele almaya yalnız
tayyarecilerinin mehareti ve İngiliz hava sanayiinin kuvveti sayesinde muvaffak
olmuş değillerdir. Muvaffakiyetlerinin diğer bir sebebi de bizim
talihsizliğimiz ve ihmallerimizdir.
«Her şeyden evvel doğudaki
muharebeyi kazanmamız lâzım» tezini terkedecek olursak, İngilizlere karşı hava
üstünlüğünü tekrar elde etmemiz niçin mümkün olmasın?
Göring 6 Haziranda nutuk
söyliyecek. Bence konuşmasa daha iyi olurdu. O zaman bana fırsat düşerdi.
★
(Goebbels’in hatıra defteri
arasında 1943 Haziranına ait ola kısımlarla Temmuzun büyük bir kısmı eksiktir.
Bu müddet zarfında İngiliz hava akınları daha fazla şiddetlenmiş ve, Temmuz
içinde, Sicilya işgal edilerek İtalyaya karşı taarruza geçilmiştir.)
İTALYADA
DEĞİŞİKLİK
25 TEMMUZ 1943 — İtalyan siyasetinde bazı değişiklikler olduğuna
dair gizli malûmat aldık. Başlarında Farinacci olmak üzere, eski Faşist
Muhafızlar, Duçe’den, Büyük Faşist Meclisini toplantıya çağırmasını istemişler.
Bu toplantıda Duçe'yi, eskiden olduğu gibi gene siyasî meselelerde ve harbin
idaresinde önayak olmak imkânını elde etmek için üzerindeki yüklerden
bazılarını atmaya ikna edeceklermiş.
Farinacci yalnız faal ve
azimkar bir adam değil, ayni zamanda Almanya’nın dostudur. Kendisine körü
körüne itimat edebiliriz.
SİCİLYADA
DURUM
Sicilyada şimdiye kadar yalnız
Almanlar mukavemet gösterdiler. İtalyanlar ise daima teslim oldular. Sicilya
üzerindeki hava muharebelerini de hemen hemen tamamıyla Almanlar yapıyorlar.
Yani, İngiltere üzerine bu kış
şiddetli hava akınları yapmak için giriştiğimiz hazırlıklara maalesef fasıla
vereceğiz demektir.
Ingiliz hava akınları yüzünden
dokuma sanayiimiz büyük zararlara uğramış bulunuyor. Halka dağıtılan giyecek
kuponlarını karşılayamayacak vaziyetteyiz. Eldeki mevcudu son derece sefil
durumda bulunan bölgelere dağıtacağız.
HALK
TELÂŞA BAŞLADI
Gelen mektuplar bana endişe
veriyor. «Führer, bombardıman edilen
yerleri niçin gezmiyor?», «Göring niçin hiç bir yerde görünmüyor?»» Ve
bilhassa: «Führer niçin Alman milletine vaziyeti izah etmiyor?» diye
soruyorlar.
Halkı bu kadar ihmal etmek
olmaz. Ne de olsa harp gücümüzün esası onlara dayanıyor. Halk mukavemet
arzusunu ve Alman komutanlarına olan güvenini kaybederse, en büyük buhranla
karşılaşmış oluruz.
TOPLAR
İTALYAYA GİDİNCE
26 TEMMUZ 1943 — Dün gece Hamburg son derece büyük bir hava
akınına uğradı; gerek sivil halk, gerek silâh sanayii ağır zarar gördü.
Maalesef gayet az tayyare düşürdük. Topu topu 12 tane.
Daha iki gün evvel, Tuğgeneral
Weise, Hamburg’daki uçaksavar toplarını aldı, İtalyaya gönderdi. Zaten
vaziyetimiz kötü idi; bir de bu toplar olmayınca Hamburg'un müdafaası büsbütün
zorlaştı.
Yeniden 120200 bin kişiye
barınacak yer bulmak lâzım. Bu meseleyi nasıl halledeceğiz bilmiyorum.
STALİNİN
GÜNLÜK EMRİ
Stalin, Kızılorduya bir günlük
emir çıkardı. Alman hava kuvvetlerinin yaz akınlarında muvaffakiyetsizliğe
uğradıklarını, bu bombardımanlarda kat'î bir netice alamadıklarını söylüyor,
«Sovyetler, Almanların anî baskını esnasında bulundukları mevzileri tekrar elde
etmişlerdir ve Almanlar artık Sovyetlerden yeni arazi alabilecek halde
değillerdir» diyor.
Maalesef, söylediklerinin çoğu
doğru. Bana kalırsa son iki yaz zarfında yaptığımız gibi taarruzlarla vaziyeti
değiştirmemize imkân yoktur.
İNANILMIYACAK
HABERLER
Eve geldiğim zaman telefon
çaldı. Führer, genel karargâhtan telefon
ediyordu. Verdiği haberlere inanamıyacağım geldi.
Duçe istifa etmiş. İtalyada
idareyi Badoglio ele almış. Vaziyet gayet karışıkmış. Bu haberi radyoda Reuter
ajansı vermiş.
Genel karargâhta kimse vaziyeti
kat’iyetle tayin edemiyormuş. Führer,
beni derhal oraya çağırıyor.
Ben, şahsan, hiç olmazsa
şimdiki halde, faşizmin artık sonu geldiğine kaniim.
27 TEMMUZ 1943 — Genel karargâhta, Führer’le konuşmadan evvel
Himmler ve Bormann’la görüştüm. Mussolininin kendi isteğile istifa ettiğini pek
sanmıyorlar. Onlara göre, her halde Badoglio ile adamları, fırsattan istifade
ederek, Mussoliniyi işbaşından uzaklaştırmış olacaklar. Anlaşılan Quirinal
sarayına çağırmışlar, orada tevkif etmişler ve istifaya zorlamışlardır.
21 senedir iktidar mevkiinde bulunan inkılâpçı bir hareketin bu
şekilde sona erdiğini düşünmek insanın ağrına gidiyor.
Yarım saat sonra Ribbentrop da
yanımıza geldi. Zatürrieden yeni kalktığı için son derece zayıf.
Führor de, Duçe’nin kendi
isteğile istifa etmediğine kanaat getirdi. Duçe, hâlâ hayatta mı, değil mi,
kimse bilmiyor. Faşizm ölüm tehlikesinde demektir.
İtalyadaki bu hareketin asıl
gayesi, şüphesiz Almalıyadır. Badoglio'nıın beyannamesinde, «harp devam edecektir»
demesi hakikatte hiç bir şey ifade etmez.
ROMAYI
İŞGAL PLÂNI
Führer büyük bir darbe indirmek
niyetinde: Hâlen cenubî Fransada bulunan paraşüt kıtası Romanın etrafına
indirilecek. Bu paraşütçüler Romayı işgal edecekler. Kralla bütün hanedan erkânını
ve Badoglio’yu, adamlarını tevkif edecekler, vaziyet tamamıyla bizim idaremiz
altına alınacak.
Führer, Duçe'nin öldürülmüş olabileceğini zannediyor
ama. ben bu kanaatte değilim. Bana öyle geliyor ki, muarızları onu sadece,
sesini duyurmaması için mevkuf tutuyorlardır.
Aldığımız malûmata göre,
Farinacci, tevkif edileceğini öğrenince, Alman sefarethanesine gitmiş,
pazartesi sabahı da erkenden, bir Alman tayyaresile, Romadan Münich’e gelmiş.
Şimdi de karargâha gelmek üzere yolda bulunuyor. Führer, Farinacci’den memleket dışında yeni bir
İtalyan hükümeti kurmak için istifade etmek istiyor.
Bize gelen haberlere göre,
Vatican hararetli bir siyasî faaliyetin merkezi olmuş. Führer, Romadaki mesul kimseleri tevkife karar
verdiği zaman, evvelâ Vaticam da ele geçirmeyi düşünmüştü ama, Ribbentrop’la
ben, buna bütün gayretimizle itiraz ettik. Bence, bu hareket, dünya efkârı
üzerinde hasıl edeceği tesir bakımından, tamamıyla aleyhimizde olur.
İtalyadaki kuvvetlerimizin
idaresini tamamıyla üzerimize aldık. Sayıları çok değil. Fakat iyi takviye
edersek, muvaffak olmaları mümkündür.
İki yiiz düşman tayyaresi
Hanover üzerinde büyük bir gündüz akını yaptı. Zarar çok fazla. Bunda
itfaiyenin Hamburg’a gönderilmiş olmasının da rolü var. Şehirde çıkan büyük
yangınlara karşı hiç bir şey yapmak mümkün olamamış.
Alman milletinin endişe ve
ıstırap içinde bulunduğu muhakkak. Vaziyeti halka nasıl izah edebiliriz ki;
şahsan düşündüklerimizi ne söyliyebiliriz, ne de yazabiliriz.
HİTLERİN
TEVKİF EDİLME TEHLİKESİ
Führer, Himmler’e emir verdi: Almanya’da da
İtalyadaki hâdisenin tekerrür etmesi ihtimali başgösterirse çok şiddetli
tedbirler alınacak.
Fakat bence, Alman milleti
İtalyanlara o kadar düşmandır ki, Komadaki hâdiseyi kendisine bir örnek olarak
almak istemez.
Führe’in genel karargâhında
bizi meşgul eden en mühiııı mesele şu oldu: İtalyanın dönekliğine karşı takip
edeceğimiz hareket plânlı ve hesaplı mı olmalıdır, yoksa birdenbire hareket
etmek mi lâzımdır? Bunlardan birincisini tercih edecek olursak aradan en aşağı
bir hafta geçer.
Führer, tabiî, mümkün olduğu kadar çabuk harekete
geçmemize taraftar. Doğrusu da bu. Çünkü İtalya’daki vaziyet henüz sağlaşmadı;
onun için, anî bir darbe ile her şeyi gene baştanbaşa değiştirmek kabildir.
Diğer taraftan, Romınel,
tecrübeli bir asker sıfatile, ihtimalleri hesaplamakta daha ihtiyatlı
davranıyor. Sağlam bir esas üzerine dayanılarak muvaffakiyet ihtimali çok olan
bir teşebbüste bulunmamıza taraftar.
ROMMEL’İN
YENİ VAZİFESİ
Führer, Rommel’i, İtalyaya karşı girişilecek
harekâtın Başkomutanlığına tayin etti. Sicilyadaki kuvvetlerimizin
Başkomutanlığını da ona vermek istiyordu ama, Keitel’le Jodl buna şiddetle
itiraz ettiler. Kendisini kıskandıkları için ona bu derece fazla iktidar
verilmesi hoşlarına gitmiyordu.
Öğle yemeğinde hepimiz
Führer’in etrafında toplanmış bulunuyorduk. Benden başka Göring, Ribbentrop,
Rommel, Dönitz, Speer, Keitel, Bormanıı ve Almanya’nın ileri gelen askerî ve
siyasî erkânı vardı.
Umumiyetle, sofra
başındakilerin hepsi durumu, Führer’in tahlil ettiği şekilde görüyordu. Hepimiz,
kat’î bir harekete geçilmesi lüzumunda müttefikiz.
İtalyan Krah, Duçe’ye bu kadar
şey borçlu olduğu halde ^imdi ona tekme atması akıl alacak şey değil doğrusu!
Memleketin her tarafından,
halkın İtalyadaki bu harekete «anının sıkıldığını gösteren haberler alıyoruz.
Hattâ bazı yerlerde halk müthiş bir telâşa kapılmış. Ahali, Führer’in
konuşmasını istiyor. Fakat Führer,
tabiî, şimdiki halde konuşacak vaziyette değil. Halk biraz bekliyecek.
GÖRİNG
HAKKINDA ŞAYİALAR
Ahalinin ağzında Göring
hakkında bir takım saçmasapan şayialar dolaşıyor: Kimisi kaçmış, diyor; kimisi
intihar etmiş, diyor. Daha türlü türlü şeyler. Göring bir münasebetle kendisini
ahaliye gösterse iyi eder.
FARİNACCİ
GELDİ
Prens Filip von Hess (Nazi
partisinin bir bölge başkanı olan Prens Filip aynı zamanda Italyan Kralının
damadı idi.) de tesadüfen genel karargâhta bulunuyor. Kendisini mümkün olduğu
kadar sahneden uzaklaştırmak lâzım. Onun için, Führer benim Prensle şahsen
meşgul olmamı istedi.
Prens Filip, İtalyan cemiyet
hayatı hakkında bana çok mahrem şeyler anlattı. Bunlardan edindiğim kanaate
göre, İtalyan Aristokrasisi Mussolini’nin tamamıyla aleyhinde. Hâdiseden daha
beş gün evvel İtalyan Veliahdi, Prens Filip’e, Mussolininin bir suçlu sayılması
lâzım geldiğini söylemiş.
FARİNACCİ'DEN
FAYDA YOK
Farinacci evvelâ Ribbentrop,
sonra Führer tarafından kabul edildi. Bu görüşmelerde son derece biçimsiz
konuştu. Führer onun, İtalyadaki hâdiselerden gayet müteessir olduğunu ve her
şeye rağmen Mussolini'ye bağlı bulunduğunu söylemesini bekliyordu. Halbuki o
öyle yapmadı. Duçenin şahsını ve hareketlerini tenkit etti.
Farinacci hâlâ, İtalyan
Kralının Mussolini'ye karşı dürüst davrandığına ve Duçenin, kendi isteğile
istifa ettiğine kani.
Bu adamdan geniş mikyasta
istifade etmemize imkân olmadığı görülüyor. Führer, şimdiki halde, Farinacci’yi HimmlerV havale
etti.
VAZİYET
TEHLİKELİ
Guderian’la uzun uzun konuştum.
Harbin aldığı seyirden büyük bir endişe duyduğunu söylüyor. Bütün cephelerde
birden faaliyette bulunamıyacağımıza göre, kuvvetlerimizi bir cepheye teksif
etmemize taraftar.
Führer, bu akşam son derece meşguldü. Hepimizi sıra
ile kabul etti. Onun için, fazla yorulmuştu, yemeğini yalnız yedi.
Gece, Führer’in yanında tekrar
toplandık. İtalyaya karşı harekete mümkün olduğu kadar çabuk geçilmesi
hakkındaki görüşünü bize tekrar izah etti.
Görüşmemiz, gece yarısından çok
sonraya kadar sürdü. Fakat, maalesef hiç bir neticeye varamadık.
Ben, Führer in tarafını tuttum.
Ben de şimdi harekete geçersek, iz bir kuvvetle çok iş görebileceğimiz
kanaatindeyim. Uzun uzun plânlar hazırlıyacak olursak o zaman büyük bir kuvvete
ihtiyacımız olacak.
Yalnız, Führer de dahil olmak
üzere şimdi hepimizin ittifak ettiği bir nokta var ki. o da şu; İtalyaya karşı
tutacağımız hareket hattına Vatikan dahil edilmiyecek.
Paraşüt kıtalarıyla yapılacak
hücumun da ancak bir iki saate kadar yapılması lâzım geldiğine karar verdik.
Yorgunluktan bitap bir halde
idim, yatar yatmaz derhal uykuya daldım ve ölü gibi uyudum.
28 TEMMUZ 1943 — Sabahleyin haber aldık. Churchill Avam Kamarasında
nutuk verecekmiş.. İhtiyarın gene şahlanacağı muhakkak.
Faşizmin tarihe karışmış
olduğuna bir türlü inanmıyorum.
İtalyan gazetelerinin
başmakaleleri gayet sert bir eda taşıyor. İtalyanın yirmi senelik bir esaret
devresine girdiğini ileri sürüyorlar. Fakat şimdi başmuharrir sandalyelerini
işgal eden bu mahlûklar, nihayet kendilerini hür hissettiklerini de derhal
ilâve ediyorlar.
FRANCONUN
MUSSOLİNİYE OLAN BORCU
Franeo, gazetelerine emir
verdi: İtalyadaki hâdiseleri hiçbir yorumda bulunmadan, gayet bitaraf bir
şekilde yazacaklar. Halbuki bu şişko tavuskuşu, işgal ettiği tahtı Duçe’ye
borçlu.
Basen üzerine yapılan son hava
akını Krupp fabrikalarının taınamile durmasına sebep oldu. Speer büyük bir
endişe içinde bulunuyor.
Öğleyin Führer’le tekrar uzun
uzun görüştüm. Farinacci onu büyük bir sukutu hayale uğratmış. Karşısında
Duçenin hararetli bir taraftarını göreceğini zannederken, ağlamaklı bir sesle
onu tenkit eden, iradesiz bir adamla karşılaştığını söylüyor.
Führer’in İtalyan Kralı
hakkındaki fikirleri çok doğru. Onun çok zayıf iradeli bir adanı olduğunu,
kendisini kim desteklerse o tarafa döndüğünü söylüyor.
İtalyan gazeteleri şimdi insanı
utandıracak yazılarla dolu. Sırası gelince orada da güzel bir temizlik yapmaya
mecbur olacağız.
SÖYLENECEK
BİR ŞEY KALMADI
Führer’den, Berlin’e dönmeme
müsaade etmesini istedim. Çünkü bu sırada orada sözü geçer bir adamın bulunması
lâzım geldiği kanaatindeyim. Kabul etti.
Halk, nüfuz sahibi bir kimsenin
ve bilhassa Führer’iıı vaziyeti izah edecek mahiyette bir nutuk vermesini
gittikçe daha büyük bir arzu ile bekliyor. Fakat, bugün içinde bulunduğumuz
vaziyet hakkında ne söyliyebiliriz ki?
Bir araya toplanıp görüştüğümüz
zaman elle tutulur bir neticeye varamayışımıza hayret ediyorum. Askerî sahada
çok büyük bir gayret sarfediyoruz, fakat harbin siyaset sahasında hemen hemen
hiç bir gayret göstermiyoruz. Bilhassa, askerî harekâtımızın pek durgun gittiği
bu sırada hiç olmazsa siyasî mekanizmamızı iyi kullanmamız lâzım. İngilizler,
muvaffakiyetlerinin büyük bir kısmını, siyasî imkânlardan istifade etmekteki
nıeharetlerine borçludurlar.
Alman ve İtalyan işçileri
yüzünden başımız belâda. Aralarında sık sık yumruk yumruğa geliyorlar.
HAMBURG
MAHVOLDU
29 TEMMUZ 1943 — Dün gece Hamburg'un uğradığı hava akını şimdiye
kadarkilerin en şiddetlisi oldu. İngilizler şehrin üzerine 8001000 bombardıman
tayyaresile geldiler. Bizim uçak-savar toplarımız bunların ancak pek azını
düşürmeğe muvaffak oldu.
Bu suretle, bir milyon nüfuslu
büyük bir şehir, tarihte görülmemiş şekilde mahvoldu. Şimdi, halli hemen hemen
kabil olmayan bir takım meselelerle kararlaşmış bulunuyoruz.
Kaufman, raporunda 800 bin
kişinin evsiz, barksız kaldığını. ne yapacaklarım şaşırmış bir halde dolaşıp
durduğunu bildiriyor.
Roma dan gelen haberlere göre,
İtalyanlar Almanya’daki işçilerini geri çekmeğe çalışıyorlar. Bu işçiler
arasında, ilk zamanlar bazı huzursuzluk emareleri görülüyordu ama, sonradan
bunları ortadan kaldırmak pek zor olmadı.
JAPONLARIN
TAVSİYELERİ
Berlin’deki Japon askerî
heyeti, harp vaziyetimiz hakkında bana bir rapor verdi. Sicilyadaki
muharebelerden vazgeçmemizi ve harekâta son verip askerlerimizi çekmemizi
tavsiye ediyorlar. Bizim, yerimizde kendileri olsaymış, Akdenizdeki İngiliz
filosuna intihar torpilleriyle büyük bir
darbe indirirlermiş.
Bazı resmî dairelerin
tahliyesinde tatbik edilen usuller Berimde halkı bir havli telâşa şevketti.
Şimdi halk arasında şöyle bir kanaat var: Bombardımanlar biraz daha
şiddetlenirse hükümet başka yere taşınacak, diyorlar. Tabiî, böyle bir şeyi
aklımızdan bile geçirmiyoruz. Onun için, bu şayialara karşı propagandalara
başladım.
(Goebbels’in hatıra
defterinde Ağustos ayı ile Eylûliin ilk günleri eksiktir. Bu müddet zarfında
Sicilya Müttefikler tarafından işgal edilmiştir.)
8 EYLÜL 1943 — İstikbaldeki nizamdan ve milletlerarası bir
idareden bahsederken Churchill’i ahmak bir adama benzetmemek kabil değil. Fakat
harbin idaresi bahis mevzuu olduğu zaman da İngiltere’nin ondan daha iyi bir
adam bulamıyacağı muhakkak.
HİTLERİN
BİR TAHMİNİ
Führer hâlâ İngilizlerle
Amerikalıların İtalyada Calabıia bölgesindeki harekkâtla askerî bir
şaşırtmacaya başvurdukları kanaatinde. Ona göre, AngloSaksonlar asıl yakında
batıdan bir taarruza hazırlanıyorlar.
Führer, Churchill’in ve Roosevelt'in yapacakları bir
taarruz karşısında gafil avlanmak arzusunda olmadığını söylüyor.
İtalyan basım harpten artık hiç
bahsetmez oldu. İtalyanların bu derece alçalacaklarını dünyada kimse ummazdı.
Fakat doğu cephesinin bize
verdiği endişe yanında bunların hepsi sıfır kalıyor. Sovyetler son zamanlarda
muazzam muvaffakiyetler kazandılar.
Gelen haberler henüz pek kat’î
değil ama, doğru oldukları da muhakkak. Bu durum karşısında, eskiden
kararlaştırdığımızdan daha geniş ölçüde geri çekilmeye mecbur kalacağımız
anlaşılıyor. Vaziyet o kadar nazik ki, Führer’in gidip bizzat yerinde meşgul
olması lâzım geliyor. Kendisinin vaziyeti kurtaracağına gayet eminim ama, bunun
için çok büyük gayret sarfedeceğini de biliyorum.
ALMAN
KIZLARINA DAMGA VURULUYOR
Gernant (Propaganda Bakanlığı
memurlarından biri.) Danimarkadaki vaziyet hakkında bana bir rapor gönderdi.
Orada vahim denilecek bir durum hâsıl olduğu anlaşılıyor. Bilhassa Kopenhag'da
çok can sıkıcı hâdiseler cereyan ediyormuş: Alman askerleri hemen hemen
caddelerden geçemez olmuşlar. Alman kızlarının vücutlarını Gamalı haç işareti
ile damgalıyorlarmış. Tayyare hangarlarına, münakale binalarına karşı baltalama
hareketleri de günden güne artıyormuş. Hükümet ise bunlara karşı hiçbir
harekette bulunmak istemiyormuş; zaten istese bile elinden birşey gelmiyecek
vaziyetteymiş.
Bana kalırsa, işgal altındaki
yerler arasında halka en iyi muamele Hollandada yapılıyor. Seysİnquart’ın
tatlısert davranmakta pek usta olduğu görülüyor.
İTALYA
TESLİM OLDU
9 EYIUL 1943 — İtalyada bugün çok mühim bir hâdise oldu:
Badoglio, bize evvelden bir tek kelime bile söylemeden düşman devletlere
kayıtsız, şartsız teslim olmayı teklif etti ve onlarla mütareke imzaladı.
Saat yediye doğruydu: Führer
telefon edip beni genel karargâha çağırdı. Bu habere pek sinirlenmiş.
Mussolini’nin iş başından
uzaklaştırılmasından beri biz zaten böyle olacağını biliyor ve her ân için
bekliyorduk. İtalyanlar bizi en müşkül zamanımızda yüzüstü bıraktılar.
Franco da dahil olmak üzere
İspanyol milleti bizim galip geleceğimize artık inanmıyor. Onun için, gittikçe
daha 'azla Anglo-Saksonlaıa yanaşıyorlar. Artık İspanyada bizim pek fazla
nüfuzumuz kalmadı.
MUSSOLİNİ
NASIL TEVKİF EDİLDİ?
İsviçreden aldığımız bir
raporda Duçe'niıı nasıl düştüğü hakkında tafsilât var. Bu rapordan
anlaşıldığına göre, kaynatasını tevkifte elebaşı rolünü Ciano oynamış. Şu
Ciano, tarihte misli görülmemiş derecede alçak hainin biri. Kralın ondan aşağı
kalır tarafı yok. Fakat, zaten bir kraldan başka ne beklenir ki!
Hamdolsun, bizim için böyle bir
tehlike olduğunu gösterir hiç bir alâmet yok.
ALMANYA’DA
TEVEKKÜL HAVASI
10 EYLÜL 1943 — Bütün memleketi derin bir bezginlik ve tevekkül
havası kapladı... Genel karargâhta hemen hemen hayattan eser yok. Herkes
sabahın beşine kadar ayaktaydı. Führer de, dünkü ve geceki yorgunluktan sonra
bitap düşmüştü. Sabaha karşı istirahate çekildi.
Führer, İtalyanın ihanetini daha çok evvelden kat’î
olarak tahmin ediyormuş ve bu işin böyle olacağından gayet eminmiş. Buna rağmen
hâdise tahakkuk edince çok müteessir oldu.
Sabahleyin beni yanına
çağırdığı zaman daha yeni kalkmıştı. Tahminin hilâfına olarak, sıhhatçe son
derece iyi görünüyordu. Zaten daima öyledir: Buhran zamanlarında Führer bedenen
ve ruhan daha kuvvetlenir, hâdiselere hâkim olmak üzere kendinde yeni bir
kuvvet bulur. Bu sabah sadece iki saat uyuduğu halde, sanki uzun bir tatilden
dönmüş gibi idi.
Führer İtalya hâdisesini
alçaklığın eıı büyük örneği sayıyor ve vaziyete hâkim olmamız için büyük bir
gayret sarfetmemiz lâzım geldiğine kani bulunuyor. İleride ne olacağını
kimsenin bilemeyeceğini, bugün felâket olarak görünen bir şeyin yarın bir nimet
sayılabileceğini söylüyor.
PRENS
FİLİP TEVKİF EDİLDİ
İtalyanların ihanet ettiklerini
biz evvelâ Londra radyosundan öğrendik. Bu da tarihte misli görülmemiş bir
hâdisedir diyebiliriz. Tahmin ettiğimiz gibi teslim müzakereleri uzun zamandanberi
devam ediyormuş.
Führer, haber alır almaz, o sırada genel karargâhta
bulunan Prens Filip von Hesse’yi tevkif ettirmiş. Prens, tevkif edilince son
derece şaşırmış. Şimdiki halde Könisberg’de Gestapo karargâhında bulunuyormuş.
Prens Filip’in tevkif edilmesi
hakikaten lâzımdı. Çünkü, genel karargâhta bulunduğu sırada bizim birçok devlet
sırlarımızı öğrenmişti.
MUSSOLİNİ
NEREDE?
Duçe nin nerede ve ne halde
olduğuna dair şimdiye kadar hiç bir şey öğrenemedik.
İtalyan filosunun bir kısmı
demir alıp denize açılmış. Führer, bu
gemilerin İngilizlere teslim olmaya gittiklerini zannediyor. Maalesef bizim
denizaltılar Spezia limanına geç vardılar. Halbuki onlara İtalyan filosunun bir
kısmını torpillemek emri verilmişti.
Bu vazife şimdi hava
kuvvetlerimize verildi. Bir iki geminin batırılacağı muhakkak.
Führer, biraz müşkülâtla karşılaşsa bile, en nihayet
vaziyete hâkim olacağına emin bulunuyor. Romanın şimaline çekileceğiz ve
Führer’in daima düşündüğü müdafaa hattını, yani Apenin dağlarını tutacağız.
Balkanlar da kaynaşmaya
başladı. Bulgaristandaki vaziyet hiç de emin bir çehre arzetmiyor. Führer’in
söylediğine göre Kral Boris’e zehirlenmiş nazarile bakabiliriz. Alman
doktorları Boris’in yılan zehiri ile öldürüldüğüne kanaat getirmişler ve otopsi
yapılmasına lüzum göstermişler. Bulgar hükümeti de bunu kabul etmiş, fakat
hanedan ailesi itirazda bulunmuş. Boıis’i zehirlemeyi İtalyanların teklif etmiş
olmaları bence hiç de uzak bir ihtimal değil.
HITLER
ENDİŞEDE
Führer, İngilizler şimdi batıdan taarruza geçerlerse
diye endişe ediyor. Batıda gayet kuvvetli tahkimat hatlarımız var ama, bunların
arkasında pek az bir ihtiyat kuvvet bulunuyor.
Onun için, bizim yapacağımız
tek şey, İngiliz ve Amerikalıların teşebbüsünü derhal ve bir hamlede geri
püskürtmek, karaya ayak basmalarına imkân vermemektedir. Führer buna' muvaffak
olacağımıza gayet emin.
Yine Führer’e göre, Anglo-Amerika’n taarruzu Hollanda’dan
yapılacak. Çünkü en zayıf noktamız orası. Sonra, böyle bir teşebbüse en fazla
yardım etmeye hazır halk da orada. Herkesin bildiği gibi, Hollandalılar bütün
batı Avrupa’nın en küstah, en aksi tabiatli insanlarıdır.
İngilizlerin birkaç gündenberi
batı bölgesindeki nakliye yollarımızı bombardıman etmeleri de şüphe
uyandırıyor. Acaba bu, bir istilâ hareketinin başlangıcı mı? İngiliz donanması
da Avrupa’nın batı sahillerine mütemadiyen yaklaşıp uzaklaşıyor.
Bekliyelim bakalım; ne olacak,
göreceğiz; fakat, böyle bir teşebbüsü kâfi derecede emniyet ve hazırlıkla
karşılayacak durumda olmayınca beklemek insanı asabileştiriyor.
Üstelik, Doğudaki vaziyet de
son derece vahim olmakta devam ediyor. Fakat Führer, orada vaziyete hâkim olacağı hakkındaki
kanaatini hâlâ muhafaza ediyor. Tabiî, buna ancak çok gerideki bir hatta
çekilmekle muvaffak olacağız. Bu geri çekilmenin de gayet büyük bir intizam
içinde yapılması şart.
STALİN
LE ANLAŞMAK MÜMKÜN MÜ?
Stalinle ileride anlaşmaya
yanaşmak acaba mümkün müdür, diye Führer’e sordum. «Şimdiki halde değildir»
diye cevap verdi. Esasen o, İngilizlerle anlaşmanın Stalinle anlaşmaktan daha
kolay olduğu kanaatinde.
Führer’: «Bir gün olacak
İngilizlerin akılları başlarına gelecek,» diyor ama, ben şimdiki halde bunu pek
mümkün göremiyorum.
Churchill, tabiî, bu harpte
İngiltere’nin emperyalist emellerini tahakkuk ettirmeye çalışıyor. Sicilyayı
ele geçirmesi kendisine bu hususta iyi imkân da vermiş oluyor. Sicilya İtalyaya
bir daha iade edilmiyecektir. Çünkü Sicilyanuı, ihtimal Calabria ile beraber,
İngiliz İmparatorluğunun Akdenize hâkim olmasına ve bu hâkimiyeti ilelebed
muhafaza etmesine yarıyacak mahiyette bir mevkii vardır.
Şüphesiz, İngilizler Sardunya
ile Korsika'ya da el atacaklardır. İngiltere
harpten bu ganimetlerle çıkacak olursa bir hayli şey kazanmış
sayılabilir.
Führer o zaman
İngilizlerle anlaşmanın mümkün olacağı fikrinde. Fakat ben şahsan Stalin'le
anlaşmanın daha fazla mümkün olduğu kanaatindeyim. Çünkü Stalin Churchill’den
daha pratik bir politikacıdır. Churchill ise, romantik bir maceraperesttir;
onunla mantık dairesinde konuşmak kabil değildir.
Führer, hava durumu hakkında ümidvar bulunuyor ve
iki, üç aya kadar havalarda tekrar üstünlüğü ele alacağımızı söylüyor. Son
haftalar zarfında müdafaa kuvvetimiz son derece artmış bulunuyor.
Bombardımanlara mukabele için yaptığımız hazırlıklarda gittikçe ilerliyoruz.
Fakat maalesef, İngilizlerin Peenemünde’ye (Peenemünde, Baltık denizi
kıyısında, Stattın civarında bir limandır. Almanların en gizli silâh
araştırmaları ve uçar bomba tecrübeleri burada yapılıyordu.) yaptıkları akınlar
hazırlıklarımızı bir ay, hattâ iki ay geriye attı. Onun için, mukabele
hareketlerine ancak ocak ayının sonlarında başlıyabileceğiz.
HİTLERİN
SON ÜMİDİ
Führer’in ümidi. en fazla, uçar
bombalarda. Bu sayede İngiltere
karşısındaki vaziyetimizi kökünden değiştirmek kabil olabilir, diyor.
Yine ona göre, yakında İngiltere’nin
sis mevsimi başlayacaktır ki, bu da işimizi bir bakıma kolaylaştıracaktır.
Denizaltı harbinden de Führer
çok şeyler bekliyor. İngilizlerin radar âletlerini tesirsiz kılan yeni teçhizat
çok iyi netice verdi. Bu icadın tatbikine başladığımız gündenberi artık
denizaltı kaybı vermiyoruz.
Şimdiki halde, bu teçhizattan
elimizde kâfi derecede yok. Onun için, seferden dönen deııizaltılarındaki
âletleri alıp yeni yola çıkacaklara takıyoruz.
Führer, yakında çok daha muvaffak denizaltı harekâtı
yapacağımıza emin, Yapabilirsek herhalde çok iyi olur. Führer, umumiyetle, nikbin. Hattâ, bana kalırsa,
birçok bakımlardan lüzumundan fazla nikbin.
Bence, nihayet iki düşmandan
birine yanaşmak zorunda kalacağız. Almanya şimdiye kadar ki cephede birden harp
etmemiştir. Böyle bir harbe uzun müddet mukavemet edebileceğini hiç sanmıyorum.
BOLŞEVİK
BİR AVRUPA’
Gene bana kalırsa, İngilizler,
ne olursa olsun, Avrupa’nın Bolşevikleşnıesine razı olamazlar. Hattâ, nasyonal
sosyalist bir Avrupa’ ile Bolşevik bir Avrupa’ arasında tercih yapmak zorunda
kalacak olurlarsa hiç şüphesiz nosyonal sosyalist Avrupa’yı tercih
edeceklerdir.
Fakat şimdiki halde İngilizler
nasyonal sosyalist Almanya’nın da, Bolşevik Rusya’nm da bitap düşeceğini ve
Avrupa’ya kendilerinin hâkim olacağını umuyorlar. Bir gün gelecek, bunun mümkün
olamıyacağını, nasyonal sosyalizme karşı biraz yumuşarlarsa Bolşeviklikle
karşılaşmaya mecbur olacaklarını anlıyacaklar. O zaman, tabiî, bizimle
anlaşmaya bakacaklar.
Bu takdirde Churchill’in,
mevkiini muhafaza edebileceğini hiç sanmıyorum. Yerine Eden’in geçeceği
muhakkak. Fakat
Eden’e bolşeviklik,
Churchill’den daha fazla bulaşmıştır.
Muhakkak olan bir şey varsa o
da şu: İtalyanlar harbi artık tamamıyla kaybetmiş bulunuyorlar. Mussolini
tarihe son Romalı olarak geçecek. Onun arkasında kof bir millet varmış. Bunu
daha evvel idrâk etmemiz lâzımdı.
NASYONAL
SOSYALİZMDE DEĞİŞİKLİK
Nasyonal Sosyalizmde bazı
yenilikler yapılması lâzım. Halkla olan münasebetlerimizi daha fazla İçtimaî
bağlarla kuvvetlendirmek icap ediyor.
Führer’i millete hitaben bir
nutuk vermesi için çok zorladım. Fakat, İtalyadaki vaziyeti henüz vazıh bir
şekilde anlatamayacağı için, konuşmaya lüzum görmüyor. Doğru ama, halk ,da daha
fazla bekliyemez ki.
Führer içimizden bazılarını
akşam yemeğine alıkoydu.
Göring, İtalya’nın yaptığı
ihanete müthiş kızıyor. Aramızdakilerin hepsi, bunun böyle olacağını zaten
evvelden tahmin ettiğini söylemekte! Fakat, hiç biri vaziyeti kâfi derecede
tahmin: edememiş ki, hepsi son derece şaşırıp kaldılar!
Göring, şimdi hava muharebeleri
bakımından eskisinden daha ümidvar bulunuyor. Hattâ, bana kalırsa, lüzumundan
fazla ümit besliyor.
Sabahın dördüne kadar konuştuk.
Führer’în Blondi adında büyük bir köpeği var. Onunla çok iyi eğleniyor. Bu
köpek şimdi onun en sadık arkadaşı vaziyetinde. Şaşılacak şey: Bu hayvan,
Führer’e o kadar alışmış ki! Bu suretle Führer,
yanında her zaman için canlı bir mahlûk bulmuş oluyor.
İNŞALLAH
DOĞRUDUR!
11 EYLÜL 1943 — «Economist» te bahse değer bir makale çıktı:
Berlin’ üzerine yapılan hava akmlannın İngîltereye çok pahalıya mal olduğu
ileri sürülüyor. İngilizlerin uğradıkları kayıplar o kadar ağırmış ki, buna
uzun müddet dayanmalarına imkân yokmuş. İnşallah doğrudur!
Çar Boris'in zehirlenmesine
dair Alman doktorlarının buldukları delilleri Führer Prens Kiril’e bildirmek
istiyor. Onun kanatine göre, bu zehirlenme işinde İtalyan Sarayının parmağı
bulunuyor. Bu şüpheyi veren bir şey daha var:
Bütün İtalyan kral ailesi
arasında en korkunç kadın olarak tanınmış olan Prenses Mafalda, Kral Boris'in
ölümünden birkaç hafta evvel Sofyada bulunuyordu. Bu Prenses, Bulgar
Kraliçesinin kız kardeşidir (Prenses Mafalda 1945’te bir nazi tecrid kampında
ölmüştür.).
İtalyan krallık ailesi dört bir
tarafa kaçıştı. Bu arada veliahd da bir adaya gitmiş.
GİZLİ
BİR TELEFON KONUŞMASI
Churchill’le Eden arasındaki
bir telefon muhaveresini öğrenmeğe muvaffak olduk. Bu konuşma esnasında Eden,
İtalyan veliahdının İngilizlere bir takım müşkülât çıkardığından acı acı
şikâyet ediyor. Şikâyeti de şu: Veliahd, yaver olarak yanma bir İngiliz subayını
almak istemiyormuş.
Biz öğle yemeğinde iken Jodl
yeni haberlerle geldi. Romadaki garnizon, en iyi muhafız kıtaları da dahil
olmak üzere, Kesserling’e teslim olmuş. Şimdi Alman kıtaları Romaya doğru
yürüyorlar. Şimali İtalyadaki şehirlerin çoğu bizim elimizde. Bu suretle,
İtalya bahsinde emniyetimiz için en mühim olan meseleler halledilmiş demektir.
MUSSOLİNİ
ZEHİRLENDİ Mİ?
Bugünkü konuşmamızda da
Führer, Prenses Mafalda’nın İtalyan
sarayındaki en hilebaz kadın olduğu hakkındaki kanaatini tekrar ileri sürdü.
Onun, eniştesi Boris'i öbür dünyaya gönderebilecek tıynette bir insan olduğunu
söylüyor. Hattâ, gene Führer’e göre, İtalyan plütokratları Mussolini’ye de
zehir vermiş olabilirler; zira Mussolini’nin hastalığı da esrarengiz bir
mahiyet taşıyor.
Bizim de başımıza böyle şeyler
gelmesi ihtimaline karşı Führer bazı tedbirler alınmasını tavsiye etti. Bu
arada, Alman ordu teşkilâtındaki bütün Alman prenslerinin vazifelerine son
verilecek.
Eski hükümdar ailelerine ait
bütün binaların da mümkün olduğu kadar süratle müsadere edilmesi teklifinde
bulundum. Führer bunu da kabul etti.
Mussolini meselesine gelince;
onu kurtaramazsak ben şahsen çok üzülürüm. Fakât bu teessürüm sadece hissî
bakımdan. Siyasî bakımdan hiç de bir kayıp sayılamaz.
«İTALYAN
KRALI ELİMİZE GEÇSE...»
12 EYLÜL 1943 — Alman vatla İtalyaya karşı tarif edilmez bir
nefret var. Kral elimize düşse kurşuna dizdirmemek bizim için âdeta imkânsız
olacak, çünkü Alman milleti muhakkak ki, kralın idamını istiyecektir.
İtalyan ihaneti günlerinde
resmî dairelerde, hattâ parti teşkilâtında bile, ileri geri söylenenler olmuş.
Umumun önünde: «Harbi kaybettik» veya «Hitler mağlûp oldu» gibi lâkırdı
edenleri mahkemeye vereceğim, yahut tecrit kampına göndereceğim.
MUSSOLİNİ
NASIL KAÇIRILDI?
13 EYLÜL 1943 — Bu akşam iyi bir haber aldık: Duçe'yi kurtarmaya
muvaffak olmuşuz. S.D. talebe paraşüt kıtalarile
WaffenS.S. bu suretle büyük bir
kahramanlık göstermiş oldu.
Duçe halen Viyana yolunda imiş.
Gece varışına doğru Führer bana
telefon etti. Duçe'nin kurtarılmasına çok memnun.
Duçe, Apenin dağlarının en
yüksek tepesinde küçük bir dağ otelinde mevkuf bulunduruluyormuş. Kurtarma
teşebbüsü plânörlerle yapılmış. Planörlerden biri, otelin 20 metre kadar
ilerisine iniyor. Mussolini oteldedir. Kapının önünde İtalyan karabinyerleri
nöbet beklemektedir. Fakat bizim askerlerimiz son derece anî bir hareketle,
onları bertaraf edip içeri dalıyorlar.
Bir iki dakika sonra Duçe,
artık serbestti. Tabiî, son derece memnun ve mütehassis olmuş. Bilhassa Alnıan
askerleri tarafından kurtarılmış olması çok hoşuna gitmiş.
Duçe, Apenin dağlarındaki
mahpesinden kurtarıldıktan bir iki saat sonra Viyanaya varmış bulunuyordu.
Führer bana telefon etmeden az evvel onunla telefonla konuşmuş, Führer’in bana
anlattığına göre Duçe,
hâdiselerin aldığı şekil karşısında çok derin bir keder duyuyormuş. Bilhassa
son vaziyet sinirlerini sarsmış, Führer’e, çok yorgun ve bitkin bir halde
olduğunu, şimdiki halde uzun bir uykudan başka bir şey düşünmediğini söylemiş.
MUSSOLİNİ’NİN
NÜFUZU KALDI MI ?
Hâlâ, geniş ölçüde bir siyasî
faaliyette bulunabilecek iktidarda mı, değil mi, yakında öğreniriz. Führer bu
fikirde.
Duçe’nin kurtarılmasına, İnsanî
bakımdan, ben de sevindim. Fakat onun hâlâ siyasî bir nüfuzu olabileceğini hiç
zannetmiyorum. Bilâkis, bence, Duçe bir kere ortadan kalktı mı, İtalyada
vaziyeti düzeltmek ve bütün hâkimiyeti kendi elimize almak daha kolay mümkün
olur.
Halbuki, Duçe gene ortaya
çıkınca İtalya millî bir hükümet kurmaya kalkacak, bir çok bakımlardan
kendisine karşı bazı taahhütlere girmemiz icap eden bir devlet çıkacak.
Bu, hoş bir şey olmasa gerek!
Fakat, bu sonra düşünülecek bir
mesele. Şimdiki halde ben şu kanaatteyim ki, yıldızımız tekrar parladı.
Maamafih, bunu açıkça söylemeğe korkuyorum.
HAYRET
VE HAYRANLIK
14 EYLÜL 1943 — Duçe’nin, âdeta piyeslerde olduğu gibi bu şekilde
kaçırılması düşmanın üzerinde bile büyük bir tesir husule getirmiş. Bir çok
yerlerden aldığımız haberler bunu gösteriyor. Bilhassa İngilizler derin bir
hayret içinde. Adeta, neye uğradıklarını şaşırmış gibi bulunuyorlar ve habere
inanamayacakları geliyor.
Hâdise Japonyada da büyük bir
heyecan ve alâka uyandırdı. Japonlar, Almanya’nın gösterdiği bu cesaret ve
kahramanlığı derin bir hayranlık içinde takdir ediyorlar, askerlerimizin
muvaffakıyetini lâyıkile övüyorlar,
Faşitlere gelince; onların da
şimdi bütün ümitleri Duçe’de. Gözlerini ona dikmişler, ne söyliyeceğini, ne
emir vereceğini bekliyorlar. Onun kararlaştıracağı plânı tatbik için çalışmaya
hazır bulunuyorlar.
Fakat, bu ümitleri tahakkuk
edecek mi, bilmiyorum. Hatta, pek sanmıyorum, diyebilirim; çünkü Duçe âdeta
hasta bir halde. Son derece bitkin ve bezgin bir vaziyette bulunuyor. Onun
derhal harekete geçmesini, yeni bir faaliyete önayak olmasını pek bekliyemeyiz.
Buna muktedir olabilmesi bir zaman meselesidir. O zamana kadar da hâdiseler ne
şekil alır, bunu tahmin etmek biraz güç.
Berlin’ üzerine İngilizler
tarafından yeni bir hava akını yapıldı. Bu bombardıman esnasında yıkılan
binalar arasında Plötzensce hapishanesi de var. Bina yıkılınca, ölüme mahkûm
bulunan mahpuslar kaçmaya muvaffak olmuşlar.
RUSYA’DA
RADYO YASAĞI
15 EYLÜL 1943 — Esirlerin anlattıklarına göre, Sovyetler
Birliğinde son zamanlarda halkın maneviyatı hayli düzelmiş. Buna da sebep,
muhakkak, son iki aydır cereyan eden muharebelerde Kızılordunun oldukça mühim
muvaffakiyetler kazanmasıdır.
Yazık ki, Sovyetler Birliği
halkına radyo ile hitap etmemize imkân yok. Bu propaganda silâhından mahrum
bulunuyoruz. Sovyetlere propagandamızı dinletebilseydik propaganda yolu ile her
halde epey şey kazanabilirdik.
Fakat Kremlin kurnaz davrandı:
Halkın, yabancı radyolarını dinlemesini yasak etti. Ahali sadece kendi
radyolarını dinlemek zorunda bulunuyor. Onun için, sesimizi onlara duyurmanın,
propagandamızı kulaklarına kadar vardırmanın imkânı yok.
MUSSOLİNİ
GELDİ
Duçe genel karargâha geldi.
Führer, Duçe’ııin oğlu Vittorio ile beraber,
kendisini barakasının önünde karşıladı. Kucaklaştılar.
Onların birbirleriyle nasıl kucaklaştıklarını görüp de heyecan
duymayacak bir insan tasavvur edemiyorum. Bu, hakikaten, insanın kalbini
heyecana boğan bir manzara idi.
Führer’le Duçe, bu hararetli
karşılaşma sahnesinden sonra, başbaşa görüşmek üzere içeri çekildiler.
16 EYLÜL 1943 — Tıp talebesinin sayısı diğerlerine nisbetle son
derece arttı. Bunun sebeplerinden biri de tıp talebesinin bir müddet için
askerlikten muaf tutulmasıdır. Onun için, gençlerin tıbbı tercih etmelerini
yalnız bu mesleğe karşı alâka olarak değil, ayni zamanda, cephede çarpışmaya
karşı bir alâkasızlık olarak karşılamak lâzım.
Buna mukabil, fen ve tabiat
şubelerindeki talebe sayısının azalması insanı telâşa düşürecek mahiyettedir.
Tıp talebesine verilen imtiyazın diğer şubelere de teşmili her halde çok iyi
olur.
MUSSOLİNİ
BEYAZ PERDEDE
18 EYLÜL 1943 — Duçe’nin kurtarılışına dair çok meraklı bir
havadis filmi gördüm. Filmde Duçe de oldukça uzun bir müddet perdede görünüyor.
Arkasında sivil elbise var. Gayet şaşkın bir vaziyette duruyor. Yüzünde
mustarip bir ifade göze çarpıyor.
Bugüne kadar Berlin’den bir
milyon kişi tahliye edildi. Teşkilât bakımından bu, muazzam bir muvaffakiyetti!.
ZAYİAT
BİL.ÂNÇOSU
20 EYLÜL 1943 — 22 Haziran 1941 den 31 Ağustos 1943 e kadar,
Lehistan müstesna olmak üzere, doğu cephesinde verdiğimiz zayiat şu şekilde
tesbit edildi:
548,480 ölü (18,512 si subay);
1,998,991 yaralı (51,670 i subay) 354,967 kayıp (11.597 si subay); yekûn
2,902,438 (81,779 u subay).
Tuhafımıza giden bir şey varsa
o da şu:
Doğu cephesinden
gelen her asker, kendisini Bolşevik askerinden üstün görüyor. Onların iyi
çarpışmadıklarını, iyi teçhizli olmadıklarını, askerlik ilminden
anlamadıklarını söylüyor. Buna rağmen, biz mütemadiyen geriliyoruz. Bu nasıl
oluyor, anlayamıyorum.
«Vadim o kadar yeşildi ki»
isimli İngiliz romanını okuyorum. İngilizlerin zihniyetini göstermek
bakımından çok mühim bir kitap. Orada, İngiliz milletinin nasıl düşündüğünü,
neler hissettiğini görüyoruz. Onun için, İngiltere’nin Bolşevikleşmesi
tehlikesini ben şahsen uzak görüyorum. İngiliz zihniyeti, milli an'anelere çok
bağlı bulunuyor.
“KENDİMİZE
GÜLDÜRÜYORUZ”
21 EYLÜL 1943 — Japonlar Salamaua'nın tahliyesine muvaffak
olduklarını bildiriyorlar. Bu «muvaffakiyetli tahliyeler» Mihver devletlerinin
başlıca lâkırdısı oldu. Bu tâbiri artık kullan-masak iyi ederiz. Çünkü her
seferinde kendimize güldürüyoruz.
Doğu cephesi haritasına bakınca
insanın tüyleri diken diken oluyor: Geçen sene bu vakitler elimizde bulunan
toprakla bugün hâkim olduğumuz yerleri mukayese edince ne kadar gerilediğimizi
açıkça görüyoruz. Çok geriledik.
22 EYLÜL 1943 — Doğu cephesinde vaziyet çok fena. Geri çekilme
hareketlerimiz artık intizamını kaybetti. Asker, gayrı muntazam bir şekilde ve
süratle geriliyor. Bu yüzden, tabiî bir' çok silâh ve malzeme kaybediyoruz.
Yeniden çok buhranlı bir devreye girmiş bulunuyoruz.
MUSSOLİNİ
İNTİHARA KARAR VERMİŞTİ
Duçe'nin yakınlarından birisi,
onun ne şekilde mahpus tutulduğuna dair tafsilât verdi. Bu zatın anlattığına
göre, Duçe kendisinin İngilizlere veya Amerikalılara teslim edileceğinden çok
korkmuş ve böyle bir tehlike karşısında kalacak olursa intihara karar vermiş.
23 EYLÜL 1943 — Führer’in genel karargâhına geldiğimiz zaman bizi
Borinamı karşıladı. Bu arada bana fena bir haber verdi: Minsk bölgesindeki
komutanımız Kube ölmüş. Yatağının altına evvelden yerleştirilen saatli bomba
geceleyin patlamış ve adamcağız tam manasıyla parça parça olmuş.
Bu da gösteriyor ki, doğuda
işgalimiz altında bulunan yerlerde nasyonal sosyalistler hiç de emniyette
bulunmuyorlar. Hayatları her an için tehlikededir ve onları her an ölüm
beklemektedir.
«BOLŞEVİK
CİNAYET DALGASI»
Dün gece işgal altındaki başka
yerlerde de muhtelif kimselere karşı suikast teşebbüsleri yapılmış. Fakat
bunlar, pek o kadar mühim şahıslar değil. Hülâsa, Bolşeviklerin yeni bir
cinayet dalgası hareketine başlamak istedikleri anlaşılıyor..
Führer bu sabah, her zamanki
gibi gene gezintiye çıkarken, beni de çağırdı. Beraber bir müddet dolaştık. Son
haftalar zarfında topladığı ve biraz daha iyileştiği görülüyor. Hemen hemen
tamamıyla kendine geldi ve eski halini buldu, diyebilirim. Hele geçen seneki
hali ile mukayese edilecek olursa farkın çok büyük olduğu derhal göze çarpıyor.
Bunda, hayatındaki değişikliğin
her halde büyük bir rolü var. Geçen sene odasına kapamış, hiç bir yere
çıkmazdı. Şimdi ise, hiç olmazsa biri sabahleyin biri öğleden sonra olmak üzere
iki kere açık havada dolaşmaya çıkıyor.
MIKNATISLI
TORPİLLER VE BOMBALAR
Bu sabahki gezintimiz çok iyi
geçti. Führer bana iyi haberler verdi: Denizaltı harbinde yeni bir safha
başlıyor. Yakında geniş ölçüde hücumlara geçeceğiz.
Yeni tip mıknatıslı
torpillerimiz çok iyi netice verdi. Son olarak dokuz muhribin batırılması bu
torpiller sayesinde mümkün olmuştur. Führer,
bu torpillere çok ehemmiyet veriyor ve bu hususta büyük ümitler
besliyor.
Hava akınlarına gelince:
İngilizlerin bombardımanları eski şiddetini kaybetti. Buna, tabiî, Führer çok
memnun. Sebebini daha ziyade hava şartlarında buluyor ama, müdafaa
tedbirlerimizin eskisine nazaran takviye edilmiş olduğunu da teslim ediyor.
Führer, mıknatıslı torpiller kadar miknatıslı
bombalara da çok güveniyor ve bunların tatbikına başlandıktan sonra düşmana
karşı büyük bir üstünlük elde edeceğimize emin bulunuyor.
Miknastılı bombalar yakında
filiyat sahasına konulacak. Führer eskiden olduğu gibi şimdi de, İngilizlere
karşı şiddetli mukabil hareketlerde bulunmamıza taraftar. İngilizlerin,
yaptıkları akınlarda bizim uğradığımız zarara onların da uğratılmasının ve
kendilerine güzel bir ders verilmesinin lâzım geldiğini söylüyor. Uçar-bombalar
bilhassa bu iş için hazırlanıyor. Hakikaten, bunlarla güzel bir öc alacağız.
İNTİKAM
SİLÂHLARI
Führer, İngilizlere karşı büyük ölçüde mukabil
taarruza gelecek senenin ocak ayı sonlarında, olmazsa şubat başında
geçebileceğimizi hesaplıyor.
Uçar-bombalarda elektrik şuaı
sisteminden ayrılmamız işleri daha fazla kolaylaştırdı. Bu suretle, bomba
havada iken İngilizlerin teknik bir usulle mâni olmaları ihtimali de ortadan
kalkmış oldu.
Denizaltı muharebeleri inkişaf
eder ve intikam silâhlarımız tatbikat sahasına konulabilirse, İngilizleri
harpten yorgun düştükleri bir sırada iki taraftan vurmuş olacağız.
Bu suretle, İngilizlerin harp
karşısındaki durumlarını belki de kökünden değiştirmek kabil olur.
Bugün ilk defa olarak
Führer’den öğrendim: Büyük uçar-bombalarımız 14 ton ağırlığında imiş. Öldürücü
bir silâh olduğu muhakkak. Bunların biri Londra üzerine indiği zaman İngilizler
kimbilir ne büyük bir korku ve telâşa kapılacaklar!
İNGİLTERE
HENÜZ SARSILMADI
Führer, şimdiki halde müzakere yolU ile hiç bir
netice elde edilemeyeceğine kani bulunuyor. Ona göre, İngiltere henüz kâfi derecede sarsılmamıştır, harpten
de lâzım geldiği şekilde yorgun düşmemiştir. Onun için, müzakereye yanaşmaz.
Böyle bir teklif bilâkis aleyhimize olur, çünkü İngiltere bunu, bizim zayıfladığımıza hamledecektir.
Doğudaki vaziyet de, müzakere
talebinde bulunmamız için, tabiî, hiç müsait değil. Hâlen, Stalin ağır basıyor.
Vaziyete hâkim olanın müzakere teklifinde bulunması kolaydır. Şartları kabul
edilmezse taarruzu şiddetlendirmesinden korkulabilir. Fakat zayıf vaziyette
bulunan, mütemadiyen gerilemekte olan bir tarafın, müzakerelere hazır olduğunu
bildirmesi kabil değildir. Ne kadar müsait şart ileri sürse karşı tarafı razı
edemez. Çünkü diğer taraf, onun daha fazla zayıflamasını, dahi müsait şartlar
teklif etmesini bekler.
Onun için, bizim şimdi
yapacağımız tek şey şudur: Her neye mal olursa olsun, bütün tehlikeleri göze
alıp, bu buhranlı safhaya mukavemete çalışmak.
Führer’in ileri için ümidli
olduğunu görmek insanın içine rahatlık veriyor. Harbin başındanberi onu nadiren
bu kadar hareketli ve canlı görmüşümdür.
MUSSOLİNİ
İKTİDARDAN DÜŞÜNCE
Führer, Duçe'nin ziyareti hakkında bana tafsilât
verdi. Duçe’nin Führer üzerinde, son buluşmalarındaki kadar iyi bir tesir
bırakmadığı anlaşılıyor. Bunun başlıca sebebi belki de şudur: Duçe bu sefer
Führer’in karşısına her türlü kuvvet ve iktidardan mahrum bir insan olarak
çıkmış bulunuyor. Onun için, Führer’in onu daha derin bir tetkikten geçirdiği
muhakkak. Buna hakkı da var.
Führer, Duçe’nin şimdi, ilk iş olarak, kendisine
ihanet edenlerden intikam almayı düşüneceğini bekliyordu. Halbuki Duçenin böyle
bir şeyi düşündüğü bile yok. Bu da onun azim ve iradesinin ne kadar mahdut
olduğunu göstermeğe kâfi.
CİANO,
ZEHİRLİ MANTAR :
Duçe, Führer ve Stalin gibi
ihtilâlci bir adam değil. Üzerinde, kızı Edda’nın ve onun yoluyla damadı
Ciano’nun çok fena tesirleri olduğu muhakkak. Edda, Duçe'nin Ciano hakkmdaki
fikirlerini kökünden değiştirmeğe muvaffak olmuş. Bunun neticesinde Duçe, Ciano
ile barışmış. Yani, bu zehirli mantar yeni kurulan Faşist Cumhuriyetçi partinin
de ortasına dikilmiş bulunuyor.
Führer’in Duçeden yana bu
derece sukutu hayale uğradığını şimdiye kadar hiç görmemiştim. Führer artık
iyice kanaat getirmiş: «İtalya, dün de bir devlet değildi, bugün de değildir,
yarın bir devlet olamayacaktır» diyor.
Duçe, bütün bu fena
tecrübelerden sonra talihini gene kızı Edda'nın eline teslim ederse siyasî
bakımdan kendisine yardım etmenin imkânı yoktur. Çünkü Edda âdi ve alçak
kadının biridir.
MUSSOLİNİ
HASTA DEĞİL
Hakikatte Duçe hiç de
zannedildiği kadar hasta değil. Profesör Morell hiç bir mühim veya tehlikeli
hastalık bulamamış. Hele frengi olduğu tamamıyla asılsızmış.
Morell, onda sadece bir deveran
bozukluğu bulmuş. Böbreklerinde de fazla çalışmaktan ileri gelen bir
muvazenesizlik varmış. Yani, hepimizin az çok mustarip olduğumuz ve bilhassa
bu-günün siyaset adamlarında görülen bir rahatsızlık.
Genel karagâhta bugün, büyük
bir ahenk içinde geçti. Yalnız Führer’in Duçe'ye karşı duyduğu kızgınlık
müstesna. Bu hususta tamamıyla sukutu hayale uğradığı muhakkak.
Duçe’nin, aile bakımından
tahlihi olmadığını ve bu yüzden çok şey kaybettiğini söyleyebilirim.
Karısı Rachele, Edda’yı hiç
sevmiyor. Ona âdeta düşman gibi, nefretle bakıyor. Bunun sebebini anlamak zor
değil.
Birkaç gün evvel Edda Führer’le
görüşmeğe geldi. Çok fena bir intiba bıraktığı anlaşılıyor. Führer’den bütün
istediği şey, İspanya yolile Cenubî Amerika’ya gitmek için müsaadeden ibaret.
Bu münasebetle halledilecek bazı meseleleri var.
EDDA
NIN BİR TEKLİFİ
Ciano İtalyadan gelirken 6
milyon liret getirmiş. Edda bunları pesetaya tahvil etmek istiyormuş. Aradaki
farkı Führer’e vermeğe kalkışmış. Bu nezaketsizlik Führer’i müthiş kızdırdı.
Ciano hatıralarını yazmak
niyetinde. Führer, bu gibi hatıraların,
bizi küçültecek bir tarzda yazılacağını düşünüyor ki. hakkı da var. Ciano da
her halde öyle yapacak; zira, aksi takdirde satacak yer bulamaz.
Onun için, Ciano'yu Almanya’dan
dışarı bırakmak hiç de faydalı bir şey olmayacak. Hiç olmazsa şimdiki halde
bizim nezaretimiz altında kalmalıdır.
Bütün bunlar Duçe nin etrafını
ne alçak insanların sarmış olduğunu gösteriyor. Eğer Duçe bazı ailevî
mülâhazalarla hareket etmemiş olsaydı, muhakkak ki, Ciano'yu idam ettirir,
kızını da kamçı ile döverdi. Halbuki şimdi bunun tamamıyla aksini yapıyor,
ailesi efradı arasında herkesin birbirini sevdiğini iddiaya çalışıyor.
Maalesef, İtalya böyle mühim
günler yaşarken Rommel apandisit ameliyatı geçirmek zorunda kaldı. Öyle
olmasaydı muhakkak ki. Salemo'da vaziyeti kendi kontorlü altına alırdı.
KARAGÂH
PARAŞÜT HÜCUMUNA UĞRARSA...
Paraşütçülerin yapmaları
muhtemel bir hücuma karşı genel karargâhta kâfi derecede müdafaa tedbirleri
alınıp alınmadığını Führer’e sordum. Çünkü, beklenmedik bir anda yapılacak bir
paraşüt hücumunun, ne kadar kolaylıkla muvaffak olduğunu Mussolini’nin
kurtarılması çok güzel bir şekilde ispat etmiş oldu.
Führer, genel karargâhtaki emniyet tedbirlerinin
eskisine nazaran daha fazla takviye edildiğini bildirdi. Memnun oldum.
İKİ
TARAFTAN BİRİLE ANLAŞMAK LÂZIM
Akşam yemeğinde Führer’le
beraberdim. Sofra başında kendisiyle muhtelif mevzular üzerinde konuşmak ve
birçok bahislere dair fikirlerini öğrenmek fırsatını buldum.
Bu arada sorduğum suallerden
biri şudur:
«— Churchill’le müzakerelere
girişmek kabil değil midir? yoksa böyle bir şeye yanaşmamayı kat'î bir esas
olarak mı kabul ediyorsunuz?»
Führer cevap verdi:
— Churchill.
kendi görüşlerine o kadar bağlıdır ve bize karşı duyduğu düşmanca hislere o
derece saplanmıştır ki, onunla müzakerelere girişmekten hiç bir fayda çıkmaz.
Zira, Churchill’in hareketlerine âmil olan şey, akıl ve mantık değil, nefret ve
hissiyattır.
İkisinden birile müzakerelere
girişmek zarureti hâsıl olursa Führer,
Stalhı’i tercih edeceğini söylüyor. Fakat, bu görüşmelerin de hiç bir
neticeye varmıyacağını biliyor, çünkü kendisinin Doğuda istediği şeyleri Stalin'in
vermeyeceğine emindir.
Bu görüşmemiz esnasında Führer
e, iki taraftan birile muhakkak anlaşmamız lâzım geldiğini söyledim.
İngiltere harbten ne zaman bıkkınlık getirecek veya
bitap düşecek de anlaşmaya yanaşacak? Bunu tayin etmek, tabiî, güç bir şey.
Fakat en nihayet sulh istiyeceği şüphesiz. Onlar da insan, dört sene
harbettikten sonra kimsede harbe karşı heves kalmaz. Biz de sulh için büyük bir
iştiyak duyuyoruz.
Führer de bu fikirlerime
iştirak ediyor.
Göring'in sanat hakkındaki
fikirlerini Führer hiç beğenmiyor. Hele Frau Göring'in tiyatro meseleleri
üzerinde bilgiçlik taslaması son derece zıddına gidiyor.
Akşam, Mareşal Keitel’in yaş
günü münasebetile çay verildi. Sivil olarak bir ben vardım.
Bu generaller toplantısında
Führer gene Rusya’ meselesini ortaya attı. Fakat bu mevzu üzerinde benimle
konuştuğundan daha kapalı ve ihtiyatlı bir şekilde konuştu.
İNGİLTEREYİ
TERCİH ETMELİ
Bu işte benim salâhiyetim olsa,
Moskova’dan ziyade Londra ile müzakerelere girişmeyi tercih ederim. Demokrat
bir devletle anlaşmak daha kolaydır.
Esasen, İngilizler ruhî
bakımdan, harbi seven bir millet değildir. Bundan başka, harpten artık az çok
bıkmış vaziyettedirler, hattâ belki bitap bile düşmek üzeredirler.
Halbuki Bolşevikler böyle
değil.
EDDA
BABASINI TEHDİT EDİYOR
Führer, Edda Mussolini’nin, babasına yazdığı bir
mektubu gösterdi. Bu kadar olur! Edda Mussolini, Bavyeradaki köşkünde vahşi bir
kediye dönmüş. En ufak şeye kızıyor, kâse, tabak gibi şeyleri kırıyor, eşyayı
parçalıyormuş.
Bu sefer, mektubunda
babasından, bir keresinde telefonla konuşamadığı için, bir keresinde de
istediği otomobili göndermediği için şikâyet ediyor. Babasına karşı manasız
tehditlerde bulunuyor. Kendisine derhal yardım etmezse ve İtalya’ya
göndermezse, onu elâlem önünde rezil edeceğini söylüyor.
Böyle büyük bir adamın kızının,
babasına karşı bu şekilde hareket etmesi, doğrusu, akıl olacak şey değil.
Edda ve bilhassa Ciano,
hakikaten Duçe’yi efkârı umumiye önünde müşkül vaziyete sokacak mahiyette bir
şey biliyor mu? Ben de, Führer de bunu çok merak ediyoruz. Edda'nın her halde
bir bildiği var. Aksi takdirde böyle bir tehdit mektubu yazamazdı.
Eğer hakikaten ortada öyle bir
sır varsa, faşizm muammasının halli kabil olacak demektir. Duçe niçin daima
Ciano’nun sözünü dinlemiştir? Bunu anlamanın imkânı yok. Sırlar açığa vurulacak
olursa her halde bunu anlamak kabil olacak.
Muhakkak olan bir şey varsa o
da şu ki, bu mektup yalnız Edda'nın aleyhinde değil, ayni zamanda Duçe’nin de
aleyhinde bir vesikadır.
Duçe, kızını nasıl terbiye
etmiş ki, böyle bir zamanda babasına bu şekilde bir mektup yazabiliyor!
Ciano'nun İspanyaya kaçmasına
müsaade etmemesini Führer’e söyledim ve bu hususta nazarı dikkatini çektim.
Çünkü Edda bu hususta müsaade vermesi için Führer’e mütemadiyen ısrar ediyor.
Edda, kendi iddiasına göre,
kocasından ayrılmak niyetinde imiş ve onun İspanyaya gitmesini bunun için
istiyormuş. Halbuki Ciano'nun niyeti başka: İspanyaya gidecek ve orada
hatıralarını yazacak.
Bu hatıraların ne gibi şeyler
olacağını tahmin etmek zor değil. Gayet eminim ki, bu pis alçak adam buradan
ayrılalı daha bir ay olmadan bizim aleyhimizde yazmağa başlayacaktır.
Ciano faşizm hareketinin
şeytanı, İtalyanın baş belâsıdır.
Führer, Duçe’ye, hiç olmazsa kendi ailesinde nizamı
temin etmesi için ısrarda bulunuyor.
HİTLER,
CİANO’NUN KENDİSİNE TESLİM EDİLMESİNİ STİYOR
Yukarı Bavyerada Ciano’ların
komşusu olan Johst (Bir romancı) Führer’e birkaç mektup göndermiş. Onların
neler yaptıklarına, nasıl yaşadıklarına dair malûmat veriyor. Umumiyetle
onların hayatlarını son derece ayıplıyor. Asıl keşfettiği mühim şey şu:
Bunların ikisi de tam mânasıyla değersiz kimseler; başka zaman olsa bunların
hapse atılmaları icap ederdi, diyor.
Duçe Ciaııo’yu kendisine teslim
etse, Führer çok memnun olacak. Yapacağı şey gayet basit: Ciano'yu derhal
duvara yapıştıracak, karısı Edda'yı da ıslahhaneye gönderecek. Edda orada, her
halde, kısa bir zamanda aklını başına toplar.
MAFALDA
YAKALANDI
Emniyet teşkilâtımız Prenses
Mia ile Prenses Mafalda’yı tevkife muvaffak oldu. İkisi de Savoya’da
yakalandılar. Bu hususta verilen malûmata göre, Prenseslerin son derece küstah
davrandıkları, etrafındakileri tahkir ettikleri anlaşılıyor. Fakat
gönderilecekleri yerde iyi bir ders görecekleri muhakkak.
Generaller, ayrıldıkları zaman
vakit, gece yarısını hayli geçmişti. Onlar gittikten sonra Führer, beni yanına çağırdı. Gene başbaşa görüşmek
imkânını buldum. Harita odasında dört saat konuştuk. Bir çok meseleleri gözden
geçirdik. Bu arada İtalyan meselesini de bizim icin en mühim olan cephelerinden
ele aldık. Karşılıklı münakaşa ettik, mütalâalarımızı ileri sürdük.
CİANO'NUN
ELİNDEKİ SİLÂH
Führer’e göre, bir vakitler
bizi tek başımıza bırakmayı ve aradaki anlaşmayı kale almamayı bizzat Duçe bile
aklından geçirmiştir. Bu hususta elinde delil yok ama, kanaati gayet kuvvetli.
Ciaııo ile karısının, Duçe'yi tehdit ederken güvendikleri sırrın bu
olabileceğini söylüyor.
Duçe, hakikaten böyle bir şey
düşünmüş olabilir. Fakat ben, Ciano ile Edda’nın, onu, ifşa ederiz, diye
korkuttukları sırrın bu olduğunu zannetmiyorum. Bence, Edda'nın, babasına
yazdığı tehdit mektubunda ima ettiği sır başka bir şey olacak. Benim kanaatime
göre bu, ya cinayet gibi mühim bir suçtur, yahut da, ifşa edildiği zaman
kendisini İçtimaî ve siyasî bakımdan müşkül vaziyete sokacak bir sırdır. Belki
de bir aşk macerası, yahut bir para meselesidir.
Hasılı, bu iş son derece garip
bir şey olsa gerek. Onun için, bizim, bu meseleyle ilgili olanların hepsini
sıkı bir tarassut altında bulundurmamız ve bir felâkete meydan vermemeğe
çalışmamız lâzım.
«MUSSOLİNİ’Yİ
HER NE KADAR SEVERSEK DE...»
Bu işe evvelâ Duçe’nin siyasî
nüfuzunu yavaş yavaş kırmakla başlamalıyız. Kendisini şahsen çok sevebiliriz;
bize yaptığı hizmetleri takdir edebiliriz. Fakat, her şeyin bir haddi vardır.
Bilhassa Almanya’nın menfaatleri bahis mevzuu olunca bu sevgi ve takdir ancak
bir yere kadar gider dayanır; ondan ötesine gidemez.
Edda Mussolini, babasına
yolladığı o tehdit mektubile eğer edebiyat yapmıyorsa ve bu işin hakikaten bir
aslı-esası varsa ihtimalki faşizmin sırrı da bu meselede gizlidir. Bana
kalırsa, bir gün olacak, nihayet bu meseleyi öğreneceğiz. O zaman, şimdi bizce
meçhul olan bir sırrı halletmiş ve bir çok şeyleri hakikî çehreleriyle görmüş olacağız.
İNGİLTERE,
UÇAR BOMBANİN SIRRINI ÖĞRENDİ
24 EYLÜL 1943 — Uçar bombalarımız sade İngiltere’de değil, bütün
dünyada büyük bir akis uyandırdı. Muhtelif memleketlerden aldığımız haberlerde,
bu bombaların hâsıl ettiği tesirin çok büyük olduğunu görüyoruz. Uçar bombalar
hakkında halk arasında bir takım rivayetler almış yürümüş.
Ayrıca Churchill’in Avam
Kamarasında bu hususta söylediği sözler de, uçar bombalar hakkındaki intibaı
kuvvetlendirdi. Onları daha mühim bir silâh haline getirdi. Şimdi bütün dünya
bundan bahsediyor.
Diğer taraftan, bazı Londra
gazetelerinde, İngilizlerin uçar bombaların mahiyeti hakkında umumiyet
itibariyle fikirleri olduğuna dair bir takım yazılar çıktı. Bu hususta esaslı
malûmat verilmiyor ama, uçar bombanın İngilizler için bir sır olmaktan çıktığı
işaret ediliyor.
MOSKOVA
BERLİN GÖRÜŞMELERİ
Berlin’Le Moskova arasında sulh
müzakerelerinin başladığına dair ortaya bir takını söylentiler çıktı ve bu
rivayetin günden güne bütün dünyaya yayıldığı görülüyor. Tabiî, bu haberler
baştanbaşa uydurma; hiç bir aslı esası yok. Fakat, bu da gösteriyor ki, Stalin,
giriştiği sinir harbini daha fazla kuvvetlendirmek niyetinde.
Denizaltı harbini canlandırıp
tekrar büyük muvaffakiyetler kazanırsak çok iyi olacak. Karada değilse de hiç
olmazsa denizde düşmana galip gelsek bari. Bu zaferin sonunda koca bir krallık
var.
25 EYLÜL 1943 — İngilizlerle Amerikalılar Napoli’yi ateşe
verdiklerini ilân ederek övünüyorlar. Bu harbte kültür ve medeniyete karşı
yapılan bu gibi vahşice hareketlerden dolayı insanın sevinç değil, teessür
duyması lâzımdır. Hiç şüphe yok ki. gelecek
nesiller, Avrupa’yı sürüklediğimiz felâket ve harabiden dolayı bizi lânetle
anacaktır.
Esir düşen veya ölen Kızılordu
askerlerinin, memleketteki ailelerine, ahbaplarına yazdıkları mektuplardan
bazısını gösterdiler. Bu mektuplarda, onların hakikî bir mücadele zihniyetile
çarpıştıklarını ispat eder mahiyette noktalara tesadüf ediliyor. Hiç birinde
bıkkınlığa delâlet eden bir satır veya ima yoluyla olsun bir işaret bulunmuyor.
Bir kısım katolik ve protestan
rahibi idama mahkûm edildi. Bunların suçu, Alman ordusunu ve ordu mensuplarını
son derece fena şekilde tahkir etmiş olmaktır.
«Dik Yokuş» isimli kitabımın dizilmesine başlandı. Yalnız
bu kitaba, geçen seneki bir çok makale ve nutuklarımı alamadın: çünkü, bunlarda
istikbale dair yanlış tahminler yürüttüğüm görülüyor. Bu gibi yazıları bugün
çıkacak bir kitaba koymak tabii doğru olmazdı.
İNGİLİZ
KABİNESİ DEĞİŞTİ
26 EYLÜL 1943 — Churchill kabinesini yeni baştan kurmağa mecbur
oldu. Kabineye aldığı yeni simalar arasında Beaverbrook var. Churchill ona
Mührühas Bakanlığını vermiş. Bu (ayinin asıl mânası henüz anlaşılmadı.
Bombardımanlarda evini,
eşyasını, hâsılı bütün malını, mülkünü kaybetmiş olanlara birer madalya
verilmesini düşünüyorum. İleride, bombardıman felâketzedelerine emlâk ve eşya
verilecek olursa, buna kimin hakkı olduğunu tesbit etmek, bu suretle kolaylaşacak.
29 EYLÜL 1943 — Esir düşen Amerika’n hava subaylarına sorulan
suallere ve verdikleri cevaplara dair bir rapor aldım. Cevaplar hiç de
Amerika’n hava kuvvetlerinin lehinde değil. Ver-dikleri cevaplardan, onların
mümkün olduğu kadar çabuk memleketlerine dönmek istedikleri anlaşılıyor.
«İNTİHAR
SEYAHATLERİ.»
Gene bu rapordan anlaşıldığına
göre Avrupa’daki ihtilaflı meseleler bu Amerikalıları alâkadar etmiyor. Hiç
birinin bunlara ehemmiyet verdiği yok. Yani harbe karşı bir heyecan
duymuyorlar; mücadele zihniyetinden mahrum kimseler.
Amerika’lı havacılar, Almanya
üzerine yapılan akmlarda uğradıkları kayıplardan da şikâyet ediyorlar.
Almanya’ya yapılan her uçuşu «intihar seyahati» saydıklarını söylüyorlar.
Churcnill, bana kalırsa.
Beaverbrook'u kabinesine hususî bir vazife ile Moskovaya göndermek için aldı.
Hakikaten, Beaverbrook
eskidenberi İngiltere ile Sovyetler
arasında bir anlaşma yapılmasına taraftardı. Onun için, Beaverbrook'un kabineye
alınması Churchill'in, hiç olmazsa şimdiki halde ve ne şerait altında olursa
olsun Londra ile Moskova arasında bir anlaşma yapmak arzusunda olduğuna delil
sayılabilir.
(1943 senesi Ekim ayına ait
hatıralar noksandır.)
RUSYA’,
AVUSTURYAYA İSTİKLÂL VERİLMESİNİ İSTİYOR!
2 KASIM 1943 — Stalin de
Almanya’nın kayıtsız, şartsız teslim olması hakkında Churchillle Roosevelt'in
yaptıkları teklifi kabul etti. Şimdi o da, Almanya ile başka türlü sulha
yanaşmayacağını söylüyor.
Bundan başka Stalin şunları da
istiyor:
Almanya ile İtalya, «harp
suçluları» nı onlara teslim edecekler. Avusturyaya tekrar istiklâl verilecek.
İtalya’da faşizm tamamıyla imha edilecek.
Müttefiklerin sulh projeleri
arasında sulhu korumak için bir teşkilât kurulması da var.
DOĞU
SEFERİNİN BİLÂNÇOSU
Doğu cephesindeki zayiatımıza
dair yeni malûmat aldık. Buna göre,
11-20 ekim arasındaki on gün içinde 9279 kişi ölmüş, 39,540 kişi
yaralanmıştır; 5225 kişi de kayıptır.
Bu rakamlar hakikaten çok
fazla. Böyle giderse daha fazla dayanamayız.
Doğu seferi bize ölü. yaralı ve
kayıp olmak üzere 3 milyon kişiye mal oldu.
Bunu kimse inkâr edemez. Bir
yolunu bulup bu bitmez tükenmez kanlı maceradan kurtulmanın çaresine bakmak
lâzım. Yoksa, yavaş yavaş kan kaybederek, nihayet mahvolacağız.
Harp esirlerinin, Amerika’daki
maneviyat hakkında sorulan suallere verdikleri cevaplara dair bir rapor aldım.
Bu rapordan anlaşıldığına 'göre, Amerika’n halkı harpten İngilizler kadar
bıkkınlık getirmiş değiller. Yiyecek bakımından dâ fazla sıkıntı çekmiyorlar.
Yalnız, işçi grevleri tehlikeli olabilir.
MANALI
HABERLER
İngilizlerle Amerikalılar
Berlin’de Hitler idaresini devirmek üzere bir generalin suikast hazırladığına
dair ortaya gene bir haber çıkardılar. Bu bende bir şüphe uyandırıyor:
Düşmanın, Almanya’da dahilî bir buhran olduğuna dair ne zaman ortaya bir haber
atarsa generallerden bahsetmesi bir tesadüf olmasa gerek. Bıında her halde
başka bir sebep olacak.
CİANO
TEVKİF EDİLDİ
4 KASIM 1943 — Ciano, Führer’in emri üzerine resmen tevkif
edildi ve askerî bir hapishaneye gönderildi. Duçe de kızı Edda'vı bir
sanatoryuma yolladı. Yapabileceği en iyi şey de buydu zaten.
Yabancı işçiler yüzünden Alman
kanının bozulduğuna dair bir rapor aldım. Yabancı erkek işçilerle Alman
kadınları veya yabancı kadın işçilerle Alman erkekleri arasındaki münasebetten
meydana gelen gayrimeşru çocuklar rekor kıracak dereceyi buldu. Bununla
beraber, rakamlar fazla bir endişe uyandıracak mahiyette değil.
HAVA
AKINLARI ŞİDDETLENİYOR
7 KASIM 1943 — Düşman, hava
akınlarına daha büyük şiddetle devam edeceğini bildiriyor. Bu tehdit boş olmasa
gerek. Bence, düşman, eğer imkân bulursa bunu yapacaktır.
Yalnız dünkü akında 30 avcı
tayyaresi kaybettik. Bu, büyük bir kayıptır. Ayni şekilde kayıplara uzun müddet
tahammül edemeyiz.
Amerika’n avcı tayyareleri
bizimkilerden çok üstün. Hava muharebelerinde düşmandan aşağı kalışımız bizim
için hakikaten çok haysiyet kırıcı bir şey. Düşman her ay yeni bir usul tatbika
başlıyor. Buna karşı müdafaa ve mukavemet tedbirleri almamız haftalarca, hattâ
bazan aylarca sürüyor.
Almanya’nın bu kadar şiddetli
bombardımanlara uğraması askerlerin de maneviyatını kırıyor. Fakat, bir yandan
da düşmana karşı duydukları nefreti arttırıyorlar.
RUSYA’DAN
GELEN MEKTUPLAR
Sovyetler Birliğindeki
esirlerimizin gönderdikleri mektuplar bizi hayli zor bir duruma düşürdü. Artık
eskisi gibi bir iki s üz tane değil, binlerce, on binlerce mektup geliyor.
Halk üzerinde bıraktıkları
tesiri de inkâr etmeğe imkân yok. Mektupları sahiplerine vermezsek olmaz.
Fakat, verince de Sovyet propagandasına meydanı boş bırakmış oluyoruz. En iyisi
mektupları vermeli, fakat bunlarla güdülen gaye hakkında resmen beyanatta
bulunmalı.
GÖRİNG
NİHAYET KONUŞTU
9 KASIM 1943 — Bu akşam Göring radyoda iki buçuk saat süren
bir nutuk verdi ve hava muharebeleri vaziyetini izah etti. Fakat bu nutkun halk
üzerinde kendisinin beklediği kadar bir tesir hâsıl etmediği muhakkak.
Göring nutkunda, İngilizlerin
bu hava akınlarına bizim daha önceden mukabele ettiğimizi, 1940 sonbaharında
İngiltere üzerine yaptığımız akınlarla
bu bombardımanların acısını kat kat çıkardığımızı söyledi.
Bu tabiî, çok boş bir lâkırdı.
Göring bir alay yeni
silâhlardan ve yeni tayyare modellerinden de bahsetti. Halbuki bunların ne
zaman yapılacağı malûm değil. Hepsi istikbalin karanlıklarına gömülmüş şeyler.
Göring’in nutkunda,
söylediklerine kendisinin de inanmadığını gösteren bir eda vardı ve sözleri hiç
de halka itimat verecek mahiyette değildi.
Akşam yemeğinde Göring’Ie uzun
uzun görüştüm. Sofrada, etrafındakilerle eski ahbaplıkları tekrar canlandırmağa
çalışıyordu. Göring şahsan son derece sevimli bir insandır. Kendisine lâzım
gelen iş arkadaşlarını bulamamaktan dolayı ıstırap çektiği açıkça görülüyor.
Gece Führer’le beraber
Führer’ban'da (Bu bina Münich’tedir.) toplandık. İtalyanın işgali altındaki
kısımlarına dair bu toplantıda çok garip şeyler işittim.
MUSSOLİNİ
KUKLA ROLÜNDE
Duçe, baştanbaşa bir gösteriş
hayatı yaşıyormuş. Etrafa, hakikat havasına hiç uymıyan bir tavırla dolaşıp
duruyormuş.
Şimdi onun düşüncesi şu:
İtalyan milletini, tekrar bizimle ayni safta yer alıp dövüşmek için ikna
edebileceğini sanıyor.
Fakat, Duçe’nin İtalyadaki
nüfuz ve itibarı çok kırıldı. Bilhassa, metresile olan münasebetleri onun
aleyhinde bir takım dedikodular çıkmasına sebep oldu. Bu kadını ona Sepp
Dietrich bulmuştu.
HİTLER
DE KONUŞTU
11 KASIM 1943 — Führer’in Münich'te verdiği nutukta, İngiltere’den
intikam alınacağı hakkındaki sözleri, istediğimiz tesiri yaptı. İngiliz milleti
şimdi büyük telâş ve huzursuzluk içinde bulunuyor. Bilhassa, bu intikamın nasıl
alınacağını bilmedikleri için korkuyorlar ve akıllarına türlü türlü ihtimaller
getirerek endişe duyuyorlar.
STALİN
İN TEHDİDİ
12 KASIM 1943 — Gayet mahrem bir yerden öğrendim: Moskova
konferansında Stalin şimdiye kadar 16 milyon insan kaybettiğini, ikinci bir
cephe açılmazsa harbe devam edemeyeceğini, İngiltere ile Amerika yardım etmezlerse Sovyetlerin
Almanya ile tek başına sulh yapmaya karar verdiğini bildirmiş.
Bunun karşısında, Eden'le
Cordell Hull, tabiî, hemen boyun eğmişler.
Bugün harp halinde olan büyük
devletlerin hepsi, evvelce giriştikleri taahhütlerden kurtulup da, saflarını yeniden
tayin etmek imkânını bulsalar, yirmi dört saat içinde dünyanın çehresi
baştanbaşa değişir.
«EĞER
MAĞLUP OLURSAK...»
13 KASIM 1943 — İngiliz gazeteleri Almanya’nın harp tazminatı
olarak istenilen şeyler hakkında ilk defa olarak neşriyatta bulunuyorlar.
İngilizlerin talepleri o kadar fazla ve aşırı ki, insan gayriihtiyarî: «Biraz
daha zayıflayacak olursak kimbilir daha neler istiyecekler!» diye düşünmekten
kendini alamıyor.
Mağlûp olduğumuz takdirde bizi
ne gibi bir akıbetin beklediğini Alman milletinin idrâk etmesi gerek.
14 KASIM 1943 — Hele şükür! Göring artık halk arasında sık sık
görünmeğe başladı. Son zamanlarda üzerine bir uyuşukluk gelmiş, insanlardan
kaçar bir hal almıştı. Şimdi bu halden kurtulduğu anlaşılıyor.
15 KASIM 1943 — Düşman basınında, Alman generallerinin sulh
yapmak arzusunda olduklarına dair yeniden bir takını haberler çıkmaya başladı.
Bu iddialarla beraber gene ayni isimler tekrar ileri sürülüyor.
Bu iş beni bir hayli
şüphelendiriyor. Muhakkak ki, düşman gazetelerinde adı geçen kimseler,
boşboğazlık etmiş, şu veya bu vesile ile ağızlarından bazı lâkırdılar kaçırmış
olacaklar.
STALİN’İN
EMRİNDEKİ ALMAN GENERALLERİ
16 MAYIS 1943 — Bir kısım Alman generallerinin, bilhassa
aristokrat sınıfından olanların, kendilerini Stalin’in emrine vermeleri çok
hazin bir şey. Bunlar, Moskovada kurulan «Serbest Almanya komitesi»nde vazife
almışlar.
Bunun
bize büyük bir zararı dokunacak. Alman generallerinin siyaset mefhumundan
mahrum olduklarını bu hâdise bir kere daha ispat ediyor.
17 KASIM 1943 — Sovyet esirleri arasında mütemadiyen bir şayia
dolaşıyor: Almanya ile Sovyetler Birliği anlaşacak ve İngiltere ile Amerika’ya karşı harp edeceklermiş.
Diğer taraftan, İngiliz ve
Amerika’n esirleri de başka bir rivayet çıkarmışlar: Onların iddiasına göre de,
Almanya ile Anglo-Saksonlar bir olup Sovyetler Birliğini mahvedeceklermiş.
Bütün bunlardan anlaşılan bir
tek şey var ki, o da şu: Bugün bize karşı harp edenlerin hepsi evvelâ
Almanya’yı mağlûp etmeyi düşünmekle beraber, ondan sonra da birbirlerine karşı
harp etmeyi ve bunda bizi kendilerine yardımcı olarak kullanmayı tasarlıyorlar.
ESİRLERE
KARŞI HALKIN HAREKETİ
19 KASIM 1943 — Bazı sınıf halkın, İngiliz esirlerine karşı
takındıkları tavırdan şikâyet ediliyor. Bu hareketlerin Alman milletinin
ağırbaşlılığına yakışmadığı bildiriliyor.
Bu şekilde hareket ederek,
milletin şerefini düşüren kimselerin derhal mahkemeye verilip ağır hapis
cezalarına çarptırılmaları için emir verdim.
21 KASIM 1943 — Sovyetler, harpten sonra, Almanya’dan 10 milyon işçi istediklerini tekrar
bildiriyorlar. Harbin zararlarını kapatmak için beş senelik bir imar plânı
tatbik edeceklermiş. On milyon Alman işçisini de bu işlerde kullanacaklarmış.
Harpten sonra da
askerlerimizin, evlerine dönemiyeceklerini. kürek mahkûmları gibi Sovyetler Birliğinde
çalışmaya mecbur edileceklerini düşündükçe bütün Alman kadınları büyük bir
teessür duyuyorlar.
BAŞBAKANLIK
BİNASI YANIYOR
24 KASIM 1943 — Bu sabah erkenden, endişelerle dolu bir gün
başladı.
Evvelâ. Berlin’deki vaziyet
hakkında umumî bir fikir almak için dolaştım. Manzara pek feci. Almaııyanın
başşehrine İngilizlerin bir tek akında bu derece zarar verebilmelerini bir
türlü anlayamıyorum.
Bilhassa Wilhelmplatz'in
manzarası son derece yürekler acısı. Her yer alev alev yanıyor.
Schaub (Hitlerin yaveri.) bana
telefon etti, Başbakanlık binasının uğradığı feci hali anlattı. Führer’in
dairelerini ateşe karşı muhafaza edebilmek için canla, başla çalışmış, fakat
zarar görmesine gene mâni olamamış. Bina dışarıdan, hiç bir zarara uğramamış
gibi görünüyorsa bunda muhakkak ki, Sehaub'un müdahalesi âmil olmuştur.
GOEBBELSİN
EVİ DE HARAP BİR HALDE
Hermann Göring caddesinde
bulunan bizim evde de vaziyet pek feci. Bütün ev su içinde. Oturmanın hemen
hemen imkânı yok. Ne ateş yakabiliriyoruz, ne de içecek su bulabiliyoruz. Bütün
odalar pis bir duman içinde.
Magda (Goebbels'in karısı),
kurtarabileceği kadarını kurtarmak için Berlin’e geldi. Yolculuk intibaları çok
feci.
İngilizlerin bu sinir yıpratıcı
harp usullerinin kurbanı olan halk hakikaten acınacak bir halde.
BERLİN
ÜZERİNE YENİ BİR AKIN
Günde yarım saatten fazla
uyuyamıyorum. Vakit bulup da biraz yatabiliyorsam, yarım saat ya geçiyor, ya
geçmiyor, iş icabı tekrar uyanmağa mecbur oluyorum.
Haber aldığımıza göre, İngiliz
bombardıman filoları, Berlin’e doğru geliyorlar. Bunların külliyetli miktarda
oldukları da ayrıca bildiriliyor. İkinci bir darbeye daha uğrayacağımız
anlaşılıyor. Buna da mukavemet etmek gerek...
Annemle kaynanam da Moabit'teki
evlerini ve eşyalarını tamamıyla kaybetmişler. Bombardımandan yalnız canlarını
kurtarmak kabil olmuş. Dört buçuk milyonluk bir şehrin uğradığı bu felâket
içinde biz de hu kadar bir kayıp vermişiz, çok mu?
Hücum, tehlike düdükleri
öttükten az sonra başladı. Bu seferkinde yangın bombalarından ziyade infilâk
bombaları attılar. Potsdamer Platz (Berlin’in en kalabalık meydanı) ta harap
olmadık bir şey kalmadı. Sarsıntı o derece kuvvetli îdi ki, bizim bulunduğumuz
sığmak bile, yerin altında bir hayli derinlikte olmasına rağmen, sallandı.
TAM
BİR CEHENNEM HAYATI
Alman avcı uçakları maalesef 20
dakika geç geldiler. Bu suretle, İngilizler büyük bir üstünlük kazanmağa fırsat
bulmuş oldular. Bizimkiler, bir yanlışlık daha yaptılar: Bu yirmi dakika
zarfında uçaksavar toplarımız da ateş etmediler. Çünkü bizim avcı
tayyarelerinin geldiğini sanıyorlar ve ateş ederlerse onlara gelir diye
korkuyorlardı.
Adeta cehennemde yaşıyor
gibiyiz: Hükümet mahallesinde mütemadiyen mayınlar, bombalar patlıyor. Mühim
binalar birer birer yanmağa başlıyor.
Bunlara karşı tedbir almak için
uğraşırken insan aklını kaybedecek gibi oluyor. Üzüntüden ve yorgunluktan
başını ağrıyor. Fakat, yapılacak bir şey yok. Ne yapalım; katlanacağız.
«SEYDLİTZ'İN
YÜZÜNE TÜKÜRSEM...»
Hayatımın en fena gecelerinden
birini geçiriyorum.
General von Seydlitz’in Moskova
radyosunda verdiği nutku okudum. Bu asilzade aristokrat, Alman ordusunun en
alçak adamıymış. Bir gün karşı karşıya gelsem de yüzüne tükürsem başka bir şey
istemem.
Berimde halk İngilizlere karşı
büyük bir nefret besliyor. İngiltere’ye karşı esasen eskidenberi duyulan nefret
son bombardımanlar üzerine büsbütün artmış bulunuyor.
BERLİN
PERİŞAN BİR HALDE
25 KASIM 1943 — Berlin’ üzerine yapılan ikinci büyük bombardıman
akını da birincisi kadar şiddetli oldu ve İngilizler bu hücumdan pek ucuz
kurtuldular.
Şehrin vaziyeti çok perişan.
Elinden iş gelebilecek herkesi yangınları söndürmek için seferber etmekten ve
yağmur yağmasını beklemekten başka bir şey yapamıyoruz.
İptidaî bir hayat yaşamayı da
yavaş yavaş öğreniyoruz. Göring caddesi gibi bir yerde bile sabahları ııe su
bulmanın imkânı var, ne ışık, ne de hararet. Tıraş olmak, yıkanmak kabil değil.
Sığmakta şamdanla oturuyoruz.
Sabaha karşı, müthiş bir
başağrısıyla uyandım. Bu seferki ağrı bundan evvelkilerden de fecidi. Bütün gün
devam etti. Fakat, çaresi yok. Çalışmam lâzım.
İşlerimi de bir türlü istediğim
gibi göremiyorum: Bütün telefon hatları kesildi. Dışarısıyla temas ancak elden
mektup göndermekle kabil.
SİNİRLERİ
TAKVİYE İÇİN BİR ÇARE
Bakanlıkların çoğu
bombardımanlardan yandı, yıkıldı. Bakanları, şube müdürlerini bulmak çok zor
oluyor.
Şehrin bir çok yerlerinde
vaziyet henüz pek karışık. Berlin’de 400 bin kişi yersiz, yurtsuz kaldı.
Berlin’lilere haftada 50 gram
fazla et verilmesini emrettim. Ayrıca adam başına on sigara dağıtılacak, şeker,
şekerleme gibi şeyler de verilecek. İnsanın karnı doyar da sinirleri dinlenirse
bu gibi vaziyetlere biraz daha mukavemet gösterebilir. Bugün, hakikaten,
sinirler son haddine kadar gerilmiş bulunuyor.
Tahminlerin aksine olarak,
ölenlerin sayısı hamdolsun pek az. İlk bombardımanda 1500, İkincisinde 1200
kişi ölmüş.
Yiyeceksiz kalmış değiliz.
Fakat şimdiki halde bunları dağıtmak imkânından mahrum bulunuyoruz.
Düşman basınında hava
akınlarına dair çıkan yazılar küstahlık sahasında şaheser sayılacak mahiyette
şeyler. Bombardımanlardaki muvaffakiyetleri ileri sürerek övündüklerini
gördükçe insan çıldıracak gibi oluyor.
İNGİLİZ
KRALININ NUTKU
Düşmanın şimdi bütün ümidi
bizim maneviyatımızı kırmada. Bunun için, Berlin’lilere hitabta bulunarak,
karşılarındaki tehlikeyi kendilerine haber verdim.
Bütün bu meseseler karşısında,
İngiliz Kralının parlâmentoda verdiği nutuk ne kadar zayıf kalıyor! Kralın
sözleri son derece manasız ve çocukça cümlelerden ibaret.
Meselâ: «İngiltere zaferi Allah’ın inayetiyle kazandı» diyor.
Sonra, çarların katili Stalin'den sitayişkârane bir şekilde bahsediyor. İngiliz
silâhlarını göklere çıkarıyor. Fakat bu silâhları İngilizlerin bilhassa
şehirlerdeki evleri yakıp yıkmakta kullandıklarım söylemiyor.
İnsan bu riyakârlığı gördükçe
kanı beynine sıçrıyor.
26 KASIM 1943 — İngilizler, Almanya üzerine yaptıkları şiddetli
hava akınlarının kabahatini bize yüklemeğe çalışıyorlar ama, muvaffak
olamıyorlar. Almanya’da herkes, bu işe evvelâ İngilizlerin başlamış olduğunu
biliyor. Dökülen kanlardan doğrudan doğruya onlar mes'ul.
Bugün öğleden sonra Başbakanlık
binasını gezdim. Bina baştanbaşa son derece feci bir durumda. Vaktiyle o kadar
güzel ve bilhassa bizim için o kadar kıymetli olan odalar şimdi ya yanmış,
yıkılmış bir halde, yahut da su içinde.
DOĞUDA
SON TAARRUZ
27 KASIM 1943 — Doğudaki vaziyete gelince; düşman bu bahiste bizi
olduğumuzdan kuvvetli görüyor.
Doğu.la giriştiğimiz son
taarruz âdeta çamura saplandı. Hiçbir netice vermeden olduğu yerde kaldı.
Halbuki biz bu taarruzdan çok şeyler umuyorduk.
Bu sene talihimiz görülmemiş derecede
fena gidiyor.
Yalnız hamdolsun, on günden
beri pek fazla zayiat vermiyoruz. Bu müddet zarfında, 180 i subay olmak üzere
6473 kişi öldü. Yaralananlar 26,000, kayıp da 3800 kişi. Tahammül pdilir bir
zayiat.
Fakat, hastalık salgınları
gittikçe artıyor. Bundan başka., ordunun maneviyatı da, sıhhati gibi yavaş
yavaş kaybolmakta. Bilhassa mütemadiyen gerilememiz maneviyatı son derece
bozdu.
İNGİLTEREYE
MUKABELEYE İMKÂN YOK!
Öğleyin Speer'le uzun uzun
görüştüm. Hava muharebelerinde yapmayı düşündüklerimiz hakkında onun pek ümidi
yok. Çünkü, İngiltere üzerine mukabil
hava hücumlarına ancak martta başlayabileceğiz. Halbuki en geç şubatta
başlamayı umuyorduk. Bu tarih gittikçe geriye atılıyor.
Vaziyetin en feci tarafı bence
bu. İngilizlere derhal bir darbe indirebilseydik ne iyi olurdu! Fakat, meseleyi
hangi tarafından ele alırsak alalını, buna imkân olmadığını görüyoruz.
Schaub bana Führer’in hususî
dairelerini gezdirdi. Buraları tamamıyla harap olmuş.
İNGİLİZLERE
YANLIŞ KANAAT VERMEK İÇİN
28 KASIM 1943 — İngilizler, Berlin’e verdikleri zararı haddinden
fazla büyültüyorlar. Bununla beraber, gazetelerimizde bunlara dair yalanlama
neşrini yasak ettim. Çünkü, İngilizler Berlin’in mahvolduğuna ne kadar çabuk
kanaat getirirlerse şehre karşı hücumlarından o kadar erken vazgeçerler.
Bu akşam «Calais askerî
radyosu» isimli yayın bizi epey endişeye sevkedecek haberler verdi.
İngiltere’den geldiği muhakkak kak olan bu haberlerden anlaşılıyor ki,
İngilizler Berlin’de nereleri yıktıklarını, nereleri yıkmadıklarını çok iyi
biliyorlar.
Londra, Berlin’de bir milyondan
fazla insanın öldüğünü bildiriyor. Bu, tabiî, manasız bir iddia. Şimdiye kadar
yapılan Uç şiddetli bombardımanda 34 bin kişi öldü. Fakat, bu hususta da
İngilizler Berlin’de canlı mahlûk kalmadığını sansınlar; böylesi bizim için
daha iyidir.
BORMANN
ENDİŞEDE
30 KASIM 1943 — Bormann'la bazı şahsî meseleler üzerinde
görüştüm. Harbin gidişinden endişe duyduğunu söylüyor. Fakat Führer’i herhangi
bir hususta karar vermeğe sevketmek pek güç. Harbi sade maneviyat kuvvetile
kazanmak tabiî, kabil değildir. Silâh ve adanı da lâzım.
Halbuki bizim silâh
istihsalâtımız hava akınlarından oldukça büyük zarar görüyor.
5 ARALIK 1943 — İngiltere’deki dahilî vaziyet hakkında Lizbon
yoluyla mühim bir rapor aldık.
Bu rapora göre, İngiltere’de ve
bilhassa Londra’da, bizim intikam hareketine geçeceğimizden dolayı herkes büyük
bir korku hissediyormuş. İngilizlerin vicdan azabı çektikleri anlaşılıyor.
Yaptıklarının kendi başlarına gelmesinden korkuyorlar.
ÜÇLER
KONFERANSI
İngiliz gazetelerine göre, Üç
Büyükler konferansında Almanya’ya karşı son derece mühim askerî plânlar
kararlaştırılacakmış. İngilizlerle Amerikalılar Stalin’den Sovyet topraklarında
üs istemişler, bu suretle Almanya’yı doğudan da bombardıman edeceklermiş.
Churchill gene doğu Almanya’yı
Lehistana bırakmak niyetinde. Çünkü Sovyetler de doğu Lehistanı istiyorlar. Bu
suretle, Lehistana tavizat verilmiş olacak.
«STALİN
SÖZÜNÜ TUTMIYACAK»
İngiliz siyasetini idare
edenlerin, Rusya’nın böyle bir şeye razı olacağını zannedecek kadar aptal ve
kısa görüşlü olabileceklerini bir türlü havsalam almıyor. Bence, Stalin,
İngiltere ve Amerika’ya verdiği
sözleri hiç de tutmak niyetinde değil.
Dün gece Leipzig'e yapılan hava
akını son derece şiddetli ve müessir oldu. Şehir, böyle bir hücuma karşı
hazırlıklı değildi. Bilhassa itfaiye teşkilâtı çok noksandı.
150-200 bin kişi yersiz,
yurtsuz kaldı.
6 ARALIK 1943 — Bir habere göre, İngilizler, önümüzdeki
bahara, Alman şehirleri harabe haline getirildikten sonra, Almanya üzerine
istilâ hareketine başlayacaklarmış. Bu «istilâ» kelimesinden bahsetmek bile
onlara büyük bir heyecan veriyor.
GÖRİNG,
İNTİKAM AKINLARI HAZIRLIYOR
7 ARALIK 1943 — Göring, Führer’in emri üzerine batı bölgesine
gitti, İngiltere üzerine intikam
bombardımanlarını hazırlayacak. İngiltere
üzerine büyük akınlar yapabilmemiz için, dört motorlu ağır tayyarelerden
200 tanesine ihtiyacımız var.
Bu tayyareler İngiltere’ye bir
gecede iki kere akın yapacaklar ve Londrayı çok şiddetli bir bombardımana
tutacaklar. Bu gibi akınları sık sık tekrarlamamak istedik ama, tabiî, bugünkü
vaziyette buna imkan yok. Fakat bu da olsa bu bombardımanlar İngilizler! biraz
düşündürecek. Bır bakımdan. İngiltere’de
mühim bir ruh değişikliği bekliyorum.
«CİANO,
MAALESEF İDAM EDİLMEDİ»
Reuter'in verdiği bir habere
göre Kont Ciano sözde idam edilmiş. Fakat bu haber maalesef doğru değil.
İngilizler İtalya’daki harbi
çok iyi idare ediyorlar. Muharebe ilminden mahrum oldukları hakkında
söylenenler doğru değil. Bilâkis, karşılarına çıkan her fırsattan istifade etmesini
gayet iyi biliyorlar.
Bilhassa havada üstünlük
onlarda bulunduğu için askerî harekâtta da muvaffak oluyorlar. Her gün
üzerimize, bu harpte şimdiye kadar görülmemiş derecede bomba yağdırıyorlar.
8 ARALIK 1943 — Öğle üzeri, Halk Tiyatrosunda Alman Demiryolu
İşçileri Bayramı münasebetile yapılan toplantıda nutuk verdim. Ben daha sahneye
ayak basar basmaz müthiş bir alkış tufanıdır koptu. Konuşurken de hemen hemen
her cümlem heyecanlı alkışlarla kesiliyordu.
Hele, düşmanın, Alman
milletindeki manevî kuvveti propaganda yolile nasıl tahrip etmeğe çalıştığını
söylediğim zaman halk heyecandan deli olacak gibiydi.
GÜZEL
BİR RÜYA !
9 ARALIK 1943 — İngiltere’de şiddetli bir nezle salgını
başladı. Kral da hastaymış. Şu salgın vahim bir şekil alsa ne iyi olur! Böyle
bir vaziyet bizim gayet işimize gelir. Fakat bu kadar güzel rüyanın tahakkuk
etmesine imkân yoktur.
Goebbels’in hatıraları burada
sona ermektedir. Defterlerin buradan sonraki kısım bulunamamıştır.
Kaynak: Goebbels’in Hatıraları, Vahdet GÜLTEKİN, İstanbul
Cumhuriyet Matbaası, 19 4 8, İstanbul
-----------------
GOEBBELS DİARİES
1942-1943
Amerika Birleşik Devletleri'nde Louis P.
Lochner tarafından Giriş ile Birinci Baskısı 1948 Yayınlandı.
Erişim: http://www.rationalrevolution.net/special/library/goebbels_diaries.htm
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar