Print Friendly and PDF

GOEBBELS’İN HATIRALARI -Goebbels Diaries 1942-1943 -2-




VAHDET GÜLTEKİN

2. BÖLÜM


AMERİKALILARA KARŞI

8          ARALIK 1942 — Amerikalıların karşısına tecrübeli Alman kıt’alarının çıkmasını ne kadar isterdim! Tunus’ta Amerika’n paraşütçülerini kaçmaya mecbur eden kuvvetlerimiz pek o kadar seçme olmadığı halde, gene büyük bir muvaffakiyet kazandık sayılır. Çok büyük lâkırdı eden şu Amerikalıların karşısına meselâ Leibstanderte kıtaları çıksaydı bizim için kim bilir ne büyük bir zafer olurdu!
Japonlar, deniz muharebelerine dair bir senelik bilânço neşrettiler. Rakamlar hayli kabarık. Belki de biraz mübalâğa var. Fakat, harbin tamamıyla Japonların lehine gittiği muhakkak.

BİR CASUSLUK DAVASI

Buenos Aires’te Alman casusları aleyhinde büyük bir dava başladı. Para ile tutulmuş bazı adamlar, casusluk işinde rolleri olduğunu itiraf etmişler. Diğer alâkalıların isimlerini vermeleri bekleniyor.
Bu dâvanın, Roosevelt’in emri üzerine açıldığı muhakkak.
Sports Palatz'da söylediğim nutkun nasıl olup da beş saat sonra B.B.C. tarafından verildiğini öğrendiğim zaman aklımı kaçıracak gibi oldum. Nutku Londraya casuslar değil, bizim Okyanus-Aşırı İstihbarat Büro’muz göndermiş! Böyle bir şeyi nasıl yaptılar, havsalam almıyor. Fakat, maalesef, hakikat bu. Bunları gördükçe insan ne yapacağını şaşırıyor.

KADINLARIN AHLÂKİ VAZİYETİ

Kadınların ahlâk bakımından çok bozuldukları hakkında Führer de benimle beraber. Harbin dördüncü yılındayız' artık ahlâk meselesiyle ne kadar sıkı bir şekilde meşgul olsak gene azdır. Bu vaziyete sebep olan âmilleri daima gözönünde bulundurmalıyız.
Fakat Führer,  Alman kadınlarının harp esirleriyle  münasebette bulunmamaları hakkında yeni kanunî hükümler ihdas edilmesine henüz müsaade etmiyor.

ÖLÜDEN FAZLA KAYIP!

11       ARALIK 1942 — İtalyanın zayiat listesi hiç de iftihar edilecek mahiyette değil. Kasım ayı zarfında Afrika’da 300 İtalyan ölmüş. Fakat 23 bin kişi de kayıp olarak gösteriliyor. Emir verdim: Alman basınında bundan hiç bahsedilmiyecek.
İsveçliler bize kaışı son zamanlarda pek soğuk, hattâ küstah hareket etmeğe başladılar. Biz doğu cephesinde ne kadar yerimizde sayarsak İsveç basınında da küstahlık o nisbette artıyor, bizden korkmağa lüzum olmadığı kanaati yerleşiyor.
12       ARALIK 1942 — Sabahleyin 11 i geçe Dresden’e vardık. Frau Raubal (Hitler’in üvey kızkardeşidir. Hitler, eskiden onun evinde otururdu. Fakat sonradan aralarında geçimsizlik çıkmış ve Hitler onun düğününe bile gitmemiştir.) gelip beni otelde gördü. Ailesine dair bir çok haberler verdi: Kocası, 65 yaşında olduğu halde, bir seneden fazla bir zamandır doğu cephesinde imiş.
Faru Raubal çok iyileşmiş ve hoş bir kadın olmuş. Kendisile uzun uzun konuştuk ve eski günleri yâdettik.

ESİRLERİN ZİNCİRLERİ ÇÖZÜLDÜ

İngilizler, Kanadadaki Alman esirlerinin zincirlerini çözdüler. İngiliz gazeteleri «bir daha yapmayacağız» demekte müttefikler. 15 Aralığa kadar biz de İngiliz esirlerinin zincirlerini çözeriz, zannediyorum. O zaman bu çirkin şeyden biz de kurtulmuş olacağız.

YAHUDİLERİ HİMAYE EDENLER

13       ARALIK 1942 — Yahudi güruhunu imha ettiğimiz için bence İngilizlerle Amerikalılar da memnun. Fakat bunu, tabiî, açıkça kabul etmiyorlar. Çünkü; İngiliz ve Amerika’n basınını Yahudiler idare ediyorlar ve edecekler. Bu meseleyi biz bile açıkça ortaya atamayız.
İtalyanlar Yahudi meselesinde pek gevşek davranıyorlar. Tunustaki ve Fransadan işgal ettikleri yerlerdeki Yahudileri himaye ediyorlar. Zorla çalıştırmağa göndermiyorlar, üzerlerinde Yahudi yıldızı bulundurmağa mecbur etmiyorlar.
Her yerde, hattâ bizim müttefikler arasında bile, Yahudilerin dostları ve hâmileri var.
Mihver ortaklarımızdan yana bizi şikâyete sevkeden diğer bir şey de, yabancı işçilere karşı yaptıkları muamele. Aşağı Silezyada, idari makamlar tarafından neşredilen bir broşürde İtalyanların pek gevşek insanlar oldukları, bilhassa yabancı işçilerin Alman kadınlarıyla olan münasebeti meselesini pek ciddiye almadıkları bildiriliyor.
Fakat Avrupa’ karşımıza öyle meseleler çıkardı ki, bunların hal çaresini bulamıyoruz.
14       ARALIK 1942 — Hanover hemen hemen eski sulh günlerindeki halini almış. Mazinin izleri âdeta tamamıyla silinmiş gibi... 5 bin kişilik bir kalabalık önünde nutuk verdim. Hâleti ruhiyem çok iyi idi. Bu bölgede halkın kuvve-i maneviyesinin bozuk olduğunu kimse iddia edemez.

İNGİLTERE UYAN!.»

Londradaki hahamlar toplanmışlar, şiddetli bir protesto neşretmişler. Başlıca lâkırdıları şu: »İngiltere, uyan!» Ne tuhaf! Bizim onbeş sene evvelki sözlerimizi şimdi Yahudiler kullanıyorlar.
İnsanlığın başına gelen felâketin başlıca manevî âmili Yahudilerdir. Bunun cezasını çekmeleri ve, Führer’imizin dediği gibi, Yahudi ırkının Avrupa’dan, hattâ bütün dünyadan yok edilmesi lâzımdır.
15       ARALIK 1942 — Montgomery Amerika’n ve İngiliz gazetecilerini geceleyin yataklarından dışarı uğrattı. Verdiği haber de şu: Rommel’i, tam yakalayacağı sırada, elinden kaçırmış. Bu haber dünyayı telâşa vermeğe değer mi!
İşlerim o kadar çok ki, geceyarısından sonraya kadar çalışmak zorunda kalıyorum. Şimdi de Noel günleri geliyor; ayrıca, bir takım merasimler başlıyacak. Şu Noel gürültüsü bir sona erse öyle memnun olacağım ki!

ROMMEL’E MEDHİYE

16       ARALIK 1942 — İngilizler Rommel e müthiş kızıyorlar. Onlarla muharebeye tutuşmaması ağırlarına gidiyor. Şimdi Kahire’den bin kilometreden fazla uzaklıkta bulunduklarını, nakliyatın yarısını denizden yapmağa mecbur olduklarını ileri sürerek hallerinden şikâyet ediyorlar.
Montgomery artık bir zekâ muharebesine giriştiklerini söylüyor. Manasız bir şey. Fakat belki de, Rommel’i neden mağlûp edemediğini bu suretle izah etmiş oluyor...
Rommel dedim de aklıma geldi: Bugün, bir havadis filminde Rommel’i gördüm. Tam üç çeyrek saat, muvaffakiyetlerinden bahsetti. Elleriyle işaretler yapmadan, klasik şekilde konuştu. Cümleleri de o kadar muntazamdı ki, hemen hemen hiç bir sözünü tashih etmek zorunda kalmadı. Büyük bir şahsiyet olduğu sözlerinden, konuşma tarzından, yüzünün hatlarından ve duruşundan belliydi.
İngilizlerin ondan korkmaları ve onun karşısında gayet ihtiyatlı davranmak lüzumunu duymaları pek tabiî. Şimdiye kadarki hâdiselerde bile Rommel onların başına öyle belâlar sardı ki, İngilizler artık adımlarını hesaplı atmak istiyorlar.

AMERİKALILAR HARPTE ACEMİ

Giensinth Oberursel kampındaki esirleri sorguya çekmiş; aldığı cevaplar üzerine bana bir rapor yollamış.
Bu rapordan anlaşıldığına göre, Amerikalılar muharebelerde son derece fena hareket ediyorlar, acemiliklerini açıkça gösteriyorlar. Tayyareciler, hâlâ şahit oldukları kazaların tesiri altındalar. Sonra, memleketlerine hasret çekiyorlar. Vatanları aleyhinde herhangi bir harekette bulunmağa hazırdırlar.
Bütün bunlar, Amerika’nın hakikî bir millet mefhumuna sahip olmadığını gösteriyor.
Tabiî, İngilizler öyle değiller. Ekserisi, hayli macera geçirmiş, tecrübeli askerler. Fakat, korkuyorlar: Hâdiselerin ileride alacağı şekilden, harbin neticesinden ve bilhassa Alman askerlerinden korkuyorlar.
AngloSaksuıılarla Sovyetler Birliğinin kat’î zafer kazanacaklarını kimse zannetmiyor. Diğer taraftan, Almanya’nın da kat’î bir zafer kazanabileceğini zanneden de yok. Umumiyetle, harbin karşılıklı müzakere yolu ile sona ereceği kanaati hâkim.
Gerek İngiliz, gerek Amerika’n harp esirlerinde göze çarpan en mühim nokta şu: Siyasî anlayışları sıfır. Bu harbin en iptidaî âmillerinden bile haberleri yok. Hemen hemen hepsi Yahudilerin aleyhinde. Fakat bu, meseleyi şuurlu bir şekilde anlamaktan ziyade, hissî bir aksülâmelden ileri geliyor.
Churchill İngiliz tanklarının kötü olduğuna dair yapılan ithamlar karşısında kendini müdafaa zorunda kaldı. Bunun için de tâ Dunkerkten sonraki hâdiselere kadar anlattı. Verdiği rakamlara bakılınca, o günlerde İngiltere’nin ne tehlikeli anlar geçirmiş olduğu anlaşılıyor.
Bunun üzerine insanın aklına gayriihtiyarî şu sual geliyor:
Acaba 1940 sonbaharında ayni hızla harekette devam etseydik kat’î zaferi elde edemez miydik?

UKRAYNALILARA GIPTA

Berlin’ Kreisleiter'i Kehrein, askerî propaganda için Ukraynaya gönderilmişti. Dönüp gelmiş. Oradaki vaziyet hakkında bana rapor verdi. Ukraynalılar çok candan insanlarmış. Ayni zamanda, gayet çalışkanmışlar. Kadınları çok derli toplu ve temizmişler. Bütün işlerin idaresini erkekler ellerine almışlar. Halbuki biz Almanlar, büyük bir halk kütlesini, yahut geniş bir memleketi bir iki yüksek makamla idare etmesini bilmiyoruz. Her şeyi kontrol edecek bir mekanizma kuracak yerde, daima kırtasiyeciliğe düşmek tehlikesinde bulunuyoruz.

RUSYA’DAN GELEN KARTLAR

17       ARALIK 1942 — Rusya’daki Alman harp esirlerinden ilk defa olarak haber aldık. Esir kamplarından Almanya’ya beş, altı yüz posta kartı geldi.
Bunların hiç birinde propaganda sayılabilecek bir şey yok.
Fakat Bolşeviklerin propaganda yapmayı düşündükleri muhakkak. Maksatları her halde şu olacak: Evvelâ esirlerle memleketIerindekiler arasında zararsız kartlarla münasebet tesir etmek, sonradan propagandaya başlamak. Onun için, bu meseleyi ciddiyetle ele aldık.
Bundan sonra, esirlerin kartlarda bildirdikleri istekleri hükümet tarafından yerine getirilecek; fakat kartlar, üzerindeki adrese gönderilmiyecek. Bu hususta çok ihtiyatlı davranmak lâzım.
18       ARALIK 1942 — Doğu cephesindeki hâdiseler beklediğimiz neticeyi vermedi... Anlaşılıyor ki, Stalingrad etrafındaki müdafaa halkasını kırmak bazılarımızın zannettiği kadar kolay olmayacak.
Tunusta vaziyet bundan birkaç hafta evvel çok vahimdi. Maamafih, artık talihimiz düzeldi. Karşımızda General Anderson gibi, gayet hesaplı ve ihtiyatlı hareket eden bir komutan var. Onun yerinde meselâ Rommel gibi bir general bulunsaydı muhakkak ki, bizim için çok fena olurdu.

DOĞRU SÖYLEYENİ.

General Nehring geri çağırıldı (General Walter Nehring Afrika’da Mareşal Rommel'in idaresi altında bazı kıt’alara komutanlık ediyordu.). Son derece kara görüşlü bir adam. Harbi kazanabileceğimize inanmıyor. Onun yerine General von Arnim tayin edilecek. Şu muhakkak ki, nazik durumlarda sade askerlik bakımından değerli olmak kâfi değildir; karakterin de büyük bir ehemmiyeti vardır.

ROOSEVELT İNATÇIDIR..

Haber aldığımıza göre, Chuıchill, Noele doğru Washington'a gidecekmiş. Anlaşılan, Roosevelt, Churchill’in düşüncesizlik ederek imzaladığı taahhütlerin yerine getirilmesinde ısrar ediyor. Roosevelt pek hatır, gönül dinlemiyen bir adamdır. Gayet hodgâmdır, inatçıdır; ne olursa olsun muhakkak hedefine varmak ister.
Stalingrad daki vaziyet biraz endişe verici mahiyette. Führer genel karargâhtan ayrılamıyor. Yazık: Führer bu kış da, kısa bir müddet için bile olsun, dinlenemeyecek.

YAHUDİLERİN BEDDUASI

Kudüs Yahudileri bizim aleyhimizde gürültülü nümayişler yaptılar. Ağlama Duvarı önünde Tevrat okuyarak Führer’e, Göring’e, Himmler’e ve bana beddua ettiler. Fakat, şimdiye kadar ben kendi hesabıma bunun tesirini görmedim.
Subay namzetlerine Führer’in yerine Göring hitabede bulundu. Albay Martin nutku pek beğenmemiş. Göring iyi konuşamamış, hele harp sahasında ölenlere dair söylediği sözler pek hoş kaçmamış.
19       ARALIK 1942 — Düşman basını bizim doğudaki vaziyetimizi âdeta ümitsiz olarak gösteriyor. Stalingrad'ı almak için yapılan mukabil Alman taarruzlarının tamamıyla akim kaldığı ileri sürülüyor. Gene bu iddialara göre Don bölgesi Alman ordusunun mezarı olacakmış.
Churchill Noeli geçirmek üzere Washington’a giderken gazetelerin ona güzel bir zafer teranesi uydurmak istedikleri açıkça anlaşılıyor. Her halde Churchill, Roosevelt'in karşısına boş ellerle çıkmak istemiyordu.

ROMMEL BENZİNSİZ KALDI

Rommel’in pek iyi bir vaziyette bulunmadığı muhakkak. Elden bir mektup aldım: Tafsilât, çok endişe verici bir mahiyette. Bilhassa tank ordumuzun durumu pek feci. Asıl mesele Rommel’in benzinsiz kalması. Şimdiye kadar İngilizlerin kıskaçlarını yarmağa muvaffak oldu. Benzin olup da tanklar ilerliyebilseydi düşman üzerinde muhakkak ki, kahir bir zafer kazanırdı. Fakat maalesef talihi yokmuş. Bu talihsizlik onu da, etrafındakileri de büyük bir yese düşürdü.
Peki, bu takdirde şimalî Afrika’daki vaziyetimiz ne olacak? Buna kestirme bir cevap verilemez. Çünkü akla gelmedik bir Çok şeyler vaziyeti pekâlâ değiştirebilir. Kehanette bulunmağa cesaret edemiyorum.
Eden Avam Kamarasında Yahudi meselesi hakkında demeçte bulundu ve sorulan suallere cevap verdi.
Arîler arasında Yahudi varsa o da muhakkak ki, İngilizlerdir. İngiltere’nin lavanta kokulu Dış İşleri Bakanı Eden, bütün o, havradan gelme insanların arasında derhal göze çarpıyor. Zaten aldığı terbiye, gördüğü tahsil hep Yahudi tahsil ve terbiyesi.

GOEBBELS'E SUİKAST

Hayatıma suikast hazırlayan bir hain idam mahkûm edildi. Bizim eve giden köprünün altına mayın koymuş ve uzaktan patlatılmak üzere tertibat almış. Bereket versin ki, iş oraya varmadan keşfedildi. Allaha şükür.
20 AHALİ K 1942 — Stalingrad işinde zorlukla karşılaştık. Hava nakliyatı lâzımgeldiği şekilde işlemiyor, çünkü havalar kötü gidiyor. Kıtalarımıza kâfi derecede yiyecek yetiştiremiyoruz.
Rommel gene İngiliz kıskaçları arasından kurtulmağa muvaffak oldu. Fakat vaziyetinin, çaresiz değilse bile, son derece vahim olduğunu da kabul etmemiz lâzım.
İngiliz'ler ondan hâlâ şaşırtıcı hareketler bekliyorlar ve oynayacak yeni bir oyunu olduğuna kani bulunuyorlar. Fakat işin içinde olanların gayet iyi bildikleri bir hakikat var ki. o da şu: Rommel benzinsiz hiç bir şey yapamaz.
Yeni bir mektup daha aldım: Rommel in etrafındakiler o hale gelmişler ki, kendilerini artık ölmüş saymağa başlamışlar.
Biz elimizden geleni yaptık. Fakat hâdiseler maalesef bizden daha kuvvetli çıktı. Deniz yolu ile gönderdiğimiz malzemenin çoğu zayi oldu. İngilizlerin o civarda tahminen on beş denizaltı gemisi mütemadiyen dolaşmakta.
Fransız Afrika’sındaki vaziyet de pek iyi değil. Görünüşe göre Amerikalılar Fası İspanyollardan almağa azmetmiş bulunuyorlar. Belki de Franco bu kadar gevşek davranmış olmasının cezasını nihayet çekecek. Bizim dediğimiz zaman Cebelitarık’ı ele geçirmeğe teşebbüs etseydi, şüphesiz, şimdi gayet emin bir vaziyette bulunurdu.

İTALYANLARA TATLI BİR HAP

Ciano, Führer’iıı genel karargâhına geldi. Müzakereleri bizzat Führer idare ediyor. Bu suretle, artık lâf ebeliğinden kurtulduk demektir.
Bu müzakerelerde İtalyanları şimalî Afi ikaya malzeme şevki için daha fazla gemi tahsisi hususunda iknaa çalışacağız. Çünkü her şey buna bağlı.
Eğer İtalyanlar donanmalarını harbin sonuna kadar hiç bir zayiat vermeksizin ellerinde tutmak niyetindelerse çok tehlikeli ve zararlı bir siyaset takip ediyorlar demektir. Führer belki de İtalyan donanması hakkında bizim de söz söylemeğe hakkımız olduğunu ileri sürecek. İtalyanlara bu acı hapı, Fransa üzerinde daha fazla imtiyaz vererek, tatlılaştırıp yutturmak kabil
Vazifemden dolayı beni tebrik eden bir çok mektuplar alıyorum. Çok kişi makalelerimi göklere çıkarırcasına methediyor.
Akşamları biraz çocuklarla meşgul olacak zaman bulabiliyorum. Onlarla bir arada bulunmak bana büyük bir zevk veriyor. Fakat yazık ki insan, çocuklarını bile sık sık göremiyor... Bir kere harp bitsin, ondan sonra çocukların büyütülmesi ve terbiyesi işile daha fazla meşgul olacağını. Benim için bundan daha zevkli bir şey olmaz.
(Goebbels’in hatıra defterlerinde 1943 ocak ve şubat aylarına ait olan kısımlar eksiktir. Bu müddet zarfında General Von Paulus, Stalingradı muhasara elmiş, Churchill’le Roosevelt Casablanca’da buluşmuşlar, Montgomery Trablusgarbı alınıştır. Gene bu iki ay içinde Müttefikler Almanya kayıtsız, şartsız teslim olmadıkça sulh yapılmıyacağını ilân etmişler, Mussolini Cianoyu Diş işleri Bakanlığından azlederek İtalya’nın idaresini tamamıyla kendi eline almıştır.)

MÜHİM GÖRÜŞMELER

1          MART 1943 — Finlandiyadaki vaziyet gittikçe karışıyor. Berlin’deki Fin elçisi Kivimaaki Helsinki'ye çağırıldı.
Öğleden sonra Speer bana Obersalzberg'den telefon etti.
Göring'le iki kere uzun uzun görüşmüş. Göring'in işittiği ve yanlış haber aldığı bazı şeylerden dolayı başlangıçta biraz canı sıkılmış. Italyaya gitmeden evvel benimle konuşmak istiyormuş. Gelecek pazartesiye tayyare ile gidip kendisini göreceğim. Bu konuşmamız neticesinde, inşallah, Führer’in en yakın arkadaşları arasında tam bir işbirliği husule gelir.
2          MART 1943 — Berlin’den Yahudileri artık tamamıyla çıkarmağa başladık. Geçen cumartesi hepsini birdenbire topladık. Derhal doğuya doğru sevkedilecek. Fakat, maalesef, yüksek muhitlerimiz, bilhassa münevver tabaka, Yahudiler hakkındaki siyasetimizi gene anlamadılar, hattâ bazı hallerde onlardan tarafa çıktılar. Bunun neticesi olarak, plânlarımız vaktinden evvel duyuldu ve bir çok Yahudiler elimizden kurtuldu. Fakat, nasıl olsa, sonradan yakalarız.

GÖRİNG’İN SEVİMLİLİĞİ

Öğleden sonra saat dörtte Göring’in evine gittim. Evi, âdeta bir kış melcei gibi, tepelerin üzerinde, gayet yüksekte. Göring beni çok hararetli bir şekilde karşıladı ve son derece samimî olarak konuştu. Üzerinde biraz tuhaf bir elbise vardı; kendisini tanımayan biri olsa, bunu görünce kahkahalarla gülerdi. Fakat, onun âdetidir; ekseriya böyle giyinir ve bu ona bir sevimlilik veriyor.

KORKULU BİR DÜŞÜNCE

Derhal mevzua geçtik. Vaziyet hakkında izahat verdi. Fakat. bu izahat bana biraz sathî göründü. Maamafih, ne de olsa, hâdiseleri hakikî mahiyetile öğrenmiş olduk. Göring doğudaki durumu umumiyetle iyi buluyor. Fakat, bütün gayretimizi doğuya vererek batıyı ihmal ettiğimiz için endişe duyuyor.
Hakikaten, İngilizlerle Amerikalılar birdenbire karaya çıkacak olurlarsa ne yaparız? Bunu düşünmek bile insanı korkutuyor.
Tunus hâdiseleri Göring’in beklediği gibi çıkmamış. Göring Rommel’den pek fazla bir şey ummuyor. «İlerlemede iyidir, fakat vahim vaziyetleri ve kuvvetli taarruzları karşılamaktan, âcizdir » diyor.
Belki de doğru. Rommel şimalî Afrika’da o kadar uzun müddetten beri ve öyle kötü şerait altında çarpıştı ki, bunların, mâneviyatı üzerinde muhakkak ki tesiri olmuştur. Fakat bence Göring hükmünü daha ziyade Kesserling’in tesiri altında veriyor. Çünkü Kesserling eskidenberi Rommel’in aleyhindedir.
Göring, işin sonunda Afrika’yı kaybedeceğimize kani. «Fakat doğuda muvaffak olursak Afrika’yı kaybetmemizin pek o kadar ehemmiyeti yoktur» diyor. Anglo-Saksonların askerî kuvvetleri hakkında beslediği iyi kanaat de hâlâ değişmemiş. Diğer taraftan. İngiliz plütokrasisinin Bolşeviklerle işbirliği kurduğuna inanmıyor.
Göring, bana Sovyet harp kuvvetinin mahiyeti hakkında pek malûmattar değil gibi göründü. «Bolşevikler bütün bu silâhları ve askerleri nereden buluyorlar?» diye tekrar tekrar sordu. Siyasî hâdiselerden uzak kaldığı anlaşılıyor. Onun için, bir takım yanlış fikirlere sahip olmuş.
Fakat bunları düzeltmek kolaydır. Çünkü onun iyi bir tarafı vardır: Şuur ve mantık dairesinde düşünmesini bilir ve bir çok müşkül durumlardan bu sayede kurtulur. Siyasî şeflerimizle artık yakından temasta olmadığı için her halde biraz yorgun ve uyuşuk bir hal almış olacak.
Bu bakımdan, görüşlerini düzeltmek lâzım. Zira, sözü dinlenenlerin ilk safında geliyor. O olmadan, hattâ onun muvafakati olmadan uzun müddet idareye hâkim bulunmanın imkânı yoktur.
Ara sıra işlerimizde ortaya çıkan ihtilâfların lâkırdısını bile etmedik. Göring bunlardan bahsetmek arzusunu hiç göstermedi.
Lammers’ten ( Hitler’in siyasî büro şefi.) bütün varlığıyla nefret ediyor. «Führer’in Lammers hakkında gözünü açmak lâzım» diyor.
Bormann’ın hakikî niyetleri hakkında Göring’in pek kat’î bir fikri yok (Bormann o tarihte Hitler'in nazi parti işleri müşaviri idi). Fakat Bormann'ın muhteris gayeleri olduğu bence muhakkak.

HİTLER ALEYHİNDE FIKRALAR

Göring Keitel’e de zerre kadar kıymet vermiyor. Genelkurmay teşkilâtını da şiddetle tenkit etti. Bilhassa, Jodl'u hiç sevmiyor. «Führer’in aleyhinde fıkralar anlatmaya bile başladı» diyor.
Göring, genelkurmayın çalışmasını da beğenmiyor; toplantılar esnasında stenografların bulunmasını ve konuşulanların hepsini kelimesi kelimesine kaydetmelerini doğru bulmuyor. Ona göre, bu, Führer’in aleyhindedir; çünkü Führer fikirlerinde elâstikiyet gösterir; halbuki generaller yazılı şeylere daima kıymet verirler.
Paulus’tan (Stalingrad’da teslim olan general.) uzun uzun bahsettik. Göring onu şiddetle tenkit ediyor. Dediğine göre, Führer de aıtık Paulus’un Sovyetlere teslim olmasını, korkaklık hareketi olarak kabul ediyormuş.
Göring, Führer’in sıhhatinden çok büyük bir endişe duyuyor. Şu üç buçuk yıl içinde on beş yaş ihtiyarladığım söylüyor. Führer’in böyle münzevi ve gayrisıhhî bir hayat yaşaması hakikaten çok feci. Hiç taze hava aldığı veya biraz olsun dinlendiği yok. Hücresine kapanmış, düşünüp duruyor.
Kabil olsa da kendisini alıp biraz başka muhitlere götürebilsek! Fakat kat’î kararını vermiş: Harbi sonuna kadar bizzat idare etmek istiyor. Bence onu bu arzusundan vazgeçirmenin imkânı yok.
Bu harpte biraz zaaf eseri gösterecek olursak, bize neye mal olacağını Göring gayet iyi müdrik.
Bilhassa Yahudi meselesinde, artık geri dönülmesine imkân olmayan bir vaziyete girmiş bulunuyoruz. Böyle olduğu da iyi: Arkadaki köprüleri yakanlar daha iyi çarpışırlar.

BÜTÜN KABAHAT RİBBENTROP’TA!

Göring, Ribbentrop’a da fazla kıymet vermiyor ve bilhassa, İspanyayı bizim tarafa çekemedi, diye kabahat buluyor. Onun da insanları idaresini bilmediğini söylüyor. Göring’e göre bu harp Ribentrop’un yüzünden çıkmıştır. «Kendisinde aşağılık hissi olduğu için, İngiltere    ile bir anlaşma yapmak hususunda hiç bir ciddî teşebbüste bulunmadı» diyor.
Oraya kendisinden bir şey almaya değil, bilâkis ona bir şey vermeye geldiğimi söylediğim zaman Göring’in pek hoşuna gitti. Bütün talâkatimi takınarak konuştum ve nihayet kendisini tamamıyla bizim tarafa geçirmeye muvaffak oldum. Bir yandan konuşuyordum, bir yandan da söylediklerimin tesiri altında kaldığını açıkça görüyordum.

BİRBİRLERİNİ KANDIRMAYA ÇALIŞANLAR

Göring, vaziyetinin artık iyice zayıflamış olduğunun tamamıyla farkında. Mevkileri kuvvetli kimselerin safında yer almanın kendisi için faydalı olacağını pekâlâ anlıyor.
Şimdi onun maksadı Himmler’i ikna etmek. Funk ile Ley’i ben çoktan ikna ettim. Speer de artık tamamıyla benden tarafa. Bu suretle, siyasî hayatımızda en fazla nüfuz ve itibar sahibi bulunan kimseleri bir araya toplamış oluyoruz.
Göring, İtalyadan döner dönmez, Berlin’e gelmek ve gene bizimle beraber olmak istiyor. Bugün bizim için millet değil, milleti idare edenler en mühim meseleyi teşkil etmektedir.

KABAHAT GÖRİNG DE Mİ?

3          MART 1943 — Dönüşte öğrendim: Dün gece Berlin’ çok şiddetli bir hava bombardımanına uğramış. Birçok yerler harap olmuş. Resmî binalarda, fabrikalarda büyük hasar var. Fakat, halkın maneviyatı gayet iyi. Uçaksavarların müdafaada aksaklık gösterdiği anlaşılıyor.
Şehrin iş merkezinde vaziyet çok fena. Fakat mahalle aralarındaki durum ondan da kötü. Zarar son derece büyük. Şimdiye kadar 200 kişinin öldüğü tesbit edildi.
Berlin’de bir söylenti var: İngilizler bu bombardımanı, mahsus, Alman Hava Bayramı münasebetile yaptılar, deniyor. Bayramı evvelden haber verip üzerinde neşriyat yapmamız, bu bakımdan, fena oldu.
Umumiyetle, Alman hava kuvvetlerinin itibarı düştü. Fakat, kabahati haksız olarak Göring’e buluyorlar. Halbuki bunun asıl sebebi. Göringin Berlin’de veya genel karargâhta değil de Obersalzberg’de bulunmasıdır.
Bombardımana uğrayan bir hastahaneyi gezdim. Ölen hastabakıcılardan biri, bombardıman esnasında nöbetçi bulunuyormuş. insan düşünüyor da âdeta havsalası almıyor: Belki haritada Avrupa’yı göstermekten bile âciz Kanadalı hödüğün biri, ahalisinin istifade etmesini bilmediği tabiî zenginliklerle dolu bir memleketten kalkıyor, nüfusu kalabalık bir memleketi bombardımana geliyor. Maamafih, inşallah onlara hak ettikleri cevabı vermekte gecikmeyeceğiz.
Duçe doğu cephesinden izinli olarak gelen İtalyan kıt’alarına hitaben son derece tumturaklı bir günlük emir neşretti. Tarihî bakımdan bir çok yanlış iddialarla dolu; fakat sesimizi çıkaramayız, çünkü İtalyanlara çok ihtiyacımız var.

BİR BOLŞEVİK FİLMİ

4          MART 1943 — Gece, bir Bolşevik propaganda filmi gördüm: «Sovyetler Birliğinde bir gün» adını taşıyan bu film baştanbaşa tahrik edici mahiyette. Fakat vaziyeti bilen bir kimse yalanların derhal farkına varabilir.
Şüphesiz, bitaraf ve düşman memleketlerde tesiri büyük olacak. Bu filmin İsveçte ve İsveççe yazılarla gösterilmekte olmasını ben pek mânalı buldum. Şu sözde nordik memleketler ne kadar alçalmışlar!
5          MART 1943 — Japonların talihi harbin ilk aylarındaki kadar iyi gitmiyor. Halbuki biz onların bu kış daha fazla muvaffak olacaklarını zannetmiştik.
Gece geç vakit Profesör Fröhlich’e gittim. Ufa film şirketinin bütün ileri gelenleri de orada toplanmışlardı. Bir saat aralarında kaldığım için çok memnun oldular...
İnsanların çoğu, umumiyetle, iyi yaradılışlı ve dost kimseler. Münevver insanlar arasında bile dost insanlar var. Mesele, bu zor devirlerde onları iyi idare etmesini ve desteklemesini bilmekte.

«AKIBETİMİZ İNGİLİZLERİN İNSAFINA KALDI..

6          MART 1943 — Khein havzasından gelen haberlere bakılırsa birçok şehirlerde halkın kuvvei maneviyesini kaybettiği anlaşılıyor. Çünkü ahali, aylardanberi her geceyi sığınakta ge-çiriyor. Ertesi sabah da şehri alevler içinde buluyorlar.
İşin acı tarafı: Biz İngilizlere ayni şekilde mukabele edecek vaziyette değiliz. Doğudaki harp yüzünden, hava üstünlüğümüzü kaybettik ve akıbetimiz tamamıyla İngilizlerin insafına kaldı.
7          MART 1943 — Meslek arkadaşım Dr. Splett bana Tunus’tan yolladığı mektupta Amerikalıların garip harp usullerinden bahsediyor. Bu da gösteriyor ki, Amerikalılar hâlâ yarı vahşi insanlar.
Hakikaten, Amerika’n askerlerinin çoğu, niçin harbettiklerini bilmiyorlar. Eğer onlara karşı ayni sayıda ve ayni silâhla çıkmış olsaydık güzel bir ders verirdik.
Dün gece Essen son derece şiddetli bir hava bombardımanına uğradı. Ölülerin sayısı pek fazla. İngilizler akınlarına bu şekilde devam edecek olurlarsa vaziyetimiz güçleşecek.
İşin en tehlikeli tarafı şu: Halk artık çıkar yol kalmadığını düşünebilir.
Uçaksavar toplarımız müdafaaya kâfi değil. Hücum silâhlarımız da olmadığı için, icap ettiği şekilde mukabele edemiyoruz.
8          MART 1943 — Bu pazar, Berlin’de harikulade bir bahar havası vardı. Bütün halk evlerinden dışarıya fırlamış gibi idi. Herkes dolaşmaya çıkıyor, bilhassa o son korkunç alanlarda yanıp yıkılan yerleri geziyordu.
Fakat ben, o yerlerin etrafını kordon altına aldırdım. Harabeleri sergi gibi herkesin ziyaretine açık tutmak mânâsız bir şey.

HİTLER ENDİŞEDE

9          MART 1943 — Öğleden sonra bir buçuğa doğru Führer’in genel karargâhına vardık. Führer,  bilhassa hava muharebeleri bakımından, çok endişede. Göring'in aldığı tedbirlerden hiç memnun değil. Ona, başka cihetlerden de kızıyor.
Bunun üzerine, Führer e Göring’den bahsedemedim. Spler’in anlattığına göre Führer bazen Göring’in lâfını bile etmek istemiyormuş.
Saat ikide Führer kurmay toplantısından çıktı. Yorgun görünüyordu ama, üzerinde ayni zamanda büyük bir canlılık vardı. Evvelâ, Berlin’ üzerindeki son akınlar hakkında kendisine tafsilât verdim. Büyük bir alâka ve dikkatle dinledi. Göring’in hareketlerinden endişe ettiğini o zaman derhal anladım.
Führer generallerin hareketlerini de beğenmiyor. «Ne zaman fırsat buldularsa beni aldattılar,» diyor. Sonra, onların hepsini ehliyetsiz buluyor.
Führer’in anlattığına göre, geçen kış Doğu cephesinde uğradığımız felâkete müttefiklerimizin, üzerlerine düşen vazifeleri yapmamaları sebep olmuş. Şimdi cephe yine düzeltilmiş. Führer artık orada müttefik askerlerini istemiyor.

HİTLER, GÖRİNG E KIZGIN

Sonra Führer beni, sığınağa davet etti. Orada başbaşa tam dört saat konuştuk.
Evvelâ ben, Berlin’ bombardımanı hakkındaki raporumu tamamladım ve umumî vaziyet hakkındaki kanaatimi söyledim. Sonra Führer,  Göring’i son derece şiddetli bir lisanla tenkit etti. «Generallerinin sözüne uydu, hayallere saplandı,» diyor. «Göring umumiyetle iyimserdir. Bunun, buhranlı zamanlarda faydası vardır. Fakat sonunda hüsnü kuruntusunun kurbanı oldu.»
Führer Fransadaki kuvvetlerimizin komutanı Mareşal Sperrle’yi liyakatsiz buluyor. Bütün diğer hava generalleri gibi o da bir şatoya çekilmiş, münzevî bir hayat yaşamış, İngiltere’ye karşı hava muharebesi onu her halde yemek, içmekten fazla ilgilendirmemiştir.
Führer,  Sperrle’nin yerine genç ve ehliyetli bir subay göndermek istiyor.

İTALYANLAR HARBE NİÇİN GİRDİLER?

Hitler, İtalyanlar bir şey yapmıyor, diye onlara da pek kızıyor. Doğu cephesinde onlardan hiç istifade edilmiyormuş. Şimalî Afrika’da da işe yaramadıklarını, denizaltı harbinde faydaları dokunmadığını, hava akınlarına karşı kendilerini bile korumaktan âciz olduklarını söylüyor ve: «Öyleyse niye harbe girdiler!» diye hayret ediyor.

HİTLER MEMNUN DEĞİL

Göring’in etrafındakiler hâdiseleri ona küçümseyerek gösteriyorlar. Bugünkü vaziyetin mesuliyeti de umumiyetle onların üzerinde. Führer,  Göring gibi mühim bir şahsiyetin etrafında böyle kimselerin toplanmış olmasına müthiş kızıyor.
Generallerin karakterleri bakımından da Führer pek memnun değil. Hiç birine itimat etmiyor. Hepsinin yalanlar uydurduğunu, bir çoğunun bile inanmayacağı rakamlar gösterdiklerini, bu suretle onun zekâsını tahkir etmiş olduklarını söylüyor.
Göring, hava muharebeleri hakkında vazıh bir fikir edininceye kadar Führer’in ona itimad etmeyeceği anlaşılıyor. Bunun üzerine ben de cesaret edip, Göring’in siyasî şefliği meselesini kendisine açamadım.
Yaşayış tarzları zamana uymayan bazı Reichsleiter ve Gauleiter’leri Führer’e şikâyet ettim. Kendisi de işitmiş. Kışın ava çıkılmasını ve parti adına tertip edilen toplantılarda içki içilmesini yasak edecek.

«HELE ŞU HARP BİR BİTSİN!»

Bolşeviklerin elinde hâlâ ihtiyat kuvvet bulunması Führer’i büyük endişelere düşürüyor. Bununla beraber, Bolşeviklerin ergeç mağlûp olacaklarını da söyledi.
Görüşmemizin sonuna doğru Führer son derece açık ve samimî konuşmaya başladı. Benden hiç bir şey saklamadı. Böyle samimî konuşmalar hakikaten insanın kuvve-i maneviyesini yükseltiyor.
Söylediğine göre, şimdiki halde tek endişesini sıhhî vaziyeti teşkil ediyor. Harp bitene kadar sıhhatini muhafazâ edebileceği hakkında şüphesi var.
«— Hele şu harp bir bitsin!»
Führer bu sözü artık sık sık tekrarlamağa başladı. Harbi bugünkü generallerle idareye mecbur olduğunu acı acı düşünüyor. Fakat hele şu harp bir bitsin, askerî meselelerden eskisinden fazla elini çekecek ve kendisine daha uygun işlerle meşgul olacak. Onu en fazla generallerin sadakatsizliği müteessir ediyor.
Akşam yemeğini Führer’le ve Speer’le beraber yedim. Führer bize gene harp vaziyetine dair malûmat verdi. SS kıtalarım, cesaret ve meharetlerinden dolayı methetti.
Berlin’de yabancı işçiler tekrar bir isyan çıkaracak olurlarsa Führer kendi muhafız kıt’alarını buraya yollayacak.

PAULUS, DİVANIHABE VERİLECEK

Akşamki konuşmamızda Führer,  kızdığı generallerden tekrar bahsetti ve bazı isimler zikretti. Meselâ Keitel’den alayla bahsediyor. Mareşal Paulus’a son derece kızgın. Harbten sonra onu ve emrindeki generalleri divanıharbe verecek.
Bir çok ileri gelen kimselerle karılarının yakışık almaz hareketlerinden de çok şiddetli bir lisanla bahsetti. Bu arada Frau Lutze’nin hareketlerini tenkit etti, Berlin’in uğradığı son hava akınında yaptığı şeylerden dolayı von Ribbentrop’a da kızdığını söyledi.
Yahudi meselesine gelince; Berlin’in Yahudilerden tamamıyla temizlenmesi için bana bilhassa emir verdi. Yahudi kadınlarının yabancı işçilerle münasebette bulunmamalarına da dikkat edeceğim.

GÖRİNG’İN AKIBETİ YAKLAŞIYOR

Gece, Nürnberg’in şiddetli bir hava akınına uğradığını haber aldık. Führer şehrin akıbetini çok merak ediyor. General Bodenschatz’ın, yatağından kaldırılmasını emretti. Kendisinden, hava muharebesi hakkında malûmat almak istiyordu.
Mondenschatz son zamanlarda Göring’le beraber bulunuyordu. Führer Bana:' «Hava muharebelerinin bana endişe verdiğini kendisine söyle» diye emretti.
Göring'in akıbeti yaklaşmakta. Führer’in vaziyetten hiç memnun olmadığı anlaşılıyor.
Bu geceyarısı münakaşası nihayet büyük bir kavga şeklini aldı. Speer’le ben, kavgayı yatıştırmak için çok uğraştık. Göring'le aramızda başlayan yeni dostluk kendini ilk defa olarak burada gösterdi.

«İNSANI ÇILDIRTAN BİR HAL»

10       MART 1943 — Berlin’e gelirken yolda haber aldık: Berlin’de tehlike işareti verilmiş ve bir saat sürmüş. İki Mosquito tayyaresi, müdafaa çemberini yararak şehrin üzerinde uçmağa muvaffak olmuş.
Hava kuvvetleri bakımından İngilizlerden ne kadar zayıf olduğumuza bu hâdise pek güzel bir misal teşkil ediyor. Mütemadiyen ensemizde boza pişiriyorlar. Havacılık bakımından vaktile Avrupa’nın en kuvvetli devleti olan Almanya’nın, hava harbinde henüz acemi sayılabilecek bir memleket tarafından iz’aç edilebilmesi insanı çıldırtıyor.
Tunus meselesine gelince; İngilizler, Rommel’in artık tamamıyla mağlûp olduğunu iddia ediyorlar. Tunus’u elimizde tutmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz; buna artık kat î bir karar vermemiz ve ona göre hareket etmemiz lâzım.
Bolşevikler lehindeki nutuklarından dolayı İngiliz plütokrasisin Cripps’in aleyhine döndü. Bugün düşmanlarımız arasında Bolşevik aleyhtarlığı en mühim münakaşa mevzuunu teşkil ediyor.

«BU HAL DAHA NE KADAR SÜRECEK?»

11       MART 1943 — Dün gece Münich üzerine yapılan hava akım son derece şiddetli oldu. Herkes gene ayni suali soruyor: «Bu hal daha ne kadar sürecek?» Eğer İngilizler böyle her gece bir şehri bombardıman edecek olurlarsa üç ay sonra Almanya’nın ne şekil alacağını tahmin etmek gayet kolay. Onun için, mukabil tedbir almamız icap ediyor.
Bombardımanlar esnasında her damda, yangın bekçisi olarak bir kişi bekletmek usulünü bıraktık. Aksi takdirde, ölenlerin sayısı daha fazla artacaktı. Şimdi bunun yerine her zamanki mahalle bekçileri yangınlarla alâkadar olacaklar. Fakat, maalesef bu bekçiler pek işe yaramıyorlar.

Haber aldığıma göre, ordunun ileri gelen bazı simaları Führer’i tenkit ediyorlarmış. Çok alçakça ve ayıp bir şey. Führer nasıl tenkit edilebilir! Bunlar esasen değersiz insanlar.

HARPTE MERHAMET OLMAZ »

Bellinden Yahudilerin sürülmesi bir lakım nahoş hâdiselere sebep oldu. Maalesef, imtiyazlı ailelerin hısım, akrabası olan bazı Yahudiler de tevkil edilmiş. Diğer taraftan, sanayicilerin basiretsizliği yüzünden, dört bin Yahudiyi elimizden kaçırdık. Bunlar şimdi Berlin’de yersiz, yurtsuz, polise kayıtsız olarak dolaşıp duruyorlar ve tabiî umumî asayiş için büyük bir tehlike teşkil ediyorlar. Bu gibilerin mümkün olduğu kadar çabuk yakalanmaları için polise emir verdim.
«İmtiyazlın Yahudilere gelince; bunların tevkif edilmeleri, bilhassa sanat muhitlerinde, büyük dedikodulara yol açtı. Çünkü bu kadın ve erkek Yahudilerin çoğu tiyatro artistlerde evli.
Fakat bence hiç de şikâyete hakları yok. Bir Yahudi kadınını kendisine hâlâ eş olarak kabul edebilecek bir Alman varsa, bu adama kıymet vermemek lâzımdır. Harp sırasında bu kadar merhamet ve hassasiyet doğru değildir.

ROMMEL GENEL KARARGÂHTA

12       MART 1943 — Führer,  Göring'e Romadan dönmek emrini verdi, çünkü İngilizlerin Almanya üzerindeki akınları gittikçe şiddetleniyor. İyi bir tesadüf: Führer,  Göring'le görüşürken Rommel de genel karargâhta bulunacak.
Rommel Tunus harekâtı hakkında rapor verdi. Führer bu rapordan memnun. Rommel gene dört ayağı üzerine düştü sayılır. Führer’le konuşması çok iyi geçti.
Öğleden sonra Führer’le Göring ve Rommel arasında bir görüşme cereyan etti. Bu görüşmede Tunus’taki vaziyetin takviye edilmesi de konuşuldu ve şimdiki halde, ne olursa olsun Tunusun elden çıkarılmamasına karar verildi.

GÜZELLİK SALONLARI KAPATILMALI MI?

Milletin bütün gücünü harp emrine vermesi meselesi gene umumî münakaşalara mevzu teşkil ediyor. Bu arada, kadınların güzellik salonları aleyhinde bulunanlar var. Fakat bence, bu salonlar büyük bir şehrin umumî hayatında mühim bir yer teşkil eder. İşi onlara kadar vardırmasak daha iyi ederiz.

BOLŞEVİK SİLİNDİRİ ISTOP ETTİ..

13       MART 1943 — Boşevik silindiri ıstop etti ve Almanlar yeni bir mucize yarattılar, doğudaki tehlikeyi ortadan kaldırdılar.
Diğer taraftan, hava akınlarından biraz daha az bahsedilmesi için emir verdim. Olup bitenler hakkında lüzumundan fazla malûmat veriyoruz ve bu suretle İngilizleri teşvik etmiş oluyoruz.
Halbuki İngilizler, uğradıkları akınlar hakkında pek ketum davranıyorlar. İngiltere    üzerindeki bombardımanlarımızın ne netice verdiğini hâlâ yüzde elli nisbetinde bile tahmin edemiyoruz. İngilizler ise, Almanya üzerine yaptıkları akınların hemen hemen bütün neticelerini öğreniyorlar.

TAHKİRE UĞRAYAN KADINLAR

Berimdeki mahallî parti başkanlarına talimat verdim, şehirde kendilerine düşen vazifeleri anlattım. «Topyekûn harp» tâbirinin ne demek olduğunu, şurada burada delilleri görülen proleter zihniyetin bununla olan münasebetini izah ettim.
Meselâ, caddelerde, umumî yerlerde, temiz giyinmiş bazı kadınların, harp ihtiyaçlarına göre giyinmemiş oldukları ileri sürülerek tahkir edildiklerine tesadüf olunuyor. Bu tabiî tamamıyla saçma bir hareket..
Tepyekûn harp demek, iptidailik demek değildir. Kolalı yaka takıyor diye bir adama, topyekûn harp aleyhtarı damgasını vurmak âdetinin doğmasına müsaade etmemek lâzım.
Bazı vilâyetlerde, kadınların saçlarını boyamalarının yasak edilmesi, yüksek tabakadan olan kadınların bu yasağın bulunmadığı şehirlere gidip gelmeleri neticesini verdi, Topyekûn harp, her halde, bu da değildir.
Gece Speer, Funk ve Ley görüşmeye geldiler. Göring’in mevkiin sarsıldığını görmekten dolayı üçü de müteessir.
Bundan başka Funk, yeni vergi kararnamesi üzerine bütün hususî müesseselerin kapanmasından korkuyor ve buna meydan verilmemesini istiyor. Çünkü, ona göre, bir adam, kazancının yüzde 120 sini vergi olarak hükümete verecek olursa, iş; yapmamayı tercih eder.
İçtimaî mevkii yüksek olan ve bir çok çocuk sahibi bulunan ailelerin de bazı vergilerden muaf tutulmalarına karar verdik. Şimdiki halde bundan yalnız fakir aileler istifade ediyorlardı..

GÖRİNG BU İŞİN ÇARESİNE BAKSIN!

Daha sonra bir haber geldi: Essen üzerine gene çok şiddetli bir akın olmuş ve bu sefer Krupp fabrikaları bombardıman edilmiş. Fabrikalarda yirmi beş yangın çıktığı bildiriliyor.
Şimdiki halde bizi en fazla endişeye düşüren şey bu hava akınları. Vaziyet böyle devam edemez. Göring'in artık buna bir çare bulması bekleniyor.
lfi MART 1943 — Gayet dikkate şayan bir şey var: İngilizlerle Amerikalılar nereye gidecek olurlarsa, Yahudilere karşı alınmış olan tedbirleri ve takyidatı derhal kaldırıyorlar. Bu da gösteriyor ki, gerek Londra’da, gerek Washington’da Yahudiler perde arkasında da olsa, mühim bir rol oynuyorlar.

SAHTE KARNE BOMBARDIMANI

İngilizlerin Alman şehirleri üzerine tayyarelerle sahte yiyecek karneleri atmaları bizi hayli müşkül mevkie sokuyor. Sahte karneleri kullananlar şiddetle cezalandırılacak, hattâ idama bile mahkûm edilecekler.
Dış İşleri Bakanlığı açık ve şuurlu bir idareden mahrum. Ribbentrop, karar vermekten kurtulmak için, arandığı yerde bulunmamak âdetini çıkardı.
17       MART 1943 — “İstilâ” tasavvurlarından yabancı memleketlerde yeniden sık sık bahsedilmeye başlandı. Batıdaki ihtiyat kuvvetlerimiz çok az ve bu bakımdan hakikaten tehlikeli bir durumda bulunuyoruz ama, ne olursa olsun; zaafımızı belli etmemek lâzım. Duisburg’da geçen senenin aralık ayı ortalarında bombardımana uğrayan bazı evlerin ahalisi hâlâ saman üze-rinde uyuyorlar. Bu şerait devam edemez.

İHTİKÂRLA SUÇLU GENERALLER

Führer’in çıkardığı bir kararname, devlet ve parti ileri gelenlerini harbin zaruretlerine göre harekete davet ediyor. Ben, bu kararnamedeki hükümleri kâfi bulmadım ve daha şiddetlilerinin konulmasını istedim.
İhtikâr dâvasına karışmış bir çok devlet ve parti adamları var ki, Dr. Fride, Rust, Barre, hattâ Hierl, Brauchisch ve Raeder de bunlar arasında.
Bu gibi yüksek mevki sahibi kimselerin, harp gücümüzü bu şekilde baltalamaları çok ayıp şey doğrusu. Ne olursa olsun; harp gayretini tehlikeye düşürecek hareketlere müsaade edil-memesine taraftarım.

HAVA AKINLARINA KARŞI

18       MART 1943 — İngilizlerin hava akınlarına karşı bizim en kuvvetli silâhımızı denizaltılarımız teşkil ediyor. Bana kalırsa, İngiliz tayyarelerinin bize verdikleri zarar kadar biz de deııizaltılanmızla onları zarara sokuyoruz.
Keitl tam manasıyla sıfır. Kömürü bittikten sonra son istimini de koyuverip olduğu yerde duran bir lokomotife benziyor.
Göring, Führer’le mümkün olduğu kadar çabuk görüşmek arzusunda. Harple geçen şu üç buçuk sene zarfında çok büyük hatalar işledi. Bunu artık kendisi anlamış bulunuyor.
Göring’le hava muharebeleri hakkında da uzun uzun konuştuk. Bombardımanlarda mal ve can bakımından ne kadar zarar gördüğümüzü hâlâ lâyikile anlıyamıyor. Meselâ, Berlin’de 700 kişi kadar öldüğünü söylediğim zaman şaşırıp kaldı. Berlin’in maddî bakımdan gördüğü zararları da bilmiyordu.
Fakat şimdi İngiliz hava akıtılanımı önüne ancak ve ancak mukabil tedhiş usullerde geçilebileceğini o da kabul ediyor. Bilhassa mahallelere ve zengin muhitlerine bomba atılması lâzım geldiği hususunda ikimiz de mutabıkız.

ASKERLİK İÇİN YARATILMAMIŞ MİLLETLER

20       MART 1943 — Tunus’taki harekâtta Fransızların iyi asker olmadıkları meydana çıktı. Muharebeden kaçıyorlar ve Fransa’ya götürüldükleri zaman son derece memnunu oluyorlar.
Amerikalıların da askerlik bakımından pek değersiz olduklarını bizim ordu çok iyi anladı. Onların askerlik için yaratılmamış oldukları derhal belli oluyor.
Gece Führer Berlin’e geldi. Kendisini gayet neşeli ve sıhhatli gördüğüm için çok sevindim.
Bundan sonra İngiltere    üzerine yaptığımız hava akınlarında yalnız fakir mahallelerini değil, ayni zamanda zengin semtlerini de bombardıman etmeyi Führer’e teklif ettim. Kabul etti.
Hakikaten, limanları veya sanayi merkezlerini bombardıman etmekten bir şey çıkmıyor. Fakat, bizim hava kuvvetlerine bunu anlatmak kabil değil. Bildiklerinden bir türlü şaşmıyorlar. İstediğimiz şekilde mukabele edebilmemiz için en aşağı beş, altı hafta geçeceği anlaşılıyor.

RUSYA’ NASIL ÇÖKECEK?

Sovyetler Birliğinin daha ne kadar dayanabileceği hakkında Führer’in kat’î bir fikri yok. Fakat bu dev bir kere devrildi mi, bunun büyük bir tarihî hâdise olacağını söylüyor. Führer’e göre, bu çöküntü malzeme kıtlığından ziyade insan yokluğu ile başlayacak. Bolşevikler geçen kış o kadar kan kaybetmişler ki, pek uzun müddet ayakta durmalarına imkân kalmamış.

BU HARPTE YAHUDİLER KAYBEDECEK

Berlin’deki Yahudilerin büyük kısmının sürüldüğünü haber verdiğim zaman Führer memnun oldu. Muhakkak olan bir şey var ki, o da şu: Ne olursa olsun bu harpte Yahudiler kaybedecekler.
Führer’in bana sıhhati hakkında verdiği malûmat hiç dc memnun edici mahiyette değil. Midesinden mustaripmiş. Fakat Profesör Norell hiç olmazsa onu ıstıraptan kurtarmağa muvaffak olmuş.
9          NİSAN 1943 — Merkezî Tunusun tamamıyla düşman eline geçtiği haber veriliyor. Şimdiki halde düşmanı düşündüren bir tek mesele var: O da, külliyetli miktardaki esirlerin ne yapılacağı meselesidir. Karşı tarafın, kazandığı zafer üzerinde gürültü koparması çok sinirimize dokunuyor. Fakat maalesef, iddiaları hiç de yalan değil.

AMERİKAN ASKERLERİ HAKKINDA

Amerika’n esirlerinin sorulan suallere verdikleri cevaplar, onların bizim askerlerimizle mukayese kabul etmeyecek derecede sadece birer canlı eşya olduğunu gösteriyor. İnsana, karşısında bir sürü vahşi insan varmış gibi geliyor. Amerikalılar Avrupa’ya kafaları öyle boş bir halde geliyorlar ki. insanın hakikaten havsalası almıyor. Tahsilsiz insanlar; hiç bir şey bilmiyorlar.

İNGİLİZLER MUKABELE EDİNCEYE KADAR..

Mareşal Milch (Alman hava kuvvetlerinde Göring'den sonra gelen komutan. ) Göringi şiddetle tenkit ediyor. Hava kuvvetlerimizde fennî araştırmaların ihmal edilmesine sebep olduğunu söylüyor. «Mareşal, 1939 ve 1940 ta kazanılan zaferlerin üzerine uykuya yattı» diyor.
Gene Milch’in söylediğine göre, bu işlere en büyük fenalığı dokunan General Udet’tir. (Bu general 1941 de intihar etmiştir.) İşlediği hatalar tarihe geçecek mahiyettedir.
Milch, İngilizlere karşı kasımdan evvel hiç bir mukabelede bulunamayacağını söylüyor. Onlara tam mânasıyla mukabele etmemiz de ancak bahara kabil olacak. O zamana kadar da İngilizler Almanya’nın büyük bir kısmını harabeye çevirirler.
Milch hava bakımından durumumuzu çok tehlikeli görüyor. Führer’in hava kuvvetlerine pek kızdığı hakkındaki haberleri o da teyid etti. Kendisi de, Göring dahil olmak üzere bir çok hava komutanlarına dair şiddetle ve hiddetle tenkitlerde bulundu.

ALMANYA’DAKİ İNGİLİZ CASUSLARI

10       NİSAN 1943 — İngilizler hava akınlarına dair etraflı tebliğler neşrediyorlar. Zarar ve ziyan hakkında verdikleri malûmat gayet doğru. Anlaşılan, Almanya’daki İngiliz casusluk teşkilâtı çok iyi işliyor.
Sabah saat 7 den evvel Essen e vardık ve otele yürüye yürüye gittik; çünkü şehrin bir çok yerlerinden otomobille geçmek imkânsız. Yapı mütehassıslarmın söylediklerine göre, şehrin eski haline getirilmesi ancak on iki sene zarfında kabil olabilecek. Bana kalırsa, Almanya’da en fazla tahribe uğrayan şehir Essen.
Mümkün olduğu kadar çabuk halledilmesi lâzım gelen bir mesele varsa o da sığınakların inşası. Bazı şehirlerde halk hava hücumlarına karşı her türlü müdafaadan mahrum bulunuyor.
Kiminle görüştükse hepsi hava kuvvetlerini ve Göring'i tenkit etti. Bir aralık, Krupp fabrikalarına gittim. Beni Bohlen’lerin oğlu karşıladı. Babası 72 yaşında bir ihtiyar. Oğlu bana pek faal görünmedi ama, sevimli bir delikanlı.
Krupp fabrikalarının nasıl çalışabileceğine kimsenin aklı ermiyor.

KABAHAT İTALYANLARDA...

11       NİSAN 1943 — Şimalî Afrika’ teşebbüsümüz bize bir hayli          malzeme ve kana mal oldu. İşin aslı aranacak olursa kabahat İtalyanlarda. Hiç olmazsa denizaşırı topraklarını müdafaaya hazırlanmaları lâzımdır. Muhakkak ki, müttefiklerimiz hiç de ittifak yapılacak memleketler değillermiş!.
Halkın maneviyatı çabuk değişti. Her şeyi tenkit ediyorlar. Harbin nasıl biteceğini kimse tahmin edemiyor, zaferi nasıl kazanabileceğimizi kimse bilmiyor.

TEHLİKELİ BİR BAHİS

Sovyetler Birliğini bu yaz mağlûp etmezsek, üçüncü kışa tahammül edemeyiz, diye halk arasında bir münakaşa cereyan ediyor ki, bu tehlikeli bir şey.
12       NİSAN 943 — Akşamleyin Funkla beraber Berchtesgaden'e gitmek üzere yola çıktık. Orada, Göring'in de iştirakile bir toplantı yapılacak.
Führer’in iyi bir temizlik yapmasının sırası geldi. Funk bana. Göring'in etrafındakiler hakkında öyle hâdiseler anlattı ki, bunları işittikçe insanın tüyleri diken diken oluyor.
Bu hâdiseler devlet bankasıyla alâkalı şeyler. Funk, tabiî, hepsini bütün tafsilâtile biliyor. Führer’e bunları etraflı bir şekilde anlatmak lâzım.

BİR İFTİHAR VESİLESİ

17       NİSAN 1943 — Önümüzde bir alay İngiliz gazete ve mecmuası duruyor. Benim' şahsımı ve çalışmamı takdir ettiklerine delil sayılabilecek yazılar var. Meselâ bana «Nazi çetesinin en tehlikeli azası» diyorlar. Bu sözden ne kadar iftihar duysam yeridir.
18       NİSAN 1943 — İtalyanlar, Şimalî Afrika’ muharebeleri hakkında füzulî bir rapor neşrettiler. Pek tafsilâtlı bir şekilde hazırlanmış olan bu raporda üstelik İngilizleri methetmiş oluyorlar. Bir bu eksikti! Bu rapor hakikaten feci bir şey!

BİR TEK YAHUDİ KALMAYINCAYA KADAR

Berlin’de kalan Yahudi varsa aranıp bulunsun diye emir verdim. Şehirde Yahudi yıldızı ile dolaşanlara rastlamak istemiyorum. Berlin’ Yahudilerden tamamıyla temizlendiği zaman, hayatımın en büyük siyasî muvaffakiyetlerinden birini kazanmış olacağıma kaniim.
Orada, burada, Bolşevikliğin hiç de nazilerin göstermek istedikleri kadar fena bir şey olmadığını ileri süren Almanlara rastlanıyor. Bunun sebebi şu: Doğudaki harekâtta kaybolanların aileleri üzülmesinler diye, Bolşeviklerin ne büyük cinayetler ve fecaatler işlediğini Almanlara lâyikile anlatmadık.
19       NİSAN 1943 — İngilizlerin can alacak noktalarımıza taarruza geçmelerine imkân yok. Atlas Duvarı resmine baktığım zaman Avrupa’da sahiden çok emin bir kalede yaşadığımızı düşünüyorum.
20       NİSAN 1943 — Dr. Ley beni görmeğe geldi. Göring’in devlet işlerinde faal bir rol alabilecek liyakatte bir adam olduğunu zannetmiyor.
Führer de Göring'den pek memnun değil! Ama, hiç olmazsa, o da benim gibi, devletin idare mekanizmasında Göring'in bir mevkii bulunması lâzım geldiğine kani.

HİTLER. MUSSOLİNİ YE ACIYOR

Mussolini ihtiyar bir adam oldu. Hasta ve bitap bir hali var. Gayet yorgun ve halsiz görünüyor. Führer’in elinden ona acımaktan başka bir şey gelmiyor. Çünkü İtalyan ordusu, Mussolini'yi kalıil olduğu kadar aldatmakta; sonra, güvenebileceği bir tek adamı kalmadı.
SS. Waffen kıtalarının ilk saflarında bulunan ve Harkov'u alan askerlerden bir kısmını misafir ettim. Alman hatlarının ötesindeki vaziyet hakkında bana anlattıkları şeyler hakikaten tarifin fevkinde. Bunlardan anlaşıldığına göre, bizim ordunun mühimmat ve levazım teşkilâtı tam mânasıyla harp suçlusu sayılabilecek hareketlerde bulunuyorlar. Asayişi tekrar kurabilmek için bir çok kimseleri idam etmek lâzım gelecek. Fakat, ne yazık ki, Führer buna müsaade etmez!

KAÇIRILAN RUS KIZLARI

Levazım teşkilâtımız, geride, külliyetli miktarda yiyecek, silâh ve mühimmatı tahrip etmeden bırakmış. Buna mukabil, geri çekilirken hah, masa, tablo gibi eşyayı, hattâ ganimet diye Rus daktilo kızlarını bile kaçırmışlar!
21       NİSAN 1943 — İngilizler Führer’in doğum yıldönümünü bir takım ayıp ve adi tahkirlerle kutluyorlar. Hiç de efendice hareket etmiyorlar.
Gizlice dinlediğimiz bir telefon muhaveresi, Paris büyük elçimiz Abetz'in karısının, bazı Fransız siyaset adamlarına pek açıldığını öğrenmemize yardım etti. Zaten bu kadın Fransızdır. Kendisinden başka ne beklenebilir ki! Diplomatların kendi milletlerinden olmayan kimselerle evlenmelerinin doğru olmadığını bu hâdise de bir kere daha ispat ediyor.

ROOSEVELT'İN NOTASI

23       NİSAN 1943 — Geçen sene Tokyoyu bombardıman eden Amerika’n tayyarecilerinin bir Japon divanıharbi tarafından ölüm cezasına mahkûm edilmelerini ve idam olunmalarını Roosevelt şiddetli bir nota ile protesto etti.
Biz de bu fırsattan istifade ederek, Japonların tarafını tutuyoruz ve Anglo-Sakson devletlerinin hava muharebelerindeki hareket (arzlarını şiddetle tenkit ediyoruz. Bu suretle belki hava muharebeleri başka bir şekil alır. Hakikaten, evleri bombardıman eden tayyarecilerden ele geçenler idam edilecek olursa muhakkak ki, havacılar arasında bombardımana karşı bir soğukluk başgösterecektir.
Bunu Führer’e teklif etmeyi çok istiyorum. Her şeyde1 olduğu gibi, tabiî, bu işin de hem iyi, hem kötü tarafları var. Fakat ben iyi taraflarının daha fazla olduğuna kaniim. Zira, İngilizlerle Amerikalıların bu tehlikeyi göze almayacakları pek muhtemeldir. Halbuki biz alırız.
Hitler emir verdi: Amerika’n tayyarecilerinin kurşuna dizilmelerinden gazeteler uzun uzun bahsedecekler.

SAUCKEL’İN KANATLARINI KESMELİ

24       NİSAN 1943 — Sauckel hezeyanlara başladı. «Führer’in yaş günü Rusya’ üzerinde bir tayyarede kaleme alınmıştır» diye raporlar yazıyor ki, bunda eski Weimar üslûbunun kokusu seziliyor. Kanadlarını kesmek zamanı artık geldi de geçiyor bile.
Vansıttart kin ve garezle dolu yeni bir kitap neşretti. Kitapta ileri sürdüğü program bizim propaganda sistemimize pek uygun geliyor. Para versek bu kadar iyi bir propaganda fırsatı bulamazdık.
Harpten sonra bu adam için Almanya’da bir heykel dikmeli ve üzerine de şöyle yazmalı:
«Harp esnasında Alman dâvasına büyük bir hizmette bulunan İngiliz.»
25       NİSAN 1943 — Varşovada pek tuhaf bir vaziyet hâsıl olduğu anlaşılıyor. Yahudiler, yeraltı geçitlerinden kaçmaya çalışıyorlarmış. Bunun üzerine, yeraltı geçitlerini suya boğmuşlar. Yahudi mahallelerini de top ateşine almışlar.

HAVA KUVVETLERİ FECİ BİR HALDE

Messerschmitt tayyare fabrikalarının feci bir durum içine düştüğünü öğrendim. Bir buçuk seneden beri cepheye adamakıllı bir tayyare gönderilmediğini söylüyorlar. Çünkü yeni yapılan modeller üzerinde o kadar çalışıldığı halde, neticede hiç birinde muvaffak olamıyorlar. İstikbal için çok ümit verici bir şey, doğrusu!
Hava kuvvetlerinin, bu yaz doğuda taarruza geçilmesi hususunda Führer’e ısrar etmesinin sebebi şimdi anlaşılıyor.

RUSLARIN KURNAZ BİR HAREKETİ

26       NİSAN 1943 — Sovyctlerin bir dereceye kadar din serbestisini tekrar iade ettikleri haber veriliyor. Çok kurnazca bir hareket. Bu işlerde, biz de biraz daha zemine, zamana göre hareket etmesini bilsek çok iyi olurdu.
27       NİSAN 1943 — Amerika’n gazetelerinde bir proje çıktı: Amerika’n hükümeti, Almanya mağlûp edildikten sonra her vilâyete kendi valilerini yerleştirecekmiş. Her halde daha epey bekliyecekler!
Bolşeviklerin veya Amerika’n gangster polislerinin eline düşerse Avrupa’nın medenî milletlerinin hali ne olur, bunu insanın muhayyilesi almıyor.

GOEBBELS HAKKINDA DEDİKODULAR

30 NİSAN 1943 — Berilindeki Birlik Klübünde benim hakkımda bir takım uydurma söylentiler dolaşıp duruyor. Hepsi baştan başata yalan ve iftiradan ibaret. Gestapo’ya söyledim, takibata girişecekler.
Bu söylentileri çıkaranların hemen hemen hepsi yüksek rütbeli eski subaylar. İlk fırsatta bunlara güzel bir ders vereceğim.

HİTLER, ÜMİDİ KESTİ

7          MAYIS 1943 — Führer Tunustaki vaziyetten artık tarnamile ümidini kesmiş bulunuyor.
Muntazam bir şekilde malzeme şevkine devam edecek olursak, uzun bir müddet daha mukavemet edebiliriz. Fakat İngilizlerin uyanık davranmaları buna imkân vermiyor. Gemilerimizin karşı tarafa' geçmesine mâni oluyorlar.
Rommelin niçin şimalî Afrika’da bulunmadığını halka izah etmek pek güç olacak..

MUSSOLİNİ YOLA GELDİ

Führer,  dört gün süren münakaşaları sonunda Duçe'nin eski halini yeniden tamaınile bulduğunu söyledi. Kendisi, bütün o asabi kuvvetini kullanarak, Mussolini’yi nihayet yola getirmiş. Bu dört gün zarfında Duçe biiyük bir değişiklik geçirmiş.'
Führer anlattı: İlk günü Mussoliııinin trenden inerken gayet bezgin bir halde olduğunu görmüş. Fakat, ayrılırken Mussolini gene eskisi gibi, her şeyi yapmağa hazır, canlı ve hareketli bir adam haline gelmiş. Ya bizimle beraber harbi kazanmak, yahut gene bizimle beraber ölmekten başka çare olmadığını artık kabul ediyormuş.
Führer,  hava akınları bahsinde pek kara düşünüyor. Göring gene üstnülüğü elde etmeğe muvaffak olamadı. Arkadaşlarından biri muvaffak olamayınca her işi Führer kendi üzerine almak zorunda kalıyor. Bu suretle, omuzlarındaki yük gittikçe artıyor. Tahammül edemeyecek hale geliyor. Sıhhatinden endişe duymağa başladığını bana kendisi söyledi.
Bugünkü görüşmemizde Führer bana karşı son derece iyi ve nazik davrandı. Keııdisile aramızda böyle samimî bir münasebet bulunması beni çok sevindiriyor.

HİTLER VE STALİN

8          MAYIS 1943 — Şimalî Afrika’da vaziyetin sonu görünmeğe başladı. Mihver Afrika’dan tamamıyla sürülecek. Kurtuluş çaresini pek göremiyorum.
Öğle yemeğinden sonra Führer ReichsleiterTerle Gauleiter' leri toplantıya çağırdı ve onlara, Stalin’in idareyi ele almakla Kızılorduyu mahva sürükliyeceği hakkındaki kanaatimizin yanlış olduğunu anlattı. Bilâkis, Stalin ordudaki muhalefeti ortadan kaldırarak, bozgun havasına son vermiştir. Siyasî komiserliklerin ihdas edilmiş olması da Kızılordunun kuvvetini arttırmıştır.
Doğu milletlerinin canlı malzeme halindeki iptidaî insan sürülerini gözönüne alırsak ve bunlara nizam ve inzibatın ancak sıkı kayıtlarla öğretilebileceğini düşünürsek, Stalin’in siyasî komiserlikler ihdas ederken ne gibi bir maksat takip ettiğini anlarız.

STALİN’İN MUHALEFETTEN KORKUSU YOK

Stalin’in bize nazaran başka bir üstünlüğü de var: Karşısında muarız olarak bir «yüksek sınıf» yok. Yirmi beş senedenberi yaptığı temizlemelerle muhalefeti tamamıyla ortadan kaldırmış bulunuyor.
Bizim «yüksek sınıfın» muhalefeti bir tehlike teşkil etmiyorsa da insanın canını sıkan bazı hâdiselere sebep olabilir. Bu sınıf, vaziyetin hakikî mahiyetinden zerre kadar haberdar almadığı halde, şikâyet ediyor, söyleniyor ve bu suretle bizim idare kuvvetimizi sekteye uğratıyor.
Stalin’in başında bizimki kadar dert yok. Bütün millet bir yol tutmuş, sessiz sessiz gidiyor. Kimisi Bolşevik terbiyesi altında; kimisi de Bolşevik kırbacı altında. Sovyetler Birliğinde Kremlin'deki efendilerin fikirlerinden başka bir fikir hâkim değil.

HİTLER, DERS ALDI

Führer geçen kıştan ders almış: Doğu cephesinde bundan sonra yalnız ve yalnız Alman kıt’alarının çarpışmasına taraftar. Romanyalılar kendilerini gösterdiler. İtalyanları da gördük. Hele Macarlar hepsinden kötü çıktılar.
Führer,  eskiden bizim partiye kuvvet veren Yahudi düşmanlığının tekrar, manevî mücadelemizin mihrak noktasını teşkil etmesini istiyor. İngiltere’deki Yahudi aleyhtarı cereyanı ehemmiyetle takip ediyor. Fakat bu cereyanın teşkilâttan mahrum bulunduğunu, onun için de siyasî bir âmil olamayacağını söylüyor.
Führer nihayet şu hükme vardı: Avrupa’da ne kadar küçük devlet varsa hepsinin ortadan kaldırılması lâzımdır. .Mücadelemizin gayesi birleşik bir Avrupa’ teşkili olmalıdır. Çünkü Avrupa’yı tam mânasıyla teşkilâtlandırabilecek bir devlet varsa o da Almanya’dır.
Bu münasebetle Führer,  Avrupa’da Japon bulunmadığı için ne kadar sevinsek az olduğunu tekrar söyledi. Italyanlar da bugün bizim için hayli dert teşkil ettikleri ve bir alay müşkülâta sebep oldukları halde, Avrupa’nın müstakbel teşkilâtında bize karşı mühim bir rakip sayılamazlar.
Führer’in ekseriya: «Acaba beyaz ırk, Doğunun o bitmez tükenmez insan mevcudu karşısında varlığını muhafaza edebilecek mi?» diye düşündüğü oluyor. Ona göre, Doğu, Avrupa’ya daima cazip bir mücevher gözile bakacak ve ele geçirmek için tekrar teşebbüslerde bulunacaktır.
Onun için, Führer’in Sovyetlerle anlaşmasına imkân yoktur.
Bugünkü konuşmamızda, Almanya’nın bütün Avrupa’ya hâkim olacağı hakkındaki kanaatini açıkça bildirdi. «Bu uğurda daha çok çarpışacağız, fakat sonunda muhakkak büyük zaferlere erişeceğiz» diyor. Ondan sonra da dünyaya hâkim olmamız hemen hemen muhakkaktır. Çünkü Avrupa’ya hâkim olmak dünyayı ele geçirmiş olmakla birdir.
Gene Führer’e göre bu harbi kaybedersek Alman milletine karşı büyük bir suç işlemiş olacağız; kazanırsak da o nisbette büyük bir şeref elde edeceğiz. Çünkü, bu harbi dünya efkârına, ancak muzaffer olan haklı gösterebilir.
Harp vaziyetine gelince; Führer,  her şeyin bilhassa askerî harekâta bağlı olduğu kanaatinde.
Stalingrad muharebesini kaybetmemizin askerî harekâtı idare edememekten ileri geldiğini söylüyor. Şimdi Şimalî Afrika’da düştüğümüz müşkül durum da gene harekâtı idarede gösterdiğimiz aczin bir neticesidir.
Kim harekât meselesini iyi tanzim edebilecek iktidardaysa bu harbi o kazanacaktır. Bu bakımdan düşmanlarımızdan üstün vaziyette bulunuyoruz, çünkü onlar dış cephelere hücum etmek zorundadırlar; halbuki biz iç cephelerde kendimizi müdafaa edebiliriz.
Führer’in kanaatince, denizaltı muharebesi inkişafının son haddine varmış değildir; bilâkis, daha başlangıçtadır. Bu sahada istifade edilecek daha birçok imkânlar vardır.

İSYAN TEHLİKESİ YOK

Halka gelince; Führer,  Almanya içinde bir isyan çıkmayacağından gayet emin. «Halk böyle bir şeyi aklına bile getirmez» diyor.
Tunus’taki hâdiseler günün en heyecanlı haberlerini teşkil etti. İngilizlerin çıkardıkları fevkalâde tebliğler hayra alâmet değil.
9          MAYIS 1943 — Tunus ve Bizertenin düşmesini İngilizler, tabiî büyük bir hâdiseymiş gibi mübalâğalı bir şekilde karşıladılar. Bütün Londra zafer sarhoşluğu içinde çalkanıyor.

ŞİMALÎ AFRİKA DESTANI

Şimalî Afrika’ muharebelerinin bize neye mal olduğunu Alman milletine yavaş yavaş haber veriyoruz. Diğer taraftan, askerlerimiz orada hakikaten, Alman tarihinde ebediyen kalacak bir kahramanlık destanı yarattılar.
Fakat kayıplarımız da çok büyük; bunu da kabul etmek lâzım. Hakikaten, bu da aşağı yukarı ikinci bir Stalingrad oldu. İngilizlerin, bunu kendi hesaplarına birinci sınıf bir zafer olarak göstermeleri gayet tabiîdir. Fakat, şu da var ki, bizim Afrika’dan sürülmemiz İngilizlerin Avrupa’dan sürülmelerine benzemez. Afrika’ bizim hayat sahamız değil; halbuki Avrupa’ İngiltere    için çok mühimdir. Avrupa’daki kuvvet muvazenesinin İngiliz siyaseti için en esaslı unsur olduğunu kendileri de daima söylemişlerdir.
Onun için, bu hâdiseyi Dünkerk le mukayese edebiliriz ve bu, hiç de yüzümüzün kızarmasını icap ettirmez.
Rommel'in ne olduğunu artık Alman milletine söylemek mecburiyetindeyiz. Fakat, bu, kolay bir iş değil. Rommel şimdi İngilizler veya Amerikalılar Avrupa’nın herhangi bir noktasına asker çıkaracak olurlarsa harekete geçecek olan bir komuta heyeti hazırlamakla meşgul. Böyle bir harekâtı idare için de Rommel muhakkak ki en muvafık komutandır.
Führer’le iki saat süren konuşmamız çok güzel geçti, bana daha fazla itimat verdi. Artık Göring’e güven olmayacagı iyice anlaşılıyor. Onun çok yorgun ve bitkin bir halde bulunduğuna şüphemiz kalmadı.

BİR RESSAMIN GÜNAHI

10       MAYIS 1943 — Ressam Gerhardinger, Münich Sanat Sergisinde eser teşhir etmeyeceğini bildirdi: Sergi bombardıman edilir de tabloları mahvolur diye korkuyormuş.
Bunun üzerine Führer,  Gerhardinger'in gayet şiddetle cezalandırılmasını emretti. Millî bir sergiye iştiraki reddetmeğe hiç bir ressamın hakkı yoktur. Böyle bir hakka sahip olduğunu zannetmek kendisini dev aynasında görmek olur. Bahusus ki, Gerhardinger vaktile fakir ve aç bir ressamdı. Nasyonal Sosyalizm sayesinde zengin bir adam oldu. Bu gibi hareketler cezasız bırakılacak ve sanatkârların millî vazifelerinden kaçınmalarına müsaade edilecek olursa vay halimize!

MİTLERLE BAŞBAŞA

Öğleden sonra Führer beni Başbakanlık dairesine çağırdı. Gittim. Bizden başka kimse yoktu. İkinci kattaki odasında basbaşa oturduk, zihnimden geçmekte olan bütün meseleleri açmak için bol bol fırsat buldum.
Basın ve radyoda Yahudiler aleyhindeki propagandayı şiddetlendirmiş olmamız Führer’in çok hoşuna gitmiş.
Japonlar gibi bizim de Alman toprakları üzerine düşürülen düşman tayyarecilerini divanı harbe verip idam etmemize Führer taraftar değil. Çünkü İngilizlerin de aynile mukabele için sık sık fırsat bulabileceklerini söylüyor. Ona göre, böyle bir hareketin sonu nereye varacağını başlangıçtan kestirmenin imkânı yoktur.

KADINLARA DOKUNMAMAK LÂZIM

Bundan sonra, topyekûn harp mevzuuna geçtik. Führer,  bu sahada aldığımız tedbirlerden umumiyet itibarile memnun. Fakat bunun kadınlara karsı da harp açılması demek olmadığını söylüyor: Şimdiye kadar hiç bir hükümet böyle bir harbi kazanamamıştır, çünkü kadınlar muazzam bir kuvvet teşkil ederler. Onların güzellik salonlarına dokundunuz mu hemen size karşı silâha sarılırlar.

PARA TOPLAMANIN EN İYİ YOLU

Führer,  sinema ve tiyatro biletlerine ağır vergiler ilâvesine muarız: Halkın, biraz nefes almak için gidebileceği tek yer ya sinema, yahut tiyatro.
Buna mukabil, Führer,  yeni piyangolar tertibini, yahut da mevcutların genişletilmesini daha doğru buluyor: Çünkü, bu suretle, halkı kızdırmadan, izzetinefsine dokunmadan devlet kasasına para toplamak kabildir.
Führer,  harp bittikten sonra yaşıyacağımız günlerden pek parlak cümlelerle bahsetti. Arkasındaki asker üniformasını çıkarıp hâki gömleğini giyeceği, tekrar sinemalara, tiyatrolara gideceği günü, beraber Wintergarten'e gezmeğe çıkacağımız akşamlan görmek için büyük bir arzu besliyor. O zaman tekrar insanlar arasında bir insan gibi yaşayabileceğini ve bundan dolayı büyük bir saadet duyacağını söylüyor.

AH! ŞU GENERALLER!

Generallere son derece kızgın. Onlarla uğraşmaktansa bütün alâkayı kesmenin daha iyi olacağına kani bulunuyor. Genel karargâhtaki general sofrasında artık neden yemek yemediğini anlattı. Generalleri görmeğe bile tahammül edemiyormuş.
«— Bütün generaller vefasız,» diyor. «Bütün generaller Nasyonal Sosyalizme muarız. Bütün generaller mürteci.»
Generaller kendisini o kadar büyük sukutu hayallere uğratmışlar ki, onlara artık tahammül edemez hale gelmiş.
Meselâ, General Schmidt’in kardeşi, vatana hiyanet suçu ile mahkemeye verildiği zaman evi arandı ve Generalin ona yazdığı bazı mektuplar ele geçti. Bu mektuplarda Schmidt Führer’den pek münasebetsiz bir lisanla bahsediyor. Halbuki Führer’in bir hassa beğendiği generallerin biri de oydu!
Bunu öğrenince Führer yeni bir sukutu hayale uğradı, generalleri hakikatte ne kadar az tanıdığını bir kere daha anladı.

MUSSOLİNİ PAHALI ÖDEYECEK

Führer Mareşal Rommel’le görüştü. Rommel’in, şimdiki halde, Führer’in en yakın arkadaşları arasında kalacağı ve Führer’in otıu ileride başgösterebilecek müşkül bir durum için sakladığı anlaşılıyor.
Führer’in Rommel'e bu kadar kıymet vermesi beni sevindirdi. Mussolini, Rommel'in azli hakkında mütemadiyen ısrar etmiş, kendi generallerinin daha iyi çalıştıklarını ileri sürmüştü. Mussolinin bu ısrarı her halde kendisine çok pahalıya mal olacak.
Rommel'in şöhretine halel gelmemesi iyi oldu. Bundan sonraki harekât için bunun büyük bir ehemmiyeti var.
Duçe gerek siyasetinde, gerek harp idaresinde artık sarih bir hat takip etmiyor. Kendi şahsiyeti bakımından, muhakkak ki bir dâhi; fakat yanındakiler beş para etmez insanlar.
Mussolini ihtiyar, bitkin bir adam halini almış bulunuyordu. Führer,  Obersalzberg’deki görüşmeleri esnasında ona tekrar can verdi. Fakat bakalım ne kadar devam edecek.

İTALYA MAĞLUP OLURSA..

Hakikaten vahim bir vaziyete düşecek olurlarsa İtalyanların dayanabileceğini Führer hiç zannetmiyor. İtalyanın mağlûp olması bizim için pek büyük bir felâket sayılmaz. Fakat son derece müşkül bir vaziyete düşeceğimiz de muhakkak.
Führer,  bu harbe nihayet vereceği günü büyük bir iştiyakla bekliyor. Ondan sonra tekrar Parti arkadaşlarının arasına, samimî aile muhitlerine dönmek arzunu besliyor.
O zaman bütün kuvvetimizi bilhassa güzel sanatlara, tiyatro, sinema, edebiyat ve musikiye vermek, tekrar insan olmak istiyoruz.
Führer,  harpten sonra tekrar festivaller, eğlentiler tertip etmek, günlerini, sevdiği kimseler arasında geçirmek istiyor.
Bütün bunlardan anlıyorum ki, uzun müddettenberi genel karagâhta kapalı kalmış olmasına rağmen, hiç de insandan kaçınır bir hal almamış.
Führer,  tabiî, Tunus’ta uğradığımız felâkete çok müteessir oldu; fakat, sonunda harbi bizim kazanacağımıza dair olan kanaati bir an olsun sarsılmadı.
Kendisile, gayet tatlı bir sohbet havası içinde iki saat geçirdim. Bu müddet zarfında Führer bana bütün kalbini açtı. O zaman, zafere olan inancını bir kere daha öğrenmiş oldum. Biraz yorulmuş ve sarsılmış olmakla beraber, gene eski Führer’. İçinde öyle ateşli bir ruh var ki, bütün endişe ve mes’uliyetleri bizim omuzlarımızdan alıyor.

ROMMEL NE DİYOR?

11       MAYIS 1943 — Rommel bana geldi. Gayet canlı bir hali vardı. Halbuki bu geceyi uykusuz geçirdiğini söylüyordu.
Şimalî Afrika’daki hâdiselere çok müteessir. Duçe’ye fazla bir kıymet vermiyor. Onu, kafasına arasıra siyasî veya askerî biı ilham gelen, fakat ne siyasî, ne de askerî sahada vazıh bir emir vermekten âciz bulunan ihtiyar ve yorgun bir adam olarak tasvir ediyor.
Geceyarısına kadar oturduk. Benim için çok zevkli ve faydalı bir zaman geçirdik. Eğer bizim bütün mareşallerimiz Rommel gibi olsaydı, askerî komuta heyetimizden hiç endişe etmezdik.
12       MAYIS 1943 — Mihver kıtalarının Tunus’taki mağlûbiyeti hakkında İngilizler çok mübalâğalı haberler neşrediyorlar. Fakat bu haberler o kadar aptalca uydurulmuş şeyler ki. doğru olmadıkları derhal anlaşılıyor.

UMUMİ EFKÂR NE MERKEZDE?

Bir alay mektup alıyorum. Hele son birkaç hafta zarfında
15       binden fazla mektup geldi. Hepsi, umumî efkârın benim görüşlerimle ayni merkezde olduğunu gösteriyor. Halkın bana karsı büyük bir güven beslemesi beni çok sevindirdi.
Himmler de, harbi kazanmak dâvası uğrunda tereddütsüz çarpışan birkaç kişi kaldığını ve benim de bunların arasında bulunduğumu söylüyor. Esas itibarile Göring’e fazla kıymet vermiyor.

BÜYÜK FREDERİKİN MEZARI

Öğleyin, Führer’i görmeğe gittim. Konuşmamız arasında Büyük Frederik'ten bahsetti ve şöyle dedi:
«— Onun. Potsdam'da Askerî Kilisenin kubbesi altına gömülmesi kadar abes bir şey olamaz. Çünkü kendisi Sans Souci parkında köpeklerinin yanıbaşına gömülmesini istemiştir.»
Bereket versin ki, İngiliz hava akınları buna bir son vermemize sebep oldu. Büyük Frederik’in sandukasını bombardıman tehlikesinden uzak bir yere naklettik. Führer,  bu mezarın harpten sonra da tekrar kiliseye götürülmesine taraftar değil. Ya parkta Yunan üslûbu muhteşem bir türbe yapılacak, yahut da sanduka inşa edilmesi düşünülen yeni Harbiye Bakanlığa binasının Askerler Salonuna konulacak.
Ben şahsan, büyük hükümdarın asıl arzusunun yerine getirilmesini tercih ederdim. Führer de bu fikre daha fazla mütemayil.

HİTLERİN DERİN BİLGİSİ

Rahiplerin kendini beğenmiş hareketlerini Führer şiddetle tenkit etti. Hakikaten, Hristiyan dininin akideleri zamanımıza hiç uymuyor. Fakat, ne de olsa onlar gene okumuş, tahsil, terbiye görmüş insanlar. Sonra, halk arasında mühim mevkileri var. Halk onlara, çocuk gibi, büyük bir inanışla bağlı bulunuyor.
Führer’in bütün meseleler üzerinde bir çok şeyler okumuş olduğu anlaşılıyor. Zaten onun bilmediği bir vaka, bir nazariye veya bir tarih yok gibi. Hepsini ezberinden anlatabiliyor. Führer’in hemen hemen her sahada büyük bir bilgi sahibi olmasına hayranım.

İŞİN TEK TESELLİSİ

Şimalî Afrika’ meselesi bir türlü aklımdan çıkmıyor. Orada ümitsiz bir muharebede çarpışmakta olan askerlerimizi düşünüyorum. Bir tek tesellimiz var ki, o da şu: Hiç olmazsa medenî bir düşmanın eline esir düşecekler. Bu suretle on binlerce askerimize kurtulmuş göz ile bakabiliriz.
13       MAYIS 1913 — Londrada yüz bin esirden bahsediliyor. Bundan sonra Sicilyanın istilâ edileceğini söylüyorlar. Fakat bu gibi söylentiler ve şaşırtmaca hareketlerine bizim ehemmiyet verdiğimiz yok.
Führer’e göre, Yahudi meselesi İngiltere’deki vaziyetin inkişafında kat’i bir rol oynayacak.
«— Bütün dünyadaki Yahudiler birbirinin aynıdır, diyor. İster doğu bölgesindeki Yahudi mahallelerinde otursunlar, ister Wall Street teki konaklarda yaşasınlar, daima ayni gayelerin peşindedirler ve aralarında evvelden anlaşma olmasa bile, ayni usulleri takip ederler.
Siyasete yalanı bir silâh olarak sokanlar Yahudilerdir. Onlardan evvel kimse yalan söylemesini bilmezdi. İnsanların zekâları inkişaf ettikçe içindeki fikirleri saklamasını ve hissetmediği şeyleri ifade etmesini öğrenmişlerdir.
Yahudiler, yaradılıştan zeki bir kavim oldukları için, bu sanatı herkesten evvel öğrenmişlerdir. Bunun için onlara insanlar arasında yalanı yayanlar değil, icat edenler olarak bakmak lâzımdır.
İngilizler de tamamıyla maddî zihniyette insanlar oldukları için, Yahudilere çok benzer bir tarzda hareket ederler. Hakikaten, İngilizler, Yahudi karakterini benimseyen Ari'lerdir.»
14       MAYIS 1943 — Tunusta muharebe sona erdi. İngiliz ve Amerikalıların verdikleri mübalğalı haberleri okumağa tahammül edemiyorum. Bu haberler askerlerimize karşı hakaretlerle dolu. Halbuki Alman kıtaları bu harple, son mermilerine kadar, efsanevî bir kahramanlıkla çarpıştılar.
Düşmanın, hiç olmazsa, karşı tarafı küçültecek şekilde göstermemesi beklenirdi. Çünkü, bu suretle kendi askerlerinin zaferini de küçümsememiş olurdu.
Bu haberleri okudukça her gün sinirleniyor ve hiddetimden kendi kendimi yiyordum. Fakat bu hale daha fazla tahammül edemezdim. Onun için, artık okumuyorum. Bahusus ki, bunlara cevap olarak biz hiç bir şey neşretmiyoruz. Haşin ve inatçı bir vakar içinde, bir kenara çekilmiş duruyoruz. İt ürür, kervan yürür.

DEMİR LEBLEBİLER

Afrika’ zaferi dolayısıyla bayram yapan Avam Karamasında Attlee muharebelerin neticesi hakkında izahat verdi. Onun sözleri de zafer teraneleriyle  dolu. Bu demir leblebile yenilir yutulur şey değil ama, çaresiz, katlanacağız.
Denizaltılarımızın muvaffak olamayışı bu acı neticeye sebep oldu. İngiliz, Amerika’n gemi kafilelerinin müdafaa teşkilâtı o kadar sağlam ki böyle gidecek olursa denizaltı harbinde yeni bir vaziyet ortaya çıkacak.
Gerek denizaltı, gerek hava muharebeleri bakımından teknik vaziyetimiz İngiliz ve Amerikalılardan çok aşağı bir seviyede bulunuyor. İlim cephesinde iyi bir idare sisteminden mahrum oluşumuzun cezasını çekiyoruz. Alman ilminin başında senelerce sersemin birini tutarsak sonu işte böyle olur.

ENDİŞE BAŞLADI

15       MAYIS 1943 — Gelen mektuplarda şimdi sık sık tenkitlere rastlıyoruz. Halkın maneviyatı, vahim denilebilecek derecede düşük. Hüsnüniyet sahibi kimseler bile artık istikbalden endişe etmeğe başladılar.
Ahali, harp vaziyetinin düzelebilmesi için artık hiç bir imkân göremiyor, baştakileri, hattâ bazan Führer’i bile tenkit ediyor. Alman elektrik şirketi araştırma dairesi müdürü meşhur fizik mütehassısı Prof. Ramsauer, bana Alman ve Anglo-Sakson teknik vaziyetini mukayese eden bir rapor verdi.
Bu rapor bizim için çok acı hakikatleri ihtiva ediyor. Karardan anlaşıldığına göre, Anglo-Sakson tekniği bizi tamamıyla gölgede bırakmış. Bu sahada onlara yetişebilmemiz için Prof. Ramsauer şunları tavsiye ediyor:
Araştırma faaliyetimizi bir noktada teksif etmeli; muhtelif sahalarda araştırmalarla meşgul olan müesseselerimizi birleştirmeli; âlimlerin hayat seviyelerini yükseltmeli; fizik bilginlerinin ve talebesinin sayısını arttırmalı.
Tabiî, bunun için de hayli zaman ister.
16       MAYIS 1943 — Umumî askerî vaziyet bize biraz endişe veriyor. Bilhassa hava muharebeleri günden güne fena bir şekil almakta. Gündüz bombardımanları bile son derece büyük hasarlara sebep oluyor. Meselâ Kiel'deki deniz tesisleri çok mühim tahribata uğradı. 
Bu gündüz hava akınlarına karşı müessir bir çare bulamazsak sonunda, tahammül edilemez bir vaziyete duçar olacağız.
Denizaltı harbi de çok fena gidiyor. Bizimkiler bir çok gemi kafileleriyle gene temasa geldiler ama, düşmanın müdafaa tertibatı son derece kuvvetli olduğu için çekilmeğe mecbur oldular. Kayda değecek mahiyette hiç bir gemi batıramadılar.
Bu hal böyle devam edecek olursa, denizaltı harbinin, hiç olmazsa şimdiki halde, lehimizde olmayan bir şekil aldığını nihayet kabule mecbur kalacağız.

ESİRLERİN ZİNCİRLERİ MESELESİ

17       MAYIS 1943 — Gelen haberlere bakılırsa. Tunusta esir düşen askerlerimize nisbeten iyi muamele ediyorlar. Führer,  İngiliz esirlerine karşı da iyi hareket edilmesi hususunda bazı emirler verecek. İngiliz harp esirleri hâlâ zincire vurulmuş vaziyette bulunuyorlar. İngilizlerin, hâmi devlet vasıtasile, bu hususta şikâyette bulunması gayet yakındır. Onun için, Führer,  esirlerin zincirlerinin çözülmesini emretti. Fakat bu iş gayet sessiz, sadasız yapılarak, etrafında gürültü koparılmayacak. Öyle ki, İngilizler şikâyet edecek olurlarsa, zincirleri çoktan çözmüş olduğumuzu iddia edebilelim. Bu hususta İngilizlerle zıd gidemeyiz, çünkü onların elindeki Alman esirleri bizim elimizdeki İngiliz esirlerinden çok daha fazla.
18       MAYIS 1943 — İngilizler, şu bendleri üzerine yaptıkları bombardımanlarda çok muvaffak oluyorlar.
Bizim hava kuvvetlerinin hazırlıksız bulunması Führer’i son derece hiddetlendiriyor. Bombardımanların istihsal vaziyetimiz üzerindeki tesiri de normalden fazla.
Tunustan yeni gelen Herr von Gienanth oradaki son çarpışmalara dair malûmat verdi. Alman askerleri Amerikalıların çarpışma kabiliyetlerini çok aşağı ve zayıf buluyorlarmış. Avrupa’da müsavi şartlar altında karşı karşıya geldiğimiz zaman Amerikalıları mağlûp edeceğimize hepsi emin bulunuyormuş.

BOLŞEVİKLERE KARŞI BİR ALAY

İngiliz harp esirlerinden mürekkep bir «Bolşevik aleyhtarı alay» kurulması için Führer emir verdi. Bu alay Sovyetler Birliğine karşı yapılacak harekâta gönüllü olarak iştirâk edecek.
Bütün gün iş ve üzüntü içinde geçti. Endişe verici haberler gelmekte devanı etti.
19       MAYIS 1943 — İngilizlerle Amerikalılar Almanya’daki bendler üzerine yaptıkları hava akınlarından başka hemen hemen hiç bir şeyden bahsetmez oldular. Varsa yoksa bu mesele. Fakat bu sefer muvaffak oldukları şeyin değerini lâyikile takdir ettikleri muhakkak.
Bu hücumda bizimkiler tarafından bir hiyanetin de rolü olduğu kanaatindeyim. Çünkü İngilizler o kadar emin bir şekilde hücum ettiler ve bombardımandan sonra da yaptıkları tahribata dair o kadar doğru malûmat verdiler ki, bunu sadece keşif uçaklarıyla elde ettiklerine inanmak kabil değildir.
Amerika’nın eski Moskova büyük elçisi Davies’in yazdığı kitaptan alınarak Hollyvvood'da oMoskovada siyasî bir vazife» isimli bir film çevrilmiş. Bu film Amerika’da büyük bir heyecan uyandırmış. Amerika’n halkı bile protesto ediyormuş.

CAN BOĞAZDAN GELİR

Et istihkakının 100 gram azaltılmasının çok vahim bir ruhî tesiri oldu. Tenkitlerde bilhassa Göring’in sonbaharda Sportpalatz’ta söylediği nutku hatırlatıyorlar. Göring o nutkunda  Bundan sonra herşey düzelecek» demişti.
21       MAYIS 1943 — İngilizler, geceleri Alman milletini yataktan dışarı fırlatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. İngiliz tayyarelerinin yaklaştığı haber alınınca tehlike düdükleri çalıyor, ahali uykusundan uyanıyor. Gündüzleri de tehlike düdükleri sık sık tekrar ediliyor.
İngilizler bu akıtılan Mosquito tipi tayyareleriyle  yapıyorlardı. Bunlara karşı isabetli ateş etmek pek zor oluyor.

“ALLAHTAN BAŞKA NE İSTERDİK!”

22       MAYIS 1943 — Londra halkı, Alman yıldırım harbi akşama, sabaha gene başlayacak diye korkuyormuş. Böyle bir harbe tekrar başlayabilecek durumda olsaydık Allahtan başka ne isterdik! Anlaşılan, İngiliz milleti bizim hava kuvveti vaziyetimizi olduğundan daha iyi zannediyor.
Alman milletinin maneviyatı hakkında yeni raporlar aldım.
Hiç de memnuniyet verici şekilde değil. Bütün memlekette maneviyatın bozulduğu görülüyor.
Bunda Tunus muharebelerinin, İngiliz hava akınlarının denizaltı savaşındaki gevşekliğin ve et miktarında yapılan azaltmanın ayrı yarı rolü var.

VUR ABALIYA!

Halkın, kabahati birine bulmağa çalışması gayet tabiî. Her zaman olduğu gibi gene basınla radyoya yükleniyorlar. Göring’i de, yiyecek durumunu iyi gösterdi, hava muharebelerini iyi idare edemedi, diye tenkit ediyorlar.
Ben, Göring’e karşı yapılan tenkitleri mübalağalı buluyorum. Fakat, halkın karşısına çıkıp da bir şey söylemesi zamanının geldiğine de kaniim. Ya millete hitaben konuşmalı, yahut da, hiç olmazsa, hava bombardımanı tehlikesi altında bulunan yerlere gidip oradaki halka hitap etmeli. Onun bir köşeye çekilip sesini çıkarmaması, kendisini tenkit edenlerin ekmeğine yağ sürüyor.
Hattâ, en yakın adamları arasında bile homurdanmalar başlamış. Bu haberleri ben biraz mübalağalı buluyorum ama. Göring'in vaziyeti hakkında uyanık bulunmamız icap ediyor. Eski nüfuz ve itibarını tekrar elde etmesine imkân yok; bilâkis bunu büsbütün ve tahmin edildiğinden daha çabuk kaybetmesi ihtimali var.

BİRİ YER BİRİ BAKAR...

Yiyecek durumu kötüleştikçe halk, ileri gelen kimselerin yaşayış şartlarını meraka ve onları dikkatle takibe başlıyor. Fakat, maalesef, yüksek mevkili kimselerin hepsi buna pek ehemmiyet vermiyor. Bazıları, bugünkü vaziyete hiç de uymayacak şekilde yaşamağa devam ediyorlar.
Bana gelen mektuplar da tenkitlerle dolu... Fakat, bu mektuplarda benim işlerim hakkında medih ve sitayişten başka bir şeye rastlanmıyor.
Akşam Speer, Ley ve Funk bana geldiler. Karşımızdaki en mühim meselenin Göring olduğu hususunda üçü de müttefik.
Göring, işleri oluruna bırakıyor, nüfuz ve itibarını kurtarmak için hiç bir harekette bulunmuyor, diyorlar.
Bence, onun yapacağı en iyi şey, halkın karşısına çıkıp vaziyet hakkında izahat vermektir. Fakat Funk: «Göring bunu artık yapamaz» diyor. Ben Funk'un bu fikrini biraz mübalâğalı buluyorum. Konuşmamış esnasında da bir takım bozguncu fikirler ileri sürdü, ben hepsini şiddetle reddettim. Funk iki kutup arasında bocalayıp duruyor.
Hava kuvvetlerimizin muvaffakiyetsizliğinden dolayı Göring'i kabahatli bulurken halk doğru bir seziş kabiliyeti göstermiş oluyor.
Hakikaten, Göring'in kabahati, geçen harpteki arkadaşlarını ön safa sürmüş olmasıdır. Onların bu harpteki ağır vazifelere tahammül edemeyeceklerini düşünemedi.

CEHENNEM HAYATI

25       MAYIS 1948 — İngilizlerin Dortmund üzerine yaptıkları gece akını son derece şiddetli oldu. Belki Alman şehirlerinden hiç biri şimdiye kadar bu derece şiddetli bir bombardımana uğramamıştır. ..
Dortmund’dan gelen haberler korkunç. Bilhassa sanayi müesseseleri, cephane farbikaları ağır hasar gördü. Hava akınları hakkında daima ayni şeyi tekrar edebiliriz. Elimizden hemen hemen birşey gelmeyecek derecede âciz bir vaziyette bulunuyoruz; tahammül etmekten başka çaremiz yok.
Bu acı ve feci vaziyetin bize verdiği bir tek teselli varsa o da şu: Bir hayli İngiliz tayyaresini düşürdük. Eğer bu da olmasaydı, ne yapardık, bilmiyorum.
Batı Almanya’daki halk gittikçe cesaretini kaybediyor; bunu kabul etmemiz lâzım. Böyle bir cehennem hayatına uzun müddet dayanmanın imkânı yok.

MÜHİM BİR VESİKA ELE GEÇTİ

İngiliz genelkurmayı tarafından General Alexander’e yazılan bir mektup Amiral Canaris’in eline geçmiş. Bu mektupta çok mühim malûmat var. İngilizlerin plânlarını hemen hemen en ince teferrüatına kadar anlatıyor.
Bu mektup acaba sahi mi, yoksa bizi şaşırtmak için İngilizler tarafından mı uydurulmuş? Bunu ben kat'iyetle tayin edemiyorum. Fakat Amiral Canaris, bunu bir şaşırtmaca hareketi olmadığına gayet emin.
Mektuba göre, İngilizler önümüzdeki aylarda muhtelif noktalardan hücuma geçecekler: Biri Batıya, biri Sicilyaya, biri de Oniki Adaya karşı yapılacak olan bu hücumların gayesi oradaki kuvvetleri meşgul etmek ve başka yerlere nakline mâni olmaktır. Çünkü İngilizlerin asıl maksatları daha başka ve daha mühim harekâta girişmektir. Bu mühim harekâta Sardunya adasında ve Peloponezyada girişileceği de anlaşılıyor.
Eğer bu mektup doğruysa, demek oluyor ki, önümüzdeki aylarda bir taraftan oyalayıcı hücumlara, bir taraftan da ciddî mahiyette taarruzlara karşı koymamız icap edecek...

İTALYADAKİ VAZİYET

Amiral Canaris Italyadaki vaziyet hakkında da bazı malûmat elde etmiş. Anlattıkları hiç de cesaret verici değil. İtalyan milleti arasında maneviyatın son derece bozuk olduğunu söylüyor.
Ben şu kanaate vardım ki, İtalyanlar, anavatan topraklarını müdafaa ederken Şimalî Afrika’dan, hele Doğu cephesindekinden çok daha şiddetle çarpışacaklardır.
İngilizler Akdenizde o kadar kuvvetli bir istilâ filosu topladılar ki, girişecekleri harekâtı büyük bir dikkatle hazırladıkları anlaşılıyor. Önümüzdeki yaz, sinirlerimizin büyük bir imtihan geçireceği muhakkak.

«BİN TAYYAREMİZ OLSA. »

İngilizler, ilk defa olarak, yeni bombalarımızın tadını tattılar. Bu bombalar İngiliz halkı arasında büyük bir heyecan uyandırdı. Yıldırım harbinin tekrar başlamasından korktukları anlaşılıyor.
Elimizde modern bomba tayyarelerinden bin tane olsa İngiliz hava hücumları bizim için ikinci derece bir mesele haline gelirdi. Tabiî, bunu teinin etmek için, bütün gayretimizle çalışıyoruz; fakat, daha aylarca çalışmamız icap edecek.

RUSLAR OTUZ MİLYON KİŞİ KAYBETMİŞLER

"Daily Express» gazetesinin muhabiri, Moskovadan döndükten sonra yazdığı yazılarda Sovyetler Birliğindeki vaziyet hakkında çok acıklı şeyler anlatıyor. Onun yaptığı hesaplara göre, Sovyetler, ölü, ağır yaralı olarak açlık ve soğuk yüzünden otuz milyon kişi kaybetmişler. Müthiş bir rakam doğrusu. Bana biraz mübalâğalı görünüyor ama işin asıl mühim tarafı, bu meselenin İngiltere    açıkça ortaya konulmasıdır.
Muhabirin anlattıklarına göre, Sovyetler Birliğindeki yiyecek ve umumî hayat durumu feci bir dereceyi bulmuş. Başka bir memleket olsa şimdiye kadar çoktan yıkılırdı. Sovyetler Birliğinin hâlâ ayakta olduğunu, hem de sağlam bir şekilde ayakta durduğunu kabul etmemiz lâzım.

ALMANLAR NİÇİN RUS RADYOLARINI DİNLİYOLAR?

Bir çok kimselerin gene yabancı radyolarını dinlemeye başladıklarına dair haber aldım. Bunun sebebi, şüphesiz ki, halka hiçbir şey bildirmemek hususunda güttüğümüz siyaset. Ahali, harbin ne sahada olduğunu öğrenmek istiyor.
Stalingrad hakkında malûmat vermeyişimiz, oradaki askerlerimizin akıbetini bildirmeyişimiz halkı, tabiî, Bolşevik radyolarını dinlemeye sevkediyor. Çünkü, Bolşevikler, ele geçirdikleri Alman esirlerinin, isimlerini radyo ile ilân ediyorlar.
Dotrmund’daki tahribat hakkında bu akşam rapor aldım. Şehir hemen hemen tamamıyla harap olmuş. İçinde oturulabilecek ev bulmak kabil değil gibi bir şey.

STALİNLE BULUŞMAK İÇİN

26       MAYIS 1943 — Churchill, basına bir demeç verdi. Bunda, zerre kadar utanmadan, Stalin’le buluşabilmek için Roosevelt’le beraber dünyanın öbür ucuna gitmeye bile hazır olduğunu söylüyor. İngiltere’de siyaset o seviyeye düşmüş ki! Bolşevikleri göklere çıkarışları insanı tiksindiriyor.

FİLİSTİN HARKINDAKİ KARAR

Casablanca konferansı hakkında mühim bir rapor aldım Bundan öğrendiğime göre, AngloSakson devletleri, harbi kazandıkları takdirde, Filistinde Yahudilere bir vatan temin etmek kararını vermişler. Orada 20 milyon Yahudiyi barındırabilecek bir memleket vücude getirilecekmiş. Yahudiler bilhassa fikir ve idare işleriyle  uğraşacaklar, maddî işleri de Orta Avrupa’dan ve bilhassa Almanya’dan getirilecek işçiler göreceklermiş.

Casablanca’tla verilen kararlara göre, Filistin bir Yahudi memleketi haline koymak için Orta Avrupa’ milletlerinin yerlerinden, yurdlarından edileceği anlaşılıyor. Yahudilerin idaresi altında iş gören plutokratların maksatlarını pekâlâ biliyoruz. Fakat, Alman milletini böyle bir âkıbete karşı nasıl koruyacağımızı da biliriz.

MEYDANA ÇIKARILAN BİR KOMÜNİST TEŞKİLÂTI

Berlin’de bir komünist teşkilâtı yakalandı. Bunlar bilhassa işçiler arasında propaganda yapıyorlarmış. Başlarında 73 yaşında bir irad sahibi var. Anlaşılan, adamın başka işi yokmuş d« devlete karşı suikast hazırlamaya kalkmış. Boyunu üst tarafından bir karış kısaltalım da anlasın!

CHURCHİLL E CEVAP

27       MAYIS 1943 — Churchill hâlâ Anglo-Saksonlann gayesinin «kayıdsız şartsız teslim» olduğunda ısrar ediyor. O halde bir hayli bekleyecek demektir.
Son derece kaba ve küstah bir lisanla konuşuyor. Bizi nakavut edecek bir yumruk hazırladığını söylüyor. Biz de ona başka bir şey hazırlıyoruz, bunu bilmiş olsun.
İngilizler, hava akutlarında elde ettikleri muvaffakiyetleri pek gürültülü bir şekilde haber veriyorlar. Fakat, maalesef, iddialarının çoğu da doğru. Bugün, bir tek tayyare, 1940 takinden çok daha büyük hasar verebiliyor.
Bununla beraber, ileri gelen İngiliz askerî münekkitleri, istilâ hareketlerinde kıt’alaruı yerini hava kuvvetlerinin hiçbir zaman tutamayacağını söylüyorlar. Hakları var. Bir memleketi ele geçirmek istiyen, onu teslim olmaya ancak istilâ yolile mecbur edebilir. Yahut ta, o memleketin, manevî kuvvetini kaybederek, kendiliğinden teslim olmasını beklemek lâzımdır.
1918 de öyle yapmıştık. Fakat 1943 te bunu tekrar etmeyeceğimiz muhakkak.
Derdin biri bitmeden biri çıkıyor. Ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Şimdi hangi şehrin bombardımana uğrayacağını düşündükçe tüylerim ürperiyor.

İNGİLİZLER HAVADA NİÇİN ÜSTÜN?

28       MAYIS 1943 — İngilizler havada üstünlüğü ele almaya yalnız tayyarecilerinin mehareti ve İngiliz hava sanayiinin kuvveti sayesinde muvaffak olmuş değillerdir. Muvaffakiyetlerinin diğer bir sebebi de bizim talihsizliğimiz ve ihmallerimizdir.
«Her şeyden evvel doğudaki muharebeyi kazanmamız lâzım» tezini terkedecek olursak, İngilizlere karşı hava üstünlüğünü tekrar elde etmemiz niçin mümkün olmasın?
Göring 6 Haziranda nutuk söyliyecek. Bence konuşmasa daha iyi olurdu. O zaman bana fırsat düşerdi.
(Goebbels’in hatıra defteri arasında 1943 Haziranına ait ola kısımlarla Temmuzun büyük bir kısmı eksiktir. Bu müddet zarfında İngiliz hava akınları daha fazla şiddetlenmiş ve, Temmuz içinde, Sicilya işgal edilerek İtalyaya karşı taarruza geçilmiştir.)

İTALYADA DEĞİŞİKLİK

25       TEMMUZ 1943 — İtalyan siyasetinde bazı değişiklikler olduğuna dair gizli malûmat aldık. Başlarında Farinacci olmak üzere, eski Faşist Muhafızlar, Duçe’den, Büyük Faşist Meclisini toplantıya çağırmasını istemişler. Bu toplantıda Duçe'yi, eskiden olduğu gibi gene siyasî meselelerde ve harbin idaresinde önayak olmak imkânını elde etmek için üzerindeki yüklerden bazılarını atmaya ikna edeceklermiş.
Farinacci yalnız faal ve azimkar bir adam değil, ayni zamanda Almanya’nın dostudur. Kendisine körü körüne itimat edebiliriz.

SİCİLYADA DURUM

Sicilyada şimdiye kadar yalnız Almanlar mukavemet gösterdiler. İtalyanlar ise daima teslim oldular. Sicilya üzerindeki hava muharebelerini de hemen hemen tamamıyla Almanlar yapıyorlar. Yani, İngiltere    üzerine bu kış şiddetli hava akınları yapmak için giriştiğimiz hazırlıklara maalesef fasıla vereceğiz demektir.
Ingiliz hava akınları yüzünden dokuma sanayiimiz büyük zararlara uğramış bulunuyor. Halka dağıtılan giyecek kuponlarını karşılayamayacak vaziyetteyiz. Eldeki mevcudu son derece sefil durumda bulunan bölgelere dağıtacağız.

HALK TELÂŞA BAŞLADI

Gelen mektuplar bana endişe veriyor. «Führer,  bombardıman edilen yerleri niçin gezmiyor?», «Göring niçin hiç bir yerde görünmüyor?»» Ve bilhassa: «Führer niçin Alman milletine vaziyeti izah etmiyor?» diye soruyorlar.
Halkı bu kadar ihmal etmek olmaz. Ne de olsa harp gücümüzün esası onlara dayanıyor. Halk mukavemet arzusunu ve Alman komutanlarına olan güvenini kaybederse, en büyük buhranla karşılaşmış oluruz.

TOPLAR İTALYAYA GİDİNCE

26       TEMMUZ 1943 — Dün gece Hamburg son derece büyük bir hava akınına uğradı; gerek sivil halk, gerek silâh sanayii ağır zarar gördü. Maalesef gayet az tayyare düşürdük. Topu topu 12 tane. 
Daha iki gün evvel, Tuğgeneral Weise, Hamburg’daki uçaksavar toplarını aldı, İtalyaya gönderdi. Zaten vaziyetimiz kötü idi; bir de bu toplar olmayınca Hamburg'un müdafaası büsbütün zorlaştı.
Yeniden 120200 bin kişiye barınacak yer bulmak lâzım. Bu meseleyi nasıl halledeceğiz bilmiyorum.

STALİNİN GÜNLÜK EMRİ

Stalin, Kızılorduya bir günlük emir çıkardı. Alman hava kuvvetlerinin yaz akınlarında muvaffakiyetsizliğe uğradıklarını, bu bombardımanlarda kat'î bir netice alamadıklarını söylüyor, «Sovyetler, Almanların anî baskını esnasında bulundukları mevzileri tekrar elde etmişlerdir ve Almanlar artık Sovyetlerden yeni arazi alabilecek halde değillerdir» diyor.
Maalesef, söylediklerinin çoğu doğru. Bana kalırsa son iki yaz zarfında yaptığımız gibi taarruzlarla vaziyeti değiştirmemize imkân yoktur.

İNANILMIYACAK HABERLER

Eve geldiğim zaman telefon çaldı. Führer,  genel karargâhtan telefon ediyordu. Verdiği haberlere inanamıyacağım geldi.
Duçe istifa etmiş. İtalyada idareyi Badoglio ele almış. Vaziyet gayet karışıkmış. Bu haberi radyoda Reuter ajansı vermiş.
Genel karargâhta kimse vaziyeti kat’iyetle tayin edemiyormuş. Führer,  beni derhal oraya çağırıyor.
Ben, şahsan, hiç olmazsa şimdiki halde, faşizmin artık sonu geldiğine kaniim.
27       TEMMUZ 1943 — Genel karargâhta, Führer’le konuşmadan evvel Himmler ve Bormann’la görüştüm. Mussolininin kendi isteğile istifa ettiğini pek sanmıyorlar. Onlara göre, her halde Badoglio ile adamları, fırsattan istifade ederek, Mussoliniyi işbaşından uzaklaştırmış olacaklar. Anlaşılan Quirinal sarayına çağırmışlar, orada tevkif etmişler ve istifaya zorlamışlardır.
21       senedir iktidar mevkiinde bulunan inkılâpçı bir hareketin bu şekilde sona erdiğini düşünmek insanın ağrına gidiyor.
Yarım saat sonra Ribbentrop da yanımıza geldi. Zatürrieden yeni kalktığı için son derece zayıf.
Führor de, Duçe’nin kendi isteğile istifa etmediğine kanaat getirdi. Duçe, hâlâ hayatta mı, değil mi, kimse bilmiyor. Faşizm ölüm tehlikesinde demektir.
İtalyadaki bu hareketin asıl gayesi, şüphesiz Almalıyadır. Badoglio'nıın beyannamesinde, «harp devam edecektir» demesi hakikatte hiç bir şey ifade etmez.

ROMAYI İŞGAL PLÂNI

Führer büyük bir darbe indirmek niyetinde: Hâlen cenubî Fransada bulunan paraşüt kıtası Romanın etrafına indirilecek. Bu paraşütçüler Romayı işgal edecekler. Kralla bütün hanedan erkânını ve Badoglio’yu, adamlarını tevkif edecekler, vaziyet tamamıyla bizim idaremiz altına alınacak.
Führer,  Duçe'nin öldürülmüş olabileceğini zannediyor ama. ben bu kanaatte değilim. Bana öyle geliyor ki, muarızları onu sadece, sesini duyurmaması için mevkuf tutuyorlardır.
Aldığımız malûmata göre, Farinacci, tevkif edileceğini öğrenince, Alman sefarethanesine gitmiş, pazartesi sabahı da erkenden, bir Alman tayyaresile, Romadan Münich’e gelmiş. Şimdi de karargâha gelmek üzere yolda bulunuyor. Führer,  Farinacci’den memleket dışında yeni bir İtalyan hükümeti kurmak için istifade etmek istiyor.
Bize gelen haberlere göre, Vatican hararetli bir siyasî faaliyetin merkezi olmuş. Führer,  Romadaki mesul kimseleri tevkife karar verdiği zaman, evvelâ Vaticam da ele geçirmeyi düşünmüştü ama, Ribbentrop’la ben, buna bütün gayretimizle itiraz ettik. Bence, bu hareket, dünya efkârı üzerinde hasıl edeceği tesir bakımından, tamamıyla aleyhimizde olur.
İtalyadaki kuvvetlerimizin idaresini tamamıyla üzerimize aldık. Sayıları çok değil. Fakat iyi takviye edersek, muvaffak olmaları mümkündür.
İki yiiz düşman tayyaresi Hanover üzerinde büyük bir gündüz akını yaptı. Zarar çok fazla. Bunda itfaiyenin Hamburg’a gönderilmiş olmasının da rolü var. Şehirde çıkan büyük yangınlara karşı hiç bir şey yapmak mümkün olamamış.
Alman milletinin endişe ve ıstırap içinde bulunduğu muhakkak. Vaziyeti halka nasıl izah edebiliriz ki; şahsan düşündüklerimizi ne söyliyebiliriz, ne de yazabiliriz.

HİTLERİN TEVKİF EDİLME TEHLİKESİ

Führer,  Himmler’e emir verdi: Almanya’da da İtalyadaki hâdisenin tekerrür etmesi ihtimali başgösterirse çok şiddetli tedbirler alınacak.
Fakat bence, Alman milleti İtalyanlara o kadar düşmandır ki, Komadaki hâdiseyi kendisine bir örnek olarak almak istemez.
Führe’in genel karargâhında bizi meşgul eden en mühiııı mesele şu oldu: İtalyanın dönekliğine karşı takip edeceğimiz hareket plânlı ve hesaplı mı olmalıdır, yoksa birdenbire hareket etmek mi lâzımdır? Bunlardan birincisini tercih edecek olursak aradan en aşağı bir hafta geçer.
Führer,  tabiî, mümkün olduğu kadar çabuk harekete geçmemize taraftar. Doğrusu da bu. Çünkü İtalya’daki vaziyet henüz sağlaşmadı; onun için, anî bir darbe ile her şeyi gene baştanbaşa değiştirmek kabildir.
Diğer taraftan, Romınel, tecrübeli bir asker sıfatile, ihtimalleri hesaplamakta daha ihtiyatlı davranıyor. Sağlam bir esas üzerine dayanılarak muvaffakiyet ihtimali çok olan bir teşebbüste bulunmamıza taraftar.

ROMMEL’İN YENİ VAZİFESİ

Führer,  Rommel’i, İtalyaya karşı girişilecek harekâtın Başkomutanlığına tayin etti. Sicilyadaki kuvvetlerimizin Başkomutanlığını da ona vermek istiyordu ama, Keitel’le Jodl buna şiddetle itiraz ettiler. Kendisini kıskandıkları için ona bu derece fazla iktidar verilmesi hoşlarına gitmiyordu.
Öğle yemeğinde hepimiz Führer’in etrafında toplanmış bulunuyorduk. Benden başka Göring, Ribbentrop, Rommel, Dönitz, Speer, Keitel, Bormanıı ve Almanya’nın ileri gelen askerî ve siyasî erkânı vardı.
Umumiyetle, sofra başındakilerin hepsi durumu, Führer’in tahlil ettiği şekilde görüyordu. Hepimiz, kat’î bir harekete geçilmesi lüzumunda müttefikiz.
İtalyan Krah, Duçe’ye bu kadar şey borçlu olduğu halde ^imdi ona tekme atması akıl alacak şey değil doğrusu!
Memleketin her tarafından, halkın İtalyadaki bu harekete «anının sıkıldığını gösteren haberler alıyoruz. Hattâ bazı yerlerde halk müthiş bir telâşa kapılmış. Ahali, Führer’in konuşmasını istiyor. Fakat Führer,  tabiî, şimdiki halde konuşacak vaziyette değil. Halk biraz bekliyecek.

GÖRİNG HAKKINDA ŞAYİALAR

Ahalinin ağzında Göring hakkında bir takım saçmasapan şayialar dolaşıyor: Kimisi kaçmış, diyor; kimisi intihar etmiş, diyor. Daha türlü türlü şeyler. Göring bir münasebetle kendisini ahaliye gösterse iyi eder.

FARİNACCİ GELDİ

Prens Filip von Hess (Nazi partisinin bir bölge başkanı olan Prens Filip aynı zamanda Italyan Kralının damadı idi.) de tesadüfen genel karargâhta bulunuyor. Kendisini mümkün olduğu kadar sahneden uzaklaştırmak lâzım. Onun için, Führer benim Prensle şahsen meşgul olmamı istedi.
Prens Filip, İtalyan cemiyet hayatı hakkında bana çok mahrem şeyler anlattı. Bunlardan edindiğim kanaate göre, İtalyan Aristokrasisi Mussolini’nin tamamıyla aleyhinde. Hâdiseden daha beş gün evvel İtalyan Veliahdi, Prens Filip’e, Mussolininin bir suçlu sayılması lâzım geldiğini söylemiş.

FARİNACCİ'DEN FAYDA YOK

Farinacci evvelâ Ribbentrop, sonra Führer tarafından kabul edildi. Bu görüşmelerde son derece biçimsiz konuştu. Führer onun, İtalyadaki hâdiselerden gayet müteessir olduğunu ve her şeye rağmen Mussolini'ye bağlı bulunduğunu söylemesini bekliyordu. Halbuki o öyle yapmadı. Duçenin şahsını ve hareketlerini tenkit etti.
Farinacci hâlâ, İtalyan Kralının Mussolini'ye karşı dürüst davrandığına ve Duçenin, kendi isteğile istifa ettiğine kani.
Bu adamdan geniş mikyasta istifade etmemize imkân olmadığı görülüyor. Führer,  şimdiki halde, Farinacci’yi HimmlerV havale etti.

VAZİYET TEHLİKELİ

Guderian’la uzun uzun konuştum. Harbin aldığı seyirden büyük bir endişe duyduğunu söylüyor. Bütün cephelerde birden faaliyette bulunamıyacağımıza göre, kuvvetlerimizi bir cepheye teksif etmemize taraftar.
Führer,  bu akşam son derece meşguldü. Hepimizi sıra ile kabul etti. Onun için, fazla yorulmuştu, yemeğini yalnız yedi.
Gece, Führer’in yanında tekrar toplandık. İtalyaya karşı harekete mümkün olduğu kadar çabuk geçilmesi hakkındaki görüşünü bize tekrar izah etti.
Görüşmemiz, gece yarısından çok sonraya kadar sürdü. Fakat, maalesef hiç bir neticeye varamadık.
Ben, Führer in tarafını tuttum. Ben de şimdi harekete geçersek, iz bir kuvvetle çok iş görebileceğimiz kanaatindeyim. Uzun uzun plânlar hazırlıyacak olursak o zaman büyük bir kuvvete ihtiyacımız olacak.
Yalnız, Führer de dahil olmak üzere şimdi hepimizin ittifak ettiği bir nokta var ki. o da şu; İtalyaya karşı tutacağımız hareket hattına Vatikan dahil edilmiyecek.
Paraşüt kıtalarıyla yapılacak hücumun da ancak bir iki saate kadar yapılması lâzım geldiğine karar verdik.
Yorgunluktan bitap bir halde idim, yatar yatmaz derhal uykuya daldım ve ölü gibi uyudum.
28       TEMMUZ 1943 — Sabahleyin haber aldık. Churchill Avam Kamarasında nutuk verecekmiş.. İhtiyarın gene şahlanacağı muhakkak.
Faşizmin tarihe karışmış olduğuna bir türlü inanmıyorum.
İtalyan gazetelerinin başmakaleleri gayet sert bir eda taşıyor. İtalyanın yirmi senelik bir esaret devresine girdiğini ileri sürüyorlar. Fakat şimdi başmuharrir sandalyelerini işgal eden bu mahlûklar, nihayet kendilerini hür hissettiklerini de derhal ilâve ediyorlar.

FRANCONUN MUSSOLİNİYE OLAN BORCU

Franeo, gazetelerine emir verdi: İtalyadaki hâdiseleri hiçbir yorumda bulunmadan, gayet bitaraf bir şekilde yazacaklar. Halbuki bu şişko tavuskuşu, işgal ettiği tahtı Duçe’ye borçlu.
Basen üzerine yapılan son hava akını Krupp fabrikalarının taınamile durmasına sebep oldu. Speer büyük bir endişe içinde bulunuyor.
Öğleyin Führer’le tekrar uzun uzun görüştüm. Farinacci onu büyük bir sukutu hayale uğratmış. Karşısında Duçenin hararetli bir taraftarını göreceğini zannederken, ağlamaklı bir sesle onu tenkit eden, iradesiz bir adamla karşılaştığını söylüyor.
Führer’in İtalyan Kralı hakkındaki fikirleri çok doğru. Onun çok zayıf iradeli bir adanı olduğunu, kendisini kim desteklerse o tarafa döndüğünü söylüyor.
İtalyan gazeteleri şimdi insanı utandıracak yazılarla dolu. Sırası gelince orada da güzel bir temizlik yapmaya mecbur olacağız.

SÖYLENECEK BİR ŞEY KALMADI

Führer’den, Berlin’e dönmeme müsaade etmesini istedim. Çünkü bu sırada orada sözü geçer bir adamın bulunması lâzım geldiği kanaatindeyim. Kabul etti.
Halk, nüfuz sahibi bir kimsenin ve bilhassa Führer’iıı vaziyeti izah edecek mahiyette bir nutuk vermesini gittikçe daha büyük bir arzu ile bekliyor. Fakat, bugün içinde bulunduğumuz vaziyet hakkında ne söyliyebiliriz ki?
Bir araya toplanıp görüştüğümüz zaman elle tutulur bir neticeye varamayışımıza hayret ediyorum. Askerî sahada çok büyük bir gayret sarfediyoruz, fakat harbin siyaset sahasında hemen hemen hiç bir gayret göstermiyoruz. Bilhassa, askerî harekâtımızın pek durgun gittiği bu sırada hiç olmazsa siyasî mekanizmamızı iyi kullanmamız lâzım. İngilizler, muvaffakiyetlerinin büyük bir kısmını, siyasî imkânlardan istifade etmekteki nıeharetlerine borçludurlar.
Alman ve İtalyan işçileri yüzünden başımız belâda. Aralarında sık sık yumruk yumruğa geliyorlar.

HAMBURG MAHVOLDU

29       TEMMUZ 1943 — Dün gece Hamburg'un uğradığı hava akını şimdiye kadarkilerin en şiddetlisi oldu. İngilizler şehrin üzerine 8001000 bombardıman tayyaresile geldiler. Bizim uçak-savar toplarımız bunların ancak pek azını düşürmeğe muvaffak oldu.
Bu suretle, bir milyon nüfuslu büyük bir şehir, tarihte görülmemiş şekilde mahvoldu. Şimdi, halli hemen hemen kabil olmayan bir takım meselelerle kararlaşmış bulunuyoruz.
Kaufman, raporunda 800 bin kişinin evsiz, barksız kaldığını. ne yapacaklarım şaşırmış bir halde dolaşıp durduğunu bildiriyor.
Roma dan gelen haberlere göre, İtalyanlar Almanya’daki işçilerini geri çekmeğe çalışıyorlar. Bu işçiler arasında, ilk zamanlar bazı huzursuzluk emareleri görülüyordu ama, sonradan bunları ortadan kaldırmak pek zor olmadı.

JAPONLARIN TAVSİYELERİ

Berlin’deki Japon askerî heyeti, harp vaziyetimiz hakkında bana bir rapor verdi. Sicilyadaki muharebelerden vazgeçmemizi ve harekâta son verip askerlerimizi çekmemizi tavsiye ediyorlar. Bizim, yerimizde kendileri olsaymış, Akdenizdeki İngiliz filosuna intihar torpilleriyle  büyük bir darbe indirirlermiş.
Bazı resmî dairelerin tahliyesinde tatbik edilen usuller Berimde halkı bir havli telâşa şevketti. Şimdi halk arasında şöyle bir kanaat var: Bombardımanlar biraz daha şiddetlenirse hükümet başka yere taşınacak, diyorlar. Tabiî, böyle bir şeyi aklımızdan bile geçirmiyoruz. Onun için, bu şayialara karşı propagandalara başladım.
(Goebbels’in hatıra defterinde Ağustos ayı ile Eylûliin ilk günleri eksiktir. Bu müddet zarfında Sicilya Müttefikler tarafından işgal edilmiştir.)
8          EYLÜL 1943 — İstikbaldeki nizamdan ve milletlerarası bir idareden bahsederken Churchill’i ahmak bir adama benzetmemek kabil değil. Fakat harbin idaresi bahis mevzuu olduğu zaman da İngiltere’nin ondan daha iyi bir adam bulamıyacağı muhakkak.

HİTLERİN BİR TAHMİNİ

Führer hâlâ İngilizlerle Amerikalıların İtalyada Calabıia bölgesindeki harekkâtla askerî bir şaşırtmacaya başvurdukları kanaatinde. Ona göre, AngloSaksonlar asıl yakında batıdan bir taarruza hazırlanıyorlar.
Führer,  Churchill’in ve Roosevelt'in yapacakları bir taarruz karşısında gafil avlanmak arzusunda olmadığını söylüyor.
İtalyan basım harpten artık hiç bahsetmez oldu. İtalyanların bu derece alçalacaklarını dünyada kimse ummazdı.
Fakat doğu cephesinin bize verdiği endişe yanında bunların hepsi sıfır kalıyor. Sovyetler son zamanlarda muazzam muvaffakiyetler kazandılar.
Gelen haberler henüz pek kat’î değil ama, doğru oldukları da muhakkak. Bu durum karşısında, eskiden kararlaştırdığımızdan daha geniş ölçüde geri çekilmeye mecbur kalacağımız anlaşılıyor. Vaziyet o kadar nazik ki, Führer’in gidip bizzat yerinde meşgul olması lâzım geliyor. Kendisinin vaziyeti kurtaracağına gayet eminim ama, bunun için çok büyük gayret sarfedeceğini de biliyorum.

ALMAN KIZLARINA DAMGA VURULUYOR

Gernant (Propaganda Bakanlığı memurlarından biri.) Danimarkadaki vaziyet hakkında bana bir rapor gönderdi. Orada vahim denilecek bir durum hâsıl olduğu anlaşılıyor. Bilhassa Kopenhag'da çok can sıkıcı hâdiseler cereyan ediyormuş: Alman askerleri hemen hemen caddelerden geçemez olmuşlar. Alman kızlarının vücutlarını Gamalı haç işareti ile damgalıyorlarmış. Tayyare hangarlarına, münakale binalarına karşı baltalama hareketleri de günden güne artıyormuş. Hükümet ise bunlara karşı hiçbir harekette bulunmak istemiyormuş; zaten istese bile elinden birşey gelmiyecek vaziyetteymiş.
Bana kalırsa, işgal altındaki yerler arasında halka en iyi muamele Hollandada yapılıyor. Seysİnquart’ın tatlısert davranmakta pek usta olduğu görülüyor.

İTALYA TESLİM OLDU

9          EYIUL 1943 — İtalyada bugün çok mühim bir hâdise oldu: Badoglio, bize evvelden bir tek kelime bile söylemeden düşman devletlere kayıtsız, şartsız teslim olmayı teklif etti ve onlarla mütareke imzaladı.
Saat yediye doğruydu: Führer telefon edip beni genel karargâha çağırdı. Bu habere pek sinirlenmiş.
Mussolini’nin iş başından uzaklaştırılmasından beri biz zaten böyle olacağını biliyor ve her ân için bekliyorduk. İtalyanlar bizi en müşkül zamanımızda yüzüstü bıraktılar.
Franco da dahil olmak üzere İspanyol milleti bizim galip geleceğimize artık inanmıyor. Onun için, gittikçe daha 'azla Anglo-Saksonlaıa yanaşıyorlar. Artık İspanyada bizim pek fazla nüfuzumuz kalmadı.

MUSSOLİNİ NASIL TEVKİF EDİLDİ?

İsviçreden aldığımız bir raporda Duçe'niıı nasıl düştüğü hakkında tafsilât var. Bu rapordan anlaşıldığına göre, kaynatasını tevkifte elebaşı rolünü Ciano oynamış. Şu Ciano, tarihte misli görülmemiş derecede alçak hainin biri. Kralın ondan aşağı kalır tarafı yok. Fakat, zaten bir kraldan başka ne beklenir ki!
Hamdolsun, bizim için böyle bir tehlike olduğunu gösterir hiç bir alâmet yok.

ALMANYA’DA TEVEKKÜL HAVASI

10       EYLÜL 1943 — Bütün memleketi derin bir bezginlik ve tevekkül havası kapladı... Genel karargâhta hemen hemen hayattan eser yok. Herkes sabahın beşine kadar ayaktaydı. Führer de, dünkü ve geceki yorgunluktan sonra bitap düşmüştü. Sabaha karşı istirahate çekildi.
Führer,  İtalyanın ihanetini daha çok evvelden kat’î olarak tahmin ediyormuş ve bu işin böyle olacağından gayet eminmiş. Buna rağmen hâdise tahakkuk edince çok müteessir oldu.
Sabahleyin beni yanına çağırdığı zaman daha yeni kalkmıştı. Tahminin hilâfına olarak, sıhhatçe son derece iyi görünüyordu. Zaten daima öyledir: Buhran zamanlarında Führer bedenen ve ruhan daha kuvvetlenir, hâdiselere hâkim olmak üzere kendinde yeni bir kuvvet bulur. Bu sabah sadece iki saat uyuduğu halde, sanki uzun bir tatilden dönmüş gibi idi.
Führer İtalya hâdisesini alçaklığın eıı büyük örneği sayıyor ve vaziyete hâkim olmamız için büyük bir gayret sarfetmemiz lâzım geldiğine kani bulunuyor. İleride ne olacağını kimsenin bilemeyeceğini, bugün felâket olarak görünen bir şeyin yarın bir nimet sayılabileceğini söylüyor.

PRENS FİLİP TEVKİF EDİLDİ

İtalyanların ihanet ettiklerini biz evvelâ Londra radyosundan öğrendik. Bu da tarihte misli görülmemiş bir hâdisedir diyebiliriz. Tahmin ettiğimiz gibi teslim müzakereleri uzun zamandanberi devam ediyormuş.
Führer,  haber alır almaz, o sırada genel karargâhta bulunan Prens Filip von Hesse’yi tevkif ettirmiş. Prens, tevkif edilince son derece şaşırmış. Şimdiki halde Könisberg’de Gestapo karargâhında bulunuyormuş.
Prens Filip’in tevkif edilmesi hakikaten lâzımdı. Çünkü, genel karargâhta bulunduğu sırada bizim birçok devlet sırlarımızı öğrenmişti.

MUSSOLİNİ NEREDE?

Duçe nin nerede ve ne halde olduğuna dair şimdiye kadar hiç bir şey öğrenemedik.
İtalyan filosunun bir kısmı demir alıp denize açılmış. Führer,  bu gemilerin İngilizlere teslim olmaya gittiklerini zannediyor. Maalesef bizim denizaltılar Spezia limanına geç vardılar. Halbuki onlara İtalyan filosunun bir kısmını torpillemek emri verilmişti.
Bu vazife şimdi hava kuvvetlerimize verildi. Bir iki geminin batırılacağı muhakkak.
Führer,  biraz müşkülâtla karşılaşsa bile, en nihayet vaziyete hâkim olacağına emin bulunuyor. Romanın şimaline çekileceğiz ve Führer’in daima düşündüğü müdafaa hattını, yani Apenin dağlarını tutacağız.
Balkanlar da kaynaşmaya başladı. Bulgaristandaki vaziyet hiç de emin bir çehre arzetmiyor. Führer’in söylediğine göre Kral Boris’e zehirlenmiş nazarile bakabiliriz. Alman doktorları Boris’in yılan zehiri ile öldürüldüğüne kanaat getirmişler ve otopsi yapılmasına lüzum göstermişler. Bulgar hükümeti de bunu kabul etmiş, fakat hanedan ailesi itirazda bulunmuş. Boıis’i zehirlemeyi İtalyanların teklif etmiş olmaları bence hiç de uzak bir ihtimal değil.

HITLER ENDİŞEDE

Führer,  İngilizler şimdi batıdan taarruza geçerlerse diye endişe ediyor. Batıda gayet kuvvetli tahkimat hatlarımız var ama, bunların arkasında pek az bir ihtiyat kuvvet bulunuyor.
Onun için, bizim yapacağımız tek şey, İngiliz ve Amerikalıların teşebbüsünü derhal ve bir hamlede geri püskürtmek, karaya ayak basmalarına imkân vermemektedir. Führer buna' muvaffak olacağımıza gayet emin.
Yine Führer’e göre, Anglo-Amerika’n taarruzu Hollanda’dan yapılacak. Çünkü en zayıf noktamız orası. Sonra, böyle bir teşebbüse en fazla yardım etmeye hazır halk da orada. Herkesin bildiği gibi, Hollandalılar bütün batı Avrupa’nın en küstah, en aksi tabiatli insanlarıdır.
İngilizlerin birkaç gündenberi batı bölgesindeki nakliye yollarımızı bombardıman etmeleri de şüphe uyandırıyor. Acaba bu, bir istilâ hareketinin başlangıcı mı? İngiliz donanması da Avrupa’nın batı sahillerine mütemadiyen yaklaşıp uzaklaşıyor.
Bekliyelim bakalım; ne olacak, göreceğiz; fakat, böyle bir teşebbüsü kâfi derecede emniyet ve hazırlıkla karşılayacak durumda olmayınca beklemek insanı asabileştiriyor.
Üstelik, Doğudaki vaziyet de son derece vahim olmakta devam ediyor. Fakat Führer,  orada vaziyete hâkim olacağı hakkındaki kanaatini hâlâ muhafaza ediyor. Tabiî, buna ancak çok gerideki bir hatta çekilmekle muvaffak olacağız. Bu geri çekilmenin de gayet büyük bir intizam içinde yapılması şart.

STALİN LE ANLAŞMAK MÜMKÜN MÜ?

Stalinle ileride anlaşmaya yanaşmak acaba mümkün müdür, diye Führer’e sordum. «Şimdiki halde değildir» diye cevap verdi. Esasen o, İngilizlerle anlaşmanın Stalinle anlaşmaktan daha kolay olduğu kanaatinde.
Führer’: «Bir gün olacak İngilizlerin akılları başlarına gelecek,» diyor ama, ben şimdiki halde bunu pek mümkün göremiyorum.
Churchill, tabiî, bu harpte İngiltere’nin emperyalist emellerini tahakkuk ettirmeye çalışıyor. Sicilyayı ele geçirmesi kendisine bu hususta iyi imkân da vermiş oluyor. Sicilya İtalyaya bir daha iade edilmiyecektir. Çünkü Sicilyanuı, ihtimal Calabria ile beraber, İngiliz İmparatorluğunun Akdenize hâkim olmasına ve bu hâkimiyeti ilelebed muhafaza etmesine yarıyacak mahiyette bir mevkii vardır.
Şüphesiz, İngilizler Sardunya ile Korsika'ya da el atacaklardır. İngiltere    harpten bu ganimetlerle çıkacak olursa bir hayli şey kazanmış sayılabilir.
Führer o zaman İngilizlerle anlaşmanın mümkün olacağı fikrinde. Fakat ben şahsan Stalin'le anlaşmanın daha fazla mümkün olduğu kanaatindeyim. Çünkü Stalin Churchill’den daha pratik bir politikacıdır. Churchill ise, romantik bir maceraperesttir; onunla mantık dairesinde konuşmak kabil değildir.
Führer,  hava durumu hakkında ümidvar bulunuyor ve iki, üç aya kadar havalarda tekrar üstünlüğü ele alacağımızı söylüyor. Son haftalar zarfında müdafaa kuvvetimiz son derece artmış bulunuyor. Bombardımanlara mukabele için yaptığımız hazırlıklarda gittikçe ilerliyoruz. Fakat maalesef, İngilizlerin Peenemünde’ye (Peenemünde, Baltık denizi kıyısında, Stattın civarında bir limandır. Almanların en gizli silâh araştırmaları ve uçar bomba tecrübeleri burada yapılıyordu.) yaptıkları akınlar hazırlıklarımızı bir ay, hattâ iki ay geriye attı. Onun için, mukabele hareketlerine ancak ocak ayının sonlarında başlıyabileceğiz.

HİTLERİN SON ÜMİDİ

Führer’in ümidi. en fazla, uçar bombalarda. Bu sayede İngiltere    karşısındaki vaziyetimizi kökünden değiştirmek kabil olabilir, diyor.
Yine ona göre, yakında İngiltere’nin sis mevsimi başlayacaktır ki, bu da işimizi bir bakıma kolaylaştıracaktır.
Denizaltı harbinden de Führer çok şeyler bekliyor. İngilizlerin radar âletlerini tesirsiz kılan yeni teçhizat çok iyi netice verdi. Bu icadın tatbikine başladığımız gündenberi artık denizaltı kaybı vermiyoruz.
Şimdiki halde, bu teçhizattan elimizde kâfi derecede yok. Onun için, seferden dönen deııizaltılarındaki âletleri alıp yeni yola çıkacaklara takıyoruz.
Führer,  yakında çok daha muvaffak denizaltı harekâtı yapacağımıza emin, Yapabilirsek herhalde çok iyi olur. Führer,  umumiyetle, nikbin. Hattâ, bana kalırsa, birçok bakımlardan lüzumundan fazla nikbin.
Bence, nihayet iki düşmandan birine yanaşmak zorunda kalacağız. Almanya şimdiye kadar ki cephede birden harp etmemiştir. Böyle bir harbe uzun müddet mukavemet edebileceğini hiç sanmıyorum.

BOLŞEVİK BİR AVRUPA’

Gene bana kalırsa, İngilizler, ne olursa olsun, Avrupa’nın Bolşevikleşnıesine razı olamazlar. Hattâ, nasyonal sosyalist bir Avrupa’ ile Bolşevik bir Avrupa’ arasında tercih yapmak zorunda kalacak olurlarsa hiç şüphesiz nosyonal sosyalist Avrupa’yı tercih edeceklerdir.
Fakat şimdiki halde İngilizler nasyonal sosyalist Almanya’nın da, Bolşevik Rusya’nm da bitap düşeceğini ve Avrupa’ya kendilerinin hâkim olacağını umuyorlar. Bir gün gelecek, bunun mümkün olamıyacağını, nasyonal sosyalizme karşı biraz yumuşarlarsa Bolşeviklikle karşılaşmaya mecbur olacaklarını anlıyacaklar. O zaman, tabiî, bizimle anlaşmaya bakacaklar.
Bu takdirde Churchill’in, mevkiini muhafaza edebileceğini hiç sanmıyorum. Yerine Eden’in geçeceği muhakkak. Fakat
Eden’e bolşeviklik, Churchill’den daha fazla bulaşmıştır.
Muhakkak olan bir şey varsa o da şu: İtalyanlar harbi artık tamamıyla kaybetmiş bulunuyorlar. Mussolini tarihe son Romalı olarak geçecek. Onun arkasında kof bir millet varmış. Bunu daha evvel idrâk etmemiz lâzımdı.

NASYONAL SOSYALİZMDE DEĞİŞİKLİK

Nasyonal Sosyalizmde bazı yenilikler yapılması lâzım. Halkla olan münasebetlerimizi daha fazla İçtimaî bağlarla kuvvetlendirmek icap ediyor.
Führer’i millete hitaben bir nutuk vermesi için çok zorladım. Fakat, İtalyadaki vaziyeti henüz vazıh bir şekilde anlatamayacağı için, konuşmaya lüzum görmüyor. Doğru ama, halk ,da daha fazla bekliyemez ki.
Führer içimizden bazılarını akşam yemeğine alıkoydu.
Göring, İtalya’nın yaptığı ihanete müthiş kızıyor. Aramızdakilerin hepsi, bunun böyle olacağını zaten evvelden tahmin ettiğini söylemekte! Fakat, hiç biri vaziyeti kâfi derecede tahmin: edememiş ki, hepsi son derece şaşırıp kaldılar!
Göring, şimdi hava muharebeleri bakımından eskisinden daha ümidvar bulunuyor. Hattâ, bana kalırsa, lüzumundan fazla ümit besliyor.
Sabahın dördüne kadar konuştuk. Führer’în Blondi adında büyük bir köpeği var. Onunla çok iyi eğleniyor. Bu köpek şimdi onun en sadık arkadaşı vaziyetinde. Şaşılacak şey: Bu hayvan, Führer’e o kadar alışmış ki! Bu suretle Führer,  yanında her zaman için canlı bir mahlûk bulmuş oluyor.

İNŞALLAH DOĞRUDUR!

11       EYLÜL 1943 — «Economist» te bahse değer bir makale çıktı: Berlin’ üzerine yapılan hava akmlannın İngîltereye çok pahalıya mal olduğu ileri sürülüyor. İngilizlerin uğradıkları kayıplar o kadar ağırmış ki, buna uzun müddet dayanmalarına imkân yokmuş. İnşallah doğrudur!
Çar Boris'in zehirlenmesine dair Alman doktorlarının buldukları delilleri Führer Prens Kiril’e bildirmek istiyor. Onun kanatine göre, bu zehirlenme işinde İtalyan Sarayının parmağı bulunuyor. Bu şüpheyi veren bir şey daha var:
Bütün İtalyan kral ailesi arasında en korkunç kadın olarak tanınmış olan Prenses Mafalda, Kral Boris'in ölümünden birkaç hafta evvel Sofyada bulunuyordu. Bu Prenses, Bulgar Kraliçesinin kız kardeşidir (Prenses Mafalda 1945’te bir nazi tecrid kampında ölmüştür.).
İtalyan krallık ailesi dört bir tarafa kaçıştı. Bu arada veliahd da bir adaya gitmiş.

GİZLİ BİR TELEFON KONUŞMASI

Churchill’le Eden arasındaki bir telefon muhaveresini öğrenmeğe muvaffak olduk. Bu konuşma esnasında Eden, İtalyan veliahdının İngilizlere bir takım müşkülât çıkardığından acı acı şikâyet ediyor. Şikâyeti de şu: Veliahd, yaver olarak yanma bir İngiliz subayını almak istemiyormuş.
Biz öğle yemeğinde iken Jodl yeni haberlerle geldi. Romadaki garnizon, en iyi muhafız kıtaları da dahil olmak üzere, Kesserling’e teslim olmuş. Şimdi Alman kıtaları Romaya doğru yürüyorlar. Şimali İtalyadaki şehirlerin çoğu bizim elimizde. Bu suretle, İtalya bahsinde emniyetimiz için en mühim olan meseleler halledilmiş demektir.

MUSSOLİNİ ZEHİRLENDİ Mİ?

Bugünkü konuşmamızda da Führer,  Prenses Mafalda’nın İtalyan sarayındaki en hilebaz kadın olduğu hakkındaki kanaatini tekrar ileri sürdü. Onun, eniştesi Boris'i öbür dünyaya gönderebilecek tıynette bir insan olduğunu söylüyor. Hattâ, gene Führer’e göre, İtalyan plütokratları Mussolini’ye de zehir vermiş olabilirler; zira Mussolini’nin hastalığı da esrarengiz bir mahiyet taşıyor.
Bizim de başımıza böyle şeyler gelmesi ihtimaline karşı Führer bazı tedbirler alınmasını tavsiye etti. Bu arada, Alman ordu teşkilâtındaki bütün Alman prenslerinin vazifelerine son verilecek.
Eski hükümdar ailelerine ait bütün binaların da mümkün olduğu kadar süratle müsadere edilmesi teklifinde bulundum. Führer bunu da kabul etti.
Mussolini meselesine gelince; onu kurtaramazsak ben şahsen çok üzülürüm. Fakât bu teessürüm sadece hissî bakımdan. Siyasî bakımdan hiç de bir kayıp sayılamaz.

«İTALYAN KRALI ELİMİZE GEÇSE...»

12       EYLÜL 1943 — Alman vatla İtalyaya karşı tarif edilmez bir nefret var. Kral elimize düşse kurşuna dizdirmemek bizim için âdeta imkânsız olacak, çünkü Alman milleti muhakkak ki, kralın idamını istiyecektir.
İtalyan ihaneti günlerinde resmî dairelerde, hattâ parti teşkilâtında bile, ileri geri söylenenler olmuş. Umumun önünde: «Harbi kaybettik» veya «Hitler mağlûp oldu» gibi lâkırdı edenleri mahkemeye vereceğim, yahut tecrit kampına göndereceğim.

MUSSOLİNİ NASIL KAÇIRILDI?

13       EYLÜL 1943 — Bu akşam iyi bir haber aldık: Duçe'yi kurtarmaya muvaffak olmuşuz. S.D. talebe paraşüt kıtalarile
WaffenS.S. bu suretle büyük bir kahramanlık göstermiş oldu.
Duçe halen Viyana yolunda imiş.
Gece varışına doğru Führer bana telefon etti. Duçe'nin kurtarılmasına çok memnun.
Duçe, Apenin dağlarının en yüksek tepesinde küçük bir dağ otelinde mevkuf bulunduruluyormuş. Kurtarma teşebbüsü plânörlerle yapılmış. Planörlerden biri, otelin 20 metre kadar ilerisine iniyor. Mussolini oteldedir. Kapının önünde İtalyan karabinyerleri nöbet beklemektedir. Fakat bizim askerlerimiz son derece anî bir hareketle, onları bertaraf edip içeri dalıyorlar.
Bir iki dakika sonra Duçe, artık serbestti. Tabiî, son derece memnun ve mütehassis olmuş. Bilhassa Alnıan askerleri tarafından kurtarılmış olması çok hoşuna gitmiş.
Duçe, Apenin dağlarındaki mahpesinden kurtarıldıktan bir iki saat sonra Viyanaya varmış bulunuyordu. Führer bana telefon etmeden az evvel onunla telefonla konuşmuş, Führer’in bana
anlattığına göre Duçe, hâdiselerin aldığı şekil karşısında çok derin bir keder duyuyormuş. Bilhassa son vaziyet sinirlerini sarsmış, Führer’e, çok yorgun ve bitkin bir halde olduğunu, şimdiki halde uzun bir uykudan başka bir şey düşünmediğini söylemiş.

MUSSOLİNİ’NİN NÜFUZU KALDI MI ?

Hâlâ, geniş ölçüde bir siyasî faaliyette bulunabilecek iktidarda mı, değil mi, yakında öğreniriz. Führer bu fikirde.
Duçe’nin kurtarılmasına, İnsanî bakımdan, ben de sevindim. Fakat onun hâlâ siyasî bir nüfuzu olabileceğini hiç zannetmiyorum. Bilâkis, bence, Duçe bir kere ortadan kalktı mı, İtalyada vaziyeti düzeltmek ve bütün hâkimiyeti kendi elimize almak daha kolay mümkün olur.
Halbuki, Duçe gene ortaya çıkınca İtalya millî bir hükümet kurmaya kalkacak, bir çok bakımlardan kendisine karşı bazı taahhütlere girmemiz icap eden bir devlet çıkacak.
Bu, hoş bir şey olmasa gerek!
Fakat, bu sonra düşünülecek bir mesele. Şimdiki halde ben şu kanaatteyim ki, yıldızımız tekrar parladı. Maamafih, bunu açıkça söylemeğe korkuyorum.

HAYRET VE HAYRANLIK

14       EYLÜL 1943 — Duçe’nin, âdeta piyeslerde olduğu gibi bu şekilde kaçırılması düşmanın üzerinde bile büyük bir tesir husule getirmiş. Bir çok yerlerden aldığımız haberler bunu gösteriyor. Bilhassa İngilizler derin bir hayret içinde. Adeta, neye uğradıklarını şaşırmış gibi bulunuyorlar ve habere inanamayacakları geliyor.
Hâdise Japonyada da büyük bir heyecan ve alâka uyandırdı. Japonlar, Almanya’nın gösterdiği bu cesaret ve kahramanlığı derin bir hayranlık içinde takdir ediyorlar, askerlerimizin muvaffakıyetini lâyıkile övüyorlar,
Faşitlere gelince; onların da şimdi bütün ümitleri Duçe’de. Gözlerini ona dikmişler, ne söyliyeceğini, ne emir vereceğini bekliyorlar. Onun kararlaştıracağı plânı tatbik için çalışmaya hazır bulunuyorlar.
Fakat, bu ümitleri tahakkuk edecek mi, bilmiyorum. Hatta, pek sanmıyorum, diyebilirim; çünkü Duçe âdeta hasta bir halde. Son derece bitkin ve bezgin bir vaziyette bulunuyor. Onun derhal harekete geçmesini, yeni bir faaliyete önayak olmasını pek bekliyemeyiz. Buna muktedir olabilmesi bir zaman meselesidir. O zamana kadar da hâdiseler ne şekil alır, bunu tahmin etmek biraz güç.
Berlin’ üzerine İngilizler tarafından yeni bir hava akını yapıldı. Bu bombardıman esnasında yıkılan binalar arasında Plötzensce hapishanesi de var. Bina yıkılınca, ölüme mahkûm bulunan mahpuslar kaçmaya muvaffak olmuşlar.

RUSYA’DA RADYO YASAĞI

15       EYLÜL 1943 — Esirlerin anlattıklarına göre, Sovyetler Birliğinde son zamanlarda halkın maneviyatı hayli düzelmiş. Buna da sebep, muhakkak, son iki aydır cereyan eden muharebelerde Kızılordunun oldukça mühim muvaffakiyetler kazanmasıdır.
Yazık ki, Sovyetler Birliği halkına radyo ile hitap etmemize imkân yok. Bu propaganda silâhından mahrum bulunuyoruz. Sovyetlere propagandamızı dinletebilseydik propaganda yolu ile her halde epey şey kazanabilirdik.
Fakat Kremlin kurnaz davrandı: Halkın, yabancı radyolarını dinlemesini yasak etti. Ahali sadece kendi radyolarını dinlemek zorunda bulunuyor. Onun için, sesimizi onlara duyurmanın, propagandamızı kulaklarına kadar vardırmanın imkânı yok.

MUSSOLİNİ GELDİ

Duçe genel karargâha geldi.
Führer,  Duçe’ııin oğlu Vittorio ile beraber, kendisini barakasının önünde karşıladı. Kucaklaştılar.
Onların birbirleriyle  nasıl kucaklaştıklarını görüp de heyecan duymayacak bir insan tasavvur edemiyorum. Bu, hakikaten, insanın kalbini heyecana boğan bir manzara idi.
Führer’le Duçe, bu hararetli karşılaşma sahnesinden sonra, başbaşa görüşmek üzere içeri çekildiler.
16       EYLÜL 1943 — Tıp talebesinin sayısı diğerlerine nisbetle son derece arttı. Bunun sebeplerinden biri de tıp talebesinin bir müddet için askerlikten muaf tutulmasıdır. Onun için, gençlerin tıbbı tercih etmelerini yalnız bu mesleğe karşı alâka olarak değil, ayni zamanda, cephede çarpışmaya karşı bir alâkasızlık olarak karşılamak lâzım.
Buna mukabil, fen ve tabiat şubelerindeki talebe sayısının azalması insanı telâşa düşürecek mahiyettedir. Tıp talebesine verilen imtiyazın diğer şubelere de teşmili her halde çok iyi olur.

MUSSOLİNİ BEYAZ PERDEDE

18       EYLÜL 1943 — Duçe’nin kurtarılışına dair çok meraklı bir havadis filmi gördüm. Filmde Duçe de oldukça uzun bir müddet perdede görünüyor. Arkasında sivil elbise var. Gayet şaşkın bir vaziyette duruyor. Yüzünde mustarip bir ifade göze çarpıyor.
Bugüne kadar Berlin’den bir milyon kişi tahliye edildi. Teşkilât bakımından bu, muazzam bir muvaffakiyetti!.

ZAYİAT BİL.ÂNÇOSU

20       EYLÜL 1943 — 22 Haziran 1941 den 31 Ağustos 1943 e kadar, Lehistan müstesna olmak üzere, doğu cephesinde verdiğimiz zayiat şu şekilde tesbit edildi:
548,480 ölü (18,512 si subay); 1,998,991 yaralı (51,670 i subay) 354,967 kayıp (11.597 si subay); yekûn 2,902,438 (81,779 u subay).
Tuhafımıza giden bir şey varsa o da şu:
Doğu cephesinden gelen her asker, kendisini Bolşevik askerinden üstün görüyor. Onların iyi çarpışmadıklarını, iyi teçhizli olmadıklarını, askerlik ilminden anlamadıklarını söylüyor. Buna rağmen, biz mütemadiyen geriliyoruz. Bu nasıl oluyor, anlayamıyorum.
«Vadim o kadar yeşildi ki» isimli İngiliz romanını okuyorum. İngilizlerin zihniyetini göstermek bakımından çok mühim bir kitap. Orada, İngiliz milletinin nasıl düşündüğünü, neler hissettiğini görüyoruz. Onun için, İngiltere’nin Bolşevikleşmesi tehlikesini ben şahsen uzak görüyorum. İngiliz zihniyeti, milli an'anelere çok bağlı bulunuyor.

“KENDİMİZE GÜLDÜRÜYORUZ”

21       EYLÜL 1943 — Japonlar Salamaua'nın tahliyesine muvaffak olduklarını bildiriyorlar. Bu «muvaffakiyetli tahliyeler» Mihver devletlerinin başlıca lâkırdısı oldu. Bu tâbiri artık kullan-masak iyi ederiz. Çünkü her seferinde kendimize güldürüyoruz.
Doğu cephesi haritasına bakınca insanın tüyleri diken diken oluyor: Geçen sene bu vakitler elimizde bulunan toprakla bugün hâkim olduğumuz yerleri mukayese edince ne kadar gerilediğimizi açıkça görüyoruz. Çok geriledik.
22       EYLÜL 1943 — Doğu cephesinde vaziyet çok fena. Geri çekilme hareketlerimiz artık intizamını kaybetti. Asker, gayrı muntazam bir şekilde ve süratle geriliyor. Bu yüzden, tabiî bir' çok silâh ve malzeme kaybediyoruz. Yeniden çok buhranlı bir devreye girmiş bulunuyoruz.

MUSSOLİNİ İNTİHARA KARAR VERMİŞTİ

Duçe'nin yakınlarından birisi, onun ne şekilde mahpus tutulduğuna dair tafsilât verdi. Bu zatın anlattığına göre, Duçe kendisinin İngilizlere veya Amerikalılara teslim edileceğinden çok korkmuş ve böyle bir tehlike karşısında kalacak olursa intihara karar vermiş.
23       EYLÜL 1943 — Führer’in genel karargâhına geldiğimiz zaman bizi Borinamı karşıladı. Bu arada bana fena bir haber verdi: Minsk bölgesindeki komutanımız Kube ölmüş. Yatağının altına evvelden yerleştirilen saatli bomba geceleyin patlamış ve adamcağız tam manasıyla parça parça olmuş.
Bu da gösteriyor ki, doğuda işgalimiz altında bulunan yerlerde nasyonal sosyalistler hiç de emniyette bulunmuyorlar. Hayatları her an için tehlikededir ve onları her an ölüm beklemektedir.

«BOLŞEVİK CİNAYET DALGASI»

Dün gece işgal altındaki başka yerlerde de muhtelif kimselere karşı suikast teşebbüsleri yapılmış. Fakat bunlar, pek o kadar mühim şahıslar değil. Hülâsa, Bolşeviklerin yeni bir cinayet dalgası hareketine başlamak istedikleri anlaşılıyor..
Führer bu sabah, her zamanki gibi gene gezintiye çıkarken, beni de çağırdı. Beraber bir müddet dolaştık. Son haftalar zarfında topladığı ve biraz daha iyileştiği görülüyor. Hemen hemen tamamıyla kendine geldi ve eski halini buldu, diyebilirim. Hele geçen seneki hali ile mukayese edilecek olursa farkın çok büyük olduğu derhal göze çarpıyor.
Bunda, hayatındaki değişikliğin her halde büyük bir rolü var. Geçen sene odasına kapamış, hiç bir yere çıkmazdı. Şimdi ise, hiç olmazsa biri sabahleyin biri öğleden sonra olmak üzere iki kere açık havada dolaşmaya çıkıyor.

MIKNATISLI TORPİLLER VE BOMBALAR

Bu sabahki gezintimiz çok iyi geçti. Führer bana iyi haberler verdi: Denizaltı harbinde yeni bir safha başlıyor. Yakında geniş ölçüde hücumlara geçeceğiz.
Yeni tip mıknatıslı torpillerimiz çok iyi netice verdi. Son olarak dokuz muhribin batırılması bu torpiller sayesinde mümkün olmuştur. Führer,  bu torpillere çok ehemmiyet veriyor ve bu hususta büyük ümitler besliyor.
Hava akınlarına gelince: İngilizlerin bombardımanları eski şiddetini kaybetti. Buna, tabiî, Führer çok memnun. Sebebini daha ziyade hava şartlarında buluyor ama, müdafaa tedbirlerimizin eskisine nazaran takviye edilmiş olduğunu da teslim ediyor.
Führer,  mıknatıslı torpiller kadar miknatıslı bombalara da çok güveniyor ve bunların tatbikına başlandıktan sonra düşmana karşı büyük bir üstünlük elde edeceğimize emin bulunuyor.
Miknastılı bombalar yakında filiyat sahasına konulacak. Führer eskiden olduğu gibi şimdi de, İngilizlere karşı şiddetli mukabil hareketlerde bulunmamıza taraftar. İngilizlerin, yaptıkları akınlarda bizim uğradığımız zarara onların da uğratılmasının ve kendilerine güzel bir ders verilmesinin lâzım geldiğini söylüyor. Uçar-bombalar bilhassa bu iş için hazırlanıyor. Hakikaten, bunlarla güzel bir öc alacağız.

İNTİKAM SİLÂHLARI

Führer,  İngilizlere karşı büyük ölçüde mukabil taarruza gelecek senenin ocak ayı sonlarında, olmazsa şubat başında geçebileceğimizi hesaplıyor.
Uçar-bombalarda elektrik şuaı sisteminden ayrılmamız işleri daha fazla kolaylaştırdı. Bu suretle, bomba havada iken İngilizlerin teknik bir usulle mâni olmaları ihtimali de ortadan kalkmış oldu.
Denizaltı muharebeleri inkişaf eder ve intikam silâhlarımız tatbikat sahasına konulabilirse, İngilizleri harpten yorgun düştükleri bir sırada iki taraftan vurmuş olacağız.
Bu suretle, İngilizlerin harp karşısındaki durumlarını belki de kökünden değiştirmek kabil olur.
Bugün ilk defa olarak Führer’den öğrendim: Büyük uçar-bombalarımız 14 ton ağırlığında imiş. Öldürücü bir silâh olduğu muhakkak. Bunların biri Londra üzerine indiği zaman İngilizler kimbilir ne büyük bir korku ve telâşa kapılacaklar!

İNGİLTERE HENÜZ SARSILMADI

Führer,  şimdiki halde müzakere yolU ile hiç bir netice elde edilemeyeceğine kani bulunuyor. Ona göre, İngiltere    henüz kâfi derecede sarsılmamıştır, harpten de lâzım geldiği şekilde yorgun düşmemiştir. Onun için, müzakereye yanaşmaz. Böyle bir teklif bilâkis aleyhimize olur, çünkü İngiltere    bunu, bizim zayıfladığımıza hamledecektir.
Doğudaki vaziyet de, müzakere talebinde bulunmamız için, tabiî, hiç müsait değil. Hâlen, Stalin ağır basıyor. Vaziyete hâkim olanın müzakere teklifinde bulunması kolaydır. Şartları kabul edilmezse taarruzu şiddetlendirmesinden korkulabilir. Fakat zayıf vaziyette bulunan, mütemadiyen gerilemekte olan bir tarafın, müzakerelere hazır olduğunu bildirmesi kabil değildir. Ne kadar müsait şart ileri sürse karşı tarafı razı edemez. Çünkü diğer taraf, onun daha fazla zayıflamasını, dahi müsait şartlar teklif etmesini bekler.
Onun için, bizim şimdi yapacağımız tek şey şudur: Her neye mal olursa olsun, bütün tehlikeleri göze alıp, bu buhranlı safhaya mukavemete çalışmak.
Führer’in ileri için ümidli olduğunu görmek insanın içine rahatlık veriyor. Harbin başındanberi onu nadiren bu kadar hareketli ve canlı görmüşümdür.

MUSSOLİNİ İKTİDARDAN DÜŞÜNCE

Führer,  Duçe'nin ziyareti hakkında bana tafsilât verdi. Duçe’nin Führer üzerinde, son buluşmalarındaki kadar iyi bir tesir bırakmadığı anlaşılıyor. Bunun başlıca sebebi belki de şudur: Duçe bu sefer Führer’in karşısına her türlü kuvvet ve iktidardan mahrum bir insan olarak çıkmış bulunuyor. Onun için, Führer’in onu daha derin bir tetkikten geçirdiği muhakkak. Buna hakkı da var.
Führer,  Duçe’nin şimdi, ilk iş olarak, kendisine ihanet edenlerden intikam almayı düşüneceğini bekliyordu. Halbuki Duçenin böyle bir şeyi düşündüğü bile yok. Bu da onun azim ve iradesinin ne kadar mahdut olduğunu göstermeğe kâfi.

CİANO, ZEHİRLİ MANTAR :

Duçe, Führer ve Stalin gibi ihtilâlci bir adam değil. Üzerinde, kızı Edda’nın ve onun yoluyla damadı Ciano’nun çok fena tesirleri olduğu muhakkak. Edda, Duçe'nin Ciano hakkmdaki fikirlerini kökünden değiştirmeğe muvaffak olmuş. Bunun neticesinde Duçe, Ciano ile barışmış. Yani, bu zehirli mantar yeni kurulan Faşist Cumhuriyetçi partinin de ortasına dikilmiş bulunuyor.
Führer’in Duçeden yana bu derece sukutu hayale uğradığını şimdiye kadar hiç görmemiştim. Führer artık iyice kanaat getirmiş: «İtalya, dün de bir devlet değildi, bugün de değildir, yarın bir devlet olamayacaktır» diyor.
Duçe, bütün bu fena tecrübelerden sonra talihini gene kızı Edda'nın eline teslim ederse siyasî bakımdan kendisine yardım etmenin imkânı yoktur. Çünkü Edda âdi ve alçak kadının biridir.

MUSSOLİNİ HASTA DEĞİL

Hakikatte Duçe hiç de zannedildiği kadar hasta değil. Profesör Morell hiç bir mühim veya tehlikeli hastalık bulamamış. Hele frengi olduğu tamamıyla asılsızmış.
Morell, onda sadece bir deveran bozukluğu bulmuş. Böbreklerinde de fazla çalışmaktan ileri gelen bir muvazenesizlik varmış. Yani, hepimizin az çok mustarip olduğumuz ve bilhassa bu-günün siyaset adamlarında görülen bir rahatsızlık.
Genel karagâhta bugün, büyük bir ahenk içinde geçti. Yalnız Führer’in Duçe'ye karşı duyduğu kızgınlık müstesna. Bu hususta tamamıyla sukutu hayale uğradığı muhakkak.
Duçe’nin, aile bakımından tahlihi olmadığını ve bu yüzden çok şey kaybettiğini söyleyebilirim.
Karısı Rachele, Edda’yı hiç sevmiyor. Ona âdeta düşman gibi, nefretle bakıyor. Bunun sebebini anlamak zor değil.
Birkaç gün evvel Edda Führer’le görüşmeğe geldi. Çok fena bir intiba bıraktığı anlaşılıyor. Führer’den bütün istediği şey, İspanya yolile Cenubî Amerika’ya gitmek için müsaadeden ibaret. Bu münasebetle halledilecek bazı meseleleri var.

EDDA NIN BİR TEKLİFİ

Ciano İtalyadan gelirken 6 milyon liret getirmiş. Edda bunları pesetaya tahvil etmek istiyormuş. Aradaki farkı Führer’e vermeğe kalkışmış. Bu nezaketsizlik Führer’i müthiş kızdırdı.
Ciano hatıralarını yazmak niyetinde. Führer,  bu gibi hatıraların, bizi küçültecek bir tarzda yazılacağını düşünüyor ki. hakkı da var. Ciano da her halde öyle yapacak; zira, aksi takdirde satacak yer bulamaz.
Onun için, Ciano'yu Almanya’dan dışarı bırakmak hiç de faydalı bir şey olmayacak. Hiç olmazsa şimdiki halde bizim nezaretimiz altında kalmalıdır.
Bütün bunlar Duçe nin etrafını ne alçak insanların sarmış olduğunu gösteriyor. Eğer Duçe bazı ailevî mülâhazalarla hareket etmemiş olsaydı, muhakkak ki, Ciano'yu idam ettirir, kızını da kamçı ile döverdi. Halbuki şimdi bunun tamamıyla aksini yapıyor, ailesi efradı arasında herkesin birbirini sevdiğini iddiaya çalışıyor.
Maalesef, İtalya böyle mühim günler yaşarken Rommel apandisit ameliyatı geçirmek zorunda kaldı. Öyle olmasaydı muhakkak ki. Salemo'da vaziyeti kendi kontorlü altına alırdı.

KARAGÂH PARAŞÜT HÜCUMUNA UĞRARSA...

Paraşütçülerin yapmaları muhtemel bir hücuma karşı genel karargâhta kâfi derecede müdafaa tedbirleri alınıp alınmadığını Führer’e sordum. Çünkü, beklenmedik bir anda yapılacak bir paraşüt hücumunun, ne kadar kolaylıkla muvaffak olduğunu Mussolini’nin kurtarılması çok güzel bir şekilde ispat etmiş oldu.
Führer,  genel karargâhtaki emniyet tedbirlerinin eskisine nazaran daha fazla takviye edildiğini bildirdi. Memnun oldum.

İKİ TARAFTAN BİRİLE ANLAŞMAK LÂZIM

Akşam yemeğinde Führer’le beraberdim. Sofra başında kendisiyle muhtelif mevzular üzerinde konuşmak ve birçok bahislere dair fikirlerini öğrenmek fırsatını buldum.
Bu arada sorduğum suallerden biri şudur:
«— Churchill’le müzakerelere girişmek kabil değil midir? yoksa böyle bir şeye yanaşmamayı kat'î bir esas olarak mı kabul ediyorsunuz?»
Führer cevap verdi:
— Churchill. kendi görüşlerine o kadar bağlıdır ve bize karşı duyduğu düşmanca hislere o derece saplanmıştır ki, onunla müzakerelere girişmekten hiç bir fayda çıkmaz. Zira, Churchill’in hareketlerine âmil olan şey, akıl ve mantık değil, nefret ve hissiyattır.
İkisinden birile müzakerelere girişmek zarureti hâsıl olursa Führer,  Stalhı’i tercih edeceğini söylüyor. Fakat, bu görüşmelerin de hiç bir neticeye varmıyacağını biliyor, çünkü kendisinin Doğuda istediği şeyleri Stalin'in vermeyeceğine emindir.
Bu görüşmemiz esnasında Führer e, iki taraftan birile muhakkak anlaşmamız lâzım geldiğini söyledim.
İngiltere    harbten ne zaman bıkkınlık getirecek veya bitap düşecek de anlaşmaya yanaşacak? Bunu tayin etmek, tabiî, güç bir şey. Fakat en nihayet sulh istiyeceği şüphesiz. Onlar da insan, dört sene harbettikten sonra kimsede harbe karşı heves kalmaz. Biz de sulh için büyük bir iştiyak duyuyoruz.
Führer de bu fikirlerime iştirak ediyor.
Göring'in sanat hakkındaki fikirlerini Führer hiç beğenmiyor. Hele Frau Göring'in tiyatro meseleleri üzerinde bilgiçlik taslaması son derece zıddına gidiyor.
Akşam, Mareşal Keitel’in yaş günü münasebetile çay verildi. Sivil olarak bir ben vardım.
Bu generaller toplantısında Führer gene Rusya’ meselesini ortaya attı. Fakat bu mevzu üzerinde benimle konuştuğundan daha kapalı ve ihtiyatlı bir şekilde konuştu.

İNGİLTEREYİ TERCİH ETMELİ

Bu işte benim salâhiyetim olsa, Moskova’dan ziyade Londra ile müzakerelere girişmeyi tercih ederim. Demokrat bir devletle anlaşmak daha kolaydır.
Esasen, İngilizler ruhî bakımdan, harbi seven bir millet değildir. Bundan başka, harpten artık az çok bıkmış vaziyettedirler, hattâ belki bitap bile düşmek üzeredirler.
Halbuki Bolşevikler böyle değil.

EDDA BABASINI TEHDİT EDİYOR

Führer,  Edda Mussolini’nin, babasına yazdığı bir mektubu gösterdi. Bu kadar olur! Edda Mussolini, Bavyeradaki köşkünde vahşi bir kediye dönmüş. En ufak şeye kızıyor, kâse, tabak gibi şeyleri kırıyor, eşyayı parçalıyormuş.
Bu sefer, mektubunda babasından, bir keresinde telefonla konuşamadığı için, bir keresinde de istediği otomobili göndermediği için şikâyet ediyor. Babasına karşı manasız tehditlerde bulunuyor. Kendisine derhal yardım etmezse ve İtalya’ya göndermezse, onu elâlem önünde rezil edeceğini söylüyor.
Böyle büyük bir adamın kızının, babasına karşı bu şekilde hareket etmesi, doğrusu, akıl olacak şey değil.
Edda ve bilhassa Ciano, hakikaten Duçe’yi efkârı umumiye önünde müşkül vaziyete sokacak mahiyette bir şey biliyor mu? Ben de, Führer de bunu çok merak ediyoruz. Edda'nın her halde bir bildiği var. Aksi takdirde böyle bir tehdit mektubu yazamazdı.
Eğer hakikaten ortada öyle bir sır varsa, faşizm muammasının halli kabil olacak demektir. Duçe niçin daima Ciano’nun sözünü dinlemiştir? Bunu anlamanın imkânı yok. Sırlar açığa vurulacak olursa her halde bunu anlamak kabil olacak.
Muhakkak olan bir şey varsa o da şu ki, bu mektup yalnız Edda'nın aleyhinde değil, ayni zamanda Duçe’nin de aleyhinde bir vesikadır.
Duçe, kızını nasıl terbiye etmiş ki, böyle bir zamanda babasına bu şekilde bir mektup yazabiliyor!
Ciano'nun İspanyaya kaçmasına müsaade etmemesini Führer’e söyledim ve bu hususta nazarı dikkatini çektim. Çünkü Edda bu hususta müsaade vermesi için Führer’e mütemadiyen ısrar ediyor.
Edda, kendi iddiasına göre, kocasından ayrılmak niyetinde imiş ve onun İspanyaya gitmesini bunun için istiyormuş. Halbuki Ciano'nun niyeti başka: İspanyaya gidecek ve orada hatıralarını yazacak.
Bu hatıraların ne gibi şeyler olacağını tahmin etmek zor değil. Gayet eminim ki, bu pis alçak adam buradan ayrılalı daha bir ay olmadan bizim aleyhimizde yazmağa başlayacaktır.
Ciano faşizm hareketinin şeytanı, İtalyanın baş belâsıdır.
Führer,  Duçe’ye, hiç olmazsa kendi ailesinde nizamı temin etmesi için ısrarda bulunuyor.

HİTLER, CİANO’NUN KENDİSİNE TESLİM EDİLMESİNİ STİYOR

Yukarı Bavyerada Ciano’ların komşusu olan Johst (Bir romancı) Führer’e birkaç mektup göndermiş. Onların neler yaptıklarına, nasıl yaşadıklarına dair malûmat veriyor. Umumiyetle onların hayatlarını son derece ayıplıyor. Asıl keşfettiği mühim şey şu: Bunların ikisi de tam mânasıyla değersiz kimseler; başka zaman olsa bunların hapse atılmaları icap ederdi, diyor.
Duçe Ciaııo’yu kendisine teslim etse, Führer çok memnun olacak. Yapacağı şey gayet basit: Ciano'yu derhal duvara yapıştıracak, karısı Edda'yı da ıslahhaneye gönderecek. Edda orada, her halde, kısa bir zamanda aklını başına toplar.

MAFALDA YAKALANDI

Emniyet teşkilâtımız Prenses Mia ile Prenses Mafalda’yı tevkife muvaffak oldu. İkisi de Savoya’da yakalandılar. Bu hususta verilen malûmata göre, Prenseslerin son derece küstah davrandıkları, etrafındakileri tahkir ettikleri anlaşılıyor. Fakat gönderilecekleri yerde iyi bir ders görecekleri muhakkak.
Generaller, ayrıldıkları zaman vakit, gece yarısını hayli geçmişti. Onlar gittikten sonra Führer,  beni yanına çağırdı. Gene başbaşa görüşmek imkânını buldum. Harita odasında dört saat konuştuk. Bir çok meseleleri gözden geçirdik. Bu arada İtalyan meselesini de bizim icin en mühim olan cephelerinden ele aldık. Karşılıklı münakaşa ettik, mütalâalarımızı ileri sürdük.

CİANO'NUN ELİNDEKİ SİLÂH

Führer’e göre, bir vakitler bizi tek başımıza bırakmayı ve aradaki anlaşmayı kale almamayı bizzat Duçe bile aklından geçirmiştir. Bu hususta elinde delil yok ama, kanaati gayet kuvvetli. Ciaııo ile karısının, Duçe'yi tehdit ederken güvendikleri sırrın bu olabileceğini söylüyor.
Duçe, hakikaten böyle bir şey düşünmüş olabilir. Fakat ben, Ciano ile Edda’nın, onu, ifşa ederiz, diye korkuttukları sırrın bu olduğunu zannetmiyorum. Bence, Edda'nın, babasına yazdığı tehdit mektubunda ima ettiği sır başka bir şey olacak. Benim kanaatime göre bu, ya cinayet gibi mühim bir suçtur, yahut da, ifşa edildiği zaman kendisini İçtimaî ve siyasî bakımdan müşkül vaziyete sokacak bir sırdır. Belki de bir aşk macerası, yahut bir para meselesidir.
Hasılı, bu iş son derece garip bir şey olsa gerek. Onun için, bizim, bu meseleyle ilgili olanların hepsini sıkı bir tarassut altında bulundurmamız ve bir felâkete meydan vermemeğe çalışmamız lâzım.

«MUSSOLİNİ’Yİ HER NE KADAR SEVERSEK DE...»

Bu işe evvelâ Duçe’nin siyasî nüfuzunu yavaş yavaş kırmakla başlamalıyız. Kendisini şahsen çok sevebiliriz; bize yaptığı hizmetleri takdir edebiliriz. Fakat, her şeyin bir haddi vardır. Bilhassa Almanya’nın menfaatleri bahis mevzuu olunca bu sevgi ve takdir ancak bir yere kadar gider dayanır; ondan ötesine gidemez.
Edda Mussolini, babasına yolladığı o tehdit mektubile eğer edebiyat yapmıyorsa ve bu işin hakikaten bir aslı-esası varsa ihtimalki faşizmin sırrı da bu meselede gizlidir. Bana kalırsa, bir gün olacak, nihayet bu meseleyi öğreneceğiz. O zaman, şimdi bizce meçhul olan bir sırrı halletmiş ve bir çok şeyleri hakikî çehreleriyle  görmüş olacağız.

İNGİLTERE, UÇAR BOMBANİN SIRRINI ÖĞRENDİ

24       EYLÜL 1943 — Uçar bombalarımız sade İngiltere’de değil, bütün dünyada büyük bir akis uyandırdı. Muhtelif memleketlerden aldığımız haberlerde, bu bombaların hâsıl ettiği tesirin çok büyük olduğunu görüyoruz. Uçar bombalar hakkında halk arasında bir takım rivayetler almış yürümüş.
Ayrıca Churchill’in Avam Kamarasında bu hususta söylediği sözler de, uçar bombalar hakkındaki intibaı kuvvetlendirdi. Onları daha mühim bir silâh haline getirdi. Şimdi bütün dünya bundan bahsediyor.
Diğer taraftan, bazı Londra gazetelerinde, İngilizlerin uçar bombaların mahiyeti hakkında umumiyet itibariyle fikirleri olduğuna dair bir takım yazılar çıktı. Bu hususta esaslı malûmat verilmiyor ama, uçar bombanın İngilizler için bir sır olmaktan çıktığı işaret ediliyor.

MOSKOVA BERLİN GÖRÜŞMELERİ

Berlin’Le Moskova arasında sulh müzakerelerinin başladığına dair ortaya bir takını söylentiler çıktı ve bu rivayetin günden güne bütün dünyaya yayıldığı görülüyor. Tabiî, bu haberler baştanbaşa uydurma; hiç bir aslı esası yok. Fakat, bu da gösteriyor ki, Stalin, giriştiği sinir harbini daha fazla kuvvetlendirmek niyetinde.
Denizaltı harbini canlandırıp tekrar büyük muvaffakiyetler kazanırsak çok iyi olacak. Karada değilse de hiç olmazsa denizde düşmana galip gelsek bari. Bu zaferin sonunda koca bir krallık var.
25       EYLÜL 1943 — İngilizlerle Amerikalılar Napoli’yi ateşe verdiklerini ilân ederek övünüyorlar. Bu harbte kültür ve medeniyete karşı yapılan bu gibi vahşice hareketlerden dolayı insanın sevinç değil, teessür duyması lâzımdır. Hiç şüphe yok ki. gelecek nesiller, Avrupa’yı sürüklediğimiz felâket ve harabiden dolayı bizi lânetle anacaktır.
Esir düşen veya ölen Kızılordu askerlerinin, memleketteki ailelerine, ahbaplarına yazdıkları mektuplardan bazısını gösterdiler. Bu mektuplarda, onların hakikî bir mücadele zihniyetile çarpıştıklarını ispat eder mahiyette noktalara tesadüf ediliyor. Hiç birinde bıkkınlığa delâlet eden bir satır veya ima yoluyla olsun bir işaret bulunmuyor.
Bir kısım katolik ve protestan rahibi idama mahkûm edildi. Bunların suçu, Alman ordusunu ve ordu mensuplarını son derece fena şekilde tahkir etmiş olmaktır.
«Dik Yokuş» isimli kitabımın dizilmesine başlandı. Yalnız bu kitaba, geçen seneki bir çok makale ve nutuklarımı alamadın: çünkü, bunlarda istikbale dair yanlış tahminler yürüttüğüm görülüyor. Bu gibi yazıları bugün çıkacak bir kitaba koymak tabii doğru olmazdı.

İNGİLİZ KABİNESİ DEĞİŞTİ

26       EYLÜL 1943 — Churchill kabinesini yeni baştan kurmağa mecbur oldu. Kabineye aldığı yeni simalar arasında Beaverbrook var. Churchill ona Mührühas Bakanlığını vermiş. Bu (ayinin asıl mânası henüz anlaşılmadı.
Bombardımanlarda evini, eşyasını, hâsılı bütün malını, mülkünü kaybetmiş olanlara birer madalya verilmesini düşünüyorum. İleride, bombardıman felâketzedelerine emlâk ve eşya verilecek olursa, buna kimin hakkı olduğunu tesbit etmek, bu suretle kolaylaşacak.
29       EYLÜL 1943 — Esir düşen Amerika’n hava subaylarına sorulan suallere ve verdikleri cevaplara dair bir rapor aldım. Cevaplar hiç de Amerika’n hava kuvvetlerinin lehinde değil. Ver-dikleri cevaplardan, onların mümkün olduğu kadar çabuk memleketlerine dönmek istedikleri anlaşılıyor.

«İNTİHAR SEYAHATLERİ.»

Gene bu rapordan anlaşıldığına göre Avrupa’daki ihtilaflı meseleler bu Amerikalıları alâkadar etmiyor. Hiç birinin bunlara ehemmiyet verdiği yok. Yani harbe karşı bir heyecan duymuyorlar; mücadele zihniyetinden mahrum kimseler.
Amerika’lı havacılar, Almanya üzerine yapılan akmlarda uğradıkları kayıplardan da şikâyet ediyorlar. Almanya’ya yapılan her uçuşu «intihar seyahati» saydıklarını söylüyorlar.
Churcnill, bana kalırsa. Beaverbrook'u kabinesine hususî bir vazife ile Moskovaya göndermek için aldı.
Hakikaten, Beaverbrook eskidenberi İngiltere    ile Sovyetler arasında bir anlaşma yapılmasına taraftardı. Onun için, Beaverbrook'un kabineye alınması Churchill'in, hiç olmazsa şimdiki halde ve ne şerait altında olursa olsun Londra ile Moskova arasında bir anlaşma yapmak arzusunda olduğuna delil sayılabilir.
(1943 senesi Ekim ayına ait hatıralar noksandır.)

RUSYA’, AVUSTURYAYA İSTİKLÂL VERİLMESİNİ İSTİYOR!

2 KASIM 1943 — Stalin de Almanya’nın kayıtsız, şartsız teslim olması hakkında Churchillle Roosevelt'in yaptıkları teklifi kabul etti. Şimdi o da, Almanya ile başka türlü sulha yanaşmayacağını söylüyor.
Bundan başka Stalin şunları da istiyor:
Almanya ile İtalya, «harp suçluları» nı onlara teslim edecekler. Avusturyaya tekrar istiklâl verilecek. İtalya’da faşizm tamamıyla imha edilecek.
Müttefiklerin sulh projeleri arasında sulhu korumak için bir teşkilât kurulması da var.

DOĞU SEFERİNİN BİLÂNÇOSU

Doğu cephesindeki zayiatımıza dair yeni malûmat aldık. Buna göre,  11-20 ekim arasındaki on gün içinde 9279 kişi ölmüş, 39,540 kişi yaralanmıştır; 5225 kişi de kayıptır.
Bu rakamlar hakikaten çok fazla. Böyle giderse daha fazla dayanamayız.
Doğu seferi bize ölü. yaralı ve kayıp olmak üzere 3 milyon kişiye mal oldu.
Bunu kimse inkâr edemez. Bir yolunu bulup bu bitmez tükenmez kanlı maceradan kurtulmanın çaresine bakmak lâzım. Yoksa, yavaş yavaş kan kaybederek, nihayet mahvolacağız.
Harp esirlerinin, Amerika’daki maneviyat hakkında sorulan suallere verdikleri cevaplara dair bir rapor aldım. Bu rapordan anlaşıldığına 'göre, Amerika’n halkı harpten İngilizler kadar bıkkınlık getirmiş değiller. Yiyecek bakımından dâ fazla sıkıntı çekmiyorlar. Yalnız, işçi grevleri tehlikeli olabilir.

MANALI HABERLER

İngilizlerle Amerikalılar Berlin’de Hitler idaresini devirmek üzere bir generalin suikast hazırladığına dair ortaya gene bir haber çıkardılar. Bu bende bir şüphe uyandırıyor: Düşmanın, Almanya’da dahilî bir buhran olduğuna dair ne zaman ortaya bir haber atarsa generallerden bahsetmesi bir tesadüf olmasa gerek. Bıında her halde başka bir sebep olacak.

CİANO TEVKİF EDİLDİ

4          KASIM 1943 — Ciano, Führer’in emri üzerine resmen tevkif edildi ve askerî bir hapishaneye gönderildi. Duçe de kızı Edda'vı bir sanatoryuma yolladı. Yapabileceği en iyi şey de buydu zaten.
Yabancı işçiler yüzünden Alman kanının bozulduğuna dair bir rapor aldım. Yabancı erkek işçilerle Alman kadınları veya yabancı kadın işçilerle Alman erkekleri arasındaki münasebetten meydana gelen gayrimeşru çocuklar rekor kıracak dereceyi buldu. Bununla beraber, rakamlar fazla bir endişe uyandıracak mahiyette değil.

HAVA AKINLARI ŞİDDETLENİYOR

7 KASIM 1943 — Düşman, hava akınlarına daha büyük şiddetle devam edeceğini bildiriyor. Bu tehdit boş olmasa gerek. Bence, düşman, eğer imkân bulursa bunu yapacaktır.
Yalnız dünkü akında 30 avcı tayyaresi kaybettik. Bu, büyük bir kayıptır. Ayni şekilde kayıplara uzun müddet tahammül edemeyiz.
Amerika’n avcı tayyareleri bizimkilerden çok üstün. Hava muharebelerinde düşmandan aşağı kalışımız bizim için hakikaten çok haysiyet kırıcı bir şey. Düşman her ay yeni bir usul tatbika başlıyor. Buna karşı müdafaa ve mukavemet tedbirleri almamız haftalarca, hattâ bazan aylarca sürüyor.
Almanya’nın bu kadar şiddetli bombardımanlara uğraması askerlerin de maneviyatını kırıyor. Fakat, bir yandan da düşmana karşı duydukları nefreti arttırıyorlar.

RUSYA’DAN GELEN MEKTUPLAR

Sovyetler Birliğindeki esirlerimizin gönderdikleri mektuplar bizi hayli zor bir duruma düşürdü. Artık eskisi gibi bir iki s üz tane değil, binlerce, on binlerce mektup geliyor.
Halk üzerinde bıraktıkları tesiri de inkâr etmeğe imkân yok. Mektupları sahiplerine vermezsek olmaz. Fakat, verince de Sovyet propagandasına meydanı boş bırakmış oluyoruz. En iyisi mektupları vermeli, fakat bunlarla güdülen gaye hakkında resmen beyanatta bulunmalı.

GÖRİNG NİHAYET KONUŞTU

9          KASIM 1943 — Bu akşam Göring radyoda iki buçuk saat süren bir nutuk verdi ve hava muharebeleri vaziyetini izah etti. Fakat bu nutkun halk üzerinde kendisinin beklediği kadar bir tesir hâsıl etmediği muhakkak.
Göring nutkunda, İngilizlerin bu hava akınlarına bizim daha önceden mukabele ettiğimizi, 1940 sonbaharında İngiltere    üzerine yaptığımız akınlarla bu bombardımanların acısını kat kat çıkardığımızı söyledi.
Bu tabiî, çok boş bir lâkırdı.
Göring bir alay yeni silâhlardan ve yeni tayyare modellerinden de bahsetti. Halbuki bunların ne zaman yapılacağı malûm değil. Hepsi istikbalin karanlıklarına gömülmüş şeyler.
Göring’in nutkunda, söylediklerine kendisinin de inanmadığını gösteren bir eda vardı ve sözleri hiç de halka itimat verecek mahiyette değildi.
Akşam yemeğinde Göring’Ie uzun uzun görüştüm. Sofrada, etrafındakilerle eski ahbaplıkları tekrar canlandırmağa çalışıyordu. Göring şahsan son derece sevimli bir insandır. Kendisine lâzım gelen iş arkadaşlarını bulamamaktan dolayı ıstırap çektiği açıkça görülüyor.
Gece Führer’le beraber Führer’ban'da (Bu bina Münich’tedir.) toplandık. İtalyanın işgali altındaki kısımlarına dair bu toplantıda çok garip şeyler işittim.

MUSSOLİNİ KUKLA ROLÜNDE

Duçe, baştanbaşa bir gösteriş hayatı yaşıyormuş. Etrafa, hakikat havasına hiç uymıyan bir tavırla dolaşıp duruyormuş.
Şimdi onun düşüncesi şu: İtalyan milletini, tekrar bizimle ayni safta yer alıp dövüşmek için ikna edebileceğini sanıyor.
Fakat, Duçe’nin İtalyadaki nüfuz ve itibarı çok kırıldı. Bilhassa, metresile olan münasebetleri onun aleyhinde bir takım dedikodular çıkmasına sebep oldu. Bu kadını ona Sepp Dietrich bulmuştu.

HİTLER DE KONUŞTU

11       KASIM 1943 — Führer’in Münich'te verdiği nutukta, İngiltere’den intikam alınacağı hakkındaki sözleri, istediğimiz tesiri yaptı. İngiliz milleti şimdi büyük telâş ve huzursuzluk içinde bulunuyor. Bilhassa, bu intikamın nasıl alınacağını bilmedikleri için korkuyorlar ve akıllarına türlü türlü ihtimaller getirerek endişe duyuyorlar.

STALİN İN TEHDİDİ

12       KASIM 1943 — Gayet mahrem bir yerden öğrendim: Moskova konferansında Stalin şimdiye kadar 16 milyon insan kaybettiğini, ikinci bir cephe açılmazsa harbe devam edemeyeceğini, İngiltere    ile Amerika yardım etmezlerse Sovyetlerin Almanya ile tek başına sulh yapmaya karar verdiğini bildirmiş.
Bunun karşısında, Eden'le Cordell Hull, tabiî, hemen boyun eğmişler.
Bugün harp halinde olan büyük devletlerin hepsi, evvelce giriştikleri taahhütlerden kurtulup da, saflarını yeniden tayin etmek imkânını bulsalar, yirmi dört saat içinde dünyanın çehresi baştanbaşa değişir.

«EĞER MAĞLUP OLURSAK...»

13       KASIM 1943 — İngiliz gazeteleri Almanya’nın harp tazminatı olarak istenilen şeyler hakkında ilk defa olarak neşriyatta bulunuyorlar. İngilizlerin talepleri o kadar fazla ve aşırı ki, insan gayriihtiyarî: «Biraz daha zayıflayacak olursak kimbilir daha neler istiyecekler!» diye düşünmekten kendini alamıyor.
Mağlûp olduğumuz takdirde bizi ne gibi bir akıbetin beklediğini Alman milletinin idrâk etmesi gerek.
14       KASIM 1943 — Hele şükür! Göring artık halk arasında sık sık görünmeğe başladı. Son zamanlarda üzerine bir uyuşukluk gelmiş, insanlardan kaçar bir hal almıştı. Şimdi bu halden kurtulduğu anlaşılıyor.
15       KASIM 1943 — Düşman basınında, Alman generallerinin sulh yapmak arzusunda olduklarına dair yeniden bir takını haberler çıkmaya başladı. Bu iddialarla beraber gene ayni isimler tekrar ileri sürülüyor.
Bu iş beni bir hayli şüphelendiriyor. Muhakkak ki, düşman gazetelerinde adı geçen kimseler, boşboğazlık etmiş, şu veya bu vesile ile ağızlarından bazı lâkırdılar kaçırmış olacaklar.

STALİN’İN EMRİNDEKİ ALMAN GENERALLERİ

16       MAYIS 1943 — Bir kısım Alman generallerinin, bilhassa aristokrat sınıfından olanların, kendilerini Stalin’in emrine vermeleri çok hazin bir şey. Bunlar, Moskovada kurulan «Serbest Almanya komitesi»nde vazife almışlar.
Bunun bize büyük bir zararı dokunacak. Alman generallerinin siyaset mefhumundan mahrum olduklarını bu hâdise bir kere daha ispat ediyor.
17       KASIM 1943 — Sovyet esirleri arasında mütemadiyen bir şayia dolaşıyor: Almanya ile Sovyetler Birliği anlaşacak ve İngiltere    ile Amerika’ya karşı harp edeceklermiş.
Diğer taraftan, İngiliz ve Amerika’n esirleri de başka bir rivayet çıkarmışlar: Onların iddiasına göre de, Almanya ile Anglo-Saksonlar bir olup Sovyetler Birliğini mahvedeceklermiş.
Bütün bunlardan anlaşılan bir tek şey var ki, o da şu: Bugün bize karşı harp edenlerin hepsi evvelâ Almanya’yı mağlûp etmeyi düşünmekle beraber, ondan sonra da birbirlerine karşı harp etmeyi ve bunda bizi kendilerine yardımcı olarak kullanmayı tasarlıyorlar.

ESİRLERE KARŞI HALKIN HAREKETİ

19       KASIM 1943 — Bazı sınıf halkın, İngiliz esirlerine karşı takındıkları tavırdan şikâyet ediliyor. Bu hareketlerin Alman milletinin ağırbaşlılığına yakışmadığı bildiriliyor.
Bu şekilde hareket ederek, milletin şerefini düşüren kimselerin derhal mahkemeye verilip ağır hapis cezalarına çarptırılmaları için emir verdim.
21       KASIM 1943 — Sovyetler, harpten sonra, Almanya’dan 10            milyon işçi istediklerini tekrar bildiriyorlar. Harbin zararlarını kapatmak için beş senelik bir imar plânı tatbik edeceklermiş. On milyon Alman işçisini de bu işlerde kullanacaklarmış.
Harpten sonra da askerlerimizin, evlerine dönemiyeceklerini. kürek mahkûmları gibi Sovyetler Birliğinde çalışmaya mecbur edileceklerini düşündükçe bütün Alman kadınları büyük bir teessür duyuyorlar.

BAŞBAKANLIK BİNASI YANIYOR

24       KASIM 1943 — Bu sabah erkenden, endişelerle dolu bir gün başladı.
Evvelâ. Berlin’deki vaziyet hakkında umumî bir fikir almak için dolaştım. Manzara pek feci. Almaııyanın başşehrine İngilizlerin bir tek akında bu derece zarar verebilmelerini bir türlü anlayamıyorum.
Bilhassa Wilhelmplatz'in manzarası son derece yürekler acısı. Her yer alev alev yanıyor.
Schaub (Hitlerin yaveri.) bana telefon etti, Başbakanlık binasının uğradığı feci hali anlattı. Führer’in dairelerini ateşe karşı muhafaza edebilmek için canla, başla çalışmış, fakat zarar görmesine gene mâni olamamış. Bina dışarıdan, hiç bir zarara uğramamış gibi görünüyorsa bunda muhakkak ki, Sehaub'un müdahalesi âmil olmuştur.

GOEBBELSİN EVİ DE HARAP BİR HALDE

Hermann Göring caddesinde bulunan bizim evde de vaziyet pek feci. Bütün ev su içinde. Oturmanın hemen hemen imkânı yok. Ne ateş yakabiliriyoruz, ne de içecek su bulabiliyoruz. Bütün odalar pis bir duman içinde.
Magda (Goebbels'in karısı), kurtarabileceği kadarını kurtarmak için Berlin’e geldi. Yolculuk intibaları çok feci.
İngilizlerin bu sinir yıpratıcı harp usullerinin kurbanı olan halk hakikaten acınacak bir halde.

BERLİN ÜZERİNE YENİ BİR AKIN

Günde yarım saatten fazla uyuyamıyorum. Vakit bulup da biraz yatabiliyorsam, yarım saat ya geçiyor, ya geçmiyor, iş icabı tekrar uyanmağa mecbur oluyorum.
Haber aldığımıza göre, İngiliz bombardıman filoları, Berlin’e doğru geliyorlar. Bunların külliyetli miktarda oldukları da ayrıca bildiriliyor. İkinci bir darbeye daha uğrayacağımız anlaşılıyor. Buna da mukavemet etmek gerek...
Annemle kaynanam da Moabit'teki evlerini ve eşyalarını tamamıyla kaybetmişler. Bombardımandan yalnız canlarını kurtarmak kabil olmuş. Dört buçuk milyonluk bir şehrin uğradığı bu felâket içinde biz de hu kadar bir kayıp vermişiz, çok mu?
Hücum, tehlike düdükleri öttükten az sonra başladı. Bu seferkinde yangın bombalarından ziyade infilâk bombaları attılar. Potsdamer Platz (Berlin’in en kalabalık meydanı) ta harap olmadık bir şey kalmadı. Sarsıntı o derece kuvvetli îdi ki, bizim bulunduğumuz sığmak bile, yerin altında bir hayli derinlikte olmasına rağmen, sallandı.

TAM BİR CEHENNEM HAYATI

Alman avcı uçakları maalesef 20 dakika geç geldiler. Bu suretle, İngilizler büyük bir üstünlük kazanmağa fırsat bulmuş oldular. Bizimkiler, bir yanlışlık daha yaptılar: Bu yirmi dakika zarfında uçaksavar toplarımız da ateş etmediler. Çünkü bizim avcı tayyarelerinin geldiğini sanıyorlar ve ateş ederlerse onlara gelir diye korkuyorlardı.
Adeta cehennemde yaşıyor gibiyiz: Hükümet mahallesinde mütemadiyen mayınlar, bombalar patlıyor. Mühim binalar birer birer yanmağa başlıyor.
Bunlara karşı tedbir almak için uğraşırken insan aklını kaybedecek gibi oluyor. Üzüntüden ve yorgunluktan başını ağrıyor. Fakat, yapılacak bir şey yok. Ne yapalım; katlanacağız.

«SEYDLİTZ'İN YÜZÜNE TÜKÜRSEM...»

Hayatımın en fena gecelerinden birini geçiriyorum.
General von Seydlitz’in Moskova radyosunda verdiği nutku okudum. Bu asilzade aristokrat, Alman ordusunun en alçak adamıymış. Bir gün karşı karşıya gelsem de yüzüne tükürsem başka bir şey istemem.
Berimde halk İngilizlere karşı büyük bir nefret besliyor. İngiltere’ye karşı esasen eskidenberi duyulan nefret son bombardımanlar üzerine büsbütün artmış bulunuyor.

BERLİN PERİŞAN BİR HALDE

25       KASIM 1943 — Berlin’ üzerine yapılan ikinci büyük bombardıman akını da birincisi kadar şiddetli oldu ve İngilizler bu hücumdan pek ucuz kurtuldular.
Şehrin vaziyeti çok perişan. Elinden iş gelebilecek herkesi yangınları söndürmek için seferber etmekten ve yağmur yağmasını beklemekten başka bir şey yapamıyoruz.
İptidaî bir hayat yaşamayı da yavaş yavaş öğreniyoruz. Göring caddesi gibi bir yerde bile sabahları ııe su bulmanın imkânı var, ne ışık, ne de hararet. Tıraş olmak, yıkanmak kabil değil. Sığmakta şamdanla oturuyoruz.
Sabaha karşı, müthiş bir başağrısıyla uyandım. Bu seferki ağrı bundan evvelkilerden de fecidi. Bütün gün devam etti. Fakat, çaresi yok. Çalışmam lâzım.
İşlerimi de bir türlü istediğim gibi göremiyorum: Bütün telefon hatları kesildi. Dışarısıyla temas ancak elden mektup göndermekle kabil.

SİNİRLERİ TAKVİYE İÇİN BİR ÇARE

Bakanlıkların çoğu bombardımanlardan yandı, yıkıldı. Bakanları, şube müdürlerini bulmak çok zor oluyor.
Şehrin bir çok yerlerinde vaziyet henüz pek karışık. Berlin’de 400 bin kişi yersiz, yurtsuz kaldı.
Berlin’lilere haftada 50 gram fazla et verilmesini emrettim. Ayrıca adam başına on sigara dağıtılacak, şeker, şekerleme gibi şeyler de verilecek. İnsanın karnı doyar da sinirleri dinlenirse bu gibi vaziyetlere biraz daha mukavemet gösterebilir. Bugün, hakikaten, sinirler son haddine kadar gerilmiş bulunuyor.
Tahminlerin aksine olarak, ölenlerin sayısı hamdolsun pek az. İlk bombardımanda 1500, İkincisinde 1200 kişi ölmüş.
Yiyeceksiz kalmış değiliz. Fakat şimdiki halde bunları dağıtmak imkânından mahrum bulunuyoruz.
Düşman basınında hava akınlarına dair çıkan yazılar küstahlık sahasında şaheser sayılacak mahiyette şeyler. Bombardımanlardaki muvaffakiyetleri ileri sürerek övündüklerini gördükçe insan çıldıracak gibi oluyor.

İNGİLİZ KRALININ NUTKU

Düşmanın şimdi bütün ümidi bizim maneviyatımızı kırmada. Bunun için, Berlin’lilere hitabta bulunarak, karşılarındaki tehlikeyi kendilerine haber verdim.
Bütün bu meseseler karşısında, İngiliz Kralının parlâmentoda verdiği nutuk ne kadar zayıf kalıyor! Kralın sözleri son derece manasız ve çocukça cümlelerden ibaret.
Meselâ: «İngiltere    zaferi Allah’ın inayetiyle kazandı» diyor. Sonra, çarların katili Stalin'den sitayişkârane bir şekilde bahsediyor. İngiliz silâhlarını göklere çıkarıyor. Fakat bu silâhları İngilizlerin bilhassa şehirlerdeki evleri yakıp yıkmakta kullandıklarım söylemiyor.
İnsan bu riyakârlığı gördükçe kanı beynine sıçrıyor.
26       KASIM 1943 — İngilizler, Almanya üzerine yaptıkları şiddetli hava akınlarının kabahatini bize yüklemeğe çalışıyorlar ama, muvaffak olamıyorlar. Almanya’da herkes, bu işe evvelâ İngilizlerin başlamış olduğunu biliyor. Dökülen kanlardan doğrudan doğruya onlar mes'ul.
Bugün öğleden sonra Başbakanlık binasını gezdim. Bina baştanbaşa son derece feci bir durumda. Vaktiyle o kadar güzel ve bilhassa bizim için o kadar kıymetli olan odalar şimdi ya yanmış, yıkılmış bir halde, yahut da su içinde.

DOĞUDA SON TAARRUZ

27       KASIM 1943 — Doğudaki vaziyete gelince; düşman bu bahiste bizi olduğumuzdan kuvvetli görüyor.
Doğu.la giriştiğimiz son taarruz âdeta çamura saplandı. Hiçbir netice vermeden olduğu yerde kaldı. Halbuki biz bu taarruzdan çok şeyler umuyorduk.
Bu sene talihimiz görülmemiş derecede fena gidiyor.
Yalnız hamdolsun, on günden beri pek fazla zayiat vermiyoruz. Bu müddet zarfında, 180 i subay olmak üzere 6473 kişi öldü. Yaralananlar 26,000, kayıp da 3800 kişi. Tahammül pdilir bir zayiat.
Fakat, hastalık salgınları gittikçe artıyor. Bundan başka., ordunun maneviyatı da, sıhhati gibi yavaş yavaş kaybolmakta. Bilhassa mütemadiyen gerilememiz maneviyatı son derece bozdu.

İNGİLTEREYE MUKABELEYE İMKÂN YOK!

Öğleyin Speer'le uzun uzun görüştüm. Hava muharebelerinde yapmayı düşündüklerimiz hakkında onun pek ümidi yok. Çünkü, İngiltere    üzerine mukabil hava hücumlarına ancak martta başlayabileceğiz. Halbuki en geç şubatta başlamayı umuyorduk. Bu tarih gittikçe geriye atılıyor.
Vaziyetin en feci tarafı bence bu. İngilizlere derhal bir darbe indirebilseydik ne iyi olurdu! Fakat, meseleyi hangi tarafından ele alırsak alalını, buna imkân olmadığını görüyoruz.
Schaub bana Führer’in hususî dairelerini gezdirdi. Buraları tamamıyla harap olmuş.

İNGİLİZLERE YANLIŞ KANAAT VERMEK İÇİN

28       KASIM 1943 — İngilizler, Berlin’e verdikleri zararı haddinden fazla büyültüyorlar. Bununla beraber, gazetelerimizde bunlara dair yalanlama neşrini yasak ettim. Çünkü, İngilizler Berlin’in mahvolduğuna ne kadar çabuk kanaat getirirlerse şehre karşı hücumlarından o kadar erken vazgeçerler.
Bu akşam «Calais askerî radyosu» isimli yayın bizi epey endişeye sevkedecek haberler verdi. İngiltere’den geldiği muhakkak kak olan bu haberlerden anlaşılıyor ki, İngilizler Berlin’de nereleri yıktıklarını, nereleri yıkmadıklarını çok iyi biliyorlar.
Londra, Berlin’de bir milyondan fazla insanın öldüğünü bildiriyor. Bu, tabiî, manasız bir iddia. Şimdiye kadar yapılan Uç şiddetli bombardımanda 34 bin kişi öldü. Fakat, bu hususta da İngilizler Berlin’de canlı mahlûk kalmadığını sansınlar; böylesi bizim için daha iyidir.

BORMANN ENDİŞEDE

30       KASIM 1943 — Bormann'la bazı şahsî meseleler üzerinde görüştüm. Harbin gidişinden endişe duyduğunu söylüyor. Fakat Führer’i herhangi bir hususta karar vermeğe sevketmek pek güç. Harbi sade maneviyat kuvvetile kazanmak tabiî, kabil değildir. Silâh ve adanı da lâzım.
Halbuki bizim silâh istihsalâtımız hava akınlarından oldukça büyük zarar görüyor.
5          ARALIK 1943 — İngiltere’deki dahilî vaziyet hakkında Lizbon yoluyla mühim bir rapor aldık.
Bu rapora göre, İngiltere’de ve bilhassa Londra’da, bizim intikam hareketine geçeceğimizden dolayı herkes büyük bir korku hissediyormuş. İngilizlerin vicdan azabı çektikleri anlaşılıyor. Yaptıklarının kendi başlarına gelmesinden korkuyorlar.

ÜÇLER KONFERANSI

İngiliz gazetelerine göre, Üç Büyükler konferansında Almanya’ya karşı son derece mühim askerî plânlar kararlaştırılacakmış. İngilizlerle Amerikalılar Stalin’den Sovyet topraklarında üs istemişler, bu suretle Almanya’yı doğudan da bombardıman edeceklermiş.
Churchill gene doğu Almanya’yı Lehistana bırakmak niyetinde. Çünkü Sovyetler de doğu Lehistanı istiyorlar. Bu suretle, Lehistana tavizat verilmiş olacak.

«STALİN SÖZÜNÜ TUTMIYACAK»

İngiliz siyasetini idare edenlerin, Rusya’nın böyle bir şeye razı olacağını zannedecek kadar aptal ve kısa görüşlü olabileceklerini bir türlü havsalam almıyor. Bence, Stalin, İngiltere    ve Amerika’ya verdiği sözleri hiç de tutmak niyetinde değil.
Dün gece Leipzig'e yapılan hava akını son derece şiddetli ve müessir oldu. Şehir, böyle bir hücuma karşı hazırlıklı değildi. Bilhassa itfaiye teşkilâtı çok noksandı.
150-200 bin kişi yersiz, yurtsuz kaldı.
6          ARALIK 1943 — Bir habere göre, İngilizler, önümüzdeki bahara, Alman şehirleri harabe haline getirildikten sonra, Almanya üzerine istilâ hareketine başlayacaklarmış. Bu «istilâ» kelimesinden bahsetmek bile onlara büyük bir heyecan veriyor.

GÖRİNG, İNTİKAM AKINLARI HAZIRLIYOR

7          ARALIK 1943 — Göring, Führer’in emri üzerine batı bölgesine gitti, İngiltere    üzerine intikam bombardımanlarını hazırlayacak. İngiltere    üzerine büyük akınlar yapabilmemiz için, dört motorlu ağır tayyarelerden 200 tanesine ihtiyacımız var.
Bu tayyareler İngiltere’ye bir gecede iki kere akın yapacaklar ve Londrayı çok şiddetli bir bombardımana tutacaklar. Bu gibi akınları sık sık tekrarlamamak istedik ama, tabiî, bugünkü vaziyette buna imkan yok. Fakat bu da olsa bu bombardımanlar İngilizler! biraz düşündürecek. Bır  bakımdan. İngiltere’de mühim bir ruh değişikliği bekliyorum.

«CİANO, MAALESEF İDAM EDİLMEDİ»

Reuter'in verdiği bir habere göre Kont Ciano sözde idam edilmiş. Fakat bu haber maalesef doğru değil.
İngilizler İtalya’daki harbi çok iyi idare ediyorlar. Muharebe ilminden mahrum oldukları hakkında söylenenler doğru değil. Bilâkis, karşılarına çıkan her fırsattan istifade etmesini gayet iyi biliyorlar.
Bilhassa havada üstünlük onlarda bulunduğu için askerî harekâtta da muvaffak oluyorlar. Her gün üzerimize, bu harpte şimdiye kadar görülmemiş derecede bomba yağdırıyorlar.
8          ARALIK 1943 — Öğle üzeri, Halk Tiyatrosunda Alman Demiryolu İşçileri Bayramı münasebetile yapılan toplantıda nutuk verdim. Ben daha sahneye ayak basar basmaz müthiş bir alkış tufanıdır koptu. Konuşurken de hemen hemen her cümlem heyecanlı alkışlarla kesiliyordu.
Hele, düşmanın, Alman milletindeki manevî kuvveti propaganda yolile nasıl tahrip etmeğe çalıştığını söylediğim zaman halk heyecandan deli olacak gibiydi.

GÜZEL BİR RÜYA !

9          ARALIK 1943 — İngiltere’de şiddetli bir nezle salgını başladı. Kral da hastaymış. Şu salgın vahim bir şekil alsa ne iyi olur! Böyle bir vaziyet bizim gayet işimize gelir. Fakat bu kadar güzel rüyanın tahakkuk etmesine imkân yoktur.
Goebbels’in hatıraları burada sona ermektedir. Defterlerin buradan sonraki kısım bulunamamıştır.

Kaynak: Goebbels’in Hatıraları, Vahdet GÜLTEKİN, İstanbul Cumhuriyet Matbaası, 19 4 8, İstanbul
-----------------

GOEBBELS DİARİES 1942-1943

Amerika Birleşik Devletleri'nde Louis P. Lochner tarafından Giriş ile Birinci Baskısı 1948 Yayınlandı.
Erişim: http://www.rationalrevolution.net/special/library/goebbels_diaries.htm

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar