HELAKE SEBEP OLAN MUTLU AZINLIK
Toplumu ayakta tutan ve korunması
gereken, değer ve yargılarıdır. Ancak tarih boyunca sürekli toplumun içindeki
küçük mutlu azınlık, değerleri tahrip ederek oynamaktan çekinmemişlerdir.
Günümüzde ise değer yargılarını değiştirmede yeni ihtiyaçlar üretilmiş ve hayat
tatil, karnavala dönüşen bir tarz halini başlamıştır. Bozulan hayat tarzının
temelini de çıplaklık oluşturmaktadır. Mutlu azınlığın cinneti o dereceye
varmıştır ki, giyinmeyi dahi suç olarak görmüş ve her şekilde insanlara hedef
göstermektedir.
Mutlu azınlık, hayata yansıttığı ilişkileriyle,
yanlış örnekleri dayatırken hedefleri de özel olarak fert ve sonucuyla
cemiyettir.
Mutlu azınlık, insani değerleri içi boş
efsaneler olarak topluma dayatır; insanı, insanlıktan uzaklaştırmak; insanın,
insan dünyasındaki "İnsan efsanesini" yıkarak, "hayvan insanı" "mutlu
etmek" çabasına
girerler ki, bu, oluş gereği imkânsız bir durumdur.
Yozlaşmış ahlaklarıyla ortaya
koydukları yaşama biçiminin, medeniyet görüşü olması için sürekli reklamını
yapmaktadırlar. Her yeni ve çarpık ilişki, mutlu azınlığın populitesini
artırmada önemli etken oluşu sürekli gündeme getirilmesi de gayretleri
arasındadır. Aslında mutlu azınlığın değerleri yok sayan bir anlayışı sonunda
geçici hazların dayanılmaz anaforunda yok olmaya doğru gitmektedir.
Saygınlığını kaybetmiş hayat tarzları, sürekli tekrarlarla toplumun en aktif
kesimi olan gençleri etkilemekte ve kendi dünyalarının hizmetçileri olma
gayretini esirgemezler.
Mutlu azınlık insanın ve toplumun
bozulmasını istemektedir. Çünkü kendileri bozuktur. Korkak ve ahlak fukarası
olan bu azınlık, ancak bireyleri bozulmuş, dolayısıyla birey olmaktan çıkıp
sürü olmuş toplumda huzur içinde olabileceklerini sonucuna ulaşmıştırlar. Bu
nesillerle geleceğini mutluluklarını garantiye almaya çalışırlar. Ülkenin
bağımsızlığını, uluslararası meyhaneler, beş yıldızlı kumarhaneler, dev
eğlence merkezleri, yaygın fuhuş ve uyuşturucuyla betimlemek isterler.
Mutlu azınlık amaçlarına ulaşmak için
güçlerini medyayı kullanmaktan çekinmezler. Bunun en başında geleni
televizyondur.
Televizyon; sosyal alışkanlıkları,
kültürel yapıyı, hayat tarzlarını, eşya ve hadiseleri algılayış tarzlarını,
duygu ve düşünce biçimlerini, davranış kalıplarını, tavırları, tutumları,
anlayışları, kararları, zevkleri, ahlaki değerleri, ihtiyaçlarımızı, örf ve
adetleri, aile içi ilişkileri ve daha sayısız alanı biçimlendirmeğe tam
teşebbüs etmiş bir suç aletine dönüştürmüşlerdir. Bu sayede ahlaksız fiilleri
halka yayıldıkça ve elit tabakalarda bir hayat tarzı, serbestiyetini daha da
artırmaktadır.
Mutlu azınlığın bilinçli sanayisi ve
kültür endüstrisi kapitalist anlayışıyla dünyayı bir pazar olarak görür..
Mutlu azınlığın kontrolünde olan kitle iletişim araçları onların
sanayileridir... Ürettikleri ve yaydıkları bilgi ve haberler bir birer art
niyet ürünü olma yanında bir ekonomik hedefe yöneliktir. Bu sayede kurdukları
tüketim malzemelerini satarlar. Bu sayede ikinci bir sömürmenin payı elde
ederler. Ahlaklarını çökerttiği toplumun cebindeki küçücük sermayelerine göz
dikmekten zevk dahi alırlar. Bu sayede toplumda iletişim araçlarının etkisiyle
gereksiz ve aşırı tüketme isteği, gelecek korkusu, bireycilik, hayatın anlamsızlaşması
ve yabancılaşma gibi bir takım sorunlar ortaya çıkmasına sebep olurlar.
Mutlu azınlığın kontrolünde tuttuğu
değerlerin sürekli değişimi, aşınması ve işlevlerini kaybetmesi, belirgindir.
Onlar sömürgecidir ve sömürüsünün devamını, halkın kültürünü tamamen
değişikliğe uğratmakta olduğunu görmektedir. İstekleri “bilinmeyen” ya da “kayıp
nesil (generation X)”lardan oluşan toplum
istemektedirler.
“Kayıp
Nesil”
“Hiçbir değer
yargısına sahip olmayan,
Hiçbir
kuruma, kişiye, kavrama, ideye karşı sorumluluk duymayan,
Her şeye sahip
olma hakkını kendinde gören,
Hiçbir şeye
gerçekte sahip olmadığı için her şeyi bir anda kaybetmeye hazır olan,
Ne istediğini, ne
istemediğini, neden isteyip istemediğini bilmeyen, güdüleriyle ve
dürtüleriyle yaşayan,
Uyuşturucuya
ve bağımlılığa yatkın olan,
Sınırsız
bir tüketici ve kullanıcı özelliği sergileyen,
Birlikte
yaşadıklarını kendine 'mecbur' sayan, kendini kimseye 'mecbur' saymayan,
Hayatı
intihar ve intikam çizgisinde yaşayan, günlük ve anlık yaşayan,
Ahlaka karşı duyarsız, sorumsuz,
kendine karşı asla güveni olmayan" lardır.
İnsanların özgürce düşündüğü duyguları,
iletişimle kavuştuğu duyumlarla kontrol edilmediği takdirde, dumura uğrayıp
olmayan yöne çekilir. Çünkü edimlenen bir davranış veya eğilimin kitle
tarafından benimsendiği söyleniyorsa, bu davranışın veya eğilimin sağduyuya en
uygun seçenek olduğu iddia edilmesi kaçınılmaz olmuştur. Ancak bu
değişimin birdenbire olması düşünülmez.
Değişmenin merhaleleri
vardır.
İmam Gazali rahmetüllâh-i aleyh bu
zihniyet değişmesinin aşamalarını şöyle sıralar:
“Yemleme,
Avlama,
Alıştırma,
Şüpheye Düşürme,
Boşlukta
Bırakma,
Bağlama,
Hile Yapma,
Kafasını
Karıştırma,
Ayırma,
Soyma.”
Yoksulluğun arttığı bir toplumda, mutlu bir azınlık
varsa, bu onların egemenliğinin olduğunu açığa çıkarır. Eğer zenginlik büyük
bir kısmın paylaşamadığı ve bir azınlık elinde tutuluyorsa, bu bir yanlışın
habercisidir. Mutlu azınlık hayatı kendi kendini yetiştirmiş kimseler olarak
değil, kendini düzenine uydurmuş kimseler olarak guruplaşıp, kuşaktan
kuşağa sürdürülmesi gereken bir miras gibi algılar. Bu mirası da, kendi
aralarında ve belli ailelerce devam edecektir. Bu arada ezilen sınıflar daha
fakirleşerek köleleşme ve düşüncesiz toplum durumuna düşürülmesi onlar için bir
mana ifade etmeyecektir. Bu şekilde ayrışan toplumda ezilenler, sömürenler
sınıfları oluşacaktır. İşin kötü tarafı ise ezilenler kendilerini ayağa
kaldıracak gücü bulma yetisine ancak kaosla ele geçirmeye sonucuna
ulaşmalarıdır. Bu ise yıkımını erkene almış sosyal toplumdan çıkmış
“farklılaşan toplum”dur.
Allah Teâlâ’ya sığınırız.
YA RABBİ MUTLU AZINLIK YÜZÜNDEN BİZİ
HELAK Mİ EDECEK MİSİN?
Din temelini insanları koruyan bir
ilâhî merhametten ilham almaktadır. Bu, topluma sosyal adalet esaslarına göre
yeni bir nizam vermek yanında ziyade, kudret elinde olanların yardıma davet
edildiği bir şekildedir.
İslâmiyet’te, sosyal dengenin korunması
için uyarıları ve tavsiyeleri şu şeklindedir.
Şımarmamak,
Azmamak,
Zekât Vermek,
Sadaka Vermek,
Yoksulları ve öksüzleri korumak.
İstenilen bu fillerin temelinde insan
vardır. Bu tavsiyelerin yanında tehditlerinde olduğunu unutmamız gerekir.
Bahsedilen içtimâi ahlak kaideleri ihlal edildiğinde acıklı bir durumu da Allah
Teâlâ haber verirken ilişkilerde oluşan dengesizliğin dünyada karşılıksız
kalmayacağı ve sosyal hayatımızın başıboş şekilde olmayacağını
hatırlatılmıştır.
“Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak
fitneden sakının, Allah'ın azabının şiddetli olduğunu bilin.” (Enfal, 25)
Ayetin açıklamasını Elmalılı Hamdi Yazır rahmetüllâh-i
aleyh şu şekilde açıklar.
“Yalnız işleri yerinden oynatıp bozanlara mahsus bir
musibet olmakla kalmaz, belki umumîleşir, size de kapsamına alır. Bazı günahlar
vardır ki zararı umumi olur. Sebeb olacağı fitne ve ihtilâl, celb edeceği
mihnet ve musibet yalnız o günahı yapan, işi yerinden oynatan ve bu suretle
kendine ve başkasına zulmetmiş olan zalimlere mahsus kalmaz da kurunun
yanında yaşı da yakar.
Meselâ kötü şeyleri aleni işlemek, Allah Teâlâ’nın
emir ve yasakları ile alay etmek, akideyi bozmak, kelimeleri manasından
ayırmak, cihadda gevşeklik bu türdendir. Bir şahsın hatası bir orduyu
batırabilir.
Hadisi şerifte geldiği üzere Rasûlüllah
sallallâhü aleyhi ve sellem fenalıklar karşısında, iyilerin seyirci kalmaması,
kötüler yüzünden gelecek (fitne, fesad, şer vs. her çeşitten) içtimâî
ızdırabların, iyiler de dâhil bütün cemiyetin varlığını tehdid edeceğini ifade
ederek fenâlıklar karşısında nemelâzımcılığı önlemek için zihinden çıkması zor
olan bir de teşbîhte bulunur:
"Allah'ın hudûduna (emir ve
yasaklarına) giren meseleleri tatbîk eden -ve yağcılık yaparak müsâmaha ve
gevşeklik göstermeyen iyi- kimse ile, yasakları işleyen kimselerin durumları,
bir gemiye binip kur'a çekerek, geminin alt ve üst katlarına yerleşen yolculara
benzer. Öyle ki, alt katta oturanlar, su ihtiyaçlarını giderirken üsttekilerin
yanından geçip onları rahatsız ediyorlardı. (Alttakiler bu duruma son vermek
için) bir balta alarak geminin dibini delmeye başlasalar, üsttekiler hemen
gelip:
"Yâhu ne yapıyorsunuz?"
diye sorunca alttakiler:
"Biz su ihtiyacımızı görürken
sizi rahatsız ediyorduk, halbuki suya muhtacız, şimdi sizi rahatsız etmeden
yerimizi delerek bu şekilde elde edeceğiz" deseler ve üsttekiler bu işte
onlara mâni olsalar hem kendilerini kurtarırlar, hem onları kurtarmış olurlar.
Eğer yaptıkları işte serbest bıraksalar, hem onları helâk ederler, hem de
kendilerini helâk ederler."
Fakat dikkat edilmek lâzım gelir ki gemiyi delmeğe
kalkanı menedelim derken karmaşa ile dengeyi bozup geminin devrilmesine de
sebebiyet vermemelidir. Evvelâ farzı kıfayenin ifasını deruhde ederek farzı ayn
gibi icra edecek kaptan ve maiyyeti gibi Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarını
anlatan biri olarak bulunmak, saniyen herkes kendi nefsini muhasebe etmek,
cereyan eden umumî işlerden gaflet etmeyerek umumi mürakabeyle dikkat ve
intizam ve güzel ahlâk ile devam ederek bu suretle umumî cezadan korunmak
lâzımdır. Bu ise her müminin kendi nefsinde Allah ve Resulü için itaat ve
icâbeti bağlanarak ve fitne vakı olmaması için kendine ve cemaatine dikkat ile
gafletten kaçınmasına bağlıdır.
Bundan anlaşılır ki umumî ceza yalnız asıl günah
işleyen zalimlerin cezası değil aynı zamanda korunmayıp onu uyarmayan
gafillerin gafletlerinin de cezasıdır. Son nefese kadar çalışıp da
muvaffak olamayanlara gelince özürleri ile Allah Teâlâ katında sorumlu
olmazlar. Bununla beraber o zalim veya gafillerin içinde bulunup onlara
yakınlık ettiklerinden dolayı Dünyada o umûmî musibetin çevrelediği daireden
hariç kalmamaları da ihtimal olarak bulunuyor. Ahirette karşılığını görseler de
Dünyada mihnet çekerler ve bunların çektikleri, sebep olanların kötü ve
şiddetli olmalarını neden olur. Bunun için fitne, bela ve mihnet zalimlerden
başkasına isabet etmez zannetmeyip öyle bir fitneden korununuz. Çünkü Allah
Teâlâ’nın azabı şiddetlidir. Azabının şiddeti ki yalnız zalimlere mahsus kalmaz
da onların etraflarını ve her şeylerini istîlâ eder. Onun için Allah
Teâlâ’nın “korkun-sakının” emrini tebliğ eden Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin ne kadar hayatımızı koruyan bir davette bulunduğunu anlamış
oluruz.[1]
DUA
Hayatımızı kontrollerine geçirdikleri
yetmediği gibi çocuklarımızı da elde ettiler. Sosyal yaşantımıza ve haklarımıza
tecavüz ettikleri gibi az şeyle de yetinmemizi istediler. Bu da yetmez gibi
televizyonda, sinemada, gazetede hayatlarını bilmemem gerekiyormuş gibi bilgi
bombardımanına tuttular. Gecemiz gündüzümüz onların eline geçti. Büyük
dediğimiz kimselerde kudretleri arttıkça onlarla beraber olup bizi korumaktan
kaçındılar. Hayatımız onların oldu. Onlar, “mutlu azınlıklar”
Ya Rabbî Kur'ân-ı
Kerim'de buyurduğun bu mutlu azınlıkla bizi bir mi tutacaksın, biz onlardan
değiliz ki.
"Kitabı sol elim verilen kimse ise,
keşke kitabım elime verilmeseydi, hesabımın ne olacağını keşke bilmeseydim,
keşke ölünce her işim olup bitseydi. Mallarım bana fayda vermedi, kudretim
zeval bulup gitti. (Böylesine denecek ki) onu tutun, zincire atın, daha sonra
onu yetmiş arşın zincire sarın. Çünkü Yüce Allah'a iman etmez, yoksul beslemeye
(kimseyi) teşvik etmez, onun için burada onun candan dostu yoktur, onun
yiyeceği ancak zıkkımdır, ki onu ancak suçlular yer." (Hakka, 25-34)
"Fakat o sarp yokuşu çıkamadı. Sarp
yokuş nedir, bilir misin? Bir köle azad etmek yahut açlık gününde hısımlardan
bir öksüzü yahut yerde sürünen bir yoksulu beslemek." (Beled, 11-16)
"Dini yalan sayan kimseyi gördün mü
sen? İşte odur öksüzü itip kakan. Ve odur yoksulu doyurmak için önayak olmayan.
Vay hâline o namaz kılanların ki, gösteriş yaparlar onlar. Ve en sakınılmayacak
yardımları esirgerler." (Maun Süresi)
Ya Rabbî! Kur'ân-ı Kerim'de onlara
özenip sesimizi dahi çıkartmaz isek bizi helak edeceğin haberleri de senelerdir
üzerimizde dururken, şikâyetimizi zâtından başka ileteceğimiz yerimiz ve
yurdumuz var mı?
Ne olacak?
Kim neyi bulacak?
Ya Rabbî! Sesimizi duyacak birileri
olmayınca, azabın ile bizi tehdit ediyorsun, ama bize kim acıyacak. İtiraf
etmeliyiz ki, bunu biz hak ettik. Emirlerini dinlemedik. Ancak acı çekmek
istemiyoruz. Çocuklarımızda acı çekmesin. Lanetli kavimler arasında anılmaktan
bizi kurtarmanı diliyoruz. Dualarımızı kabul eyle Ya Rabbî
Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.
Yorumlar