Print Friendly and PDF

HELAKE SEBEP OLAN MUTLU AZINLIK



Mutlu azınlık, hayata yansıttığı ilişkileriyle, yanlış örnekleri dayatırken hedefleri de özel olarak fert ve sonucuyla cemiyettir.
Mutlu azınlık, insani değerleri içi boş efsa­neler olarak topluma dayatır; insanı, insanlıktan uzaklaştır­mak; insanın, insan dünyasındaki "İnsan efsanesini" yıka­rak, "hayvan insanı" "mutlu etmek" çabasına girerler ki, bu, oluş ge­reği imkânsız bir durumdur.
Yozlaşmış ahlaklarıyla ortaya koydukları yaşama biçiminin, medeniyet görüşü olması için sürekli reklamını yapmaktadırlar. Her yeni ve çarpık ilişki, mutlu azınlığın populitesini artırmada önemli etken oluşu sürekli gündeme getirilmesi de gayretleri arasındadır. Aslında mutlu azınlığın değerleri yok sayan bir anlayışı sonunda geçici hazların dayanılmaz anaforunda yok olmaya doğru gitmektedir. Saygınlığını kaybetmiş hayat tarzları, sürekli tekrarlarla toplumun en aktif kesimi olan gençleri etkilemekte ve kendi dünyalarının hizmetçileri olma gayretini esirgemezler.
Mutlu azınlık insanın ve toplumun bozulmasını istemekte­dir. Çünkü kendileri bozuktur. Korkak ve ahlak fukarası olan bu azınlık, ancak bireyleri bo­zulmuş, dolayısıyla birey olmaktan çıkıp sürü olmuş toplumda hu­zur içinde olabileceklerini sonucuna ulaşmıştırlar. Bu nesillerle geleceğini mutluluklarını garantiye almaya çalışırlar. Ülkenin bağımsızlığını, uluslararası meyhaneler, beş yıldızlı kumar­haneler, dev eğlence merkezleri, yaygın fuhuş ve uyuşturucuyla betimlemek isterler.
Mutlu azınlık amaçlarına ulaşmak için güçlerini medyayı kullanmaktan çekinmezler. Bunun en başında geleni televizyondur.
Televizyon; sosyal alışkanlıkları, kültürel yapıyı, ha­yat tarzlarını, eşya ve hadiseleri algılayış tarzlarını, duygu ve düşün­ce biçimlerini, davranış kalıplarını, tavırları, tutumları, anlayışları, kararları, zevkleri, ahlaki değerleri, ihtiyaçlarımızı, örf ve adetleri, aile içi ilişkileri ve daha sayısız alanı biçimlendirmeğe tam teşebbüs etmiş bir suç aletine dönüştürmüşlerdir. Bu sayede ahlaksız fiilleri halka yayıldıkça ve elit tabakalarda bir hayat tarzı, serbestiyetini daha da artırmaktadır.
Mutlu azınlığın bilinçli sanayisi ve kültür endüstrisi kapitalist anlayışıyla dünyayı bir pa­zar olarak görür.. Mutlu azınlığın kontrolünde olan kitle iletişim araçları onların sanayileridir... Ürettikleri ve yaydıkları bilgi ve haberler bir birer art niyet ürünü olma yanında bir ekonomik hedefe yöneliktir. Bu sayede kurdukları tüketim malzemelerini satarlar. Bu sayede ikinci bir sömürmenin payı elde ederler. Ahlaklarını çökerttiği toplumun cebindeki küçücük sermayelerine göz dikmekten zevk dahi alırlar. Bu sayede toplumda iletişim araçlarının etkisiyle gereksiz ve aşırı tüketme isteği, gelecek korkusu, bireycilik, hayatın anlam­sızlaşması ve yabancılaşma gibi bir takım sorunlar ortaya çıkmasına sebep olurlar.
Mutlu azınlığın kontrolünde tuttuğu değerlerin sürekli de­ğişimi, aşınması ve işlevlerini kaybetme­si, belirgindir. Onlar sömürgecidir ve sömürüsünün deva­mını, halkın kültürünü tamamen değişikliğe uğratmakta olduğunu gör­mektedir. İstekleri “bilinmeyen” ya da “kayıp nesil (generation X)”lardan oluşan toplum istemektedirler.

“Kayıp Nesil”
“Hiçbir değer yargısına sahip olmayan,
Hiçbir kuruma, kişiye, kavrama, ideye karşı sorumluluk duymayan,
Her şeye sahip olma hakkını kendinde gören,
Hiçbir şeye gerçekte sahip olmadığı için her şeyi bir anda kaybetmeye hazır olan,
Ne istediğini, ne istemediğini, neden isteyip istemediğini bilmeyen, güdüleriyle ve dürtüleriyle yaşayan,
Uyuşturucuya ve bağımlılığa yatkın olan,
Sınırsız bir tüketici ve kullanıcı özelliği sergileyen,
Birlikte yaşadıklarını kendine 'mecbur' sayan, kendini kimseye 'mecbur' saymayan,
Hayatı intihar ve intikam çizgisinde yaşayan, günlük ve anlık yaşayan,
Ahlaka karşı duyarsız, sorumsuz, kendine karşı asla gü­veni olmayan" lardır.

İnsanların özgürce düşündüğü duyguları, iletişimle kavuştuğu duyumlarla kontrol edilmediği takdir­de, dumura uğrayıp olmayan yöne çekilir. Çünkü edimlenen bir davranış veya eğilimin kitle tarafından benimsendiği söyleniyorsa, bu davranışın veya eğilimin sağduyuya en uygun seçe­nek olduğu iddia edilmesi kaçınılmaz olmuştur. Ancak bu değişimin birdenbire olması düşünülmez.
Değişmenin merhaleleri vardır.
İmam Gazali rahmetüllâh-i aleyh bu zihniyet değişmesinin aşama­larını şöyle sıralar:
“Yemleme,
Avlama,
Alıştırma,
Şüpheye Düşür­me,
Boşlukta Bırakma,
Bağlama,
Hile Yapma,
Kafasını Karıştırma,
Ayırma,
Soyma.

Yoksulluğun arttığı bir toplumda, mutlu bir azınlık varsa, bu onların egemenliğinin olduğunu açığa çıkarır. Eğer zenginlik büyük bir kısmın paylaşamadığı ve bir azınlık elinde tutuluyorsa, bu bir yanlışın habercisidir. Mutlu azınlık hayatı kendi kendini ye­tiştirmiş kimseler olarak değil, kendini düzenine  uydurmuş kimse­ler olarak guruplaşıp, kuşaktan kuşağa sürdürülmesi gereken bir mi­ras gibi algılar. Bu mirası da, kendi aralarında ve belli ailelerce devam edecektir. Bu arada ezilen sınıflar daha fakirleşerek köleleşme ve düşüncesiz toplum durumuna düşürülmesi onlar için bir mana ifade etmeyecektir. Bu şekilde ayrışan toplumda ezilenler, sömürenler sınıfları oluşacaktır. İşin kötü tarafı ise ezilenler kendilerini ayağa kaldıracak gücü bulma yetisine ancak kaosla ele geçirmeye sonucuna ulaşmalarıdır.  Bu ise yıkımını erkene almış sosyal toplumdan çıkmış  “farklılaşan toplum”dur.
Allah Teâlâ’ya sığınırız.

YA RABBİ MUTLU AZINLIK YÜZÜNDEN BİZİ HELAK Mİ EDECEK MİSİN?

Din temelini insanları koruyan bir ilâhî merhametten ilham almaktadır. Bu, topluma sosyal adalet esaslarına göre yeni bir nizam vermek yanında ziyade, kudret elinde olanların yardıma davet edildiği bir şekildedir.
İslâmiyet’te, sosyal dengenin korunması için uyarıları ve tavsiyeleri şu şeklindedir.
Şımarmamak,
Azmamak,
Zekât Vermek,
Sadaka Vermek,
Yoksulları ve öksüzleri korumak. 

İstenilen bu fillerin temelinde insan vardır. Bu tavsiyelerin yanında tehditlerinde olduğunu unutmamız gerekir. Bahsedilen içtimâi ahlak kaideleri ihlal edildiğinde acıklı bir durumu da Allah Teâlâ haber verirken ilişkilerde oluşan dengesizliğin dünyada karşılıksız kalmayacağı ve sosyal hayatımızın başıboş şekilde olmayacağını hatırlatılmıştır.

“Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak fitneden sakının, Allah'ın azabının şiddetli olduğunu bilin.” (Enfal, 25)
Ayetin açıklamasını Elmalılı Hamdi Yazır rahmetüllâh-i aleyh şu şekilde açıklar.
“Yalnız işleri yerinden oynatıp bozanlara mahsus bir musibet olmakla kalmaz, belki umumîleşir, size de kapsamına alır. Bazı günahlar vardır ki zararı umumi olur. Sebeb olacağı fitne ve ihtilâl, celb edeceği mihnet ve musibet yalnız o günahı yapan, işi yerinden oynatan ve bu suretle kendine ve başkasına zulmetmiş olan zalimlere mahsus kalmaz da kurunun yanında yaşı da yakar.
Meselâ kötü şeyleri aleni işlemek, Allah Teâlâ’nın emir ve yasakları ile alay etmek, akideyi bozmak, kelimeleri manasından ayırmak, cihadda gevşeklik bu türdendir. Bir şahsın hatası bir orduyu batırabilir.
Hadisi şerifte geldiği üzere Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem fenalıklar karşısında, iyilerin seyirci kalmaması, kötüler yüzünden gelecek (fitne, fesad, şer vs. her çeşitten) içtimâî ızdırabların, iyiler de dâhil bütün cemiyetin varlığını tehdid edeceğini ifade ederek fenâlıklar karşısında nemelâzımcılığı önlemek için zihinden çıkması zor olan bir de teşbîhte bulunur:
"Allah'ın hudûduna (emir ve yasaklarına) giren meseleleri tatbîk eden -ve yağcılık yaparak müsâmaha ve gevşeklik göstermeyen iyi- kimse ile, yasakları işleyen kimselerin durumları, bir gemiye binip kur'a çekerek, geminin alt ve üst katlarına yerleşen yolculara benzer. Öyle ki, alt katta oturanlar, su ihtiyaçlarını giderirken üsttekilerin yanından geçip onları rahatsız ediyorlardı. (Alttakiler bu duruma son vermek için) bir balta alarak geminin dibini delmeye başlasalar, üsttekiler hemen gelip:
"Yâhu ne yapıyorsunuz?" diye sorunca alttakiler:
"Biz su ihtiyacımızı görürken sizi rahatsız ediyorduk, halbuki suya muhtacız, şimdi sizi rahatsız etmeden yerimizi delerek bu şekilde elde edeceğiz" deseler ve üsttekiler bu işte onlara mâni olsalar hem kendilerini kurtarırlar, hem onları kurtarmış olurlar. Eğer yaptıkları işte serbest bıraksalar, hem onları helâk ederler, hem de kendilerini helâk ederler."

Fakat dikkat edilmek lâzım gelir ki gemiyi delmeğe kalkanı menedelim derken karmaşa ile dengeyi bozup geminin devrilmesine de sebebiyet vermemelidir. Evvelâ farzı kıfayenin ifasını deruhde ederek farzı ayn gibi icra edecek kaptan ve maiyyeti gibi Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarını anlatan biri olarak bulunmak, saniyen herkes kendi nefsini muhasebe etmek, cereyan eden umumî işlerden gaflet etmeyerek umumi mürakabeyle dikkat ve intizam ve güzel ahlâk ile devam ederek bu suretle umumî cezadan korunmak lâzımdır. Bu ise her müminin kendi nefsinde Allah ve Resulü için itaat ve icâbeti bağlanarak ve fitne vakı olmaması için kendine ve cemaatine dikkat ile gafletten kaçınmasına bağlıdır.
Bundan anlaşılır ki umumî ceza yalnız asıl günah işleyen zalimlerin cezası değil aynı zamanda korunmayıp onu uyarmayan gafillerin gafletlerinin de cezasıdır. Son nefese kadar çalışıp da muvaffak olamayanlara gelince özürleri ile Allah Teâlâ katında sorumlu olmazlar. Bununla beraber o zalim veya gafillerin içinde bulunup onlara yakınlık ettiklerinden dolayı Dünyada o umûmî musibetin çevrelediği daireden hariç kalmamaları da ihtimal olarak bulunuyor. Ahirette karşılığını görseler de Dünyada mihnet çekerler ve bunların çektikleri, sebep olanların kötü ve şiddetli olmalarını neden olur. Bunun için fitne, bela ve mihnet zalimlerden başkasına isabet etmez zannetmeyip öyle bir fitneden korununuz. Çünkü Allah Teâlâ’nın azabı şiddetlidir. Azabının şiddeti ki yalnız zalimlere mahsus kalmaz da onların etraflarını ve her şeylerini istîlâ eder. Onun için Allah Teâlâ’nın “korkun-sakının” emrini tebliğ eden Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ne kadar hayatımızı koruyan bir davette bulunduğunu anlamış oluruz.[1]

DUA
Hayatımızı kontrollerine geçirdikleri yetmediği gibi çocuklarımızı da elde ettiler. Sosyal yaşantımıza ve haklarımıza tecavüz ettikleri gibi az şeyle de yetinmemizi istediler. Bu da yetmez gibi televizyonda, sinemada, gazetede hayatlarını bilmemem gerekiyormuş gibi bilgi bombardımanına tuttular. Gecemiz gündüzümüz onların eline geçti. Büyük dediğimiz kimselerde kudretleri arttıkça onlarla beraber olup bizi korumaktan kaçındılar. Hayatımız onların oldu. Onlar, “mutlu azınlıklar”
Ya Rabbî Kur'ân-ı Kerim'de buyurduğun bu mutlu azınlıkla bizi bir mi tutacaksın, biz onlardan değiliz ki.
"Kitabı sol elim verilen kimse ise, keşke kitabım elime verilmeseydi, hesabımın ne olacağını keşke bilmeseydim, keşke ölünce her işim olup bitseydi. Mallarım bana fayda vermedi, kudretim zeval bulup gitti. (Böylesine denecek ki) onu tutun, zincire atın, daha sonra onu yetmiş arşın zincire sarın. Çünkü Yüce Allah'a iman etmez, yoksul beslemeye (kimseyi) teşvik etmez, onun için burada onun candan dostu yoktur, onun yiyeceği ancak zıkkımdır, ki onu ancak suçlular yer." (Hakka, 25-34)
"Fakat o sarp yokuşu çıkamadı. Sarp yokuş nedir, bilir misin? Bir köle azad etmek yahut açlık gününde hısımlardan bir öksüzü yahut yerde sürünen bir yoksulu beslemek." (Beled, 11-16)
"Dini yalan sayan kimseyi gördün mü sen? İşte odur öksüzü itip kakan. Ve odur yoksulu doyurmak için önayak olmayan. Vay hâline o namaz kılanların ki, gösteriş yaparlar onlar. Ve en sakınılmayacak yardımları esirgerler." (Maun Süresi)
Ya Rabbî! Kur'ân-ı Kerim'de onlara özenip sesimizi dahi çıkartmaz isek bizi helak edeceğin haberleri de senelerdir üzerimizde dururken, şikâyetimizi zâtından başka ileteceğimiz yerimiz ve yurdumuz var mı?
Ne olacak?
Kim neyi bulacak?
Ya Rabbî! Sesimizi duyacak birileri olmayınca, azabın ile bizi tehdit ediyorsun, ama bize kim acıyacak. İtiraf etmeliyiz ki, bunu biz hak ettik. Emirlerini dinlemedik. Ancak acı çekmek istemiyoruz. Çocuklarımızda acı çekmesin. Lanetli kavimler arasında anılmaktan bizi kurtarmanı diliyoruz. Dualarımızı kabul eyle Ya Rabbî


[1] Bkz: Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri (bazı kelimeler günümüz Türkçesine çevrilerek verildi.)

Not: Bazen Büyük Dosyaları tarayıcı açmayabilir...İndirerek okumaya Çalışınız.

Benzer Yazılar

Yorumlar