Print Friendly and PDF

GÜNLER İLE İLGİLİ HADİSLER VE SIRLARI



Hzl: ZEYNEP ŞAHİN
ZAMAN KAVRAMI
Evreni ve evrendeki her şeyi yoktan var eden Allah, yaratılmış şeyleri "zaman” ile sınırlandırmıştır. Zamanın belli dilimlere bölünmesiyle yıllar, aylar, haftalar ve günler oluşmuştur. İslam dininin iki temel kaynağı olan Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet; yıllık, aylık, haftalık ve bilhassa günlük hayatın değerlendirilmesiyle ilgili ince detaylara yer vermektedir. Diğer yandan bazı ibadetler ve özellikle namazın zamanla doğrudan ilgisi vardır. Hatta farz, vacip ve nafile namazlar, zaman tanzimine yönelik gayeler taşımaktadır.[1]
Kur’ân-ı Kerîm’de bizzat zaman kelimesine rastlanmamakla birlikte, zaman mefhumu çok çeşitli kelime ve kavramlarla ifade edilmiştir. Kur’ân, ilk sayfalarından itibaren en son sayfalarına kadar hiç fasıla vermeden okuyucusuna zaman kavramını hatırlatmaktadır. Bu hatırlatmaların sayısı sona doğru bariz artış kaydeder ki, bu da sonlardaki sûrelerin kısalığından ve namaz sûreleri olmaları sebebiyle en çok okunma şanslarına sahip olmalarından ileri gelmektedir.[2]
Kur’ân-ı Kerîm’de zaman kavramını ifade eden kelimeler, mutlak ve muayyen zaman olmak üzere temelde iki grupta ele alınabilir. Başlangıcı ve sonu belli olan bir zaman dilimini belirten muayyen zaman, Kur’ân’da zamanın belirsiz bir bölümüne işaret eden mutlak zamandan hem daha çok zikredilmiş hem de daha fazla tekrarlanmıştır. Bu durum bize Kur’ân’ın pratiğe verdiği önemi göstermektedir.[3]
Dünyanın kendi ekseni etrafında bir kere dönmesiyle geçen ve yirmi dört saatten ibaret olan zaman süresine gün denmektedir. Arapçadaki “yevm” kelimesinin Türkçe karşılığı gündür ve bir gece ile bir gündüzü ifade etmek için kullanılır.
Kur’ân-ı Kerîm, zaman bildiren kelimeler içinde en çok “yevm/gün” üzerinde durmaktadır. Yevm kelimesi, Kur’ân’da çeşitli şekillerde (müfred, tesniye, cemi, marife, nekre) 474 defa zikredilmektedir. Bir günü oluşturan gece ile gündüzün ve günün belli bir bölümüne işaret eden kelimelerin geçtiği âyetler de ilave edildiğinde bu rakam 697’ye çıkmaktadır.
Âyetlerde zikredilen gün -değişik anlamları olmakla beraber- daha çok âhiret günü anlamındadır. Bununla birlikte dünya günü manasında kullanılmış olan yevm kelimesine de rastlanmaktadır. Allah Teâlâ, yılın her gününü bir tutmamış, kapalı veya açık biçimde bazılarının daha faziletli olduğunu belirtmiştir. Kur’ân’da faziletine vurgu yapılan günler arasında Zilhicce’nin ilk on günü, Kurban bayramı ve Arefe günleri[4] ile Kadir Gecesi[5] sayılabilir.
Haftanın günlerinden bir kısmı özel ismiyle Kur’ân’da yer almıştır. Örneğin, hafta manasına gelen Cuma kelimesi, haftalık farz namazı tespit etmek için bir kere zikredilmiş ve geçtiği sûreye ad olmuştur. Böylece Kur’ân-ı Kerîm bütün medeni sistemlerde görülen yedili haftalık sistemi te’yid etmektedir. Çünkü Cuma günü eski takvim sisteminde yedi günde bir kere gelmektedir. Arapçada Cumartesi anlamına gelen “sebt” kelimesi ise yedi farklı âyette geçmektedir.[6]
Kur’ân-ı Kerîm’de günün belli kısımları (leyl, fecr, nehar) üzerine yemin edilmiş ve yine günün belli dilimleri bazı sûrelere isim olmuştur (Leyl, Duhâ, Asr, Fecr). Bu da zamanın Allah katındaki değerini ve Kur’ân-ı Kerîm’in zaman tanzimine verdiği önemi göstermektedir.
Kur’ân, takvim konusunda insanları ay’a yöneltmiş ve ay’ı zaman tanziminde bir ölçü birimi olarak ortaya koymuştur. Şu âyetlerde takvimde kamerî sisteme uyulması açık bir şekilde emredilmektedir: “(Rasûlüm) sana yeni doğan (hilal şeklindeki) ayı sorarlar. De ki; O, insanlar için de hac için de vakit ölçüsüdür.”1 “Güneşi ışıklı ve ay’ı nurlu kılan, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ay’a konak yerleri düzenleyen O’dur.. ,”[7]
Âyetlerde görüldüğü gibi ay, takvim ölçüsü olarak alınmıştır. Bu durum, ayın yaratılış itibariyle başlı başına bir ölçü olmasındandır. Güneşin hacminde bir değişme görülmediğinden, yeryüzüne göre doğuş yerleri farklılık arz etmektedir. Güneş yılında ay açık bir ölçü değil, dört mevsime ve seneye göre itibarî ve gizli bir ölçü birimidir. Ayın zaman ölçüsü olarak alınması, insan tarafından takip edilebilen, açık, anlaşılır ve dosdoğru bir hesaptır.[8]
Sene içindeki ayların sayısının on iki olduğu da Kur’ân’da belirtilen bir husustur. Bir âyette; “Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir Bunlardan dördü haram aylardır. Bu dosdoğru bir nizamdır. Öyleyse o aylar içerisinde nefsinize zulmetmeyin...”[9] buyrulmaktadır. Bu mananın içinde -en azından dinle ilgili işleri tanzimde- bir başka takvime uyma yasağı açıktır. Zira bu davranış zulüm olarak tavsif edilmektedir. Nitekim müteakip âyet[10] nesi’ denen ve mahiyet itibariyle kameri takvimle oynayarak, dini meseleleri güneş takvimine uydurmaktan ibaret olan câhiliye devri tatbikatını küfürde ileri gitmek olarak ilan etmiştir.[11]
Kur’ân-ı Kerîm’e göre zaman izâfîdir, yaşantıya ve zaman içinde olan şeyin varlık türüne bağlıdır. Âyetlerde farklı zaman bölümlerini ifade etmek için aynı kelimeler kullanılmaktadır. Bilhassa “yevm” kelimesi bu anlamda çok yerde zikredilmektedir.[12] Gün kavramı gece ve gündüzden müteşekkil bir zaman dilimini karşılamak için kullanıldığı gibi, sınırları belirsiz mutlak bir zamanı belirtmek için veya âhiretteki zamanı ifade için de kullanılmaktadır. Aşağıdaki âyetlerde “yevm” kelimesi bilinen anlamının dışında bir manaya işaret etmektedir:
“...Gerçekten Rabbinin katında bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.”1 “O, gökten yere doğru işleri düzenler. Sonra da o işler sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O’na yükselir.[13] “Melekler ve ruh (Cebrail) miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O’na çıkarlar.’’[14]
Bunun gibi göklerin ve yerin altı günde yaratıldığını belirten âyetteki gün ile anladığımız manadaki günün kastedilmiş olması da mümkün görünmemektedir. Çünkü gün ancak güneşin doğması ve batmasıyla meydana gelir. Gökler, güneş ve ay yaratılmadan önce bildiğimiz gün kavramından söz etmek çok da doğru değildir. Birçok müfessir altı günü, altı vakit veya altı vaktin altı günden daha uzun olması şeklinde yorumlamıştır. Bütün bu verilerden yola çıkarak “yevm” kelimesinin Kur’ân’daki ağırlık merkezinin rölatif olduğu anlaşılmaktadır.[15]
II. HADİSLERDE ZAMAN
Kur’ân-ı Kerîm’de olduğu gibi hadis-i şeriflerde de zaman kavramının değişken olduğu belirtilmiştir. Astronomi ilminin henüz teşekkül etmediği, dünya dışında başka gezegenlerin bulunduğunun dahi bilinmediği bir devirde, Hz. Peygamber, gün kavramının göreceliğinden bahsetmiştir. İlgili hadislerden birinde; "Zaman yakınlaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay hafta gibi, hafta gün gibi, gün saat gibi, saat de bir çıra tutuşması gibi (kısa) olur." buyrulmaktadır.[16] Hadis kıyamete yakın teknolojinin gelişmesiyle uzun zaman alacak işlerin kısa sürede halledilmesi şeklinde yorumlanabileceği gibi, bir sona doğru gitmekte olan evrendeki değişimlere de işaret ediyor olabilir. Örneğin, dünyanın ay ve güneşe olan uzaklığındaki değişiklik, bir sene ve bir ay içinde bulunan gün sayısını etkileyecektir. Muhtemel bir yakınlaşma halinde bir yıl üç yüz altmış beş günden, ay da otuz günden az sürecektir.
Hz. Peygamber kıyamet alametlerinden bahsederken, Deccal’in inişini de zikretmiş, orada bulunanlar onun dünyada ne kadar kalacağını sormuşlardır. Rasûl-i Ekrem’in verdiği cevap yine zamanın değişken olduğunu göstermektedir: "Kırk gün (kalacak). (Onun) bir günü bir sene gibidir. Bir günü, bir ay gibidir. Bir günü bir hafta gibidir. Diğer günleri, sizin günleriniz gibidir.”[17]
Mutlak olarak gün kavramının ele alındığı hadislerin hâricinde, haftanın yedi günü, özel günler ve hicri aylar hakkında da hadisler rivâyet edilmiştir. Hz. Peygamber, aynı ölçüde olmamakla birlikte her günün faziletini belirtmiş, bu günlerde vukû bulan hadiseleri haber vermiş ve günlerle ilgili önemli tespitlerde bulunarak, belli günlerde bazı işlerin yapılmasını teşvik etmiştir. İşte tam bu noktada Onun her sözünün ardında bir hikmetin bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Zira günümüzde ilim adamlarının belirttiği hususları, Allah Rasûlü bundan asırlar öncesinde dile getirmiştir.
Ümmetine oruç tutmayı tavsiye eden Hz. Peygamber, bu tavsiyesini bazı günlerde yoğunlaştırmıştır. Bunlardan Pazartesi ve Perşembe günlerini ay boyunca oruçlu geçirmeye güç yetiremeyenlere, o hicri ayın ilk Pazartesi ve Perşembe gününde oruç tutmaları önerilmiştir. Çünkü bu dönemde oruç ibadeti, ayın diğer zamanlarına göre bünyeyi daha az yormakta, kişiye daha kolay gelmektedir.[18]
Rasûl-i Ekrem’in dolunay günleri ile ilgili hadislerine de burada değinmek yerinde olacaktır. Günümüzde üniversitelerde dolunayın zararlarıyla alakalı araştırmalar yapılmaktadır. Cahiliye devrindeki insanların kavrayış düzeyinin üzerinde olması nedeniyle, bu konuda detaylı açıklama yapmayan Hz. Peygamber, ayın zararlarından korunmak için ümmetine oruç tutmalarını söylemiştir.
Dolunaydan sonraki dönemle ilgili olarak hadislerde kan aldırılması tavsiye edilmiştir. Hacamatın sağlık açısından yararları bilinmektedir. Ancak bunun özellikle ayın on yedinci gününde yapılmasının istenmesinin ardında bir hikmet bulunmaktadır. Zira dolunayın zararlı etkilerine maruz kalan insanların bünyeleri bu dönemde zayıflamakta, damarlarındaki kan miktarı azalmaktadır.
Konuyla ilgili yapılmış çalışmalar çoğunlukla mübarek gün ve geceleri sıralayıp bu günlerde yapılacak dua ve ibadetlere yer vermektedir. Bu sebeple çalışmamızda o eserler kaynak olarak kullanılmamıştır. Genel olarak Kur’ân-ı Kerîm ve hadis kaynaklarından istifade edilmiştir. Kütüb-i tis’a dışındaki hadis kaynaklarının pek çoğuna ulaşmaya gayret edilmiş ve hadislerin tahrici yapılmıştır. Aslına ulaşılamayan hadis kaynakları için el-Mektebetü’ş-şâmile isimli CD’den istifade edilmiş ve bu durum ilgili kısımlara ait dipnotta açıklanmıştır. Çalışmada yer alan tüm hadislerin sıhhat durumunun ayrı ayrı incelenmesi mümkün görülmediğinden sadece zayıflık alameti taşıyan hadisler dipnotta belirtilmiştir.
Kaynak: ZEYNEP ŞAHİN, Günler İle İlgili Hadisler, TC. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı Hadis Bilim Dalı,  İstanbul, 2007



[1] Canan, İslam’da Zaman Tanzimi, s. 23, 24.
[2] Canan, a.g.e., s. 27.
[3]   Deliser, “Kur’ân-ı Kerîm’de Zaman Kavramı” (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi SBE), s. 11, 26.
[4] el-Fecr 89/1-5.
[5] el-Kadir 97/3.
[6] el-Bakara 2/65, en-Nisâ 4/47, 154, el-A’râf 7/163, en-Nahl 16/124, el-Furkan 25/47, en-Nebe 78/9.
[7] Yûnûs 10/5. Ayrıca Bkz. el-İsrâ 17/12, en-Nûr 24/12, Yâsîn 36/39-40.
[8] Deliser, “Kur’ân-ı Kerîm’de Zaman Kavramı”, s. 64.
[9]  et-Tevbe 9/36.
[10] et-Tevbe 9/37.
[11] Canan, İslam’da Zaman Tanzimi s. 30.
[12] Bu kelimenin Kur’an’da hangi anlamlarda kullanıldığı hakkında daha detaylı bilgi için Bkz. Muhammed b. Mûsa, Mefhûmu’z-zaman fi’l-Kurâni’l-Kerîm, s. 103-113; Kalın, Felsefe ve Bilim Işığında Kur’ân’da Zaman Kavramı, s. 127-141.
[13] es-Secde 32/5.
[14] el-Meâric 70/4.
[15]  Günün fecrin doğuşuyla batışı arasındaki süre anlamında ele alınması halinde de gün kavramı rölatif olacaktır. Çünkü güneşin doğuşu ve batışı mekana bağlı olarak farklılık arz etmektedir. Kalın, Felsefe ve Bilim Işığında Kur’ân’da Zaman Kavramı, s. 130.
[16] Tirmizî, Zühd 24.
[17] Ebû Dâvûd, Melâhim 14.
[18] Yeni ay zamanında .vücut sıvılarında artış, bedensel güçlenme, zekada canlılık görülür.Hastalar bedenen kuvvetlenir, iyileşme hızlanır. Ahmet F. Yüksel, “Astro Ay”, Astroloji, 1998, http://sufizmveinsan.com/astroay.html (15 Nisan 2007), s. 3-4.

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar